Bu çalışma, 6. yüzyılda Karadeniz’in kuzeyini tarihsel olarak gözlemlemeyi amaçlamaktadır. Temeld... more Bu çalışma, 6. yüzyılda Karadeniz’in kuzeyini tarihsel olarak gözlemlemeyi amaçlamaktadır. Temelde Roma edebiyatı sayesinde mümkün olabilen bu gözlem, iki boyutlu bir niteliğe sahiptir. Birincisi bütüncül değil kesintili bir şekilde artsüremsel (kronolojik) ve eşsüremsel (senkronik) parçalardan oluşmaktadır. İkincisi buradaki güçleri Roma İmparatorluğu topraklarındaki, Balkanlar ve belli oranda Kafkaslardaki etkinlikleri üzerinden takip etme gereğini doğurur. Diğer taraftan arkeolojik kaynaklar, odağın bu mekânda toparlanması adına katkı sunabilmektedir. Bu çerçevede Hun Hükümdarlığının çözülme sürecinden (5. yüzyılın ikinci yarısı) 6. yüzyılın sonlarına ulaşan gelişmeler izlenmeye çalışılacaktır. Herhangi bir ampirik iddiası olmayan bu çalışma Türk, Slav, Germen olarak kategorize edilebilen siyasal-askerî güçlerin etkinliklerini takip etmeye odaklanmaktadır. Üç katmanlı olarak tasarlanan metin, önce 6. yüzyıl yazarlarının tasavvurlarındaki Kuzey Karadeniz’e ait izlere temas etmekte, ardından edebi kaynakların niteliği gereği Roma merkezli kalsa da uluslararası konjonktürü betimlemeye çalışmakta ve son olarak Karadeniz’in kuzeyindeki gelişmeleri ve buradaki güçlerin diğer coğrafyalardaki etkinliklerini zamansal akış içinde derleyip sunmayı denemektedir. Anahtar Kelimeler: Karadeniz’in kuzeyi, 6. yüzyıl, Romalılar, Türkler, Slavlar, Germenler.
This study aims at a historical observation on the north of the Black Sea during the 6th century. This observation, made possible mainly by Roman literature, has a two-dimensional character. In the first, it consists of chronological and synchronic fragments, not holistic. In the second, it gives rise to the need to follow the forces there through its activities in the territory of the Roman Empire, in the Balkans and a certain extent in the Caucasus. On the other hand, archaeological sources can contribute to the recovery of focus in this space. In this context, the developments that reach the end of the 6th century from the dissolution of the Hunnic empire (the second half of the 5th century) will be tried to be monitored. This study, which does not have any empirical claims, focuses on following the activities of the political-military forces that can be categorized as Turkic, Slavic and Germanic. Designed as a three -layer text, the text first comes into contact with the traces of the Northern Black Sea in the imaginations of the 6th century writers, then tries to describe the international conjuncture, even though it remains based on Roma-centric due to literary sources, and it tries to compile and present the developments north of the Black Sea and the activities of the forces located here in other geographical regions. Key words: North of the Black Sea, 6th Century, Roman Empire, Turks, Slavs, Germans.
TARIH VE DIPLOMASI TARIH VE ULUSLARARASI İLIŞKILER ÇALIŞMALARI, Editörler İbrahim SERBESTOĞLU Encümen BAYRAM , Lyon:Livre de Lyon, 2023
"Avrasya bozkırları” ve “göçebe” sakinleri üzerine alanyazınındaki
kabuller/eğilimler, zaman ve ... more "Avrasya bozkırları” ve “göçebe” sakinleri üzerine alanyazınındaki
kabuller/eğilimler, zaman ve mekân boyutuyla oldukça geniş sınırlara
ulaşan bir görüntü sunabilmektedir. Şöyle ki Moğolistan’daki bir
“göçebe topluluk altı bin km uzaktaki Macaristan’daki toplulukla ve/veya Hun
Hükümdarlığı sekiz yüzyıl sonraki Moğol Kağanlığıyla karşılaştırılarak tarihsel
sorunlar açıklanmaya çalışılabilmektedir. (Thompson 1948; Maenchen-Helfen
1973; Lindner 1981, 1982; Barnes 2015. Ayrıca Herodotus’dan Ammianus’a
uzan süreçte, İbn Haldun’a kadar genişleyen bir tartışmayla nomad kavramının
bir topos olarak ele alınması bağlamında Shaw 1982/1983.) Bu çalışma onlara
nazaran çok daha mütevazi bir kapsamla, Batı Avrasya’da yaklaşık olarak Hun
Hükümdarlığının çözülmesi ile Avar Kağanlığının bir Orta Avrupa devletine
dönüşmesi arasında kaleme alınmış metinlerdeki nomad kavramını gözlemlemeye
çalışacaktır. Yapılan taramalarla (kaynakçada belirtilen edisyonlar, lügatçeler,
siteler) kavramın kullanımı tespit edilen Procopius, Agathias, Menandrus,
Theophylactus’un birbirini takip eden tarih çalışmaları ile özellikle göçebeliğin
askeri boyutu adına diğer metinleri aşabilecek bir potansiyel taşıdığı varsayımıyla
Strategicon örneklem olarak seçilmiştir. Hun ve Alanlar hakkında bu bağlamdaki
sunumu diğer kaynakların benzer içeriklerine nazaran daha çok işlenmiş olan
Ammianus ve yine aynı nedenle çözülme süreci öncesi Hun Hükümdarlığının
çağdaşı metinler çalışmanın kapsamı dışında bırakılmıştır. Diğer taraftan
çalışma kapsamındaki yazarlardan farklı olarak barbaricumda bulunduğu için
doğrudan gözleme dayanan betimlemeler sunma potansiyeli ve temelde Geç
Hun dönemiyle, çözülme süreciyle çağdaş olma nedenileriyle Priscus, nomad
kavramını kullanmamasına rağmen kapsam içinde yer almaktadır.
Bu çalışmada, söz konusu eserlerde nomad kavramının kullanımlarında
metin içi bağlam, metin dışı bağlam ilişkisiyle beraber betimlenecektir. Örneklem
kümesi özelinde, herhangi bir a priori anlam yüklenmeksizin nomad/göçebe
kavramının kendisi yaklaşık olarak VI. yy.ın ilk yarısından VII. yy.ın ilk yarısına
taşıdığı içerikler, tarihsel süreçlerle kesişimler çerçevesiyle birlikte derlenip
sunulmaya çalışılmaktadır. Nomad/göçebe kavramının metinler arası ilişki
boyutuyla gözlemlenmesi sürecinde farklı metinlerdeki kullanımlar arasındaki
ilişkilerin dışında, metinlerde kavramın doğrudan kullanımı koşulu aranmaksızın,
doğrudan kullanımlardaki içerik katmanı dikkate alınmaktadır. Priscus’tan
günümüze ulaşan fragmanlar, Strategicon – De re militari karşılaştırması,
Procopius-Iordanes karşılaştırmaları, aynı zamanda çalışmanın metinlerarası
ilişki katmanının sınırlarını, Priscus’un fragmanları ile Strategicon arasında kalan
yaklaşık eşsüremsel çerçeveyi ifade etmektedir. Çalışma temelde bu nitel ve nicel
çerçeve içinde artsüremsel bir sırayla verileri betimleme, kavramın geçtiği pasajları
derleyip sunma (orijinal metni dipnotlarda), bir veri havuzu oluşturma amacındadır.
Böylelikle çalışmadan, alanyazınındaki “göçebelik” tartışmalarına argüman
sağlanmasına ve verilerle alanyazınındaki yaklaşım ve kavramsallaştırmaların
uyumunu test etme ortamı oluşturulmasına katkı yapması beklenmektedir.
Genel Türk Tarihi Araştırmaları Dergisi (GTTAD), 2023
This study examines the sixth century Trapezus (Trabzon) and its intersection with the southeast ... more This study examines the sixth century Trapezus (Trabzon) and its intersection with the southeast of the Black Sea, or today’s northeast of Türkiye, through the testimonies of sources in which the historiography genre is at the center. For this observation, this work tries to benefit from the legal publications and the richness of historiographical descriptions of the sixth century to have a picture of this city in the context of the developments around it. The works of Procopius, Agathias, and Menandrus, to whom the descriptions in question are highly indebted, constitute the historiographical source set defined as the center of the study. What is meant by legal publications, which are the unique aspects of this century, is the Corpus Iuris Civilis, of which Novellae is a part, in which the administrative situation of Trapezus and the changes in this situation can be followed. This second cluster was treated in the research not as a direct subject of analysis but as a tool for the analysis of historiographical data. Another point that should be noted to introduce the data pool of the research is that Procopius in the first place provides data for this research. In addition, in the diachronic, intertextual analysis of the sixth-century sources, this work has resorted to Thucydides, and particularly Xenophon’s (430-350 BC) Anabasis, while the texts of Strabon, Pliny Secundus, Arrianus and Zosimus compose other tools of this process. Although the use/mention of historiographical data, of which Procopius is at the forefront, and which is the data universe of this research, is widely seen in the literature, no study focusing on questioning them has been observed. Considering this, the necessity of questioning the historiographical data, which constitute the majority of the entire data pool regarding the sixth-century Trapezus, is evident. The research text consists of an introduction and the following five sections. First of all, an attempt is made to present the framework of historical developments that intersect with the spatial framework of the research. Mainly, the processes involving the Romans, the Sassanids, and the powers in Arabia and the Caucasus are mentioned here. Trapezus’s place in historiography as a Roman city of the period has an appearance in connection with the northeastern border of the empire where it was located. In other words, this city is mentioned in the context of the events related to the Sassanids in particular, Iberia and Lazica (Colchis) in the south of the Caucasus, the ‘Huns’ and Alans in the north, as well as the powers in Arabia although they had an indirect role here. In this context, the sources’ attention to the Romans’ capture of Tzanica in the south of Trapezus in the sixth century and the subsequent processes can also be useful for the chapters. In the first of these chapters, the balance sheet of the records of the Trapezus concept in historiographical sources is presented and some inferences are made. In the second chapter, Trapezus is explained with physical and human geography layers in line with the geographical imagination of the aforementioned resources. In the third chapter, the human geography is questioned within the framework of the social identity, which takes place around an agenda that directly coincides with the concept of Pontici. The fourth chapter focuses on the city’s land and sea transportation networks and its civil and military logistics potential. In the last chapter, the processed data about the zoning status of Trapezus provides the opportunity to observe religious and civil construction activities and allows inferences about religious life in the city. In this context, while analyzing the set of sources in question, it is aimed to contribute to the historical observation of the profile of Trapezus as a city in the sixth century, and to clarify the processes that intersect with the city among the developments around it within the framework of the textual context in which the sources present this city. The study thus evaluates the potential of the literary testimonies to find the historical reality. Bu çalışma, tarihyazımı türünün merkezinde yer aldığı kaynakların tanıklıkları aracılığıyla VI. yy.da Trapezus’u ve onunla kesişimi ile Karadeniz’in güneydoğusu, diğer bir ifadeyle Türkiye’nin kuzey doğusunu gözlemlemeye çabalar. Bu gözlem adına VI. yy.