Location via proxy:   [ UP ]  
[Report a bug]   [Manage cookies]                
Skip to main content
Kurulduğu günden bu yana Kuşak ve Yol Girişimi, verimli sonuçlar elde etmiştir, ancak aynı zamanda ekonomik Soğuk Savaş zihniyetinden kaynaklanan çeşitli zorluklarla karşılaşmıştır. Kuşak ve Yol'un karşılıklı yarar sağlama amacı ve... more
Kurulduğu günden bu yana Kuşak ve Yol Girişimi, verimli sonuçlar elde etmiştir, ancak aynı zamanda ekonomik Soğuk Savaş zihniyetinden kaynaklanan çeşitli zorluklarla karşılaşmıştır. Kuşak ve Yol'un karşılıklı yarar sağlama amacı ve katılımcı içeriği, ekonomik Soğuk Savaş zihniyetince yanlış yorumlanmıştır. Bu zorlukların kökenleri, uluslararası tekelleşmiş sermayenin ekonomik çıkarlarında, kültürel ve ideolojik farklılıklar nedeniyle ortaya çıkan önyargılarda ve gelişim yollarının büyük ölçüde farklı olmasından kaynaklanan sistemsel boşluklarda yatmaktadır. Ekonomik Soğuk Savaş zihniyetinin zorluklarına yanıt olarak Kuşak ve Yol'un inşasını teşvik etmek için uluslararası iletişimin etkisini güçlendirmek, ortak çıkarların "pasta"sını daha büyük ve daha iyi hale getirmek ve Kuşak ve Yol'un inşasını hızlandırmak gereklidir. Aynı derecede önemli olan, Kuşak ve Yol'un karşılıklı yarar mekanizmasını iyileştirmektir. Bununla birlikte, ekonomik Soğuk Savaş zihniyetinin tüm kasıtlı yanlış yorumlarına ve kışkırtmalarına karşı cesurca savaşmak ve diyalog kurmada yetenekli olmak da gereklidir. Böylece, söz konusu zorluklarla başa çıkılıp çatışmalar çözülebilir.
Çin’in Afrika ile ilişkisi, bu ülke tarafından izlenen amaç ve hedeflere ilişkin karışık akademik yorumları beraberinde getirmiştir. İster Afrika’nın kalkınması pahasına Çin’in güçlenmesine yönelik bir arayış, ister Batı dışı dünyanın... more
Çin’in Afrika ile ilişkisi, bu ülke tarafından izlenen amaç ve hedeflere ilişkin karışık akademik yorumları beraberinde getirmiştir. İster Afrika’nın kalkınması pahasına Çin’in güçlenmesine yönelik bir arayış, ister Batı dışı dünyanın statüsünü yükseltmeye yönelik güvenilir bir ortaklık olarak adlandırılsın, Çin’in Afrika’ya yönelimi, diğer büyük güçlerin Afrika kıtasıyla ilişkilerinde izledikleri tasarımlara kıyasla alışılmadık ve yenilikçi görünmektedir. Çin’in vizyonunda Afrika, stratejik ve ekonomik çıkarların paylaşılmasının ötesinde, tarihi nedenler, kimlik kaygıları ve ortak kader nedeniyle özel bir yere sahiptir. Pekin, son on yılda siyasi ilişkiler, doğrudan yatırımlar, ticari alışverişler ve mali yardımlar açısından Afrika’nın en önemli ortağı haline gelmiştir. Çin’in, dünyanın yeni temel koşullarına uyum sağlamaya çalıştığı ve özellikle Ukrayna-Rusya savaşının neden olduğu Doğu/Batı soğuk savaşı bağlamında Afrika’nın değişen önceliklerini dikkate aldığı görülmektedir.
Bu makale, Türkiye’nin İslamofobi ile mücadele sürecindeki yanıtlarını, motivasyonlarını ve karşılaştığı zorlukları araştırmaktadır. Türk perspektifinden bakıldığında, İslamofobi, Türkiye üzerinde tarihsel ve güncel olumsuz etkiler... more
Bu makale, Türkiye’nin İslamofobi ile mücadele sürecindeki yanıtlarını, motivasyonlarını ve karşılaştığı zorlukları araştırmaktadır. Türk perspektifinden bakıldığında, İslamofobi, Türkiye üzerinde tarihsel ve güncel olumsuz etkiler yaratmıştır. Buna yanıt olarak Türkiye, gerçeklik ve algı olmak üzere iki boyutta adımlar atmaktadır. Pratik düzlemde Türkiye, ikili diplomasi, çok taraflı diplomasi ve yabancı propaganda kombinasyonunu kullanmaktadır. Manevi düzeyde ise, Türkiye ulusal imajını ve yumuşak gücünü vurgulamaktadır. Müslüman bir ülke olarak Türkiye’nin İslamofobi ile mücadele çabaları, Türkiye’nin ulusal çıkarlarını, Adalet ve Kalkınma Partisi’nin ılımlı İslami niteliklerini ve İslam’ın tarihi ve kültürel geleneklerini öne çıkarmaktadır. İslamofobi ile mücadelede Türkiye, İslamofobi’nin karmaşıklığı, basmakalıp düşüncelerin yerleşmesi, diğer İslam ülkelerinden gelen engellemeler ve Avrupa’da sağ kanat popülizminin yükselişi gibi birçok zorlukla da karşı karşıya kalmaktadır. Çin tarafından önerilen Küresel Medeniyet Girişimi, İslamofobi ile mücadelede başka bir potansiyel alternatif olabilir.
Küresel Kalkınma Girişimi, Küresel Güvenlik Girişimi ve Küresel Medeniyet Girişimi, sırasıyla 2021, 2022 ve 2023 yıllarında Çin tarafından önerilen üç önemli girişimdir. Bu girişimler; insanlık için paylaşılan bir gelecek topluluğu... more
Küresel Kalkınma Girişimi, Küresel Güvenlik Girişimi ve Küresel Medeniyet Girişimi, sırasıyla 2021, 2022 ve 2023 yıllarında Çin tarafından önerilen üç önemli girişimdir. Bu girişimler; insanlık için paylaşılan bir gelecek topluluğu oluşturmak temel amacıyla kalkınma, güvenlik ve medeniyet olmak üzere başlıca üç alana yoğunlaşmaktadır ve Çin’in küresel zorluklara yönelik çözümlerini ifade etmektedir. Küresel Medeniyet Girişimi, dünya medeniyetlerinin bahçesini yeşertmektedir. Küresel Kalkınma Girişimi kapsamında, Kuşak ve Yol Girişimi, tüm ülkelerin ortak kalkınmasını teşvik eden bir motor haline gelmiştir. Küresel Güvenlik Girişimi açısından, Suudi-İran uzlaşısı, Çin’in Ortadoğu’da bir güvenlik yönetim sistemi oluşturma çabası kapsamında önemli bir girişimdir. Ortadoğu Çin için giderek daha fazla önem kazanmaktadır. Ancak bu durumun, Çin’in söz konusu girişimler üzerinden bölgede zorunlu olarak Amerika Birleşik Devletleri ile stratejik rekabete gireceği anlamına gelmediği belirtilmelidir. Çin, büyük güç rekabeti tuzağına düşmeyecektir
Since its inception, the Belt and Road Initiative (BRI) has achieved fruitful results, but it has also been challenged by economic cold war thinking. The mutually beneficial purpose and participatory content of the BRI have been... more
Since its inception, the Belt and Road Initiative (BRI) has achieved fruitful results, but it has also been challenged by economic cold war thinking. The mutually beneficial purpose and participatory content of the BRI have been misinterpreted by the economic Cold-War thinking. This challenge has its roots in the economic interests of international monopoly capital, as well as in biases caused by cultural and ideological differences, and in the systemic gaps caused by the vastly different paths of development. To promote the construction of the BRI in response to the challenges of economic Cold-War thinking, one should strengthen the influence of international communication, make the "cake" of common interests bigger and better, and accelerate the BRI construction. Equally important is to improve the mutual benefit mechanism of the BRI. However, with regard to all the deliberate misinterpretations and provocations of the economic Cold-War mentality, it is also necessary to be bold enough to fight and good enough to engage in dialogue, so as to meet challenges and resolve conflicts.
Chinese engagement in Africa brought mixed academic commentaries regarding the aims and objectives pursued by this country. Whether referred to as a search for China’s empowerment at the expense of African development or as a reliable... more
Chinese engagement in Africa brought mixed academic commentaries regarding the aims and objectives pursued by this country. Whether referred to as a search for China’s empowerment at the expense of African development or as a reliable partnership to enhance the status of the non- Western world, China’s immersion in Africa appear unconventional, and innovative compared to the designs pursued by other major powers in their dealings with the African continent. In China’s vision, Africa occupies a special place for historic reasons, identity considerations, and a  ommon
destiny, beyond sharing strategic and economic interests. Beijing has become in the last decade, Africa’s most important partner in terms of political relationships, direct investments, trade exchanges and financial assistance. China is trying to adapt to the world’s new underpinnings and
seems to take into consideration the changing priorities of Africa in the context of the looming East /West cold war, induced mainly, by the Ukraine-Russia war.
This paper explores Türkiye's responses, motivations, and challenges in the process of combating Islamophobia. From the Turkish perspective, Islamophobia has exerted historical and contemporary negative impacts on Türkiye. In response,... more
This paper explores Türkiye's responses, motivations, and challenges in the process of combating Islamophobia. From the Turkish perspective, Islamophobia has exerted historical and contemporary negative impacts on Türkiye. In response, Türkiye takes steps from two dimensions of reality and perception. At the practical level, Türkiye employs a combination of bilateral diplomacy, multilateral diplomacy, and foreign propaganda. At the spiritual level, Türkiye emphasizes its national image and soft power. As a Muslim country, Türkiye's efforts to combat Islamophobia highlight the factors of Türkiye's national interests, the moderate Islamic attributes of the Justice and Development Party, and the historical and cultural traditions of Islam. In the fight against Islamophobia, Türkiye also faces numerous challenges, including the intricacy of Islamophobia, the entrenchment of stereotypes, the obstruction from other Islamic countries, and the rise of right-wing populism in Europe. The Global Civilization Initiative proposed by China may become another potential alternative to addressing Islamophobia.
The Global Development Initiative, Global Security Initiative, and Global Civilization Initiative are the three important initiatives proposed by China in 2021, 2022, and 2023, respectively. These initiatives focus on the three aspects of... more
The Global Development Initiative, Global Security Initiative, and Global Civilization Initiative are the three important initiatives proposed by China in 2021, 2022, and 2023, respectively. These initiatives focus on the three aspects of development, security and civilization, with the fundamental purpose of building a community with a shared future for mankind, and provide Chinese solutions to global challenges. The Global Civilization Initiative is flourishing the garden of world civilizations; as for the Global Development Initiative, the Belt and Road Initiative has become an engine for promoting the common development of all countries; as for the Global Security Initiative, the Saudi-Iran reconciliation is an important attempt by China to build a security governance system in the Middle East. However, it should be noted that although the Middle East has become increasingly important to China, this series of initiatives does not mean that China will engage in strategic competition with the United States in the Middle East. In a word, China will not fall into the trap of great power competition.
This article aims to examine the socioeconomic impact of Chinese investments in Nigeria and provide an assessment of the long-term viability of these investments in Nigeria’s economy. The aim is to contribute to the existing literature on... more
This article aims to examine the socioeconomic impact of Chinese investments in Nigeria and provide an assessment of the long-term viability of these investments in Nigeria’s economy. The aim is to contribute to the existing literature on understanding China’s global economic expansion, Chinese-Nigerian relations, and the prospective outcomes for both parties involved. Nigeria has benefited from Chinese financing and energy, transportation, and telecommunications projects. It is one of many countries that have shown much interest in the BRI, which has also drawn much investment. Because Nigeria is a developing country and the largest on the African continent, it is in its best interests to capitalize on the BRI’s opportunities for economic growth and continued regional integration while protecting its national interests and maintaining its sovereignty. In the meantime, Nigeria needs to find a balance between the benefits of Chinese investment and the transfer of technology on the one hand and socioeconomic development on the other.
When Morocco violated the 1991 ceasefire on 13 November 2020 after years of obstructing the referendum on self-determination, the Frente POLISARIO declared that it was forced to exercise its right to self-defence and that it was... more
When Morocco violated the 1991 ceasefire on 13 November 2020 after years of obstructing the referendum on self-determination, the Frente POLISARIO declared that it was forced to exercise its right to self-defence and that it was consequently resuming the liberation struggle. As a result, the Territory of Western Sahara has become a zone of open war as military confrontations between the two parties continue and intensify along the Moroccan illegal military wall in Western Sahara. Morocco’s violation of the 1991 ceasefire has not only put an end to the UN peace process but also has the potential to endanger peace and stability in the region. Once again, the UN Security Council has remained silent in the face of Morocco’s new act of aggression. The question before the international community and the free world comes down to this: do they allow the logic of force and the rule of “might makes right” to prevail in North Africa, and thus allow Morocco’s military occupation of parts of Western Sahara to endure with impunity, or do they defend the principles of international law that are crucial to maintaining order, credibility and belief in the rules governing international relations, and consequently allow the Sahrawi people the chance to exercise their right to self-determination and independence freely and democratically? The only option, therefore, is to defend the principles of international law and bring the decolonization of Western Sahara to its conclusion through the free, genuine, and democratic expression of the sovereign will of the Sahrawi people in the exercise of their inalienable right to selfdetermination and independence.
This paper examines the impact of China’s emergence as a global power on various African nations, emphasizing the provision of “global public goods” as a key mechanism for fostering development. Global public goods are defined as those... more
This paper examines the impact of China’s emergence as a global power on various African nations, emphasizing the provision of “global public goods” as a key mechanism for fostering development. Global public goods are defined as those with benefits extending to all citizens worldwide. Employing a desktop literature review methodology, the paper conducts an in-depth examination through a process tracing of China’s major initiatives labeled as global public goods from 2000 to 2023. Notable initiatives include the Forum on China-Africa Cooperation, the Belt and Road Initiative, Global Development Initiative, Global Security Initiative, Global Civilization Initiative, and the Outlook on Peace and Development in the Horn of Africa. These initiatives have played a pivotal role in transforming Africa into a hub of development by leveraging mechanisms such as government concessional loans, grants, aid, commercial financial institution credit funds, special investment and financing funds, and promoting direct Chinese investments in Africa. Despite these positive outcomes, China’s growing influence in Africa, particularly through the provision of global public goods, has elicited diverse reactions, especially from traditional Western partners of African nations. Accusations of entangling Africa in a “debt trap” and other myths have been a recurring critique. Consequently, this paper aims to explore the evolving dynamics of cooperation between China and African countries within the framework of a public-goods approach.
Over the last 20 years, there has been a notable trend of power centers engaging in efforts to establish or enhance their military presence in the Red Sea and the Gulf of Aden. The Red Sea and the Gulf of Aden have become a tense... more
Over the last 20 years, there has been a notable trend of power centers engaging in efforts to establish or enhance their military presence in the Red Sea and the Gulf of Aden. The Red Sea and the Gulf of Aden have become a tense intersection point between imperialism, which operates on an inseparable logic of collaboration and power unity, and Asian power centers, which have been unable to break away from sacrificing continental interests for regional ones. Due to its critical waterway characteristics, this region, as a major geopolitical power field, has seen Africa being unable to protect its interests for centuries. This article aims to draw attention to what is happening at the Afro-Asian junction, which will shape the future of the world, and highlights the pivotal role of the Red Sea and the Gulf of Aden, especially for Africa and other oppressed parts of the world in search of a secure future.
This study aims to shed light on the contemporary transformations in Africa’s struggle against the neocolonial system within their historical context. It particularly examines the dynamics behind the current shifts in governance in former... more
This study aims to shed light on the contemporary transformations in Africa’s struggle against the neocolonial system within their historical context. It particularly examines the dynamics behind the current shifts in governance in former French colonial African countries. The process of Africa’s colonization and its struggle for independence will be dissected into four sections: the colonial period, the process of political independence, the emergence of neo-colonial activities, and what can be referred to as the Second War of Independence for African nations. Certainly, colonialism stands as one of the darkest chapters in human history. With the rise of capitalism and its innate need to find new markets and resource-rich lands, the previously untapped wealth of the African continent was of strategic importance for colonial powers. In the 1880s, colonial conquests accelerated, and by the early 20th century, nearly all African territories were divided among the colonial powers of the era. The classical colonial period continued until after World War II, with Africa gaining political independence in the 1960s. However, Africa’s position on the world stage persisted within a new framework of exploitation through dependency agreements imposed by neocolonialist states. Resistance to this new form of colonialism that began in the 1960s was often met with occupations, military coups, and bloodshed. In the 21st century, the political and economic balance of forces has shifted against leading imperialist states like the United States and France. Eurasian countries, particularly China, respecting the independence and territorial integrity of nations and proposing a new framework of peaceful cooperation, have begun to exert increasing influence in Africa. This environment has brought the African forces striving for full independence back onto the world stage.
