RÖPORTAJ
Pakistan Senato Savunma Komitesi Başkanı
Mushahid Hussain Sayed*
“Çin’in sistemi ve dünya görüşü ile
İslam arasında çelişki yoktur”
*Mushahid Hussain Sayed, Pakistan Senatörü ve Senato Savunma Komitesi Başkanıdır. Master
of Science in Foreign Service programından 1975’te mezun olmuştur. İslamabad’dan dört kez
seçilmiş bir senatör olarak Pakistan kamu hizmetinde seçkin bir kariyere sahiptir. Başbakanlık
Orta Asya Görev Gücü Başkanlığı (1992), Cenevre’deki BM İnsan Hakları Komisyonu Pakistan
Delegasyonu Başkanlığı (1993), Başbakanlık Özel Asistanlığı (ABD ve Orta Asya ile ilişkileri,
1993) ve Enformasyon, Kültür ve Turizm Bakanlığı (1997-1999) gibi görevlerde bulunmuştur.
Başkan Nelson Mandela, Başkan Yaser Arafat, Başbakan Atal Behari Vajpayee, Başkan
Fidel Ramos ve Başkan Muhammed Mursi’nin Pakistan ziyaretlerinde onlara eşlik etmiştir.
Gazetecilik tecrübesi olan Sayed, The Muslim’in 29 yaşında en genç editörü olmuştur. The New
York Times, The Washington Post, LA Times, National Interest, Jane’s Defence Weekly, Middle
East International, Inter Press Service, The Times of India ve The Hindustan Times’a görüş ve
makaleleriyle katkıda bulunmuştur. Pakistan ve Değişen Bölgesel Senaryo, Pakistan Siyaseti:
Ziya Yılları ve Pakistan’ın Yönetimi (ortak yazar) adlı üç kitabı yayımlanmıştır.
Atıf: Sayed, M. H. (2024). Çin’in sistemi ve dünya görüşü ile Islam arasında çelişki yoktur (Röportajı yapan
Ayça Neslihan Örs). BRIQ Kuşak ve Yol Girişimi Dergisi, 5(3), 256-265.
RÖPORTAJ
“Pakistan, Çin’in İslam dünyası ile ilişkilerine olumlu bakmakta ayrıca Çin’in İslam dünyası ile
ilişkilerinin teşvik edilmesinde kilit bir rol oynamaktadır. Çin’in Asya, Afrika ve Ortadoğu’daki
Müslüman ülkelerle egemenlik ve bağımsızlık arayışlarını destekleyen güçlü bir ilişkisi
bulunmaktadır. Çin, Müslüman ülkeler için stratejik bir seçenek sunar böylece Batıya ya da
ABD’ye bağımlı olmak zorunda değiller. Çin, özellikle günümüzde, çok önemli bir oyuncu
ve alternatif bir dünya görüşü, kalkınmaya yönelik alternatif bir stratejik yol sunuyor.
KYG’nin başlatılmasından bu yana Çin, Asya, Afrika, Latin Amerika, Avrupa ve Ortadoğu’nun
farklı ülkelerinde 3 bin farklı projeye yaklaşık 1 trilyon doların üzerinde yatırım yapmıştır.
KYG, sadece ticaret ve yatırımı geliştirmekle sınırlı değildir, aynı zamanda alternatif bir
dünya görüşüdür. Çin bugün özellikle Küresel Güneydeki ülkeler için önde gelen ticaret
ortağıdır. ABD gibi bazı ülkelerin aksine Çin, ortak miras ve tarih ile daha iyi bir yarına
ortak bir şekilde ulaşmak temelinde ilişkiler kuruyor. Bu bağlamda Çin, diplomatik gücü ve
ekonomik ilişkileriyle bölgemizde, Orta Asya, Türkiye, İran ve Pakistan ile birlikte özellikle de
Afganistan’da istikrarı sağlayabilir. Çin sistemi, dünya görüşü ve ideolojisi ile Müslümanların
savundukları ve uyguladıkları arasında kesinlikle hiçbir çelişki, hiçbir çatışma yoktur. Her şey
bağlanabilirlikle, işbirliği ile ilgili. Her şey efendilerin ve mazlumların olmadığı daha iyi bir
yarın için birlikte çalışmakla ilgili.”
