Ahi Evran Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, 2023
Ekosistem canlı ve cansız tüm varlıkları içerisinde barındıran bir yapıdır. Ekoeleştiri ise kayna... more Ekosistem canlı ve cansız tüm varlıkları içerisinde barındıran bir yapıdır. Ekoeleştiri ise kaynağını ekoloji ve sanat eleştirisinden alır. Bu bağlamda ekoeleştiri insanın canlı ve cansız diğer tüm varlıklarla olan ilişkisinin eleştirel boyutta incelenmesidir. Ekoeleştirinin yakın zamanda ortaya çıkmasının sebebi insanoğlunun doğaya ve canlı-cansız tüm varlıklara karşı duyarlılığının azalmasıdır. İnsanlar kısa zaman öncesine kadar doğaya saygıyla yaklaşırken özellikle sanayi devrimi ve teknolojik gelişmelerdeki hızlı artıştan sonra bu saygı yerini tahribata bırakır. Doğaya karşı yapılan bu tahribata sessiz kalamayan sanatçılar ise sanatın gücünü kullanarak eserlerinde insanlara çevre bilinci aşılamaya çalışmaktadır. Çünkü sanatçılar sanatın her alanının doğadan beslendiğinin bilincindedir ve bu doğrultuda doğaya odaklanarak eserler ortaya çıkarırlar. İnsanlara ekoeleştirel bu uyarı hikâyelerde de kendini göstermiştir. İlk örnekler arasında yer alan Samipaşazade Sezai’nin Küçük Şeyler isimli eserindeki İki Yüz Elli Kuruşa Bir Asır hikâyesi yazıldığı dönem göz önüne alındığında yapı taşı sayılabilecek niteliktedir. Bu hikâyenin bir nevi başlattığı doğaya dönüş Sait Faik’in hemen hemen bütün eserlerinde görülmektedir. Doğaya ve özellikle denize karşı büyük bir hayranlığı ve ilgisi olan Abasıyanık, ekoeleştirinin sınırını genişleterek insan ilişkilerinin doğa gibi doğal ve kendiliğinden olması gerektiğine dikkat çeker. Yakın dönem edebiyatta ise Çerkez Bozdağ’ın eserleri ekoeleştirel düzlemde ele alınabilir. Bozdağ, kendisinden önce gelen yazarların yaptığı ekoeleştiriyi somut gerçekliğe dayandırarak adeta gelecekten haber verircesine insanları uyarmak için kullanır. Ekoeleştiri bütün bu bağlamlarda edebiyat içinde var olması gereken bir türdür. Giderek artan doğa tahribatı insanlığın geleceğini tehdit etmektedir ve bu nedenle ekoeleştiri büyük bir önem arz etmektedir.
Türk edebiyatında dergiler önemli işleve sahiptirler. Yayımlandıkları dönemin sosyal, kültürel ve... more Türk edebiyatında dergiler önemli işleve sahiptirler. Yayımlandıkları dönemin sosyal, kültürel ve edebi ortamını yansıtıp belirli fikrin, düşünce dünyasının izlerini taşırlar. Tanzimat ile edebiyatımızda görülen dergicilik faaliyeti II. Meşrutiyet döneminde artarak devam eder. Halka Doğru dergisi Türk Yurdu Cemiyeti bünyesinde 1913-1914 yılları arasında haftalık olarak elli iki sayı yayımlanır. Dergi, yayımlandığı dönemin Türkçü aydınlarının köylü, çiftçi ve esnafın Türkçülük fikri etrafında bilinçlendirilerek aydın-halk bütünleşmesini sağlamaya çalışır. Halka Doğru, yayımlandığı dönemin sosyal dokusunu özellikle I. Balkan Savaşı'nın Türk toplumu üzerindeki etkisini gösteren önemli bilgiler içerir. Dergide yer alan yazılar aydınların halka karşı sorumlu oluşunu yansıtırlar. Bu makalede süreli yayıncılık, Türkçülük fikrini halka benimsetme amacıyla çıkarılan Halka Doğru dergisi ve bu yayın organında yer alan şiirler üzerinde durulacaktır.