Africa stands out as a strategic continent that plays an important role in during the multipolarization process due to its strategic location, potential population, and unmatched wealth both below and above the surface. It is attracting... more
Africa stands out as a strategic continent that plays an important role in during the multipolarization process due to its strategic location, potential population, and unmatched wealth both below and above the surface. It is attracting increasing attention as a major potential market for foreign investments and trade. Africa has been keenly awaiting new partnerships since the COVID-19 pandemic, with its accelerated economic growth, young and dynamic population, expanding consumer base, and government officials and business leaders eager to engage in reciprocal relations. The continent hosts approximately 30% of the world’s mineral reserves, 12% of its oil reserves, and 8% of its natural gas reserves. It is home to 40% of the world’s gold reserves and possesses the largest reserves of cobalt, diamonds, uranium, and platinum. Additionally, 30% of the world’s rare earth element deposits are found in Africa, making the continent a central resource for strategic high-tech industries like semiconductors, batteries, and green energy. Africa, with 65% of its arable land, plays a critical role in global food security. Türkiye, in terms of its capacity, knowledge, and workforce, is sufficiently equipped to serve Africa in many areas, and most importantly, it emerges as a preferred partner for African counterparts. The Turkish government encourages all companies to engage in business, investment, and trade in Africa, and our consulates and commercial attachés on the continent provide all possible support to Turkish entrepreneurs. However, there is still a need for the further development of bilateral trade agreements and customs agreements between countries.
This paper explores the post-British occupation period in Egypt, focusing on its diplomatic and political relations with Türkiye during the early years of its establishment. Following the end of British occupation in 1952, Egypt entered a... more
This paper explores the post-British occupation period in Egypt, focusing on its diplomatic and political relations with Türkiye during the early years of its establishment. Following the end of British occupation in 1952, Egypt entered a phase of significant political and social transformation under the leadership of figures such as Gamal Abdel Nasser. During this period, Egypt sought to redefine its foreign policy and establish new alliances. The paper delves into the evolving relations between Egypt and Türkiye, two nations with rich historical ties dating back to the Ottoman era. It analyses the diplomatic exchanges, treaties, and collaborative efforts that characterized their interactions in the aftermath of British withdrawal. The study considers the geopolitical context, regional challenges, and shared aspirations that influenced the trajectory of Egypt- Türkiye relations. Key themes include the impact of pan-Arabism and pan-Islamism on diplomatic discourse, the pursuit of mutual economic interests, and the geopolitical considerations that shaped the two nations' foreign policies. The paper also investigates the cultural and societal dimensions of their relations, exploring how shared historical and cultural affinities influenced public perceptions and bilateral engagements. Drawing on archival documents, diplomatic correspondences, and historical records, this research sheds light on the intricacies of Egypt's post-occupation foreign policy and its establishment-era relations with Türkiye. By examining the political, economic, and cultural dimensions of this relationship, the paper contributes to a nuanced understanding of the complex dynamics that defined the geopolitical landscape of the Eastern Mediterranean and the Middle East during this critical period.
Bu makale, Mısır’daki İngiliz işgali sonrası dönemi, Mısır’ın kuruluşunun ilk yıllarındaki Türkiye ile diplomatik ve siyasi ilişkilerine odaklanarak incelemektedir. 1952’de İngiliz işgalinin sona ermesinin ardından Mısır, Cemal Abdülnasır... more
Bu makale, Mısır’daki İngiliz işgali sonrası dönemi, Mısır’ın kuruluşunun ilk yıllarındaki Türkiye ile diplomatik ve siyasi ilişkilerine odaklanarak incelemektedir. 1952’de İngiliz işgalinin sona ermesinin ardından Mısır, Cemal Abdülnasır gibi isimlerin önderliğinde önemli bir siyasi ve sosyal dönüşüm aşamasına girdi. Bu dönemde Mısır, dış politikasını yeniden tanımlama ve yeni ittifaklar kurma arayışına girdi. Makale, Osmanlı dönemine kadar uzanan zengin tarihi bağları olan iki ülke Mısır ile Türkiye arasındaki gelişen ilişkileri ele alıyor. Britanya’nın çekilmesinin ardından aralarındaki etkileşimleri karakterize eden diplomatik alışverişleri, anlaşmaları ve işbirlikçi çabaları analiz ediyor. Çalışma, Mısır-Türkiye ilişkilerinin gidişatını etkileyen jeopolitik bağlamı, bölgesel zorlukları ve ortak istekleri ele alıyor. Ana temalar arasında pan-Arabizm ve pan-İslamcılığın diplomatik söylem üzerindeki etkisi, karşılıklı ekonomik çıkarların takibi ve iki ülkenin dış politikasını şekillendiren jeopolitik hususlar yer alıyor. Makale aynı zamanda ilişkilerinin kültürel ve toplumsal boyutlarını da inceleyerek, ortak tarihi ve kültürel yakınlıkların kamuoyu algılarını ve ikili ilişkileri nasıl etkilediğini araştırıyor. Arşiv belgelerinden, diplomatik yazışmalardan ve tarihi kayıtlardan yararlanan bu araştırma, Mısır’ın işgal sonrası dış politikasının inceliklerine ve Türkiye ile kuruluş dönemindeki ilişkilerine ışık tutuyor. Makale, bu ilişkinin siyasi, ekonomik ve kültürel boyutlarını inceleyerek, bu kritik dönemde Doğu Akdeniz ve Ortadoğu’nun jeopolitik manzarasını tanımlayan karmaşık dinamiklerin incelikli bir şekilde anlaşılmasına katkıda bulunuyor.
Jeostratejik konumu, nüfus potansiyeli, yeraltı ve yerüstündeki eşsiz nitelikteki zenginlikleri ile Afrika, çok kutuplulaşma sürecinde dünyada öne çıkıyor. Afrika, bütün dünyada yabancı yatırımlar ve ticaret için büyük bir potansiyel... more
Jeostratejik konumu, nüfus potansiyeli, yeraltı ve yerüstündeki eşsiz nitelikteki zenginlikleri ile Afrika, çok kutuplulaşma sürecinde dünyada öne çıkıyor. Afrika, bütün dünyada yabancı yatırımlar ve ticaret için büyük bir potansiyel pazar olarak daha fazla dikkat çekmektedir. Afrika kıtası, COVID-19 pandemisinden itibaren hızlanan ekonomik büyümesi, genç ve dinamik nüfusu, büyüyen tüketici kitlesi ve karşılıklılık ilkesiyle hareket etmeyi bekleyen devlet yöneticileri ve iş insanlarıyla yeni ortaklarıyla çalışmayı dört gözle beklemektedir. Afrika, dünya mineral rezervlerinin yaklaşık %30’u, petrol rezervlerinin %12’si ve doğalgaz rezervlerinin %8’ini barındırmaktadır. Dünya altın rezervlerinin %40’ına ev sahipliği yapmakla birlikte dünyanın en büyük kobalt, elmas, uranyum ve platin rezervlerine sahiptir. Nadir toprak elementi yataklarının %30’u da Afrika’da bulunur ve bu durum kıtayı yarı iletkenler, pil ve yeşil enerji gibi stratejik yüksek teknoloji endüstrileri için merkezi bir kaynak haline getirmektedir. Ayrıca işlenebilir tarım arazilerinin %65’ine sahip olan Afrika, küresel gıda güvenliği açısından da kritik bir rol oynamaktadır. Türkiye kapasitesi, bilgi ve iş gücü açısından bütün bu alanlarda Afrika’ya hizmet vermekte yeterlidir ve en önemlisi ülkemiz Afrikalı ortakları için bir tercih olarak belirmektedir. Türk hükümeti, bütün şirketleri Afrika’da iş yapmaya, yatırım ve ticaret yapmaya teşvik etmektedir ve kıtadaki konsolosluklarımız ile ticari müsteşarlıklar ellerinden gelen her türlü desteği Türk müteşebbislere sağlamaktadır. Fakat ülkeler arası ikili ticaret anlaşmaları ve gümrük anlaşmalarının geliştirilmesi gerekmektedir.
Bu makalede, Çin’in Nijerya’daki yatırımlarının sosyoekonomik etkilerinin incelenmesi hedeflenmektedir. Özellikle bu yatırımların Nijerya ekonomisi üzerindeki uzun vadeli etkinliklerine yoğunlaşılacaktır. Ayrıca, Çin’in küresel ekonomik... more
Bu makalede, Çin’in Nijerya’daki yatırımlarının sosyoekonomik etkilerinin incelenmesi hedeflenmektedir. Özellikle bu yatırımların Nijerya ekonomisi üzerindeki uzun vadeli etkinliklerine yoğunlaşılacaktır. Ayrıca, Çin’in küresel ekonomik genişlemesinin Çin-Nijerya ilişkileri ve ayrı ayrı her ülke için muhtemel sonuçlarını anlamaya yönelik mevcut literatüre katkı sağlamak amaçlanmaktadır. Nijerya, enerji, ulaştırma ve telekomünikasyon projeleri dahil olmak üzere, Çin finansmanından büyük faydalar sağlamış bir ülkedir. Kuşak ve Yol Girişimi’ne (KYG) yoğun ilgi gösteren ve bu sayede önemli yatırımlar çeken ülkelerden biridir. Gelişmekte olan ve Afrika’nın en büyük ülkesi olan Nijerya’nın, ekonomik büyüme ve bölgesel bütünleşme adına KYG fırsatlarından yararlanırken, ulusal çıkarlarını koruyup egemenliğini sürdürmesi önemlidir. Bununla birlikte, Çin yatırımlarının sağladığı teknoloji transferi ve diğer faydalar ile toplumsal kalkınma arasında denge kurulması gerekmektedir.
Fas’ın 1991 ateşkesini 13 Kasım 2020’de ihlal etmesi ve yıllarca bölge halkının kendi kaderini tayin etmesine yönelik referandumu engellemesi üzerine Frente POLISARIO, kendini savunma hakkını kullanmak zorunda kaldığını ve bu nedenle... more
Fas’ın 1991 ateşkesini 13 Kasım 2020’de ihlal etmesi ve yıllarca bölge halkının kendi kaderini tayin etmesine yönelik referandumu engellemesi üzerine Frente POLISARIO, kendini savunma hakkını kullanmak zorunda kaldığını ve bu nedenle kurtuluş mücadelesine yeniden başladığını açıkladı. Sonuç olarak Batı Sahra Bölgesi, iki taraf arasında Fas’ın Batı Sahra’daki yasadışı askeri duvarı boyunca devam eden ve yoğunlaşan askeri çatışmalarla açık bir savaş alanına dönüştü. Fas’ın 1991 ateşkesini ihlali, sadece BM barış sürecine son vermekle kalmamıştır; aynı zamanda bölgedeki barış ve istikrarı tehlikeye atma potansiyeline de sahiptir. Bir kez daha, BM Güvenlik Konseyi, Fas’ın yeni saldırganlık eylemleri karşısında sessiz kalmıştır. Uluslararası toplum ve özgür dünya önünde duran soru şu şekilde özetlenebilir: Kuzey Afrika’da “güç caiz kılar” kuralının ve zor kullanma mantığının hakim olmasına izin verip, Fas’ın Batı Sahra’nın bazı bölgelerindeki askeri işgaline dokunulmaz bir şekilde devam etmesine göz mü yumulacak, yoksa uluslararası ilişkileri yöneten kurallara inanç, güvenilirlik ve düzenin korunmasında kritik olan uluslararası hukuk ilkelerini savunup, böylece Sahra halkına kendi kaderini tayin etme ve bağımsızlık haklarını özgürce ve demokratik bir şekilde kullanma şansı mı verilecek? Kendi kaderini tayin etme ve bağımsızlığa yönelik devredilemez hakları uygulamaya koyup Sahra halkının egemen iradesinin özgür, gerçek ve demokratik bir şekilde ifade edilmesi sağlanarak uluslararası hukuk ilkelerini savunmak ve Batı Sahra’nın sömürgecilikten kurtarılmasını gerçekleştirmek var olan tek seçenektir.
Bu makale, Çin’in küresel bir güç olarak yükselişinin çeşitli Afrika ülkeleri üzerindeki etkisini incelemekte ve temel bir mekanizma olarak “küresel kamu malları” vasıtasıyla kalkınmayı nasıl teşvik ettiğine yoğunlaşmaktadır. Küresel kamu... more
Bu makale, Çin’in küresel bir güç olarak yükselişinin çeşitli Afrika ülkeleri üzerindeki etkisini incelemekte ve temel bir mekanizma olarak “küresel kamu malları” vasıtasıyla kalkınmayı nasıl teşvik ettiğine yoğunlaşmaktadır. Küresel kamu malları, tüm dünya yurttaşlarına yönelik faydalı mal ve hizmetler olarak tanımlanabilir. Makale, masaüstü literatür taraması yöntemini kullanarak, 2000’den 2023’e kadar Çin’in küresel kamu malları olarak adlandırılabilecek büyük girişimlerini süreç izlemesi yoluyla derinlikli bir şekilde incelemektedir. Öne çıkan girişimler arasında Çin-Afrika İşbirliği Forumu, Kuşak ve Yol Girişimi, Küresel Kalkınma Girişimi, Küresel Güvenlik Girişimi, Küresel Medeniyet Girişimi ve Afrika Boynuzu’nda Barış ve Kalkınma Görüşü bulunmaktadır. Bu girişimler; uygun fiyatlı kamu kredileri, hibeler, yardımlar, ticari finans kuruluşlarından kredi fonları, özel yatırım ve finansman fonları gibi mekanizmaları kullanarak ve Afrika’ya yönelik doğrudan Çin yatırımlarını teşvik ederek Afrika’nın bir kalkınma merkezi haline gelmesinde kilit rol oynamıştır. Buna rağmen, Çin’in özellikle küresel kamu malları sağlayarak Afrika’da etkisini artırması, Afrika’nın geleneksel Batılı ortaklarından kaynaklanan çeşitli tepkileri beraberinde getirmiştir. Çin’in Afrika’yı sözde bir “borç tuzağına” sürüklediği iddiaları ve diğer hayal ürünü suçlamalar sıkça yinelenmektedir. Sonuç olarak bu makale, Çin ve Afrika ülkeleri arasındaki işbirliğinin evrilen dinamiklerini kamu malları yaklaşımı çerçevesinde incelemeyi amaçlamaktadır.
Afrika düzleminde, son 20 yıl içerisinde, güç merkezlerinin Kızıldeniz ve Yemen Denizi’nde askerî varlık bulma veya askerî varlıklarını artırma çabasına girdikleri görülmektedir. Kızıldeniz ve Yemen Denizi, kendi içinde kopmaz bir... more
Afrika düzleminde, son 20 yıl içerisinde, güç merkezlerinin Kızıldeniz ve Yemen Denizi’nde askerî varlık bulma veya askerî varlıklarını artırma çabasına girdikleri görülmektedir. Kızıldeniz ve Yemen Denizi, kendi içinde kopmaz bir işbirliği ve güç birliği mantığıyla hareket eden emperyalizm ile kıtasal çıkarlarını bölgesel çıkarlara feda etme çizgisinden kurtulamayan Asyalı güç merkezlerinin gerilimli kesişim alanına dönüşmüştür. Kritik su yolu özelliği ile jeopolitik güç alanı niteliğindeki bu bölgede Afrika, yüzyıllardır kendi çıkarlarını koruyamamıştır. Bu yazı ile, “Afrikalı çözüm yolları” arayan Afrika’ya, dünya geleceğini şekillendirecek Afro-Asya ekleminde neler yaşandığı konusunda dikkat çekmek ve başta Afrika olmak üzere kendisine güvenli bir gelecek arayan mazlum dünyaya Kızıldeniz ve Yemen düzleminin anahtar rolü anlatılmaya çalışılmıştır.
