Başkanlık sisteminin ortaya çıktığı ABD’de ve bu sistemi uygulayan diğer devletlerde bakanların g... more Başkanlık sisteminin ortaya çıktığı ABD’de ve bu sistemi uygulayan diğer devletlerde bakanların görevden alınması bakımından kural olan, başkanların bu hususta sınırsız bir yetkiye sahip olmasıdır. Ancak başkanlık sisteminin uygulandığı bazı devletlerde bakanların görevden alınabilmesi yasama organlarının işletebileceği siyasi sorumluluk mekanizmalarının ardından da söz konusu olabilmektedir. Türkiye’de ise karşılaştırmalı modellere uygun şekilde bakanların görevden alınması bakımından Cumhurbaşkanı’nın geniş bir takdir yetkisi söz konusudur. Bu çerçevede memleketimiz bakımından çoğunlukla eleştiri konusu olan husus, görevden alınmalarından ziyade bakanların atanma usulüne ilişkindir. Ayrıca belirtmek gerekir ki benzer eleştiriler yalnızca yürütme organı içindeki atamalar bakımından değil, özellikle yargı organı bakımından Cumhurbaşkanı’na tanınan yetkilerle alakalı da gündeme gelmektedir.
Çetin Akboğa başvurusu iş kazasından kaynaklanan tazminat davasında talebin daha sonra artırılan ... more Çetin Akboğa başvurusu iş kazasından kaynaklanan tazminat davasında talebin daha sonra artırılan kısmının zamanaşımı gerekçesiyle reddedilmesi ve aleyhe yüksek vekâlet ücretine hükmedilmesi nedeniyle mahkemeye erişim hakkının, yargılamanın uzun sürmesi nedeniyle de makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir. Anayasa Mahkemesi bu kararında, alacak talebinin zamanaşımı gerekçesiyle reddedilmesine ilişkin yorumun ölçülü olmadığı sonucuna ulaşmış, benzer başvurularla ilgili olarak daha önceden verdiği kararlardan farklı bir sonuca ulaşmıştır.
The 2022 Global Review of Constitutional Law, 2023
In 2022, the upcoming 2023 elections set not only the political but also the constitutional agend... more In 2022, the upcoming 2023 elections set not only the political but also the constitutional agenda. The increasing tension between the government and the opposition revealed itself in different constitutional circumstances. In the beginning of 2022, the Council of State (the highest administrative court in Turkey) issued a judgment that found the government’s withdrawal from the Istanbul Convention by a presidential order “lawful.” Significant changes have been introduced to the election and political party laws because of the upcoming election agenda regarding the conditions for participating in elections, the national election threshold, and the election boards. Just before it made critical decisions, the Grand National Assembly made two appointments to the Turkish Constitutional Court (TCC) that affected its composition. It is possible to evaluate this situation which coincides with the 2023 elections. In July 2022, the European Court of Human Rights (ECHR) released its judgment on the Kavala Case and ruled that Turkey had failed to fulfill its obligations under Article 46 and abide by the Court’s final judgment explicitly calling for Kavala’s immediate release. The Committee of Ministers will decide what measures to take because Turkey failed to comply with the ECHR ruling. Other critical amendments were made to several laws, such as the Press Law, the Internet Law, and the Turkish Penal Code. With these amendments, individuals who are accused of spreading misinformation could face imprisonment. The new regulations’ broad scope of practice has raised concerns due to their threat to freedom of expression. As the end of the year approached, the political moves toward the election came to the fore. While the opposition prepared a proposal to return to the parliamentary system, the government proposed a constitutional amendment regarding the headscarf and marriage status. In the context of constitutional cases, 2022 saw a significant amount of fluctuation. The TCC made expansive comments on freedom of expression with its decision on public officials’ social media posts and its pilot decision on blocking access to websites. In addition, although late, the TCC also ruled that the compulsory religious education course violates the freedom of religion and conscience. Conversely, the TCC ruled that restricting May Day demonstrations in the symbolically important Taksim Square does not violate the freedom of assembly. In another decision, the TCC established that statements of secret witnesses may be used to detain suspects. This report briefly focuses on some of the significant constitutional developments and cases mentioned above.
Farklı Açılımlarla Hukuk Devleti ve Güvenlik, 2022
T.C. İçişleri Bakanlığı Emniyet Genel Müdürlüğü tarafından
27 Nisan 2021 tarihinde çıkartılan... more T.C. İçişleri Bakanlığı Emniyet Genel Müdürlüğü tarafından 27 Nisan 2021 tarihinde çıkartılan genelge kapsamında emniyet güçlerinin görevleri sırasında ses ve görüntü kaydı alınması halinde, kayıt yapan kişilerin engellenmesi ve kanuni şartlar oluştuğunda adli işlem yapılması gerektiği hususlarında tüm personelin bilgilendirilmesi emredilmiştir. Parlamento tarafından çıkarılacak bir kanun yerine genelge niteliğinde bir düzenleyici işlemle temel hak ve hürriyetlerin sınırlandırılmasının Anayasa’ya aykırı olduğu gerekçesiyle bu genelgenin yürütülmesi Danıştay tarafından durdurulmuştur. Kanunilik ilkesine aykırı olan söz konusu yasağın TBMM tarafından kanunla düzenlenmesi ihtimalinde de bu durumun hukuka uygun olup olmadığı ayrı bir tartışma konusu olarak karşımıza çıkmaktadır. Ancak açık ve ayrıntılı bir kanuni düzenleme yapılması durumunda dahi toplumsal olaylarda ses ve görüntü kaydı alınmasının kategorik olarak engellenmesi yine Anayasa ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ne aykırı olacaktır. Düşünceyi açıklama ve yayma hürriyeti, basın hürriyeti, ses ve görüntü kaydı alınmasının özel hayatın gizliliği ve kişisel verilerle ilişkisi ile görüntülerin delil olarak kullanılması bakımından ispat meselesi çerçevesinde analiz edilen Anayasa Mahkemesi ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararları böyle bir sonucu zorunlu kılmaktadır.
Discussions regarding the judicial branch in Turkey have always been on the agenda. Following the... more Discussions regarding the judicial branch in Turkey have always been on the agenda. Following the 2017 constitutional amendments, the frequency of these debates increased, and especially problems concerning the independence of the judiciary became more prominent. This situation brought forth studies on how to solve these problems. The prominent points made in most of the studies from a general perspective are the reforms that need to be made regarding the judiciary in general, and the high courts in particular. In this report, constitutional problems, and proposals for solutions regarding the formation and characteristics of the judicial branch are highlighted. As such, the aim is to evaluate the constitutional regulations regarding the judiciary rather than to provide a general perspective, and to contribute to the studies on the subject by making recommendations. The report first briefly discusses the Ottoman judiciary of the classical period, and then the formation and characteristics of the judicial branch in the 1876 Constitution, the 1909 Amendments, as well as the constitutions of 1921, 1924 and 1961. Then, the formation and characteristics of the judicial branch in accordance with the 1982 Constitution are examined. In this framework, the reforms made up until 2010 are discussed in detail, whereas the changes and transformations after that year are discussed more broadly. Afterwards, the problems that emerged in the judicial system following the 2017 constitutional amendments, and the connection between these problems and the new government system are evaluated in detail. Finally, there is a discussion on how the problems identified here may be resolved; accordingly, suggestions are offered. In this framework, a dual method is employed: first, there is an evaluation of how the constitutional problems related to the judiciary can be resolved if the current government system is continued. Then, the constitutional requirements regarding the judiciary, regardless of the government system in place, are emphasized. Since most of the constitutional issues related to the judiciary are considered to be independent of the government system in place, more weight is given to this second point.
Türkiye’de yargı organı ile ilgili tartışmalar her zaman gündemde olmuştur. 2017 anayasa değişi... more Türkiye’de yargı organı ile ilgili tartışmalar her zaman gündemde olmuştur. 2017 anayasa değişiklikleri ile birlikte söz konusu tartışmalar çoğalmış, özellikle yargı bağımsızlığı ile ilgili sorunlar sıklıkla gündeme gelmeye başlamıştır. Bu durum söz konusu sorunların ne şekilde giderilebileceğine dair çalışmaları da beraberinde getirmiştir. Yapılan çalışmaların çoğunda öne çıkan nokta, genel olarak yargı ve özel olarak da yüksek mahkemelerle ilgili yapılması gereken reformların genel bir perspektifle ortaya konulması şeklindedir. Bu raporda yargı organının oluşumu ve niteliklerine ilişkin “anayasal sorunlar ve çözüm önerileri” üzerinde durulmuştur. Haliyle amaç, genel bir perspektif çizmekten ziyade yargıya ilişkin anayasal düzenlemeleri değerlendirmek ve yine bu düzlemde önerilerde bulunmak suretiyle konu ile ilgili çalışmalara katkı sağlamaktır. Raporda ilk olarak klasik dönem Osmanlı Yargısı kısaca ele alındıktan sonra 1876 Kanun-ı Esasî, 1909 Değişiklikleri, 1921, 1924 ve 1961 anayasaları dönemindeki yargı organının oluşumu ve özellikleri ele alınmıştır. Ardından 1982 Anayasası uyarınca yargı organının oluşumu ve nitelikleri incelenmiştir. Bu çerçevede özellikle 2010 yılına kadar yapılan reformlar ayrıntılı olarak ele alınmış; 2010 sonrasındaki değişim ve dönüşüm ana hatlarıyla tartışılmıştır. Sonrasında ise 2017 anayasa değişiklikleriyle yargı sistemine eklenen sorunlar ve bu sorunların yeni hükümet sistemi tercihi ile ilişkisi ayrıntılı olarak değerlendirilecektir. Son olarak, tespit edilen sorunların ne şekilde çözülebileceği tartışılmış, önerilerde bulunulmuştur. Bu çerçevede iki yol üzerinden ilerlenmiştir. İlk olarak mevcut hükümet sisteminin devam ettirilmesi halinde yargı organı ile ilgili anayasal sorunların ne şekilde çözülebileceği değerlendirilmiştir. Sonrasında ise hangi hükümet sistemi benimsenirse benimsensin, yargıyla ilgili anayasal gereklilikler üzerinde durulmuştur. Yargı organı ile ilgili anayasal sorunlardan çoğunun uygulanan hükümet sisteminden bağımsız olduğu düşünüldüğünden bu konuda daha fazla açıklamaya yer verilmiştir.
506 sayılı Kanun’da olduğu gibi 5510 sayılı Kanun’da da sigortalı sayılmayanlar arasında işvereni... more 506 sayılı Kanun’da olduğu gibi 5510 sayılı Kanun’da da sigortalı sayılmayanlar arasında işverenin ücretsiz çalışan eşi de sayılmıştır. 50 yılı aşkın süredir pek de üzerinde durulmayan bu düzenleme, somut olaydaki mağduriyet nedeniyle Anayasa’ya aykırılık iddiasına konu olmuştur. Nitekim eşine ait işyerinde yıllarca düzenli olarak çalışan kadın, eşi tarafından sigortalı yapılacağı söylenmesine rağmen, sigorta bildiriminin yapılmadığını ileri sürerek hizmet tespiti davası açmıştır. İş mahkemesinin, ücretsiz çalışan eşin sigortalı sayılamayacağı yolundaki kararının istinaf edilmesi üzerine Bölge Adliye Mahkemesi hükmün Anayasa’ya aykırı olduğu gerekçesiyle Anayasa’nın 152. maddesi uyarınca, iptal talebiyle Anayasa Mahkemesi’ne dava açmıştır. Anayasa Mahkemesi, kanaatimizce isabetli olmayan gerekçelerle çoğunluk oyuyla hükmün Anayasa’ya aykırı olmadığına karar vermiş ve böylelikle çok önemli bir fırsat kaçırılmıştır. Karara ilişkin ve çok doyurucu gerekçeler içeren dört adet karşıoy yazısı bulunmaktadır. Aşağıda dava konusu olayın gelişiminin daha rahat anlaşılabilmesi için, İş Mahkemesi ve Bölge Adliye Mahkemesi kararlarına ve iptal talebinin gerekçelerine yer verildikten sonra Anayasa Mahkemesi kararı alıntılanmıştır. Sosyal güvenlik hakkı ve eşitlik ilkesini çok yakından ilgilendiren bu kararın değerlendirilmesine geçmeden önce, Anayasa Mahkemesi’nin somut norm denetimini nasıl yaptığına ilişkin bilgi verilmiştir. Anahtar kelimeler: Sosyal güvenlik hakkı, eşitlik ilkesi, somut norm denetimi, ölçülülük ilkesi, Anayasa Mahkemesi
According to Code No. 5510 as well as Code No. 506 in Turkish Law, an employer’s spouse working free of charge is not deemed to be an insurance holder. A short while ago, relevant provisions in the aforementioned codes, which have not been got enough attention for more than 50 years, have been claimed to be unconstitutional and an application was lodged before the Turkish Constitutional Court through the procedure of concrete review. In the concrete case, the woman, who worked regularly for her husband’s business, filed a lawsuit claiming that she had been working for several years and her official registration as an insurance holder had not been made at all. After the labor court ruled that the spouse working free of charge could not be considered an insurance holder, the Regional Court of Justice filed a lawsuit to have the aforementioned provisions declared unconstitutional, pursuant to Article 152 of the Turkish Constitution. In her judgment by majority vote, The Constitutional Court decided that these provisions are not unconstitutional. In the article, this judgment is heavily criticized and in our view, an important opportunity to prevent injustice was missed. In order to provide a better understanding of the development of the case, the decisions of the first instance court and the Regional Court of Justice are detailed in the article. Also, the request and justifications for the concrete review put forward by the Regional Court of Justice are included in the article. Before reviewing the judgment which is very closely related to the right to social security and the principle of equality, basic information regarding the concrete review procedure is also given. Keywords: Right to social security, principle of equality, concrete review, principle of proportionality, Turkish Constitutional Court
Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru, 2010 tarihinde Anayasa’da yapılan değişiklikle Hukukumuza g... more Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru, 2010 tarihinde Anayasa’da yapılan değişiklikle Hukukumuza girmiştir. Bireysel başvuruya ilişkin usul ve esaslar 6216 sayılı Kanun’un 45 ila 51’inci maddelerinde ve Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü’nde yer almıştır. Bireysel başvuruya ilişkin kararlar, Resmi Gazete’de ve Anayasa Mahkemesi’nin resmi internet sitesinde yayınlanmaktadır. Bireysel başvuru kararlarının Hukukumuza yeni inceleme alanları yarattığını söylemek gerekir. Kararlar son derece ayrıntılı ve öğretici niteliktedir. Bununla birlikte bazı kararların eleştiriye açık nitelikte olduğunu söylemek gerekir. Aşağıda incelenen kararda işçinin fazla çalışmaya ilişkin onayı ile yasal sınırlar içerisinde yapacağı fazla çalışmalara ilişkin ücretin asıl ücretin içerisinde olduğunun kararlaştırılması arasındaki bağlantı incelenmiştir. Bireysel başvuru yapmanın koşulları, başvurunun incelenmesi ve hükümleri çok bilinmediğinden, kararın incelenmesinden önce bu konulara kısaca değinmekte yarar görülmüştür.
