Arka Kapak Yazısı
Bu kitap bir “mikro tarih” çalışması değil ama onu da içeren, “büyük resmin” ç... more Arka Kapak Yazısı
Bu kitap bir “mikro tarih” çalışması değil ama onu da içeren, “büyük resmin” çerçevesini genişletmeyi amaçlayan makalelerden oluşan bir derleme temel olarak. Sosyal tarihçilik bakışı, “tarihin öznesi” olarak tanımlanabilecek olan olguların varlığını çeşitlendirerek, bir anlamda tarihsel algıyı demokratikleştirme işlevini içermektedir. Bu demokratikleştirme çağrısı, sosyal tarihçinin bakış açısını genişletmesini ve tarihsel analiz içerisinde farklı araçların aynı anda kullanılmasını zorlamaktadır. Bu yüzden kültür, edebiyat, toplumsal mücadele, görsel sanatlar ve basın tarihi gibi farklı odak noktalarına sahip tarihsel anlatılar, sosyal tarihçinin bu çabası içerisinde anlamlı bir araç olarak yeniden kullanılabilmektedir. Bu kitapta yer alan makaleler akademik hayatımın neredeyse en başından itibaren bu yöndeki arayışımın da bir sunumu gibidir aslında. Sultanahmet Meydanı’nda herkesin gözü önünde idam edilen Ali Ürkmer’in hikâyesinden, Arjantin İşçi Ataşesi Moggia’nın Türkiye macerasına kadar geçen süre içerisinde birbirinden bağımsız olarak üretmiş olduğum bu makaleler, bir yazar olarak benim de kendi kişisel tarihimin ve tarihçilik anlayışımın kısa bir özetini sunmaktadır. Bu kitabın hazırlanması sırasında benim de tekrar farkına vardığım bu dönüşüm umarım kitabın okurları tarafından da anlayışla karşılanır.
Siyaset Sosyolojisi - Siyasallaşmanın Alanları, Özneleri ve Araçları içinde, derleyen: Ahmet Bekmen, 2024
"Edebiyat", Siyaset Sosyolojisi - Siyasallaşmanın Alanları, Özneleri ve Araçları, içinde, der: Ah... more "Edebiyat", Siyaset Sosyolojisi - Siyasallaşmanın Alanları, Özneleri ve Araçları, içinde, der: Ahmet Bekmen, İstanbul: İletişim Yayınları, 2024, ss. 201-224.
From the beginning, the peasantry has played a pivotal role in the
making of the Turkish national... more From the beginning, the peasantry has played a pivotal role in the making of the Turkish national identity. Throughout the centurylong history of the Turkish nation-state, the status and significance of the peasantry have shifted in response to strategic and pragmatic changes in national, international, and oppositional politics. This article aims to trace the changing meanings of the peasantry in Turkish politics in accordance with the changing characteristics of the peasantry as a class element in Turkish capitalism. In doing so, we seek to explore how the real and imaginary meanings of the peasantry align or diverge from each other in a century-long period. For the first time, the article presents a comprehensive table that identifies key elements of this interaction across different periods spanning a century of Turkey’s history. By elucidating the criteria that have influenced the peasantry’s development as a social class and its definition within the broader societal framework over this extensive period, provoking new inquiries into the peasantry’s enduring role as a dynamic force in contemporary Turkish society is anticipated.
In 1939, Nasuhi Baydar, a Turkish Grand National Assembly member, translated Pierre Louys' Afrodi... more In 1939, Nasuhi Baydar, a Turkish Grand National Assembly member, translated Pierre Louys' Afrodit. The novel was banned for obscenity, sparking widespread protests as well as public interest. The trials resulting from the novel's banning were sometimes held in the presence of as many as 5,000 protestors. As the debates over the value of an obscene novel continued to rage, the scope for discussions widened, with the case becoming part of the ongoing struggle between "revolutionary modernists" and opposing "reactionaries." Ultimately, the debate over the novel's alleged obscenity transformed into "nothing but fuel for constructing communities." Even amidst significant events like the 1939 Erzincan earthquake and the Soviet annexation of Finland, the Afrodit case dominated media headlines and completely captured public attention. After the acquittal of the book's publisher, more than four different translations of the novel appeared on the market, significantly increasing its sales volume. Even before the acquittal, some pirated editions or other books using the same title were sold by street peddlers until midnight. This paper aims to demonstrate how Turkey's intellectuals engaged in their political and ideological struggle during the Second World War by mobilizing the public over a trial regarding a piece of supposedly obscene literature.
Cumhuriyet’in 100 yıllık tarihini 100 nesne ile alternatif bir şekilde anlatmayı hedefleyen bu d... more Cumhuriyet’in 100 yıllık tarihini 100 nesne ile alternatif bir şekilde anlatmayı hedefleyen bu dijital ansiklopedi projesi, 2021 yılında başladı. Gerek yürütücü ekibiyle gerekse de yazar kadrosuyla büyük ölçüde barış akademisyenlerinin bir eseri olan proje, İsveç Konsolosluğu ve EED (European Endowment for Democracy) desteğiyle, CDPR (Center for Democracy and Peace Research) ve Kültürhane tarafından yürütüldü.
Faces of Republican Turkey: Beyond the Modernization Hypothesis, 2020
The focus of this study is on the “making” of the ultra-conservative intellectual dominance in Tu... more The focus of this study is on the “making” of the ultra-conservative intellectual dominance in Turkish rural sociology discipline. Discussions among intellectuals, the anti-communist “nature” of this academic field, the foundation of a new developmentalist perspective and how these sociology studies re-defined peasantry and the rural structure of the country in general will be discussed in this study. The change from the previously dominant Kemalist “peasantist” approach to a “new-peasantism”, which was transcribed for the changing Cold War conditions, will also be examined in this article. The ideological framework of defining developmentalism in the 1960s would be influenced from the dominance that had been created during the post-war period of intellectual discussions. Keywords: Rural Sociology, Developmentalism, Le Play School, Science Sociale, Prens [Prince] Sabahaddin.
"Türkiye'de Peronizmin Kısa Sürmüş Macerası: Arjantin İşçi Ataşesi Francisco F. Moggia", Toplumsa... more "Türkiye'de Peronizmin Kısa Sürmüş Macerası: Arjantin İşçi Ataşesi Francisco F. Moggia", Toplumsal Tarih, No: 305 Mayıs 2019, 30-37.
Eski ama sürekli gündemde bir klişe; belki de herkesin dalga geçerek söylediği ve bir şekilde Tür... more Eski ama sürekli gündemde bir klişe; belki de herkesin dalga geçerek söylediği ve bir şekilde Türkiye'deki genel tarih eğitiminin kısa bir tanımlaması gibi olabilen bir cümledir ve Birinci Dünya Savaşı'nın sonuçları bahsinde sıklıkla tekrarlandığı söylenir: Aslında Osmanlı İmparatorluğu (burada resmi tarih anlatılarında ve genel tarih derslerinde "Biz" olarak geçiyor) savaşta yenilmedi. Savaşın başında oluşmuş olan müttefik sisteminin (üçlü itilaf ve üçlü ittifak) ısrarlı olarak savaşın cephelerini tanımlamada kullanılmasından kaynaklı "müttefiklerimiz" ya da müttefiklerin en başta geleni, Osmanlı devlet yöneticilerinin doğrudan ilişkide bulunduğu ve hatta bizi savaşa sokma suçunu da Enver Paşa ile birlikte üstlenen, Almanya yenildiği için "Biz" de yenik "sayıldık". Bu hikâyenin, savaşın sonuna dair bu açıklamanın çokça yaygın, hatta üzerine espri çeşitlemelerinin yapılabildiği yaygınlıkta dolaşımda olması bu bilginin (!) kaynağına dönük bir merakın da ortaya çıkmasına yol açmaktadır. Nasıl oluyor da aslında gerçeklikle bağı oldukça zayıf olan bu iddia yaygınlaşabilmiş ve herkesin konuştuğu bir "klişe"ye dönüşmüştür. Her "gelenek" ya da "klişe" icadında olduğu gibi, bu söylemin de ilk olarak ne zaman nasıl bu hale geldiği konusunda tam olarak bilgi sahibi olmak çok mümkün değilse de, nasıl olup da bu türden bir "klişeleşmiş anlatının" çok boyutlu bir tarihsel sürecin açıklaması olarak yerleşik hale gelmiş olduğunu görebilmek, bizi bilginin üretim ve dağıtım süreçleri hakkında ipuçlarına yöneltecektir. Sosyal medyada, Ekşi Sözlük gibi popüler alanlarda, çeşitli karikatürlerde ve hatta "Kim Milyoner Olmak İster" isimli yarışma programında bile sorulan bir soru olması sebebiyle bu "mitin" gerçekliği, olayların gerçek bağlamından bağımsız bir biçimde yaygınlaşmış görünüyor. Burada en genel anlamıyla Birinci Dünya Savaşı'nın Osmanlı İmparatorluğu açısından neden ve nasıl sonuçlandığını göstermekten daha çok yukarıda bahsedilen "mitin" izi sürülmeye çalışılacaktır.