Edebiyatta üsluba duyulan ilgi canlılığını sürekli korur.
Yakın zamana değin bir sanatkârın eseri... more Edebiyatta üsluba duyulan ilgi canlılığını sürekli korur. Yakın zamana değin bir sanatkârın eserinde yer alan isim, sıfat ve fiillerin kullanılma sıklığı, şekli; tamlama biçimi ve cümle yapılanması; dilin sadeliği ya da ağdalı oluşu üslup tespitinde belirleyici olmaktaydı. Bu incelemeler bir noktaya kadar sanatçının dünyasını üslubuna yansıttığı gerçeğini ortaya koysa bile esere yansıyan tarzın tamamen sözcük türlerinin sayımına ve tümcelerin durumuna bağlı olacak kadar basit değildir. Bu durum sadece sanat eserlerine özgü olmayıp akademik çalışmalar da kendini belli eden bir durumdur. Bir öğretim üyesi olan Orhan Okay’ın bilimsel çalışmalarının yanında deneme ve anılarına yansıyan üslubu dikkat çekici bir özelliğe sahiptir. Mekân/muhit ve kader ne kertede ilişkili ise şahsiyetten esere yansıyan yazış biçiminin de yetişme tarzıyla bağı vardır. Doğu ve Batı medeniyetinin kesiştiği bir coğrafyada doğan ve her iki medeniyeti temellük edinen bir muhitte, Balat’ta çocukluğunu idrak eden; Nurettin Topçu ve Mehmet Kaplan’ın ilkin talebesi, sonrasında belirli bir seviyede dostu olan Orhan Okay orijinal bir şahsiyet olarak karşımıza çıkar. Hocalığının önemli bir kısmını Erzurum’da icra eder ve hocalık sıfatı üzerinde hep baki kalır, ‘Hocaların Hocası’ vasfıyla sürekli ilim, irfan adresi olur. Orhan Okay’ın karakteri, yaşadığı mekânlar ve şanslı tanışıklıkları kaderi gibi üslubunu da şekillendirir. Akademik çalışmalarında bunu açıkça görmek mümkündür. Ötekileştirmeyen, duygudaşlığa (empati kurma) dayalı, tarafsızca incelediği kişiye ve konuya yaklaşımı üslubunun ana çizgilerini oluşturur.
Ahi Evran Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi (AEÜSBED), 2019
İbrahim Şinasi ile başlayan Yeni Türk edebiyatının önde gelen ismi Ahmet Mithat Efendi’dir. O, ok... more İbrahim Şinasi ile başlayan Yeni Türk edebiyatının önde gelen ismi Ahmet Mithat Efendi’dir. O, okuma yazma bilen ya da çevresinde okuyan birinden dinleyen hemen her insana seslenir. Edebiyat anlayışının emelinde çok az okuma yazma bilen bir toplumun, kitap okuma alışkanlığı kazanması ve eğitilmesi yatar. Bu nedenle olabildiğince sade bir dil ve basit konulu hikâye ve romanlar yazar. Tanzimat edebiyatı döneminde şiir dışındaki bütün edebî türlerin yanında tarih, coğrafya, tıp, felsefe gibi alanlarda da eserler ortaya koyar. Yaratılışına bağlı olarak dur durak bilmeyen çalışma gayreti ona ün ve servet kazandırır. Ahmet Mithat Efendi, Kafkaslara her zaman duyarlı olur. Bunda atalarının oradan İstanbul’a gelmiş olmasının etkisi büyüktür. Kafkas adlı romanında bölgenin insanlarını ve bağımsızlık mücadelelerini kurgular. Eser yarım kalsa dahi kendisinin duyarlığını göstermesi bakımından önemlidir. Mithat Efendi, tek başına çıkardığı Tercüman-ı Hakikat Kafkasların yanı sıra Orta Asya’da birçok ülkesinde okunur, bu durum oralarda tanınmasını sağlar. Ata yurduyla kurduğu edebî ve millî bağ önemlidir. 16 Aralık 1912’de ölen yazarın vefat haberi Orta Asya’da üzüntüyle karşılanır.