Bu çalışma, Afrika’nın yeni sömürgecilik sistemine karşı mücadelesindeki çağdaş dönüşümleri tarihsel bağlamı içinde aydınlatmayı amaçlamaktadır. Özellikle, eski Fransız sömürgesi Afrika ülkelerinde mevcut yönetim değişimlerinin... more
Bu çalışma, Afrika’nın yeni sömürgecilik sistemine karşı mücadelesindeki çağdaş dönüşümleri tarihsel bağlamı içinde aydınlatmayı amaçlamaktadır. Özellikle, eski Fransız sömürgesi Afrika ülkelerinde mevcut yönetim değişimlerinin arkasındaki dinamikleri incelemektedir. Afrika’nın sömürgeleştirilme süreci ve bağımsızlık mücadelesi dört bölümde ele alınacaktır: Sömürge dönemi, siyasi bağımsızlık süreci, neo-sömürgecilik faaliyetlerinin ortaya çıkışı ve Afrika uluslarının İkinci Bağımsızlık Savaşı olarak adlandırılabilecek emperyalizmden kurtuluş mücadelesi. Şüphesiz, sömürgecilik insanlık tarihinin en karanlık sayfaları arasında yer alır. Kapitalizmin yükselişi sürecinde yeni pazarlar ve zengin topraklar bulma bakımından, daha önce el değmemiş Afrika kıtasının zenginlikleri sömürge güçleri için stratejik bir öneme sahipti. 1880’lerde sömürge fetihleri hızlandı ve 20. yüzyılın başlarına gelindiğinde, neredeyse tüm Afrika toprakları dönemin sömürge güçleri arasında bölüşülmüştü. Klasik sömürge dönemi, II. Dünya Savaşı’ndan sonra devam etti ve Afrika 1960’larda siyasi bağımsızlığını kazandı. Ancak, Afrika’nın dünya sahnesindeki konumu, sömürgeci devletler tarafından dayatılan bağımlılık anlaşmaları yoluyla yeni bir sömürü çerçevesi içinde sürdürüldü. 1960’larda başlayan bu yeni sömürgeciliğe karşı direniş sıklıkla işgaller, askeri darbeler ve katliamlarla yanıtlandı. 21. yüzyılda, siyasi ve ekonomik güç dengesi önde gelen emperyalist devletler olan Amerika Birleşik Devletleri ve Fransa aleyhine değişmiştir. Özellikle Çin gibi Avrasya ülkeleri, ulusların bağımsızlığına ve toprak bütünlüğüne saygı göstererek ve barışçıl işbirliği çerçevesinde yeni bir anlayış önererek, Afrika’da artan bir etki göstermeye başlamıştır. Bu durum, tam bağımsızlık için mücadele eden Afrika güçlerini yeniden dünya sahnesine çıkması için uygun bir ortam sağlamıştır.
Who would have expected that the BRICS nations could rise and become the potential rival of the G7 countries, the World Bank and the IMF combined? That once seemingly distant possibility now has real prospects which could change the... more
Who would have expected that the BRICS nations could rise and become the potential rival of the G7 countries, the World Bank and the IMF combined? That once seemingly distant possibility now has real prospects which could change the equilibrium of world politics. The more successful BRICS becomes, the weaker Western hegemony over the South will be. Although some Western politicians and media insist on downplaying the group's role in shaping the new world order, the change seems real and irreversible. Even before the Ukraine war commenced in February 2022, much evidence pointed to the fact that Russia and China's goal was hardly temporary or impulsive. The very language of multipolarity has defined both countries' discourse for years, a discourse that was mostly inspired by the two countries' displeasure with US militarism from the Middle East to Southeast Asia, their frustration with Washington's bullying tactics whenever a disagreement arises, be it in trade or border demarcations, the punitive language, the constant threats, the military expansion of NATO and much more. While it is too early to determine, with any degree of certainty, the winners and losers of this new configuration, it is almost certain that a US-westerndominated world is no longer possible.
BRICS ülkelerinin, G7 ülkeleri, Dünya Bankası ve IMF’nin potansiyel rakibi olarak yükselmesini kim beklerdi? Ancak bir zamanlar görünüşte uzak olan bu olasılık, artık dünyanın siyasi dengesini değiştirebilecek gerçek bir beklentidir.... more
BRICS ülkelerinin, G7 ülkeleri, Dünya Bankası ve IMF’nin potansiyel rakibi olarak yükselmesini kim beklerdi? Ancak bir zamanlar görünüşte uzak olan bu olasılık, artık dünyanın siyasi dengesini değiştirebilecek gerçek bir beklentidir. BRICS ne kadar başarılı olursa, Batı’nın güneydeki hegemonyası o kadar zayıf olacak. Bazı Batılı siyasetçiler ve medya, grubun yeni dünya düzenini şekillendirme rolünü küçümsemeye devam etse de, değişim gerçek ve geri dönülemez gibi görünmektedir. Şubat 2022’deki Ukrayna savaşı başlamadan önce bile, birçok kanıt Rusya ve Çin’in hedefinin geçici veya aceleciliğin bir sonucu olmadığına işaret etmektedir. Çok kutupluluğun dili, her iki ülkenin söylemini yıllardır tanımlamıştır; bu söylem, çoğunlukla iki ülkenin Ortadoğu’dan Güneydoğu Asya’ya kadar ABD militarizminden hoşnutsuzluğundan ilham alan; ticarette veya sınır düzeltmeleri konusunda olsun, bir anlaşmazlık ortaya çıktığında, Washington’un zorbalık taktiklerinden duydukları hayal kırıklığı; cezalandırıcı dili ve sürekli tehditlerinden; NATO’nun askeri genişlemesinden ve çok daha fazlasından ilham alan bir söylemdir. Bu yeni yapılanmanın kazananlarını ve kaybedenlerini kesin olarak belirlemek için henüz çok erken olsa da, ABD-Batı egemenliğindeki bir dünyanın artık mümkün olmadığı neredeyse kesindir.
Bu makale, Kuşak ve Yol Girişimi’nin (KYG) tarihi kökenleri, yayılımı ve bütünleşmesi konusunda rakip tartışmaları analiz etmek için Marksist analitik araçlardan yararlanmaktadır. Makale, ulus-altı bölgeler ve sahasal düzeltmelere ilişkin... more
Bu makale, Kuşak ve Yol Girişimi’nin (KYG) tarihi kökenleri, yayılımı ve bütünleşmesi konusunda rakip tartışmaları analiz etmek için Marksist analitik araçlardan yararlanmaktadır. Makale, ulus-altı bölgeler ve sahasal düzeltmelere ilişkin Marksist kavramların, KYG’nin ulus-ötesi bağlantı uzantılarının analizine bilgi sağlama ve bunu geleneksel Çin dış ekonomik siyaseti okumalarında genellikle kabul edilenden farklı terimlerle sunma potansiyeline sahip olduğunu iddia etmektedir. Böyle bir bakış açısının benimsenmesi, Çin hükümetinin 1949’da iktidara gelmesinden bu yana böyle bir dünya görüşüne sahip olduğu düşünülürse özellikle yerinde olacaktır. Uluslararası ilişkilere, siyasi ekonomi ve jeoekonomiye Marksist yaklaşımlar, siyasi ve kültürel hegemonik söylem ve pratiğe yönelik “Gramscici yaklaşımlarla” derinleşmiştir. KYG’nin tarihsel belirleyicilerinin ve çağdaş yörüngesinin analizinde Giovanni Arrighi’nin çalışmaları ve analizi bağlamsallaştırmak için Braudel’in la long dureé yaklaşımı göz önünde bulundurulmuştur.
This article applies Marxist analytical tools to analyse the competing debates about the BRI’s historic origins, deployment, and integration. The article contends that Marxist notions of subnational regions and spatial fixes have the... more
This article applies Marxist analytical tools to analyse the competing debates about the BRI’s historic origins, deployment, and integration. The article contends that Marxist notions of subnational regions and spatial fixes have the potential to inform analysis of the BRI’s transnational connectivity extensions and present it in different terms than is usually allowed in conventional readings of China’s foreign economic policy. Adopting such a perspective is particularly apposite given that China’s government has subscribed to such a worldview since assuming power in 1949. Marxist approaches to international relations, political economy, and geoeconomics deepened with Gramscian approaches to political and cultural hegemonic discourse and practice. Analysis of the historical determinants and contemporary trajectory of BRI deployment considered Giovanni Arrighi’s works and his use of Braudel’s la long dureé to contextualise the analysis.
ABD, başlangıcında bölgesel bir askeri ittifak olan NATO’yu 2. Dünya Savaşı sonrası özellikle Batı Avrupa ve Akdeniz’deki güç-güvenlik (ekonomik, siyasi, askeri) sorununu çıkarlarına uygun bir biçimde düzenlemek için planladığı... more
ABD, başlangıcında bölgesel bir askeri ittifak olan NATO’yu 2. Dünya Savaşı sonrası özellikle Batı Avrupa ve Akdeniz’deki güç-güvenlik (ekonomik, siyasi, askeri) sorununu çıkarlarına uygun bir biçimde düzenlemek için planladığı uluslararası sistemin güvenlik ayağı olarak organize etmiştir. Çevreleme/ Tahdit (Containment) politikası ABD’nin 1947-1991 yılları arasında Sovyetler Birliği’ne karşı sürdürdüğü bir stratejiydi. Türkiye ve Yunanistan’ın 1952’de NATO’ya kabulü de Sovyetler Birliği’ni tahdit-çevreleme politikasının bir devamıydı. Soğuk Savaş’ın sona ermesiyle birlikte Sovyetler Birliği’nin dağılması ABD’nin 1990’lı ve 2000’li yıllarda NATO’ya yeni ülkeler katmasının önünü de açmıştı. NATO’nun genişlemesi ve Sovyetler Birliği’ne karşı tahdit/çevreleme politikası ABD’nin çıkarları doğrultusunda gerçekleştiriliyordu. Hem bu pazarları açmak, hem de uygun kuralları dayatarak bu pazarları geliştirmek için adımlar özellikle 1980’lı yıllarda atılmaya başlanmıştı. ABD, NATO’ya dahil ettiği ülkelerle birlikte geniş Avrupa coğrafyasında etkinliğini sürdürmeyi amaçladı. Var olan pazarın artan ihtiyacı için NATO’nun kurulduğu Batı Avrupa’da yeni alanlar açmak çabası içine girilmişti. Ancak Avrupa-Atlantik hattında güvenlik konusunda tam bir mutabakata varılamamıştı. NATO’ya artık değişen emperyal taleplere uygun olarak yeni çıkar alanlarını yani ABD ve bazı müttefiklerinin faaliyette bulunduğu yada bulunmak istediği tüm alanları içeren bir sathı koruma görevi verilme süreci başlatılmıştır. Bu sürecin nasıl gelişeceği ise toplumsal, bölgesel ve uluslararası aktörlerin tutumlarıyla belirlenecektir.
The US initially organized NATO, a regional military alliance, as the security pillar of the international system. It planned to regulate the power-security (economic, political, and military) problem in Western Europe and the... more
The US initially organized NATO, a regional military alliance, as the security pillar of the international system. It planned to regulate the power-security (economic, political, and military) problem in Western Europe and the Mediterranean according to its interests. The containment policy was a strategy pursued by the US against the Soviet Union between 1947 and 1991. The admission of Türkiye and Greece to NATO in 1952 was a continuation of the containment policy against the Soviet Union. The disintegration of the Soviet Union with the end of the Cold War also paved the way for the US to add new countries to NATO in the 1990s and 2000s. The enlargement of NATO and the policy of containment against the Soviet Union were carried out in line with the interests of the US. Especially in the 1980s, steps were taken to open and develop these markets by imposing appropriate rules. The US aimed to maintain its effectiveness in the wide European geography together with the countries it included in NATO. To meet the increasing needs of the existing market, efforts were made to open new areas in Western Europe, where NATO was established. However, a full consensus on security on the Euro-Atlantic line could not be reached. The process of assigning NATO a task to protect new areas of interest, namely all areas in which the US and some of its allies operate or want to operate, has been started following changing imperial demands. How this process develops will be determined by the attitudes of social, regional, and international actors.
Over the past 70 years, the relationship between China and NATO has undergone the following stages: isolation and hostility (1949-1972), strategic collaboration (1972-1989), political opponents (from 1989 to early 21st century), and... more
Over the past 70 years, the relationship between China and NATO has undergone the following stages: isolation and hostility (1949-1972), strategic collaboration (1972-1989), political opponents (from 1989 to early 21st century), and engagement and dialogue (2002-2020). After the Cold War, NATO continued to develop towards globalization. Its policies and actions gradually extended from the Euro-Atlantic region to the Middle East, Central Asia, and Asia Pacific, intervening in Asian affairs. With the United States’ strategic contraction from the Middle East and withdrawal from Afghanistan, the “Asian version of NATO” has become a tool created by the United States to curb China’s rise. However, EU countries, India, ASEAN, Japan, and others may not necessarily remain united with the United States. China will continue to develop itself, but at the same time, it will also maintain cautious contact, dialogue, and cooperation with NATO.
Son 70 yılda Çin ile NATO arasındaki ilişki şu aşamalardan geçti: İzolasyon ve düşmanlık (1949-1972), stratejik işbirliği (1972-1989), siyasi karşıtlık (1989’dan 21. yüzyılın başına kadar) ve angajman ve diyalog (2002-2020). Soğuk... more
Son 70 yılda Çin ile NATO arasındaki ilişki şu aşamalardan geçti: İzolasyon ve düşmanlık (1949-1972), stratejik işbirliği (1972-1989), siyasi karşıtlık (1989’dan 21. yüzyılın başına kadar) ve angajman ve diyalog (2002-2020). Soğuk Savaş’tan sonra NATO küreselleşme aracılığıyla gelişmeye devam etti. Politikaları ve eylemleri kademeli olarak Avrupa-Atlantik bölgesinden Ortadoğu, Orta Asya ve Asya Pasifik’e yayıldı ve Asya’nın içişlerine müdahale etmeye başladı. ABD’nin Ortadoğu’da stratejik olarak daralması ve Afganistan’dan çekilmesiyle “NATO’nun Asya versiyonu”, ABD’nin Çin’in yükselişini durdurmak için yarattığı bir araç haline geldi. Bununla birlikte, AB ülkeleri, Hindistan, ASEAN, Japonya ve diğerleri ABD ile işbirliğine gelecekte devam etmeyebilirler. Çin kendini geliştirmeye devam edecek ama aynı zamanda NATO ile temkinli temas, diyalog ve işbirliğini de sürdürecek.
Since its establishment in 1949, NATO has been a political and military international organization that constitutes one of the most important actors in the international system. Although the prestige and advantages of being a NATO member... more
Since its establishment in 1949, NATO has been a political and military international organization that constitutes one of the most important actors in the international system. Although the prestige and advantages of being a NATO member in a bipolar world have been questioned from time to time after the collapse of the Eastern Bloc, the Alliance has continued to sustain itself and, especially in the 2000s, has tended to expand. The acceleration of NATO’s development and change after the collapse of the Union of Soviet Socialist Republics (USSR) suggests that the focus of this international organization is not only on the Eastern Bloc but also on the need to organize for other current and future focal points. Those who argue to the contrary suggest that in the aftermath of the dissolution of the USSR, which was the focal point of NATO, and in an international system moving between unipolarity and multipolarity, the existence and purpose of the organization has become meaningless. The structure of NATO has been criticised due to factors such as the criticism of NATO’s mission to protect Europe within the European Union (EU), especially in France, and the desire of the member states of the Union to take part in the mission to protect Europe themselves. Within the scope of this analysis, NATO’s actions and its position in the face of crises, especially in the 2000s, will be examined, and how the reflections of its actions in the face of these political and military crises shed light on the future of the organization will be discussed. In this context, issues such as what the Alliance countries, especially in Europe, expect from NATO in the face of the recent crises will be analysed.
NATO, kurulduğu 1949 yılından bu yana uluslararası sistemdeki en önemli aktörlerden biri olan siyasi ve askeri bir uluslararası örgüttür. İki kutuplu dünyada NATO üyesi olmanın getirdiği prestij ve avantajlar, Doğu Bloku’nun çökmesinin... more
NATO, kurulduğu 1949 yılından bu yana uluslararası sistemdeki en önemli aktörlerden biri olan siyasi ve askeri bir uluslararası örgüttür. İki kutuplu dünyada NATO üyesi olmanın getirdiği prestij ve avantajlar, Doğu Bloku’nun çökmesinin ardından zaman zaman sorgulanmış olmasına rağmen, İttifak varlığını sürdürmeye devam ettirmiş ve özellikle de 2000’li yıllarda giderek genişlemeye eğilimli bir hal almıştır. NATO’nun gelişimi ve değişiminin Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği’nin (SSCB) dağılmasından sonra hızlanması, bu uluslararası örgütün odak noktasının sadece Doğu Bloku eksenli olmadığını, mevcut ve gelecekteki başka odak noktaları için de örgütlenmeyi esas aldığını göstermektedir. Bu görüşün aksini savunanların argümanı ise, NATO’nun odak noktası olan SSCB’nin dağılması sonrası yaşanan süreç ve tek kutupluluk ile çok kutupluluk arasında giden bir uluslararası sistemde örgütün varlığı ve amacının anlamsızlaştığıydı. Başta Fransa olmak üzere, Avrupa Birliği (AB) içerisinde NATO’nun Avrupa’yı koruma misyonuna yönelik eleştiriler ve Birliğe üye ülkelerin Avrupa’yı koruma misyonunda kendilerinin rol almak istemesi gibi etkenler nedeniyle NATO’nun yapısı eleştirilmiştir. Bu çalışma kapsamında, NATO’nun özellikle 2000’li yıllarda gerçekleştirdiği eylemler ve krizler karşısında durumu incelenerek, bu siyasal ve askeri krizler karşısındaki eylemlerin yansımalarının örgütün geleceğine yönelik nasıl ışık tuttuğu tartışılacaktır. Bu bağlamda, özellikle Avrupa’daki İttifak ülkelerinin son yaşanan krizler karşısında NATO’dan beklentilerinin ne olduğu konuları irdelenecektir.
