Location via proxy:   [ UP ]  
[Report a bug]   [Manage cookies]                
Ortadoğu Diye Bir Yer Var mı? Sedat LAÇİNER Yayınlandığı Yer: Uluslararası Hukuk ve Politika Dergisi (UHP), Cilt: 3, No: 10, 2007, ss. 153-155. Coğrafi ya da siyasi anlamda bölgeler ortak ve yakın özelliklerine göre sınıflandırılırlar. Örneğin kıtalar, denizlerle çevrili geniş toprak parçalarıdır. Yarımadalar, dağlar, nehirler vs. bölgelerin sınırlarını belirler. Dinler, mezhepler veya konuşulan dil ve lehçeler vs. de bölgelerin tanımlanmasında kullanılabilir (İslam Dünyası, Latin Amerika örneklerinde olduğu gibi). Gelir düzeyi de bölgelendirmede yararlı olabilir (Kuzey-Güney gibi). Kısacası; bir toprak parçasının diğerlerinden ayrılabilmesi için anlamlı özelliklerinin olması ve en azından bir yönden ortak özelliklere sahip olması gerekir. Bu kriterler çerçevesinde ele alındığında Ortadoğu diye bir bölge yoktur. 20. yüzyıla kadar da böyle bir isim dahi mevcut olmamıştır… Dikkatli inceleyecek olur isek, özellikle son yıllarda ‘Genişletilmiş Ortadoğu’ (greater Middle East) olarak sunulan bölge birbirinden oldukça farklı bölgelerden oluşmaktadır ve bölge ülkeleri ve halkları arasındaki ortak yönler sanılanın aksine oldukça azdır: Bu sözde bölge iki ayrı Okyanus (Hint ve Atlas Okyanusu), altı ayrı deniz (Akdeniz, Kızıldeniz, Basra Körfezi, Karadeniz, Ege Denizi, Hazar Denizi) kıyılarında bulunmaktadır. Üç ayrı kıtaya (Afrika, Asya ve Avrupa) yayılmıştır. 10 ayrı alt bölgeden (Güney ve Kuzey Kafkasya, Kuzey Afrika, Arabistan, Büyük Filistin ve Suriye, Mezopotamya, Hazar Havzası, Orta Asya (Türkistan), Hint Yarımadası) oluşmaktadır. Üç tek tanrılı din 2 (Müslümanlık, Hristiyanlık ve Yahudilik) ve neredeyse sayısız mezhebi ve yorumuyla bu bölgede yaşamaktadır. Dinsizlik ve pagan dini yorumlar da dahil olmak üzere binlerce dini ve ahlaki inanış adı geçen geniş coğrafyada halen yaşanmaktadır ve bu anlamda dünyanın en büyük laboratuvarlarından biridir. Batı’da hepsi Arap sanılsa da bölge başta Türkler, Araplar ve Farsiler olmak üzere onlarca farklı etnik-dilsel gruptan oluşmaktadır. Diğer bir deyişle, ‘Genişletilmiş Ortadoğu’ diye adlandırılan ‘bölge’, yeryüzünde homojenlik açısından bölge olabilecek belki de en son coğrafyadır. Nitekim Sudan’ın Afrika - Arap kültürü ile Tunus’un Fransız - Afrika-Arap kültürü karşılaştırıldığında ne kadar farklı ülkelerden bahsettiğimiz kendiliğinden anlaşılacaktır. Veya Türkiye ile Afganistan karşılaştırıldığında, iki ülkenin ne kadar farklı olduğu kolayca görülecektir. Aynı şekilde Azerbaycan ile Mısır’ı karşılaştırmak, iki ülkeyi aynı bölge içinde zikretmek de tuhaftır. Bir Suudi Arabistan ile Kırgızistan, bir Kıbrıs ile Katar da aynı bölge içinde olamayacak kadar farklıdırlar. Peki nedir bu ısrar? Neden herkes bir Ortadoğu’dur tutturmaktadır? Nereden çıktı bu, bölge olamayan bölge. Ortadoğu