Location via proxy:   [ UP ]  
[Report a bug]   [Manage cookies]                

Sözlüklerde Kelime Türlerinin Berlirlenmesi Meselesi

İstanbul Türk Ocakları İstanbul Üniversitesi Doğumunun 120. Yılında Prof. Dr. Ahmet Caferoğlu Hatıra Kitabı Editörler Prof. Dr. Fikret Turan - Dr. Öğr. Üyesi Özcan Tabaklar Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü Eski Türk Dili Anabilim Dalı Celebrating His 120th Birth Anniversary Prof. Dr. Ahmet Caferoğlu Memorial Volume Katkılarıyla Yayımlanmıştır. YAYIN NU: 22 ISBN 978-605-9443-25-8 Baskı: ŞenYıldız Yayıncılık Hediyelik Eşya ve Tekstil San ve Tic.Ltd.Şti. Gümüşsuyu caddesi. Dalgıç İş Merkezi No:3 Kat:1 Topkapı-İstanbul Tel: 0212 483 47 91 ● Faks: 0212 483 48 23 İstanbul-2019 Sözlüklerde Kelime Türlerinin Belirlenmesi Meselesi1 A. Azmi Bilgin Haliç Üniversitesi Özet Türkçeden Türkçeye olan sözlüklerin madde başları incelendiğinde f., sf., e., zf. gibi kısaltmaların kullanılması dikkat çekmektedir. Fiillerin türünü tanımlayan ancak kısaltmanın bulunmadığı kelimeler de mevcuttur. Fiil madde başları hakkında iki önemli husus vardır; bunlardan ilki mastar eklerinin yazılıp yazılmayacağı, ikincisi ise fiillerden sonra kısaltma kullanılıp kullanılmayacağıdır. Bu, fiil tabanının fiil ya da isim olmasına bağlı bir durum değildir. Madde başlarının tanımlanması ile ilgili temel mesele bunların isim, sıfat, zarf, edat ve bağlaç olarak kaydedilmeleridir. Özellikle sıfat olarak belirtilmiş madde başlarında, verilen örnekler zarf olabilmektedir. Bunun gibi takı olarak belirtilmiş bir sözcük edat olarak kullanılabilmektedir. Makalemizde sözlüklerde bu şekilde aynı sözcük için yapılan farklı nitelendirmeler üzerinde durulacaktır. Anahtar Kelimeler: Türkçe sözlükler, sözlükçülük, kelime sınıfları, sözlük metodu, kısaltmalar. Identification of Word Classes in the Lexicon Abstract When the entries in Turkish dictionaries are examined, the use of abbreviations such as f., Sf., E., Zf. is remarkable. There are also words that describe the type of verbs but do not have abbreviations. There are two important points about verb clauses; the first is whether the infinitive suffixes will be written or not, and the second is whether the abbreviation is used after the verbs. This is not dependent on whether the verb base is a verb or a noun. The main issue with the identification of headings is that they are recorded as nouns, adjectives, adverbs, prepositions and conjunctions. Specifically, in the 1 Türk Dil Kurumunun 26-30 Eylül 2016 tarihinde düzenlediği Türk Dil Kurultayı’nda sunulan bildirinin yeniden gözden geçirilmiş şeklidir 236 CAFEROĞLU HÂTIRA KITABI case of adjectives, the examples may be adverbs. A word such as affix can be used as a preposition. In this article, different definitions for the same word in dictionaries will be explained. Keywords: Turkish dictionaries, lexicography, word classes, lexicography methods, acronyms. Kelimeler için başlangıçtan bugüne başta isim ve fiil gibi türler belirlenmiş, bunlardan başka düşünme işlemlerinde bağlantıyı sağlayan başka ögelerin de olduğu kabul edilmiştir. Dilbilgisi kitaplarında isim ve fiilden başka sıfat, edat, zamir, belirteç, ilgeç, bağlaç, ünlem gibi kelime türleri de belirtilmiştir. Gramer kitaplarında kelimeler için verilen tür adlandırmaları yazardan yazara değişiklik gösterse de genelde kastedilenin isim mi