2008 finansal krizinden sonra gelişmiş Batı ülkeleri uzun yıllar süren bir durgunluk sürecine girdi. Aşırı finansallaşan Batı ülkelerinin ekonomileri söz konusu finansallaşmanın verdiği zararları telafi etmekte oldukça zorlandı. Kriz... more
2008 finansal krizinden sonra gelişmiş Batı ülkeleri uzun yıllar süren bir durgunluk sürecine girdi. Aşırı finansallaşan Batı ülkelerinin ekonomileri söz konusu finansallaşmanın verdiği zararları telafi etmekte oldukça zorlandı. Kriz sürecinde ve sonrasında üretime ağırlık veren Çin gibi ülkeler ise krizden büyüyerek ve güçlenerek çıktılar. Batı’nın uluslararası kurumları ABD’nin iradesiyle kurulan uluslararası finansal sistemin verdiği zararı karşılamak için yoğun çaba gösterdiler. Ancak atılan adımlarda öncelik ABD ve Batı ülkelerine verildi. 2008 sonrası yaşanan süreçte ABD doları ve onun egemen olduğu finansal sistem büyük bir güven kaybına uğradı. Ve bu sisteme alternatif olarak bazı örgütler çalışmalara başladılar. ŞİÖ (Şanghay İşbirliği Örgütü), BRICS (Brezilya, Rusya, Hindistan, Çin ve Güney Afrika) gibi bağımsız gelişen ülkelerin üyelerinden oluşan örgütler bir dizi somut adım atarak yeni bir finansal sistemin altyapısını oluşturdular. Yeni finansal sistemin amacı, dolarizasyonu en aza indirerek, alternatif uluslararası finansal kuruluşları kurarak ABD’nin finansal egemenliğini etkisiz hale getirmektir. ABD’nin finansal egemenliğinin kırılmasında dört temel bacak bulunuyor: İkili ve çok taraflı ticari anlaşmalarda milli paraların kullanılması, yeni uluslararası yatırım bankalarının kurulması, tüketim tarafında milli kredi kartları sistemlerinin kurulması, merkez bankası rezervlerinde dolara alternatif para birimleri ve altının rezerv olarak kullanımının yaygınlaşması. Bu yazının konusu ABD’nin finansal egemenliğini gerilemeye başlaması ve yeni finansal sistemin kurulması sürecinde BRICS’in attığı adımlar, ikili ve çok taraflı ticari ilişkilerde swap anlaşmalarının önemi, Çin ve Rusya’nın 2010’ların ortalarından başlayarak kurdukları finansal altyapının seyridir. Tüm bu başlıklar kurulan Yeni Finansal Sistem’in temel taşlarını ifade etmektedir.
Küresel politik ekonomi sistemi, onlarca yıl boyunca ABD hegemonyasının temel dayanak noktaları arasında yer alan doların belirleyici varlığının gölgesinde kalmıştır. Doların yükselişi, ekonomik değerinin ötesinde, jeopolitik anlamda da... more
Küresel politik ekonomi sistemi, onlarca yıl boyunca ABD hegemonyasının temel dayanak noktaları arasında yer alan doların belirleyici varlığının gölgesinde kalmıştır. Doların yükselişi, ekonomik değerinin ötesinde, jeopolitik anlamda da ABD’nin stratejik etkisinin bir simgesi haline gelmiştir. Ancak, çok kutuplu bir küresel düzenin başlangıcına tanıklık ettiğimiz bu dönemde, doların her yönüyle etkinliğinin azalmaya başlayabileceği yönünde artan beklentiler bulunmaktadır. Mevcut makale, şu temel sorular etrafında şekillenmektedir: Küresel siyasal ekonominin çok kutuplulaşması, ABD dolarının hâkimiyetinin hem algısal hem de nesnel gerçekliğini nasıl şekillendirmektedir? Doların eriyen üstünlüğü, ABD hegemonyasının geleceğini ve küresel ekonomik dengeleri nasıl etkileyebilir? Bu büyük dönüşümün öncülüğünde hangi yükselen güçler bulunmaktadır ve bu gidişatı etkilemek için hangi stratejik araçları kullanmaktadır? Jeopolitik Analiz Sistemi yöntemini kullanan bu çalışma, çok kutuplulaşan bir dünya ile doların küresel konumunun yeniden yapılandırılması arasındaki çok yönlü ilişkileri aydınlatmayı amaçlamaktadır. Bununla birlikte, mevcut durumun ABD için stratejik sonuçlarına ve gelecekteki küresel ekonomik manzarayı tanımlayacak olan dönüşümlere açıklık getirmeyi hedeflemektedir. Bulgular, de-dolarizasyon girişimlerine öncülük eden ana güç olarak Çin’in öne çıktığını göstermektedir. Ancak bu çabalar, mevcut aşamada kesin ve somut bir dönüşümden ziyade belirli seviyede bir iradenin dışa vurumu gibi görünmekte olup, ana gidişat “post-hegemonik” bir bağlamda “varlık çeşitlendirmesi” yönündedir. Bu eğilimlerin belirgin göstergeleri arasında, RMB’nin uluslararasılaşması lehine CIPS, UnionPay ve Dijital Yuan’ın hayata geçirilmesiyle somutlaşan ekonomi politikaları yer alır. Bu politikalar, alternatif para birimlerine dayalı çift taraflı ticaretin yaygınlaşması, petrol ticaretinin dolar dışı para birimlerinde yapılma eğilimi, swap anlaşmaları ve BRICS para birimi projesi gibi uygulamalarla tamamlanmaktadır. Kurumsal olarak ise söz konusu süreç Yeni Kalkınma Bankası, ŞİÖ, Asya Altyapı Yatırım Bankası ve Kuşak-Yol Girişimi gibi yapılarla desteklenmektedir. Dolar hâkimiyetinin ABD dış politikasının manipülatif bir aracı olarak görülmesi, ABD hegemonyasında hissedilen azalma ve ABD dolarına olan güvenin azalması, gelişmekte olan ülkeleri para birimlerini çeşitlendirmeye yönlendirmektedir. Bu ivme, özellikle Güney-Güney işbirliği çerçevesinde, Çin’in proaktif tutumuyla belirginleşmektedir
Marksist para teorisine dayanan bu makale, dolarizasyonun oluşum mekanizmasını, gerçek dünyadaki etkilerini ve alınılabilecek karşı önlemleri incelemektedir. Finansallaşma perspektifinden ele alındığında, ABD dolarının uluslararası... more
Marksist para teorisine dayanan bu makale, dolarizasyonun oluşum mekanizmasını, gerçek dünyadaki etkilerini ve alınılabilecek karşı önlemleri incelemektedir. Finansallaşma perspektifinden ele alındığında, ABD dolarının uluslararası egemenliğindeki para sistemi üç aşamadan geçmiştir: Altındolar sistemi, petrol-dolar sistemi ve kurum-dolar sistemi. Bunlar arasında, küresel finansallaşma sistemi olarak da bilinen kurum-dolar sistemi, neoliberal kurumsal çerçeve altında finansallaşma yoluyla elde edilen emtia ve finans piyasalarının, yerel ve uluslararası piyasaların bir birleşimidir. Bu birleşim, ABD dolarının uluslararası parasal gücünün genişlemesini daha fazla teşvik etmiştir. Uluslararası parasal gücün genişlemesi esas olarak dolarizasyon yoluyla sağlanır ve küresel dolarizasyon üç finansallaşma mekanizması yoluyla gerçekleştirilir: Emtia finansallaşması, teknolojik finansallaşma ve kurumsal finansallaşma. Emtia finansallaşması küresel dolarizasyonun temelini oluşturmakta, teknolojik finansallaşma katalizör görevi görmekte, kurumsal finansallaşma ise küresel dolarizasyon için temel güvenceyi sağlamaktadır. ABD çıkarlarını merkeze alan dolarizasyonun çevre ülkeler için ciddi sonuçları vardır. Çevre ülkeler, uluslararası parasal çeşitlendirmeyi teşvik ederek, teknolojik finansallaşmayı engelleyerek ve neoliberal reformlarla (liberalizasyon, özelleştirme ve piyasalaştırma) ilişkili riskleri bütünüyle dikkate alarak dolarizasyona karşı koyabilir. Çin, finansal gücünün yönetimine öncelik vermeli ve de-dolarizasyonu ilerletmek için yüksek kaliteli ekonomik kalkınma ve Renminbi uluslararasılaşmasını temel stratejiler olarak benimsemelidir.
After the financial crisis in 2008, developed Western countries entered a protracted period of stagnation. The economies of the over-financialized Western countries had difficulty compensating for the damages caused by this... more
After the financial crisis in 2008, developed Western countries entered a protracted period of stagnation. The economies of the over-financialized Western countries had difficulty compensating for the damages caused by this financialization. During and after the crisis, countries that emphasized production, such as China, overcame the crisis by growing and strengthening. The international institutions of the West have worked hard to compensate for the damage caused by the international financial system established at the behest of the United States. However, priority was given to the US and Western countries. In the post-2008 period, the US dollar and the financial system dominated by it suffered a major loss of confidence. Some organizations started to work as an alternative to this system. Organizations such as the SCO (Shanghai Cooperation Organization) and BRICS, composed of members of independent developing countries, have taken a series of concrete steps and created the basis for a new financial system. The aim of the new financial system is to minimize dollarization, establish alternative international financial institutions, and eliminate the financial hegemony of the US. There are four main components for the breakdown of US financial dominance: the utilization of national currencies in bilateral and multilateral trade agreements, the establishment of new international investment banks, the establishment of national credit card systems on the consumption side, and the widespread usage of currencies alternative to dollar and gold in central bank reserves. The subject of this article are the steps taken by the BRICS in the processes of the decline of the US financial hegemony and the establishment of the new financial system, the importance of SWAP agreements in bilateral and multilateral trade relations, and the course of the financial groundwork established by China and Russia starting from the mid-2010s. All these topics represent the cornerstones of the New Financial System.
The global political economy has long been characterized by the commanding presence of the US dollar—a linchpin that has steadfastly upheld US hegemony across decades. The dollar’s ascendancy, transcending mere economic value, has become... more
The global political economy has long been characterized by the commanding presence of the US dollar—a linchpin that has steadfastly upheld US hegemony across decades. The dollar’s ascendancy, transcending mere economic value, has become emblematic of US strategic influence in both the economic and geopolitical landscapes. However, as we witness the dawn of a new era marked by a multipolar global order, there is growing speculation about the potential waning of the dollar’s omnipotence. This article is anchored around the following pivotal inquiries: In what ways is the burgeoning multipolarity in the global political economy reshaping perceptions and realities of the US dollar’s dominance? How might a diminished dollar centrality impact the broader edifice of US hegemony and the equilibrium of the global economic order? Which rising powers are at the forefront of this tectonic shift, and what strategic levers are they employing to influence the trajectory? Using the method of Geopolitical Analysis Grid, this study endeavors to illuminate the multifaceted interconnections between a multipolar world and the potential reconfiguration of the dollar’s global standing. With this in mind, it also aims to elucidate the strategic implications for the US and chart the evolving dynamics that will define the future global economic landscape. The findings suggest that China emerges as the principal contender to US hegemony, spearheading initiatives aimed at de-dollarization. However, these endeavors seem more intent-driven rather than readily identifiable and deterministic outcomes, with the prevailing trajectory being towards asset diversification in a “post-hegemonic” context. Evident manifestations of such inclinations are China's policies on RMB internationalization, exemplified by the introduction of the CIPS, UnionPay, and the Digital Yuan. These strategies complement the growing prevalence of bilateral trade in alternative currencies, a growing intention to conduct oil trading in non-dollar currencies, currency swap agreements, and the prospective advent of a BRICS currency. Institutionally, this shift is anchored in frameworks such as the New Development Bank, the SCO, the AIIB, and the BRI. The mounting view of dollar dominance as a manipulative instrument of US foreign policy, coupled with the perceived waning of US hegemony and diminishing confidence in the US dollar, impels developing nations to hasten their currency diversification pursuits. This momentum is observed particularly within the framework of South-South cooperation, with China's proactive stance being a pivotal influence.
Based on Marxist monetary theory, this paper investigates the formation mechanism of dollarization, its real-world impacts, and corresponding countermeasures. From a financialization perspective, the internationally dominated monetary... more
Based on Marxist monetary theory, this paper investigates the formation mechanism of dollarization, its real-world impacts, and corresponding countermeasures. From a financialization perspective, the internationally dominated monetary system by the U.S. dollar has undergone three stages: the golddollar system, the oil-dollar system, and the institution-dollar system. Among them, the institutiondollar system, also known as the global financialization system, is a fusion of commodity and financial markets, domestic and international markets, achieved through financialization under the neoliberal institutional framework. It has further promoted the expansion of the U.S. dollar’s international monetary power. The expansion of international monetary power is primarily achieved through dollarization, and global dollarization is realized through three financialization mechanisms: commodity financialization, technological financialization, and institutional financialization. Commodity financialization serves as the foundation for global dollarization, technological financialization acts as the catalyst, and institutional financialization provides the fundamental guarantee for global dollarization. Dollarization, centered around U.S. interests, has serious consequences for peripheral countries. The peripheral countries can counter dollarization by promoting international monetary diversification, curbing technological financialization, and fully recognizing the risks associated with neoliberal reforms: liberalization, privatization, and marketization (LPM). China should prioritize the management of its financial strength and adopt high-quality economic development and Renminbi internationalization as core strategies to advance de-dollarization.
Türk Devrimi, emperyalizme karşı duran, tanrının İngiliz olmadığını ispatlayan, bu dünyadaki mücadeleyi ateşleyen, bağımsız, halktan yana, kapitalizm temelinde bir sistem geliştirmeye çalışan model. Çin modeli de, Sun Yat Sen... more
Türk Devrimi, emperyalizme karşı duran, tanrının İngiliz olmadığını ispatlayan, bu dünyadaki mücadeleyi
ateşleyen, bağımsız, halktan yana, kapitalizm temelinde bir sistem geliştirmeye çalışan model. Çin
modeli de, Sun Yat Sen önderliğinde emperyalizme ve sömürgeciliğe karşı Kemalist Devrim benzeri bir
mücadele verdikten sonra Komünist Partisi önderliğinde Milli Demokratik devrimi sürdürdü. Bugün
bu iki mücadeleci ülkenin, bir yolun iki ucunu tutmaları ve benzer kaderi paylaşmaları, ama birinin
ekonomideki gelişmişliğinden Kovid’le mücadelesine kadar farklılık yaşamaları da bir rastlantı değildir.
Atatürk, 1922’de o dönemde dünyadaki cepheleşmeyi de açık görüyor ve çözümü öneriyordu: “Zararlı ve
zehirli beyinlerden gelerek bize musallat olan zümreye karşı (…) Doğu’yu Batı’dan ayıran ve ta kuzeyden
güneye kadar uzanan müşterek bir cephe vardır. Bu cephede müdafaalarda bulunabilmek, yekdiğeriyle
hemdert olmuş milletlerin hakiki, samimi dayanışması ile mümkün olacaktır. (…) Fakat bu dayanışmaya
dahil devletlerin başlı başına ayrı ayrı kuvvetli olması, ayrı ayrı bağımsızlık fikriyle mütehassis ve donanmış
bulunması lazımdır.” Bu anlayış da emperyalizmin dayattığı düşmanlık ve ayrışma anlayışına karşı bir
duruştur. Başarının yolu buradan geçmiştir ve geçecektir. Bugün de hedef alınan bu siyasi duruş, kültür ve
anlayıştır. Önümüzdeki yüzyıl Asya’dan Afrika’ya Latin Amerika’ya kadar yeni bir tarih yazma zamanıdır.
Başarının anahtarı elimizdedir.
