Location via proxy:   [ UP ]  
[Report a bug]   [Manage cookies]                
TÜRKLERİN KÜLTÜR ÇAĞI TÜRK HAKANLIĞI DİL MİRÂSI Abdullah KÖK* Dil, bağımszılığın sembolüdür. Dil, devletin direğidir. Dil dünya görüşünüz ile doğrudan ilgilidir. Dil, milletin varlığının kaynağı, sürekliliğinin vazgeçilmez teminatıdır. Dil, dünden yarına, kuşaklar arasında kültür taşıyıcısıdır. Dilin yaygın ve saygın kullanımı yalnız dil konuşurlarına bağlı değildir. Dil, devlet tarafından himaye edilirse kullanım alanı ve yaygınlığı genişler. Oğuz destanında Oğuz Kağanın hedefi “Daha deniz daha müren/ Gün tuğ olsun gök kurıkan” Güneş tuğumuz, Gök de çadırımız olsundur. Türk düşüncesinde güneş bayrak, gök çadırdır. Güneş’in kılavuzluğunda gök kubbede yurt Türk kimliği ile tutulur vatan olur. Dil Birliği, Kültiğin, Bilge Kağan, Kâşgarlı Mahmud, Korkut Ata, Nevâyî, Gaspıralı, Gökalp, Atatürk gibi dünyayı ve rüyayı TürkÇE görenlerin dünden güne en büyük ülküsüdür. Gaspıralı İsmail Bey; Dilde, fikirde ve işte birlik ülküsünü Türk coğrafyasına hâdim, hâkim ve hâmi kılmak için bir ömrü bu ulvi gayeye vakfetmiştir. Dil birliği ırk birliğinin en önemli tamamlayıcısıdır. Türkçe demek, Türk demektir. Türk olmadan Türkçe, Türkçe olmadan vatan olmaz. Dil, fert ve toplumun aynasıdır. Dünyanız ne kadar ise diliniz de dünyanız kadardır. Dünyanızın dışında bir diliniz, dilinizden daha büyük bir dünyanız olamaz. Dilini genişletmek isteyenlerin önce dünyalarını büyütmeleri gerekir. Bir kavram toplumun dünyasında yoksa onu sözlüklerine yazmanın hiç anlamı ve geçerliliği yoktur. Dolayısıyla her dil, onu ana dili olarak konuşan insanların dünyasını anlatmaya yeter. Ancak bu dünyanın üzerinde bir kavram dünyasına talip iseniz, bu bilgi ve kavram evrenini gerçek bir yaşama alanı, müşterek bir dünya haline getirmeniz ve bu dünyayı dilinizle soyutlamanız gerekir. Zira, dil dünyayı değil dünya dili biçimlendirir. Dünya dili biçimlendirince her şey doğal olarak kendiliğinden gelişir, şekillenir, oluşur ve karşılık bulur. Doğal yolla gelişmeyen oluşmayan bazı yapıları, toplum mühendisliği, kültür mühendisliği, dil mühendisliği formülleri ve planlamaları ile yapay olarak oluşturmak da mümkündür. Ancak bu toplumun doğal dünyası ile örtüşmediği sürece bir gerçeğin ifadesi olamaz. Bu süreç yapaydır ve geçicidir. TÜRKÇENİN TAPU SİCİLİ:DÎVÂNU LUGÂTİ’T TÜRK Devletli olduğundan beri diline bağlı kalan Türk, her zaman diline millî bir devlet dili hâkimiyeti sağlamıştır. Türkler, üstün yöneticilik feraseti ile Türk dil ve kültürünü diğer komşu milletlere nispetle daha üstün tutarak, komşu yabancı dilleri bile kendi tesiri altına almayı başarmışlardır. Din ve dil cazibesi/kompleksi Türk’ü hiçbir vakit, kendi öz ana dilinden uzaklaştırmamıştır. İslâmiyet Orta Asya’yı kendi tesiri altına almış, fakat yine de Türk dilinin hâkimiyetini elinden alamamıştır. Bunun en önemli tanığı ve belgesi Türk Hakanlığı döneminde Türkçe eserlerin yazılışı ve Türk dilinin Orta Asya kültürüne yaptığı emsalsiz katkıdır. 11. asır Orta Asya Türk dünyasının dil, edebiyat ve kültürde en parlak devrini teşkil etmektedir. Türkler beraber getirdikleri Türk medeniyeti ve dillerini yerli yabancı halkalara aktarmışlardır. Küçük Uygur Kağanlığının vârisi sayılan Türk Hakanlığı devleti, Seyhun ve Ceyhun ırmakları arasında yüksek bir kültür hayatı yaşayan sahayı kendi sınırları içerisine aldıktan ve İslâm dinini de kabul ettikten sonra ister istemez bu dine mensup camianın yüksek kültüründen de faydalanmıştır. Kâşgarlı Mahmut’un feyz kaynağı sayılan Türk Hakanlığı devleti, çağın en yüksek kültür seviyesine erişmiştir. Türk Hakanlığı devleti sahibi bulunduğu göçebe ve bozkır kültürü ile yerleşik halklardan edindiği kültürü birbiriyle bağdaştırmayı başararak bütün yerlilerin direnmesine rağmen yeni kurduğu devletin bütün millî görenek ve geleneklerini korumuş ve yarınlara taşımıştır. * Prof. Dr. Akdeniz Üniversitesi, Edebiyat Fakültesi, Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü, Eski Türk Dili Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi. akok9@yahoo.com. Bu devir, Kâşgarlı Mahmut gibi büyük bir bilgini yetiştirmiştir. Kâşgarlı, Araplara döneminin Türk dilinin bütün diyalektlerini öğretmek maksadıyla gramer yazmış Türk kültürünü eksiksiz olarak çağın ilim âlemine sunmuştur. Kâşgarlı, Türk’ü çeşitli kaynaklardaki bilgilerle tanımak istememiş doğrudan ana kaynağına milletine baş vurmuştur. Sahadan elde ettiği bilgileri işlemek suretiyle tasnife tabii tutmuştur. İşte bundan dolayı Dîvânsız Kâşgarlı, Kâşgarlısız Dîvânı anlamak imkânsızdır. Kâşgarlı, alan incelemelerinin orijinal tanıklığında Türklerin dillerini, inançlarını, kültürlerini, yeme içme biçimlerini, gelenek ve göreneklerini, cemiyet hayatını bize tanıtmıştır. Dîvânda Türk bütün