19. Yüzyılda Karantinaya Yönelik Halk Tepkisi- Mitroviçe Örneği, 2016
Osmanlı İmparatorluğu karantinayı bir sağlık tedbiri olarak 1830’lu yıllarda hayata geçirdiğinde ... more Osmanlı İmparatorluğu karantinayı bir sağlık tedbiri olarak 1830’lu yıllarda hayata geçirdiğinde devlet tebaanın hayatına daha fazla nüfuz etme şansına sahip oldu. Bu uygulamanın kök salması için pek çok tedbire başvuruldu: imparatorluk genelinde pek çok karantina istasyonları inşa edildi, nispeten kapsayıcı olan bir Karantina Nizamnamesi yürürlüğe girdi ve hatta tıbbi suçlarla ilgili olarak, karantina kurallarını ihlal edenleri cezalandırmak için Ceraim-i Sıhhiye Nizamnamesi de hayata geçirildi. Karantinayı desteklemek için, Şeyhülislamdan Karantinanın İslamiyet’te yeri olduğuna dair fetva alındı ve Takvim-i Vekayi’de yayınlandı. Şu vurgulanmalıdır ki karantina kuralları halk arasında önemli ölçüde huzursuzluklara yol açtı çünkü insan ve mal dolaşımı bulaşıcı hastalıkları önlemek ve halkı korumak maksadıyla. Üstelik yerel halk tıbbi görevlilerin veya diğer görevlilerin muamelesinden dolayı da öfkeye kapılabiliyordu. Bu gelişmeler bağlamında, Bugünkü Kosova’nın kuzeyinde yer alan ve karantina isyanı patlak verdiğinde kaza olan Mitroviçe’deki karantina istasyonu bu uygulamanın yürürlüğe konulması ve buna yönelik tepkiler bağlamında aydınlatıcı bir örnek olarak durmaktadır. 1888’de karantinanın kaldırılması için bir gösteri düzenlendi ve daha sonra kitlesel bir şiddet eylemine dönüşerek karantina doktorunun öldürülmesiyle sonuçlandı. Böylelikle, bu çalışma Mitroviçe’deki karantinaya yönelik halk tepkisine ışık tutacaktır. Böylelikle karantinanın bir kurum olarak teşkil edilmesinin Osmanlı’nın yönetim zihniyetinde yerel düzeyde meydana gelen değişimi göstermekte dikkat çekici bir örnek olduğu gösterilecektir.
Bitmeyen Hikaye: Küresel Salgın Çağında Tarihe Yeniden Bakmak, 2022
Osmanlı ordusunda
ağır zayiata yol açan bulaşıcı hastalıkların bir kısmı cinsel yollarla bulaşan
... more Osmanlı ordusunda ağır zayiata yol açan bulaşıcı hastalıkların bir kısmı cinsel yollarla bulaşan frengi ve belsoğukluğu gibi zührevi olanlar idi. Bu tarz hastalıklardan dolayı tedavi gören ve hayatını kaybeden askerlerin toplam sayısıyla ilgili olarak elimizde net veriler ne yazık ki şu an için mevcut olmasa3 da dağınık bir görüntü arz eden istatistiki bilgiler ve yazılı kaynaklar bize bu hastalıkların Osmanlı ordusunun muharebe kabiliyetine kısmen de olsa darbe indirdiğini göstermektedir.
İki yılı aşkın süredir küresel salgın COVID-19 ile beraber yaşıyoruz. Salgın gündelik hayatımıza ... more İki yılı aşkın süredir küresel salgın COVID-19 ile beraber yaşıyoruz. Salgın gündelik hayatımıza karantina, seyahat sınırlamaları, sosyal mesafe, dezenfeksiyon ve maske kullanımı gibi alışkanlığa dönüşen yeni zorunlulukları dahil etti. Hastalığın yayılma hızı ve ortamı, varyantların ortaya çıkışı, tedavi alternatifleri ve özellikle de aşı meselesi hala önemli bir gündem maddesi olarak zihinlerimizi meşgul etmekte. Esasen hayatlarımızda yaşadığımız bu değişim, tarihsel perspektiften değerlendirildiğinde hiç de yeni değil. Veba, cüzam, çiçek, kolera, frengi, sıtma, tüberküloz, influenza, trahom ve HIV gibi pek çok hastalık ortaya çıktığı ve yayılım gösterdiği zamanlarda, binlerce hatta milyonlarca kişinin hayatını kaybetmesine sebep olurken bir yandan da toplumsal ve bilimsel devrimlere öncülük etti. Toplumsal Tarih dergisinde yayınlanan özel sayıyı temel alan bu derleme, yeni yazı ilaveleriyle salgın hastalıklar tarihini kamu sağlığı pratikleri perspektifinden bütüncül bir şekilde ele alırken, salgını tecrübe eden 21. yüzyıl bireylerinin “bitmeyen hikaye”nin bir parçası haline nasıl geldiklerini gözler önüne seriyor.