ın tarihyazımsal olarak betimlenme zenginliği ve hukuki yayınlar gibi olanaklarından yararlanmaya ve etrafındaki gelişmeler bağlamıyla bu şehrin resmine erişmeye çalışır. Söz konusu betimlemenin borçlu olunduğu Procopius, Agathias ve Menandrus’un eserleri çalışmanın merkezi olarak tanımlanan tarihyazımı kaynak kümesini oluşturur. Bu yüzyılın kendine özgü yönlerinden hukuki yayınlar ile kastedilen ise Trapezus’un idari durumunu ve bu durumun geçirdiği değişimler gibi hususların takip edilebildiği Novellae’ın parçası olduğu Corpus Iuris Civilis’dir. Bu ikinci küme araştırmada doğrudan analiz öznesi olarak değil tarihyazımı verilerinin analiz aracı olarak işlenmiştir. Araştırmanın veri havuzunu tanıtmak için belirtilmesi gereken diğer bir husus, bu araştırmaya veri sağlama adına ilk sırada Procopius’un yer almakta olduğudur. İlave olarak VI. yy. kaynaklarının artsüremsel, metinlerarası çözümleme işleminde Thucydides ama özellikle Xenophon’un (yaşamı yaklaşık MÖ 430-350) Anabasis’ine kadar inilmiş Strabon, Plinius Secundus, Arrianus, Zosimus’un metinleri bu sürecinin diğer araçları olmuşlardır. Alan yazınında, araştırmanın veri evrenini oluşturan Procopius’un başı çektiği tarihyazımsal verilerin kullanılmasına/değinilmesine yaygın bir şekilde tanık olunmakla birlikte onları sorgulamayı gündemine alan bir çalışma tespit edilememiştir. Buradan hareket edildiğinde VI. yy. Trapezus’u adına bütün bir veri havuzunun büyük bölümünü oluşturduğu söylenebilecek tarihyazımı verilerinin sorgulanmasının gerekliliği ortaya çıkmaktadır. Araştırma metni giriş ve takip eden beş bölümden oluşur. İlk olarak araştırmanın mekânsal kapsamıyla kesişen tarihsel gelişmelerin çerçevesi sunulmaya çalışılır. Bu bağlamda temelde Romalılar ve Sasaniler ile Arabistan ve Kafkasya’daki güçlerin dahil olduğu süreçler söz konusudur. Dönemin bir Roma şehri olarak Trapezus’un tarihyazımında kendine yer bulması, yakınında olduğu imparatorluğun kuzey doğu sınırı ile de bağlantılı bir görüntü sergiler. Şöyle ki öncelikle Sasaniler olmak üzere Kafkasya’nın güneyindeki Iberia ve Lazica (Colchis) ve kuzeyindeki ‘Hun’, Alan gibi unsurların ve onlara göre dolaylı kalsa da Arabistan’daki güçlerin de dahil olabildiği olaylar bağlamında bu şehre değinilmiş olma durumu öne çıkmaktadır. Bu bağlam ile birlikte kaynakların, VI. yy.da Romalıların Trapezus’un güneyindeki Tzanica’yı ele geçirmesine ve akabindeki süreçlere gösterdiği ilgi, giriş dışındaki bölümler için de yararlı olabilmektedir. Bölümlerin ilkinde, Trapezus kavramının tarihyazımı kaynaklarındaki kayıtlarının bilançosu sunulmaya, bu bilançonun sağladığı imkanlarla çıkarımlar yapılmaya çalışılmaktadır. İkinci bölümde Trapezus, söz konusu kaynakların coğrafi tasavvuru içinde fizikî ve beşerî coğrafya katmanlarıyla açıklanmaya çalışılmaktadır. Üçüncü bölümde beşerî coğrafya toplumsal kimlik çerçevesinde sorgulanmaktadır ki bu doğrudan Pontici kavramı ile çakışan bir gündem etrafında gerçekleşmektedir. Dördüncü bölümde şehrin kara ve deniz ulaşım ağları, sivil ve askeri lojistik potansiyeli üzerinde durulmaktadır. Son bölümde Trapezus’un imar durumu hakkındaki verilerin işlenmesi dini ve sivil inşa faaliyetlerini gözlemleme imkânı sunduğu gibi şehirdeki dini yaşam hakkında çıkarımlara da olanak tanımaktadır. Bu çerçevede söz konusu kaynak kümesi çözümlenirken bir şehir olarak VI. yy.daki Trapezus profilinin tarihsel gözlemine katkı sunmak ilave olarak kaynakların bu kenti sunumlarındaki metinsel bağlam çerçevesinde, etrafındaki gelişmelerden kent ile kesişen süreçleri belirginleştirmek amaçlanmaktadır. Dolayısıyla ele alınan edebi tanıklıkların tarihsel gerçeklik adına taşıdıkları potansiyel değerlendirilmiş olmaktadır.
Bu tez; Roma tarihyazimini, Hunlar ozelinde Turk tarihinin kaynagi olarak ele almaktadir. Zira Tu... more Bu tez; Roma tarihyazimini, Hunlar ozelinde Turk tarihinin kaynagi olarak ele almaktadir. Zira Turklerin erken donem tarihi, komsularinin sagladigi yazili veriler sayesinde incelenebilmektedir. Bati Avrasya cografyasi icin Roma edebiyati, boyle bir fonsiyona sahiptir. Bu cercevede tezin; biri Roma tarihyazimi ve digeri Roma muverrihlerinin Turklerin erken donemleri hakkinda verdikleri haberler olmak uzere iki ekseni vardir. Devrin edebi ortami icinde; monografi, kilise tarihi ve kronik olmak uzere uc baslik altinda toplanabilecek tarihyazimi turunde verilen eserler, Roma edebiyat icinde, bu alan icin dogal olarak en genis veri havuzunu saglamaktadir. Muverrihlerin yasadigi ve eserlerini olusturduklari iklim olan Roma dunyasina, bu baglam icinde deginilmistir. Ayrica muverrihin biyografleri ve eserlerinde Turklere actiklari satirlarin bilancosu da verilmeye calisilmistir. Ikinci ekseni olusturan Turk Tarihinin Bati Avrasya’daki akisi, Roma tarihyazimina yansimalari kapsaminda ele alinmistir. Muverrihlerin; Hunlarin kim olduklari ve nasil bir hayat surduklerine dair verdigi haberler, tezin uzerinde durdugu iki sorunsali –problematigi- olusturmusur. Dorduncu ve besinci yuzyil Roma tarihyazimi urunlerinin, metin ici ve metinler arasi baglami cercevesinde bu sorunsal irdelenmistir. Boylece hem Roma edebiyatina farkli bir penceden bakilmaya hem de Turk tarihinin devamliligini noktasindaki onemi acik oldugu halde uzerinde fazla durulmayan bir alanda tarihcilige katki sunulmaya calisilmistir. Abstract This thesis aims a examining the Roman historiography as the source of Turkish history on the case of Hunnic history. As it is well known the earliest history of the Turks may only be studied from the evidence that their neighbours provided. The Roman literature for the western Eurasia is no exception. In this context this thesis has two central themes. One is the Roman historiography itself, phases of the the other is the details provided by the Roman historians about the earliest Turkish history. The written Roman sources for our purpose may be classified as the chronicles, ecclesiastical histories and the monographs, which are also the largest databank in the Roman literature. Therefore the Roman history is here dealt with only slightly as the historical context of the historians lived in. Also some biographical details about the historians and their digressions about the Turks are concerned here. The course of the Turkic history in the western Eurasia, which is the second central theme of our thesis is dealt with as far as it has been found in the late Roman historiography. The records of the Roman historiography about the identity of the Huns and their lifestyle constitute the two problematics we are concerning here. Therefore it is essantial to examine the late antique literature in the intertextual context. By doing so, it is aimed at both seeing the Roman literature from a different angle, and within the continuity of the Turkish history how one can place and use these literature as a source of a solid Turkish history.
Tarih İncelemeleri Dergisi XXXV/1 (İngilizce olarak yayınlanan makalenin Türkçe metni), 2020
Öz Bu çalışma Iordanes'in Getica adlı eserinde tasvir ettiği Scythia'yı, Iordanes'in Scythia'sını... more Öz Bu çalışma Iordanes'in Getica adlı eserinde tasvir ettiği Scythia'yı, Iordanes'in Scythia'sını konu edinmektedir. Çalışmanın ilk sorusu, Iordanes'in nazarında Scythia'nın nasıl bir yer olduğudur. Burada fiziki coğrafya hakkındaki kayıtları ele alınmakla birlikte asıl ilgi beşerî coğrafya, etnografya tasvirlerinde olacaktır. Beşerî coğrafya anlatıları içinde, araştırmalarda daha az üzerinde durulan, Hun, Bulgar gibi Doğu Scythia kabileleri daha ön planda tutulacaktır. Çalışmanın ikinci sorusu Iordanes'e göre Scythia'nın neresi olduğudur. Burada Iordanes'in Scythia'yı konumlandırması ele alınacaktır. Böylelikle Iordanes'in mekân tasavvuru anlaşılmaya çalışılacaktır. Bu süreçlere, Iordanes'in diğer eseri Romana ve kendinden önce ve kendi devrinde yazılmış metinlerle karşılaştırması dahil edilecektir. Çalışmadan gerek Iordanes'in metinlerinin gerek altıncı yüzyılın tarih ve coğrafya bilgisinin anlaşılmasına bir nebze de olsa katkı yapması beklenmektedir. Abstract Scythia Reflected from Iordanes * Bu çalışmada, Ege Üniversitesi tarafından desteklenen "16-TDAE-004" numaralı Bilimsel Araştırma Projenin katkısı söz konusudur. Bu nedenle ilgili kurum ve kişilere teşekkür ederim. Ayrıca çalışmayı İngilizceye çeviren Ege Üniversitesi öğretim görevlilerinden Neriman Karakoç'a teşekkür ederim.
This study focuses on Scythia, Iordanes' Scythia, as depicted in his work entitled Getica. The fi... more This study focuses on Scythia, Iordanes' Scythia, as depicted in his work entitled Getica. The first question of the study is how Iordanes saw Scythia. Although his records about physical geography are discussed here, the main focus will be on his descriptions of human geography/ethnography. In his human geography narratives, emphasis will be on Eastern Scythia tribes such as the Huns and the Bulgars which have been less emphasized in the previous studies. The second question of the study is where Scythia is according to Iordanes. Therefore, the way that Iordanes positions Scythia will be discussed in order to gain insight into his perception of Scythia. These processes will be included comparisons with Iordanes' other work Romana and other texts written before him and or by his contemporaries. In this way, the examination is expected to contribute to our understanding of Iordanes' text and the geographical and the historical knowledge in the sixth century.
The History of the Late Antiquity and the Early Middle Ages is a rather developed area of study f... more The History of the Late Antiquity and the Early Middle Ages is a rather developed area of study from the perspective of European-centrist or Europe-centred historiography that encompasses a wide range of activities from preparing translations of the literary sources, sometimes including different editions, into a variety of language, to examining those sources through various theories. This highly developed state of affairs in this field is firstly due to the extensive studies of the Roman Empire, while the contributions of Germanic and Slavic studies should also be acknowledged. However, it must be acknowledged that compared to the aforementioned fields, studies in to the Huns whom we encounter in a lot of events and contexts, from the Germanic tribes' turn towards western Europe to the spread of the Slavic people through the Balkans and to the collapse of the Roman Empire in the west, are rather puny, with the notable exception of the efforts of the Hungarian academics. Studies on other Turkish groups that succeeded the Huns, or in the largest sense of the topic, studies on the Altaic peoples are in a similar situation as well. It is quite possible that the mythic references to the Huns or to their leader Attila in the European culture might be due to the fact that studies on the Huns have not been as developed, which gave an aura of mystery to the Huns, as their history remained shrouded in darkness. This paper shall attempt to shed light on the present situation in the historiography of the Huns, the background over which the said historiography stands, and some major issues in the historiography of the Huns, in the hopes that this will at least contribute to a general assessment. Such a line of inquiry, however, will naturally lead to some generalizations and cause certain categorizations. The author of this study humbly acknowledges that while both effects contribute to a better understanding of the topic at hand, they inevitably lead us astray from the "pure truth".