fiil mi ya da diğer türler mi olduğu anlaşılmaktadır. Ancak sözlükler için aynı şeyi söylememiz mümkün değildir. Türkçede bir kelime cümle içerisinde anlatımın gereğine göre değişik fonksiyonda kullanıldığı için bu kullanılışına göre aynı kelime için farklı tür adı verildiği görülmektedir. J. Deny, Türk Dili Grameri’nde kelimeleri tür bakımından üç ana gruba ayırır (isim, fiil, edat), isimlerin altında zamir, sıfat, katmaç (zarf/hal, adverbe) gibi alt başlıkta başka kelime türlerini verir.2 M. Ergin de Türk Dil Bilgisi’nde aynı şekilde (yani isim, fiil, edat) gibi bir ayırıma gider ve isimlerin altında sıfat, zarf, zamir gibi alt başlıkta diğer türleri verir. Edatları da kendi içinde ünlem, bağlama ve son çekim edatları olmak üzere alt başlıklara ayırır.3 T. Banguoğlu Türkçenin Grameri adlı eserinde kelimeleri ad, sıfat, zamir, zarf, takı, bağlam, ünlem ve fiil olmak üzere 8 dilime ayırır.4 Doğan Aksan’ın yönetiminde yayıma hazırlanan Sözcük Türleri adlı eserde ise “ad, sıfat, belirteç, adıl, ilgeç (edat), bağlaç, ünlem ve eylem” olmak üzere Türkçedeki kelime türleri sekiz adet olarak belirlenir. Eserin giriş kısmında D. Aksan “…Bu sıralama kesin ve herkesçe benimsenen bir sıralama değildir. Ayrıca, özellikle bugünkü dil çalışmaları göz önünde bulundurulursa sözcükleri yalnızca bu türlerden birine sokmak, onların çok çeşitli kullanımlarını görmezden gelmek, dilin bir dizge olduğunu unutmak demek olur.”5 demektedir. Türkçe-Türkçe yayınlanan sözlükler incelendiğinde, madde başı olan kelimeden hemen sonra, is., f., sf., e., zf. gibi kısaltmalarla belirtilen kelime 2 3 4 5 Jean Deny, Türk Dili Grameri, Çev. Ali Ulvi Elöve, İstanbul, 1941. Muharrem Ergin, Türk Dil Bilgisi, 2. Baskı, İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Yayınları, İstanbul, 1962. Tahsin Banguoğlu, Türkçenin Grameri, Baha Matbaası, İstanbul, 1974. Neşe Atabay, İbrahim Kutluk, Sevgi Özel, Sözcük Türleri, Ankara 1983, s. 24 CAFEROĞLU HÂTIRA KITABI 237 türlerinin sözlüklerde gösterilmesinde farklılıklar hemen dikkat çeken hususlardan birisidir. Madde başına alınan kelimenin fiil olduğunu belirten sözlükler olduğu gibi fiil için herhangi bir kısaltma koymayan sözlükler de vardır. Fiillerle ilgili problem daha ziyade mastar eklerinin ayrı yazılıp yazılmaması ve fiil için bir kısaltma konulup konulmaması meselesidir. Yoksa bir kelimenin kökünün fiil mi isim mi olduğu konusunda yanlışlık yapılıp yapılmaması değildir. Sözlüklerde madde başı kelime türlerinin belirtilmesiyle ilgili asıl problem, kelimenin isim, sıfat, zarf, edat, takı olarak nitelendirilmelerinde yaşanmaktadır. Dilbilgisi kitaplarında çoklukla isim türünün alt başlığında yer alan sıfatların söz varlığı içerisinde oldukça önemli bir yer tuttuğu görülmektedir. Türkiye Türkçesinde Türkçe asıllı olan sıfatların yanı sıra yabancı dillerden gelmiş olan birçok sıfat da bulunmaktadır. Sıfatlar başka kelimelerin fonksiyonlarını üstlendikleri gibi (mesela sıfat asıllı olduğu halde cümlede isim ya da zarf olarak kullanılması), başka kelimeler de sıfatların fonksiyonunu üstlenebilmektedir (mesela bir isimle bir edat başka bir ismin önüne gelerek sıfat görevinde kullanılabilir. Dolayısıyla edatlar da yerine göre sıfat fonksiyonunu üstlenebilir (Mesela: “Gülecek, konuşacak dünya kadar sözümüz var” cümlesinde “kadar” aslında edat olduğu halde “dünya” ile birlikte söz’ün sıfatı