Öz: Bu çalışmada işçilerin Türkiye'de 1946 ve 1947 döneminde gerçekleştirilen sendikalaşma süreci... more Öz: Bu çalışmada işçilerin Türkiye'de 1946 ve 1947 döneminde gerçekleştirilen sendikalaşma sürecinin ardından, 1952 yılından TÜRK-İŞ'in kurulmasıyla birlikte kurumsallaşması sonrasındaki kültürel oluşumu, işçilerin ve sendikacıların okudukları ve yayınladıkları kitap, dergi ve gazeteler üzerinden değerlendirilmektedir. Böylelikle Türkiye'de emek tarihi çalışmaları açısından çok fazla üzerinde durulmayan bir dönemde işçilerin entelektüel bilgi, algı ve bilinçlerinin nasıl şekillenmiş olabileceği sorgulanacaktır. Araştırma çoğunlukla Yıldırım Koç'un sendikacılarla yapmış olduğu görüşmeler ve Uluslararası Sosyal Tarih Enstitüsü'nde [USTE] bulunan Kemal Sülker Arşivi'nden elde edilen belgelere dayanmaktadır.
Özet Bu çalışmada İspanya'da İç Savaş öncesi ve sonrası devlet ve sınıfların yapısının dönüşümü e... more Özet Bu çalışmada İspanya'da İç Savaş öncesi ve sonrası devlet ve sınıfların yapısının dönüşümü ele alınmaktadır. İlk olarak savaş öncesindeki sınıfsal durum ve temel ekonomik yapı analiz edilerek, başta toprak ve ilişkili sınıfsal yapılar olmak üzere, kilisenin, ordunun ve monarşinin hâkim konumu değerlendirilecektir. İkinci bölümde ise Franco'nun yeni İspanyol Faşizmi altında temel sınıfsal dönüşümün nasıl gerçekleştiği gösterilmeye çalışılacaktır. Böylece İkinci Dünya Savaşı'nın ardından bile iktidarını sürdürebilmiş olan otoriter-faşizan bir rejimin sınıfsal ve toplumsal boyutları tanımlanmaya çalışılacaktır. Bu çalışma ile en temelde, İkinci Dünya Savaşı'na katılmamış ve savaş sonrası yenilmiş faşizmlerden farklı bir yol izlemiş İspanya'nın sınıfsal çatışma ve ittifakları sonucunda nasıl varlığını sürdürebildiğinin analizi amaçlanmıştır. Abstract The transformation of the state and classes before and after the Civil War in Spain is discussed in this study. First, with the analysis of the class contradictions and main economic structure before the war, the political hegemony of the Church, military and monarchy will be questioned. In the second section how Franco achieved the transformation of class relations under the Spanish Fascism is going to be shown. This article mainly deals with the question of how an authoritarian-fascist state, which did not participate to the Second World War and not defeated as a result, could continue to be in power and how the alliances between the classes occurred and transformed to reach that end.
Demir-İş Haber Bülteni ikinci sayısından itibaren neredeyse her sayısında birkaç karikatüre yer v... more Demir-İş Haber Bülteni ikinci sayısından itibaren neredeyse her sayısında birkaç karikatüre yer veriyordu. Acemice çizilmiş bu karikatürleri kimin çizdiği tam olarak bilinemese de çizgilerindeki ortaklık ve her birinde imza olarak kullanılan K.T. harfleri tek bir ismi akla getirir: Bülten’in yazı işleri müdürü ve sendikanın da başkanı olan Kemal Türkler. Türkiye’de örgütlü işçi sınıfı mücadelesinin en önde gelen isimlerinden biri, geride bıraktığı onca mücadele ve deneyimin yanında, hayatının bir anında karikatürist olmayı düşünmüş olabilir mi?
Arka Kapak Yazısı
Bu kitap bir “mikro tarih” çalışması değil ama onu da içeren, “büyük resmin” ç... more Arka Kapak Yazısı
Bu kitap bir “mikro tarih” çalışması değil ama onu da içeren, “büyük resmin” çerçevesini genişletmeyi amaçlayan makalelerden oluşan bir derleme temel olarak. Sosyal tarihçilik bakışı, “tarihin öznesi” olarak tanımlanabilecek olan olguların varlığını çeşitlendirerek, bir anlamda tarihsel algıyı demokratikleştirme işlevini içermektedir. Bu demokratikleştirme çağrısı, sosyal tarihçinin bakış açısını genişletmesini ve tarihsel analiz içerisinde farklı araçların aynı anda kullanılmasını zorlamaktadır. Bu yüzden kültür, edebiyat, toplumsal mücadele, görsel sanatlar ve basın tarihi gibi farklı odak noktalarına sahip tarihsel anlatılar, sosyal tarihçinin bu çabası içerisinde anlamlı bir araç olarak yeniden kullanılabilmektedir. Bu kitapta yer alan makaleler akademik hayatımın neredeyse en başından itibaren bu yöndeki arayışımın da bir sunumu gibidir aslında. Sultanahmet Meydanı’nda herkesin gözü önünde idam edilen Ali Ürkmer’in hikâyesinden, Arjantin İşçi Ataşesi Moggia’nın Türkiye macerasına kadar geçen süre içerisinde birbirinden bağımsız olarak üretmiş olduğum bu makaleler, bir yazar olarak benim de kendi kişisel tarihimin ve tarihçilik anlayışımın kısa bir özetini sunmaktadır. Bu kitabın hazırlanması sırasında benim de tekrar farkına vardığım bu dönüşüm umarım kitabın okurları tarafından da anlayışla karşılanır.
Siyaset Sosyolojisi - Siyasallaşmanın Alanları, Özneleri ve Araçları içinde, derleyen: Ahmet Bekmen, 2024
"Edebiyat", Siyaset Sosyolojisi - Siyasallaşmanın Alanları, Özneleri ve Araçları, içinde, der: Ah... more "Edebiyat", Siyaset Sosyolojisi - Siyasallaşmanın Alanları, Özneleri ve Araçları, içinde, der: Ahmet Bekmen, İstanbul: İletişim Yayınları, 2024, ss. 201-224.
From the beginning, the peasantry has played a pivotal role in the
making of the Turkish national... more From the beginning, the peasantry has played a pivotal role in the making of the Turkish national identity. Throughout the centurylong history of the Turkish nation-state, the status and significance of the peasantry have shifted in response to strategic and pragmatic changes in national, international, and oppositional politics. This article aims to trace the changing meanings of the peasantry in Turkish politics in accordance with the changing characteristics of the peasantry as a class element in Turkish capitalism. In doing so, we seek to explore how the real and imaginary meanings of the peasantry align or diverge from each other in a century-long period. For the first time, the article presents a comprehensive table that identifies key elements of this interaction across different periods spanning a century of Turkey’s history. By elucidating the criteria that have influenced the peasantry’s development as a social class and its definition within the broader societal framework over this extensive period, provoking new inquiries into the peasantry’s enduring role as a dynamic force in contemporary Turkish society is anticipated.
