ULUSLARARASI
ÜSKÜDAR SEMPOZYUMU
VIII
21-23 Kasım 2014
BİLDİRİLER
III
ULUSLARARASI
ÜSKÜDAR SEMPOZYUMU VIII
KOORDİNATÖR
DR. COŞKUN YILMAZ
BİLİM KURULU
PROF. DR. M. ÂKİF AYDIN
PROF. DR. ERHAN AFYONCU
PROF. DR. ALİ AKYILDIZ
PROF. DR. M. FATİH ANDI
PROF. DR. SABAHATTİN AYDIN
PROF. DR. AHMET EMRE BİLGİLİ
PROF. DR. ARİF BİLGİN
PROF. DR. İDRİS BOSTAN
PROF. DR. Ş. TUFAN BUZPINAR
PROF. DR. COŞKUN ÇAKIR
PROF. DR. ÇİÇEK DERMAN
PROF. DR. FERİDUN M. EMECEN
PROF. DR. HALİS YUNUS ERSÖZ
TURHAN KAÇAR
PROF. DR. İSMAİL E. ERÜNSAL
PROF. DR. MEHMET İPŞİRLİ
PROF. DR. ZEKERİYA KURŞUN
PROF. DR. RAŞİT KÜÇÜK
PROF. DR. ÜMİT MERİÇ
PROF. DR. FAHRİ OVALI
PROF. DR. SAADETTİN ÖKTEN
PROF. DR. NİHAT ÖZTOPRAK
PROF. DR. İSKENDER PALA
PROF. DR. MUSTAFA İSMET UZUN
DÜZENLEME KURULU
DR. COŞKUN YILMAZ
PROF. DR. MUSTAFA S. KÜÇÜKAŞCI
DOÇ. DR. CENGİZ TOMAR
DR. UĞUR DEMİR
MEHMET MAZAK
YÜRÜTME KURULU
ZEKİ BIYIK
SEDAT AYYILDIZ
CENGİZ KAHRAMAN
GÜLSÜM İSMAİLOĞLU
ULUSLARARASI ÜSKÜDAR SEMPOZYUMU VIII
Yayın Kurulu
Prof. Dr. Mehmet Âkif Aydın / Dr. Coşkun Yılmaz
Prof. Dr. Mehmet İpşirli / Prof. Dr. Ahmet Emre Bilgili
Prof. Dr. Erhan Afyoncu / Prof. Dr. Mustafa S. Küçükaşcı
Prof. Dr. Halis Yunus Ersöz
İmla ve Tashih
Yrd. Doç. Dr. Ahmet Karataş
Fotoğraf
Üsküdar Belediyesi / SMEY
Kenan Koca / A. Bilal Arslan / A. Fatih Yılmaz
M. Esat Coşkun / Tebliğ Sahipleri
Tasarım
SMEY
Grafik Uygulama
Ender Boztürk
Renk Ayrımı
Bülent Avnamak
Baskı Cilt
Dörtbudak Yayınları
Mecidiyeköy Mah. Kervangeçmez Sk. İnci Apt. Şişli/İst.
İstanbul 2015
ISBN 978-605-84934-9-0 (Tk)
ISBN 978-605-9719-00-1 (1.c)
Telif Hakları Üsküdar Belediyesi’ne aittir.
ÜSKÜDAR BELEDİYESİ
Mimar Sinan Mah. Hakimiyet-i Milliye Cad. No: 35 Üsküdar/İstanbul
Tel. +90 (216) 531 30 00 • +90 (216) 531 31 03
www.uskudar.bel.tr
ULUSLARARASI
ÜSKÜDAR
SEMPOZYUMU
VIII
21-23 Kasım 2014
B İ L D İ R İ L E R
CİLT III
EDİTÖRLER
COŞKUN YILMAZ
DOÇ. DR. CENGİZ TOMAR
DR. UĞUR DEMİR
DR.
İçindekiler
DİNİ HAYAT
13-23
Celveti-Ha imili in Üsküdar’daki Geli me Seyri
Azmi Bilgin
25-59
Üsküdar’da Bekta ilik: Kıncı Baba, Mürüvvet Baba
ve Yarımca Baba Tekkeleri
Fahri Maden
61-77
Karaca Ahmed Üzerine Yapılan Çalı malara Dair
Bir Literatür De erlendirmesi
Ha im
79-89
ahin
Devâtî Mustafa Efendi ve Kurdu u İki Celvetî Tekkesi
Osman Gördebil
91-115
Üsküdarlı Bir eyhin Not Defteri:
Vukuat-ı Tekâyâ’dan Vukuat-ı Âlem’e
Sandıkçı Rifâî Tekkesi ve Çevresi
Mu h a r r e m Va r o l
117-135
Üsküdar Tekkelerinin Son eyhleri
Mehmed Akif Köseoğlu
7
137-139
Hokand Vatanda larının Mekke ve Medine
Yolculu unda Üsküdar’ın Yeri
Sherzodhon Mahmudov
SANAT ve MİMARİ
143-149
Üsküdar Sahilindeki Vakıf Camileri ve
Koruma Problemleri
M i n e To p ç u b a ı Ç i l i n g i r o ğ l u
151-161
Üsküdar Rum Mehmed Pa a Camii’nde Onarımlar
Sevil Derin
163-187
Üsküdar Yeni Valide Camii Çinili Mihrabının
Di er Çinili Mihraplarla Mukayesesi
Hamza Gündoğdu
Rumeysa I ık
189-203
Üsküdar Mevlevihanesi’nin Tarihi – Mimari Geli imi
ve Güncel İ levinin Üsküdar İlçesi’nin Sosyal Ya amına
Katkısının De erlendirilmesi
Murat Arapoğlu
205-217
19. Yüzyıl El Sanatlarında
Üsküdar Sanca ı’ndan Görüntüler
Candan Nemlioğlu
219-237
Mülhak Silah or
ehriyari Mehmet akir Bey Bin Mehmet Sadık A a Vakfı
Yapı Topluluklarına Dair Bir İnceleme
İzzet Umut Çelik
239-253
Mimar Kemaleddin Bey ve Üsküdar’daki Eserleri
Deniz Demirarslan
255-263
Urban Transformation of Traditional
Neighbourhood in Uskudar, Istanbul
Lana Kudumov i
8
265-275
Beylerbeyi Sarayı Mobilyalarında Rölöve Çalı maları
Özgür Algan
277-307
İstanbul Mûsıkîsinde Üsküdar
G önül Paçacı Tunçay
309-337
Ressam Osman Asaf ’ın Resimlerinde
Üsküdar Divitçiler’de Kazasker Ahmed Efendi Camii,
Kethüda Mehmed A a Çe mesi (Divitçiler Çe mesi)
ve Malatyalı İsmail A a Camii
Gül Sarıdikmen
EHİRLE ME
ve KENTSEL DÖNÜ
341-365
ÜM
Üsküdar’da Adı De i tirilen Cadde,
Sokak ve Fonksiyon Alanları
Mehmet Akif Ceylan
367-375
Kuzguncuk’un Ça da Kültürel Co rafyası
I ıl Çokuğra
377-393
Kentte Çocukların Mekanları,
Üsküdar - Ferah Mahallesi Örne i
Ya s e m i n Ç a k ı r e r Ö z s e r v e t
395-413
Üsküdar Belediyesinde Bir Kent Hafıza Merkezi Modeli
Niyazi Çiçek
Rıfat Günalan
415-419
Üsküdar’a Müze Gerek, Bir De il On Müze Gerek
Mehmet Z eki Ku oğlu
423-433
435-438
DE ERLENDİRME
ÜSKÜDAR BELEDİYE BA KANI HİLMİ TÜRKMEN’İN
SEMPOZYUM KAPANI KONU MASI
9
DİNİ HAYAT
Azmi Bilgin
Fahri Maden
Haşim Şahin
Osman Gördebil
Muharrem Varol
Mehmet Akif Köseoğlu
Sherzodhon Mahmudov
Foto: Salvator Barki
CELVETİ-HAŞİMİLİĞİN ÜSKÜDAR’DAKİ
GELİŞME SEYRİ
P R O F. D R . A Z M İ B İ L G İ N
İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi
a. Giriş
Celveti-Hâ imiliğin kurucusu olan Hâ im Baba (Ha im Mustafa Baba) 1 1 ’de Üsküdar’da doğdu. Babası İnadiye’deki Bandırmalızade Tekkesi’nin eyhi Yusuf Nizameddin
Efendi’dir. Hâ im Baba, divanında Safiyyüddin Erdebilî vasıtasıyla soyunun Hz. Ali’den
geldiğini belirtmektedir.
Hâ im Baba çocukluk ve gençlik yıllarında Celvetîlerle birlikte oldu, daha sonra Bekta îliğe meylederek Hasan Baba adlı bir eyhe intisap etti. Hacı Bekta ’taki Bekta î
Asitanesine gidip orada dört yıl kaldı. Bir ara “dede babalık” da yaptıysa da Bekta îlerin
bir kısmı onun Bekta î eyhliğine kar ı çıktı.
Ha im Baba’nın Bekta îler gibi, Celvetîler tarafından da tam olarak kabul görmediği
anla ılmaktadır. Hayatının neredeyse yarısını Celvetilerle birlikte geçirdiği halde cenazesi, Celvetîlğin merkezi olan Hüdayî Dergâhına da kabul edilmedi.
Ha im Baba’nın Celveti Âsitanesi eyhleri tarafından dı lanması üzerine mensupları
kendisine Ha imiyye adlı bir tarikat nispet etti. Bandırmalızade Tekkesi, Ha im Baba’nın vefatından (ö. 11 /1 ) sonra bu tarikatin âsitanesi oldu.
b. Bandırmalızade Tekkesi ve Şeyhleri
âkir ükrü Efendi’nin Mecmûa-i Tekâya’sında adı geçen Bandırmalızade Tekkesi
eyhleri unlardır:
ϣ. Bandırmalı eyh Seyyid Yusuf Nizameddin (ö. 11 /1
)
13
Ü S K Ü D A R
S E M P O Z Y U M U
Ϥ. eyh Seyyid Mustafa Hâ im (ö. 11 /1
ϥ. eyh Seyyid Mehmed Galib (ö. 1
V I I I
)
/1 1)
Ϧ. eyh Seyyid Abdürrahim Selamet (ö. 1
/1
)
ϧ. eyh Seyyid Mehmed Fahreddin (ö. 1 11/1
)
Ϩ. eyh Mehmed Galib (ö. 1 /1 1 )
Bandırmalı Tekkesinin son eyhi Mehmed Galib’in vefatından hemen sonra yazıldığı
anla ılan, ancak müellifini henüz tespit edemediğimiz Kıbletü’l-enfüs ve’l-âfâk ve kutbü’l-aktâb kim imi ? (Dersaadet 1 ) adlı bir eser Celvetî-Melamî eyhleri hakkında
çe itli bilgiler vermektedir. Kitabın iç kapağının ortasında “Umûm-ı erbâb-ı diyânet ve
tarîkat, tâlibân-ı irfân ve hikmete mahsus, bir eser-i mansûsdur” biçiminde bir tanıtıcı
cümle bulunmaktadır. Bu eserde Mecmûa-i Tekâya’da biraz önce isimlerini ve ölüm
tarihlerini verdiklerimizin dı ında Bandırmalızade Tekkesi eyhleri arasında üç ki inin
daha adı geçmektedir. Yine eserde Ha im Baba’dan sonra geli en Celvetî-Ha imî kolu
eyhlerinin Melamîlikle ilgileri üzerinde durulmaktadır. Ha im Baba ya da ondan
sonra te ekkül etmi olan Celvetî-Ha imiliğinin Melamilikle ilgisi anlatılırken son yıllarda yapılan çalı malarda Kıbletü’l-enfüs’ten söz edilmemi tir. Bildirimizde bu eserde
verilen bilgiler değerlendirilecektir.
Kıbletü’l-enfüs’te Bandırmalızade (İnadiye) Asitanesi’nde postni in olmu
ekilde sıralanmı , Melamilikle ilgilerine vurgu yapılmı tır:
1. Muhammed Hâmid el-Celvetî (ö. 11 /1
edilmi tir (Mecmûa-i Tekâyâ’da yok)
eyhler u
). Tekkenin manevi kurucusu kabul
. Yusuf Nizamettin el-Celvetî (ö. 11 /1 1)
. Seyyid Mustafa Hâ imî el-Celvetî (ö. 11 /1
). Üçüncü kutb-ı zaman, hâtemü’l-velâye, pîrü’l-Melâmiyyûn gibi sıfatlarla tanıtılmı , eyh-i Ekber’in Ankâ-yı
Mağrib’ine kar ı intihâ-i hâtemü’l-velâye olan kendisi Ankâ-yı Me rik nâm eser-i garibi
yazdığı belirtilmi tir.
. Hâ imî erif Ahmed Efendi (ö. 1 1 /1
. Hacı Galib Efendi (ö. 1
) (Mecmûa-i Tekâyâ’da yok)
/1 1)
…Hacı Galib Efendi Hazretleri de pek uzun seneler tâc-ı me îhatı keza Melâmiyye-i
Hâ imiyye-i Celvetiyyeye has sırr-ı âbâ-ı füyûzât hâmili olarak saâdetli ba ında götürmü … (s. ).
. Abdürrahim Selamet Efendi (ö. 1
/1
)
Seccâde-i Celvet, verâset-i Melâmiyyûn-ı âliyyûn… (s.
14
)
C E L V E T İ - H A Ş İ M İ L İ Ğ İ N
Ü S K Ü D A R ’ D A K İ
G E L İ Ş M E
S E Y R İ
Kıbletü’l-enfüs ve’lâfâk ve kutbü’laktâb kim imi ? in
kapağı
. eyh Yusuf Safiyyüddin Efendi (ö. 1 1 /1
).
(Mecmûa-i Tekâyâ’da yok.)
. eyh Mehmed Galib Efendi (ö. 1 /1 1 )
Hazret-i eyh bilhassa üç yüz sene-i hicrîsinden beri sırr-ı a‘zam-ı Hak olarak halkın
arasında kemâl-i esrâr-ı Melâmiyyûn-ı âlûn üzre dola ıyor, fakat hakikatte pek mahdud
kimselerden gayrısına hakikatiyle gözükmüyordu!
Celveti-Ha imiliği eyhlerinin hemen hemen tamamı Kıbletü’l-enfüs’te “sahib-i
zamân” olarak vasıflandırılmı tır. Bunlardan ilki tekkenin manevi kurucusu kabul
edilen Muhammed Hâmid el-Celvetî, diğerleri ise Hâ imî erif Ahmed Efendi ve
eyh Yusuf Safiyyüddin Efendi’dir. Mecmua-yı Tekâyâ’da adı geçen Seyyid Mehmed
Fahreddin Efendi’nin adı Kıbletü’l-enfüs’te yer almamaktadır.
Eserde Celvetî-Ha imî eyhleri hakkında bilgi verirken Üsküdar’dan da söz edilmi tir.
eyh Mehmed Galip Efendi’nin ahlâk-ı fâzılasına örnek olarak, u özelliklerine yer
verilmi tir: Selimiye ve Mihrimah gibi Üsküdar’ın en büyük camilerinde on be seneden fazla vaaz yaptığı halde, Mezarcızade Kara Hüseyin Efendi ile (kendisi daha önce
15
Ü S K Ü D A R
S E M P O Z Y U M U
V I I I
Kıbletü’l-enfüs ve’lâfâk ve kutbü’laktâb kim imi ? ın
ilk sayfası
okuttuğu halde) “Sarf” dersine devam etmi tir (s. ). Hangâhın temizlik, kasap ve
sebze i leriyle uğra mı , isteyenlere fıkıh vb. dersler okutmu , sık sık ba ağrısı çektiği
halde hiçbir zaman ikâyet etmemi tir. (s. ).
c. Celvetî-Haşimiliği ve Melamîlik
Kıbletü’l-enfüs’e göre Hakk’a giden yollar namütenahi olsa da bir ne e-i mahsusaya
tâbi‘ olarak hakkanî zuhur eden ashâb-ı tarikat müteaddit olduğu kadar mahdut
bir miktardadır, tarîkin teaddüdünde be’s yoktur, zira hakîkatte tarik biri halvet biri
celvet olmak üzere ikidir. Celvetîlerden ba ka ashâb-ı tarikin cümlesi halka-i halvette
dâirdirler (s. - ). İsm-i Halvetin vasatta zuhur ve yâdı bidâyete adem-i ümulüne
münâfi değildir. Çünkü çile ve erbain ancak bizim yolumuzda yoktur. Bizim sülukümüz
arz edildiği veçhile ma‘nâca esrâr-engizdir. Hele Melâmiyyûn-ı âlûn me rebi, Hâ imî
tarîkatı merd-i meydân-ı hakîkate mahsus bir sırrü’s-sırdır!
Esrâr-ı Celvet, esrâr-ı Melâmet kimse farkına varmadan nazardan nazara, elden ele
devr eder. Büyük dururken küçüğe atlar. Döner dola ır yine içeri dü er. Gâhî meyânede
dola anlar atı alanlar açık gözlülük idüp Üsküdar’a geçer.
Celvet “nahnü’l-âhirûne’s-sâbikûn”1 hadis-i erifinin sırrıdır. Celvetiyye hâtimetü’t-turuktur. Hâtemiyyette ise ser-i ? hâtemü’l-enbiyâ azhardur. Tarîk-i Celvet’in dört koldan
sonuncusu olan Hâ imîlik ile de kolda hatm vuku bulmu tur (s. ).
