Yumuktepe Akdeniz kıyı yerleşimleri içinde halen özgün/kıyı konumunu koruyan ve yerleşimlerin tar... more Yumuktepe Akdeniz kıyı yerleşimleri içinde halen özgün/kıyı konumunu koruyan ve yerleşimlerin tarihsel sürecinde tüm tabakalanmayı veren tek höyüktür. Bu makale 1936 yılında Garstang tarafından yapılan ilk kazılardan günümüze ortaya çıkarılan bulguları özetleyerek alanın önemini vurgulamakta ve geçen yıllar içerisinde gerçekleştirilen koruma sürecini ele almaktadır. Türkiye'deki koruma anlayış ve kültürü paralelinde gerçekleşen çok paydaşlı süreci, halen inşası devam etmekte olan ve yazarlar tarafından hazırlanan son projeyi de dahil ederek anlatmakla Cumhuriyetin ilk yıllarından günümüze uzanan bir kesit paylaşılmaktadır. Arkeolojik alanların sunumu ve korumasında son yıllarda artan uygulamalara bir yenisini ekleyen Yumuktepe Arkeopark Projesi, Türkiye'de kuramsal yaklaşımlar ve proje üretimi ile uygulama süreçlerinin birbirini takip etmekteki eksikliğini göstermesi açısından önemli bir örnek teşkil etmektedir.
Bilindiği üzere Hasankeyf yerleşimi, 2020 yılı itibariyle büyük oranda Ilısu Baraj Gölü suları al... more Bilindiği üzere Hasankeyf yerleşimi, 2020 yılı itibariyle büyük oranda Ilısu Baraj Gölü suları altında kalmıştır. Hasankeyf’in Aşağı Şehir olarak bilinen kent merkezi ve Dicle Nehri’nin sol yakası tamamen su altında kalırken, özgün bir dokuya sahip Yukarı Şehir olarak bilinen kale yerleşmesi azami su tutma seviyesinin üzerinde kalmıştır. Hasankeyf Yukarı Şehir belgeleme çalışmaları, acil önlem gerektiren anıtsal yapıların belirlenmesi ve belgelenmesi amacıyla, 2002 yılı Aralık ayı içerisinde, ODTÜ-TAÇDAM koordinatörlüğündeki bir ekip tarafından gerçekleştirilmiştir. Çalışma kapsamında, kent dokusunun bütünlüğü ile yapı ünitelerine yönelik tespitler yapılmış, yerleşim dokusunun özellikleri, yapı malzemeleri ve inşa teknikleri, kent dokusunun ve ünitelerin mekânsal özellikleri, mimari öğeler ile yapıların mevcut durumu ve koruma sorunlarına ilişkin bilgi toplanmıştır. 2002 yılından sonra, Yukarı Şehir’ deki çalışmalar anıtsal yapılar çevresinde yürütülen arkeolojik çalışmalar ile sınırlı kalmıştır. Son 20 yıllık süreçte, Hasankeyf Yukarı Şehir, doğal etkenlerin yanı sıra, yoğun ziyaretçi girişi, kontrolsüz erişim ve dolaşım ve baraj su tutma seviyesinin üzerinde kalan alanların güçlendirilmesi için inşa edilen istinat duvarının bir sonucu olarak ağır tahribata uğramıştır. Belgeleme çalışması, son 20 yıllık dönemde oluşan tahribat öncesindeki durumu ortaya koyması nedeniyle büyük önem taşımaktadır. Bu çalışmanın önemli bir çıktısı olan kültürel varlıklar envanteri, Yukarı Şehir ile ilgili yeni çalışmalar için de zemin teşkil etmektedir.
Kentsel koruma müdahaleleri ve yerel halk tarafından benimsenmesi değerlendirildiğinde, bazı kent... more Kentsel koruma müdahaleleri ve yerel halk tarafından benimsenmesi değerlendirildiğinde, bazı kentlerde yapılan çalışmaların benzerlerine göre daha başarılı olduğu görülmektedir. Uluslararası belgeler, kentsel korumayı belirli bir kurumun görevi olarak değil, farklı aktörlerin ortak sorumluluğu olarak tanımlamaktadır. Sorumluluk, toplumun her düzeyinde bilinç ve farkındalık gerektirir. Yerel aktörlerin ve kurumların koruma faaliyetlerindeki rolleri, tarihi çevre ile doğrudan ilişkileri nedeniyle önemlidir. Bu bağlamda makalede, kentsel koruma sürecinin başarısı ve etkili sonuçlarında bir faktör olarak tanımlanan yerel koruma kapasitesi kavramı anlatılmaktadır. Yerel koruma kapasitesi, yerel yönetimler ile yerel toplum arasındaki yetkinlik, deneyim, bilgi birikimi ve kentsel korumaya olan bağlılıkları arasındaki karşılıklı ilişki ağının bütünü olarak tanımlanmaktadır. Gaziantep ve Şanlıurfa örnek çalışma alanları olarak seçilmiştir. Her iki şehirde de 2004 yılından itibaren yoğun olarak kentsel koruma çalışmaları yürütülmektedir. Bu nedenle, yaklaşık 20 yıllık bir süre için karşılaştırmalı bir değerlendirme yapılabilmektedir. Bu bağlamda, öncelikle 2011 yılında tamamlanan araştırma sonuçlarından hareketle, Gaziantep'in yerel koruma kapasitesinin özellikle birlikte iş yapabilme becerileri açısından Şanlıurfa'ya göre daha yüksek olduğu vurgulanmaktadır. Daha sonra yerel koruma kapasitesindeki farklılıklar, son 10 yılda bölge ve şehirlerdeki değişimlere dayalı olarak bir değerlendirme yapılmaktadır.