Bu çalışmada rex ve regnum kavramlarının 6. yüzyılın ortasında İstanbul’da
yazılmış bir Got Tarih... more Bu çalışmada rex ve regnum kavramlarının 6. yüzyılın ortasında İstanbul’da yazılmış bir Got Tarihi olan Getica’daki kullanımdan hareketle, yazarı Iordanes’in ve dolayısıyla bu devrin bir müverrihi için ne ifade ettiği incelenerek özellikle Hunlar üzerine bir iktidar analizi yapılmaya çalışılacaktır. Böylelikle bilhassa günümüz araştırmacılarının, bozkır halklarının siyasal yapısına dair değerlendirmelerindeki, bu yapıları devlet kabul etmeyen, ‘primitiflik’, iddialarının bir Geç Antikçağ kaynağında diğer bir ifadeyle bir tarihsel veride, terimsel bir karşılığının olup olmadığı, o günün kavram dünyasında yankı bulup bulmadığı tespite çalışılacaktır.
Abstract
Throughout the late fourth century, the Huns began to appear in the north of the Black ... more Abstract Throughout the late fourth century, the Huns began to appear in the north of the Black Sea. While they moved to the west, they followed an unusual route contrary to their typical campaigns that was described by the Roman sources. Usually the Huns followed a route from the west part of the CaspianSea, then along north of the Black Sea into Europe. Before the end of the fourth century, however, they began to take another route. In contrary to the ‘Hunnic grand strategy’ they crossed the south of the Caucasus, and reached into the eastern provinces of the Roman Empire, Armenia, Cappadocia, Mesopotamia and even Cilicia. This particular expedition was conspicuously recorded in many ancient texts including Latin, Greek and Syrian. In this paper, I will focus on this Hunnic campaign, which has been the subject of a controversy among the modern historians. The paper will examine early Turkic tracks in Cilicia and other parts of Anatolia, which was captured by another Turkic tribe about six centuries later. Any permanent effect of the Hunnic campaign was not confirmed. Its beginning point, north of the Caucasus, differed from the Seljuks’, which was Turkified there. But, owing to the Hunnic expedition, it is possible to assert that Turkic existence in east part of modern Turkey, as a target of the campaign of Turkic tribes, has an ancient background. This paper will both illuminate the contradictory campaign for which the Huns turned south of Caucasian Mountains and indicate the place of Anatolia and Cilicia in Turkic history. Özet Dördüncü yüzyılın sonlarına doğru Karadeniz'in kuzeyinde görünmeye başlayan ve batıya doğru ilerleyen Hunlar, bu seyre aykırı bir harekât icra ettiler. Genellikle, Hazar'ın batısından başlayarak Karadeniz'in kuzeyinden Avrupa'nın içlerine uzanan hatta etkin olan Hunlar, bu yüzyıl kapanmadan başka bir güzergâhta görüldüler. Yunan-Latin anlatılarındaki, Hun 'grand strategy'siyle uyuşmayan, bu sefer(ler)de Hunlar, kuzeyden Kafkasların güneyine sarkarak buradan Roma İmparatorluğu'nun doğudaki topraklarına; günümüzdeki karşılıklarıyla, Doğu, Güneydoğu ve Orta Anadolu'ya ve hatta Doğu Akdeniz'e yani Çukurova'ya kadar uzandılar. Bu harekât dikkat çekici bir şekilde aralarında; Yunan, Latin ve Süryani edebiyatının olduğu birden çok kadim yazı dilinde yankılandı. İşte bu çalışmada; aydınlatılması, izlenilmesi ve tarihselleştirilmesi bağlamında tartışmalara konu olmuş bu Hun seferi ele alınacaktır. Böylelikle yüzyıllar sonra Hazar'ın güneyinden gelecek bir başka Türk kavmi, Selçuklular, tarafından yurtlaştırılacak Anadolu'da, Türklerin erken izleri de aranmış olacaktır. Doğrusu Hun seferinin, bölgenin Türkleşmesi bağlamında kalıcı etkileri yoktur, diğer taraftan başlangıç noktasının Kafkasların kuzeyi olmasıyla da kalıcı olanla, Selçuklularınkiyle ayrışmaktadır. Lakin Çukurova'yı da içine alacak şekilde Anadolu'da Türk varlığının, diğer bir ifadeyle Türk kavimlerinin seferlerinin hedefi olarak bu coğrafyanın aslında oldukça eskilere uzanan bir maziye sahip olduğunu, Hunlar sayesinde iddia etmek mümkündür. Bu çerçevede çalışmayla, hem en genel anlamıyla Kafkasya'nın güneyine yönelen Hun harekâtının aydınlatılmasına katkı sunmak hem de Anadolu'nun doğudaki bölümünde Türk tarihi bünyesindeki kronolojik derinliğine ve tarihsel devamlılığına dikkat çekmek hedeflenmektedir.
The ripple aves of the appearance of the Huns in Western Eurasia created an atmosphere of confus... more The ripple aves of the appearance of the Huns in Western Eurasia created an atmosphere of confusion, taking the Roman Empire in. In their attempts to narrate the events, Roman historians made it possible to follo this process, hich includes the V , to a large etent. When the tets of these authors, from Ammianus to Zosimus, are scanned, it is seen that the terms the choose in referring to the Huns, especiall the Scthians and other ethnonms, reveal ho these authors perceived the Huns and ho this era of conflict as reflected in their ritings
Bu çalışma, 6. yüzyılda Karadeniz’in kuzeyini tarihsel olarak gözlemlemeyi amaçlamaktadır. Temeld... more Bu çalışma, 6. yüzyılda Karadeniz’in kuzeyini tarihsel olarak gözlemlemeyi amaçlamaktadır. Temelde Roma edebiyatı sayesinde mümkün olabilen bu gözlem, iki boyutlu bir niteliğe sahiptir. Birincisi bütüncül değil kesintili bir şekilde artsüremsel (kronolojik) ve eşsüremsel (senkronik) parçalardan oluşmaktadır. İkincisi buradaki güçleri Roma İmparatorluğu topraklarındaki, Balkanlar ve belli oranda Kafkaslardaki etkinlikleri üzerinden takip etme gereğini doğurur. Diğer taraftan arkeolojik kaynaklar, odağın bu mekânda toparlanması adına katkı sunabilmektedir. Bu çerçevede Hun Hükümdarlığının çözülme sürecinden (5. yüzyılın ikinci yarısı) 6. yüzyılın sonlarına ulaşan gelişmeler izlenmeye çalışılacaktır. Herhangi bir ampirik iddiası olmayan bu çalışma Türk, Slav, Germen olarak kategorize edilebilen siyasal-askerî güçlerin etkinliklerini takip etmeye odaklanmaktadır. Üç katmanlı olarak tasarlanan metin, önce 6. yüzyıl yazarlarının tasavvurlarındaki Kuzey Karadeniz’e ait izlere temas etmekte, ardından edebi kaynakların niteliği gereği Roma merkezli kalsa da uluslararası konjonktürü betimlemeye çalışmakta ve son olarak Karadeniz’in kuzeyindeki gelişmeleri ve buradaki güçlerin diğer coğrafyalardaki etkinliklerini zamansal akış içinde derleyip sunmayı denemektedir. Anahtar Kelimeler: Karadeniz’in kuzeyi, 6. yüzyıl, Romalılar, Türkler, Slavlar, Germenler.
This study aims at a historical observation on the north of the Black Sea during the 6th century. This observation, made possible mainly by Roman literature, has a two-dimensional character. In the first, it consists of chronological and synchronic fragments, not holistic. In the second, it gives rise to the need to follow the forces there through its activities in the territory of the Roman Empire, in the Balkans and a certain extent in the Caucasus. On the other hand, archaeological sources can contribute to the recovery of focus in this space. In this context, the developments that reach the end of the 6th century from the dissolution of the Hunnic empire (the second half of the 5th century) will be tried to be monitored. This study, which does not have any empirical claims, focuses on following the activities of the political-military forces that can be categorized as Turkic, Slavic and Germanic. Designed as a three -layer text, the text first comes into contact with the traces of the Northern Black Sea in the imaginations of the 6th century writers, then tries to describe the international conjuncture, even though it remains based on Roma-centric due to literary sources, and it tries to compile and present the developments north of the Black Sea and the activities of the forces located here in other geographical regions. Key words: North of the Black Sea, 6th Century, Roman Empire, Turks, Slavs, Germans.
TARIH VE DIPLOMASI TARIH VE ULUSLARARASI İLIŞKILER ÇALIŞMALARI, Editörler İbrahim SERBESTOĞLU Encümen BAYRAM , Lyon:Livre de Lyon, 2023
"Avrasya bozkırları” ve “göçebe” sakinleri üzerine alanyazınındaki
kabuller/eğilimler, zaman ve ... more "Avrasya bozkırları” ve “göçebe” sakinleri üzerine alanyazınındaki
kabuller/eğilimler, zaman ve mekân boyutuyla oldukça geniş sınırlara
ulaşan bir görüntü sunabilmektedir. Şöyle ki Moğolistan’daki bir
“göçebe topluluk altı bin km uzaktaki Macaristan’daki toplulukla ve/veya Hun
Hükümdarlığı sekiz yüzyıl sonraki Moğol Kağanlığıyla karşılaştırılarak tarihsel
sorunlar açıklanmaya çalışılabilmektedir. (Thompson 1948; Maenchen-Helfen
1973; Lindner 1981, 1982; Barnes 2015. Ayrıca Herodotus’dan Ammianus’a
uzan süreçte, İbn Haldun’a kadar genişleyen bir tartışmayla nomad kavramının
bir topos olarak ele alınması bağlamında Shaw 1982/1983.) Bu çalışma onlara
nazaran çok daha mütevazi bir kapsamla, Batı Avrasya’da yaklaşık olarak Hun
Hükümdarlığının çözülmesi ile Avar Kağanlığının bir Orta Avrupa devletine
dönüşmesi arasında kaleme alınmış metinlerdeki nomad kavramını gözlemlemeye
çalışacaktır. Yapılan taramalarla (kaynakçada belirtilen edisyonlar, lügatçeler,
siteler) kavramın kullanımı tespit edilen Procopius, Agathias, Menandrus,
Theophylactus’un birbirini takip eden tarih çalışmaları ile özellikle göçebeliğin
askeri boyutu adına diğer metinleri aşabilecek bir potansiyel taşıdığı varsayımıyla
Strategicon örneklem olarak seçilmiştir. Hun ve Alanlar hakkında bu bağlamdaki
sunumu diğer kaynakların benzer içeriklerine nazaran daha çok işlenmiş olan
Ammianus ve yine aynı nedenle çözülme süreci öncesi Hun Hükümdarlığının
çağdaşı metinler çalışmanın kapsamı dışında bırakılmıştır. Diğer taraftan
çalışma kapsamındaki yazarlardan farklı olarak barbaricumda bulunduğu için
doğrudan gözleme dayanan betimlemeler sunma potansiyeli ve temelde Geç
Hun dönemiyle, çözülme süreciyle çağdaş olma nedenileriyle Priscus, nomad
kavramını kullanmamasına rağmen kapsam içinde yer almaktadır.
