İletişim Fakültesi

Giriş Türkiye'nin genel güvenliği açısından sınır güvenliği önemli bir kavram-dır. Başta Doğu ve Güneydoğu sınırlarının fiziki coğrafya özellikleri ve güney sınırlarının yanı başında bulunan istikrarsız siyasi rejimler sınır güvenliğini Türkiye açısından daha da önemli kılmaktadır. İnsan kaçakçılığı başta olmak üzere her türlü kaçakçılık, uyuşturucu ticareti, insan ticareti ve yasadışı göç başta olmak üzere sınır güvenliği ve yönetimine ilişkin faaliyetler ülkenin ulu-sal ve uluslararası güvenliğini tehdit etmekte ve Türkiye açısından henüz araş-tırılmamış önemli sınır çalışma konularını oluşturmaktadır. Coğrafi bir kavram olarak sınır siyasal, ekonomik, kültürel ve toplumsal olarak farklı anlamlara sahiptir ve farklı şekillerde kullanılagelmiştir. Ayrıca sınırlar günümüzde de önemli araştırma konuları içerisinde yer almaktadır. Bu bağlamda özellikle Dünyanın birçok yerinde yaşanan çatışmalar sınır ça-lışmalarının yeni bir boyut kazanmasını sağlamış ve önemli hale getirmiştir. Benzer şekilde yeni güvenlik konsepti ışığında, güvenlik ve güvenli alan/bölge oluşturmak için Avrupa Birliğinde (AB), Entegre Sınır Yönetimi modeli kul-lanılmaya başlanmıştır. AB'ne üyelik için aday olan Türkiye Cumhuriyeti de bu modeli benimsemiş, kurum içi, kurumlar arası ve diğer ülkelerle işbirliği çalışması başlatmıştır. Sınır aşan suçlarla mücadele için yapılması gerekenler,

Öz Siyasetçiler günümüzde medya aracılığı ile yaptıkları günlük konuşmaları, yazılı ve görsel basında yaptıkları tartışmaları aracılığı ile toplumlara yön vermektedirler. Bu sebeple içinde bulunduğumuz süreç siyasal iletişim süreci olarak nitelendirilmektedir. Bu makalede siyasal iletişimin medyada kullanımının ideoloji temelli olduğu ortaya konulmaya çalışılmıştır. Medyanın günlük programlarının, yazılarının veya haberlerinin incelenmesi sonucunda, bu unsurların sürekli olarak siyasi düşünceye hizmet ettiği dikkati çekmektedir. Bu makalede seçilen evren siyasal iletişim, ideoloji ve dil alanlarıdır. Bu bağlamda dil ve ideoloji ile ilgili literatür taranmış ve bu alanların ideolojik dil ile ilgisi örneklem olarak seçilen yazılı basından farklı ideolojik grupları temsil eden gazeteler incelenmiştir. Çalışma gazetelerde TBMM de grubu bulunan 4 farklı siyasi parti lideri ile aynı süreçte ülke genelinde toplu açılış/mitinglere katılan Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın yazılı medyadaki günlük konuşmalarından oluşmaktadır. Bu çalışmada veri toplama tekniği olarak nitel araştırma yöntemlerinden içerik analizi tekniği uygulanmıştır. Araştırma sonucunda Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'a ve Adalet ve Kalkınma Partisi Genel Başkanı ve Başbakan Ahmet Davutoğlu'na ilişkin Yeni Şafak dışındaki gazetelerin manşetlerinde genellikle AKP'ye ve Recep Tayyip Erdoğan'a karşı aleyhte ifadeler kullandıkları, manşetlerin olayın özetini verdikleri, manşet girişlerinin, başlangıç kısmında veya ayrı paragraflar biçiminde spotlar halinde verildiği, bu girişlerin ana metnin içinde yer alan önemli bilgileri içerdiği görülmüştür. Abstract Today, the process is referred to as political communication, politicians, political campaigns can be directed through the media they make everyday conversations or up to about discussed topics on through written and discuss their visual media communities. This article is based ideology that tried to expose the use of the media of political communication. The median daily program, the results of the examination of writings or news, which attracts constant attention to these elements serve political thought. Selected universe of political communication in this article are the ideology and language. Literature and newspapers representing different ideological groups selected from the written press as samples to do with ideological language related to the language and ideology of these areas have been examined in this context. Working in groups with four public opening of Parliament in newspapers across the country through the same process with the leaders of different political parties