The cultural and historical accumulation of various cultures and their socio-spatial development ... more The cultural and historical accumulation of various cultures and their socio-spatial development throughout history have left behind numerous archaeological sites in contemporary Turkey. Some of the more popular ones, Catalhoyuk, Ephesus, Hierapolis, Troy, Hattusa, Pergamon, Aphrodisias and, more recently, Gobekli Tepe, which is a unique site that has dramatically changed the understanding of human history, are listed on the UNESCO World Heritage List. At all such sites, the primary concerns are related to site management, and these can be resolved through the provision of basic guidance and tools rather than through urban and regional planning strategies. This article focuses on the problems and recent planning discussions in urban or regional contexts related to the conservation of archaeological heritage. The article begins by discussing the current legislation and administrative framework to provide an understanding of recent planning issues in Turkey. Finally, the main themes of the article are two particular planning challenges related to archaeological heritage in Turkey—large-scale projects that threaten archaeological heritage and multi-layered historic city centres—which will be discussed in detail supported by case studies as Istanbul, Ankara, Izmir, Antakya, Tarsus and Bergama.
Anatolia (Asia Minor) as a cradle of first settlements is a land bridge between east and west, bu... more Anatolia (Asia Minor) as a cradle of first settlements is a land bridge between east and west, but not a single geographical corridor (Sagona and Zimansky, 2009, 1). Variyg materials and latter agricultural production caused the emergence of first settlements in especially southeastern and central Anatolia. Although there was a complex culture making pottery and stone workmanship at Göbeklitepe as a cult centre (?) dated nearly 10.000 BC (Schmidt, 2012, 87), which could not be defined as a settlement or city. However, there are first examples of round houses in the south-eastern Anatolia settlements like Hallan Çemi dated approximately 11.000 BC (Rosenberg, 1999, 359). In central Anatolia, Çatalhöyük (Hodder, 1996, 43-46) and Aşıklı Höyük (Esin, 1996, 31) are the first examples of flat-roofed and adjacent houses let to cultural interaction and daily-life production together. These were first examples of settlements with a communal life instead of a division of labour or social stratification. But, by the time, transformation of houses and changes in structure would be followed in unique settlements like Çayönü, where rounded houses had been turned into rectangular units (not only houses but also other specific uses like cult centres and open spaces) in a 3000 years from 8000 BC to 5000 BC (Özdoğan, 1999, 317 and 1996, 21). And then, Anatolia let to settlements with its own resources and a junction for various trading materials from surrounding area including Mesopotamia, Mediterranean, Aegean and Black Sea and Thrace (Europe). Therefore, there have been always varying size settlements in different context and characteristics or even the capitals of different cultures and civilizations in Anatolia. The first one is Hattusa, the capital of Hittites that were first Anatolia centred Civilization on the arc of Halys River in 2750 BC (McEvedy, 2004, 24), and the last capital is Ankara that is a multi-layered city has been continuously occupied since Phrygians around 750BC. In sum, there are different settlement patterns and cities, not only by geographical or natural conditions, but also by cultural interaction, trade, war or mass migrations. The cultural and historical accumulations of various cultures and their socio-spatial development throughout history have pioneered numerous archaeological sites in contemporary Anatolia. Some of them like Troy or Miletos were abandoned by natural causes such as earthquakes or alluvial accumulation or man-made influences like wars. On the other hand, most of the settlements-cities have been permanently settled since early ages and still inhabited ones are defined as multilayered settlements (Bilgin Altınöz, 2002). In other words, most of the historical cities have multilayered features with archaeological stratification behind modern life. In fact, not only physical archaeological stratification, but also cultures, memories, traditions, rituals, and sometimes functions have accumulated in historic urban centers. In fact, each contemporary settlement or archaeological site has different layers or periods of settlements since its inception, but multi-layered settlements contain sub-soil archaeological strata that are overlapping and embedded in everyday life as vertical and horizontal layers. In this essay, multi-layered historic city centres in Anatolia are presented with key features and interesting spatial context, then a method to evaluate archaeological potential of multi-layered settlements as sub-zones is underlined.
In Turkey, the majority of the historic city centres have been continuously occupied since early ... more In Turkey, the majority of the historic city centres have been continuously occupied since early ages onwards and where still occupation exists. The multi-layered structure of historic centres both can indicate the historical continuity of cities and enhance urban consciousness, if urban archaeological resources are handled effectively into planning process. However, the recent policies and strategies don̕t allow the handling of urban archaeological resources, especially invisible sub-soil resources, into planning and decision-making process. In this thesis, it is aimed to formulate a basic methodological framework for the handling of urban archaeological resources into planning process of historic city centres in Turkey. Therefore, the study is handled in two parts; a conceptual methodological framework part and an exploratory case study.In the conceptual part, a basic equation is studied to research the factors on the conservation and evaluation of real urban archaeological potent...
