Location via proxy:   [ UP ]  
[Report a bug]   [Manage cookies]                
Zafer Toprak, “Cumhuriyet Arifesi Türkiye’de İzcilik,” Tombak – Antika Kültürü Koleksiyon ve Sanat Dergisi, sayı 25, Nisan 1999, s. 71-81. Cumhuriyet arifesi TÜRKİYE’DE İZCİLİK (1923) Zafer Toprak Tombak’ın bir önceki sayısında (sayı 24) Türkiye’de izciliğin ilk evresi olarak II. Meşrutiyet ve Mütareke yıllarına değinmiştik. Cumhuriyet’e geçerken, yeni Türkiye’nin izciliğinin ilk adımlarını bu sayıda ele alıyoruz. Spor Alemi Cumhuriyet’ten önce yayımlanmaya başlamış bir spor dergisi. Cumhuriyet’in ilk yıllarında da düzenli bir biçimde çıkan Spor Alemi 3 Nisan 1923 yılından itibaren Keşşaf başlığı altında bir yeni dergi yayımlamaya başladı. Keşşaf kendini şu satırlarla tanımlıyordu: “On beş günde bir Spor Alemi tarafından neşrolunur keşşaflığa ait mecmuadır.” Keşşafın kaç sayı çıktığını bilmiyoruz. Ancak bizim elimizde ilk beş sayısı var. Beşinci sayı 24 Haziran 1923 tarihli. Yani Cumhuriyet daha ilan edilmemiş. Hatta Lozan Antlaşması imzalanmamış ve İstanbul hala bir anlamda işgal altında. Geçen sayımızda Mütareke yıllarında izciliğin ne denli güçlü bir siyasal boyut kazandığını vurgulamıştık. Nitekim 1923 yılında İstanbul ve Anadolu’nun birçok kentinde izciliğin ivme kazanması ve birbiri ardı sıra izci örgütlerinin kuruluşu bu evredeki siyasal gelişmeler ışığında değerlendirilmesi gerekiyor. Gazi Mustafa Kemal’in tüm izci örgütlerinin başı sıfatıyla “başbuğ”luğu kabul etmesi de bu açıdan anlam kazanıyor. Önce Keşşaf dergisine dönelim: Spor Alemi dergisi “Keşşaf” nüshasını neden yayımlıyor ? Bu soruyu Keşşaf’ın ilk sayısında yanıtlayan Spor Alemi imzalı yazı şu gerekçeleri ortaya koyuyor: Her şeyden önce ülkede o güne kadar birçok izci dergisi yayımlandığına dikkati çeken Spor Alemi bunların hemen hepsinin yarı resmi birer yayın organı olduğunu, Keşşaf’ın ise bu gazetecilik mesleğinin gerektirdiği “istiklal”i hedeflediğini, bir başka deyişle her türlü müdahaleden uzak basın özgürlüğü anlayışıyla yayımlanacağını kaydediyor. Aynı yazı izcilikten 1 beklenen amacı su satırlarla özetliyor: “…gençleri hayatta girgin, cevval, mukavim ve terbiyeli adam olarak yetiştirmek”. Keşşaf bundan böyle tüm sayfalarını izciliğe ayırıyor. İlk sayıda Selim Sırrı “Fransa’da izcilik teşkilatı”nı anlatıyor, Alaaddin Esad “Keşşaflığa ilk hareket” başlığı altında Batı’da izciliğin doğuşuna değiniyor, “İzcilik ve bizde tarihçesi,” yine aynı sayıda Türkiye’de izciliğin gelişimine yer veriyor. Keşşaf’ın daha önceki izci dergilerinden ya da izciliğe yer veren diğer dergilerden en önemli farkı bol izci fotoğrafına yer vermesi. İlk sayıda Selim Sırrı’nın fotoğrafı “kalgay” olarak basılıyor. “Yeni izci teşkilatının ilk günlerinde” altyazılı grup fotoğrafında Başbuğ Vekili Esat Bey, Kalgay Selim Sırrı Bey, İstanbul Maarif Müdürü Saffet Bey ve Büyük Orta Koldaşları Reis Hasan Tahsin ve Kalgay Muavini M. Sami Beyler görülüyor. Yine derginin ilk sayısında ilk kız izcilerin fotoğrafı görülüyor: “Eski izcilik hatıralarından: İttihad Mektebi’nde Behcet ve Ahmed beylerin gayretiyle teşkil olunan ilk kız izcilerinin Gül mangası.” “Müdür Ali Haydar Bey’in gayretiyle tevessü’ eden İstanbul Sultanisi izcileri,” “Beşiktaş Sultanisi’nde izci yavrular jimnastik dersinde,” “Kabataş Sultanisi izcileri,” “Eski hatıralardan: 337 senesi Galatarasay Kadıköy keşşafları kavak gezintisinde” ilk sayıda yer alan diğer fotoğraflar. Bu arada Keşşaf dergisi ilk sayı bir yarışma açıyordu. “Türk keşşaflığına en münasib serpuş ne şekilde olmalıdır ve niçin ?”