olmuştur).6 Yine ad kategorisinde yer alan zarflar, isim ve sıfattan kesin olarak ayrılmaz. J. Deny “katmaç adını verdiği zarfların terim olarak ad ve sıfattan ayrılamayacağını” söyler.7 Türkçede zarf (belirteç) olarak belirtilen ve cümlede de zarf olarak kullanılan kelimelerin dışında başka kelime türlerinden bir kısım kelimelerin de cümle içerisinde zarf fonksiyonunda kullanıldığı da görülür. Türkçede zarfların isim ve sıfattan kesin olarak ayrılması söz konusu değildir.8 Günümüz Türkçe sözlüklerine bakıldığında özellikle sıfat olarak gösterilen çeşitli kelimelerin, tanımı yapıldıktan sonra örnek olarak verilen cümlelerde sıfat değil, zarf fonksiyonunda kullanılmış olduğu görülür. Yine sıfat olarak gösterilen bir kısım kelimenin de isim cümlesinde yüklem veya müstakil isim ya da yine zarf fonksiyonunda kullanıldığı göze çarpar. Böyle (zarf) “Böyle” kelimesi için sözlüklere bir göz atacak olursak: 6 7 8 a. e. s. 71 Deny, a.g.e., s. 234. Atabay, Kutluk, Özel, a.g.e., s. 96. 238 CAFEROĞLU HÂTIRA KITABI Türkçe Sözlük (TDK)’te9 ilk olarak sıfat denmiş ve “Bunun gibi, buna benzer” anlamı verilmiş: Şaban’ın böyle bir çocuğu, böyle bir karısı olsaydı! örneği verilmiş, bir problem yok gibi görünüyor. 2. 3. 4. maddelerde zarf denmiş. 2. Anlamı “bu yolda, bu biçimde, hakeza” dendikten sonra: Böyle acıklı şeyleri ne diye yazıyorum bilmem ki? örneği verilmiş. Burada “acıklı şeyler”in sıfatı durumunda ama zarf denmiş. 3. Anlamı “Bu derece” olarak verildikten sonra: Böyle bir sevmek görülmemiştir. Burada da her ne kadar sev- fiil kökü kullanılmış olduğu için anlamca sev- fiilin nasıllığını açıklamış olsa da aslında “böyle bir sevmek” sıfat tamlaması yapısındadır. Çünkü sev- fiilinin sonuna gelen –mek eki kelimeyi fiil ismi haline getirmiştir. 4. Anlamda, içinde “ne, nasıl” vb. sorular bulunan cümlelerin sonuna geldiğinde “şaşkınlık ve hoş karşılanmama” ifade ettiği söylenmiş: Maşallah, dedi, nereden teşrif böyle? Burada örnek doğru. Ancak “böyle”nin benzer bir kullanımı için Ali Püsküllüoğlu’nun Türkçe Sözlük’ünde ünlem denmiş, böyle olunca türle ilgili sözlükler arasında farklı bir adlandırma olmuştur. Misalli Büyük Türkçe Sözlük’te10 “böyle” kelimesine bakacak olursak: 1. İlk olarak sıfat denmiş, “Bunun gibi olan, buna benzer, bu türlü, bu tarzda ve sıfatta bulunan” anlamı verilmiş: Böyle şeyleri insan söylüyor da sonra tahammül edemiyor.2. Zarf olarak belirtilmiş “Bunun gibi, bu türlü, bu tarzda” anlamları verilmiş ve şu örnek yer alıyor: Kâtip ahvalimi şaha böyle yaz. Herhangi bir karışıklık yok. “Böyle” kelimesini Türkçe Sözlük (TDK)’le karşılaştıracak olursak 4 farklı anlam 2’ye inmiş, ama örnekler doğru. Doğan Büyük Türkçe Sözlük’te11 ise “böyle” kelimesinden hemen sonra sıfat ve zarf kısaltması verilmiş ve “bunun gibi, buna benzer, bu şekilde, bu tarzda” anlamları belirtilmiş, fakat örnek verilmediği için ne zaman zarf ne zaman sıfat olduğu anlaşılamamıştır. Bu da ayrı bir problemdir. Yani madde başında bir kelimenin birkaç değişik türde kullanımı söz konusu ise her ikisini birlikte vermek doğru olabilir mi? Türkçe Sözlük (Püsküllüoğlu)’te12 1. İlk olarak s. (sıfat) kısaltması yapılmış, “buna benzer, bunun gibi, bu türlü, bu çeşit” anlamı verilmiş. 2. be. (belirteç) “bu biçimde, bu yolda, bu tarzda” anlamı verilmiş ve şu örnek getirilmiş: Zamanımız böyle geçip gitti. 