KİTAP İNCELEME
Çin’de Marksizm’in
Yenilenmesi
FOSTER, J. B., ZYUGANOV,
G., ANDRÉANI, T., ONISHI,
H., FREEMAN, A., HOAN,
N. M. (ED). (2023).
Çin’de Yenilikçi Marksist Okul
Uluslararası Akademisyenlerin Cheng Enfu’nun
Akademik Düşünceleri Üzerine Yorumları.
Canut Uluslararası Yayıncılık,
İstanbul-Berlin-Londra-Santiago-Cape Town.
ISBN 978-605-4923-74-8.
DR. WERNER RÜGEMER*
Gazeteci, Yazar, Danışman
ÇİN’İN DÜNYANIN EN BÜYÜK EKONOMİK
ve ticari gücü olma yolunda hızla yükselişi iyi
bilinen bir gerçektir. Ancak genellikle göz ardı
edilen bir diğer sistemik gerçek vardır: Çin küreselleşmesi; dünyanın önde gelen kapitalist
devleti olarak dünyanın tüm kıtalarında ve 80
ülkede 800’den fazla askeri üssü, küresel askeri
mevcudiyeti, manevraları, (vekalet) savaşları, rejim değişikliklerini ve NATO gibi kendi
önderliğindeki ittifakları ile bilinen ABD’nin
tersine, askeri yöntemler kullanılmaksızın gerçekleşmektedir.
Çin’de geliştirilen Marksizm Batı’da pek
bilinmez. Ancak şimdi bu konuda İngilizce
kalın bir kitap var: Çin’deki Yenilikçi Marksist Okul. Bu kitap sadece “Çin’e özgü Marksizm”i tanıtmayı amaçlamakla kalmıyor, aynı
zamanda dünya çapında bir fikir alışverişi
davetiyesi de sunuyor. Kitap, böyle bir fikir
alışverişi için bir araç görevi görüyor: dünyanın tüm kıtalarından yaklaşık 50 yazar, Çin
Halk Cumhuriyeti’nde Marksizmin gelişimini ve güncel durumunu rapor edip yorumluyor.
*Dr. Werner Rügemer 1941 doğumlu olup Köln/Almanya’da yaşayan bir düşünürdür. Münih, Berlin ve Paris’te dil, ekonomi ve felsefe eğitimi
almıştır. 1975’ten 1990’a kadar Demokratische Erziehung dergisinin editörü; 1998-2017 yılları arasında Köln Üniversitesi’nde öğretim görevlisi
olarak çalışmıştır. Yeni teknoloji - eski toplum. Silikon Vadisi (1985, Almanca, Rusça ve Macarca baskı); The Capitalists of the 21st Century (2018,
Almanca, Fransızca, Italyanca, Rusça ve Çince baskı); Ölümcül dostluk. ABD Birinci Dünya Savaşı’ndan Ikinci Dünya Savaşı’na Avrupa’yı nasıl
fethetti (2023, Almanca baskı) yazdığı kitaplardan bazılarıdır. www.werner-ruegemer.de
344
Atıf: Rügemer, W. (2024). Çin’de Marksizm’in Yenilenmesi. [Kitap Incelemesi Çin’de Yenilikçi Marksist Okul,
Uluslararası Akademisyenlerin Cheng Enfu’nun Akademik Düşünceleri Üzerine Yorumları, Foster, J. B., Zyuganov,
G., Andréani, T., Onishi, H., Freeman, A., Hoan, N. M. (ed)]. BRIQ Kuşak ve Yol Girişimi Dergisi, 5(3), 344-348.
KİTAP İNCELEME
Kitabın esas odak noktası, Profesör Cheng Enfu
ve ekibinin çalışmaları üzerinedir. Cheng Enfu,
Çin’in akademik dünyasında önde gelen pozisyonlarda bulunmaktadır. Örneğin Çin Sosyal Bilimler
Akademisi’nde (CASS) yer almakla birlikte Dünya
Politik Ekonomi Derneği’nin (WAPE) Başkanıdır.
WAPE, 2006’dan beri her yıl uluslararası Marksizm forumları düzenlemiştir. Bu forumlar Çin’de
ve özellikle diğer ülkelerde (ABD, Brezilya, Güney
Afrika, Japonya, Meksika, Hindistan, Rusya, Fransa, Kanada, Vietnam ve bir kez de Almanya’da) gerçekleştirilmiştir. Bir sonraki forum Ağustos 2024’te
Atina/Yunanistan’da yapılacaktır.