Bu çalışmada, söz konusu eserlerde nomad kavramının kullanımlarında
metin içi bağlam, metin dışı bağlam ilişkisiyle beraber betimlenecektir. Örneklem
kümesi özelinde, herhangi bir a priori anlam yüklenmeksizin nomad/göçebe
kavramının kendisi yaklaşık olarak VI. yy.ın ilk yarısından VII. yy.ın ilk yarısına
taşıdığı içerikler, tarihsel süreçlerle kesişimler çerçevesiyle birlikte derlenip
sunulmaya çalışılmaktadır. Nomad/göçebe kavramının metinler arası ilişki
boyutuyla gözlemlenmesi sürecinde farklı metinlerdeki kullanımlar arasındaki
ilişkilerin dışında, metinlerde kavramın doğrudan kullanımı koşulu aranmaksızın,
doğrudan kullanımlardaki içerik katmanı dikkate alınmaktadır. Priscus’tan
günümüze ulaşan fragmanlar, Strategicon – De re militari karşılaştırması,
Procopius-Iordanes karşılaştırmaları, aynı zamanda çalışmanın metinlerarası
ilişki katmanının sınırlarını, Priscus’un fragmanları ile Strategicon arasında kalan
yaklaşık eşsüremsel çerçeveyi ifade etmektedir. Çalışma temelde bu nitel ve nicel
çerçeve içinde artsüremsel bir sırayla verileri betimleme, kavramın geçtiği pasajları
derleyip sunma (orijinal metni dipnotlarda), bir veri havuzu oluşturma amacındadır.
Böylelikle çalışmadan, alanyazınındaki “göçebelik” tartışmalarına argüman
sağlanmasına ve verilerle alanyazınındaki yaklaşım ve kavramsallaştırmaların
uyumunu test etme ortamı oluşturulmasına katkı yapması beklenmektedir.
Genel Türk Tarihi Araştırmaları Dergisi (GTTAD), 2023
This study examines the sixth century Trapezus (Trabzon) and its intersection with the southeast ... more This study examines the sixth century Trapezus (Trabzon) and its intersection with the southeast of the Black Sea, or today’s northeast of Türkiye, through the testimonies of sources in which the historiography genre is at the center. For this observation, this work tries to benefit from the legal publications and the richness of historiographical descriptions of the sixth century to have a picture of this city in the context of the developments around it. The works of Procopius, Agathias, and Menandrus, to whom the descriptions in question are highly indebted, constitute the historiographical source set defined as the center of the study. What is meant by legal publications, which are the unique aspects of this century, is the Corpus Iuris Civilis, of which Novellae is a part, in which the administrative situation of Trapezus and the changes in this situation can be followed. This second cluster was treated in the research not as a direct subject of analysis but as a tool for the analysis of historiographical data. Another point that should be noted to introduce the data pool of the research is that Procopius in the first place provides data for this research. In addition, in the diachronic, intertextual analysis of the sixth-century sources, this work has resorted to Thucydides, and particularly Xenophon’s (430-350 BC) Anabasis, while the texts of Strabon, Pliny Secundus, Arrianus and Zosimus compose other tools of this process. Although the use/mention of historiographical data, of which Procopius is at the forefront, and which is the data universe of this research, is widely seen in the literature, no study focusing on questioning them has been observed. Considering this, the necessity of questioning the historiographical data, which constitute the majority of the entire data pool regarding the sixth-century Trapezus, is evident. The research text consists of an introduction and the following five sections. First of all, an attempt is made to present the framework of historical developments that intersect with the spatial framework of the research. Mainly, the processes involving the Romans, the Sassanids, and the powers in Arabia and the Caucasus are mentioned here. Trapezus’s place in historiography as a Roman city of the period has an appearance in connection with the northeastern border of the empire where it was located. In other words, this city is mentioned in the context of the events related to the Sassanids in particular, Iberia and Lazica (Colchis) in the south of the Caucasus, the ‘Huns’ and Alans in the north, as well as the powers in Arabia although they had an indirect role here. In this context, the sources’ attention to the Romans’ capture of Tzanica in the south of Trapezus in the sixth century and the subsequent processes can also be useful for the chapters. In the first of these chapters, the balance sheet of the records of the Trapezus concept in historiographical sources is presented and some inferences are made. In the second chapter, Trapezus is explained with physical and human geography layers in line with the geographical imagination of the aforementioned resources. In the third chapter, the human geography is questioned within the framework of the social identity, which takes place around an agenda that directly coincides with the concept of Pontici. The fourth chapter focuses on the city’s land and sea transportation networks and its civil and military logistics potential. In the last chapter, the processed data about the zoning status of Trapezus provides the opportunity to observe religious and civil construction activities and allows inferences about religious life in the city. In this context, while analyzing the set of sources in question, it is aimed to contribute to the historical observation of the profile of Trapezus as a city in the sixth century, and to clarify the processes that intersect with the city among the developments around it within the framework of the textual context in which the sources present this city. The study thus evaluates the potential of the literary testimonies to find the historical reality. Bu çalışma, tarihyazımı türünün merkezinde yer aldığı kaynakların tanıklıkları aracılığıyla VI. yy.da Trapezus’u ve onunla kesişimi ile Karadeniz’in güneydoğusu, diğer bir ifadeyle Türkiye’nin kuzey doğusunu gözlemlemeye çabalar. Bu gözlem adına VI. yy.ın tarihyazımsal olarak betimlenme zenginliği ve hukuki yayınlar gibi olanaklarından yararlanmaya ve etrafındaki gelişmeler bağlamıyla bu şehrin resmine erişmeye çalışır. Söz konusu betimlemenin borçlu olunduğu Procopius, Agathias ve Menandrus’un eserleri çalışmanın merkezi olarak tanımlanan tarihyazımı kaynak kümesini oluşturur. Bu yüzyılın kendine özgü yönlerinden hukuki yayınlar ile kastedilen ise Trapezus’un idari durumunu ve bu durumun geçirdiği değişimler gibi hususların takip edilebildiği Novellae’ın parçası olduğu Corpus Iuris Civilis’dir. Bu ikinci küme araştırmada doğrudan analiz öznesi olarak değil tarihyazımı verilerinin analiz aracı olarak işlenmiştir. Araştırmanın veri havuzunu tanıtmak için belirtilmesi gereken diğer bir husus, bu araştırmaya veri sağlama adına ilk sırada Procopius’un yer almakta olduğudur. İlave olarak VI. yy. kaynaklarının artsüremsel, metinlerarası çözümleme işleminde Thucydides ama özellikle Xenophon’un (yaşamı yaklaşık MÖ 430-350) Anabasis’ine kadar inilmiş Strabon, Plinius Secundus, Arrianus, Zosimus’un metinleri bu sürecinin diğer araçları olmuşlardır. Alan yazınında, araştırmanın veri evrenini oluşturan Procopius’un başı çektiği tarihyazımsal verilerin kullanılmasına/değinilmesine yaygın bir şekilde tanık olunmakla birlikte onları sorgulamayı gündemine alan bir çalışma tespit edilememiştir. Buradan hareket edildiğinde VI. yy. Trapezus’u adına bütün bir veri havuzunun büyük bölümünü oluşturduğu söylenebilecek tarihyazımı verilerinin sorgulanmasının gerekliliği ortaya çıkmaktadır. Araştırma metni giriş ve takip eden beş bölümden oluşur. İlk olarak araştırmanın mekânsal kapsamıyla kesişen tarihsel gelişmelerin çerçevesi sunulmaya çalışılır. Bu bağlamda temelde Romalılar ve Sasaniler ile Arabistan ve Kafkasya’daki güçlerin dahil olduğu süreçler söz konusudur. Dönemin bir Roma şehri olarak Trapezus’un tarihyazımında kendine yer bulması, yakınında olduğu imparatorluğun kuzey doğu sınırı ile de bağlantılı bir görüntü sergiler. Şöyle ki öncelikle Sasaniler olmak üzere Kafkasya’nın güneyindeki Iberia ve Lazica (Colchis) ve kuzeyindeki ‘Hun’, Alan gibi unsurların ve onlara göre dolaylı kalsa da Arabistan’daki güçlerin de dahil olabildiği olaylar bağlamında bu şehre değinilmiş olma durumu öne çıkmaktadır. Bu bağlam ile birlikte kaynakların, VI. yy.da Romalıların Trapezus’un güneyindeki Tzanica’yı ele geçirmesine ve akabindeki süreçlere gösterdiği ilgi, giriş dışındaki bölümler için de yararlı olabilmektedir. Bölümlerin ilkinde, Trapezus kavramının tarihyazımı kaynaklarındaki kayıtlarının bilançosu sunulmaya, bu bilançonun sağladığı imkanlarla çıkarımlar yapılmaya çalışılmaktadır. İkinci bölümde Trapezus, söz konusu kaynakların coğrafi tasavvuru içinde fizikî ve beşerî coğrafya katmanlarıyla açıklanmaya çalışılmaktadır. Üçüncü bölümde beşerî coğrafya toplumsal kimlik çerçevesinde sorgulanmaktadır ki bu doğrudan Pontici kavramı ile çakışan bir gündem etrafında gerçekleşmektedir. Dördüncü bölümde şehrin kara ve deniz ulaşım ağları, sivil ve askeri lojistik potansiyeli üzerinde durulmaktadır. Son bölümde Trapezus’un imar durumu hakkındaki verilerin işlenmesi dini ve sivil inşa faaliyetlerini gözlemleme imkânı sunduğu gibi şehirdeki dini yaşam hakkında çıkarımlara da olanak tanımaktadır. Bu çerçevede söz konusu kaynak kümesi çözümlenirken bir şehir olarak VI. yy.daki Trapezus profilinin tarihsel gözlemine katkı sunmak ilave olarak kaynakların bu kenti sunumlarındaki metinsel bağlam çerçevesinde, etrafındaki gelişmelerden kent ile kesişen süreçleri belirginleştirmek amaçlanmaktadır. Dolayısıyla ele alınan edebi tanıklıkların tarihsel gerçeklik adına taşıdıkları potansiyel değerlendirilmiş olmaktadır.
