Papers by Bilge Yılmaz Kolancı
OLBA XXX, 2022
This paper introduces an unpublished Greek agonistic inscription recorded during the epigraphic s... more This paper introduces an unpublished Greek agonistic inscription recorded during the epigraphic survey research carried out in 2021 within the scope of Attouda and its surrounding. The inscription was discovered embedded in one of the interior walls of a residential building in the Kuru District of the present-day Hisar Village in Sarayköy. The statue base bearing the inscription in question has been recorded on the interior wall of this nearly destroyed square-planned structure. The inscription is the first theatrical inscription found in the city so far. Metrodoros, the son of Metrodoros who is also the biological son of Claudius Thallus, is honored by the homeland in the inscription. Metrodoros was both a herald (κῆρυξ) and a comic actor (κωμῳδός). This is the first inscription documenting the names of Metrodoros and his father Claudius Thallus in the city which is also important with respect to recording these names and contributing the prosopography of Attouda. Unlike the published agonistic inscriptions recorded in the city so far, the person honored in this inscription is introduced with the names of two fathers. Another striking point is that the name of the agon in the fifteenth line seems intentionally deleted, an intervention that has also been observed in two published agonistic inscriptions found in the city. Based on the praenomen “Claudius” and letter forms, the inscription is dated to the 1st century AD and later.
Öz Denizli İli, Sarayköy İlçesi'nin Hisar mahallesinde yer alan Attouda, Karia ve Phrygia Bölgesi... more Öz Denizli İli, Sarayköy İlçesi'nin Hisar mahallesinde yer alan Attouda, Karia ve Phrygia Bölgesi'nin Salbakos (Babadağ) Dağı'ndaki sınır hattında kurulan küçük bir dağ kentidir. Phrygialı Attis'ten dolayı Attouda ismini alan kentin en önemli tapınımı Meter Adrastos (Meter Adrastou) olarak isimlendirilen ana tanrıça (Kybele) kültüdür. Kentle ilişkili arkeolojik veriler, bu kültün yalnızca Attouda'da değil, yakın çevresindeki yerleşimlerde de önem kazandığını göstermektedir. Bu çalışmada, Meter Adrastos'un tasvir edildiği nümismatik ve heykeltıraşlık buluntular incelenerek tanrıça için oluşturulan kült heykelinin ikonografisine ait özellikler, kazandığı nitelikler ve kutsal sembolleri değerlendirilmiştir. Bunun sonucunda Meter Adrastos'un yalnızca Attouda'da değil, yakın çevresindeki kentlerde de tanınan, ayakta ve cepheden, uzun khiton ve kule taçlı, iki yanındaki koruyucu aslanlarıyla tasvir edilen ana bir ikonografisinin olduğu belirlenmiştir. Tanrıça bu kültte vahşi doğayı ve hayvanları yöneten, toprağın bereketini sağlayan, gökyüzüyle ilişkili olayları yönlendiren, kenti ve sınırları korumayla görevli baş tanrıça kimliği kazanmıştır. Kültteki en önemli sembolü ise daima aslanlardır. Tanrıçaya ait diğer betimlemelerin Roma İmparatorluk Dönemi'nin sonunda ve nadir olarak kullanıldığı belirlenmiştir. Bu betimlemeler ise genellikle ana tanrıça tasvirleri için yaygın olarak kullanılan tahtında veya bir aslanın sırtında oturan tiplerde yapılmıştır. Çalışmada ele aldığımız bir diğer nokta, nümismatik eserler üzerinde karşımıza çıkan tapınak yapısıdır. Tanrıçanın kült heykeliyle birlikte tasvir edilen tapınak, tetrastylos prostylos planlı olup Suriye tipi alınlığa sahiptir. Tapınağın mimari açıdan Aphrodisias atölyesinin etkisinde bir gelişim gösterdiği düşünülmektedir. Abstract Attouda which is located in Denizli province, Sarayköy district, Hisar neighbourhood is a small mountain town established at the border line on the Salbakas (Babadağ) Mountain between Caria and Phrygia Regions. The most important deity of the town, Attouda, which is named after Attis of Phrygia is the mother goddess cult called as Meter Adrastos (Meter Adrastou). Archaeological data regarding the town indicates that this cult is prominent not only in Attouda but also at the settlements in its immediate surrounding. In this study the numismatic and sculptural findings which depict Meter Adrastos were examined and the iconographic characteristics, qualities it has gained, and the divine symbols of the cult statue made for the goddess were interpreted. Therefore, it was determined that there was a main iconography of Meter Adrastos which was depicted standing and frontally, with a long chiton and tower-crown, and between two protective lions not only in Attouda but also in the neighbouring towns. The goddess has gained the identity of chief god, which is in charge of ruling the wild nature and animals, ensuring the fertility of the soil, directing the celestial events, and protecting the town and the borders. The most important symbol of the cult has always been the lion. It was detected that other representations of the goddess were used rarely at the end of the Roman Imperial Period. The goddess was depicted sitting on her throne or on a lion's back in these representations which were widely used for the mother goddess. Another point considered in this study is the temple building found on the numismatic artifacts. The temple depicted with the cult statue of the goddess has tetrastylos prostylos plan and Syrian pediment. It is considered that the temple was built under the influence of Aphrodisias workshop.
Bu çalışmanın konusunu, Pamphylia Bölgesi’nde bulunan Sillyon kentine ait iki adet heykeltıraşlık... more Bu çalışmanın konusunu, Pamphylia Bölgesi’nde bulunan Sillyon kentine ait iki adet heykeltıraşlık eseri oluşturmaktadır.
Söz konusu eserler, 1993 ve 1995 yıllarında, yüzey araştırması ve satın alma yoluyla Antalya Müzesi’ne kazandırılmış,
ancak bugüne kadar herhangi bir değerlendirilme yapılmamıştır. İki eser üzerinde yaptığımız değerlendirmelere göre,
eserlerden birinin çocuk tanrı Eros’a ait bir baş, diğerinin ise avcı olarak betimlenen Artemis Laphria kült heykeline ait gövde
parçası olduğu tespit edilmiştir. Eros başının, MS II. yüzyılın ilk yarısına, Artemis heykeline ait parçanın ise MS II. yüzyılın
sonlarına ait stil özellikleri gösterdiği belirlenmiştir. Eserlerde kullanılan üslup, malzemenin yetersiz oluşuna bağlı olarak
atölye konusunda herhangi bir veri sunmamaktadır. Ancak niteliğinin Perge ve Side gibi çağdaşı olan komşu kentlerle benzer
nitelikteki heykeltıraşlık aktivitesine ve dekorasyon programına sahip olduğunu göstermesi açısından önem taşımaktadır. Yine
bu eserler, her iki tanrının Roma İmparatorluk Dönemi’nde Sillyon kentinde sevilen tanrılar arasında yer aldığını, kentteki
yapıların ise bu eserlerle dekore edildiğini göstermesi açısından fikir sağlamaktadır. Şüphesiz ki kentte ilerleyen dönemlerde
yapılacak kazı çalışmaları, Sillyon’un heykeltıraşlık faaliyetleri, yapıların dekorasyonu ve kültleri hakkında daha detaylı
veri sunacaktır.