“Pakistan looks favorably on China's relations with the Islamic world and Pakistan itself
plays a key role in promoting China's relations with the Islamic world. China has a strong
relationship with Muslim countries in Asia, Africa and the Middle East, supporting their quest
for sovereignty and independence. China provides a strategic option for Muslim countries and
they do not have to depend on the West or the United States. So China, especially today, is
a very important player and offers an alternative worldview, an alternative strategic path to
development. In the ten years since the BRI was launched, China has invested over 1 trillion
dollars in over 3,000 different projects in different countries in Asia, Africa, Latin America,
Europe and the Middle East. This is a very large number. The BRI is not just about developing
trade and investment, it is also an alternative worldview. China today is the leading trading
partner, especially for countries in the Global South. Unlike some other countries, such as the
United States, China, as a developing country, is building relationships on the basis of common
heritage and history and a shared pursuit of a better tomorrow. In this context, China, with
its diplomatic power and economic relations, can stabilize our region, especially Afghanistan,
along with Central Asia, Türkiye, Iran and Pakistan. There is absolutely no contradiction, no
conflict between the Chinese system, worldview and ideology and what Muslims advocate
and practice. It is all about connectivity, about cooperation. It is all about working together for
a better tomorrow without masters and oppressed.”
257
RÖPORTAJ
Pakistan Senato Savunma Komitesi Başkanı Mushahid Hussain Sayed,
Ayça Neslihan Örs’ün sorularını yanıtladı.
Pakistan, özellikle stratejik özerkliğini arttırması
ve bölgesel işbirliklerini değiştirmesi açısından
Çin’in İslam dünyası ile artan ilişkilerini nasıl
görüyor?
Mushahid Hussain Sayed: Pakistan, Çin’in
İslam dünyası ile ilişkilerine çok olumlu bakıyor.
Pakistan’ın kendisi de Çin’in İslam dünyası ile
ilişkilerinin teşvik edilmesinde çok kilit bir rol
oynuyor. Hatırlarsanız Pakistan, 24 Mart 2022’de
İslamabad’da düzenlenen İslam İşbirliği Teşkilatı
(İİT) Dışişleri Bakanları Konferansı’na ev sahipliği yapıyordu. Biz de Çin Dışişleri Bakanı Ekselansları Wang Yi’yi Mart 2022’de Konferans’ın açış
konuşmacısı olması için özel olarak davet etmiştik
ve bu ilk kez gerçekleşiyordu. Bu, Çin’in Müslüman dünyasına güçlü bir şekilde erişimini sağlayan önemli bir olaydı.
Pakistan, 1971’de Çin ve ABD arasında normalleşme ve yakınlaşmayı teşvik etmek için Washington ve Pekin arasında bir köprü rolü oynadı.
Dr. Henry Kissinger, Temmuz 1971’de Başkan
Nixon’ın özel elçisi olarak İslamabad’dan Pekin’e
uçtuğunda, biz iki ülke arasında köprü olduk. Ondan sonra da yetmişli yılların sonlarında ve ortalarında Pakistan, Çin’in İran’la ve Suudi Arabistan
Krallığı ile ilişkilerini kolaylaştırmaya yardımcı
oldu çünkü Pakistan’ın tüm bu dostları ABD’nin
ardından Çin’le ilişkilerini normalleştirmek istediler, biz de kolaylaştırıcı rolünü oynadık.
Çin’in İslam dünyasında uzun süredir devam
eden bir rolü olduğunu da eklemeliyim. Çin, 1965
yılında, Filistin Kurtuluş Örgütü’nün (FKÖ) 1
Ocak 1965’te kurulmasının ardından, FKÖ’yü tanıyan ve destekleyen ilk ülke oldu ve Müslüman
258
kurtuluş hareketlerini destekledi. Yani, Çin’in İslam dünyasıyla ilişkisinin ciddi bir geçmişi var.