Bu tez; Roma tarihyazimini, Hunlar ozelinde Turk tarihinin kaynagi olarak ele almaktadir. Zira Tu... more Bu tez; Roma tarihyazimini, Hunlar ozelinde Turk tarihinin kaynagi olarak ele almaktadir. Zira Turklerin erken donem tarihi, komsularinin sagladigi yazili veriler sayesinde incelenebilmektedir. Bati Avrasya cografyasi icin Roma edebiyati, boyle bir fonsiyona sahiptir. Bu cercevede tezin; biri Roma tarihyazimi ve digeri Roma muverrihlerinin Turklerin erken donemleri hakkinda verdikleri haberler olmak uzere iki ekseni vardir. Devrin edebi ortami icinde; monografi, kilise tarihi ve kronik olmak uzere uc baslik altinda toplanabilecek tarihyazimi turunde verilen eserler, Roma edebiyat icinde, bu alan icin dogal olarak en genis veri havuzunu saglamaktadir. Muverrihlerin yasadigi ve eserlerini olusturduklari iklim olan Roma dunyasina, bu baglam icinde deginilmistir. Ayrica muverrihin biyografleri ve eserlerinde Turklere actiklari satirlarin bilancosu da verilmeye calisilmistir. Ikinci ekseni olusturan Turk Tarihinin Bati Avrasya’daki akisi, Roma tarihyazimina yansimalari kapsaminda ele alinmistir. Muverrihlerin; Hunlarin kim olduklari ve nasil bir hayat surduklerine dair verdigi haberler, tezin uzerinde durdugu iki sorunsali –problematigi- olusturmusur. Dorduncu ve besinci yuzyil Roma tarihyazimi urunlerinin, metin ici ve metinler arasi baglami cercevesinde bu sorunsal irdelenmistir. Boylece hem Roma edebiyatina farkli bir penceden bakilmaya hem de Turk tarihinin devamliligini noktasindaki onemi acik oldugu halde uzerinde fazla durulmayan bir alanda tarihcilige katki sunulmaya calisilmistir. Abstract This thesis aims a examining the Roman historiography as the source of Turkish history on the case of Hunnic history. As it is well known the earliest history of the Turks may only be studied from the evidence that their neighbours provided. The Roman literature for the western Eurasia is no exception. In this context this thesis has two central themes. One is the Roman historiography itself, phases of the the other is the details provided by the Roman historians about the earliest Turkish history. The written Roman sources for our purpose may be classified as the chronicles, ecclesiastical histories and the monographs, which are also the largest databank in the Roman literature. Therefore the Roman history is here dealt with only slightly as the historical context of the historians lived in. Also some biographical details about the historians and their digressions about the Turks are concerned here. The course of the Turkic history in the western Eurasia, which is the second central theme of our thesis is dealt with as far as it has been found in the late Roman historiography. The records of the Roman historiography about the identity of the Huns and their lifestyle constitute the two problematics we are concerning here. Therefore it is essantial to examine the late antique literature in the intertextual context. By doing so, it is aimed at both seeing the Roman literature from a different angle, and within the continuity of the Turkish history how one can place and use these literature as a source of a solid Turkish history.
Tarih İncelemeleri Dergisi XXXV/1 (İngilizce olarak yayınlanan makalenin Türkçe metni), 2020
Öz Bu çalışma Iordanes'in Getica adlı eserinde tasvir ettiği Scythia'yı, Iordanes'in Scythia'sını... more Öz Bu çalışma Iordanes'in Getica adlı eserinde tasvir ettiği Scythia'yı, Iordanes'in Scythia'sını konu edinmektedir. Çalışmanın ilk sorusu, Iordanes'in nazarında Scythia'nın nasıl bir yer olduğudur. Burada fiziki coğrafya hakkındaki kayıtları ele alınmakla birlikte asıl ilgi beşerî coğrafya, etnografya tasvirlerinde olacaktır. Beşerî coğrafya anlatıları içinde, araştırmalarda daha az üzerinde durulan, Hun, Bulgar gibi Doğu Scythia kabileleri daha ön planda tutulacaktır. Çalışmanın ikinci sorusu Iordanes'e göre Scythia'nın neresi olduğudur. Burada Iordanes'in Scythia'yı konumlandırması ele alınacaktır. Böylelikle Iordanes'in mekân tasavvuru anlaşılmaya çalışılacaktır. Bu süreçlere, Iordanes'in diğer eseri Romana ve kendinden önce ve kendi devrinde yazılmış metinlerle karşılaştırması dahil edilecektir. Çalışmadan gerek Iordanes'in metinlerinin gerek altıncı yüzyılın tarih ve coğrafya bilgisinin anlaşılmasına bir nebze de olsa katkı yapması beklenmektedir. Abstract Scythia Reflected from Iordanes * Bu çalışmada, Ege Üniversitesi tarafından desteklenen "16-TDAE-004" numaralı Bilimsel Araştırma Projenin katkısı söz konusudur. Bu nedenle ilgili kurum ve kişilere teşekkür ederim. Ayrıca çalışmayı İngilizceye çeviren Ege Üniversitesi öğretim görevlilerinden Neriman Karakoç'a teşekkür ederim.
This study focuses on Scythia, Iordanes' Scythia, as depicted in his work entitled Getica. The fi... more This study focuses on Scythia, Iordanes' Scythia, as depicted in his work entitled Getica. The first question of the study is how Iordanes saw Scythia. Although his records about physical geography are discussed here, the main focus will be on his descriptions of human geography/ethnography. In his human geography narratives, emphasis will be on Eastern Scythia tribes such as the Huns and the Bulgars which have been less emphasized in the previous studies. The second question of the study is where Scythia is according to Iordanes. Therefore, the way that Iordanes positions Scythia will be discussed in order to gain insight into his perception of Scythia. These processes will be included comparisons with Iordanes' other work Romana and other texts written before him and or by his contemporaries. In this way, the examination is expected to contribute to our understanding of Iordanes' text and the geographical and the historical knowledge in the sixth century.
The History of the Late Antiquity and the Early Middle Ages is a rather developed area of study f... more The History of the Late Antiquity and the Early Middle Ages is a rather developed area of study from the perspective of European-centrist or Europe-centred historiography that encompasses a wide range of activities from preparing translations of the literary sources, sometimes including different editions, into a variety of language, to examining those sources through various theories. This highly developed state of affairs in this field is firstly due to the extensive studies of the Roman Empire, while the contributions of Germanic and Slavic studies should also be acknowledged. However, it must be acknowledged that compared to the aforementioned fields, studies in to the Huns whom we encounter in a lot of events and contexts, from the Germanic tribes' turn towards western Europe to the spread of the Slavic people through the Balkans and to the collapse of the Roman Empire in the west, are rather puny, with the notable exception of the efforts of the Hungarian academics. Studies on other Turkish groups that succeeded the Huns, or in the largest sense of the topic, studies on the Altaic peoples are in a similar situation as well. It is quite possible that the mythic references to the Huns or to their leader Attila in the European culture might be due to the fact that studies on the Huns have not been as developed, which gave an aura of mystery to the Huns, as their history remained shrouded in darkness. This paper shall attempt to shed light on the present situation in the historiography of the Huns, the background over which the said historiography stands, and some major issues in the historiography of the Huns, in the hopes that this will at least contribute to a general assessment. Such a line of inquiry, however, will naturally lead to some generalizations and cause certain categorizations. The author of this study humbly acknowledges that while both effects contribute to a better understanding of the topic at hand, they inevitably lead us astray from the "pure truth".
Bu çalışmada rex ve regnum kavramlarının 6. yüzyılın ortasında İstanbul’da
yazılmış bir Got Tarih... more Bu çalışmada rex ve regnum kavramlarının 6. yüzyılın ortasında İstanbul’da yazılmış bir Got Tarihi olan Getica’daki kullanımdan hareketle, yazarı Iordanes’in ve dolayısıyla bu devrin bir müverrihi için ne ifade ettiği incelenerek özellikle Hunlar üzerine bir iktidar analizi yapılmaya çalışılacaktır. Böylelikle bilhassa günümüz araştırmacılarının, bozkır halklarının siyasal yapısına dair değerlendirmelerindeki, bu yapıları devlet kabul etmeyen, ‘primitiflik’, iddialarının bir Geç Antikçağ kaynağında diğer bir ifadeyle bir tarihsel veride, terimsel bir karşılığının olup olmadığı, o günün kavram dünyasında yankı bulup bulmadığı tespite çalışılacaktır.
Abstract
Throughout the late fourth century, the Huns began to appear in the north of the Black ... more Abstract Throughout the late fourth century, the Huns began to appear in the north of the Black Sea. While they moved to the west, they followed an unusual route contrary to their typical campaigns that was described by the Roman sources. Usually the Huns followed a route from the west part of the CaspianSea, then along north of the Black Sea into Europe. Before the end of the fourth century, however, they began to take another route. In contrary to the ‘Hunnic grand strategy’ they crossed the south of the Caucasus, and reached into the eastern provinces of the Roman Empire, Armenia, Cappadocia, Mesopotamia and even Cilicia. This particular expedition was conspicuously recorded in many ancient texts including Latin, Greek and Syrian. In this paper, I will focus on this Hunnic campaign, which has been the subject of a controversy among the modern historians. The paper will examine early Turkic tracks in Cilicia and other parts of Anatolia, which was captured by another Turkic tribe about six centuries later. Any permanent effect of the Hunnic campaign was not confirmed. Its beginning point, north of the Caucasus, differed from the Seljuks’, which was Turkified there. But, owing to the Hunnic expedition, it is possible to assert that Turkic existence in east part of modern Turkey, as a target of the campaign of Turkic tribes, has an ancient background. This paper will both illuminate the contradictory campaign for which the Huns turned south of Caucasian Mountains and indicate the place of Anatolia and Cilicia in Turkic history. Özet Dördüncü yüzyılın sonlarına doğru Karadeniz'in kuzeyinde görünmeye başlayan ve batıya doğru ilerleyen Hunlar, bu seyre aykırı bir harekât icra ettiler. Genellikle, Hazar'ın batısından başlayarak Karadeniz'in kuzeyinden Avrupa'nın içlerine uzanan hatta etkin olan Hunlar, bu yüzyıl kapanmadan başka bir güzergâhta görüldüler. Yunan-Latin anlatılarındaki, Hun 'grand strategy'siyle uyuşmayan, bu sefer(ler)de Hunlar, kuzeyden Kafkasların güneyine sarkarak buradan Roma İmparatorluğu'nun doğudaki topraklarına; günümüzdeki karşılıklarıyla, Doğu, Güneydoğu ve Orta Anadolu'ya ve hatta Doğu Akdeniz'e yani Çukurova'ya kadar uzandılar. Bu harekât dikkat çekici bir şekilde aralarında; Yunan, Latin ve Süryani edebiyatının olduğu birden çok kadim yazı dilinde yankılandı. İşte bu çalışmada; aydınlatılması, izlenilmesi ve tarihselleştirilmesi bağlamında tartışmalara konu olmuş bu Hun seferi ele alınacaktır. Böylelikle yüzyıllar sonra Hazar'ın güneyinden gelecek bir başka Türk kavmi, Selçuklular, tarafından yurtlaştırılacak Anadolu'da, Türklerin erken izleri de aranmış olacaktır. Doğrusu Hun seferinin, bölgenin Türkleşmesi bağlamında kalıcı etkileri yoktur, diğer taraftan başlangıç noktasının Kafkasların kuzeyi olmasıyla da kalıcı olanla, Selçuklularınkiyle ayrışmaktadır. Lakin Çukurova'yı da içine alacak şekilde Anadolu'da Türk varlığının, diğer bir ifadeyle Türk kavimlerinin seferlerinin hedefi olarak bu coğrafyanın aslında oldukça eskilere uzanan bir maziye sahip olduğunu, Hunlar sayesinde iddia etmek mümkündür. Bu çerçevede çalışmayla, hem en genel anlamıyla Kafkasya'nın güneyine yönelen Hun harekâtının aydınlatılmasına katkı sunmak hem de Anadolu'nun doğudaki bölümünde Türk tarihi bünyesindeki kronolojik derinliğine ve tarihsel devamlılığına dikkat çekmek hedeflenmektedir.