bölge olamazken, ‘Genişletilmiş Ortadoğu da neyin nesi peki? Ortadoğu: Bir İngiliz-Amerikan İcadı Daha önce de belirttiğimiz üzere ‘Ortadoğu’ kavramı tarih boyunca 20. yüzyıla kadar kullanılmamış bir kavramdır. Anadolu, Mezopotamya veya Kafkasya isimleri ile kıyaslandığında ‘Ortadoğu’nun yapay, üretilmiş, hatta icat edilmiş bir kavram olduğu söylenebilir. Her icat gibi, bu icattan beklentiler vardır. Onun da bir işlevi vardır ve bu açıdan bakıldığında ‘Ortadoğu’ denen bölge aslında önce İngiliz, ardından da Amerikan Çıkar Bölgesi anlamına gelir. 20. yüzyılın başlarına kadar Fransızlar, Osmanlı toprakları için ‘Yakın Doğu’ kavramını icat etmişlerdir. Bu kavram Osmanlı’nın başladığı yerde başlar, fakat nerede 3 bittiği tam olarak belirlenmemiştir… Çin, Japonya gibi bölgelerin Uzak Doğu olduğu konusunda ise mutabakat vardır. Özellikle 19. yüzyılda Britanya İmparatorluğu’nun Çin ve çevresindeki ekonomik ve askeri yayılması Yakın Doğu (Near East) ve Uzak Doğu (Far East) ayrımının daha sık kullanılmasına yol açtı. ‘Ortadoğu’ (Middle East) kelimesi ise ilk olarak Eylül 1902’de Londra’da yayınlanmakta olan National Review’da görülmüştür. Kelimenin ‘mucidi’ Amerikalı bir deniz subayı ve öğretim üyesi olan Alfred Thayer Mahan’dır (1840-1914). Mahan dünyaya hakim olacak gücün, denizlere hakim olan güç olduğu kuramının sahibidir. Özellikle Britanya (İngiliz) İmparatorluğu’nun deniz gücü üzerine uzman olan Mahan, sıradan bir akademisyen değildir. Üç günlük 1894 Londra ziyareti esnasında tüm İngiltere onu ilgiyle karşılamış, başbakan ve muhalefet lideri de dahil olmak üzere en önemli isimlerle tanışmış ve önemli konuları tartışmıştır. Cambridge ve Oxford üniversiteleri de kendisine fahri doktora vermiştir. Yine Londra’nın seçkinci kulübü Ordu ve Donanma Klübü’ne de üye olmuştur. The Times gazetesi Mahan’ı, Kopernik ile karşılaştıracak kadar ileri gitmiştir. Mahan’ın National Review’daki makalesinin adı ‘Pers-Basra Körfezi ve Uluslararası İlişkiler’dir (The Persian Gulf and International Relations). Mahan’a göre Hindistan ve Uzak Doğu’nun güvenliğini temin etmesi gereken Britanya’nın bu bölgelere giden yolu da güvenli tutması gerekir. Bu da Basra Körfezi’nin güvenli olmasından geçer. Özellikle Rusya’nın trans-Sibirya hattı ve Orta Asya’daki ilerlemeleri, Rusları Hindistan’a ve Pasifik’e tehlikeli bir şekilde çok yaklaştırmıştır. Bu ortamda Basra Körfezi, Süveyş Kanal’ından sonra Hindistan’a geçişte en önemli ‘atlama taşı’dır. Britanya, Rusya’yı engellemek için gerekirse Almanlarla da işbirliği yapmalı ve Rusları gözaltında tutmalıdır. İşte Mahan’a göre ‘Ortadoğu’ bu bölgedir, yani Basra Körfezi ve çevresi. Bu bakış açısına göre ‘Ortadoğu’ en çok Rusları Hindistan ve Pasifik’ten uzak tutmada işe yarayacaktır. Ayrıca denizlerdeki üstünlüğün korunmasında stratejik bir konuma sahiptir. 