Ayrıca Çin’in Asya, Afrika ve Ortadoğu’daki Müslüman ülkelerle egemenlik ve bağımsızlık arayışlarını destekleyen güçlü bir ilişkisi var. Bunun bölgesel özerklik için çok iyi olduğunu düşünüyoruz.
Çünkü Çin’in rolü Müslüman ülkeler için stratejik
bir seçenek sunuyor ve bunun için Batıya ya da
ABD’ye bağımlı olmak zorunda değiller. Dolayısıyla Çin, özellikle günümüzde, çok önemli bir
oyuncu ve alternatif bir dünya görüşü, kalkınmaya
yönelik alternatif bir stratejik yol sunuyor.
Hegemonyacılığa Karşı KYG’nin Başarısı
Kuşak ve Yol Girişimi’nin, çok taraflılığı teşvik
etmek ve hegemonik gündemlere direnmek gibi
gelişmekte olan ekonomiler açısından ortaya
koyduğu ortak hedefler ışığında, Pakistan
küresel ilişkilerdeki bu daha geniş hedeflere
uyum sağlamak veya katkıda bulunmak için
ne gibi adımlar atıyor?
Mushahid Hussain Sayed: Bu alternatif kalkınma stratejileri bağlamında, özellikle son on yılda Pakistan, Eylül 2013’te Kazakistan’ın başkenti
Astana’da Devlet Başkanı Xi Jinping tarafından
başlatılan Kuşak ve Yol Girişimi’ne (KYG) katılan
ilk ülkeler arasında yer aldı. Daha sonra Kasım
2013’te Endonezya’da Deniz İpek Yolu başlatıldı.
Pakistan’ın da katılımıyla Çin Pakistan Ekonomik
Koridoru, CPEC, KYG’nin önemli bir amiral gemisi haline geldi.
KYG’nin 21. yüzyılın en önemli diplomatik ve
kalkınma girişimi olduğunu da eklemek isterim.
RÖPORTAJ
Pakistan’ın katılımıyla Çin-Pakistan Ekonomik Koridoru (CPEC) Kuşak ve Yol Girişimi’nin amiral gemisi haline geldi
(Şekil: CPEC, 2017).
Bugün 150’den fazla ülkeyi, 30’dan fazla kuruluşu kapsamaktadır. KYG’nin başlatılmasından bu
yana geçen on yıl içerisinde Çin, Asya, Afrika,
Latin Amerika, Avrupa ve Ortadoğu’nun farklı
ülkelerinde 3 bin farklı projeye yaklaşık 1 trilyon
doların üzerinde yatırım yapmıştır. Bu çok büyük
bir rakamdır. KYG, sadece ticaret ve yatırımı geliştirmekle sınırlı değildir, aynı zamanda alternatif
bir dünya görüşüdür. Çin bugün özellikle Küresel
Güneydeki ülkeler için önde gelen ticaret ortağıdır.
Solomon Adalarından Suudi Arabistan’a, Panama’dan Pakistan’a ve Azerbaycan’dan Avustralya’ya kadar Birleşmiş Milletler’in 193 üyesinden
130’unun Çin ile ticareti ABD ile olan ticaretinden
daha fazladır. Dolayısıyla bu son derece önemlidir.
Bu rol, örneğin Pekin’de başlatılan Asya Altyapı
Yatırım Bankası (AIIB) gibi kurumsal mekanizmalarla desteklenmektedir. Dolayısıyla alternatif
bir dünya görüşünün ortaya çıktığını ve Kuşak ve
Yol girişiminin buna öncülük ettiğini düşünüyorum. Başta ABD olmak üzere Batılı ülkelerin hegemonyasına, tahakkümüne ve kontrolüne karşı
bir duruş. Bunun kilit unsurlarından biri de dolarsızlaştırmadır. Birleşmiş Milletler’in 193 üyesinden 68’i artık küresel, bölgesel ve ikili olarak farklı
ülkelerle dolar dışında kendi para birimleriyle ticaret yapmak istediklerini belirtmişlerdir. Bu çok
olumlu bir gelişmedir ve Pakistan’ın da önemli bir
bileşeni olduğu KYG’nin getirilerinden biridir.
