Thesis Chapters by Dr. Aysel TAN
Fırat Üniversitesi, 2023
In the introduction part of this thesis, which aims to discuss the place and importance of religi... more In the introduction part of this thesis, which aims to discuss the place and importance of religious experience in Ghazali's system of thought, the place of religious experience in philosophy of religion and the place of Ghazali's religious experience in history are examined.
In the first chapter, the concepts of religion, philosophy and experience are explained and their place in the framework of religious experience is explained. The possibility of religious experience, the types of religious experience and especially the concept of intuition have been emphasized and the value of religious experience has been tried to be revealed in terms of being an evidence for the existence of God.
In the second chapter, the life of Ghazali, the crisis he experienced in 1095 and the spiritual depression he had as a result of the religious experience that emerged as a result of this were discussed and his experience and thought shaped around it were examined. The mystics who determined the perception of religion, and the mental development theory that Ghazali developed as a result of his experience are explained. This theory is important in terms of forming a basis for his understanding of knowledge based on religious experience.
In the third chapter, Ghazali's understanding of religious experience is emphasized. In this section, Ghazali's concept of religious experience and other related concepts are explained. Then, his efforts to ground the revelation and all kinds of knowledge with this religious experience were emphasized, and his 'revival' activity towards religion, philosophy, theology, fiqh, and mysticism was discussed. Ghazali rejects the grounding of knowledge with sense organs and reason and claims that knowledge should be grounded by revelation/inspiration or intuition. This claim has been discussed in various examples, and finally, an evaluation of the understanding of religious experience that is the basis of knowledge has been made and the issue of whether there is evidence for the existence of God or not has been discussed. In the end, religious experience determined his whole thought system from beginning to end. He reinterpreted everything according to religious experience and his revival project greatly influenced the Islamic world and thought after him.
STOA OKULUNDA FELSEFE VE AHLAK , 2002
Stoa Okulunun felsefe görüşleri ve ahlakla ilgili lisans tezidir.
Fırat Üniversitesi Uluslararası Baskil Sempozyumu, 16-17 Nisan 2020/Elazığ, 2020
Religious experiences in folk culture are generally handled outside the rational field. Individua... more Religious experiences in folk culture are generally handled outside the rational field. Individual qualities are emphasized, and emotion-oriented aspects are highlighted. Therefore, religious experiences can display very different features. Experiencing religion at a cultural level leads to the mystification of religious experiences. Even if there are many studies on tomb visits in the fields of folk literature, history of religions etc., tomb visits, which can be included in mystical experiences, have not been handled as a matter of religious philosophy according to the possibility of providing people with “evidence of the existence of God”. In this report, it will be tried to reveal how the tomb visits in Baskil affected people's belief in Allah, how they feel and turn towards God. For this purpose, the effect of visiting the tombs on individuals was determined through interviews with people who visited or had visited the tombs in Baskil, and the issue of being an evidence for the existence of God was explained. With the questions asked to twenty-four people living in Baskil, the importance of the tomb visits was revealed in terms of religious experience. And the effects of visits on individuals have been determined. There are those who say that these effects are sometimes of a religious nature and cause the visit to feel God, and sometimes there are those who say they visited the tomb for completely different purposes. People who think of the tomb visit as a "place of prayer and help" with a mystical experience instead of thinking of the existence of God as evidence; He is visiting the tomb for healing from illnesses, finding jobs, getting rid of family incompatibilities, being successful in exams, seeking fortune, raining, healing of animal diseases, etc.. Very few people visit the tomb to search for 'evidence of God's existence' and think it as a religious experience. Keywords: Baskil, tomb, visit, religious experience, mystical experience, evidence.
KASTAMONU ÜNİVERSİTESİ 19.LİSANS VE 6.LİSANSÜSTÜ TÜRKİYE FELSEFE ÖĞRENCİLERİ BİRLİĞİ KONGRESİ (TEMA: DUYGU FELSEFESİ-25-27 NİSAN 2019)
ÖZET
Duygu meselesi bu makalede üç aşamalı olarak ele alınmıştır. Böylece duygu,gerçekçi ve ... more ÖZET
Duygu meselesi bu makalede üç aşamalı olarak ele alınmıştır. Böylece duygu,gerçekçi ve açıklanabilir temelle inşa edilmiş olmaktadır. İlk aşamada insan beyninin fizyolojik yapısının duygu ile olan ilişkisi üzerinde durulmuştur. Beynin bölümlerinden alt/ilkel beyin (duyguların ortaya çıktığı bölge/duygu merkezi) ile üst/gelişmiş beyin (akıl-mantık merkezi, prefrontal lob) arasındaki bağlantıya değinilmiştir.İkinci olarak, Jean Piaget’in Zihinsel Gelişim Kuramı’na göre insanın duygusal ve zihinsel gelişimi anlatılmıştır. 4-7 yaş Duygusal/Sezgisel dönemde (Duygusal Sezgicilik)insan tamamen duyguların etkisindeyken 7-11 yaşta duygulara eşlik eden somut bir dünyanın farkına vararak Somut İşlemler Dönemi’ne geçer. Somut işlemler döneminde evreni ‘deney’
yaparak tecrübe eder. Ve 11-17 yaşında ise insan, çekirdeğini duyguların oluşturduğu üzerine somut bir evreni koyarak inşa ettiği zihinsel yapısına akıl ve mantığın eklenmesiyle Soyut İşlemler Dönemi’ne ulaşır.Duygu insan beyninin en önemli fonksiyonlarından biridir ve akıl yürütme sistemi duygusal sistemin bir uzantısı olarak evrilmiştir. Duygu, akıl yürütme sürecinde farklı roller oynamaktadır. Duygu bir önermenin ağırlığını artırarak, sonucu o önermenin lehinde etkileyebilir. Ayrıca duygu, bir karara varmak için dikkate alınması gereken çok sayıda olgunun akılda tutulması sürecinde de yardımcı olur. Duygu, akıl yürütmede çok önemli fonksiyona sahip olduğu, aklın da duyguları kontrol etmede önemli olduğu örnekler üzerinden açıklanmıştır. Yine duygu, aklın/mantığın, bilimsel bilgiyi doğru bir şekilde işlemesinde yardımcı olabilir ve isabetli kararlar aldırabilir.
Anahtar Kelimeler:Beyin, duygu, akıl, zihinsel gelişim kuramı, duygusal sezgi, akılcı sezgi,somut işlem, soyut işlem
Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü-Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, 2017
Rumi is one of the most important poets and thinkers of the XIII. century. His Works of poetry an... more Rumi is one of the most important poets and thinkers of the XIII. century. His Works of poetry and prose had an enormous effect on the culture of Islam. This paper deals with Rumi’s religious experience. His experience differs from that of the Islamic tradition. It also differs from the mystic culture as well.
This thesis is composed of three chapters.
In the first chapter religious experience is defined with the concepts of religion and experience. Furthermore, the characteristics and types of religious experience are studied with regards to the psychological, sociological and religious affects that form them.
In the second chapter religious experience is studied as a proof of the existence of God. These first to chapters are very important in order to comprehend the remaining chapters.
The third chapter demonstrates Rumi’s religious experience with his definitions of the concepts of religion and experience in parallel with the first chapter. Then, the characteristics and types of Rumi’s religious experience are studied individually. The psychological, sociological and religious motives that bring about this experience (love) are examined. Rumi’s religious experience as a matter of evidence for the existence of God. His understanding of evidence is studied in order to shed light on his understanding of God. Then his understanding of intuition is explained with his thoughts about love, reason and emotion. Finally, it is tried to be shown that his experience of love is not a proof for the existence of God.
Conference Presentations by Dr. Aysel TAN
İSLAM MEDENİYETİNİN KURUCU UNSURLARI-, 2023
İnsanın en temel ayırt edici özelliklerinden birisi bilgi edinmedir. Bilginin tarihi de insanlığı... more İnsanın en temel ayırt edici özelliklerinden birisi bilgi edinmedir. Bilginin tarihi de insanlığın tarihi kadar gerilere gitmektedir. İslam düşüncesinde sağlam ve gerçek bilginin kaynağını vahiy ve akıl oluşturmaktadır.
islam ve medeniyet, 2023
İslam ve medeniyet sempozyumunda sunulan bildirilerin özet kitapçığı.
Fırat Üniversitesi 1.Lisansüstü Öğrenci Sempozyumu, 2022
İnsanın nasıl bir varlık olduğu ile ilgili felsefede birçok tartışma yapılmış ve bu tartışmalar d... more İnsanın nasıl bir varlık olduğu ile ilgili felsefede birçok tartışma yapılmış ve bu tartışmalar daha çok akıl-zihin tartışması şeklinde üstü kapalı devam etmiştir. 1800’lerden sonra insan; zihinle, akılla veya davranışlarla değil beyin fonksiyonlarıyla değerlendirilmeye başlanmıştır. 1848’te Pineas Gage’in geçirdiği bir kaza sonucu yapılan beyinle ilgili çalışmalarda beyinle ahlak arasında bir bağlantının olduğu görülmüş ve birçok davranışın beynin özel bölgeleriyle alakalı olduğu anlaşılmıştır. Örneğin Serebral Korteks bir bilgi ağı yaratma, çıkarımda bulunma, estetik değer üretme, felsefe yapma, düşünme, problem çözme işlemlerini yapmaktadır. Yine beynin bir bölgesini oluşturan amigdala insanı dış tehlikelere karşı korumak için korku, stres yaratır ve saldırgan, aceleci, ateşli davranışlar üretir.
Eskiden duygunun kalple ilgili olduğu ve duygunun merkezinin kalp olduğu düşünülmekteydi. Elliot adlı bir hastanın durumu dikkate alınarak beyinle ilgili çalışmalar sonucu duygunun merkezinin de beyin olduğu ortaya çıkmıştır. Duygusal bir yapının sonucu ortaya çıkan sezgisel bilgi edinme süreci de beyinle alakalıdır. Duygu, aklî muhakemede bir karara varmada çok sayıda seçeneğin akılda tutulmasında yardımcı olur ve karar almada etkilidir. Yine sezgisel bilgide duygunun rolü vardır. Sezgi ile bir şeyi kavradığımızda tüm sürecin farkında olmayabiliriz, çünkü duygu herhangi bir sonucu doğrudan ve hızlı bir şekilde üretir ve zihne çok fazla bilginin gelmesine ihtiyaç duymaz. Newton, yerçekimi kanununu; Arşimet suyun kaldırma kuvvetini ‘sezgisel’ yolla bulmuştur.
William James dinin bir duygu durumu olduğunu söylemektedir ve onun izinden giden birçok psikolog da dini, duygusal bir yönelim olarak ele almaktadır. Bu nedenle din ‘beynin bir fonksiyonu” olarak düşünülmüş ve vahyin/mistik tecrübenin sezgisel bir yolla ortaya çıkan bir bilgi türü olduğu sonucuna varılmıştır. Dinî inancın ortaya çıkmasında rüyalar, ölüm korkusu ve mistik deneyimler etkilidir. Dinî inançlar bu yönüyle insanların sahip olduğu temel ve karmaşık zihinsel işlevlerden biridir. Bu işlevler beynin ürünü olduğu için beyinde anatomik, fizyolojik ya da biyokimyasal düzeyde karşılıklarının olduğu düşünülmektedir. Beynin dinî inancı oluşturma kapasitesine sahip olduğu savunulmaktadır. Bu varsayıma göre, din bir ihtiyaçtan ortaya çıkmış değildir. Din, insan beyni dini inancı oluşturma kapasitesine sahip olması nedeniyle vardır. Tıpkı matematik ve müzik yeteneğine sahip insanların olması gibi din yeteneğine sahip insanlar vardır ve bu insan beyninde evrimsel olarak programlanmıştır. Beyinde Tanrı modülü vardır. Dinî ve mistik tecrübelerin gelişmesinde ve yaşamasında prefrontal korteks ve sağ temporal lob, serotonerjik sistemin rol oynadığı düşünülmektedir. Dinî inancın prefrontal korteksin gelişimine bağlı olduğu varsayımını destekleyen bilimsel veriler vardır. Epilepsi, şizofreni, mani ve beyin tümörlerinde kişinin dine ilgisi artabilir. Antik Yunan’da epilepsi ‘kutsal hastalık’ olarak adlandırılmıştır. Epilepsi hastalarının bir kısmında aşırı dindarlık görülmektedir. Peygamberlerin, Hıristiyan azizlerin, bazı sanatçıların epilepsi hastası olduğu ve yaşadığı tecrübelerin epilepsi nöbetlerinden kaynaklandığı iddia edilmektedir. Bu bildiri bu konuları derinlemesine tartışmayı amaçlamaktadır.
Sabahattin Zaim Üniversitesi 2. Sosyal Bilimler Öğrenci Kongresi Özet Kitapçığı, 2021
Sabahattin Zaim Üniversitesi 2. sosyal bilimler kongresinde sunulan bildirilerin özet metinleridir.