16
C E L V E T İ - H A Ş İ M İ L İ Ğ İ N
Ü S K Ü D A R ’ D A K İ
G E L İ Ş M E
S E Y R İ
Bu eserde Ha imîlik ve Malamîlikle ilgili bilgiler u ekilde özetlenebilir:
Ha imîlik Tarîk-i Celvet’in dördüncü bir koludur; Ha im Baba hâtem-i tarîkat, pîr-i
celvet, hâtem-i velâyet, pir-i Melâmettir. İsmini tespit edemediğimiz kitabın yazarına,
eyhi Ha im Baba’nın divanını mütalaa etmesini tavsiye etmi tir. Müellif, Ha imiliğin
ayininin, Celvetiliğin ayini gibi olduğunu ve kendisinin de Celvetiyyeden olduğunu
söyler (s. ). Ancak Melamiliğin sırlarına varis olmak isteyenlerin Melamî pirlerinin
seyr ü süluki ve uyarılarına dikkate alarak Celvetî tarikatının gereklerini yerine getirdikten sonra âtîde gelecek erâit dairesinde ye il bir kapıya doğru yürümek için bir takım
ince yolları öğrenmeye çalı ması gerekmektedir. Tarîk-i Celvetiyye ile kolu Hâ imiyye
tarîk-i evtâd-ı uzmâ ve kutbiyyet-i kübrâdır. Atâ-i İlahîye ise mani yoktur. (s. ). Bu Celvetiyye müritlerinin, bu Melamiyyûn-ı âliyyun erlerinin bu âbâ vü füyuzatun ka‘blarına
ilmen, irfânen hiç kimse yeti emez (s. 1).
c.a. Tarîk-ı Celvetin Hâşimî kolu ne demektir?
Melâmiyyûn-ı Âlûn Kimlerdir ve Meslek-i Sırr-ı Sülûkları
Nasıldır?
Mezâhir-i âfâkta Melâmiyyûn adının verilmesinin sebebi ve kâinâtta nasıl tasarruf
sahibi oldukları, Dîvân-ı Hâtemü’l-velâyenün “Etvârü’l-Melâmiyyûn ve esrârü’l-İlâhiyyûn” faslında anlatılmı tır.
Celvetiyyenin Hâ imî kolu olan Melâmiyyûn-ı âlûn mesleğini, me rebini anlamak
için tarîkımız ulularından ve mine’l-mehd ile’l-lahd hayât-ı yevmiyesine mükâtebet
ve mürâsalât ve i ‘ârdan ba kaca yalnız kitâb olarak altmı sahife dü en İsmail Hakkı
Hazretlerinin u sözlerinin de naklini münasip gördük: “… Tâife-i Melâmiyyûnun bâtınlarında olan hâlün eseri zâhirlerinde asla zâhir olmaz. Hıfz-ı esrâr zabt-ı ahvâl ile ehl-i
sır olmu lardır. Anunçün bunlar evliyânun sâdât ve eimmesidirler” (s. ).
Bu sırra mahal olanlara hükemâ-i İlâhiyye dediler. Bunlar mechûletü’l-akdârdır ki
onları ol makâma tahsis iden seyyidlerinden gayri kimse bilmez. “Evliyâî tahte kıbâbî
la-yu‘rafühüm gayrî” bunların hakkında gelmi tir.
c. b. Melamiyyûn’un dereceleri
Fütûhât-ı Mekkiyye’de bunlar kadem-i sıddîk üzerine olmağla anlardan kerâmât-ı
kevniyye zâhir olmaz! Salavât-ı hams ve revâtib üzerine ziyâde kılmaz ve nastan bir
hâlet-i zâide ile temeyyüz bulup anunla maruf olmazlar. Esvâkta gezerler nâsıla kelâm-ı
âmme söylerler ki, kalbleri Allah ile ve bedenleri ubûdiyyete me guldür. Anlarda taam
ve zevk-ı riyâset yoktur. Bunlar aksâ-yı derecât-ı velâyettedir ki, fevkinde ancak derece-i
nübüvvet vardır! (s. ).
17
Ü S K Ü D A R
S E M P O Z Y U M U
V I I I
c.d. Melamilerin dünya ehlinden gizlenip korunması
“Hûrun maksûrâtün fi’l-hıyâm.” Hak, hûrî, cevahir ve dürerden haymeler içinde ebsâr-ı
ehl-i cennetten setr ettiği gibi nüfûs-ı ricâli dahi âdât ve ibâdât haymeleri içinde a‘yün-i
ehl-i dünyadan hıfz etmi tir. Bu haymeler zevâyâ-yı kevnde de kurulmu gayret-i ilâhiyye haymeleridir. Bu cihetten anlarda hârik-ı âdât olmaz ki halkın anlara ta‘zimine
sebep ola salah ve zühd ile mü âr olmazlar! Fakat dâreynde ehl-i siyâdetdür! Melâmet
bu taifenin telâmizesine ve tevâbiine râci‘dür. Zira Hak yanında taksîrlerine nazar idüp
kendi nefislerini levm ederler. Bu hal herkeste olabiliyorsa da onların ashabına ziyade
muhtas olmağla bunlara Melâmiyye denildi. Gûyâ Ehl-i Melâm kendileridir. Bâ-husus
ki kendileri tarîk-ı Melâmetten gelmi lerdir! Pes bidâyetlerinde olan hal ile vasf (s. )
kabilinden olur.
İndallah mertebe ve mekânet sahibleridir. Bervechile ki eger mertebeleri halka zâhir
olsa halk anları İlâh-ı mescûd kılarlardı. Ol mertebe, vech-i hakikate muhâzât-ı tâmmeleridir. Çünkü âmme-i nâstan ve idrâk-i mahcûbînden telebbüs, âdât ve ihtiyâr bazı
mübâhât ile mahcûb oldular. Âmme gibi mahall-i melâmet oldular.”
Bu tâife-i celîle hakkında Abdurrahman-ı Bistâmî Hazretleri “ Ve minhüm men tesettera
bi’l-kazâi ve’l-velâye ve’l-imâre” ibarelerini de sarf etmi tir. Bunların içinde emirlik,
valilik, hâkimlik perdesiyle tesettür edenler de bulunabilirler imi .
Melâmiyyûn-ı âlûn meslek ve me rebi üzere zuhura gelen erler sâdât-ı küllü’l-evliyâdırlar.
Erlerinin rütbe-i âliyye ve tasarruf-ı hakikiyyeye mazhariyyet-i kâmileleri mahz-ı bahâyi -i İlâhîdür. Bunların ka‘bına ne yapsalar gayrıları yeti emezler. Hatta en nâçiz,
zamân-ı hayatta bir mü ahedeye mazhar olmamı bendeleri bile intikalleri zamanlarında irfan ve kemâl-i ne ’elerinde dem urur, zaman-ı irtihallerini bilir ve perdelerin
açıldığını mü âhede ederler…
Fakat tarîkate duhul ile ibtilâ-yı azîm ve mücâhede-i edîdeye ve eriat-i kübrânın
temâmî-i icrasına ve âti’z-zikr birtakım ince mes’elelerin mülâhazasına! An mâ sivâ
muhabbetü’l-mür id ve’l-pîr tahliye-i kalbe mecbur ve mübtelâdırlar… (s. )
c.e. Herkes Bulunduğu Makamdan Zevk alır
Herkes ber aks-i niam-ı dünyeviyye hem-bezm-i sohbet olduğı meclis-i irfaniyyetin
zevkıyyyatıyla mütelezziz ve hâlinden memnun ve müte ekkir olur. Mâkablinin
zevkıyyâtına, rütbesine muttali‘ olsa rahatı kaçar, bir dürlü terakkiye doğru adım
atamaz…
18
C E L V E T İ - H A Ş İ M İ L İ Ğ İ N
Ü S K Ü D A R ’ D A K İ
G E L İ Ş M E
S E Y R İ
Kıbletü’l-enfüs ve’lâfâk ve kutbü’laktâb kim imi ? ın
son sayfası
c.f. Celvetiliğin Haşimi Kolunun Melamiliği
Tarîk-i Celvetin Hâ imi kolunda zuhur den bu Melamîlik bizim evvelimize ilâve olarak
da âhirimize ve bazı efradımızın hilâf-ı idrâk-i a‘mâline göredir. Bu cümlelere dikkat
idilse mesele biraz hal idilmi olur…Bizde tarîka (duhul ile vüsul beyninde) e edd-i
mücâhedât ve bâb-ı erîate ve ferâiz-i ilâhiyyeye derece-i nihâyede mürâât a‘zam ürût
olduğu arz edilmi idi.
Bu tarikde en büyük sırr-ı sülük ve sırrü’s-sırr-ı Melâmet bu kadar mücâhede ile beraber “sıdk ile ikrâr ve hızmet”tir (s. ).
c.g. Edep ve erkâna aşırı riayet
Erenler sırrını özle edeb erkânı pek gözle
Maan gelsün kamu gölge sana Haydar edâyuz biz
Tamam olunca ikrârun bilürsün ah-ı ir adı!
Kamu erkân ola icrâ bu sırla mâcerâyız biz!”
----------------
19
Ü S K Ü D A R
S E M P O Z Y U M U
V I I I
Usûl-i esmâsı hıdmetdür edeb erkân-ıla her bâr
İrâdet pîrinün dâim murâdun eylemek icrâ
c.ğ. Pirin sohbetinin önemi
Vücûdın mahv ider anda aref sırrı budur ey yâr
İrenler sohbet-i pîre bu etvâr-ı Melâmetle!
Muhakkak vâsıl-ı Hakdur! İri di bahre çün enhâr
Eger kim bilmesin tahkik Melâmiyyûnun esrârun
Degilsen kâbil-i ir âd olursun mazhar-ı e râr
Muktezâ-yı âlîsi üzre esrâr-ı tarikatun mühimlerinden olan “salât-ı dâime”ye de muvazabetdir. (s. )
d. Haşim Baba’nın Melâmîliği
Ha im Babanın Melamilikle ilgisi Kıbletü’l-enfüs’ün dı ında bizzat kendi eseri olan
Vâridat’ta da görülmektedir. Vâridat’taki son risalesinde “Bizim tarikimiz Melamilik,
yolumuz Muhammedî’dir” diyerek kendisi de Melamiliğe gönül verdiğini söyler.
Ha im Baba bu eserinde Melamiliğin ortaya çıkı ını Hz. Peygamber dönemine kadar
götürür. Kurey liler Hz. Peygamber’e de levm ve melamet etmi lerdi. Peygamberler,
aynı Hz. Musa ve Hz. İsa gibi zerrece dünyalık pe inde olmazlar. Onlara “büyücü,
kâhin, mecnun” gibi suçlamalarda bulunulmu tur. Hz. Peygamber’in varisleri olan
halifelerine, torunlarına, on iki imama hep cevr ü cefa edilmi tir. Ha im Baba’ya göre
nebîlik sona erince velayet ortaya çıkmı ve her dönemde devam etmi tir. Veliler de
peygamberler gibi “kınayanların kınaması”ndan hiçbir zaman çekinmemi lerdir.
Hüseyin Vassaf, Ha im Baba’yla ilgili bilgi verirken unları kaydetmi tir:
Babası “Me âyih-i kirâm-ı Celvetiyye’den Nizameddin Efendi’dir. Vefatından sonra
Ha im Baba pederinin yerine eyh oldu; bir rivayete göre daha önceden Bekta î, sonra
melâmetle ne ’edâr olup, daha sonra babasının mesleğini takip eylemi tir.”
Kıbletü’l-enfüs’te, Ha im Baba esrâr-ı Melamiyyûnu edeb, erkân ile tahsil ve seyr ü sülük
idenlerden nice erlerin va‘d-i zuhurunu u kasidesinde haber verdiği belirtilmektedir:
Edeb erkân ile tahsil idenler u bu esrârı
Olurlar nokta-i sırrım! Olurlar mazhar-ı ihsân!
Gelür elbette sırrımdan sülûküm üzre çok erler
Mükerrer nokta-i zâtım iderler elf ile Furkân (1 /
) (s. 1).
Ha im Baba’nın Divan’ında sık sık geçen melamet kelimesiyle ilgili örneklerden bazıları unlardır:
20
C E L V E T İ - H A Ş İ M İ L İ Ğ İ N
Ü S K Ü D A R ’ D A K İ
G E L İ Ş M E
S E Y R İ
Melametin tavırlarıyla pirin sohbetine erenler, nehirlerin denizlere kavu tuğu gibi
Hakk’a ula mı tır:
İrenler sohbet-i pîre bu etvâr-ı Melâmetle
Muhakkak vâsıl-ı Hak’dır iri di bahre çün enhâr (Divan,
/ ).
Zâhide seslenen air, Hakk’ı bulmak istiyorsa zühdü terk edip melamet hırkasını giymesi gerektiğini söyler:
Hakkı bulmak isterisen zâhidâ
Zühdi terk it giy melâmet hırkasın
u‘le vire cânına nûr-ı Hudâ
Zühdi terk it giy melâmet hırkasın (Divan, 1 /1)
Görünü te melamet hırkasını giymi olanların içi, gönlü nübüvvet sırrıyladır:
Zâhiren anlar giyer tâc-ı melâmet hırkasın
Cümlesinin bâtını sırr-ı nübüvvet ey habîb (Divan 1 / )
Ha im Baba, ikrar ve tasdik etmek isteyen ki iye sözlerinin kılavuzluk yapacağını belirttikten sonra, masivadan (Allah’tan ba ka her ey) kesinlikle elin çekilip, melamet
kulpunun sıkıca tutulmasını öğütlüyor:
Eğer ikrara tâlibsen sana rehber olur nutkum
Melâmet urvesin pek tut elin çek gayriden zinhâr (Divan,
/11).
Ha im Baba Melamiliğin gerekliliğini yerine getirdiğini ise u örneklerde ifade ediyor:
Biz melâmet bekleriz sanma kerâmet bekleriz
öhreti zühdi bırakdık hem nedâmet bekleriz
---------Hısn-ı tevhide girüp burç-ı melâmet bekleriz
İbnü vaktız kûs-ı tecrîd ile nevbet bekleriz (Divan, /1)
----------Tâ ezel ı k u muhabbet ile eydâ olmu um
Kayd-ı zencîr-i melâmet ile rüsvâ olmu um (Divan 1 /1)
e. Sonuç
Tıpkı Ha im Baba ve onun yolunda giden Ha imîler gibi, 1 . yüzyılda Divane Mehmet
Çelebi, 1 . yüzyılda bazı Mevleviler de Bayramî Melamîliğinden etkilenmi lerdir. Bayramî Melamilerden İdris-i Muhtefî, Edirne Mevlevihanesi eyhi Na atî ile hattat ve
21
Ü S K Ü D A R
S E M P O Z Y U M U
V I I I
air İbrahim Cevrî’yi etkilemi tir. Bu tarihten sonra Mevlevilerle Melamiler arasında
bir ili ki kurulmu tur. Melamilikten etkilenen bir ba ka Mevlevî divan airi de Fasih
Ahmet Dede (ö. 1 ) olmu tur.
Seyyid Muhammed Nurü’l-Arabî (ö. 1 ) Nak ibendî olduğu halde kendisini Melamiliğe nispet etmi tir. Bazı ara tırmacılarca Üçüncü Devre Melamiliğinin kurucusu kabul
edilir. Nurü’l-Arabî’nin Melamet çizgisi kendi müntesiplerinden Haririzade tarafından
Tibyanü vesaili’l-hakaik’te Nak ibendiyye’nin bir kolu olarak değerlendirilmi tir.
Melamiyye-i Nuriyye İstanbul, Batı Anadolu ve Rumeli’de bir hayli yayılmı tır. Ancak
Nurü’l-Arabî’nin İstanbul’da Hamzavî kutbu olan Abdülkadir Belhi’ye bunu tasdik
ettiremediği belirtilmektedir.
Nurü’l-Arabi’nin İbn Arabi’nin vahdet-i vücut görü üyle İmam Rabbani’nin vahdet-i
ühud görü ünü tavır ve mertebe farkı eklinde tanımlayarak telif etmeye çalı tığı ileri
sürülmektedir.
Üçüncü devre Melamileri arasında; Haririzade, Bursalı Mehmet Tahir, Ali Örfi, Abdürrahim Fedai, Hacı Maksud Efendi, Salih Rifat, halk airi  ık Vasfi gibi kimseler de
bulunmaktadır.
Son yıllarda kaybettiğimiz Ahmet Yüksel Özemre (ö. )’nin de U akî olduğu halde
iirlerinden Melamiliğe meylettiği anla ılmaktadır. Hz. Belhî’ye mensup olan E ref Ede
Efendi ile görü tüğü bilinen Özemre’nin Melamîlik bağlantısını da tam olarak tespit ve
tayin etmek de zordur.
Bu konuda iirlerinden u tespitleri yapmak mümkündür:
Bir iirinin ba lığı:
U akî-Melamilerin “Seyr-i Süluk-i Cedid”i (s. 1 ).
Bir ba ka iirinin ba lığı ise öyledir:
“Melami Tasarruf Pe inde Değildir!” (s. 1 1)
Bir beytinde:
U âkî-Melâmînin seyr-i sülûkü zordur
Ammâ evhâmını da yakıp yok eden kordur (s. 1 )
Bir ba ka beyitte de:
Melâmet ne ’esinde U âkî erleriyiz;
Tarîk-i nâzeniynin örtülü gülleriyiz (s. 1 ).
22
C E L V E T İ - H A Ş İ M İ L İ Ğ İ N
Ü S K Ü D A R ’ D A K İ
G E L İ Ş M E
S E Y R İ
Melâmîlerin asıl amacı, gösteri ve riyadan kaçınmak, kınayanların kınamasından
çekinmeden doğru bildiği yolda yürümektir. Melâmet ehli görünü e aldanmaz ve ona
değer vermez. Melâmet, ilahi bir lütuf olarak görülür ve Allah’ın onu seçkin kullarına
vereceğine inanılır. Melâmîler batını, yani özü esas aldıkları için tasavvuf yolunda birçok tarikatta var olan tekke, merasim, hırka ve taç gibi eylere değer ve yer vermezler.