259
RÖPORTAJ
Kuşak ve Yol Girişimi’nin Çin ve İslam ülkeleri
arasındaki dinamikleri şekillendirmedeki önemli
etkisi göz önüne alındığında, Pakistan bu çerçevede, özellikle de ortak tarihsel yönelimleri ve
kalkınma ihtiyaçları bağlamında kendisini nasıl
konumlandırıyor?
Mushahid Hussain Sayed: Pakistan, büyük
kuzey komşumuz olan Çin Halk Cumhuriyeti ile uzun
yıllara dayanan bir ilişkiye sahip. Ortak bir sınırımız
var ve 1 Ekim 1949’da kurulduktan sonra Çin Halk
Cumhuriyeti’ni tanıyan ilk ülkeler arasındaydık. Mayıs
1950’de de Çin’i tanıyan ilk Müslüman ülke olduk.
Bundan kısa bir süre sonra da büyükelçilik düzeyinde
diplomatik ilişkiler kurduk. Çin ile sınır anlaşması
imzaladığımız 1963 yılından bu yana da Çin ile her
koşulda dostluk içeren ve Başkan Xi Jinping’in çok
haklı olarak “demir kardeşler” diye nitelediği stratejik
bir ilişkimiz var. Bu bağlamda Pakistan ve Çin, ortak
çıkarlara dayalı yakın bir dostluğa, her türlü bölgesel
ya da küresel hegemonyaya karşı direnmeye, barış
içinde bir arada yaşamanın beş ilkesini desteklemeye,
özellikle de diğer ülkelerin içişlerine karışmamaya ve
birbirlerinin egemenliğine saygı göstermeye dayalı
ortak bir dünya görüşüne sahiptir. Ve bu tarihi ilişki
farklı on yıllar, farklı dönemler boyunca pekişmiştir,
çünkü ülkelerimizdeki, bölgedeki ve dünyadaki
değişimlerden bağımsız olarak, ilişki sağlam ve
dirençli kalmaya devam etmektedir.
Çin’in başta Pakistan olmak üzere İslam ülkeleriyle
olan ilişkilerinin mevcut bağlamında, kayda
değer bir uluslararası dönüşümün gerçekleşmekte
olduğunu da eklemek isterim. Küresel ekonomik
ve siyasi güç dengesi Batı’dan Doğu’ya doğru
kayıyor ve Çin’in barışçıl yükselişinin öncülüğünde
eskiçağın yükselişini, yeniden dirilişini görüyoruz.
Mao Zedung ve Pakistan Cumhurbaşkanı Zulfiqar Ali Bhutto,1974. Çin ve Pakistan arasında her koşulda dostluk
içeren, Xi Jinping'in "demir kardeşler" diye nitelediği stratejik bir ilişki vardır. (Fotoğraf: China Daily, 2021).
260
RÖPORTAJ
Burada, incelenen tarihsel bağlam olduğu için, 90
yıl önce Pakistanlıların Pakistan’ın filozofu olarak
kabul ettiği Doğu’nun büyük şairi Dr. Muhammed
İkbal’i de eklemek isterim. Dr. İkbal 90 yıl önce
iki şeyi öngörmüştü. Birincisi: “Güneşin doğudan
doğduğunu görün” demişti ve bu eskiçağın yükselişine
bir göndermeydi. Ve sonra da Çin’in yükselişiyle
ilgili şiirinin ünlü beytinden bahsetti. Şöyle diyordu:
“Himalayalar’dan umut pınarları fışkırıyor ve büyük
Çin ulusu uykudan uyanıyor ve yeni bir dünya doğuyor”.
Dr. Muhammed İkbal 90 yıl önce bunu öngörmüştü.