The right to an individual application to the Turkish Constitutional Court was recognized in Turkish Law with the constitutional amendments in 2010. The procedures and principles regarding individual application are laid down in Code No. 6216 and the Rules of Procedure of the Constitutional Court. The Court’s decisions and judgments regarding individual applications are published in the Official Gazette and on the official website of the Court. As the decisions and judgments are highly detailed and informative, individual applications have created new research questions in Turkish Law. However, some decisions and judgments are open to criticism. The judgment reviewed in this article is also problematic as it includes problematic determination on the relationship between overtime work and overtime wage.
Istanbul Universitesi Hukuk Fakultesi Mecmuası, 2014
16 Ekim 2008 tarihinde TBMM’de grubu bulunan Adalet ve Kalkınma Partisi, Cumhuriyet Halk Partisi,... more 16 Ekim 2008 tarihinde TBMM’de grubu bulunan Adalet ve Kalkınma Partisi, Cumhuriyet Halk Partisi, Milliyetçi Hareket Partisi ile Demokratik Toplum Partisi Grup Başkanlarının mutabakatları ile kurulan İçtüzük Uzlaşma Komisyonu’nun çalışmaları sonucunda oluşturdukları TBMM Yeni İçtüzük Taslak Metni, 16 Şubat 2009 tarihinde kamuoyuna sunulmuştur. Yeni bir içtüzüğün hazırlanması gerekçesi olarak yürürlükte bulunan içtüzüğün 1 Eylül 1973’te, yani çift meclisli dönemde yürürlüğe girdiği ve 36 yıl boyunca yapılan değişikliklerle içtüzüğün sistematiğinin bozulduğu, kanun yapım sürecinin yavaşlığı ile denetim sürecinin etkisizliği sebebiyle hem iktidar hem de muhalefet partilerinin şikayetçi olduğu, parlamento çalışmalarının Genel Kurul ağırlıklı olması yüzünden komisyon çalışmalarının etkisizleştiği ve milletvekillerinin bireysel olarak yasama ve denetim süreçlerine yeterli düzeyde katılamadıkları ileri sürülmüştür. Taslak metninde yürürlükte bulunan içtüzükle kıyaslama yapıldığında birçok değişiklik bulunmakla birlikte özellikle TBMM Başkanlığı, Danışma Kurulu ve Komisyonlara ilişkin düzenlemeler dikkat çekmektedir. Bu bağlamda çalışmamızın birinci bölümünde içtüzüğün hukuki niteliği hakkında kısaca bilgi verildikten sonra taslakta yer alan düzenlemelerin getirdiği yeniliklere ilişkin genel bilgiler verilmiştir. Çalışmamızın ikinci bölümünde ise TBMM Başkanlığı, Danışma Kurulu ve Komisyonlar için taslakta öngörülen yenilikler ayrıntılı olarak irdelenmiştir.
Adalete Yönelmiş Bir Toplumsal Düzen Olarak Hukuk: Prof. Dr. Yasemin Işıktaç Armağanı, 2020
Bu makale, George R. R. Martin’in Buz ve Ateşin Şarkısı (A Song of Ice and Fire) başlıklı kitap s... more Bu makale, George R. R. Martin’in Buz ve Ateşin Şarkısı (A Song of Ice and Fire) başlıklı kitap serisindeki imgesel tarihi anlatısını incelemektedir. Söz konusu serinin ilk kitabı olan Taht Oyunları (Game of rones) özellikle ele alınarak hukuk tarihi ve uygulamalı hukuk kuramı bakış açısından tartışılmaktadır. Makale, Taht Oyunları’ndaki soylu ailelerden birisinin hukuk zihniyeti üzerine odaklanmakta; Martin’in zengin eserini, içerdiği hukuki yapılar ve gerçek feodal hukuk tarihi ile ilgili olarak tartışmaktadır. İnceleme, veraset kuralları üzerine yoğunlaşmaktadır. Bu çerçevede Stark Hanesi’nin tutumu ve zihniyetinin kuralcı ve şaşırtıcı şekilde modern olarak nitelendirileceği söylenebilirse de söz konusu özelliklerin Taht Oyunları’nın imgesel feodal dünyasının doğal bir parçası olarak görülebileceği tartışılmaktadır. Makalenin sonunda ise Stark Hanesi’nin kuralcı tutumu ve zihniyetinin çalışılması suretiyle modern kuralcılığın (legalism) kuramsal hukuki doğası hakkında da fikir edinilebileceği sonucuna ulaşılmaktadır. Ayrıca, imgesel hukuk tarihi üzerine çalışmanın paradoksal biçimde “gerçek” hukuk tarihi ile ilgili kavrayışımızı derinleştireceği ileri sürülmektedir. Öte yandan yazar, imgesel hukuk tarihi incelemelerinin hukuki anlayışımızı genişlettiğini ve hukukun farklı kavrayışları üzerine derinlemesine düşünmemize imkân sağladığını da savunmaktadır.
20 Mart 2021 tarihli ve 31429 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan 3718 sayılı Cumhurbaşkanı kararı ... more 20 Mart 2021 tarihli ve 31429 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan 3718 sayılı Cumhurbaşkanı kararı ile “Kadınlara Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye İlişkin Avrupa Konseyi Sözleşmesi”nin Türkiye Cumhuriyeti bakımından feshedilmesine karar verilmiştir. Kararın dayanağı olarak da 9 sayılı Cumhurbaşkanlığı Kararnamesinin (CBK) 3. maddesi gösterilmiştir. Resmi Gazete’de yayımlanmasından itibaren İstanbul Sözleşmesi olarak da adlandırılan söz konusu sözleşmeden çekilme kararı ve kararın dayanağı olan CBK hükmü kamuoyunda yoğun tartışmalara yol açmıştır.
Yazıda hem çekilme kararının hem de kararın dayanağı olan Cumhurbaşkanlığı kararnamesi hükmünün 1982 Anayasası çerçevesinde kısa bir değerlendirilmesi yapılmaktadır. Bu amaçla ilk olarak 3718 sayılı karar ele alınacaktır. Ardından kararın dayanağı olan 9 sayılı Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi’nin 3. maddesi incelenecektir. Son olarak tespit edilen sorunların ne şekilde çözülebileceğine ilişkin önerilerde bulunulacaktır.
The Turkish Government issued several acts with the intent of preventing the spread of the virus ... more The Turkish Government issued several acts with the intent of preventing the spread of the virus after announcing the first confirmed case of COVID-19 on March 11, 2020. Moreover, a valid ground emerged for the declaration of a state of emergency: Article 119 of the Turkish Constitution empowers the President of the Republic to declare a state of emergency in the event of the serious deterioration of public order caused by the outbreak of dangerous pandemics. However, the state of emergency was not declared and the government chose to use its ordinary powers instead. Therefore, the Interior Ministry issued directives banning people over the age of 65, people with chronic diseases, and people under the age of 20 from leaving their homes. General curfews were also imposed in big cities on weekends more than ten times with these directives. Serious questions have been raised regarding the constitutionality of the restrictions as these directives lack explicit statutory authorization and the state of emergency has not been declared. Basic rights and freedom could be restricted for the reasons specified in Article 13 of the Turkish Constitution. Moreover, the restrictions should be based on laws accepted by the Grand National Assembly of Turkey. These laws have to be certain and accessible. Therefore, “laws accepted by the Grand National Assembly of Turkey” should be interpreted in a nuanced way: Laws have to contain content-wise qualities such as clarity, obviousness, and predictability. Only under these conditions, the requirements of legality could be met. The recent curfews in Turkey are grounded on Article 11/C of the Law on Provincial Administration and Article 27 and 72 of the Law on General Protection of Public Health. According to Article 11/C of the Law on Provincial Administration, Duties of the provincial governors include exercising preventive police patrols, providing and preserving peace, security, personal inviolability, freedom of action and public welfare within the cities. To ensure these duties, the governor must take necessary measures. In cases where there is a risk of deterioration of public order and safety in such a way that ordinary life is threatened, the governor may restrict entries and exits to the city for persons who are suspected of having the potential to disrupt public order or public security, regulate or restrict roaming or gathering of people and navigation of vehicles in certain places or hours, prohibit bearing or transportation of all types of weapons and bullets including the registered ones. These measures cannot exceed fifteen days. Article 27 of the Law on General Protection of Public Health regulates general duties of public hygiene assemblies. Moreover, Article 72 of the law regulates measures mostly applicable to infected citizens, infected animals, and danger zones. Restriction of rights of the “noninfected cases” is not regulated in both the articles. As it is seen, neither the Law on Provincial Administration nor the Law on General Protection of Public Health empowers the government to impose general limitations on basic rights. General curfews cannot be imposed based on these laws under these circumstances. It could be said that lawful curfews could be imposed only after declaring an official state of emergency considering the current legislation in Turkey. However, the government does not want to declare an official state of emergency and prefer to manage the crisis with ordinary legislation. Hence, laws restricting basic rights are interpreted widely, and unusual competences are justified under the cover of fighting against the COVID-19 pandemic. Therefore, there is an urgent need to adopt new and detailed laws to be applied during pandemics. Otherwise, the only way to legalize curfews could be declaring a state of emergency. It could be concluded that general curfews imposed in Turkey due to the COVID-19 pandemic are unconstitutional under these conditions (also see Volkan Aslan, “Turkey’s Struggle Against COVID-19 and the New Reign-by-Administrative-Act” [IACL-IADC Blog 2020] <https://blogiacl-aidc.org/2020-posts/2020/7/16/turkeys-struggle-against-covid-19-and-the-newreign-by-administrative-act>).
Mart ayından bu yana COVID-19 salgını sebebiyle Türkiye’de genel sokağa
çıkma kısıtlamalarının ya... more Mart ayından bu yana COVID-19 salgını sebebiyle Türkiye’de genel sokağa çıkma kısıtlamalarının yanı sıra 65 yaş üzeri ve 20 yaş altı olanlar ile kronik rahatsızlığı bulunanlara sokağa çıkma kısıtlamalarının getirilmesi söz konusu olmuştur. Birçoğu İç İşleri Bakanlığının çıkardığı genelgelerle uygulanan ve temel hak ve özgürlükleri önemli ölçüde etkileyen bu kısıtlamaların kanuni dayanağı olarak İl İdaresi Kanunu’nun 11. maddesinin C fıkrası ile Umumi Hıfzısıhha Kanunu’nun 27. ve 72. maddeleri gösterilmiştir. Ancak söz konusu düzenlemelerin sokağa çıkma kısıtlamalarına dayanak olması, 1982 Anayasası’nın öngördüğü anayasal düzen bakımından oldukça sorunludur.