cepheleriyle ortaya konulmuştur. O, Arap’a Türk dilini öğretmek için özgüveni yüksek bir filolog, Türk dünyasını tanıtmak içinse bilinçli bir Türkçü kesilmiştir. Kâşgarlı Mahmut yalnız bir sözlük yazarı değildir. Sözlüğünde belirttiğine göre, O, Cevahirü’n-nahv fi-lugâti’t Türk (Türk dilinin gramer cevherleri) adlı bir gramer de yazmıştır. Anacak bu gramer bugüne dek bulunamamıştır. Kâşgarlı, pedagog, filolog, diyalektolog, etnolog ve kültür tarihçisidir. Kâşgarlı, Türkçe ve Arapça yanında Farsçayı da iyi bildiğini dönmemin tarih, coğrafya, din bilimlerinden de haberdar olduğunu eserinde bize sık sık hatırlatır. Kâşgarlı, DLT’ün mukaddimesinde kendisini ve yaptığı işi şu şekilde anlatır. “Ben onların en uz dillisi, en açık anlatanı, akılca en incesi, soyca en köklüsü, en iyi kargı kullananı olduğum halde onların şarlarını, çöllerini, baştan başa dolaştım. Türk, Türkmen, Oğuz, Çiğil, Yağma, Kırgız boylarının dillerini, kafiyelerini belirleyerek faydalandım; öyle ki, bende onlardan her boyun dili, en iyi yolda yerleşmiştir. Ben onları en iyi surette sıralamış, en iyi bir düzenle düzenlemişimdir”. Kâşgarlının bu ifadesinde samimiyetten başka bir şey yoktur. Kâşgarlı, Türkçeye tamamıyla vâkıftır. Diğer bir tabirle Türkçenin gramer yapısına yakından aşinadır. Açık anlayanlardan olduğuna göre, Türk ağızlarını ayırt edecek ve kolayca anlayabilecek bilgi birikimine sahiptir. Nesepçe de Türk ailelerinin soylularından birisinin mensubudur. Çağının hilâfet âleminde nesebe büyük bir değer biçildiği devirde, Kâşgarlının kendisini yüksek nesebe mensup olarak göstermesi dikkate değer önemli bir noktadır. Kâşgarlı ailesi Hakaniye devleti içerisinde zamanın Türk soyuna mensup seçkinlerindendir. Kâşgarlı yeteneğinin farkındadır. Kendisini ölçünlü dili en iyi bilen birisi olarak nitelemekte ve Türk dünyasını dolaşarak birçok Türk boyunun dilini öğrendiğini ifade etmektedir. Kâşgarlı Mahmud aynı zamanda şuurlu bir Türkçüdür. Eserinin, Türk maddesinde “Yüce Tanrı benim bir ordum vardır, ona Türk adını verdim, onları doğuda yerleştirdim. Bir ulusa kızarsam Türkleri, o ulus üzerine musallat kılarım”. Kâşgarlı şöyle devam ediyor: İşte, bu Türkler için bütün insanlara karşı bir üstünlüktür. Çünkü, Tanrı onlara ad vermeyi kendi üzerine almıştır; onları yeryüzünün en yüksek yerinde, havası en temiz ülkelerinde yerleştirmiş ve onlara kendi ordum demiştir. Bununla beraber Türklerde güzellik, sevimlilik, tatlılık, edep, büyükleri ağırlamak, sözünü yerine getirmek, sadelik, öğünmemek, yiğitlik, mertlik gibi övülmeye değer sayısız iyi meziyetler görülmektedir”. Eserinin girişinde de birkaç cümlelik Tanrıya övgü ve peygambere dua kısmından hemen sonra şöyle der: İmdi, bundan sonra Muhammed’in torunu Hüseyin’in oğlu Mahmûd der ki; “Tanrı devlet güneşini Türk burçlarından doğdurmuş olduğunu ve onların memleketleri üzerinde göklerin bütün tegrelerini döndürmüş bulunduğunu gördüm. Tanrı onlara Türk adını verdi ve onları yer yüzüne ilbay kıldı. Zamanımızın hakanlarını onlardan çıkardı; dünya milletlerinin idare yularını onların ellerine verdi; onları herkese üstün eyledi; kendilerini hak üzere kuvvetlendirdi, onlarla birlikte çalışanı, onlardan yana aziz kıldı ve Türkler yüzünden onları her dileklerine eriştirdi: bu kimselerin kötülerin-ayak takımının şerrinden korudu. Oklarının isabetinden kurtulmak için, aklı olana düşen şey, bu adamların tuttuğu yolu tutmak oldu. Derdini dinletebilmek ve Türklerin gönlünü almak için onların dilleriyle konuşmaktan başka yol yoktur. Bir kimse kendi takımından ayrılıp da, onlara sığınacak olursa, o takımın korkusundan kurtulur, bu adamla birlikte başkaları da sığınabilir”. Kâşgarlı fırsat düştükçe, halifesine, çevresine ve zamana Türkçülüğünü hissettirmeyi de asla unutmamıştır. Bu asil duygu tesiriyle olacaktır ki tekmil Türk illerini, obalarını ve bozkırlarını teker teker dolaşmış, Türk diline ve kültürüne ait ne bulduysa, hepsini inceden inceye derlemiş, kayıt altına almış eserinde işlemiştir. Kâşgarlı, bütün bunları ele aldığı konuyu samimiyetle inandığından yapmıştır. Kendisinden önce araştırılması ve ele alınması, ihtiyat dışı sayılan ve umumiyetle insanlığın ancak asırlar sonra ilim konusu yaptığı şive malzemesinin mukayeseli derlemesi ilk Kâşgarlıya nasip olmuştur. Kendisini görevlendirdiği bu işi, güzel ve akıcı bir üslupla anlatmıştır. Onun bu ifade gücü yetişkin bir dilci, olgun bir filolog olduğunu göstermektedir. Kâşgarlı, Türk illerini, Türk obalarını ve Türk bozkırlarını dolaşmış Türklerin çeşitli şive ve ağızlarına ait malzemeyi yerinde derlemiştir. Yine kendi ifadesine göre “tekmil Türk taifelerinin” şivesini zihnine nakşetmiştir. Bu kadar kati bir ifade Kâşgarlının ilmî ciddiyetinin ve derin bilgisinin geniş bir sahaya salahiyetle nasıl hakim olduğunun da en önemli nişanesidir. Kâşgarlı, Türk dilini bir bütün olarak görmüştür. Türk dilinin şivelere ayrılmadığı bir çağda, mukayeseli gramerin iç dökümünü yapmak istemiştir. Bugünkü ilerlemiş Türk filolojisinin bile önemli problemlerinden olan mukayeseli gramer çözümü, 11. Asır Türk dünyasında ancak Kâşgarlı gibi hazırlıklı, geniş halk kitleleriyle münasebeti olan bir filolog tarafından çözümlenebilirdi. Zamanın en önemli merkezlerinden biri sayılan Kâşgar’ın dışına çıkarak geniş ve yaygın Türk obalarını, bozkırlarını dolaşıp Türk kültürüne ait ne varsa bunları derleyip kayıt altına alması ve zihnine nakşetmesi küçük görülemeyecek bir başarıdır. 