Location via proxy:   [ UP ]  
[Report a bug]   [Manage cookies]                
Skip to main content
  • noneedit
  • Arş. Gör. Dr. Beykent Üniversitesi, KKÜ/ Dr.edit
Nevi şahsına münhasır tek örnek olan Avrupa Birliği (AB), 2. Dünya Savaşı sonrasında teknik alanda başlayan iş birliği alanlarının diğer sektörlere de yayılması ile günümüz supranasyonal yapısına sahip olmuştur. Neo-Fonksiyonalist bir... more
Nevi şahsına münhasır tek örnek olan Avrupa Birliği (AB), 2. Dünya Savaşı sonrasında teknik alanda başlayan iş birliği alanlarının diğer sektörlere de yayılması ile günümüz supranasyonal yapısına sahip olmuştur. Neo-Fonksiyonalist bir perspektif ile kömür ve çelik sektörleri özelinde başlayan bu süreç, tarihsel rekabet alanlarının (Ruhr ve Saarland gibi) bir iş birliği alanı olarak değerlendirilmesini mümkün kılmış, kolektif ve ulus üstü yapının inşa edilmesinde tetikleyeci bir parametre işlevi görmüştür. Öyle ki Avrupa Kömür Çelik Topluluğu (AKÇT) üyeleri arasında kaldırılan gümrük duvarları, Spill Over etkisi göstererek ekonomik entegrasyonu ivmelendirmiş, Avrupa Ekonomik Topluluğu (AET) ve Avrupa Atom Enerjisi Topluluğu’nun (EURATOM) kurulması ile sonuçlanmıştır. Bu doğrultuda üyeler arasında artan diyalog, güven ve iletişim bu toplulukların tek çatı altına toplanmasını gündeme getirmiş Füzyon Antlaşması (1967) ile, Avrupa Toplulukları (AT) adını almıştır. Topluluk üyelerinin art...
Nevi şahsına münhasır tek örnek Avrupa Birliği (AB), II. Dünya Savaşı sonrasında teknik alanda başlayan iş birliği alanlarının diğer sektörlere yayılması ile günümüz supranasyonal yapısına sahip olmuştur. NeoFonksiyonalist perspektifle... more
Nevi şahsına münhasır tek örnek Avrupa Birliği (AB), II. Dünya Savaşı sonrasında teknik alanda başlayan iş birliği alanlarının diğer sektörlere yayılması ile günümüz
supranasyonal yapısına sahip olmuştur. NeoFonksiyonalist perspektifle kömür ve çelik sektörleri özelinde başlayan bu süreç, tarihsel rekabet alanlarının (Ruhr ve Saarland gibi) iş birliği alanı olarak değerlendirilmesini mümkün kılmış, kolektif ve ulus üstü yapının inşa edilmesinde tetikleyeci parametre işlevi görmüştür. Öyle ki Avrupa Kömür Çelik Topluluğu (AKÇT) üyeleri arasında kaldırılan gümrük duvarları, Spill Over etkisi göstererek ekonomik entegrasyonu ivmelendirmiş, Avrupa Ekonomik Topluluğu (AET) ve Avrupa Atom Enerjisi Topluluğu’nun (EURATOM) kurulmasıyla sonuçlanmıştır. Bu doğrultuda üyeler arasında artan diyalog, güven ve iletişim bu toplulukların tek çatı altına toplanmasını gündeme getirmiş Füzyon Antlaşmasıyla (1967) Avrupa  toplulukları (AT) adını almıştır. Topluluk üyelerinin artan refahı ve kazanç durumu, uluslararası sistemde meydana gelen gelişmeler diğer aktörlerin de AT’ye katılımını rasyonel kılmış, entegrasyon Take Off etkisiyle siyasi alanlara da yayılmıştır. Nihayetinde Avrupa Tek Senedi (ATS) ile entegrasyonun önündeki engellerin (iç pazar, rekabet koşulları, yasama vs.) çözümü için yeni bir düzenlemeye gidilmiş, parasal ve siyasi birlik için altyapı hazırlıkları başlamış, Topluluk için 1980 yılı entegrasyon ve derinleşmenin mihenk taşı olmuştur. Sektörel alanda başlayan bu süreç Maastricht Anlaşması ile dallanma etkisi göstermiş ve AT, AB adını alarak ortak güvenlik ve dış politika, parasal ve siyasi alanlarda birlik kurmayı başarmıştır. Süreç içinde entegrasyona AB üyelerinin ulus devlet yapılarından kaynaklanan karşı koyuşlar olmasına rağmen AB, Avrupalı kimliğinin (AB vatandaşı) inşa edilmesine öncelik vermiş, anayasal bağlamda ulus devleti andıracak bayrak, marş ve anayasa girişimleriyle üyeler arasında uyumu geliştirmeye çalışmıştır
RELATIONSHIP BETWEEN DEBT AND ECONOMIC SECURITY: THE CASE OF CHINA AFRICA RELATIONS Abstract China with its large production and trade volume in the post-Cold War order, where the capitalist system is dominant and the Globalization 3.0... more