Türkiye-İran ilişkilerinde öne çıkan sorunların başında jeopolitik sorunlar gelmektedir. Bunun yanında mezhepsel ve ideolojik farklılıkların olması her iki ülkede karşılıklı güvensizliği tetiklemiştir. Ancak Ortadoğu’da yaşanan gelişmeler jeopolitik açıdan İran ile Türkiye’nin ilişkilerinin geliştirilmesini gerektirmektedir. Bu kapsamda uzun süredir yürütülen hudut ilişkilerinin geliştirilmesi ve hududun muhafazası konusunda jeostratejik adımların atılması iki ülkenin menfaatine olacaktır. Sağlıklı bir iletişim ile ilişkilerin her alanda geliştirilebilmesi halinde iki komşu ülke bölgede güçlü aktör olarak hâkimiyetlerine devam edebileceklerdir.

My paper focuses on Teun Van Dijk approach of news schemata and political discourse and ideology. The novelty of this approach consists in the argumentative effort to overcome the difficulties in analysis the political discourse. Discourse analysis underlines the importance of context when it comes to coding, decoding, interpretation and understanding of a discursive element. In the same time, discourse analysis has not done enough to clarify the role of schemata in creating and maintaining the discursive context. Without the use and proper comprehension of schemata theory, the expatiation that we offer to news analysis seems inappropriate.

Türk milletinin başta askerî, ekonomik, demografik, psikososyal ve kültürel güçleri olmak üzere bütün millî güç unsurlarıyla yürüttüğü Millî Mücadele’nin merkezinde yer alan I. Meclis’te, Türkiye Cumhuriyeti’nin kuramsal temelleri oluşturulmuş ve başarıyla yürütülen siyasal iletişim çalışmaları ile bu temeller sağlamlaştırılmıştır. Meclis’in eylemsellik sürecinde sahip olduğu millî kültür felsefesi hangi unsurlar üzerinde can bulmuştur? Sivas Kongresi’nde alınan kararlar doğrultusunda Ankara Ulus’ta bir araya gelen kanaat önderleri, eski bürokratlar, temsilciler Meclis’in ilk milletvekilleri olurken taşıdıkları millî kültür felsefesi ne idi? Bu felsefenin kuramsal temeli neye dayanıyordu? Makalede bu hususlar siyasal iletişim perspektifinde açıklanacak, yürütülen halkla ilişkiler çalışmalarına ve iletişimsel eylem sürecine dikkat çekilecektir.

Ekonomik gelişme ve iletişim kavramları birbiriyle o kadar ilişkili ve iç içe geçmiştir ki, bazı
durumlarda iletişimin gelişimi toplumun ekonomik büyümesi kavramını işaret etmektedir. Öte yandan,
gelişmekte olan ve sanayileşmiş ülkelerde iletişimin performans değerlendirmesini yapmak bazı
sorunları da beraberinde getirmektedir. Ne yazık ki pek çok nedenle gelişmenin etkileri kolaylıkla
öngörülememekte ve farklı yan etkileri değerlendirmek de zor olmaktadır.