ÖZ Laodikeia, Roma İmparatorluk Dönemi'ne tarihlendirilen anıtsal ve ihtişamlı yapıların nitelikl... more ÖZ Laodikeia, Roma İmparatorluk Dönemi'ne tarihlendirilen anıtsal ve ihtişamlı yapıların nitelikli ve zengin dekorasyonu ile dikkat çeken önemli antik kentlerden biridir. Kazı çalışmalarında açığa çıkartılan ve Kuzey (Kutsal) Agora olarak isimlendirilen temenos alanında ele geçirilen mimari blokların dekorasyonu da bu zenginliği yansıtır niteliktedir. Çalışmamızın konusunu oluşturan turna kuşu kabartmalı konsollu geison sima bloğu, yapılarda uygulanan dekorasyon programının sadece bezeme amaçlı değil, yapılarla ve dönemin ideolojisiyle bağlantılı sembolik işlev taşıdığını göstermesi açısından önemlidir. Yine söz konusu kabartma, antik dönemde bölgenin faunası hakkında da fikir sunmaktadır. Yelveler (Gruidae) familyasına dâhil olan, yerli ve yaz göçmeni turna kuşu (Grus grus L.), antik çağın önemli bir mevsim sembolü olup çiftçi toplumlara tohum atma dönemini haber veren, bereket ve bolluk kültleriyle ilişkili kutsal hayvanlardan birisidir. Kentin önemli bir kutsal alanına giriş kapısında karşımıza çıkan kabartma, bu ideoloji çerçevesinde mimari yapının dekorasyon programına dâhil edilmiş, İmparatorluk ve tanrılar aracılığıyla kentin topraklarına sunulan bereketi ve zenginliği, yaşanan refah ortamıyla birlikte Laodikeia'da başlayan yeni altın çağı ifade etmiş olmalıdır. ABSTRACT Laodicea is one of the ancient cities which stand out with the quality rich decorations of the monumental and magnificent buildings dated to the Roman Empire Period. The decoration of the architectural blocks collected in the temenos area, called as The North (Sacred) Agora, unearthed in the excavations also reflects this richness. The crane engraved geison sima block with console, which is the subject of our study, is important not only in ornamental terms relating to the decoration program applied on the buildings but also in terms of the symbolic function with regard to the ideology of the period. The relief in question also proposes an idea on the fauna of the region in the antique period. The local and summer migrant crane (Grus grus L.) of the Gruidae family is an important symbol of seasons notifying the farmers of the seeding period and a sacred animal related to fertility and wealth cult. The relief, which meets us at the entrance gate of an important sacred place of the city, must have been involved in the decoration program of the architectural structure within this ideology and represent the fertility and wealth offered to the lands of the city through the Empire and the gods and point to the beginning of the new golden age with the welfare atmosphere in Laodicea.
Bu çalışmada, Roma İmparatorluk Dönemi'nde göz hastalıklarının tedavisinde kullanılan tıbbi bitki... more Bu çalışmada, Roma İmparatorluk Dönemi'nde göz hastalıklarının tedavisinde kullanılan tıbbi bitkiler ele alınmıştır. Söz konusu bitkiler, sıvı veya merhem şeklinde hazırlanan ilaçların içerisinde ana malzeme olarak kullanılmış ve göz tedavisinin önemli bir parçasını oluşturmuştur. İlaçların içeriğindeki malzemelerin bozulmasından dolayı günümüze ulaşamaması sebebiyle bu konudaki bilgilerimiz yetersizdir. Ancak Roma İmparatorluk Dönemi'nde yaşayan bilim insanlarının günümüze aktardıkları yazılı kaynaklar, göz tedavisinde kullanılan bitkiler hakkında önemli bilgiler sağlamaktadır. Bu kaynakların aktardıkları bilgileri bir araya getirerek hazırladığımız listede, adamotu, akasya, aloe, ayva, baldıran, banotu, çuha çiçeği, gül, hardal, haşhaş (afyon), hint sümbülü, iris, kantaron, keten, lycium, mersin, mür, nane, rezene, safran, sarımsak, sedef otu, sığla (günlük), soğan, tarçın gibi farklı familyalara ait bitkilerin göz ilaçlarının içerisinde kullanıldığı belirlenmiştir. Ancak bunların arasında bazı bitkilerin daha yoğun kullanıldığı tespit edilmiştir. Çalışmamızda detaylı bir şekilde incelediğimiz bu bitkiler, adamotu, akasya, baldıran, banotu, çuha çiçeği, haşhaş (afyon), lycium, mür, safran ve sedef otu'dur. Söz konusu bitkilerin, yaprak, dal, kök, meyve gibi bölümlerinden çıkartılan öz su, yağ veya reçine, özellikle göz ağrısı ve göz iltihaplarının tedavisinde fayda sağlamıştır. Çuha çiçeği gibi bazı bitkilerin ise, cerrahi operasyon öncesinde göz bebeğini büyütmek amacıyla kullanıldığı belirlenmiştir. Ayrıca bazı bitkilerin hayvanların gözlerinde oluşan hastalıkları tedavi ettiği de tespit edilmiştir. Söz konusu bitkiler, hayvansal veya mineral kaynaklı malzemelerle karıştırılarak hazırlanmış, anne sütü, şarap ve yağmur suyu gibi çeşitli maddelerle ilacın kıvamı ayarlanmıştır. Yaptığımız çalışma, göz ilaçlarının içerisindeki en önemli ana malzemenin bitkisel kaynaklı ürünler olduğunu ortaya koymuştur. A B S T R A C T In this study, the medicinal plants used in the treatment of eye diseases in the Roman Imperial Period are discussed. The plants in question were used as the main material in the medicines prepared as liquid or ointment and they were an important constituent of eye treatment. Since the materials in the medicine do not survive because of decay, our information regarding this point are insufficient. However, the written sources brought to the present by the scientists lived in the Roman Imperial Period provide important information about the plants used in eye treatment. In the list compiled in reference to the information in the sources, it is seen that plants belonging to different families such as mandrake, aloe, quince, hemlock, henbane, primrose, rose, mustard, poppy (opium), spikenard, iris, centaury, flax, lycium, myrtus, myrrh, mint, fennel, saffron, garlic, rue, liquidambar (sweetgum), onion, cinnamon were used in eye medicines. However, it is determined that some plants among them were used more often. These plants, which are further investigated in our study, are mandrake, acacia, hemlock, henbane, primrose, poppy (opium), lycium, myrrh, saffron and rue. The juice, oil or resin extracted from the leaves, branches, roots and fruits of these plants were used in the treatment of eye pain and inflammation. It was found that some plants such as primrose were used for the purpose of enlarging the pupils before surgeries. Moreover, it was determined that some herbs cured the eye diseases in animals The plants in question were mixed with animal or mineral origin materials and the consistency of the medicine was adjusted with breast milk, wine and rainwater. The study reveals that the most important components in the eye medicine were herbal products.