4 Mahan’ın ‘Ortadoğu’ kavramı yoğun bir ilgi görmüş, önce The Times gazetesi makaleyi yeniden basmış, ardından da Iganitius Valentine Chirol’un (1852-1929) ‘Ortadoğu Sorunu’ (The Middle Eastern Question) adlı makalelerini basmıştır. Daha sonra bu seri yazılar 1903’te ‘Ortadoğu Sorunu veya Hindistan’ın Savunması Sorunları’ (The Middle East Question or Some Problems of Indian Defence) adı altında kitaplaştı. Chirol’un ‘Ortadoğu’ terimi, Mahan’ın terimine göre daha genişletilmiştir: Chirol, ‘Ortadoğu’ dediği zaman sadece Basra Körfezi’ni değil, Hindistan’a giden yoldaki tüm toprakları, Irak, Doğu Arabistan, Afganistan, Tibet ve Asya’nın diğer bölgelerini de kapsıyordu. Yani, hem ‘daha genişletilmiş bir Ortadoğu kavramı’ vardı, hem de Chirol’un ‘Ortadoğu’su yeni genişletmelere de müsaitti. Chirol’a göre Anadolu ve Balkanlar ise ‘Yakın Doğu’ (Near East) idi. Chirol için Ortadoğu’nun en önemli işlevi Hindistan’ın korunması olacaktı. Fakat Rusların Kafkaslar’da, Bakü’de işlettikleri petrol de önemli bir faktördü. Rusları petrol zenginliği önemli bir üstünlüktü ve Britanya kısa sürede Kafkaslar ile ‘ilgilenmek’ zorundaydı. Yine Almanlar Yakın Doğu’da, yani Anadolu ve Balkanlar’da güçleniyordu ve Ortadoğu bu ‘saldırı’ için de önemli bir kazanım olurdu. Son olarak Chirol, Japonların Uzak Doğu’da yükselişi açısından da Ortadoğu’nun önemine değiniyordu. Büyük Ortadoğu Çıkar Bölgesi Kısacası, Ortadoğu ‘İngiliz Çıkar Bölgesi’ idi. Bunun dışında coğrafi veya siyasi kendisinden kaynaklanan ayırıcı bir özelliği yoktu. ‘Bölge’ dışı bir güç, kendi çıkarları için önemsediği bir toprak parçasına ad ve misyon veriyordu. 5 İngiltere’nin Ortadoğu kavramı bilindiği üzere Birinci Dünya Savaşı ve sonrasında Mısır’a kadar genişledi. Petrolün önemindeki artış ve dünya savaşı bölgenin genişlemesinde önemli bir rol oynadı. İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra ABD ‘Yakın Doğu’ ve ‘Ortadoğu’ kavramlarını bir arada kullandı. Fakat temelde İngiltere’nin ‘çıkar bölgesi’ bunda sonra ABD’ye geçiyordu. Artık Ortadoğu’nun ne olduğunu tanımlayacak olan ve kavramı genişletecek olan ABD’ydi. Özetleyecek olur isek, gerçekte Ortadoğu diye bir bölge yoktur. Ortadoğu ne ‘Doğu’nun ortasıdır, ne de homojen özellikleri olan bir bölgenin adı. Ortadoğu bir ‘çıkar bölgesi’ne verilen bir addır ve doymak bilmeyen bir iştahı anlatmaktadır. İştahlar arttıkça bölge de genişletilmektedir. Not: Ortadoğu kavramının doğuşu konusunda daha geniş bilgi isteyenler ayrıca şu kaynağa da bakabilirler: Roger Adelson, ‘London and the Invention of the Middle East; Money, Power, And War, 1902-1922’, [Londra ve Ortadoğu’nun İcadı; Para, Güç ve Savaş, 1902-1922], (New Haven ve Londra: Yale University Press, 1995). Yayınlandığı Yer: Sedat Laçiner, “Ortadoğu Diye Bir Yer Var mı?”, Uluslararası Hukuk ve Politika Dergisi (UHP), Cilt: 3, No: 10, 2007, ss. 153-155. sedatlaciner72@gmail.com 6