Location via proxy:   [ UP ]  
[Report a bug]   [Manage cookies]                
Skip to main content
Fransız Devrimi’nin siyasal düşüncesini incelediğimizde Devrim sürecinin aynı zamanda modern devlete özgü kavramların içeriği, kapsamı, soyut ve somut karşılıkları açısından bir tartışma ve inşa süreci olduğu görülür. Ulus, halk,... more
Fransız Devrimi’nin siyasal düşüncesini incelediğimizde Devrim sürecinin aynı zamanda modern devlete özgü kavramların içeriği, kapsamı, soyut ve somut karşılıkları açısından bir tartışma ve inşa süreci olduğu görülür. Ulus, halk, yurttaşlık kavramlarını, Devrim’in sloganı olan ‘eşitlik, özgürlük, kardeşlik’ başlığı altındaki düşünceleri incelemek bize Ancien Régime sonrası kurulan siyasal yapının nasıl bir birliktelik biçimi olduğuyla ilgili fikir verir. Bu çalışma, Devrim rüzgârının tesiri altındaki Fransız toplumunun siyasal yolcuğunu anlamaya çalışırken modern siyasal düşüncenin temel kavramlarının yanına ‘dostluk’ kavramını da eklemektedir. Aristoteles insanın mutlu olmak için erdemli dostlara gereksinim duyduğunu ve dostluğun devletleri ayakta tuttuğunu söylerken hem kavramın ilk sistematik incelemesini sunuyor hem de kavramın önemine vurgu yapıyordu. İnsanların birbirleriyle dost olması gerektiğine dair düşünceler değişmese de terörün erdemin canlı şekli olduğunu söyleyen Jakoben lider Robespierre’in dünyasında devletin, erdemin anlamı ve insanların mutluluğuyla ilgili yapılacaklar değişmişti. Dostluk kavramı Fransız Devrimi’nin ortaya çıkış koşullarını anlamak açısından olduğu kadar Devrim’in ortaya çıkardığı siyasal imkânları ve sonra bu imkânların
ortadan kaldırılmasıyla nasıl bir siyasal birliktelik biçiminin galebe çaldığını anlamak açısından da yol göstericidir.
Tekel’in özelleştirilmesi sonucu işsiz kalan ve Devlet Memurları Kanunu’nun 4/C maddesine göre istihdam edilmesi gündeme gelen Tekel işçileri bu güvencesiz çalışma biçimine karşı çıkmış ve hükümetin geri adım atmaması karşısında Ankara’da... more
Tekel’in özelleştirilmesi sonucu işsiz kalan ve Devlet Memurları Kanunu’nun 4/C maddesine göre istihdam edilmesi gündeme gelen Tekel işçileri bu güvencesiz çalışma biçimine karşı çıkmış ve hükümetin geri adım atmaması karşısında Ankara’da 78 gün sürecek olan bir direniş başlatmıştır. 4/C uygulaması, hem ücretli emeği esnek ve güvencesiz çalışmaya iten neoliberal uyum politikalarının bir tezahürü hem de devletin sınıfsal karakterini ortaya çıkaran bir düzenlemedir. Güvencesiz çalışma koşullarının bir araya getirdiği bu büyük işçi kitlesinin sınıfsal içerikli eylemleri, toplumsal sınıfların geçerliliğinin ve açıklayıcılığının sorgulandığı bir dönemde, akademik çalışma açısından da ilgi çekici olmuştur. Bu çalışmada, öncelikle, sosyal ve siyasal kuramda toplumsal sınıflar etrafında dönen birkaç önemli tartışma noktası ele alınmıştır. Bu bölümün amacı, sınıfların, kapitalist sistemin emek sermaye çelişkisi temelinde ve üretim ilişkileri içinde oluşan antagonistik ve tarihsel fenomenler olduğunu vurgulamak ve sınıf ilişkilerinin toplumsal değişimdeki rolünü araştırmaktır. Devlet ve sınıflarla ilgili tartışma, tezin ikinci bölümünde, neoliberalizme uyum sürecinde ücretli emeğin geçirdiği dönüşümle devam ettirilmiştir. Devletin, 4/C gibi uygulamalarla hem kamusal istihdamı çökerttiği hem de ücretli emeği güvencesiz çalışmaya iterek sınıf ilişkilerinde aktif olarak yer aldığı vurgulanmıştır. Herhangi bir ücret mücadelesi bile kapitalizmin ontolojik zemini açısından yalnızca ücret mücadelesi olmakla sınırlı değilken, 4/C ile daha fazla görünürlük kazanan güvencesizlik eğiliminin deneyimlenmesiyle kurulan sınıfsallıklar toplumsal mücadeleler içinde önemli bir ivme yaratabilmektedir ve siyasal momentin bu mücadelelerde kritik bir rolü vardır. Harekete siyasal karakterini veren şeylerden en önemlileri, farklı inançlardan, etnisitelerden insanların bir araya gelerek dışlama ve düşmanlıkla değil, farklılıkları dışlamayan tanıma ve ortaklık pratikleriyle hareket edebilmiş olmaları ve kadın işçilerin, iç içe geçmiş olan cinsiyet ve sınıf ilişkilerini ifşa ederek, kendi yapabilirliklerini ve “dönüştürme” iradelerini ortaya koymalarıdır. Çeşitli siyasal ve ideolojik etkilere açık olan hareketin heterojenliği ve diğer toplumsal muhalefet odaklarıyla kurduğu ilişki siyasal iktidara yönelik en önemli tehdit olmuştur. Bu bağlamda, Tekel eylemi, hem eylem biçimlerinin özgünlüğü ve çeşitliliğiyle hem de siyasal iktidar karşısında ortaya koyduğu mücadele ve pazarlık gücüyle emek tarihinde özgül bir yere sahip olmuştur.