6th INTERNATIONAL GAP SOCIAL SCIENCES Congress FULL TEXTS BOOK, 2020
Jean Piaget's theory of human mental development mirrors many issues related to human. According ... more Jean Piaget's theory of human mental development mirrors many issues related to human. According to this theory, one's view of himself, nature/universe and God is changing. According to this theory, which is basically divided into four main periods and subtitles, the thinking skill of man changes according to age, physical development, education and society. These differences affect the way individuals obtain information. Individuals who acquire knowledge with an emotional intuition before the age of seven acquire information through an inductive way, in other words, through concrete intuition, through concrete processes, experimentation and observation, in parallel with the development of the brain and senses. At the age of eleven and after which intellectual reasoning develops, information becomes abstract and information is obtained through abstract intuition based on theories, hypotheses and assumptions. In the love experience of Rumi, a mystical thinker, knowledge is obtained only with emotional intuition, and it is claimed that the only way to obtain information is love-based emotional intuition. In this love-based emotional intuition, the ways of obtaining concrete/experimental and abstract/rational knowledge requiring high level mental skills are rejected and these methods are said to be 'devil’s work'. In this study, Rumi's approach to human, universe and God in this one-sided and emotional way is criticized and its inconsistency is revealed. Keywords: Jean Piaget, Mental Development Theory, rational intuition, concrete intuition, emotional intuition, mysticism.
6th INTERNATIONAL GAP SOCIAL SCIENCES Congress FULL TEXTS BOOK, 2020
John Locke (1632 – 1704) is one of the thinkers of Enlightenment philosophy. His moral views are ... more John Locke (1632 – 1704) is one of the thinkers of Enlightenment philosophy. His moral views are a reflection of the natural understanding of religion formed by the Enlightenment philosophy. The purpose of natural religion is to build a religion that is separate from the traditional view and historical religious understanding. Advocates of this view necessarily base the existence of God and adopt a deist view. Locke advocated a similar idea, and because he was an empiricist thinker, he wanted to base his understanding of morality and God, which he emphasized in nature. He thinks there is a law in nature. This law of nature can be discovered with the light of nature, man can live ethically by reaching this law and reach the existence of God. But Locke cannot explain and obscure what he means here with the light of nature in his Essays on the Law of Nature. This natural light is sometimes an innate ability, sometimes mind, and sometimes sensory data. Sometimes he thinks of these three as complementary elements. After all, the combination of these three is known as the law of nature, and people have to comply with the moral principles that are necessarily caused by the knowledge of the law of nature. In this sense, Locke, who also restricts human liberty, reaches a deterministic understanding of morality, human and existence depending on nature. Emile Boutroux (d. 1921) criticized this determinist view. Keywords: Locke, law of nature, light of nature, natural religion, deism, Boutroux.
I.Uluslararası Palandöken Bilimsel Araştırmalar Kongresi (24 Kasım 2020), 2020
12th century scholar al-Ghazali wrote about a variety of topics and his distinctive points of vie... more 12th century scholar al-Ghazali wrote about a variety of topics and his distinctive points of view of them allowed him to make his marks on a civilization. The first topics that come to mind with regards to al-Ghazali are suspicion, knowledge and experience. He went through an era of crisis of suspicion at one point of his life and he managed to make it out of that crisis of depression thanks to ‘a divine light Allah put in his heart”. This paper aims to study and clarify his view about knowledge in the context of suspicion and the point he arrived at as a result. It also aims to emphasize the parts for which he was influenced by previous philosophers while constructing his views, Avicenna and Farabi in particular, and makes comparisons on some occasions. This method applies particularly to the part where his view of the inadequacy of reason in the field of metaphysics is discussed. This Study is composed of the topics of how aGhazali approaches reason, what he means by reason, how knowledge could be obtained and finally, the breakthrough he brought about in the classification of sciences. Sourcing from his understanding of knowledge. Keywords: Ghazali, Knowledge, Heart, Light, Inspiration, Mystique, Reason.
Yıldırım Beyazıt Üniversietsi Yayınları, 2020
14.Yüzyılda Osmanlı Devletinde Mevleviliğin Yayılma Politikası: Sultan Veled ve Ulu Arif Çelebi'n... more 14.Yüzyılda Osmanlı Devletinde Mevleviliğin Yayılma Politikası: Sultan Veled ve Ulu Arif Çelebi'nin Çalışmaları
Yıldırım Beyazıt Üniversitesi, Uluslararası 14. ve 15.Yüzyıl İslam Düşüncesinde Felsefe, Kelam ve Tasavvuf Sempozyumu (13-17 Temmuz 2020/İdusem), Ankara, 2020
After the death of Mevlana Celaleddin-i Rumi (d.1273), the cult of Mevlevi continued its structur... more After the death of Mevlana Celaleddin-i Rumi (d.1273), the cult of Mevlevi continued its structuring. Rumi's son Sultan Veled (d.1312) and his grandson Ulu Arif Çelebi (d.1320) contributed greatly to this structuring. Sultan Veled tried to turn the lodge he took over from his father into a systematic sect around Rumi's mystical thought and Mevlevi disciples.
Ulu Arif Çelebi, on the other hand, is a very effective name in organizing Mevleviism as a cult. With his systematic studies and travels, he made Mevlevi's spread in lodges and madrasahs, and he made efforts to teach Masnavi, the work of his grandfather Mevlana Celaleddin Rumi, in madrasahs. In addition, Ulu Arif Çelebi asked Ahmet Eflakî to write a book called Ariflerin Menkıbeleri about Rumi’s life, in order to keep his grandfather's memory alive.
The entry of Mevlevi into the Ottoman State was through marriage. Mutahhare Hatun, daughter of Sultan Veled, was married to Süleyman Şah, the Germiyanoğulları leader. Süleyman Şah married the daughter of this marriage, Devlet Hatun, to Yıldırım Beyazıt, and left as a dowry Kütahya, Tavsanlı, Simav and Eğrigöz to Ottoman Empire. Yıldırım Bayezıd was appointed as the governor of Kütahya. Mehmet Çelebi was born from this marriage. The title of Çelebi is a title given to the descendants of Rumi, and Mehmet Çelebi, one of the sultans of the Fetret Period (A period of great depression), was one of the grandchildren of Rumi. The children of Mehmet Çelebi are remembered with the title of 'Çelebi'. Through this marriage, Mevlevi began to spread to the Ottoman Empire. Thus, Mevleviism would prevail in the Ottoman Empire, where Ahilik organization and Ahi culture prevailed, and Mevlevihane and Asitane would be established in many parts of the country with the support of the Ottoman State.
Keywords: Mevleviism, Sultan Veled, Ulu Arif Çelebi, Mesnevi, Ottoman Empire.
Mevlana Celaleddin-i Rumi’nin (ö.1273) ölümünden sonra Mevlevilik bir tarikat olarak yapılanmasını sürdürmüştür. Mevlana’nın oğlu Sultan Veled’in (ö.1312) ve torunu Ulu Arif Çelebi’nin (ö.1320) bu yapılanmada katkısı oldukça büyüktür. Sultan Veled babasından devraldığı dergâhı, Mevlana’nın mistik düşüncesi çerçevesinde ve Mevlevi müritler etrafında sistemli bir tarikat haline getirmeye çalışmıştır.
Ulu Arif Çelebi ise Mevleviliği bir tarikat olarak örgütlemede oldukça etkili bir isimdir. O sistematik olarak yaptığı çalışmalar ve seyahatlerle Mevleviliğin tekke, zaviye ve medreselerde yayılmasını sağladığı gibi dedesi Mevlana Celaleddin ’in eseri Mesnevi’nin medreselerde okutulması için de çaba sarf etmiştir. Ayrıca Ulu Arif Çelebi, dedesinin hatırasını canlı tutabilmek Ahmet Eflaki adındaki bir yazıcıya Mevlana’nın hayatını yazdırmıştır. (Ariflerin Menkıbeleri kitabı)
Mevleviliğin Osmanlı Devleti’ne girişi evlilik yoluyla olmuştur. Sultan Veled’in kızı Mutahhare Hatun, Germiyanoğulları Beyi Süleyman Şah ile evlidir. Süleyman Şah bu evlilikten olan kızı Devlet Hatun’u Osmanlı Devleti’nin o dönem şehzadesi olan Yıldırım Beyazıt ile evlendirmiş ve çeyiz olarak Kütahya, Tavşanlı, Simav ve Eğrigöz dolaylarını Osmanlılara bırakmıştır. Yıldırım Bayezıd ise Kütahya valiliğine getirilmiştir. Bu evlilikten Mehmet Çelebi dünyaya gelmiştir. Çelebi unvanı Mevlana’nın soyundan gelenlere verilen bir unvandır ve Fetret Dönemi padişahlarından olan Mehmet Çelebi, Mevlana’nın torunlarındandır. Mehmet Çelebi’nin çocukları ‘çelebi’ unvanıyla anılmaktadır. Bu evlilik yoluyla Mevlevilik Osmanlı’da yayılmaya başlamıştır. Böylece daha önce Ahilik teşkilatı ve Ahi kültürünün hâkim olduğu Osmanlı Devleti’ne Mevlevilik hâkim olacak ve Osmanlı Devleti’nin desteğiyle ülkenin birçok yerinde Mevlevihane ve Asitane kurulacaktır.
Anahtar Kelimeler: Mevlevilik, Sultan Veled, Ulu Arif Çelebi, Mesnevi, Osmanlı Devleti.
ATLAS INTERNATIONAL CONGRESS ON SOCIAL SCIENCES 5., February 7-8, 2020, Diyarbakır
Abstract
In theistic religions, the absolute existence of God is accepted and a dual distinction... more Abstract
In theistic religions, the absolute existence of God is accepted and a dual distinction is made between God and Man. People can only know God by worshiping him and servicing him. Apart from this, there is no unification, unity, integration, spiritual marriage with God. In mystical beliefs, God is immanent in the universe, nature and man (Pantheism), God is everywhere (The Unity of Existence). For this reason, according to the mystics, God can be seen (ruyetullah), can be integrated and united with God.
The understanding of religious experience in theistic religions is bound to certain rules and rituals. Theistic religions that demand daily, weekly, monthly and yearly worship to the believers have determined how and how these worship will be performed with certain standards. Mystical beliefs and mystical experiences are love, rapture, awe, integration, reflection, etc. It is expressed in mystical concepts and there is no standard for how and how these experiences will take place, nor are there any criteria to confirm those who claim to have mystical experience. The nature of the mystical experiences varies according to the experience, and sometimes there are some extreme comments such as “uniting with God, marriage with God, becoming God”.
In this paper, the difference between religious experience and mystical experiences will be revealed. For this, the worship and ritual understanding of theistic religions and the experiences of mystical beliefs will be compared, and it will be shown how it affects the present and past religious experiences. As a result, there is a very important difference between the experience understanding of theistic religions and the mystical experiences. When the differences between these two experiences emerge, it turns out that the mystical experiences that try to be included in the religion and that are 'in the religious cover' do not comply with theistic religions. In this way, it is possible to teach believers the true worship experiences and rituals preached by theistic religions.
Keywords: Absolute existence, duality, unity, mystical marriage, unity of existence, vision of God, love, rapture, integration, praying, prayer, fasting, alms.
ATLAS INTERNATIONAL CONGRESS ON SOCİAL SCIENCES 5. February 7-8, 2020 Diyarbakır
Abstract
Ghazali’s The Beginning of Guidance (Bidayetü'l Hidaye) is a book that represents the... more Abstract
Ghazali’s The Beginning of Guidance (Bidayetü'l Hidaye) is a book that represents the beginning for people's salvation. According to Ghazali, in order for the human to be guided, he must first follow the orders of this book and then read the book The Revival of Religious Sciences, which he says contains useful science. According to him, the book of Beginning of Guidance can offer the key to salvation. In this book he made major changes in the understanding of worship of Islam and expanded both the content and the scope of worship. In this book, where the understanding of worship of Islam has become mystical; in addition to the prayers that the Qur'an declares as obligatory, the prophet Mohammed’s worship, the prayers of his companions, the remembrances of the Sufis, the wars made in the life of the ascetics are described in the form of orders that must be made in the way of liberation. Thus, he made the prayer not a part of life, but the whole life, saying that three times as much prayer as the God made obligatory, four times as much as Ramadan fasting, fifty-seven times a day prayer and chant every time of the day.
There has been no previous study regarding the issue of Ghazali turning worship into ascetism with the book of Beginning of Guidance. In this paper, in addition to this work of Ghazali, the narrations in his other works will be taken into consideration. Thus, his project of Islam religion and mysticization will be introduced in more detail.
There are two important factors that direct Gazali, who presents a way of life based on ascetism and seclusion, as an "ideal life". The first is the Sufi culture that he has been in since his childhood and has never broken. According to Ghazali, the life style of Sufi culture that takes the person away from the world is a prescription for salvation of Muslims who are under the threat of "secularization". The second is the distinction between the community and the upper class in the society with the effect of this Sufi culture. It is not possible to say the same thing for the common people belonging to the religion of 'imitation', while the upper class is liberated with the life of the feast and the deity. The only way of the salvation of the common people is to turn the prayers of the imitation religion to ascertism and to open the way of the seclusion. They can do it with the book Beginning of Guidance. Thus the common people can reach salvation just like the upper class by leaving this world behind.