. Okuyucuların siyah mürekkeple çizecekleri serpuş krokilerini dergiye göndermeleri istenir. Çekilecek kurrada kazananlardan birinciye “Ferid İbrahim Fotoğrafhanesi’nde çıkarılacak altı resim”, ikinciye “25 adet muhtelif nümerodan Spor Alemi,” üçüncüye ünlü boksor “Carpantier’nin hatırası” verilecekti. Milli Mücadele’nin başarıyla sonuçlanmasından sonraki ilk izci faaliyeti yine Keşşaf sayfalarında yer alıyordu. (Keşşaf, sayı 1, 4 Nisan 1339/1923, s. 9) “Zaferlerden sonra ilk izci faaliyeti” başlıklı yazıda “Bir çok zamanlardan beri memleketimizde Rum, Ermeni izcilerini görürken hangimizin kalbi çarpmamıştır. Hangimiz muntazam bir Türk izci grubu görmeyi istememiştir ? Herkes, her selahiyetdar zat arzu ettiği teşkilatı yapmak için müsait zemin ve zaman bulamıyordu. Malum olan mevani’in zail olduğu ilk gün ilk düşünce ve ilk iş işte bu oldu” deniyor ve Mart 1923’ten itibaren Türkiye’de yeni bir izcilik alanı açıldığı vurgulanıyordu. Nitekim Mart ayının başlarında hafif yağmurlu bir günde Topkapı sarayında bir tören düzenlenmiş, bu törene binin üzerinde izci katılmıştı. Törende Başbuğ Vekili Esad, Büyük Orta koldaşları Reis Hasan Tahsin ve Maarif Müdürü Saffet beyler bulunmuştu. Başbuğ 2 Vekili Esad Bey’in Topkapı Sarayı’na gelişiyle tören başlamış, bir hocanın duası ardından Hasan Tahsin ve Esad beyler birer konuşma yapmışlar. Tören izcilerin İstanbul sokaklarında gösterisiyle sona ermişti. Aynı gün Büyük Orta’nın koruyucu reisliğine (reis-i hamiyyesi) Maarif Vekili, riyasetine Aynizade Hasan Tahsin, fahri riyasetine Maarif Müdürü Saffet beyler seçilmişlerdir. Kalgaylığa Selim Sırrı Bey, kalgay muavinliğine ise M. Sami Bey getirilmişlerdi. Büyük Orta şu koldaşlardan oluşmuştu: Aynizade Hasan Tahsin, Mektep Müdürü Haydar, Fevzi, İmad, Musa, Zülfü, Sadullah, Muharrem, Mekki Fazıl, Macid, Osman ve Yemni beyler. Kalgay Selim Sırrı Beyefendi ile kalgay muavini M. Sami Bey. Bu arada İstanbul’da İzci Ocağı adıyla bir izci karargahı kurulmuştu. Bülük orta koldaşları başbuğ olarak Gazi Mustafa Kemal Paşa’yı, başbuğ vekili olarak da İstanbul Vilayeti makamını kabul etmişti. İzcilik İstanbul eğitim kurumlarında giderek revaç bulmuştu. Hemen her okul kendi izci örgütünü kurma girişimi içersindeydi. Okullar kendilerine göre kıyafetler benimsiyor, İstanbul çevresine geziler düzenliyorlardı. İzciliğe çeki düzen vermek amacıyla önce Maarif Vekaleti bir tamim yayınladı ve gezilerin sınav döneminin yaklaşması nedeniyle o denli sık düzenlenmemesini bildirdi. Bu arada Tedrisat-ı İbtidaiyye Meclisi izcilerin elbiselerine çeki düzen vermeye karar verdi ve İstanbul’da izci elbiselerini belirledi. Bundan böyle İstanbul izcileri haki renk ceket ve kısa pantolon, siyah çorap ve potin giyeceklerdi. O sıralarda İstanbul’da izci sayısı iki bini geçiyordu. İzciliğin gelişimini sağlamak amacıyla Selim Sırrı Bey’in yönetiminde Darülmuallimin’de oymak beyleri için terbiye kursları açıldı. Kurslar zorunlu tutuldu ve devam etmeyenlerin maaşlarından kesinti yapılacağı bildirildi. Kurslar etkin bir şekilde yürütülebilmesi için Selim Sırrı’nın maiyetine bin kuruş maaşla üç beden terbiyesi muallimi atandı. Dergiden öğrendiğimize göre İstanbul liselerinde izci örgütleri kısa sürede faaliyete geçti. İlk sayıda yer alan kısa haberler şu başlıkları içeriyordu: “Kabataş Sultanisi izcileri, “Kadıköy keşşafları,” “Galatasaray keşşafları”, “İstanbul Sultanisi izcileri, “Makriköy’de İzcilik,” “Şişli keşşafları”. İkinci sayıda “Şehrimizdeki izcilik faaliyeti” başlığı altında Beşiktaş mıntıkası okullarında izcilik etkinlikleri sayılıyordu: Kabataş Sultanisi başta olmak üzere Beşiktaş Gazi Osmanpaşa Sultanisi, Barbaros, Sinan Paşa, Ortaköy Mecidiye Numune mektebiyle Cevri Usta Zükur Mektebi izci örgütlenmesini tamamlanmıştı. Kabataş Sultanisi’nde okul müdürü Nadir Bey ve Muavin-i evvel Rafet Avnibeyler izci örgütüyle yakından ilgilenmişlerdi. Oymak beyleri Recai Bey’di. 3 Beşiktaş Gazi Osman Paşa Sultanisi’nde de müdür Salahaddin Bey izci örgütünü bizzat kurmuştu. İptidai kısmın oymak beyliğine Raif Bey ve tali kısmınınkine ise genç ve seçkin muallimlerden Hamdi Bey getiriliyordu. Barbaros Numune Mektebi’nin oymak beyi de Sadi Bey’di. Bu okulların hepsi resmi okullardı. Keşşaf özel okulların izciliğe yeterince önem vermemelerinden yakınıyordu Nitekim Beşiktaş’ın ünlü Şemsü’l-mekatib’inde