People's Houses that served as a bridge between the state and people carried out People's Houses ... more People's Houses that served as a bridge between the state and people carried out People's Houses that served as a bridge between the state and people carried out activities of museology and exhibition across the country to popularize the revolutions during the early Republican era. One of the most important parts of such activities were the exhibition of "Ankara in Revolution" organized in the capital in 1934. This exhibition aimed to preserve the historical memory while displaying how the Republic was founded to the citizens. There was a cultural dynamism in the fields of language and history in the 1930s and efforts made to the visualization of such developments. In fact, this exhibition was the first seed of the long-standing efforts. In other words, it was assumed that this exhibition would form the basis of the Revolution Museum, which was planned to be established in the following years. The documents and items related with Liberation War and Republican revolutions were collected in the exhibition so that the visitors could encounter authentic items as much as possible. Raising the citizens' awareness of history through the visualization of the revolutions was not special to Turkey. The Revolutionary Museum of the Soviet Union in Moscow, the Die Front exhibition in Germany and the Mostra Della Rivoluzione Fascista museum in Italy set an example for the young Republic. The idea of the establishment of a revolution museum was subsumed under the program of the Republican People's Party and it drew a firm support from the state. Thus, it flourished as an idea supported by many state apparatus. However, such an idea would take many years to be acceptably materialized. The collection of the items related with the Turkish Liberation War and Revolutions took a long time due to bureaucratic reasons. Nevertheless, visualization and museology loomed large in the making of Turkish national identity and its consolidation. The museology branch of People's House that took root across the country played a leading role for the adoption of the Republican revolutions by all the citizens.
Hilâl-i Ahmer, Donanma ve Müdafaa-i Milliye cemiyetleri ile birlikte sivil yaşamda etkin olan ... more Hilâl-i Ahmer, Donanma ve Müdafaa-i Milliye cemiyetleri ile birlikte sivil yaşamda etkin olan ve askerî amaçlar doğrultusunda faaliyet gösteren bir cemiyet idi. Birinci Dünya Savaşı’nda Osmanlı Hilâl-i Ahmer Cemiyeti’nin Mekteb-i Sultânî’de 1917’nin Şubat ayında tertip ettiği sergi, cephe gerisinde sivil yaşamın bu tarz cemiyetler vasıtasıyla nasıl seferber edildiğini göstermesi bakımından önemli bir etkinliği temsil etmektedir. Serginin hazırlanmasında Doktor Besim Ömer Paşa’nın çok büyük bir emeği geçmiş olup İsmail Canbulat gibi İttihat ve Terakki’nin önde gelenlerinin de serginin gerçekleştirilmesine büyük bir katkısı olmuştur. Sergide sadece Osmanlı Hilâl-i Ahmer’i değil, Alman ve Avusturya Salib-i Ahmer (Kızılhaç) teşkilatları da yer almıştır. Sergi bir yandan Cemiyetin yararlılığını ve gelişmişliğini gösterirken öte yandan da savaşın kurumsal deneyiminin medikal boyutunu ve hatta yer yer savaş deneyiminin görsel olarak kurgulanmış halini toplamda iki yüz bin ziyaretçiye aktardı.
The armistice of Mudros, signed by the Ottoman Empire and the Allies, ironically brought about op... more The armistice of Mudros, signed by the Ottoman Empire and the Allies, ironically brought about optimism and deep sadness among Ottomans. Soldiers and civilians wished that the Armistice would have heralded a peaceful period for the Empire that had experienced warfare since the Balkan Wars. However, the Ottoman soldiers had to choose whether to return to civilian life or resist the Allies' occupation. Many veterans looked forward to restarting their civil lives, even though some high-ranking officers looked for ways to save their homes from invasion. The latter thought that the Allies were disrespectful to the articles in the armistice of Mudros or violated them. Thus, some of the Ottoman commanders postponed the demobilization of the army for the preparation of a postwar resistance. The self-narrated documents of soldiers', especially the ones belonging to low-ranking soldiers, proved their reluctance for a new war due to their physical and psychological exhaustion. After all, many veterans desired to continue their lives as if nothing had happened in the Empire.
The coercion that the Ottoman government and army established over its subjects during the Great ... more The coercion that the Ottoman government and army established over its subjects during the Great War remained a significant factor in the war experience of the conscripts despite its limitations. Coercion is one of the most significant answers of why the Ottoman soldiers endured such a destructive warfare, in spite of war attrition, virulent epidemic diseases, malnutrition, maltreatment, thirst, and harsh climatic conditions. The Ottoman government exercised remarkable coercion over not only the conscripts but also society and economy, demanding an unconditional loyalty for the survival of the empire. Training, military penal code, religious ideology and narrative that legitimized the warfare were the instruments of coercion. This study will contribute to the social history of the Ottoman conscripts during the First World War.