RELATIONSHIP BETWEEN DEBT AND ECONOMIC SECURITY: THE CASE OF CHINA AFRICA RELATIONS Abstract China with its large production and trade volume in the post-Cold War order, where the capitalist system is dominant and the Globalization 3.0 process has begun to be experienced, has become a prominent actor of the system. As every developed country benefits from its resources, China has intensified its relations with Africa on the axis of long-term friendship and solidarity within the framework of economy-oriented policies. China's debt relationship network established with some continental countries by expanding its market network and diversifying its energy resources has resulted in zero-sum results and has begun to be considered as a new type of colonialism. This study focuses on the financial transactions that China has undertaken in the African continent for the sustainability of its economy. The study answers to what extent the financial transactions carried out by China through debt diplomacy are consuming the economic values of the continent and threatening their economy. Keywords: Chinese Foreign Policy, China-Africa Relations, Economic Security, Unilateral Dependency.
RELATIONSHIP BETWEEN DEBT AND ECONOMIC SECURITY: THE CASE OF CHINA AFRICA RELATIONS Abstract China with its large production and trade volume in the post-Cold War order, where the capitalist system is dominant and the Globalization... more
RELATIONSHIP BETWEEN DEBT AND ECONOMIC
SECURITY: THE CASE OF CHINA AFRICA RELATIONS
Abstract
China with its large production and trade volume in the post-Cold War
order, where the capitalist system is dominant and the Globalization 3.0
process has begun to be experienced, has become a prominent actor of the
system. As every developed country benefits from its resources, China has
intensified its relations with Africa on the axis of long-term friendship and
solidarity within the framework of economy-oriented policies. China's debt
relationship network established with some continental countries by
expanding its market network and diversifying its energy resources has
resulted in zero-sum results and has begun to be considered as a new type
of colonialism. This study focuses on the financial transactions that China
has undertaken in the African continent for the sustainability of its
economy. The study answers to what extent the financial transactions
carried out by China through debt diplomacy are consuming the economic
values of the continent and threatening their economy.
Keywords: Chinese Foreign Policy, China-Africa Relations, Economic
Security, Unilateral Dependency.
Bulgaristan’da Komunizm rejimi oncesi, zaman zaman ayrimciliga ve siddete maruz kalan azinliklara, komunizm rejimi ile beraber adlarinin degistirilmesi, dini rituellerin engellenmesi (sunnet, namaz, oruc vs.), zorunlu goc, siyasi baski ve... more
Bulgaristan’da Komunizm rejimi oncesi, zaman zaman ayrimciliga ve siddete maruz kalan azinliklara, komunizm rejimi ile beraber adlarinin degistirilmesi, dini rituellerin engellenmesi (sunnet, namaz, oruc vs.), zorunlu goc, siyasi baski ve siddete ugrama gibi baskilar artirilir.  1989 yilinda Jivkov rejiminin son bulmasiyla beraber bireysel hak ve ozgurluklere daha az da olsa onem verilmeye baslanir. Ancak 2007 yilinda bu ulkenin Avrupa Birligine (AB) kabul edilmesiyle ve bu konuda sorumlulugu artmasi ve azinlik haklari konusunda olumlu uygulamalar beklenirken arzu edilen olmaz. Ote yandan ic hukukta da azinlik haklarinin tanimlamasina net bir ifade getirilemeyip, ekonomik anlamda azinliklarin durumlari iyilestirilemez. Ozellikle Avrupa’da, sagci ve milliyetci partilerin yukselise gecmesi, Bulgaristan olceginde de etkili olur. Bu baglamda ATAKA’nin, Bulgaristan parlamentosundaki yasa tasarisi onerileriyle ve sosyal hayattaki provokatif eylemleri ile azinliklari zaman zaman zor durumd...