11. Yüzyıla ait Türk dünyasındaki kültür değişimi ve gelişmelerini biz Kâşgarlıdan öğrenmekteyiz. Türk dilinin, dokuz yüz yıl önce resmi yazı ve devlet dili olduğunu Kâşgarlının sağlam tanıklığıyla söylemekteyiz. Kâşgarlının şüphesiz en önemli yönü filolog oluşudur. Çağının klasik Arap filoloji mektebinde yetişmesine rağmen Türkçülüğünden hiçbir zaman ayrılmamıştır. Onun bu Türkçü tavrı dil âlimliğini güçlendirmiş onu güvenilir bir paye vermiştir. Türk dünyasının 11. asırdaki etnik kabiliyetini ve kültür mahsulünü düzenlenmiş, devri için birçok yenilikler getirmiştir. Dîvânını kimsenin düşünmediği bir tarzla düzenlemiştir. Filolog olarak ele aldığı dil ve sözcükleri açıklamış kullanılan örnekleri ile birlikte gösterip gramer kuralları bakımından da aydınlığa çıkarmıştır. Türkleri yalnız dil özellikleri ile değil etnik mensubiyetleri ile de güçlendirmiştir. Türkleri bize, boyları, soyları, obaları ve damgaları ile tanıtmıştır. Dîvânda yer alan sözcükler konu ve anlam bakımından bir sınıflandırmaya tabii tutulmamış; fonetik, morfolojik ve diyalektolojik konulara ayrılmamıştır. Kâşgarlı, Türk şiveleri konunda kesin bir hüküm ortaya koymamaktadır. Dîvân irili ufaklı birçok Türk boy ve uruklarından derlenmiş bir şiveler sözlüğüdür. Mukayeseli Türk grameri araştırması için en sağlam kaynaktır. Devrin Türk ve İslâm kültürü ile kaynaşmasında vazife alarak Türk dilinin abidelerini dikenlerin başında Kâşgarlı Mahmut gelir. Türk Yazı dil birliğinin şive ayrılıklarına rağmen asırlarca devam etmesinde büyük rol oynamıştır. Türk dilinin incisi değerinde bulunan çağın Türk illerinin ve kavimlerinin ağızlarını tespit etmiştir. Mahmut, Türk boyları ağızlarından canlı Türk kültürüne ve geleneklerine ait malzemeyi toplamak suretiyle Türk dil ve kültürünü kayıt altına almıştır. Yazdığı Dîvânla Türkleri Arap muhitine tanıtmış Türkçeyi tüm diyalektleri ile de Araplara öğretmek için mücadele etmiştir (Kök, 2010:17-19). TÜRKÇENİN MÜCEVHER SANDIĞI: KUTADGU BİLİG İslâmî Dönem Türk Edebiyatı’nın ilk ve en önemli telif eserlerinden olan Kutadgu Bilig, 11. yüzyıl Türkistan’ında çok kültürlü bir ortamda Türk kimlik ve düşüncesi ile yetişen Kuz Ordalı Yusuf tarafından yazılan Orhun’dan Kâşgar’a Türklerin dili, kültürü, tarihi ve devlet yönetim bilgisini içeren paha biçilmez kıymete sahip Türk mirasıdır. 11. yüzyıl Türk yazı dilinde öğretici ve hikemli üslupla yazılan eser, yalnız devrinde değil tüm zamanlarda Türk edebî ürünleri içerisinde de seçkin edebiyat ürünü olarak kabul görür. Kutadgu Bilig; devlet, adalet, kut, töre kavramları etrafında dünden güne aktarılan paha biçilmez kıymette değerler manzumesinin canlı örneğidir. Binlerce yıllık tarihi olan Türk irfanı Kutadgu Bilig’i Yusuf aracılığıyla Türkçe olarak okuruna emanet eder. Türkçe’nin Kutadgu Bilig’de ulaştığı ifade kolaylığı, retorik teori ve belagatli anlatım tarzını asırlar öncesinden edebiyatımıza sunar. Bu yolla oluşturulan eserin içeriğinde farklı kavramlarla oluşturulmuş edebî sanatlar ve anlatım yolları çok önemli yer tutar. Soyut kavramları ifade etmede dil sanatlı kullanımları tercih eder. Söylenecek etkili söz, dilin en keskin şekilde anlatım ifadesinin sonucu olur. Etkileyici söz, derin duygu, yaratıcı zekâ ve kendine özgü üslûp gerektirir. Kutadgu Bilig, insan yaşamına dair konuları içeren devlet, ordu, yönetim, dünya, toplum, meslekler ve insan kaynaklarını ele alan çok yönlü sosyal içerikli eserdir. Türkler, İslâmiyet’in kabulü ile girdikleri kültür dairesi içerisinde Arapça ve Farsça’nın etkisinde kalmayıp kendi dilleri ile kısa sürede telif eserler vücuda getirmişlerdir. Kısa sürede meydana getirilen bu telif eserler dönemin düşünce ruhunun ve idrakinin en canlı tezahürüdür. Dönemin Türkçe etkisi ile Türkçülük ve Türkçecilik muasırları arasında ciddi anlamda kabul görmüş Kutadgu Bilig ve Dîvânu Lugâti’t Türk’le de şöhret bularak insanlığın ufkunu aydınlatmıştır. Yusuf’un kahramanları yitik bir yönetimi yeniden ayağa kaldıracak kudretli Türk kimlikli kahramanlardır. Kahramanlar Türk düşüncesinin kaynaklarını oluşturan Türk kültürünü ve yaşam tarzını temsil ederler. Kutadgu