'The honoured guests' of the Ottoman Empire: reconsidering the prisoners of war in the Great War, 2021
This study examines the captivity experiences of approximately
30,000 prisoners of war (POW) capt... more This study examines the captivity experiences of approximately 30,000 prisoners of war (POW) captured by the Ottoman army during the Great War. They went through a process of disempowerment and incapacitation while suffering from ill-treatment, malnutrition, poor sanitation, and appalling conditions of the camps located across the Ottoman Empire. In fact, their captivity experience was somewhat like that of the other POWs in Europe in terms of housing, labour, and leisure pursuits. Like other captors, the Ottoman government was not ready to shelter, feed, clothe, and provide medical services to large masses and sought to resolve this issue in an improvised way. While delving into the captivity experience, this study focuses on the dialectical power relationship between the POWs and the Ottoman camp administration. The Ottomans did not manage to establish an absolute power on every single detail of the lives of the captives. Thus, like the POWs detained in Russia and Germany, their fellow prisoners in the Ottoman Empire got the opportunity to cope with the constraints and hardships of the captivity partially and resist the rule of the camp prisons. The Ottoman government sought to treat the prisoners in accord with the international agreements based on liberal values even though the actual situation on the ground did not live up to the expectations of POWs and their governments. Both archival documents and memoirs of the prisoners are elucidative to contextualize their captivity experience. Such sources help us interpret the experience of captivity from history from below.
H1N1'den Coronavirüs'e: COVID-19 ile mücadele ederken tarihsel epidemiyolojiden neler öğrenebiliriz, 2020
Son 200 yılda muazzam bir ilerleme gösteren modern bilimsel tıp sıklıkla pandemiler ile karşı kar... more Son 200 yılda muazzam bir ilerleme gösteren modern bilimsel tıp sıklıkla pandemiler ile karşı karşıya kalmış olsa da önemli ölçüde hızlı bir reaksiyon göstermeyi başarmıştır. Geçmişteki salgınlardan yola çıkarak günümüzdeki COVID-19 hastalığı ve 1918'deki yıkıcı İspanyol Gribi pandemisi ile mukayese edildiğinde çıkarılacak dersler bulunmaktadır. Başka bir deyişle, coronavirüs ile mücadele ederken tarihsel epidemiyolojinin verilerinden yararlanmak elzemdir. Her iki salgında patojenin tespit edilmesi modern tıbbın geldiği noktayı göstermesi bakımından büyük bir başarı öyküsünü ortaya koymaktadır. Çin’de patlak veren COVID-19 salgınına yönelik olarak gösterilen tıbbi reaksiyon takriben 100 yıl önce dünyayı kasıp kavuran İspanyol gribindekine nazaran daha hızlı ve etkili olmuştur. Öte yandan, her iki salgının dalgalar şeklinde gerçekleşmesi dikkat çekici bir tarihsel gerçeği bizlere tekrar hatırlatmıştır: pandemileri saman alevi gibi parlayıp hemen sönmediğini ve İtalya gibi bazı ülkelerin pandemilerden zarar görmeye daha yatkın olduğu.
Modern scientific medicine has made great progress in the last two hundred years. In this period, the global medical establishment has frequently faced pandemics, often succeeding in giving a fast and organized response. When the current COVID-19 pandemic and the destructive 1918 Spanish Influenza are compared, there are lessons to be learned. In other words, it is vital to benefit from historical epidemiology while coping with new pandemics. The detection of pathogens in both pandemics prove a great success story in terms of demonstrating the progress of modern medicine. The medical reaction against COVID-19 was faster and more efficient compared to the Spanish Influenza which wrought havoc on the world a hundred years ago. Besides, the fact that both pandemics appeared in the form of waves remind us of a striking historical fact: pandemics do not disappear like a flash in the pan and some countries like Italy are more prone to
This paper sheds light on the role of evolutionary ideas in
the making of Turkish nationalism dur... more This paper sheds light on the role of evolutionary ideas in the making of Turkish nationalism during the Kemalist era (1923–1938). By so doing, it aims to challenge some of the dominant historiographical viewpoints as to the nature of Turkish nationalism. One is related to the Kemalist elites' predisposition towards the so-called “scientism” seen as one of the bases for nationalism. We intend to turn upside– down the relation between the Kemalists' use of science and Turkish nationalism. Second, we problematize the “culturalist” origins of Turkish nationalism arguing that the seemingly “culturalist” reflections of the time were, indeed, materialist formulations based on the science of the times. We discuss in this respect the Kemalist elites' use of evolutionary ideas. By synthesizing the ways in which these elites employed evolutionary ideas in the fields of history, language, geography, anthropology, biology, eugenics, and pedagogy, we aim to understand the specific nature of Turkish nationalism before 1945. This secular nationalism conceived culture as having materialist bases and differed fundamentally from the culturalist varieties of Turkish nationalism coloured by Islam in the post-1945 era. Furthermore, the paper empirically enriches the complex and entangled story of evolutionary ideas in the early Turkish Republic.
