Academia.edu no longer supports Internet Explorer.
To browse Academia.edu and the wider internet faster and more securely, please take a few seconds to upgrade your browser.
2015, FELSEFE EDEBiYAT SEMPOZYUMU (29-30 Nisan 2015, Van) Bildiri Kitabı
Çağımız, felsefe ve edebiyat arasında sıcak ilişkilerin kurulduğu bir dönem olmuştur. Bunun nedeni yalnız felsefenin edebiyat üzerindeki yönlendirici ve belirleyici etkisi değil, edebiyatın da giderek felsefe içinde bir söylem biçimi olarak görülmesidir. Varoluşçulukta filozof ve romancı, filozof ve şair, filozof ve denemecinin aynı kişilikte bütünleştiğine tanık oluruz. Bu durum, yeni bir söylem biçimi oluşturma çabası olarak görülebileceği gibi, farklı sorunları ele alma konusunda felsefenin yetersizliğinden de kaynaklanıyor olabilir. Edebiyat geleneği güçlü bir toplum olmamıza karşın felsefe dili ve kültürü açısından aynı şeyi söyleyemeyiz. Felsefe ve edebiyat arasında bir yol oluşturmak, bu ikisi arasındaki ilişkiyi farklı bir bakış açısıyla yeniden tesis etmek önemlidir. Zira köylerinde bile divan sahibi şairlerin bulunduğu bir kültür coğrafyasının insanları olarak edebiyat eserlerinin içindeki felsefeyi ve felsefe eserlerinin içindeki edebiyatı keşfettiğimizde sadece felsefe ve edebiyat arasında bir ilişki kurmuş olmakla kalmaz, aynı zamanda kendimize ait düşünme yollarını da tanımış oluruz.
Felsefe Ansiklopedisi Cilt 6, Ahmet Cevizci (ed.), Ankara: Ebabil Yay., Ocak 2009, s. 141-150.
Posseible, 2022
Bu çalışma, son yıllarda sıklıkla dillendirilen mekânsal dönüş meselesine odaklanmaktadır. Mekânsal dönüşün sosyal teori içinde neden yükseldiğini ve ön plana geçtiğini açıklamaya çalışmaktadır. Çalışma mekânsal dönüşün, konvansiyonel açıklama çerçevelerinin dışına çıkan ve disipliner matris kavramına denk düşen yeni yaklaşımların ürünü olduğunu savunmakta ve bu yüzden de disipliner düzeyde farklı anlamlara denk geldiğine işaret etmektedir. Bu niteliği nedeniyle mekânsal dönüşün ilişkisel bir yaklaşımla ortaya konulabileceğini savunmaktadır. Bu bağlamda mekânsal dönüşün sosyal teoride zamanın ağırlığına bir alternatif oluşturmaktan çok, konvansiyonel açıklamaların dışında kalan yaklaşımların ürünü olduğunu savunmaktadır. Mekânsal dönüş kapsamında konuşulan mekânın yekpare olmadığına ve bu haliyle müphem ve birbiriyle çatışık anlamlar taşıyabildiğine dikkat çeken çalışma, onun diğer dönüşlerle bağlantılı düşünülmesi gerektiğini savunmakta ve mekânsal dönüşün temsil krizinin bir ürünü olduğunu ileri sürmektedir. Bu bağlamda, mekânsal dönüşün kültürel, dilbilimsel ve mobilite dönüşü ile olan ilişkilerine odaklanarak sosyal teoride mekânsallığın artan önemini açıklamaya ve temsil sorunuyla olan ilintisini ortaya koymaya çalışmaktadır.
