Morean Massacre and Greek Atrocities in Anatolia Symposium(15-16 November 2021) – Proceedings Book, 2024
The Morea Revolt of 1821 has been started a very painful process full of
suffering for the Turks... more The Morea Revolt of 1821 has been started a very painful process full of suffering for the Turks, who made the Morea their homeland and made it prosperous. At the very beginning of the rebellion, the Rebel Greeks declared to the whole world that their goal was to fight until there was not a single Turk left in the Morea. Hunger and misery, which reached unbearable dimensions for the Turks, who were besieged in the castles, has been became a normal part of daily life during the rebellion. Many of those who could not stand the harsh conditions any longer and surrendered were brutally murdered. Those who survived the massacre had to leave their homeland. Many Morean Turks migrated to the islands, the Western Anatolian coast and Istanbul. Sultan II. Mahmud was closely interested in the problems of these immigrants who suffered great persecution and lost their property. The Sultan frequently warned the local administrators about taking the necessary precautions. Immigrants has been welcomed in their new lands within the framework of the understanding of “hukuk-ı müsaferet ve uhuvvet-i İslamiyet”.The population records of the Morean immigrants who reached Izmir (Sıgla) Sanjak can be accessed. As a matter of fact, in the two population registers kept in H.1246/M.1830-31 and H.1259/M.1843-44, there is information about the Morean immigrants living in nefs-i Izmir and in the towns of Çeşme, Seferihisar, Kuşadası, Söke. The names, physical characteristics, ages and occupations of the immigrants who were stated to be Morean (Moravi), Kızılhisarlı, Anabolulu, Navarinli, Eğribozlu, Benefşeli and Athenian have recorded. It have also stated that immigrants are tenants or householders. this study, the population information of the Morea immigrants in İzmir (Sığla) Sanjak is given in the light of the two identified population registers.
Keywords: Morea Revolt of 1821, Morea Massacre, Forced Migration, Morea Immigrants, İzmir (Sığla) Sanjak, Population Records
MORA KATLİAMI VE ANADOLU’DA YUNAN MEZALİMİ SEMPOZYUMU (15-16 KASIM 2021) BİLDİRİLER KİTABI, 2024
1821 Mora İsyanı, Mora’yı vatan edinip buraları mamur hale getiren Türkler
için acılarla dolu, ç... more 1821 Mora İsyanı, Mora’yı vatan edinip buraları mamur hale getiren Türkler için acılarla dolu, çok sancılı bir süreci başlatmıştır. Âsi Rumlar, isyanın en başında hedeflerinin Mora’da bir tek Türk kalmayana kadar savaşmak olduğunu bütün dünyaya ilan etmişlerdir. İsyan boyunca kalelerde kuşatma altında tutulan Türkler için dayanılmaz boyutlara ulaşan açlık ve sefalet, âdeta günlük yaşamın olağan bir parçası haline gelmiştir. Bu ağır şartlara daha fazla dayanamayıp teslim olanlardan pek çoğu ise acımasızca katledilmiştir. Katliamdan kurtulanlar ise yurtlarını terk etmek zorunda kalmıştır. Pek çok Mora Türkü adalara, Batı Anadolu sahillerine ve İstanbul’a göç etmiştir. Sultan II. Mahmud, büyük eziyetler çekmiş, mal ve mülklerini kaybetmiş bu muhacirlerin sorunlarıyla yakından ilgilenmiştir. Gerekli tedbirlerin alınması hususunda yerel idarecilere sık sık uyarılarda bulunmuş, emirnameler göndermiştir. Nitekim muhacirler, yeni topraklarında hukuk-ı müsaferet ve uhuvvet-i İslamiyet anlayışı çerçevesinde karşılanmışlardır. İzmir (Sığla) Sancağı’na gelen Mora muhacirlerinin nüfus kayıtlarına ulaşılabilmektedir. Nitekim H.1246/M.1830-31 ve H.1259/M.1843-44 yıllarında kaydı tutulan iki nüfus defterinde nefs-i İzmir’de ve Çeşme, Seferihisar, Kuşadası, Söke kazalarında bulunan Mora muhacirlerine dair bilgiler yer almaktadır. Moralı (Moravî), Kızılhisarlı, Anabolulu, Navarinli, Eğribozlu, Benefşeli, Atinalı oldukları belirtilen muhacirlerin isimleri, fiziki özellikleri, yaşları ve meslekleri detaylı bir şekilde kaydedilmiştir. Muhacirlerin kiracı veya hane sahibi oldukları da belirtilmiştir. Bu çalışmada, tespit edilen iki nüfus defteri ışığında İzmir (Sığla) Sancağı dâhilinde bulunan Mora muhacirlerinin nüfus bilgilerine yer verilmiştir.
Anahtar Kelimeler: 1821 Mora İsyanı, Mora Katliamı, Zorunlu Göç, Mora Muhacirleri, İzmir (Sığla) Sancağı, Nüfus Kayıtları
CUMHURİYET’İN 100. YILINA ARMAĞAN: MUĞLA TARİHİ ÜZERİNE ARAŞTIRMALAR
A PRESENT TO THE 100TH ANNIV... more CUMHURİYET’İN 100. YILINA ARMAĞAN: MUĞLA TARİHİ ÜZERİNE ARAŞTIRMALAR A PRESENT TO THE 100TH ANNIVERSARY OF THE REPUBLIC: RESEARCH ON THE HISTORY OF MUGLA
Cumhuriyetin 100. Yılı Anı Kitabı ATATÜRK VE BALKANLAR, 2023
Balkanlar, “soydaşlar, akrabalar, komşular ve bir arada yaşama kültürü” şeklinde tezahür eden bi... more Balkanlar, “soydaşlar, akrabalar, komşular ve bir arada yaşama kültürü” şeklinde tezahür eden bir maziye sahiptir. Bu kelimeler bizim kültürümüzün çok önemli değerleri olup geçmişten bugüne kadar hep çok özel bir yere sahip olmuştur. Ve bugün Balkanlar’a bakıldığında; Balkanların, bizden fazla biz olan, hâlâ biz kalabilen topraklar olduğu görülecektir. Zira elden çıktığı günden bugüne kadar bizden uzak kalmasına rağmen, bizden olan havasını, üslubunu, çehresini kaybetmemiştir. O nedenle de Balkanlar, bugün Osmanlı’nın mirasını yüklenmiş olan Türkiye Cumhuriyeti’nin insanlarına emanettir aslında. Ve son söz; Balkanlar’da yer alan ve bütün yönleriyle bir Anadolu köyü özelliğini taşıyan köyler için; Gitmesek de görmesek de o köy bizim köyümüzdür.
1830 yılında bağımsızlığını kazanan Yunanistan, bu tarihten sonra Ege’de sınırları dışında kalan ... more 1830 yılında bağımsızlığını kazanan Yunanistan, bu tarihten sonra Ege’de sınırları dışında kalan adaları da elde etmenin peşine düşmüştür. Bu anlamda önemli bir hedef olarak belirlediği Girit, Yunanistan’ın ilhak edinceye kadar sürekli olarak müdahalede bulunduğu stratejik bir ada olmuştur. Nitekim Doğu Akdeniz’in önemli bir noktasında yer alan Girit’e hâkim olmak hem Avrupalı Devletlerin Afrika toprakları hem de Ege Adaları için önemli olmuştur. Dolayısıyla yeni kurulan Yunan Devleti, Avrupalıların da desteğini alarak daha cüretkâr hareket etmiş ve adayı ilhak etmek için her türlü yola başvurmuştur. Girit’in stratejik konumunun farkında olan Yunanistan ve onun arkasındaki Avrupalılar, adayı Osmanlı’dan ayırmak için birlikte planlı bir politika takip etmişlerdir. Bu anlamda adaya gönüllüler, mühimmat sevk ederek hem karışıklık çıkarmak hem de Müslüman ahalinin üzerinde bir baskı oluşturmak istemişlerdir. Nitekim bu amaçlarında da başarılı olmuşlardır. Zira Müslümanların ve Rumların yana yana yaşadığı yerlerde sular hiç durulmamış, sürekli bir kargaşa, çatışma ortamı söz konusu olmuştur. Yunanistan’ın Girit’i ilhak etme yolunda adaya gönüllü gönderme, mühimmat sevk etme, fesat ehlini destekleme gibi her türlü yönteme başvurduğu pek çok resmi kayıtta görülebilmektedir. Nitekim bu durumu gözler önüne seren önemli bir kayıt ise Kaşot Metropoliti’nin hazırladığı gizli rapor olmuştur. Rodos ve bağlı adalarda yaşananlara tanıklık eden Kaşot Metropoliti, 1868 (R. 1284) yılı sonlarında Babıali’ye sunduğu raporunda, Yunan Devleti tarafından Cezâyir-i Bahr-i Sefîd Vilayeti dâhilindeki adalarda 1865 yılından itibaren meydana getirilen fesat hareketlerine yer vermiştir. Büyük Girit İsyanı (1866-1869) öncesinde adalarda nasıl bir hazırlık yapıldığını bütün detaylarıyla ortaya koymuştur. Kendisinden, bu hazırlıklara destek vermesi istenmişse de bunu kabul etmemiştir. Hatta Yunanistan’dan gelen siyasi emirlere karşı mukavemet gösterdiği için ölümle tehdit edilmiş ve nihayetinde İstanbul’a sığınmak zorunda kalmıştır. Metropolit’in bu gizli raporu, birçok entrikayı bütün çıplaklığıyla ortaya koyması bakımından, ibret verici ve üzerinde ciddiyetle durulması gereken bir tarihi kayıt olarak değerlendirilmektedir. Dolayısıyla bu çalışma kapsamında, Metropolit’in gizli raporu başta olmak üzere arşiv kayıtlarından, kaynak eserlerden ve resmî-süreli yayınlardan istifade edilerek büyük Girit İsyanı (1866-1869) öncesinde adalardaki durum ile ilgili bir tahlil yapılmaya çalışılmıştır. Anahtar Kelimeler: Osmanlı Devleti, Yunanistan, Kaşot ve Kerpe Adaları, İsyan Hareketleri, Metropolit Raporu
The innovation movements that started to be seen in the Ottoman State since the 18th century were... more The innovation movements that started to be seen in the Ottoman State since the 18th century were developed with the radical reforms carried out during the reigns of Sultan Selim III (1789-1807) and Sultan Mahmud II (1808-1839). These innovation movements reached an important level in the axis of modernization with the declaration of the Tanzimat Edict dated November 3, 1839, which was declared during the reign of Sultan Abdülmecid (1839-1861). While primary education was made compulsory during the reign of Sultan 2nd Mahmud, Rushdiye Schools were opened to train civil servants for state levels and to fill the gap between primary (sıbyân) and military schools. The first boys' Rushdiye School was opened in Istanbul in 1847, and then Rushdiye schools were tried to be opened in the provincials. After a while, the number of Rushdiye schools increased with the opening of the girls' Rushdiyes and the inclusion of Christian children in the Rushdiye schools. Finally, rushdiyes, cont...