Türkiye'de tarihi kent merkezlerinin büyük bölümünde kentsel yaşam arkeolojik katmanlar üzerinde ... more Türkiye'de tarihi kent merkezlerinin büyük bölümünde kentsel yaşam arkeolojik katmanlar üzerinde devam etmektedir. Ancak, şehir planlama ve arkeoloji meslek alanları arasındaki mekânsal bilgi ve dolayısıyla iletişim eksikliği nedeniyle, arkeolojik değerler sağlıklı bir şekilde planlama sürecine dâhil edilememektedir. Bu nedenle, arkeolojik değerler kentsel yaşama katılamamakta ve kentli üzerinde yaşadığı arkeolojik katmanlardan bihaber kalmaktadır. Bu yazıda, Türkiye'de çok katmanlı tarihi kent merkezlerindeki kentsel arkeolojik değerlerin, özellikle toprak altı arkeolojik katmanların planlama sürecine girdi sağlayabilmesine ve kent yaşamına dahil edilebilmesine yönelik kentsel koruma planlaması sürecinde kullanılabilecek bir analiz yöntemi süreci tarif edilmektedir (1). Yöntem, çok katmanlı tarihi kent merkezlerinin kentsel arkeolojik yapısının dikey ve yatay ilişkileriyle anlaşılması için kullanılmaktadır. Yazıda kullanılan çok katmanlı kent kavramı, Anadolu kentlerinin birçoğunda olduğu gibi çok erken çağlardan itibaren yerleşilmiş ve günümüzde de yerleşik hayatın devam ettiği kentleri tanımlamaktadır (Bilgin, 2002, 3). Temel olarak, araştırma yöntemi korunması olası arkeolojik katmanların belirlenmesine ve devam eden modern yaşamı da gözeterek farklılaşan planlama stratejilerinin geliştirilebilmesine olanak sağlayan karakter bölgelerinin oluşturulmasına dayanmaktadır (Garmy, 1999; Belge, 2012). Bu bağlamda, çok katmanlı bir yapıya sahip olmasına ve farklı arkeolojik çalışmaların yürütülmesine rağmen, özellikle toprak altı kentsel arkeolojik potansiyeli belirlenememiş önemli bir merkez olan Tarsus tarihi kent merkezi örnek alan olarak ele alınmaktadır. Tarsus özeline odaklanan yazı benzer nitelikteki çok katmanlı tarihi kent merkezlerine ilişkin bir planlama analiz süreci taslağı oluşturmaya çalışmaktadır. Ayrıca, Tarsus tarihi kent merkezi özelinde tanımlanan kentsel arkeolojik karakter bölgeleri ve bu bölgelere ilişkin tanımlanan stratejiler özgün nitelik taşımaktadır.
ürkiye'deki birçok tarihi kent, sürekli yerleşim görmeleri nedeniyle çok katmanlı kent niteliğind... more ürkiye'deki birçok tarihi kent, sürekli yerleşim görmeleri nedeniyle çok katmanlı kent niteliğindedir. Buna karşın, kentlerin sahip oldukları kentsel arkeolojik değerler mekansal olarak değerlendirilememekte ve planlama süreçlerine dahil edilememektedir. Bu yazıda, kentsel arkeolojik değerlerin mekansallaştırılarak planlama sürecine girdi sağlayabilmesine yönelik yöntem geliştirilmesi amacıyla Tarsus tarihi kent merkezinde tamamlanan bir araştırma projesi esas alınarak, planlama sürecinde dönemsel katman haritalarının hazırlanmasının önemi üzerinde durulmaktadır. Bu bağlamda, öncelikle kentsel arkeoloji kavramı ve Türkiye'de kentsel arkeoloji üzerine bir değerlendirme yapılmaktadır. Daha sonrasında ise, dönemsel katman haritalarının hazırlanmasına ilişkin veri toplama, derleme ve değerlendirme sürecine ilişkin yöntem sunulmaktadır.
Yazının temel odağını ise, Tarsus kentinin tarihsel coğrafyası incelendiğinde ve tüm arkeolojik veriler değerlendirildiğinde, kentin tarihsel gelişimi sırasında en geniş yayılım alanlarına ulaştığı Roma Dönemindeki mekansal şeması üzerine bir değerlendirme oluşturmaktadır. Temel olarak, Tarsus gibi çok katmanlı kent yapısı bilinen yerlerin planlanması için dönemsel katman haritalarının hazırlanmasının sağlayabileceği olanaklar üzerinde durulmaktadır.
Roma Dönemindeki Tarsus kentinin yayılımı ve plan şeması hakkında mekansal bir değerlendirme yapılabilmesi, günlük yaşamın devam ettiği kentsel alanların planlanmasında arkeolojik katmanların önemli bir girdi oluşturabilmesine olanak sağlayacaktır. Dönemsel katman haritaları üzerinden yapılacak değerlendirmeler kentsel arkeolojik potansiyelin mekânsal olarak değerlendirilebilmesi anlamına gelmektedir. Sonuç olarak, Tarsus tarihi kent merkezi özelinde yürütülen çalışma, benzer nitelikteki diğer kentler içinde bir tartışma alanı yaratacaktır.
n Turkey, most of the historic city centres have been continuously occupied since early ages, and... more n Turkey, most of the historic city centres have been continuously occupied since early ages, and ongoing research or ad hoc findings indicate urban archaeological resources beneath modern cities. According to the results of such research, archaeological and conservation sites are determined in terms of current legal frameworks. However, urban archaeological resources have not been included in the planning process because of inadequacy in spatial documentation, so archaeological deposits have been seen as problem areas in urban development. Thus, urban archaeological resources — not only subsoil resources, even monumental sites — could not be integrated into urban daily life, so most citizens are not aware of archaeological layers beneath their feet. The research project in Tarsus historic city centre, which is supported by the Scientific and Technological Research Council of Turkey (TUBITAK), primarily aims to develop a method to include urban archaeology — especially subsoil archaeological resources — into the urban conservation planning process of multilayered historic city centres in Turkey. In this way, planners would be informed, aware, and equipped about the urban archaeological potential at the earliest stages of the planning process. Consequently, urban archaeology, as an inter-/ multi-disciplinary field of research, is going to evolve as a crucial planning analysis in urban conservation including not only archaeological research, but also in evaluating settlement history and issues in urban development.