Dünya üzerindeki siyasal ve/veya coğrafik değişimler beraberinde büyük göç dalgalarını, diğer bir deyişle, kitlesel akınları beraberinde getirebilmektedir. Tarihin her döneminde sosyal, ekonomik, siyasi ve hukuki boyutlarda kitlesel akınları görmek mümkündür. Son yıllarda belirginleşen ve kronik bir hal alan küresel ve bölgesel istikrarsızlık nedeniyle gelişmekte olan veya gelişmiş ülkelere göç hareketinin olduğu gözlemlenmektedir. Bu bağlamda ulusal güvenliğimizin ve egemenliğimizin ayrılmaz bir parçası olan sınırlarımıza komşu Irak, Suriye ve İran'da gözlemlenen istikrarsızlıklar ve çatışmalar, sınır problemleri yönetiminde yeni yöntemlerin uygulanmasını gerektirmektedir. Yakın tarihte görülen en büyük kitlesel akın Suriye – Türkiye sınırında görülmüştür. Suriye'de yaşanan iç savaşla can güvenliği vb. durumlardan dolayı yerleşim yerlerinden ayrılmaya zorlanan ya da ayrılmak zorunda kalan Suriyeli sığınmacıların Türkiye'ye kitlesel akın şeklinde göç ettikleri bilinmektedir. Türkiye sınırına yakın yerleşim birimlerinde iç savaşın biraz daha kendini göstermesi ve çeşitli güçlerin bölgesel iktidar arayışları yerli halkın yerleşim birimlerini terk etmesini mecbur hale getirmiştir. Bu bağlamda Türkiye'nin güney sınırına yoğun bir şekilde kitlesel akın gerçekleşmiştir. Gerek İran'daki Afgan göçmenler gerekse de ülkelerindeki güvensiz ortamdan kaçarak İran üzerinden Türkiye'ye gelen Afganların bir kısmı Türkiye üzerinden Avrupa ülkelerine gitmenin yollarını ararken diğer bir kısmı da Türkiye'de yaşam kurmaya çalışmaktadır. Türkiye'deki Afgan sığınmacı sayısı BM Mülteci Örgütünün 30 Ağustos 2018 tarihli kayıtlarına göre 164.000 kişidir. Yani sadece güney değil doğu sınırlarımız da kitlesel akın tehdidi altındadır. Bu çalışmada tarihte en büyük göç dalgalarının yaşandığı Şanlıurfa Suruç bölgesindeki Türkiye'ye girişlerden yola çıkılarak, ilgili süreçler değerlendirilecek, böyle bir olguyla ilgili olarak yapılması gereken hazırlıklar, kurum ve kuruluşların görevleri, birbirleri arasındaki etkili iletişim ve koordinasyonları, etkin ve verimli kayıt alma sistemleri, personel idaresi ve diğer etmenler ele alınarak müdahale planlaması için gerekli çerçeve çizilmeye çalışılacaktır. Zira Türkiye'nin jeopolitik konumu gereği göç güzergahı haline gelmesi ve ilerleyen dönemlerde bölgesel istikrarsızlıkların devam etmesi, kitlesel akınların devamının gelebileceğinin bir göstergesi iken, olası durumlarla ilgili ön çalışmaların yapılması büyük önem arz etmektedir. Çalışmanın hedefi bağlamında ise bu çalışmada; kitlesel akınlardaki sınır güvenliği unsurlarının tesis edilmesi ve aynı zamanda ülkeye giriş yapması muhtemel kalabalıkların etkili, verimli, travmayı azaltıcı şekilde kayıtlarının alınması, sivil toplum örgütleri ile işbirliği yapılması, kurumlararası iletişimin tesisi, sonraki süreçlerde ulusal güvenliği sağlamak için atılacak güvenlik önlemlerini sağlamanın ilk ayağını oluşturma ve bunun için tasarlanacak " Güvenli Göç Kabul Zinciri " modeli tartışılacaktır. Böylece sınır yönetimine katkı sağlanması amaçlanmaktadır. Yazarlar sınır güvenliği ile ilgili akademik çalışmalarda bulunmakla birlikte, kitlesel akınlarda çeşitli sınır bölgelerinde aktif görevlerde bulunmuş ve bu çalışmanın hazırlanmasında da ilgili alan tecrübeleri etkili olmuştur.