Halktan ayrı ve üstün görünmeye yol açacak fazla ibadetle tanınmaktan da kaçınırlar.
Ha imî Melami eyhleri anlatıldıktan sonra Kıbletü’l-enfüs ve’l-âfâk’ın sonunda yer
alan Üsküdar’ın önemiyle ilgili bir alıntıyla bildirimizi tamamlayalım:
Yalnız Üsküdar’a muhtas olan bu ni‘met-i kübrânın kadrini bilelim. Bilelim de kar ısında hilâf-ı edeb harekâttan, ictinab edüp hak-pâylarına yüz sürenlerin hac edenler
gibi ne kadar nâdiriyyet sırrına mazhar ve o bâbda bilfiil intisab etmi olanların tâli‘leri
ne kadar yaver olduklarını görerek daima ve daima ziyaretleriyle, o kıbleye teveccühle
enfâs-ı kudsiyyelerinden fevkalâde istifadeye itâbân ve bilhassa yevm-i mahsuslarda
bulunmakla gül gibi handan olalım (s. ).
Dipnotlar
1
En son (tarikat) olmamıza rağmen en önde gelenleriz (en faziletli olan tarikatız).
2
“Etvârü’l-Melâmiyyûn ve esrârü’l-İlâhiyyûn” Ha im Mustafa Baba’nın Divanının sonundaki Varidat’ta geçen bir ba lık adıdır.
3
Be ikten mezara (ömür boyu).
4
Benim gök kubbemin altında öyle dostlarım vardır ki onları benden ba ka kimse bilmez.
5
“Çadırlar içinde gözlerini yalnız kocalarına çevirmi huriler vardır (er-Rahmân
6
Osmânzâde Hüseyin Vassâf, Sefîne-i Evliyâ, İstanbul , III,
7
Beyitler için bk. Bandırmalızade Ha im Baba Divanı (İnceleme-Metin) (haz. Mehmet Akif Yalçınkaya), yüksek lisans tezi, , Uludağ Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü.
8
Nihat Azamat, “Abdülkadir-i Belhî” DİA, İstanbul
, I,
-
/ ).
.
.
23
ÜSKÜDAR’DA BEKTAŞİLİK:
KINCI BABA, MÜRÜVVET BABA
VE YARIMCA BABA TEKKELERİ
YRD. DOÇ. DR. FAHRİ MADEN
Kastamonu Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi
Giriş: Üsküdar’da Bektaşilik
Bekta iliğin Üsküdar’da temsil edilmesi bölgenin Türkler tarafından fethine kadar gitmektedir. Bekta i kültürü Rum Abdalları ve dervi gaziler eliyle Üsküdar ve çevresinin
fethi sırasında bölgeye getirilmi tir. Bölgedeki ilk tekkeler Türk yerle imiyle birlikte
faaliyete geçirilmi tir. Abdalân-ı Rum ve Gaziyân-ı Rum zümrelerine mensup olan bu
tekkeler, hatıralarına daha sonra Bekta ilerin sahip çıktığı birtakım gazi dervi ler eliyle
Kartal-Üsküdar ekseninde tesis edilen zaviyelerin, daha ziyade Bizans’ı gözetlemekle
yükümlü, ileri karakol niteliğinde kurulu lar oldukları söylenebilir.1 Bölgede Fatih
Sultan Mehmet döneminde İstanbul’un fethiyle Bekta i faaliyetleri yoğunla mı tır.
Sultan II. Bayezid döneminde ise Hacı Bekta Veli Tekkesi’nin ba ına Balım Sultan’ın
getirilmesiyle hem Bekta ilik te kilatlı bir yapıya kavu mu , hem de diğer bölgelerle
beraber Üsküdar’da faaliyette olan tekkeler de Bekta iliğin merkezi olan bu tekkeye
bağlanmı tır.
Tarihi süreç içerisinde Üsküdar ve çevresinde çok sayıda Bekta i tekkesi açılmı ve faaliyet göstermi tir. Bunlardan en erken tarihlisi mezarlık içindeki Karaca Ahmet Sultan
ve bugün Göztepe sınırları içerisinde yer alan Nerdibân (Merdiven) köyündeki ahkulu
Sultan Tekkeleri’dir. Öküz Limanı’nda Kaya Sultan yalısı yanındaki küçük tekkenin
(Yarımca Baba-Kelleci Bâli) tarihi XVII. yüzyıla kadar gitmektedir. Ayrıca Üsküdar’da
İskeleba ı’nda da bir Bekta i tekkesi kurulmu tur. Ancak bu tekke 1
yılında buradaki
Sultan Ahmet çe mesinin tamiri sırasında yıktırılmı tır. XVIII. yüzyılda Üsküdar’da
bu tekkelere yenileri ilave olunmu tur. Bu dönemde Nuhkuyusu’nda Kıncı Baba,
25
¬ Foto: Aydın Berk Bilgin
Ü S K Ü D A R
S E M P O Z Y U M U
V I I I
Resim 1.
Cevri Kalfa Camii
mihrap tarafında
yer alan Kıncı
Baba (Feyzullah
Baba) Tekkesi’nin
kurucusu eyh
İsmail Efendi’ye
ait mezar ta ı.
Büyük Çamlıca Kısıklı’da Tahir Baba (Nuri Baba), Büyük Çamlıca’da İvaz Fakih ve Atik
Valide’de Mürüvvet Baba Tekkeleri’nin faaliyette olduğu tespit edilmektedir. Bunlar
Üsküdar ve çevresinde Bekta iliğin XIX. yüzyılın ba larına kadar doğrudan temsil
edildiği tekkelerdir.
İlave olarak XVIII. yüzyılın ortalarında Üsküdar İnadiye’de Sadrazam Hekimzâde Ali
Pa a’nın desteğiyle Yusuf Nizameddin Efendi’nin (ö.1 ) evinde Bandırmalı Tekkesi’nin kurulduğu görülmektedir. Bir Celveti tekkesi olarak kurulan bu tekke Mustafa
Ha im Efendi’nin 1 -1
arasındaki post-ni inliği döneminde Bekta iliğe bağlanmı
ve 1 ’e kadar burada çift tarikatlı bir me ihat sürdürülmü tür. Bekta iler tarafından
Ha im Baba olarak anılan Mustafa Ha im Efendi (ö.1 ) babası Yusuf Nizameddin
Efendi cihetinden Celveti’dir. Bununla birlikte Ha im Baba, Mısır’daki Kaygusuz Baba
26
K I N C I
B A B A ,
M Ü R Ü V V E T
B A B A
V E
Y A R I M C A
B A B A
T E K K E L E R İ
Tekkesi eyhi Hasan Baba’dan Bekta i hilafeti almı ve bir süre Hacı Bekta Veli Tekkesi’nde dedebabalık yapmı tır. Ha im Baba’nın Üsküdar Celvetiliği ve Bekta iliğinde
önemli bir yeri vardır. Edebi ki iliği de olan Baba’nın Divân’ı 1
yılında İstanbul’da
basılmı tır. Kendisinden sonra yerine geçen post-ni inler Celveti ve Bekta i erkânını
birlikte bu tekkede sürdürmü lerdir. Bu tekkenin haziresinde İstanbul’un fethinde ilk
cuma namazını kılıp hutbe okuyan zat ile onun akraba ve yakınlarının metfun oldukları
rivayet edilmektedir.
Makalemizde Üsküdar’da kurulan bu Bekta i merkezlerinden Kıncı Baba, Mürüvvet
Baba ve Yarımca Baba Tekkeleri’nin tarihi süreçleriyle ilgili bilgiler verilecektir.
Bektaşiliğin Yasaklanması (1826) ve Üsküdar Bektaşileri
1
yılında Yeniçeri Ocağı’nın kaldırılmasının hemen ardından ocakla bağı bulunan
Bekta iliğin de yasaklanması söz konusu olmu tur. Bu durumdan Üsküdar Bekta ileri
de ciddi bir ekilde etkilenmi lerdir. Ba langıçta Bekta iliğin yasaklanmasında Yeniçerilerin isyan hareketlerine bazı Bekta ilerin destek verdikleri iddiası ve Yeniçerilerin
tarikatla bağı münasebetiyle tekkelere sığınma endi esi etkili olmu tur. Bu yönüyle
Yeniçerilerle birlikte tarikatın yasaklanması siyasi bir tedbir görünümündedir. Vak‘a-i
Hayriye sonrası, merkezî hükümet tarafından bu olaya katılarak Yeniçerilere cesaret veren Bekta îlerin kimler olduğu ile ilgili takibat yapılmı tır. Keza dönemin yazarlarından
Esad Efendi, Üsküdar’dan İstanbul yakasına geçen bir Bekta i’nin Yeniçerilerin isyan
ettiklerini ve hükümeti ele geçirdiklerini etrafta bulunanlara co kuyla duyurduğunu,
hatta onun kale efradını harekete geçirmek üzere yola çıktığını anlatmaktadır.1 Yapılan takibat neticesi ocağın ilga günü Yeniçerileri destekledikleri tespit edilen Üsküdar
eyhi Kıncı Baba, kadılardan İstanbul Ağasızâde Ahmet Efendi ve Hacegândan Salih
Efendi ba ta olmak üzere toplam altı Bekta î yakalanarak darphane hapishanesine
kapatılmı tır.11
Daha sonra bu ki iler ile Bekta iliğin durumu ile ilgili Temmuz 1
tarihinde me veret
meclisi toplanmı tır. Bu meclise ilim adamlarının yanı sıra diğer tarikat eyhlerinden
katılanlar da olmu tur. Nitekim eyhülislam Mehmet Tahir Efendi bu tarikat eyhlerine
Bekta ilerle ilgili görü lerinin ne olduğunu sormu , eyhlerden bazıları “Onlarla ülfetimiz olmadığından hallerini hakikati üzere bilmeyiz” derken, bazıları Üsküdar tarafında
dini inkâr eden davranı ların görüldüğü yolunda söylentiler i ittiklerini ifade etmi lerdir.1 Mecliste ilmiye mensuplarından biri “Bekta i ileri gelenlerinden Kıncı Baba,
İstanbul Ağasızâde Ahmet ve Salih Efendi’nin oruç yedikleri ve namaz kılmadıkları gibi
halifeler hakkında kötü söz söylediklerinin herkesçe bilindiğini, bu sebeple katledilmeleri gerektiğini” söylemi tir. Bu arada Halvetî tarikatından Üsküdar Nasuhi Tekkesi
eyhi emseddin Efendi söz alarak, “Kıncı Baba ve İstanbul Ağasızâde’nin halifeler
27
Ü S K Ü D A R
S E M P O Z Y U M U
V I I I
hakkında kötü söz söylediklerinin kendisinin de malumu olduğunu, bu sebeple katledilmeleri gerektiğini” dile getirmi tir.1 Bu sözlerden Üsküdar’da tekkesi bulunan Kıncı
Baba’nın sadece Yeniçerileri desteklemek noktasından değil, itikadi açıdan da ele tirildiği anla ılmaktadır. Me veret meclisi sonucunda ortaya çıkan Bekta i yasağında bazı
ilmiye mensuplarının ve bazı diğer tarikat eyhlerinin etkili oldukları anla ılmaktadır.
Bu toplantının sonunda Bekta iliğin yasaklanması, yasağın uygulanmasına İstanbul, Eyüp ve Üsküdar’dan ba lanılması ve yıldan daha eski olan Bekta i tekkeleri
yıktırılarak Yeniçeri Ocağı’nın kaldırıldığı, Vak‘a-i Hayriye günü Yeniçerilere destek
verdikleri iddia edilen Kıncı Baba’nın Üsküdar’da idam edilmesi, ayrıca Bekta i tekkeleri basılarak tekkelerde ikamet eden eyh ve dervi lerin tutuklanıp sorgulanması
kararla tırılmı tır.1
Dönemin padi ahı Sultan II. Mahmut Bekta i yasağının bizzat takipçisi olmu tur. Bu
konuda sürekli sadrazamı ve diğer devlet görevlilerini uyarmı tır. Sultan “bu defaki
fesadın men e’i Bekta îler olmak hasebiyle…” diyerek ba ladığı fermanlarında İstanbul ve Üsküdar çevresindeki mahallerde olan Bekta îlerin diğer tarikat eyhleri, ders
hocaları, memurlar vasıtasıyla ve mahalle imamları ve sair bir takım garazsız ki iler
eliyle ahvalleri ara tırılıp tekkelerinden çıkarılmalarını ve haklarında dini hüküm ne ise
uygulanmasını istemi tir.1 Böylece Bekta i yasağı ba langıçta siyasi bir karar iken daha
sonra Bekta ilerin dini ve itikadi durumları sorun olarak görülmü ve uzun yıllar devam
edecek olan, Üsküdar’da da yoğun bir ekilde hissedilen Bekta i takibi ba lamı tır.
Bekta iliğin yasaklanması kararı alındıktan sonra Bekta i tekkelerinin ve içlerindeki
dervi lerin hallerinin ara tırılması, haklarında ne gerekiyorsa uygulanması amacıyla
güvenilir ve dindar memurlar tayini emredilmi tir.1 İstanbul’daki tekkelerin kapatılması ilmiyeden temayüz etmi ki iler ile kapıcıba ılıktan gönderilecek memurlardan
olu an bir heyet tarafından gerçekle tirilmesi istenmi tir. Buna göre heyet varacağı
tekkeyi gizlice basacak, tekkede bulunan eyh ve müridleri tutuklayarak tekkenin
kapılarını mühürleyecek, esir edilen tekke mensupları cephaneye götürülerek hapsedileceklerdi. Bunun üzerine her tekkeye tayin olunan memurların isimlerinin i aret
edildiği bir defter hazırlanarak padi ahın onayına sunuldu. Üsküdar’daki Bekta i
tekkelerinin kapatılmasına ve yıktırılmasına hâcegân divanından ve mektubi defteri
hulefâsından Seyyid İbrahim Nazif Efendi ile hassa mimarı halifelerinden Tahir Efendi
memur edilmi tir.1
Bekta i yasağı beraberinde aralarında Kıncı Baba’nın da bulunduğu bazı Bekta i
eyhlerinin idamını, çok sayıda eyh ve dervi in İstanbul ve Üsküdar’dan sürgün edilmelerini de getirmi tir. İstanbul ve Üsküdar’da inceleme ba latılıp Bekta i tekkeleri
basılarak içlerinde bulunan eyh ve dervi ler tutuklanıp, eyhülislamlık tarafından
dini akideleri sorgulanmı , Bekta iler bu sorgulamada uygun cevabı veremedikleri
28
K I N C I
B A B A ,
M Ü R Ü V V E T
B A B A
V E
Y A R I M C A
B A B A
T E K K E L E R İ
Resim :
Cevri Kalfa
Camii önünde
bulunan Kıncı
Baba (Feyzullah
Baba)’ya ait mezar
ta ı.
gerekçesiyle sürgün edilmi lerdir. Kıncı Baba idam edilirken karde i Mehmet Baba,
Çamlıca’daki Tahir Baba Tekkesi’nden diğer Mehmet Baba,1 Seyyid Dervi İbrahim
ve Abdal Musa isimli iki dervi i ile misafir Dervi Ali’yle; Üsküdar’da Kasım Ağa mahallesindeki Mürüvvet Baba Tekkesi eyhi Mustafa Baba dervi leriyle Tire’ye sürgün
edilmi lerdir.1 Yine Öküz Limanı (Yarımca Baba) Tekkesi’nden Ahmet Baba, Dervi
Ali, Dervi İbrahim ve Dervi Süleyman isimlerinde üç müridiyle Hadim’e sürgüne
gönderilmi tir. Üsküdar sakinlerinden Dervi Ali ise önce Hadim’e, daha sonra sürgün yeri deği tirilerek Bursa’ya gönderilmi tir. 1
Bunlara ilave olarak zamane Bekta iliği yoluna saptıkları gerekçesiyle Üsküdar İhsaniyeli Kahveci İsmail ve Atpazarı’nda bulunan Canbaz Nazif itikadları düzelmeden ve
ıslah olmadan salıverilmemeleri ko uluyla Güzelhisar’a gönderilmi lerdir. Üsküdar
ahalisinden de Bekta i oldukları gerekçesiyle sürgün edilenler olmu tur. Bunlardan
Mustafa isimli ahıs Ankara’ya, Bağcı Mustafa Sivas’a, Kapıağası’ndan Dervi Hasan ile
Çavu deresi’nden Halil Köstence’ye sürgün edilmi lerdir. Bu durum sürgünlerin sadece Bekta i tekkelerinde bulunan eyh ve dervi lerle sınırlı olmadığını göstermektedir.
İstanbul’da çe itli semtlerde, özellikle de Üsküdar’da bulunan Bekta i dervi lerinin
veyahut muhiplerinin tespit edilip bu kervana dahil edildikleri görülmektedir. Bu
ki iler yakalanıp sürgün edilirken mahalle imamları ve sözüne güvenilir kimselerin ahitlikleri ve sözleri esas alınmı tır. Örneğin idam edilen Kıncı Baba ile Bekta i Mustafa
29
Ü S K Ü D A R
S E M P O Z Y U M U
V I I I
isimli ahıs “Râfizî’nin ayrı gayrısı yok, tâ’ife-i nisalarını birbirinden kaçırmayan taifedir” suçlamasıyla Atik Valide Cami imamı, mütevellisi ve mahalle ahalisi tarafından
ihbar edilmi tir. Aynı ahitler Bağcı Mustafa ismindeki diğer bir Bekta i’yi daha ihbar
etmi lerdir. Bu ki iye itham edilen suç ise Yeniçeri Ocağı’nın kaldırıldığı gün “Liva-yı
erif altında toplanan ehl-i ırza” küfür etmesi iddiasıdır. Ayrıca bu sürgünleri emreden
resmi belgelerde Üsküdar’da Bekta ilerin sayıca çok olduğu ifade edilmekteydi.