izcilik örgütü kurulmamıştı. Keşşaf “hususi mekteplerimizin bu teşkilata o kadar lakayd kalmamasını arzu ederiz” diyordu. Derginin bir başka bölümü “Anadolu’da keşşaflık”a ayrılmıştı: Konya’dan haber verirken dergi Sultani izcilerinin tatil zamanı yaya olarak Ankara’ya oradan da İstanbul’a yürüyeceklerinin rivayet olunduğunu yazıyordu. Samsun’da ikiyüzden fazla izci mutasarrıf Faik Bey ve yüzlerce izleyicinin huzurunda bir geçit resmi düzenlemişlerdi. Bursa Erkek Mektebi izcileri önlerinde Sanayi Mızıkası olduğu halde Belediye Dairesi önüne gelerek Vali Vekili ‘nin huzurunda and içmişlerdi. İzciliğe hızla girişen diğer bir kent İzmir’di. İzmir’de Maarif Müdürü Vasıf Efendinin başkanlığında Sultani Müdürü Resul, Darülmuallimin Müdürü Ahmed Nail, Sıhhiye Müdürü Sadreddin, Sultani Edebiyat Muallimi Esad, Darülmuallimin ruhiyat muallimi Hikmet, Terbiye-I Bedeniye Muallimi Mehmed Nuri beylerden mürekkep bir heyet oluşturularak İzmir’de izcilerin örgütlenmesine başlamıştı. Örgütlenmeyle “İzcilerin muhterem muallimi Mehmed Nuri Bey” görevlendirilmişti. İzcilerin ihtiyaçlarını karşılamak üzere Vilayet Hususi Bütçesi’ne üç bin lira konmuştu. Bu arada İzmir izcileri için İstanbul izcilerinden farklı bir kıyafet benimsenmişti: Koyu zeytuniye yakın haki renkte ceket, lacivert pantolon, dize kadar çorap, vidalanın tersinden ayakkabı ve bütün bunlarla gidebilecek koyu vişne çürüğü renginde bir de boyun atkısından oluşan bir giysi giyilecekti. İzmir izci oymağının ismi Ergenekon olacaktı. Oymağın dört kolu olacaktı. Bunlar Ay, Kaya, Gök ve Demir’di. Keşşaf’ın ilk sayısında birinci kolun oluştuğu kaydediliyordu. İzmir izci örgütü ana ilkelerini de şu şekilde belirlemişti: “İfrattan tevakki” ( aşırılıktan kaçınma), tedrice riayet (ılımlılığa riayet). İzmir’de izciler atış talimlerine de (endaht talimleri) çıkarılmıştı. Subaylardan bir “endaht muallimi” ile yeteri kadar mavzer ve manevra fişeği sağlanarak Kabak Yazısı diye bilinen meydanda atış yapılıyordu. Oymak beyi tayin edilen Maarif Müdürü Osman Nuri Bey ve diğer izci rehberleri huzurunda “mania atlamak, gözle mesafe, pusula ile istikamet tayin etmek” gibi “ameli imtihan”lar sonucu başarı gösterenlere törenle ödüllendirilmiş ve “defter-i mahsus”a isimleri kaydedilmişti. İzmir’de 4 izcilik kısa sürede geniş yankı uyandırmış, çevre yörelerde izci adedi 700’e ulaşmıştı. Başkent olmaya aday Ankara’da ise izcilik yeni yeni filizleniyordu.. Keşşaf dergisi “Sultani Mektebi başta olmak üzere bu sevimli merkezde de izcilik faaliyeti yükselmektedir” diyordu. Adana Sultani izcilerinin düzenledikleri uzun yürüyüşü geniş bir katılım izlenmişti. Cuma sabahı Toros’un eteklerinden sis kalkarken izciler yola koyulmuşlardı. Seyhan’ı izleyerek iki saatlik bir yürüyüşten sora karargah seçilen tepeye varıldı. Burada çadırlar kuruldu; yemek yendi. İplerle kayalıklara çıkıldı. Gezinin son kısmını Keşşaf’tan izleyelim: “Artık akşam olmuş ve boy üzerinde hasıl olan diğer tepeler obalarımız tarafından avcı tertibiyle geçilirken güneş keşşafların ayaklarının altında akan Seyhan’a akisler yaparak ayrılıyordu. Artık gece olmuş ve Adana’nın gayyur keşşafları şehre dahil olmuşlardı.” Adana izcileri Gazi’nin gezisi sırasında “başbuğları huzurunda” yemin etmişler ve Gazi tarafından övgü almışlardı. İzcilik İçel’de de rağbet görmüş İçel’in merkez mekteplerinde “fakir ve bikes” öğrencilere izci elbisesi sağlamak amacıyla bir gösteri düzenlenmişti. Bu “müsamere”de 63115 kuruş toplanmış ve bu para ile 230 öğrenciye izci elbisesi alınmıştı. Durumları müsait öğrencilere de aileleri izci elbisesi temin etmiş ve böylece İçel’de geniş bir izci örgütü oluşturulmuştu. Keşşaf İstanbul’da ve Anadolu’da gözlenen tüm bu girişimleri sevinçle karşılıyor, öncü olanları tebrik ediyordu. 