3. be. (belirteç) “bu kadar, bu derecede” anlamı kaydedilmiş ve şu örnek verilmiş: Böyle saldırmak olmaz, kendine gel. 4. Ünl. “İçinde ‘ne’, ‘nasıl’ gibi bir soru bulunan bir tümcenin sonuna geldiğinde, o tümcede anlatılan şeyin hoş karşılanmadığını anlatır.” dendikten sonra şu örnek cümle 9 10 11 12 Türkçe Sözlük, 10. Baskı, Türk Dil Kurumu Yayınları, Ankara, 2005. Ayverdi, İlhan. Kubbealtı Lugatı: Asırlar Boyu Târihî Seyri İçinde Misalli Büyük Türkçe Sözlük, 1. Baskı, İstanbul, 2005. D. Mehmet Doğan, Doğan Büyük Türkçe Sözlük, 23. Basım, Yazar Yayınları, Ankara, 2011, s. 225. Ali Püsküllüoğlu, Türkçe Sözlük, 1. Baskı, YKY, İstanbul, 1995. CAFEROĞLU HÂTIRA KITABI 239 verilmiş: Yahu bu nasıl adam böyle! Bu kullanımda “böyle” için ünlem diyebilir miyiz? “Böyle” için baktığımız diğer sözlüklerin hiç birinde ünlem nitelemesi yapılmamış, yalnızca Türkçe Sözlük (Püsküllüoğlu)’te böyle bir adlandırma var. Bunun doğru olup olmadığına kim karar verecek, bir öğrenci böyle’nin bu türde bir kullanımını gördüğünde yanlış olup olmadığını nasıl değerlendirecek? Bir başka kelimeye daha bakalım ve Türkçe-Türkçe yayımlanmış sözlüklerdeki farklılıkları tespit etmeye çalışalım. Böylece Püsküllüoğlu, böylece kelimesine belirteç dedikten sonra, 1. “bu biçimde, tam böyle”; 2. “sonunda, böylelikle” biçiminde iki farklı anlam vermiş. Türkçe Sözlük (TDK)’te zarf denmiş, 1. “Tam böyle, bu biçimde”; 2. “Sonunda, böylelikle” şeklinde yine iki farklı anlam verilmiş. Misalli Büyük Türkçe Sözlük’te de kelime, “böyle”nin alt maddesi olarak alınmış, zarf olarak belirtilmiş ve yine iki farklı anlam verilmiş. Doğan, bu kelimeyi zarf olarak nitelendirdikten sonra “Böylelikle, bu suretle” anlamını vermiştir. Yani üç sözlükte iki anlam verildiği halde, bu sözlükte tek anlam verilmiştir. Örnek olarak ele aldığımız bu sözlüklerde “böylece” kelimesi için verilen anlam üçünde iki olduğu halde, birisinde teke inmiştir. Yani kelimenin anlamı azalmıştır. Bunları bilimsel olarak izah etmemiz mümkün mü? Çalakalem Türkçe Sözlük (TDK)’te “çalakalem” için zarf kısaltması verildikten sonra şu anlam verilmiş: “Gelişigüzel, durmadan yazarak.” Örnek şöyle: Delegasyonumuz aleyhine çalakalem bir polemiğe girişmiş bulunuyordu. Bu örnekte cümlenin yüklemi “bir polemiğe girişmiş bulunuyordu.” olduğuna göre “çalakalem”i bu yüklemin zarfı olarak değerlendirmemiz gerekiyor. Misalli Büyük Türkçe Sözlük’te birl. zf. [birleşik zarf] “Gelişigüzel, düşünmeden ve çabucak (yazmak)” anlamı verildikten sonra şu örnekler verilmiş: Yenileşme tecellîlerinin aleyhinde bayrak kaldıran, çalakalem yazı yazan, ondan dolayı da her vesîle ile gençlerin târizine, alayına mâruz kalan meşhur Hoca Hayreddin… (Hâlit Z. Uşaklıgil). Çalakalem yazı yazan: Bu yapıya baktığımız zaman bir sıfat-fiil grubu olduğunu görürüz. Tam bir çekimli fiil değil. Fakat “yazı yaz-“ fiilinin kökü mevcut olduğu için çalakalem bunun zarfı olarak kabul edilmiştir. Fransız İhtilâl-i Kebîri, LesOrigines de la France Contemporaine’den çalakalem bir tercümedir. (Cemil Meriç) Bu cümlede “çalakalem” kelimesi isim cümlesinin yüklemi olan “bir tercümedir”in zarfı durumunda, -dir ekini attığımız zaman “çalakalem” bir tercüme’nin sıfatı durumundadır. 