The ripple aves of the appearance of the Huns in Western Eurasia created an atmosphere of confus... more The ripple aves of the appearance of the Huns in Western Eurasia created an atmosphere of confusion, taking the Roman Empire in. In their attempts to narrate the events, Roman historians made it possible to follo this process, hich includes the V , to a large etent. When the tets of these authors, from Ammianus to Zosimus, are scanned, it is seen that the terms the choose in referring to the Huns, especiall the Scthians and other ethnonms, reveal ho these authors perceived the Huns and ho this era of conflict as reflected in their ritings
Uploads
Anahtar Kelimeler: Karadeniz’in kuzeyi, 6. yüzyıl, Romalılar, Türkler, Slavlar, Germenler.
This study aims at a historical observation on the north of the Black Sea during the 6th century. This observation, made possible mainly by Roman literature, has a two-dimensional character. In the first, it consists of chronological and synchronic fragments, not holistic. In the second, it gives rise to the need to follow the forces there through its activities in the territory of the Roman Empire, in the Balkans and a certain extent in the Caucasus. On the other hand, archaeological sources can contribute to the recovery of focus in this space. In this context, the developments that reach the end of the 6th century from the dissolution of the Hunnic empire (the second half of the 5th century) will be tried to be monitored. This study, which does not have any empirical claims, focuses on following the activities of the political-military forces that can be categorized as Turkic, Slavic and Germanic. Designed as a three -layer text, the text first comes into contact with the traces of the Northern Black Sea in the imaginations of the 6th century writers, then tries to describe the international conjuncture, even though it remains based on Roma-centric due to literary sources, and it tries to compile and present the developments north of the Black Sea and the activities of the forces located here in other geographical regions.
Key words: North of the Black Sea, 6th Century, Roman Empire, Turks, Slavs, Germans.
kabuller/eğilimler, zaman ve mekân boyutuyla oldukça geniş sınırlara
ulaşan bir görüntü sunabilmektedir. Şöyle ki Moğolistan’daki bir
“göçebe topluluk altı bin km uzaktaki Macaristan’daki toplulukla ve/veya Hun
Hükümdarlığı sekiz yüzyıl sonraki Moğol Kağanlığıyla karşılaştırılarak tarihsel
sorunlar açıklanmaya çalışılabilmektedir. (Thompson 1948; Maenchen-Helfen
1973; Lindner 1981, 1982; Barnes 2015. Ayrıca Herodotus’dan Ammianus’a
uzan süreçte, İbn Haldun’a kadar genişleyen bir tartışmayla nomad kavramının
bir topos olarak ele alınması bağlamında Shaw 1982/1983.) Bu çalışma onlara
nazaran çok daha mütevazi bir kapsamla, Batı Avrasya’da yaklaşık olarak Hun
Hükümdarlığının çözülmesi ile Avar Kağanlığının bir Orta Avrupa devletine
dönüşmesi arasında kaleme alınmış metinlerdeki nomad kavramını gözlemlemeye
çalışacaktır. Yapılan taramalarla (kaynakçada belirtilen edisyonlar, lügatçeler,
siteler) kavramın kullanımı tespit edilen Procopius, Agathias, Menandrus,
Theophylactus’un birbirini takip eden tarih çalışmaları ile özellikle göçebeliğin
askeri boyutu adına diğer metinleri aşabilecek bir potansiyel taşıdığı varsayımıyla
Strategicon örneklem olarak seçilmiştir. Hun ve Alanlar hakkında bu bağlamdaki
sunumu diğer kaynakların benzer içeriklerine nazaran daha çok işlenmiş olan
Ammianus ve yine aynı nedenle çözülme süreci öncesi Hun Hükümdarlığının
çağdaşı metinler çalışmanın kapsamı dışında bırakılmıştır. Diğer taraftan
çalışma kapsamındaki yazarlardan farklı olarak barbaricumda bulunduğu için
doğrudan gözleme dayanan betimlemeler sunma potansiyeli ve temelde Geç
Hun dönemiyle, çözülme süreciyle çağdaş olma nedenileriyle Priscus, nomad
kavramını kullanmamasına rağmen kapsam içinde yer almaktadır.
Bu çalışmada, söz konusu eserlerde nomad kavramının kullanımlarında
metin içi bağlam, metin dışı bağlam ilişkisiyle beraber betimlenecektir. Örneklem
kümesi özelinde, herhangi bir a priori anlam yüklenmeksizin nomad/göçebe
kavramının kendisi yaklaşık olarak VI. yy.ın ilk yarısından VII. yy.ın ilk yarısına
taşıdığı içerikler, tarihsel süreçlerle kesişimler çerçevesiyle birlikte derlenip
sunulmaya çalışılmaktadır. Nomad/göçebe kavramının metinler arası ilişki
boyutuyla gözlemlenmesi sürecinde farklı metinlerdeki kullanımlar arasındaki
ilişkilerin dışında, metinlerde kavramın doğrudan kullanımı koşulu aranmaksızın,
doğrudan kullanımlardaki içerik katmanı dikkate alınmaktadır. Priscus’tan
günümüze ulaşan fragmanlar, Strategicon – De re militari karşılaştırması,
Procopius-Iordanes karşılaştırmaları, aynı zamanda çalışmanın metinlerarası
ilişki katmanının sınırlarını, Priscus’un fragmanları ile Strategicon arasında kalan
yaklaşık eşsüremsel çerçeveyi ifade etmektedir. Çalışma temelde bu nitel ve nicel
çerçeve içinde artsüremsel bir sırayla verileri betimleme, kavramın geçtiği pasajları
derleyip sunma (orijinal metni dipnotlarda), bir veri havuzu oluşturma amacındadır.
Böylelikle çalışmadan, alanyazınındaki “göçebelik” tartışmalarına argüman
sağlanmasına ve verilerle alanyazınındaki yaklaşım ve kavramsallaştırmaların
uyumunu test etme ortamı oluşturulmasına katkı yapması beklenmektedir.
The research text consists of an introduction and the following five sections. First of all, an attempt is made to present the framework of historical developments that intersect with the spatial framework of the research. Mainly, the processes involving the Romans, the Sassanids, and the powers in Arabia and the Caucasus are mentioned here. Trapezus’s place in historiography as a Roman city of the period has an appearance in connection with the northeastern border of the empire where it was located. In other words, this city is mentioned in the context of the events related to the Sassanids in particular, Iberia and Lazica (Colchis) in the south of the Caucasus, the ‘Huns’ and Alans in the north, as well as the powers in Arabia although they had an indirect role here. In this context, the sources’ attention to the Romans’ capture of Tzanica in the south of Trapezus in the sixth century and the subsequent processes can also be useful for the chapters. In the first of these chapters, the balance sheet of the records of the Trapezus concept in historiographical sources is presented and some inferences are made. In the second chapter, Trapezus is explained with physical and human geography layers in line with the geographical imagination of the aforementioned resources. In the third chapter, the human geography is questioned within the framework of the social identity, which takes place around an agenda that directly coincides with the concept of Pontici. The fourth chapter focuses on the city’s land and sea transportation networks and its civil and military logistics potential. In the last chapter, the processed data about the zoning status of Trapezus provides the opportunity to observe religious and civil construction activities and allows inferences about religious life in the city. In this context, while analyzing the set of sources in question, it is aimed to contribute to the historical observation of the profile of Trapezus as a city in the sixth century, and to clarify the processes that intersect with the city among the developments around it within the framework of the textual context in which the sources present this city. The study thus evaluates the potential of the literary testimonies to find the historical reality.
Bu çalışma, tarihyazımı türünün merkezinde yer aldığı kaynakların tanıklıkları aracılığıyla VI. yy.da Trapezus’u ve onunla kesişimi ile Karadeniz’in güneydoğusu, diğer bir ifadeyle Türkiye’nin kuzey doğusunu gözlemlemeye çabalar. Bu gözlem adına VI. yy.ın tarihyazımsal olarak betimlenme zenginliği ve hukuki yayınlar gibi olanaklarından yararlanmaya ve etrafındaki gelişmeler bağlamıyla bu şehrin resmine erişmeye çalışır. Söz konusu betimlemenin borçlu olunduğu Procopius, Agathias ve Menandrus’un eserleri çalışmanın merkezi olarak tanımlanan tarihyazımı kaynak kümesini oluşturur. Bu yüzyılın kendine özgü yönlerinden hukuki yayınlar ile kastedilen ise Trapezus’un idari durumunu ve bu durumun geçirdiği değişimler gibi hususların takip edilebildiği Novellae’ın parçası olduğu Corpus Iuris Civilis’dir. Bu ikinci küme araştırmada doğrudan analiz öznesi olarak değil tarihyazımı verilerinin analiz aracı olarak işlenmiştir. Araştırmanın veri havuzunu tanıtmak için belirtilmesi gereken diğer bir husus, bu araştırmaya veri sağlama adına ilk sırada Procopius’un yer almakta olduğudur. İlave olarak VI. yy. kaynaklarının artsüremsel, metinlerarası çözümleme işleminde Thucydides ama özellikle Xenophon’un (yaşamı yaklaşık MÖ 430-350) Anabasis’ine kadar inilmiş Strabon, Plinius Secundus, Arrianus, Zosimus’un metinleri bu sürecinin diğer araçları olmuşlardır. Alan yazınında, araştırmanın veri evrenini oluşturan Procopius’un başı çektiği tarihyazımsal verilerin kullanılmasına/değinilmesine yaygın bir şekilde tanık olunmakla birlikte onları sorgulamayı gündemine alan bir çalışma tespit edilememiştir. Buradan hareket edildiğinde VI. yy. Trapezus’u adına bütün bir veri havuzunun büyük bölümünü oluşturduğu söylenebilecek tarihyazımı verilerinin sorgulanmasının gerekliliği ortaya çıkmaktadır.