Abstract
Medusa is a mythological woman figure in the Greek art that has appeared since the Arch... more Abstract
Medusa is a mythological woman figure in the Greek art that has appeared since the Archaic Period and has preserved its popularity for centuries. Medusa, who won the enmity of the goddess Athena and was punished by her hero Perseus for being mortal, has the power to turn those who face her, into stone. As a reflection of this belief, Medusa, which was delightedly depicted on various art works belonging to the ancient period, has become a popular decoration element used in the decoration of religious and public function buildings built in Anatolia with the Roman Imperial Period. This study, which was created by combining examples from different publications, showed that Medusa decoration was used in the decoration of pedestal, capital, architrave-frieze, ceiling-arch coffers, console, console geison with console, arch and pediment blocks. The buildings where the decoration is found are nymphaeum and theaters, especially the temple. However, it is seen that public buildings such as propylon, agora, gymnasium, library, bath, basilica and stadium are also included in the decoration program. It was determined that the decoration, which took place on the architectural blocks since the Julio-Claudian period,
A species of Capparaceae family, Caper is a thorny, creeping shrub which has extensive roots. The... more A species of Capparaceae family, Caper is a thorny, creeping shrub which has extensive roots. The plant, which grows under the conditions of Mediterranean Climate, is one of the cultivated plants used for
food, cosmetics and medical purposes. Various historical records give information about use methods of caper in the ancient period and this information indicate that the use of this plant has not changed much
until today. According to this information, it is one of the important agricultural export products also in the ancient period. The plant, which is found to be used for medical purposes, was prescribed for treatment of spleen, liver, tooth and ear, infected bruises, coughing and skin diseases and stroke. Caper was considered as a beneficial food according to some resources, while it was listed among foods with low nutritive value in some resources. It was among various foods in the ancient period as it is today.
Yılmaz Kolancı, B., Şimşek, C., Laodikeia Mimari Bloklarında Yer Alan Balık Kabartmaları Üzerine Gözlemler, 15. Yılında Laodikeia (2003-2018), Laodikeia Çalışmaları 5, Ed. C. Şimşek, İstanbul, 2019, 273-286. One of the most prevalent figurative ornaments on the buildings dated to the Roman Empire Period ... more One of the most prevalent figurative ornaments on the buildings dated to the Roman Empire Period in Laodicea is the fish relief. This also manifests that fish is the primary animal among those which are important for the city. In the study we have conducted on the body and fin structures of the fish figures, it was determined that the engraved fishes are selected from two species, particularly carp and grey mullet living in the freshwater bodies such as lake and river around the city. Apart from these fishes, two more species namely the red mullet and
the sand steenbras, which are seen in the Mediterranean and the Aegean Sea, were identified. Especially the inscriptions and other archaeological data support that the cities of the Lycus Valley are engaged in fishing in
the freshwater bodies such as lake and river and indicate that fish is one of the products with economic value in the region. The fish reliefs revealed on the architectural blocks in the city are identified on the parts which are especially within the visibility range of the observer such as ceiling coffers, arch coffers, console coffers of the geison-sima blocks, soffit coffers of the architrave-frieze blocks. The buildings, which these ornaments are found, are nymphaeums and religious structures. The fish ornament, which was willingly used from the Augustus period until the Caracalla period, must have been used as a symbolic figure referring to the water, the power, holiness, curativeness and fertility of water in the Laodicea community as well as representing the fish species in the region.
Bu çalışmada, MÖ II. bin yıldan günümüze kadar yaklaşık 4000 yıldır kullanımı devam eden mor renk... more Bu çalışmada, MÖ II. bin yıldan günümüze kadar yaklaşık 4000 yıldır kullanımı devam eden mor renk, antik kaynakların aktardığı bilgiler ve kazılar sonucunda elde edilen veriler ışığında ele alınmıştır. Antikçağ boyunca, kraliyetin, soyluluğun ve tanrısallığın rengi kabul edilen mor renk Muricidae familyasına ait Murex trunculus (Hexaplex trunculus L.), Murex brandaris (Bolinus brandaris L.) ve Purpura haemastoma (Stramonita haemastoma L.) olarak isimlendirilen deniz kabuklularından elde edilmiştir. Yaklaşık 12.000 adet kabukludan sadece 1,4-1,5 gr. civarında boyar maddenin elde edilmesi, rengin lüks mallar sınıfında yer almasına sebep olmuş, bu nedenle kraliyet soyundan gelen kişilerin soylarını belirten bir statü simgesine dönüşmüştür. Antikçağda
tanrılara yapılan sunularda mor renk kullanılmış ve bazı tanrı(ça)ların rengi kabul edilmiştir. Krallar veya imparatorlar tarafından tanınan özel imtiyazlarla bazı üst sınıf yöneticiler tarafından da kullanılmıştır. Deniz kabuklarından elde edilen mor rengin üretimindeki zorluk, maliyetindeki yüksek fiyat ve artan talep, rengin sağlanmasında
kolay ve ucuz yöntemlerin ortaya çıkmasına sebep olmuştur. Bu durum da, birçok kentte mor renkli dokumaların üretildiği büyük bir endüstri ve pazar doğurmuştur. Mor renk, antikçağdaki önemini günümüzde Hıristiyanlık ve Yahudilik gibi dinlerde de sürdürmüş olup bu dinlerde kutsal kabul edilen ve seremonilerde kullanılan tanrısal renklerden biri durumuna gelmiştir.
The present study deals with the colour pur-ple, which has been in use since the second millennium B.C.E., taking it into consideration as a whole in the light of information from ancient resources and excavations. In antiquity, purple colour, accepted as the colour of divinity, royalty and nobility, was obtained from Murex trunculus (Hexaplex trunculus L.), Murex brandaris (Bolinus brandaris L.) and Purpura haemastoma (Stramonita haemastoma L.) belonging to the family of Muricidae, a kind of seashell. The fact that approximately 1.4 – 1.5 grams of pigment is obtained from 12,000 seashells caused the colour to become a luxury item, thus, it came to be used as a symbol of status. In ancient times colour purple was used for religious offerings. In addition, it was also used by some high level magistrates with special privileges ascribed on them by the emperor. The difficulty of obtaining the colour purple from seashells, higher costs, and increasing demand paved the way for invention of easier and less expensive methods of production in time. As a consequence, a big industry and market of purple-dyed textiles emerged in many cities. The colour purple re-tains its importance from antiquity to our times through Christianity and Judaism, which still use it in ceremonial items.