Bilig dil/tarih/kültür değerlendirmeleri neticesinde Türk kültür ve düşüncesinin tezahürünün ürünü olduğu açıkça görülür. Çok kültürlü Türk kimlikli Yusuf’un ferasetli Türk kahramanları Kutadgu Bilig’le Türk düşüncesini bize ulaştırır. Yusuf Kutadgu Bilig’de kahramanlarına Türk kültür ve düşüncesinin köklerinin tarihi izlerini yansıtan konuş(tur)maları ile okura Türk kültür tarihinin dip köklerinin kodlarının sırlarını verir. Kutadgu Bilig, sosyal hayat (çocuk yetiştirme, insanlarla ilişkiler, insan kaynakları yönetimi), eğitim-öğretim, devlet yönetimi tahta çıkma, devlet yönetiminin hiyerarşisi, verilen emirlerin iletilmesi, kanunların çıkarılması, devletin halk üzerindeki görevleri ve halkın devlete karşı olan görevleri, insanların toplumda birbirlerine karşı görevleri, yemek adabı, yaşayış, ölüm gibi sosyal, siyasî, kültürel, tarihî ve içtimaî konuları içerir. Kutadgu Bilig, Türk toplum yapısını yansıtmasıyla da Türk millî kültürünün temel kaynaklarından biridir. Türk toplumunun kültür, hayat ve geleneklerinin din, mitoloji, felsefe, aile düzeni, devlet yönetimi gibi konuların da temel kaynağıdır. Kutadgu Bilig, XI. yüzyıl Türkistan’ında çok kültürlü bir ortamda Türk kimlik ve düşüncesi ile yetişen Kuz Ordalı Yusuf tarafından yazılan Orhun’dan Kâşgar’a Türklüğün dili, kültürü, tarihi ve devlet yönetim bilgisini içeren emsalsiz Türk mirasıdır (Kök, 2020; 1-31). Balasagunlu Yûsuf, Kutadgu Bilig’de dilinin bütün sosyal ve kültürel iletişim kodlarını yetkinlikle kullanarak, 11. yüzyıl Türk hükümdarlık kutunun öğretisini, Türk devlet erkânı, âdâbı ve usûlünü bütün incelikleriyle edebî bediî bir mesaj hâlinde ilk dili Türkçe olanlar ile artık Türk kılığına girmiş olanlara vermiştir. Yûsuf ve eseri tarihsel diyalektolojinin zamanmekân-konuşur bilgisini dakik olarak sunması bakımından bir yandan Türkçenin standartlaşma süreçlerinin daha iyi anlaşılması bir yandan da bize ulaşan nüshaları ile Türk dilinin hem Erken Orta hem de izleyen aşamalarındaki diyalektal türlenme akışının tanımlanabilmesi için birinci el kaynak değerindedir. Bütün Kutadgu Bilig yazmaları, ne yazıcıların kendi diyalektlerine bir tercüme ne de metnin dili ile yazıcının dilinin uzlaştırıldığı kısmî uyarlamalar değildirler. Her üç Kutadgu Bilig yazması da yazıcılarının metni hiç değiştirmeden olduğu gibi bir ayna kopyasını yapmaya çalıştıkları ayna kopyalardır. Ancak her üç metin arasında yazıcı müdahalelerinin sonuçları olarak görülen farklılıkların birleştikleri özellikler, yazmaların yazıcılarının diyalekti ile metnin kaynak diyalektinin aynı, fakat devamı olduğuna götürmektedir. Elbette Kutadgu Bilig yazmalarındaki yazıcı müdahalelerinin neler ve nerelerde olduğunu belirlemek, hem şecerevî hem de tarihsel diyalektoloji açısından bize aydınlatıcı bilgiler verecek, değişme süreçlerinin istikametlerini ve niteliklerini anlamamıza yardımcı olacaktır (Barutcu-Özönder, 2017;12-13). Kutadgu Bilig’de şair, asıl maksadı olan ideal bir hayat nizamını ifade ederken içinde bulunduğu muhite de bir dereceye kadar temas etmiş ve realiteye de yer vermiştir. Fakat Yusuf her şeyden önce bir şairdir. Kutadgu Bilig ne vakaları nakleden bir tarih, ne bölge ve şehirleri tasvir eden bir coğrafya, ne din alimlerinin içtihatlarını toplayan bir telif, ne hakimlerin fikirlerine istinat eden bir felsefe, ne de şeyhlerin vecizelerine dayanan nasihat kitabıdır. Onda yakında tasrih ve tarif edilen hiçbir isme tesadüf edilmez. Yusuf gündelik hayat kurgularının üstüne çıkmış ve kendi muhitinin seviyesinden çok yükselmiş olmakla beraber insan olarak o da muhitinin bir ferdidir; düşünce ve tasavvurlarını muhitin ve devrin malzemesi ile ifade etmek ve muhitin ve devrin anlayabileceği şekil ve usullerle terennüm eylemek mecburiyetindedir. Kendi fikirlerini takviye için devrin üslup ve tarzına uyarak muhitinin fikir mahsullerine sık sık müracaat etmiştir. Eserde türlü mevzulara ait fikirleri nakleden ve cemiyetin muhtelif zümrelerine mensup bulunan şahıslara atıflar yapılmaktadır. Bunlar hakkında bugün malumatımız olmamakla beraber, bunlar şairin devrinde yaşayan veya eserleri ile tanınan yahut bu gibi vesilelerle böyle eserlerde adları geçen mâruf kimseler olduğu şüphesizdir (Arat, 1977:194). Yûsuf Has Hâcib Kutadgu Bilig’i hangi ortamda yazdı? Hâcib, bu eserin yazım aşamasında neler okuyordu? Kendinden önceki dönemler, kendi dönemi ve yaşadığı devirden sonraki dönemler hakkında neler düşündüğü hayatı hakkındaki bilgiler kadar sır kalmıştır. Hâcib’in bir entelektüel olarak kendi döneminde yapılan tercüme faaliyetlerine kayıtsız kalmayacağı hepimizin ortak düşüncesidir. Hâcib’in bu kayıtsızlığı, bir düşünür olarak her dönemi, her kültürü bilmek isteme duygusundan kaynaklanmaktaydı. Hâcib, Kutadgu Bilig’de Karahanlı dönemi