Keywords: Praying, ascetism, religious duty, salvation, mystical thinking.
III. ULUSLARARASI BATTALGAZİ BİLİMSEL ARAŞTIRMALAR KONGRESİ TAM METİN KİTABI (21-23 EYLÜL 2019- MALATYA )
DİNÎ TECRÜBE DELİLİNDE SEZGİNİN YERİ VE ÖNEMİ, 2019
Özet
Dinî tecrübe Friedrich Schleiermacher (ö... more DİNÎ TECRÜBE DELİLİNDE SEZGİNİN YERİ VE ÖNEMİ, 2019
Özet
Dinî tecrübe Friedrich Schleiermacher (ö.1768) ile önem kazanan ve William James’in (ö.1842) eserleriyle din felsefesinde teistik delillerin içine dahil olan bir delildir. Dini tecrübelerin birçok şekilde meydana geldiği iddia edilmektedir. Bunlardan biri de sezgidir. Bu bildirinin amacı sezgisel bilginin Tanrı’nın varlığına delil olup olmadığını ortaya koymaktır.
Sezgisel yetenek, insanın fiziksel gelişimine (yani beyin) paralel olarak gelişen bir yetidir ve zihnin gelişmesiyle birlikte kapasitesi artmaktadır. Önce çocukta duygusal bir sezgi hakim iken (4-7 yaş), daha sonra çocuğun somut işlemlere geçmesiyle sezgisel yetenek somutla ilişkili hale gelir. (7-11 yaş) Ve somut nesne ve durumlar (deney ve pratikler) çocuğun sezgisel yeteneğinin gelişmesine yol açar. En son aşamada yani soyut işlemler döneminde (11-17 yaş) çocuğun beyninde prefrontal lobun gelişmesine bağlı olarak akli muhakeme gelişir ve bunun etkisiyle sezgisel yetenek, akli verileri kullanarak soyut sezgiye yönelir. Sezgisel yetenek böylece üç dönemin özelliklerini gösterebilir; çocukluktan aldığı duygusal sezgi ve somut/nesnenin çağrıştırdığı somut sezgi ve aklın dış dünyadan aldığı bilgileri zihinsel süreçlerden geçirerek işlemesi sonucu gelişen akılcı sezgi. O nedenle insanlarda tek bir sezgiden bahsetmek yanlıştır. Sezginin üç türü birbiriyle eş güdümlü olarak bilgiyi elde etmek için çalışır.
Bu üç sezgi türünden akılcı sezgiye önem veren İbn Sina, sezgi bilgisini rasyonel, epistemolojik alana dahil eder. Yaptığı ilim sınıflamasında sezgi bilgisini deneye dayalı bilgi türü olarak görür ve akla/deneye dayalı bir sezgi anlayışı geliştirir. Bu sezgi anlayışı, peygamberliği rasyonel bir temele oturtmak ve irrasyonel olmadığın açıklamak için de kullanır. Kudsi akla sahip peygamberler üstün zekalarının etkisiyle güçlü sezgiye sahip olurlar ve vahiy alırlar.
Vahiy alan sezgisel yetenek diğer insanlarda ortaya çıkıp dini tecrübeleri şekillendirebilir mi? Peygamberlerin vahiy tecrübesini taklit ederek kendilerinde yüksek sezgisel yeti olduğunu savunan bazı kişiler (veli) ilham yoluyla bilgi elde ettiklerini iddia etmişlerdir. Dini tecrübe delilinde bu tür tecrübeler dini delil olarak sayılmaktadır. Fakat bu sezgisel bilginin kaynağı duygu mudur, somut bir gösterge (deney) midir yoksa akıl mıdır? İlham ürünü olan eserlerde her zaman duygu vardır ve bu tür ifadeler insanı duygunun hakim olduğu zihinsel bir duruma götürür. Fakat vahiy tecrübesinde duygunun yanında, somut dünyanın varlığı ve akla dayalı bir sezginin olduğu da vurgulanmaktadır. O nedenle sezgisel bilgi ürünü vahiy üç tür sezgi bilgisine dayalı iken, ilham ürünü olan sezgisel bilgi sadece duyguya dayalıdır. O nedenle ‘dini’ bir delil olarak değil ‘mistik’ bir delil olarak değerlendirmeyi hak eder.
Anahtar Kelimeler: Dini tecrübe, sezgi, ilham, teistik delil
III. ULUSLARARASI BATTALGAZİ BİLİMSEL ARAŞTIRMALAR KONGRESİ TAM METİN KİTABI (21-23 EYLÜL 2019- MALATYA )
Özet
Geçmişte Tanrı’nın varlığı, ispatı ve yorumu çerçevesinde bazı düşünürler kutsal kitapları, ... more Özet
Geçmişte Tanrı’nın varlığı, ispatı ve yorumu çerçevesinde bazı düşünürler kutsal kitapları, bir kısmı felsefi argümanları, diğer düşünürler ise mistik tecrübeyi merkeze alarak meseleyi tartışmışlardır.
Tanrı’nın varlığı ile ilgili meseleyi ‘mistik tecrübe’ etrafında tartışan düşünürlerden biri Mevlana’dır (ö.1273). Onun mistik tecrübesi yani aşk tecrübesi Tanrı’nın varlığına ulaşmadaki tek yoldur. O aşk tecrübesini, gençliğinde babasından ve çevresinden aldığı tasavvufi bilgi anlayışı bağlamında yorumlar. Bu tasavvufi bilgi ve dünya görüşü, duyuların ve aklın yetersizliğine vurgu yapan ve keşf/ilham gibi duygusal sezgiyi ön plana çıkaran bir geleneğin devamı olarak öne sürülmüştür.
Tanrı’nın varlığı ona göre rasyonel bir ispat veya bilimsel bir deney konusu olamaz. Tanrı, içsel bir tecrübe ile insanın benliğinde hissettiği bir şeydir. Bu içsel tecrübe yaşantısı yani aşk, beş şekilde insanın hayatında ortaya çıkar. Aşk/nur delili şeklinde, yani bizzat aşk duygusunun bir insanda var olması Tanrı’nın varlığını ispatlar. İkincisi, kendisinde aşk olan bir aşık, tabiata bakınca (temaşa) tabiatta da Aşk’ı (Tanrı) görür. Aşk, bir çiçeğin güzelliğinde, kuşların ötüşünde ortaya çıkar. Üçüncüsü, insanın kendisi ve kendi benliği de Tanrı’nın varlığına delildir (Kendini bilen Rabbini bilir). Dördüncüsü bazı yönleriyle peygambervari niteliklere sahipmiş gibi anlattığı veriler de Tanrı’nın varlığını delillendiren somut örneklerdir. Son olarak ise Mevlana, Aşk ve aşk tecrübesinin varlığına delil olarak Kur’an’da geçen mucizeleri gösterir. Peygamberin vahyini Kur’an’daki mucizeler doğruluyorsa, kendi aşk/gönül vahyini doğrulayan şey de kerametleridir.
Mevlana delilleri tamamen mistik düzlemde açıklasa bile zaman zaman rasyonel delilleri kullanmaktan çekinmemiştir. O rasyonel delilin içeriğini kabul eder ve delilin ana temasını beyitlerinde kısa kısa anlatır. Bu yolu kullanmasının nedeni daha işlevsel olması ve hitabını genelde halka yapmasındadır. Fakat rasyonel delilleri ikincil deliller olarak ele alır ve hudus, imkan, ilk hareket, ekmel varlık ve gaye-nizam delillerini aşk tecrübesine göre yeniden yorumlar. Bunu nasıl yaptığı, eserlerinden yola çıkarak gösterilecektir.
Mevlana mistik bir düşünür olarak Tanrı’nın varlığı meselesine duyguyla yaklaşmış, O’nun varlığını duygusal bir tecrübe konusu olarak görmüştür. Böyle bir duygusal yoğunluk (aşk) ve duygusal tecrübe insanın Tanrı’nın varlığını ispat etmesine yetmektedir. Rasyonel deliler, aşkı duygusu ve mistik tecrübe yanında önemini yitirmektedir.
Anahtar Kelimeler: Aşk, mistik tecrübe, duygusal tecrübe, rasyonel delil, mucize, keramet.
20-22 ARALIK 2019 1.ULUSLARARASI BEYDAĞI SOSYAL VE BEŞERİ BİLİMLER KONGRESİ TAM METİN KİTABI (MALATYA)
The claims regarding to the existence of God has been encountered in every period and part in the... more The claims regarding to the existence of God has been encountered in every period and part in the history of mankind. These claims sometimes have only religious or philosophical, or mystical features. However, we can see these three perceptions interlocked, in harmony with each other, or that a religious claim can be nurtured with philosophical sources or a mystic claim can be nurtured by religious and philosophical arguments. Certainly, we can not make a specific differentiation among these three sides but we will be able to see the differences if we define the factors that build the base of them. The most important point that shows the difference among religious, philosophical and mystic claims is the oneness of God in religion (tevhid=la ilahe illallah), ‘the first commentator’ in philosophy (the infinite power, efficient cause), ‘the communion with God’ in mysticism (initiation, joining= La mevcude illa hu). The issue of the existence and characteristics of God offers various features and these differences in the understanding of God create divergent perceptions of universe, world, existence and human. The more the perception of God changes, the more changes happen in all the systems like dominoes.
The issue of the oneness and existence of God is a mental process of humans as it is an understanding, interpreting making implications. If we learn the physical development of human (brain and its functions) and Mental Development Phases presented by Jean Piaget, it will be possible explain the various understanding and interpretation of God. The objective and subjective sides of cognizing the God will come out and the way to make a ‘rational’ explanation will be opened. This paper aims to prove that an individual who has reached the formal operational period can have access to a true understanding of God with ‘rational intuition’.
Keywords: Mysticism, Oneness of God, tevhid, first commentator, initiation, joining, Jean Piaget, Mental Development Phases.
20-22 ARALIK 2019 1. ULUSLARARASI BEYDAĞI SOSYAL VE BEŞERİ BİLİMLER KONGRESİ TAM METİN KİTABI (MALATYA)
Although religious experience emerged as a concept and idea that refers to a process put forward ... more Although religious experience emerged as a concept and idea that refers to a process put forward by Friedrich Schleiermacher (1834) and continued by William James (1910) and was approached and used as a proof of God’s existence, religious experience has occurred both in Islamıc world and other religions for centuries. However, the concept of “religious experience” has never been used in naming these experiences. They were defined as specific movements of thoughts and ideas identified with and covered by religion. For instance, the Islamic geography has been widened and contacted with other different cultures in the history of sects in the long time after the birth of Islam. Thus there have occurred various interpretations according to the cultures. The reasons that created these interpretations were based on the cultures of the communities encountered and their lifestyles. The core and moral teachings of Islam were reinterpreted and different results were finally obtained varying in accordance with cultures. Islamic mysticism, in other words Sufism, stands out in this sense. Some experiences that are defined as religious have been effected by Greek mystic philosophy, new Platonism, Christian mystics (Gnosticism), old beliefs of Iran and India in their origin. Sufism has played the role of a private education and institutionalized structure in which various methods were applied to find the truth, reach and connect to the God. However, it can not be denied that Islamic doctrine was made systematic and the negative aspects of the effects of foreign cultures by defending Islamic doctrine, criticizing different interpretations by masters of kalam. Consequently, it is necessary to examine the concept of religious experience with consideration to this historical process, research and evaluate the historical reasons that create different religious experiences, the roles of these experiences in the religions and their religious outcomes.
Keywords: Religious experience, mystic experience, new Platonism, Gnosticism, kalam, Suficism.
Uploads
Thesis Chapters by Dr. Aysel TAN
In the first chapter, the concepts of religion, philosophy and experience are explained and their place in the framework of religious experience is explained. The possibility of religious experience, the types of religious experience and especially the concept of intuition have been emphasized and the value of religious experience has been tried to be revealed in terms of being an evidence for the existence of God.
In the second chapter, the life of Ghazali, the crisis he experienced in 1095 and the spiritual depression he had as a result of the religious experience that emerged as a result of this were discussed and his experience and thought shaped around it were examined. The mystics who determined the perception of religion, and the mental development theory that Ghazali developed as a result of his experience are explained. This theory is important in terms of forming a basis for his understanding of knowledge based on religious experience.
In the third chapter, Ghazali's understanding of religious experience is emphasized. In this section, Ghazali's concept of religious experience and other related concepts are explained. Then, his efforts to ground the revelation and all kinds of knowledge with this religious experience were emphasized, and his 'revival' activity towards religion, philosophy, theology, fiqh, and mysticism was discussed. Ghazali rejects the grounding of knowledge with sense organs and reason and claims that knowledge should be grounded by revelation/inspiration or intuition. This claim has been discussed in various examples, and finally, an evaluation of the understanding of religious experience that is the basis of knowledge has been made and the issue of whether there is evidence for the existence of God or not has been discussed. In the end, religious experience determined his whole thought system from beginning to end. He reinterpreted everything according to religious experience and his revival project greatly influenced the Islamic world and thought after him.