Anahtar Kelimeler: Türk Devrimi, Kemalist Devrim, Atatürk, Türkiye, Asya
The Turkish revolution is a model that emerged from a struggle against imperialism, proving that God is not British, and aiming to establish a system based on capitalist principles favoring the interest of the people. The Chinese model,... more
The Turkish revolution is a model that emerged from a struggle against imperialism, proving that
God is not British, and aiming to establish a system based on capitalist principles favoring the
interest of the people. The Chinese model, under the leadership of Sun Yat Sen, similarly fought
against imperialism and colonialism, following the Kemalist Revolution's path. Under the guidance
of the Communist Party, they continued with a National Democratic revolution. Today, these two
countries, both fighters in their own right, holding the two ends of a path and sharing a similar fate,
yet differing in aspects ranging from economic development to their response to the COVID-19
pandemic, is not a mere coincidence. The leader of the defense of their respective homelands at
that time saw the global polarization clearly and proposed a solution: "Against the harmful group
that has afflicted us... There is a common front that separates the East from the West, stretching
all the way from the North to the South. To be able to defend on this front, it will require the
genuine and sincere solidarity of nations that have become each other's allies... However, the states
participating in this solidarity must be individually strong, fortified with the idea of independence."
This understanding is a stance against the enmity and division imposed by imperialism. Success has
always and will continue to come through this path. The political stance, culture, and understanding
targeted today also stem from this standpoint. The coming century is a time to rewrite history from
Asia to Africa and Latin America. The key to success lies in our hands.

Keywords: Turkish Revolution, Kemalist Revolution, Atatürk, Türkiye, Asia.
Türkler ve Çinliler 20’nci yüzyılın başında aynı kaderi paylaşan ezilen iki millettir. İki millet de emperyalizmin sömürüsünden kurtulmak ve demokratik devrimlerini gerçekleştirerek ayağa kalkmak istiyordu. Türkiye’nin Kurtuluş Savaşı’nda... more
Türkler ve Çinliler 20’nci yüzyılın başında aynı kaderi paylaşan ezilen iki millettir. İki millet de emperyalizmin sömürüsünden kurtulmak ve demokratik devrimlerini gerçekleştirerek ayağa kalkmak istiyordu. Türkiye’nin Kurtuluş Savaşı’nda emperyalizme karşı zafer kazanması ve Sovyetler Birliği ile dostluk ilişkilerini geliştirmesi, Çin Komünist Partisi (ÇKP) önderleri tarafından ilgiyle takip ediliyordu. Başarıya ulaşan Türk devrimi, ÇKP’nin erken dönem önderlerinde Çin için bir örnek oluşturabileceği düşüncesini uyandırdı. Bu nedenle Çin’deki komünistler Türk Devrimi’ni yakından izlediler ve Çin devrim pratiğine uygulamayı denediler. Özellikle Türk Devrimi’ne ÇKP’nin kuruluş dönemindeki önderi ve teorisyeni olan Cai Hesen ilgi duyuyordu. Cai Hesen Türk Devrimi hakkındaki görüşlerini ÇKP’nin yayın organı olan Rehber’deki (向导Xiangdao) yazılarında yer verdi ve ÇKP’nin önder kadrosunu etkiledi. Bu çalışmada ÇKP erken dönemlerinde önemli bir teorisyen olan Cai Hesen’in Türk Devrimi değerlendirmesiyle ÇKP kadrolarında yarattığı etki ve Türkiye hakkında yazdığı yazıların değerlendirmesi
yapılmıştır.
Anahtar Kelimeler: Cai Hesen, Çin, Çin Komünist Partisi, Türkiye, Türk Devrimi
Türkiye and China are two oppressed nations that shared the same fate at the beginning of the 20th century. Both nations wanted to eliminate imperialism’s exploitation and stand up by achieving their democratic revolutions. The victory of... more
Türkiye and China are two oppressed nations that shared the same fate at the beginning of the 20th century. Both nations wanted to eliminate imperialism’s exploitation and stand up by achieving their democratic revolutions. The victory of Türkiye against imperialism in the War of Independence and the development of friendly relations with the Soviet Union were followed with interest by the leaders of the Communist Party of China (CPC). The successful Turkish Revolution aroused the idea that it could set an example for China among the early CPC leaders. For this reason, communists in China followed the Turkish Revolution closely and tried to apply it to the Chinese Revolution practice. Cai Hesen, the leader
and theoretician of the CPC in the founding period, was especially interested in the Turkish Revolution. Cai Hesen published his views on the Turkish Revolution in his articles in the CPC’s publication, The Guide
Weekly (向导Xiangdao), and influenced the CPC’s leadership. In this study, the articles of Cai Hesen, a key theorist in the early stages of the CPC who evaluated the Turkish revolution and its impact on the CPC cadres, are discussed.

Keywords: Cai Hesen, China, Communist Party of China, Turkish Revolution, Türkiye
Bengal Deltası’ndaki Müslüman egemenliği, Afganistan’ın Gūr ordusundan Türk kökenli Ikhtiyār al-Dīn Muḥammad Bakhtiyār Khaljī ile başladı (Delhi Sultanlığı). Aynı yüzyılda günümüz Türkiye’sinde Osmanlı Halifeliği kurulmuştur. Bengalli... more
Bengal Deltası’ndaki Müslüman egemenliği, Afganistan’ın Gūr ordusundan Türk kökenli Ikhtiyār al-Dīn Muḥammad Bakhtiyār Khaljī ile başladı (Delhi Sultanlığı). Aynı yüzyılda günümüz Türkiye’sinde Osmanlı Halifeliği kurulmuştur. Bengalli Müslümanlar ve Türkler arasındaki sıcak ilişkilerin temeli o zamanlardan beri atılmış ve birçok iniş ve çıkıştan sonra hiç
bozulmadan kalmıştır. Bengalli Müslümanlar 1920’lerin başında sömürgeci İngilizlere karşı baş kaldırdıklarında, bağımsız ve egemen Osmanlı İmparatorluğu İslam’ın Koruyucusu olarak kabul edildi, ilham kaynağı oldu. Sonuç olarak, Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra Osmanlı İmparatorluğu
çeşitli nedenlerle dağıldığında, Hilafet Kurumu’nu korumaya yönelik kitlesel eylemler tüm İslam dünyasında yayılmıştır. Bu eşsiz olay tarihte Hilafet Hareketi olarak kaydedilmiştir. Ancak, Türk kahraman Mustafa Kemal Atatürk (19 Mayıs 1881-10 Kasım 1938) halifeliği kaldırdıktan sonra,
Eski Babür İmparatorluğu’ndaki Hilafet Hareketi de kendiliğinden sona ermiş oldu. Dünyadaki diğer Müslümanlar gibi, Bengalli Müslümanların çoğu, 600 yıllık Osmanlı İmparatorluğu’nun yıkılışı nedeniyle, Müslüman dünyasında sıcak tartışma konusu olan Mustafa Kemal’in getirdiği
reformları onaylamadı. Ancak, birçok Bengalli Müslüman alimin bu Türk kahramanını desteklemesiyle durum değişmeye başladı. Bangladeş’in Milli Şairi Kazi Nazrul İslam, Bengal’de Kemal Atatürk’ü destekleyenlerin arasında öncüydü. Eski Babür İmparatorluğu’ndaki İngiliz sömürge yönetimine karşı bir ölüm kalım isyanı ilan eden Nazrul İslam, Atatürk’ün kahramanlığı karşısında büyülenmişti. Bu makale, Kazi Nazrul İslam’ın Atatürk’e olan hayranlığının ardında yatan etkenleri incelemeyi amaçlamaktadır.

Anahtar Kelimeler: Babür İmparatorluğu, Bengal Müslümanları, Enver Paşa, Hilafet Hareketi, Mustafa Kemal.
The Muslim rule in the Bengal Delta began with Turkish Ikhtiyār al-Dīn Muhammad Bakhtiyār Khaljī of the Ghūrid army of Afghanistan. The Ottoman Caliphate was established in today’s Türkiye during the same century. The foundation-stone of... more
The Muslim rule in the Bengal Delta began with Turkish Ikhtiyār al-Dīn Muhammad Bakhtiyār Khaljī of the Ghūrid army of Afghanistan. The Ottoman Caliphate was established in today’s Türkiye during the same century. The foundation-stone of warm relations between the Bengali Muslims and the Turks was laid then, and it remains intact after many ups and downs. When the Bengali Muslims agitated against the Colonialist British during the early 1920s, the independent and sovereign Ottoman Empire was considered the Guardian of Islam and became their source of inspiration. Consequently, when the Ottoman Empire was disbanded after the First World War, massive mobilizations intended to protect the Institution Of Khilafat spread over the Islamic world. This unique episode is recorded as the Khilafat Movement in history. However, after the Turkish hero Mustafa Kemal Atatürk (19 May 1881-10 November 1938) had disbanded the caliphate, the Khilafat Movement in the Former Mughal Empire ended. Like other Muslims worldwide, many Bengali Muslims failed to endorse Mustafa Kemal’s reforms, which had been an issue of discussion and debate around the Muslim world due to disbanding of the 600 years-old Ottoman Empire. However, the situation changed when many Bengali Muslim intellectuals supported the Turkish hero. Kazi Nazrul Islam, the National Poet of Bangladesh, was the pioneer among those who supported Kemal Atatürk in Bengal. He, who declared a do-or-die
revolt against the British colonial rule in the Former Mughal Empire, was mesmerized by Atatürk’s heroism. This paper intends to study the factors behind Kazi Nazrul Islam’s fascination with Ataturk.


Keywords: Mughal Empire, Bengal Muslims, Enver Pasha, Caliphate Movement, Mustafa Kemal.
Büyük bilge, büyük şair Mevlânâ Celâleddin'in 30 Eylül 1207 yılında Afganistan’ın Belh şehrinde dünyaya geldi, 17 Aralık 1273 yılında Konya’da öldü. 25.618 beyitlik «Mesnevi» adlı başyapıtından başka, 25 bine yakın beyit içeren “Divan-ı... more
Büyük bilge, büyük şair Mevlânâ Celâleddin'in 30 Eylül 1207 yılında Afganistan’ın Belh şehrinde dünyaya geldi, 17 Aralık 1273 yılında Konya’da öldü. 25.618 beyitlik «Mesnevi» adlı başyapıtından başka, 25 bine yakın beyit içeren “Divan-ı Kebir”i insanlığa sundu. Devrinin düşünce dünyasını etkilediği kadar kendisinden sonra gelen Türk, Fars, Arap şair ve
düşünürleri de etkileyen Mevlana, Doğuda ve Batıda sevildi. Türkiye Cumhurbaşkanlığı, ölümünün 750’nci yılı dolayısıyla 2023’ü Uluslararası Mevlana Yılı olarak ilan etmiştir. Mevlana’nın ünlü 7 öğüdü onun Asya uygarlığından kaynaklanan bilgeliğini ortaya koymaktadır: 1. Cömertlik ve yardım etmede akarsu gibi ol. 2. Şefkat ve merhamette güneş gibi ol. 3.
Başkalarının kusurunu örtmede gece gibi ol. 4. Hiddet ve asabiyette ölü gibi ol. 5. Tevazu ve alçak gönüllülükte toprak gibi ol. 6. Hoşgörülükte deniz gibi ol. 7. Ya olduğun gibi görün, ya göründüğün gibi ol.
Great sage, great poet Mevlana Jalaluddin Rumi was born on September 30, 1207, in the city of Balkh in Afghanistan, and he passed away on December 17, 1273, in Konya, Türkiye. Apart from his masterpiece "Masnavi" consisting of 25,618... more
Great sage, great poet Mevlana Jalaluddin Rumi was born on September 30, 1207, in the city of Balkh in Afghanistan, and he passed away on December 17, 1273, in Konya, Türkiye. Apart from his masterpiece "Masnavi" consisting of 25,618 couplets, he presented "Divan-i Kebir" containing nearly 25,000 couplets to humanity. Mevlana, who influenced the intellectual world of his time and also subsequent Turkish, Persian, Arab poets, and thinkers, was cherished in both the East and the West. The Presidency of the Republic of Türkiye declared 2023 as the International Year of Mevlana to commemorate the 750th anniversary of his passing.
Mevlana's famous 7 pieces of advice exemplify his wisdom rooted in Asian civilization: Be as generous and helpful as a flowing river. Shine with compassion and mercy like the sun. Be as covering of others' faults as the night. Be as lifeless as the dead in anger and irritability. Be as humble as the earth in modesty and humility. Be as tolerant as the sea in tolerance. Either appear as you are or be as you appear.
Türkçenin usta şairi Hüseyin Haydar 1956 yılında Trabzon’un Yeşilce köyünde dünyaya geldi. Şiirlerinde yaşadığımız çağın toplumsal mücadelesini dile getiren ünlü şairin şiirleri, Rusça, Arapça, Farsça, İngilizce, Çince gibi dünya... more
Türkçenin usta şairi Hüseyin Haydar 1956 yılında Trabzon’un Yeşilce köyünde dünyaya geldi. Şiirlerinde yaşadığımız çağın toplumsal mücadelesini dile getiren ünlü şairin şiirleri, Rusça, Arapça, Farsça, İngilizce, Çince gibi dünya dillerine çevrildi. Ulusal ve uluslararası
basında edebiyat, sanat üzerine pek çok makale kaleme aldı. On beş yıldan beri Aydınlık Gazetesindeki “Şairin Emeği” köşesinde her hafta şiirlerini yayımlıyor. “Doğu Tabletleri” adlı yapıtıyla Avrasya’da yaşanan insanlık trajedisini, yoğun bir tarihsel derinlikte dile getirdi. ABD emperyalizminin insanlığa yönelttiği saldırılara karşı durdu. Çin’de katıldığı toplantılarda Bir Kuşak Bir Yol girişiminin kültür, sanat, şiir ayağının kurulması için çaba gösterdi. Şanghay Yazarlar Birliğine yaptığı ziyarette Avrasya’da İpek Yolu Şiir Birlikleri önerisi kabul edildi. Pek çok ödül sahibi olan Hüseyin Haydar, mücadeleci bir ruhla şairlere çağrı yapan “Büyük insanlığın şairlerine Yenidünya manifestosu", “Yükselen Asya'da Şairin Görevi.", "İpek Yolu
Şiir Kuşağını Kuruyoruz!", "Sınırsız Sanat Birliğine Çağrı!" vb. manifestolar yayımladı.
HÜSEYİN HAYDAR The master poet of Turkish language, Hüseyin Haydar, was born in the village of Yeşilce in Trabzon in 1956. His poems express the societal struggles of the era we live in, and his famous works have been translated into... more
HÜSEYİN HAYDAR The master poet of Turkish language, Hüseyin Haydar, was born in the village of Yeşilce in Trabzon in 1956. His poems express the societal struggles of the era we live in, and his famous works have been translated into world languages such as Russian, Arabic, Persian, English, and Chinese. He has authored numerous articles on literature and art in national and international media. For fifteen years, he has been publishing his poems every week in the "Şairin Emeği" column of the Aydınlık Newspaper. With his work titled "Doğu Tabletleri" (Eastern Tablets), he expressed the human tragedy unfolding in Eurasia with intense historical depth. He stood against the attacks of U.S. imperialism on humanity. During his participation in meetings in China, he made efforts to establish the cultural, artistic, and poetic aspects of the "Belt and Road Initiative." His proposal for the establishment of Silk Road Poetry Unions in Eurasia was accepted during his visit to the Shanghai Writers' Association. Hüseyin Haydar, a recipient of numerous awards, has issued manifestos calling upon poets with a fighting spirit, such as "Manifesto to the Great Poets of Humanity", "The Duty of the Poet in Rising Asia", "Establishing the Silk Road Poetry Union", "Call to the Boundless Art Union", and more.
Türkiye Cumhuriyeti’nin 100. Yılını kutluyoruz. Türk Devrimi’nin etkileri Türklerle sınırlı kalmadı, dünya çapında sonuçlar doğurdu; Asya’nın, Afrika’nın, Latin Amerika’nın mazlum halklarının ayağa kalkışının öncüsü, Mustafa Kemal Paşa... more
Türkiye Cumhuriyeti’nin 100. Yılını kutluyoruz. Türk Devrimi’nin etkileri Türklerle sınırlı kalmadı, dünya çapında sonuçlar doğurdu; Asya’nın, Afrika’nın, Latin Amerika’nın mazlum halklarının ayağa kalkışının öncüsü, Mustafa Kemal Paşa bütün mazlumların kahramanı oldu. Türk Devrimi’nin dünya çapındaki öneminin bir başka boyutu, tarihin 20. yüzyıldaki kırılma noktası sayılan Sovyet Devrimi ile kader birliği içine girmiş oluşudur. İki devrim uzun süre dayanışma içinde yaşadılar. Türk Devrimi’nin uluslararası düzlemde dengeleri sarstığı bir başka alan, Hindistan coğrafyası oldu. Günümüzde üç ülke tarafından temsil edilen bu bölge, Türk Devrimi’nden derinden etkilendi. Özellikle Hintli müslümanların Türk Devrimi’ne gösterdiği yakın ilgi Hinduları da etkiledi. Hindistan’ın birliğinin Müslümanlarla Hinduların birliğinden geçtiğini saptayan Gandi ve Nehru, var güçleri ile Türk Devrimi’ni desteklerken, bu devrimi Hint halkının birleşmesinde bir manivela olarak kullandılar. Türk Devrimi, Çin’de ÇKP
içinde tartışmalara yol açtı. Türk Devrimi feodal Osmanlı devletini tasfiye ederken, Osmanlı’ya tabi ülkelerin özgürleşmesine de vesile oldu. Bu nedenle özellikle Batı Asya’daki Arap ülkelerini, yani Suriye, Irak, Mısır, İran, Filistin vd. ülkeleri dahası Kuzey Afrika’daki müslüman ülkeleri derinden etkiledi. Milli mücadeleden sonra ilan edilen, Hilafetin kaldırılması ile tümüyle laik bir karakter kazanan Türkiye Cumhuriyeti yarı-sömürge yarı-feodal ülkeler için bir model oluşturdu.