yönetim, inanç, felsefi ve sosyal hayat, ekonomi ve aile hayatını henüz Türklük çağında, mekanında ve hafızası içerisinde kayıt altına almıştır. Hâcib her şeyden önce Türk geleneklerince doğmuş ve yetişmiş bir insandır. Türk kültürünü ve kozmolojisini iyi bilmektedir. Bu nedenle yönetime inançla fikirlerini aktarırken kendi kültüründen özellikli bir söylemi oluşturan unsurları da içerisinde alan ideolojik bir hafızaya sahip olan kavramlardan faydalanmıştır (Eker 2021: 24-40). Yusuf, Karahanlı devletinin önemli kültür merkezlerinden Balasagun ve Kâşgar’da eğitimini tamamlamış zamanının içtimaî ve dinî bilgilerini tahsil ve tekmil etmiş Türk’e ait dünyayı tasavvur eden ve bu uğurda amel eden bir münevverdir. Döneminin önemli siması ve bürokratıdır. Devrinin hayat felsefesini eseri dile getirmiştir. Türk Hakanına armağan olarak sunulan bu nadide eser sayesinde adı ebedî kalmış şöhreti Türk dünyasının her tarafını ulaşmış ve yayılmıştır. Kutadgu Bilig sayesinde ihtiyar talih ona bu haklı ünü vermiş kendi kıymet ve derecisine müdrik bir şair edası ile eserini Hakana takdim edip mansıp olarak Has Hâcib unvanını almış ve kendisine yüksek bir maaş bağlanmıştır. Bu durum bir müellife sağlığında ödenen en kıymetli telif olmalıdır. TÜRK DİN DİLİNİN YEŞİM TAŞI:TÜRKÇE İLK KUR’AN ÇEVİRİLERİ Türkçe ilk Kur’an çevirileri söz varlığı açısından son derece kıymetli Türk kültür hazinelerini ihtiva eder. Türk Hakanlığı hükümdarının radikal bir kararla din değiştirme tercihi ile Türk Hakanlığına tabii olan halk, yeni bir kültür dairesi ile tanışmış oldu. Türkler, yeni girdikleri kültür muhitinde İslâmiyet’in inanç, kural ve kaidelerini halka aktarmak, halkın da kendi dilleri ile günlük inanç ve ibadet pratiklerini kolaylıkla yapabilmesini sağlamak için İslâmiyet’in kutsal kitabı Kur’an’ı Türkçeye çevirmişlerdir. Kur’an’ın Türkçeye çevrilmesi işi dinî sorumluluklarla beraber dikkat, sabır, bilgi, çalışma disiplinin yanında anlaşılır bir dil kullanımını da zorunlu kılmaktadır. İşte, bu şartlar dahilinde ortaya çıkan Türkçe Kur’an çevirileri Türk dilinin tarihî gelişimi ve seyrini takip açısından da son derece önemli filolojik kaynaklardır. Dinî tercih Türkistan’da sosyal ve kültürel yaşamı yeniden şekillendirmiştir. Türkçe Kur’an çevirilerinde geçen sözcükler Türklerin kültürel inanç kodlarının tespiti açısından vazgeçilmez başucu kaynaklarıdır. Türkler, yeni girdikleri dine daha önceki yaşamlarında kullanmış oldukları birçok terim ya da sözcüğü de taşımışlardır. Sözcükler, tarihî süreç içerisinde milletler gibi din değiştirmezler. Sözcükler, tarihî yolculuklarında uğradıkları coğrafyalarda anlam daralması, genişlemesi, iyileşmesi, kötüleşmesi, değişmesi gibi etkileşime uğrarlar (Kök, 2023:783-800). 11.-13. yüzyıllara tarihlenerek kabarık bir külliyat oluşturan Satır Altı Türkçe Kur’an çevirilerinde de izlenebilmektedir. Yapılan incelemelerde varılan sonuç odur ki, Türkler, gerçek yeni yabancı kökenli Arabî, İbranî, Aramî, Nebatî, Süryanî, Farisî, Yunanî ve nihayet Latin vd. sözcükleri ya birebir modern çeviribilimde litteral çeviri (word for Word translation) ya da İslâmî literatürde ise harfî (lafzî) tercüme olarak adlandırılan tercüme türü ile alıntılayarak ya da alıntılayıp kopyalamadan kendi kavram ve terim dünyasından çağrışımlı anlam yükleyip izafîleştirerek atıflı ve mecazlı olarak çevirmişlerdir. Çeviri aslında ‘yeni (bir) dil’ inşa etme işidir. Daha da karmaşık yapısıyla tektanrıcı kutsal kitap metinleri özel bir dil ve diskur türüdür. Kutsal metinler kavram ve anlam evreni bakımından sureler, ayetler arası birbirine bağlanarak ilişki kurdurucu bir yapıyı da verir. Bu sebeple kutsal kitap çevirilerinde kaynak metindeki asıl anlamı ne çoğaltarak ne de eksilterek harfi harfine vermek esastır. Ana metnin açık ve kapalı anlam taşıyan ilâhî kaynak iletisini, dinî ve dünyevî, felsefî, metafizik dünyayı kavratıcı ve canlandırıcı, işlenmiş bir formel yazılı dil temeli gerektirir. TİEM 73, Türk dinî çeviri geleneğinin erken Türk çeviricilerinin Arapça ve Farsça karşısında ne dil ne de din kompleksine girmediklerini söylemeye imkân verir. İslâmî Türk muhitinin Kur’anî bilimler alanında güçlü din bilginlerinden oldukları kuşku götürmeyerek bu atsız çeviriciler, Arapça ve Farsçaya vâkıf ve özgüvenli olarak çeviri edincine göre hareket etmişlerdir. Kuranî terminolojinin hedef dilde karşılanması açısından TİEM 73, Hakanlı muhitinin özgün diğer iki baş eseri KB ve DLT gibi 11. yüzyıl Türkçesinin olgunluk düzeyine eriştiğini, yeşim taşı bir yazı dili olduğunu gösteren hayranlık uyandırıcı ispatıdır (Gökgöz 2023:123-133). İstanbul TİEM 73 Nüshası Türk İslâm Eserleri Müzesi 73 numarada kayıtlı Türkçe Kur’an çevirisinin kim/ kimler tarafından nerede çevrildiği hakkında elimizde somut bilgiler yoktur. Ancak, metin