Bu çalışmada, kökleri çok eskilere giden ve sosyal, kültürel ve ekonomik açıdan önem
taşıyan gele... more Bu çalışmada, kökleri çok eskilere giden ve sosyal, kültürel ve ekonomik açıdan önem taşıyan geleneksel mesleklerden semerciliğin tarihi seyri Muğla kenti özelinde incelenmiştir. Nitekim Muğla, tarihî Arasta’sı, Yağcılar Hanı, Saburhane Semti, Saatli Kule’si ile geleneksel olanı muhafaza etme gayretinde olan bir kenttir. Geleneksel kent dokusu izlerinin günümüzde de yaşatılmaya çalışıldığı bir yerleşim yeri olma özelliğini taşımaktadır. Aynı zamanda, el sanatları alanında da önemli bir potansiyele sahiptir. Arşiv belgeleri ve diğer yazılı kaynaklardan hareketle bu el sanatlarına dair bilgilere ulaşılabilmektedir. Ayrıca sözlü tarih yöntemi de kullanılarak birtakım bilgiler elde edilebilmektedir. Nitekim Muğla kent merkezinde semercilik mesleğini icra etmiş olan son ustaların yanında çalışmış iki kaynak kişi tespit edilerek onların bilgilerinden istifade edilmiştir. En nihayetinde bu çalışmayla, Muğla kent merkezinde unutulmaya yüz tutmuş geleneksel bir meslek olan semerciliğe dair yazılı kaynaklardan ve mesleği icra edenlerin gözlemlerinden, deneyimlerinden yararlanılması yoluyla kültürel mirasa dikkat çekmek ve daha sonra bu alanda yapılacak çalışmalara referans oluşturmak hedeflenmiştir. In this study, the historical course of saddle making, which is one of the traditional professions that has very old roots and is important in terms of social, cultural and economic aspects, has been examined in the city of Muğla. As a matter of fact, Muğla is a city that strives to preserve the traditional with its historical Arasta, Yağcılar Han, Saburhane District and Saatli Kule. It has the characteristic of being a settlement where traces of traditional urban texture are tried to be kept alive today. At the same time, it has an important potential in the field of handicrafts. Based on archival documents and other written sources, information about these handicrafts can be reached. In addition, some information can be obtained by using the oral history method. As a matter of fact, two source people who worked with the last masters who have practiced the saddlebag business in the city center of Muğla have been identified and their knowledge has been benefited from. Ultimately, it is aimed to draw attention to the cultural heritage by benefiting from the written sources about saddle-making, a forgotten traditional profession in the city center of Muğla, and from the observations and experiences of those who practice the profession, and to create a reference for the studies to be done in this field later on Muğla, Arasta, Kültürel Miras, Geleneksel Meslekler, Semercilik Mugla, Arasta, Cultural Heritage, Traditional Professions, Saddlebags
3. INTERNATIONAL SYMPOSIUM "GLOBAL MIGRATION PHENOMENON" With Its Security, Economic, Social, Political and Cultural Dimensions, 2023
Göç, Osmanlı ve Cumhuriyet tarihini şekillendiren ve yeni toplumun oluşmasına sosyal, kültürel ve... more Göç, Osmanlı ve Cumhuriyet tarihini şekillendiren ve yeni toplumun oluşmasına sosyal, kültürel ve ekonomik olarak katkıda bulunan önemli olgulardan biridir. Nitekim Osmanlı Devleti’nin eski gücünü kaybettiği 19. yüzyılda ayrılıkçı isyanların ortaya çıkması, ulus devletlerin kurulması ve Müslüman-Türk ahalinin baskıya, şiddete ve katliama maruz kalmasıyla birlikte yaşanan zorunlu göçler, Osmanlı Devleti’ni sadece nüfus anlamında değil, siyasi, ekonomik ve sosyal olarak da derinden etkilemiştir. 1821 Rum İsyanı, 1853-1856 Kırım Savaşı, 1877-1878 Osmanlı Rus Savaşı ve 1912-1913 Balkan Savaşları esnasında ve sonrasında göç etmek zorunda kalan Müslümanlar, yanlarına taşıyabilecekleri değerli eşyalarını da alarak en yakın toplanma alanlarına sığınmışlar, akabinde kara ve deniz yolu ile Anadolu’nun çeşitli vilayetlerine sevk edilmişlerdir. Osmanlı Devleti’nin bu son döneminde kaybedilen topraklardan gerçekleşen göçler, 1923 yılında kurulan Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin de en önemli meselelerinden biri olmuştur. Nitekim farklı zamanlarda Anadolu’ya yönelik dışarıdan göçmenler gelmeye devam etmiştir. Anadolu, üç kıtanın keşişim noktasında bulunması hasebiyle göç yollarının da ana güzergâhlarından biri olmuştur. Tarihte büyük göçlere ve yer değiştirmelere sahne olmuştur. Osmanlı Devleti’nin son döneminde ve Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk yıllarında Anadolu’ya gelen göçmenler, bölgede tutunmayı başarmışlar ve birtakım farklılıkları da ortaya çıkarmışlardır. Her ne kadar bir dönem uyum problemleri yaşamışlarsa da yerleştikleri bölgenin sosyal, kültürel ve ekonomik hayatına bir canlılık ve yenilik de getirmişlerdir. Netice itibariyle bu çalışmada, Anadolu’da göçmen yerleştirilmesiyle birlikte göçmenlerin bölgenin sosyal, kültürel ve ekonomik hayatına nasıl etki ettiğinin örnekleriyle ortaya konulmasına çalışılmıştır. Bunu yaparken de arşiv belgeleri, resmi ve süreli yayınlar, hatıratlar ve araştırma eserler kullanılmıştır. Osmanlı Devleti, Anadolu, Zorunlu Göçler ve Etkileri, Göçmenler, Yerleşim, Toplumsal Değişim Ottoman Empire, Anatolia, Forced Migration and Its Effects, Immigrants, Settlement, Social Change
Batı Anadolu’nun güneyinde önemli bir liman şehri olan Bodrum, 19. yüzyılda
Muğla, Milas, Marmari... more Batı Anadolu’nun güneyinde önemli bir liman şehri olan Bodrum, 19. yüzyılda Muğla, Milas, Marmaris, Köyceğiz ve Meğri ile birlikte Menteşe Sancağı’na bağlı bir kazadır. Çoğunlukta olarak Müslümanlar ve Rumların yaşadığı, daha sonra Yahudilerin ve Ermenilerin gelip yerleştiği bir kaza olmuştur. Bodrum, sahip olduğu limanı itibariyle aynı zamanda önemli bir duraklama ve geçiş noktası olmuştur. Osmanlı döneminde Kırım, Kafkasya, Balkanlar, Ege Adaları ve Kuzey Afrika’dan gelen muhacirlerin, limanda geçici olarak misafir edildiği ve daha sonra başka yerlere nakledildiği veya kaza dâhilinde iskâna elverişli alanlara dağıtıldığı görülmektedir. Nitekim Osmanlı Devleti’nin kaybettiği topraklarda göçe zorlanan Müslümanlar, yanlarına taşıyabilecekleri değerli eşyalarını da alarak en yakın muhacir toplanma alanlarına sığınmışlar, akabinde kara ve deniz yolu ile Anadolu’nun çeşitli vilayetlerine sevk edilmişlerdir. Muhacirlerin en önemli sevk yerlerinden birisi de Aydın Vilayeti olmuştur. Nitekim Kırım, Kafkasya ve Balkan muhacirlerinin yerleştirilmesi planlanırken Menteşe (Muğla) Sancağı’ndaki iskâna elverişli araziler de bu plana dâhil edilmiştir. Yine, Girit Adası’nda yaşanan olaylar neticesinde adadan ayrılan Müslümanlar içerisinde kendi imkânları ile temin ettikleri vapurlarla Bodrum taraflarına geçenler olmuştur. Aydın Vilayeti merkezi İzmir’e göç edip daha sonra Bodrum’a nakledilerek burada iskân edilen Girit muhacirleri vardır. Muhacirlerin temel ihtiyaçlarının giderilmesi noktasında çalışmalar yürütülmüştür. Barınmaları için ev ihtiyacı söz konusu iken, bununla ilgili bir inşa planının hazırlandığı görülmektedir. Zaman içerisinde barınma, yerli ahaliyle uyum, askerlik gibi konularda birtakım problemler de ortaya çıkmıştır. Bunların biran önce çözüme kavuşturulması için de Merkezi Hükümet tarafından yerel idareye emirler gönderilmiştir.
“Kalbimde bir hayali kalıp kaybolan şehir,
Ayrılmanın bıraktığı hicran derindedir.
Çok sürse ayrı... more “Kalbimde bir hayali kalıp kaybolan şehir, Ayrılmanın bıraktığı hicran derindedir. Çok sürse ayrılık, aradan geçse çok sene, Biz sende olmasak bile sen bizdesin gene.” “Kaybolan Şehir”, Yahya Kemal Beyatlı
Uluslararası Türk Dünyası Sosyal Bilimler Sempozyumu Bildiri Tam Metin Kitabı, 2022
Muğla kent merkezi, tarihi Arasta’sı, Yağcılar Hanı, bir dönem yurtluk yaptığı Rum sakinlerinin i... more Muğla kent merkezi, tarihi Arasta’sı, Yağcılar Hanı, bir dönem yurtluk yaptığı Rum sakinlerinin izlerini taşıyan Saburhane Semti, Filvari Usta’nın elinden çıkan ve hâlâ saat başı çalarak zamanı bildiren Saatli Kule’si ile geleneksel olanı muhafaza etme gayretinde bir kent görüntüsü çizmektedir. Geleneksel kent dokusu izlerinin günümüzde de yaşatıldığı bir yerleşim yeri olma özelliği taşımaktadır. Çalışmada, mesleklerle ilgili bilgi edinirken, yazılı kaynakların yanı sıra sözlü tarih yöntemine de müracaat edilecektir. Özellikle geleneksel meslekleri icra edenlerin karşılaşmış oldukları zorluklar tespit edilerek bunların ortaya çıkardığı sonuçlar değerlendirilecektir. Dolayısıyla unutulmuş veya unutulmaya yüz tutmuş geleneksel meslekleri ve bu mesleklerde karşılaşılan zorlukları, mesleği icra edenlerin gözlemlerinden, deneyimlerinden hareketle kayda geçirmek, geleceğe yazılı bir miras bırakmak ve daha sonra yapılacak çalışmalara referans oluşturmak hedeflenmektedir. Nitekim tespit edilen bazı mesleklerin artık son ustaları kalmıştır. Bunların kayda geçirilmesi önem arz etmektedir.
