Öz Bernard Williams, etik literatürde moral felsefeye dair bildiğimiz okumalardan çok farklı bir ... more Öz Bernard Williams, etik literatürde moral felsefeye dair bildiğimiz okumalardan çok farklı bir yolda ilerler. Moral teorilerin birçok yükümlülüğü kapsayan etik yaşamı darlaştırdığını, etiği salt moralitenin yükümlülükleri ile ele aldıklarını düşünür. Ona göre bu süreç kısmen Sokrates ile başlamış, Platon, Aristoteles ile devam etmiş, özellikle Kantçılık, Utiliteryanizm, Sezgicilik gibi modern teorilerle sürmüştür. Bu filozoflar Sokrates'in " Nasıl yaşamalı? " sorusuna cevap verecek bir Arşimet noktası arayışı içe-risinde olmuş, pek çok alanda karşımıza çıkan yükümlülükleri görmezden gelircesine salt moral yükümlülük üzerinde durmuşlardır. Oysa Williams'a göre etik yaşam, bir-çok iyiyi, çatışmayı, gri alanı barındıran farklı yükümlülüklerden oluşur. Kendisi salt moral yükümlülük ile hareket etme illüzyonundan kurtulmamız gerektiğini, yaşamı real bir şekilde ele alacak, farklı yükümlülükleri görmezden gelmeyen bir araştırma, soruşturma ile hareket etmemiz gerektiğini belirtir.
Öz Kalos logoi. Güzeli ancak güzel sözler anlatabilir. Güzelin anlık görünüşü için yer açan bu sö... more Öz Kalos logoi. Güzeli ancak güzel sözler anlatabilir. Güzelin anlık görünüşü için yer açan bu sözler onun eşsiz görüntüsünün övgüsü ve onun tarafından bahşedilen bir ar-mağan olabilir. Ancak güzelle bu eşsiz, ürkünç ve gizemli karşılaşma modern kentlerin, kalabalıkların, bilimin ve teknolojinin kuşattığı, güzelin yalnızca estetik beğeniye indir-gendiği dünyamızdan oldukça uzaklarda bırakılmış, unutulup yitirilmiş bir hakikattir. Bu hakikat, övgüyle arzulanan ve sevgide lütfedilendir. zeus'un Nemesis'in güzelliğiyle baştan çıkması, ihlal ya da tecavüzün zorunluluğunda aranmalıdır. O, Helen'in güzel-liğine övgüde, Platon'un özellikle Phaedrus ve Şölen gibi muhteşem diyaloglarında saklı kalmıştır. Modern dünyada bize bunu yeniden anımsatacak yeni başlangıçlara çağıran ise Heidegger'in aletheia yorumu dur. Bu, Antik Yunan'ın Gloria Dei, Tanrı'nın asaleti, ihtişamı, aydınlatan kutsaması ve bahşeden ışığıyla karşılaşmaya açık olmaya çağrıdır. Peki, bu karşılaşmanın zorunluluğu nedir? Bu zorunluluk, ananke yani tüm sınır ve ilişkilerin olanaklılığı olan amansız güçtür. Bu güç sınırlı varoluşa, görünüşe gelenin eşsizliğini verir. Böylelikle, güzelle karşılaşma usun, kavrayışın, algının ve dolayısıyla her tür varoluş yolu/biçiminin hakikat karşısında kendi sınırlarını bilmesi ve hakikatin aletheik yıkımıyla yüzleşmesidir. Bu yüzleşme mevcutların kurulu düzenini bir anda yerle bir eden yeni başlangıcın habercisidir. Bu nedenle güzelle karşılaşmanın coşkusu, * Bu çalışma, Orta Doğu Teknik Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Tarafından düzenlenmiş olan 24-26 Mart 2014 tarihli III. Hasan Ünal Nalbantoğlu Sempozyumu'nda sunulmuş Hakikatin Şöleni: " Güzel " başlıklı bildirinin genişletilip düzeltilerek makaleleştirilmiş halidir.