2021
İnsan, düşünerek tanrılara kadar ulaşır ve bu kadarı da yeterli olmalıdır. Ancak bu insana hiçbir zaman yeterli gelmez. Çünkü insan bilgisiyle tanrılara ulaştığında bu sefer de bir tanrı olmak ister. İnsanın bilme arzusunun gökyüzüne doğru Ikarusvâri yükselişi, tarihin bir yerinde asıl hedefini unutmuş ve buraya, yerin derinliklerine, Hades'in yanan topraklarına doğru genişlemekte olan köklere dönüşmüştür. İnsanın göklere doğru kanatları yanarcasına uçma arzusu, şimdi, daha derinleri kazma arzusuna yerini bırakmıştır. Öyle ki felsefenin bir varmış, bir yokmuş masalsı zamanlarında onun aradığı hakikatler mutluluk, özgürlük gibi göksel perilerin ve insanların duyduğu sevinçlerdi. En azından felsefenin o yorucu uğraşlarının tümünün ucu bir şekilde insana ve insanın mutluluğuna-tabi o zamanlar insanın mutluluğu hak ettiği düşünülürdü-ya da daha doğru bir ifadeyle insanın mutluluğa nasıl erişebileceğine dokunurdu. Tanrılar, insana bir şekilde müdahale etseler de genel olarak onu serbest bırakmalılardı çünkü insan, yaratmalıydı. Özgür olmayan birinin yaratımı, yaratım değil aksine yaptırıma uymaktır. Özgürce bakmalı, incelemeli, aktarmalıydı insan; hakikatte özgür değilse bile, özgürmüş gibi davranmalıydı. Karşısında büyüyen ve genç bir kız gibi serpilen doğanın gizemlerini çözmeli, sonra kendine yönelmeli ve içinde henüz tanrıların kollarında uyumakta olan o masum çocuğu, kendi benini, nazik dokunuşlarla uyandırmalı ve ister dışarıda isterse içeride olsun, karşılaştığı iki kâinatı da bulabildiği her yolla ifade etmeliydi. İnsanın hamurunda öyle bir şey vardı ki, onu, doğayı paylaştığı bütün canlı ve cansız varlıklardan ayırıyordu. Bu, sonsuzdan gelen ve sonsuza yönelen ortak bakıştı. İnsanlardan birisi, bir şeyi işaret ettiğinde, o yerde ve o anda başka bir insan bulunsun ya da bulunmasın; işaret, kendi türünden başka birisine ulaştığında, o insan da işaret edilen tarafa bakabiliyordu. O halde, tüm bilgilerden ve ilkelerden; bahsettiğimiz iç ve dış dünyada geçerli olan aklın ve felsefenin her türlüsünden önce gelen ve iletişimin her türlüsünü mümkün kılan bu şeye, bilginin temeli adını vereceğiz. O olmadan, en basit bir fikri bile iletmek imkansızlaşır. Ama hepimiz; Buddha Nirvana'yı, İbrahim Kâbe'yi, Parmenides değişmezliği, Herakleitos 1 daimî değişimi, Platon ideaları, Aristoteles physisi ya da Homeros gökteki ve yerdeki bütün kuvvetlerin toplandığı 1 Herakleitos'u örnek olarak veriyoruz ancak onu anlamak için Sokrates'in tavsiye ettiği gibi Delos'lu dalgıcı yanımıza almak şartıyla.
Konu başlığım, felsefe ile hayatı sanki karşı karşıya konumlandırıyor izlenimini verebilir. Ancak felsefe ile hayat arasında, bu izlenimin tersine olarak içten ve sıkı bir bağ olduğunu, felsefenin hayattan kopuk olarak düşünüldüğünde, onun hayatla, yaşantı ve an ile ilgisi ortadan kaldırıldığında felsefi olan ile de ilginin koparıldığını görmek mümkündür diye düşünüyorum. Edebiyat felsefeye göre hayat, yaşantı ve an ile daha iç içe ve yoğun bir ilişki kurar. Çünkü edebiyat felsefeye göre hayat söz konusu olduğunda daha avantajlı olarak görülür. Onun bu avantajı, edebi söylem ile felsefi söylem arasındaki farktan kaynaklanır. Edebiyat, her şeyi söyleyebilecek tarzda bir rahatlığa ve serbestliğe sahipken felsefe, kendisini argümantatif kılmak zorunluluğundan dolayı, sınırlı bir söz söyleme imkânına sahiptir. Derrida, kendisiyle yapılan bir söyleşide, edebiyat ile felsefe ilişkisinin ne olduğuna dair soruya cevap verirken şöyle diyor: Bizim " zaten tarihsel anlatıyı, edebi kurguyu ve felsefi düşünümü saptama değil, ayırma sıkıntımız var. " 1 Derrida'nın bu sözünde bir hakikat payı var. Çünkü bizler tarihçiler, edebiyatçılar, felsefeciler olarak tarihin, edebiyatın ve felsefenin ne olduğunu, aramızda ihtilaflar olsa da, en azından kendi tarzımızca biliyoruz. Asıl sıkıntımız, bunlar arasında ne gibi ilişkilerin olduğunu saptama sıkıntısıdır. Derrida'nın sözünde sanki bir ayrım yapılmış gibi görünüyor. Çünkü Derrida, edebiyat ile ilgili olarak kurgu, felsefe ile ilgili olarak da düşünüm kavramlarını kullanıyor. Burada kurgu ve düşünüm kavramları üzerinden hareket edebiliriz. Kurguda esas olanın hayalgücü, düşünümde esas olanın da akıl olduğunu biliyoruz. " Edebi ve felsefi söylem " kavramlarını da burada kullanacak olursak, edebi söylemin hayalgücüne dayanan kurgusal, felsefi söylemin de akla dayanan düşünümsel olduğunu ifade edebiliriz. Her ikisinde de bir söylem veya söyleme biçimi var. Her ikisi de söz söylüyor ama söyleme biçimleri yöntem olarak farklı. Hem edebiyat hem felsefe sözü kullanırlar. Sözün, bilhassa Antik Yunan'da hangi anlamda kullanıldığını, sözü