Ve bugün, bizim yaşam süremizde, onların rüyasının
gerçeğe dönüştüğünü gördüğümüz için çok şanslıyız.
Çin ve ABD Arasındaki Önemli Fark
Çin, Suudi-İran çatışmasının çözümü gibi
önemli bölgesel çatışmalarda arabuluculuk rolü
oynarken, Pakistan Çin’in İslam dünyasında
bir arabulucu olarak kapasitesini ve etkinliğini
nasıl görüyor?
Mushahid Hussain Sayed: Çin’in sadece küresel bir lider, küresel bir ortak olarak değil, aynı zamanda ülkeler, kültürler ve kıtalar arasında köprü
olabilecek büyük bir medeniyet, büyük bir ülke
olarak da oynayacağı çok önemli bir rolü var. Çin’in
Mart 2023’te İran ve Suudi Arabistan arasında bir
yakınlaşma sağlamak için oynadığı rol son derece
önemlidir. Pakistan’ın iyi ilişkilere sahip olduğu iki
Müslüman ülke olan İran ve Suudi Arabistan onlarca yıl birbirleriyle çatışmışlardır. Aralarında bir
çatışma, bir zıtlaşma, bir ayrışma vardı. Çin, tarihi
önem taşıyan bu yakınlaşmayı sağladı ve bu da bölgesel istikrar ve Müslüman ülkeler üzerinde çok
olumlu bir etki yarattı.
Suudi Arabistan Devlet Bakanı Musaad bin Mohammed Al-Aiban(solda), Çin Halk Cumhuriyeti Dışişleri Bakanı Wang Yi
(ortada), Iran Ulusal Güvenlik Yüksek Konseyi Genel Sekreteri Ali Şemhani (sağda). Çin’in Pekin’de, Mart 2023’te Iran ve Suudi
Arabistan arasında bir yakınlaşma sağlamak için oynadığı rol son derece önemlidir (Fotoğraf: CGTN, 2023).
261
RÖPORTAJ
Çin’in bir hegemon, kabadayı gibi davranmaya
çalışan bir ülke olmadığı için, buna benzer roller
oynayabileceğini düşünüyorum. ABD gibi diğer
bazı ülkelerin aksine Çin, gelişmekte olan bir
ülke olarak, ortak miras ve tarih ile daha iyi
bir yarına ortak bir şekilde ulaşmak temelinde
ilişkiler kuruyor. Bu bağlamda Çin, diplomatik
gücü ve ekonomik ilişkileriyle bölgemizde, Orta
Asya, Türkiye, İran ve Pakistan ile birlikte özellikle de Afganistan’da istikrarı sağlayabileceğini
umuyorum. Ayrıca Çin’in diğer ülkelerle işbirliği içerisinde Ortadoğu’daki durumu, şu anda
Gazze’de yaşanan krizi ve Avrupa’da hala devam
eden çok önemli bir kriz olan Ukrayna’daki
çatışmayı durdurmak için bir rol oynayabileceğini söyleyebilirim. Çünkü Çin’in hem Kiev
hem de Moskova ile bağlantıları var, Çin’in
güvenilirliği var ve Çin savaş çığırtkanlığı yapmıyor. Dolayısıyla Çin bu tür bir arabuluculuk
rolü oynamak için çok iyi bir konumda.
Çin’in Batı Asya ve Kuzey Afrika ülkeleriyle
kalkınma işbirliğinin önemini nasıl değerlendiriyorsunuz ve bunun Pakistan-Çin ilişkilerinin
geleceği açısından ne gibi sonuçları olacağına
inanıyorsunuz?
Mushahid Hussain Sayed: Pakistan-Çin
ilişkileri İkinci Dünya Savaşı’nın ardından
yaşanan büyük küresel değişim bağlamında
başlamıştır. Nisan 1955’te Endonezya’nın
Bandung kentinde Doktor Sukarno’nun ev
sahipliğinde Asya ve Afrika ülkelerinin ilk
konferansı yapıldı ve buna Afro-Asya Dayanışma
Zirvesi adı verildi. Pakistan-Çin ilişkileri pekişti
çünkü Pakistan liderleri, başbakanımız ve
Çin başbakanı, o zaman başbakan olan Zhou
Enlai, Bandung’da ilk kez bir araya geldiler.