Anahtar Kelimeler: M. Kemal Paşa, Türkiye Cumhuriyeti, mazlumlar dünyası, Gandi-Nehru-M. Kemal Paşa işbirliği.

And 151 more

ÇIN’IN DÜNYANIN EN BÜYÜK EKONOMIK ve ticari gücü olma yolunda hızla yükselişi iyi bilinen bir gerçektir. Ancak genellikle göz ardı edilen bir diğer sistemik gerçek vardır: Çin küreselleşmesi; dünyanın önde gelen kapitalist devleti olarak... more
ÇIN’IN DÜNYANIN EN BÜYÜK EKONOMIK ve ticari gücü olma yolunda hızla yükselişi iyi bilinen bir gerçektir. Ancak genellikle göz ardı edilen bir diğer sistemik gerçek vardır: Çin küreselleşmesi; dünyanın önde gelen kapitalist
devleti olarak dünyanın tüm kıtalarında ve 80 ülkede 800’den fazla askeri üssü, küresel askeri mevcudiyeti, manevraları, (vekalet) savaşları, rejim değişikliklerini ve NATO gibi kendi önderliğindeki ittifakları ile bilinen ABD’nin tersine, askeri yöntemler kullanılmaksızın gerçekleşmektedir.
CHINA’S RISE TO BECOME THE LARGEST economic and trading nation is well known but one systemic fact is usually overlooked: Chinese globalization is completely without the military accompaniment practiced by the leading capitalist state,... more
CHINA’S RISE TO BECOME THE LARGEST economic and trading nation is well known but one systemic fact is usually overlooked: Chinese globalization is completely without the military accompaniment practiced by the leading capitalist state, the USA, with its more than 800 military
bases on all continents in 80 countries, combined with global military presences, maneuvers, (proxy) wars, regime changes and US-led alliances such as NATO.
TALIBAN: THE STORY OF THE AFGHAN Warlords (Taliban: Afgan Savaş Ağalarının Öyküsü), Afganistan’da Taliban hareketinin yükselişini, ülke ve bölge üzerindeki etkisini kapsamlı bir şekilde inceliyor. Ahmed Rashid tarafından kaleme alınan... more
TALIBAN: THE STORY OF THE AFGHAN Warlords (Taliban: Afgan Savaş Ağalarının Öyküsü), Afganistan’da Taliban hareketinin yükselişini, ülke ve bölge üzerindeki etkisini kapsamlı bir şekilde inceliyor. Ahmed Rashid tarafından kaleme alınan kitap, Taliban’ın gelişimine katkıda bulunan tarihi, siyasi ve kültürel nedenleri ve Taliban’ın iktidara gelmesinden sonra meydana gelen olayları ayrıntılı bir şekilde açıklamaktadır. Kitap 11 Eylül saldırılarından sonra tanınırlık kazanmıştır. Guardian’da yayınlanan ve Tony Blair’in Taliban sonrası Afganistan’a ilişkin planlarının büyük ölçüde bu kitaptan esinlendiğini iddia eden bir makaleden kitabın önemi anlaşılabilir. Birleşik Krallık Başbakanlığı İletişim ve Strateji Direktörü Alastair Campbell ve Başbakanın Özel Asistanı Anji Hunter’a da Afganistan’a bir sefer planlamadan önce bu kitabı okumaları tavsiye edilmiştir.
TALIBAN: THE STORY OF THE AFGHAN Warlords is a comprehensive examination of the rise of the Taliban movement in Afghanistan and the impact it has had on the country and the region. The book, written by Ahmed Rashid, offers a thorough... more
TALIBAN: THE STORY OF THE AFGHAN Warlords is a comprehensive examination of the rise of the Taliban movement in Afghanistan and the impact it has had on the country and the region. The book, written by Ahmed Rashid, offers a thorough explanation of the historical, political, and cultural causes that contributed to the development of the Taliban and the events that occurred after its ascent to power. The book acquired recognition after the 9/11 attacks. The significance of this book may be appreciated from a Guardian article that claims Tony Blair’s plans for Afghanistan after the Taliban were greatly inspired by it. Alastair Campbell, Downing Street Director of Communications and Strategy, and Anji Hunter, Personal Assistant to the Prime Minister, were also counselled to read before planning an expedition in Afghanistan.
THE BELT AND ROAD INITIATIVE (BRI) is China’s idea, but the opportunities it has created belong to the world. Over the past nine years, the BRI has evolved from a concept into tangible actions, from vision to reality, bringing enormous... more
THE BELT AND ROAD INITIATIVE (BRI) is China’s idea, but the opportunities it has created belong to the world. Over the past nine years, the BRI has evolved from a concept into tangible actions, from vision to reality, bringing enormous opportunities and benefits to countries worldwide. Due to the COVID-19 pandemic and the Russia-Ukraine crisis, our world has entered a period of turbulence and transformation, but the BRI cooperation did not come to a halt. It continued to move forward, showing remarkable resilience and vitality.
Kuşak ve Yol Grişimi Çin'in fikriydi, ancak yarattığı fırsatlar dünyaya mâl oldu. Son dokuz yılda, KYG bir kavramdan somut eylemlere, vizyondan gerçeğe dönüşerek dünya çapındaki ülkelere muazzam fırsatlar ve faydalar getirdi. COVID-19... more
Kuşak ve Yol Grişimi Çin'in fikriydi, ancak yarattığı fırsatlar dünyaya mâl oldu. Son dokuz yılda, KYG bir kavramdan somut eylemlere, vizyondan gerçeğe dönüşerek dünya çapındaki ülkelere muazzam fırsatlar ve faydalar getirdi. COVID-19 salgını ve Rusya-Ukrayna krizi nedeniyle dünyamız bir türbülans ve dönüşüm dönemine girdi ancak KYG işbirliği durmadı ve dikkate değer ölçüde, değişime ayak uydurma gücü ve canlılık göstererek ilerlemeye devam etti
After Easternisation - War and Peace in the Asian Century (2016) comes the next extensive political analysis by Gideon Rachman, chief foreign affairs columnist for Financial Times and, for ten years, a prominent commentator on the... more
After Easternisation - War and Peace in the Asian Century (2016) comes the next extensive political analysis by Gideon Rachman, chief foreign affairs columnist for Financial Times and, for ten years, a prominent commentator on the political and geostrategic aspects of globalization.
BU KİTAP, FINANCIAL TIMES’IN DIŞ haberler başyazarı ve on yıldır küreselleşmenin politik ve jeostratejik yönleri hakkında önde gelen bir yorumcu olan Gideon Rachman’ın Easternisation - War and Peace in the Asian Century (2016) kitabından... more
BU KİTAP, FINANCIAL TIMES’IN DIŞ haberler başyazarı ve on yıldır küreselleşmenin politik ve jeostratejik yönleri hakkında önde gelen bir yorumcu olan Gideon Rachman’ın Easternisation - War and Peace in the Asian Century (2016) kitabından sonraki son kapsamlı siyasi analizi niteliğindedir.
BU INCELEME, CHENG ENFU’NUN ÇIN’IN EKONOMİK DİYALETKİĞİ adlı kitabını ve Batılı okuyucular için önemini ele almaktadır. Cheng Enfu’nun kitabına bakış açım, kitabın iki bölümden oluştuğu yönünde. Birinci kısım, aslında, onun Marksizm... more
BU INCELEME, CHENG ENFU’NUN ÇIN’IN EKONOMİK DİYALETKİĞİ adlı kitabını ve Batılı okuyucular için önemini ele almaktadır. Cheng Enfu’nun kitabına bakış açım, kitabın iki bölümden oluştuğu yönünde. Birinci kısım, aslında, onun Marksizm felsefesine ilişkin genel ifadesinden oluşan giriş bölümüdür. Girişin kendisi, Çin’deki Marksizm’in dogmatik olduğu, Çin’de meydana gelen dönüşümlerin basitçe bir kılıf haline geldiği düşüncesine sahip tüm Batılı okuyucuları şaşırtacaktır. Bu bakış açısı aslında kendi içinde yaratıcı veya yenilikçi bir bakış açısına sahip değildir.
THIS REVIEW IS ABOUT CHENG ENFU’S BOOK, entitled China’s Economic Dialectic, and its significance for Western readers. The way I look at the book is that it consists of two parts. The first part is actually the introduction, which is his... more
THIS REVIEW IS ABOUT CHENG ENFU’S BOOK, entitled China’s Economic Dialectic, and its significance for Western readers. The way I look at the book is that it consists of two parts. The first part is actually the introduction, which is his general statement on his philosophy of Marxism. The introduction itself, will startle all Western readers in the sense that it is often conceived that Marxism in China is dogmatic, that it has simply become a cover for transformations that are going on in China, but it is not in itself a creative or innovative outlook on the world today.
Çin’in ilerlemesi dikkat çekicidir. Bu, sadece Çin için değil, tüm dünya için bir model sunuyor. Çin’in insanların geçimini iyileştirmek ve onlara ulaşmak için gösterdiği çabalar, diğer uluslar için önemli dersler sağlıyor. Dünyanın... more
Çin’in ilerlemesi dikkat çekicidir. Bu, sadece Çin için değil, tüm dünya için bir model sunuyor. Çin’in insanların geçimini iyileştirmek ve onlara ulaşmak için gösterdiği çabalar, diğer uluslar için önemli dersler sağlıyor. Dünyanın anlaması gereken, Çin’in diğer ulusları sömürgeleştirmeyi veya bu uluslarla karşı karşıya gelmeyi arzulamadığıdır. Çin, her ülkenin KYG gibi girişimler aracılığıyla ilerleyebileceği, karşılıklı kalkınmayı paylaşabileceği barışçıl bir dünya arayışındadır. Bu yaklaşım, tüm ilgili taraflar için bir kazan-kazan durumu yaratır. Geçen on yılda KYG’ye bakıldığında, herhangi büyük bir politik, ekonomik veya toprak anlaşmazlığıyla karşılaşılmamış olması dikkat çekicidir. Bu girişim, sadece Çin için değil, tüm katılımcı uluslar için başarılı bir işbirliği olmuştur ve İkinci Dünya Savaşı sonrasındaki 75 yıl içinde küresel politik ve sosyal düzenin temelde yeniden şekillendirildiği bir dönemde öne çıkan bir proje haline gelmiştir. Son 75 yıl içinde, KYG en etkili girişim olarak öne çıkmaktadır. Çin, bu girişime 1 trilyon dolardan fazla yatırım yapmıştır, ancak dikkat çekici olan, hiçbir ülkeyi katılmaya zorlamamış, aksine bugün 155 ulus gönüllü olarak bu girişim aracılığıyla Çin ile işbirliği yapmaktadır. Bu ülkeler, zoraki bir katılım yerine karşılıklı faydalar nedeniyle katılıyorlar. Geçen on yıl içinde bu girişim sayesinde Afrika, Ortadoğu, Asya veya Orta Asya’daki ülkelerde yaşanan kapsamlı gelişme eşsizdir.
Pakistan, Çin’in İslam dünyası ile ilişkilerine olumlu bakmakta ayrıca Çin’in İslam dünyası ile ilişkilerinin teşvik edilmesinde kilit bir rol oynamaktadır. Çin’in Asya, Afrika ve Ortadoğu’daki Müslüman ülkelerle egemenlik ve bağımsızlık... more
Pakistan, Çin’in İslam dünyası ile ilişkilerine olumlu bakmakta ayrıca Çin’in İslam dünyası ile ilişkilerinin teşvik edilmesinde kilit bir rol oynamaktadır. Çin’in Asya, Afrika ve Ortadoğu’daki Müslüman ülkelerle egemenlik ve bağımsızlık arayışlarını destekleyen güçlü bir ilişkisi bulunmaktadır. Çin, Müslüman ülkeler için stratejik bir seçenek sunar böylece Batıya ya da ABD’ye bağımlı olmak zorunda değiller. Çin, özellikle günümüzde, çok önemli bir oyuncu ve alternatif bir dünya görüşü, kalkınmaya yönelik alternatif bir stratejik yol sunuyor. KYG’nin başlatılmasından bu yana Çin, Asya, Afrika, Latin Amerika, Avrupa ve Ortadoğu’nun farklı ülkelerinde 3 bin farklı projeye yaklaşık 1 trilyon doların üzerinde yatırım yapmıştır. KYG, sadece ticaret ve yatırımı geliştirmekle sınırlı değildir, aynı zamanda alternatif bir dünya görüşüdür. Çin bugün özellikle Küresel Güneydeki ülkeler için önde gelen ticaret ortağıdır. ABD gibi bazı ülkelerin aksine Çin, ortak miras ve tarih ile daha iyi bir yarına ortak bir şekilde ulaşmak temelinde ilişkiler kuruyor. Bu bağlamda Çin, diplomatik gücü ve ekonomik ilişkileriyle bölgemizde, Orta Asya, Türkiye, İran ve Pakistan ile birlikte özellikle de Afganistan’da istikrarı sağlayabilir. Çin sistemi, dünya görüşü ve ideolojisi ile Müslümanların savundukları ve uyguladıkları arasında kesinlikle hiçbir çelişki, hiçbir çatışma yoktur. Her şey bağlanabilirlikle, işbirliği ile ilgili. Her şey efendilerin ve mazlumların olmadığı daha iyi bir yarın için birlikte çalışmakla ilgili.
China’s progress is noteworthy. It serves not only as a model for China itself but for the entire world. The efforts made by China to enhance the livelihoods of its people and reach out to them could be seen as lessons for other nations.... more
China’s progress is noteworthy. It serves not only as a model for China itself but for the entire world. The efforts made by China to enhance the livelihoods of its people and reach out to them could be seen as lessons for other nations. It is important for the world to understand that China does not aspire to colonize or confront other nations. Instead, China seeks a peaceful world where every country can progress through initiatives like the BRI, sharing in mutual development. This approach creates a win-win situation for all involved. looking at the BRI over the past decade, it’s remarkable that it has encountered no major political, economic, or territorial disputes. This initiative has proven to be a successful collaboration not only for China but for all participating nations, making it a standout project in the 75 years following World War II, during which the global political and social order was fundamentally reshaped. In these last 75 years, the BRI stands out as the most effective initiative. China has invested over $1 trillion, but notably, it has not compelled any country to join; rather, more than 150 countries today voluntarily collaborate with China through this initiative. They participate because they choose to, attracted by the mutual benefits rather than coerced participation. The extensive development across these countries—whether in Africa, the Middle East, Asia, or Central Asia—over the last decade due to this initiative is unparalleled.
“Pakistan looks favorably on China’s relations with the Islamic world and Pakistan itself plays a key role in promoting China’s relations with the Islamic world. China has a strong relationship with Muslim countries in Asia, Africa and... more
“Pakistan looks favorably on China’s relations with the Islamic world and Pakistan itself plays a key role in promoting China’s relations with the Islamic world. China has a strong relationship with Muslim countries in Asia, Africa and the Middle East, supporting their quest for sovereignty and independence. China provides a strategic option for Muslim countries and they do not have to depend on the West or the United States. So China, especially today, is a very important player and offers an alternative worldview, an alternative strategic path to development. In the ten years since the BRI was launched, China has invested over 1 trillion dollars in over 3,000 different projects in different countries in Asia, Africa, Latin America, Europe and the Middle East. This is a very large number. The BRI is not just about developing trade and investment, it is also an alternative worldview. China today is the leading trading partner, especially for countries in the Global South. Unlike some other countries, such as the United States, China, as a developing country, is building relationships on the basis of common heritage and history and a shared pursuit of a better tomorrow. In this context, China, with its diplomatic power and economic relations, can stabilize our region, especially Afghanistan, along with Central Asia, Türkiye, Iran and Pakistan. There is absolutely no contradiction, no conflict between the Chinese system, worldview and ideology and what Muslims advocate and practice. It is all about connectivity, about cooperation. It is all about working together for a better tomorrow without masters and oppressed.”
