1990’lı yıllar, küresel düzeyde önemli gelişmelerin yaşandığı bir dönemdir. Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği’nin (SSCB) dağılışı, post-Sovyet coğrafyada bağımsızlığına kavuşan devletlerde yakın tarihte nadir görülen önemli değişim...
more1990’lı yıllar, küresel düzeyde önemli gelişmelerin yaşandığı bir dönemdir. Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği’nin (SSCB) dağılışı, post-Sovyet coğrafyada bağımsızlığına kavuşan devletlerde yakın tarihte nadir görülen önemli değişim ve dönüşüm süreçlerine neden olmuştur. Kafkasya ve Orta Asya’daki beş Türk devleti, Azerbaycan, Kazakistan, Kırgızistan, Özbekistan ve Türkmenistan, 1991 yılında daha önce Sovyet siyasi ve bürokrasi kadrolarında görev yapmış elitler liderliğinde bağımsızlıklarını ilan ettiler. Bu kurucu kadro, siyasi, sosyal ve ekonomik nedenlerden dolayı Sovyet mirasından kurtulmak için çok aceleci davranmamışlardır. Ancak 1990’lı yılların ortalarına doğru ülkelerdeki titüler etnisiteler üzerinden milli kimliklerin canlandırılmasına yönelik belirlenen stratejiler doğrultusunda önemli proje ve programlar başlatılmıştır. Bu kapsamda tarihi ve kültürel kodlar üzerinden tarih yeniden yazılmaya başlanmış, ulusal dillerin geliştirilmesi ve milli tarih bilincinin oluşturulmasına yönelik önemli atılımlar başlatılmıştır.
Milli kimliklerin yeniden inşa edildiği bu dönüşüm sürecinde din (İslam), bütün bölge ülkeleri için toplumsal kurumların merkezinde olmuştur. Şunu belirtmek gerekir ki bağımsızlığın ilk yıllarında “din” olarak ifade ettiğimiz şey, aslında dil, düşünce, kültür ve yaşam biçimi olarak çok benzeşen Sovyet insanını (homo-Sovieticus) kendi içinde ötekinden (Rus’tan) ayıran “aidiyetten” başka bir şey değildir. Çünkü SSCB döneminde uygulanan din karşıtı politikalar toplumsal boyutta din kurumunu oldukça zayıflatmış, inanç ve ibadeti bireyin hayatından çıkarmıştır. Din, adeta “içi boşaltılarak” ölüm, doğum ve evlilik gibi belirli merasimlere indirgenmiştir. Ancak bütün yasaklamalara rağmen din, bu dönemde “paralel İslam” olarak ifade edilen bazı tasavvuf kökenli yapılanmalar eliyle gayriresmi olarak yaşanmaya ve yaşatılmaya devam etmiştir. Merasimler ve semboller üzerinden de olsa toplumsal bilinçte canlı tutulan din, bağımsızlık sonrası kimlik inşasında önemli roller üstlenmiştir.