19. Yüzyılda Karantinaya Yönelik Halk Tepkisi- Mitroviçe Örneği, 2016
Osmanlı İmparatorluğu karantinayı bir sağlık tedbiri olarak 1830’lu yıllarda hayata geçirdiğinde ... more Osmanlı İmparatorluğu karantinayı bir sağlık tedbiri olarak 1830’lu yıllarda hayata geçirdiğinde devlet tebaanın hayatına daha fazla nüfuz etme şansına sahip oldu. Bu uygulamanın kök salması için pek çok tedbire başvuruldu: imparatorluk genelinde pek çok karantina istasyonları inşa edildi, nispeten kapsayıcı olan bir Karantina Nizamnamesi yürürlüğe girdi ve hatta tıbbi suçlarla ilgili olarak, karantina kurallarını ihlal edenleri cezalandırmak için Ceraim-i Sıhhiye Nizamnamesi de hayata geçirildi. Karantinayı desteklemek için, Şeyhülislamdan Karantinanın İslamiyet’te yeri olduğuna dair fetva alındı ve Takvim-i Vekayi’de yayınlandı. Şu vurgulanmalıdır ki karantina kuralları halk arasında önemli ölçüde huzursuzluklara yol açtı çünkü insan ve mal dolaşımı bulaşıcı hastalıkları önlemek ve halkı korumak maksadıyla. Üstelik yerel halk tıbbi görevlilerin veya diğer görevlilerin muamelesinden dolayı da öfkeye kapılabiliyordu. Bu gelişmeler bağlamında, Bugünkü Kosova’nın kuzeyinde yer alan ve karantina isyanı patlak verdiğinde kaza olan Mitroviçe’deki karantina istasyonu bu uygulamanın yürürlüğe konulması ve buna yönelik tepkiler bağlamında aydınlatıcı bir örnek olarak durmaktadır. 1888’de karantinanın kaldırılması için bir gösteri düzenlendi ve daha sonra kitlesel bir şiddet eylemine dönüşerek karantina doktorunun öldürülmesiyle sonuçlandı. Böylelikle, bu çalışma Mitroviçe’deki karantinaya yönelik halk tepkisine ışık tutacaktır. Böylelikle karantinanın bir kurum olarak teşkil edilmesinin Osmanlı’nın yönetim zihniyetinde yerel düzeyde meydana gelen değişimi göstermekte dikkat çekici bir örnek olduğu gösterilecektir.
Bitmeyen Hikaye: Küresel Salgın Çağında Tarihe Yeniden Bakmak, 2022
Osmanlı ordusunda
ağır zayiata yol açan bulaşıcı hastalıkların bir kısmı cinsel yollarla bulaşan
... more Osmanlı ordusunda ağır zayiata yol açan bulaşıcı hastalıkların bir kısmı cinsel yollarla bulaşan frengi ve belsoğukluğu gibi zührevi olanlar idi. Bu tarz hastalıklardan dolayı tedavi gören ve hayatını kaybeden askerlerin toplam sayısıyla ilgili olarak elimizde net veriler ne yazık ki şu an için mevcut olmasa3 da dağınık bir görüntü arz eden istatistiki bilgiler ve yazılı kaynaklar bize bu hastalıkların Osmanlı ordusunun muharebe kabiliyetine kısmen de olsa darbe indirdiğini göstermektedir.
İki yılı aşkın süredir küresel salgın COVID-19 ile beraber yaşıyoruz. Salgın gündelik hayatımıza ... more İki yılı aşkın süredir küresel salgın COVID-19 ile beraber yaşıyoruz. Salgın gündelik hayatımıza karantina, seyahat sınırlamaları, sosyal mesafe, dezenfeksiyon ve maske kullanımı gibi alışkanlığa dönüşen yeni zorunlulukları dahil etti. Hastalığın yayılma hızı ve ortamı, varyantların ortaya çıkışı, tedavi alternatifleri ve özellikle de aşı meselesi hala önemli bir gündem maddesi olarak zihinlerimizi meşgul etmekte. Esasen hayatlarımızda yaşadığımız bu değişim, tarihsel perspektiften değerlendirildiğinde hiç de yeni değil. Veba, cüzam, çiçek, kolera, frengi, sıtma, tüberküloz, influenza, trahom ve HIV gibi pek çok hastalık ortaya çıktığı ve yayılım gösterdiği zamanlarda, binlerce hatta milyonlarca kişinin hayatını kaybetmesine sebep olurken bir yandan da toplumsal ve bilimsel devrimlere öncülük etti. Toplumsal Tarih dergisinde yayınlanan özel sayıyı temel alan bu derleme, yeni yazı ilaveleriyle salgın hastalıklar tarihini kamu sağlığı pratikleri perspektifinden bütüncül bir şekilde ele alırken, salgını tecrübe eden 21. yüzyıl bireylerinin “bitmeyen hikaye”nin bir parçası haline nasıl geldiklerini gözler önüne seriyor.