240 CAFEROĞLU HÂTIRA KITABI Türkçe Sözlük (Püsküllüoğlu)’te, çalakalem için be. dendikten sonra “gelişigüzel bir biçimde yazarak, durmadan yazarak”, anlamı verilmiş, ancak herhangi bir örnek verme ihtiyacı duyulmamış. Doğan Büyük Türkçe Sözlük’te “çalakalem” için b.z (birleşik zarf) kısaltması yapılmış, “Aralıksız ve dikkat etmeksizin (yazış)” biçiminde anlamlandırılmış, örnek de verilmemiştir. Bu sözlükte çalakalem, bir de çala maddesinin iç maddesi olarak verilmiş, anlam madde içinde şu şekilde belirtilmiş: “Devamlı ve aceleyle yazma.” Bu, teknik de olsa ayrı bir problem. Bir kelimeyi hem madde başı hem de madde başının altında alıp ayrı ayrı anlamlandırma yapmaya gerek var mıdır? Çalakamçı “Hayvanı durmadan kamçılayarak, süratle (gitmek, gelmek vb.)”; “sürekli kamçılayarak”; anlamı bu yazının taramalarında geçen bir sözlük (Doğan Büyük Türkçe Sözlük) hariç diğer üç sözlükte hemen hemen ortak anlamlar verilmiştir. Tür olarak da zarf ya da belirteç denmiştir. Çalık Türkçe Sözlük (TDK)’te sf. kısaltması yapıldıktan sonra, 9 maddede bu kelimenin anlamları sıralanmış: 1. Çarpık: Ağzı burnu çalık. 2. Verev kesilmiş: Kumaşın bir yanı çalık. 3. Doğal olmaktan uzaklaşmış, kendi renginde olmayan: Aklı çalık. Rengi çalık. Bu üç maddede de kelime şekil olarak baktığımızda sıfat değil, yüklem durumunda yani isim. Diğer maddelerde sadece tanım verilmiş: 4. Adı defterden silinmiş. 5. Yüzünde çıban veya yara yeri olan… Bu maddelerde örnek verilmediği için herhangi bir yorumda bulunmak mümkün değil. Püsküllüoğlu, s. ha. [sıfat, halk ağzından] kısaltmalarını yaptıktan sonra 10 maddede “çalık” kelimesinin anlamlarını vermiş: 1. Bir yanı eğrilmiş, biçimsiz, çarpık. Ör. Çocuğun burnu biraz çalıkçaydı. Burada cümlenin yüklemi durumunda, sıfatlık bir durumu yok. 2. Verevine kesilmiş, düzgün olmayan. Ör. Kestin ama bir yanı çalık oldu. “Çalık ol-” bir isim bir yardımcı fiille birlikte kullanılmış, tür olarak birleşik fiil dememiz gerekir. 3. Doğal olmaktan uzaklaşmış, solmuş. Ör. Güneş çalığı olmuştu. Bu örnekte kelime iyelik ekini almış, belirtisiz isim tamlamasının tamlananı olmuş, nasıl sıfat diyeceğiz bilmiyorum. 4. (yiyecekler vb. için) bozuk, zararlı, zehirli. 5. Doğru yürüyemeyen, yan yan giden, çarpık, yamuk. Ör. Bir çalık eşeği vardı. Diğer maddelere bakmamıza gerek yok. Yukarıda “çalık” için verilen örneklerden yalnızca beşincisinde kelimenin sıfat olarak kullanıldığını diğer örneklerde şekilce sıfat olmadığını söylememiz gerekiyor. Misalli Büyük Türkçe Sözlük’te de “çalık” kelimesi için sıf. kısaltması yapılmış, verilen anlamlar ve nitelemeler aşağı yukarı aynı. İlk birkaç maddeyi vereceğim: 1. Çarpık, yamuk: Ağzı çalık. Gözü çalık. 2. Bir ucu çapraz olarak CAFEROĞLU HÂTIRA KITABI 241 kesilmiş, çalınmış. 3. Tabiî hâlini kaybedip değişmiş, bozulmuş, dönmüş: Aklı çalık. Rengi çalık. Mânilerini okuyup davullarını vurarak gecenin çalık renkli derisini ürperte ürperte geçerlerdi. (Samiha Ayverdi). 4. sıf. ve is. Deli, delimsi: Pis çalık, başıma bela olur çalıklığını bilmez de (Kemal Tahir’den). 5. İlletli, sakat. Doğan’ın sözlüğünde, s. kısaltması yapılmış. Toplam 12 farklı anlamı verilmiş. Yine ilk maddelerin tanımını vereceğim: 1. Çarpılmış, bir yana eğilmiş, oynamış. 2. Tabiî halinden ayrılmış, bozulmuş. 3. Doğru yürümeyip yan yan hareket eden. 4. Yüzünde çıban veya yara izi bulunan. 5. Kesik. 6. Verev şekilde kesilmiş… Burada hiçbir maddede örnek bulunmadığı için verilen manaların tür olarak kullanılışını test etmek mümkün olmamıştır. Gibi (edat) Türkçe Sözlük (TDK)’te “gibi” için edat kısaltması yapılmış. İlk maddede anlam “…e benzer”: İn cin, uyanmadan denizin üstü boş gibidir. 