As a member species of family Lamiaceae, the chaste tree (Vitex agnus-castus L.) grows in the Med... more As a member species of family Lamiaceae, the chaste tree (Vitex agnus-castus L.) grows in the Mediterranean and Aegean regions where the Mediterranean climate prevails and it has had an important place among plants with a wide range of areas of use since antiquity. Some settlements where this plant grows abundantly around are even named after it, for instance, Karacahayıt, Karahayıt, Hayıtlı. This article studies the place of the chaste tree in the local culture of Karahayıt town located about 20 km north of Denizli; queries cover issues such as how this tree is known and has been used since ancient times by the locals. The aim has been to document and compile all the information relevant to the chaste tree and finally transfer it to the future generations. For this purpose, locals of the Karahayıt town were interviewed face to face and knowledge on the methods of use and implementation were recorded. It was noted that the locals used the chaste tree more often in the past in a variety of areas such as folk medicine, handicrafts, keeping away insects, fragrant extract, and food. However, today these uses decline due to modernisation of lifestyle and as the elderly with the knowledge of the chaste tree pass away the accumulation of information tends to disappear.
Thesis by Bilge Yılmaz Kolancı
Systematic excavations at Laodikeia by the Lykos initiated in 2002 have
brought to daylight monum... more Systematic excavations at Laodikeia by the Lykos initiated in 2002 have
brought to daylight monumental structures with rich façade decoration from the Roman Imperial and Late Antiquity period. The concerned structures are public and religious structures located in the city center and reflect the Empire’s and Laodikeia’s religious, political, cultural structure and political propagandas, revealing the economic power. The scope of our study covers the architectural blocks decorated with various motifs such as plants, animals and objects attested
on the façade decoration of the concerned structures. The concerned motifs are found on various architectural elements such as columns, consoles, geison with console, ceiling coffers, and arch voussoirs. The motifs explored within the frame of our study include vegetal motifs like pine, oak, fig, pomegranate, apple, grape, ivy, sarsaparilla, acanthus, artichoke, opium, wheat ear, reed, eggplant/ zucchini/
squash; animal figures such as elephant, cattle, goat, pig, wolf, dog, eagle, crane, rooster, seahorse, dolphin, Mediterranean seal, fish, tortoise and serpent; and various objects such as cornucopia, thunderbolt, kerykeion, club, wreath, shield, sword and vase. Such décor attested on the architectural blocks of some structures dated to the Roman Imperial period has not been scrutinized iconographically in the studies on architectural decoration to date. The present study determines for
what purposes the concerned motifs were used during Antiquity and proposes various opinions regarding in what context they were incorporated into the structural program and decoration with what thoughts in mind. Our study is built on the geographic, religious, political, economic and cultural processes of Laodikeia and Lykos Valley and evaluation of the material covers comparisons with contemporaneous cities and structures of the Roma Imperial period in Anatolia; thus, it was endeavored to identify the motifs used in decoration peculiar to the region and period, to cast light onto the queries regarding e.g. the connection between the structure and the motifs, iconographic meaning of the motif. In this context, it was possible to make proposals on the stylistic interactions among Laodikeia and various cities/regions and workshops.
Aphrodisias antik kenti iç Karia Bölgesi sınırlarında yer almaktadır. Yapılan kazı çalışmaları so... more Aphrodisias antik kenti iç Karia Bölgesi sınırlarında yer almaktadır. Yapılan kazı çalışmaları sonunda ele geçirilen buluntular kentin kurulduğu alanın Geç Neolitik Dönem’den (M.Ö. 5800) itibaren yerleşim gördüğünü ortaya koymaktadır. Roma Dönemi'nde yöneticilerin soylarını tanrıça Aphrodite’ye dayandırması ve Octavianus’un azad ettiği köle Zoilos’un Roma’dan Aphrodisias’a dönmesi kent için dönüm noktasıdır. Kent Zoilos'la birlikte gelişmeye başlamış ve M.S. 3. yüzyılda Karia Bölgesi’nin conventusu olmuştur. Kentin Roma desteğiyle ulaştığı refah ve kente yakın mermer ocakları, Aphrodisias’ı sanatçılar için cazip kılmıştır. Kentte yapılan çalışmalarda M.Ö. 1. yüzyıldan M.S. 7. yüzyıla kadar devam eden bir heykel okulunun varlığı kanıtlanmıştır. Kentte çalışan okul serbest yontuların yanı sıra mimariye bağlı heykeltıraşlık alanında uzmanlaşmış ve bunu bir iş kolu haline getirmiştir.
Tez konumuzdaki kabartmaların bağlı bulundukları Sebasteion, kentte çalışan okulun yapmış olduğu çalışmaların en açık kanıtlarındandır. Şehrin zengin vatandaşları İmparator Augustus ile başlayan İmparatorluk kültü için Julius Claudius İmparatorları ve hanedanına Sebasteion denilen kutsal alanı adamışlardır. Üç kattan oluşan iki uzun portiğin son iki katı kabartmalarla dekore edilmiştir. Tez kapsamına giren kabartmalarımızın yer aldığı güney portiğin ikinci katında Yunan mitolojisinden, üçüncü katında ise Roma İmparatorluğu’ndan sahneler bulunmaktadır. Konumuz üçüncü katta sergilenen Claudius ve Britannia, Nero ve Armenia, kara ve denizlerin hakimi Augustus figürlerinin yer aldığı kabartmalardan oluşmaktadır. Söz konusu üç kabartmada Klasik, Hellenistik ve Roma İmparatorluk Dönemi’nden alınan sanat özellikleri bir arada kullanılmış ve heykeltıraşlar tarafından İmparatorluğun propagandacı ideolojisine göre yorumlanmıştır. Yaptığımız çalışmada konu ve üslup yönünden heykeltıraşların etkilendikleri eserler ve benzer örnekler detaylı belirlenmeye çalışılmış, daha önceki yayınlarda önerilen bazı örnekler yeniden ele alınmıştır.