Duygu meselesi bu makalede üç aşamalı olarak ele alınmıştır. Böylece duygu,gerçekçi ve açıklanabilir temelle inşa edilmiş olmaktadır. İlk aşamada insan beyninin fizyolojik yapısının duygu ile olan ilişkisi üzerinde durulmuştur. Beynin bölümlerinden alt/ilkel beyin (duyguların ortaya çıktığı bölge/duygu merkezi) ile üst/gelişmiş beyin (akıl-mantık merkezi, prefrontal lob) arasındaki bağlantıya değinilmiştir.İkinci olarak, Jean Piaget’in Zihinsel Gelişim Kuramı’na göre insanın duygusal ve zihinsel gelişimi anlatılmıştır. 4-7 yaş Duygusal/Sezgisel dönemde (Duygusal Sezgicilik)insan tamamen duyguların etkisindeyken 7-11 yaşta duygulara eşlik eden somut bir dünyanın farkına vararak Somut İşlemler Dönemi’ne geçer. Somut işlemler döneminde evreni ‘deney’
yaparak tecrübe eder. Ve 11-17 yaşında ise insan, çekirdeğini duyguların oluşturduğu üzerine somut bir evreni koyarak inşa ettiği zihinsel yapısına akıl ve mantığın eklenmesiyle Soyut İşlemler Dönemi’ne ulaşır.Duygu insan beyninin en önemli fonksiyonlarından biridir ve akıl yürütme sistemi duygusal sistemin bir uzantısı olarak evrilmiştir. Duygu, akıl yürütme sürecinde farklı roller oynamaktadır. Duygu bir önermenin ağırlığını artırarak, sonucu o önermenin lehinde etkileyebilir. Ayrıca duygu, bir karara varmak için dikkate alınması gereken çok sayıda olgunun akılda tutulması sürecinde de yardımcı olur. Duygu, akıl yürütmede çok önemli fonksiyona sahip olduğu, aklın da duyguları kontrol etmede önemli olduğu örnekler üzerinden açıklanmıştır. Yine duygu, aklın/mantığın, bilimsel bilgiyi doğru bir şekilde işlemesinde yardımcı olabilir ve isabetli kararlar aldırabilir.
Anahtar Kelimeler:Beyin, duygu, akıl, zihinsel gelişim kuramı, duygusal sezgi, akılcı sezgi,somut işlem, soyut işlem
This thesis is composed of three chapters.
In the first chapter religious experience is defined with the concepts of religion and experience. Furthermore, the characteristics and types of religious experience are studied with regards to the psychological, sociological and religious affects that form them.
In the second chapter religious experience is studied as a proof of the existence of God. These first to chapters are very important in order to comprehend the remaining chapters.
The third chapter demonstrates Rumi’s religious experience with his definitions of the concepts of religion and experience in parallel with the first chapter. Then, the characteristics and types of Rumi’s religious experience are studied individually. The psychological, sociological and religious motives that bring about this experience (love) are examined. Rumi’s religious experience as a matter of evidence for the existence of God. His understanding of evidence is studied in order to shed light on his understanding of God. Then his understanding of intuition is explained with his thoughts about love, reason and emotion. Finally, it is tried to be shown that his experience of love is not a proof for the existence of God.
Conference Presentations by Dr. Aysel TAN
Eskiden duygunun kalple ilgili olduğu ve duygunun merkezinin kalp olduğu düşünülmekteydi. Elliot adlı bir hastanın durumu dikkate alınarak beyinle ilgili çalışmalar sonucu duygunun merkezinin de beyin olduğu ortaya çıkmıştır. Duygusal bir yapının sonucu ortaya çıkan sezgisel bilgi edinme süreci de beyinle alakalıdır. Duygu, aklî muhakemede bir karara varmada çok sayıda seçeneğin akılda tutulmasında yardımcı olur ve karar almada etkilidir. Yine sezgisel bilgide duygunun rolü vardır. Sezgi ile bir şeyi kavradığımızda tüm sürecin farkında olmayabiliriz, çünkü duygu herhangi bir sonucu doğrudan ve hızlı bir şekilde üretir ve zihne çok fazla bilginin gelmesine ihtiyaç duymaz. Newton, yerçekimi kanununu; Arşimet suyun kaldırma kuvvetini ‘sezgisel’ yolla bulmuştur.
William James dinin bir duygu durumu olduğunu söylemektedir ve onun izinden giden birçok psikolog da dini, duygusal bir yönelim olarak ele almaktadır. Bu nedenle din ‘beynin bir fonksiyonu” olarak düşünülmüş ve vahyin/mistik tecrübenin sezgisel bir yolla ortaya çıkan bir bilgi türü olduğu sonucuna varılmıştır. Dinî inancın ortaya çıkmasında rüyalar, ölüm korkusu ve mistik deneyimler etkilidir. Dinî inançlar bu yönüyle insanların sahip olduğu temel ve karmaşık zihinsel işlevlerden biridir. Bu işlevler beynin ürünü olduğu için beyinde anatomik, fizyolojik ya da biyokimyasal düzeyde karşılıklarının olduğu düşünülmektedir. Beynin dinî inancı oluşturma kapasitesine sahip olduğu savunulmaktadır. Bu varsayıma göre, din bir ihtiyaçtan ortaya çıkmış değildir. Din, insan beyni dini inancı oluşturma kapasitesine sahip olması nedeniyle vardır. Tıpkı matematik ve müzik yeteneğine sahip insanların olması gibi din yeteneğine sahip insanlar vardır ve bu insan beyninde evrimsel olarak programlanmıştır. Beyinde Tanrı modülü vardır. Dinî ve mistik tecrübelerin gelişmesinde ve yaşamasında prefrontal korteks ve sağ temporal lob, serotonerjik sistemin rol oynadığı düşünülmektedir. Dinî inancın prefrontal korteksin gelişimine bağlı olduğu varsayımını destekleyen bilimsel veriler vardır. Epilepsi, şizofreni, mani ve beyin tümörlerinde kişinin dine ilgisi artabilir. Antik Yunan’da epilepsi ‘kutsal hastalık’ olarak adlandırılmıştır. Epilepsi hastalarının bir kısmında aşırı dindarlık görülmektedir. Peygamberlerin, Hıristiyan azizlerin, bazı sanatçıların epilepsi hastası olduğu ve yaşadığı tecrübelerin epilepsi nöbetlerinden kaynaklandığı iddia edilmektedir. Bu bildiri bu konuları derinlemesine tartışmayı amaçlamaktadır.
Ulu Arif Çelebi, on the other hand, is a very effective name in organizing Mevleviism as a cult. With his systematic studies and travels, he made Mevlevi's spread in lodges and madrasahs, and he made efforts to teach Masnavi, the work of his grandfather Mevlana Celaleddin Rumi, in madrasahs. In addition, Ulu Arif Çelebi asked Ahmet Eflakî to write a book called Ariflerin Menkıbeleri about Rumi’s life, in order to keep his grandfather's memory alive.
The entry of Mevlevi into the Ottoman State was through marriage. Mutahhare Hatun, daughter of Sultan Veled, was married to Süleyman Şah, the Germiyanoğulları leader. Süleyman Şah married the daughter of this marriage, Devlet Hatun, to Yıldırım Beyazıt, and left as a dowry Kütahya, Tavsanlı, Simav and Eğrigöz to Ottoman Empire. Yıldırım Bayezıd was appointed as the governor of Kütahya. Mehmet Çelebi was born from this marriage. The title of Çelebi is a title given to the descendants of Rumi, and Mehmet Çelebi, one of the sultans of the Fetret Period (A period of great depression), was one of the grandchildren of Rumi. The children of Mehmet Çelebi are remembered with the title of 'Çelebi'. Through this marriage, Mevlevi began to spread to the Ottoman Empire. Thus, Mevleviism would prevail in the Ottoman Empire, where Ahilik organization and Ahi culture prevailed, and Mevlevihane and Asitane would be established in many parts of the country with the support of the Ottoman State.
Keywords: Mevleviism, Sultan Veled, Ulu Arif Çelebi, Mesnevi, Ottoman Empire.
Mevlana Celaleddin-i Rumi’nin (ö.1273) ölümünden sonra Mevlevilik bir tarikat olarak yapılanmasını sürdürmüştür. Mevlana’nın oğlu Sultan Veled’in (ö.1312) ve torunu Ulu Arif Çelebi’nin (ö.1320) bu yapılanmada katkısı oldukça büyüktür. Sultan Veled babasından devraldığı dergâhı, Mevlana’nın mistik düşüncesi çerçevesinde ve Mevlevi müritler etrafında sistemli bir tarikat haline getirmeye çalışmıştır.
Ulu Arif Çelebi ise Mevleviliği bir tarikat olarak örgütlemede oldukça etkili bir isimdir. O sistematik olarak yaptığı çalışmalar ve seyahatlerle Mevleviliğin tekke, zaviye ve medreselerde yayılmasını sağladığı gibi dedesi Mevlana Celaleddin ’in eseri Mesnevi’nin medreselerde okutulması için de çaba sarf etmiştir. Ayrıca Ulu Arif Çelebi, dedesinin hatırasını canlı tutabilmek Ahmet Eflaki adındaki bir yazıcıya Mevlana’nın hayatını yazdırmıştır. (Ariflerin Menkıbeleri kitabı)
Mevleviliğin Osmanlı Devleti’ne girişi evlilik yoluyla olmuştur. Sultan Veled’in kızı Mutahhare Hatun, Germiyanoğulları Beyi Süleyman Şah ile evlidir. Süleyman Şah bu evlilikten olan kızı Devlet Hatun’u Osmanlı Devleti’nin o dönem şehzadesi olan Yıldırım Beyazıt ile evlendirmiş ve çeyiz olarak Kütahya, Tavşanlı, Simav ve Eğrigöz dolaylarını Osmanlılara bırakmıştır. Yıldırım Bayezıd ise Kütahya valiliğine getirilmiştir. Bu evlilikten Mehmet Çelebi dünyaya gelmiştir. Çelebi unvanı Mevlana’nın soyundan gelenlere verilen bir unvandır ve Fetret Dönemi padişahlarından olan Mehmet Çelebi, Mevlana’nın torunlarındandır. Mehmet Çelebi’nin çocukları ‘çelebi’ unvanıyla anılmaktadır. Bu evlilik yoluyla Mevlevilik Osmanlı’da yayılmaya başlamıştır. Böylece daha önce Ahilik teşkilatı ve Ahi kültürünün hâkim olduğu Osmanlı Devleti’ne Mevlevilik hâkim olacak ve Osmanlı Devleti’nin desteğiyle ülkenin birçok yerinde Mevlevihane ve Asitane kurulacaktır.
Anahtar Kelimeler: Mevlevilik, Sultan Veled, Ulu Arif Çelebi, Mesnevi, Osmanlı Devleti.
In theistic religions, the absolute existence of God is accepted and a dual distinction is made between God and Man. People can only know God by worshiping him and servicing him. Apart from this, there is no unification, unity, integration, spiritual marriage with God. In mystical beliefs, God is immanent in the universe, nature and man (Pantheism), God is everywhere (The Unity of Existence). For this reason, according to the mystics, God can be seen (ruyetullah), can be integrated and united with God.
The understanding of religious experience in theistic religions is bound to certain rules and rituals. Theistic religions that demand daily, weekly, monthly and yearly worship to the believers have determined how and how these worship will be performed with certain standards. Mystical beliefs and mystical experiences are love, rapture, awe, integration, reflection, etc. It is expressed in mystical concepts and there is no standard for how and how these experiences will take place, nor are there any criteria to confirm those who claim to have mystical experience. The nature of the mystical experiences varies according to the experience, and sometimes there are some extreme comments such as “uniting with God, marriage with God, becoming God”.
In this paper, the difference between religious experience and mystical experiences will be revealed. For this, the worship and ritual understanding of theistic religions and the experiences of mystical beliefs will be compared, and it will be shown how it affects the present and past religious experiences. As a result, there is a very important difference between the experience understanding of theistic religions and the mystical experiences. When the differences between these two experiences emerge, it turns out that the mystical experiences that try to be included in the religion and that are 'in the religious cover' do not comply with theistic religions. In this way, it is possible to teach believers the true worship experiences and rituals preached by theistic religions.
Keywords: Absolute existence, duality, unity, mystical marriage, unity of existence, vision of God, love, rapture, integration, praying, prayer, fasting, alms.