Öte yandan Üsküdar’da Aziz Mahmut Hüdayi Tekkesi civarında gizlice türbedar olan ve
oraya yeni bir tekke yapmak isteyen bir Bekta î dervi inin, bu niyetinden vazgeçirilmesi ve buradaki türbedarlığın Bekta î olmayan ba ka bir kimseye verilmesi istenmi tir.
Ayrıca Üsküdar Doğancılar’da oturan umnulu Hoca Fatma, Bekta îlik ve sehharelik
(büyücülük) yoluna saptığı iddiasıyla bir daha buraya gelmemek üzere memleketine
gönderilmi tir. Yapılan ara tırmada Hoca Fatma’nın büyü ve hile ile sadedil kadınları
etkilediği ifade edilmi , bu sebeple Hoca Fatma’nın İstanbul’dan uzakla tırılmasında
Bekta ilik asıl sebebi te kil etmemi , adeta bir bahane olmu tur. Hatta Bekta ilik
suçlaması diğer tarikat mensuplarına da sıçramı tır. Keza, o dönemde Bekta ilik üphesi veya iftirası ile Üsküdar’da ba ka tarikatlara mensup yedi eyh ve iki edip sürgüne
gönderilmi tir.
Bu idam ve sürgünler Üsküdar Bekta iliğinin büyük darbe almasına neden olmu tur.
Böylece uzun süre Bekta i faaliyeti kesintiye uğramı tır. Bekta i tekkeleri kapatılıp yıktırılırken sadece türbe mahalleri bırakılmı , ancak buralardan Bekta iler uzakla tırılıp
türbelere diğer tarikat eyhlerinden türbedarlar tayin edilmi tir. Ayrıca İstanbul ve
Üsküdar’da yıktırılacak tekkelerinin e ya, arsa ve diğer mülklerinin vakıf olanlarının
ilgili vakıflara dahil edilmesi, mülk olanların varislerine bırakılması, varisleri yoksa
hazineye aktarılması emredilmi tir.
1 ’da ba layan Bekta i yasağı Sultan II. Mahmut döneminin sonlarından itibaren
yumu amaya ba lamı , sürgün edilen Bekta iler affedilmi , yıktırılan tekkeler yeniden
tesis edilmi , tekkelerden uzakla tırılan Bekta iler tekkelerine yeniden dönmü lerdir.
Üsküdar’dan sürgün edilen Bekta ilerden Cambaz Nazif sürgün edildiği Güzelhisar’da
hayatını kaybetmi tir. Onunla birlikte sürgün edilen Üsküdar İhsaniye’deki Kahveci
İsmail ise affedilmi tir. Kahveci İsmail’in affı Güzelhisar müftüsü Mustafa Efendi’nin
isteğiyle gerçekle mi tir. Bir seneden fazla sürgün yerinde kalan Kahveci İsmail’in
itikadının ıslah olduğu bildirilmi , yakınlarının peri an hallerine merhameten affedilerek salıverilmesi kararı alınmı tır.
Yasağın yumu amasının ardından 1 ’da kapatılıp yıktırılan tekkelerin yeniden açıldığı ve faaliyetlerini yoğunla tırdıkları tespit edilmektedir. Özellikle Sultan Abdülaziz
döneminden itibaren tamamen serbest kalan Bekta iler 1 ’te tüm tekke ve türbelerin kapatılı ına kadar Üsküdar’da tekkelerini yeniden canlandırmı lardır. Çamlıca’daki
30
K I N C I
B A B A ,
M Ü R Ü V V E T
B A B A
V E
Y A R I M C A
B A B A
T E K K E L E R İ
Tahir Baba Tekkesi bunlar içerisinde en dikkat çekenidir. Öküz (Pa a) Limanı’ndaki
Yarımca Baba Tekkesi ise Kadiri tarikatına bağlı olarak eyh Ahmed erif Efendi (ö.
1
) tarafından yeniden kurulmu , burada Kadirilikle birlikte Bekta i usulü de
devam ettirilmi tir. Ancak Kıncı Baba ve Mürüvvet Baba Tekkeleri birer türbe mahallinden ibaret kalmı tır. Ayrıca Üsküdar’daki Karaca Ahmet Sultan’ın tamire muhtaç
olan türbesi 1
yılında yirmi bin kuru a tamir ettirilmi , türbe günümüze kadar da
ayakta kalmı tır.
Üsküdar’a bağlı İnadiye’de faaliyetlerini sürdüren Bandırmalı Tekkesi ise Mustafa Haim Efendi ve çocukları tarafından 1 ’e kadar idare edilmi tir. Celvetiliğin yanı sıra
Bekta i me ihatını da üstlenen bu eyhler, Bekta i tekkelerinin kapatılması toplantısına
katılan Mehmet Galip Efendi’nın (ö. 1 1) dı ında, Selamet Efendi (ö. 1 ), Fahreddin
Efendi (ö. 1 ) ve diğer Mehmet Galip Efendi (ö.1 11)’dir. Bu dönemde Bandırmalı
tekkesi geni ilgi gören bir musiki merkezine dönü mü tür. 1 Tekkenin son postni ini
ise tanınmı Bekta i eyhlerinden Yusuf Fahir Baba (ö.1 )’dır. Fahir Baba, ya adığı
dönemde Bekta ilik ve Bekta ilerle ilgili olu an kötü imajı ve kanaatleri ortadan kaldırmak için pek çok yazı kaleme almı , Hacı Bekta Veli gibi büyük bir zat hakkında
atılan iftiraları tashih ederek, son zamanlarda çığırından çıkan ve esasından uzakla an
Bekta ilikle, Hacı Bekta Veli’nin bir alakası olmadığını ispatlamaya çalı mı tır. Böylece
son dönem Üsküdar Bekta iliğinin önemli temsilcilerinden biri olmu tur.
Kıncı Baba Tekkesi
XVIII. yüzyılın ikinci yarısında Kıncı Baba’nın babası eyh İsmail Efendi (ö.1 ) tarafından kurulan bu tekke Üsküdar’da Nuhkuyusu civarında bulunmaktaydı. Tekke Kıncı
Baba’nın ismiyle bilinmektedir. Kıncı Baba’nın asıl ismi Feyzullah Baba ibn İsmail olup,
bir ar iv kaydına göre Kıncı Baba Üsküdar’da Arakiyeci Hacı Mehmet mahallesinde
ikamet etmekteydi. Mezar ta ı kitabesine göre tekkenin kurucusu eyh İsmail Efendi,
Hacı Dede halifelerinden ve Nak i tarikatından olup lakabı Kandilcizâde idi (bkz.
Resim 1).
Kıncı Baba (Feyzullah Baba)’nın babası İsmail Efendi tarafından kurulan tekkede bir de
vakıf tesis edilmi ti. Ayrıca Kıncı Baba da sahip olduğu evi babasının tesis etmi olduğu
vakfa Mart 1 tarihinde ilave etmi , evi kendisi hayatta bulunduğu müddetçe kullanmak, vefatından sonra ise halifelerinden en olgun ve büyüğünün tekkede eyh olup
kullanmasını art ko mu tur. Bu arada sözü edilen ilave vakfa Salih Dede mütevelli tayin
edilmi tir. Bununla birlikte 1 1 yılında vakıf yönetiminde bir deği iklik olmu tur. O
tarihte vakfın görevlisi olan ermi Hacı Mehmet Dede zaviyede oturmaması sebebiyle
dervi lere ve misafirlere gereken hizmet yerine getirilemediğinden görevden alınmı tır. Yerine Hacı Bekta Veli Tekkesi seccâde-ni ini Seyyid eyh Feyzullah Efendi’nin
31
Ü S K Ü D A R
S E M P O Z Y U M U
V I I I
arzı ve eyhülislam Ömer Hulusi Efendi’nin onayı ile Kıncı Baba’nın halifelerinden ve
erbab-ı istihkaktan Salih Dede tayin edilmi tir.
1 ’da diğer Bekta i tekkeleriyle birlikte Kıncı Baba Tekkesi de kapatılıp yıktırılmı ,
bu arada Kıncı Baba Üsküdar’da tekkesi kapısı önünde idam edilmi tir. Me veret
meclisinde Bekta ilerin idam edilmeleri kararı alındıktan ve Sultan II. Mahmut bu kararı onayladıktan sonra 1 Temmuz 1 ’da Darphane’de tutuklu bulunan altı Bekta i
ileri gelenlerinden Kıncı Baba Üsküdar’da, İstanbul Ağasızâde Ahmed Tophane’de
ve Salih Efendi Bab-ı Hümayun’da halkı sözleriyle kalben ve fiilen azdırmak, Yeniçeri isyanına destek vermek gibi suçlamalarla idam edildiler. Bu ki ilerin idamları
eyhülislam Tahir Efendi tarafından verilen fetva esas alınarak gerçekle tirilmi tir.
Bu fetvada Bekta ilerin açıkça zındıklık ve ilhad içinde oldukları, fitne ve fesat çıkardıkları ve me ihat iddiasında bulunduklarından dolayı siyaseten katledilmelerinin
uygun olduğu ifade edilmi tir. Ayrıca Esat Efendi Üss-i Zafer’in de Kıncı Baba’nın
ve diğer tekkelerin “helalarında zuhur eden testilerin ağzına Mushaf-ı erif evrakını
tıkaç yaptıklarını memurlar görüp haber vermi lerdir.” iddiasında bulunmu tur.
Kıncı Baba’nın yakalanması için ihbarda bulunanlar ise onu “Râfizî” ve “tâ’ife-i nisalarını birbirinden kaçırmamak”la suçlamı lardır. Öte yandan idam öncesi Üsküdar
Nukuyusu’ndaki tekkesinde eyh bulunan Kıncı Baba sorgulanmı , Kıncı Baba’ya
“hangi dine ve hangi mezhebe mensup olduğu” sorulmu , bunun üzerine Kıncı Baba
Kelime-i ehadet getirerek Müslüman olduğunu ifade etmi tir. Buna kar ın, “Yeis
halinde iman makbul değildir. Öleceğini anladığı için ehâdet getirdi” denilerek
idamına karar verilmi tir. 1
İdamının ardından Kıncı Baba, Üsküdar Nuhkuyusu’ndaki tekkesi civarına defnedilmi tir. Daha sonra Bekta i Feyzullah Baba tarafından mezar ta ınmı tır. Günümüzde
Kıncı Baba’nın kabri, Karaca Ahmet mezarlığı yakınlarında, Zeynep Kamil Hastanesinin yanındaki Cevri Kalfa Camii veya Nuh Kuyusu Camii adı verilen caminin avlusunda
bulunmaktadır. Kıncı Baba’nın kabrinin yanında müridelerinden 1 /1 1 -1 1 tarihli
Züleyha (Zeliha) Hanım’ın ve 1 /1 -1
tarihli Haremeyn Nazırı Mehmet Sait
Efendi’nin kalfalarından Hatice Hanım’ın mezar ta ı vardır. Kıncı Baba’nın on iki dilimli Bekta i sikkesiyle süslü mezar ta ı kitabesi öyledir:
Bir çerağ dahi uyardı âleme verdi ziyâ
Gel mezarın bunda bul, bu menzil-i âl-i abâ
Bir eser koydu cihânda Pîr Feyzullah Baba
Seyf-i Haydar’dır niyâmdan çıktı er Kıncı Baba
Sene 1
32
(1 1 )
K I N C I
B A B A ,
M Ü R Ü V V E T
B A B A
V E
Y A R I M C A
B A B A
T E K K E L E R İ
Resim :
Kıncı Baba
(Feyzullah Baba)
Tekkesi’nin yerine
in a edilen Cevri
Kalfa Camii.
İlave olarak Cevri Kalfa Camii’nin mihrabı önündeki küçük hazirede,
Mayıs 1
tarihli bir ahide yer almaktadır. Bu da hazirenin en eski tarihli ta ı olup Kıncı Baba’nın
babası eyh İsmail Efendi’ye aittir. Ba ında dört dilimli bir tacı vardır. Yanında ayrıca
ahideleri yok olmu bir Bekta i sikkesi ile kitabeleri okunamaz halde ve kırılmı birkaç
mezar ta ı daha mevcuttur. Bu mezar ta larından hareketle burada, Cevri Kalfa Camii’nin yapımından evvel bir Bekta i tekkesinin var olduğunu dü ünmek mümkündür.
Caminin kıblesi yönündeki küçük hazirede bir de mermerden yapılmı , dört yüzü
kabartma vazo ve çiçek motifleriyle bezenmi , ancak ba ve ayak ta ları kırılıp yanına
konulmu 1 tarihli Mihrimah Hanıma’a ait lahit mevcuttur.
1
yılında yıktırılan Kıncı Baba Tekkesi’nin zapt edilen enkazı ile dönüm bağı ve
1. zira arsası Nuhkuyusu sakinlerinden Nefizâr Hatun ve Ahmet Kazım Efendi kerimesi Cemile Hatun’a açık artırmayla kuru a satılmı tır. Ayrıca Kıncı Baba’nın
tekkeye vakfettiği
zira arsa hazine tarafından zapt edilip ilgili vakfa nakledilmi tir.
Kıncı Baba Tekkesi’nin bulunduğu mahal ise uzun süre sonra maliye nezaretinin idaresine bırakılmı tır.
Kıncı Baba Tekkesi Mart 1
tarihinde ar iv kaydında geçmektedir. Ancak tekke
1
sonrası tekrar canlandırılamamı , burası bir türbe/kabir mahalli olarak kalmı ,
Kıncı Baba Tekkesi’nin arsası satılıp arsa üzerinde cami yaptırılmı tır. Bununla birlikte
1
yılında Kıncı Dede Tekkesi post-ni inlik cihetinin kendisine verilmesi Nak i eyh
Mehmed Nuri Efendi tarafından talep edilmi tir. Bu talep üzerine yapılan incelemede
1
yılında yıktırılan Kıncı Baba Tekkesi’nin arsasının satıldığı ve arsa üzerine cami
in a edildiği anla ılmı tır. Buradaki caminin tekrar tekkeye dönü türülemeyeceği ifade
edilerek Kıncı Baba Tekkesi me ihatına tayin edilmek isteyen Nak i eyhi Mehmet Nuri
33
Ü S K Ü D A R
S E M P O Z Y U M U
V I I I
Efendi’nin talebi reddedilmi tir. Sözünü ettiğimiz cami muhtemelen bugün hâlâ
mevcut olan ve Cevri Kalfa’nın adını ta ıyan camiidir.
Mürüvvet Baba Tekkesi
Üsküdar Atik Valide semtinde Kasımağa mahallesinde bulunan Mürüvvet Baba Tekkesi’nin kurulu tarihi, eyh silsilesi ve tekkeye adını vermi olan Mürüvvet Baba hakkında
bilgi yoktur. Muhtemelen tekke 1 ’da altmı yıldan daha yeni bir tekke olduğundan
yıktırılmı tır. Ayrıca o sırada tekke eyhi olan Mustafa Baba Tire’ye sürgün edilmi tir.
Tekke Kasımağa mahallesinde kurulduğundan “Kasımağa Bekta i Dergâhı” adıyla da
anılmı tır.
1 ’da Mürüvvet Baba Tekkesi tamamen yıktırılıp, tekke yakınında bulunan ve kimsenin ikamet etmediği eski bir ev bırakılmı tır. Ayrıca bu tekkeye ait etrafı ta duvarla
çevrili .
zira arsanın 1.
ziraı Haremeyn vakfına ait olduğu, 1.
ziraı ise mülk
olduğu tespit edilmi tir. Daha sonra bu arsa vakıf olan bölümü ilgili vakfa aktarılırken
mülk olan kısmı varislere bırakılmı tır. 1
sonrasında bu tekke yeniden ihya edilememi , günümüze de tekkeden bir iz kalmamı tır.
Yarımca Baba Tekkesi
Öküz Limanı (Pa a Limanı) 1 Tekkesi olarak bilinen Yarımca Baba Tekkesi Üsküdar’da
Kuzguncuk yolu üzerinde Pa a Limanı caddesinde Ilıca deresi denilen mahalde idi.
Tekkenin tarihi XVII. yüzyıla kadar götürülebilmektedir. Evliya Çelebi’ye göre bu tekke
Öküz Limanı’nda Kaya Sultan yalısı yanında küçük bir tekke idi. Evliya, buradan “tekye-i
Hacı Bekta Velî” diye bahsetmektedir. Tekke 1
yılında in a edilen Abdurrahman
Ağa Camii’nin sol tarafındaki set üzerinde bulunuyordu. Ah ap olan tekke binasının
önünde hazire ve onun önünde ise 1 1 tarihli Hayrullah Efendi’nin bir namazgâh çe mesi vardı. Ayrıca tekkenin yanında ah ap me rutası ile yakınında altı göz hububat
ambarı bulunuyordu. Tekkeye ismini veren Yarımca Baba’nın ne zaman ya adığı veya
ne zaman tekkeyi kurduğu kesin olarak bilinmemekte, ancak Yarımca Baba’nın, Yarımca
Ba Dede ve Kelleci Bâli Dede isimleriyle de anıldığı görülmektedir. Bununla birlikte
tekkenin Abdurrahman Ağa Camii’nden yakla ık olarak 1 sene evvel yapıldığı rivayet
edilmektedir. Tekke ah ap olarak in a edilmi olup iki katlı ve be odalıydı.