Uluslararası işbirliğinin ilk dönemleri
ABD’li filozof Erwin Marquit, ABD Komünist Partisi’nin (CPUSA) bir üyesiydi. Bu nedenle, mesleğini
icra etmesi ABD’de yasaklandı ve Yahudi kökeni nedeniyle ayrımcılığa uğradı. Marquit, yerleşik üniversitelerin ve aynı zamanda katı Stalinist CPUSA’nın
dışında, Marxist Educational Press (MEP) Yayınevi’ni
ve Nature, Society and Thought (NST) dergisini kurdu.
Küçük CPUSA, 1980’lerde ABD’ye açılan Çin Halk
Cumhuriyeti’ndeki gelişmeleri sosyalizm dışı ve kapitalist olarak kınarken, Marquit bir grup Yunan Marksisti ile birlikte Çin’deki CASS’a davet edildi. 1991’den
itibaren, başlangıçta yalnızca iki düzine katılımcı ile
ortak konferanslar düzenlendi. Aralarında Stalinizmi
eleştiren Marksistler Domenico Losurdo (İtalya) ve
Andras Gedö (Macaristan) vardı. 1999’da Wuhan’da
düzenlenen “21. Yüzyılda Sosyalizm” başlıklı konferansı, 2000 yılında Pekin’de düzenlenen “21. Yüzyılda
Marksist Felsefe” başlıklı konferans takip etti.
ABD tarafından büyük ölçüde yıkıma uğratılmasına karşın sosyalist yönetim altında devam eden Vietnam’da, 2003 yılında, “Küreselleşme ve Ulus Devlet”
konferansı düzenlendi. Bu konferans, Alvaro Cunhal
liderliğindeki Portekiz Komünist Partisi ile birlikte Marquit’in NST’si ve Ho Chi Minh Ulusal Siyaset
Akademisi işbirliğinde gerçekleşti.
Önceki doktrinlerden zorlu çıkış çabaları
Çinli Marksistler, yenilgiye uğrayıp çöken Sovyetler Birliği’nin deneyimlerinden sonuçlar çıkarmak ve “Stalinizm”in doktriner yapısından
çıkış yolunu bulmak durumunda kalmışlardı.
Sosyalizmin ilerletilmesi ile korunmasının ve
halkın refahının ancak büyük ölçekli sanayileşme
ile mümkün olduğunu fark ettiler. Sömürgeciliğin 150 yılı boyunca tamamen yoksullaştırılmış
köylü kitlelerinin büyük çoğunluğu sanayiye aktarılmalıydı. 1980’lerin başından itibaren, başlangıçta çoğunlukla ABD şirketleri ve ABD danışmanları Çin’e getirildi. Sanayileşme ilerledi,
ancak aynı zamanda büyük ülke, sistem için başlıca anti-komünist düşmanı içinde barındırmıştı
ve bu düşman, tipik kapitalist adaletsizlikler yaymaktaydı.
Başlangıçta Marquit ve Cheng Enfu etrafında
toplanan az sayıdaki Marksist bu konuda çalışmaya başladı: Elde edilen sonuçlardan biri, “pazar ekonomisi” ve “ulus devlet”in sosyalizmin
zıtları olmak zorunda olmadığı, aksine geçiş süreci olarak “sosyalist pazar ekonomisi”nin mümkün olabileceği veya olması gerektiğiydi. Ancak,
muğlak küreselleşme söylemlerinin aksine, güçlü
bir devlet eşliğinde ulusal egemenlik de temeldir.
Ve tabii, yolsuzluk ve mevki suistimali gibi Batı
kapitalizminden ithal hususlarda sınıf mücadelesi komünist liderlik altında devam etmektedir.
ABD önderliğindeki emperyalist
küreselleşmenin eleştirisi
ABD ve aynı zamanda Avrupa ve Amerikan mandasındaki Tayvan menşeili kapitalist şirketlerin
faaliyetleriyle karşı karşıya kalan Çinli Marksistler, uluslararası işbirliklerinin de katkısıyla sayıca
güçlendiler. Aynı zamanda, ABD’nin neo-emperyalizmine ve onun alt-emperyalistlerine de bu şekilde meydan okudular.