People's Houses that served as a bridge between the state and people carried out People's Houses ... more People's Houses that served as a bridge between the state and people carried out People's Houses that served as a bridge between the state and people carried out activities of museology and exhibition across the country to popularize the revolutions during the early Republican era. One of the most important parts of such activities were the exhibition of "Ankara in Revolution" organized in the capital in 1934. This exhibition aimed to preserve the historical memory while displaying how the Republic was founded to the citizens. There was a cultural dynamism in the fields of language and history in the 1930s and efforts made to the visualization of such developments. In fact, this exhibition was the first seed of the long-standing efforts. In other words, it was assumed that this exhibition would form the basis of the Revolution Museum, which was planned to be established in the following years. The documents and items related with Liberation War and Republican revolutions were collected in the exhibition so that the visitors could encounter authentic items as much as possible. Raising the citizens' awareness of history through the visualization of the revolutions was not special to Turkey. The Revolutionary Museum of the Soviet Union in Moscow, the Die Front exhibition in Germany and the Mostra Della Rivoluzione Fascista museum in Italy set an example for the young Republic. The idea of the establishment of a revolution museum was subsumed under the program of the Republican People's Party and it drew a firm support from the state. Thus, it flourished as an idea supported by many state apparatus. However, such an idea would take many years to be acceptably materialized. The collection of the items related with the Turkish Liberation War and Revolutions took a long time due to bureaucratic reasons. Nevertheless, visualization and museology loomed large in the making of Turkish national identity and its consolidation. The museology branch of People's House that took root across the country played a leading role for the adoption of the Republican revolutions by all the citizens.
Hilâl-i Ahmer, Donanma ve Müdafaa-i Milliye cemiyetleri ile birlikte sivil yaşamda etkin olan ... more Hilâl-i Ahmer, Donanma ve Müdafaa-i Milliye cemiyetleri ile birlikte sivil yaşamda etkin olan ve askerî amaçlar doğrultusunda faaliyet gösteren bir cemiyet idi. Birinci Dünya Savaşı’nda Osmanlı Hilâl-i Ahmer Cemiyeti’nin Mekteb-i Sultânî’de 1917’nin Şubat ayında tertip ettiği sergi, cephe gerisinde sivil yaşamın bu tarz cemiyetler vasıtasıyla nasıl seferber edildiğini göstermesi bakımından önemli bir etkinliği temsil etmektedir. Serginin hazırlanmasında Doktor Besim Ömer Paşa’nın çok büyük bir emeği geçmiş olup İsmail Canbulat gibi İttihat ve Terakki’nin önde gelenlerinin de serginin gerçekleştirilmesine büyük bir katkısı olmuştur. Sergide sadece Osmanlı Hilâl-i Ahmer’i değil, Alman ve Avusturya Salib-i Ahmer (Kızılhaç) teşkilatları da yer almıştır. Sergi bir yandan Cemiyetin yararlılığını ve gelişmişliğini gösterirken öte yandan da savaşın kurumsal deneyiminin medikal boyutunu ve hatta yer yer savaş deneyiminin görsel olarak kurgulanmış halini toplamda iki yüz bin ziyaretçiye aktardı.
The armistice of Mudros, signed by the Ottoman Empire and the Allies, ironically brought about op... more The armistice of Mudros, signed by the Ottoman Empire and the Allies, ironically brought about optimism and deep sadness among Ottomans. Soldiers and civilians wished that the Armistice would have heralded a peaceful period for the Empire that had experienced warfare since the Balkan Wars. However, the Ottoman soldiers had to choose whether to return to civilian life or resist the Allies' occupation. Many veterans looked forward to restarting their civil lives, even though some high-ranking officers looked for ways to save their homes from invasion. The latter thought that the Allies were disrespectful to the articles in the armistice of Mudros or violated them. Thus, some of the Ottoman commanders postponed the demobilization of the army for the preparation of a postwar resistance. The self-narrated documents of soldiers', especially the ones belonging to low-ranking soldiers, proved their reluctance for a new war due to their physical and psychological exhaustion. After all, many veterans desired to continue their lives as if nothing had happened in the Empire.
The coercion that the Ottoman government and army established over its subjects during the Great ... more The coercion that the Ottoman government and army established over its subjects during the Great War remained a significant factor in the war experience of the conscripts despite its limitations. Coercion is one of the most significant answers of why the Ottoman soldiers endured such a destructive warfare, in spite of war attrition, virulent epidemic diseases, malnutrition, maltreatment, thirst, and harsh climatic conditions. The Ottoman government exercised remarkable coercion over not only the conscripts but also society and economy, demanding an unconditional loyalty for the survival of the empire. Training, military penal code, religious ideology and narrative that legitimized the warfare were the instruments of coercion. This study will contribute to the social history of the Ottoman conscripts during the First World War.