2. 3. 4. Anlamlar için zarf denmiş. Anlamları ve örnekleri verilmiş, bir çelişki görünmüyor. Fakat başka maddelerle karşılaştırdığımızda kelimeye her zaman cümlenin unsuru olarak bir niteleme yapılmadığı görülmektedir. Gibi tek başına zarf olur mu? Cümlede zarf olarak kullanılan bir kelime grubu oluşturur ama kelime türü olarak tek başına zarf diye ad verilmesi doğru mu? Misalli Büyük Türkçe Sözlük’te, hemen hemen tüm sözlüklerde ve bugüne kadar yazılan gramer kitaplarının büyük çoğunluğunda edat olarak nitelenen bu kelimeye “takı” nitelemesi yapılmış. TDK’nın Türkçe Sözlük’ünde takının dilbilgisinde iki anlamda kullanıldığı görülüyor: 1. İsmin başka bir kelime ile ilgi kurmak üzere aldığı durum eki (-i, -e, -de,-den, -in). 2. Cümleler ile kelimeler arasında ilişki kurmaya yarayan kelimeler (ile, göre vb.). Muhtemelen tek başına bir anlam ifade etmediği için böyle bir yeni adlandırmaya gidilerek, edat yerine takı tercih edilmiş, ancak başka sözlüklerde kullanılmadığı için bu tür nitelendirme karışıklıktan başka bir işe yaramamaktadır. A. Topaloğlu’nun, Dil Bilgisi Terimleri Sözlüğü’nde takı için verdiği bilgi şöyledir: Genellikle tek başına anlamı olmayan isim soylu kelimelerden sonra gelerek onların söz içinde başka öğelerle ilişki kurmalarını sağlayan kelime türü.13 Zeynep Korkmaz, Gramer Terimleri Sözlüğü’nde takı diye bir gramer terimine yer vermediğine göre bu adlandırmanın biraz önce belirttiğimiz gibi kişisel bir adlandırma olup yaygınlık kazanmadığını ve Türkiye’de yaygın bir şekilde kullanılan terimler sözlüğüne giremediği görülüyor. Gibi kelimesi alınca cümlede zarf olarak kullanıldığı halde bu tür örnekler için zarf denmemiş: 2. Anlam için verilen Dost gibi davrandı. Bomba gibi patladı. Gibi bu tür örneklerde, 13 Ahmet Topaloğlu, Karşılaştırmalı Dil Bilgisi Terimleri Sözlüğü, Ötüken Yayınları, İstanbul, 1989, s. 138. 242 CAFEROĞLU HÂTIRA KITABI eklendiği kelimeyi cümlenin zarfı olarak kullanılan bir cümle unsuru haline getirmiş, ancak Misalli Büyük Türkçe Sözlük’te bu durum dikkate alınmamış. Fakat 5. maddede “İsim-fiillerden sonra geldiğinde cümleye değişik anlamlar katar, zarf niteliğinde kelime öbekleri yapar” açıklaması yapıldıktan sonra, a,b,c,ç,d sıralamasıyla 5 farklı anlam verilmiş. Kısaca söyleyecek olursak “gibi” kelimesinin zarf fonksiyonu normal maddelerde belirtilmemiş ama isim-fiillerden sonra gibinin fonksiyonuna değinilmiş. Doğan Büyük Türkçe Sözlük’te; 1. “Benzerlik ve örneklik belirten edat” dendikten sonra çeşitli örnek cümleler sıralanmış, daha sonra toplam 5 maddede farklı anlamları örnekleriyle birlikte belirtilmiş, cümlenin unsuru olması bakımından bir niteleme yapılmamıştır. Türkçe Sözlük (Püsküllüoğlu)’te “gibi” kelimesi için ilgeç (edat) denmiş. 7 maddede çeşitli anlamlar ve her biri için örnek cümleler verilmiş. Bir önceki Doğan Büyük Türkçe Sözlük’te olduğu gibi ilgeçten başka bir niteleme yapılmamış. Fakat 1. Anlam için “…-e benzer” denmiş, örnek olarak: Bebek gibi bir kız. Eğer cümledeki fonksiyonunu düşünecek olursak gibi eklendiği kelimeyle birlikte sıfat fonksiyonundadır. 2. Anlam için “benzer biçimde, imişçesine” denmiş, örnek olarak: Bana bakınız ve benim gibi yapınız. Burada ise eklendiği kelimeyle cümlenin zarfı olarak kullanılan bir grup oluşturmuştur. Diğer maddelerin bazıları da aynı durumdadır. 