Özet Dil ve göstergeler gerçekliğin ortaya konması ve çerçevelenmesinde önemli araçlardır. Türkiye"nin de yıllarca mücadele ettiği terör eylemlerine ilişkin bilgilendirmelerde çeşitli anlam ve algıların imalatı için yönlendirmelerin yapıldığı görülmektedir. Oysa haber metinlerinin epistemolojik ilkelere bağlı kalması beklenmektedir. Üzerinde yaşanılan coğrafyalar, kültür ve kullanılan dil ile beraber ideolojiler olaylara bakış açısını da etkilemekledir. İletişim bilimi açısında önem arz eden hususlardan biri olan medyanın kullandığı dil bu noktada düşünceleri aktarmakta ve olayların algılanış biçimini belirlemektedir. Bu çalışmada Yeni Zelanda Christchurch şehrinde 15 Mart 2019 günü gerçekleştirilen terör eylemi sonrasında başta Arap ülkeleri, ABD ve Avrupa ülkelerinde yayınlanan tirajı yüksek yazılı basının manşet ve haberleri incelenerek bu terör eyleminin yansıtılma biçimleri ve siyasi aktörlerin söylemleri üzerinden Arap ve Batı ülkelerinde medyanın, uluslararası örgütlerin ve Türkiye"nin tutumları ile bu konuyu ele alış biçimleri arasındaki farklar ortaya konulacaktır. Abstract Language and indicators are important tools for the emergence and framing of reality. In the news about the terrorist acts that Turkey has fought for many years, it is seen that redirects are made for the fabrication of various meanings and perceptions. However, the news texts are expected to adhere to epistemological principles. The geographical conditions,cultures and language together with ideologies influnce our point of view with respect to the events. The language used by the media, which is one of the important issues in terms of communication science, conveys thoughts at this point and determines the perception of events. 15 March 2019 day Christchurch in New Zealand, then especially the Arab countries in the aftermath of the terrorist act in the US and European press published high circulation written in the country headlines and news examined in this terrorist act of the projected forms and Arab and western countries over the rhetoric of political actors, the media, international organizations and the differences between the attitudes of Turkey and the ways of addressing this issue will be revealed.

Özet İşletmelerin en değerli varlıkları; onları ayakta tutan, üretimini ve verimliliğini sağlayan çalışanlarıdır. Çalışanların hem bedensel hem ruhsal bütünlüklerine zararı dokunabilecek olası risklere ve tehlikelere karşı korunmalarını sağlayabilmek için; "İş Sağlığı Güvenliği ve Risk Yönetimi" anlayışının benimsenmesi, uygulanması ve devamlılığının sağlanması konusunda istekli olunması gerekmektedir. Çalışanlar tüm işletmeler için stratejik kaynaklardır. Tüm bu faaliyetlerin ana hedefi; insana değer vermek, verimli olmak ve üretmek hususunda sıkıntı yaşanmamasıdır. Ancak yürürlükte iken ötelenen İş Sağlığı ve Güvenliği uygulamaları ertelenen bu süreçte ne kadar yol kat etmeyi ya da ne kadar bir kazanım almayı planlamıştır. Bu süreçte meydana gelen iş kazaları ve meslek hastalıkları göz ardı edilecek midir? Bu araştırmada; hazırlanan İş Sağlığı ve Güvenliği kanununun bazı işletmelerde ve kamuda neden uygulanmadığı, bu durumun işletmeleri ve kamuyu nasıl etkilediği, yönetimin iş güvenliğini kavrama ve devamı konusundaki tutumu, çalışanların bilinçlendirilmesi, işverene ve çalışana getirdiği hak ve yükümlülükler üzerinde durulmuştur. Akabinde İş Güvenliği Uzmanlarının görev tanımının yapılması, ilk etapta suçlanan değil, rehber ve yol gösterici olan meslek grubu olarak kabul edilmesi gerekliliğinin altını çizerek, bu işin kamuda çalışan İSG uzmanlarının kendi işi haricinde yapması gereken ikinci bir iş gibi verilmesinden ziyade, başlı başına bir istihdamının olmasının kurumsallaşma sorunu ile bağdaştığı sonucuna ulaşmıştır. Abstract The most valuable assets of the businesses are the employees that support them and keep up their production and efficiency. We should be willing to adopt, carry out and sustain the understanding of "occupational health and safety and risk management" in order to ensure the protection of the employees against the potential risks and hazard that could have harmful effects on both physical and psychological integrity of the employees. Employees are strategic resources for all businesses. The main goals of all these activities are to care human beings, be productive and not to have any trouble in producing. However, Occupational Health and Safety and Risk Management Practices have been postponed while being in force so, what do these practices plan to gain or how they plan to go ahead? Would the occupational accidents and diseases that occurred within this period be disregarded? This study aims to answer the questions of why isn't the prepared Occupational Health and Safety and 1 ORCID: 0000-0002-9069-504X South University IMBL Business Department, Institute of Social Sciences, PhD Student, Russian Federation, dtasdemir73@gmail.com. 2 ORCID:0000-0001-5989-4721 Halkla İlişkiler ve Tanıtım Anabilim Dalı Doktoru,