Araştırma metni giriş ve takip eden beş bölümden oluşur. İlk olarak araştırmanın mekânsal kapsamıyla kesişen tarihsel gelişmelerin çerçevesi sunulmaya çalışılır. Bu bağlamda temelde Romalılar ve Sasaniler ile Arabistan ve Kafkasya’daki güçlerin dahil olduğu süreçler söz konusudur. Dönemin bir Roma şehri olarak Trapezus’un tarihyazımında kendine yer bulması, yakınında olduğu imparatorluğun kuzey doğu sınırı ile de bağlantılı bir görüntü sergiler. Şöyle ki öncelikle Sasaniler olmak üzere Kafkasya’nın güneyindeki Iberia ve Lazica (Colchis) ve kuzeyindeki ‘Hun’, Alan gibi unsurların ve onlara göre dolaylı kalsa da Arabistan’daki güçlerin de dahil olabildiği olaylar bağlamında bu şehre değinilmiş olma durumu öne çıkmaktadır. Bu bağlam ile birlikte kaynakların, VI. yy.da Romalıların Trapezus’un güneyindeki Tzanica’yı ele geçirmesine ve akabindeki süreçlere gösterdiği ilgi, giriş dışındaki bölümler için de yararlı olabilmektedir. Bölümlerin ilkinde, Trapezus kavramının tarihyazımı kaynaklarındaki kayıtlarının bilançosu sunulmaya, bu bilançonun sağladığı imkanlarla çıkarımlar yapılmaya çalışılmaktadır. İkinci bölümde Trapezus, söz konusu kaynakların coğrafi tasavvuru içinde fizikî ve beşerî coğrafya katmanlarıyla açıklanmaya çalışılmaktadır. Üçüncü bölümde beşerî coğrafya toplumsal kimlik çerçevesinde sorgulanmaktadır ki bu doğrudan Pontici kavramı ile çakışan bir gündem etrafında gerçekleşmektedir. Dördüncü bölümde şehrin kara ve deniz ulaşım ağları, sivil ve askeri lojistik potansiyeli üzerinde durulmaktadır. Son bölümde Trapezus’un imar durumu hakkındaki verilerin işlenmesi dini ve sivil inşa faaliyetlerini gözlemleme imkânı sunduğu gibi şehirdeki dini yaşam hakkında çıkarımlara da olanak tanımaktadır. Bu çerçevede söz konusu kaynak kümesi çözümlenirken bir şehir olarak VI. yy.daki Trapezus profilinin tarihsel gözlemine katkı sunmak ilave olarak kaynakların bu kenti sunumlarındaki metinsel bağlam çerçevesinde, etrafındaki gelişmelerden kent ile kesişen süreçleri belirginleştirmek amaçlanmaktadır. Dolayısıyla ele alınan edebi tanıklıkların tarihsel gerçeklik adına taşıdıkları potansiyel değerlendirilmiş olmaktadır.
yazılmış bir Got Tarihi olan Getica’daki kullanımdan hareketle,
yazarı Iordanes’in ve dolayısıyla bu devrin bir müverrihi için ne ifade
ettiği incelenerek özellikle Hunlar üzerine bir iktidar analizi yapılmaya
çalışılacaktır. Böylelikle bilhassa günümüz araştırmacılarının, bozkır
halklarının siyasal yapısına dair değerlendirmelerindeki, bu yapıları
devlet kabul etmeyen, ‘primitiflik’, iddialarının bir Geç Antikçağ
kaynağında diğer bir ifadeyle bir tarihsel veride, terimsel bir karşılığının
olup olmadığı, o günün kavram dünyasında yankı bulup bulmadığı
tespite çalışılacaktır.
Throughout the late fourth century, the Huns began to appear in the north of the Black Sea. While they moved to the west, they followed an unusual route contrary to their typical campaigns that was described by the Roman sources. Usually the Huns followed a route from the west part of the CaspianSea, then along north of the Black Sea into Europe. Before the end of the fourth century, however, they began to take another route. In contrary to the ‘Hunnic grand strategy’ they crossed the south of the Caucasus, and reached into the eastern provinces of the Roman Empire, Armenia, Cappadocia, Mesopotamia and even Cilicia. This particular expedition was conspicuously recorded in many ancient texts including Latin, Greek and Syrian. In this paper, I will focus on this Hunnic campaign, which has been the subject of a controversy among the modern historians. The paper will examine early Turkic tracks in Cilicia and other parts of Anatolia, which was captured by another Turkic tribe about six centuries later. Any permanent effect of the Hunnic campaign was not confirmed. Its beginning point, north of the Caucasus, differed from the Seljuks’, which was Turkified there. But, owing to the Hunnic expedition, it is possible to assert that Turkic existence in east part of modern Turkey, as a target of the campaign of Turkic tribes, has an ancient background. This paper will both illuminate the contradictory campaign for which the Huns turned south of Caucasian Mountains and indicate the place of Anatolia and Cilicia in Turkic history.
Özet
Dördüncü yüzyılın sonlarına doğru Karadeniz'in kuzeyinde görünmeye başlayan ve batıya doğru ilerleyen Hunlar, bu seyre aykırı bir harekât icra ettiler. Genellikle, Hazar'ın batısından başlayarak Karadeniz'in kuzeyinden Avrupa'nın içlerine uzanan hatta etkin olan Hunlar, bu yüzyıl kapanmadan başka bir güzergâhta görüldüler. Yunan-Latin anlatılarındaki, Hun 'grand strategy'siyle uyuşmayan, bu sefer(ler)de Hunlar, kuzeyden Kafkasların güneyine sarkarak buradan Roma İmparatorluğu'nun doğudaki topraklarına; günümüzdeki karşılıklarıyla, Doğu, Güneydoğu ve Orta Anadolu'ya ve hatta Doğu Akdeniz'e yani Çukurova'ya kadar uzandılar. Bu harekât dikkat çekici bir şekilde aralarında; Yunan, Latin ve Süryani edebiyatının olduğu birden çok kadim yazı dilinde yankılandı. İşte bu çalışmada; aydınlatılması, izlenilmesi ve tarihselleştirilmesi bağlamında tartışmalara konu olmuş bu Hun seferi ele alınacaktır. Böylelikle yüzyıllar sonra Hazar'ın güneyinden gelecek bir başka Türk kavmi, Selçuklular, tarafından yurtlaştırılacak Anadolu'da, Türklerin erken izleri de aranmış olacaktır. Doğrusu Hun seferinin, bölgenin Türkleşmesi bağlamında kalıcı etkileri yoktur, diğer taraftan başlangıç noktasının Kafkasların kuzeyi olmasıyla da kalıcı olanla, Selçuklularınkiyle ayrışmaktadır. Lakin Çukurova'yı da içine alacak şekilde Anadolu'da Türk varlığının, diğer bir ifadeyle Türk kavimlerinin seferlerinin hedefi olarak bu coğrafyanın aslında oldukça eskilere uzanan bir maziye sahip olduğunu, Hunlar sayesinde iddia etmek mümkündür. Bu çerçevede çalışmayla, hem en genel anlamıyla Kafkasya'nın güneyine yönelen Hun harekâtının aydınlatılmasına katkı sunmak hem de Anadolu'nun doğudaki bölümünde Türk tarihi bünyesindeki kronolojik derinliğine ve tarihsel devamlılığına dikkat çekmek hedeflenmektedir.
V
, to a large etent. When the tets of these authors, from Ammianus to Zosimus, are scanned, it is seen that the terms the choose in referring to the Huns, especiall the Scthians and other ethnonms, reveal ho these authors perceived the Huns and ho this era of conflict as reflected in their ritings
Anahtar Kelimeler: Karadeniz’in kuzeyi, 6. yüzyıl, Romalılar, Türkler, Slavlar, Germenler.
This study aims at a historical observation on the north of the Black Sea during the 6th century. This observation, made possible mainly by Roman literature, has a two-dimensional character. In the first, it consists of chronological and synchronic fragments, not holistic. In the second, it gives rise to the need to follow the forces there through its activities in the territory of the Roman Empire, in the Balkans and a certain extent in the Caucasus. On the other hand, archaeological sources can contribute to the recovery of focus in this space. In this context, the developments that reach the end of the 6th century from the dissolution of the Hunnic empire (the second half of the 5th century) will be tried to be monitored. This study, which does not have any empirical claims, focuses on following the activities of the political-military forces that can be categorized as Turkic, Slavic and Germanic. Designed as a three -layer text, the text first comes into contact with the traces of the Northern Black Sea in the imaginations of the 6th century writers, then tries to describe the international conjuncture, even though it remains based on Roma-centric due to literary sources, and it tries to compile and present the developments north of the Black Sea and the activities of the forces located here in other geographical regions.
Key words: North of the Black Sea, 6th Century, Roman Empire, Turks, Slavs, Germans.
kabuller/eğilimler, zaman ve mekân boyutuyla oldukça geniş sınırlara
ulaşan bir görüntü sunabilmektedir. Şöyle ki Moğolistan’daki bir
“göçebe topluluk altı bin km uzaktaki Macaristan’daki toplulukla ve/veya Hun
Hükümdarlığı sekiz yüzyıl sonraki Moğol Kağanlığıyla karşılaştırılarak tarihsel
sorunlar açıklanmaya çalışılabilmektedir. (Thompson 1948; Maenchen-Helfen
1973; Lindner 1981, 1982; Barnes 2015. Ayrıca Herodotus’dan Ammianus’a
uzan süreçte, İbn Haldun’a kadar genişleyen bir tartışmayla nomad kavramının
bir topos olarak ele alınması bağlamında Shaw 1982/1983.) Bu çalışma onlara
nazaran çok daha mütevazi bir kapsamla, Batı Avrasya’da yaklaşık olarak Hun
Hükümdarlığının çözülmesi ile Avar Kağanlığının bir Orta Avrupa devletine
dönüşmesi arasında kaleme alınmış metinlerdeki nomad kavramını gözlemlemeye
çalışacaktır. Yapılan taramalarla (kaynakçada belirtilen edisyonlar, lügatçeler,
siteler) kavramın kullanımı tespit edilen Procopius, Agathias, Menandrus,
Theophylactus’un birbirini takip eden tarih çalışmaları ile özellikle göçebeliğin
askeri boyutu adına diğer metinleri aşabilecek bir potansiyel taşıdığı varsayımıyla
Strategicon örneklem olarak seçilmiştir. Hun ve Alanlar hakkında bu bağlamdaki
sunumu diğer kaynakların benzer içeriklerine nazaran daha çok işlenmiş olan
Ammianus ve yine aynı nedenle çözülme süreci öncesi Hun Hükümdarlığının
çağdaşı metinler çalışmanın kapsamı dışında bırakılmıştır. Diğer taraftan
çalışma kapsamındaki yazarlardan farklı olarak barbaricumda bulunduğu için
doğrudan gözleme dayanan betimlemeler sunma potansiyeli ve temelde Geç
Hun dönemiyle, çözülme süreciyle çağdaş olma nedenileriyle Priscus, nomad
kavramını kullanmamasına rağmen kapsam içinde yer almaktadır.
Bu çalışmada, söz konusu eserlerde nomad kavramının kullanımlarında
metin içi bağlam, metin dışı bağlam ilişkisiyle beraber betimlenecektir. Örneklem
kümesi özelinde, herhangi bir a priori anlam yüklenmeksizin nomad/göçebe
kavramının kendisi yaklaşık olarak VI. yy.ın ilk yarısından VII. yy.ın ilk yarısına
taşıdığı içerikler, tarihsel süreçlerle kesişimler çerçevesiyle birlikte derlenip
sunulmaya çalışılmaktadır. Nomad/göçebe kavramının metinler arası ilişki
boyutuyla gözlemlenmesi sürecinde farklı metinlerdeki kullanımlar arasındaki
ilişkilerin dışında, metinlerde kavramın doğrudan kullanımı koşulu aranmaksızın,
doğrudan kullanımlardaki içerik katmanı dikkate alınmaktadır. Priscus’tan
günümüze ulaşan fragmanlar, Strategicon – De re militari karşılaştırması,
Procopius-Iordanes karşılaştırmaları, aynı zamanda çalışmanın metinlerarası
ilişki katmanının sınırlarını, Priscus’un fragmanları ile Strategicon arasında kalan
yaklaşık eşsüremsel çerçeveyi ifade etmektedir. Çalışma temelde bu nitel ve nicel
çerçeve içinde artsüremsel bir sırayla verileri betimleme, kavramın geçtiği pasajları
derleyip sunma (orijinal metni dipnotlarda), bir veri havuzu oluşturma amacındadır.
Böylelikle çalışmadan, alanyazınındaki “göçebelik” tartışmalarına argüman
sağlanmasına ve verilerle alanyazınındaki yaklaşım ve kavramsallaştırmaların
uyumunu test etme ortamı oluşturulmasına katkı yapması beklenmektedir.