Makaleler-Articles by Bilge Yılmaz Kolancı
Uploads
Papers by Bilge Yılmaz Kolancı
Söz konusu eserler, 1993 ve 1995 yıllarında, yüzey araştırması ve satın alma yoluyla Antalya Müzesi’ne kazandırılmış,
ancak bugüne kadar herhangi bir değerlendirilme yapılmamıştır. İki eser üzerinde yaptığımız değerlendirmelere göre,
eserlerden birinin çocuk tanrı Eros’a ait bir baş, diğerinin ise avcı olarak betimlenen Artemis Laphria kült heykeline ait gövde
parçası olduğu tespit edilmiştir. Eros başının, MS II. yüzyılın ilk yarısına, Artemis heykeline ait parçanın ise MS II. yüzyılın
sonlarına ait stil özellikleri gösterdiği belirlenmiştir. Eserlerde kullanılan üslup, malzemenin yetersiz oluşuna bağlı olarak
atölye konusunda herhangi bir veri sunmamaktadır. Ancak niteliğinin Perge ve Side gibi çağdaşı olan komşu kentlerle benzer
nitelikteki heykeltıraşlık aktivitesine ve dekorasyon programına sahip olduğunu göstermesi açısından önem taşımaktadır. Yine
bu eserler, her iki tanrının Roma İmparatorluk Dönemi’nde Sillyon kentinde sevilen tanrılar arasında yer aldığını, kentteki
yapıların ise bu eserlerle dekore edildiğini göstermesi açısından fikir sağlamaktadır. Şüphesiz ki kentte ilerleyen dönemlerde
yapılacak kazı çalışmaları, Sillyon’un heykeltıraşlık faaliyetleri, yapıların dekorasyonu ve kültleri hakkında daha detaylı
veri sunacaktır.
Medusa is a mythological woman figure in the Greek art that has appeared since the Archaic Period and has preserved its popularity for centuries. Medusa, who won the enmity of the goddess Athena and was punished by her hero Perseus for being mortal, has the power to turn those who face her, into stone. As a reflection of this belief, Medusa, which was delightedly depicted on various art works belonging to the ancient period, has become a popular decoration element used in the decoration of religious and public function buildings built in Anatolia with the Roman Imperial Period. This study, which was created by combining examples from different publications, showed that Medusa decoration was used in the decoration of pedestal, capital, architrave-frieze, ceiling-arch coffers, console, console geison with console, arch and pediment blocks. The buildings where the decoration is found are nymphaeum and theaters, especially the temple. However, it is seen that public buildings such as propylon, agora, gymnasium, library, bath, basilica and stadium are also included in the decoration program. It was determined that the decoration, which took place on the architectural blocks since the Julio-Claudian period,
food, cosmetics and medical purposes. Various historical records give information about use methods of caper in the ancient period and this information indicate that the use of this plant has not changed much
until today. According to this information, it is one of the important agricultural export products also in the ancient period. The plant, which is found to be used for medical purposes, was prescribed for treatment of spleen, liver, tooth and ear, infected bruises, coughing and skin diseases and stroke. Caper was considered as a beneficial food according to some resources, while it was listed among foods with low nutritive value in some resources. It was among various foods in the ancient period as it is today.
the sand steenbras, which are seen in the Mediterranean and the Aegean Sea, were identified. Especially the inscriptions and other archaeological data support that the cities of the Lycus Valley are engaged in fishing in
the freshwater bodies such as lake and river and indicate that fish is one of the products with economic value in the region. The fish reliefs revealed on the architectural blocks in the city are identified on the parts which are especially within the visibility range of the observer such as ceiling coffers, arch coffers, console coffers of the geison-sima blocks, soffit coffers of the architrave-frieze blocks. The buildings, which these ornaments are found, are nymphaeums and religious structures. The fish ornament, which was willingly used from the Augustus period until the Caracalla period, must have been used as a symbolic figure referring to the water, the power, holiness, curativeness and fertility of water in the Laodicea community as well as representing the fish species in the region.
tanrılara yapılan sunularda mor renk kullanılmış ve bazı tanrı(ça)ların rengi kabul edilmiştir. Krallar veya imparatorlar tarafından tanınan özel imtiyazlarla bazı üst sınıf yöneticiler tarafından da kullanılmıştır. Deniz kabuklarından elde edilen mor rengin üretimindeki zorluk, maliyetindeki yüksek fiyat ve artan talep, rengin sağlanmasında
kolay ve ucuz yöntemlerin ortaya çıkmasına sebep olmuştur. Bu durum da, birçok kentte mor renkli dokumaların üretildiği büyük bir endüstri ve pazar doğurmuştur. Mor renk, antikçağdaki önemini günümüzde Hıristiyanlık ve Yahudilik gibi dinlerde de sürdürmüş olup bu dinlerde kutsal kabul edilen ve seremonilerde kullanılan tanrısal renklerden biri durumuna gelmiştir.
The present study deals with the colour pur-ple, which has been in use since the second millennium B.C.E., taking it into consideration as a whole in the light of information from ancient resources and excavations. In antiquity, purple colour, accepted as the colour of divinity, royalty and nobility, was obtained from Murex trunculus (Hexaplex trunculus L.), Murex brandaris (Bolinus brandaris L.) and Purpura haemastoma (Stramonita haemastoma L.) belonging to the family of Muricidae, a kind of seashell. The fact that approximately 1.4 – 1.5 grams of pigment is obtained from 12,000 seashells caused the colour to become a luxury item, thus, it came to be used as a symbol of status. In ancient times colour purple was used for religious offerings. In addition, it was also used by some high level magistrates with special privileges ascribed on them by the emperor. The difficulty of obtaining the colour purple from seashells, higher costs, and increasing demand paved the way for invention of easier and less expensive methods of production in time. As a consequence, a big industry and market of purple-dyed textiles emerged in many cities. The colour purple re-tains its importance from antiquity to our times through Christianity and Judaism, which still use it in ceremonial items.
Thesis by Bilge Yılmaz Kolancı
brought to daylight monumental structures with rich façade decoration from the Roman Imperial and Late Antiquity period. The concerned structures are public and religious structures located in the city center and reflect the Empire’s and Laodikeia’s religious, political, cultural structure and political propagandas, revealing the economic power. The scope of our study covers the architectural blocks decorated with various motifs such as plants, animals and objects attested
on the façade decoration of the concerned structures. The concerned motifs are found on various architectural elements such as columns, consoles, geison with console, ceiling coffers, and arch voussoirs. The motifs explored within the frame of our study include vegetal motifs like pine, oak, fig, pomegranate, apple, grape, ivy, sarsaparilla, acanthus, artichoke, opium, wheat ear, reed, eggplant/ zucchini/
squash; animal figures such as elephant, cattle, goat, pig, wolf, dog, eagle, crane, rooster, seahorse, dolphin, Mediterranean seal, fish, tortoise and serpent; and various objects such as cornucopia, thunderbolt, kerykeion, club, wreath, shield, sword and vase. Such décor attested on the architectural blocks of some structures dated to the Roman Imperial period has not been scrutinized iconographically in the studies on architectural decoration to date. The present study determines for
what purposes the concerned motifs were used during Antiquity and proposes various opinions regarding in what context they were incorporated into the structural program and decoration with what thoughts in mind. Our study is built on the geographic, religious, political, economic and cultural processes of Laodikeia and Lykos Valley and evaluation of the material covers comparisons with contemporaneous cities and structures of the Roma Imperial period in Anatolia; thus, it was endeavored to identify the motifs used in decoration peculiar to the region and period, to cast light onto the queries regarding e.g. the connection between the structure and the motifs, iconographic meaning of the motif. In this context, it was possible to make proposals on the stylistic interactions among Laodikeia and various cities/regions and workshops.