In this study, the relation of mobile phones which emerge as an indispensable product in our
life with the socio-economic balance, is dealt with in the scope of Turkey and Europe comparison.
It has been observed that Turkey’s annually volume of mobile calls between the years 2009-
2017 demonstrated a linear increase and this increase realised as 137% over 9 years. Turkey with a
monthly mobile usage time as 442 minutes avarage in the fourth quarter of 2017, has been detected as
the country of which mobile call usage are at the highest rate compared to European countries. In
order to make an meaningful comparison in terms of usage of mobile phones and penetration rate, the
study will includes the remarks about the data which has been obtained by the comparison of related to
the gross domestic product level, mobile penetration rates, day and night time mobile phone usage
frequencies levelsbelpongs to year 2017 between European Countries and Turkey.
In the scope of this study, It is made use of Global Mobile User Survey (GMCS) data which
was applied to 53.150 participants in 33 countries in 2017, Groupe Special Mobile Association
(GSMA) reports published related to 2017 and 2018 years and published data by the Information and
Comunication Technology Organization in Turkey (BTK). Acording to 2017 Global Mobile Users
Market Research, it has been seen that 92% of participants in Turkey have mobile phones.
ÖZTÜRK, B , TÜRK, M . "İLETİŞİM VE SOSYO-EKONOMİK DENGE". Milli Kültür Araştırmaları Dergisi 3 (2019 ): 1-16 <https://dergipark.org.tr/tr/pub/mikad/issue/51369/563274>