Since the incorporation of decree powers into the Turkish constitutional system in 1971, the Cons... more Since the incorporation of decree powers into the Turkish constitutional system in 1971, the Constitutional Court (the Court) had adopted a disposition which has tended to construe decree powers in a narrow margin. In this context, the Court looked for additional conditions besides the conditions set in the constitution for the empowerment of executive with decree powers: the tripartite test which required that the empowerment should be urgent, necessary and important. The Court acted in a similar way for emergency decrees by examining them-although the supervision of emergency decrees is prohibited in the constitution. Thanks to this attitude, decree powers both in ordinary times and emergencies were restricted and used with aims solely seen necessary to abolish the reasons which caused the usage of decrees. However, the Court changed its case law regarding decree powers and opened the way for the possibility of executive influence on law making. For ordinary decrees, it abandoned the practice of looking for "extra" conditions not present in the constitution's text in 2011. With its judgment in late 2016, the Court gave up controlling emergency decrees as well. This retreat by the Court has greatly influenced the recent inflation of executive dominance in Turkey.
2017 Anayasa değişikliklerinin yürürlüğe girmesi ile birlikte,
Cumhurbaşkanlığı kararnamesi (Kara... more 2017 Anayasa değişikliklerinin yürürlüğe girmesi ile birlikte, Cumhurbaşkanlığı kararnamesi (Kararname), kanun ve diğer düzenleyici işlemler arasındaki ilişkiyi alt üst etmiştir. Bu çerçevede, kararnamelerin yarattığı karmaşadan öğreti de nasibini almış gözükmektedir. Kararnamelerin normlar hiyerarşisindeki yeri, yürütme lehine mahfuz bir düzenleme alanı yaratılıp yaratılmadığı, kararnamelerin şekil ve esas bakımından denetimi ile hükümsüzlüğü başta olmak üzere, birçok konuda yoğun tartışmalar gerçekleştirilmektedir. Söz konusu tartışmalı noktalardan bazılarına değinilecek olmakla birlikte, çalışmada esas olarak incelenecek olan, kararnamelerin kanunlara uygunluğunun denetiminin ve belli hususların kararname ile düzenleneceğinin kanunlarda belirtilmesinin mümkün olup olmadığıdır. Çalışmada ulaşılan sonuç her iki hususun mümkün olmadığı yolundadır. Bu sonuca ulaşılmasında belli başlı adımlar izlenmiştir. Öncelikle düzenlenme biçiminden yola çıkılarak, karşılaştırmalı hukuktaki modeller karşısında kararnamelerin konumu belirlenmiştir. Sonrasında ise kararnamelerin normlar hiyerarşisinde kanunlarla ilişkisi ele alınmıştır. Ardından, 104. maddedeki çatışma kuralları değerlendirilmek suretiyle, devlet başkanları tarafından çıkarılan kararnamelerin kanunlara uygunluğunun denetlenemeyeceği belirlenmiş; kanunlarda belli hususların kararname ile düzenleneceğinin belirtilmesinin 1982 Anayasası’na aykırı olacağı sonucuna ulaşılmıştır. Anahtar kelimeler: Kararname türleri, Cumhurbaşkanlığı kararnameleri, normlar hiyerarşisi, kararnamelerin hükümsüzlüğü, kararnamelerin denetimi. (One of the most controversial innovations of recent constitutional amendments in Turkey, namely decree authority of the President has the potential to mess up traditional relationship between statutes and other regulations. Concerning such legal complexity, legal academia has already taken the lion’s share. In this context, “new” hierarchy of norms in Turkish law, possibility of reserved regulatory area for executive, supervision and invalidity of decrees attract attention in particular. While some of these controversial points are addressed in the study, main effort concentrates on the scope of the supervision of decrees and constitutionality of statutes which aim to shape decree authority of the president. Keywords: Types of executive decrees, presidential decrees in Turkey, hierarchy of norms, invalidity of presidential decrees, supervision of presidential decrees.)
Başkanlık sisteminin ortaya çıktığı ABD’de ve bu sistemi uygulayan diğer devletlerde bakanların g... more Başkanlık sisteminin ortaya çıktığı ABD’de ve bu sistemi uygulayan diğer devletlerde bakanların görevden alınması bakımından kural olan, başkanların bu hususta sınırsız bir yetkiye sahip olmasıdır. Ancak başkanlık sisteminin uygulandığı bazı devletlerde bakanların görevden alınabilmesi yasama organlarının işletebileceği siyasi sorumluluk mekanizmalarının ardından da söz konusu olabilmektedir. Türkiye’de ise karşılaştırmalı modellere uygun şekilde bakanların görevden alınması bakımından Cumhurbaşkanı’nın geniş bir takdir yetkisi söz konusudur. Bu çerçevede memleketimiz bakımından çoğunlukla eleştiri konusu olan husus, görevden alınmalarından ziyade bakanların atanma usulüne ilişkindir. Ayrıca belirtmek gerekir ki benzer eleştiriler yalnızca yürütme organı içindeki atamalar bakımından değil, özellikle yargı organı bakımından Cumhurbaşkanı’na tanınan yetkilerle alakalı da gündeme gelmektedir.
Çetin Akboğa başvurusu iş kazasından kaynaklanan tazminat davasında talebin daha sonra artırılan ... more Çetin Akboğa başvurusu iş kazasından kaynaklanan tazminat davasında talebin daha sonra artırılan kısmının zamanaşımı gerekçesiyle reddedilmesi ve aleyhe yüksek vekâlet ücretine hükmedilmesi nedeniyle mahkemeye erişim hakkının, yargılamanın uzun sürmesi nedeniyle de makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir. Anayasa Mahkemesi bu kararında, alacak talebinin zamanaşımı gerekçesiyle reddedilmesine ilişkin yorumun ölçülü olmadığı sonucuna ulaşmış, benzer başvurularla ilgili olarak daha önceden verdiği kararlardan farklı bir sonuca ulaşmıştır.
The 2022 Global Review of Constitutional Law, 2023
In 2022, the upcoming 2023 elections set not only the political but also the constitutional agend... more In 2022, the upcoming 2023 elections set not only the political but also the constitutional agenda. The increasing tension between the government and the opposition revealed itself in different constitutional circumstances. In the beginning of 2022, the Council of State (the highest administrative court in Turkey) issued a judgment that found the government’s withdrawal from the Istanbul Convention by a presidential order “lawful.” Significant changes have been introduced to the election and political party laws because of the upcoming election agenda regarding the conditions for participating in elections, the national election threshold, and the election boards. Just before it made critical decisions, the Grand National Assembly made two appointments to the Turkish Constitutional Court (TCC) that affected its composition. It is possible to evaluate this situation which coincides with the 2023 elections. In July 2022, the European Court of Human Rights (ECHR) released its judgment on the Kavala Case and ruled that Turkey had failed to fulfill its obligations under Article 46 and abide by the Court’s final judgment explicitly calling for Kavala’s immediate release. The Committee of Ministers will decide what measures to take because Turkey failed to comply with the ECHR ruling. Other critical amendments were made to several laws, such as the Press Law, the Internet Law, and the Turkish Penal Code. With these amendments, individuals who are accused of spreading misinformation could face imprisonment. The new regulations’ broad scope of practice has raised concerns due to their threat to freedom of expression. As the end of the year approached, the political moves toward the election came to the fore. While the opposition prepared a proposal to return to the parliamentary system, the government proposed a constitutional amendment regarding the headscarf and marriage status. In the context of constitutional cases, 2022 saw a significant amount of fluctuation. The TCC made expansive comments on freedom of expression with its decision on public officials’ social media posts and its pilot decision on blocking access to websites. In addition, although late, the TCC also ruled that the compulsory religious education course violates the freedom of religion and conscience. Conversely, the TCC ruled that restricting May Day demonstrations in the symbolically important Taksim Square does not violate the freedom of assembly. In another decision, the TCC established that statements of secret witnesses may be used to detain suspects. This report briefly focuses on some of the significant constitutional developments and cases mentioned above.
Farklı Açılımlarla Hukuk Devleti ve Güvenlik, 2022
T.C. İçişleri Bakanlığı Emniyet Genel Müdürlüğü tarafından
27 Nisan 2021 tarihinde çıkartılan... more T.C. İçişleri Bakanlığı Emniyet Genel Müdürlüğü tarafından 27 Nisan 2021 tarihinde çıkartılan genelge kapsamında emniyet güçlerinin görevleri sırasında ses ve görüntü kaydı alınması halinde, kayıt yapan kişilerin engellenmesi ve kanuni şartlar oluştuğunda adli işlem yapılması gerektiği hususlarında tüm personelin bilgilendirilmesi emredilmiştir. Parlamento tarafından çıkarılacak bir kanun yerine genelge niteliğinde bir düzenleyici işlemle temel hak ve hürriyetlerin sınırlandırılmasının Anayasa’ya aykırı olduğu gerekçesiyle bu genelgenin yürütülmesi Danıştay tarafından durdurulmuştur. Kanunilik ilkesine aykırı olan söz konusu yasağın TBMM tarafından kanunla düzenlenmesi ihtimalinde de bu durumun hukuka uygun olup olmadığı ayrı bir tartışma konusu olarak karşımıza çıkmaktadır. Ancak açık ve ayrıntılı bir kanuni düzenleme yapılması durumunda dahi toplumsal olaylarda ses ve görüntü kaydı alınmasının kategorik olarak engellenmesi yine Anayasa ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ne aykırı olacaktır. Düşünceyi açıklama ve yayma hürriyeti, basın hürriyeti, ses ve görüntü kaydı alınmasının özel hayatın gizliliği ve kişisel verilerle ilişkisi ile görüntülerin delil olarak kullanılması bakımından ispat meselesi çerçevesinde analiz edilen Anayasa Mahkemesi ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararları böyle bir sonucu zorunlu kılmaktadır.
Discussions regarding the judicial branch in Turkey have always been on the agenda. Following the... more Discussions regarding the judicial branch in Turkey have always been on the agenda. Following the 2017 constitutional amendments, the frequency of these debates increased, and especially problems concerning the independence of the judiciary became more prominent. This situation brought forth studies on how to solve these problems. The prominent points made in most of the studies from a general perspective are the reforms that need to be made regarding the judiciary in general, and the high courts in particular. In this report, constitutional problems, and proposals for solutions regarding the formation and characteristics of the judicial branch are highlighted. As such, the aim is to evaluate the constitutional regulations regarding the judiciary rather than to provide a general perspective, and to contribute to the studies on the subject by making recommendations. The report first briefly discusses the Ottoman judiciary of the classical period, and then the formation and characteristics of the judicial branch in the 1876 Constitution, the 1909 Amendments, as well as the constitutions of 1921, 1924 and 1961. Then, the formation and characteristics of the judicial branch in accordance with the 1982 Constitution are examined. In this framework, the reforms made up until 2010 are discussed in detail, whereas the changes and transformations after that year are discussed more broadly. Afterwards, the problems that emerged in the judicial system following the 2017 constitutional amendments, and the connection between these problems and the new government system are evaluated in detail. Finally, there is a discussion on how the problems identified here may be resolved; accordingly, suggestions are offered. In this framework, a dual method is employed: first, there is an evaluation of how the constitutional problems related to the judiciary can be resolved if the current government system is continued. Then, the constitutional requirements regarding the judiciary, regardless of the government system in place, are emphasized. Since most of the constitutional issues related to the judiciary are considered to be independent of the government system in place, more weight is given to this second point.
Türkiye’de yargı organı ile ilgili tartışmalar her zaman gündemde olmuştur. 2017 anayasa değişi... more Türkiye’de yargı organı ile ilgili tartışmalar her zaman gündemde olmuştur. 2017 anayasa değişiklikleri ile birlikte söz konusu tartışmalar çoğalmış, özellikle yargı bağımsızlığı ile ilgili sorunlar sıklıkla gündeme gelmeye başlamıştır. Bu durum söz konusu sorunların ne şekilde giderilebileceğine dair çalışmaları da beraberinde getirmiştir. Yapılan çalışmaların çoğunda öne çıkan nokta, genel olarak yargı ve özel olarak da yüksek mahkemelerle ilgili yapılması gereken reformların genel bir perspektifle ortaya konulması şeklindedir. Bu raporda yargı organının oluşumu ve niteliklerine ilişkin “anayasal sorunlar ve çözüm önerileri” üzerinde durulmuştur. Haliyle amaç, genel bir perspektif çizmekten ziyade yargıya ilişkin anayasal düzenlemeleri değerlendirmek ve yine bu düzlemde önerilerde bulunmak suretiyle konu ile ilgili çalışmalara katkı sağlamaktır. Raporda ilk olarak klasik dönem Osmanlı Yargısı kısaca ele alındıktan sonra 1876 Kanun-ı Esasî, 1909 Değişiklikleri, 1921, 1924 ve 1961 anayasaları dönemindeki yargı organının oluşumu ve özellikleri ele alınmıştır. Ardından 1982 Anayasası uyarınca yargı organının oluşumu ve nitelikleri incelenmiştir. Bu çerçevede özellikle 2010 yılına kadar yapılan reformlar ayrıntılı olarak ele alınmış; 2010 sonrasındaki değişim ve dönüşüm ana hatlarıyla tartışılmıştır. Sonrasında ise 2017 anayasa değişiklikleriyle yargı sistemine eklenen sorunlar ve bu sorunların yeni hükümet sistemi tercihi ile ilişkisi ayrıntılı olarak değerlendirilecektir. Son olarak, tespit edilen sorunların ne şekilde çözülebileceği tartışılmış, önerilerde bulunulmuştur. Bu çerçevede iki yol üzerinden ilerlenmiştir. İlk olarak mevcut hükümet sisteminin devam ettirilmesi halinde yargı organı ile ilgili anayasal sorunların ne şekilde çözülebileceği değerlendirilmiştir. Sonrasında ise hangi hükümet sistemi benimsenirse benimsensin, yargıyla ilgili anayasal gereklilikler üzerinde durulmuştur. Yargı organı ile ilgili anayasal sorunlardan çoğunun uygulanan hükümet sisteminden bağımsız olduğu düşünüldüğünden bu konuda daha fazla açıklamaya yer verilmiştir.