In 1939, Nasuhi Baydar, a Turkish Grand National Assembly member, translated Pierre Louys' Afrodi... more In 1939, Nasuhi Baydar, a Turkish Grand National Assembly member, translated Pierre Louys' Afrodit. The novel was banned for obscenity, sparking widespread protests as well as public interest. The trials resulting from the novel's banning were sometimes held in the presence of as many as 5,000 protestors. As the debates over the value of an obscene novel continued to rage, the scope for discussions widened, with the case becoming part of the ongoing struggle between "revolutionary modernists" and opposing "reactionaries." Ultimately, the debate over the novel's alleged obscenity transformed into "nothing but fuel for constructing communities." Even amidst significant events like the 1939 Erzincan earthquake and the Soviet annexation of Finland, the Afrodit case dominated media headlines and completely captured public attention. After the acquittal of the book's publisher, more than four different translations of the novel appeared on the market, significantly increasing its sales volume. Even before the acquittal, some pirated editions or other books using the same title were sold by street peddlers until midnight. This paper aims to demonstrate how Turkey's intellectuals engaged in their political and ideological struggle during the Second World War by mobilizing the public over a trial regarding a piece of supposedly obscene literature.
Cumhuriyet’in 100 yıllık tarihini 100 nesne ile alternatif bir şekilde anlatmayı hedefleyen bu d... more Cumhuriyet’in 100 yıllık tarihini 100 nesne ile alternatif bir şekilde anlatmayı hedefleyen bu dijital ansiklopedi projesi, 2021 yılında başladı. Gerek yürütücü ekibiyle gerekse de yazar kadrosuyla büyük ölçüde barış akademisyenlerinin bir eseri olan proje, İsveç Konsolosluğu ve EED (European Endowment for Democracy) desteğiyle, CDPR (Center for Democracy and Peace Research) ve Kültürhane tarafından yürütüldü.
Faces of Republican Turkey: Beyond the Modernization Hypothesis, 2020
The focus of this study is on the “making” of the ultra-conservative intellectual dominance in Tu... more The focus of this study is on the “making” of the ultra-conservative intellectual dominance in Turkish rural sociology discipline. Discussions among intellectuals, the anti-communist “nature” of this academic field, the foundation of a new developmentalist perspective and how these sociology studies re-defined peasantry and the rural structure of the country in general will be discussed in this study. The change from the previously dominant Kemalist “peasantist” approach to a “new-peasantism”, which was transcribed for the changing Cold War conditions, will also be examined in this article. The ideological framework of defining developmentalism in the 1960s would be influenced from the dominance that had been created during the post-war period of intellectual discussions. Keywords: Rural Sociology, Developmentalism, Le Play School, Science Sociale, Prens [Prince] Sabahaddin.
"Türkiye'de Peronizmin Kısa Sürmüş Macerası: Arjantin İşçi Ataşesi Francisco F. Moggia", Toplumsa... more "Türkiye'de Peronizmin Kısa Sürmüş Macerası: Arjantin İşçi Ataşesi Francisco F. Moggia", Toplumsal Tarih, No: 305 Mayıs 2019, 30-37.
Eski ama sürekli gündemde bir klişe; belki de herkesin dalga geçerek söylediği ve bir şekilde Tür... more Eski ama sürekli gündemde bir klişe; belki de herkesin dalga geçerek söylediği ve bir şekilde Türkiye'deki genel tarih eğitiminin kısa bir tanımlaması gibi olabilen bir cümledir ve Birinci Dünya Savaşı'nın sonuçları bahsinde sıklıkla tekrarlandığı söylenir: Aslında Osmanlı İmparatorluğu (burada resmi tarih anlatılarında ve genel tarih derslerinde "Biz" olarak geçiyor) savaşta yenilmedi. Savaşın başında oluşmuş olan müttefik sisteminin (üçlü itilaf ve üçlü ittifak) ısrarlı olarak savaşın cephelerini tanımlamada kullanılmasından kaynaklı "müttefiklerimiz" ya da müttefiklerin en başta geleni, Osmanlı devlet yöneticilerinin doğrudan ilişkide bulunduğu ve hatta bizi savaşa sokma suçunu da Enver Paşa ile birlikte üstlenen, Almanya yenildiği için "Biz" de yenik "sayıldık". Bu hikâyenin, savaşın sonuna dair bu açıklamanın çokça yaygın, hatta üzerine espri çeşitlemelerinin yapılabildiği yaygınlıkta dolaşımda olması bu bilginin (!) kaynağına dönük bir merakın da ortaya çıkmasına yol açmaktadır. Nasıl oluyor da aslında gerçeklikle bağı oldukça zayıf olan bu iddia yaygınlaşabilmiş ve herkesin konuştuğu bir "klişe"ye dönüşmüştür. Her "gelenek" ya da "klişe" icadında olduğu gibi, bu söylemin de ilk olarak ne zaman nasıl bu hale geldiği konusunda tam olarak bilgi sahibi olmak çok mümkün değilse de, nasıl olup da bu türden bir "klişeleşmiş anlatının" çok boyutlu bir tarihsel sürecin açıklaması olarak yerleşik hale gelmiş olduğunu görebilmek, bizi bilginin üretim ve dağıtım süreçleri hakkında ipuçlarına yöneltecektir. Sosyal medyada, Ekşi Sözlük gibi popüler alanlarda, çeşitli karikatürlerde ve hatta "Kim Milyoner Olmak İster" isimli yarışma programında bile sorulan bir soru olması sebebiyle bu "mitin" gerçekliği, olayların gerçek bağlamından bağımsız bir biçimde yaygınlaşmış görünüyor. Burada en genel anlamıyla Birinci Dünya Savaşı'nın Osmanlı İmparatorluğu açısından neden ve nasıl sonuçlandığını göstermekten daha çok yukarıda bahsedilen "mitin" izi sürülmeye çalışılacaktır.
Öz: Bu çalışmada işçilerin Türkiye'de 1946 ve 1947 döneminde gerçekleştirilen sendikalaşma süreci... more Öz: Bu çalışmada işçilerin Türkiye'de 1946 ve 1947 döneminde gerçekleştirilen sendikalaşma sürecinin ardından, 1952 yılından TÜRK-İŞ'in kurulmasıyla birlikte kurumsallaşması sonrasındaki kültürel oluşumu, işçilerin ve sendikacıların okudukları ve yayınladıkları kitap, dergi ve gazeteler üzerinden değerlendirilmektedir. Böylelikle Türkiye'de emek tarihi çalışmaları açısından çok fazla üzerinde durulmayan bir dönemde işçilerin entelektüel bilgi, algı ve bilinçlerinin nasıl şekillenmiş olabileceği sorgulanacaktır. Araştırma çoğunlukla Yıldırım Koç'un sendikacılarla yapmış olduğu görüşmeler ve Uluslararası Sosyal Tarih Enstitüsü'nde [USTE] bulunan Kemal Sülker Arşivi'nden elde edilen belgelere dayanmaktadır.