Ahi Evran Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, 2023
Ekosistem canlı ve cansız tüm varlıkları içerisinde barındıran bir yapıdır. Ekoeleştiri ise kayna... more Ekosistem canlı ve cansız tüm varlıkları içerisinde barındıran bir yapıdır. Ekoeleştiri ise kaynağını ekoloji ve sanat eleştirisinden alır. Bu bağlamda ekoeleştiri insanın canlı ve cansız diğer tüm varlıklarla olan ilişkisinin eleştirel boyutta incelenmesidir. Ekoeleştirinin yakın zamanda ortaya çıkmasının sebebi insanoğlunun doğaya ve canlı-cansız tüm varlıklara karşı duyarlılığının azalmasıdır. İnsanlar kısa zaman öncesine kadar doğaya saygıyla yaklaşırken özellikle sanayi devrimi ve teknolojik gelişmelerdeki hızlı artıştan sonra bu saygı yerini tahribata bırakır. Doğaya karşı yapılan bu tahribata sessiz kalamayan sanatçılar ise sanatın gücünü kullanarak eserlerinde insanlara çevre bilinci aşılamaya çalışmaktadır. Çünkü sanatçılar sanatın her alanının doğadan beslendiğinin bilincindedir ve bu doğrultuda doğaya odaklanarak eserler ortaya çıkarırlar. İnsanlara ekoeleştirel bu uyarı hikâyelerde de kendini göstermiştir. İlk örnekler arasında yer alan Samipaşazade Sezai’nin Küçük Şeyler isimli eserindeki İki Yüz Elli Kuruşa Bir Asır hikâyesi yazıldığı dönem göz önüne alındığında yapı taşı sayılabilecek niteliktedir. Bu hikâyenin bir nevi başlattığı doğaya dönüş Sait Faik’in hemen hemen bütün eserlerinde görülmektedir. Doğaya ve özellikle denize karşı büyük bir hayranlığı ve ilgisi olan Abasıyanık, ekoeleştirinin sınırını genişleterek insan ilişkilerinin doğa gibi doğal ve kendiliğinden olması gerektiğine dikkat çeker. Yakın dönem edebiyatta ise Çerkez Bozdağ’ın eserleri ekoeleştirel düzlemde ele alınabilir. Bozdağ, kendisinden önce gelen yazarların yaptığı ekoeleştiriyi somut gerçekliğe dayandırarak adeta gelecekten haber verircesine insanları uyarmak için kullanır. Ekoeleştiri bütün bu bağlamlarda edebiyat içinde var olması gereken bir türdür. Giderek artan doğa tahribatı insanlığın geleceğini tehdit etmektedir ve bu nedenle ekoeleştiri büyük bir önem arz etmektedir.
Türk edebiyatında dergiler önemli işleve sahiptirler. Yayımlandıkları dönemin sosyal, kültürel ve... more Türk edebiyatında dergiler önemli işleve sahiptirler. Yayımlandıkları dönemin sosyal, kültürel ve edebi ortamını yansıtıp belirli fikrin, düşünce dünyasının izlerini taşırlar. Tanzimat ile edebiyatımızda görülen dergicilik faaliyeti II. Meşrutiyet döneminde artarak devam eder. Halka Doğru dergisi Türk Yurdu Cemiyeti bünyesinde 1913-1914 yılları arasında haftalık olarak elli iki sayı yayımlanır. Dergi, yayımlandığı dönemin Türkçü aydınlarının köylü, çiftçi ve esnafın Türkçülük fikri etrafında bilinçlendirilerek aydın-halk bütünleşmesini sağlamaya çalışır. Halka Doğru, yayımlandığı dönemin sosyal dokusunu özellikle I. Balkan Savaşı'nın Türk toplumu üzerindeki etkisini gösteren önemli bilgiler içerir. Dergide yer alan yazılar aydınların halka karşı sorumlu oluşunu yansıtırlar. Bu makalede süreli yayıncılık, Türkçülük fikrini halka benimsetme amacıyla çıkarılan Halka Doğru dergisi ve bu yayın organında yer alan şiirler üzerinde durulacaktır.
Edebiyatta üsluba duyulan ilgi canlılığını sürekli korur.