Yumuktepe Akdeniz kıyı yerleşimleri içinde halen özgün/kıyı konumunu koruyan ve yerleşimlerin tar... more Yumuktepe Akdeniz kıyı yerleşimleri içinde halen özgün/kıyı konumunu koruyan ve yerleşimlerin tarihsel sürecinde tüm tabakalanmayı veren tek höyüktür. Bu makale 1936 yılında Garstang tarafından yapılan ilk kazılardan günümüze ortaya çıkarılan bulguları özetleyerek alanın önemini vurgulamakta ve geçen yıllar içerisinde gerçekleştirilen koruma sürecini ele almaktadır. Türkiye'deki koruma anlayış ve kültürü paralelinde gerçekleşen çok paydaşlı süreci, halen inşası devam etmekte olan ve yazarlar tarafından hazırlanan son projeyi de dahil ederek anlatmakla Cumhuriyetin ilk yıllarından günümüze uzanan bir kesit paylaşılmaktadır. Arkeolojik alanların sunumu ve korumasında son yıllarda artan uygulamalara bir yenisini ekleyen Yumuktepe Arkeopark Projesi, Türkiye'de kuramsal yaklaşımlar ve proje üretimi ile uygulama süreçlerinin birbirini takip etmekteki eksikliğini göstermesi açısından önemli bir örnek teşkil etmektedir.
Bilindiği üzere Hasankeyf yerleşimi, 2020 yılı itibariyle büyük oranda Ilısu Baraj Gölü suları al... more Bilindiği üzere Hasankeyf yerleşimi, 2020 yılı itibariyle büyük oranda Ilısu Baraj Gölü suları altında kalmıştır. Hasankeyf’in Aşağı Şehir olarak bilinen kent merkezi ve Dicle Nehri’nin sol yakası tamamen su altında kalırken, özgün bir dokuya sahip Yukarı Şehir olarak bilinen kale yerleşmesi azami su tutma seviyesinin üzerinde kalmıştır. Hasankeyf Yukarı Şehir belgeleme çalışmaları, acil önlem gerektiren anıtsal yapıların belirlenmesi ve belgelenmesi amacıyla, 2002 yılı Aralık ayı içerisinde, ODTÜ-TAÇDAM koordinatörlüğündeki bir ekip tarafından gerçekleştirilmiştir. Çalışma kapsamında, kent dokusunun bütünlüğü ile yapı ünitelerine yönelik tespitler yapılmış, yerleşim dokusunun özellikleri, yapı malzemeleri ve inşa teknikleri, kent dokusunun ve ünitelerin mekânsal özellikleri, mimari öğeler ile yapıların mevcut durumu ve koruma sorunlarına ilişkin bilgi toplanmıştır. 2002 yılından sonra, Yukarı Şehir’ deki çalışmalar anıtsal yapılar çevresinde yürütülen arkeolojik çalışmalar ile sınırlı kalmıştır. Son 20 yıllık süreçte, Hasankeyf Yukarı Şehir, doğal etkenlerin yanı sıra, yoğun ziyaretçi girişi, kontrolsüz erişim ve dolaşım ve baraj su tutma seviyesinin üzerinde kalan alanların güçlendirilmesi için inşa edilen istinat duvarının bir sonucu olarak ağır tahribata uğramıştır. Belgeleme çalışması, son 20 yıllık dönemde oluşan tahribat öncesindeki durumu ortaya koyması nedeniyle büyük önem taşımaktadır. Bu çalışmanın önemli bir çıktısı olan kültürel varlıklar envanteri, Yukarı Şehir ile ilgili yeni çalışmalar için de zemin teşkil etmektedir.
Kentsel koruma müdahaleleri ve yerel halk tarafından benimsenmesi değerlendirildiğinde, bazı kent... more Kentsel koruma müdahaleleri ve yerel halk tarafından benimsenmesi değerlendirildiğinde, bazı kentlerde yapılan çalışmaların benzerlerine göre daha başarılı olduğu görülmektedir. Uluslararası belgeler, kentsel korumayı belirli bir kurumun görevi olarak değil, farklı aktörlerin ortak sorumluluğu olarak tanımlamaktadır. Sorumluluk, toplumun her düzeyinde bilinç ve farkındalık gerektirir. Yerel aktörlerin ve kurumların koruma faaliyetlerindeki rolleri, tarihi çevre ile doğrudan ilişkileri nedeniyle önemlidir. Bu bağlamda makalede, kentsel koruma sürecinin başarısı ve etkili sonuçlarında bir faktör olarak tanımlanan yerel koruma kapasitesi kavramı anlatılmaktadır. Yerel koruma kapasitesi, yerel yönetimler ile yerel toplum arasındaki yetkinlik, deneyim, bilgi birikimi ve kentsel korumaya olan bağlılıkları arasındaki karşılıklı ilişki ağının bütünü olarak tanımlanmaktadır. Gaziantep ve Şanlıurfa örnek çalışma alanları olarak seçilmiştir. Her iki şehirde de 2004 yılından itibaren yoğun olarak kentsel koruma çalışmaları yürütülmektedir. Bu nedenle, yaklaşık 20 yıllık bir süre için karşılaştırmalı bir değerlendirme yapılabilmektedir. Bu bağlamda, öncelikle 2011 yılında tamamlanan araştırma sonuçlarından hareketle, Gaziantep'in yerel koruma kapasitesinin özellikle birlikte iş yapabilme becerileri açısından Şanlıurfa'ya göre daha yüksek olduğu vurgulanmaktadır. Daha sonra yerel koruma kapasitesindeki farklılıklar, son 10 yılda bölge ve şehirlerdeki değişimlere dayalı olarak bir değerlendirme yapılmaktadır.