1923’ün bahar aylarında Cumhuriyet artık ufukta gözükmüştü. Yeni rejim izciliğe Osmanlı’dan çok daha farklı bakıyordu. Balkan savaşı öncesi izciliğin başladığını vurgulayan Keşşaf, bu tür bir örgütlenmenin ulusal kimlik için ne denli önemli olduğunu vurguluyordu: “Memleketimizde izcilik balkan harbinden evvel başlamıştı. Tesisteki maksat çocuklarımızı seciyeli ve iyi vatan evladı olarak yetiştirmek idi. O zaman muhit, her yeni şeye karşı durmak illetiyle malul olduğundan buna karşı bir mücahede devri lazımdı. O devri izciliği ilk tesis edenler ve bunun için çalışanlar pek güzel derhatır ederler. Şimdi ise zemin izcilik için hazırlanmıştır. Binaenaleyh bu uğurda çalışanların –müessisler gibiçocukların ve memleketin faydasından başka hiçbir şey düşünmeyeceklerine şüphe etmediğimizden fikrimizi daha sarih bir surette arz edelim: İzcilik teşkilatında milli teamül, temayül ve ananat nazar-ı itibara alınmakla beraber çocukların memleketin atisi için faydalı olacağına kanaat getirilen hususat ve teceddüdatı, takib ve irtica kuvvetlerinden 5 ayırarak tatbik etmekten çekinmemelidir. Çünkü bugün tabaka-i münevvere ve halkın ekseriyeti izciliğe zahirdir (arka çıkmaktadır).” Görüldüğü gibi izcilik toplumsal bir işlev görüyordu. Gençliğin toplumsallaşması, ulusal değerleri benimsemesi, geleceğin güvencesi olması izciliği örgütleyenlerin temel kaygılarıydı. Bu amaçla devletin yüksek katında görev almış kimlikler izci örgütlenmesinin başını çekiyorlardı. Keşşaf’a göre de izci örgütünü “memleketin en ziyade haiz-i itibar zevatından müteşekkil milli bir heyet-I umumiye etmeli”ydi. Buna eskiden “Büyük Orta” adı verilmişti. Keza kentlerde, kabalarda köylerde izciliğin gelişmesi ve yükselmesi için yerel heyetler, ya da “milli büyük orta” gibi çocuklar için en iyiyi arayan kişilerden oluşan heyetlere gerek duyuluyordu. İzciliğe soyunan erişkin insanlar “gururlanmak için değil yalnız ve yalnız çocuklarımızı yetiştirmek için aşk ve muhabbetle çalışmalı"”ydılar. Keşşaf’a göre, tüm ülkede izciliğin tekdüze ve istikrarlı bir şekilde gelişmesi, ve Milli Büyük Orta’nın bir “Resmi İzci Kitabı” yayımlaması gerekiyordu. Bu kitap Türk izcilerine göre düzenlenmeliydi. Kitap izci obaları için “pratik usuller” ile “ilham verici malumat”ı içermeli, nasihatler ve genel kaideleri kapsamalıydı. Bu nedenle böyle bir kitabın yabancı dilden çevrilmesi ya da bir iki kişi tarafından yazılması düşünülemezdi. Diğer ülkelerdeki resmi izci kitapları esas kabul edilmeli, ancak ülkenin özellikleri göz ardı edilmemeliydi. Mesela izcilere bitkiler hakkında bilgi verirken Türkiye’de çıkacak kitabın İngiltere veya Fransa toprak ve iklimine göre yazılanlar verilirse çocuklar yanlış bilgilendirilmiş olurdu. Bu nedenle Türkiye’de yayımlanacak kitabın bitkiler kısmı ülküde bu konuda birikimi olan “ilm-i nebatat mütehassıslarından biri”ne yazdırılmalıydı. Bu yazdırılırken kendisine diğer izci kitaplarındaki yazım şekli gösterilmeliydi. Çünkü çocukların anlayacakları sade bir dili kullanmak gerekiyordu. Uzmanın yazacağı bu bölüm tekrar bir heyet tarafından gözden geçirilmeli ve çocuğun anlayabileceği sadelikle kitaba eklenmeliydi. Nitekim İngiltere ve Amerika’da izci kitapları kırk elli kişilik uzman heyetlerince derleniyordu. Türk izcilerinin el kitabı uzun yılların deneyimi ile ortaya çıkacaktı. “Herhalde pek elzem olan böyle bir kitabı bütün Türk keşşaf alemi sabırsızlıkla bekleyecek”ti. Keşşaf dergisi genel değerlendirmeler yanı sıra izciler için pratik bir dizi bilgiyi de içeriyordu. Bunlar arasında izci oyunları yer alıyordu. “Keşşaf oyunları” başlığıyla Ahmed Robenson “izcilerin daha faal bir surette açık havaya atılacakları bu mevsim için her nüshamızda yeni birkaç oyun neşr etmeye gayret edeceğiz” diyordu. İkinci sayıda yer alan oyunlar “Tavşan” 6 ve “Casus” başlıklarını taşıyordu. Dördüncü sayıda “Yaklaşma” oyunu tanıtılıyordu. Dergi ayrıca “Keşşaflık ve iz takibi,” gibi bilgiler de içeriyordu. Anadolu’da izciliğin filiz vermesi Keşşaf çevresinde sevinçle karşılanmıştı. Ancak izciliğin ana yurdu İstanbul’du. Bu nedenle derginin sayfalarında çoğunlukla İstanbul haberleri yer alıyordu. İzci örgütlerinin en eskilerinden biri Kadıköy keşşaflarıydı. 