Afro-Asya dayanışma ruhu o konferansa ve
262
ilişkilerimize nüfuz etmiştir. Şimdi de Kuzey
Afrika ve Ortadoğu bağlamında, iki paralel
eğilim görüyoruz: ABD’nin etki ve nüfuzunun
azalması ve Çin’in eş zamanlı yükselişi.
Bu bağlamda Çin’in oynayacağı çok kilit
bir rol var çünkü Çin’in Ortadoğu veya Kuzey
Afrika’da ya da Pakistan’a karşı Güneybatı
Asya’da oynayacağı rol ne taktiksel ne geçici ne
de al/ver ilişkisine dayanır. ABD’nin yaklaşımı
daha çok al/ver ilişkisine dayanır. Bu da diğer
ülkelerden bir şeye ihtiyaç duyduklarında,
ortaya çıkan bir durumla bağlantılı olarak
yaklaşıyorlar. Aksi takdirde kendi dostlarını da
unutuyorlar. Dolayısıyla Çin’in daha stratejik
bir bakış açısı, daha kalıcı ve dayanıklı bir bakış
açısı ve Çinlilerin dediği gibi kazan-kazan
işbirliğine dayalı bir bakış açısı var. Başka bir
deyişle, Çin’in de kazandığı ve diğer ülkelerin de
kazandığı bir perspektif. Yani özellikle ticarette,
yatırımda, eğitimde, örneğin Çin’de okuyan 28
bin Pakistanlı öğrenci var. 8 bini doktora yapıyor.
Bu Pakistan için çok olumlu bir gelişmedir.
ÇKP’nin Değerleri ve Sosyalizm ile İslami
Değerler Arasında Örtüşme Var
Çin’in rejimini belirleyen sosyalist ideoloji
ile İslam arasında bir çelişki ya da çatışma
olduğunu düşünüyor musunuz? İslam, Batı
ideolojisinin vaaz ettiği gibi anti-komünist
midir?
Mushahid Hussain Sayed: Benim görüşüme
göre Marksizm, Leninizm ve Mao Zedung
düşüncesini benimseyen Çin Komünist Partisi’nin rolü ile İslami inançlar, Müslüman ülkelerin dini inançları arasında ideolojik düzeyde bir
çelişki yoktur. Aslında Çin ve Pakistan ile Müslüman ülkelerin toplumlarına nüfuz eden pek çok
RÖPORTAJ
Yinchuan'daki Nanguan Camii, Ningxia Hui Özerk Bölgesi, "Islam kast sistemine ya da sınıf sistemine inanmaz,
Marksizm, Leninizm ve Mao Zedung düşüncesi de öyle." (Fotoğraf: CGTN, 2020).
değerde ortak noktalar var çünkü Müslüman
ülkeler de aile değerlerine, toplumların sadece maddi olmayan ortak değerlerle birbirine
bağlı olduğuna dair güçlü hisler besliyor. Çin de
Konfüçyüsçülük temeline dayanmaktadır. Aile
değerlerinden, uyumdan, birlikte çalışmaktan,
eşitlikten, eşitlikçilikten bahseden Çin kültürü,
Çin medeniyeti, Çin mirası, bunlar İslam’ın da
değerleridir, çünkü İslam kast sistemine ya da
sınıf sistemine inanmaz, Marksizm, Leninizm
ve Mao Zedung düşüncesi de öyle. Bunların
Asya değerleri olduğunu, Doğu değerleri olduğunu ve Küresel Güney’de ortak değerler olduğunu düşünüyorum.
İslam karşıtlığı ya da komünizm karşıtlığı konularına gelince, bence ABD Müslüman ülkelerdeki en büyük insan hakları ihlalcisi olmuştur.