'The honoured guests' of the Ottoman Empire: reconsidering the prisoners of war in the Great War, 2021
This study examines the captivity experiences of approximately
30,000 prisoners of war (POW) capt... more This study examines the captivity experiences of approximately 30,000 prisoners of war (POW) captured by the Ottoman army during the Great War. They went through a process of disempowerment and incapacitation while suffering from ill-treatment, malnutrition, poor sanitation, and appalling conditions of the camps located across the Ottoman Empire. In fact, their captivity experience was somewhat like that of the other POWs in Europe in terms of housing, labour, and leisure pursuits. Like other captors, the Ottoman government was not ready to shelter, feed, clothe, and provide medical services to large masses and sought to resolve this issue in an improvised way. While delving into the captivity experience, this study focuses on the dialectical power relationship between the POWs and the Ottoman camp administration. The Ottomans did not manage to establish an absolute power on every single detail of the lives of the captives. Thus, like the POWs detained in Russia and Germany, their fellow prisoners in the Ottoman Empire got the opportunity to cope with the constraints and hardships of the captivity partially and resist the rule of the camp prisons. The Ottoman government sought to treat the prisoners in accord with the international agreements based on liberal values even though the actual situation on the ground did not live up to the expectations of POWs and their governments. Both archival documents and memoirs of the prisoners are elucidative to contextualize their captivity experience. Such sources help us interpret the experience of captivity from history from below.
H1N1'den Coronavirüs'e: COVID-19 ile mücadele ederken tarihsel epidemiyolojiden neler öğrenebiliriz, 2020
Son 200 yılda muazzam bir ilerleme gösteren modern bilimsel tıp sıklıkla pandemiler ile karşı kar... more Son 200 yılda muazzam bir ilerleme gösteren modern bilimsel tıp sıklıkla pandemiler ile karşı karşıya kalmış olsa da önemli ölçüde hızlı bir reaksiyon göstermeyi başarmıştır. Geçmişteki salgınlardan yola çıkarak günümüzdeki COVID-19 hastalığı ve 1918'deki yıkıcı İspanyol Gribi pandemisi ile mukayese edildiğinde çıkarılacak dersler bulunmaktadır. Başka bir deyişle, coronavirüs ile mücadele ederken tarihsel epidemiyolojinin verilerinden yararlanmak elzemdir. Her iki salgında patojenin tespit edilmesi modern tıbbın geldiği noktayı göstermesi bakımından büyük bir başarı öyküsünü ortaya koymaktadır. Çin’de patlak veren COVID-19 salgınına yönelik olarak gösterilen tıbbi reaksiyon takriben 100 yıl önce dünyayı kasıp kavuran İspanyol gribindekine nazaran daha hızlı ve etkili olmuştur. Öte yandan, her iki salgının dalgalar şeklinde gerçekleşmesi dikkat çekici bir tarihsel gerçeği bizlere tekrar hatırlatmıştır: pandemileri saman alevi gibi parlayıp hemen sönmediğini ve İtalya gibi bazı ülkelerin pandemilerden zarar görmeye daha yatkın olduğu.
Modern scientific medicine has made great progress in the last two hundred years. In this period, the global medical establishment has frequently faced pandemics, often succeeding in giving a fast and organized response. When the current COVID-19 pandemic and the destructive 1918 Spanish Influenza are compared, there are lessons to be learned. In other words, it is vital to benefit from historical epidemiology while coping with new pandemics. The detection of pathogens in both pandemics prove a great success story in terms of demonstrating the progress of modern medicine. The medical reaction against COVID-19 was faster and more efficient compared to the Spanish Influenza which wrought havoc on the world a hundred years ago. Besides, the fact that both pandemics appeared in the form of waves remind us of a striking historical fact: pandemics do not disappear like a flash in the pan and some countries like Italy are more prone to
This paper sheds light on the role of evolutionary ideas in
the making of Turkish nationalism dur... more This paper sheds light on the role of evolutionary ideas in the making of Turkish nationalism during the Kemalist era (1923–1938). By so doing, it aims to challenge some of the dominant historiographical viewpoints as to the nature of Turkish nationalism. One is related to the Kemalist elites' predisposition towards the so-called “scientism” seen as one of the bases for nationalism. We intend to turn upside– down the relation between the Kemalists' use of science and Turkish nationalism. Second, we problematize the “culturalist” origins of Turkish nationalism arguing that the seemingly “culturalist” reflections of the time were, indeed, materialist formulations based on the science of the times. We discuss in this respect the Kemalist elites' use of evolutionary ideas. By synthesizing the ways in which these elites employed evolutionary ideas in the fields of history, language, geography, anthropology, biology, eugenics, and pedagogy, we aim to understand the specific nature of Turkish nationalism before 1945. This secular nationalism conceived culture as having materialist bases and differed fundamentally from the culturalist varieties of Turkish nationalism coloured by Islam in the post-1945 era. Furthermore, the paper empirically enriches the complex and entangled story of evolutionary ideas in the early Turkish Republic.