Moscow, unlike the United States and European colonial metropoles, aims at mutually beneficial and equal cooperation. We value our African partners and communicate with them on an equal footing. Russia does not impose any prescriptive... more
Moscow, unlike the United States and European colonial metropoles, aims at mutually beneficial and equal cooperation. We value our African partners and communicate with them on an equal footing. Russia does not impose any prescriptive political, economic, social or value model on African countries. Russia and Africa, the Eurasian and African regions complement each other seamlessly from an economic point of view. Additionally, when viewed from a broader worldview perspective, it becomes evident that share a common objective in resisting the neo-colonial ambitions of the West, making them natural allies in their pursuits. For example, Burkina Faso and Mali, after leaving the orbit of France, are developing partnerships with Russia, Türkiye and China. Türkiye’s engagement in Africa does not pose a competition to Russia in this region. Since our potentials complement each other, we can work not to compete but to delimit the spheres of our activity. Simultaneously, on the international stage, within international organizations and at the United Nations, we can offer mutual support to both each other and our African allies who are striving to break free from Western dominance. Only by standing together can we challenge the imperialist supremacy of the United States and its allies, thereby affording nations worldwide the opportunity for autonomous development within a multipolar framework of international relations
“As Europe’s neocolonial influence over Africa began to wane, new actors eager to become active on the continent started to establish spheres of influence in different regions of Africa. Many countries acted earlier than Türkiye in... more
“As Europe’s neocolonial influence over Africa began to wane, new actors eager to become active on the continent started to establish spheres of influence in different regions of Africa. Many countries acted earlier than Türkiye in establishing contact with Africa. Türkiye began expanding its diplomatic representation network in Africa at the beginning of 2008. Thanks to these efforts, new embassies were opened in 2009. Currently, Türkiye has diplomatic representation in 44 African countries. Following China, the USA, and France, Türkiye is among the countries with the most representations on the continent. Türkiye’s Africa policy has become more pronounced since 2005. The growing Türkiye-Africa relations can be understood as Türkiye balancing its position between Asia and Europe via Africa. Moreover, African countries constitute important export markets for Türkiye. Turkish companies are establishing and operating some of the largest facilities in Africa in the textile and food industries, as well as in the iron-steel and heavy industries, even generating significant foreign exchange income. In the last century, official languages, currencies, and socio-cultural and economic lifestyles in Africa have been largely shaped by the West and continue to exert their influence. It is clear that reversing this influence will take time. It is not easy for African countries to align with China, Russia, the USA, or India. Instead of opposing Europe in Africa, Türkiye acts according to the suitability of current conditions.”
“Moskova, ABD ve Avrupa’nın sömürgeci başkentlerinin aksine, karşılıklı yararı ve eşit işbirliğini hedeflemektedir. Afrikalı ortaklarımıza değer veriyoruz ve onlarla eşit düzeyde iletişim kuruyoruz. Rusya, Afrika ülkelerine buyurgan bir... more
“Moskova, ABD ve Avrupa’nın sömürgeci başkentlerinin aksine, karşılıklı yararı ve eşit işbirliğini hedeflemektedir. Afrikalı ortaklarımıza değer veriyoruz ve onlarla eşit düzeyde iletişim kuruyoruz. Rusya, Afrika ülkelerine buyurgan bir biçimde siyasi, ekonomik, toplumsal olarak herhangi bir değerler sistemi dayatmamaktadır. Rusya ve Afrika, başka bir deyişle Avrasya ve Afrika coğrafyaları, ekonomik açıdan birbirini mükemmel bir şekilde tamamlamaktadır. Dünya görüşü açısından bakıldığında, Avrasyacılar ve Pan-Afrikacılar Batı’nın yeni sömürgeci emellerine karşı mücadele etmektedirler ve bu nedenle doğal müttefiktirler. Örneğin, Burkina Faso ve Mali, Fransa’nın yörüngesinden çıktıktan sonra Rusya, Türkiye ve Çin ile ortaklıklar geliştirmektedir. Türkiye Afrika’da bu alanda Rusya ile rekabet etmemektedir. Potansiyellerimiz birbirini tamamlayıcı niteliktedir; rekabet etmek için değil ama faaliyet alanlarımızı karşılıklı olarak belirlemeye yönelik çalışabiliriz. Aynı zamanda uluslararası arenada, uluslararası örgütlerde ve BM’de, birbirimizi ve Batı kontrolünden kurtulmaya çalışan Afrikalı müttefiklerimizi destekleyebiliriz. ABD ve müttefiklerinin emperyalist hegemonyasını ancak birlikte zayıflatabilir ve dünya halklarına çok kutuplu bir uluslararası ilişkiler mimarisi içerisinde egemen bir kalkınma şansı verebiliriz.”
“Avrupa ülkelerinin Afrika üzerindeki sömürgeci tavırlarının etkisi azalmaya başlayınca bu kıtada etkin olmak isteyen devletler Afrika’da farklı bölgelerde etkinlik alanları oluşturmaya başladı. Afrika ile temas kurmak için birçok ülke... more
“Avrupa ülkelerinin Afrika üzerindeki sömürgeci tavırlarının etkisi azalmaya başlayınca bu kıtada etkin olmak isteyen devletler Afrika’da farklı bölgelerde etkinlik alanları oluşturmaya başladı. Afrika ile temas kurmak için birçok ülke Türkiye’ye göre daha erken davrandı. Türkiye 2008 yılı başında Afrika’daki diplomatik temsilcilik ağını genişletmek üzere çalışmalara başladı. Bu çalışmalar sayesinde 2009’da yeni elçilikler açıldı. Şu anda Türkiye’nin Afrika’da 44 ülkede temsilciliği bulunmaktadır. Çin, ABD ve Fransa’nın ardından Türkiye, kıtada en fazla temsilciliği bulunan ülkeler arasındadır. Türkiye’nin Afrika politikası 2005 yılından itibaren belirginleşmiştir. Günden güne gelişen Türkiye-Afrika ilişkilerini, Türkiye’nin Asya ile Avrupa arasındaki konumunu Afrika ile dengelemesi olarak anlamak mümkündür. Ayrıca Afrika ülkeleri Türkiye için önemli ihracat pazarlarını oluşturmaktadırlar. Türkiye menşeli şirketler Afrika’da tekstil ve gıda sanayi ile demir-çelik ve ağır sanayide kıtanın en büyük tesislerini kurup işletiyor, hatta büyük döviz girdisi sağlıyorlar. Son bir asırda Afrika’da kullanılan resmi diller, para birimleri, sosyo-kültürel ve ekonomik hayat biçimleri birçok yönüyle Batı tarafından şekillendirilmiş ve hala tesirini sürdürüyor. Bunları yok saymak veya değiştirmenin zaman alacağı ortadadır. Afrika ülkelerinin Çin, Rusya, ABD veya Hindistan’ı kabul ederek onların eksenlerine girmeleri kolay değil. Türkiye Afrika’da Avrupa ile karşıt bir çizgide olmak yerine içinde bulunulan şartların uygunluğuna göre hareket etmektedir.”
US needs NATO as a military instrument to maintain and strengthen its global influence through military expansion. On the contrary, Asian countries are primarily interested in the stable development of their economies and are ready to... more
US needs NATO as a military instrument to maintain and strengthen its global influence through military expansion. On the contrary, Asian countries are primarily interested in the stable development of their economies and are ready to cooperate economically with all countries. For this reason, I think that, in these conditions, where all the rules of the world order are violated, Asia is trying to create a safe future where the economies of the countries in the region can be balanced and the conditions for a peaceful environment can be provided, creating a center of gravity.
ABD’nin askeri genişleme yoluyla küresel nüfuzunu sürdürmek ve güçlendirmek için askeri bir araç olarak NATO’ya ihtiyaç duyduğu açıktır. Aksine, Asya ülkeleri öncelikle ekonomilerinin istikrarlı gelişimiyle ilgileniyor ve tüm ülkelerle... more
ABD’nin askeri genişleme yoluyla küresel nüfuzunu sürdürmek ve güçlendirmek için askeri bir araç olarak NATO’ya ihtiyaç duyduğu açıktır. Aksine, Asya ülkeleri öncelikle ekonomilerinin istikrarlı gelişimiyle ilgileniyor ve tüm ülkelerle ekonomik olarak işbirliği yapmaya hazır. Bu nedenle, dünya düzeninin tüm kurallarının çiğnendiği bu koşullarda, Asya, bölge ülkelerinin ekonomilerinin dengelenebileceği ve barışçıl bir ortamın koşullarının sağlanabileceği güvenli bir gelecek yaratmaya ve bir ağırlık merkezi olmaya çalışıyor.
Türkiye, Rusya’nın stratejik müttefiklik perspektifinde bakıldığında, sağlıklı bir pragmatizm tarafından yönlendirilen, her zaman güvenilir bir ortak olarak görülebilir. Bugün, Avrasya’daki ekonomik ve politik olayların seyrini belirleyen... more
Türkiye, Rusya’nın stratejik müttefiklik perspektifinde bakıldığında, sağlıklı bir pragmatizm tarafından yönlendirilen, her zaman güvenilir bir ortak olarak görülebilir. Bugün, Avrasya’daki ekonomik ve politik olayların seyrini belirleyen en önemli aktörler Rusya ve Türkiye’dir. Bu iki ülke Karadeniz’de siyasi ve ekonomik istikrar sağladılar, bu sebeple Rusya ve Türkiye’nin jeopolitik ittifak kurma ihtiyacı olduğuna dair görüşler oldukça popülerdir. Bugün Türkiye-Rusya işbirliğinin daha da güçlendirilmesi için gereken koşullar gelişiyor. Ayrıca uluslararası terörizmle mücadeleyi göz önünde bulundurarak Rus ve Türk özel Harekat kuvvetlerinin ortak terörle mücadele tatbikatları da yapılmalıdır.
From Russia's strategic alliance perspective, driven by a healthy pragmatism, Türkiye can always be seen as a reliable partner. Today, the two most important actors determining the course of economic and political events in Eurasia are... more
From Russia's strategic alliance perspective, driven by a healthy pragmatism, Türkiye can always be seen as a reliable partner. Today, the two most important actors determining the course of economic and political events in Eurasia are Russia and Türkiye. These two countries have achieved political and economic stability in the Black Sea, so the view that Russia and Türkiye need to form a geopolitical alliance is very popular. Today, the conditions for further strengthening Turkish-Russian cooperation are developing. In addition, regarding the fight against international terrorism, joint counter-terrorism exercises of the Russian and Turkish Special Operations Forces should be held.
Dolarsızlaştırmayı farklı ama birbiriyle ilişkili iki süreç şeklinde düşünmek gerekir. Birincisi, dolar sisteminin kendi içinde artan çelişkileridir. İkincisi ise alternatiflerin artan mevcudiyetidir. Bu alternatiflerin çoğalması... more
Dolarsızlaştırmayı farklı ama birbiriyle ilişkili iki süreç şeklinde düşünmek gerekir. Birincisi, dolar sisteminin kendi içinde artan çelişkileridir. İkincisi ise alternatiflerin artan mevcudiyetidir. Bu alternatiflerin çoğalması sistematik değildir, belirli bir geçici karaktere sahiptir ve önemli sayıda ülke alternatif birleşik uluslararası parasal düzenlemeler için bir plan oluşturana kadar bu karakterini koruyacaktır. Dolayısıyla sistematik bir çözüme ihtiyaç vardır ve bu da ancak dünya ekonomisinin yeterince büyük bir bölümünü temsil eden yeterince çok sayıda ülke bir çözüm oluşturmak için karşılıklı olarak anlaştığında gerçekleşecektir. Bir ülkenin kalkınmasına yönelik bir finansal sistem yaratmanın ilk adımı sermaye kontrolleri uygulamaktır. ABD’nin finansal hakimiyetini kırmak için önemli olan bir diğer yol da ülke içinde yabancı sermayeye bağımlı olmayan güçlü bir finansal sektör yaratmaktır. Böyle bir finansal sektör, ihracat pazarlarında rekabetçi olma olasılığı en yüksek olan sektörler de dahil olmak üzere, üretken yatırımlara yönelmelidir. Çok kutupluluğun yaygınlaşması ülkeler arasındaki güç farklılıklarını azaltacağından, genişleyen üretim kapasitesi, birbirleriyle giderek daha eşit bir temelde ilişki kuran ülkeler arasında uluslararası işbirliği olanaklarını arttırmakla kalmayacak, aynı zamanda her türlü finansal işbirliğini de mümkün kılacaktır.
It’s best to think about the dollarization in terms of two distinct but related processes. The first is the mounting contradictions of the dollar system itself. The second is the increasing availability of alternatives. The proliferation... more
It’s best to think about the dollarization in terms of two distinct but related processes. The first is the mounting contradictions of the dollar system itself. The second is the increasing availability of alternatives. The proliferation of these alternatives is not systematic it has a certain ad hoc character and it will retain this character until a sizable number of countries are able to come up with a plan for alternative unified international monetary arrangements. This is necessary because the ad hoc arrangements being made today are not systematic or complete solutions. So a systematic solution is necessary and this will only come into being when a sufficiently large number of countries representing a sufficiently large part of the world economy can mutually agree to create one. Another important option to U.S. financial dominance is to create a strong financial sector at home that is not relent on foreign capital. Such a financial sector must be oriented towards productive investment including investment in those sectors which have the greatest possibility for being competitive on export markets. Not only will expanding productive capacity increase the possibilities of international cooperation among countries that are increasingly dealing with one another on a more and more equal basis because the spread of multipolarity will reduce the power differentials among countries, it will also make all sorts of financial cooperation possible.
“Doktora tezimi bitirdikten sonra, Osmanlı İmparatorluğu’nun modern döneminden Türkiye Cumhuriyeti’nin başlangıç dönemine kadarki tarih yazımına ilişkin araştırmalar yapmaya başladım. Ahmet Mithat ve Namık Kemal’in tarih düşünceleri,... more
“Doktora tezimi bitirdikten sonra, Osmanlı İmparatorluğu’nun modern döneminden
Türkiye Cumhuriyeti’nin başlangıç dönemine kadarki tarih yazımına ilişkin araştırmalar
yapmaya başladım. Ahmet Mithat ve Namık Kemal’in tarih düşünceleri, Tanzimat
dönemi sonrası Modern Osmanlı İmparatorluğu’ndaki tarih eğitimini araştırdıktan
sonra, Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk döneminde yazılmış tarih ders kitaplarına ilgi
duydum. Türkiye Cumhuriyeti adıyla yeni bir devlet kurulurken, ulusa yeni bir kimlik
vermek için yeni bir tarih anlatısı oluşturma denemesi yapıldı. Yazdığım Atatürk
biyografisinin, 2023 yılının Ekim ayında, Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşunun 100.
yıl dönümünde yayınlanması planlanıyor. Türkiye, ABD ve Avrupalı büyük devletlerin
müdahalelerine daha fazla maruz olan coğrafi koşullardaydı. Atatürk ve yoldaşları
bütün bu zorlukları aşarak Türkiye Cumhuriyeti’ni kurdular. Millî mücadele süreci
Japonlara da büyük bir cesaret ve umut vermektedir.”
“After completing my doctoral thesis, I began research on historical writing starting from the Ottoman Empire’s modern period up to the beginning period of the Republic of Türkiye. After researching Ahmet Mithat and Namik Kemal’s thoughts... more
“After completing my doctoral thesis, I began research on historical writing starting from
the Ottoman Empire’s modern period up to the beginning period of the Republic of Türkiye.
After researching Ahmet Mithat and Namik Kemal’s thoughts on history and the education
of history in the Modern Ottoman Empire after the Tanzimat period, I became interested
in the history textbooks written in the first period of the Republic of Türkiye. While a new
state named the Republic of Türkiye was being established, an attempt was made to create
a new historical narrative to give the nation a new identity. The biography of Atatürk I
have written is planned to be published in October 2023, on the 100th anniversary of the
establishment of the Republic of Türkiye. Türkiye was in such geographical conditions that
it had greater exposure to the intervention of the US and major European states. Ataturk
and his comrades overcame all these difficulties and established the Republic of Türkiye.
The national struggle process gives the Japanese great courage and hope, too.”