Yakın zamana değin bir sanatkârın eseri... more Edebiyatta üsluba duyulan ilgi canlılığını sürekli korur. Yakın zamana değin bir sanatkârın eserinde yer alan isim, sıfat ve fiillerin kullanılma sıklığı, şekli; tamlama biçimi ve cümle yapılanması; dilin sadeliği ya da ağdalı oluşu üslup tespitinde belirleyici olmaktaydı. Bu incelemeler bir noktaya kadar sanatçının dünyasını üslubuna yansıttığı gerçeğini ortaya koysa bile esere yansıyan tarzın tamamen sözcük türlerinin sayımına ve tümcelerin durumuna bağlı olacak kadar basit değildir. Bu durum sadece sanat eserlerine özgü olmayıp akademik çalışmalar da kendini belli eden bir durumdur. Bir öğretim üyesi olan Orhan Okay’ın bilimsel çalışmalarının yanında deneme ve anılarına yansıyan üslubu dikkat çekici bir özelliğe sahiptir. Mekân/muhit ve kader ne kertede ilişkili ise şahsiyetten esere yansıyan yazış biçiminin de yetişme tarzıyla bağı vardır. Doğu ve Batı medeniyetinin kesiştiği bir coğrafyada doğan ve her iki medeniyeti temellük edinen bir muhitte, Balat’ta çocukluğunu idrak eden; Nurettin Topçu ve Mehmet Kaplan’ın ilkin talebesi, sonrasında belirli bir seviyede dostu olan Orhan Okay orijinal bir şahsiyet olarak karşımıza çıkar. Hocalığının önemli bir kısmını Erzurum’da icra eder ve hocalık sıfatı üzerinde hep baki kalır, ‘Hocaların Hocası’ vasfıyla sürekli ilim, irfan adresi olur. Orhan Okay’ın karakteri, yaşadığı mekânlar ve şanslı tanışıklıkları kaderi gibi üslubunu da şekillendirir. Akademik çalışmalarında bunu açıkça görmek mümkündür. Ötekileştirmeyen, duygudaşlığa (empati kurma) dayalı, tarafsızca incelediği kişiye ve konuya yaklaşımı üslubunun ana çizgilerini oluşturur.
Ahi Evran Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi (AEÜSBED), 2019
İbrahim Şinasi ile başlayan Yeni Türk edebiyatının önde gelen ismi Ahmet Mithat Efendi’dir. O, ok... more İbrahim Şinasi ile başlayan Yeni Türk edebiyatının önde gelen ismi Ahmet Mithat Efendi’dir. O, okuma yazma bilen ya da çevresinde okuyan birinden dinleyen hemen her insana seslenir. Edebiyat anlayışının emelinde çok az okuma yazma bilen bir toplumun, kitap okuma alışkanlığı kazanması ve eğitilmesi yatar. Bu nedenle olabildiğince sade bir dil ve basit konulu hikâye ve romanlar yazar. Tanzimat edebiyatı döneminde şiir dışındaki bütün edebî türlerin yanında tarih, coğrafya, tıp, felsefe gibi alanlarda da eserler ortaya koyar. Yaratılışına bağlı olarak dur durak bilmeyen çalışma gayreti ona ün ve servet kazandırır. Ahmet Mithat Efendi, Kafkaslara her zaman duyarlı olur. Bunda atalarının oradan İstanbul’a gelmiş olmasının etkisi büyüktür. Kafkas adlı romanında bölgenin insanlarını ve bağımsızlık mücadelelerini kurgular. Eser yarım kalsa dahi kendisinin duyarlığını göstermesi bakımından önemlidir. Mithat Efendi, tek başına çıkardığı Tercüman-ı Hakikat Kafkasların yanı sıra Orta Asya’da birçok ülkesinde okunur, bu durum oralarda tanınmasını sağlar. Ata yurduyla kurduğu edebî ve millî bağ önemlidir. 16 Aralık 1912’de ölen yazarın vefat haberi Orta Asya’da üzüntüyle karşılanır.