506 sayılı Kanun’da olduğu gibi 5510 sayılı Kanun’da da sigortalı sayılmayanlar arasında işvereni... more 506 sayılı Kanun’da olduğu gibi 5510 sayılı Kanun’da da sigortalı sayılmayanlar arasında işverenin ücretsiz çalışan eşi de sayılmıştır. 50 yılı aşkın süredir pek de üzerinde durulmayan bu düzenleme, somut olaydaki mağduriyet nedeniyle Anayasa’ya aykırılık iddiasına konu olmuştur. Nitekim eşine ait işyerinde yıllarca düzenli olarak çalışan kadın, eşi tarafından sigortalı yapılacağı söylenmesine rağmen, sigorta bildiriminin yapılmadığını ileri sürerek hizmet tespiti davası açmıştır. İş mahkemesinin, ücretsiz çalışan eşin sigortalı sayılamayacağı yolundaki kararının istinaf edilmesi üzerine Bölge Adliye Mahkemesi hükmün Anayasa’ya aykırı olduğu gerekçesiyle Anayasa’nın 152. maddesi uyarınca, iptal talebiyle Anayasa Mahkemesi’ne dava açmıştır. Anayasa Mahkemesi, kanaatimizce isabetli olmayan gerekçelerle çoğunluk oyuyla hükmün Anayasa’ya aykırı olmadığına karar vermiş ve böylelikle çok önemli bir fırsat kaçırılmıştır. Karara ilişkin ve çok doyurucu gerekçeler içeren dört adet karşıoy yazısı bulunmaktadır. Aşağıda dava konusu olayın gelişiminin daha rahat anlaşılabilmesi için, İş Mahkemesi ve Bölge Adliye Mahkemesi kararlarına ve iptal talebinin gerekçelerine yer verildikten sonra Anayasa Mahkemesi kararı alıntılanmıştır. Sosyal güvenlik hakkı ve eşitlik ilkesini çok yakından ilgilendiren bu kararın değerlendirilmesine geçmeden önce, Anayasa Mahkemesi’nin somut norm denetimini nasıl yaptığına ilişkin bilgi verilmiştir. Anahtar kelimeler: Sosyal güvenlik hakkı, eşitlik ilkesi, somut norm denetimi, ölçülülük ilkesi, Anayasa Mahkemesi
According to Code No. 5510 as well as Code No. 506 in Turkish Law, an employer’s spouse working free of charge is not deemed to be an insurance holder. A short while ago, relevant provisions in the aforementioned codes, which have not been got enough attention for more than 50 years, have been claimed to be unconstitutional and an application was lodged before the Turkish Constitutional Court through the procedure of concrete review. In the concrete case, the woman, who worked regularly for her husband’s business, filed a lawsuit claiming that she had been working for several years and her official registration as an insurance holder had not been made at all. After the labor court ruled that the spouse working free of charge could not be considered an insurance holder, the Regional Court of Justice filed a lawsuit to have the aforementioned provisions declared unconstitutional, pursuant to Article 152 of the Turkish Constitution. In her judgment by majority vote, The Constitutional Court decided that these provisions are not unconstitutional. In the article, this judgment is heavily criticized and in our view, an important opportunity to prevent injustice was missed. In order to provide a better understanding of the development of the case, the decisions of the first instance court and the Regional Court of Justice are detailed in the article. Also, the request and justifications for the concrete review put forward by the Regional Court of Justice are included in the article. Before reviewing the judgment which is very closely related to the right to social security and the principle of equality, basic information regarding the concrete review procedure is also given. Keywords: Right to social security, principle of equality, concrete review, principle of proportionality, Turkish Constitutional Court
Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru, 2010 tarihinde Anayasa’da yapılan değişiklikle Hukukumuza g... more Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru, 2010 tarihinde Anayasa’da yapılan değişiklikle Hukukumuza girmiştir. Bireysel başvuruya ilişkin usul ve esaslar 6216 sayılı Kanun’un 45 ila 51’inci maddelerinde ve Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü’nde yer almıştır. Bireysel başvuruya ilişkin kararlar, Resmi Gazete’de ve Anayasa Mahkemesi’nin resmi internet sitesinde yayınlanmaktadır. Bireysel başvuru kararlarının Hukukumuza yeni inceleme alanları yarattığını söylemek gerekir. Kararlar son derece ayrıntılı ve öğretici niteliktedir. Bununla birlikte bazı kararların eleştiriye açık nitelikte olduğunu söylemek gerekir. Aşağıda incelenen kararda işçinin fazla çalışmaya ilişkin onayı ile yasal sınırlar içerisinde yapacağı fazla çalışmalara ilişkin ücretin asıl ücretin içerisinde olduğunun kararlaştırılması arasındaki bağlantı incelenmiştir. Bireysel başvuru yapmanın koşulları, başvurunun incelenmesi ve hükümleri çok bilinmediğinden, kararın incelenmesinden önce bu konulara kısaca değinmekte yarar görülmüştür.
The right to an individual application to the Turkish Constitutional Court was recognized in Turkish Law with the constitutional amendments in 2010. The procedures and principles regarding individual application are laid down in Code No. 6216 and the Rules of Procedure of the Constitutional Court. The Court’s decisions and judgments regarding individual applications are published in the Official Gazette and on the official website of the Court. As the decisions and judgments are highly detailed and informative, individual applications have created new research questions in Turkish Law. However, some decisions and judgments are open to criticism. The judgment reviewed in this article is also problematic as it includes problematic determination on the relationship between overtime work and overtime wage.
Istanbul Universitesi Hukuk Fakultesi Mecmuası, 2014
16 Ekim 2008 tarihinde TBMM’de grubu bulunan Adalet ve Kalkınma Partisi, Cumhuriyet Halk Partisi,... more 16 Ekim 2008 tarihinde TBMM’de grubu bulunan Adalet ve Kalkınma Partisi, Cumhuriyet Halk Partisi, Milliyetçi Hareket Partisi ile Demokratik Toplum Partisi Grup Başkanlarının mutabakatları ile kurulan İçtüzük Uzlaşma Komisyonu’nun çalışmaları sonucunda oluşturdukları TBMM Yeni İçtüzük Taslak Metni, 16 Şubat 2009 tarihinde kamuoyuna sunulmuştur. Yeni bir içtüzüğün hazırlanması gerekçesi olarak yürürlükte bulunan içtüzüğün 1 Eylül 1973’te, yani çift meclisli dönemde yürürlüğe girdiği ve 36 yıl boyunca yapılan değişikliklerle içtüzüğün sistematiğinin bozulduğu, kanun yapım sürecinin yavaşlığı ile denetim sürecinin etkisizliği sebebiyle hem iktidar hem de muhalefet partilerinin şikayetçi olduğu, parlamento çalışmalarının Genel Kurul ağırlıklı olması yüzünden komisyon çalışmalarının etkisizleştiği ve milletvekillerinin bireysel olarak yasama ve denetim süreçlerine yeterli düzeyde katılamadıkları ileri sürülmüştür. Taslak metninde yürürlükte bulunan içtüzükle kıyaslama yapıldığında birçok değişiklik bulunmakla birlikte özellikle TBMM Başkanlığı, Danışma Kurulu ve Komisyonlara ilişkin düzenlemeler dikkat çekmektedir. Bu bağlamda çalışmamızın birinci bölümünde içtüzüğün hukuki niteliği hakkında kısaca bilgi verildikten sonra taslakta yer alan düzenlemelerin getirdiği yeniliklere ilişkin genel bilgiler verilmiştir. Çalışmamızın ikinci bölümünde ise TBMM Başkanlığı, Danışma Kurulu ve Komisyonlar için taslakta öngörülen yenilikler ayrıntılı olarak irdelenmiştir.
Adalete Yönelmiş Bir Toplumsal Düzen Olarak Hukuk: Prof. Dr. Yasemin Işıktaç Armağanı, 2020
Bu makale, George R. R. Martin’in Buz ve Ateşin Şarkısı (A Song of Ice and Fire) başlıklı kitap s... more Bu makale, George R. R. Martin’in Buz ve Ateşin Şarkısı (A Song of Ice and Fire) başlıklı kitap serisindeki imgesel tarihi anlatısını incelemektedir. Söz konusu serinin ilk kitabı olan Taht Oyunları (Game of rones) özellikle ele alınarak hukuk tarihi ve uygulamalı hukuk kuramı bakış açısından tartışılmaktadır. Makale, Taht Oyunları’ndaki soylu ailelerden birisinin hukuk zihniyeti üzerine odaklanmakta; Martin’in zengin eserini, içerdiği hukuki yapılar ve gerçek feodal hukuk tarihi ile ilgili olarak tartışmaktadır. İnceleme, veraset kuralları üzerine yoğunlaşmaktadır. Bu çerçevede Stark Hanesi’nin tutumu ve zihniyetinin kuralcı ve şaşırtıcı şekilde modern olarak nitelendirileceği söylenebilirse de söz konusu özelliklerin Taht Oyunları’nın imgesel feodal dünyasının doğal bir parçası olarak görülebileceği tartışılmaktadır. Makalenin sonunda ise Stark Hanesi’nin kuralcı tutumu ve zihniyetinin çalışılması suretiyle modern kuralcılığın (legalism) kuramsal hukuki doğası hakkında da fikir edinilebileceği sonucuna ulaşılmaktadır. Ayrıca, imgesel hukuk tarihi üzerine çalışmanın paradoksal biçimde “gerçek” hukuk tarihi ile ilgili kavrayışımızı derinleştireceği ileri sürülmektedir. Öte yandan yazar, imgesel hukuk tarihi incelemelerinin hukuki anlayışımızı genişlettiğini ve hukukun farklı kavrayışları üzerine derinlemesine düşünmemize imkân sağladığını da savunmaktadır.
20 Mart 2021 tarihli ve 31429 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan 3718 sayılı Cumhurbaşkanı kararı ... more 20 Mart 2021 tarihli ve 31429 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan 3718 sayılı Cumhurbaşkanı kararı ile “Kadınlara Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye İlişkin Avrupa Konseyi Sözleşmesi”nin Türkiye Cumhuriyeti bakımından feshedilmesine karar verilmiştir. Kararın dayanağı olarak da 9 sayılı Cumhurbaşkanlığı Kararnamesinin (CBK) 3. maddesi gösterilmiştir. Resmi Gazete’de yayımlanmasından itibaren İstanbul Sözleşmesi olarak da adlandırılan söz konusu sözleşmeden çekilme kararı ve kararın dayanağı olan CBK hükmü kamuoyunda yoğun tartışmalara yol açmıştır.
Yazıda hem çekilme kararının hem de kararın dayanağı olan Cumhurbaşkanlığı kararnamesi hükmünün 1982 Anayasası çerçevesinde kısa bir değerlendirilmesi yapılmaktadır. Bu amaçla ilk olarak 3718 sayılı karar ele alınacaktır. Ardından kararın dayanağı olan 9 sayılı Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi’nin 3. maddesi incelenecektir. Son olarak tespit edilen sorunların ne şekilde çözülebileceğine ilişkin önerilerde bulunulacaktır.