7. Güzelce TDK’nın Türkçe Sözlük’ünde “Güzele yakın, güzel gibi” anlamları verilen bu kelimenin ilk olarak sıfat nitelemesi yapılmıştır. Örnek: Kızı belki anasından biraz güzelce. Örnekte güzelce kelimesi bir ismin önünde bulunmuyor, cümlenin yüklemini oluşturuyor ve bir isim durumunda. Dolayısıyla buna isim denmesi gerekmez mi? Tabi burada cümle unsuru bakımından değil de anlam bilim açısından düşündüğümüzde “güzelce” olan kimdir? Kızdır. Dolayısıyla kız nitelendiği için sıfat gibi düşünebilir miyiz? Acaba Türkçe Sözlük’te de bundan dolayı mı sıfat nitelemesi yapılmış? İkinci anlamı için zarf denmiş, örnek de verilmiş, herhangi bir problem görünmüyor. Türkçe Sözlük (Püsküllüoğlu)’te bu kelimenin sıfat ve zarf kullanımları için doğru örnekler vermiştir. Misalli Büyük Türkçe Sözlük’te güzelce kelimesi “güzel” kelimesinin alt maddesi olarak alınmış ve yalnızca zarf denmiştir, sıfat olarak alınmamıştır. Doğan Büyük Türkçe Sözlük’te, ilk anlam için sıfat denmiş, “Oldukça güzel anlamı verilmiş. İkinci anlamı zarf olarak belirtilmiş, “Adamakıllı, dikkat ederek” anlamı verilmiş, örnek de uygun seçilmiş. CAFEROĞLU HÂTIRA KITABI 243 İyi (sıfat) Misalli Büyük Türkçe Sözlük’te 11 farklı anlam verilmiş. Bunların çoğunda sıfat olarak nitelendirilmiş, ayrıca iyinin, isim, zarf ve ünlem olarak nitelendirilen kullanımları da olmuş. İlk iki anlamın sıfat olarak nitelendirilmesinde bir çelişki yok. 3. maddede “sıhhatli” anlamı için verilen örnek: O bugün hasta, ben iyi, kuvvetliyim. “Ben iyi(yim)”deki kullanımda her ne kadar cümleyi anlam bilim açısından düşündüğümüzde birinci şahsın sıfatı durumunda olsa da; “iyi” kelimesi bir ismin önüne gelerek bir niteleme veya belirtme fonksiyonunda kullanılmamıştır, şeklen sıfat dememiz doğru değil. 4. maddede “Uygun, yerinde, muvafık, münasip” için verilen ilk örnek: Sık sık kapı değiştirmek iyi değilmiş. Burada yüklem ismi olmuş. İkinci örnek: İyi cevap veremeyeceğime emin bir tavırla gülümseyerek Arjantin hakkında ne bildiğimi sordu. Burada iyi kelimesi “cevap vereme-“ fiilinen zarfı gibi görülüyor. Üçüncü örnek: Buraya erişemezsin, orada kal daha iyi. Burada da isim cümlesinin yüklemi durumunda olduğu için isim olarak kullanıldığı anlaşılıyor. Bu üç örnekte iyi kelimesi şekil olarak sıfat mıdır? 5, 6 ve 7.maddelerde verilen örnekler tanımlarla çelişmiyor. 8. Sıfat olarak kullanılışına devam edilmiş ve maddede iyi için “bol” anlamı verildikten sonra iki örnek verilmiş, ikisi de problemli: Bu sene mahsul çok iyi. Bu yaz iyi yağmur yağdı. İlk örnekte cümlenin yüklemi durumunda isim, ikinci örnekte “iyi” yağ- fiilinin zarfı olması gerekmez mi? 9. maddede isim olarak kullanılışı belirtilmiş.“Doğru, güzel ve faydalı şey” anlamı verilmiştir. Örnek olarak verilen cümleler şöyledir: İyiyi kötüden ayıramıyor. Bu nokta insanoğlunun iyiye, güzele olan kabiliyetlerinden başka ne olabilir? Doğan Büyük Türkçe Sözlük’te “iyi” kelime için sıfat ve zarf [s.z.] birlikte verildikten sonra; 6. anlam için “Uygun, münasip, muvafık” denmiş, örnek olarak şu cümle verilmiştir: Mevsim iyi, kâinat iyiydi. Örnekte iki kez iyi geçiyor, fakat cümle ögeleri açısından düşündüğümüzde kelime yüklem, her hangi bir ismi nitelemiyor, ya da cümlede yüklemin zarfı olmuyor. Anlam bakımından düşündüğümüzde mevsim ve kâinatın sıfatı gibi değerlendirmek mümkünse de şekil olarak ne sıfat