Öz 19. yüzyıl ile başlayan süreçte Osmanlı düşünürleri, Türk toplumunun temel problemlerini, Batı... more Öz 19. yüzyıl ile başlayan süreçte Osmanlı düşünürleri, Türk toplumunun temel problemlerini, Batı'nın bilim ve felsefesini alarak aşmaya çalışmışlardır. Böylece ma-teryalizm, pozitivizm ve evrimcilik gibi çeşitli felsefi akımlara yönelmişlerdir. Bu düşü-nürlerden biri olan Mehmed Münir Ertegün ise Herbert Spencer'dan çok etkilenmiş ve Kavânîn-i Tabî'iyye adlı eseri Osmanlı Türkçesi'ne kazandırmıştır. Abstract The process that began with the 19th centrury, Ottoman intellectuals, transferring Western science and philosopy, have tried to overcome the main problems of Turkish society. So they turned to various philosophical doctrine like materialism, positivism, evolu-tionism. One of these intellectuals that Mehmed Münir Ertegün was affected by Herbert Spencer and he translated Spencer's study to Ottoman Turkish named as Kavânîn-i Tabî'iyye.
Öz Bilim üzerine tarihsel ve felsefi çalışmalar Auguste Comte'un pozitivizmi altında yakın bir il... more Öz Bilim üzerine tarihsel ve felsefi çalışmalar Auguste Comte'un pozitivizmi altında yakın bir ilişkisellikle gelişim göstermiştir. Bu bağlamda epistemolojik ve tarihsel çalış-maların amacı mantığını ve tarihini çözümleyerek bilimi insanlık için daha anlaşılır kılabilmektir. XX. yüzyılın ilk yarısı boyunca ise bu iki çalışma biçimi kendi yollarına giderek ayrışmıştır. Neo-pozitivist bilim felsefesi (neo-pozitivist bilgi kuramı) sınırlan-dırma ayracı problemi üzerine yoğunlaşmıştır. Neo-pozitivist bir epistemolog için sınır-landırma ayracı tarih-dışı bir kavramdır. Bu nedenle, yine tarih-dışı olan epistemolojik çözümleme yöntemi bu ayracı tespit edebilmek için yeterli ve uygundur. Diğer taraftan, bilim tarihi 'ilerleme' kavramı üzerine yoğunlaşmıştır. Bir akademik disiplin olarak bi-lim tarihinin kurucusu olan George Sarton, bilimi sistematize edilmiş pozitif bilgi ve bilim tarihini de bu bilginin gelişiminin betimlenmesi ve açıklanması olarak tanımlar. Tüm bir gelişme süreci ilerlemenin tarihidir. Bilimsel tarihsel yöntemin kullanılmasıy-la bu süreç açıklanabilir ve bu açıklama ile birlikte bilim insanlık için daha anlaşılır kılınabilir. Bu ayrışmanın ardından alandaki pek çok akademisyen öncelikle ya bilim tarihçisi olarak ya da bilim filozofu olarak eğitim almaya başlamıştır. Bu makale ilkin ayrışmış iki akademik disiplin olarak bilim felsefesi ve bilim tarihi arasındaki ilişkile-ri tartışacaktır. Makalenin amacı bilim felsefesi çalışmalarıyla bilim tarihi çalışmaları arasındaki derin ve kökensel epistemolojik ilişkiyi göstermektir. Epistemolojik temeller olmaksızın, bilimin tarihini bilimsel bir yolla açıklayabilmek olanaksızdır. Makalenin ikinci odak sorusu, bilim tarihinin açıklanmasında birden çok epistemolojik temel ola
Öz Charles Darwin'in 1859 yılında uzun gözlemler ve çalışmalar sonucu yayım-ladığı Origin of Spec... more Öz Charles Darwin'in 1859 yılında uzun gözlemler ve çalışmalar sonucu yayım-ladığı Origin of Species (Türlerin Kökeni) adlı eserinde öne sürdüğü Evrim Teorisi, herkesin ilgisini çekmiş ve bu alanda çalışmalar yapılmaya başlamıştır. Dönemin dü-şünce yapısının değişiminde de rol oynayan bu teori, XX. yüzyıla yaklaşırken Osmanlı aydınlarının da dikkatini çekmiş özellikle teorinin toplumsal alana uygulanabilirliği üzerinde durulmuştur. Bu amaçla Batı'da Darwinci düşüncenin önde gelen savunucu-ları olan Ludwig Louis Büchner'in (1824-1899) ve Ernst Haeckel'in (1834-1919) önemli eserleri Osmanlı literatürüne kazandırılmış ve Darwin'in teorisi aktarılmaya ve anlatılmaya çalışılmıştır.Bu makalenin amacı da, Mustafa Satı Bey'in 1908-1909 yılları arasında Mülkiye Mektebi'nde verdiği etnografya dersinin notlarından oluşan Etnografya: İlm-i Akvâm adlı eserinde yer verdiği " ırk " ve " tür " meselesinde izlediği Darwinci yolu göstermek ve Darwin ve Evrim Teorisi'ne ilişkin eserler arasındaki yeri ve değerini ortaya koymaktır.