Özet Bu çalışmada İspanya'da İç Savaş öncesi ve sonrası devlet ve sınıfların yapısının dönüşümü e... more Özet Bu çalışmada İspanya'da İç Savaş öncesi ve sonrası devlet ve sınıfların yapısının dönüşümü ele alınmaktadır. İlk olarak savaş öncesindeki sınıfsal durum ve temel ekonomik yapı analiz edilerek, başta toprak ve ilişkili sınıfsal yapılar olmak üzere, kilisenin, ordunun ve monarşinin hâkim konumu değerlendirilecektir. İkinci bölümde ise Franco'nun yeni İspanyol Faşizmi altında temel sınıfsal dönüşümün nasıl gerçekleştiği gösterilmeye çalışılacaktır. Böylece İkinci Dünya Savaşı'nın ardından bile iktidarını sürdürebilmiş olan otoriter-faşizan bir rejimin sınıfsal ve toplumsal boyutları tanımlanmaya çalışılacaktır. Bu çalışma ile en temelde, İkinci Dünya Savaşı'na katılmamış ve savaş sonrası yenilmiş faşizmlerden farklı bir yol izlemiş İspanya'nın sınıfsal çatışma ve ittifakları sonucunda nasıl varlığını sürdürebildiğinin analizi amaçlanmıştır. Abstract The transformation of the state and classes before and after the Civil War in Spain is discussed in this study. First, with the analysis of the class contradictions and main economic structure before the war, the political hegemony of the Church, military and monarchy will be questioned. In the second section how Franco achieved the transformation of class relations under the Spanish Fascism is going to be shown. This article mainly deals with the question of how an authoritarian-fascist state, which did not participate to the Second World War and not defeated as a result, could continue to be in power and how the alliances between the classes occurred and transformed to reach that end.
Demir-İş Haber Bülteni ikinci sayısından itibaren neredeyse her sayısında birkaç karikatüre yer v... more Demir-İş Haber Bülteni ikinci sayısından itibaren neredeyse her sayısında birkaç karikatüre yer veriyordu. Acemice çizilmiş bu karikatürleri kimin çizdiği tam olarak bilinemese de çizgilerindeki ortaklık ve her birinde imza olarak kullanılan K.T. harfleri tek bir ismi akla getirir: Bülten’in yazı işleri müdürü ve sendikanın da başkanı olan Kemal Türkler. Türkiye’de örgütlü işçi sınıfı mücadelesinin en önde gelen isimlerinden biri, geride bıraktığı onca mücadele ve deneyimin yanında, hayatının bir anında karikatürist olmayı düşünmüş olabilir mi?
Tanzimat'tan Günümüze Türkiye İşçi Sınıfı Tarihi 1839-2014, hazırlayanlar: Y. Doğan Çetinkaya - Mehmet Ö. Alkan, s: 271-283., 2015
Editörlerin giriş yazısında yer alan kısa özet: "Sinan Yıldırmaz, işçi sınıfı tarihinde sıklıkla ... more Editörlerin giriş yazısında yer alan kısa özet: "Sinan Yıldırmaz, işçi sınıfı tarihinde sıklıkla gündeme gelen köylülük ve işçilik mevzusunu yeniden gözden geçiriyor. Köylülüğün geçirdiği dönüşümün sınıfsal yapının şekillenişini anlamak açısından analiz edilmesi gereken bir mesele olduğunun altını çizen Yıldırmaz, bu hususun özellikle Türkiye gibi geç kapitalistleşen bir ülke için daha fazla önem arz ettiğini vurguluyor. Yıldırmaz'ın yazısı, işçi sınıfının olgusal düzeyde oluşumuna odaklanmayan ve mekanik bir 'köylüden işçiye' döşümün hikayesi nakleden anlatıları sorgulaması noktasında önemli bir uyarı niteliğinde."
İstanbul Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler doktora... more İstanbul Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler doktora programında verilmekte olan bu derste on yıllık periyodlar üzerinden Türkiye'de kültür ve siyaset konuları işlenmektedir. Kültürel Çalışmalar alanında Türkiye tarihi ile ilişkili konuların ele alındığı ders öğrencilerin teorik ve tematik olarak kültürel çalışmalar alanıyla ilişkisini geliştirmeyi amaçlamaktadır.
Bu ders temelde İstanbul Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İ... more Bu ders temelde İstanbul Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler yüksek lisans öğrencilerine Türkiye tarihinin tematik ve tarihsel düzlemde bir analizini kolaytırma amaçlı düşünülmüştür. Ders boyunca öğrencilerin, modern Türkiye tarihinin tartışmalı konuları hakkında okuma ve araştırma yaparak bu alana dönük ilerleyen dönemde yapacakları çalışmalara bir alt yapı oluşturmaları beklenmektedir.
Türkiye'deki "sağ siyaset"in tarihsel ve kavramsal izlerinin tartışılmasını amaçlayan bu ders İst... more Türkiye'deki "sağ siyaset"in tarihsel ve kavramsal izlerinin tartışılmasını amaçlayan bu ders İstanbul Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Yüksek Lisans programında en son 2016 yılında açılmıştır.
İstanbul Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü ... more İstanbul Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü 6. döneminde seçmeli ders olarak verilmektedir. Siyaset Bilimi öğrencilerinin edebiyat ile ilişkili analitik bakışını geliştirmesine yardımcı olması amaçlanan bu ders temelde Türkiye'nin 1950'li yıllarına kadar olan sürecinin edebiyat tartışmaları, ideolojik yönelimler ve özellikle de romanlar üzerinden değerlendirilmesini içerir.
İstanbul Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü ... more İstanbul Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü 8. Dönem seçmeli ders içeriğidir. Cumhuriyet dönemi Türkiye diplomasi tarihinin iç ve dış siyasal gelişmelerin birbiriyle etkileşimi üzerinden karşılaştırmalı bir değerlendirmesinin yapılması amaçlanmıştır. Okuma ve tartışma dersi olarak planlanan bu derse öğrencilerin aktif tartışmacı olarak katılması beklenmektedir.
Açık Radyo - Nesnelerin Uzun Tarihi.
Hazırlayan ve sunanlar: Fatma Genç ve Hasan Ateş
26 Temmuz ... more Açık Radyo - Nesnelerin Uzun Tarihi. Hazırlayan ve sunanlar: Fatma Genç ve Hasan Ateş 26 Temmuz 2024 Cuma 19:30-20:00
Çek haber sitesi iDNES ile yaptığımız yüz yıllık Türkiye tarihi ve güncel gelişmeler üzerine söyl... more Çek haber sitesi iDNES ile yaptığımız yüz yıllık Türkiye tarihi ve güncel gelişmeler üzerine söyleşi Pád osmanské říše je naše trauma. A Erdogan z něj těží, říká turecký historik Zdroj: https://www.idnes.cz/zpravy/zahranicni/turecko-volby-historiesinan-yildirmazrozhovor.A230525_144738_zahranicni_kha?h=9EB2E45B5FF21E6BA828FBB4D2292D 39 Kateřina Havlická 26. května 2023 20:00 Celý článek je běžně jen pro členy Blahopřejeme, tento článek vám někdo otevřel. Aktivovat členství Chceme-li pochopit, co se dnes děje v Turecku, musíme se vrátit o sto let zpět, říká v rozhovoru pro iDNES.cz profesor Istanbulské univerzity Sinan Yildirmaz. Před druhým kolem prezidentských voleb vysvětluje, že současný vládce Recep Tayyip Erdogan těží z tradičně těžkého života Turků. "Volebnímu systému nikdo nevěří, ale diktatura nám nehrozí," míní.
11 Temmuz 2022
Açık Radyo Bilim ve Düşünce Tarihi Sohbetleri
Derya Gürses Tarbuck, Doğan Çetinka... more 11 Temmuz 2022 Açık Radyo Bilim ve Düşünce Tarihi Sohbetleri Derya Gürses Tarbuck, Doğan Çetinkaya
Sinan Yıldırmaz ile Nurettin Topçu vasıtasıyla devrimci muhafazakârlığı, antikapitalist bir faşizmin mümkün olup olmadığını tartışıyor, Topçu'nun siyaset ve edebiyattaki düşüncelerinin izlerine bakıyoruz.
İmparatorluğun yıkıldığı ve Milli Mücadele’nin başladığı sürecin en önemli kırılma anlarının yüzüncü yıldönümlerini yaşarken Tarih Vakfı çatısı altında, Engin Kılıç’ın koordinatörlüğündeki 2019 Güz ve 2020 Bahar dönemlerinde Mütareke ve Milli Mücadele konuları ele alınarak bu konulara hem tarih hem edebiyat disiplinleri açısından bakıldı. Yeni bulguların ortaya konduğu ve döneme ilişkin hâkim söylemin sorgulandığı konuşmalardan oluşan bu dizi ile Cumhuriyetin kuruluşuna zemin hazırlayan bu sürece dair taze, eleştirel ve çok boyutlu bir perspektif sunmak amaçlandı.