Ghazali’s The Beginning of Guidance (Bidayetü'l Hidaye) is a book that represents the beginning for people's salvation. According to Ghazali, in order for the human to be guided, he must first follow the orders of this book and then read the book The Revival of Religious Sciences, which he says contains useful science. According to him, the book of Beginning of Guidance can offer the key to salvation. In this book he made major changes in the understanding of worship of Islam and expanded both the content and the scope of worship. In this book, where the understanding of worship of Islam has become mystical; in addition to the prayers that the Qur'an declares as obligatory, the prophet Mohammed’s worship, the prayers of his companions, the remembrances of the Sufis, the wars made in the life of the ascetics are described in the form of orders that must be made in the way of liberation. Thus, he made the prayer not a part of life, but the whole life, saying that three times as much prayer as the God made obligatory, four times as much as Ramadan fasting, fifty-seven times a day prayer and chant every time of the day.
There has been no previous study regarding the issue of Ghazali turning worship into ascetism with the book of Beginning of Guidance. In this paper, in addition to this work of Ghazali, the narrations in his other works will be taken into consideration. Thus, his project of Islam religion and mysticization will be introduced in more detail.
There are two important factors that direct Gazali, who presents a way of life based on ascetism and seclusion, as an "ideal life". The first is the Sufi culture that he has been in since his childhood and has never broken. According to Ghazali, the life style of Sufi culture that takes the person away from the world is a prescription for salvation of Muslims who are under the threat of "secularization". The second is the distinction between the community and the upper class in the society with the effect of this Sufi culture. It is not possible to say the same thing for the common people belonging to the religion of 'imitation', while the upper class is liberated with the life of the feast and the deity. The only way of the salvation of the common people is to turn the prayers of the imitation religion to ascertism and to open the way of the seclusion. They can do it with the book Beginning of Guidance. Thus the common people can reach salvation just like the upper class by leaving this world behind.
Keywords: Praying, ascetism, religious duty, salvation, mystical thinking.
Özet
Dinî tecrübe Friedrich Schleiermacher (ö.1768) ile önem kazanan ve William James’in (ö.1842) eserleriyle din felsefesinde teistik delillerin içine dahil olan bir delildir. Dini tecrübelerin birçok şekilde meydana geldiği iddia edilmektedir. Bunlardan biri de sezgidir. Bu bildirinin amacı sezgisel bilginin Tanrı’nın varlığına delil olup olmadığını ortaya koymaktır.
Sezgisel yetenek, insanın fiziksel gelişimine (yani beyin) paralel olarak gelişen bir yetidir ve zihnin gelişmesiyle birlikte kapasitesi artmaktadır. Önce çocukta duygusal bir sezgi hakim iken (4-7 yaş), daha sonra çocuğun somut işlemlere geçmesiyle sezgisel yetenek somutla ilişkili hale gelir. (7-11 yaş) Ve somut nesne ve durumlar (deney ve pratikler) çocuğun sezgisel yeteneğinin gelişmesine yol açar. En son aşamada yani soyut işlemler döneminde (11-17 yaş) çocuğun beyninde prefrontal lobun gelişmesine bağlı olarak akli muhakeme gelişir ve bunun etkisiyle sezgisel yetenek, akli verileri kullanarak soyut sezgiye yönelir. Sezgisel yetenek böylece üç dönemin özelliklerini gösterebilir; çocukluktan aldığı duygusal sezgi ve somut/nesnenin çağrıştırdığı somut sezgi ve aklın dış dünyadan aldığı bilgileri zihinsel süreçlerden geçirerek işlemesi sonucu gelişen akılcı sezgi. O nedenle insanlarda tek bir sezgiden bahsetmek yanlıştır. Sezginin üç türü birbiriyle eş güdümlü olarak bilgiyi elde etmek için çalışır.
Bu üç sezgi türünden akılcı sezgiye önem veren İbn Sina, sezgi bilgisini rasyonel, epistemolojik alana dahil eder. Yaptığı ilim sınıflamasında sezgi bilgisini deneye dayalı bilgi türü olarak görür ve akla/deneye dayalı bir sezgi anlayışı geliştirir. Bu sezgi anlayışı, peygamberliği rasyonel bir temele oturtmak ve irrasyonel olmadığın açıklamak için de kullanır. Kudsi akla sahip peygamberler üstün zekalarının etkisiyle güçlü sezgiye sahip olurlar ve vahiy alırlar.
Vahiy alan sezgisel yetenek diğer insanlarda ortaya çıkıp dini tecrübeleri şekillendirebilir mi? Peygamberlerin vahiy tecrübesini taklit ederek kendilerinde yüksek sezgisel yeti olduğunu savunan bazı kişiler (veli) ilham yoluyla bilgi elde ettiklerini iddia etmişlerdir. Dini tecrübe delilinde bu tür tecrübeler dini delil olarak sayılmaktadır. Fakat bu sezgisel bilginin kaynağı duygu mudur, somut bir gösterge (deney) midir yoksa akıl mıdır? İlham ürünü olan eserlerde her zaman duygu vardır ve bu tür ifadeler insanı duygunun hakim olduğu zihinsel bir duruma götürür. Fakat vahiy tecrübesinde duygunun yanında, somut dünyanın varlığı ve akla dayalı bir sezginin olduğu da vurgulanmaktadır. O nedenle sezgisel bilgi ürünü vahiy üç tür sezgi bilgisine dayalı iken, ilham ürünü olan sezgisel bilgi sadece duyguya dayalıdır. O nedenle ‘dini’ bir delil olarak değil ‘mistik’ bir delil olarak değerlendirmeyi hak eder.
Anahtar Kelimeler: Dini tecrübe, sezgi, ilham, teistik delil
Geçmişte Tanrı’nın varlığı, ispatı ve yorumu çerçevesinde bazı düşünürler kutsal kitapları, bir kısmı felsefi argümanları, diğer düşünürler ise mistik tecrübeyi merkeze alarak meseleyi tartışmışlardır.
Tanrı’nın varlığı ile ilgili meseleyi ‘mistik tecrübe’ etrafında tartışan düşünürlerden biri Mevlana’dır (ö.1273). Onun mistik tecrübesi yani aşk tecrübesi Tanrı’nın varlığına ulaşmadaki tek yoldur. O aşk tecrübesini, gençliğinde babasından ve çevresinden aldığı tasavvufi bilgi anlayışı bağlamında yorumlar. Bu tasavvufi bilgi ve dünya görüşü, duyuların ve aklın yetersizliğine vurgu yapan ve keşf/ilham gibi duygusal sezgiyi ön plana çıkaran bir geleneğin devamı olarak öne sürülmüştür.
Tanrı’nın varlığı ona göre rasyonel bir ispat veya bilimsel bir deney konusu olamaz. Tanrı, içsel bir tecrübe ile insanın benliğinde hissettiği bir şeydir. Bu içsel tecrübe yaşantısı yani aşk, beş şekilde insanın hayatında ortaya çıkar. Aşk/nur delili şeklinde, yani bizzat aşk duygusunun bir insanda var olması Tanrı’nın varlığını ispatlar. İkincisi, kendisinde aşk olan bir aşık, tabiata bakınca (temaşa) tabiatta da Aşk’ı (Tanrı) görür. Aşk, bir çiçeğin güzelliğinde, kuşların ötüşünde ortaya çıkar. Üçüncüsü, insanın kendisi ve kendi benliği de Tanrı’nın varlığına delildir (Kendini bilen Rabbini bilir). Dördüncüsü bazı yönleriyle peygambervari niteliklere sahipmiş gibi anlattığı veriler de Tanrı’nın varlığını delillendiren somut örneklerdir. Son olarak ise Mevlana, Aşk ve aşk tecrübesinin varlığına delil olarak Kur’an’da geçen mucizeleri gösterir. Peygamberin vahyini Kur’an’daki mucizeler doğruluyorsa, kendi aşk/gönül vahyini doğrulayan şey de kerametleridir.
Mevlana delilleri tamamen mistik düzlemde açıklasa bile zaman zaman rasyonel delilleri kullanmaktan çekinmemiştir. O rasyonel delilin içeriğini kabul eder ve delilin ana temasını beyitlerinde kısa kısa anlatır. Bu yolu kullanmasının nedeni daha işlevsel olması ve hitabını genelde halka yapmasındadır. Fakat rasyonel delilleri ikincil deliller olarak ele alır ve hudus, imkan, ilk hareket, ekmel varlık ve gaye-nizam delillerini aşk tecrübesine göre yeniden yorumlar. Bunu nasıl yaptığı, eserlerinden yola çıkarak gösterilecektir.
Mevlana mistik bir düşünür olarak Tanrı’nın varlığı meselesine duyguyla yaklaşmış, O’nun varlığını duygusal bir tecrübe konusu olarak görmüştür. Böyle bir duygusal yoğunluk (aşk) ve duygusal tecrübe insanın Tanrı’nın varlığını ispat etmesine yetmektedir. Rasyonel deliler, aşkı duygusu ve mistik tecrübe yanında önemini yitirmektedir.
Anahtar Kelimeler: Aşk, mistik tecrübe, duygusal tecrübe, rasyonel delil, mucize, keramet.
The issue of the oneness and existence of God is a mental process of humans as it is an understanding, interpreting making implications. If we learn the physical development of human (brain and its functions) and Mental Development Phases presented by Jean Piaget, it will be possible explain the various understanding and interpretation of God. The objective and subjective sides of cognizing the God will come out and the way to make a ‘rational’ explanation will be opened. This paper aims to prove that an individual who has reached the formal operational period can have access to a true understanding of God with ‘rational intuition’.
Keywords: Mysticism, Oneness of God, tevhid, first commentator, initiation, joining, Jean Piaget, Mental Development Phases.
Keywords: Religious experience, mystic experience, new Platonism, Gnosticism, kalam, Suficism.
In the first chapter, the concepts of religion, philosophy and experience are explained and their place in the framework of religious experience is explained. The possibility of religious experience, the types of religious experience and especially the concept of intuition have been emphasized and the value of religious experience has been tried to be revealed in terms of being an evidence for the existence of God.
In the second chapter, the life of Ghazali, the crisis he experienced in 1095 and the spiritual depression he had as a result of the religious experience that emerged as a result of this were discussed and his experience and thought shaped around it were examined. The mystics who determined the perception of religion, and the mental development theory that Ghazali developed as a result of his experience are explained. This theory is important in terms of forming a basis for his understanding of knowledge based on religious experience.
In the third chapter, Ghazali's understanding of religious experience is emphasized. In this section, Ghazali's concept of religious experience and other related concepts are explained. Then, his efforts to ground the revelation and all kinds of knowledge with this religious experience were emphasized, and his 'revival' activity towards religion, philosophy, theology, fiqh, and mysticism was discussed. Ghazali rejects the grounding of knowledge with sense organs and reason and claims that knowledge should be grounded by revelation/inspiration or intuition. This claim has been discussed in various examples, and finally, an evaluation of the understanding of religious experience that is the basis of knowledge has been made and the issue of whether there is evidence for the existence of God or not has been discussed. In the end, religious experience determined his whole thought system from beginning to end. He reinterpreted everything according to religious experience and his revival project greatly influenced the Islamic world and thought after him.
Duygu meselesi bu makalede üç aşamalı olarak ele alınmıştır. Böylece duygu,gerçekçi ve açıklanabilir temelle inşa edilmiş olmaktadır. İlk aşamada insan beyninin fizyolojik yapısının duygu ile olan ilişkisi üzerinde durulmuştur. Beynin bölümlerinden alt/ilkel beyin (duyguların ortaya çıktığı bölge/duygu merkezi) ile üst/gelişmiş beyin (akıl-mantık merkezi, prefrontal lob) arasındaki bağlantıya değinilmiştir.İkinci olarak, Jean Piaget’in Zihinsel Gelişim Kuramı’na göre insanın duygusal ve zihinsel gelişimi anlatılmıştır. 4-7 yaş Duygusal/Sezgisel dönemde (Duygusal Sezgicilik)insan tamamen duyguların etkisindeyken 7-11 yaşta duygulara eşlik eden somut bir dünyanın farkına vararak Somut İşlemler Dönemi’ne geçer. Somut işlemler döneminde evreni ‘deney’
yaparak tecrübe eder. Ve 11-17 yaşında ise insan, çekirdeğini duyguların oluşturduğu üzerine somut bir evreni koyarak inşa ettiği zihinsel yapısına akıl ve mantığın eklenmesiyle Soyut İşlemler Dönemi’ne ulaşır.Duygu insan beyninin en önemli fonksiyonlarından biridir ve akıl yürütme sistemi duygusal sistemin bir uzantısı olarak evrilmiştir. Duygu, akıl yürütme sürecinde farklı roller oynamaktadır. Duygu bir önermenin ağırlığını artırarak, sonucu o önermenin lehinde etkileyebilir. Ayrıca duygu, bir karara varmak için dikkate alınması gereken çok sayıda olgunun akılda tutulması sürecinde de yardımcı olur. Duygu, akıl yürütmede çok önemli fonksiyona sahip olduğu, aklın da duyguları kontrol etmede önemli olduğu örnekler üzerinden açıklanmıştır. Yine duygu, aklın/mantığın, bilimsel bilgiyi doğru bir şekilde işlemesinde yardımcı olabilir ve isabetli kararlar aldırabilir.