1919’dan beri faaliyette bulunan bu izcilerin Altıyol’da merkezleri vardı. Dönemin ünlü futbolcularından Alaaddin Bey’i oymak beyi seçmişler ve etkinliklerini programlamışlardı: Pazartesi akşamları spora, Perşembe günleri ise “talim”e zaman arayacaklardı. Galatasaray keşşaflığı ise 1920 yılında tekrar oluşturulmuştu. Tüm zor koşullara rağmen kamplarını düzenli bir biçimde kurmuşlar, üyeleri “keşşaf imtihanları”nı da vermişlerdi. Nisan 1923’te Galatasaray keşşaflarının adedi altmışı geçiyordu. Oymak beyleri Refik ve Vildan beylerdi. İstanbul’un en eski izci örgütlerinden biri de İstanbul Sultanisi’ndeydi. Muallimleri İhsan ve müdürleri Haydar beylerinin gayretleriyle o gün için mükemmel sayılacak örgütünün yetmişi aşkın izcisi vardı. Makriköy’de izci örgütünün başını Ali Muhsin ve Mehmed beyler çekiyordu. Şişli de ise Almanya’ya giden Oymak Beyi Osman’ın yerine Suad Bey getirilmiş, 29 Mart akşamı yapılan toplantıda Şişli keşşaflarının riyasetine gıyabında Selim Sırrı bey seçilmişti. Selim Sırrı Bey bu öneriden çok duygulanmış ve Şişli izcilerine gönderdiği mektupta şu satırlara yer vermişti: Kalgay Selim Sırrı Beyefendinin Şişli izcilerine mektubu (Keşşaf, sayı 3, 6 Mayıs 339, s. 2.) Şişli izcilerine, Nezih gençler, Beni kendinize reis intihap ettiğinizi Osman Fıtrı beyin mahdumu Suad Bey haber verdi. An-samim-il-kalb (can u gönülden) sizlere ayrı, ayrı teşekkür ederim. Kahraman Türk ordusunun hüdapesendane gayreti ile ba’s-ü ba’delmevt (öldükten sonra dirilme) sırrına mazhar olarak yeni baştan hürriyet ve istiklalini kazanan milletimizin büyük bayramı olan 23 Nisanı tes’id için dün gece evimin kapısına kadar gelip tezahüratta bulunmanız bana her birinizin ne ateşin bir vatanperver olduğunuzu anlattı. Sizi bir kat daha sevdim, geleceğinizden malumatdar olsaydım sizi pencerede beklerdim. Hepiniz bilirsiniz ki hürriyet ve istiklal terakki ve saadetin pişdarıdır. Millete benliğini tanıtan Büyük Millet Meclisi’ni tebcil bizler için bir vazifedir. 7 Çok ümit ederim ki Şişli izci ocağı değil yalnız İstanbul’un dünyanın en mükemmel bir teşkilatı haline gelmeyi gaye edinecektir. Ekserisini yakından tanıdığım ve her birinin birer centilmen olduğuna kanaat ettiğim Şişli izcileri ile beraber çalışmayı kendim için hem bir vazife hem de bir şeref bilirim muhterem gençler. 24 Nisan 339 Bilumum Oymak Beyler Muallimi ve Şişli İzciler Ocağı Reisi 23 Nisan günü İstanbul’da izciler büyük bir geçit resmi düzenlemişlerdi. TBMM’in açıldığı gün olan ve Milli Hakimiyet bayramı olarak benimsenen 23 Nisan’da Sultani ve numune mektepleri izcileriyle şehir izcileri (Kadıköy, Makriköy, Şişli keşşafları) Sultanahmet’ten Taksim’e kadar bir yürüyüş düzenlemişlerdi. Programa göre saat ikide Sultan Ahmet Camii ile hamam arasındaki meydanda toplanan oymaklar Altın Ordu adını alarak Taksim’e, Taksim’den Alman Sefareti önünden Kabataş, Fındıklı, Tophane ve Köprü yoluyla Ocağa gelecekler ve iftar açacaklardı. Keşşaf’a göre “her sene birkaç defa icrası mukarrer olan bu gibi resm-I geçidlerin gerek halk ve gerek ecnebiler tarafında güzel bir tesir bırakacağı şüpheden vareste”ydi. İstanbul izcileri her tören vesilesiyle ortaya çıkıyorlardı. Nitekim Barbaros Hayrettin Paşa’nın ölüm günü olan 20 Mart’ta bütün okulların iştirakiyle bir tören yapılmıştı. Bu törene Beşiktaş, Kabataş, İstanbul ve Vefa Sultanileri, Barbaros, Alaaddin Paşa, Sinan Paşa, Ortaköy Hamidiye mektepleri izcileri da katılmıştı. İstanbul izcileri tören dışı nedenlerle de İstanbul sokaklarında boy gösteriyorlardı: 21 Mart günü Barbaros NumuneMektebi izcileri oymak Beyleri Saadettin Bey'’n refakatinde Ihlamur, Beşiktaş, Osmanbey tarikiyle Hürriyet tepesine yürümüşler ve yine aynı yolla Maçka üzerinden geri dönmüşlerdi. 28 Mart günü Beşiktaş Hilal-I Ahmer Cem-i İanat Şubesi’nin açılışı nedeniyle Beşiktaş ve civar okulların izcilerinin iştirakiyle bir tören düzenlenmişti. 