“Tarih ve Edebiyatta Mütareke ve Milli Mücadele” temasıyla düzenlenen programın ikinci buluşması 24 Ekim 2019 Perşembe günü Sinan Yıldırmaz’ın, "Dolchstoßlegende'den 'Almanya Yenildiği İçin Biz De Yenik Sayıldık'a Yenilginin Tarihyazımı” başlıklı sunumuyla gerçekleşti.
Tarihin nasıl ve kimler tarafından yazıldığı tartışmasında en “klişe” sözlerden birisi “tarihin galipler eliyle ve onların gözünden bakılarak yazılmış olduğu” iddiasıdır. Bununla birlikte Birinci Dünya Savaşı gibi modern dünyanın dengelerini yeni baştan tanımlayacak bir savaşın sonunda, savaşın tarihi yalnızca yenenler tarafından yazılmamıştır. Yeni savaşlar ilk büyük savaşın yıkıntıları arasından yükselecektir. Hem iki savaş arası dönemde hem de İkinci Dünya Savaşı sırasında savaşın tarihyazımı “yenilenler” veya “yenik sayılanlar” tarafından da yazılacaktır. Böylelikle yeni çatışmaların ve savaşların toplumsal meşruiyetini kurmak daha mümkün hale gelebilmiştir. Bu konuşmada; Birinci Dünya Savaşı’ndan yenik çıkan iki ülkede, Alman ve Osmanlı İmparatorluğu’nda, savaşın nasıl tanımlandığından yola çıkarak hem Milli Mücadele’nin hem de İkinci Dünya Savaşı’nın meşruiyetinin nasıl tanımladığını karşılaştırmalı bir yerden tartışıldı.
Tarih: 24 Ekim 2019
Saat: 18:30-20:00
Adres: Ragıp Gümüşpala Cad. Değirmen Sk. No: 10 Eminönü (Ma... more Tarih: 24 Ekim 2019 Saat: 18:30-20:00 Adres: Ragıp Gümüşpala Cad. Değirmen Sk. No: 10 Eminönü (Marmara Belediyeler Birliği binası)
DOLCHSTOßLEGENDE'DEN "ALMANYA YENİLDİĞİ İÇİN BİZ DE YENİK SAYILDIK"A YENİLGİNİN TARİHYAZIMI Tarihin nasıl ve kimler tarafından yazıldığı tartışmasında en “klişe” sözlerden birisi “tarihin galipler eliyle ve onların gözünden bakılarak yazılmış olduğu” iddiasıdır. Bununla birlikte Birinci Dünya Savaşı gibi modern dünyanın dengelerini yeni baştan tanımlayacak bir savaşın sonunda, savaşın tarihi yalnızca yenenler tarafından yazılmamıştır. Yeni savaşlar ilk büyük savaşın yıkıntıları arasından yükselecektir. Hem iki savaş arası dönemde hem de İkinci Dünya Savaşı sırasında savaşın tarihyazımı “yenilenler” veya “yenik sayılanlar” tarafından da yazılacaktır. Böylelikle yeni çatışmaların ve savaşların toplumsal meşruiyetini kurmak daha mümkün hale gelebilmiştir. Burada Birinci Dünya Savaşı’ndan yenik çıkan iki ülkede, Alman ve Osmanlı İmparatorluğu’nda savaşın nasıl tanımlandığından yola çıkarak hem Milli Mücadele’nin hem de İkinci Dünya Savaşı’nın meşruiyetinin nasıl tanımladığını karşılaştırmalı bir yerden anlamaya çalışacağız. Benzer bir temele sahip "dolchstoßlegende" (arkadan bıçaklama efsanesi) ile “Almanlar Yenildiği İçin Biz de Yenik Sayıldık” söyleminin “yenilginin tarihyazımını” oluşturmadaki katkısı tartışılacaktır.
Toplumsal Tarih dergisinin 305. sayısı çıktı!
Toplumsal Tarih, Mayıs 2019'da "Demokrat Parti İkt... more Toplumsal Tarih dergisinin 305. sayısı çıktı!
Toplumsal Tarih, Mayıs 2019'da "Demokrat Parti İktidarı ve Emek Hareketi" başlıklı özel bir dosyayla, dönemin emek ve sendikacılık hareketlerini iç ve dış siyasi konjonktür bağlamında ele alıyor. Dosyada bir araya getirilen makaleler; Demokrat Parti döneminde canlanan emek ve sendikacılık hareketlerinin bir yanıyla barındırdığı mücadeleci karakteri gösterirken, diğer yanıyla da hem içeride iki parti arasındaki rekabetin hem de savaş sonrası dönemin uluslararası hegemonya mücadelesinin bir konusu haline geldiğine işaret eden karakterini ele alıyor ve emek tarihi çalışmalarında yokluğu uzun zamandır eleştirilen toplumsal cinsiyet perspektifine de dönemin kadın işçileri üzerinden katkı sunuyor.
Sinan Yıldırmaz'ın editörlüğünde hazırlanan dosya; Hakan Koçak, Görkem Akgöz, Tuna Ayber ve Aziz Çelik ile birlikte, iki mayıs arasındaki on yıllık Demokrat Parti iktidarına ilişkin çalışmalarda sıkça incelenen “yukarıdaki” aktörlerin dışında, toplumsal ve politik alanda mücadele eden “aşağıdakilerin”, emekçinin ve emeğin sesine kulak vermeyi amaçlıyor. Dosyada; emek tarihi çalışmalarında genellikle gölgede kalmış 1950'ler, dönemin ruhunun baskıcı karakterine rağmen bir sonraki döneme miras kalacak mücadeleci ve bağımsız sendikacılık gayretinin doğuşu, emek hareketinin kadın aktörleri ve savaş sonrası dönemin yeni dünya düzeninden etkilenme biçimleri bağlamında ele alınıyor.
Bu sayımızda üç ayrı makale ile Nâzım Hikmet'i anıyoruz. Nilay Örnek, Prof. Dr. Haluk Oral ile yaptığı söyleşide bizleri Oral'ın küratörlüğünü yaptığı sergi ve aynı ismi taşıyan yeni kitabı "Nâzım Hikmet'in Yolculuğu"na tanıklık etmeye davet ederken, Haluk Oral da doğumundan ilk kez hapisle tanıştığı 1928 yılına kadarki hayatını bir yol hikayesi olarak ele alıyor. Mehmet Perinçek, büyük şairin 1 Mayıs anılarını bilinmeyen konuşma ve yazılarıyla ilk kez okuyucuyla buluşturuyor. Mehmet Ö. Alkan ise Yıldız Sertel'in anılarının, fikirlerinin, hesaplaşmalarının ve Türkiye'deki son yıllarının izini Sertel'in Ardımdaki Yıllar kitabı üzerinden sürüyor ve Sertel ailesinin Nazım Hikmet'le ilişkisine değiniyor.
Dosya dışı yazılarımız arasında Hakan Yılmaz’ın makalesi, “Ulubatlı Hasan”ın da sonradan uydurulmuş bir efsane olduğu düşüncesini, bir Bizans kroniğinden ve yeni ortaya çıkarılan meçhul kabrinden yola çıkarak yeniden tartışmaya açıyor. Ceren Çelik, Balkan ve I. Dünya savaşları ile ekonomisi çöken Osmanlı'nın, II. Meşrutiyet sonrası kamusal alanda daha görünür hale gelen kadınların emeğine başvurmasını Hilâl-i Ahmer Hanımlar Merkezi Dârü’s-sınâa’sı etrafında ele alıyor.
Kitabiyat köşemizde Salih Özbaran, Cemal Kafadar'ın "Kendine Ait Bir Roma" adlı eserini Rumîlik/Türklük kavramları etrafında ele alıyor. Serap Mumcu Geronazzo ise 1 Mart'ta aramızdan ayrılan Venedikli ünlü Osmanlı tarihçisi, Türk Tarih Kurumu Onur Üyesi Prof. Dr. Maria Pia Pedani'nin öğrenme ve üretme tutkusu, tebessüm ve başarılarla dolu hayatının kısa bir panoramasını sunuyor.