Uploads
Conference Presentations by murat yolun
Bu gelişmeler bağlamında, Bugünkü Kosova’nın kuzeyinde yer alan ve karantina isyanı patlak verdiğinde kaza olan Mitroviçe’deki karantina istasyonu bu uygulamanın yürürlüğe konulması ve buna yönelik tepkiler bağlamında aydınlatıcı bir örnek olarak durmaktadır. 1888’de karantinanın kaldırılması için bir gösteri düzenlendi ve daha sonra kitlesel bir şiddet eylemine dönüşerek karantina doktorunun öldürülmesiyle sonuçlandı. Böylelikle, bu çalışma Mitroviçe’deki karantinaya yönelik halk tepkisine ışık tutacaktır. Böylelikle karantinanın bir kurum olarak teşkil edilmesinin Osmanlı’nın yönetim zihniyetinde yerel düzeyde meydana gelen değişimi göstermekte dikkat çekici bir örnek olduğu gösterilecektir.
Books by murat yolun
ağır zayiata yol açan bulaşıcı hastalıkların bir kısmı cinsel yollarla bulaşan
frengi ve belsoğukluğu gibi zührevi olanlar idi. Bu tarz hastalıklardan
dolayı tedavi gören ve hayatını kaybeden askerlerin toplam
sayısıyla ilgili olarak elimizde net veriler ne yazık ki şu an için mevcut
olmasa3 da dağınık bir görüntü arz eden istatistiki bilgiler ve yazılı
kaynaklar bize bu hastalıkların Osmanlı ordusunun muharebe kabiliyetine
kısmen de olsa darbe indirdiğini göstermektedir.
Papers by murat yolun
30,000 prisoners of war (POW) captured by the Ottoman army
during the Great War. They went through a process of disempowerment
and incapacitation while suffering from ill-treatment, malnutrition,
poor sanitation, and appalling conditions of the camps
located across the Ottoman Empire. In fact, their captivity experience
was somewhat like that of the other POWs in Europe in terms
of housing, labour, and leisure pursuits. Like other captors, the
Ottoman government was not ready to shelter, feed, clothe, and
provide medical services to large masses and sought to resolve this
issue in an improvised way. While delving into the captivity experience,
this study focuses on the dialectical power relationship
between the POWs and the Ottoman camp administration. The
Ottomans did not manage to establish an absolute power on
every single detail of the lives of the captives. Thus, like the POWs
detained in Russia and Germany, their fellow prisoners in the
Ottoman Empire got the opportunity to cope with the constraints
and hardships of the captivity partially and resist the rule of the
camp prisons. The Ottoman government sought to treat the prisoners
in accord with the international agreements based on liberal
values even though the actual situation on the ground did not live
up to the expectations of POWs and their governments. Both
archival documents and memoirs of the prisoners are elucidative
to contextualize their captivity experience. Such sources help us
interpret the experience of captivity from history from below.
Modern scientific medicine has made great progress in the last two hundred years. In this period, the global medical establishment has frequently faced pandemics, often succeeding in giving a fast and organized response. When the current COVID-19 pandemic and the destructive 1918 Spanish Influenza are compared, there are lessons to be learned. In other words, it is vital to benefit from historical epidemiology while coping with new pandemics. The detection of pathogens in both pandemics prove a great success story in terms of demonstrating the progress of modern medicine. The medical reaction against COVID-19 was faster and more efficient compared to the Spanish Influenza which wrought havoc on the world a hundred years ago. Besides, the fact that both pandemics appeared in the form of waves remind us of a striking historical fact: pandemics do not disappear like a flash in the pan and some countries like Italy are more prone to
the making of Turkish nationalism during the Kemalist era
(1923–1938). By so doing, it aims to challenge some of the
dominant historiographical viewpoints as to the nature of
Turkish nationalism. One is related to the Kemalist elites'
predisposition towards the so-called “scientism” seen as
one of the bases for nationalism. We intend to turn upside–
down the relation between the Kemalists' use of science
and Turkish nationalism. Second, we problematize the “culturalist”
origins of Turkish nationalism arguing that the
seemingly “culturalist” reflections of the time were, indeed,
materialist formulations based on the science of the times.
We discuss in this respect the Kemalist elites' use of evolutionary
ideas. By synthesizing the ways in which these elites
employed evolutionary ideas in the fields of history, language,
geography, anthropology, biology, eugenics, and
pedagogy, we aim to understand the specific nature of
Turkish nationalism before 1945. This secular nationalism
conceived culture as having materialist bases and differed
fundamentally from the culturalist varieties of Turkish
nationalism coloured by Islam in the post-1945 era. Furthermore,
the paper empirically enriches the complex and
entangled story of evolutionary ideas in the early Turkish
Republic.