AB (Avrupa Birligi) guvenlik ihtiyaclarini Soguk Savas donemi boyunca NATO himayesi altinda karsilamis, kolektif ve kendi inisiyatifinde bir guvenlik yaklasimi benimseyememistir. Oyle ki Avrupa guvenliginin saglanmasinin ilk adimi olarak... more
AB (Avrupa Birligi) guvenlik ihtiyaclarini Soguk Savas donemi boyunca NATO himayesi altinda karsilamis, kolektif ve kendi inisiyatifinde bir guvenlik yaklasimi benimseyememistir. Oyle ki Avrupa guvenliginin saglanmasinin ilk adimi olarak kabul edilen ve kolektif bir guvenlik orgutu olarak kurulan Bati Avrupa Birligi (1948), NATO’dan (1949) once kurulmasina ragmen NATO’nun golgesinde kalmis, islevsellik sorunu yasamis ve kolektif bir dis politika ve guvenlik anlayisi gelistirememistir. Ozellikle Yugoslavya krizinde Almanya, kismen Italya ve Avusturya, Sloven ve Hirvatlari tanima egilimi icine girerken, Ingiltere ve Fransa tam tersi bir politika izlemistir. Bu baglamda Bosna- Hersek’te meydana gelen soykirima engel olunamamasi ve ortak bir tavir benimsenememesi, Kosova krizinde NATO’nun mudahalede bulunmasi ve AB’nin cozum uretememesi, AB icin askeri bir birlik kurma ve kolektif bir guvenlik anlayisi gelistirme zorunlulugunu ortaya cikarmistir. Daha sonra 1999 Helsinki Zirvesi’nde ali...
“Güzel günler göreceğiz” ve “Türkiye’den ‘Tek Başına İktidar’ İstiyoruz…” sloganları ile Deniz Baykal önderliğinde seçimlere giren Cumhuriyet Halk Partisi (CHP), 3 Kasım 2002 genel seçimlerinde ana muhalefet partisi olmuştur. Nitekim bir... more
“Güzel günler göreceğiz” ve “Türkiye’den ‘Tek Başına İktidar’ İstiyoruz…” sloganları ile Deniz Baykal önderliğinde seçimlere giren Cumhuriyet Halk Partisi (CHP), 3 Kasım 2002 genel seçimlerinde ana muhalefet partisi olmuştur. Nitekim bir önceki seçimlerde barajı geçemeyen CHP, 2002 genel seçimlerinde %19.4 oranında oy alarak, oylarını önemli ölçüde artırmış ve parlamentoya ikinci parti olarak girmiştir. Bu bağlamda seçimler, yalnızca bir seçme eylemi değildir; seçimlere giren partilerin oylarını artırması\düşürmesi veya partilerin aldığı oylarda değişiklik olmaması bir sürecin parçasını oluşturmaktadır. Bu minvalde, parti tabanında radikal ve sürekli değişiklikleri içeren kritik yeniden saflaşma olgusu çerçevesinde CHP’nin bir önceki seçimlere kıyasla oylarını hangi dinamikler çerçevesinde artırdığı analiz edilebilir. Normal seçimlerden farklı olarak kritik yeniden saflaşmaların meydana geldiği seçimler; partiye duyulan güvensizliğin, partilerin seçim faaliyetlerinin, lider söylemlerinin; genel anlamda mevcut sorunların, krizlerin veya partilerin politika değişikliklerinin seçmen tercihlerine nasıl yansıdığı ile ilgilidir. Dolayısıyla siyasi, ekonomik, sosyal, psikolojik ve hatta çevresel faktörler seçmenlerin oy verme tercihleri üzerinde etkili olur ve yapılan seçimler sonucunda seçim tipi belirlenir. Bu seçim tipinin ortaya çıktığı seçimlerde, seçmenler sürecin etkisiyle bir sonraki seçimlerde başka bir partiye oy verebilirler veya oy kullanmayabilirler. Buradan hareketle bu çalışmada; kritik yeniden saflaşma olgusu çerçevesinde 3 Kasım 2002 genel seçimlerine giden süreçte CHP odağa alınmıştır. Çalışmanın kavramsal ve metodolojik ana hatlarını oluşturan ‘kritik yeniden saflaşma’ olgusu açıklanmış, bu kavram çerçevesinde CHP’nin oylarını artırarak yükselişe geçişi incelenmiş, genel bir değerlendirme yapılarak ‘sonuç’ başlığı ile sonlandırılmıştır.

