Location via proxy:   [ UP ]  
[Report a bug]   [Manage cookies]                
Skip to main content

Kemal Altun

Research Interests:
. Mu‘tezile kelâm bilgini Zemahşerî, dil, belagat, tefsir ve kelâm alanında çeşitli eserler kaleme alarak bu alanda kendisinden söz ettiren bir isimdir. Tefsir alanında kaleme aldığı el-Keşşâf isimli eseriyle kendisinden sonraki... more
. Mu‘tezile kelâm bilgini Zemahşerî, dil, belagat, tefsir ve kelâm alanında çeşitli eserler kaleme alarak bu alanda kendisinden söz ettiren bir isimdir. Tefsir alanında kaleme aldığı el-Keşşâf isimli eseriyle kendisinden sonraki müfessirler üzerinde büyük bir tesir bırakan Zemahşerî’nin kelâm ilmi ile alakalı görüşlerini ise el-Minhâc adlı eserinden öğrenmek mümkündür. Onun kelâmcı kimliğini ve mensubu olduğu Mu‘tezilî ekolübu iki eser üzerinden okumak önemlidir.
Zemahşerî’nin Mu‘tezile’ye mensubiyeti ile ilgili bazı tartışmalar da mevcuttur. Bu açıdan onun i‘tizâlî görüşlerinden dolayı tövbe ettiği iddialarının vüzuha kavuşturulması İslâm düşüncesi açısından önem arz etmektedir. Ayrıca Zemahşerî’nin Mu‘tezile’nin bakiyesi birkaç isimden biri olması dolayısıyla onun düşünce dünyasının arka planını aralamaya çalışmak aynı zamanda Mu‘tezilî düşüncenin son kertedeki durumunun tespitine katkı sağlayacaktır.
Bilindiği üzere Mu‘tezile hakkında sünnî düşüncenin sahip olduğu bilgilerin pek çoğu yine sünnî makâlât müelliflerinin eserlerine dayanmaktadır. Bu nedenle sık sık dile getirilen husus bir mezhebi/toplumu tanımanın en sağlıklı yolunun onları kendi kaynaklarından okumak olduğu gerçeğidir. Yapılan bu çalışmanın da söz konusu amaca hizmet edeceği muhakkaktır. Nitekim Mu‘tezile hakkında genelleme yoluyla isnad edilen bir kısım iddiaların şâz görüşler üzerinden yapılan nitelendirmeler olduğunu söylemek mümkündür. Bu vesileyle Mu‘tezilî bir müellif olan Zemahşerî’nin hem tefsirine hem de kelâma dair yazdığı el-Minhâc adlı eserine dayanılarak, Mu‘tezile’nin bizzat kendi eserlerinden tanınmasına katkı sunulması amaçlanmaktadır.
Research Interests:
Nübüvvet meselesi İslâm kelâmının ulûhiyyet, nübüvvet ve âhiret olarak sıralanan üçlü tasnifinin ikincisi konumunda dinin en temel esaslarından biridir. Bu konu düşünce tarihimiz boyunca kelâm âlimlerinin gündeminde olmuştur. İlk... more
Nübüvvet meselesi İslâm kelâmının ulûhiyyet, nübüvvet ve âhiret olarak sıralanan üçlü tasnifinin ikincisi konumunda dinin en temel esaslarından biridir. Bu konu düşünce tarihimiz boyunca kelâm âlimlerinin gündeminde olmuştur. İlk dönemlerde Berâhime’nin görüşlerine karşı başlayan nübüvvet savunusu sonraki dönemlerde ise Dehriler, Tabiatçı filozoflar ve mülhidlere karşı yapılagelmiştir. Bunun yanında İslâm düşüncesi içerisinde de özellikle İşrâkî Filozoflar ve bir kısım müfrit mutasavvıfların nübüvvet meselesine sorunlu yaklaşımları konunun bir kelâm problemi olarak güncelliğini korumasına neden olmuştur. Yeni İlm-i Kelâm dönemine gelindiğinde ise pozitivist yaklaşımlar karşısında mûcizenin hakikatini ve nübüvvet meselesini savunma çabaları öne çıkmıştır. Mustafa Fevzi Efendi bu makalesinde meseleyi tasavvuf, felsefe ve bilim açısından ele almaktadır. Düşünürümüzün kendi yaşadığı dönemdeki bilimsel gelişmelerden faydalanarak meseleyi izah etmeye çalışması ve mûcizeler yerine akla ve ...