Bu gelişmeler bağlamında, Bugünkü Kosova’nın kuzeyinde yer alan ve karantina isyanı patlak verdiğinde kaza olan Mitroviçe’deki karantina istasyonu bu uygulamanın yürürlüğe konulması ve buna yönelik tepkiler bağlamında aydınlatıcı bir örnek olarak durmaktadır. 1888’de karantinanın kaldırılması için bir gösteri düzenlendi ve daha sonra kitlesel bir şiddet eylemine dönüşerek karantina doktorunun öldürülmesiyle sonuçlandı. Böylelikle, bu çalışma Mitroviçe’deki karantinaya yönelik halk tepkisine ışık tutacaktır. Böylelikle karantinanın bir kurum olarak teşkil edilmesinin Osmanlı’nın yönetim zihniyetinde yerel düzeyde meydana gelen değişimi göstermekte dikkat çekici bir örnek olduğu gösterilecektir.
ağır zayiata yol açan bulaşıcı hastalıkların bir kısmı cinsel yollarla bulaşan
frengi ve belsoğukluğu gibi zührevi olanlar idi. Bu tarz hastalıklardan
dolayı tedavi gören ve hayatını kaybeden askerlerin toplam
sayısıyla ilgili olarak elimizde net veriler ne yazık ki şu an için mevcut
olmasa3 da dağınık bir görüntü arz eden istatistiki bilgiler ve yazılı
kaynaklar bize bu hastalıkların Osmanlı ordusunun muharebe kabiliyetine
kısmen de olsa darbe indirdiğini göstermektedir.
30,000 prisoners of war (POW) captured by the Ottoman army
during the Great War. They went through a process of disempowerment
and incapacitation while suffering from ill-treatment, malnutrition,
poor sanitation, and appalling conditions of the camps
located across the Ottoman Empire. In fact, their captivity experience
was somewhat like that of the other POWs in Europe in terms
of housing, labour, and leisure pursuits. Like other captors, the
Ottoman government was not ready to shelter, feed, clothe, and
provide medical services to large masses and sought to resolve this
issue in an improvised way. While delving into the captivity experience,
this study focuses on the dialectical power relationship
between the POWs and the Ottoman camp administration. The
Ottomans did not manage to establish an absolute power on
every single detail of the lives of the captives. Thus, like the POWs
detained in Russia and Germany, their fellow prisoners in the
Ottoman Empire got the opportunity to cope with the constraints
and hardships of the captivity partially and resist the rule of the
camp prisons. The Ottoman government sought to treat the prisoners
in accord with the international agreements based on liberal
values even though the actual situation on the ground did not live
up to the expectations of POWs and their governments. Both
archival documents and memoirs of the prisoners are elucidative
to contextualize their captivity experience. Such sources help us
interpret the experience of captivity from history from below.
Modern scientific medicine has made great progress in the last two hundred years. In this period, the global medical establishment has frequently faced pandemics, often succeeding in giving a fast and organized response. When the current COVID-19 pandemic and the destructive 1918 Spanish Influenza are compared, there are lessons to be learned. In other words, it is vital to benefit from historical epidemiology while coping with new pandemics. The detection of pathogens in both pandemics prove a great success story in terms of demonstrating the progress of modern medicine. The medical reaction against COVID-19 was faster and more efficient compared to the Spanish Influenza which wrought havoc on the world a hundred years ago. Besides, the fact that both pandemics appeared in the form of waves remind us of a striking historical fact: pandemics do not disappear like a flash in the pan and some countries like Italy are more prone to
the making of Turkish nationalism during the Kemalist era
(1923–1938). By so doing, it aims to challenge some of the
dominant historiographical viewpoints as to the nature of
Turkish nationalism. One is related to the Kemalist elites'
predisposition towards the so-called “scientism” seen as
one of the bases for nationalism. We intend to turn upside–
down the relation between the Kemalists' use of science
and Turkish nationalism. Second, we problematize the “culturalist”
origins of Turkish nationalism arguing that the
seemingly “culturalist” reflections of the time were, indeed,
materialist formulations based on the science of the times.
We discuss in this respect the Kemalist elites' use of evolutionary
ideas. By synthesizing the ways in which these elites
employed evolutionary ideas in the fields of history, language,
geography, anthropology, biology, eugenics, and
pedagogy, we aim to understand the specific nature of
Turkish nationalism before 1945. This secular nationalism
conceived culture as having materialist bases and differed
fundamentally from the culturalist varieties of Turkish
nationalism coloured by Islam in the post-1945 era. Furthermore,
the paper empirically enriches the complex and
entangled story of evolutionary ideas in the early Turkish
Republic.