İstanbul ve çevresindeki tekke ve zaviyeleri gösteren 1
tarihli defterde Üsküdar tekkeleri arasında “Öküz Limanı’nda Yarımca Baba Tekkesi” eklinde zikredilmektedir.
1
tarihli bir ar iv kaydında Yarımca Baba (Kelleci Bâli) Tekkesi’ne emsali gibi Donanma-yı Hümayun kalyonları fırınından ekmek tayin edilmesi istenmektedir. Sözü
edilen dönemde tekkede Hacı Ömer Baba’nın (ö. 1 ) post-ni in olduğu bilinmektedir. Bununla birlikte ar iv kayıtlarından 1 1 tarihinde Öküz Limanı’nda bulunan
34
K I N C I
B A B A ,
M Ü R Ü V V E T
B A B A
V E
Y A R I M C A
B A B A
T E K K E L E R İ
Yarımca Baba Tekkesi’ne Muharremiye adıyla fakir ve fukaralara ikramda bulunulmak
üzere devlet tarafından yardım yapıldığı anla ılmaktadır.
1 ve 1 tarihlerinde sırasıyla Yarımca Baba Tekkesi’ne post-ni in olarak Hacı
Bekta -ı Veli asitanesi seccade-ni ini eyh Abdüllatif Efendi’nin arzıyla Seyyid Hacı
Abdülkadir Baba ve Hasan Baba atanmı tır. 1 1 ubat 1
tarihinde ise Hacı Bekta -ı
Veli asitanesi seccade-ni ini Seyyid eyh Feyzullah Efendi’nin arzıyla Seyyid Ahmed
Necip Dede ibn Seyyid Hacı Mustafa Dede tayin edilmi tir. Ayrıca tekkeye Sultan Mahmut Han vakfından aylık 1 kuru taamiye tahsis edilmi tir.
Bekta iliğin 1
yılında yasaklanması hadisesinden Yarımca Baba Tekkesi de etkilenmi ve zarar görmü tür. Bu tarihte tekke türbe mahalli bırakılarak diğer binaları tahrip
edilmi tir. Hadikatü’l-Cevamî’de Abdurrahman Ağa Camii’den bahsedildikten sonra
Yarımca Baba Tekkesi’nden u ekilde söz edilmektedir: “Cami-i mezbûrun kurbünde
(yakınında) sonradan bazı ashab-ı hayr bir çe me ile bir namazgâh in a eylemi lerdir. Ve
kurbünde bir Bekta i tekkesi dahi ihdas olunmu idi. 1
senesi evâhirinde zaviye-i Bekta iyenin tahribinde bu zaviye dahi hedm (yıkma) olunup def-i rufeza tarih vaki oldu.”
1 ’da Öküz Limanı ambarı ittisalinde, çe me üzerinde olan Yarımca Baba Bekta i
Tekkesi’nin yalnızca meydan odası yıktırılmı tır. Bu arada tekke haziresinin de bir kısmı
zarar görmü tür. Bununla birlikte tekke eyhine mahsus iki oda ile biti iğindeki yeni
yapılmı bir hane bırakılmı tır. 1 metrekarelik (1 ar ın) tekke mahalli ve bahçesine
ise hükümet tarafından el konulmu tur. Bu mülkler daha sonra sürgün edilen tekke
eyhi Ahmet Necip Baba’nın hanımı ve diğer yakınlarına verilmi tir.
Tekkenin kapatılması ve yıktırılması sırasında post-ni in bulunan Ahmet Necip Baba
dervi leri ile birlikte Konya’nın Hadim ilçesine sürgün edilerek orada zorunlu ikamete
tabi tutulmu tur. Ahmet Necip Baba sürgün edildikten sonra geride validesi, hanımı
ve biri kız biri erkek iki çocuğu kalmı tır. Bunlar bir süre tekkenin yıkılmayan harem
tarafında ikamet etmi ler, daha sonra kalan binaların kendilerine bırakılması istekleri
kabul edilerek, sadece meydan odası yıktırılan tekkenin ayakta kalan bina ve eklentileri
Ahmet Necip Baba’nın aile fertlerine bırakılmı tır. Ahmet Necip Baba, Bursa’da vefat
etmi olup vefat tarihi belli değildir.
Tekke 1 tarihli tekkeler listesinde “Kadiriye’den Yarımca Baba Tekkesi der Pa alimanı der Üsküdar” diye kayıtlıdır. Ayrıca tekke kapısı üzerinde Bekta i taclı kitabede
ta’lik yazı ile,
Yaptı bu dergâh-ı alînin yeniden bâbını,
Kâ if-i kenz-i hakikat erif Ahmed
yazılıydı. Bu bilgilerden tekkenin 1
sonrası Ahmet Efendi tarafından tamir edilerek
yeniden tesis edildiği, ancak faaliyetlerini Kadiri tarikatının Rûmiye kolu adı altında
35
Ü S K Ü D A R
S E M P O Z Y U M U
V I I I
Resim :
Cevri Kalfa
Camii’nin önünde
Kıncı Baba
(Feyzullah Baba),
Zeliha ve Hatice
Hanımlara ait
mezar ta ları.
sürdürdüğü anla ılmaktadır. Ahmet Efendi muhtemelen Hadim’e sürgün edilen tekkenin son post-ni ini Ahmet Necip Baba’nın oğludur. Tekkeyi yeniden canlandırarak
tekkenin ikinci banisi olmu tur.
Ahmet Efendi tekkede Kadiriliğin yanı sıra Nak i âyini de icra etmi tir. Ahmet Efendi
1 1 yılında tekke fukarasına tahsis edilmi olan yüz kuru yemek parasının yeterli
olmaması üzerine ba vuruda bulunarak 1 ’da tekkenin kapatılması sırasında kesilen
Hamidiye imaretinden verilen et, pirinç, zeytinyağı ve sığır yağı gibi yiyeceklerin tekkeye tekrar tahsisini istemi tir. Ancak bu tür tekkelere yeni maa ve yiyecek verilmesi
uygun görülmediğinden Ahmet Efendi’nin isteği geri çevrilmi tir. Bununla birlikte
Yarımca Baba Tekkesi’ne XIX. yüzyılın ikinci yarısında kuru Muharremiye ödeneği
ayrıldığı tespit edilmektedir. 1 Ahmet Efendi 1 yılında vefat edip cenazesi tekke
haziresine defnedilmi tir. Âyin günü Cumartesi olan ve Üsküdar’da Pa a (Öküz)
Limanı’nda Ilıca deresinde bulunan tekkenin daha sonraki eyhleri Ahmet Efendi’nin
oğlu Mehmet Arif Efendi ve torunu Mehmet Kazım Efendi’dir.
Ahmet Münib Efendi’nin 1 tarihli Mecmua-i Tekaya’sında tekke, Kadiri tarikatına
bağlı olarak Üsküdar’da Pa a Limanı nam mahalde Pa a Limanı Tekkesi adı altında
zikredilmekte ve eyhinin Mehmet Efendi bulunduğu kaydedilmektedir. Bu tarihte
tekke eyhi Mehmet Kazım Efendi b. Mehmet Efendi iken burada ikinci eyh olarak Ali
Haydar b. Mehmet Efendi de bulunmaktaydı. Rehber-i Tekaya’ya göre ise Yarımca
Baba Tekkesi XX. yüzyılın ba larında Kadiri tarikatına mensup olup ayin günü Cuma
idi ve Üsküdar Liman Pa a’da mamur bir halde bulunmaktaydı.
1 Haziran 1 1 yılına ait bir ar iv kaydında “Yarımca Ba Dede nâm-ı diğer Kelleci Bâli
Dede zaviyesiyle Pa a Limanı nâm mahalde Silahdâr-ı esbak merhum Abdurrahman
Câmi‘-i erîf dâhilinde Yarımca Ba Dede zâviyesi ba ka ba ka zâviyeler olmayub her
ikisi bir zâviye bulunduğu mahallince icrâ kılınan tahkîkâttan anla ılmağla” denilerek
tekkenin durumu hakkında bilgi verilmektedir.
Bu dönemde elinde berat olmadan tekkeyi yöneten Mehmet Kazım Efendi tekkenin 1
kuru luk taamiye gelirinin yeterli olmadığını, oysa tekkeye ait olan kahvehanenin
36
K I N C I
B A B A ,
M Ü R Ü V V E T
B A B A
V E
Y A R I M C A
B A B A
T E K K E L E R İ
Resim :
1
yılında
in a edilen
Abdurrahman Ağa
Camii’nin yanında,
Hüseyin Avni
Pa a Çe mesi’nin
üstünde bulunan
Yarımca Baba
(Kelleci Bâli)
Tekkesi’nin yerine
apartmanlar
bulunmaktadır.
kuru a kiraya verildiğini belirterek sözü edilen 1 kuru luk taamiyeye zam yapılmasını
istemi tir. Bunun üzerine Yarımca Baba Tekkesi ve Zaviyedarlığı ile ilgili bir inceleme
ba latılmı tır. Üsküdar Vakıf Dairesi Tahrirat Kâtibi Ali Bey tarafından yapılan inceleme
sonucu hazırlanan raporda tekkenin Seyyid Ahmet Necip Dede ibn Seyyid Elhâc Mustafa
Dede’ye kayıtlı olduğu, onun Bursa’da vefatından sonra mahdumu eyh Ahmet Efendi’nin 1 tarihinde vefat edinceye kadar tekkede eyh bulunduğu, ardından 1 ’te
vefat eden eyh Ahmet Efendi’nin oğlu eyh Arif Efendi’nin post-ni inlik yaptığı dile
getirilmi tir. eyh Arif Efendi’den sonra ise tekke sekiz-on yıl Erzurumî eyh Mustafa
Efendi’nin vekâleten idaresinde kalmı tır. Yine bu rapora göre 1 yılından itibaren üzerine tevcih edilmeden eyh Arif Efendi’nin oğlu Mehmet Kazım Efendi tekkenin me ihat
vazifesini sürdürdüğü ve tekkeyi yönettiği anla ılmı tır. Ayrıca tekkeye verilmekte olan
1 kuru taamiyenin kullanılabilmesi için resmi olarak tevcihatın yapılması gerektiği
ortaya çıkmı tır. Bu sebeple Mehmet Kazım Efendi’ye öncelikle tekke me ihatının kendisine tevcih edilmesi için ba vuruda bulunması tembih edilmi tir. Ba vuru yapmasının
ardından Mehmet Kazım Efendi, Meclis-i Me ayih tarafından imtihana alınmı , ilmi açıdan ir ada yeterli görülüp salihlerden olduğu belirtilip Temmuz 1 1 tarihinde Yarımca
Baba Tekkesi me ihatı ve aylık 1 kuru taamiye uhdesine tevcih olunmu tur.
Öte yandan Birinci Dünya Sava ı sonrası İstanbul i gal altındayken Dolmabahçe Sarayı
önündeki Yunan Kilikis Zırhlısı bu tekkeyi top ate ine tutarak hasara uğratmı tır. Bu
olaydan sonra tekke tamir görmü tür.
XIX. yüzyılın ortalarından itibaren Bekta ilerin yeniden bu tekkede faaliyet gösterdikleri vaki olmakla birlikte tekkenin son eyhi Mehmet Kazım Efendi (ö. 1 ), burada
Kadirilik usulünü devam ettirmi tir. Ancak Yarımca Baba Tekkesi haziresinde bulunan
Bekta i babalarına ait mezarlar da bu tekkenin Kadiri-Bekta i faaliyetlerinin bir arada
bulunduğunu göstermektedir.
Tekkeye 1
yılı içerisinde Mayıs-Haziran-Temmuz-Ağustos aylarında ’er kilo zeytin yağı, ’ ar kilo sade yağ, 1 ’ er kilo pirinç ve ’ er kilo eker tahsis edilirken Eylül
37
Ü S K Ü D A R
S E M P O Z Y U M U
V I I I
1 ’de bu rakamlar kilo gram zeytin yağı, kilo gram sade yağ ve kilo pirince dü mü tür. Adı geçen ayda tekkeye hiç eker verilememi tir. Bu bilgilerin yer aldığı
ar iv kaydında tekke “Üsküdar’da Yarımca Dede dergâh-ı Kadirî” eklinde kayıtlıdır. 1
Aynı döneme ait bir ba ka ar iv belgesinde ise “Üsküdar’da Pa a Limanı’nda Yarımca
Baba” adıyla geçmektedir.
Bu kayıtlar Kasım 1
tarihinde
sayılı kanunla tüm tekkelerle birlikte kapatılmadan önce Yarımca Baba Tekkesi’nin durumunu göstermektedir. İfade edilen
tarihten itibaren kapatılan ve faaliyetleri durdurulan Yarımca Baba Tekkesi binası 1
yılına kadar ayakta kalmı , 1 ’li yıllarda tamamen ortadan kalkarak yerine apartman
yapılmı tır. Bu sebeple tekke binasından günümüze hiçbir ey kalmamı tır. Günümüze
intikal eden tekke haziresi de yakın zamanda ortadan kalkmı tır.
Hüseyin Avni Pa a tarafından 1 tarihinde imdiki ekliyle yeniden yapılan çe menin
üstü ve bugün ortadan kalkmı olan Yarımca Baba Tekkesi’nin önünde küçük bir hazire
bulunmaktaydı. Hüseyin Avni Pa a burada sahilhane yaptırırken Yarımca Baba Tekkesi mezarlığının neredeyse tamamını aldığı fetvayla ortadan kaldırtmı ve çe mesini
yaptırmı tır.
Sözü edilen hazirede Yarımca Baba Tekkesi eyh ve dervi lerine ait mezarlar yer almaktaydı. Haziredeki mezarlar u ahıslara ait olup bazılarının mezat ta ı kiyabeleri
u ekildedir:
-Yarımcı Baba: Tekkenin kurucusudur. Ye ile boyalı kısa ve yuvarlak olan mezar ta ında
Merkad-i Sultan Yarımca Baba/Bu câ-yı Bektâ iyyede kutb idi, yazısı bulunuyordu.
Altında tarih olmayan bu ta 1
tarihine kadar burada durmaktaydı. Tekke ve mü temilatı satıldıktan sonra bu ta yok olmu tur.
-Seyyid Hacı Mustafa Baba: Tekkenin eyhi olduğu tahmin edilmektedir.
-Hacı Ömer Baba (ö. 1
öyledir:
): Tekke eyhlerindedir. Bekta i teslim ta lı mezar ta ı kitabesi
Hacı Ömer Baba ki bu gül ende nice sâl
Olmu tu feyz-i pirle hemhalet hubben
Haya edip Yarımca Baba’yı nâm-ı Ömer
Rah-ı ricada bir nefes etmedi hebâ
Geçti eb bir anda sıdk u safâyla
Âl-i Muhammed a kına dâ’im giyip aba
Labüdd gelir bu mısra tarih-i fevtine
Kıldı diyar-ı cana seyahat Ömer Baba (1 /1
38
)
K I N C I
B A B A ,
M Ü R Ü V V E T
B A B A
V E
Y A R I M C A
B A B A
T E K K E L E R İ
-Nuri Baba (ö. 1 1): Tekke eyhlerindendir. Hazirede 1 1 tarihli mezar ta ı vardı.
-Seyyid Hacı Ahmet Efendi (ö. 1 ): Tekkenin ikinci kurucusudur. Ahmet Efendi’nin
1
tarihli mezar ta ında “bende-i hazret-i Abdülkadir Geylani bâni-i sâni-i dergâh-ı
Yarımca Dede hazretleri E eyh Esseyyid Elhâc Ahmed Efendi ruhiçün el-Fatiha”
yazılıydı.
-Seyyid Hasan Efendi (ö. 1 ): Basmacı ustalarındandır. Bende-i âl-i abâ Seyyid Hasan
Efendi’ye ait 1
tarihli mezar ta ında Bekta i tacı ve gülleri bulunmaktaydı.
-Mehmet Baba (ö. 1
): Bekta i eyhidir.
-Mehmet Rıza Baba.
-Â ir Efendi: eyhülislâm Ârif Hikmet Efendi’nin (ö. 1
) torunudur.
Dipnotlar
1
M. Baha Tanman, “ ahkulu Sultan Tekkesi”, İstanbul 1 , DİA, VII, 1 .
Ahmet Ya ar Ocak, “Bekta îlik”, İstanbul 1 , DİA, V,
.
Evliya Çelebi, Üsküdar’daki Karaca Ahmet Sultan türbesi ve tekkesini pek çok defa anmakta, her seyahate çıkı ında mutlaka bu türbeyi ziyaret etmektedir. Evliya Çelebi b. Dervi Mehmed Zıllî, Evliya Çelebi
Seyahatnâmesi, haz. Orhan . Gökyay, I, İstanbul 1 , s. , ; Evliya Çelebi b. Dervi Mehmed
Zıllî, Evliya Çelebi Seyahatnâmesi, (haz. Z. Kur un-S. A. Kahraman-Y. Dağlı), II, İstanbul 1 , s.
;
Evliya Çelebi b. Dervi Mehmed Zıllî, Evliya Çelebi Seyahatnâmesi, (haz. S. A. Kahraman-Y. Dağlı), III,
İstanbul 1 , s. ; Bu tekkenin XVIII ve XIX. yüzyılda da faaliyette olduğu görülmektedir. Ba bakanlık
Osmanlı Ar ivi (BOA), C.MF, / ; BOA, C.ML,
/
; BOA, EV.d, 1 , Varak b; XX. yüzyılın
ba larında ise bu tekke ve türbe Bekta ilerin dı ında birçok İstanbullu tarafından kutsal sayılan bir
ziyaret mahalli idi. F.W. Hasluck, Bektâ ilik Tedkîkleri, (trc. Râgıb Hulûsi), İstanbul 1 , s. 1.