The cultural and historical accumulation of various cultures and their socio-spatial development ... more The cultural and historical accumulation of various cultures and their socio-spatial development throughout history have left behind numerous archaeological sites in contemporary Turkey. Some of the more popular ones, Catalhoyuk, Ephesus, Hierapolis, Troy, Hattusa, Pergamon, Aphrodisias and, more recently, Gobekli Tepe, which is a unique site that has dramatically changed the understanding of human history, are listed on the UNESCO World Heritage List. At all such sites, the primary concerns are related to site management, and these can be resolved through the provision of basic guidance and tools rather than through urban and regional planning strategies. This article focuses on the problems and recent planning discussions in urban or regional contexts related to the conservation of archaeological heritage. The article begins by discussing the current legislation and administrative framework to provide an understanding of recent planning issues in Turkey. Finally, the main themes of the article are two particular planning challenges related to archaeological heritage in Turkey—large-scale projects that threaten archaeological heritage and multi-layered historic city centres—which will be discussed in detail supported by case studies as Istanbul, Ankara, Izmir, Antakya, Tarsus and Bergama.
Anatolia (Asia Minor) as a cradle of first settlements is a land bridge between east and west, bu... more Anatolia (Asia Minor) as a cradle of first settlements is a land bridge between east and west, but not a single geographical corridor (Sagona and Zimansky, 2009, 1). Variyg materials and latter agricultural production caused the emergence of first settlements in especially southeastern and central Anatolia. Although there was a complex culture making pottery and stone workmanship at Göbeklitepe as a cult centre (?) dated nearly 10.000 BC (Schmidt, 2012, 87), which could not be defined as a settlement or city. However, there are first examples of round houses in the south-eastern Anatolia settlements like Hallan Çemi dated approximately 11.000 BC (Rosenberg, 1999, 359). In central Anatolia, Çatalhöyük (Hodder, 1996, 43-46) and Aşıklı Höyük (Esin, 1996, 31) are the first examples of flat-roofed and adjacent houses let to cultural interaction and daily-life production together. These were first examples of settlements with a communal life instead of a division of labour or social stratification. But, by the time, transformation of houses and changes in structure would be followed in unique settlements like Çayönü, where rounded houses had been turned into rectangular units (not only houses but also other specific uses like cult centres and open spaces) in a 3000 years from 8000 BC to 5000 BC (Özdoğan, 1999, 317 and 1996, 21). And then, Anatolia let to settlements with its own resources and a junction for various trading materials from surrounding area including Mesopotamia, Mediterranean, Aegean and Black Sea and Thrace (Europe). Therefore, there have been always varying size settlements in different context and characteristics or even the capitals of different cultures and civilizations in Anatolia. The first one is Hattusa, the capital of Hittites that were first Anatolia centred Civilization on the arc of Halys River in 2750 BC (McEvedy, 2004, 24), and the last capital is Ankara that is a multi-layered city has been continuously occupied since Phrygians around 750BC. In sum, there are different settlement patterns and cities, not only by geographical or natural conditions, but also by cultural interaction, trade, war or mass migrations. The cultural and historical accumulations of various cultures and their socio-spatial development throughout history have pioneered numerous archaeological sites in contemporary Anatolia. Some of them like Troy or Miletos were abandoned by natural causes such as earthquakes or alluvial accumulation or man-made influences like wars. On the other hand, most of the settlements-cities have been permanently settled since early ages and still inhabited ones are defined as multilayered settlements (Bilgin Altınöz, 2002). In other words, most of the historical cities have multilayered features with archaeological stratification behind modern life. In fact, not only physical archaeological stratification, but also cultures, memories, traditions, rituals, and sometimes functions have accumulated in historic urban centers. In fact, each contemporary settlement or archaeological site has different layers or periods of settlements since its inception, but multi-layered settlements contain sub-soil archaeological strata that are overlapping and embedded in everyday life as vertical and horizontal layers. In this essay, multi-layered historic city centres in Anatolia are presented with key features and interesting spatial context, then a method to evaluate archaeological potential of multi-layered settlements as sub-zones is underlined.
In Turkey, the majority of the historic city centres have been continuously occupied since early ... more In Turkey, the majority of the historic city centres have been continuously occupied since early ages onwards and where still occupation exists. The multi-layered structure of historic centres both can indicate the historical continuity of cities and enhance urban consciousness, if urban archaeological resources are handled effectively into planning process. However, the recent policies and strategies don̕t allow the handling of urban archaeological resources, especially invisible sub-soil resources, into planning and decision-making process. In this thesis, it is aimed to formulate a basic methodological framework for the handling of urban archaeological resources into planning process of historic city centres in Turkey. Therefore, the study is handled in two parts; a conceptual methodological framework part and an exploratory case study.In the conceptual part, a basic equation is studied to research the factors on the conservation and evaluation of real urban archaeological potent...