The Turkish Government issued several acts with the intent of preventing the spread of the virus ... more The Turkish Government issued several acts with the intent of preventing the spread of the virus after announcing the first confirmed case of COVID-19 on March 11, 2020. Moreover, a valid ground emerged for the declaration of a state of emergency: Article 119 of the Turkish Constitution empowers the President of the Republic to declare a state of emergency in the event of the serious deterioration of public order caused by the outbreak of dangerous pandemics. However, the state of emergency was not declared and the government chose to use its ordinary powers instead. Therefore, the Interior Ministry issued directives banning people over the age of 65, people with chronic diseases, and people under the age of 20 from leaving their homes. General curfews were also imposed in big cities on weekends more than ten times with these directives. Serious questions have been raised regarding the constitutionality of the restrictions as these directives lack explicit statutory authorization and the state of emergency has not been declared. Basic rights and freedom could be restricted for the reasons specified in Article 13 of the Turkish Constitution. Moreover, the restrictions should be based on laws accepted by the Grand National Assembly of Turkey. These laws have to be certain and accessible. Therefore, “laws accepted by the Grand National Assembly of Turkey” should be interpreted in a nuanced way: Laws have to contain content-wise qualities such as clarity, obviousness, and predictability. Only under these conditions, the requirements of legality could be met. The recent curfews in Turkey are grounded on Article 11/C of the Law on Provincial Administration and Article 27 and 72 of the Law on General Protection of Public Health. According to Article 11/C of the Law on Provincial Administration, Duties of the provincial governors include exercising preventive police patrols, providing and preserving peace, security, personal inviolability, freedom of action and public welfare within the cities. To ensure these duties, the governor must take necessary measures. In cases where there is a risk of deterioration of public order and safety in such a way that ordinary life is threatened, the governor may restrict entries and exits to the city for persons who are suspected of having the potential to disrupt public order or public security, regulate or restrict roaming or gathering of people and navigation of vehicles in certain places or hours, prohibit bearing or transportation of all types of weapons and bullets including the registered ones. These measures cannot exceed fifteen days. Article 27 of the Law on General Protection of Public Health regulates general duties of public hygiene assemblies. Moreover, Article 72 of the law regulates measures mostly applicable to infected citizens, infected animals, and danger zones. Restriction of rights of the “noninfected cases” is not regulated in both the articles. As it is seen, neither the Law on Provincial Administration nor the Law on General Protection of Public Health empowers the government to impose general limitations on basic rights. General curfews cannot be imposed based on these laws under these circumstances. It could be said that lawful curfews could be imposed only after declaring an official state of emergency considering the current legislation in Turkey. However, the government does not want to declare an official state of emergency and prefer to manage the crisis with ordinary legislation. Hence, laws restricting basic rights are interpreted widely, and unusual competences are justified under the cover of fighting against the COVID-19 pandemic. Therefore, there is an urgent need to adopt new and detailed laws to be applied during pandemics. Otherwise, the only way to legalize curfews could be declaring a state of emergency. It could be concluded that general curfews imposed in Turkey due to the COVID-19 pandemic are unconstitutional under these conditions (also see Volkan Aslan, “Turkey’s Struggle Against COVID-19 and the New Reign-by-Administrative-Act” [IACL-IADC Blog 2020] <https://blogiacl-aidc.org/2020-posts/2020/7/16/turkeys-struggle-against-covid-19-and-the-newreign-by-administrative-act>).
Mart ayından bu yana COVID-19 salgını sebebiyle Türkiye’de genel sokağa
çıkma kısıtlamalarının ya... more Mart ayından bu yana COVID-19 salgını sebebiyle Türkiye’de genel sokağa çıkma kısıtlamalarının yanı sıra 65 yaş üzeri ve 20 yaş altı olanlar ile kronik rahatsızlığı bulunanlara sokağa çıkma kısıtlamalarının getirilmesi söz konusu olmuştur. Birçoğu İç İşleri Bakanlığının çıkardığı genelgelerle uygulanan ve temel hak ve özgürlükleri önemli ölçüde etkileyen bu kısıtlamaların kanuni dayanağı olarak İl İdaresi Kanunu’nun 11. maddesinin C fıkrası ile Umumi Hıfzısıhha Kanunu’nun 27. ve 72. maddeleri gösterilmiştir. Ancak söz konusu düzenlemelerin sokağa çıkma kısıtlamalarına dayanak olması, 1982 Anayasası’nın öngördüğü anayasal düzen bakımından oldukça sorunludur.
Since the incorporation of decree powers into the Turkish constitutional system in 1971, the Cons... more Since the incorporation of decree powers into the Turkish constitutional system in 1971, the Constitutional Court (the Court) had adopted a disposition which has tended to construe decree powers in a narrow margin. In this context, the Court looked for additional conditions besides the conditions set in the constitution for the empowerment of executive with decree powers: the tripartite test which required that the empowerment should be urgent, necessary and important. The Court acted in a similar way for emergency decrees by examining them-although the supervision of emergency decrees is prohibited in the constitution. Thanks to this attitude, decree powers both in ordinary times and emergencies were restricted and used with aims solely seen necessary to abolish the reasons which caused the usage of decrees. However, the Court changed its case law regarding decree powers and opened the way for the possibility of executive influence on law making. For ordinary decrees, it abandoned the practice of looking for "extra" conditions not present in the constitution's text in 2011. With its judgment in late 2016, the Court gave up controlling emergency decrees as well. This retreat by the Court has greatly influenced the recent inflation of executive dominance in Turkey.
2017 Anayasa değişikliklerinin yürürlüğe girmesi ile birlikte,
Cumhurbaşkanlığı kararnamesi (Kara... more 2017 Anayasa değişikliklerinin yürürlüğe girmesi ile birlikte, Cumhurbaşkanlığı kararnamesi (Kararname), kanun ve diğer düzenleyici işlemler arasındaki ilişkiyi alt üst etmiştir. Bu çerçevede, kararnamelerin yarattığı karmaşadan öğreti de nasibini almış gözükmektedir. Kararnamelerin normlar hiyerarşisindeki yeri, yürütme lehine mahfuz bir düzenleme alanı yaratılıp yaratılmadığı, kararnamelerin şekil ve esas bakımından denetimi ile hükümsüzlüğü başta olmak üzere, birçok konuda yoğun tartışmalar gerçekleştirilmektedir. Söz konusu tartışmalı noktalardan bazılarına değinilecek olmakla birlikte, çalışmada esas olarak incelenecek olan, kararnamelerin kanunlara uygunluğunun denetiminin ve belli hususların kararname ile düzenleneceğinin kanunlarda belirtilmesinin mümkün olup olmadığıdır. Çalışmada ulaşılan sonuç her iki hususun mümkün olmadığı yolundadır. Bu sonuca ulaşılmasında belli başlı adımlar izlenmiştir. Öncelikle düzenlenme biçiminden yola çıkılarak, karşılaştırmalı hukuktaki modeller karşısında kararnamelerin konumu belirlenmiştir. Sonrasında ise kararnamelerin normlar hiyerarşisinde kanunlarla ilişkisi ele alınmıştır. Ardından, 104. maddedeki çatışma kuralları değerlendirilmek suretiyle, devlet başkanları tarafından çıkarılan kararnamelerin kanunlara uygunluğunun denetlenemeyeceği belirlenmiş; kanunlarda belli hususların kararname ile düzenleneceğinin belirtilmesinin 1982 Anayasası’na aykırı olacağı sonucuna ulaşılmıştır. Anahtar kelimeler: Kararname türleri, Cumhurbaşkanlığı kararnameleri, normlar hiyerarşisi, kararnamelerin hükümsüzlüğü, kararnamelerin denetimi. (One of the most controversial innovations of recent constitutional amendments in Turkey, namely decree authority of the President has the potential to mess up traditional relationship between statutes and other regulations. Concerning such legal complexity, legal academia has already taken the lion’s share. In this context, “new” hierarchy of norms in Turkish law, possibility of reserved regulatory area for executive, supervision and invalidity of decrees attract attention in particular. While some of these controversial points are addressed in the study, main effort concentrates on the scope of the supervision of decrees and constitutionality of statutes which aim to shape decree authority of the president. Keywords: Types of executive decrees, presidential decrees in Turkey, hierarchy of norms, invalidity of presidential decrees, supervision of presidential decrees.)
Since its establishment in 1961, the Turkish Constitutional Court has been seen as the guard of d... more Since its establishment in 1961, the Turkish Constitutional Court has been seen as the guard of democratic principles on the one hand but also one of the main obstacles for the democratization process on the other. Nevertheless, it was seen mostly as the protector of democratic values and ideals –by contrast with its past- between the years of 2002 and 2015. In this context, the Court dramatically changed its “state-sided” rights attitude and dissolution practice towards political parties. After the incorporation of individual application procedure into Turkish legal system in 2010, the Court even started to undertake protective role and gave sensational decisions which made tremendous impressions and were applauded by various political and non-political actors. However, this practice started to change in the other way around after 2015. The Court started to decline from its protective role and choose a passive attitude towards the protection of the basic rights and freedoms. Keywords: Turkish Constitutional Court, State of emergency in Turkey, Dissolution of political parties, Constitutional complaint in Turkey, Judicial review, Twitter ban, YouTube ban, Arrested deputies, Emergency decrees in Turkey.
6. ULUSLARARASI SUÇ VE CEZA FİLM FESTİVALİ "YOKSULLUK" TEBLİĞLER, 2017
Vatandaşlarına insan onuruna yaraşır asgari bir yaşam düzeyi sunma kaygısında olan sosyal devlet,... more Vatandaşlarına insan onuruna yaraşır asgari bir yaşam düzeyi sunma kaygısında olan sosyal devlet, doğrudan ya da dolaylı müdahaleleri aracılığı ile yoksullukla da mücadele etmektedir. Hukuk perspektifinden bakıldığında bu mücadele içinde başta anayasalar olmak üzere pozitif hukuk metinleri önemli yer tutmaktadır. Bu bakımdan söz konusu düzenlemeler çerçevesinde sosyal hakların düzenlenme biçimi ve dava edilebilirliği gibi çeşitli hususlar gündeme gelmektedir. Tebliğde, sosyal harcama kıstasına göre belirlenmiş en gelişmiş sosyal devletlerin anayasalarında yer alan sosyal hakların ve koruma mekanizmaları dışındaki sosyal haklara ilişkin düzenlemelerin tespit edilmesinin ardından hem genel olarak hem de ülkemiz özelinde çıkarımlarda bulunulması amaçlanmaktadır.
Genel kanaate göre devlet, güvenlik ihtiyacının karşılanması için ortaya çıkan bir yapıdır. Bu ba... more Genel kanaate göre devlet, güvenlik ihtiyacının karşılanması için ortaya çıkan bir yapıdır. Bu bakımdan “güvenliğin tesisi” devletlerin ortaya çıktığı dönem itibarıyla günümüze kadar vazgeçemediği ve bugünden sonra da vazgeçmesinin mümkün olmadığı temel varlık gerekçelerinden bir tanesidir. Sınırlandırılmayan her türlü güç gibi, güvenlik alanında sahip olunan güç de amacının dışına çıkma potansiyeli taşır. Bu bakımdan güvenliğin tesisi için ortaya çıkan devlet, bizatihi güvenlik tehdidi olabilmektedir. Bu tehdidin bertaraf edilmesi için güvenlik olgusunun tahdidi kesin bir şarttır.
Modern devlet anlayışı sonrası insan hakkı mücadeleleri çerçevesinde gelişen ve günümüzde anayasa ve hukukun üstün kurallarıyla kendisini bağlı sayan devleti ifade eden “hukuk devleti”, ilkesel olarak, güvenliği tesis ederken devletin eylem ve işlemlerinin sınırlarının da belirlenmesine hizmet eder. Devletlerin hukuk devleti olması vesilesiyle kişiler temel hak ve özgürlüklerini kullanabilir, kişilerin hak ve özgürlükleri gelişip güçlenebilir. Güvenlik hususunda olduğu gibi, temel hak ve özgürlüklerin de sınırlandırılmaması durumunda amacı dışına çıkma potansiyeli taşıdığını ifade etmek gerekir. Haliyle, hukuk devletinin kişi hak ve özgürlüklerine sınırsız bir alan açmadığı net bir şekilde ifade edilebilir. İşte bu noktada güvenliğin sınırlandırılması hukuk devletine, hukuk devleti ilkesi çerçevesinde kişi haklarının sınırlandırılması da güvenliğe hizmet eder.
Yukarıdaki ifadelerden hareketle; 2020 yılında çıkarılan “Farklı Açılımlarla İnsan Hakları ve Güvenlik” kitabından sonra serinin ikinci kitabı olarak ortaya çıkan elinizdeki “Farklı Açılımlarla Hukuk Devleti ve Güvenlik” adlı bu çalışma; güvenlik yönetimi, kamu yönetimi, hukuk temel alanlarının kesişiminde yer almakta olup güvenlik ve hukuk devleti arasındaki ahenge dikkat çeken bölümlerden oluşmaktadır. Bu ahenk hem öğreti boyutuna yer veren hem de güncel gelişmeler (toplumsal olaylar, kanuni düzenlemeler, idari eylem ve işlemler, yargı kararları) çerçevesinde değerlendirme yapan bölümlerle sağlanmaktadır. Netice itibarıyla; alanında uzman olan akademisyen ve hukukçuların katkı sunduğu çalışmada yer alan bölümler, güncel gelişmeler ışığında, güvenlik yönetimi çalışmalarını hukuk devleti ilkesi perspektifinde değerlendirmekte ve bu yolla bilim dünyasına fayda sağlamayı amaçlamaktadır.
Bu vesileyle birbirinden değerli olan her bir bölümü kaleme alan yazarlarımıza, bölümlerin değerlendirilmesi sürecinde hakemlik yapan değerli hocalarımıza ve Adalet Yayınevi’ne teşekkürü bir borç biliriz.
Tüm okuyuculara eserin fayda sağlaması ümidiyle...