345
KİTAP İNCELEME
Emperyalist küreselleşmenin sonucunda ABD emperyalizmi sert güç, ekonomik güç ve yumuşak güç araçlarıyla
kendini göstermektedir (Şekil: Liu Rui/Global Times, 2023).
Çinli yazar Peggy Fuyet emperyalist küreselleşmenin sonuçlarını şu şekilde özetler: ABD emperyalizminin üç güç vasıtası bulunur: 1) NATO
gibi mecralarda küresel askeri mevcudiyete dayalı
sert güç; 2) uluslararası şirketler/bankalar, yatırımcılar, Dünya Bankası, Dünya Ticaret Örgütü,
G7 gibi mecralar üzerinden yürütülen ekonomik
güç; 3) medya, “kültür”, vakıflar gibi mecralar
üzerinden yürütülen yumuşak güç. Bu yumuşak
güç unsurları bencilliği, bireyciliği ve “yeni değerleri” teşvik ederek, sendikaları ve diğer insan hakları derneklerini zayıflatıp dağıtmaktadır.
346
Batı kapitalizmi, bu araçları kullanarak askeri, ticari yaptırımları, aşırı borçlandırma, para
manipülasyonu, yanıltıcı bilgi, kaynak hırsızlığı,
rejim değişiklikleri ve doğrudan ve dolaylı olarak
görevlendirilen üçüncü taraflar aracılığıyla her
türlü savaşı yürütüyor. Bu şekilde, emperyalistler
sadece kendi çalışan nüfuslarını değil, özellikle
gelişmekte olan ülkelerdeki insanları da sömürüyorlar. AB dahilinde bu yöntemler, en doğrudan
şekilde Fransa tarafından Afrika’da uygulanıyor.
Bu şekilde, gerilemekte olan emperyalizm, sayıca
azalan ama aynı zamanda yeniden örgütlenen ve
KİTAP İNCELEME
gençleşen kapitalist azınlıklar için aşırı miktarda
süper kârlar yaratıyor. Emperyalizm, bu sayede
öncekinden daha tehlikeli ve acımasız hale gelmiştir. Sonuç: İstihdam, kalkınma ve barış ancak
emperyalizme karşı mücadeleyle elde edilebilir.
Bu yüzden Çinli Marksistler; emperyalizm
analizini modası geçmiş olarak gören ve sonuç
olarak “totaliterlik” gibi anlatılar üzerinden Çin’i
yeni kapitalizm olarak eleştiren Batı’nın “postmodern” teorileriyle de mücadele ediyorlar. Bu,
özellikle Arendt, Foucault, Habermas, daha sonra
Harvey, Negri/Hardt, Bobbio, Zizek gibi ve “Yeni
Sol” teorisyenleri için geçerlidir. Brezilyalı yazarlar Diego Pautasso ve Tiago Nogara’ya göre Do-
menico Losurdo’nun analizlerinin bu tür eleştirilere önemli katkılar sunduğu anlaşılmıştır.
Çin kendi zorlu çabalarıyla ilerledi
Çin Halk Cumhuriyeti, yabancı kaynakların sömürülmesi, fakir ülkelerin düşük ücretli emek
rezervlerinin kullanımı veya Batı’nın “kalkınma
yardımı” yoluyla yükselmedi. Hem ulusal hem de
uluslararası düzlemde, Çin’in kalkınması emperyalizme karşı bir mantık üzerinde ilerledi. Çin,
kendi zorlu çabalarıyla ve dışa açık ancak egemen
bir devlet yapısı altında kendi üretim zincirlerini
tesis ederek yükseldi.
Çin’in doğusundaki Shandong Eyaleti, Qingzhou Şehrindeki bir otomobil imalat atölyesinde işçiler kaynak
yapıyor. Başlangıçta Batılı, kapitalist tarzda sanayi ithal eden Çin, bugün tüm ulusal ekonomiler arasında,
özellikle ABD’ye kıyasla, endüstriyel emeğin en yüksek oranına sahiptir (Fotoğraf: Wang Jilin/Xinhua, 2021).