11 Eylül’den sonra ABD, Pakistan, Afganistan,
Irak, Suriye, Libya ve Somali’nin bazı bölgele-
rinde sözde terörle savaş için 6,5 trilyon dolardan fazla para harcadı, 900 binden fazla insanın
ölmesine sebep oldu, 30 milyondan fazla insanı
evsiz, yerinden edilmiş ya da mülteci yaptı ve
Müslüman ülkelere 324 binden fazla bomba,
füze ve insansız hava aracı fırlattı. İşte ABD,
Hıristiyan bir güç olduğunu iddia ediyor ya da
biz de aynı Tanrı’ya inanıyoruz diyorlar. Ancak
Müslüman ülkelerin çoğunda emperyalist bir
güç olarak hareket etme biçimleri, stratejik kültürü barış ve uyuma dayalı olan Çin’in aksine,
ABD’nin sürekli bir savaş makinesi, en azından
son 20 yıldır Müslüman ülkeleri hedef alan bir
savaş ekonomisi yürüttüğünü gösteriyor. Dolayısıyla ilginç bir tezat görebiliyoruz. Benim
görüşüme göre Çin sistemi, dünya görüşü ve
ideolojisi ile Müslümanların savundukları ve
uyguladıkları arasında kesinlikle hiçbir çelişki,
hiçbir çatışma yoktur.
263
RÖPORTAJ
Pakistan’ın Kürsel Güney’de Tarihsel ve
Güncel Rolü
Küresel işbirliği ve çok taraflılığı destekleyen,
barışçıl ve çok kutuplu bir dünya düzeninin
teşvik edilmesinde Pakistan’ın stratejik öneminin
ne olduğuna inanıyorsunuz?
Mushahid Hussain Sayed: Pakistan dünyada
çok önemli bir stratejik eksen üzerinde yer almaktadır. Dünyanın en stratejik bölgesindeki
konumumuz ve tarihsel olarak üstlendiğimiz
rol çok önemlidir. Her şeyden önce Pakistan’ın
tarihi rolü, büyük lider, Pakistan ulusunun
babası Muhammad Ali Cinnah, Pakistan’ın
jeopolitik eksende merkezi bir konumda ol-
duğunu ve Pakistan’ın dış politikasının içeride
ve dışarıda barış üzerine kurulu olması gerektiğini söylemişti. 14 Ağustos 1947’de bağımsız
bir ülke olarak uluslararası alanda yerimizi
aldık. Ve Kuzey Afrika’daki kurtuluş hareketlerini ilk destekleyen biz olduk. Fas’ta, Tunus’ta,
Cezayir’de Fransız emperyalizmine, Fransız
sömürgeciliğine karşı kurtuluş savaşı veren
liderler Pakistan diplomatik pasaportlarıyla
seyahat ederlerdi. Faslı özgürlük savaşçısı
Mohammed al Faraj, Cezayir’in sürgündeki Hükûmeti'nin başbakanı Farat Abbas, Tunus’un lideri Habib Burgiba, hepsi Pakistan
diplomatik pasaportlarıyla seyahat ettiler ve biz
de Birleşmiş Milletler misyonunda o dönemde
Pakistan’ın emrindeydik.
Muhammed Ali Cinnah (25 Aralık 1876 - 11 Eylül 1948), avukat, siyasetçi, devlet adamı ve Pakistan’ın kurucusudur.
Pakistan’da “Büyük Lider” ve “Ulusun Babası” olarak tanınır (Fotoğraf: PID, 2024).