gösterdiği dil özellikleri bakımından kesinlikle Karahanlı çevresi metinleri arasına dâhil edilmelidir. Hakaniye döneminde yazılmış olan Türkçe Kur’an çevirisinin/ çevirilerinin dil malzemesini de göz önünde bulundurarak çevirinin/ çevirilerin Türk Hakanlığı devrinde Türkistan coğrafyasında yazılmış olma ihtimalinin güçlü olduğunu söyleyebiliriz. Bunun yanında Türk İslâm Eserleri Müzesi 73 numarada kayıtlı olan Hakaniye standart dil özellikli Hakanlıların dili ile yazılmış olan Kur’an çevirisinin de aralarında bulunduğu söz konusu çeviri/çeviriler muhtemelen İsficap (Sayram), Fergana, Semerkand, Buhara, Belh, Taraz, Sütkent, Çü, Seyhun, Kaşgâr, Sabran şehirlerinden temsilcilerin de bulunduğu bir heyet tarafından yazılmış olmalıdır. Türk nüfusunun kalabalık olduğu şehirlerde üst seviyedeki entelektüel hayatın varlığı Türkçe ilk Kur’an çevirisi/çevirilerinin Türkistan coğrafyasındaki Türk illerinden birinde yazılmış olmasının en kuvvetli ispatıdır (Kök, 2021:1-5). Rylands Nüshası Rylands Nüshası Türkçe Kur’an Çevirisi’nin kim/ kimler tarafından nerede/ ne zaman çevrildiği hakkında bilgi bulunmamaktadır. Metnin dillik özellikleri metni Karahanlı çevresi metinleri arasına dahil etmemizi zorunlu kılmaktadır. Rylands Kur’an Çevirisi, TİEM 73 gibi Türk Hakanlığı döneminde yazılan bir ayna kopyadan çekimlenmiş olmalıdır. Rylands Nüshası Kur’an Çevirisi diğer Hakaniye Türkçesi Türkçe Kur’an çevirileri olan TİEM 73 ve Anonim Tefsir ile ortak bir asıl ya da asıl nüshaya en yakın bir nüshadan birbirlerine yakın zamanlarda, fakat farklı coğrafyalarda yazılmış olmalıdırlar. Rylands Nüshası Kur’an Çevirisi’nin dili söz varlığı bakımından tam bir Kur’an çevirisi olan TİEM 73 hem de Hakaniye Türkçesinin iki önemli eseri Kutadgu Bilig ve Dîvânü Lugâti’t Türk’ ün söz varlığı ile büyük oranda örtüşür. Ses bilgisi ve şekil bilgisi bakımından özellikli olan nüshada dillik malzemeden hareketle Türkçe metnin hâkim dilinin Hakaniye Türkçesi olduğu görülür. Rylands Nüshası’nın yapım ve çekim morfolojisini dikkate aldığımızda eseri Hakaniye dönemi Türkçesi eserleri ile eş zamanlı olarak tarihlendirebilmeye imkan sağlar (Kök, 2021:1-4). Anonim Kur’an Tefsiri Orta Asya Tefsiri olarak da adlandırılan nüsha, Leningrad’da Asya Halkları Enstitüsü Kitaplığı Cod. 332’de 2475 numarada kayıtlıdır. Yazmanın başı ve sonu eksik olduğundan ne zaman, nerede, kimin tarafından yazıldığı/ yazdırıldığı hakkında bilgi yoktur. Anonim Tefsir Türkçe Kuran Çevirisi’nin kim/ kimler tarafından nerede, ne zaman çevrildiği hakkında bilgi yoktur. Dillik verilerden hareketle metni en erken 14. yüzyıl ya da 15. yüzyılın ilk yarısına tarihlendirmek mümkündür. Anonim Tefsir/ Leningrad Nüshası’nın çeviri kısmı geç dönem Karahanlı Türkçesinin özelliklerini, tefsirli kısımlar ise Harezm, Kıpçak, Oğuz hatta erken Çağatay özelliklerinin yer aldığı Harezm Türkçesi özelliklerini yansıtır. Nüshada yer alan kıssa ve tefsirlerde Oğuz ve Kıpçak etkisi bariz bir şekilde görülür. Bu etki bize nüshanın Harezm’de Zemahşeri mektebine mensup biri tarafından istinsah edilmiş olabileceği fikrini verir (Kök, 2021:1-3). Yesevî Atanın Hikmetler Evreni: Dîvân-ı Hikmet İslâmî çevrede doğup Türkistân muhitinde yayılma alanı bulan hikmetler Yesevî dervişleri vasıtası ile tüm Türkistanda ses bulmuştur. İslâmiyeti toplu kabul eden ilk Türk topluluğu Türk Hakanlığı, Türkistan coğrafyasında Türkçe bir din dilinin oluşumunun ilk öncülerindendir. Yesevî’nin hikmetlerinde işlenen konular günlük hayatın parçasıdır. Konular yalın ve anlaşılır üslûpla anlatılır. İlahî aşk, Allah’ın birliği, Hz. Peygamber övgü ve sevgisi, zühd ve takva, İslâm ahlakı, menkıbeler, ahiret hayatı, cennet-cehennem tasvirleri, kıyâmet ahvâli, dünyadan şikayet, dervişliğin faziletleri, zikir ve halvet. Türkistan kültürü ve coğrafyası hikmetlerin mekanıdır. Yesevî hayatına ait bazı hatıralarını da hikmetlerinde anlatır. Hikmetler, Türkçe konuşanların coğrafyasında yani Türkistan’da İslâmî dönem Türk edebiyatının özellikli mirasıdır. Didaktik amaç hedeftir. İnsanlara sosyal ve dinî yaşantılarına dair nasıl bir yol izlemeleri gerektiği hakkında bilgiler sunar. Etkileyicilik ve kalıcılık yaratmak maksadı ile yalın bir üslupla ve hayatın içinden örneklendirilmiştir. Dinî öğretiler günlük ve gündelik hayatın ihtiyaçları göz önüne alınmıştır. Dîvân-ı Hikmet, Pîr-i Türkistân tarafından söylenen ve onun takipçileri tarafından 12.17. yüzyıllar arasında Türkistan’da İslâmî öğreti ve geleneğin yayılma/yaşatılması gayesi ile Türk-İslâm coğrafyasına etki etmiş ve ses yükseltmiştir. Türk milli kültürün yansıtıcısı İslâmî devre ait ilk temel eserlerden olan hikmetler, Türk halkını temel ahlâkî konularda aydınlatmak, halka dinî ve temel ahlâkî değerlerin verilmesi ve öğretilmesi amacıyla