"Atatürk’ün yaşamı boyunca yaptığı açıklamalara ve verdiği demeçlere baktığımız takdirde, bazı tezlerinin Rus-Türk ilişkilerinin gelişimi bakımından müspet ve menfi etkilere neden olduğunu söyleyebiliriz. Ama asla unutulmaması gereken çok... more
"Atatürk’ün yaşamı boyunca yaptığı açıklamalara ve verdiği demeçlere baktığımız takdirde, bazı tezlerinin Rus-Türk ilişkilerinin gelişimi bakımından müspet ve menfi etkilere neden olduğunu söyleyebiliriz. Ama asla unutulmaması gereken çok mühim bir detay var: Taksim Meydanı’ndaki Cumhuriyet Anıtı’nda, Atatürk’ün hemen yanında, Sovyet Rusya’nın Türkiye’deki ilk büyükelçisi Semyon Aralov’un yer aldığını görüyoruz. Bakınız bu anıt, bizzat Gazi Mustafa Kemal Paşa’nın emri ile dikilmiştir. Bu nedenle, Atatürk’ün Rusya ile tesis edilen yakın dostluğu ve kardeşliği unutmaması için Türk halkına bir vasiyet bıraktığını ifade edebiliriz. Gelişmekte olan ülkeler bakımından da Atatürk, 20. yüzyılın ilk yarısı itibarıyla bir tarım ülkesi olan Türkiye’yi ekonomik bakımdan kalkındıran endüstriyel dönüşümün temellerini atmış örnek bir liderdir. Kendisinin bu icraatlarının etkileri 21. yüzyılın küresel siyasi süreçlerinde de güçlü bir biçimde hissedilmektedir."
"Let’s look at the explanations and statements made by Mustafa Kemal throughout his life. We can say that some of his theses positively and negatively affected the developing Russian-Turkish relations. But a very important detail should... more
"Let’s look at the explanations and statements made by Mustafa Kemal throughout his life. We can say that some of his theses positively and negatively affected the developing Russian-Turkish relations. But a very important detail should never be forgotten: In the Republic Monument in Taksim Square, right next to Atatürk, we see that Semyon Aralov, the first ambassador of Soviet Russia to Türkiye, is located. The order of Gazi Mustafa Kemal Pasha himself erected this monument. For this reason, we can state that Atatürk left a legacy to the Turkish people not to forget the close friendship and brotherhood established with Russia. Regarding developing countries, Atatürk is an exemplary leader who laid the foundations of the industrial transformation that economically developed Türkiye, an agricultural country as of the first half of the 20th century. The effects of his actions are also strongly felt in the global political processes of the 21st century."
Western Great Powers have heavily used the Mediterranean Sea in their colonial campaigns and strategic dimensions at the expense of non-Western countries in the Mediterranean Zone. No one but America gains from any aggressive military... more
Western Great Powers have heavily used the Mediterranean Sea in their colonial campaigns and strategic dimensions at the expense of non-Western countries in the Mediterranean Zone. No one but America gains from any aggressive military action. America profited from the invasion of Iraq, profited from its attitude towards Syria, profited from Libya, etc. That's why every country should take this seriously, especially those in the Mediterranean region that need to cooperate more. Türkiye, Algeria, Syria, Libya, and Egypt—all these countries should be strategic allies, and they should be in greater consensus with each other instead of getting into conflicts. The exploitation of petroleum and gas, which are some of the main issues that Mediterranean countries face, should be studied seriously. They should be solved politically instead of engaging in wars and conflicts with each other; if not, in the end, the winner will be America and European countries.
"America is doing the same, both in the South China Sea and in the Eastern Mediterranean. We can see that America’s containment strategy also aims to block China’s Belt and Road project. The fact that the Zangezur corridor will be opened... more
"America is doing the same, both in the South China Sea and in the Eastern Mediterranean. We can see that America’s containment strategy also aims to block China’s Belt and Road project. The fact that the Zangezur corridor will be opened means that Türkiye can use the middle corridor more easily through Central Asia while China can use it more easily through Türkiye, which the USA wants to avoid. As a soldier, I have been expressing for years that Türkiye should leave the NATO’s military wing, but I think it should stay on the political wing as much as possible. There should be cooperation with Russia. The US’s goal is to create a fault line between Russia and Türkiye and to cut off Türkiye’s connection with Russia over the Black Sea. in a planned process where the Turkish Army stands strong, I think that Türkiye should take initiatives for the recognition of Cyprus independence with the support of China and Russia. There are critical theories and so on in international relations, but today I believe that all these problems can be solved in more realistic ways, namely by force. For this, close regional cooperation is needed. This is exactly what Türkiye should do. In this context, I consider the development of relations with Shanghai Cooperation Organization a very positive move."
The common strategy of all multipolar world countries, including Türkiye, Russia, China, India, and Iran, has an element of joining forces against the Western bloc. And I believe this union is the one that will stop a nuclear World War... more
The common strategy of all multipolar world countries, including Türkiye, Russia, China, India, and Iran, has an element of joining forces against the Western bloc. And I believe this union is the one that will stop a nuclear World War III. Türkiye does not obey the orders of the USA, establishes independent policies, and maintains good relations with Russia, all of which the USA does not like at all. Under these circumstances, the US wants to take the reins of Türkiye back into its own hands, and for this purpose, it organized a coup attempt against President Recep Tayyip Erdoğan in 2016. This coup attempt was defeated with the support of Russia as well, but the USA began to besiege Türkiye from every angle. Türkiye has started to take some measures against this siege passing through Greece and Southern Cyprus. This siege aims to engulf both Türkiye and Russia. This should be clearly understood. These bases are primarily aimed at Türkiye, then towards Russia. The containment of Russia is also achieved by other means, but at this point, Türkiye is a key target in the eyes of the United States.
“Türkiye, Rusya, Çin, Hindistan ve İran dahil olmak üzere çok kutuplu dünya ülkelerinin hepsinin ortak stratejisi, Batı bloğuna karşı güçlerini birleştirmeyi amaçlıyor. Ve bence bu birliktelik, çoktan başlamış olan 3. Dünya Savaşı’nı... more
“Türkiye, Rusya, Çin, Hindistan ve İran dahil olmak üzere çok kutuplu dünya ülkelerinin hepsinin ortak stratejisi, Batı bloğuna karşı güçlerini birleştirmeyi amaçlıyor. Ve bence bu birliktelik, çoktan başlamış olan 3. Dünya Savaşı’nı nükleer bir savaşa dönüşmeden durduracak olan birlikteliktir. Türkiye, ABD’nin buyruklarına uymuyor, bağımsız politikalar oluşturuyor, Rusya ile iyi ilişkiler kuruyor. Bu politikaların ABD’nin hoşuna gitmediğini söyleyebiliriz. Bu koşullar altında ABD Türkiye’nin iplerini tekrar kendi eline geçirmek istiyor ve bu amaçla 2016 yılında Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’a bir darbe girişimi düzenledi. Bu darbe girişimi Rusya’nın da desteği ile bozguna uğratıldı ancak ABD Türkiye’yi her açıdan kuşatmaya başladı. Yunanistan ve Güney Kıbrıs üzerinden geçen bu kuşatmaya karşı Türkiye bazı önlemler almaya başladı. Bu kuşatma hem Türkiye’yi hem de Rusya’yı içine almayı amaçlıyor. Bu net bir şekilde anlaşılmalı. Bu üsler öncelikle Türkiye’ye, daha sonra Rusya’ya yöneliktir. Rusya’nın çevrelenmesi başka araçlarla da sağlanıyor ancak bu noktada Türkiye, ABD’nin gözünde kilit hedeftir."
"Amerika, Doğu Akdeniz’de yaptığını Çin’e karşı Güney Çin Denizi’nde yapıyor. Amerika’nın çevreleme stratejisinin, aynı zamanda Çin’in Kuşak ve Yol projesini engelleme amacı taşıdığını görebiliriz. Zengezur koridorunun açılacak olması,... more
"Amerika, Doğu Akdeniz’de yaptığını Çin’e karşı Güney Çin Denizi’nde yapıyor. Amerika’nın çevreleme stratejisinin,  aynı zamanda Çin’in Kuşak ve Yol projesini engelleme amacı taşıdığını görebiliriz. Zengezur koridorunun açılacak olması, Türkiye’nin Orta Asya, Çin’in de Türkiye üzerinden Orta Koridoru daha rahat kullanması anlamına gelir ki, ABD bunu asla istemiyor. Ben bir asker olarak, Türkiye’nin NATO’nun askeri kanadından çıkması gerektiğini yıllardır ifade ediyorum, ama siyasi kanatta olabildiğince kalmalıdır düşüncesindeyim. Rusya ile işbirliğine gidilmelidir. Çünkü hedef Rusya ile Türkiye arasında bir fay hattı oluşturmak ve Türkiye’nin Rusya’yla Karadeniz üzerinden bağlantısını kesmektir. TSK’nın güçlü durduğu planlı bir süreçte, Türkiye’nin, özellikle Kıbrıs’ın Çin ve Rusya tarafından desteklenerek bağımsızlığının tanınması için girişimlerde bulunması, eğer bu mümkün olmuyorsa KKTC’nin, Rusya’nın Donetsk ve Luhansk’ta yaptığı gibi referandumla Türkiye’ye bağlanması konusunda bir karar alması gerektiğini düşünüyorum. Tüm bu sorunların daha gerçekçi yollarlarla, yani güçle çözüleceğine inanıyorum. Bunun için de bölgesel yakın işbirliklerine ihtiyaç var. Türkiye de tam olarak böyle yapmalı. Bu bağlamda, Şanghay İşbirliği Örgütü ile olan ilişkilerin gelişmesini çok olumlu bir hamle olarak değerlendiriyorum."
All of a nation's pursuits are anchored in its history. The 5,000-year-old Chinese civilization serves as an inexhaustible fountain of energy for the Chinese people and the source of our confidence and pride as a nation.
We tried to bring a global perspective in terms of world prehistory, but it is quite difficult to explain it in Turkey. The area of constant focus remains Mesopotamia. Let alone Central Asia, the Balkans, Europe, even the Aegean is... more
We tried to bring a global perspective in terms of world prehistory, but it is quite difficult to explain it in Turkey. The area of constant focus remains Mesopotamia. Let alone Central Asia, the Balkans, Europe, even the Aegean is difficult to perceive. However, cultural history is global and requires a global point of view. You have to consider India and Pakistan to the south and the entire Indian Ocean environment. Besides, each region has interactions with its environment and processes with their own internal dynamics. Now, to bring all these together, you have to take a global perspective. To do any international work, not only for Central Asia but for the world, whether British prehistory or Tanzania, we need to understand that we need to look at the past on a global scale.
The Historical Silk Road united humanity. It united the regions with peace, not war. Not with poverty; with wealth, prosperity, taking people as a basis, loving people and not worshiping money. These are universal values that always flow... more
The Historical Silk Road united humanity. It united the regions with peace, not war. Not with poverty; with wealth, prosperity, taking people as a basis, loving people and not worshiping money. These are universal values that always flow from the East to the West. Today, the modern Silk Road promises the same. The other day, the Chinese Foreign Minister attended the meeting of the Organization of Islamic States and said, "We are after the construction of a new world. The basic values on which we will build the new world exist in your religion of Islam. To be based on people, to see differences as richness, to respect one's neighbor, not to dominate". The new world will be built on these values. Nobody will kill anybody. Nobody will despotate anybody. A new international system cannot be established if we cannot build the modern Silk Road. Atlanticists, money-worshippers, those who deify money, and globalists are trying to prevent the construction of the Modern Silk Road because they are aware of this. They will not succeed.
Bir ulusun tüm arayışları, tarihine demirlenir. 5.000 yıllık Çin uygarlığı, Çin halkı için tükenmez bir can çeşmesi, ulusun güven ve gurur kaynağı olarak hizmet ediyor.
“Tarihî İpek Yolu insanlığı birleştirdi. Ne ile birleştirdi, savaş değil barışla birleştirdi. Yoksullukla, fakîrlikle değil; zenginlikle, refâhla, insanı temel almakla, insanı sevmekle, paraya tapmamakla birleştirdi. Bunlar hep Doğu’dan... more
“Tarihî İpek Yolu insanlığı birleştirdi. Ne ile birleştirdi, savaş değil barışla birleştirdi. Yoksullukla, fakîrlikle değil; zenginlikle, refâhla, insanı temel almakla, insanı sevmekle, paraya tapmamakla birleştirdi. Bunlar hep Doğu’dan Batı’ya akan evrensel değerlerdir. Bugün de modern İpek Yolu bunu vadediyor zaten. Geçen gün, Çin Dışişleri Bakanı İslâm Devletleri Teşkîlâtı toplantısına katıldı, dedi ki ,“biz yeni bir dünyanın inşâsının peşindeyiz, yeni dünyayı inşâ edeceğimiz temel değerler sizin İslâm dininizde var. İnsanı temel almak, farklılıkları zenginlik görmek, komşusuna saygı göstermek, tahakküm etmemek”.  Yeni dünya bu değerler üzerinde kurulacak. Kimse kimseyi öldürmeyecek, kimse kimseye despotluk yapmayacak. Modern İpek Yolu’nu inşâ edemezsek yeni uluslararası sistem kurulamaz. Zaten Biden’cılar, Atlantikçiler, paraya tapanlar, parayı tanrılaştıranlar, küreselciler bunun farkında oldukları için Modern İpek Yolu’nun inşâsını engellemeye çalışıyorlar. Başarılı olamayacaklar."
"Dünya prehistoryası bakımından küresel bir bakış açısı getirmeye çalıştık ama bunu Türkiye’de anlatabilmek epeyce zor. Sürekli olarak odaklanılan alan Mezopotamya olarak kalmaktadır. Bırakın Orta Asya’yı, Balkanlar’ı, Avrupa’yı, Ege bile... more
"Dünya prehistoryası bakımından küresel bir bakış açısı getirmeye çalıştık ama bunu Türkiye’de anlatabilmek epeyce zor. Sürekli olarak odaklanılan alan Mezopotamya olarak kalmaktadır. Bırakın Orta Asya’yı, Balkanlar’ı, Avrupa’yı, Ege bile zor algılanır. Hâlbuki kültür tarihi küreseldir ve küresel bir bakış açısı gerekir. Dünyanın her yeri ile birlikte geçmişe bakmalısınız, konuyu küresel ölçekte ele almalısınız. Bir adayı koparttığınız zaman ona sahte bir bilim uydurursunuz. Orta Asya’yı anlamak, bilmek için Yakın Doğu’yu çok iyi bilmek lazım ama Güney Asya’yı; güneyinde Hindistan ve Pakistan’ı ve bütün Hint Okyanusu çevresini ele almanız lazım. Bunların yanı sıra, her bölgenin bir çevresiyle etkileşimleri vardır bir de kendi iç dinamiği ile olan süreçler vardır. Şimdi bütün bunları bir araya getirmek için küresel bir bakış açısını edinmek gerekir. Herhangi bir uluslararası çalışma yapmak için sadece Orta Asya için değil; ister İngiltere prehistoryası olsun ister Tanzanya olsun dünyaya, geçmişe, küresel ölçekte bakmanın gerektiğini anlamamız lazım."
Dış borcun GSYİH’ye oranına baktığımızda gelişmiş ülkelerde, yani dünya ekonomi sisteminin çekirdeğini oluşturan ülkelerde üç haneli oranlarla ifade edildiğini görürüz. Gelişmekte olan ülkelerde ise dış borçların GSYİH oranı iki haneli... more
Dış borcun GSYİH’ye oranına baktığımızda gelişmiş ülkelerde, yani
dünya ekonomi sisteminin çekirdeğini oluşturan ülkelerde üç haneli
oranlarla ifade edildiğini görürüz. Gelişmekte olan ülkelerde ise dış
borçların GSYİH oranı iki haneli rakamlarla ifade edilir. Bunun temelinde
şu fiili durum yatmaktadır: Dünya ekonomisinin çekirdeğini oluşturan
ülkeler ile periferisi durumundaki ülkeler arasında dengesiz değer
mübadelesi söz konusudur Böyle bir küresel gelir makasının varlığı,
küresel ekonomideki bu dengesiz mübadelenin ve sermayenin sürekli
olarak periferi ülkelerinden çekirdek ülkeler lehine para hareketlerinin en
ciddi temellerinden birisidir.
Paradoxical as it may seem, the world economic order behaves (as a rule) only as net exporters of capital. When we look at the ratio of external debt to GDP, we see that in the developed countries, the core of the world economic system,... more
Paradoxical as it may seem, the world economic order behaves (as a rule)
only as net exporters of capital. When we look at the ratio of external
debt to GDP, we see that in the developed countries, the core of the world
economic system, this ratio is expressed in three-digit percentages.
In developing countries, on the other hand, the ratio of external debt
to GDP is expressed in double digits. This is based on the following de
facto situation: an unbalanced exchange of value between the countries
that form the core of the world economy and the countries that are the
periphery of this economy.