Murat Cankara, Osmanlı’da Gayrimüslim Basından başlıklı köşesinde bu ay “Batı Ermeni Rönesansı”nın ilk yurdu olarak görülebilecek İzmir'de Ermenice olarak çıkan ve yer yer Ermeni harfli Türkçe metinlere de yer veren İzmirli dergisinin 9 Ekim 1909 tarihli sayısında yer alan “Mütalaa” başlıklı yazıyı, dönemin Ermeni basınında dil, eğitim, mezhep, Türklerle temas ve birey-millet ilişkileri konusunda nasıl bir müzakere yürütüldüğüne dikkatimizi çekerek aktarıyor. Emel Seyhan’ın hazırladığı “Osmanlı Basınında Yüz Yıl Önce Bu Ay” sayfalarında ise Mayıs 1919’da İzmir’in işgali ve sonrasındaki gelişmelerin basınımızdaki yansımaları ele alınıyor.
Dergimize bayiilerimizden, web sitemizden, aşağıdaki linkten ve Facebook sayfamızdaki “Şimdi Alışveriş Yap” butonu üzerinden ulaşabilirsiniz.
Toplumsal Tarih dergisinin 302. sayısı çıktı!
Toplumsal Tarih; geçtiğimiz ay yenilenen kapak tas... more Toplumsal Tarih dergisinin 302. sayısı çıktı!
Toplumsal Tarih; geçtiğimiz ay yenilenen kapak tasarımının ardından, Şubat 2019'da yeni iç tasarımıyla birlikte, "Cihan Harbi, Mütareke ve İşgal" başlıklı özel bir dosyayla, devlet-toplum ilişkilerinin şekillendirilmesinden kamu politikalarına ve toplumsal cinsiyet rejimine kadar birçok alanda sadece Türkiye’nin değil, bütün dünyanın yıkıcı-dönüştürücü sonuçlarıyla günümüzde dahi yüzleşiyor olduğu Cihan Harbi ile Mütareke ve işgal yıllarına uzanan dönemi ele alıyor.
Sinan Yıldırmaz (İstanbul Üniversitesi) ile Erol Ülker’in (Işık Üniversitesi) ortak editörlüğü ve makale katkılarıyla hazırlanan dosya; Alp Yenen, Alptuğ Güney, Tuba Demirci ve Erol Köroğlu ile birlikte, Birinci Dünya Savaşı’ndan Mütareke ve işgal yıllarına uzanan dönemde yaşanan deneyimi çeşitli boyutlarıyla ele alırken, dönemin tarihyazımını da tartışmaya açıyor. Tarih Vakfı ile Heinrich Böll Stiftung Derneği Türkiye Temsilciliği’nin iş birliğinde geçtiğimiz kasım ayında düzenlenen “Cihân Harbi’nin Sonu, Devrimler ve Tarih Yazımı” başlıklı toplantının bir ürünü olan bu dosyanın gelecek aylarda kitaplaştırılması da hedefleniyor.
Uploads
Books by Sinan Yıldırmaz
Bu kitap bir “mikro tarih” çalışması değil ama onu da içeren, “büyük resmin” çerçevesini genişletmeyi amaçlayan makalelerden oluşan bir derleme temel olarak. Sosyal tarihçilik bakışı, “tarihin öznesi” olarak tanımlanabilecek olan olguların varlığını çeşitlendirerek, bir anlamda tarihsel algıyı demokratikleştirme işlevini içermektedir. Bu demokratikleştirme çağrısı, sosyal tarihçinin bakış açısını genişletmesini ve tarihsel analiz içerisinde farklı araçların aynı anda kullanılmasını zorlamaktadır. Bu yüzden kültür, edebiyat, toplumsal mücadele, görsel sanatlar ve basın tarihi gibi farklı odak noktalarına sahip tarihsel anlatılar, sosyal tarihçinin bu çabası içerisinde anlamlı bir araç olarak yeniden kullanılabilmektedir. Bu kitapta yer alan makaleler akademik hayatımın neredeyse en başından itibaren bu yöndeki arayışımın da bir sunumu gibidir aslında. Sultanahmet Meydanı’nda herkesin gözü önünde idam edilen Ali Ürkmer’in hikâyesinden, Arjantin İşçi Ataşesi Moggia’nın Türkiye macerasına kadar geçen süre içerisinde birbirinden bağımsız olarak üretmiş olduğum bu makaleler, bir yazar olarak benim de kendi kişisel tarihimin ve tarihçilik anlayışımın kısa bir özetini sunmaktadır. Bu kitabın hazırlanması sırasında benim de tekrar farkına vardığım bu dönüşüm umarım kitabın okurları tarafından da anlayışla karşılanır.
Papers by Sinan Yıldırmaz
making of the Turkish national identity. Throughout the centurylong history of the Turkish nation-state, the status and significance
of the peasantry have shifted in response to strategic and pragmatic changes in national, international, and oppositional politics.
This article aims to trace the changing meanings of the peasantry in
Turkish politics in accordance with the changing characteristics of
the peasantry as a class element in Turkish capitalism. In doing so,
we seek to explore how the real and imaginary meanings of the
peasantry align or diverge from each other in a century-long period.
For the first time, the article presents a comprehensive table that
identifies key elements of this interaction across different periods
spanning a century of Turkey’s history. By elucidating the criteria
that have influenced the peasantry’s development as a social class
and its definition within the broader societal framework over this
extensive period, provoking new inquiries into the peasantry’s
enduring role as a dynamic force in contemporary Turkish society
is anticipated.
sociology discipline. Discussions among intellectuals, the anti-communist “nature” of this academic field, the
foundation of a new developmentalist perspective and how these sociology studies re-defined peasantry and the rural
structure of the country in general will be discussed in this study. The change from the previously dominant Kemalist
“peasantist” approach to a “new-peasantism”, which was transcribed for the changing Cold War conditions, will also
be examined in this article. The ideological framework of defining developmentalism in the 1960s would be
influenced from the dominance that had been created during the post-war period of intellectual discussions.
Keywords: Rural Sociology, Developmentalism, Le Play School, Science Sociale, Prens [Prince] Sabahaddin.
olarak bilinemese de çizgilerindeki ortaklık ve her birinde imza olarak kullanılan K.T. harfleri tek bir ismi akla getirir: Bülten’in yazı işleri müdürü ve sendikanın da başkanı olan Kemal Türkler. Türkiye’de örgütlü işçi sınıfı mücadelesinin en önde gelen isimlerinden biri, geride bıraktığı onca mücadele ve deneyimin yanında, hayatının bir anında karikatürist olmayı düşünmüş olabilir mi?
Bu kitap bir “mikro tarih” çalışması değil ama onu da içeren, “büyük resmin” çerçevesini genişletmeyi amaçlayan makalelerden oluşan bir derleme temel olarak. Sosyal tarihçilik bakışı, “tarihin öznesi” olarak tanımlanabilecek olan olguların varlığını çeşitlendirerek, bir anlamda tarihsel algıyı demokratikleştirme işlevini içermektedir. Bu demokratikleştirme çağrısı, sosyal tarihçinin bakış açısını genişletmesini ve tarihsel analiz içerisinde farklı araçların aynı anda kullanılmasını zorlamaktadır. Bu yüzden kültür, edebiyat, toplumsal mücadele, görsel sanatlar ve basın tarihi gibi farklı odak noktalarına sahip tarihsel anlatılar, sosyal tarihçinin bu çabası içerisinde anlamlı bir araç olarak yeniden kullanılabilmektedir. Bu kitapta yer alan makaleler akademik hayatımın neredeyse en başından itibaren bu yöndeki arayışımın da bir sunumu gibidir aslında. Sultanahmet Meydanı’nda herkesin gözü önünde idam edilen Ali Ürkmer’in hikâyesinden, Arjantin İşçi Ataşesi Moggia’nın Türkiye macerasına kadar geçen süre içerisinde birbirinden bağımsız olarak üretmiş olduğum bu makaleler, bir yazar olarak benim de kendi kişisel tarihimin ve tarihçilik anlayışımın kısa bir özetini sunmaktadır. Bu kitabın hazırlanması sırasında benim de tekrar farkına vardığım bu dönüşüm umarım kitabın okurları tarafından da anlayışla karşılanır.
making of the Turkish national identity. Throughout the centurylong history of the Turkish nation-state, the status and significance
of the peasantry have shifted in response to strategic and pragmatic changes in national, international, and oppositional politics.