ŞEHİR KÜLTÜR MEDENİYET ÇAKA BEY'DEN GÜNÜMÜZE İZMİR, 2022
İzmir ve Zorunlu Göçler: 19. Yüzyılda Yaşanan Göçler Karşısında İzmir Halkının Tutumu Üzerine Bir... more İzmir ve Zorunlu Göçler: 19. Yüzyılda Yaşanan Göçler Karşısında İzmir Halkının Tutumu Üzerine Bir İnceleme Izmir and Forced Migration, Izmir People, IMMIGRANTS
2nd INTERNATIONAL CONFERENCE ON COFFEE AND COCOA, 2022
Kahve ve kahvehane geleneği de Osmanlı’yı ziyaret eden Batılı seyyahların en çok ilgisini çeken
u... more Kahve ve kahvehane geleneği de Osmanlı’yı ziyaret eden Batılı seyyahların en çok ilgisini çeken unsurlardan biri olmuştur. İstanbul’a ilişkin genellikle İngilizce ve Fransızca dillerinde kaleme alınmış seyahatnamelerde “kahve ve kahvehane” kültüründen bahsetmeyen esere nadiren rastlanmaktadır. Seyyahlar, hakkında türlü efsaneler türetilmiş olan kahvenin, yemeklerden sonra mutlaka aranan, özellikle misafir ağırlama törenlerinde ve saraylarda merasimlerle sunulan geleneksel bir içecek olduğuna dikkat çekmişlerdir. Gün boyunca muntazaman içilen iki fincan kahvenin yanı sıra eve ziyarete gelen eş dost ile de kahve içilmesinin âdetten olduğu, ikram edilen kahvenin reddedilmesinin büyük ayıp sayıldığını belirtmişlerdir, ayrıca sunulan kahvenin harika olduğu, içine şeker koyulmadan içildiği, bunun da kahveyi daha doğal bulmalarından ileri geldiği yönünde bilgiler vermişlerdir. Kahvehaneleri ise, her meslekten sayısız insanın bir araya geldiği, kitapların okunduğu, ilmi sohbetlerin yapıldığı yerler olarak tarif etmişlerdir. Hatta bir dönem kahvehaneler için, “mecma-i zürefa” yani güzel konuşmaların toplantı yeri, “akademik muhit” ve “kabare” benzetmeleri yapılmıştır. Netice olarak bu çalışma kapsamında, daha önce üzerinde fazla durulmamış olan seyahatnameler ele alınmaya çalışılmıştır. Bu anlamda; Ulrich De Seetzen, Antoine Galland, J. F. Michaud ve J. J. F. Poujoulat, Knut Hamsun, Michel Febvre, Edmondo de Amicis gibi seyyahların gözlemlerinden istifade edilmiştir. Bu gözlemlerden hareketle de Osmanlı halkının kahve tüketim alışkanlığı ve kahvehanelerin sosyal hayattaki yeri ortaya konulmuştur.
Süleyman Demirel Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Sosyal Bilimler Dergisi, 2022
Osmanlılar, hayvanlara merhametle ve şefkatle yaklaşmışlar, onların eziyet çekmemesine özen göste... more Osmanlılar, hayvanlara merhametle ve şefkatle yaklaşmışlar, onların eziyet çekmemesine özen göstermişlerdir. Sokaktaki hayvanların dahi haklarını korumaktan geri durmamışlardır. Onlara bakmayı sevap olarak addetmişler ve bunu Allah rızası için yaptıklarını ifade etmişlerdir. Bu sevgi zamanla bir mesleğin de doğuşuna zemin hazırlamıştır. Sokaklarda, uzun bir sırık üzerine dizilmiş ciğer, dalak gibi sakatatları taşıyan insanlar (Mancacılar) ortaya çıkmış ve bu insanlar sokak hayvanlarının beslenmesinde önemli rol oynamışlardır. Kent halkı, bu insanlardan aldıkları etlerle hayvanları beslemişlerdir. Bazen de bu insanlara para vererek düzenli olarak hayvanların beslenmesini sağlamışlardır. Dolayısıyla sokak hayvanlarının beslenme ve korunmasına büyük önem vermişlerdir. Netice olarak bu çalışmayla, Osmanlılar tarafından sokak hayvanlarına gösterilen sevgi ve merhametin ele alınması ve bu yaklaşımın bir tezahürü olan "mancacılık" mesleğine dair bilgi verilmesi amaçlanmıştır. Bunu yaparken de dönemin kaynaklarının yanı sıra ağırlıkta olarak XVI.-XIX. yüzyıllar arasında İstanbul'u ziyaret eden Batılı seyyahların vermiş oldukları bilgilerden istifade edilmiştir. The Transformation of Animal Love into Profession in Ottoman Civilization: Mancacılık Ottomans, Stray Animals, Mancacılık
Osmanlı Medeniyeti, Doğal (Bitkisel) Boyamacılık, Boyar Maddeler, Kökboya, Türk Kırmızısı, cehri,... more Osmanlı Medeniyeti, Doğal (Bitkisel) Boyamacılık, Boyar Maddeler, Kökboya, Türk Kırmızısı, cehri, safran, mazı, indigo (çivit mavi), meyankökü
INTERNATIONAL SYMPOSIUM "GLOBAL MIGRATION PHENOMENON", 2021
Osmanlı Devleti, Muhacir Meselesi, Kurumsallaşma, Yüksek Muhacirin Komisyonu
Ottoman State, Immig... more Osmanlı Devleti, Muhacir Meselesi, Kurumsallaşma, Yüksek Muhacirin Komisyonu Ottoman State, Immigrant Issue, Institutionalization, High Immigrant Commission
Morean Massacre and Greek Atrocities in Anatolia Symposium(15-16 November 2021) – Proceedings Book, 2024
The Morea Revolt of 1821 has been started a very painful process full of
suffering for the Turks... more The Morea Revolt of 1821 has been started a very painful process full of suffering for the Turks, who made the Morea their homeland and made it prosperous. At the very beginning of the rebellion, the Rebel Greeks declared to the whole world that their goal was to fight until there was not a single Turk left in the Morea. Hunger and misery, which reached unbearable dimensions for the Turks, who were besieged in the castles, has been became a normal part of daily life during the rebellion. Many of those who could not stand the harsh conditions any longer and surrendered were brutally murdered. Those who survived the massacre had to leave their homeland. Many Morean Turks migrated to the islands, the Western Anatolian coast and Istanbul. Sultan II. Mahmud was closely interested in the problems of these immigrants who suffered great persecution and lost their property. The Sultan frequently warned the local administrators about taking the necessary precautions. Immigrants has been welcomed in their new lands within the framework of the understanding of “hukuk-ı müsaferet ve uhuvvet-i İslamiyet”.The population records of the Morean immigrants who reached Izmir (Sıgla) Sanjak can be accessed. As a matter of fact, in the two population registers kept in H.1246/M.1830-31 and H.1259/M.1843-44, there is information about the Morean immigrants living in nefs-i Izmir and in the towns of Çeşme, Seferihisar, Kuşadası, Söke. The names, physical characteristics, ages and occupations of the immigrants who were stated to be Morean (Moravi), Kızılhisarlı, Anabolulu, Navarinli, Eğribozlu, Benefşeli and Athenian have recorded. It have also stated that immigrants are tenants or householders. this study, the population information of the Morea immigrants in İzmir (Sığla) Sanjak is given in the light of the two identified population registers.
Keywords: Morea Revolt of 1821, Morea Massacre, Forced Migration, Morea Immigrants, İzmir (Sığla) Sanjak, Population Records
MORA KATLİAMI VE ANADOLU’DA YUNAN MEZALİMİ SEMPOZYUMU (15-16 KASIM 2021) BİLDİRİLER KİTABI, 2024
1821 Mora İsyanı, Mora’yı vatan edinip buraları mamur hale getiren Türkler
için acılarla dolu, ç... more 1821 Mora İsyanı, Mora’yı vatan edinip buraları mamur hale getiren Türkler için acılarla dolu, çok sancılı bir süreci başlatmıştır. Âsi Rumlar, isyanın en başında hedeflerinin Mora’da bir tek Türk kalmayana kadar savaşmak olduğunu bütün dünyaya ilan etmişlerdir. İsyan boyunca kalelerde kuşatma altında tutulan Türkler için dayanılmaz boyutlara ulaşan açlık ve sefalet, âdeta günlük yaşamın olağan bir parçası haline gelmiştir. Bu ağır şartlara daha fazla dayanamayıp teslim olanlardan pek çoğu ise acımasızca katledilmiştir. Katliamdan kurtulanlar ise yurtlarını terk etmek zorunda kalmıştır. Pek çok Mora Türkü adalara, Batı Anadolu sahillerine ve İstanbul’a göç etmiştir. Sultan II. Mahmud, büyük eziyetler çekmiş, mal ve mülklerini kaybetmiş bu muhacirlerin sorunlarıyla yakından ilgilenmiştir. Gerekli tedbirlerin alınması hususunda yerel idarecilere sık sık uyarılarda bulunmuş, emirnameler göndermiştir. Nitekim muhacirler, yeni topraklarında hukuk-ı müsaferet ve uhuvvet-i İslamiyet anlayışı çerçevesinde karşılanmışlardır. İzmir (Sığla) Sancağı’na gelen Mora muhacirlerinin nüfus kayıtlarına ulaşılabilmektedir. Nitekim H.1246/M.1830-31 ve H.1259/M.1843-44 yıllarında kaydı tutulan iki nüfus defterinde nefs-i İzmir’de ve Çeşme, Seferihisar, Kuşadası, Söke kazalarında bulunan Mora muhacirlerine dair bilgiler yer almaktadır. Moralı (Moravî), Kızılhisarlı, Anabolulu, Navarinli, Eğribozlu, Benefşeli, Atinalı oldukları belirtilen muhacirlerin isimleri, fiziki özellikleri, yaşları ve meslekleri detaylı bir şekilde kaydedilmiştir. Muhacirlerin kiracı veya hane sahibi oldukları da belirtilmiştir. Bu çalışmada, tespit edilen iki nüfus defteri ışığında İzmir (Sığla) Sancağı dâhilinde bulunan Mora muhacirlerinin nüfus bilgilerine yer verilmiştir.