“…merhum ahkulu Sultan’ın Üsküdar’da Nerdibanlı karyesinde kâ’in zâviyesinde…” VGMA, Defter
nr.
, s. 1 ; Bedri Noyan’a göre XIV. yüzyılda tesis edilen ahkulu Sultan tekkesinin (Bedri Noyan,
Bütün Yönleriyle Bektâ îlik ve Alevîlik, Ankara , V, 1 ) XVIII. yüzyılda faaliyetlerini devam ettirdiği
ve bu yüzyılın sonunda tekkenin hamam, su yolu ve kö k gibi mülkleri tamir edilmi tir. BOA, C.EV,
/1
; ahkulu tekkesi XIX. yüzyılda da faaliyetlerini sürdürmü tür. BOA, EV.d, 1 , Varak a.
“Ve tekye-i Hacı Bekta ı Velî, Kaya Sultân yalısı dibinde Öküz Limanı’nda bir küçük âsitâne-i dervî ândır.” Evliya Çelebi, Seyahatnâme, I, , .
Taylesanizâde Hafız Abdullah Efendi, İstanbul’un Uzun Dört Yılı (1789-1785) (haz. Feridun M.
Emecen), İstanbul , s. 1, 1 .
İvaz Fakih tekkesi Büyük Çamlıca Tepesi’nde yer alan İvaz Fakih türbesinin yanında yapılmı tır. İvaz
Fakih’in Horasan’dan gelen gazi erenlerden olduğu rivayet edilmektedir. Bu tekke Tahir Baba ve
Nur Baba tekkesi ile karı tırılmı tır. İvaz Fakih vakfının XIX. yüzyılın ikinci yarısında faaliyetlerini
sürdürdüğü tespit edilmektedir. BOA, EV.MKT,
/ ; VGMA, Defter nr. 1 , s. ; Ancak tekke 1
sonrası yıkılmı olup buradan günümüze İvaz Fakih türbesinden ba ka bir eser kalmamı tır. Bu
türbenin bilinen son türbedarı, aynı zamanda tekke postni ini olan Hasan Tahsin Baba’dır. Türbe
bugün, Büyük Çamlıca’nın safa tepesinde yer almaktadır.
BOA, MAD,
1, s. - ; BOA, C.EV,
/ 1 1; BOA, C.EV, /1 11; VGMA, Tekâyâ ve Zevâyâya
Mahsûs Defter, nr. 1 (
), s. 1 , , .
A. Bilgin Turnalı-Esin Yücel Turnalı, “Celvetilik ile Bekta iliği Birle tiren İlgi Çekici Bir Dal Hâ imîyye
Kolu ve Üsküdar’da Bandırmalı Tekkesi”, Türk Dünyası Ara tırmaları, sy. , İstanbul 1 , s. 1111 ; Abdülbaki Gölpınarlı, Alevi-Bekta i Nefesleri, İstanbul 1 , s. 1 ; Ekrem I ın, “Ha im Efendi
39
Ü S K Ü D A R
1
11
1
1
1
1
1
1
1
1
1
1
40
S E M P O Z Y U M U
V I I I
Tekkesi”, İstanbul 1 , DİA, IV, s. 1 -1 ; Bedri Noyan, Bütün Yönleriyle Bektâ îlik ve Alevîlik, Ankara
, VI, s. 1 -1 .
Esad Efendi, Üss-i Zafer, İstanbul 1 , s. - ; Ahmed Cevdet Pa a, Tarih-i Cevdet, XII, Dersaâdet 1 , s. 1 ; A. Gölpınarlı son Yeniçeri isyanında Bekta îlerin, “Ümmet-i Muhammed’den olan
Sancak-ı erif altına gelsinler” çağrısını duymadıklarını, bunun yerine “Yeniçeri olan kazan dibine gelsin” talebine kulak verdiklerini naklederken, bu durumun Yeniçerilerle Bekta îler arasındaki
“Pîrda lık” ili kisinden kaynaklandığını belirtmektedir. Abdülbâki Gölpınarlı, Alevî-Bekta î Nefesleri,
İstanbul 1 , s. .
BOA, HAT, /1 1; Üss-i Zafer, s. .
BOA, HAT, /1 1; Üss-i Zafer, s. - ; Ahmed Lütfi Efendi, Tarih-i Lütfi, İstanbul 1 , I, 1 ;
Tarih-i Cevdet, XII, s. 1 1-1 .
Vak‘anüvis Es‘ad Efendi Tarihi, s.
; Üss-i Zafer, s. ; Tarih-i Cevdet, XII, s. 1 -1 .
BOA, HAT, /1 1.
BOA, HAT, /1
.
Hafız Hızır İlyas, Letaif-i Enderun (Tarih-i Enderun) (çev. Cahit Kayra), İstanbul 1 , s.
.
BOA, MAD,
, s.
,
,
,
.
Ahmed Rıfkı’ya göre Çamlıca tekkesinden Mehmet Baba sürgün edilmeyip idam edilmi tir. Ahmed
Rıfkı, Bekta î Sırrı, İstanbul 1 , II, .
BOA, C.ZB, /
; Üss-i Zafer, s. 11- 1 ; Tarih-i Cevdet, XII, s. 1 -1 ; Bekta î Sırrı, II, s. .
Üss-i Zafer, s. 11- 1 ; Tarih-i Cevdet, XII, s. 1 ; Bekta i Sırrı, II, s. .
BOA, C.ZB, /1 .
Bu ahısların sürgün sebepleri “zamane Bekta iliği yoluna saparak er-i erife münafi ve maazallahu Teala küfri mü’eddî bayağı istihdal-i muharremat suretinde enaat ile me’luf olduklarından
maada savm ve salatı terk ve tarik-i rıfz ve ilhada salık”, “zamane Bekta iliği yoluna saparak er-i
erife münafi harekat-ı nâmerziyyeye mütecasir olduklarından” eklinde açıklanmaktadır. BOA,
C.ZB, 1 /
.
BOA, C.ZB, /
.
BOA, HAT, /1 1.
BOA, C.ZB, 11/ .
Bunlar Manisa’ya sürülen Nak i tarikatından Enderun’da Buhari hocası eyh Hasib Efendi ve tesis
ettiği tekkenin kubbesine on iki imamın isimlerini yazdıran Bedevi tarikatından Mustafa Efendi; Hadim’e sürülen Bayramiye tarikatından Hz. Himmet Hankahı eyhi Ali Efendi; Konya civarına sürülen
Celveti tarikatından eyh Galip Efendi; Kayseri’ye sürülen Kadiri tarikatından air Vecdi Efendi; Sivas’a sürülen Nak i tarikatından Karaca Ahmet tekkesinde ikamet eden Ahmet Dede; Sinop’a sürülen
Konyalı Ali Behçet Efendi halifelerinden Nak i Halil Sahip Efendi; Kastamonu’ya sürülen, eserlerinde
Bekta i ne esi görülen, devrin edebiyatçılarından Kandizâde Ahmet Erib ve Fodlacızâde Rasim Efendi’dir. Bu eyhler uzun süre sürgünde kaldıktan ve haklarında ıslah olduklarına dair kanaat olu tuktan sonra Nasuhizâde emseddin Efendi’nin aracılığıyla affedilip İstanbul’a dönebilmi lerdir. Hür
Mahmut Yücer, Osmanlı Toplumunda Tasavvuf (1 . Yüzyıl), İstanbul , s. 1 .
BOA, HAT,
/1
.
BOA, C.ZB, 1 /
.
Bandırmalızâde Ahmed Münîb Efendi, Mecmûa-yı Tekâyâ, İstanbul 1 , s. .
BOA, İ.MVL, /1
; BOA, MVL,
/ ; BOA, İ. E, 1/1 1 R- .
İstanbul Bekta îlerinden bestekar ve musiki inas ahsiyetler için bkz. Ömer Tuğrul İnançer, “Bekta î
Musikisi”, İstanbul 1 , DİA, II, 1 -1 1.
Yusuf Fâhir Baba, “Bekta îlik”, Tarih Dünyası, sy. , İstanbul 1 1, s. 1 1-1 ; Yusuf Fâhir Baba,
“Bekta îlik”, Tarih Dünyası, sy. , İstanbul 1 1, s. 1 -1 1; Yusuf Fâhir Baba, “Bekta îlik ve Tarihi”,
Tarih Dünyası, sy. , İstanbul 1 , s. 1 -1 .
Kandilcizâde İsmail Efendi, Alaca Minare ( eyh Sadık Efendi) tekkesi eyhi Hacı Dede (Hacı Hüseyin
Dede, ö.1 )’nin halifelerinden olup Nak i-Müceddidi’dir. Mezar ta ı kitabesi öyledir (bk. Resim 1):
K I N C I
B A B A ,
M Ü R Ü V V E T
B A B A
V E
Y A R I M C A
B A B A
T E K K E L E R İ
Hüve’l-bâkî/Hâcı Dede hulefâlarından/Kandilcizâde/ tarîk-i Nak ibendden merhum/ eyh İsmâ‘îl
Efendi/ ruhuna fâtiha 15 B sene 24) 1199 Mayıs 1785).
VGMA, Tekâyâ ve Zevâyâya Mahsûs Defter, nr. 1 (
), s. .
VGMA, Defter nr.
, s. 1 .
BOA, HAT, /1 1; BOA, EV.HMH, Defter nr.
, v.1 a.
B OA, HAT, /1 1; Üss-i Zafer, s. ; Esad Efendi, Vak‘anüvis Es‘ad Efendi Tarihi (Bâhir Efendi’nin
Zeyl ve İlâveleriyle) 1 -1 1/1 1-1
(haz. Ziya Yılmazer), İstanbul , s.
; Tarih-i Lütfi, I, 1 1.
Tarih-i Lütfi, I, s. 1 .
Üss-i Zafer, s. 1 .
BOA, C.ZB, /
.
1 Abdülkadir Sezgin, Hacı Bekta Veli ve Bekta îlik, İstanbul 1 , s. 1 ; Abdülkadir Sezgin, Kıncı Baba’nın sorgulanmasını öyle anlatmaktadır: “Üsküdar tekkesi eyhi bu heyetin huzuruna çağrılır.
Postni in dervi leri ile birlikte gelir. Heyet bunlara;
-Hangi dinden, hangi mezheptensiz, alâmet-i fârikası ne ise göster, der.
eyh buna fevkalade sinirlenir ve heyete dönüp;
-Hangi dinden, hangi mezhepten olduğumuzda ihtilaf mı var ki soruyorsunuz?, der demez, zaptiye
eyhin koltuğuna öyle bir dokunup;
-Bre! Ne sorulursa ona cevap ver! eklinde ikaz eder.
Bunun üzerine dervi lerine i aret edip, hep bir ağızdan önce bir kelime-i ehadet, pe inden de bir
gülbank okurlar. Bitince heyete dönüp;
- eyhülislam Efendi, imdi anla ıldı mı hangi dinden, hangi mezhepten olduğumuz?
Fakat kararı önceden vermi olan heyet, ‘Ölüm halinde iman makbul değildir’ diyerek eyhin ve dervi lerinin dinden çıkıp irtidat ettiğine karar vererek eyhin idamına karar verdiler. Abdülkadir Sezgin,
“Osmanlı’dan Günümüze Alevilik”, Kadri Erdoğan Hacı Bekta Veli Armağanı, Ankara 1 , s. .
BOA, MAD,
, s.
.
Noyan, a.g.e, V, 1 ; Noyan son satırı “Seyf-i Haydar’dır niyâmdan çıktı (Haydarın kılıcıdır uykudan çıktı)” eklinde okumu ve satırın Arap alfabesiyle metini vermi tir. Bu satırı “Seyf-i Haydar derniyamdan
çıktı (Haydar’ın kılıcı kından çıktı) eklinde okumak da mümkündür. Ayrıca mezar ta ında 1
tarihi
vardır ki bu tarih Miladi 1 1 yılına tekabül etmektedir. Oysa Kıncı Baba 1
yılında idam edilmi tir.
BOA, MAD,
, s. 1 ; BOA, MAD,
, s.
.
BOA, MAD,
, s.
- ,
; BOA, MAD,
1, s. ,
; BOA, MAD,
, s. 1 .
BOA, EV.MKT.CHT, 1 / 1.
BOA, EV.MKT.CHT, 1 - 1.
BOA, EV.MKT, 1 1 /1.
Sâlim Bostancıoğlu, Üsküdar Dergâhları, haz. Ahmed Yüksel Özemre, İstanbul , s. - ; Noyan,
a.g.e, V, s. 1 .
BOA, MAD,
, s.
; BOA, MAD,
1, s. .
1 Eski ismi Öküz Limanı olan bu mevkii Piyale Pa a Sahilsarayı yapıldıktan sonra Pa a Limanı ismini
almı tır.
Evliya Çelebi, Seyahatnâme, I, , .
Zamanla bu çe me harap olduğundan, 1
tarihinde Serasker Hüseyin Avni Pa a tarafından imdiki
ekliyle yeniden yapılmı tır. Mehmet Nermi Haskan, Yüzyıllar Boyunca Üsküdar, I, İstanbul 1, s.
11; Mehmet Nermi Haskan, Yüzyıllar Boyunca Üsküdar, İstanbul 1, II, 1 1, 1 .
BOA, C.BH, 1 /
.
BOA, EV.MKT.EVM, /1 .
Haskan, Yüzyıllar Boyunca Üsküdar, I, , 11.
Atillâ Çetin, “İstanbul’daki Tekke, Zaviye ve Hânkahlar Hakkında 11 (1 ) Tarihli Önemli Bir Vesika”, Vakıflar Dergisi, sy.sy. 1 (Ankara 1 1), s.
.
BOA, C.EV, /
.
Bostancıoğlu, a.g.e, s. 1 .
41
Ü S K Ü D A R
1
1
1
1
V I I I
BOA, EV.HMH.d, Defter nr.
, Varak 11.
VGMA, Defter nr. , s. 1 .
BOA, EV.MKT.EVM, /1 , Lef ; VGMA, Defter nr. , s. 1 .
Ayvansarâyî Hüseyin Efendi-Alî Sâtı Efendi-Süleymân Besîm Efendi, Hadîkatü’l-Cevâmi‘: İstanbul
Câmileri ve Diğer Dînî-Sivil Mi‘mârî Yapılar (haz. Ahmed Nezih Galitekin), İstanbul 1, s.
.
BOA, MAD,
, s.
,
; BOA, MAD,
1, s. ; Üss-i Zafer, s. 11- 1 .
Üss-i Zafer, s. 11- 1 ; Bekta i Sırrı, II, 1 , s. .
BOA, MAD,
, s.
.
BOA, EV.MKT.EVM, /1 .
Haskan, Yüzyıllar Boyunca Üsküdar, I, s. 11.
Re at Öngören, “Rumiyye”, Ankara , DİA, XXXV, 1.
BOA, EV.THR, 1 / ; BOA, EV.BKB, 1 /1.
BOA, EV.d, nr. 1 , Varak b, Tarih 1 ; BOA, EV.MH,
/1 , Tarih 1 ; BOA, EV.MH,
/ 1,
Tarih 1 ; BOA, EV.d, nr. 1 , Varak b, Tarih 1 ; BOA, EV.d, nr. 1
, Varak b, Tarih 1 1; BOA,
EV.d, nr. 1 , Varak a, Tarih 1 .
BOA, EV.MKT.EVM, /1 .
Bostancıoğlu, a.g.e, s. 1 ; Ekrem I ın, “Bekta ilik”, İstanbul 1994, DİA, II, 1 .
Mecmûa-yı Tekâyâ, s. .
Haskan, Yüzyıllar Boyunca Üsküdar, I, s. 11.
Mustafa A kar, “Son Dönem Tekke Mecmûalarndan Ye ilzâde Mehmed Salih Efendi’nin Rehber-i
Tekâyâ’sı”, Tasavvuf İlmî ve Akademik Ara tırma Dergisi, Ankara , s. 1 .
BOA, EV.MKT.EVM, /1 .
BOA, EV.MKT.EVM, /1 .
Bostancıoğlu, a.g.e, s. 1 .
Yücer, a.g.e, s. - ; Haskan, Yüzyıllar Boyunca Üsküdar, I, 11; Müfid Yüksel, “İstanbul Bektâ î
Tekkeleri I”, Cem, Yıl , sy. 1, Ekim 1 , s. .
VGMA, Defter nr. 1, s. 1 .
VGMA, Defter nr. 1 1, s. 1 .
Haskan, Yüzyıllar Boyunca Üsküdar, I, s. .
Haskan, Yüzyıllar Boyunca Üsküdar, I, s. 11.
Bostancıoğlu, a.g.e, s. 1 ; Yüksel, a.g.m, s. ; İbrahim Hakkı Konyalı, Âbideleri ve Kitabeleri ile
Konya Tarihi, Ankara 1 , I,
.
BOA, HAT, /1 1.
VGMA, Tekâyâ ve Zevâyâya Mahsûs Defter, nr. 1 (
), s. .
VGMA, Defter nr.
, s. 1 .
BOA, MAD,
, s.
.
BOA, MAD,
, s. 1 .
BOA, EV.MKT, 1 1 /1.
BOA, MAD,
, s.
.
BOA, MAD,
, s.
.
BOA, EV.THR, 1 / .
BOA, EV.MKT.EVM, /1 .
Kaynakça
A. Arşiv Belgeleri
BOA, C.BH, 1 /
.
BOA, C.EV, /1 11.
BOA, C.EV,
/1
.
42
S E M P O Z Y U M U
K I N C I
B A B A ,
M Ü R Ü V V E T
B A B A
V E
Y A R I M C A
B A B A
T E K K E L E R İ
BOA, C.EV, /
.
BOA, C.EV,
/ 1 1.
BOA, C.MF, / .