Türkiye'de tarihi kent merkezlerinin büyük bölümünde kentsel yaşam arkeolojik katmanlar üzerinde ... more Türkiye'de tarihi kent merkezlerinin büyük bölümünde kentsel yaşam arkeolojik katmanlar üzerinde devam etmektedir. Ancak, şehir planlama ve arkeoloji meslek alanları arasındaki mekânsal bilgi ve dolayısıyla iletişim eksikliği nedeniyle, arkeolojik değerler sağlıklı bir şekilde planlama sürecine dâhil edilememektedir. Bu nedenle, arkeolojik değerler kentsel yaşama katılamamakta ve kentli üzerinde yaşadığı arkeolojik katmanlardan bihaber kalmaktadır. Bu yazıda, Türkiye'de çok katmanlı tarihi kent merkezlerindeki kentsel arkeolojik değerlerin, özellikle toprak altı arkeolojik katmanların planlama sürecine girdi sağlayabilmesine ve kent yaşamına dahil edilebilmesine yönelik kentsel koruma planlaması sürecinde kullanılabilecek bir analiz yöntemi süreci tarif edilmektedir (1). Yöntem, çok katmanlı tarihi kent merkezlerinin kentsel arkeolojik yapısının dikey ve yatay ilişkileriyle anlaşılması için kullanılmaktadır. Yazıda kullanılan çok katmanlı kent kavramı, Anadolu kentlerinin birçoğunda olduğu gibi çok erken çağlardan itibaren yerleşilmiş ve günümüzde de yerleşik hayatın devam ettiği kentleri tanımlamaktadır (Bilgin, 2002, 3). Temel olarak, araştırma yöntemi korunması olası arkeolojik katmanların belirlenmesine ve devam eden modern yaşamı da gözeterek farklılaşan planlama stratejilerinin geliştirilebilmesine olanak sağlayan karakter bölgelerinin oluşturulmasına dayanmaktadır (Garmy, 1999; Belge, 2012). Bu bağlamda, çok katmanlı bir yapıya sahip olmasına ve farklı arkeolojik çalışmaların yürütülmesine rağmen, özellikle toprak altı kentsel arkeolojik potansiyeli belirlenememiş önemli bir merkez olan Tarsus tarihi kent merkezi örnek alan olarak ele alınmaktadır. Tarsus özeline odaklanan yazı benzer nitelikteki çok katmanlı tarihi kent merkezlerine ilişkin bir planlama analiz süreci taslağı oluşturmaya çalışmaktadır. Ayrıca, Tarsus tarihi kent merkezi özelinde tanımlanan kentsel arkeolojik karakter bölgeleri ve bu bölgelere ilişkin tanımlanan stratejiler özgün nitelik taşımaktadır.
ürkiye'deki birçok tarihi kent, sürekli yerleşim görmeleri nedeniyle çok katmanlı kent niteliğind... more ürkiye'deki birçok tarihi kent, sürekli yerleşim görmeleri nedeniyle çok katmanlı kent niteliğindedir. Buna karşın, kentlerin sahip oldukları kentsel arkeolojik değerler mekansal olarak değerlendirilememekte ve planlama süreçlerine dahil edilememektedir. Bu yazıda, kentsel arkeolojik değerlerin mekansallaştırılarak planlama sürecine girdi sağlayabilmesine yönelik yöntem geliştirilmesi amacıyla Tarsus tarihi kent merkezinde tamamlanan bir araştırma projesi esas alınarak, planlama sürecinde dönemsel katman haritalarının hazırlanmasının önemi üzerinde durulmaktadır. Bu bağlamda, öncelikle kentsel arkeoloji kavramı ve Türkiye'de kentsel arkeoloji üzerine bir değerlendirme yapılmaktadır. Daha sonrasında ise, dönemsel katman haritalarının hazırlanmasına ilişkin veri toplama, derleme ve değerlendirme sürecine ilişkin yöntem sunulmaktadır.
Yazının temel odağını ise, Tarsus kentinin tarihsel coğrafyası incelendiğinde ve tüm arkeolojik veriler değerlendirildiğinde, kentin tarihsel gelişimi sırasında en geniş yayılım alanlarına ulaştığı Roma Dönemindeki mekansal şeması üzerine bir değerlendirme oluşturmaktadır. Temel olarak, Tarsus gibi çok katmanlı kent yapısı bilinen yerlerin planlanması için dönemsel katman haritalarının hazırlanmasının sağlayabileceği olanaklar üzerinde durulmaktadır.
Roma Dönemindeki Tarsus kentinin yayılımı ve plan şeması hakkında mekansal bir değerlendirme yapılabilmesi, günlük yaşamın devam ettiği kentsel alanların planlanmasında arkeolojik katmanların önemli bir girdi oluşturabilmesine olanak sağlayacaktır. Dönemsel katman haritaları üzerinden yapılacak değerlendirmeler kentsel arkeolojik potansiyelin mekânsal olarak değerlendirilebilmesi anlamına gelmektedir. Sonuç olarak, Tarsus tarihi kent merkezi özelinde yürütülen çalışma, benzer nitelikteki diğer kentler içinde bir tartışma alanı yaratacaktır.
n Turkey, most of the historic city centres have been continuously occupied since early ages, and... more n Turkey, most of the historic city centres have been continuously occupied since early ages, and ongoing research or ad hoc findings indicate urban archaeological resources beneath modern cities. According to the results of such research, archaeological and conservation sites are determined in terms of current legal frameworks. However, urban archaeological resources have not been included in the planning process because of inadequacy in spatial documentation, so archaeological deposits have been seen as problem areas in urban development. Thus, urban archaeological resources — not only subsoil resources, even monumental sites — could not be integrated into urban daily life, so most citizens are not aware of archaeological layers beneath their feet. The research project in Tarsus historic city centre, which is supported by the Scientific and Technological Research Council of Turkey (TUBITAK), primarily aims to develop a method to include urban archaeology — especially subsoil archaeological resources — into the urban conservation planning process of multilayered historic city centres in Turkey. In this way, planners would be informed, aware, and equipped about the urban archaeological potential at the earliest stages of the planning process. Consequently, urban archaeology, as an inter-/ multi-disciplinary field of research, is going to evolve as a crucial planning analysis in urban conservation including not only archaeological research, but also in evaluating settlement history and issues in urban development.