Anahtar Kelimeler: 1821 Mora İsyanı, Mora Katliamı, Zorunlu Göç, Mora Muhacirleri, İzmir (Sığla) Sancağı, Nüfus Kayıtları
CUMHURİYET’İN 100. YILINA ARMAĞAN: MUĞLA TARİHİ ÜZERİNE ARAŞTIRMALAR
A PRESENT TO THE 100TH ANNIV... more CUMHURİYET’İN 100. YILINA ARMAĞAN: MUĞLA TARİHİ ÜZERİNE ARAŞTIRMALAR A PRESENT TO THE 100TH ANNIVERSARY OF THE REPUBLIC: RESEARCH ON THE HISTORY OF MUGLA
Cumhuriyetin 100. Yılı Anı Kitabı ATATÜRK VE BALKANLAR, 2023
Balkanlar, “soydaşlar, akrabalar, komşular ve bir arada yaşama kültürü” şeklinde tezahür eden bi... more Balkanlar, “soydaşlar, akrabalar, komşular ve bir arada yaşama kültürü” şeklinde tezahür eden bir maziye sahiptir. Bu kelimeler bizim kültürümüzün çok önemli değerleri olup geçmişten bugüne kadar hep çok özel bir yere sahip olmuştur. Ve bugün Balkanlar’a bakıldığında; Balkanların, bizden fazla biz olan, hâlâ biz kalabilen topraklar olduğu görülecektir. Zira elden çıktığı günden bugüne kadar bizden uzak kalmasına rağmen, bizden olan havasını, üslubunu, çehresini kaybetmemiştir. O nedenle de Balkanlar, bugün Osmanlı’nın mirasını yüklenmiş olan Türkiye Cumhuriyeti’nin insanlarına emanettir aslında. Ve son söz; Balkanlar’da yer alan ve bütün yönleriyle bir Anadolu köyü özelliğini taşıyan köyler için; Gitmesek de görmesek de o köy bizim köyümüzdür.
1830 yılında bağımsızlığını kazanan Yunanistan, bu tarihten sonra Ege’de sınırları dışında kalan ... more 1830 yılında bağımsızlığını kazanan Yunanistan, bu tarihten sonra Ege’de sınırları dışında kalan adaları da elde etmenin peşine düşmüştür. Bu anlamda önemli bir hedef olarak belirlediği Girit, Yunanistan’ın ilhak edinceye kadar sürekli olarak müdahalede bulunduğu stratejik bir ada olmuştur. Nitekim Doğu Akdeniz’in önemli bir noktasında yer alan Girit’e hâkim olmak hem Avrupalı Devletlerin Afrika toprakları hem de Ege Adaları için önemli olmuştur. Dolayısıyla yeni kurulan Yunan Devleti, Avrupalıların da desteğini alarak daha cüretkâr hareket etmiş ve adayı ilhak etmek için her türlü yola başvurmuştur. Girit’in stratejik konumunun farkında olan Yunanistan ve onun arkasındaki Avrupalılar, adayı Osmanlı’dan ayırmak için birlikte planlı bir politika takip etmişlerdir. Bu anlamda adaya gönüllüler, mühimmat sevk ederek hem karışıklık çıkarmak hem de Müslüman ahalinin üzerinde bir baskı oluşturmak istemişlerdir. Nitekim bu amaçlarında da başarılı olmuşlardır. Zira Müslümanların ve Rumların yana yana yaşadığı yerlerde sular hiç durulmamış, sürekli bir kargaşa, çatışma ortamı söz konusu olmuştur. Yunanistan’ın Girit’i ilhak etme yolunda adaya gönüllü gönderme, mühimmat sevk etme, fesat ehlini destekleme gibi her türlü yönteme başvurduğu pek çok resmi kayıtta görülebilmektedir. Nitekim bu durumu gözler önüne seren önemli bir kayıt ise Kaşot Metropoliti’nin hazırladığı gizli rapor olmuştur. Rodos ve bağlı adalarda yaşananlara tanıklık eden Kaşot Metropoliti, 1868 (R. 1284) yılı sonlarında Babıali’ye sunduğu raporunda, Yunan Devleti tarafından Cezâyir-i Bahr-i Sefîd Vilayeti dâhilindeki adalarda 1865 yılından itibaren meydana getirilen fesat hareketlerine yer vermiştir. Büyük Girit İsyanı (1866-1869) öncesinde adalarda nasıl bir hazırlık yapıldığını bütün detaylarıyla ortaya koymuştur. Kendisinden, bu hazırlıklara destek vermesi istenmişse de bunu kabul etmemiştir. Hatta Yunanistan’dan gelen siyasi emirlere karşı mukavemet gösterdiği için ölümle tehdit edilmiş ve nihayetinde İstanbul’a sığınmak zorunda kalmıştır. Metropolit’in bu gizli raporu, birçok entrikayı bütün çıplaklığıyla ortaya koyması bakımından, ibret verici ve üzerinde ciddiyetle durulması gereken bir tarihi kayıt olarak değerlendirilmektedir. Dolayısıyla bu çalışma kapsamında, Metropolit’in gizli raporu başta olmak üzere arşiv kayıtlarından, kaynak eserlerden ve resmî-süreli yayınlardan istifade edilerek büyük Girit İsyanı (1866-1869) öncesinde adalardaki durum ile ilgili bir tahlil yapılmaya çalışılmıştır. Anahtar Kelimeler: Osmanlı Devleti, Yunanistan, Kaşot ve Kerpe Adaları, İsyan Hareketleri, Metropolit Raporu
The innovation movements that started to be seen in the Ottoman State since the 18th century were... more The innovation movements that started to be seen in the Ottoman State since the 18th century were developed with the radical reforms carried out during the reigns of Sultan Selim III (1789-1807) and Sultan Mahmud II (1808-1839). These innovation movements reached an important level in the axis of modernization with the declaration of the Tanzimat Edict dated November 3, 1839, which was declared during the reign of Sultan Abdülmecid (1839-1861). While primary education was made compulsory during the reign of Sultan 2nd Mahmud, Rushdiye Schools were opened to train civil servants for state levels and to fill the gap between primary (sıbyân) and military schools. The first boys' Rushdiye School was opened in Istanbul in 1847, and then Rushdiye schools were tried to be opened in the provincials. After a while, the number of Rushdiye schools increased with the opening of the girls' Rushdiyes and the inclusion of Christian children in the Rushdiye schools. Finally, rushdiyes, cont...
Bu çalışmada, kökleri çok eskilere giden ve sosyal, kültürel ve ekonomik açıdan önem
taşıyan gele... more Bu çalışmada, kökleri çok eskilere giden ve sosyal, kültürel ve ekonomik açıdan önem taşıyan geleneksel mesleklerden semerciliğin tarihi seyri Muğla kenti özelinde incelenmiştir. Nitekim Muğla, tarihî Arasta’sı, Yağcılar Hanı, Saburhane Semti, Saatli Kule’si ile geleneksel olanı muhafaza etme gayretinde olan bir kenttir. Geleneksel kent dokusu izlerinin günümüzde de yaşatılmaya çalışıldığı bir yerleşim yeri olma özelliğini taşımaktadır. Aynı zamanda, el sanatları alanında da önemli bir potansiyele sahiptir. Arşiv belgeleri ve diğer yazılı kaynaklardan hareketle bu el sanatlarına dair bilgilere ulaşılabilmektedir. Ayrıca sözlü tarih yöntemi de kullanılarak birtakım bilgiler elde edilebilmektedir. Nitekim Muğla kent merkezinde semercilik mesleğini icra etmiş olan son ustaların yanında çalışmış iki kaynak kişi tespit edilerek onların bilgilerinden istifade edilmiştir. En nihayetinde bu çalışmayla, Muğla kent merkezinde unutulmaya yüz tutmuş geleneksel bir meslek olan semerciliğe dair yazılı kaynaklardan ve mesleği icra edenlerin gözlemlerinden, deneyimlerinden yararlanılması yoluyla kültürel mirasa dikkat çekmek ve daha sonra bu alanda yapılacak çalışmalara referans oluşturmak hedeflenmiştir. In this study, the historical course of saddle making, which is one of the traditional professions that has very old roots and is important in terms of social, cultural and economic aspects, has been examined in the city of Muğla. As a matter of fact, Muğla is a city that strives to preserve the traditional with its historical Arasta, Yağcılar Han, Saburhane District and Saatli Kule. It has the characteristic of being a settlement where traces of traditional urban texture are tried to be kept alive today. At the same time, it has an important potential in the field of handicrafts. Based on archival documents and other written sources, information about these handicrafts can be reached. In addition, some information can be obtained by using the oral history method. As a matter of fact, two source people who worked with the last masters who have practiced the saddlebag business in the city center of Muğla have been identified and their knowledge has been benefited from. Ultimately, it is aimed to draw attention to the cultural heritage by benefiting from the written sources about saddle-making, a forgotten traditional profession in the city center of Muğla, and from the observations and experiences of those who practice the profession, and to create a reference for the studies to be done in this field later on Muğla, Arasta, Kültürel Miras, Geleneksel Meslekler, Semercilik Mugla, Arasta, Cultural Heritage, Traditional Professions, Saddlebags
3. INTERNATIONAL SYMPOSIUM "GLOBAL MIGRATION PHENOMENON" With Its Security, Economic, Social, Political and Cultural Dimensions, 2023