Kelâm ilminin, günümüz meselelerine tatminkâr çözümler üretebilmesi için hiç şüphesiz kelam tarihinin iyi okunması, kelâm ilminin doğuşundan bu güne geçen süreçte ele alınan konuların, kullanılan yöntem ve argümanların iyi anlaşılması... more
Kelâm ilminin, günümüz meselelerine tatminkâr çözümler üretebilmesi için hiç şüphesiz kelam tarihinin iyi okunması, kelâm ilminin doğuşundan bu güne geçen süreçte ele alınan konuların, kullanılan yöntem ve argümanların iyi anlaşılması lazımdır. Çalışmamızın birinci bölümünde, üzerinde yaşadığımız topraklarda asırlarca hüküm süren, medeniyetler kuran, her dalda mustesnâ sanat eserleri bırakan Osmanlı Devleti’nin hâkimiyeti döneminde yetişen ulemânın kazâ-kader konularındaki düşünce ve inançlarından hareketle, o dönemde konuşulan ve tartışılan konuların neler olduğunu anlamaya çalıştık. Kazâ-kader ve irâde konusunu çalışacak araştırmacılara, geçmişte yazılan eserler hakkında bir fikir verecek, en kısa yoldan hangi konuların nerede bulunabileceği konusunda kendilerine rehberlik edecek üslupta, eserler ve müellifleri hakkında kısa bilgiler verdik. Tezin ikinci bölümünde ise, günümüze kadar ulaşan başucu eserleriyle Osmanlı müellifleri içerisinde saygın bir yeri olan Taşköprîzâde’nin kaz...
Edebiyat tarihimizde “Mesnevi Mutercimi” unvaniyla bilinen Mehmed Suleyman Nahifi (o. 1151/1738), yaklasik doksan yillik omrunde cesitli devlet kademelerinde farkli gorevlerde (yenicerilik, sefir kâtipligi, sikk-i sâni defterdarligi vb.)... more
Edebiyat tarihimizde “Mesnevi Mutercimi” unvaniyla bilinen Mehmed Suleyman Nahifi (o. 1151/1738), yaklasik doksan yillik omrunde cesitli devlet kademelerinde farkli gorevlerde (yenicerilik, sefir kâtipligi, sikk-i sâni defterdarligi vb.) bulunmus, hem nazim hem de nesir alaninda pek cok eser kaleme almistir. Hayati, sanati ve eserleriyle alakali pek cok makale yazilan, calismalar yapilan Nahifi’nin manzum telifatindan Mubahase-i Kazâ ve Kader’in —amator sayilabilecek bir nesrin disinda- bu gune kadar ilmi bir calismaya konu oldugu bilinmemektedir. Bu acidan eser uzerinde calisilmayi hak etmektedir. Eserin gun yuzune cikmasini onemli kilan bir baska husus da kendi doneminin dusunce kodlarini yansitmasi itibariyle tasidigi degerdir. Nitekim Osmanli ulemâsi uzerinde ozellikle de XIII. ve XIV. yuzyillarda Es‘ari dusuncenin baskin bir durumda oldugu bilinmektedir. Elimize ulasan eseri uzerinden anlamaya calistigimiz Nahifi’nin ise bu akimin degil de Kemâluddin Ibnu’l-Humâm (o. 861/1457),...
Zamakhshari, who is himself a dark mu'tazilite, was accepted not only by Mu'tezile but also by other factions with his other works, especially his Tafsir. However, the fact that Zamakhshari is a Mu'tazilite in faith is clearly... more
Zamakhshari, who is himself a dark mu'tazilite, was accepted not only by Mu'tezile but also by other factions with his other works, especially his Tafsir. However, the fact that Zamakhshari is a Mu'tazilite in faith is clearly reflected in his works. If you look at the weighted works of thought, especially the Monk, the traces of a propagandist mood and ideological approach are clearly visible. In this respect, it is seem that the author directs the arrows of criticism on his opponents with the reflex of defending the sect to which he belongs-especially on certain issues. It is also possible to count Shiites and Sunnis in terms of factions, and Sufizm in terms of criticism of the way religion is perceived. In this study, Zamakhshari's criticisms of Sunnis, especially those who refer to them as “mujbira”, “Kadariyya”, “hashaviyya”, “navabites”, “the people who call their own desires Sunnah, claiming that they are Sunnah,” “those who claim to be about the right”, will ...
Kitaplara iman bahsinde tartışılan konulardan biri de vahyin korunması meselesidir. Konu etrafında yanıtlanmayı bekleyen birtakım sorular vardır. Söz gelimi “vahyin korunması” gerek Kur’an açısından gerekse önceki vahiy metinleri... more
Kitaplara iman bahsinde tartışılan konulardan biri de vahyin korunması meselesidir. Konu etrafında yanıtlanmayı
bekleyen birtakım sorular vardır. Söz gelimi “vahyin korunması” gerek Kur’an açısından gerekse önceki vahiy metinleri
açısından mümkün müdür? İmkân ya da imkânsızlığın tarihsel ve sosyolojik gerçeklik açısından sebepleri nelerdir? Şayet
korunma mümkünse kaynağı ilâhî otorite midir yoksa beşerî unsurlar mıdır? İlâhî otorite ön planda ise bu otorite yalnızca
Kur’an hakkında mı tecelli etmiştir? Bu yönüyle Kur’an’la ilgili öncekilerden farklı bir uygulama olabilir mi? şeklinde pek
çok problem peş peşe sıralanabilir. Aynı şekilde Kur’an’ın nüzûlünden itibaren hiçbir değişim ve tahrife maruz kalmaksızın
günümüze kadar intikal edişi, akıllara diğer kitapların neden bu nitelikten mahrum olduğu sorusunu getirmektedir. Bu
meyanda verilen cevaplar Kur’an’ın diğerlerinden farklı olarak “ilâhî koruma altında olduğu” bu nedenle tebdil ve
tahrifine imkân olmadığı argümanına dayanmaktadır. Bu cevaba İslâm dininin son ve evrensel oluşu gibi faktörlerin de
eklenmesiyle Kur’an ve diğer kitaplar arasındaki fark açıklanmaya çalışılmaktadır. Ancak meselenin bu haliyle
hallolduğunu, verilen cevapların özellikle entelektüel zihinler açısından tam bir berraklık oluşturduğunu söylemek güçtür.