BOA, C.ML,
/
.
BOA, C.ZB, 11/ .
BOA, C.ZB, 1 /
.
BOA, C.ZB, /1 .
BOA, C.ZB, /
.
BOA, EV.BKB, 1 /1.
BOA, EV.d, 1 , Varak b, a.
BOA, EV.d, nr.1 , Varak b, Tarih 1 .
BOA, EV.d, nr.1 , Varak b, Tarih 1 .
BOA, EV.d, nr.1
, Varak b, Tarih 1 1.
BOA, EV.d, nr. 1 , Varak a, Tarih 1 .
BOA, EV.MKT.EVM, /1 .
BOA, EV.HMH, Defter nr.
, v.1 a.
BOA, EV.HMH.d, Defter nr.
,
Varak 11.
BOA, EV.MH,
/1 , Tarih 1 .
BOA, EV.MH,
/ 1, Tarih 1 .
BOA, EV.MKT, 1 1 /1.
BOA, EV.MKT,
/ .
BOA, EV.MKT.CHT, 1 / 1.
BOA, EV.THR, 1 / .
BOA, HAT, /1 1.
BOA, HAT, /1
.
BOA, HAT,
/1
.
BOA, İ.MVL, /1
.
BOA, İ. E, 1/1 1 R- .
BOA, MAD,
1, s. - ,
.
BOA, MAD,
, s. - ,
,
.
BOA, MAD,
, s.1 .
BOA, MVL,
/ .
VGMA, Defter nr. , s.1 .
VGMA, Defter nr.1 1, s.1 .
VGMA, Defter nr. 1, s.1 .
VGMA, Defter nr. , s.1 .
VGMA, Defter nr.1 , s. .
VGMA, Defter nr.
, s.1 .
VGMA, Tekâyâ ve Zevâyâya Mahsûs Defter, nr. 1 (
), s.1 ,
,
.
43
Ü S K Ü D A R
S E M P O Z Y U M U
V I I I
B. Kaynak Eserler ve Araştırmalar
Ahmed Cevdet Pa a, Tarih-i Cevdet, XII, Dersaâdet 1 .
Ahmed Lütfi Efendi, Tarih-i Lütfi, I, İstanbul 1 .
Ahmed Rıfkı, Bekta î Sırrı, II, İstanbul 1
.
A KAR, Mustafa, “Son Dönem Tekke Mecmûalarndan Ye ilzâde Mehmed Salih Efendi’nin
Rehber-i Tekâyâ’sı”, Tasavvuf İlmî ve Akademik Ara tırma Dergisi, Ankara .
Ayvansarâyî Hüseyin Efendi-Alî Sâtı Efendi-Süleymân Besîm Efendi, Hadîkatü’l-Cevâmi‘: İstanbul Câmileri ve Diğer Dînî-Sivil Mi‘mârî Yapılar(haz. Ahmed Nezih Galitekin), İstanbul
1.
Bandırmalızâde Ahmed Münîb Efendi, Mecmûa-yı Tekâyâ, İstanbul 1 .
BOSTANCIO LU, Sâlim, Üsküdar Dergâhları (haz. Ahmed Yüksel Özemre), İstanbul .
ÇETİN, Atillâ, “İstanbul’daki Tekke, Zaviye ve Hânkahlar Hakkında 11
Bir Vesika”, Vakıflar Dergisi, sy. 1 , Ankara 1 1, s.
- .
Esad Efendi, Üss-i Zafer, İstanbul 1
(1
) Tarihli Önemli
.
Esad Efendi, Vak‘anüvis Es‘ad Efendi Tarihi (Bâhir Efendi’nin Zeyl ve İlâveleriyle) 1
1
(haz. Ziya Yılmazer), İstanbul .
-1 1/1 1-
Evliya Çelebi b. Dervi Mehmed Zıllî, Evliya Çelebi Seyahatnâmesi (haz. Orhan . Gökyay-Z.
Kur un-S.A. Kahraman-Y. Dağlı), I-III, İstanbul 1 -1 .
GÖLPINARLI, Abdülbâki, Alevî-Bekta î Nefesleri, İstanbul 1
-1
.
Hafız Hızır İlyas, Letaif-i Enderun (Tarih-i Enderun) (çev. Cahit Kayra), İstanbul 1
.
HASKAN, Mehmet Nermi, Yüzyıllar Boyunca Üsküdar, I-II, İstanbul 1.
HASLUCK, F.W., Bektâ ilik Tedkîkleri (trc. Râgıb Hulûsi), İstanbul 1
I IN, Ekrem, “Bekta ilik”, DİA, II, İstanbul 1
.
.
I IN, Ekrem, “Ha im Efendi Tekkesi”, DİA, IV, İstanbul 1
.
İNANÇER, Ömer Tuğrul, “Bekta î Musikisi”, DİA, II, İstanbul 1
.
KONYALI, İbrahim Hakkı, Âbideleri ve Kitabeleri ile Konya Tarihi, I, Ankara 1
.
NOYAN, Bedri, Bütün Yönleriyle Bektâ îlik ve Alevîlik, V-VI, Ankara .
OCAK, Ahmet Ya ar, “Bekta îlik”, DİA, V, İstanbul 1
.
ÖNGÖREN, Re at, “Rumiyye”, DİA, XXXV, Ankara .
SEZGİN, Abdülkadir, “Osmanlı’dan Günümüze Alevilik”, Kadri Erdoğan Hacı Bekta Veli Armağanı, Ankara 1 .
44
K I N C I
B A B A ,
M Ü R Ü V V E T
B A B A
V E
Y A R I M C A
SEZGİN, Abdülkadir, Hacı Bekta Veli ve Bekta îlik, İstanbul 1
B A B A
T E K K E L E R İ
.
TANMAN, M. Baha, “ ahkulu Sultan Tekkesi”, Dünden Bugüne İstanbul Ansiklopedisi, VII,
İstanbul 1 .
Taylesanizâde Hafız Abdullah Efendi, İstanbul’un Uzun Dört Yılı (1
Emecen), İstanbul .
-1
) (haz. Feridun M.
TURNALI, A. Bilgin-TURNALI, Esin Yücel, “Celvetîlik ile Bekta îliği Birle tiren İlgi Çekici Bir
Dal Hâ imîyye Kolu ve Üsküdar’da Bandırmalı Tekkesi”, Türk Dünyası Ara tırmaları, sy.
, İstanbul 1 , s. 111-1 .
Yusuf Fâhir Baba, “Bekta îlik ve Tarihi”, Tarih Dünyası, sy.
, İstanbul 1
, s. 1
Yusuf Fâhir Baba, “Bekta îlik”, Tarih Dünyası, sy.
, İstanbul 1 1, s. 1 1-1 .
Yusuf Fâhir Baba, “Bekta îlik”, Tarih Dünyası, sy.
, İstanbul 1 1, s. 1 -1 1.
-1
.
YÜCER, Hür Mahmut, Osmanlı Toplumunda Tasavvuf (1 . Yüzyıl), İstanbul .
YÜKSEL, Müfid, “İstanbul Bektâ î Tekkeleri I”, Cem, Yıl , sy. 1, Ekim 1
, s.
.
45
Ü S K Ü D A R
S E M P O Z Y U M U
V I I I
EKLER
A. Belgeler
Belge 1. Bekta iliğin yasaklanması, Kıncı Baba ve diğer Bekta ilerinin idamına dair
Sultan II. Mahmud’un fermanı
Benim vezirim dünkü gün akd olunan meclis-i uranın kararını mutazammın i bu
takririn ve pusulalar ile yafte sureti manzur ve ma‘lûm-ı hümayunum olmu dur bunca
zamandan beru o belağ-ı mülga e kıyasının gûna-gûn Devlet-i Aliyyemiz hakkında
mazarrat-ı habaislikleri vukû‘a gelmi bu gürûh-ı mekrûhanın halleri meydanda
dururken hiçbir maslahata merkez-i layıkında bakılamadığından umûr-ı dâhiliyemiz
refte refte çığırından çıkarak bayağı reayamız bile cesarete gelerek el’an gâ’ilesi def‘
olunamadı ve Frenkler dahi halimizi anladıklarından ne gûne tekalif-i badireye ba ladıkları kaziyye-i ma‘lûmedendir. Maazallahü te‘âla Devlet-i Aliyyemizin hali ne derece
fenaya varmı ken mahaza fazl-ı kerem-i bari ve asar-ı eri‘at-ı Muhammedî ile havene-i
makhurun ne vechile cezay-ı sezâlarını bulup ve bulmakta oldukları cümlenin me hudu olmaktadır ancak takririnde beyan olduğu üzere Devlet-i Aliyyemiz hakkında
bu def‘a zuhûra gelen fazl-ı ilahi ve inayet-i namütenahiyi bir eyüce tefekkür ile taraf
taraf halen ve istikbalen a’zar-ı din-i mübin ve hıfz-ı namus-ı er‘-i metine dikkat ve
kâffe-i hal ve harekâtımızı tatbik ve tevfika say ve gayret edilmeğe hatta sahib-i eri‘at
efendim ho nud olarak kaffeten mesalih-i Devlet-i Aliyyemizin tevfika mukarenetle
46
K I N C I
B A B A ,
M Ü R Ü V V E T
B A B A
V E
Y A R I M C A
B A B A
T E K K E L E R İ
ileri gitmesine sebep olsun bu tarik-i Bektâ îyenin hal ve keyfiyyetleri bu dereceye
gelmi iken maazalahü te‘âla halleri üzere bırakılub tathîrine bakılmazsa gün-be-gün
çoğalarak ekser nassa hüsn-i i‘tikaddan dalalete dü ürmeğe sebeb olacakları zahir
ve â ikar olmağla bu makûle gürûh-ı mülâhidenin fark ve temyîzi derece-i vücubu
gelmi dir takrîrinde i ‘âr eylediğin üzere imdilik Dersaadetimiz civarında olanların
tahkik ve icrasına bakılub ba‘de Rumeli ve Anadolu tarafında olanların tathîrine bakılsun pusulada muhaddes denilen mahaller hedm olunacak ise de içinde mevcûd
olan eyh ve müridleri kaçırılmağa gelmez evvelce kaldırılub bir mahalle koymak ve
kadim denilen Bekta i tekyesi ne mikdardır bilinüb fakat tekyelerine dokunulmıyarak
anların dahi eyh ve müridleri kaçırılmıyarak bir mahalle toplanub her birinin hal ve
keyfiyyetleri gereği gibi anla ılmak ve ba‘de muktezây-ı er‘îsi ne vechile icab ederse
öylece icrâsına bakılmak lazım gelir tekyeleri kadim ise de içlerinde olanlar ne makûle
adamlardır bilinmez bunların iğva ve idlâlları harice sirayet ettiği gibi kendü tarîklarında olanlara sirayet itdirilmesi akla müsteba değildir ve’l-hâsıl efendi daimiz ile bu
husûsu ba kaca i güç edinüb külliyyen bu makûle mülahidenin def‘ ve ref‘ine say ve
gayret idesiz pusulada isimleri muharrer olanların üçü zikr olunan mahallerde yafte
vaz‘iyle tertib-i ceza itdirilsün ve diğer üç neferin birine efendi daimiz ise de iki neferi
nefy olunub merkûm Râ id kaldığı gibi ileride tutulacak tedbire mugayir görünür o
dahi bir münasib mahalle nefy olunsun ve merkûmun dahi hakkında söylenilen kelam az ey değildir kaldı ki bu husûs umûr-ı diniyyeden olmağla eshab-ı merâtibden
olsun ve gerek efrâd-ı fâsidden olsun cümlesi beraberce tutulub icra olunmak lazımdır
ez-cümle tarîk-i ulemadan vak‘anüvis-i sabık anizade Ata Efendi ile müderrisînden
Cığalizâde Tahir Bey me hûrlardan olmağla bunların dahî te’dîbleri lazımedendir Ata
Efendi’yi Tire’ye Tahir Bey’i Hadim’e nefy ve iclâlen i âret eylemelen içün i bu irâde-i
hümayunumu efendi daimize ifâde ve icrâ itdirdesin ve husûsat-ı sâ’ire dahî müzâkere
olunub takrîrinde beyân olunduğı üzere icrâ olunsun.
evketlu kerâmetlu mehâbetlu kudretlu velî ni‘metim efendim padi ahım
Bir müddettenberü Üsküdar ve Eyüb ve Boğaziçi taraflarında ve sâ’ir mahallerde
olan Bekta i tekyeleri ibâhiyyedir ve rıfz misillû bir takım mülahide ile hâlmâl olarak
urb-ı hamr ve terk-i savm ve salavat misillü envâ‘-ı fısk ve fezâhatiyi mehâben irtikâb
ve ebniyyelerinden olan matem gecelerinde ve ‘ayin-i cem‘ ta‘bîr ettikleri evkât-ı
cem‘iyyetlerinde ne‘uzübillahi te‘âla sahâbe-i kirâm ve belki enbiyâ-i ‘izâm hazretlerine hâ â ve kellâ zıbândırazlık ile fâ’ilinin er‘an tevbesi nâ makbûl ve katli vâcib
küfriyâne ictisâr itmekde ve kendüleri bu vechile küfr ve dalâlete mihenk olduklarından ba ka sâ’ir ‘avâm nâs ve husûsen Üsküdar tarafında cühelâdan pek çok kimesneyi iğvâz-ı izlâl ederek günden gûne çoğalmakda oldukları me hûr ve mütevâtir
olub elhâleti hazihi bi tevfîkihi te‘âla icrâ-yı ahkâm-ı er‘iyye ve tanzîm-i mesâlih-i
47
Ü S K Ü D A R
S E M P O Z Y U M U
V I I I
melekiyye husûslarına çed-i sâ‘î ile dârü’s-saltanatü’s-seniyyeleri tefevvüs-i akiye ve
e hâs-ı reddiyeden tanzîf ve tathîr olunmakda olarak taraf taraf hâlen ve istikbâlen
i‘zâz-ı dîn-i mübîn ve hıfz-ı nâmus er‘-i tenebbüh ne derece dikkat ve himmet olunur ise ol derece feyz ve tevfîk-i ilâhî zuhûr edeceğinde üphe olmadığından mâ‘adâ
beherhâl o makûle münkirât-ı en‘iyyenin def‘ ve izâlesine ikdâm ve halkın salâh-ı
hâlini istihsâle ihtimâm ehem ve elzem olduğuna binâ’en gürûh-ı melâhidedenin
me hûrlarından ber mantûk-ı pusula altı neferi ahz ve habs olunarak gerek bunların
ve gerek sâ’ir pada ları olan ehl-i dalâlet haklarında hükm-i er‘î ne vechile idüğü
bilinüb ve tefehhus ve taharrî ve def‘ ve izâleleri ne vechile olunmak lâzım geleceği
söyle ilerek ana göre iktizâsına bakılmak üzere dünkü gûn câmi‘-i erîfde semâhatlû
eyhülislam Efendi ve sâbık ve e bak-ı üyûh-ı İslam ve sudûr-ı kirâm ve ders-i ‘âm
efendiler dâ‘îleri ve erbâb-ı ûrâ kulları ve celb olunan Celvetî ve Nak ibendî ve sâ’ir
ba‘zı turûk-ı ‘aliyye me âyihi dâ‘îleri hâzır oldukları hâlde ‘akd olunan meclisde
eyhülislam efendi dâ‘îleri feth-i kelâm ile me âyih-i mûmaileyhime hitaben ma‘lûmunuzdur ki hazret-i ‘Ali keremallahu veche taraf-ı hazret-i risâlet penâhîden efzal-i
i‘mâli su’al eylediklerinde fahr-ı ‘âlem sallallahu te‘âla ‘aleyhi vesellem efendimiz
hazretleri efzal-i i‘mâl-i zikr ve tevhîd olduğunu beyân ve hazret-i ‘Aliye kelime-i tevhîdi telkîn ve ta‘lîm buyurub bu vechile zikr-i cehrî delâ’il-i kırâ’etiyyeden ba ka kavl
ve fi‘l hazret-i nebevî ile sâbit ve turuk-ı cehriyyenin cümlesi hazret-i ‘Aliye mensûb
olan tarîk-i nâzeninden müte e‘ib olmağla turuk-ı ‘aliyyenin cümlesi hak ve Hacı
Bekta Velî ve gerek sâ’ir tarafdan güzerân eden pîrân ve e‘izze-i kirâm kuddisallahu
ervâhuhum cümlesi ehlullah ve ekâmil-i metûn olub anlara kat‘a diyeceğimiz yokdur
lakin turuk-ı ‘aliyyeye sülûk ve intisâb edenler usûl ve erkân-ı kadîmesi üzere gidüb
ibtidâ-i er‘-i erîfe kemâliyle ittibâ‘ ederek ferâ’iz ve vâcibân ve sünnet-i seniyyeyi
kâmilen edâdan ba ka fezâ’il-i i‘mâl ve mücâhidât ile terbiye-i nefs ve tezhîb-i ahlâka sa‘î eylemek lâzımeden ve hatta erî‘atte derece-i kerâhate olan nesne tarikatte
haram menzilesinde olub bu cihetle bu turuk-ı ‘aliyye havâs-ı ümmete mahsûs iken
ba‘zı cühelâ Bekta ilik nâmıyla hevâ-yı nefsine teb‘an ferâ’izi edâ etmek değil belki ma‘âzallahu te‘âla tahlîl-i muharremât ve istihlâf-ı ibâdât ederek küfrî mü’edda
dürlü dürlü fısk ve fücûr ve fezâhata tesaddî etmekde oldukları âyi‘ ve mütevâtir
olmağla sizler me âyih-i turuk-ı ‘aliyyeden olduğunuzdan bu husûsda sizin ma‘lûmât
ve mesmû‘âtınız nasıldır ve bu makûlelerin hakkında siz ne dersiz deyu lede’s-su’al
me âyih-i mûmaileyhimeden ba‘zıları o makûleler ile ülfeti olmadığından hâllerini
hakîkati üzere pek bilemediklerini ve ba‘zıları vâkı‘a Üsküdar tarafında o misillü