ne de zarf diyebiliriz. Herhangi bir ismin önünde olup onu nitelendirmediği için burada iyi’ye isim demek daha doğru olmaz mı? 9. anlam için, yukarıda sıfat ve zarf kısaltması yapıldığı halde burada yeniden zarf kısaltması yapılmış, en azından teknik olarak bir hata söz konusu. “Hoş halde” anlamı verildikten sonra şu örnek verilmiş: Şimdi durumu çok iyi. Bu örnekte iyi yine cümlenin yüklemi durumunda, zarf dememiz mümkün değil. Türkçe Sözlük (Püsküllüoğlu)’te 9 farklı anlamlandırma yapılmış. Kelimeden hemen sonra sıfat olduğu s. kısaltmasıyla verilmiş. 5. maddede “esen, sağlıklı” anlamı için: Nasılsınız, iyi misiniz? 7. maddede “yetecek ölçüde olan, yeterli” anlamı için: Sana bu kadar para iyi mi? Bu iki örnekte iyi kelimesine şekil olarak 244 CAFEROĞLU HÂTIRA KITABI sıfat diyebilir miyiz? 8. madde be. (belirteç) “yerli yerinde olarak, uygun bir biçimde, beğenilecek nitelikte” anlamı için: “İyi konuşmak çabayla olur.” örneği verilmiş. Bir kelimenin cümlede zarf olabilmesi için genelde çekimli bir fiili sınırlandırması ya da kuvvetlendirmesi gerekir. Burada konuş- fiil ismi olsa da, kökü fiil olduğu için belirteç (zarf) olarak nitelendirilmesi yanlış değil. Ancak ana cümlenin yüklemini bir şekilde etkilemiş olsaydı daha güzel bir örnek olurdu. Sözlüklerde bir kelimenin dilbilgisinde aslen ne olduğuna karar verilip, yani fiil, isim, sıfat, zarf veya belirteç, edat veya takı hangisi kullanılacaksa bu belirlendikten sonra, cümlede kullanılışı dikkate alınmamalı mı? Yoksa kelime türlerinin belirlenmesinde cümle mi esas olmalı? Bazı sözlüklerde yerine göre hem sıfat hem zarf ya da hem isim hem sıfat fonksiyonunda kullanılabilen kelimeler için bu iki türün ikisi de birlikte yazılmış. Her iki tür için ayrı ayrı örnek verilmediği için kelimenin ne zaman sıfat ne zaman zarf ya da isim olduğu kullanıcı için tam manasıyla açıklığı kavuşmamıştır. Yukarıda “böyle” kelimesinde bir örneğini gördüğümüz gibi üç sözlüğün hiç birinde ünlem nitelemesi yapılmadığı halde yalnızca bir sözlükte (Püsküllüoğlu, Türkçe Sözlük) anlamlardan biri için tür olarak ünlem denmiş. Bunun doğru olup olmadığına kim karar verecek, bir öğrenci böyle’nin bu türde bir kullanımını gördüğünde yanlış olup olmadığına nasıl karar verecek? İşte bütün bunlar çözümlenmesi gereken meseleler olarak bugün hâlâ önümüzde durmaktadır. Maalesef Türkçe sözlüklerimizde madde başına alınan kelimelerin türleri bile henüz tam olarak netleştirilememektedir. Kaynakça ATABAY, Neşe, İbrahim KUTLUK, Sevgi ÖZEL. Sözcük Türleri, Ankara, 1983, s. 24. AYVERDİ, İlhan. Kubbealtı Lugatı: Asırlar Boyu Târihî Seyri İçinde Misalli Büyük Türkçe Sözlük, 1. Baskı, İstanbul, 2005. BANGUOĞLU, Tahsin. Türkçenin Grameri, Baha Matbaası, İstanbul, 1974. DENY, Jean. Türk Dili Grameri, çev.: Ali Ulvi Elöve, İstanbul, 1941. DOĞAN, D. Mehmet. Doğan Büyük Türkçe Sözlük, 23. Basım, Yazar Yayınları, Ankara, 2011. ERGİN, Muharrem. Türk Dil Bilgisi, İstanbul Üniv., 2. Baskı, Edebiyat Fak. Yay., İstanbul, 1962. PÜSKÜLLÜOĞLU, Ali. Türkçe Sözlük, 1. Baskı, YKY, İstanbul, 1995. TOPALOĞLU, Ahmet. Karşılaştırmalı Dil Bilgisi Terimleri Sözlüğü, Ötüken Yayınları, İstanbul, 1989. Türkçe Sözlük, 10. Baskı, TDK Yayınları, Ankara, 2005. CAFEROĞLU HÂTIRA KITABI Yazar Bilgileri Prof. Dr. A. Azmi Bilgin Haliç Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü İstanbul E-mail: aazmibilgin@gmail.com 245