Göç, Osmanlı ve Cumhuriyet tarihini şekillendiren ve yeni toplumun oluşmasına sosyal, kültürel ve... more Göç, Osmanlı ve Cumhuriyet tarihini şekillendiren ve yeni toplumun oluşmasına sosyal, kültürel ve ekonomik olarak katkıda bulunan önemli olgulardan biridir. Nitekim Osmanlı Devleti’nin eski gücünü kaybettiği 19. yüzyılda ayrılıkçı isyanların ortaya çıkması, ulus devletlerin kurulması ve Müslüman-Türk ahalinin baskıya, şiddete ve katliama maruz kalmasıyla birlikte yaşanan zorunlu göçler, Osmanlı Devleti’ni sadece nüfus anlamında değil, siyasi, ekonomik ve sosyal olarak da derinden etkilemiştir. 1821 Rum İsyanı, 1853-1856 Kırım Savaşı, 1877-1878 Osmanlı Rus Savaşı ve 1912-1913 Balkan Savaşları esnasında ve sonrasında göç etmek zorunda kalan Müslümanlar, yanlarına taşıyabilecekleri değerli eşyalarını da alarak en yakın toplanma alanlarına sığınmışlar, akabinde kara ve deniz yolu ile Anadolu’nun çeşitli vilayetlerine sevk edilmişlerdir. Osmanlı Devleti’nin bu son döneminde kaybedilen topraklardan gerçekleşen göçler, 1923 yılında kurulan Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin de en önemli meselelerinden biri olmuştur. Nitekim farklı zamanlarda Anadolu’ya yönelik dışarıdan göçmenler gelmeye devam etmiştir. Anadolu, üç kıtanın keşişim noktasında bulunması hasebiyle göç yollarının da ana güzergâhlarından biri olmuştur. Tarihte büyük göçlere ve yer değiştirmelere sahne olmuştur. Osmanlı Devleti’nin son döneminde ve Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk yıllarında Anadolu’ya gelen göçmenler, bölgede tutunmayı başarmışlar ve birtakım farklılıkları da ortaya çıkarmışlardır. Her ne kadar bir dönem uyum problemleri yaşamışlarsa da yerleştikleri bölgenin sosyal, kültürel ve ekonomik hayatına bir canlılık ve yenilik de getirmişlerdir. Netice itibariyle bu çalışmada, Anadolu’da göçmen yerleştirilmesiyle birlikte göçmenlerin bölgenin sosyal, kültürel ve ekonomik hayatına nasıl etki ettiğinin örnekleriyle ortaya konulmasına çalışılmıştır. Bunu yaparken de arşiv belgeleri, resmi ve süreli yayınlar, hatıratlar ve araştırma eserler kullanılmıştır. Osmanlı Devleti, Anadolu, Zorunlu Göçler ve Etkileri, Göçmenler, Yerleşim, Toplumsal Değişim Ottoman Empire, Anatolia, Forced Migration and Its Effects, Immigrants, Settlement, Social Change
Batı Anadolu’nun güneyinde önemli bir liman şehri olan Bodrum, 19. yüzyılda
Muğla, Milas, Marmari... more Batı Anadolu’nun güneyinde önemli bir liman şehri olan Bodrum, 19. yüzyılda Muğla, Milas, Marmaris, Köyceğiz ve Meğri ile birlikte Menteşe Sancağı’na bağlı bir kazadır. Çoğunlukta olarak Müslümanlar ve Rumların yaşadığı, daha sonra Yahudilerin ve Ermenilerin gelip yerleştiği bir kaza olmuştur. Bodrum, sahip olduğu limanı itibariyle aynı zamanda önemli bir duraklama ve geçiş noktası olmuştur. Osmanlı döneminde Kırım, Kafkasya, Balkanlar, Ege Adaları ve Kuzey Afrika’dan gelen muhacirlerin, limanda geçici olarak misafir edildiği ve daha sonra başka yerlere nakledildiği veya kaza dâhilinde iskâna elverişli alanlara dağıtıldığı görülmektedir. Nitekim Osmanlı Devleti’nin kaybettiği topraklarda göçe zorlanan Müslümanlar, yanlarına taşıyabilecekleri değerli eşyalarını da alarak en yakın muhacir toplanma alanlarına sığınmışlar, akabinde kara ve deniz yolu ile Anadolu’nun çeşitli vilayetlerine sevk edilmişlerdir. Muhacirlerin en önemli sevk yerlerinden birisi de Aydın Vilayeti olmuştur. Nitekim Kırım, Kafkasya ve Balkan muhacirlerinin yerleştirilmesi planlanırken Menteşe (Muğla) Sancağı’ndaki iskâna elverişli araziler de bu plana dâhil edilmiştir. Yine, Girit Adası’nda yaşanan olaylar neticesinde adadan ayrılan Müslümanlar içerisinde kendi imkânları ile temin ettikleri vapurlarla Bodrum taraflarına geçenler olmuştur. Aydın Vilayeti merkezi İzmir’e göç edip daha sonra Bodrum’a nakledilerek burada iskân edilen Girit muhacirleri vardır. Muhacirlerin temel ihtiyaçlarının giderilmesi noktasında çalışmalar yürütülmüştür. Barınmaları için ev ihtiyacı söz konusu iken, bununla ilgili bir inşa planının hazırlandığı görülmektedir. Zaman içerisinde barınma, yerli ahaliyle uyum, askerlik gibi konularda birtakım problemler de ortaya çıkmıştır. Bunların biran önce çözüme kavuşturulması için de Merkezi Hükümet tarafından yerel idareye emirler gönderilmiştir.
“Kalbimde bir hayali kalıp kaybolan şehir,
Ayrılmanın bıraktığı hicran derindedir.
Çok sürse ayrı... more “Kalbimde bir hayali kalıp kaybolan şehir, Ayrılmanın bıraktığı hicran derindedir. Çok sürse ayrılık, aradan geçse çok sene, Biz sende olmasak bile sen bizdesin gene.” “Kaybolan Şehir”, Yahya Kemal Beyatlı
Uluslararası Türk Dünyası Sosyal Bilimler Sempozyumu Bildiri Tam Metin Kitabı, 2022
Muğla kent merkezi, tarihi Arasta’sı, Yağcılar Hanı, bir dönem yurtluk yaptığı Rum sakinlerinin i... more Muğla kent merkezi, tarihi Arasta’sı, Yağcılar Hanı, bir dönem yurtluk yaptığı Rum sakinlerinin izlerini taşıyan Saburhane Semti, Filvari Usta’nın elinden çıkan ve hâlâ saat başı çalarak zamanı bildiren Saatli Kule’si ile geleneksel olanı muhafaza etme gayretinde bir kent görüntüsü çizmektedir. Geleneksel kent dokusu izlerinin günümüzde de yaşatıldığı bir yerleşim yeri olma özelliği taşımaktadır. Çalışmada, mesleklerle ilgili bilgi edinirken, yazılı kaynakların yanı sıra sözlü tarih yöntemine de müracaat edilecektir. Özellikle geleneksel meslekleri icra edenlerin karşılaşmış oldukları zorluklar tespit edilerek bunların ortaya çıkardığı sonuçlar değerlendirilecektir. Dolayısıyla unutulmuş veya unutulmaya yüz tutmuş geleneksel meslekleri ve bu mesleklerde karşılaşılan zorlukları, mesleği icra edenlerin gözlemlerinden, deneyimlerinden hareketle kayda geçirmek, geleceğe yazılı bir miras bırakmak ve daha sonra yapılacak çalışmalara referans oluşturmak hedeflenmektedir. Nitekim tespit edilen bazı mesleklerin artık son ustaları kalmıştır. Bunların kayda geçirilmesi önem arz etmektedir.
ŞEHİR KÜLTÜR MEDENİYET ÇAKA BEY'DEN GÜNÜMÜZE İZMİR, 2022
İzmir ve Zorunlu Göçler: 19. Yüzyılda Yaşanan Göçler Karşısında İzmir Halkının Tutumu Üzerine Bir... more İzmir ve Zorunlu Göçler: 19. Yüzyılda Yaşanan Göçler Karşısında İzmir Halkının Tutumu Üzerine Bir İnceleme Izmir and Forced Migration, Izmir People, IMMIGRANTS
2nd INTERNATIONAL CONFERENCE ON COFFEE AND COCOA, 2022
Kahve ve kahvehane geleneği de Osmanlı’yı ziyaret eden Batılı seyyahların en çok ilgisini çeken
u... more Kahve ve kahvehane geleneği de Osmanlı’yı ziyaret eden Batılı seyyahların en çok ilgisini çeken unsurlardan biri olmuştur. İstanbul’a ilişkin genellikle İngilizce ve Fransızca dillerinde kaleme alınmış seyahatnamelerde “kahve ve kahvehane” kültüründen bahsetmeyen esere nadiren rastlanmaktadır. Seyyahlar, hakkında türlü efsaneler türetilmiş olan kahvenin, yemeklerden sonra mutlaka aranan, özellikle misafir ağırlama törenlerinde ve saraylarda merasimlerle sunulan geleneksel bir içecek olduğuna dikkat çekmişlerdir. Gün boyunca muntazaman içilen iki fincan kahvenin yanı sıra eve ziyarete gelen eş dost ile de kahve içilmesinin âdetten olduğu, ikram edilen kahvenin reddedilmesinin büyük ayıp sayıldığını belirtmişlerdir, ayrıca sunulan kahvenin harika olduğu, içine şeker koyulmadan içildiği, bunun da kahveyi daha doğal bulmalarından ileri geldiği yönünde bilgiler vermişlerdir. Kahvehaneleri ise, her meslekten sayısız insanın bir araya geldiği, kitapların okunduğu, ilmi sohbetlerin yapıldığı yerler olarak tarif etmişlerdir. Hatta bir dönem kahvehaneler için, “mecma-i zürefa” yani güzel konuşmaların toplantı yeri, “akademik muhit” ve “kabare” benzetmeleri yapılmıştır. Netice olarak bu çalışma kapsamında, daha önce üzerinde fazla durulmamış olan seyahatnameler ele alınmaya çalışılmıştır. Bu anlamda; Ulrich De Seetzen, Antoine Galland, J. F. Michaud ve J. J. F. Poujoulat, Knut Hamsun, Michel Febvre, Edmondo de Amicis gibi seyyahların gözlemlerinden istifade edilmiştir. Bu gözlemlerden hareketle de Osmanlı halkının kahve tüketim alışkanlığı ve kahvehanelerin sosyal hayattaki yeri ortaya konulmuştur.