Ayrıca Kur’an üzerinde ilâhî iltimas olduğu algısını oluşturacak tarzda yapılan bu tür yorumların tarihsel analizlerinin
yapılması gerekmektedir. Bu çalışmada öncelikle Tevrat, Zebûr ve İncil’in orijinal hallerini koruyup koruyamadıkları
meselesi kısaca tartışılmış, ardından dikkatler Kur’an üzerine çekilmiştir. Bu çerçevede sıklıkla atıf yapılan el-Hicr 15/9
âyeti etrafında yapılan yorumlar irdelenmiş ve erken dönem müfessirlerince bu âyet Kur’an’ın daha çok nüzûl sürecini
ilgilendiren bir korunmaya dikkat çekildiği görülmüştür. Özellikle hicrî ilk 3 asırda yazılan tefsirlerde Kur’an’ın korunması
meselesinin nüzûl süreciyle ilişkili olarak ele alınması; korumanın Allah ile Hz. Peygamber arasındaki bir sürece tahsis
edilmiş olması anlamlıdır. Buna karşın sonraki dönemlerde yazılan tefsirlerde ise yorumların Kur’an’ın ilelebet ilâhî
koruma garantisi altında olduğu yönüne evirildiği görülmektedir. Tefsirlerde söz konusu âyetin yorumundaki bu
değişikliğin sebeplerinin neler olabileceği noktasında yaptığımız çalışmada iki temel nedene ulaştık. Birincisi nüzûl
ortamından uzaklaşılmış olmasıdır. İkincisi ise söz konusu âyetin, tarihsel süreçte Kur’an’dan bir kısım sûre ve âyetlerin
çıkarıldığını ileri süren Şiî düşüncenin reddine yönelik yorumlanmaya elverişli olmasıdır. Dolayısıyla tefsirlerde söz
konusu âyet bağlamında değişen yorum farkının temelinde mezhebî sâiklerin olduğunu söylemek mümkündür.
Çalışmamızda da görüleceği üzere bahsi geçen âyette Kur’an’ın korunma sürecini anlatan ifadeler -özellikle erken dönem
müfessirlerinin kanaatinden hareketle- nüzûl aşamasını ifade ettiği için İlâhî koruma garantisi açısından Kur’an’ın diğer
kitaplardan farkının olmadığını söylemek mümkündür.
Edebiyat tarihimizde “Mesnevi Mutercimi” unvaniyla bilinen Mehmed Suleyman Nahifi (o. 1151/1738), yaklasik doksan yillik omrunde cesitli devlet kademelerinde farkli gorevlerde (yenicerilik, sefir kâtipligi, sikk-i sâni defterdarligi vb.)... more
Edebiyat tarihimizde “Mesnevi Mutercimi” unvaniyla bilinen Mehmed Suleyman Nahifi (o. 1151/1738), yaklasik doksan yillik omrunde cesitli devlet kademelerinde farkli gorevlerde (yenicerilik, sefir kâtipligi, sikk-i sâni defterdarligi vb.) bulunmus, hem nazim hem de nesir alaninda pek cok eser kaleme almistir. Hayati, sanati ve eserleriyle alakali pek cok makale yazilan, calismalar yapilan Nahifi’nin manzum telifatindan Mubahase-i Kazâ ve Kader’in —amator sayilabilecek bir nesrin disinda- bu gune kadar ilmi bir calismaya konu oldugu bilinmemektedir. Bu acidan eser uzerinde calisilmayi hak etmektedir. Eserin gun yuzune cikmasini onemli kilan bir baska husus da kendi doneminin dusunce kodlarini yansitmasi itibariyle tasidigi degerdir. Nitekim Osmanli ulemâsi uzerinde ozellikle de XIII. ve XIV. yuzyillarda Es‘ari dusuncenin baskin bir durumda oldugu bilinmektedir. Elimize ulasan eseri uzerinden anlamaya calistigimiz Nahifi’nin ise bu akimin degil de Kemâluddin Ibnu’l-Humâm (o. 861/1457), Hizir Bey (o. 863/1459) ve Taskoprizâde (o. 968/1561) gibi Hanefi-Mâturidi yonu agir basan âlimlerin bir devami oldugu soylenilebilir. Bunun disinda muellifin konu baglaminda Cebriyye ve Kaderiyye mensuplarina yonelttigi elestiriler de dikkate sayandir.