ifade eden kavramdan çıkarmak mümkündür. Mythos, epos, logos kavramları, söz karşılığı olarak kullanılmakla birlikte ifade ettikleri anlamlar arasında farklılıklar var. Bunlardan mythos ve epos'u edebiyat ile logos'u da felsefe ile ilişkilendirmek gerekiyor. Mythos, gerçekle bağdaşmayan, doğruluk değeri olmayan bu açıdan da genellikle içi boş ve anlamdan yoksun olarak değerlendirilen, hayali bir dünyayı hayali Tanrı, yarı-Tanrı ve insan varlıklarıyla dolduran bir söz iken; epos, daha çok sözü anlatmanın biçimi olarak da düşünülür. Bir bakıma epos, anlatılacak olan şeyin şiirsel, destansal ve aynı zamanda duygulara hitap edecek bir biçimde anlatılmasıdır. Söz olarak logos ise bunlardan farklı olarak Heidegger'in ifadesiyle " daha ziyade deloun gibisinden bir anlama sahiptir: yani sözle 'sözü edilenin' açığa çıkarılması. Aristoteles nutkun bu işlevine apophainestai diyerek, onu daha keskin biçimde dile getirmiştir. Buna göre logos bir şeyi (nutkun ne hakkında olduğunu) görünür kılar (phainestai)…Böylece nutka dayalı muhaberede dile getirilen, dile getirilişi içinde açığa çıkartılmakta ve başkasının erişimine açılmaktadır. " 2 Bir şey hakkında söz anlamındaki logos, hakkında olduğu şeyi görünür kılar (bu durum logos'un hakikat kavramıyla olan ilişkisidir) ve bu suretle felsefe, logos sayesinde mantıklı-tutarlı söylem olarak, görünür kılınan şeyi beyan eder. Logos'un bu biçimdeki bir yorumu, onun felsefeyle olan ilişkisine işaret etmekte ve önemli ölçüde de felsefenin edebiyata olan mesafesini de belirlemektedir.
NİZÂMÎ-İ GENCEVÎ’NİN “HÜSREV Ü ŞÎRÎN” ESERİNDE HÜSREV’LE FERHAT’IN ATIŞMASI VE ONUN NAZİRELERDE YANSIMASI Altercation of Khosrow and Farhad in Nizami Ganjavi’s Khosrow and Farhad” Romance and It’s Reflexion in Imitatives, 2021
Nizami Ganjavi’s works including the time collapse they compiled were followed by his simultaneouses and his style, writings were consulted and a range of imitative poems were also written. The Khamsah consisting of 5 romances considered to be among the most popular and worthwhile works in world literature. Khosrow and Shirin, the second romance of Khamsah, is prominent not only for the main theme, language, but also by referring to the happenings in historical sources of early ages. The most taking attention scene in the romance is altercation of Khosrow and Farhad, one of the most beautiful episodes. The altercation genre Nizami successfully used in Khosrow and Shirin was used by other litterateurs afterwards. Amir Khosrow Dehlavi, the indian scholar who lived in XIII century, wrote an imitative poem Shirin and Khosrow to Nizami’s Khosrow and Shirin. Dehlavi has enlarged the altercation scene of Khosrow and Farhad. Another poet of the same time period was Khwaju Kermani who kept alive Nizami’s traditions in his works. Humay and Humayun and Gul and Nowruz were the two beautiful romances partially modeled on Nizami’s earlier Khamsah and were written in mutakaip and hazach behers of poetry. Abdurrahman Jami who was the second and the lastest representator of classical Persian poetry also compiled Haft Awrang as an imitative masnavi poem of Nizami’s Khamsah. Khosrow and Shirin is not among the modeled Works, we just meet the stories about Khosrow and Shirin in Herednameh-e Eskandari and that stories took place in other sources earlier. One of the most important scenes in Khosrow and Shirin was modeled in a range of works afterwards and inherently it has been subjected to change. These changings base on the wording, wit and fantasy of the compiler. Generally, scholars noted taking Nizami as an example with a sense of pride.
Applied Physics Letters, 2020
www.eduardorojotorrecilla.es , 2024
2015
Fruit of Knowledge, Wheel of Learning Essays in Honour of Carole Hillenbrand, ed. Ali Ansari, 2021
MARFIL, L.: Mujeres como promotoras de obras arquitectónicas en al-Ándalus, en MARFIL, L. (edit.): Mujer y Espacio Artístico. Una cuestión de género., Universidad de Córdoba, 2024, pp. 291-298, 2024
Ibn 'Ata' Allah, Muslim Sufi Saint and Gift of Heaven, 2017
Österreichische Zeitschrift für Soziologie, 2020
Historia Natural, 2023
Asian Philosophy, 2015
Ethical Lingua Journal of Language Teaching and Literature, Volume 5, Number 2, 2018
Acta Anaesthesiologica Scandinavica, 2006
Hypertension Research, 2013
Lancet (London, England), 2018
The Journal of Geometric Analysis, 2019
Cerebrospinal Fluid Research, 2009
Teknologi dan Kejuruan, 2014
International Journal of Scientific and Research Publications (IJSRP), 2020
RICS Revista Iberoamericana de las Ciencias de la Salud, 2014
Naunyn-Schmiedeberg's Archives of Pharmacology, 1987