30 Nisan’da Ramazan-ı Şerif’in 15. günü akşamı İhtifal Heyeti tarafından Ok Meydanı’nda bir iftar düzenlenmiş ve bu yemeğe Sultani mektepleriyle İstanbul, Kabataş, Mercan, Vefa, Beşiktaş Sultanileri izcileri katılmıştı. Güzergahta Kasımpaşa halkı ve “terbiye-i bedeniye kulüpleri” taklar yapmış ve birçok mahalde nutuklar söylenmişti. Ok Meydanı’nda ata sporu okçuluk yaad edilmiş ve kemankeşler ok atmışlardı. İftardan sonra izciler banda eşliğinde marşlar söyleyerek dönmüşlerdi. Özellikle İstanbul Sultanisi izcilerinin fener ve meşalelerle diğer oymaklar arasında temayüz ettikleri görülmüştü. Keşşaf dergisi akşamları fener alaylarının önemine değiniyor ve oymak beylerine bu 8 gibi gece yürüyüşleri için meşale ve fener temin etmelerini salık veriyordu. Keşşaf, izcilerin şehir dışı “tenezzüh” gezilerine sık sık sayfalarında yer veriyordu. “Kadıköy keşşaflarının Cuma günkü tenezzühü” başlıklı yazıda Kadıköy izcilerinin Tilki Obası, oymak beylerinin nezareti altında Acıbadem, Küçük ve Büyük Camlıca yoluyla Tomruk soyuna kadar düzenli bir şekilde yürümüşlerdi. Dönüşlerinde diğer obaların katılımıyla izciliğe ait değişik oyunlar oynamışlardı. İstanbul izci örgütü Nisan ayında hızla gelişti. İstanbul İzci Teşkilatı Büyük Orta Koldaşları şu kişilerden oluşuyordu: Aynizade Tahsin Bey (Elebaşı), İstanbul Sultanisi Müdürü Fevzi Bey (İkinci elebaşı), Büşük Reşid Paşa Numune Mektebi Müdürü Fevzi Bey (idareci), Bayezid Numune Mektebi Müdürü Sadullah Bey (Yazıcı), Şehid Niyazi Bey Numune Mektebi Mümdürü Zülfi Bey (Sayıcı), Süleyman-ı Kanuni Mektebi Müdürü Hikmet Arif, Kırımi Arslan Efendi Numune Mektebi Müdürü Osman Ayni, Muhmud Şevket Paşa Mektebi Müdürü Umadeddin, Mirköy Numune Mektebi Müdürü Fazıl, Selim-I Salis Numune Mektebi Müdürü Muharrem, Reşadiye Numune Mektebi Müdürü Mekki, Sinan Paşa Numune Mktebi Müdürü Musa beyler (Arayıcı) ve İstanbul Mebusu Ali Rıza Bey ile Avni Bey (Koldaş). İzciliğin yeniden canlandığı bu dönemde Selim Sırrı kalgay olarak büyük prestije sahipti . Her vesile ile kendisi toplantılara çağrılıyor ve gençliğin önderi sıfatıyla izciler arasında gıpta ile bakılan bir kimliği oluşturuyordu. Nitekim 12 Mayıs günü Makriköy (Bakırköy) keşşaflarının ant içme merasiminde hazır bulunmuş ve izcilere hitabetmişti. Bu ant içme törenini Keşşaf’tan izleyelim (“Makriköy keşşaflarının and merasimi,” Keşşaf, sene 1, no 4, 27 Mayıs 339, s. 4-5.) “Mayısın 12 nci Cuma günü öğleden sonra Makriköyü’nde Baruthane çayırında icra edilen bu merasim cidden pek parlak olmuştur. Sirkeci’den biri çeyrek geçe trenine Galatasaray, İstanbul, Kabataş, Mercan sultanileri, Bayezid, Mahmud Şevket Paşa, Reşadiye numune mektepleri izcileri fevkalade bir intizam ile dahil olmuşlardır. Biraz sonra umum oymak beylerinin baş muallimi üstad Selim Sırrı Bey, refakatinde gayet şık ve temiz giyinmiş iki Şişli keşşafı bulunduğu halde trene gelmişlerdir. 9 Makriköy keşşaflarının oymak beyi, gayret ve çalışkanlığı, terbiye ve nezaketiyle beynelakran temeyyüz etmiş olan Mehmet Bey ve Makriköy Spor Kulübü idare heyeti misafirlerini istasyonda istikbal etmişler ve İstanbul izcilerini doğruca Baruthane çayırına isal etmişler. Üstad Selim Sırrı Beyefendiyi de kulübe götürmüşler. Spor kulübü azalarından bazıları ile bir müddet hasbıhalden sonra merasim zamanının hululü üzerine Baruthane çayırına gidilmiştir. Selim Sırrı Bey üçyüz kadar gürbüz Türk izcilerini nazar-ı tetkikten geçirmiş ve muhterem Makriköy ahalisinin kurduğu çadırın önünde ihzar edilen mahall-i mahsusa oturmuştur. Caddeler gençlerin kıymetli faaliyetini görmeye gelen kadın erkek yüzlerce insanla dolmuştu. İzciler kendilerine tahsis edilen yerlerde ahz-ı mevki ettikten sonra kalgay Selim Sırrı Bey ortaya çıkarak gümrah sesi ile atideki nutku irad etmiştir: İzci çocuklar ! Ey milletin ümit beşareti olan yavrular ! Sizlerin ruhumuzda münderic asalet-i ırkıyyeyi aleme göstermek için vesile ihzarına vasıta olan izci ocağına