This article aims to trace the changing meanings of the peasantry in
Turkish politics in accordance with the changing characteristics of
the peasantry as a class element in Turkish capitalism. In doing so,
we seek to explore how the real and imaginary meanings of the
peasantry align or diverge from each other in a century-long period.
For the first time, the article presents a comprehensive table that
identifies key elements of this interaction across different periods
spanning a century of Turkey’s history. By elucidating the criteria
that have influenced the peasantry’s development as a social class
and its definition within the broader societal framework over this
extensive period, provoking new inquiries into the peasantry’s
enduring role as a dynamic force in contemporary Turkish society
is anticipated.
sociology discipline. Discussions among intellectuals, the anti-communist “nature” of this academic field, the
foundation of a new developmentalist perspective and how these sociology studies re-defined peasantry and the rural
structure of the country in general will be discussed in this study. The change from the previously dominant Kemalist
“peasantist” approach to a “new-peasantism”, which was transcribed for the changing Cold War conditions, will also
be examined in this article. The ideological framework of defining developmentalism in the 1960s would be
influenced from the dominance that had been created during the post-war period of intellectual discussions.
Keywords: Rural Sociology, Developmentalism, Le Play School, Science Sociale, Prens [Prince] Sabahaddin.
olarak bilinemese de çizgilerindeki ortaklık ve her birinde imza olarak kullanılan K.T. harfleri tek bir ismi akla getirir: Bülten’in yazı işleri müdürü ve sendikanın da başkanı olan Kemal Türkler. Türkiye’de örgütlü işçi sınıfı mücadelesinin en önde gelen isimlerinden biri, geride bıraktığı onca mücadele ve deneyimin yanında, hayatının bir anında karikatürist olmayı düşünmüş olabilir mi?
Cumhuriyet dönemi Türkiye diplomasi tarihinin iç ve dış siyasal gelişmelerin birbiriyle etkileşimi üzerinden karşılaştırmalı bir değerlendirmesinin yapılması amaçlanmıştır. Okuma ve tartışma dersi olarak planlanan bu derse öğrencilerin aktif tartışmacı olarak katılması beklenmektedir.
Hazırlayan ve sunanlar: Fatma Genç ve Hasan Ateş
26 Temmuz 2024 Cuma 19:30-20:00
Pád osmanské říše je naše trauma. A Erdogan z něj těží, říká turecký historik Zdroj: https://www.idnes.cz/zpravy/zahranicni/turecko-volby-historiesinan-yildirmazrozhovor.A230525_144738_zahranicni_kha?h=9EB2E45B5FF21E6BA828FBB4D2292D 39 Kateřina Havlická 26. května 2023 20:00 Celý článek je běžně jen pro členy Blahopřejeme, tento článek vám někdo otevřel. Aktivovat členství Chceme-li pochopit, co se dnes děje v Turecku, musíme se vrátit o sto let zpět, říká v rozhovoru pro iDNES.cz profesor Istanbulské univerzity Sinan Yildirmaz. Před druhým kolem prezidentských voleb vysvětluje, že současný vládce Recep Tayyip Erdogan těží z tradičně těžkého života Turků. "Volebnímu systému nikdo nevěří, ale diktatura nám nehrozí," míní.
Açık Radyo Bilim ve Düşünce Tarihi Sohbetleri
Derya Gürses Tarbuck, Doğan Çetinkaya
Sinan Yıldırmaz ile Nurettin Topçu vasıtasıyla devrimci muhafazakârlığı, antikapitalist bir faşizmin mümkün olup olmadığını tartışıyor, Topçu'nun siyaset ve edebiyattaki düşüncelerinin izlerine bakıyoruz.
İmparatorluğun yıkıldığı ve Milli Mücadele’nin başladığı sürecin en önemli kırılma anlarının yüzüncü yıldönümlerini yaşarken Tarih Vakfı çatısı altında, Engin Kılıç’ın koordinatörlüğündeki 2019 Güz ve 2020 Bahar dönemlerinde Mütareke ve Milli Mücadele konuları ele alınarak bu konulara hem tarih hem edebiyat disiplinleri açısından bakıldı. Yeni bulguların ortaya konduğu ve döneme ilişkin hâkim söylemin sorgulandığı konuşmalardan oluşan bu dizi ile Cumhuriyetin kuruluşuna zemin hazırlayan bu sürece dair taze, eleştirel ve çok boyutlu bir perspektif sunmak amaçlandı.
“Tarih ve Edebiyatta Mütareke ve Milli Mücadele” temasıyla düzenlenen programın ikinci buluşması 24 Ekim 2019 Perşembe günü Sinan Yıldırmaz’ın, "Dolchstoßlegende'den 'Almanya Yenildiği İçin Biz De Yenik Sayıldık'a Yenilginin Tarihyazımı” başlıklı sunumuyla gerçekleşti.
Tarihin nasıl ve kimler tarafından yazıldığı tartışmasında en “klişe” sözlerden birisi “tarihin galipler eliyle ve onların gözünden bakılarak yazılmış olduğu” iddiasıdır. Bununla birlikte Birinci Dünya Savaşı gibi modern dünyanın dengelerini yeni baştan tanımlayacak bir savaşın sonunda, savaşın tarihi yalnızca yenenler tarafından yazılmamıştır. Yeni savaşlar ilk büyük savaşın yıkıntıları arasından yükselecektir. Hem iki savaş arası dönemde hem de İkinci Dünya Savaşı sırasında savaşın tarihyazımı “yenilenler” veya “yenik sayılanlar” tarafından da yazılacaktır. Böylelikle yeni çatışmaların ve savaşların toplumsal meşruiyetini kurmak daha mümkün hale gelebilmiştir. Bu konuşmada; Birinci Dünya Savaşı’ndan yenik çıkan iki ülkede, Alman ve Osmanlı İmparatorluğu’nda, savaşın nasıl tanımlandığından yola çıkarak hem Milli Mücadele’nin hem de İkinci Dünya Savaşı’nın meşruiyetinin nasıl tanımladığını karşılaştırmalı bir yerden tartışıldı.
https://www.beyaztarih.com/roportaj/sinan-yildirmaz-almanlar-yenildigi-icin-biz-de-yenildik-miti-daha-sonra-uretilmis-bir-durumdur
https://turkeybooktalk.podbean.com/mobile/e/sinan-yildirmaz-on-urban-migration-and-the-peasantry-in-turkish-politics/
Saat: 18:30-20:00
Adres: Ragıp Gümüşpala Cad. Değirmen Sk. No: 10 Eminönü (Marmara Belediyeler Birliği binası)
DOLCHSTOßLEGENDE'DEN "ALMANYA YENİLDİĞİ İÇİN BİZ DE YENİK SAYILDIK"A YENİLGİNİN TARİHYAZIMI
Tarihin nasıl ve kimler tarafından yazıldığı tartışmasında en “klişe” sözlerden birisi “tarihin galipler eliyle ve onların gözünden bakılarak yazılmış olduğu” iddiasıdır. Bununla birlikte Birinci Dünya Savaşı gibi modern dünyanın dengelerini yeni baştan tanımlayacak bir savaşın sonunda, savaşın tarihi yalnızca yenenler tarafından yazılmamıştır. Yeni savaşlar ilk büyük savaşın yıkıntıları arasından yükselecektir. Hem iki savaş arası dönemde hem de İkinci Dünya Savaşı sırasında savaşın tarihyazımı “yenilenler” veya “yenik sayılanlar” tarafından da yazılacaktır. Böylelikle yeni çatışmaların ve savaşların toplumsal meşruiyetini kurmak daha mümkün hale gelebilmiştir. Burada Birinci Dünya Savaşı’ndan yenik çıkan iki ülkede, Alman ve Osmanlı İmparatorluğu’nda savaşın nasıl tanımlandığından yola çıkarak hem Milli Mücadele’nin hem de İkinci Dünya Savaşı’nın meşruiyetinin nasıl tanımladığını karşılaştırmalı bir yerden anlamaya çalışacağız. Benzer bir temele sahip "dolchstoßlegende" (arkadan bıçaklama efsanesi) ile “Almanlar Yenildiği İçin Biz de Yenik Sayıldık” söyleminin “yenilginin tarihyazımını” oluşturmadaki katkısı tartışılacaktır.