Türkiye’de tarihi kent merkezlerinde uygulanmakta olan benzer nitelikte kentsel koruma çalışmalar... more Türkiye’de tarihi kent merkezlerinde uygulanmakta olan benzer nitelikte kentsel koruma çalışmaları olmasına rağmen, planlama, yönetim ve koruma uygulamaları çerçevesinde değerlendirdiğimizde, bazı koruma çalışmalarının diğerlerine göre daha başarılı olduğu görülmektedir. Yazında, kentsel koruma farklı aktörlerin ortak ve sürdürülebilir bir sorumluluğu olarak tanımlamaktadır. Bu noktada, yerellik, başka bir ifade ile yerel aktörler, tarihi çevreyle olan doğrudan ilişkileri nedeni ile vazgeçilmez bir role sahiptir. Fakat tarihi kent merkezlerinde yerel aktörlerin ortak sorumluluklarına dayanan bir paylaşım geliştirilmesinde aktörlerin kapasiteleri ile ilişkili problemler bulunmaktadır. Bu nedenle, çalışmada tarihi kent merkezlerinin korunmasında yerel kapasitelerin rolü üzerinde durulacaktır. Bu bağlamda, öncelikli olarak yerel ölçekteki aktörlerin, tarihi kent merkezleri ve koruma çalışmaları ile ilişkileri dikkate alınarak kavramsal bir çerçeve oluşturulacaktır. Bu çerçeve içerisinde tarihi kent merkezlerine yönelik koruma müdahaleleri yürüten yerel otoriteler ile yerel toplum arasındaki karşılıklı ilişkiyi değerlendirebilmek için “yerel koruma kapasitesi” kavramı tanımlanacaktır. Sonuç olarak, aktörlerin koruma çalışmalarına katılım düzeyleri dikkate alınarak yerel koruma kapasitesinin tarihi kent merkezlerinin korunmasına etkileri değerlendirilecektir.
The cultural and historical accumulation of various cultures and their
socio-spatial development ... more The cultural and historical accumulation of various cultures and their socio-spatial development throughout history have left behind numerous archaeological sites in contemporary Turkey. Some of the more popular ones, Çatalhöyük, Ephesus, Hierapolis, Troy, Hattusa, Pergamon, Aphrodisias and, more recently, Göbekli Tepe, which is a unique site that has dramatically changed the understanding of human history, are listed on the UNESCOWorld Heritage List. At all such sites, the primary concerns are related to site management, and these can be resolved through the provision of basic guidance and tools rather than through urban and regional planning strategies. This article focuses on the problems and recent planning discussions in urban or regional contexts related to the conservation of archaeological heritage. The article begins by discussing the current legislation and administrative framework to provide an understanding of recent planning issues in Turkey. Finally, the main themes of the article are two particular planning challenges related to archaeological heritage in Turkey—large-scale projects that threaten archaeological heritage and multi-layered historic city centres—which will be discussed in detail supported by case studies as ˙Istanbul, Ankara, ˙Izmir, Antakya, Tarsus and Bergama.
Anatolia (Asia Minor) as a cradle of first settlements is a land bridge between east and west, bu... more Anatolia (Asia Minor) as a cradle of first settlements is a land bridge between east and west, but not a single geographical corridor (Sagona and Zimansky, 2009, 1). Variyg materials and latter agricultural production caused the emergence of first settlements in especially southeastern and central Anatolia. Although there was a complex culture making pottery and stone workmanship at Göbeklitepe as a cult centre (?) dated nearly 10.000 BC (Schmidt, 2012, 87), which could not be defined as a settlement or city. However, there are first examples of round houses in the south-eastern Anatolia settlements like Hallan Çemi dated approximately 11.000 BC (Rosenberg, 1999, 359). In central Anatolia, Çatalhöyük (Hodder, 1996, 43-46) and Aşıklı Höyük (Esin, 1996, 31) are the first examples of flat-roofed and adjacent houses let to cultural interaction and daily-life production together. These were first examples of settlements with a communal life instead of a division of labour or social stratification. But, by the time, transformation of houses and changes in structure would be followed in unique settlements like Çayönü, where rounded houses had been turned into rectangular units (not only houses but also other specific uses like cult centres and open spaces) in a 3000 years from 8000 BC to 5000 BC (Özdoğan, 1999, 317 and 1996, 21). And then, Anatolia let to settlements with its own resources and a junction for various trading materials from surrounding area including Mesopotamia, Mediterranean, Aegean and Black Sea and Thrace (Europe). Therefore, there have been always varying size settlements in different context and characteristics or even the capitals of different cultures and civilizations in Anatolia. The first one is Hattusa, the capital of Hittites that were first Anatolia centred Civilization on the arc of Halys River in 2750 BC (McEvedy, 2004, 24), and the last capital is Ankara that is a multi-layered city has been continuously occupied since Phrygians around 750BC. In sum, there are different settlement patterns and cities, not only by geographical or natural conditions, but also by cultural interaction, trade, war or mass migrations. The cultural and historical accumulations of various cultures and their socio-spatial development throughout history have pioneered numerous archaeological sites in contemporary Anatolia. Some of them like Troy or Miletos were abandoned by natural causes such as earthquakes or alluvial accumulation or man-made influences like wars. On the other hand, most of the settlements-cities have been permanently settled since early ages and still inhabited ones are defined as multilayered settlements (Bilgin Altınöz, 2002). In other words, most of the historical cities have multilayered features with archaeological stratification behind modern life. In fact, not only physical archaeological stratification, but also cultures, memories, traditions, rituals, and sometimes functions have accumulated in historic urban centers. In fact, each contemporary settlement or archaeological site has different layers or periods of settlements since its inception, but multi-layered settlements contain sub-soil archaeological strata that are overlapping and embedded in everyday life as vertical and horizontal layers. In this essay, multi-layered historic city centres in Anatolia are presented with key features and interesting spatial context, then a method to evaluate archaeological potential of multi-layered settlements as sub-zones is underlined.