Çalışmada kararname yetkisi, anayasaların açıkça tanıdığı yetkiye dayalı olarak yahut açıkça yasa... more Çalışmada kararname yetkisi, anayasaların açıkça tanıdığı yetkiye dayalı olarak yahut açıkça yasaklamadığı alanlarda, devlet başkanının tek başına ya da oluşumunda aktif olarak yer almak suretiyle diğer aktörlerle yaptığı; kanun hükmünde olan veya kanun hükmünde olduğu belirtilmese dahi kanunlarla düzenlenmeyen alanları ilk elden düzenleme amacı güden soyut, genel nitelikteki düzenlemeleri yapabilmeyi ifade etmektedir. Özellikle başkanlık ve yarı-başkanlık sistemlerinin uygulandığı devletlerde başkanların etkin şekilde kullandıkları bu yetki, çalışmada karşılaştırmalı olarak ele alınmış ve bir sınıflandırma yapılmıştır. Bu çerçevede, karşılaştırmalı anayasa hukukunda en çok rastlanılan modelin kararname yetkisinin kanun hükmünde ve acil bir ihtiyacın varlığına dayalı olarak tanınması şeklinde olduğu tespit edilmiştir. Ancak kararname yetkisi, hızlı hareket edilmesini gerektiren acil ihtiyaçların karşılanmasının yanı sıra, parlamenter sistemin uygulanmadığı devletlerde yasama organına alternatif siyaset izlenmesi işlevi de görebilmektedir. Her iki işlevin ne şekilde gerçekleşeceği ise kararnamelerle ilgili kurallarla birlikte veto yetkisi gibi devlet başkanı tarafından kullanılan diğer yetkiler ve kurumsal değişkenlere bağlı olmaktadır. Tüm bu veriler ışığında, 2017 anayasa değişiklikleriyle Türkiye'de benimsenen Cumhurbaşkanlığı kararnamelerinin karşılaştırmalı anayasa hukukunda genel kabul gören modellere benzemediği görülmektedir. İşlevsel olarak yaklaşıldığında, olağanüstü hallerde çıkarılacak Cumhurbaşkanlığı kararnameleri ile ilgili düzenlemeler hızlı hareket edilmesini gerektiren acil ihtiyaçları giderebilecek nitelikte olsa da olağan dönemde çıkarılacak Cumhurbaşkanlığı kararnameleri ile ilgili düzenlemelerin aynı nitelikte olduğu veya parlamentoya alternatif siyaset üretilmesini sağlayabileceği söylenememektedir.
Decrees are regulations which have force of law like statutes adopted by parliaments, or regulations which do not have the same legal force like statutes adopted by parliaments but superior to administrative regulations. In this study, presidential power to issue decrees is analyzed in a comparative manner. Within this context, constitutions, judgments and other related topics from different states are addressed. According to this research, the most common type of presidential decree in comparative constitutional law is designed to meet urgent needs. Nevertheless, presidential decrees could also be used as means of by-passing parliaments particularly in presidential and semi-presidential systems. Besides the direct effects caused by provisions concerning decrees, both functions are shaped by other presidential powers and institutional factors as well. In light of these, it could be said that, decree powers of Turkish President, which are reshaped after the latest constitutional amendments in 2017, do not share many similarities with comparative models. Although emergency decrees in Turkish Constitution have the potential to meet urgent needs, it is difficult to say the same for ordinary decrees. They also lack capability to create room for maneuver in case of conflict between the parliament and the president.
Uploads
Turkey) issued a judgment that found the government’s withdrawal from the Istanbul Convention by a presidential order “lawful.” Significant changes have been introduced to the election and political party laws because of the upcoming election agenda regarding the conditions for participating in elections, the national election threshold, and the election
boards. Just before it made critical decisions, the Grand National Assembly made two appointments to the Turkish Constitutional Court (TCC) that affected its composition. It is possible to evaluate this situation
which coincides with the 2023 elections. In
July 2022, the European Court of Human
Rights (ECHR) released its judgment on
the Kavala Case and ruled that Turkey had
failed to fulfill its obligations under Article
46 and abide by the Court’s final judgment
explicitly calling for Kavala’s immediate release.
The Committee of Ministers will decide
what measures to take because Turkey
failed to comply with the ECHR ruling. Other
critical amendments were made to several
laws, such as the Press Law, the Internet
Law, and the Turkish Penal Code. With these
amendments, individuals who are accused of
spreading misinformation could face imprisonment.
The new regulations’ broad scope
of practice has raised concerns due to their
threat to freedom of expression. As the end
of the year approached, the political moves
toward the election came to the fore. While
the opposition prepared a proposal to return
to the parliamentary system, the government
proposed a constitutional amendment
regarding the headscarf and marriage status.
In the context of constitutional cases, 2022
saw a significant amount of fluctuation. The
TCC made expansive comments on freedom
of expression with its decision on public
officials’ social media posts and its pilot
decision on blocking access to websites. In
addition, although late, the TCC also ruled
that the compulsory religious education
course violates the freedom of religion and
conscience. Conversely, the TCC ruled that
restricting May Day demonstrations in the
symbolically important Taksim Square does
not violate the freedom of assembly. In another
decision, the TCC established that
statements of secret witnesses may be used
to detain suspects. This report briefly focuses
on some of the significant constitutional
developments and cases mentioned above.
27 Nisan 2021 tarihinde çıkartılan genelge kapsamında emniyet güçlerinin
görevleri sırasında ses ve görüntü kaydı alınması halinde, kayıt
yapan kişilerin engellenmesi ve kanuni şartlar oluştuğunda adli işlem
yapılması gerektiği hususlarında tüm personelin bilgilendirilmesi emredilmiştir.
Parlamento tarafından çıkarılacak bir kanun yerine genelge
niteliğinde bir düzenleyici işlemle temel hak ve hürriyetlerin sınırlandırılmasının
Anayasa’ya aykırı olduğu gerekçesiyle bu genelgenin
yürütülmesi Danıştay tarafından durdurulmuştur. Kanunilik ilkesine
aykırı olan söz konusu yasağın TBMM tarafından kanunla düzenlenmesi
ihtimalinde de bu durumun hukuka uygun olup olmadığı ayrı
bir tartışma konusu olarak karşımıza çıkmaktadır. Ancak açık ve ayrıntılı
bir kanuni düzenleme yapılması durumunda dahi toplumsal
olaylarda ses ve görüntü kaydı alınmasının kategorik olarak engellenmesi
yine Anayasa ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ne aykırı
olacaktır. Düşünceyi açıklama ve yayma hürriyeti, basın hürriyeti, ses
ve görüntü kaydı alınmasının özel hayatın gizliliği ve kişisel verilerle
ilişkisi ile görüntülerin delil olarak kullanılması bakımından ispat meselesi
çerçevesinde analiz edilen Anayasa Mahkemesi ve Avrupa İnsan
Hakları Mahkemesi kararları böyle bir sonucu zorunlu kılmaktadır.
for solutions regarding the formation and characteristics of the judicial branch are highlighted. As such, the aim is to evaluate the constitutional regulations regarding the judiciary rather than to provide a general perspective, and to contribute to the studies on the subject by making recommendations. The report first briefly discusses the Ottoman judiciary of the classical period, and then the formation and characteristics of the judicial branch in the 1876 Constitution, the 1909 Amendments, as well as the constitutions of 1921, 1924 and 1961. Then, the formation and characteristics of the judicial branch in accordance with the 1982 Constitution are examined. In this framework, the reforms made up until 2010 are discussed in detail, whereas the changes and transformations after that year are discussed more broadly. Afterwards, the problems that emerged in the judicial system following the 2017 constitutional amendments, and the connection between these problems and the
new government system are evaluated in detail. Finally, there is a discussion on how the problems identified here may be resolved; accordingly, suggestions are offered. In this framework, a dual method is employed: first, there is an evaluation of how the constitutional problems related to the judiciary can be resolved if the current government system is continued. Then, the constitutional requirements regarding the judiciary, regardless of the government system in place, are emphasized. Since most of the
constitutional issues related to the judiciary are considered to be independent of the government system in place, more weight is given to this second point.
Haliyle amaç, genel bir perspektif çizmekten ziyade yargıya ilişkin anayasal düzenlemeleri değerlendirmek ve yine bu düzlemde önerilerde bulunmak suretiyle konu ile ilgili çalışmalara katkı sağlamaktır. Raporda ilk olarak klasik dönem Osmanlı Yargısı kısaca ele alındıktan sonra 1876 Kanun-ı Esasî, 1909 Değişiklikleri, 1921, 1924 ve 1961 anayasaları dönemindeki yargı organının oluşumu ve özellikleri ele alınmıştır. Ardından 1982 Anayasası uyarınca
yargı organının oluşumu ve nitelikleri incelenmiştir. Bu çerçevede özellikle 2010 yılına kadar yapılan reformlar ayrıntılı olarak ele alınmış; 2010 sonrasındaki değişim ve dönüşüm ana hatlarıyla tartışılmıştır. Sonrasında ise 2017 anayasa değişiklikleriyle yargı sistemine eklenen sorunlar ve bu sorunların yeni hükümet sistemi tercihi ile ilişkisi ayrıntılı olarak değerlendirilecektir. Son olarak, tespit edilen sorunların ne şekilde
çözülebileceği tartışılmış, önerilerde bulunulmuştur. Bu çerçevede iki yol üzerinden ilerlenmiştir. İlk olarak mevcut hükümet sisteminin devam ettirilmesi halinde yargı organı ile ilgili anayasal sorunların ne şekilde çözülebileceği değerlendirilmiştir. Sonrasında ise hangi hükümet sistemi benimsenirse benimsensin, yargıyla ilgili anayasal gereklilikler üzerinde durulmuştur. Yargı organı ile ilgili anayasal sorunlardan çoğunun uygulanan hükümet sisteminden bağımsız olduğu düşünüldüğünden bu konuda daha fazla açıklamaya yer verilmiştir.
According to Code No. 5510 as well as Code No. 506 in Turkish Law, an employer’s spouse working free of charge is not deemed to be an insurance holder. A short while ago, relevant provisions in the aforementioned codes, which have not been got enough attention for more than 50 years, have been claimed to be unconstitutional and an application was lodged before the Turkish Constitutional Court through the procedure of concrete review. In the concrete case, the woman, who worked regularly for her husband’s business, filed a lawsuit claiming that she had been working for several years and her official registration as an insurance holder had not been made at all. After the labor court ruled that the spouse working free of charge could not be considered an insurance holder, the Regional Court of Justice filed a lawsuit to have the aforementioned provisions declared unconstitutional, pursuant to Article 152 of the Turkish Constitution. In her judgment by majority vote, The Constitutional Court decided that these provisions are not unconstitutional. In the article, this judgment is heavily criticized and in our view, an important opportunity to prevent injustice was missed. In order to provide a better understanding of the development of the case, the decisions of the first instance court and the Regional Court of Justice are detailed in the article. Also, the request and justifications for the concrete review put forward by the Regional Court of Justice are included in the article. Before reviewing the judgment which is very closely related to the right to social security and the principle of equality, basic information regarding the concrete review procedure is also given. Keywords: Right to social security, principle of equality, concrete review, principle of proportionality, Turkish Constitutional Court
İçtüzüğü’nde yer almıştır. Bireysel başvuruya ilişkin kararlar, Resmi Gazete’de ve Anayasa Mahkemesi’nin resmi internet sitesinde yayınlanmaktadır. Bireysel başvuru kararlarının Hukukumuza yeni inceleme alanları yarattığını
söylemek gerekir. Kararlar son derece ayrıntılı ve öğretici niteliktedir. Bununla birlikte bazı kararların eleştiriye açık nitelikte olduğunu söylemek gerekir. Aşağıda incelenen kararda işçinin fazla çalışmaya ilişkin onayı ile yasal
sınırlar içerisinde yapacağı fazla çalışmalara ilişkin ücretin asıl ücretin içerisinde olduğunun kararlaştırılması arasındaki bağlantı incelenmiştir.
Bireysel başvuru yapmanın koşulları, başvurunun incelenmesi ve hükümleri çok bilinmediğinden, kararın incelenmesinden önce bu konulara kısaca değinmekte yarar görülmüştür.
The right to an individual application to the Turkish Constitutional Court was recognized in Turkish Law with the constitutional amendments in 2010. The procedures and principles regarding individual application are laid down
in Code No. 6216 and the Rules of Procedure of the Constitutional Court. The Court’s decisions and judgments regarding individual applications are published in the Official Gazette and on the official website of the Court.
As the decisions and judgments are highly detailed and informative, individual applications have created new research questions in Turkish Law. However, some decisions and judgments are open to criticism. The judgment
reviewed in this article is also problematic as it includes problematic determination on the relationship between overtime work and overtime wage.