Anahtar Kelimeler:Beyin, duygu, akıl, zihinsel gelişim kuramı, duygusal sezgi, akılcı sezgi,somut işlem, soyut işlem
This thesis is composed of three chapters.
In the first chapter religious experience is defined with the concepts of religion and experience. Furthermore, the characteristics and types of religious experience are studied with regards to the psychological, sociological and religious affects that form them.
In the second chapter religious experience is studied as a proof of the existence of God. These first to chapters are very important in order to comprehend the remaining chapters.
The third chapter demonstrates Rumi’s religious experience with his definitions of the concepts of religion and experience in parallel with the first chapter. Then, the characteristics and types of Rumi’s religious experience are studied individually. The psychological, sociological and religious motives that bring about this experience (love) are examined. Rumi’s religious experience as a matter of evidence for the existence of God. His understanding of evidence is studied in order to shed light on his understanding of God. Then his understanding of intuition is explained with his thoughts about love, reason and emotion. Finally, it is tried to be shown that his experience of love is not a proof for the existence of God.
Eskiden duygunun kalple ilgili olduğu ve duygunun merkezinin kalp olduğu düşünülmekteydi. Elliot adlı bir hastanın durumu dikkate alınarak beyinle ilgili çalışmalar sonucu duygunun merkezinin de beyin olduğu ortaya çıkmıştır. Duygusal bir yapının sonucu ortaya çıkan sezgisel bilgi edinme süreci de beyinle alakalıdır. Duygu, aklî muhakemede bir karara varmada çok sayıda seçeneğin akılda tutulmasında yardımcı olur ve karar almada etkilidir. Yine sezgisel bilgide duygunun rolü vardır. Sezgi ile bir şeyi kavradığımızda tüm sürecin farkında olmayabiliriz, çünkü duygu herhangi bir sonucu doğrudan ve hızlı bir şekilde üretir ve zihne çok fazla bilginin gelmesine ihtiyaç duymaz. Newton, yerçekimi kanununu; Arşimet suyun kaldırma kuvvetini ‘sezgisel’ yolla bulmuştur.
William James dinin bir duygu durumu olduğunu söylemektedir ve onun izinden giden birçok psikolog da dini, duygusal bir yönelim olarak ele almaktadır. Bu nedenle din ‘beynin bir fonksiyonu” olarak düşünülmüş ve vahyin/mistik tecrübenin sezgisel bir yolla ortaya çıkan bir bilgi türü olduğu sonucuna varılmıştır. Dinî inancın ortaya çıkmasında rüyalar, ölüm korkusu ve mistik deneyimler etkilidir. Dinî inançlar bu yönüyle insanların sahip olduğu temel ve karmaşık zihinsel işlevlerden biridir. Bu işlevler beynin ürünü olduğu için beyinde anatomik, fizyolojik ya da biyokimyasal düzeyde karşılıklarının olduğu düşünülmektedir. Beynin dinî inancı oluşturma kapasitesine sahip olduğu savunulmaktadır. Bu varsayıma göre, din bir ihtiyaçtan ortaya çıkmış değildir. Din, insan beyni dini inancı oluşturma kapasitesine sahip olması nedeniyle vardır. Tıpkı matematik ve müzik yeteneğine sahip insanların olması gibi din yeteneğine sahip insanlar vardır ve bu insan beyninde evrimsel olarak programlanmıştır. Beyinde Tanrı modülü vardır. Dinî ve mistik tecrübelerin gelişmesinde ve yaşamasında prefrontal korteks ve sağ temporal lob, serotonerjik sistemin rol oynadığı düşünülmektedir. Dinî inancın prefrontal korteksin gelişimine bağlı olduğu varsayımını destekleyen bilimsel veriler vardır. Epilepsi, şizofreni, mani ve beyin tümörlerinde kişinin dine ilgisi artabilir. Antik Yunan’da epilepsi ‘kutsal hastalık’ olarak adlandırılmıştır. Epilepsi hastalarının bir kısmında aşırı dindarlık görülmektedir. Peygamberlerin, Hıristiyan azizlerin, bazı sanatçıların epilepsi hastası olduğu ve yaşadığı tecrübelerin epilepsi nöbetlerinden kaynaklandığı iddia edilmektedir. Bu bildiri bu konuları derinlemesine tartışmayı amaçlamaktadır.
Ulu Arif Çelebi, on the other hand, is a very effective name in organizing Mevleviism as a cult. With his systematic studies and travels, he made Mevlevi's spread in lodges and madrasahs, and he made efforts to teach Masnavi, the work of his grandfather Mevlana Celaleddin Rumi, in madrasahs. In addition, Ulu Arif Çelebi asked Ahmet Eflakî to write a book called Ariflerin Menkıbeleri about Rumi’s life, in order to keep his grandfather's memory alive.
The entry of Mevlevi into the Ottoman State was through marriage. Mutahhare Hatun, daughter of Sultan Veled, was married to Süleyman Şah, the Germiyanoğulları leader. Süleyman Şah married the daughter of this marriage, Devlet Hatun, to Yıldırım Beyazıt, and left as a dowry Kütahya, Tavsanlı, Simav and Eğrigöz to Ottoman Empire. Yıldırım Bayezıd was appointed as the governor of Kütahya. Mehmet Çelebi was born from this marriage. The title of Çelebi is a title given to the descendants of Rumi, and Mehmet Çelebi, one of the sultans of the Fetret Period (A period of great depression), was one of the grandchildren of Rumi. The children of Mehmet Çelebi are remembered with the title of 'Çelebi'. Through this marriage, Mevlevi began to spread to the Ottoman Empire. Thus, Mevleviism would prevail in the Ottoman Empire, where Ahilik organization and Ahi culture prevailed, and Mevlevihane and Asitane would be established in many parts of the country with the support of the Ottoman State.
Keywords: Mevleviism, Sultan Veled, Ulu Arif Çelebi, Mesnevi, Ottoman Empire.
Mevlana Celaleddin-i Rumi’nin (ö.1273) ölümünden sonra Mevlevilik bir tarikat olarak yapılanmasını sürdürmüştür. Mevlana’nın oğlu Sultan Veled’in (ö.1312) ve torunu Ulu Arif Çelebi’nin (ö.1320) bu yapılanmada katkısı oldukça büyüktür. Sultan Veled babasından devraldığı dergâhı, Mevlana’nın mistik düşüncesi çerçevesinde ve Mevlevi müritler etrafında sistemli bir tarikat haline getirmeye çalışmıştır.
Ulu Arif Çelebi ise Mevleviliği bir tarikat olarak örgütlemede oldukça etkili bir isimdir. O sistematik olarak yaptığı çalışmalar ve seyahatlerle Mevleviliğin tekke, zaviye ve medreselerde yayılmasını sağladığı gibi dedesi Mevlana Celaleddin ’in eseri Mesnevi’nin medreselerde okutulması için de çaba sarf etmiştir. Ayrıca Ulu Arif Çelebi, dedesinin hatırasını canlı tutabilmek Ahmet Eflaki adındaki bir yazıcıya Mevlana’nın hayatını yazdırmıştır. (Ariflerin Menkıbeleri kitabı)
Mevleviliğin Osmanlı Devleti’ne girişi evlilik yoluyla olmuştur. Sultan Veled’in kızı Mutahhare Hatun, Germiyanoğulları Beyi Süleyman Şah ile evlidir. Süleyman Şah bu evlilikten olan kızı Devlet Hatun’u Osmanlı Devleti’nin o dönem şehzadesi olan Yıldırım Beyazıt ile evlendirmiş ve çeyiz olarak Kütahya, Tavşanlı, Simav ve Eğrigöz dolaylarını Osmanlılara bırakmıştır. Yıldırım Bayezıd ise Kütahya valiliğine getirilmiştir. Bu evlilikten Mehmet Çelebi dünyaya gelmiştir. Çelebi unvanı Mevlana’nın soyundan gelenlere verilen bir unvandır ve Fetret Dönemi padişahlarından olan Mehmet Çelebi, Mevlana’nın torunlarındandır. Mehmet Çelebi’nin çocukları ‘çelebi’ unvanıyla anılmaktadır. Bu evlilik yoluyla Mevlevilik Osmanlı’da yayılmaya başlamıştır. Böylece daha önce Ahilik teşkilatı ve Ahi kültürünün hâkim olduğu Osmanlı Devleti’ne Mevlevilik hâkim olacak ve Osmanlı Devleti’nin desteğiyle ülkenin birçok yerinde Mevlevihane ve Asitane kurulacaktır.
Anahtar Kelimeler: Mevlevilik, Sultan Veled, Ulu Arif Çelebi, Mesnevi, Osmanlı Devleti.
In theistic religions, the absolute existence of God is accepted and a dual distinction is made between God and Man. People can only know God by worshiping him and servicing him. Apart from this, there is no unification, unity, integration, spiritual marriage with God. In mystical beliefs, God is immanent in the universe, nature and man (Pantheism), God is everywhere (The Unity of Existence). For this reason, according to the mystics, God can be seen (ruyetullah), can be integrated and united with God.
The understanding of religious experience in theistic religions is bound to certain rules and rituals. Theistic religions that demand daily, weekly, monthly and yearly worship to the believers have determined how and how these worship will be performed with certain standards. Mystical beliefs and mystical experiences are love, rapture, awe, integration, reflection, etc. It is expressed in mystical concepts and there is no standard for how and how these experiences will take place, nor are there any criteria to confirm those who claim to have mystical experience. The nature of the mystical experiences varies according to the experience, and sometimes there are some extreme comments such as “uniting with God, marriage with God, becoming God”.
In this paper, the difference between religious experience and mystical experiences will be revealed. For this, the worship and ritual understanding of theistic religions and the experiences of mystical beliefs will be compared, and it will be shown how it affects the present and past religious experiences. As a result, there is a very important difference between the experience understanding of theistic religions and the mystical experiences. When the differences between these two experiences emerge, it turns out that the mystical experiences that try to be included in the religion and that are 'in the religious cover' do not comply with theistic religions. In this way, it is possible to teach believers the true worship experiences and rituals preached by theistic religions.
Keywords: Absolute existence, duality, unity, mystical marriage, unity of existence, vision of God, love, rapture, integration, praying, prayer, fasting, alms.
Ghazali’s The Beginning of Guidance (Bidayetü'l Hidaye) is a book that represents the beginning for people's salvation. According to Ghazali, in order for the human to be guided, he must first follow the orders of this book and then read the book The Revival of Religious Sciences, which he says contains useful science. According to him, the book of Beginning of Guidance can offer the key to salvation. In this book he made major changes in the understanding of worship of Islam and expanded both the content and the scope of worship. In this book, where the understanding of worship of Islam has become mystical; in addition to the prayers that the Qur'an declares as obligatory, the prophet Mohammed’s worship, the prayers of his companions, the remembrances of the Sufis, the wars made in the life of the ascetics are described in the form of orders that must be made in the way of liberation. Thus, he made the prayer not a part of life, but the whole life, saying that three times as much prayer as the God made obligatory, four times as much as Ramadan fasting, fifty-seven times a day prayer and chant every time of the day.
There has been no previous study regarding the issue of Ghazali turning worship into ascetism with the book of Beginning of Guidance. In this paper, in addition to this work of Ghazali, the narrations in his other works will be taken into consideration. Thus, his project of Islam religion and mysticization will be introduced in more detail.
There are two important factors that direct Gazali, who presents a way of life based on ascetism and seclusion, as an "ideal life". The first is the Sufi culture that he has been in since his childhood and has never broken. According to Ghazali, the life style of Sufi culture that takes the person away from the world is a prescription for salvation of Muslims who are under the threat of "secularization". The second is the distinction between the community and the upper class in the society with the effect of this Sufi culture. It is not possible to say the same thing for the common people belonging to the religion of 'imitation', while the upper class is liberated with the life of the feast and the deity. The only way of the salvation of the common people is to turn the prayers of the imitation religion to ascertism and to open the way of the seclusion. They can do it with the book Beginning of Guidance. Thus the common people can reach salvation just like the upper class by leaving this world behind.
Keywords: Praying, ascetism, religious duty, salvation, mystical thinking.
Özet
Dinî tecrübe Friedrich Schleiermacher (ö.1768) ile önem kazanan ve William James’in (ö.1842) eserleriyle din felsefesinde teistik delillerin içine dahil olan bir delildir. Dini tecrübelerin birçok şekilde meydana geldiği iddia edilmektedir. Bunlardan biri de sezgidir. Bu bildirinin amacı sezgisel bilginin Tanrı’nın varlığına delil olup olmadığını ortaya koymaktır.