Uploads
Papers by Maksut Yiğitbaş
Yakın zamana değin bir sanatkârın eserinde yer alan isim,
sıfat ve fiillerin kullanılma sıklığı, şekli; tamlama biçimi ve
cümle yapılanması; dilin sadeliği ya da ağdalı oluşu üslup
tespitinde belirleyici olmaktaydı. Bu incelemeler bir noktaya
kadar sanatçının dünyasını üslubuna yansıttığı gerçeğini
ortaya koysa bile esere yansıyan tarzın tamamen sözcük
türlerinin sayımına ve tümcelerin durumuna bağlı olacak
kadar basit değildir. Bu durum sadece sanat eserlerine özgü
olmayıp akademik çalışmalar da kendini belli eden bir
durumdur. Bir öğretim üyesi olan Orhan Okay’ın bilimsel
çalışmalarının yanında deneme ve anılarına yansıyan
üslubu dikkat çekici bir özelliğe sahiptir. Mekân/muhit ve
kader ne kertede ilişkili ise şahsiyetten esere yansıyan yazış
biçiminin de yetişme tarzıyla bağı vardır. Doğu ve Batı
medeniyetinin kesiştiği bir coğrafyada doğan ve her iki
medeniyeti temellük edinen bir muhitte, Balat’ta
çocukluğunu idrak eden; Nurettin Topçu ve Mehmet
Kaplan’ın ilkin talebesi, sonrasında belirli bir seviyede dostu
olan Orhan Okay orijinal bir şahsiyet olarak karşımıza çıkar.
Hocalığının önemli bir kısmını Erzurum’da icra eder ve
hocalık sıfatı üzerinde hep baki kalır, ‘Hocaların Hocası’
vasfıyla sürekli ilim, irfan adresi olur. Orhan Okay’ın
karakteri, yaşadığı mekânlar ve şanslı tanışıklıkları kaderi
gibi üslubunu da şekillendirir. Akademik çalışmalarında
bunu açıkça görmek mümkündür. Ötekileştirmeyen,
duygudaşlığa (empati kurma) dayalı, tarafsızca incelediği
kişiye ve konuya yaklaşımı üslubunun ana çizgilerini
oluşturur.
Yakın zamana değin bir sanatkârın eserinde yer alan isim,
sıfat ve fiillerin kullanılma sıklığı, şekli; tamlama biçimi ve
cümle yapılanması; dilin sadeliği ya da ağdalı oluşu üslup
tespitinde belirleyici olmaktaydı. Bu incelemeler bir noktaya
kadar sanatçının dünyasını üslubuna yansıttığı gerçeğini
ortaya koysa bile esere yansıyan tarzın tamamen sözcük
türlerinin sayımına ve tümcelerin durumuna bağlı olacak
kadar basit değildir. Bu durum sadece sanat eserlerine özgü
olmayıp akademik çalışmalar da kendini belli eden bir
durumdur. Bir öğretim üyesi olan Orhan Okay’ın bilimsel
çalışmalarının yanında deneme ve anılarına yansıyan
üslubu dikkat çekici bir özelliğe sahiptir. Mekân/muhit ve
kader ne kertede ilişkili ise şahsiyetten esere yansıyan yazış
biçiminin de yetişme tarzıyla bağı vardır. Doğu ve Batı
medeniyetinin kesiştiği bir coğrafyada doğan ve her iki
medeniyeti temellük edinen bir muhitte, Balat’ta
çocukluğunu idrak eden; Nurettin Topçu ve Mehmet
Kaplan’ın ilkin talebesi, sonrasında belirli bir seviyede dostu
olan Orhan Okay orijinal bir şahsiyet olarak karşımıza çıkar.
Hocalığının önemli bir kısmını Erzurum’da icra eder ve
hocalık sıfatı üzerinde hep baki kalır, ‘Hocaların Hocası’
vasfıyla sürekli ilim, irfan adresi olur. Orhan Okay’ın
karakteri, yaşadığı mekânlar ve şanslı tanışıklıkları kaderi
gibi üslubunu da şekillendirir. Akademik çalışmalarında
bunu açıkça görmek mümkündür. Ötekileştirmeyen,
duygudaşlığa (empati kurma) dayalı, tarafsızca incelediği
kişiye ve konuya yaklaşımı üslubunun ana çizgilerini
oluşturur.