Tez konumuzdaki kabartmaların bağlı bulundukları Sebasteion, kentte çalışan okulun yapmış olduğu çalışmaların en açık kanıtlarındandır. Şehrin zengin vatandaşları İmparator Augustus ile başlayan İmparatorluk kültü için Julius Claudius İmparatorları ve hanedanına Sebasteion denilen kutsal alanı adamışlardır. Üç kattan oluşan iki uzun portiğin son iki katı kabartmalarla dekore edilmiştir. Tez kapsamına giren kabartmalarımızın yer aldığı güney portiğin ikinci katında Yunan mitolojisinden, üçüncü katında ise Roma İmparatorluğu’ndan sahneler bulunmaktadır. Konumuz üçüncü katta sergilenen Claudius ve Britannia, Nero ve Armenia, kara ve denizlerin hakimi Augustus figürlerinin yer aldığı kabartmalardan oluşmaktadır. Söz konusu üç kabartmada Klasik, Hellenistik ve Roma İmparatorluk Dönemi’nden alınan sanat özellikleri bir arada kullanılmış ve heykeltıraşlar tarafından İmparatorluğun propagandacı ideolojisine göre yorumlanmıştır. Yaptığımız çalışmada konu ve üslup yönünden heykeltıraşların etkilendikleri eserler ve benzer örnekler detaylı belirlenmeye çalışılmış, daha önceki yayınlarda önerilen bazı örnekler yeniden ele alınmıştır.
Makaleler-Articles by Bilge Yılmaz Kolancı
Söz konusu eserler, 1993 ve 1995 yıllarında, yüzey araştırması ve satın alma yoluyla Antalya Müzesi’ne kazandırılmış,
ancak bugüne kadar herhangi bir değerlendirilme yapılmamıştır. İki eser üzerinde yaptığımız değerlendirmelere göre,
eserlerden birinin çocuk tanrı Eros’a ait bir baş, diğerinin ise avcı olarak betimlenen Artemis Laphria kült heykeline ait gövde
parçası olduğu tespit edilmiştir. Eros başının, MS II. yüzyılın ilk yarısına, Artemis heykeline ait parçanın ise MS II. yüzyılın
sonlarına ait stil özellikleri gösterdiği belirlenmiştir. Eserlerde kullanılan üslup, malzemenin yetersiz oluşuna bağlı olarak
atölye konusunda herhangi bir veri sunmamaktadır. Ancak niteliğinin Perge ve Side gibi çağdaşı olan komşu kentlerle benzer
nitelikteki heykeltıraşlık aktivitesine ve dekorasyon programına sahip olduğunu göstermesi açısından önem taşımaktadır. Yine
bu eserler, her iki tanrının Roma İmparatorluk Dönemi’nde Sillyon kentinde sevilen tanrılar arasında yer aldığını, kentteki
yapıların ise bu eserlerle dekore edildiğini göstermesi açısından fikir sağlamaktadır. Şüphesiz ki kentte ilerleyen dönemlerde
yapılacak kazı çalışmaları, Sillyon’un heykeltıraşlık faaliyetleri, yapıların dekorasyonu ve kültleri hakkında daha detaylı
veri sunacaktır.
Medusa is a mythological woman figure in the Greek art that has appeared since the Archaic Period and has preserved its popularity for centuries. Medusa, who won the enmity of the goddess Athena and was punished by her hero Perseus for being mortal, has the power to turn those who face her, into stone. As a reflection of this belief, Medusa, which was delightedly depicted on various art works belonging to the ancient period, has become a popular decoration element used in the decoration of religious and public function buildings built in Anatolia with the Roman Imperial Period. This study, which was created by combining examples from different publications, showed that Medusa decoration was used in the decoration of pedestal, capital, architrave-frieze, ceiling-arch coffers, console, console geison with console, arch and pediment blocks. The buildings where the decoration is found are nymphaeum and theaters, especially the temple. However, it is seen that public buildings such as propylon, agora, gymnasium, library, bath, basilica and stadium are also included in the decoration program. It was determined that the decoration, which took place on the architectural blocks since the Julio-Claudian period,
food, cosmetics and medical purposes. Various historical records give information about use methods of caper in the ancient period and this information indicate that the use of this plant has not changed much
until today. According to this information, it is one of the important agricultural export products also in the ancient period. The plant, which is found to be used for medical purposes, was prescribed for treatment of spleen, liver, tooth and ear, infected bruises, coughing and skin diseases and stroke. Caper was considered as a beneficial food according to some resources, while it was listed among foods with low nutritive value in some resources. It was among various foods in the ancient period as it is today.
the sand steenbras, which are seen in the Mediterranean and the Aegean Sea, were identified. Especially the inscriptions and other archaeological data support that the cities of the Lycus Valley are engaged in fishing in
the freshwater bodies such as lake and river and indicate that fish is one of the products with economic value in the region. The fish reliefs revealed on the architectural blocks in the city are identified on the parts which are especially within the visibility range of the observer such as ceiling coffers, arch coffers, console coffers of the geison-sima blocks, soffit coffers of the architrave-frieze blocks. The buildings, which these ornaments are found, are nymphaeums and religious structures. The fish ornament, which was willingly used from the Augustus period until the Caracalla period, must have been used as a symbolic figure referring to the water, the power, holiness, curativeness and fertility of water in the Laodicea community as well as representing the fish species in the region.
tanrılara yapılan sunularda mor renk kullanılmış ve bazı tanrı(ça)ların rengi kabul edilmiştir. Krallar veya imparatorlar tarafından tanınan özel imtiyazlarla bazı üst sınıf yöneticiler tarafından da kullanılmıştır. Deniz kabuklarından elde edilen mor rengin üretimindeki zorluk, maliyetindeki yüksek fiyat ve artan talep, rengin sağlanmasında
kolay ve ucuz yöntemlerin ortaya çıkmasına sebep olmuştur. Bu durum da, birçok kentte mor renkli dokumaların üretildiği büyük bir endüstri ve pazar doğurmuştur. Mor renk, antikçağdaki önemini günümüzde Hıristiyanlık ve Yahudilik gibi dinlerde de sürdürmüş olup bu dinlerde kutsal kabul edilen ve seremonilerde kullanılan tanrısal renklerden biri durumuna gelmiştir.