oluşturulmuştur. Kâmil insanı hedeflemiştir. Kâmil insan olmaya giden yolu göstermek, insanların dünya ve ahiret hayatına katkı sağlama gayesi amaçlamıştır. Dürüstlük, güzel ahlak sahibi olma, tevazu ve alçak gönüllülük hikmetlerin ana temasıdır. Ateş olarak nitelendirilen nefis, kibir, hırs, ikiyüzlülük gibi kötü davranışlardan kaçınılması öğütlenip tavsiye edilmiştir. Hikmetler, Türklerin İslâmiyet’ten önce de benimsediği ve ayrıca icra edildiği dönemin sosyal ve ahlâkî düşünce yapısının kuşaktan kuşağa sözlü gelenekle aktarımının Türkçe ifadesidir. Dönemin diğer eserlerine göre daha fazla dinî ögeler ve öğretileri içermektedir. Dinî düşünceler, öğütler oldukça fazla yer tutmaktadır. Divân-ı Hikmet’in oluştuğu Karahanlı döneminin en önemli özelliği Türklerin İslâm Medeniyeti dairesine girişleri ve Türk kültür evrenini yaratmalarıdır. Dîvân-ı Hikmet, Türk İslâm evreni içinde kişilerin eğitimi ve toplumun sosyal ve ahlaki düzeni için konulmuş bulunan esasları içerir. Değişik dinî inanışlara sahip olan Türklerin İslâmiyet’i kabulleri onların sosyal ve kültür hayatlarında büyük bir değişim ve gelişim meydana getirmiştir. Hikmetlerin amacı İslâmî bilgilerin öğretilmesi ve tatbikini sağlamaktır. Türk-İslâm kültürü sahasında ferdi ahlak bakış açısıyla dini bir nazara göre yazılmıştır. Didaktik bir teknikle Türkçenin ifade gücünün yaygın ve kalıcılığını sağlayıp dönem insanının dinî duygu ve düşünce dünyasının bir izdüşümü olmuştur. Yesevî, Türkçe’yi sahiplenen Arapça ve Farsça bilmesine rağmen Maveraünnehir’de yaşayan Türkleri hikmetleri ile tanıştırıp İslâm dininin öğretilerini Türkçe ile öğretip samimi ve sarsılmaz bir din ve dil sevgisi oluşturup Türk dünyasının dil birliğini Türkçe ile tesise çalışmıştır. Söylediği Türkçe hikmetleri ile Yesevî dervişleri İslam’ı Türk’ün düşüncesine uygulayarak Türk coğrafyasında ortak fikir inançlarını yerleştirmiştir. Hikmetler, billur gibi Türkçesi ile Türkçe’nin din dilinin oluşumunda gönüllü ve öncü görev üstlenmiştir. Hoca Ahmet’in Türkçe milli vezin biçiminde telkin ve tavsiye eden öğütleri Yesi’den İran’a, Kazan’dan İstanbul’a, Kafkaslardan Balkanlara kadar Türkçe konuşurların ağızlarında bal tadı olmuş Türk kültürüne renkli bir tat vermiştir. Arslan Baba’nın ağzından aldığı emanet hurmayı Türk millî formu ile şekillendirip söylediği hikmetlerle Türkçe tat ve lezzetinde bütün Türkistan’a tanıtmıştır. Hoca Ahmet’in Hikmetleri, Yesi şehrinde Türkçe ağacının yeşerip Türkistan’a kadar Türk irfan dilinin kök salmasına sonuç teşkil etmiştir. Pîr-i Türkistan, Türkçe ülküsünü ortaya koyup Türkçe söylediği hikmetleri ile ahlak ve nasihati üstün kılarak Türkçeyi eğitim, kültür ve tefekkür dili haline getirip Türkçe konuşurlara mirâs bırakmıştır. Pîr-i Türkistan değiştirilmemesi gerekenleri kabul edecek tevekküle, değiştirilmemesi gerekenleri değiştirecek cesarete, tevekkül ile cesareti ayıracak bilgeliğe sahipti. Yaşamı boyunca inancının çilesini çekti şimdi ise hikmetlerle tüm Türkistan’ı kuşatan fikirlerinin şerefini taşımaktadır (Kök, 2016:29-299). Yüknekî’nin Kadim Öğütleri: Atebetü’l Hakayık Milli kültürün devamı olan İslâmî devrin ilk temel eserlerinden Atebetü’l Hakayık Edib Ahmed Yükneki tarafından Türkistan’da Hâkaniye Türkçesi ile tahminî 11. asrın sonları ve 12. asrın başlarında yazılmıştır. Anlamı, hakikatlerin eşiği demektir. Eserde insanları kemale ulaştırmak hedeflenmiştir. İdeal insan olmaya gidilen yolda dürüstlük, güzel ahlak sahibi olma, tevazu ve alçak gönüllülük konuları işlenip iyi değerler teşvik edilmiştir. Toplumu ayrıştıran kibir, hırs, gıybet, iftira, iki yüzlülük vb. davranışlardan uzak durulması öğütlenmiştir. Eser, halka dinî ve temel ahlâkî kavramları öğretmek amacı ile yazılmıştır. Atebetü’l Hakayık muhteva açısından, Türklerin İslâmiyet’ten önce de benimsediği ve ayrıca uygulandığı dönemin sosyal ve ahlâkî temel düşüncelerinden oluşur. Bu dönem eserlerinin kaynakları; Türk düşüncesi ve İslâm’ın kaynakları Kur’an, hadis, fıkıh, kelâm, siyerler, kıssalar, ilim ve tasavvuftur. Bu düşüncelerin bütününü Türkistan’ın, İslâm medeniyetindeki iz düşümlerini Atebetü’l Hakayık’ta görebilmek mümkündür. Yeni bir dinin milletçe benimsendiği ve kabul gördüğü bir devirde ahlak ve öğüt sosyal hayatta en çok önem verilen konulardan olmuştur. Türklerin İslâm kültür muhitine girmelerinden sonra dinî-didaktik, edebî-ahlâkî eserler Türk kültürünün kadim değerlerinden süzülerek yeni medeniyet dairesinde kabul görmüş ve karşılık bulmuştur. Türklerin tarihî dönem din deneyimleri 11. asır Türkistan’ında yeni mensup oldukları dinleri ile tarihî Türk dinî kavramları bütünleşip Türk din dilinin oluşmasına zemin hazırlamıştır. Bu dönemde pek çok ilmi eser kültür ve tefekkür terimleriyle kaynaşarak vücut bulur. Türk düşüncesi, Türk