Süleyman Demirel Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Sosyal Bilimler Dergisi, 2022
Osmanlılar, hayvanlara merhametle ve şefkatle yaklaşmışlar, onların eziyet çekmemesine özen göste... more Osmanlılar, hayvanlara merhametle ve şefkatle yaklaşmışlar, onların eziyet çekmemesine özen göstermişlerdir. Sokaktaki hayvanların dahi haklarını korumaktan geri durmamışlardır. Onlara bakmayı sevap olarak addetmişler ve bunu Allah rızası için yaptıklarını ifade etmişlerdir. Bu sevgi zamanla bir mesleğin de doğuşuna zemin hazırlamıştır. Sokaklarda, uzun bir sırık üzerine dizilmiş ciğer, dalak gibi sakatatları taşıyan insanlar (Mancacılar) ortaya çıkmış ve bu insanlar sokak hayvanlarının beslenmesinde önemli rol oynamışlardır. Kent halkı, bu insanlardan aldıkları etlerle hayvanları beslemişlerdir. Bazen de bu insanlara para vererek düzenli olarak hayvanların beslenmesini sağlamışlardır. Dolayısıyla sokak hayvanlarının beslenme ve korunmasına büyük önem vermişlerdir. Netice olarak bu çalışmayla, Osmanlılar tarafından sokak hayvanlarına gösterilen sevgi ve merhametin ele alınması ve bu yaklaşımın bir tezahürü olan "mancacılık" mesleğine dair bilgi verilmesi amaçlanmıştır. Bunu yaparken de dönemin kaynaklarının yanı sıra ağırlıkta olarak XVI.-XIX. yüzyıllar arasında İstanbul'u ziyaret eden Batılı seyyahların vermiş oldukları bilgilerden istifade edilmiştir. The Transformation of Animal Love into Profession in Ottoman Civilization: Mancacılık Ottomans, Stray Animals, Mancacılık
Osmanlı Medeniyeti, Doğal (Bitkisel) Boyamacılık, Boyar Maddeler, Kökboya, Türk Kırmızısı, cehri,... more Osmanlı Medeniyeti, Doğal (Bitkisel) Boyamacılık, Boyar Maddeler, Kökboya, Türk Kırmızısı, cehri, safran, mazı, indigo (çivit mavi), meyankökü
INTERNATIONAL SYMPOSIUM "GLOBAL MIGRATION PHENOMENON", 2021
Osmanlı Devleti, Muhacir Meselesi, Kurumsallaşma, Yüksek Muhacirin Komisyonu
Ottoman State, Immig... more Osmanlı Devleti, Muhacir Meselesi, Kurumsallaşma, Yüksek Muhacirin Komisyonu Ottoman State, Immigrant Issue, Institutionalization, High Immigrant Commission
Uploads
suffering for the Turks, who made the Morea their homeland and made it
prosperous. At the very beginning of the rebellion, the Rebel Greeks declared to the whole world that their goal was to fight until there was not a single Turk left in the Morea. Hunger and misery, which reached unbearable dimensions for the Turks, who were besieged in the castles, has been became a normal part of daily life during the rebellion. Many of those who could not stand the harsh conditions any longer and surrendered were brutally murdered. Those who survived the massacre had to leave their homeland.
Many Morean Turks migrated to the islands, the Western Anatolian coast
and Istanbul. Sultan II. Mahmud was closely interested in the problems of
these immigrants who suffered great persecution and lost their property. The Sultan frequently warned the local administrators about taking the necessary precautions. Immigrants has been welcomed in their new lands within the framework of the understanding of “hukuk-ı müsaferet ve uhuvvet-i İslamiyet”.The population records of the Morean immigrants who reached Izmir (Sıgla) Sanjak can be accessed. As a matter of fact, in the two population registers kept in H.1246/M.1830-31 and H.1259/M.1843-44, there is information about the Morean immigrants living in nefs-i Izmir and in the towns of Çeşme, Seferihisar, Kuşadası, Söke. The names, physical characteristics, ages and occupations of the immigrants who were stated to be Morean (Moravi), Kızılhisarlı, Anabolulu, Navarinli, Eğribozlu, Benefşeli and Athenian have recorded. It have also stated that immigrants are tenants or householders. this study, the population information of the Morea immigrants in İzmir (Sığla) Sanjak is given in the light of the two identified population registers.
Keywords: Morea Revolt of 1821, Morea Massacre, Forced Migration, Morea Immigrants, İzmir (Sığla) Sanjak, Population Records
için acılarla dolu, çok sancılı bir süreci başlatmıştır. Âsi Rumlar, isyanın en
başında hedeflerinin Mora’da bir tek Türk kalmayana kadar savaşmak olduğunu bütün dünyaya ilan etmişlerdir. İsyan boyunca kalelerde kuşatma altında tutulan Türkler için dayanılmaz boyutlara ulaşan açlık ve sefalet, âdeta günlük yaşamın olağan bir parçası haline gelmiştir. Bu ağır şartlara daha fazla dayanamayıp teslim olanlardan pek çoğu ise acımasızca katledilmiştir. Katliamdan kurtulanlar ise yurtlarını terk etmek zorunda kalmıştır. Pek çok Mora Türkü adalara, Batı Anadolu sahillerine ve İstanbul’a göç etmiştir. Sultan II. Mahmud, büyük eziyetler çekmiş, mal ve mülklerini kaybetmiş bu muhacirlerin sorunlarıyla yakından ilgilenmiştir. Gerekli tedbirlerin alınması hususunda yerel idarecilere sık sık uyarılarda bulunmuş, emirnameler göndermiştir. Nitekim muhacirler, yeni topraklarında hukuk-ı müsaferet ve uhuvvet-i İslamiyet anlayışı çerçevesinde karşılanmışlardır.
İzmir (Sığla) Sancağı’na gelen Mora muhacirlerinin nüfus kayıtlarına ulaşılabilmektedir. Nitekim H.1246/M.1830-31 ve H.1259/M.1843-44 yıllarında kaydı tutulan iki nüfus defterinde nefs-i İzmir’de ve Çeşme, Seferihisar, Kuşadası, Söke kazalarında bulunan Mora muhacirlerine dair bilgiler yer almaktadır. Moralı (Moravî), Kızılhisarlı, Anabolulu, Navarinli, Eğribozlu, Benefşeli, Atinalı oldukları belirtilen muhacirlerin isimleri, fiziki özellikleri, yaşları ve meslekleri detaylı bir şekilde kaydedilmiştir. Muhacirlerin kiracı veya hane sahibi oldukları da belirtilmiştir. Bu çalışmada, tespit edilen iki nüfus defteri ışığında İzmir (Sığla) Sancağı dâhilinde bulunan Mora muhacirlerinin nüfus bilgilerine yer verilmiştir.
Anahtar Kelimeler: 1821 Mora İsyanı, Mora Katliamı, Zorunlu Göç, Mora
Muhacirleri, İzmir (Sığla) Sancağı, Nüfus Kayıtları
A PRESENT TO THE 100TH ANNIVERSARY OF THE REPUBLIC: RESEARCH ON THE HISTORY OF MUGLA
Ve son söz; Balkanlar’da yer alan ve bütün yönleriyle bir Anadolu köyü
özelliğini taşıyan köyler için;
Gitmesek de görmesek de o köy bizim köyümüzdür.
yayınlardan istifade edilerek büyük Girit İsyanı (1866-1869) öncesinde adalardaki durum ile ilgili bir tahlil yapılmaya çalışılmıştır.
Anahtar Kelimeler: Osmanlı Devleti, Yunanistan, Kaşot ve Kerpe Adaları, İsyan Hareketleri, Metropolit Raporu
taşıyan geleneksel mesleklerden semerciliğin tarihi seyri Muğla kenti özelinde incelenmiştir.
Nitekim Muğla, tarihî Arasta’sı, Yağcılar Hanı, Saburhane Semti, Saatli Kule’si ile geleneksel
olanı muhafaza etme gayretinde olan bir kenttir. Geleneksel kent dokusu izlerinin günümüzde de
yaşatılmaya çalışıldığı bir yerleşim yeri olma özelliğini taşımaktadır. Aynı zamanda, el sanatları
alanında da önemli bir potansiyele sahiptir. Arşiv belgeleri ve diğer yazılı kaynaklardan hareketle bu
el sanatlarına dair bilgilere ulaşılabilmektedir. Ayrıca sözlü tarih yöntemi de kullanılarak birtakım
bilgiler elde edilebilmektedir. Nitekim Muğla kent merkezinde semercilik mesleğini icra etmiş
olan son ustaların yanında çalışmış iki kaynak kişi tespit edilerek onların bilgilerinden istifade
edilmiştir. En nihayetinde bu çalışmayla, Muğla kent merkezinde unutulmaya yüz tutmuş geleneksel
bir meslek olan semerciliğe dair yazılı kaynaklardan ve mesleği icra edenlerin gözlemlerinden,
deneyimlerinden yararlanılması yoluyla kültürel mirasa dikkat çekmek ve daha sonra bu alanda
yapılacak çalışmalara referans oluşturmak hedeflenmiştir.
In this study, the historical course of saddle making, which is one of the traditional professions
that has very old roots and is important in terms of social, cultural and economic aspects, has been
examined in the city of Muğla. As a matter of fact, Muğla is a city that strives to preserve the
traditional with its historical Arasta, Yağcılar Han, Saburhane District and Saatli Kule. It has the
characteristic of being a settlement where traces of traditional urban texture are tried to be kept
alive today. At the same time, it has an important potential in the field of handicrafts. Based on
archival documents and other written sources, information about these handicrafts can be reached.
In addition, some information can be obtained by using the oral history method. As a matter of fact,
two source people who worked with the last masters who have practiced the saddlebag business
in the city center of Muğla have been identified and their knowledge has been benefited from.
Ultimately, it is aimed to draw attention to the cultural heritage by benefiting from the written
sources about saddle-making, a forgotten traditional profession in the city center of Muğla, and from
the observations and experiences of those who practice the profession, and to create a reference for
the studies to be done in this field later on
Muğla, Arasta, Kültürel Miras, Geleneksel Meslekler, Semercilik
Mugla, Arasta, Cultural Heritage, Traditional Professions, Saddlebags
kalmasıyla birlikte yaşanan zorunlu göçler, Osmanlı Devleti’ni sadece nüfus anlamında değil, siyasi, ekonomik ve sosyal olarak da derinden etkilemiştir. 1821 Rum İsyanı, 1853-1856 Kırım Savaşı, 1877-1878 Osmanlı Rus Savaşı ve 1912-1913 Balkan Savaşları esnasında ve sonrasında göç etmek zorunda kalan Müslümanlar, yanlarına taşıyabilecekleri değerli eşyalarını da alarak en yakın toplanma alanlarına sığınmışlar, akabinde kara ve deniz yolu ile Anadolu’nun çeşitli vilayetlerine sevk edilmişlerdir. Osmanlı Devleti’nin bu son döneminde kaybedilen topraklardan gerçekleşen göçler, 1923 yılında kurulan Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin de en önemli meselelerinden biri olmuştur. Nitekim farklı zamanlarda Anadolu’ya yönelik dışarıdan göçmenler gelmeye devam etmiştir.