Anahtar Kelimeler: Seçim, Kritik Yeniden Saflaşma Olgusu, 3 Kasım 2002 Genel Seçimleri, Cumhuriyet Halk Partisi.
Milliyetçilik, esas olarak bireysel, demokratik, iradi, laik söylemler minvalinde 1789 Fransız Devrimi sonucu ile şekillene gelmiştir. Bu söylemler, Batı tipi milliyetçiliğin temel özelliklerini yansıtmaktadır. Ancak 20. ve 21. yüzyıl... more
Milliyetçilik, esas olarak bireysel, demokratik, iradi, laik söylemler minvalinde 1789 Fransız Devrimi sonucu ile şekillene gelmiştir. Bu söylemler, Batı tipi milliyetçiliğin temel özelliklerini yansıtmaktadır. Ancak 20. ve 21. yüzyıl milliyetçi hareketlerinin ortaya çıkışı ve gelişim safhaları incelendiğinde bu sürecin değişiklik arz ettiği görülecektir. Bu değişiklik, toplumların ihtiyaçlarına göre, diğer bir deyişle özgüllük kavramının nasıl kazanılacağıyla da ilgili bir durum olarak kabul edilir. Özellikle 20. yüzyıldan sonra milliyetçiliğin laik söylemini kaybettiği, bu süreçten sonra türdeşleme, bütünleşme, öteki ile farklılığı ortaya koyan temel argüman olarak kullanıldığı görülmektedir. Aynı zamanda kültürel bir öğe olarak dini unsurlardan beslenen milliyetçilik anlayışının toplumları harekete geçirmede daha etkin ve kapsamlı olduğu, şiddeti ahlak ve değerler yönünden meşrulaştırdığı görülmektedir.  Bu çalışmada; İsrail’in kurulmasına kadar olan dönem içinde Yahudi milliyetçiliğinin gelişimi ve 1948 sonrası Yahudilerin yüksek tehdit güvenlik algılamalarında Yahudilerin kutsal kitabı olan Tevrat’ın etkisinin politik yansımaları ve şiddetin meşrulaştırılmasında, kültürel bir öğe olarak din faktörünün rolü açıklanacaktır. Ayrıca dini temelli oluşan milliyetçiliklerin doğası gereği ortaya çıkan tarihsel hafıza canlandırılması, düşman kavramı ve şiddet eylemlerinin ulus devlet bütünleşmesi üzerindeki etkileri incelenecektir.
Kosova’da meydana gelen gelişmelerin tetiklemesi, Arnavutların daha fazla hak iddiası, bu gelişmelere Makedon hükümetinin önlem almaması ve bir yatıştırma politikasının belirlenememesi nedeniyle 2001 yılında, Makedonya’da etnik gruplar... more
Kosova’da meydana gelen gelişmelerin tetiklemesi,
Arnavutların daha fazla hak iddiası, bu gelişmelere Makedon
hükümetinin önlem almaması ve bir yatıştırma politikasının
belirlenememesi nedeniyle 2001 yılında, Makedonya’da etnik
gruplar arasındaki öfke büyümüştür. Artan öfke daha sonra
çatışmalara dönüşmüştür. Nitekim çatışmalar sırasında
Makedonya silahlı kuvvetlerinin dikkatsizliğinden veya kasıtlı
eylemlerinden dolayı kültürel varlıklar zarar görmüş ve tahrip
edilmiştir. Bu bağlamda sadece NLA değil, Makedonya da
savaş hukuku ihlallerinde bulunmuştur. İnceleme sırasında ise
uluslararası nitelikte olmayan bir çatışma özelliği taşıyan 2001
Makedonya krizi, olaylar üzerinden incelenecek ve 1977 Ek II
No’lu Protokol’de yapılan düzenlemelerden yararlanılacaktır.