Öz Ali Sedad Bey'in 1883 yılında yayımlananKavâìdü't-Tahavvülât fî Harekâti'z-zerrât adlı çalışma... more Öz Ali Sedad Bey'in 1883 yılında yayımlananKavâìdü't-Tahavvülât fî Harekâti'z-zerrât adlı çalışması son derece ilginç ve önemli bir çalışmadır. Söz konusu eserin ilk bölümlerinde; yazar, XIX. yüzyılın son döneminin en üst bilim dallarından biri olan termodinamik hakkında teknik bilgiler vermektedir. Kitabın son bölümlerinde ise ilk bölümlerde bahsedilen termodinamik kuramlardan destek alınarak; kelam atomculuğu üzerinden yeni bir okuma yapılmaktadır. Bu çalışmamızda, yaşadığı dönemin en güncel bilimsel gelişmelerinden haberdar olduğunu gördüğümüz Ali Sedad Bey'inKavâìdü't-Tahavvülât fî Harekâti'z-zerrât adlı kitabının; içeriğinin verilmesi, öneminin be-lirlenmesi ve termodinamik ile ilgili olduğu görülen ilk bölümlerinin genel olarak bir değerlendirmesinin yapılmasına çalışılacaktır.
Öz Makalede Osmanlı döneminde işlemlere pratiklik sağlaması için kullanılan tamam-ı adedî usulü t... more Öz Makalede Osmanlı döneminde işlemlere pratiklik sağlaması için kullanılan tamam-ı adedî usulü tanıtılacaktır. Bu usul, işlem yapılırken sayının kendisi yerine onu en yakın 10'un kuvvetine tamamlayan sayının kullanılmasına dayanmaktadır. Tamam-ı adedî usulü toplama ve çıkarma işlemlerinde, özellikle de toplama ve çıkar-manın bir arada yapılması gereken durumlarda kullanılmaktadır. Tespit ettiğimiz kadarıyla ilk defa Mehmet Nadir, tamam-ı adedî usulünü bölme işlemine uygula-mıştır. Klasik bölme işleminin aksine çıkarma yerine toplama işlemi kullanılmakta ve daha küçük bir sayı ile işlem yapılmaktadır. Bu nedenle Nadir, metodun kolay ve kullanışlı olduğunu belirtmektedir. Yöntem her bölme işleminde değil ama bazı özel sayılarla yapılan bölme işlemlerinde gerçekten kolaylık sağlamaktadır. Tamam-ı adedî usulü genel anlamda çok kullanışlı bir yöntem olmasa da özel durumlarda sağladığı kolaylık göz ardı edilemez. Ayrıca tamam-ı adedî ile bölme yönteminin Nadir'in ala-na orijinal bir katkısı olduğu düşüncesi de konunun özel olarak ele alınmasını önemli kılmıştır. Anahtar Kelimeler: tamam-ı adedî, bölme, Mehmet Nadir, hesab-ı nazarî
Öz Bu makalede Aristoteles'in Peri Hermeneias (Yorum Üzerine) adlı eserinin çok tartışılan 9. böl... more Öz Bu makalede Aristoteles'in Peri Hermeneias (Yorum Üzerine) adlı eserinin çok tartışılan 9. bölümü üzerine bir değerlendirme ve yorum çalışması yapılmıştır. Kiplik mantığının temellerinde yer alan bu bölüm önermelerde zaman da söz konusu olduğun-da klasik bir biçimde doğru ya da yanlış değerinin önceden iki seçenekli olarak belli ol-ması gibi bir durumun olamayacağını sergilemektedir. Bu anlamda olaylar ve önermeler açısından da çelişmezlik ilkesinin yine klasik anlamıyla işlemediği ortaya konmaktadır. Bu tür zamansal önermeler zorunlu, olanaklı, olanaksız ve olumsallık kipleri içinde doğruluk değerlerini alabilmektedir. Geleceğe yönelik önermelerde olanaklılık ve olum-sallık söz konusu olduğu için bir belirsizliğe, rastlantıya açık olmakta ve seçime de dayalı olarak gelecekte doğruluk değerlerini kazanmaktadırlar. Eğer tüm olaylar ve önermeler çelişki ilkesi gereği önceden zorunlu bir olma ya da olmama ile zorunlu bir doğru ya da yanlış olma durumuna tabi olurlarsa bu bir fatalizmi doğuracaktır. Fatalizmden kaçın-mak isteyen ve böylece insana seçim olanağını da tanıyan Aristoteles geleceğe yönelik tekil önermelerde zorunluluk yerine olanaklılığı temele almıştır.