The research text consists of an introduction and the following five sections. First of all, an attempt is made to present the framework of historical developments that intersect with the spatial framework of the research. Mainly, the processes involving the Romans, the Sassanids, and the powers in Arabia and the Caucasus are mentioned here. Trapezus’s place in historiography as a Roman city of the period has an appearance in connection with the northeastern border of the empire where it was located. In other words, this city is mentioned in the context of the events related to the Sassanids in particular, Iberia and Lazica (Colchis) in the south of the Caucasus, the ‘Huns’ and Alans in the north, as well as the powers in Arabia although they had an indirect role here. In this context, the sources’ attention to the Romans’ capture of Tzanica in the south of Trapezus in the sixth century and the subsequent processes can also be useful for the chapters. In the first of these chapters, the balance sheet of the records of the Trapezus concept in historiographical sources is presented and some inferences are made. In the second chapter, Trapezus is explained with physical and human geography layers in line with the geographical imagination of the aforementioned resources. In the third chapter, the human geography is questioned within the framework of the social identity, which takes place around an agenda that directly coincides with the concept of Pontici. The fourth chapter focuses on the city’s land and sea transportation networks and its civil and military logistics potential. In the last chapter, the processed data about the zoning status of Trapezus provides the opportunity to observe religious and civil construction activities and allows inferences about religious life in the city. In this context, while analyzing the set of sources in question, it is aimed to contribute to the historical observation of the profile of Trapezus as a city in the sixth century, and to clarify the processes that intersect with the city among the developments around it within the framework of the textual context in which the sources present this city. The study thus evaluates the potential of the literary testimonies to find the historical reality.
Bu çalışma, tarihyazımı türünün merkezinde yer aldığı kaynakların tanıklıkları aracılığıyla VI. yy.da Trapezus’u ve onunla kesişimi ile Karadeniz’in güneydoğusu, diğer bir ifadeyle Türkiye’nin kuzey doğusunu gözlemlemeye çabalar. Bu gözlem adına VI. yy.ın tarihyazımsal olarak betimlenme zenginliği ve hukuki yayınlar gibi olanaklarından yararlanmaya ve etrafındaki gelişmeler bağlamıyla bu şehrin resmine erişmeye çalışır. Söz konusu betimlemenin borçlu olunduğu Procopius, Agathias ve Menandrus’un eserleri çalışmanın merkezi olarak tanımlanan tarihyazımı kaynak kümesini oluşturur. Bu yüzyılın kendine özgü yönlerinden hukuki yayınlar ile kastedilen ise Trapezus’un idari durumunu ve bu durumun geçirdiği değişimler gibi hususların takip edilebildiği Novellae’ın parçası olduğu Corpus Iuris Civilis’dir. Bu ikinci küme araştırmada doğrudan analiz öznesi olarak değil tarihyazımı verilerinin analiz aracı olarak işlenmiştir. Araştırmanın veri havuzunu tanıtmak için belirtilmesi gereken diğer bir husus, bu araştırmaya veri sağlama adına ilk sırada Procopius’un yer almakta olduğudur. İlave olarak VI. yy. kaynaklarının artsüremsel, metinlerarası çözümleme işleminde Thucydides ama özellikle Xenophon’un (yaşamı yaklaşık MÖ 430-350) Anabasis’ine kadar inilmiş Strabon, Plinius Secundus, Arrianus, Zosimus’un metinleri bu sürecinin diğer araçları olmuşlardır. Alan yazınında, araştırmanın veri evrenini oluşturan Procopius’un başı çektiği tarihyazımsal verilerin kullanılmasına/değinilmesine yaygın bir şekilde tanık olunmakla birlikte onları sorgulamayı gündemine alan bir çalışma tespit edilememiştir. Buradan hareket edildiğinde VI. yy. Trapezus’u adına bütün bir veri havuzunun büyük bölümünü oluşturduğu söylenebilecek tarihyazımı verilerinin sorgulanmasının gerekliliği ortaya çıkmaktadır.
Araştırma metni giriş ve takip eden beş bölümden oluşur. İlk olarak araştırmanın mekânsal kapsamıyla kesişen tarihsel gelişmelerin çerçevesi sunulmaya çalışılır. Bu bağlamda temelde Romalılar ve Sasaniler ile Arabistan ve Kafkasya’daki güçlerin dahil olduğu süreçler söz konusudur. Dönemin bir Roma şehri olarak Trapezus’un tarihyazımında kendine yer bulması, yakınında olduğu imparatorluğun kuzey doğu sınırı ile de bağlantılı bir görüntü sergiler. Şöyle ki öncelikle Sasaniler olmak üzere Kafkasya’nın güneyindeki Iberia ve Lazica (Colchis) ve kuzeyindeki ‘Hun’, Alan gibi unsurların ve onlara göre dolaylı kalsa da Arabistan’daki güçlerin de dahil olabildiği olaylar bağlamında bu şehre değinilmiş olma durumu öne çıkmaktadır. Bu bağlam ile birlikte kaynakların, VI. yy.da Romalıların Trapezus’un güneyindeki Tzanica’yı ele geçirmesine ve akabindeki süreçlere gösterdiği ilgi, giriş dışındaki bölümler için de yararlı olabilmektedir. Bölümlerin ilkinde, Trapezus kavramının tarihyazımı kaynaklarındaki kayıtlarının bilançosu sunulmaya, bu bilançonun sağladığı imkanlarla çıkarımlar yapılmaya çalışılmaktadır. İkinci bölümde Trapezus, söz konusu kaynakların coğrafi tasavvuru içinde fizikî ve beşerî coğrafya katmanlarıyla açıklanmaya çalışılmaktadır. Üçüncü bölümde beşerî coğrafya toplumsal kimlik çerçevesinde sorgulanmaktadır ki bu doğrudan Pontici kavramı ile çakışan bir gündem etrafında gerçekleşmektedir. Dördüncü bölümde şehrin kara ve deniz ulaşım ağları, sivil ve askeri lojistik potansiyeli üzerinde durulmaktadır. Son bölümde Trapezus’un imar durumu hakkındaki verilerin işlenmesi dini ve sivil inşa faaliyetlerini gözlemleme imkânı sunduğu gibi şehirdeki dini yaşam hakkında çıkarımlara da olanak tanımaktadır. Bu çerçevede söz konusu kaynak kümesi çözümlenirken bir şehir olarak VI. yy.daki Trapezus profilinin tarihsel gözlemine katkı sunmak ilave olarak kaynakların bu kenti sunumlarındaki metinsel bağlam çerçevesinde, etrafındaki gelişmelerden kent ile kesişen süreçleri belirginleştirmek amaçlanmaktadır. Dolayısıyla ele alınan edebi tanıklıkların tarihsel gerçeklik adına taşıdıkları potansiyel değerlendirilmiş olmaktadır.
yazılmış bir Got Tarihi olan Getica’daki kullanımdan hareketle,
yazarı Iordanes’in ve dolayısıyla bu devrin bir müverrihi için ne ifade
ettiği incelenerek özellikle Hunlar üzerine bir iktidar analizi yapılmaya
çalışılacaktır. Böylelikle bilhassa günümüz araştırmacılarının, bozkır
halklarının siyasal yapısına dair değerlendirmelerindeki, bu yapıları
devlet kabul etmeyen, ‘primitiflik’, iddialarının bir Geç Antikçağ
kaynağında diğer bir ifadeyle bir tarihsel veride, terimsel bir karşılığının
olup olmadığı, o günün kavram dünyasında yankı bulup bulmadığı
tespite çalışılacaktır.
Throughout the late fourth century, the Huns began to appear in the north of the Black Sea. While they moved to the west, they followed an unusual route contrary to their typical campaigns that was described by the Roman sources. Usually the Huns followed a route from the west part of the CaspianSea, then along north of the Black Sea into Europe. Before the end of the fourth century, however, they began to take another route. In contrary to the ‘Hunnic grand strategy’ they crossed the south of the Caucasus, and reached into the eastern provinces of the Roman Empire, Armenia, Cappadocia, Mesopotamia and even Cilicia. This particular expedition was conspicuously recorded in many ancient texts including Latin, Greek and Syrian. In this paper, I will focus on this Hunnic campaign, which has been the subject of a controversy among the modern historians. The paper will examine early Turkic tracks in Cilicia and other parts of Anatolia, which was captured by another Turkic tribe about six centuries later. Any permanent effect of the Hunnic campaign was not confirmed. Its beginning point, north of the Caucasus, differed from the Seljuks’, which was Turkified there. But, owing to the Hunnic expedition, it is possible to assert that Turkic existence in east part of modern Turkey, as a target of the campaign of Turkic tribes, has an ancient background. This paper will both illuminate the contradictory campaign for which the Huns turned south of Caucasian Mountains and indicate the place of Anatolia and Cilicia in Turkic history.
Özet
Dördüncü yüzyılın sonlarına doğru Karadeniz'in kuzeyinde görünmeye başlayan ve batıya doğru ilerleyen Hunlar, bu seyre aykırı bir harekât icra ettiler. Genellikle, Hazar'ın batısından başlayarak Karadeniz'in kuzeyinden Avrupa'nın içlerine uzanan hatta etkin olan Hunlar, bu yüzyıl kapanmadan başka bir güzergâhta görüldüler. Yunan-Latin anlatılarındaki, Hun 'grand strategy'siyle uyuşmayan, bu sefer(ler)de Hunlar, kuzeyden Kafkasların güneyine sarkarak buradan Roma İmparatorluğu'nun doğudaki topraklarına; günümüzdeki karşılıklarıyla, Doğu, Güneydoğu ve Orta Anadolu'ya ve hatta Doğu Akdeniz'e yani Çukurova'ya kadar uzandılar. Bu harekât dikkat çekici bir şekilde aralarında; Yunan, Latin ve Süryani edebiyatının olduğu birden çok kadim yazı dilinde yankılandı. İşte bu çalışmada; aydınlatılması, izlenilmesi ve tarihselleştirilmesi bağlamında tartışmalara konu olmuş bu Hun seferi ele alınacaktır. Böylelikle yüzyıllar sonra Hazar'ın güneyinden gelecek bir başka Türk kavmi, Selçuklular, tarafından yurtlaştırılacak Anadolu'da, Türklerin erken izleri de aranmış olacaktır. Doğrusu Hun seferinin, bölgenin Türkleşmesi bağlamında kalıcı etkileri yoktur, diğer taraftan başlangıç noktasının Kafkasların kuzeyi olmasıyla da kalıcı olanla, Selçuklularınkiyle ayrışmaktadır. Lakin Çukurova'yı da içine alacak şekilde Anadolu'da Türk varlığının, diğer bir ifadeyle Türk kavimlerinin seferlerinin hedefi olarak bu coğrafyanın aslında oldukça eskilere uzanan bir maziye sahip olduğunu, Hunlar sayesinde iddia etmek mümkündür. Bu çerçevede çalışmayla, hem en genel anlamıyla Kafkasya'nın güneyine yönelen Hun harekâtının aydınlatılmasına katkı sunmak hem de Anadolu'nun doğudaki bölümünde Türk tarihi bünyesindeki kronolojik derinliğine ve tarihsel devamlılığına dikkat çekmek hedeflenmektedir.
V
, to a large etent. When the tets of these authors, from Ammianus to Zosimus, are scanned, it is seen that the terms the choose in referring to the Huns, especiall the Scthians and other ethnonms, reveal ho these authors perceived the Huns and ho this era of conflict as reflected in their ritings