Sezgisel yetenek, insanın fiziksel gelişimine (yani beyin) paralel olarak gelişen bir yetidir ve zihnin gelişmesiyle birlikte kapasitesi artmaktadır. Önce çocukta duygusal bir sezgi hakim iken (4-7 yaş), daha sonra çocuğun somut işlemlere geçmesiyle sezgisel yetenek somutla ilişkili hale gelir. (7-11 yaş) Ve somut nesne ve durumlar (deney ve pratikler) çocuğun sezgisel yeteneğinin gelişmesine yol açar. En son aşamada yani soyut işlemler döneminde (11-17 yaş) çocuğun beyninde prefrontal lobun gelişmesine bağlı olarak akli muhakeme gelişir ve bunun etkisiyle sezgisel yetenek, akli verileri kullanarak soyut sezgiye yönelir. Sezgisel yetenek böylece üç dönemin özelliklerini gösterebilir; çocukluktan aldığı duygusal sezgi ve somut/nesnenin çağrıştırdığı somut sezgi ve aklın dış dünyadan aldığı bilgileri zihinsel süreçlerden geçirerek işlemesi sonucu gelişen akılcı sezgi. O nedenle insanlarda tek bir sezgiden bahsetmek yanlıştır. Sezginin üç türü birbiriyle eş güdümlü olarak bilgiyi elde etmek için çalışır.
Bu üç sezgi türünden akılcı sezgiye önem veren İbn Sina, sezgi bilgisini rasyonel, epistemolojik alana dahil eder. Yaptığı ilim sınıflamasında sezgi bilgisini deneye dayalı bilgi türü olarak görür ve akla/deneye dayalı bir sezgi anlayışı geliştirir. Bu sezgi anlayışı, peygamberliği rasyonel bir temele oturtmak ve irrasyonel olmadığın açıklamak için de kullanır. Kudsi akla sahip peygamberler üstün zekalarının etkisiyle güçlü sezgiye sahip olurlar ve vahiy alırlar.
Vahiy alan sezgisel yetenek diğer insanlarda ortaya çıkıp dini tecrübeleri şekillendirebilir mi? Peygamberlerin vahiy tecrübesini taklit ederek kendilerinde yüksek sezgisel yeti olduğunu savunan bazı kişiler (veli) ilham yoluyla bilgi elde ettiklerini iddia etmişlerdir. Dini tecrübe delilinde bu tür tecrübeler dini delil olarak sayılmaktadır. Fakat bu sezgisel bilginin kaynağı duygu mudur, somut bir gösterge (deney) midir yoksa akıl mıdır? İlham ürünü olan eserlerde her zaman duygu vardır ve bu tür ifadeler insanı duygunun hakim olduğu zihinsel bir duruma götürür. Fakat vahiy tecrübesinde duygunun yanında, somut dünyanın varlığı ve akla dayalı bir sezginin olduğu da vurgulanmaktadır. O nedenle sezgisel bilgi ürünü vahiy üç tür sezgi bilgisine dayalı iken, ilham ürünü olan sezgisel bilgi sadece duyguya dayalıdır. O nedenle ‘dini’ bir delil olarak değil ‘mistik’ bir delil olarak değerlendirmeyi hak eder.
Anahtar Kelimeler: Dini tecrübe, sezgi, ilham, teistik delil
Geçmişte Tanrı’nın varlığı, ispatı ve yorumu çerçevesinde bazı düşünürler kutsal kitapları, bir kısmı felsefi argümanları, diğer düşünürler ise mistik tecrübeyi merkeze alarak meseleyi tartışmışlardır.
Tanrı’nın varlığı ile ilgili meseleyi ‘mistik tecrübe’ etrafında tartışan düşünürlerden biri Mevlana’dır (ö.1273). Onun mistik tecrübesi yani aşk tecrübesi Tanrı’nın varlığına ulaşmadaki tek yoldur. O aşk tecrübesini, gençliğinde babasından ve çevresinden aldığı tasavvufi bilgi anlayışı bağlamında yorumlar. Bu tasavvufi bilgi ve dünya görüşü, duyuların ve aklın yetersizliğine vurgu yapan ve keşf/ilham gibi duygusal sezgiyi ön plana çıkaran bir geleneğin devamı olarak öne sürülmüştür.
Tanrı’nın varlığı ona göre rasyonel bir ispat veya bilimsel bir deney konusu olamaz. Tanrı, içsel bir tecrübe ile insanın benliğinde hissettiği bir şeydir. Bu içsel tecrübe yaşantısı yani aşk, beş şekilde insanın hayatında ortaya çıkar. Aşk/nur delili şeklinde, yani bizzat aşk duygusunun bir insanda var olması Tanrı’nın varlığını ispatlar. İkincisi, kendisinde aşk olan bir aşık, tabiata bakınca (temaşa) tabiatta da Aşk’ı (Tanrı) görür. Aşk, bir çiçeğin güzelliğinde, kuşların ötüşünde ortaya çıkar. Üçüncüsü, insanın kendisi ve kendi benliği de Tanrı’nın varlığına delildir (Kendini bilen Rabbini bilir). Dördüncüsü bazı yönleriyle peygambervari niteliklere sahipmiş gibi anlattığı veriler de Tanrı’nın varlığını delillendiren somut örneklerdir. Son olarak ise Mevlana, Aşk ve aşk tecrübesinin varlığına delil olarak Kur’an’da geçen mucizeleri gösterir. Peygamberin vahyini Kur’an’daki mucizeler doğruluyorsa, kendi aşk/gönül vahyini doğrulayan şey de kerametleridir.
Mevlana delilleri tamamen mistik düzlemde açıklasa bile zaman zaman rasyonel delilleri kullanmaktan çekinmemiştir. O rasyonel delilin içeriğini kabul eder ve delilin ana temasını beyitlerinde kısa kısa anlatır. Bu yolu kullanmasının nedeni daha işlevsel olması ve hitabını genelde halka yapmasındadır. Fakat rasyonel delilleri ikincil deliller olarak ele alır ve hudus, imkan, ilk hareket, ekmel varlık ve gaye-nizam delillerini aşk tecrübesine göre yeniden yorumlar. Bunu nasıl yaptığı, eserlerinden yola çıkarak gösterilecektir.
Mevlana mistik bir düşünür olarak Tanrı’nın varlığı meselesine duyguyla yaklaşmış, O’nun varlığını duygusal bir tecrübe konusu olarak görmüştür. Böyle bir duygusal yoğunluk (aşk) ve duygusal tecrübe insanın Tanrı’nın varlığını ispat etmesine yetmektedir. Rasyonel deliler, aşkı duygusu ve mistik tecrübe yanında önemini yitirmektedir.
Anahtar Kelimeler: Aşk, mistik tecrübe, duygusal tecrübe, rasyonel delil, mucize, keramet.
The issue of the oneness and existence of God is a mental process of humans as it is an understanding, interpreting making implications. If we learn the physical development of human (brain and its functions) and Mental Development Phases presented by Jean Piaget, it will be possible explain the various understanding and interpretation of God. The objective and subjective sides of cognizing the God will come out and the way to make a ‘rational’ explanation will be opened. This paper aims to prove that an individual who has reached the formal operational period can have access to a true understanding of God with ‘rational intuition’.
Keywords: Mysticism, Oneness of God, tevhid, first commentator, initiation, joining, Jean Piaget, Mental Development Phases.
Keywords: Religious experience, mystic experience, new Platonism, Gnosticism, kalam, Suficism.
Dini tecrübeleri tıbbî bir sorun olarak ele alıp bu tecrübeleri ‘deney’ konusu yaparak inceleyen ilk düşünür William James’tir (ö.1910). O, The Varieties of Religious Experience adlı kitabında her türlü ‘dini’ olarak ifade edilen tecrübeleri ele alıp açıkladığı gibi, dini olmayan ama dini tecrübelere benzer mistik tecrübeleri de araştırıp, incelemiştir. Fakat James, araştırmasında dini ve mistik tecrübe ayırımı yapmamıştır.
İkili bir ayırma tabi tutulmadan bütün tecrübelerin tek bir başlık altında incelenip ‘psikolojik durum’ olarak kabul edilmesi bu bildirinin ele aldığı ana sorundur. Bütün tecrübeler tek bir başlık altında ele alınırsa peygamberlerin tecrübeleri (vahiy) ile bunun dışında yer alan mistik tecrübelerin (vecd, keramet) bir farkı kalmayacaktır. Bu ikisini ayırmak için akli kriterleri ve tecrübelerinin ana iddialarını değerlendirip ele almak gerekir.
Vahiy tecrübelerinin temel iddialarıyla mistik tecrübelerin iddialarını karşılaştırdığımızda vahiy tecrübelerinin akli kriterlere uygun olduğu ve tıbbi açıdan hastalıklı bir insanın tecrübesi olmadığı görülecektir. Mistik tecrübeler de ise durum bunun tersi görünmektedir. Mistik tecrübeler geçirenlerin çoğu zaman depresyon, manik ve çoğu zaman da uyuşturucu ile ortaya çıktığı, bunalımlı ve savaş dönemlerinde bu tür tecrübelerin arttığı görülür.
Bu şekilde vahiy tecrübesinin doğruluğu ortaya konduğunda toplumu etkileyen dini inançların doğru kaynağına yönelmek mümkün olur. Mistik tecrübelerin ise hastalıklı zihnin ürünü olması nedeniyle insanları saptırıcı, dinden çıkarıcı ve akıl dışı olduğu ortaya çıkar. Bu şekilde dini inançların istikameti doğru bir şekilde çizilmiş olur.
Anahtar Kelimeler: William James, tıp, dini tecrübe, mistik tecrübe, keramet, vahiy, vecd, hulul, tecelli.
Kant, dini ele alırken Tanrı’nın varlığının saf akılla ispatlanamayacağı sonucuna varmıştır. Çünkü akılla yapılan ispatlarda Tanrı’nın varlığına getirilen deliller kadar yokluğuna da eşit derecede deliller getirilebilir. O nedenle Tanrı’nın varlığının ispatında saf aklın değil pratik aklın önemli olduğunu ve ahlâksal yasaların bizi Tanrı’nın varlığına götüreceğini ileri sürer. Bu görüşünü desteklemek için eserlerinde teistik delillerin akla uygun olmadığını ve akılla bilinemeyeceğini ispatlamaya çalışmıştır. Ona göre ontolojik, kozmolojik, teleolojik.. vb. teistik delillerin işlevi zihni tanrıbilim için hazırlamaktan ibarettir. Fakat tek başına Tanrı’nın varlığını ispat etmekten uzaktır.
Ontolojik delili Tanrı’nın varlığının ispatı ile ilgili belli bir felsefi delilin adı olarak kullanan ilk kişi 18.yy. filozoflarından Christian Wolff’tur (ö.1754). Ontolojik delil, diğer deliler gibi ‘olgulara dayalı’ değildir. Bu delil tamamen kavramsal ve a priori önermelere dayanır. Delil, Tanrı’nın doğrudan doğruya ve hiçbir vasıtaya gerek kalmadan bilineceği üzerine kurgulanmıştır. Tanrı’nın mükemmelliği, ‘Tanrı vardır’ önermesinin sadece düşünsel bir önerme mi yoksa dış varlığa karşılık gelen bir önerme mi olduğu, Tanrı’nın varlığının zorunluluğu meselesi ontolojik delil içinde tartışılan konulardır. Ontolojik delilde ‘Tanrı vardır’ önermesi a priori ve analitik bir önerme olarak kabul edilmektedir. Analitik önermeler ise Tanrı’nın varlığının zorunluluğunu gösterir.
Kant’ın eleştirisine göre a priori kavramlar yoluyla her şeyi olanaklı düşünebiliriz ve bunun için zihnimizde herhangi bir sınırlama olamaz. Tanrı ve zorunlu varlık kavramlarını zihnimizde düşündüğümüz gibi Anka Kuşu, Kaf dağı, Pamuk Prenses..vb. kavramların da var olduğu düşünülebilir ve bizim düşünmemiz bunları zorunlu yapmaz, tıpkı Tanrı’yı düşündüğümüzde Tanrı’yı zorunlu var kılmadığı gibi.
Bu bildiride Kant’ın düşüncesi ortaya konulduktan sonra onun düşüncesindeki tutarlılık ve tutarsızlıklara değinilecektir. Anka Kuşu, Kaf Dağı, Pamuk Prenses ..vb. gibi hayali kavramlarla Tanrı kıyaslanabilir mi? Biz hayali varlıkları zihnimizde oluştururken yine duyu verilerinden yararlanır ve dış dünyada gözlemlediğimiz canlılara benzer ‘hayali varlıklar’ üretiriz. Dış dünyada, kuş, dağ ve prenses vardır. Bizim tek yaptığımız bunu hayali adlar takmaktır. Fakat Tanrı söz konusu olduğunda dış dünyada gözlem yaparak bir Tanrı’ya şahit olmayız ve bu şahit olduğumuz Tanrı’ya benzer bir Tanrı’yı hayal ederek zihnimizde hayali bir varlık oluşturmayız. Tam tersine Tanrı kavramını zihnimizde oluştururken hiçbir şeye benzemeyen, sebebi olmayan, her şeyi varlığa getiren, mükemmel bir varlık çıkarımını akıl ve mantığımızın bizi götürdüğü sonuçla ortaya koyarız. Çünkü insan olarak biz birbirimize benzeriz, bizim bir sebebimiz vardır, hiçbir şey yaratamayız ve mükemmel değilizdir. Ve evrenin sonsuzluğu, yıldızlar, gezegenler, insanın biyolojik yapısı, matematiksel düzen bizi zorunlu olarak ‘sebebi olmayan mükemmel bir sebep’ aramaya iter. Ve Ontolojik Delil ortaya çıkar. Bu bakımdan Kant’ın eleştirisini kabul etmek mümkün değildir.