Yazıda hem çekilme kararının hem de kararın dayanağı olan Cumhurbaşkanlığı kararnamesi hükmünün 1982 Anayasası çerçevesinde kısa bir değerlendirilmesi yapılmaktadır. Bu amaçla ilk olarak 3718 sayılı karar ele alınacaktır. Ardından kararın dayanağı olan 9 sayılı Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi’nin 3. maddesi incelenecektir. Son olarak tespit edilen sorunların ne şekilde çözülebileceğine ilişkin önerilerde bulunulacaktır.
https://blog.lexpera.com.tr/istanbul-sozlesmesinin-turkiye-cumhuriyeti-bakimindan-feshedilmesi-hakkinda-kararin-1982-anayasasi-bakimindan-degerlendirilmesi/
qualities such as clarity, obviousness, and predictability. Only under these conditions, the requirements of legality could be met. The recent curfews in Turkey are grounded on Article 11/C of the Law on Provincial Administration and Article 27 and 72 of the Law on General Protection of Public Health. According to Article 11/C of the Law on Provincial Administration, Duties of the provincial governors include exercising preventive police patrols, providing and preserving peace, security, personal inviolability, freedom of action and public welfare within the cities. To ensure these duties, the governor must take necessary measures. In cases where there is a risk of deterioration of public order and safety in such a way that ordinary life is threatened, the governor may restrict entries and exits to the city for persons who are suspected of having the potential to disrupt public order or public security, regulate or restrict roaming or gathering of people and navigation of vehicles in certain places or hours, prohibit bearing or transportation of all types of weapons and bullets including the registered ones. These measures cannot exceed fifteen days.
Article 27 of the Law on General Protection of Public Health regulates general duties of public hygiene assemblies. Moreover, Article 72 of the law regulates measures mostly applicable to infected citizens, infected animals, and danger zones. Restriction of rights of the “noninfected cases” is not regulated in both the articles. As it is seen, neither the Law on Provincial Administration nor the Law on General Protection of Public Health empowers the government to impose general limitations on basic rights. General curfews cannot be imposed based on these laws under these circumstances. It could be said that lawful curfews could be imposed only after declaring an official state of emergency considering the current legislation in Turkey. However, the government does not want to declare an official state of emergency and prefer to manage the crisis with ordinary legislation. Hence, laws restricting basic rights are interpreted widely, and unusual competences are justified under the cover of fighting against the COVID-19 pandemic. Therefore, there is an urgent need to adopt new and
detailed laws to be applied during pandemics. Otherwise, the only way to legalize curfews could be declaring a state of emergency. It could be concluded that general curfews imposed in Turkey due to the COVID-19 pandemic are unconstitutional under these conditions (also see Volkan Aslan, “Turkey’s Struggle Against COVID-19 and the New Reign-by-Administrative-Act” [IACL-IADC Blog 2020] <https://blogiacl-aidc.org/2020-posts/2020/7/16/turkeys-struggle-against-covid-19-and-the-newreign-by-administrative-act>).
çıkma kısıtlamalarının yanı sıra 65 yaş üzeri ve 20 yaş altı olanlar ile kronik
rahatsızlığı bulunanlara sokağa çıkma kısıtlamalarının getirilmesi söz konusu olmuştur. Birçoğu İç İşleri Bakanlığının çıkardığı genelgelerle uygulanan ve temel hak ve özgürlükleri önemli ölçüde etkileyen bu kısıtlamaların kanuni dayanağı olarak İl İdaresi Kanunu’nun 11. maddesinin C fıkrası ile Umumi Hıfzısıhha Kanunu’nun 27. ve 72. maddeleri gösterilmiştir. Ancak söz konusu düzenlemelerin sokağa çıkma kısıtlamalarına dayanak olması, 1982 Anayasası’nın öngördüğü anayasal düzen bakımından oldukça sorunludur.
Cumhurbaşkanlığı kararnamesi (Kararname), kanun ve diğer düzenleyici
işlemler arasındaki ilişkiyi alt üst etmiştir. Bu çerçevede, kararnamelerin
yarattığı karmaşadan öğreti de nasibini almış gözükmektedir.
Kararnamelerin normlar hiyerarşisindeki yeri, yürütme lehine mahfuz
bir düzenleme alanı yaratılıp yaratılmadığı, kararnamelerin şekil ve
esas bakımından denetimi ile hükümsüzlüğü başta olmak üzere, birçok
konuda yoğun tartışmalar gerçekleştirilmektedir. Söz konusu tartışmalı
noktalardan bazılarına değinilecek olmakla birlikte, çalışmada esas
olarak incelenecek olan, kararnamelerin kanunlara uygunluğunun
denetiminin ve belli hususların kararname ile düzenleneceğinin
kanunlarda belirtilmesinin mümkün olup olmadığıdır. Çalışmada
ulaşılan sonuç her iki hususun mümkün olmadığı yolundadır. Bu sonuca
ulaşılmasında belli başlı adımlar izlenmiştir. Öncelikle düzenlenme
biçiminden yola çıkılarak, karşılaştırmalı hukuktaki modeller karşısında
kararnamelerin konumu belirlenmiştir. Sonrasında ise kararnamelerin
normlar hiyerarşisinde kanunlarla ilişkisi ele alınmıştır. Ardından,
104. maddedeki çatışma kuralları değerlendirilmek suretiyle, devlet
başkanları tarafından çıkarılan kararnamelerin kanunlara uygunluğunun
denetlenemeyeceği belirlenmiş; kanunlarda belli hususların kararname
ile düzenleneceğinin belirtilmesinin 1982 Anayasası’na aykırı olacağı
sonucuna ulaşılmıştır. Anahtar kelimeler: Kararname türleri, Cumhurbaşkanlığı
kararnameleri, normlar hiyerarşisi, kararnamelerin hükümsüzlüğü,
kararnamelerin denetimi.
(One of the most controversial innovations of recent constitutional
amendments in Turkey, namely decree authority of the President has
the potential to mess up traditional relationship between statutes and
other regulations. Concerning such legal complexity, legal academia has
already taken the lion’s share. In this context, “new” hierarchy of norms
in Turkish law, possibility of reserved regulatory area for executive,
supervision and invalidity of decrees attract attention in particular.
While some of these controversial points are addressed in the study,
main effort concentrates on the scope of the supervision of decrees and
constitutionality of statutes which aim to shape decree authority of the
president. Keywords: Types of executive decrees, presidential decrees in Turkey,
hierarchy of norms, invalidity of presidential decrees, supervision of
presidential decrees.)
Turkey) issued a judgment that found the government’s withdrawal from the Istanbul Convention by a presidential order “lawful.” Significant changes have been introduced to the election and political party laws because of the upcoming election agenda regarding the conditions for participating in elections, the national election threshold, and the election
boards. Just before it made critical decisions, the Grand National Assembly made two appointments to the Turkish Constitutional Court (TCC) that affected its composition. It is possible to evaluate this situation
which coincides with the 2023 elections. In
July 2022, the European Court of Human
Rights (ECHR) released its judgment on
the Kavala Case and ruled that Turkey had
failed to fulfill its obligations under Article
46 and abide by the Court’s final judgment
explicitly calling for Kavala’s immediate release.
The Committee of Ministers will decide
what measures to take because Turkey
failed to comply with the ECHR ruling. Other
critical amendments were made to several
laws, such as the Press Law, the Internet
Law, and the Turkish Penal Code. With these
amendments, individuals who are accused of
spreading misinformation could face imprisonment.
The new regulations’ broad scope
of practice has raised concerns due to their
threat to freedom of expression. As the end
of the year approached, the political moves
toward the election came to the fore. While
the opposition prepared a proposal to return
to the parliamentary system, the government
proposed a constitutional amendment
regarding the headscarf and marriage status.
In the context of constitutional cases, 2022
saw a significant amount of fluctuation. The
TCC made expansive comments on freedom
of expression with its decision on public
officials’ social media posts and its pilot
decision on blocking access to websites. In
addition, although late, the TCC also ruled
that the compulsory religious education
course violates the freedom of religion and
conscience. Conversely, the TCC ruled that
restricting May Day demonstrations in the
symbolically important Taksim Square does
not violate the freedom of assembly. In another
decision, the TCC established that
statements of secret witnesses may be used
to detain suspects. This report briefly focuses
on some of the significant constitutional
developments and cases mentioned above.
27 Nisan 2021 tarihinde çıkartılan genelge kapsamında emniyet güçlerinin
görevleri sırasında ses ve görüntü kaydı alınması halinde, kayıt
yapan kişilerin engellenmesi ve kanuni şartlar oluştuğunda adli işlem
yapılması gerektiği hususlarında tüm personelin bilgilendirilmesi emredilmiştir.
Parlamento tarafından çıkarılacak bir kanun yerine genelge
niteliğinde bir düzenleyici işlemle temel hak ve hürriyetlerin sınırlandırılmasının
Anayasa’ya aykırı olduğu gerekçesiyle bu genelgenin
yürütülmesi Danıştay tarafından durdurulmuştur. Kanunilik ilkesine
aykırı olan söz konusu yasağın TBMM tarafından kanunla düzenlenmesi
ihtimalinde de bu durumun hukuka uygun olup olmadığı ayrı
bir tartışma konusu olarak karşımıza çıkmaktadır. Ancak açık ve ayrıntılı
bir kanuni düzenleme yapılması durumunda dahi toplumsal
olaylarda ses ve görüntü kaydı alınmasının kategorik olarak engellenmesi
yine Anayasa ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ne aykırı
olacaktır. Düşünceyi açıklama ve yayma hürriyeti, basın hürriyeti, ses
ve görüntü kaydı alınmasının özel hayatın gizliliği ve kişisel verilerle
ilişkisi ile görüntülerin delil olarak kullanılması bakımından ispat meselesi
çerçevesinde analiz edilen Anayasa Mahkemesi ve Avrupa İnsan
Hakları Mahkemesi kararları böyle bir sonucu zorunlu kılmaktadır.
for solutions regarding the formation and characteristics of the judicial branch are highlighted. As such, the aim is to evaluate the constitutional regulations regarding the judiciary rather than to provide a general perspective, and to contribute to the studies on the subject by making recommendations. The report first briefly discusses the Ottoman judiciary of the classical period, and then the formation and characteristics of the judicial branch in the 1876 Constitution, the 1909 Amendments, as well as the constitutions of 1921, 1924 and 1961. Then, the formation and characteristics of the judicial branch in accordance with the 1982 Constitution are examined. In this framework, the reforms made up until 2010 are discussed in detail, whereas the changes and transformations after that year are discussed more broadly. Afterwards, the problems that emerged in the judicial system following the 2017 constitutional amendments, and the connection between these problems and the
new government system are evaluated in detail. Finally, there is a discussion on how the problems identified here may be resolved; accordingly, suggestions are offered. In this framework, a dual method is employed: first, there is an evaluation of how the constitutional problems related to the judiciary can be resolved if the current government system is continued. Then, the constitutional requirements regarding the judiciary, regardless of the government system in place, are emphasized. Since most of the
constitutional issues related to the judiciary are considered to be independent of the government system in place, more weight is given to this second point.
Haliyle amaç, genel bir perspektif çizmekten ziyade yargıya ilişkin anayasal düzenlemeleri değerlendirmek ve yine bu düzlemde önerilerde bulunmak suretiyle konu ile ilgili çalışmalara katkı sağlamaktır. Raporda ilk olarak klasik dönem Osmanlı Yargısı kısaca ele alındıktan sonra 1876 Kanun-ı Esasî, 1909 Değişiklikleri, 1921, 1924 ve 1961 anayasaları dönemindeki yargı organının oluşumu ve özellikleri ele alınmıştır. Ardından 1982 Anayasası uyarınca
yargı organının oluşumu ve nitelikleri incelenmiştir. Bu çerçevede özellikle 2010 yılına kadar yapılan reformlar ayrıntılı olarak ele alınmış; 2010 sonrasındaki değişim ve dönüşüm ana hatlarıyla tartışılmıştır. Sonrasında ise 2017 anayasa değişiklikleriyle yargı sistemine eklenen sorunlar ve bu sorunların yeni hükümet sistemi tercihi ile ilişkisi ayrıntılı olarak değerlendirilecektir. Son olarak, tespit edilen sorunların ne şekilde
çözülebileceği tartışılmış, önerilerde bulunulmuştur. Bu çerçevede iki yol üzerinden ilerlenmiştir. İlk olarak mevcut hükümet sisteminin devam ettirilmesi halinde yargı organı ile ilgili anayasal sorunların ne şekilde çözülebileceği değerlendirilmiştir. Sonrasında ise hangi hükümet sistemi benimsenirse benimsensin, yargıyla ilgili anayasal gereklilikler üzerinde durulmuştur. Yargı organı ile ilgili anayasal sorunlardan çoğunun uygulanan hükümet sisteminden bağımsız olduğu düşünüldüğünden bu konuda daha fazla açıklamaya yer verilmiştir.