dahil olduğunuz için sizleri tebrik ederim. Irkımızın ahlaken ve bedenen tealisini istihdaf eden ocağınızda rehberimiz haktır. Büyük milli şairimiz: “hakkıdır hakka tapan milletimin istiklal” demiştir. Biliniz ki hak ancak doğrulukla kaimdir. İzcinin birinci vazifesi doğruluktur. Doğrunun ise yardımcısı Allah’tır. Hakiki izcide aranan meziyetleri nefsinizde cem etmeye çalışınız. Yalan söylemez, kanuna muti’, hayrı sever, arkadaşlarını kardaş bilir, dindar, milliyetperver, şen ve afiyetli olunuz. Bazı kimseler izcileri askerlik, bizim işlerimizi taklitçilik zannediyorlar. Bunda yanılıyorlar. Herkese ilan ediniz ki izciliğin gayesi, askerlik gayesinin fevkindedir. Asker icabında vatanın düşmanlarına topla ve tüfekle karşı kor. Halbuki izci göze görünmeyen düşmanlarla mücadeleye hazırlanır. Biz izci yavruları asker değil adam, yapmağa çalışıyoruz. Teşkilatımız filhakika askeri teşkilata benzer, fakat askerliği oyuncak haline getirecek bir zihniyet bizden çok uzaktır. Avrupa’da “regiment scolaire”lerin tecrübesi bundan 210 sene evvel yapılmış ve hasıl olan menfi neticeler üzerine lağvedilmiştir. Biz çocukların ileride asker olacaklarını düşünerek askerde aranan evsafı onlara şimdiden vermek istiyoruz. İşimiz ordunun vazifesini kolaylaştırmaktan ibarettir. Türk izcileri ! 10 Yaralı vatan sizden pek çok hizmet bekliyor. Yükümüz çok ağırdır. Harbı Umumi ve daha evvelki muharebeler en güzide, en tüvana (güçlü) efrad-ı milleti içimizden alıp götürdü. Kalan boşlukları ancak namuskar, faziletli, haluk, müteşebbis, sebatkar bir gençlik doldurabilir. Kıymetli Türk ordusu bize istiklal kazandırdı. Siz ise vatana istikbal kazandıracaksınız. Ona göre gözlerinizi açınız. Türkün ne kabiliyetli, ne azimkar, ne yılmaz ve bilhassa ne medeni olduğunu cihana gösteriniz. Yaşasın Türkiye ! Yaşasın Türklük !” Selim Sırrı Beyefendinin bu ateşin hitabesi hazirunu heyecana getirmiş her ağızdan yaşasın sedaları ile kopan alkış tufanı meydanı inletmiştir. Biraz sonra Makriköy izcileri oymak beyleri refakatinde Selim Sırrı Beyin karşısına gelip dizilmişler ve birer birer yüksek seda ile: “Vatanımı seveceğime, milletimin haysiyet ve şerefini muhafaza edeceğime, dindar, namuskar bir adam olacağıma izcilik kanunlarına riayet edeceğime namusun üzerine söz veririm.” Selim Sırrı Bey bu temiz ve sevgili gençlerin ayrı ayrı ellerini sıkarak tebrik etmiş. Bu merasim esnasında kaymakam bey efendi gelmişler ve biraz sonra da polis müdür-i umumisi Sadi Bey efendi de teşrif buyurmuşlardır. Yemin merasimini müteakip bütün izciler gayet muntazam bir geçit resmi yaparak kalgaylarını selamlamışlardır. Ondan sonra izciler bir futbol maçı tertip etmişlerdir. Pek güzel biten bu merasimden sonra Selim Sırrı Bey kaymakam Beyefendiye arz-ı veda etmiş ve oymak beyi Mehmed Bey’in elini sıkarak: “Mesainiz, hakkınızdaki kanaatlerimi teyit etti. Sizi tebrik ederim. Çalışınız, memleket sizin gibi gençlere muhtaçtır.” Sözleriyle taltif buyurmuştur. O sırada izci kıyafetinde sevimli bir küçük hanım kız Selim Sırrı beye takarrüb ederek (yaklaşarak), elindeki buketi vermiş ! Köyümüzün çiçekleri size küçük bir yadigar olsun demiştir. Müteakiben Selim Sırrı Bey refakatinde numune mektebi müdürü Sadullah Bey ve birkaç izci genci ile otomobile binerek ayrılmıştır.” Bu törenden de anlaşılacağı gibi izcilik gençler için dönemin en popüler uğraşlarından biriydi. Okullarda, semtlerde kurulan izci örgütleri giysileri ve davranışlarıyla çevrelerinde olumlu bir görünüm yaratıyor, her geçen gün izcilik toplum katında revaç buluyordu. İzci fedakardı, iyilikseverdi, çevresini gözeten, sağduyulu bir kimliğe sahipti. Keşşaf dergisi beğeni 11 toplayan izci eylemlerine sayfalarında yer veriyor, onları övgü dolu sözlerle yüceltiyordu. İzci “fedakarlık”larından biri Adana’da yaşanmıştı. Keşşaf, Adana’da yayımlanan Yeni Adana gazetesinden alıntı yaparak bu kentteki “fedakar izciler”le ilgili şu haberi geçiyordu: (“Fedakar