347
KİTAP İNCELEME
Başlangıçta daha basit olan sanayinin tüm teknik
modernleşmesine rağmen, yaşayan emek değerin
tek kaynağıdır. Görünüşte soyut ve hammaddesiz
bir mevcudiyete sahip olan internet, dijitalleşme ve
yapay zeka bile; cihazların üretimi ve işletimi, transatlantik kablolar ve uydu sistemleri ve ayrıca devasa depolama çiftlikleri için eşi görülmemiş miktarda
malzeme, hammadde, enerjiye gerek duyar. Emperyalizm de, uzak ve yoksul bölgelerde yaşayan “görünmez” insanların düşük ücretli ve zorlu emekleri
üzerine kuruludur. Bu gerçekler, yaşayan emeğin ne
olduğu, neyin gerekli, neyin gereksiz, hatta neyin
zararlı olduğu sorusunu gündeme getirir.
Sosyalizmin kapitalist
devletten farkı, tüm işlerin
ortak faydaya, toplumsal
refah üretimine katkısına göre
değerlendirilmesidir.
Kitabın muhtemelen en önemli bölümü budur.
Özellikle yazarlar Roland Boer (Avustralya), Alan
Freeman (Kanada) ve iki Fransız Jean-Claude Delaunay ve Tony Andreani, Marx’ın değer teorisinin
geliştirilmesini tartışıyorlar. Özellikle Cheng Enfu,
Wang Guijin ve Zhu Kui’nin “Yaşayan Emeğin Değer
Yaratımı” adlı kitabına atıfta bulunuyorlar.
Çin başlangıçta Batılı, kapitalist tarzda sanayi ithal
etti ve bugün tüm ulusal ekonomiler arasında, özellikle ABD’ye kıyasla, endüstriyel emeğin en yüksek oranına sahiptir. Ancak aynı zamanda bu iş, emperyalist
sistemden tamamıyla farklı bir şekilde devlet tarafından düzenlenerek emek ve değeri vurgulayan özgürleştirici bir şekilde dönüştürülmüştür ve dönüştürülmektedir. Ancak bu, çelişkiler ve yeni eşitsizliklerle
dolu uzun vadeli bir süreçtir. Örneğin, Cheng ve diğer
yazarlar, “üretici güçlerin önünün açılması” söyleminde yer alan birtakım geçici abartmaları eleştiriyorlar.
348
Sosyalizm yönünde sanayi sektörünün örgütlenmesi ve yenilikçiliği; tarım ürünleri gibi geleneksel
ve doğrudan olarak maddi malların üretimine hizmet etmeyen dalların örgütlenmesini, dağıtımını
ve güvenliğini de içermelidir. Dolayısıyla Cheng ve
diğer yazarlara göre, gerekli yaşayan emek aynı zamanda yöneticiler, araştırmacılar, doktorlar, hemşireler, sürücüler, öğretmenler, satış elemanları,
teknisyenler, mühendisler, bankacılar, ormancılar,
kültür çalışanları ve ayrıca devlet, makamlar, siyasi
partiler, askeriye tarafından istihdam edilenler ve
özel mülk sahipleri tarafından da yerine getirilir.
Marx’ın döneminde “hizmet sektörü” bilinmiyordu;
Çin’de bugün 14 hizmet grubu bulunmaktadır.
Sosyalizmin kapitalist devletten farkı, tüm işlerin ortak faydaya, toplumsal refah üretimine katkısına göre değerlendirilmesidir. Çünkü ekonomi,
özellikle Marksizmde, politik ekonomidir. Politik
ekonomi; kamusal ve sivil örgütlenmenin yanı sıra
gerektiğinde özel ve gizli öz-zenginleşme ve hileli
kredi sağlama gibi gereksiz ve hatta zararlı uygulamalara karşı, toplumsal refahın zor yoluyla askeri
olarak korunmasını gerektirir.
Perspektifler
Uzun bir süre boyunca bu “özgürleştirici ekonomi”
doğal olarak öncelikle Çin’e odaklandı. Bununla
birlikte, ABD önderliğindeki Batı’daki aşırı derecede parçalanmış, çeşitli şekillerde sömürülen ve
yoksullaştırılmış, ancak aynı zamanda kısmen ayrıcalıklı durumdaki bağımlı işçiler arasında bulanık
zihinlerine karşın artan hoşnutsuzluklar baş göstermektedir. Onlar, sosyalizm perspektifiyle ulusal
ve küresel düzeyde nasıl etkili bir şekilde yeniden
örgütlenebilirler? İşte Kanada’dan Alan Freeman bu
soruyu soruyor. Tüm dünya göz önüne alındığında,
yenilikler de dahil olmak üzere uluslararası bilimsel
işbirliği için hala büyük fırsatlar var.