According to Code No. 5510 as well as Code No. 506 in Turkish Law, an employer’s spouse working free of charge is not deemed to be an insurance holder. A short while ago, relevant provisions in the aforementioned codes, which have not been got enough attention for more than 50 years, have been claimed to be unconstitutional and an application was lodged before the Turkish Constitutional Court through the procedure of concrete review. In the concrete case, the woman, who worked regularly for her husband’s business, filed a lawsuit claiming that she had been working for several years and her official registration as an insurance holder had not been made at all. After the labor court ruled that the spouse working free of charge could not be considered an insurance holder, the Regional Court of Justice filed a lawsuit to have the aforementioned provisions declared unconstitutional, pursuant to Article 152 of the Turkish Constitution. In her judgment by majority vote, The Constitutional Court decided that these provisions are not unconstitutional. In the article, this judgment is heavily criticized and in our view, an important opportunity to prevent injustice was missed. In order to provide a better understanding of the development of the case, the decisions of the first instance court and the Regional Court of Justice are detailed in the article. Also, the request and justifications for the concrete review put forward by the Regional Court of Justice are included in the article. Before reviewing the judgment which is very closely related to the right to social security and the principle of equality, basic information regarding the concrete review procedure is also given. Keywords: Right to social security, principle of equality, concrete review, principle of proportionality, Turkish Constitutional Court
İçtüzüğü’nde yer almıştır. Bireysel başvuruya ilişkin kararlar, Resmi Gazete’de ve Anayasa Mahkemesi’nin resmi internet sitesinde yayınlanmaktadır. Bireysel başvuru kararlarının Hukukumuza yeni inceleme alanları yarattığını
söylemek gerekir. Kararlar son derece ayrıntılı ve öğretici niteliktedir. Bununla birlikte bazı kararların eleştiriye açık nitelikte olduğunu söylemek gerekir. Aşağıda incelenen kararda işçinin fazla çalışmaya ilişkin onayı ile yasal
sınırlar içerisinde yapacağı fazla çalışmalara ilişkin ücretin asıl ücretin içerisinde olduğunun kararlaştırılması arasındaki bağlantı incelenmiştir.
Bireysel başvuru yapmanın koşulları, başvurunun incelenmesi ve hükümleri çok bilinmediğinden, kararın incelenmesinden önce bu konulara kısaca değinmekte yarar görülmüştür.
The right to an individual application to the Turkish Constitutional Court was recognized in Turkish Law with the constitutional amendments in 2010. The procedures and principles regarding individual application are laid down
in Code No. 6216 and the Rules of Procedure of the Constitutional Court. The Court’s decisions and judgments regarding individual applications are published in the Official Gazette and on the official website of the Court.
As the decisions and judgments are highly detailed and informative, individual applications have created new research questions in Turkish Law. However, some decisions and judgments are open to criticism. The judgment
reviewed in this article is also problematic as it includes problematic determination on the relationship between overtime work and overtime wage.
Yazıda hem çekilme kararının hem de kararın dayanağı olan Cumhurbaşkanlığı kararnamesi hükmünün 1982 Anayasası çerçevesinde kısa bir değerlendirilmesi yapılmaktadır. Bu amaçla ilk olarak 3718 sayılı karar ele alınacaktır. Ardından kararın dayanağı olan 9 sayılı Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi’nin 3. maddesi incelenecektir. Son olarak tespit edilen sorunların ne şekilde çözülebileceğine ilişkin önerilerde bulunulacaktır.
https://blog.lexpera.com.tr/istanbul-sozlesmesinin-turkiye-cumhuriyeti-bakimindan-feshedilmesi-hakkinda-kararin-1982-anayasasi-bakimindan-degerlendirilmesi/
qualities such as clarity, obviousness, and predictability. Only under these conditions, the requirements of legality could be met. The recent curfews in Turkey are grounded on Article 11/C of the Law on Provincial Administration and Article 27 and 72 of the Law on General Protection of Public Health. According to Article 11/C of the Law on Provincial Administration, Duties of the provincial governors include exercising preventive police patrols, providing and preserving peace, security, personal inviolability, freedom of action and public welfare within the cities. To ensure these duties, the governor must take necessary measures. In cases where there is a risk of deterioration of public order and safety in such a way that ordinary life is threatened, the governor may restrict entries and exits to the city for persons who are suspected of having the potential to disrupt public order or public security, regulate or restrict roaming or gathering of people and navigation of vehicles in certain places or hours, prohibit bearing or transportation of all types of weapons and bullets including the registered ones. These measures cannot exceed fifteen days.
Article 27 of the Law on General Protection of Public Health regulates general duties of public hygiene assemblies. Moreover, Article 72 of the law regulates measures mostly applicable to infected citizens, infected animals, and danger zones. Restriction of rights of the “noninfected cases” is not regulated in both the articles. As it is seen, neither the Law on Provincial Administration nor the Law on General Protection of Public Health empowers the government to impose general limitations on basic rights. General curfews cannot be imposed based on these laws under these circumstances. It could be said that lawful curfews could be imposed only after declaring an official state of emergency considering the current legislation in Turkey. However, the government does not want to declare an official state of emergency and prefer to manage the crisis with ordinary legislation. Hence, laws restricting basic rights are interpreted widely, and unusual competences are justified under the cover of fighting against the COVID-19 pandemic. Therefore, there is an urgent need to adopt new and
detailed laws to be applied during pandemics. Otherwise, the only way to legalize curfews could be declaring a state of emergency. It could be concluded that general curfews imposed in Turkey due to the COVID-19 pandemic are unconstitutional under these conditions (also see Volkan Aslan, “Turkey’s Struggle Against COVID-19 and the New Reign-by-Administrative-Act” [IACL-IADC Blog 2020] <https://blogiacl-aidc.org/2020-posts/2020/7/16/turkeys-struggle-against-covid-19-and-the-newreign-by-administrative-act>).
çıkma kısıtlamalarının yanı sıra 65 yaş üzeri ve 20 yaş altı olanlar ile kronik
rahatsızlığı bulunanlara sokağa çıkma kısıtlamalarının getirilmesi söz konusu olmuştur. Birçoğu İç İşleri Bakanlığının çıkardığı genelgelerle uygulanan ve temel hak ve özgürlükleri önemli ölçüde etkileyen bu kısıtlamaların kanuni dayanağı olarak İl İdaresi Kanunu’nun 11. maddesinin C fıkrası ile Umumi Hıfzısıhha Kanunu’nun 27. ve 72. maddeleri gösterilmiştir. Ancak söz konusu düzenlemelerin sokağa çıkma kısıtlamalarına dayanak olması, 1982 Anayasası’nın öngördüğü anayasal düzen bakımından oldukça sorunludur.
Cumhurbaşkanlığı kararnamesi (Kararname), kanun ve diğer düzenleyici
işlemler arasındaki ilişkiyi alt üst etmiştir. Bu çerçevede, kararnamelerin
yarattığı karmaşadan öğreti de nasibini almış gözükmektedir.
Kararnamelerin normlar hiyerarşisindeki yeri, yürütme lehine mahfuz
bir düzenleme alanı yaratılıp yaratılmadığı, kararnamelerin şekil ve
esas bakımından denetimi ile hükümsüzlüğü başta olmak üzere, birçok
konuda yoğun tartışmalar gerçekleştirilmektedir. Söz konusu tartışmalı
noktalardan bazılarına değinilecek olmakla birlikte, çalışmada esas
olarak incelenecek olan, kararnamelerin kanunlara uygunluğunun
denetiminin ve belli hususların kararname ile düzenleneceğinin
kanunlarda belirtilmesinin mümkün olup olmadığıdır. Çalışmada
ulaşılan sonuç her iki hususun mümkün olmadığı yolundadır. Bu sonuca
ulaşılmasında belli başlı adımlar izlenmiştir. Öncelikle düzenlenme
biçiminden yola çıkılarak, karşılaştırmalı hukuktaki modeller karşısında
kararnamelerin konumu belirlenmiştir. Sonrasında ise kararnamelerin
normlar hiyerarşisinde kanunlarla ilişkisi ele alınmıştır. Ardından,
104. maddedeki çatışma kuralları değerlendirilmek suretiyle, devlet
başkanları tarafından çıkarılan kararnamelerin kanunlara uygunluğunun
denetlenemeyeceği belirlenmiş; kanunlarda belli hususların kararname
ile düzenleneceğinin belirtilmesinin 1982 Anayasası’na aykırı olacağı
sonucuna ulaşılmıştır. Anahtar kelimeler: Kararname türleri, Cumhurbaşkanlığı
kararnameleri, normlar hiyerarşisi, kararnamelerin hükümsüzlüğü,
kararnamelerin denetimi.
(One of the most controversial innovations of recent constitutional
amendments in Turkey, namely decree authority of the President has
the potential to mess up traditional relationship between statutes and
other regulations. Concerning such legal complexity, legal academia has
already taken the lion’s share. In this context, “new” hierarchy of norms
in Turkish law, possibility of reserved regulatory area for executive,
supervision and invalidity of decrees attract attention in particular.
While some of these controversial points are addressed in the study,
main effort concentrates on the scope of the supervision of decrees and
constitutionality of statutes which aim to shape decree authority of the
president. Keywords: Types of executive decrees, presidential decrees in Turkey,
hierarchy of norms, invalidity of presidential decrees, supervision of
presidential decrees.)
In this context, the Court dramatically changed its “state-sided” rights attitude and dissolution practice towards political parties. After the incorporation of individual application procedure into Turkish legal system in 2010, the Court even started to undertake protective role and gave sensational decisions which made tremendous impressions and were
applauded by various political and non-political actors. However, this practice started to change in the other way around after 2015. The Court started to decline from its protective role and choose a passive attitude towards the protection of the basic rights and freedoms.
Keywords: Turkish Constitutional Court, State of emergency in Turkey, Dissolution of political parties, Constitutional complaint in Turkey, Judicial review, Twitter ban, YouTube ban, Arrested deputies, Emergency decrees in Turkey.
Modern devlet anlayışı sonrası insan hakkı mücadeleleri çerçevesinde gelişen ve günümüzde anayasa ve hukukun üstün kurallarıyla kendisini bağlı sayan devleti ifade eden “hukuk devleti”, ilkesel olarak, güvenliği tesis ederken devletin eylem ve işlemlerinin sınırlarının da belirlenmesine hizmet eder. Devletlerin hukuk devleti olması vesilesiyle kişiler temel hak ve özgürlüklerini kullanabilir, kişilerin hak ve özgürlükleri gelişip güçlenebilir. Güvenlik hususunda olduğu gibi, temel hak ve özgürlüklerin de sınırlandırılmaması durumunda amacı dışına çıkma potansiyeli taşıdığını ifade etmek gerekir. Haliyle, hukuk devletinin kişi hak ve özgürlüklerine sınırsız bir alan açmadığı net bir şekilde ifade edilebilir. İşte bu noktada güvenliğin sınırlandırılması hukuk devletine, hukuk devleti ilkesi çerçevesinde kişi haklarının sınırlandırılması da güvenliğe hizmet eder.
Yukarıdaki ifadelerden hareketle; 2020 yılında çıkarılan “Farklı Açılımlarla İnsan Hakları ve Güvenlik” kitabından sonra serinin ikinci kitabı olarak ortaya çıkan elinizdeki “Farklı Açılımlarla Hukuk Devleti ve Güvenlik” adlı bu çalışma; güvenlik yönetimi, kamu yönetimi, hukuk temel alanlarının kesişiminde yer almakta olup güvenlik ve hukuk devleti arasındaki ahenge dikkat çeken bölümlerden oluşmaktadır. Bu ahenk hem öğreti boyutuna yer veren hem de güncel gelişmeler (toplumsal olaylar, kanuni düzenlemeler, idari eylem ve işlemler, yargı kararları) çerçevesinde değerlendirme yapan bölümlerle sağlanmaktadır. Netice itibarıyla; alanında uzman olan akademisyen ve hukukçuların katkı sunduğu çalışmada yer alan bölümler, güncel gelişmeler ışığında, güvenlik yönetimi çalışmalarını hukuk devleti ilkesi perspektifinde değerlendirmekte ve bu yolla bilim dünyasına fayda sağlamayı amaçlamaktadır.
Bu vesileyle birbirinden değerli olan her bir bölümü kaleme alan yazarlarımıza, bölümlerin değerlendirilmesi sürecinde hakemlik yapan değerli hocalarımıza ve Adalet Yayınevi’ne teşekkürü bir borç biliriz.
Tüm okuyuculara eserin fayda sağlaması ümidiyle...
Decrees are regulations which have force of law like statutes adopted by parliaments, or regulations which do not have the same legal force like statutes adopted by parliaments but superior to administrative regulations. In this study, presidential power to issue decrees is analyzed in a comparative manner. Within this context, constitutions, judgments and other related topics from different states are addressed. According to this research, the most common type of presidential decree in comparative constitutional law is designed to meet urgent needs. Nevertheless, presidential decrees could also be used as means of by-passing parliaments particularly in presidential and semi-presidential systems. Besides the direct effects caused by provisions concerning decrees, both functions are shaped by other presidential powers and institutional factors as well. In light of these, it could be said that, decree powers of Turkish President, which are reshaped after the latest constitutional amendments in 2017, do not share many similarities with comparative models. Although emergency decrees in Turkish Constitution have the potential to meet urgent needs, it is difficult to say the same for ordinary decrees. They also lack capability to create room for maneuver in case of conflict between the parliament and the president.