İnsanların iletişim algıları, pek çok farklı faktör tarafından etkilenir ve tayin edilir. Bireysel
düzeyde iletişime yön veren faktörler çeşitlilik gösterse de insan gruplarının iletişim algı ve
yönelimleri, genel eğilimleri saptanarak tespit edilebilmektedir. Grupların belirgin hassasiyetleri,
hayatlarına yön veren temel değerler, değerler sisteminin getirdiği öncelik sırası, ortak
deneyimler, temel düşünme stratejileri, yaklaşım biçimleri, yaşadıkları dönemin sosyokültürel
özellikleri gibi faktörler onların iletişim algılarını belirler. Siyasal iletişim ise kendine özgü iletişim
biçimlerine sahip bir iletişim alanı olarak bu algılardan ayrı ve uzak değildir. İnsan gruplarının
iletişim algılarına yön veren faktörler, siyasal iletişim alanında belirleyiciliği yüksek olan önemli
bir değişkenler kümesidir.
Kültür, kuşak ayrımları ve liderlik algısı ise alan yazınında iletişime yön veren temel
etkenler arasında sıklıkla sayılmaktadır. Bu çerçevede çalışmanın temel hipotezi; X, Y, Z
kuşaklarının arasında kültürel farklar bulunduğu ve bu farkların siyasal iletişim bağlamında da
farklı algılamalar meydana getirdiğidir. Çalışmada bu ana hipotez çerçevesinde kuşakların
siyasal iletişim algıları arasındaki farklarının kültür ve liderlik değişkenleri açısından tespit
edilmesi amaçlanmıştır. Bahsi geçen ana amaç ekseninde öncelikle X, Y ve Z kuşaklarının
siyasal iletişimlerinin farklı olmasını sağlayan faktörler tespit edilmiştir. Tespit edilen bu temel
faktörler etrafında iletişim, liderlik, kültür açısından kuşaklara yön veren temel dinamikler
belirlenmiştir. Literatür taraması yöntemi kullanılarak saptanan kuşaklar arası siyasal iletişim
algı farklılıklarının ardından söz konusu farklılıklar, kültür ve liderlik perspektifinden ele
alınmıştır. Araştırma sonucunda kuşakların farklı iletişim stratejileri kullandıkları, her bir kuşağın
kendine özgü kültürel dinamikleri olduğu ve liderlik yaklaşımlarının kuşaklara göre çok belirgin
farklılıklar gösterdiği tespit edilmiştir. Liderlik, kültür ve iletişim gibi üç ana değişkenin kuşaklara
göre farklılıklar göstermesinin siyasal iletişim algısına da yansıdığı saptanmıştır. Elde edilen bu
bulgular, araştırmanın sonuç bölümünde değerlendirilmiş ve önerilerde bulunulmuştur.

Yaşanılan yer ve olaylar hakkında bilgi edinmede yazılı-görsel basın ve sosyal medya araçları çok önemlidir; çünkü bu araçların kamuoyu üzerinde büyük etkisi bulunmaktadır. Karar verme yetkisine sahip olan idareciler ile halk arasında en temel iletişim kaynaklarını oluşturan yazılı ve görsel yayın organlarının gücü insanların düşüncelerini etkileyebilmelerinden gelmektedir. Düşünceler, hareketlerimizi ve davranışlarımızı kontrol eden adeta bir makineye benzemektedir. Bu bağlamda medya, hedef kitlesinin hareket ve davranışlarını kontrol etmekte, düşüncelerini manipüle ederek, yargıları değiştirme ve algıları yönlendirmeye çalışmaktadır. Burada değiştirilmek istenen düşünce ve yargıların olumlu veya olumsuz, kabul edilebilir veya kabul edilemez veya faydalı veya zararlı olup olmadığına bakılmamaktadır. Medya araçları hayata o kadar entegre olmuştur ki, yapılan bir araştırmada insanların gün içerisinde gazete okumak, haberleri dinlemek, bir radyodaki programı dinlemek veya internet üzerinden haberlere ulaşmak gibi birden fazla medya araçlarıyla vakit geçirdiği belirtilmiştir

Communication is indispensable for politics. Political actors have to communicate with their target audience in order to make and carry out their politics. For this reason, politics benefits from the science of political communication in order to maintain the ‘guidable and regulative political society understanding’ pointed out by Jürgen Habermas (Habermas, 1993:76). Political communication is often determined and guided by contemporary communication tools and current developments. Based on this basic feature of political communication, the political communication activities of Turkey regarding the outbreak period of COVID-19  (Sars-Cov-2 virus), which caused a major epidemic at global level, were examined within the scope of this study. It is observed that the COVID-19 pandemic  process is an extraordinary period, creating great changes on today and being decisive for the future. For this purpose, the form of political communication, its main purposes, the communication tools it uses and change in the areas it affected during COVID-19 period were tried to be determined within the scope of the study. Research data were collected by making a literature review on COVID-19 and political communication fields. Within the scope of the study, first of all, the turning points of political communication in Turkey were briefly mentioned in order to detect the political communication changes in the COVID-19 period. Then, after mentioning the characteristics of the COVID-19 period, it was discussed through examples from Turkey and the world that how the political communication activities took place in this period. The sample of this study consists of the political communication activities in Turkey during COVID-19 outbreak period. Within the scope of the study, examples of political communication in Turkey have been examined and evaluated through the breaking points of the COVID-19 period. As a result of the study, it was determined that the outbreak period created differences in political communication in Turkey and all over the world. Although the political communication activities of Turkey during the COVID-19 period exhibit successful examples in some aspects, it has been concluded that they are not predominantly disciplined, planned, projected, organized, open, transparent and consistent.