Nurettin Topçu (1909-1975) built religious philosophy on the philosophy of willpower and motion. For him, willpower is the existence of a conscious balance between driving and braking forces that are innate and flowing from the inside out of us. Willpower is constantly rising towards God and infinity with a historical motion. The aim of willpower is to help human reach eternity. This historical motion occurs in accordance with certain steps. Willpower is affected not only by individual habits and passions but also by the social structure.
The function of willpower for humans, who are longing for eternity, is to make them recognize the consciousness and anguish of God. With this awareness, the human moves on to the motion. The willpower, which realizes the direction and aim of the motion, emerges in social structures such as State and nation, and takes up the role of establishing and sustaining these structures. Willpower lastly shows itself in art.
The artist, who longs for eternity and can’t find a way to reach it, feels the lack in his willpower, acts to complete the lack and gets engaged in an existence or a thing. This engagement is a savior illusion and love that means sheltering someone other than himself with his total willpower is born. Upon the completion of this lacking, faith (love) emerges. The spirit falls in love with motion.
Faith has two dimensions. When the artist turns to ‘the only” and “the internal”, this is called religious faith. If he leans to/relies on/believes in plurality and the external, this is called aesthetical faith. When, in time, the body that leans to the external and the spirit that turns to the internal surrenders to the eternity, the transcendent, God as a whole, mystic faith occurs. ‘Truth’ rises from this mystic union and surrender to love and thereby renaissance initiates. Because the driving power that starts renaissance is art. The understanding of religious experience of Topçu is nested with art. As art generates religious experience, renaissance emerges as a result of religious experience and the human reaches salvation in every sense.
Keywords: Willpower, motion, eternity, art, artist, religious faith, aesthetical faith, mystic faith, renaissance, religious experience, salvation
İkinci olarak, Jean Piaget’in Zihinsel Gelişim Kuramı’na göre insanın duygusal ve zihinsel gelişimi anlatılmıştır. Duygusal/Sezgisel dönemde (4-7 yaş/Duygusal Sezgicilik) insan tamamen duyguların etkisindeyken , 7-11 yaşa ulaşan insan, duygulara eşlik eden somut bir dünyanın farkına varır ve zihni Somut İşlemler Dönemi’ne geçer. Somut işlemler döneminde evreni ‘deney’ yaparak tecrübe eder. Ve 11-17 yaşında ise insan, çekirdeğini duyguların oluşturduğu üzerine somut bir evreni koyarak inşa ettiği zihinsel yapısına akıl ve mantığın eklenmesiyle Soyut İşlemler Dönemi’ne ulaşır.
Duygu insan beyninin en önemli fonksiyonlarından biridir ve akıl yürütme sistemi duygusal sistemin bir uzantısı olarak evrilmiştir. Duygu, akıl yürütme sürecinde farklı roller oynamaktadır. Duygu bir önermenin ağırlığını artırarak, sonucu o önermenin lehinde etkileyebilir. Ayrıca duygu, bir karara varmak için dikkate alınması gereken çok sayıda olgunun akılda tutulması sürecinde de yardımcı olur. Duygu, akıl yürütmede çok önemli fonksiyona sahip olduğu, aklın da duyguları kontrol etmede önemli olduğu örnekler üzerinden açıklanmıştır. Yine duygu, aklın/mantığın, bilimsel bilgiyi doğru bir şekilde işlemesinde yardımcı olabilir ve isabetli kararlar aldırabilir.
Anahtar Kelimeler: beyin, duygu, zihinsel gelişim kuramı, duygusal sezgi, akılcı sezgi.
The issue of emotion is discussed in three stages in this article. Thus, emotion is built on a realistic and explanatory basis. In the first stage, the relationship between the physiological structure of the human brain and emotion is emphasized. The connection between the lower/primitive brain (the region/emotion center where emotions arise) and the upper/developed brain (mind-logic center, prefrontal lobe) is mentioned.
Secondly, the emotional and mental development of human according to Jean Piaget's Mental Development Theory is explained. In the emotional / intuitive period of 4-7 years (Emotional Intuition), while the person is completely under the influence of emotions, at the age of 7-11, he becomes aware of a concrete world accompanying emotions and passes to the Concrete Operations Period. It experiences the universe by "experiment" in the concrete operational period. And at the age of 11-17, the human reaches the Abstract Operations Period with the addition of reason and logic to his mental structure, which he built by putting a concrete universe on the core of emotions.
Emotion is one of the most important functions of the human brain, and the reasoning system has evolved as an extension of the emotional system. Emotion plays different roles in the reasoning process. Emotion can increase the weight of a proposition, affecting the result in favor of that proposition. Emotion also helps in the process of remembering the many facts that need to be taken into account in order to make a decision. It has been explained through examples that emotion has a very important function in reasoning and that the mind is also important in controlling emotions. Again, emotion can help the mind / logic process scientific knowledge correctly and make good decisions.
Keywords: Brain, emotion, mental development theory, emotional intuition, rational intuition.
ABSTRACT
The criticism of the theist arguments for the existence of God by philosophers like Spinoza, Hume and Kant has led religious thinkers to new searches. One of these is the argument of religious experience. Religious experience is classified according to its ways of occurrence. It needs be criticised whether mystic experience, which is included under this classification, should be taken as ‘religious’ or not. This is because many claims of mystic thought, which can be found in any religious tradition in different disguises, do not comply with theistic religions’ understanding of religion, morals and God. Whereas the mystic thought argues for union with the God, this is out of question in the theistic understanding of religion. The duality, that is; the separateness of God and man, that they cannot unite, the impossibility of man to become a God are oft-repeated in the sacred texts and the oneness of God is the main theme being taught to mankind. For this reason, the teachings of mystic thought should not be included in ‘religious experience’.
Keywords: Religious experience, mystic experience, oneness, union, oneness of God.
Mehmet Akif’in din anlayışında ve buna bağlı olarak dinî tecrübe anlayışında Kur’an’a nasıl baktığı ve değerlendirdiği önem arz etmektedir. O Kur’an’a dinamik bir kitap olarak bakmaktadır. Bu sebeple Kur’an’ın güncel olaylarla birebir ilişki içinde olduğunu düşünerek Kur’an’ı sanki yeniden nazil oluyormuş gibi görüp güncel olaylarla bağlantısını kurmaya çalışır. Kur’an, ona göre ‘mezarlıkta okunan’ bir kitap değil, ‘dirilere hitap eden’ bir kitaptır. Kur’an; okunması, anlaşılması, yorumlanması ve yeniden yaşanması gereken bir kitaptır. Bu bağlamda Kur’an’ın anlaşılması demek onun ‘tecrübe’ edilmesi demektir. Kur’an kendisine uyulduğu takdirde insanları en üst seviyeye ulaştıracak bir kitaptır. Kur’an’la doğrudan ilişki kurup onun emirleri yerine getirildiği zaman doğru anlaşılmış olur. Fakat toplumdaki atalet, miskinlik ve hurafeler Kur’an’ın doğru anlaşılmasını ve hayata uygulanmasını engellemiştir. Bunu düzeltmenin öncelikli yolu dinî ilimler alanında yeniden çalışmalar yapmaktır ve ‘şerh geleneğinden’ vazgeçip dine yeni-güncel yorumlar getirmektir. Böylece dinin hayata yansımaları ve etkileri düzeltilecek ve hurafelerden uzak bir dinin etrafında yeni bir medeniyet kurulacaktır.
Beyin çalışmalarını etkileyen ikinci olay ise epilepsi (sara) hastalarının corpus callosum’unun kesilmesiyle ortaya çıkan ayrık beyin sendromudur. Sağ ve sol beynin birbirinden ayrılması bireylerde bazı sorunların ortaya çıkmasına neden olmuştur. Örneğin sol beyin sigara içerken sağ beyin onu engellemeye çalışmakta, sol beyin araba kullanırken, sağ beyin yoldan çıkmak istemektedir. Sağ beyin çocuksu ve fevri davranmakta, kontrol edilememektedir.
Sonuçta beyinde meydana gelen herhangi bir hastalık, kaza veya ameliyat insanların davranışlarını olumsuz etkileyerek kötü yapabilmektedir. O zaman kötülük meselesinin sinir bilimsel kökenleri araştırılıp nörofelsefeye göre değerlendirilmesi gerekmektedir. Bu bildiride insan hürriyeti, bilimsel determinizm ve insan sorumluluğunun sınırları ortaya konulacaktır. Böylece kötülük meselesinde çevre, toplum, eğitim, kültür …vb. dış etkenlerle birlikte insanın biyolojik (ve buna bağlı psikolojik) yapısının ve onda meydana gelen değişikliklerin insanın iradesinde ve kötülüğü seçmesinde belirli olduğu gösterilmiş olacaktır.
Dinî tecrübe Friedrich Schleiermacher (ö.1768) ile önem kazanan ve William James’in (ö.1842) eserleriyle din felsefesinde teistik delillerin içine dahil olan bir delildir. Dini tecrübelerin birçok şekilde meydana geldiği iddia edilmektedir. Bunlardan biri de sezgidir. Bu bildirinin amacı sezgisel bilginin Tanrı’nın varlığına delil olup olmadığını ortaya koymaktır.
Sezgisel yetenek, insanın fiziksel gelişimine (yani beyin) paralel olarak gelişen bir yetidir ve zihnin gelişmesiyle birlikte kapasitesi artmaktadır. Önce çocukta duygusal bir sezgi hakim iken (4-7 yaş), daha sonra çocuğun somut işlemlere geçmesiyle sezgisel yetenek somutla ilişkili hale gelir. (7-11 yaş) Ve somut nesne ve durumlar (deney ve pratikler) çocuğun sezgisel yeteneğinin gelişmesine yol açar. En son aşamada yani soyut işlemler döneminde (11-17 yaş) çocuğun beyninde prefrontal lobun gelişmesine bağlı olarak akli muhakeme gelişir ve bunun etkisiyle sezgisel yetenek, akli verileri kullanarak soyut sezgiye yönelir. Sezgisel yetenek böylece üç dönemin özelliklerini gösterebilir; çocukluktan aldığı duygusal sezgi ve somut/nesnenin çağrıştırdığı somut sezgi ve aklın dış dünyadan aldığı bilgileri zihinsel süreçlerden geçirerek işlemesi sonucu gelişen akılcı sezgi. O nedenle insanlarda tek bir sezgiden bahsetmek yanlıştır. Sezginin üç türü birbiriyle eş güdümlü olarak bilgiyi elde etmek için çalışır.
Bu üç sezgi türünden akılcı sezgiye önem veren İbn Sina, sezgi bilgisini rasyonel, epistemolojik alana dahil eder. Yaptığı ilim sınıflamasında sezgi bilgisini deneye dayalı bilgi türü olarak görür ve akla/deneye dayalı bir sezgi anlayışı geliştirir. Bu sezgi anlayışı, peygamberliği rasyonel bir temele oturtmak ve irrasyonel olmadığın açıklamak için de kullanır. Kudsi akla sahip peygamberler üstün zekalarının etkisiyle güçlü sezgiye sahip olurlar ve vahiy alırlar.
Vahiy alan sezgisel yetenek diğer insanlarda ortaya çıkıp dini tecrübeleri şekillendirebilir mi? Peygamberlerin vahiy tecrübesini taklit ederek kendilerinde yüksek sezgisel yeti olduğunu savunan bazı kişiler (veli) ilham yoluyla bilgi elde ettiklerini iddia etmişlerdir. Dini tecrübe delilinde bu tür tecrübeler dini delil olarak sayılmaktadır. Fakat bu sezgisel bilginin kaynağı duygu mudur, somut bir gösterge (deney) midir yoksa akıl mıdır? İlham ürünü olan eserlerde her zaman duygu vardır ve bu tür ifadeler insanı duygunun hakim olduğu zihinsel bir duruma götürür. Fakat vahiy tecrübesinde duygunun yanında, somut dünyanın varlığı ve akla dayalı bir sezginin olduğu da vurgulanmaktadır. O nedenle sezgisel bilgi ürünü vahiy üç tür sezgi bilgisine dayalı iken, ilham ürünü olan sezgisel bilgi sadece duyguya dayalıdır. O nedenle ‘dini’ bir delil olarak değil ‘mistik’ bir delil olarak değerlendirmeyi hak eder.
Anahtar Kelimeler: Dini tecrübe, sezgi, ilham, teistik delil