Anadolu, üç kıtanın keşişim noktasında bulunması hasebiyle göç yollarının da ana güzergâhlarından biri olmuştur. Tarihte büyük göçlere ve yer değiştirmelere sahne olmuştur. Osmanlı Devleti’nin son döneminde ve Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk yıllarında Anadolu’ya gelen göçmenler, bölgede tutunmayı başarmışlar ve birtakım farklılıkları da ortaya çıkarmışlardır. Her ne kadar bir dönem uyum problemleri yaşamışlarsa da yerleştikleri bölgenin sosyal, kültürel ve ekonomik hayatına bir canlılık ve yenilik de getirmişlerdir. Netice itibariyle bu çalışmada, Anadolu’da göçmen yerleştirilmesiyle birlikte göçmenlerin bölgenin sosyal, kültürel ve ekonomik hayatına nasıl etki ettiğinin örnekleriyle ortaya konulmasına çalışılmıştır. Bunu yaparken de arşiv belgeleri, resmi ve süreli yayınlar, hatıratlar ve araştırma eserler kullanılmıştır.
Osmanlı Devleti, Anadolu, Zorunlu Göçler ve Etkileri, Göçmenler,
Yerleşim, Toplumsal Değişim
Ottoman Empire, Anatolia, Forced Migration and Its Effects, Immigrants,
Settlement, Social Change
Muğla, Milas, Marmaris, Köyceğiz ve Meğri ile birlikte Menteşe Sancağı’na
bağlı bir kazadır. Çoğunlukta olarak Müslümanlar ve Rumların yaşadığı, daha
sonra Yahudilerin ve Ermenilerin gelip yerleştiği bir kaza olmuştur. Bodrum,
sahip olduğu limanı itibariyle aynı zamanda önemli bir duraklama ve geçiş
noktası olmuştur. Osmanlı döneminde Kırım, Kafkasya, Balkanlar, Ege Adaları
ve Kuzey Afrika’dan gelen muhacirlerin, limanda geçici olarak misafir edildiği ve
daha sonra başka yerlere nakledildiği veya kaza dâhilinde iskâna elverişli alanlara
dağıtıldığı görülmektedir. Nitekim Osmanlı Devleti’nin kaybettiği topraklarda
göçe zorlanan Müslümanlar, yanlarına taşıyabilecekleri değerli eşyalarını da alarak
en yakın muhacir toplanma alanlarına sığınmışlar, akabinde kara ve deniz yolu ile
Anadolu’nun çeşitli vilayetlerine sevk edilmişlerdir. Muhacirlerin en önemli sevk
yerlerinden birisi de Aydın Vilayeti olmuştur. Nitekim Kırım, Kafkasya ve Balkan
muhacirlerinin yerleştirilmesi planlanırken Menteşe (Muğla) Sancağı’ndaki
iskâna elverişli araziler de bu plana dâhil edilmiştir. Yine, Girit Adası’nda yaşanan
olaylar neticesinde adadan ayrılan Müslümanlar içerisinde kendi imkânları ile
temin ettikleri vapurlarla Bodrum taraflarına geçenler olmuştur. Aydın Vilayeti
merkezi İzmir’e göç edip daha sonra Bodrum’a nakledilerek burada iskân edilen
Girit muhacirleri vardır. Muhacirlerin temel ihtiyaçlarının giderilmesi noktasında
çalışmalar yürütülmüştür. Barınmaları için ev ihtiyacı söz konusu iken, bununla
ilgili bir inşa planının hazırlandığı görülmektedir. Zaman içerisinde barınma,
yerli ahaliyle uyum, askerlik gibi konularda birtakım problemler de ortaya
çıkmıştır. Bunların biran önce çözüme kavuşturulması için de Merkezi Hükümet
tarafından yerel idareye emirler gönderilmiştir.
Ayrılmanın bıraktığı hicran derindedir.
Çok sürse ayrılık, aradan geçse çok sene,
Biz sende olmasak bile sen bizdesin gene.”
“Kaybolan Şehir”, Yahya Kemal Beyatlı
Izmir and Forced Migration, Izmir People, IMMIGRANTS
unsurlardan biri olmuştur. İstanbul’a ilişkin genellikle İngilizce ve Fransızca dillerinde kaleme alınmış
seyahatnamelerde “kahve ve kahvehane” kültüründen bahsetmeyen esere nadiren rastlanmaktadır. Seyyahlar,
hakkında türlü efsaneler türetilmiş olan kahvenin, yemeklerden sonra mutlaka aranan, özellikle misafir
ağırlama törenlerinde ve saraylarda merasimlerle sunulan geleneksel bir içecek olduğuna dikkat çekmişlerdir.
Gün boyunca muntazaman içilen iki fincan kahvenin yanı sıra eve ziyarete gelen eş dost ile de kahve
içilmesinin âdetten olduğu, ikram edilen kahvenin reddedilmesinin büyük ayıp sayıldığını belirtmişlerdir,
ayrıca sunulan kahvenin harika olduğu, içine şeker koyulmadan içildiği, bunun da kahveyi daha doğal
bulmalarından ileri geldiği yönünde bilgiler vermişlerdir. Kahvehaneleri ise, her meslekten sayısız insanın bir
araya geldiği, kitapların okunduğu, ilmi sohbetlerin yapıldığı yerler olarak tarif etmişlerdir. Hatta bir dönem
kahvehaneler için, “mecma-i zürefa” yani güzel konuşmaların toplantı yeri, “akademik muhit” ve “kabare”
benzetmeleri yapılmıştır. Netice olarak bu çalışma kapsamında, daha önce üzerinde fazla durulmamış olan
seyahatnameler ele alınmaya çalışılmıştır. Bu anlamda; Ulrich De Seetzen, Antoine Galland, J. F. Michaud ve
J. J. F. Poujoulat, Knut Hamsun, Michel Febvre, Edmondo de Amicis gibi seyyahların gözlemlerinden istifade
edilmiştir. Bu gözlemlerden hareketle de Osmanlı halkının kahve tüketim alışkanlığı ve kahvehanelerin sosyal
hayattaki yeri ortaya konulmuştur.
The Transformation of Animal Love into Profession in Ottoman Civilization: Mancacılık
Ottomans, Stray Animals, Mancacılık
Ottoman State, Immigrant Issue, Institutionalization, High Immigrant Commission
suffering for the Turks, who made the Morea their homeland and made it
prosperous. At the very beginning of the rebellion, the Rebel Greeks declared to the whole world that their goal was to fight until there was not a single Turk left in the Morea. Hunger and misery, which reached unbearable dimensions for the Turks, who were besieged in the castles, has been became a normal part of daily life during the rebellion. Many of those who could not stand the harsh conditions any longer and surrendered were brutally murdered. Those who survived the massacre had to leave their homeland.
Many Morean Turks migrated to the islands, the Western Anatolian coast
and Istanbul. Sultan II. Mahmud was closely interested in the problems of
these immigrants who suffered great persecution and lost their property. The Sultan frequently warned the local administrators about taking the necessary precautions. Immigrants has been welcomed in their new lands within the framework of the understanding of “hukuk-ı müsaferet ve uhuvvet-i İslamiyet”.The population records of the Morean immigrants who reached Izmir (Sıgla) Sanjak can be accessed. As a matter of fact, in the two population registers kept in H.1246/M.1830-31 and H.1259/M.1843-44, there is information about the Morean immigrants living in nefs-i Izmir and in the towns of Çeşme, Seferihisar, Kuşadası, Söke. The names, physical characteristics, ages and occupations of the immigrants who were stated to be Morean (Moravi), Kızılhisarlı, Anabolulu, Navarinli, Eğribozlu, Benefşeli and Athenian have recorded. It have also stated that immigrants are tenants or householders. this study, the population information of the Morea immigrants in İzmir (Sığla) Sanjak is given in the light of the two identified population registers.
Keywords: Morea Revolt of 1821, Morea Massacre, Forced Migration, Morea Immigrants, İzmir (Sığla) Sanjak, Population Records
için acılarla dolu, çok sancılı bir süreci başlatmıştır. Âsi Rumlar, isyanın en
başında hedeflerinin Mora’da bir tek Türk kalmayana kadar savaşmak olduğunu bütün dünyaya ilan etmişlerdir. İsyan boyunca kalelerde kuşatma altında tutulan Türkler için dayanılmaz boyutlara ulaşan açlık ve sefalet, âdeta günlük yaşamın olağan bir parçası haline gelmiştir. Bu ağır şartlara daha fazla dayanamayıp teslim olanlardan pek çoğu ise acımasızca katledilmiştir. Katliamdan kurtulanlar ise yurtlarını terk etmek zorunda kalmıştır. Pek çok Mora Türkü adalara, Batı Anadolu sahillerine ve İstanbul’a göç etmiştir. Sultan II. Mahmud, büyük eziyetler çekmiş, mal ve mülklerini kaybetmiş bu muhacirlerin sorunlarıyla yakından ilgilenmiştir. Gerekli tedbirlerin alınması hususunda yerel idarecilere sık sık uyarılarda bulunmuş, emirnameler göndermiştir. Nitekim muhacirler, yeni topraklarında hukuk-ı müsaferet ve uhuvvet-i İslamiyet anlayışı çerçevesinde karşılanmışlardır.
İzmir (Sığla) Sancağı’na gelen Mora muhacirlerinin nüfus kayıtlarına ulaşılabilmektedir. Nitekim H.1246/M.1830-31 ve H.1259/M.1843-44 yıllarında kaydı tutulan iki nüfus defterinde nefs-i İzmir’de ve Çeşme, Seferihisar, Kuşadası, Söke kazalarında bulunan Mora muhacirlerine dair bilgiler yer almaktadır. Moralı (Moravî), Kızılhisarlı, Anabolulu, Navarinli, Eğribozlu, Benefşeli, Atinalı oldukları belirtilen muhacirlerin isimleri, fiziki özellikleri, yaşları ve meslekleri detaylı bir şekilde kaydedilmiştir. Muhacirlerin kiracı veya hane sahibi oldukları da belirtilmiştir. Bu çalışmada, tespit edilen iki nüfus defteri ışığında İzmir (Sığla) Sancağı dâhilinde bulunan Mora muhacirlerinin nüfus bilgilerine yer verilmiştir.