izciler,” Keşşaf, sene 1, no 4, 27 Mayıs 339, s. 12.) “Adana sultanisi izcilerinden iki efendi geçen ay zarfında fevkalade bir cesaretle büyük bir kazanın önüne geçmişlerdir. Seyhan kenarında belediye arabalarından birinin beygiri ürkmüş araba arabacısıyla birlikte Seyhan’a düşmüştür. Bu sırada oradan geçin iki izci derhal elbiseleriyle birlikte ırmağa atlamışlar ve hayvanın kolan ve kayışlarını kesmek suretiyle bir mevt-i muhakkaktan (kesin ölümden) kurtarmışlardır. Fedakar izcileri bu cesaretlerinden dolayı ne kadar takdir etsek azdır. Bu vakıalar bize izciliğin ne mukaddes bir ocak olduğunu ve izcilere ne büyük bir fedakarlık ve digergamlık terbiyesi verdiğini pek güzel gösteriyor.” Keşşaf’ın elimizdeki son sayısı Haziran sonlarına rastlıyor. Bu sayıda izcilerin kamp mevsiminin yakında başlayacağı kaydediliyor ve kampta İzlenecek programa yer veriliyordu. (“İzcilere,” Keşşaf, sene 1, no. 5, 24 Haziran 1339, s. 3.) “Mektep imtihanları başladı, yakında bitecek; havalar da güzel ve sıcak. Dağlar, ormanlar, denizler, kuşlar, otlar, çiçekler sizin ziyaretinizi bekliyor. Hiç şüphesiz oymak beyleriniz kampta geçireceğiniz vakit için çalışıyorlar. Her izci senede bir defa olsun en aşağı bir hafta mütemadiyen kampta vakit geçirmeyi özler. Bunun için ebeveyn veya velilerinize vaktinde haber vermek üzere vakit kaybetmeyiniz. Lazım gelen tedarikatı şimdiden ikmale çalışınız. Kampa gidilecek gün tam vaktinde, her şeyiniz harız, kararlaştırılan yerde mevcut bulununuz ve hiç kimseyi sizin için bekletmeyiniz. Unutmayınız ki oymak beyleri kendileri için pek kıymetli olan vakitlerinde mühim bir kısmını sizin için memnuniyetle feda ediyorlar. Çünkü onlar biliyorlar ki izcilik sizin ve memleketimiz için çok faydalıdır. Onların yaptıkları fedakarlığın kıymetini takdir ediniz ve sevine sevine kampa gidiniz. Her halde kamptaki gündelik hayatınız için bir “program” olacaktır. Ağleb-i ihtimal (büyük olasılık) bu programda aşağıda yazdığımıza benzeyecektir. Bundan vaktinde haberdar olmayı isteyeceğinizi bildiğimiz için buraya derç ediyoruz: Sabah 12 6 Kalk borusu, sancak keşide merasimi, terbiye-I bedeniye harekatı, sabah yıkanma ve temizliği. 7 Sabah kahvaltısı, çadır temizliği, battaniyeleri havalandırmak 8 İçtima, kampın (çadırlı ordugah) temizliği ve sıhhat muayenesi 9 İzcilik talimleri 11 Yüzme ve can kurtarma talimleri 12 Yemek – Çadır muayenesi Akşam 12. 45 İstirahat zamanı, mektup yazma 2 Gezmeler, tabiatı tetkik, izci oyunları, tetkikat veya keşşaf için dolaşmalar. 4 Yüzme ve su sporları 6 İçtima, resm-i geçit ve bayrağımızı indirme merasimi 6.20 Akşam yemeği 7.20 Hikayeler, eğlenceler veya kamp ateşi 8.50 Teneffüs ve toplanma 9 Dışarı çıkma ve yatma Program bulunduğunuz mahalle, gündüzün uzun ve kısalığını göre değişebilir. Bunu oymak beyiniz nasıl faydalı görürse öyle yapacaktır. Bundan maada hususi gece eğlenceleri, gece gezmeleri, tetkikat için uzun dolaşmalar, çamaşır günleri, atletimiz günü, misafir kabul günü, Cuma günlere ve saire gibi ara sıra vaki olan faaliyetler ve işler için gündelik programınızda da bittabi değişiklik olacaktır. Bunların hepsi sizin içindir. Siz yalnız fikren bedenen ve ahlaken daima hazır olunuz. Kamp hayatınız gayet güzel geçer ve geçecektir. Biz de ara sıra aranızda bulunmağa ve sizinle beraber güzel ve faydalı vakitler geçirmeye çalışacağız. (Keşşaf)” İzcilik Cumhuriyet’in ilan edildiği 1923 yılında Türkiye’nin dört bir yanında büyük bir tutkuyla benimsenmişti. Cumhuriyet, bedenen güçlü, dinç ve beceri sahibi bir gençliğin beklentisi içersindeydi. Doğayla bütünleşen ve çözüm üreten kişilikler yeni rejimin toplumsallaşma projesinin temel taşlarıydı. Bu nedenle izcilik yönetimce destek görmüş ve kısa sürede İstanbul yanı sıra Anadolu’da yayılmıştı. Farklı yörelerdeki gençlerin ulus bilinci izcilikte ortak payda oluşturmuştu. İzciliğin Cumhuriyet yıllarındaki gelişimini bir başka yazımızda işleyeceğiz. ---------------------------------------- 13