The present study deals with the colour pur-ple, which has been in use since the second millennium B.C.E., taking it into consideration as a whole in the light of information from ancient resources and excavations. In antiquity, purple colour, accepted as the colour of divinity, royalty and nobility, was obtained from Murex trunculus (Hexaplex trunculus L.), Murex brandaris (Bolinus brandaris L.) and Purpura haemastoma (Stramonita haemastoma L.) belonging to the family of Muricidae, a kind of seashell. The fact that approximately 1.4 – 1.5 grams of pigment is obtained from 12,000 seashells caused the colour to become a luxury item, thus, it came to be used as a symbol of status. In ancient times colour purple was used for religious offerings. In addition, it was also used by some high level magistrates with special privileges ascribed on them by the emperor. The difficulty of obtaining the colour purple from seashells, higher costs, and increasing demand paved the way for invention of easier and less expensive methods of production in time. As a consequence, a big industry and market of purple-dyed textiles emerged in many cities. The colour purple re-tains its importance from antiquity to our times through Christianity and Judaism, which still use it in ceremonial items.
brought to daylight monumental structures with rich façade decoration from the Roman Imperial and Late Antiquity period. The concerned structures are public and religious structures located in the city center and reflect the Empire’s and Laodikeia’s religious, political, cultural structure and political propagandas, revealing the economic power. The scope of our study covers the architectural blocks decorated with various motifs such as plants, animals and objects attested
on the façade decoration of the concerned structures. The concerned motifs are found on various architectural elements such as columns, consoles, geison with console, ceiling coffers, and arch voussoirs. The motifs explored within the frame of our study include vegetal motifs like pine, oak, fig, pomegranate, apple, grape, ivy, sarsaparilla, acanthus, artichoke, opium, wheat ear, reed, eggplant/ zucchini/
squash; animal figures such as elephant, cattle, goat, pig, wolf, dog, eagle, crane, rooster, seahorse, dolphin, Mediterranean seal, fish, tortoise and serpent; and various objects such as cornucopia, thunderbolt, kerykeion, club, wreath, shield, sword and vase. Such décor attested on the architectural blocks of some structures dated to the Roman Imperial period has not been scrutinized iconographically in the studies on architectural decoration to date. The present study determines for
what purposes the concerned motifs were used during Antiquity and proposes various opinions regarding in what context they were incorporated into the structural program and decoration with what thoughts in mind. Our study is built on the geographic, religious, political, economic and cultural processes of Laodikeia and Lykos Valley and evaluation of the material covers comparisons with contemporaneous cities and structures of the Roma Imperial period in Anatolia; thus, it was endeavored to identify the motifs used in decoration peculiar to the region and period, to cast light onto the queries regarding e.g. the connection between the structure and the motifs, iconographic meaning of the motif. In this context, it was possible to make proposals on the stylistic interactions among Laodikeia and various cities/regions and workshops.
Tez konumuzdaki kabartmaların bağlı bulundukları Sebasteion, kentte çalışan okulun yapmış olduğu çalışmaların en açık kanıtlarındandır. Şehrin zengin vatandaşları İmparator Augustus ile başlayan İmparatorluk kültü için Julius Claudius İmparatorları ve hanedanına Sebasteion denilen kutsal alanı adamışlardır. Üç kattan oluşan iki uzun portiğin son iki katı kabartmalarla dekore edilmiştir. Tez kapsamına giren kabartmalarımızın yer aldığı güney portiğin ikinci katında Yunan mitolojisinden, üçüncü katında ise Roma İmparatorluğu’ndan sahneler bulunmaktadır. Konumuz üçüncü katta sergilenen Claudius ve Britannia, Nero ve Armenia, kara ve denizlerin hakimi Augustus figürlerinin yer aldığı kabartmalardan oluşmaktadır. Söz konusu üç kabartmada Klasik, Hellenistik ve Roma İmparatorluk Dönemi’nden alınan sanat özellikleri bir arada kullanılmış ve heykeltıraşlar tarafından İmparatorluğun propagandacı ideolojisine göre yorumlanmıştır. Yaptığımız çalışmada konu ve üslup yönünden heykeltıraşların etkilendikleri eserler ve benzer örnekler detaylı belirlenmeye çalışılmış, daha önceki yayınlarda önerilen bazı örnekler yeniden ele alınmıştır.
Attouda in 2021. It was determined that the artifact unearthed in the wall ruins of a registered residential building was used as spolia. The artifact, made of medium-crystalline white marble, is a statuette of an Amazon figure depicted as riding a horse. The posture of the Amazon woman and the horse indicates that the figure is depicted as attacking/assaulting. Similar depictions are found in the Classical Period, especially in the relief art of the 4th century BCE. The equestrian Amazon statuette, dated to the 1st century AD, was produced by emulating a theme from the Amazonomachy scenes, especially from the Late Classical Period. Whether it is part of a group of works is not clear, as its pedestal
is missing. Although the stylistic feature of the statuette indicates that the work in question can be attributed to the Aphrodisias school of sculpture, a close neighbor of Attouda, scientific excavations to be conducted in the city in the coming years are expected to reveal more comprehensive data on the sculpture art of the city of Attouda. The work is significant in terms of processing a three dimensional sculpture of a theme which is primarily
found in relief in architectural structures and sarcophagi. Therefore, it is an important case brought to literature.
Dergimizin birinci sayısına ve ilerideki sayılarımıza makale göndermek isteyen bilim insanları çalışmalarını lycus@pau.edu.tr adresine gönderebilir. Yazım kuralları ve diğer bilgiler https://www.pau.edu.tr/arkeolojienstitusu/tr adresinde yer almaktadır. Gönderilecek makalelerin ön değerlendirmeye alınabilmesi için Dergi Yayın Kurulu tarafından belirlenen yazım kurallarına uygun olarak hazırlanması gerekmektedir.
ve binlerce yıldır çeşitli uygarlıklar tarafından kayıt altına alınarak günümüze aktarılmıştır. Bu tedavilerde, bitkisel ilaç yapımında bitkinin reçine, kök, dal, meyve, çiçek, kabuk, tohum ve yaprak gibi çok çeşitli bölümlerinden yararlanılmıştır. Mezopotamya, Mısır, Hitit, Grek ve
Roma Uygarlıkları’na ait çeşitli arkeolojik belgeler, birçok bitkiden tedavi amaçlı yararlanıldığını ve bazı bitkilerin çok erken dönemlerde bile ithal edilerek tıbbi amaçlı kullanıldığını göstermektedir. Antik dönemde bitkilerin tıbbi amaçla yararlanıldığı alanlardan birisi de diş hastalıklarıdır.