coğrafyasında yazar/yazı/okur üçgeni ile birbirlerini yakından tanıyıp ve bu yakından tanış deneyimi sayesinde Atebetü’l Hakayık ile dil, kültür, düşünce ve ülkü olarak takipçilerine Türk tipi miras bırakmıştır. Türk kültürü ve düşüncesi her devirde yazılan eserlerde zamanın ruhuna uyarak karşımıza çıkmaktadır (Kök, 2018:1081-1096). Sonuç Dil, gönül tezgahında Türk kimlikli cerenler tarafından sabırla, dertle, ümitle renk renk dokunan parlak rengini topraktan ve yapraktan alan kökü desen desen atalarından aldığı eli torunlarına uzatan iplik iplik büyüyen kimi söz kimi yazı ile bize ulaşan kültür halısıdır. Dil, dünden yarına gürül gürül çoğalarak akan duru ve saf bir çağlayandır. Dil, zamana hükmeden en önemli propaganda aracıdır. Dil, tarihtir. Dil, kültürdür. Dil, bir ulusun kimliğidir. Bireyin hangi ulusa ait olduğunun en önemli belirleyicisidir. Dil, sadece sözcük yığını, gramer kuralları veya sadece bir anlaşma aracı değildir. Dil hatıradır. Dil hafızadır. Hatırayı ve hafızayı korumak ve yarınlara taşımak her kişi ve kuruluşun öncellikli millî görevidir. Atatürk’ün 02/09/1930 tarihinde Sadri Maksudî’nin eserinin kapağına el yazısıyla yazdığı sözler Türk dili konusundaki hassasiyet ve yol gösterici tavrının Kâşgarlı Mahmut’tan aldığı kutlu mirasa sadakatinin ve samimiyetinin sarsılmaz nişanesidir. “Millî his ile dil arasındaki bağ çok kuvvetlidir. Dilin millî ve zengin olması millî hissin inkişafında başlıca müessirdir. Türk dili, dillerin en zenginlerindendir; yeter ki bu dil, şuurla işlensin.” “Ülkesini, yüksek istiklâlini korumasını bilen Türk milleti, dilini de yabancı diller boyunduruğundan kurtarmalıdır”. Atatürk, milletlerin teşekkülünde dilin tarihî rolünü görmüş tüm yetkisini sonuna kadar kullanmıştır. Türkçecilik bilinci Türk milletini ve Türk kültürünü koruma, yaşatma ve savunmanın bir cephesi olarak Türkçülerin yani Türk milliyetçilerinin davasıdır. Çünkü, Türk demek, Türkçe demektir. Dilde, fikirde, işte birlik daimi meşalemiz olmalıdır! Bir millet, kendi dilinde konuşup yazamazsa kendine ait değerlerin koruyucusu ve savunucusu olamaz! “Türk birliğine inanıyor ve onu görüyorum” vasiyetine bugün her zamankinden daha çok sahip çıkılmalıdır! Kaynaklar Arat, Reşid Rahmeti. Kutadgu Bilig Maddesi. (C.6 1038-1047), İslâm Ansiklopedisi, İstanbul, MEB Yayınları, 1977. Arat, Reşid Rahmeti. Kutadgu Bilig II Çeviri, Türk Tarih Kurumu Basımevi, 2. Baskı, Ankara, 1974. Arat, Reşid Rahmeti. Kutadgu Bilig I- Metin, 2. Baskı, Ankara, Türk Dil Kurum Yayınları, 1979. Arat, Reşid Rahmeti. Atebetü’l Hakayık, Türk Tarih Kurumu Basımevi, 2. Baskı, Ankara, 1992. Arsal, Sadri Maksudî, Türk Dili İçin, Türk Dil Kurumu Yayınları, Ankara, 1994. Barutcu Özönder, F. Sema. “Kutadgu Bilig II Kutadgu Bilig’in Metin Türü ve Tarihsel Diyalektoloji İçin Değeri”. Çukurova Türkoloji Araştırmaları Dergisi, 3 (2), 2018, 179- 253. Eker, Özge. Kutadgu Bilig Metaforları, Akdeniz Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Türk Dili ve Edebiyatı Anabilim Dalı, Doktora Tezi, 2021, Antalya. Ercilasun, Ahmet Bican - Ziyat Akkoyunlu. (Haz.). Kâşgarlı Mahmud. Dîvânu Lugâti't-Türk (GirişMetin-ÇeviriNotlar-Dizin). Ankara, TDK Yayınları, 2014. Gökgöz, Saime. “Türk Hakanlığı Muhiti Türk İslâm Kaynaklarında Kâfir” Millî Folklor 137 (Bahar 2023), ss, 123-133. Kök, Abdullah. “Kâşgarlı Mahmut’un Türkçülüğü ve Türkçeciliği”, Türk Dünyası Tarih Kültür Dergisi S. 289, (Ocak 2011), ss. 17-19. Kök, Abdullah. “Türk Hakanlığı Dönemi İlk Türkçe Satırarası Kur’an Çevirisi TİEM 73: İlmî Keşfi ve İlmî Neşri Meselesi”, MTAD, C. 14. Sayı 3 ( Eylül 2017), ss. 191-211. Kök, Abdullah. Pîr-i Türkistan’ın Metafor Dünyası. Kesit Yayınları, İstanbul, 2017. Kök, Abdullah, “Yüknekî’nin Kavram Dünyasının Kaynakları Üzerine Düşünceler”, 2. Uluslararası Türk Dünyası Eğitim Bilimleri ve Sosyal Bilimler Kongresi, (Editörler: Yeşil, Yımaz-Yıldırım, Seyfullah), 3. Cilt. Ankara, 2018. Kök, Abdullah. Türklerin Entellektüel Mirası, Kuatdgu Bilig, Devlet:Adalet,Kut, Töre. Kesit Yayınları, 2. Baskı, İstanbul, 2020. Kök, Abdullah. "Kur’an Tercümesi (TİEM 73)". Türk Edebiyatı Eserler Sözlüğü, http://tees.yesevi.edu.tr/madde-detay/kur-an-tercumesi-tiem-73. [Erişim Tarihi: 9 Nisan 2023]. Kök, Abdullah. "Kur’an Tercümesi (Rylands)". Türk Edebiyatı Eserler Sözlüğü, http://tees.yesevi.edu.tr/madde-detay/kur-an-tercumesi-rylands. [Erişim Tarihi: 9 Nisan 2023]. Kök, Abdullah. "Anonim Kur’ân Tefsiri (Petersburg)". Türk Edebiyatı Eserler Sözlüğü, http://tees.yesevi.edu.tr/madde-detay/anonim-kur-an-tefsiri-petersburg. [Erişim Tarihi: 9 Nisan 2023]. Kök, Abdullah. Tiem 73’te Budist Bir Sözcük ‘arhant’, Doğumunun 80. Yılında Prof. Dr. Ahmet Bican Ercilasun Armağanı, (Editörler: Karahan, Leyla-Yıldız, Hüseyin), TDK Yayınları, Ankara, 2023.