264
RÖPORTAJ
Ayrıca Libya’daki, Eritre’deki kurtuluş mücadelesini destekledik ve Nelson Mandela’nın
Afrika Ulusal Kongresi’ne ve Robert Mugabe’nin Zimbabwe Afrika Ulusal Birliği Yurtsever
Cephesi’ne silah sağladık. Ayrıca Yaser Arafat’ın
Filistin Kurtuluş Örgütü (FKÖ), 1974 yılında
Lahor İslam Zirvesi’nde ilk kez Filistin halkının
tek meşru temsilcisi olarak tanındı. Bu sicile
sahip olan Pakistan’ın iki Arap İsrail savaşında
yer alan tek Arap olmayan ülke olduğunu belirtmek isterim. 1967 yılında Pakistanlı pilotlar
Ürdün Hava Kuvvetleri için uçuyordu ve Ekim
1973’te İsraillilerin Yom Kippur savaşı olarak
adlandırdığı Ramazan savaşı sırasında İsrail
uçaklarını düşürdük. Pakistan Hava Kuvvetleri
pilotları Suriye Hava Kuvvetleri için uçuyorlardı
ve iki İsrail uçağını düşürdüler. Dolayısıyla kurtuluş hareketlerini destekleme, ezilen halkların
mücadelelerini destekleme konusunda geçmişe
dayanan bir sicile sahibiz.
Dolayısıyla önümüzdeki Asya
yüzyılında Pakistan’ın rolü çok
önemlidir. Her şey bağlanabilirlikle
ilgili. Her şey işbirliği ile ilgili. Her şey
efendilerin ve mazlumların olmadığı
daha iyi bir yarın için birlikte
çalışmakla ilgili.
Pakistan tarihsel olarak bu rolü oynadı. Şimdi elbette soğuk savaş bitti, işler yoluna giriyor.
Mevcut bağlamda bizim rolümüz nedir? Afrika
açısından çok kilit bir rol oynuyoruz. Birleşmiş
Milletler’in barışı koruma operasyonlarında lider konumdayız. Ayrıca Pakistan’ın Afrika ile
ilgili ilk düşünce kuruluşunu kurduğumu ve
bunun adının Pakistan olduğunu belirtmek is-
terim. Adı Pakistan Afrika Kalkınma ve Araştırma Enstitüsü (PAIDAR).
Kendi bölgemizde ise bölgesel bağlantı noktası konumundayız. Pakistan, Güney Asya,
Çin, İran, Afganistan ve Orta Asya cumhuriyetleri Tacikistan, Türkmenistan, Kazakistan,
Kırgızistan ve Özbekistan arasında yer alıyor.
Denize kıyısı olmayan bu beş ülkenin tamamı,
Çinliler tarafından inşa edilen ve KYG ile Çin
Pakistan Ekonomik Koridoru’nun bir parçası
olan Pakistan’ın Gwadar limanı üzerinden kara
bağlantısına sahip olmak istiyor.
Dolayısıyla bizim rolümüz artık jeo-ekonomi,
enerji ekonomisi, limanlar, boru hatları, karayolları ve demiryolları yoluyla bağlantı sağlamaktır.
Bu, barış ve uyumu teşvik ederek oynamaya
çalıştığımız çok önemli bir roldür. Örneğin
Pakistan’ın komşusu olan Sri Lanka’yı, içişlerine karışmadan terörle mücadele ederken destekleyen ilk ülkeydik ve onlara tam destek verdik
ve oradaki terörist hareketi ezmeyi başardılar. Ve
11 Eylül’den sonra Müslüman dünyasında, yerli teröristlere karşı mücadele ederek terörizme
karşı iç savaşı kazanan ilk ülke biz olduk.
Dolayısıyla Pakistan’ın çok net bir rolü, temel bir konumu var ve Pakistan bağımsız bir
dış politika izliyor. Nükleer silahlara sahip
olan ilk Müslüman ülkeyiz ve bu silahları, yanı
başımızdaki Hindistan’dakine paralel olarak
kendi yerli imkanlarımızla geliştirdik. Çünkü ilk
olarak Hindistan geliştirdi ve bizim de buna uygun bir kapasiteye sahip olmamız gerekiyordu.
Ancak elbette barışçıl niyetlere sahip olduğumuzu da gösterdik. Dolayısıyla önümüzdeki
Asya yüzyılında Pakistan’ın rolü çok önemlidir.
Her şey bağlanabilirlikle ilgili. Her şey işbirliği
ile ilgili. Her şey efendilerin ve mazlumların
olmadığı daha iyi bir yarın için birlikte çalışmakla ilgili.
265