2001 Makedonya krizinin, tarihsel, politik, siyasi, sosyolojik
nedenleri Türkçe literatürde incelendiği bilinmektedir. Fakat
Makedonya’da meydana gelen çatışmaların, hukuki boyutu
Türkçe literatürde yer almadığı, savaş hukuku ihlalleri
bağlamında incelenmediği saptanmıştır. Bu nedenle yabancı
literatürden, yabancı gazetelerden, ICTY raporlarından da
faydalanılarak kriz sürecinde yaşanmış olan savaş hukuku
ihlalleri her iki çatışan taraf ölçeğinde ortaya koyulacaktır.
Çalışmada NLA’nın self determinasyon iddialarının meşru olup
olmadığı kritiği yapılacak, ardından ayırt etme, gereksiz acıya
sebebiyet vermeme, orantılılık ve askeri gereklilik ilkeleri
bağlamında savaş hukuku ihlalleri saptanacaktır
14. yüzyılda Anadolu’dan Rumeli’ye başlayan Türk göçleri sonucunda, 1361 yılında Dimetoka’nın, 1390 yılında Filibe’nin alınmasıyla Bulgaristan, Türk ve Müslümanların çoğunlukta olduğu bir yerleşim yeri haline gelmiştir. Daha sonra 1876... more
14. yüzyılda Anadolu’dan Rumeli’ye başlayan Türk göçleri sonucunda, 1361 yılında
Dimetoka’nın, 1390 yılında Filibe’nin alınmasıyla Bulgaristan, Türk ve Müslümanların çoğunlukta
olduğu bir yerleşim yeri haline gelmiştir. Daha sonra 1876 Bulgar isyanıyla başlayan 1908 yılına
kadar devam eden süreç, Bulgaristan bağımsızlığı ile sonuçlanmıştır. Bu sürece kadar çoğunlukta
bulunan Müslümanlar, bu süreçten sonra azınlık olarak yaşamlarını devam ettirmeye çalışmış, fakat
baskı, şiddet ve asimilasyon ile karşılaşmışlardır. Bulgaristan’ın bağımsızlığını kazanmasıyla
devlet ve millet inşası sürecinde, genelde Osmanlı özelde ise kendi içinde yaşayan Türklerin
ötekileştirilmesi üzerine kurulan kimlik ve çıkar çabalarının, Bulgaristan’ın imzalamış ve aynı
zamanda sorumlu olduğu uluslararası antlaşmaları Pacta Sunt Servanda ilkesi bağlamında doğan
yükümlülüklerini yerine getirmediği görülmüştür. Önceki yönetimler altında zaman zaman
ayrımcılığa ve şiddete uğrayan azınlıklar, komünizm rejimi ile beraber adlarının değiştirilmesi,
Dini ritüellerin engellenmesi (sünnet, namaz, oruç vs.), zorunlu göç, siyasi baskı ve şiddete çok
daha fazla maruz kalmışlardır. 1989 yılında Jivkov rejiminin son bulmasıyla beraber Bulgaristan
bireysel hak ve özgürlüklere daha fazla önem vermeye başlamıştır. Özellikle 2007 yılında
supranasyonal bir yapıya sahip olan Avrupa Birliğine (AB) kabul edilmiş, ancak bu konuda
sorumluluğu artmasına rağmen azınlık haklarının uygulamasında yetersiz kalmıştır. Öte yandan iç
hukukunda azınlık haklarının tanımlamasına net bir ifade getirememiştir. Tüm bunlar sonucunda
ortaya çıkan eksiklikler ve sorunlar Bulgaristan ölçeğinde ele alınıp, Konstrüktivizm teorisiyle
açıklanmaya çalışılmıştır. Bu çalışma sırasında özelikle Haskova, Kırcaali, Mestanlı, Plovdiv
(Filibe) ve Sofya’da yaptığımız saha çalışmasından da yararlanılmıştır.