Uzmanlar tarafından hazırlanan ve günümüze ulaşan tıbbi reçeteler içerisinde karşımıza çıkan
tarifler, diş hastalıklarında kullanılan ana malzemelerden birisinin bitkisel içerikli ürünler
olduğunu göstermiştir. Antik dönemde ağız hijyeni kavramı tam olarak oluşmamış olsa da hem kozmetik amaçlı hem de tedavi amaçlı kullanılan birçok yöntem bulunmaktadır. Bu yöntemler arasındaki ağırlıklı grubu ise diş ağrılarının tedavisinde kullanılan bitkiler oluşturmaktadır. Diş ağrısı dışında dişlerin temizlenmesi ve parlatılması, çürük ve apse, iltihap gibi çeşitli rahatsızlıklara bitkisel yöntemler geliştirilmiş ve uygulanmıştır. Bitkisel içerikli ürünlerin organik yapısından dolayı yok olması nedeniyle günümüze çok fazla ulaşamadığı görülmektedir. Sadece çok az sayıdaki örnekle temsil edilen bu tip malzemeler ise
ilacın içeriği hakkında yeterli bir veri sunmamaktadır. Bu nedenle bu bilgilere çoğunlukla çeşitli tabletler veya antik dönemde yazılmış edebi kaynaklar vasıtasıyla ulaşmaktayız. Çalışmamızda bu arkeolojik veriler vasıtasıyla ulaşılmış bitkiler bir araya getirilmiş ve bu bitkilerin çeşitli diş
rahatsızlıklarında hangi yöntemlerde kullanıldığı değerlendirilmiştir. Arkeolojik kaynaklar aracılığıyla günümüze ulaşan ve diş hastalıklarında kullanılan bitkileri şu şekilde sıralayabiliriz; iris, haşhaş, sakız ağacı, mandragora, kavak ağacı, incir, meşe, çam, nar, sığır kuyruğu, nane,
sarmaşık, mür, safran, papatya, silphium, beşparmak otu, sarımsak, sedefotu, hardal, mersin, banotu, soğan, lycium, kapari, mine çiçeği, elma, armut, böğürtlen, mercimek ve gül. Söz konusu bitkiler şarap, sirke, su veya bal gibi çeşitli karışımlarla birlikte reçetelenmiş olup
cerrahi yöntemlerle ve aletlerle dişlere uygulanmıştır.
Defnegiller (Lauraceae) familyasının bir türü olan defne (Laurus nobilis L.), 15 metreye kadar boylanabilen, sert ve oval yapraklı, kışın yaprak dökmeyen bir ağaç veya ağaççıktır. Zeytin tanesi biçimli, parlak ve siyah renkli, iri çekirdekli meyvelere sahiptir. Akdeniz ikliminin
karakteristik bir bitkisidir. Ülkemizde Ege, Akdeniz ve Karadeniz bölgelerinin sahil kısımlarında yetişmekte olup anavatanı Anadolu ve Balkanlar’dır. Günümüzde birçok alanda kullanılan defne, antikçağda önem taşıyan ve kutsal bir değere sahip olan önemli bir bitkidir.
Çünkü antikçağda ağaca tapma ve bir tanrıyı/tanrıçayı, kültün kurulduğu coğrafi çevreyle bağlantılı olan bir ağaç ile eşleme yaygın bir gelenektir. Akdeniz ikliminin görüldüğü yerlerde yetişen defne bitkisi de, bu geleneğe bağlı olarak kutsallık kazanan ve özellikle Apollon
(nadiren kardeşi Artemis) kültüyle ilişkilendirilen önemli bir bitkidir. Ancak defnenin, Roma İmparatorluk Dönemi ile birlikte sadece Apollon’un değil, Roma İmparatorluğu’nun da kutsal
bir sembolü olarak kabul edildiği görülmektedir. Defne bitkisi özellikle Roma İmparatorluk Dönemi’ne ait çeşitli eserler üzerinde tasvir edilmiş, İmparatorlara ve imparatorluğa ait betimlemelerde ise yoğun bir biçimde kullanılmıştır. Bu çalışmada, Grek dininde tanrı Apollon ile özdeşleştirilen defnenin Roma İmparatorluğu ile birlikte geçirdiği sembolik
değişim, edebi metinlerde geçen bilgiler aracılığıyla ele alınıp irdelenmiştir. Böylece, sanat eserleri üzerinde yoğun bir şekilde tasvir edilen bitkinin İmparatorluk için taşıdığı kutsal değer ortaya konmaya çalışılmış, o döneme ait yazılı eserlerde bu değeri yaratmak için
oluşturulan efsaneler ve bilgiler bir bütün halinde değerlendirilmiştir. Roma İmparatorluk sanatında karşımıza çıkan betimlemelerde çok çeşitli sembollerin kullanıldığı, bu sembollerin ise derin bir anlam barındırdığı bilinmektedir. Betimlemelerde karşımıza çıkan defne bitkisi
de, sevilen bir bitki türü olduğu için değil, İmparatorluk tarafından kutsal bir değer kazandığı için yoğun bir şekilde kullanılmıştır. Antik kaynaklarda, defne ağacının Roma İmparatorluğu’nun ilk imparatoru Augustus ile çok yakın bağlantısı olduğu sıklıkla ifade
edilmiştir. Bu çalışmada Ovidius, Vergilius, Suetonius, Plinius, Horatius, Strabon gibi antik yazarlar aracılığıyla günümüze ulaşan edebi metinler incelenerek Roma’nın ilk İmparatoru Augustus’tan itibaren defne bitkisinin kazandığı kutsal değer ele alınmıştır.
ABSTRACT
Laurel (Laurus nobilis L.), a species of the laurel family (Lauraceae), is an evergreen tree or shrub that can grow up to 15 meters in height, with hard and oval leaves, and in winter. It has olive-shaped, shiny, and black colored, large stone fruits. It is a characteristic plant of the
Mediterranean climate. It grows in the coastal parts of the Aegean, Mediterranean and Black Sea regions in our country, and its homeland is Anatolia and the Balkans. Laurel, which is used in many fields today, is an important plant that was essential in ancient times and had a
sacred value. Because in ancient times it was a common tradition to worship a tree and to associate a god/goddess with a tree, which is linked to the geographical environment in which the cult was established. The laurel plant, which grows in places where the Mediterranean climate is dominant, is an important plant acquiring sanctity through this tradition and is especially associated with the cult of Apollo (rarely his brother Artemis). However, it is seen that the laurel was accepted as a sacred symbol not only of Apollo but also of the Roman Empire during the Roman Imperial Period. The laurel plant is especially depicted on various works from the Roman Imperial Period, and it has been used extensively in the descriptions of the
emperors and the empire. This study aims to examine and understand the symbolic change of the laurel, which was once associated with the god Apollo in the Greek religion, during the Roman Empire through the literary texts. Thus, it was intended to reveal the sacred value of
the plant, which was heavily depicted on the works of art, for the Empire, and the legends and knowledge built to create this value in the written works of that period were evaluated as a whole for that purpose. It is known that a wide variety of symbols are used in the representations of Roman Imperial art, and these symbols have a deep meaning. Observed in these representations, the laurel plant was used intensively not because it is a popular plant species, but because a sacred value was attributed to it by the Empire. In ancient sources, it is often stated that the laurel tree has a very close connection with the first emperor of the Roman Empire, Augustus. This paper discusses the sacred value of the laurel plant since the first Emperor of Rome, Augustus, by analyzing the surviving literary texts of ancient writers such as Ovidius, Vergilius, Suetonius, Plinius, Horatius, Strabo.