2007 tarihli Smith Richardson Vakfı tarafından yazılan İslam iç savaşını destekleyen
bir rapor Müslümanları çeşitli gruplara ayırarak birbirleriyle savaşmalarını teşvik eden faaliyetlerin yürütülmesini isterken (Benard, Cheryl, 2003) Türkiye ve İran ilişkilerini geliştirmelidirler.

Many discourse genres have an initial summary category. Summaries are the verbalization of the underlying semantic macro-structure of a text. They express what the text
is about. Summaries have important strategies functions (Kieras, 1982).Summaries have
functions like conveying to the reader what the intended semantic macro-structure of the
text will be, so that the reader need not construct a bottom- up process that is much more
difficult.In general, news reports are headed by a summary that state the main events in
two steps. The first step is main headline which is defined in tercos of the highest levels
of the thematic macro- structure of the report. It is significant information of the news report. It is the information in the headline that monitors the further processors of comprehension (Kozminski,E.( 1977).The initial summary consists of Lead categories as well.
The Lead expresses the thematic structure of the news report, and often repeats the highest level macro position as it is expressed in the headlines. Thematic structure features as
the important capacity to tell what a text was about.

Ortadoğu ülkeleri arasındaki derin fay hatları, medeniyetler çatışması misali bir çatışma ve savaş
sebebi haline gelmiş durumdadır. Dünya savaşı sonrasında sınırların suni olarak çizilmiş olması bu
hatların oluşmasındaki maddi, görünürdeki etmenlerinden iken başta mezhep tarafgirliği nedeniyle
manevi olarak zaten sınırlar çizilmiş durumdadır. Batı sadece bunu bir ayrıştırma, bölüp yönetme aracı
olarak kullanmaktadır.
Batı, ekonomik bağımlılıklar ve küreselleşme fenomeni ile Ortadoğu ve İslam coğrafyasında
sömürüye devam etmektedir. Egemen devletlerin en önemli amacı çıkar maksimizasyonudur ve Batının
bu politikasında haklılık payı vardır. Lakin bin yıldır süregelen iç çekişmeler ve mezhep tarafgirliği
nedeniyle asıl sorun içeridedir ve son bulmayacaktır. Postkolonyal dönemde Ortadoğu’da sivil
toplumun güçsüzlüğünden dolayı demokrasi kültürünün yerleşmemiş olması da ayrı bir etkendir.
Dolayısıyla bu kısır döngü Arap Baharı gibi halk hareketlerine sebep olduğu gibi Müslüman yoğun
ülkeler arasında savaşa da sebep olma ihtimali vardır.
Bu sonuca varmamak için Türkiye modern çizisiyle başta İran ve Suudi Arabistan arasındaki
mezhep tarafgirliğini yumuşatacak arabulucu politikalara öncelik vermeli, AB sürecinin çeyreği kadar
dahi olsa kendi din kardeşlerinin arasını düzeltecek çabalarla hem bölgede liderlik rolünü
kuvvetlendirmeli hem güven veren bir dış politika ile çevresini düzenlemeli hem de yakın ittifaklarla
güveliğini ve ekonomik gelişimini artırmalıdır. Türkiye’nin yapması gereken ilk adım ise mezhep
tarafgirliğini yok edecek uluslararası bir yapılanma kurup buna Suudi Arabistan ile İran’ı dâhil etmek
olmalıdır.