Toplumsal Tarih, Mayıs 2019'da "Demokrat Parti İktidarı ve Emek Hareketi" başlıklı özel bir dosyayla, dönemin emek ve sendikacılık hareketlerini iç ve dış siyasi konjonktür bağlamında ele alıyor. Dosyada bir araya getirilen makaleler; Demokrat Parti döneminde canlanan emek ve sendikacılık hareketlerinin bir yanıyla barındırdığı mücadeleci karakteri gösterirken, diğer yanıyla da hem içeride iki parti arasındaki rekabetin hem de savaş sonrası dönemin uluslararası hegemonya mücadelesinin bir konusu haline geldiğine işaret eden karakterini ele alıyor ve emek tarihi çalışmalarında yokluğu uzun zamandır eleştirilen toplumsal cinsiyet perspektifine de dönemin kadın işçileri üzerinden katkı sunuyor.
Sinan Yıldırmaz'ın editörlüğünde hazırlanan dosya; Hakan Koçak, Görkem Akgöz, Tuna Ayber ve Aziz Çelik ile birlikte, iki mayıs arasındaki on yıllık Demokrat Parti iktidarına ilişkin çalışmalarda sıkça incelenen “yukarıdaki” aktörlerin dışında, toplumsal ve politik alanda mücadele eden “aşağıdakilerin”, emekçinin ve emeğin sesine kulak vermeyi amaçlıyor. Dosyada; emek tarihi çalışmalarında genellikle gölgede kalmış 1950'ler, dönemin ruhunun baskıcı karakterine rağmen bir sonraki döneme miras kalacak mücadeleci ve bağımsız sendikacılık gayretinin doğuşu, emek hareketinin kadın aktörleri ve savaş sonrası dönemin yeni dünya düzeninden etkilenme biçimleri bağlamında ele alınıyor.
Bu sayımızda üç ayrı makale ile Nâzım Hikmet'i anıyoruz. Nilay Örnek, Prof. Dr. Haluk Oral ile yaptığı söyleşide bizleri Oral'ın küratörlüğünü yaptığı sergi ve aynı ismi taşıyan yeni kitabı "Nâzım Hikmet'in Yolculuğu"na tanıklık etmeye davet ederken, Haluk Oral da doğumundan ilk kez hapisle tanıştığı 1928 yılına kadarki hayatını bir yol hikayesi olarak ele alıyor. Mehmet Perinçek, büyük şairin 1 Mayıs anılarını bilinmeyen konuşma ve yazılarıyla ilk kez okuyucuyla buluşturuyor. Mehmet Ö. Alkan ise Yıldız Sertel'in anılarının, fikirlerinin, hesaplaşmalarının ve Türkiye'deki son yıllarının izini Sertel'in Ardımdaki Yıllar kitabı üzerinden sürüyor ve Sertel ailesinin Nazım Hikmet'le ilişkisine değiniyor.
Dosya dışı yazılarımız arasında Hakan Yılmaz’ın makalesi, “Ulubatlı Hasan”ın da sonradan uydurulmuş bir efsane olduğu düşüncesini, bir Bizans kroniğinden ve yeni ortaya çıkarılan meçhul kabrinden yola çıkarak yeniden tartışmaya açıyor. Ceren Çelik, Balkan ve I. Dünya savaşları ile ekonomisi çöken Osmanlı'nın, II. Meşrutiyet sonrası kamusal alanda daha görünür hale gelen kadınların emeğine başvurmasını Hilâl-i Ahmer Hanımlar Merkezi Dârü’s-sınâa’sı etrafında ele alıyor.
Kitabiyat köşemizde Salih Özbaran, Cemal Kafadar'ın "Kendine Ait Bir Roma" adlı eserini Rumîlik/Türklük kavramları etrafında ele alıyor. Serap Mumcu Geronazzo ise 1 Mart'ta aramızdan ayrılan Venedikli ünlü Osmanlı tarihçisi, Türk Tarih Kurumu Onur Üyesi Prof. Dr. Maria Pia Pedani'nin öğrenme ve üretme tutkusu, tebessüm ve başarılarla dolu hayatının kısa bir panoramasını sunuyor.
Murat Cankara, Osmanlı’da Gayrimüslim Basından başlıklı köşesinde bu ay “Batı Ermeni Rönesansı”nın ilk yurdu olarak görülebilecek İzmir'de Ermenice olarak çıkan ve yer yer Ermeni harfli Türkçe metinlere de yer veren İzmirli dergisinin 9 Ekim 1909 tarihli sayısında yer alan “Mütalaa” başlıklı yazıyı, dönemin Ermeni basınında dil, eğitim, mezhep, Türklerle temas ve birey-millet ilişkileri konusunda nasıl bir müzakere yürütüldüğüne dikkatimizi çekerek aktarıyor. Emel Seyhan’ın hazırladığı “Osmanlı Basınında Yüz Yıl Önce Bu Ay” sayfalarında ise Mayıs 1919’da İzmir’in işgali ve sonrasındaki gelişmelerin basınımızdaki yansımaları ele alınıyor.
Dergimize bayiilerimizden, web sitemizden, aşağıdaki linkten ve Facebook sayfamızdaki “Şimdi Alışveriş Yap” butonu üzerinden ulaşabilirsiniz.
http://dukkan.tarihvakfi.org.tr/index.php?route=product%2Fproduct&path=85_86&product_id=701
Keyifli okumalar...
Toplumsal Tarih; geçtiğimiz ay yenilenen kapak tasarımının ardından, Şubat 2019'da yeni iç tasarımıyla birlikte, "Cihan Harbi, Mütareke ve İşgal" başlıklı özel bir dosyayla, devlet-toplum ilişkilerinin şekillendirilmesinden kamu politikalarına ve toplumsal cinsiyet rejimine kadar birçok alanda sadece Türkiye’nin değil, bütün dünyanın yıkıcı-dönüştürücü sonuçlarıyla günümüzde dahi yüzleşiyor olduğu Cihan Harbi ile Mütareke ve işgal yıllarına uzanan dönemi ele alıyor.
Sinan Yıldırmaz (İstanbul Üniversitesi) ile Erol Ülker’in (Işık Üniversitesi) ortak editörlüğü ve makale katkılarıyla hazırlanan dosya; Alp Yenen, Alptuğ Güney, Tuba Demirci ve Erol Köroğlu ile birlikte, Birinci Dünya Savaşı’ndan Mütareke ve işgal yıllarına uzanan dönemde yaşanan deneyimi çeşitli boyutlarıyla ele alırken, dönemin tarihyazımını da tartışmaya açıyor. Tarih Vakfı ile Heinrich Böll Stiftung Derneği Türkiye Temsilciliği’nin iş birliğinde geçtiğimiz kasım ayında düzenlenen “Cihân Harbi’nin Sonu, Devrimler ve Tarih Yazımı” başlıklı toplantının bir ürünü olan bu dosyanın gelecek aylarda kitaplaştırılması da hedefleniyor.