Güneydoğu Anadolu Projesi (GAP) kapsamında yapım sürecine giren Ilısu Barajı Projesi'nin etkilenm... more Güneydoğu Anadolu Projesi (GAP) kapsamında yapım sürecine giren Ilısu Barajı Projesi'nin etkilenme alanlarında kalan kültür varlıklarının kurtarılması amacıyla 1998 yılında Orta Doğu Teknik Üniversitesi, Tarihsel Çevre Araştırma ve Değerlendirme Merkezi (ODTÜ-TAÇDAM) koordinasyonunda çalışmalara başlanmıştır. 1998 yılında yüzey araştırmaları ile başlatılan bölgedeki çalışmalar, 2002 yılı itibarıyla uluslararası heyetlerin katıldığı 17 kazı ve yüzey araştırması proje sayısına ulaşmıştır. Bu çalışmalardan en önemlisi Hasankeyf anıtsal kentinde yürütülen entegre faaliyetlerdir. Proje kapsamında anıtsal kent Hasankeyf'te yürütülen çalışmaların karmaşık sorunlarına çözüm bulabilmek, proje kapsamında yer alan farklı disiplinlerdeki çalışmalar arasında sinerji yaratılması amacıyla, buradaki faaliyetlerin hazırlanacak plan çerçevesinde eşgüdümlü yürütülmesi, proje disiplini gereği zorunlu görülmelidir. Bu çalışma, Hasankeyf'teki kültür varlıklarının mevcut durumu ve bu mirasın olası tehditler karşısında korunması için almaşık stratejileri irdelemektedir 1. Çalışmanın diğer bölümleri ise, öngörülen stratejik plan ve programlama çalışmaları ile uygulamaya yönelik önerilere ilişkindir.
Salvage Project of the Archaeological Heritage of the Ilısu and Carchemish Dam Reservoirs Activities in 2002. Vol 1, 2011
This paper analyzes the actual situation of the cultural entities in Hasankeyf as well as the alt... more This paper analyzes the actual situation of the cultural entities in Hasankeyf as well as the alternating strategies in order for the conservation of this heritage against possible threats. The other parts of the study are related with the applicable recommendations and decisions as well as the strategic planning and programming works.
Uploads
Yazının temel odağını ise, Tarsus kentinin tarihsel coğrafyası incelendiğinde ve tüm arkeolojik veriler değerlendirildiğinde, kentin tarihsel gelişimi sırasında en geniş yayılım alanlarına ulaştığı Roma Dönemindeki mekansal şeması üzerine bir değerlendirme oluşturmaktadır. Temel olarak, Tarsus gibi çok katmanlı kent yapısı bilinen yerlerin planlanması için dönemsel katman haritalarının hazırlanmasının sağlayabileceği olanaklar üzerinde durulmaktadır.
Roma Dönemindeki Tarsus kentinin yayılımı ve plan şeması hakkında mekansal bir değerlendirme yapılabilmesi, günlük yaşamın devam ettiği kentsel alanların planlanmasında arkeolojik katmanların önemli bir girdi oluşturabilmesine olanak sağlayacaktır. Dönemsel katman haritaları üzerinden yapılacak değerlendirmeler kentsel arkeolojik potansiyelin mekânsal olarak değerlendirilebilmesi anlamına gelmektedir. Sonuç olarak, Tarsus tarihi kent merkezi özelinde yürütülen çalışma, benzer nitelikteki diğer kentler içinde bir tartışma alanı yaratacaktır.
Yazının temel odağını ise, Tarsus kentinin tarihsel coğrafyası incelendiğinde ve tüm arkeolojik veriler değerlendirildiğinde, kentin tarihsel gelişimi sırasında en geniş yayılım alanlarına ulaştığı Roma Dönemindeki mekansal şeması üzerine bir değerlendirme oluşturmaktadır. Temel olarak, Tarsus gibi çok katmanlı kent yapısı bilinen yerlerin planlanması için dönemsel katman haritalarının hazırlanmasının sağlayabileceği olanaklar üzerinde durulmaktadır.
Roma Dönemindeki Tarsus kentinin yayılımı ve plan şeması hakkında mekansal bir değerlendirme yapılabilmesi, günlük yaşamın devam ettiği kentsel alanların planlanmasında arkeolojik katmanların önemli bir girdi oluşturabilmesine olanak sağlayacaktır. Dönemsel katman haritaları üzerinden yapılacak değerlendirmeler kentsel arkeolojik potansiyelin mekânsal olarak değerlendirilebilmesi anlamına gelmektedir. Sonuç olarak, Tarsus tarihi kent merkezi özelinde yürütülen çalışma, benzer nitelikteki diğer kentler içinde bir tartışma alanı yaratacaktır.
socio-spatial development throughout history have left behind numerous archaeological sites in contemporary Turkey. Some of the more popular ones, Çatalhöyük, Ephesus, Hierapolis, Troy, Hattusa, Pergamon, Aphrodisias and, more recently, Göbekli Tepe, which is a unique site that has dramatically changed the understanding of human history, are listed on the UNESCOWorld Heritage List. At all such sites, the primary concerns are related to site management, and these can be resolved through the provision of basic guidance and tools rather than through urban and regional planning strategies. This article focuses on the problems and recent planning discussions in urban or regional contexts related to the conservation of archaeological heritage. The article begins by discussing the current legislation and administrative framework to provide an understanding of recent planning issues in Turkey. Finally, the main themes of the article are two particular planning challenges related to archaeological heritage in Turkey—large-scale projects that threaten archaeological heritage and multi-layered historic city centres—which will be discussed in detail supported by case studies as ˙Istanbul, Ankara, ˙Izmir, Antakya, Tarsus and Bergama.