Öz İslam astronomları, astronomide Ptolemaios'un Almagest'inin çelişkilerle dolu ol-duğunu göster... more Öz İslam astronomları, astronomide Ptolemaios'un Almagest'inin çelişkilerle dolu ol-duğunu göstermişlerdir. Kopernik de, tıpkı İslam Astronomları gibi bu çelişkilerden yola çıkmıştır, ancak Güneş Merkezli Sistemi kurmuştur. Başka bir deyişle İslam astronom-ları ve oluşturdukları alternatif bilim tarzı modern dönem öncesine damga vurmuştur. Bu nedenle makalemizde İslam astronomlarının vurguladıkları bu çelişkiler üzerinde durduk. Abstract Islamic astronomers detected Ptolemaios' Almagest is full of contradictions. Copernicus embarked on these contradictions like an Islamic astronomers. But he found a different result and he established heliocentric theory. In other words, Islamic astronomers and their alternative style of science have left their mark on before Modern Era. For this reason, in our thesis we elaborated these contradictions which was stressed by Islamic Astronomers.
Öz Bu makale, Osmanlı İmparatorluğu modernleşme süreci kurum ve kimlikleri üze-rinden üretilen be... more Öz Bu makale, Osmanlı İmparatorluğu modernleşme süreci kurum ve kimlikleri üze-rinden üretilen belgelerin niteliklerini tartışmış ve sosyal tarih yazımında sıradan in-sanın gündelik yaşamı inşası hedefinin söz konusu kayıtlar üzerinden değerlendirme sürecini Urfa Sancağı üzerinden aktarmaya çalışmıştır. Abstract This article aims to discuss the qualities of the documents created based on institutions and identities of the Ottoman Empire's modernity process and to transfer the evaluation process of the purpose of rebuilding of lives of ordinary people in social history writings through Urfa city.
The 5th postulate of Euclides lies at the origin of arguably the greatest crisis in the history o... more The 5th postulate of Euclides lies at the origin of arguably the greatest crisis in the history of mathematics. That gave rise to methodological problems not only in mathematics but also in natural sciences. Its intricacy as well as its implicit relation with the problem of infinity attracted the attention of many scholars. The question was satisfactorily settled in Europe in the late 18th century. The preservation, annotation, and transmission of the Greek research relating to the 5th postulate, as well as numerous significant orijinal contributions to its clarification, constitute a monumental achievment of the Medieval Islamic science.
Keywords: Euclides, Elements, 5th postulate, Non Euclidean Geometries.
Uploads
SAYI 1 (Yıl:1, 2012-1) by Dort oge
SAYI 2 (Yıl:1, 2012-2) by Dort oge
Keywords: Euclides, Elements, 5th postulate, Non Euclidean Geometries.