Anahtar Kelimeler: 1821 Mora İsyanı, Mora Katliamı, Zorunlu Göç, Mora
Muhacirleri, İzmir (Sığla) Sancağı, Nüfus Kayıtları
A PRESENT TO THE 100TH ANNIVERSARY OF THE REPUBLIC: RESEARCH ON THE HISTORY OF MUGLA
Ve son söz; Balkanlar’da yer alan ve bütün yönleriyle bir Anadolu köyü
özelliğini taşıyan köyler için;
Gitmesek de görmesek de o köy bizim köyümüzdür.
yayınlardan istifade edilerek büyük Girit İsyanı (1866-1869) öncesinde adalardaki durum ile ilgili bir tahlil yapılmaya çalışılmıştır.
Anahtar Kelimeler: Osmanlı Devleti, Yunanistan, Kaşot ve Kerpe Adaları, İsyan Hareketleri, Metropolit Raporu
taşıyan geleneksel mesleklerden semerciliğin tarihi seyri Muğla kenti özelinde incelenmiştir.
Nitekim Muğla, tarihî Arasta’sı, Yağcılar Hanı, Saburhane Semti, Saatli Kule’si ile geleneksel
olanı muhafaza etme gayretinde olan bir kenttir. Geleneksel kent dokusu izlerinin günümüzde de
yaşatılmaya çalışıldığı bir yerleşim yeri olma özelliğini taşımaktadır. Aynı zamanda, el sanatları
alanında da önemli bir potansiyele sahiptir. Arşiv belgeleri ve diğer yazılı kaynaklardan hareketle bu
el sanatlarına dair bilgilere ulaşılabilmektedir. Ayrıca sözlü tarih yöntemi de kullanılarak birtakım
bilgiler elde edilebilmektedir. Nitekim Muğla kent merkezinde semercilik mesleğini icra etmiş
olan son ustaların yanında çalışmış iki kaynak kişi tespit edilerek onların bilgilerinden istifade
edilmiştir. En nihayetinde bu çalışmayla, Muğla kent merkezinde unutulmaya yüz tutmuş geleneksel
bir meslek olan semerciliğe dair yazılı kaynaklardan ve mesleği icra edenlerin gözlemlerinden,
deneyimlerinden yararlanılması yoluyla kültürel mirasa dikkat çekmek ve daha sonra bu alanda
yapılacak çalışmalara referans oluşturmak hedeflenmiştir.
In this study, the historical course of saddle making, which is one of the traditional professions
that has very old roots and is important in terms of social, cultural and economic aspects, has been
examined in the city of Muğla. As a matter of fact, Muğla is a city that strives to preserve the
traditional with its historical Arasta, Yağcılar Han, Saburhane District and Saatli Kule. It has the
characteristic of being a settlement where traces of traditional urban texture are tried to be kept
alive today. At the same time, it has an important potential in the field of handicrafts. Based on
archival documents and other written sources, information about these handicrafts can be reached.
In addition, some information can be obtained by using the oral history method. As a matter of fact,
two source people who worked with the last masters who have practiced the saddlebag business
in the city center of Muğla have been identified and their knowledge has been benefited from.
Ultimately, it is aimed to draw attention to the cultural heritage by benefiting from the written
sources about saddle-making, a forgotten traditional profession in the city center of Muğla, and from
the observations and experiences of those who practice the profession, and to create a reference for
the studies to be done in this field later on
Muğla, Arasta, Kültürel Miras, Geleneksel Meslekler, Semercilik
Mugla, Arasta, Cultural Heritage, Traditional Professions, Saddlebags
kalmasıyla birlikte yaşanan zorunlu göçler, Osmanlı Devleti’ni sadece nüfus anlamında değil, siyasi, ekonomik ve sosyal olarak da derinden etkilemiştir. 1821 Rum İsyanı, 1853-1856 Kırım Savaşı, 1877-1878 Osmanlı Rus Savaşı ve 1912-1913 Balkan Savaşları esnasında ve sonrasında göç etmek zorunda kalan Müslümanlar, yanlarına taşıyabilecekleri değerli eşyalarını da alarak en yakın toplanma alanlarına sığınmışlar, akabinde kara ve deniz yolu ile Anadolu’nun çeşitli vilayetlerine sevk edilmişlerdir. Osmanlı Devleti’nin bu son döneminde kaybedilen topraklardan gerçekleşen göçler, 1923 yılında kurulan Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin de en önemli meselelerinden biri olmuştur. Nitekim farklı zamanlarda Anadolu’ya yönelik dışarıdan göçmenler gelmeye devam etmiştir.
Anadolu, üç kıtanın keşişim noktasında bulunması hasebiyle göç yollarının da ana güzergâhlarından biri olmuştur. Tarihte büyük göçlere ve yer değiştirmelere sahne olmuştur. Osmanlı Devleti’nin son döneminde ve Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk yıllarında Anadolu’ya gelen göçmenler, bölgede tutunmayı başarmışlar ve birtakım farklılıkları da ortaya çıkarmışlardır. Her ne kadar bir dönem uyum problemleri yaşamışlarsa da yerleştikleri bölgenin sosyal, kültürel ve ekonomik hayatına bir canlılık ve yenilik de getirmişlerdir. Netice itibariyle bu çalışmada, Anadolu’da göçmen yerleştirilmesiyle birlikte göçmenlerin bölgenin sosyal, kültürel ve ekonomik hayatına nasıl etki ettiğinin örnekleriyle ortaya konulmasına çalışılmıştır. Bunu yaparken de arşiv belgeleri, resmi ve süreli yayınlar, hatıratlar ve araştırma eserler kullanılmıştır.
Osmanlı Devleti, Anadolu, Zorunlu Göçler ve Etkileri, Göçmenler,
Yerleşim, Toplumsal Değişim
Ottoman Empire, Anatolia, Forced Migration and Its Effects, Immigrants,
Settlement, Social Change
Muğla, Milas, Marmaris, Köyceğiz ve Meğri ile birlikte Menteşe Sancağı’na
bağlı bir kazadır. Çoğunlukta olarak Müslümanlar ve Rumların yaşadığı, daha
sonra Yahudilerin ve Ermenilerin gelip yerleştiği bir kaza olmuştur. Bodrum,
sahip olduğu limanı itibariyle aynı zamanda önemli bir duraklama ve geçiş
noktası olmuştur. Osmanlı döneminde Kırım, Kafkasya, Balkanlar, Ege Adaları
ve Kuzey Afrika’dan gelen muhacirlerin, limanda geçici olarak misafir edildiği ve
daha sonra başka yerlere nakledildiği veya kaza dâhilinde iskâna elverişli alanlara
dağıtıldığı görülmektedir. Nitekim Osmanlı Devleti’nin kaybettiği topraklarda
göçe zorlanan Müslümanlar, yanlarına taşıyabilecekleri değerli eşyalarını da alarak
en yakın muhacir toplanma alanlarına sığınmışlar, akabinde kara ve deniz yolu ile
Anadolu’nun çeşitli vilayetlerine sevk edilmişlerdir. Muhacirlerin en önemli sevk
yerlerinden birisi de Aydın Vilayeti olmuştur. Nitekim Kırım, Kafkasya ve Balkan
muhacirlerinin yerleştirilmesi planlanırken Menteşe (Muğla) Sancağı’ndaki
iskâna elverişli araziler de bu plana dâhil edilmiştir. Yine, Girit Adası’nda yaşanan
olaylar neticesinde adadan ayrılan Müslümanlar içerisinde kendi imkânları ile
temin ettikleri vapurlarla Bodrum taraflarına geçenler olmuştur. Aydın Vilayeti
merkezi İzmir’e göç edip daha sonra Bodrum’a nakledilerek burada iskân edilen
Girit muhacirleri vardır. Muhacirlerin temel ihtiyaçlarının giderilmesi noktasında
çalışmalar yürütülmüştür. Barınmaları için ev ihtiyacı söz konusu iken, bununla
ilgili bir inşa planının hazırlandığı görülmektedir. Zaman içerisinde barınma,
yerli ahaliyle uyum, askerlik gibi konularda birtakım problemler de ortaya
çıkmıştır. Bunların biran önce çözüme kavuşturulması için de Merkezi Hükümet
tarafından yerel idareye emirler gönderilmiştir.
Ayrılmanın bıraktığı hicran derindedir.
Çok sürse ayrılık, aradan geçse çok sene,
Biz sende olmasak bile sen bizdesin gene.”
“Kaybolan Şehir”, Yahya Kemal Beyatlı
Izmir and Forced Migration, Izmir People, IMMIGRANTS
unsurlardan biri olmuştur. İstanbul’a ilişkin genellikle İngilizce ve Fransızca dillerinde kaleme alınmış
seyahatnamelerde “kahve ve kahvehane” kültüründen bahsetmeyen esere nadiren rastlanmaktadır. Seyyahlar,
hakkında türlü efsaneler türetilmiş olan kahvenin, yemeklerden sonra mutlaka aranan, özellikle misafir
ağırlama törenlerinde ve saraylarda merasimlerle sunulan geleneksel bir içecek olduğuna dikkat çekmişlerdir.
Gün boyunca muntazaman içilen iki fincan kahvenin yanı sıra eve ziyarete gelen eş dost ile de kahve
içilmesinin âdetten olduğu, ikram edilen kahvenin reddedilmesinin büyük ayıp sayıldığını belirtmişlerdir,
ayrıca sunulan kahvenin harika olduğu, içine şeker koyulmadan içildiği, bunun da kahveyi daha doğal
bulmalarından ileri geldiği yönünde bilgiler vermişlerdir. Kahvehaneleri ise, her meslekten sayısız insanın bir
araya geldiği, kitapların okunduğu, ilmi sohbetlerin yapıldığı yerler olarak tarif etmişlerdir. Hatta bir dönem
kahvehaneler için, “mecma-i zürefa” yani güzel konuşmaların toplantı yeri, “akademik muhit” ve “kabare”
benzetmeleri yapılmıştır. Netice olarak bu çalışma kapsamında, daha önce üzerinde fazla durulmamış olan
seyahatnameler ele alınmaya çalışılmıştır. Bu anlamda; Ulrich De Seetzen, Antoine Galland, J. F. Michaud ve
J. J. F. Poujoulat, Knut Hamsun, Michel Febvre, Edmondo de Amicis gibi seyyahların gözlemlerinden istifade
edilmiştir. Bu gözlemlerden hareketle de Osmanlı halkının kahve tüketim alışkanlığı ve kahvehanelerin sosyal
hayattaki yeri ortaya konulmuştur.
The Transformation of Animal Love into Profession in Ottoman Civilization: Mancacılık
Ottomans, Stray Animals, Mancacılık
Ottoman State, Immigrant Issue, Institutionalization, High Immigrant Commission