münkirât tevâtüren i idilmekde olduğunu ifâde idüb ba‘zı ûlemâ dâ‘îleri tarafından
bunların hey’et-i mecmû‘aları hakkında vâkı‘a hilâf-ı er‘-i erîf harekâta ictisârları
me hûd olub lakin bi- ahsihi her birerlerinin üzerlerinde o makûle akvâl ve ef‘al-i
en‘iyyenin ‘adem-i sübûtu takdîrine ‘umûmu hakkında hükm-i er‘î ‘aceb ne vechile
olabilir yollu irâd olundukda diğer dâ‘îleri tarafından bunların er gürûhlarından
48
K I N C I
B A B A ,
M Ü R Ü V V E T
B A B A
V E
Y A R I M C A
B A B A
T E K K E L E R İ
pusulada muharrer Kıncı ve İstanbul Ağasızâde ve Hocagândan Salih Efendi’nin oruç
tutmamak ve namâz kılmamak misillû enâ‘atlerinden ba ka nüfûz-ı billah çâryâr-ı
güzîn hazerâtına izâle-i lisân ettikleri had-i tevâtürde olmağla bu sûrette vâcibü’l-katl
oldukları beyân olunduğundan mâ‘adâ Yasincizâde Efendi dâ‘îleri bu makûleleri
siyâseten icrâ-i cezâları câ’iz olub ef‘al ve akvâl-i habîseleri bi- ahsihi üzerlerine
sâbit olmak lâzım değildir demeleriyle bunun üzerine ve Üsküdar ve Eyüb ve sâ’ir
tarafda olan Bekta i tekyelerinin kadîmleri terk ile muhdes olanlarının hedmine ve
kadîm ve muhdes kangileri idüğüne ve kaç seneden berü peyda olmu olan muhdes
i‘tibâr olunmak lâzım geleceğine dâ’ir sohbet cereyân ederek ve bi’l-münâsebe geçenlerde kable’l-vuku‘a Anadolu ve Rumeli’nin üçer koluna ba‘zı tenbîhat-ı diniyyeyi
mutazammın ısdâr olunan emr-i ‘âlinin ihrâc ettirilen sûreti dahî kırâ’et olunarak
nihâyet imdi vücûb-ı kıtalleri beyan olunan mezbûr Kıncı Üsküdar’da ve İstanbul
Ağasızâdenin kadılığını eyhülislam efendi dâ‘îleri ref‘ etmi olmağla ol dahî Tophanede ve Salih Efendinin dahî hocalığı ref‘ olunarak pi gâh-ı bâb-ı hümayunlarında
‘alanen tertîb-i cezâ olunarak ‘akâyid-i bâtılayı i‘tikadlarıyla hem zâl ve hem muzıll
olduklarından er‘an cezâları tertîb olunduğunu mübeyyin yafta vaz‘ olunmak ve
kapân veznedârı ‘Azîz ve Haremeyn veznedârı Ârif birer mahalle nefy ve iclâ olunub
Balcıyoku cuzâde Râ id hadisü’s-sinn olarak gürûh-ı mezbûre ile ihtilâtı hak ve batılı temyîze kudreti olmamasından iktizâ etmi olduğundan taraf-ı eyhülislamîden
kendüye tevbe verilerek o misillü ‘akâyid-i fasideden teberrü ettirilmek ve altmı
seneden mukaddem olan Bekta i tekyeleri kadîm i‘tibar olunub ber mantûk-ı pusula
muhdes oldukları haber verilen tekyelerin hedmine taraf-ı eyhülislamîden me’mur
ta‘yîn ve Bâb-ı ‘âlî tarafından dahî mi‘mâr ağa kulları terfîk olunarak cümlesi hedm
olunub gerek bunlarda ve gerek kadîm denilenlerin içinde bulunan eyhleri ve dervi
nâmına olanların keyfiyet-i halleri mü arünileyh dâ‘îleri tarafından tahkîk ve tedkîk
birle bunlardan dahî erî‘ata veyahut siyâseten icrâ-yı cezâ-yı sezâları lâzım gelenler
icrâ ve Bekta i olanların cümlesi ale’l-‘umûm mülhid ve râfızî olmayub içlerinde
ba‘zı hüsn-i hâl ashâbı dahî mevcûd olduğu derkâr idüğünden içlerinde bu misillü
ehl-i sünnet i‘tikadında ve kendi hâlinde oldukları tebeyyün edenlerden sarf-ı nazar
olunub mâ‘adâ râfızü’l-i‘tikâd oldukları tahakkuk edenler er‘an mürted hükmünde
olmalarıyla anlara dahî telkîn-i dîn olunarak def‘leri iktizâ edenler vardıkları mahalde su’-i ef‘allerini icrâya muktedir olamamak içün Kayseriye ve Birgi gibi makarr-ı
‘ulemâ olan mahallere nefy ve def‘ olunmak ve Üsküdarda Hüdayi Mahmud Efendi
kuddise sırrehu tekyesi civârında gizlice evliya türbedârı olub oraya müceddeden
tekye yapmak dâ‘iyyesinde olan Bekta i türbedârlık mezkûru Bekta i olmayan ahar
bir kimesneye kasr-ı yed etmek üzere kendüye tenbîh olunmak ve mahallât aralarında bulunana o makûle erbâb-ı su’-i hâl olanları ara dırub haber vermek üzere
mahallât imamlarına tenbîh ve te’kîd eylemesi içün İstanbul kadısı efendi dâ‘îlerine
buyuruldu yazılmak ve imdilik bu tarafdakiler bu vechile icrâ olunub Anadolu ve
49
Ü S K Ü D A R
S E M P O Z Y U M U
V I I I
Rumili tarafında olan o makûle erbâb-ı rıfz ve ilhâdın dahî in âallahu te‘âla bundan
böyle sırası geldikde iktizâsına bakılmak husûsları karârgîr olmu ve i‘dâm olacak
mezbûrlar içün vaz‘ olunacak yâfta mü ârünileyh dâ‘îleri tarafından tertîb ve terkîm
olunarak sâlifü’z-zikr pusulalar ile ma‘an manzûr-ı hümâyûn-ı âhâneleri buyurulmak içün ‘arz ve takdîm kılınmı olmağla ol vechile icrâsı muvâfık-ı irâde-i seniyye-i
mülûkâneleri buyurulur ise emr ve fermân evketlu kerâmetlu mehâbetlu kudretlu
velî ni‘metim efendim pâdi âhım hazretlerinindir.
Belge . Kıncı Baba (Feyzullah Baba) Tekkesi Vakfı
Sıra
Esâmi-i tekâyâ
Bekta i
Vâkıfı ismi
Feyzullah Baba nâm-ı diğer Kıncı Baba
Mahal ve mevâki‘i
Üsküdar’da Arakiyeci Elhâc Mehmed mahallesinde
eyh-i hâzırı
Salih Dede
Evlâd-ı vâkıfdan olup olmadığı
Evlâd-ı vâkıfdan (olmadığı) değildir
Me ruta hânesi olub olmadığı
Me rûta hânesi (olduğu) vardır
Mülâhazât
50
K I N C I
B A B A ,
M Ü R Ü V V E T
B A B A
V E
Y A R I M C A
B A B A
T E K K E L E R İ
Vâkıf-ı mûmaileyh mukayyed vakfiyesinde mahalle-i mezbûre kâ’in hânesi ittisâlinde
kâ’in İsma‘îl Efendi’nin binâ ve vakf eylediği zâviye eyhine süknâ olmak üzere vakf ve
mezbûr tekye vakfına zam ve ilhâk ederek süknâsı menzili hayatında kendisine ba‘dehu
müteselsilen hulefâsının aslah ve er edi olub zâviye-i mezbûrede eyh olanlara art
etmi tir.
Efendiler
1
Vakfiyesi
Haremeyn
Zilka‘ade sene 1 1 (
Mart 1 )
Belge . Kıncı Baba (Feyzullah Baba) Tekkesi’nde zaviyedar deği imi (1 1 ).
Ni ân-ı hümâyûn yazıla ki
Medîne-i Üsküdar’da Arakiyeci Hacı Mehmed mahallesinde sâkin tarikat-ı Bektâ iyyeden Kıncı Baba dimekle arîf Feyzullah Baba ibn İsmâ‘îl zaviyesi evkâfının zâviyedârı
olan ermî Elhâc Mehmed Dede zâviye-i mezbûrede adem-i ikametinden hidmet-i
lâzımesi mu‘attal kalmağla vâkıfın hülefâsından ve erbâb-ı istihkâkdan Salih Dede sâhib-i evlâ olub her veçhile mahal ve müstehak olmağın zâviyedârlık-ı mezkûr merkûm
ermî Elhâc Mehmed’in ref‘inden mezkûr Salih Dede’ye tevcîh ve yedine berât-ı âli ân
ihsân buyurmak ricâsına Hâcı Bektâ -ı Velî asitânesinde seccâdeni în olan Esseyyid
E eyh Feyzullah Efendi arz etmekle mûcibince tevcîh buyurulmak üzere fazîletlû
semâhatlû eyhü’l-islâm Mevlânâ Ömer Hulûsi Efendi hazretleri i âret-i devletleriyle
i âretleri mûcibince tevcîh olunmak bâbında rü’ûs-ı hümâyûn sâdır olmağın vech-i
me rûh üzere berât-ı erîf-i âli ân yazılmak içün i bu tezkere verildi fî gurre-i Safer
sene 1
( ubat 1 1 ).
51
Ü S K Ü D A R
S E M P O Z Y U M U
V I I I
Belge . Kıncı Baba (Feyzullah Baba) Tekkesi’nin yıktırılması ve emlakının satılması
Mülknâme-i hümâyûn yazıla ki
Yedikule ve Eyüb el-Ensârî ve Rumeli Hisârı ve Üsküdar taraflarında olub bundan akdem hedm olunan Bektâ î tekyelerinin keyfiyetleri bi’t-tahkîk zâhire ihraç olunması
muktezâ-yı irâde-i seniyyeden olduğuna binâ’en mahal-i merkûmede kâ’in tekyelerin
keyfiyetleri ber mûcib-i irâde-i âhâne tahkik olunarak bâ-takrîr rikâb-ı hümâyûn-ı
âhâneye arz olundukda vakf olan hâne ve arsa ve tarla ve bağların evkâfı tarafından
ve mülk olanların dahî vâris-i ma‘rûfları var ise anlara terk olduğu sûrette cânib-i mîriden zabt olunmak üzere icrâ kılınması mazmûnunda erefyâfte-i sudûr olan hatt-ı
hümâyûn-ı evketmakrûn-ı âhâne mûcibince maktûl Kıncı Baba’nın Üsküdar’da
kâ’in derûnunda mevcûd enkâzı hâvi bin elli zirâ‘ arsası cânib-i mîriden zabt ve lede’l-müzâ’ide bin guru mu‘accel ile Üsküdar’da Nuhkuyusu civârında sâkine Ahmed
Kâzım Efendi kerîmesi Cemile zîdet-iffetühâ uhdesinde karar ve tâlib-i aharı kef-i yed
etmekle karardâdesi üzere mu‘accelisi olan meblağ-ı mezbûr ile îcâb eden resm-i dellâliyesi mukâta‘at hazînesine teslîm olunduğuna mü ‘ir sûret-i ruznâmçe-i hümâyûn
verilmek mûcibince arsa-i mezkûr mûmaileyhân uhdesine kayd olunarak zabt ve
tasarrufu içün mülknâme-i hümâyûn i‘tâ olunmak bâbında bâ-telhîs-i fermân-ı âli ân
sâdır olmağın mûmaileyhâ Cemile zîdet-iffetühâ hakkında mezîd-i inâyet-i padi âhâne zuhûra gelüb i bu bin iki yüz kırk iki senesi mâh-ı Zilka‘adesinin on sekizinci günü
târihiyle müverrah bu mülknâme-i hümâyûn-ı sa‘âdet-makrûnu verdim ve buyurdum
ki mumaileyhin mukata‘at hazînesine teslîm eylediği mu‘accele-i mezkûr mukâbili arsa-i mezkûr mülk ise ber vech-i mülkiyye ve vakf ise taraf-ı vakfından temessük olmak
52
K I N C I
B A B A ,
M Ü R Ü V V E T
B A B A
V E
Y A R I M C A
B A B A
T E K K E L E R İ
artıyla keyfemâ-ye â ve yehtâr mutasarrıf olub zabt ve tasarrufuna kimesne tarafından
kânen-min-kân ve sebeben mine’l-esbâb ve veçhen mine’l-vücûh hiç kimesne ferd
dahl ve ta‘arruz ve mâni‘ ve terâhim-i kalemiyye kılmayalar deyû mülknâme-i hümâyûn
yazılmağla i bu tezkere verildi Ra sene 1
( Ekim 1 ).
Belge . Kıncı Baba (Feyzullah Baba) Tekkesi emlakının satılması.
Mülknâme-i hümâyûn yazıla ki
Rumeli ve Anadolu câniblerinde bulunan bi’l-cümle mülhid Bektâ i tekâyâ ve zevâyâlarının fakat türbe mahalleri ibkâ ile mâ‘adâ mahallerinin hedmi ve derûnlarında olan
mülhidânın tard ve teb ‘îdi ve kâffe-i emvâl ve emlâklarının cânib-i mirîden zabtıyla
bi’l-müzâ’ide taliblerine füruhtu husûsuna irâde-i aliyye-i mülûkâne müte‘allık olub
ol-bâbda eref-rîz-i sudûr buyurulan hatt-ı hümâyûn-ı evketmakrûn-ı âhâne mûcibince zümre-i mülhidûndan olub bundan akdem i‘dâm olunan (Kıncı Baba) nâm
akînin cânib-i mîriden mazbût emlâkından Üsküdâr’da Ko uyolu’nda eyh İbrahim
bağına muttasıl yirmi be dönüm bir kıt‘a bağı cânib-i mîriden zabtıyla lede’l-müzâ’ide
rağbâtü’n-nâs intifâ‘ından sonra bin guru mu‘accel ile medîne-i mezkûrede Nuhkuyusu’nda sâkine Nefi‘zâr Hâtûn binti Abdullah’ın uhdesinde karar ve tâlib-i aharı kef-i yed
etmekle karardâdesi üzere mu‘accelesi olan meblağ-ı mezbûr ile îcâb eden resm-i dellâliyyesi mukata‘at hazînesine teslîm olunduğunu mü ‘ir sûret-i ruznâmçe-i hümâyûn
verilmek mûcibince bağ-ı mezkûr mûmaileyhânın uhdesine kayd olunarak zabt ve
53
Ü S K Ü D A R
S E M P O Z Y U M U
V I I I
tasarrufu içün mülknâme-i hümâyûn i‘tâ olunmak bâbında bâ-telhîs-i âli ân sâdır
olmağın mûmaileyhâ Nefi‘zâr Hâtûn hakkında mezîd-i inâyet-i padi âhâne zuhûra
gelüb i bu bin iki yüz kırk altı senesi mâh-ı Muharremü’l-harâmın yirmi birinci günü
târihiyle müverrah bu mülknâme-i hümâyûn inâyet-i makrûn verdim ve buyurdum ki
mûmaileyhânın teslîm-i hazîne-i mukata‘at eden mu‘accele-i mezkûr mukâbili bağ-ı
mezkûr mülk ise ber vech-i mülkiyye ve vakf ise taraf-ı vakfına teslîm olmak artıyla
keyfemâ-ye â ve yehtâr mutasarrıf olub zabt ve tasarrufuna kimesne tarafından kânenmin-kân ve sebeben mine’l-esbâb ve veçhen mine’l-vücûh hiç ferd dahl ve ta‘arruz ve
mâni‘ ve terâhim-i kalemiyye kılmayalar deyû mülknâme-i hümâyûn yazılmağla i bu
tezkere verildi fî 1 Muharrem sene 1
(1 Temmuz 1 ).
Belge . Kıncı Baba (Feyzullah Baba) Tekkesi arsası üzerine camii yapıldığına dair
1
Mektûbi kalemine mahsûs müsveddedir
Evrâk numarası
Tesvîdi tarihi Haziran sene (1 Haziran 1
)
Tebyîzi tarihi Zilhicce sene 1 1/ Haziran sene 1 ( 1 Haziran 1
)
Taraf-ı Aliyye-i Me îhatpenâhiye
Üsküdar’da Kıncı Dede dergâhı postni inlik cihetinin uhdesine tevcihi istid‘âsına dâ’ir
eyh Mehmed Nuri Efendi tarafından rikâb-ı hümâyûn-ı cenâb-ı padi âhiye takdîm
54
K I N C I
B A B A ,
M Ü R Ü V V E T
B A B A
V E
Y A R I M C A
B A B A
T E K K E L E R İ
olunub nezârete irsâl olunan arzuhâl ile bu bâbda eyh-i mûmaileyh nezârete verdiği
diğer arzuhâl mahkeme-i tefti e lede’l-havâle eyh-i mûmaileyh tarafından evvelce de
bu bâbda vukû‘ bulan istid‘â ve taraf-ı âlî-i cenâb-ı me ihatpenâhileriyle cereyân eden
muhâbere üzerine 1 Te rin-i evvel sene ( Ekim 1 ) tarih ve numaralı tezkere-i
âcizi ile a ikâr olduğu üzere mukaddemâ hedm olunmu ve arsası üzerine câmi‘-i erîf
in â kılınmı olan Bektâ î dergâhı olub (bin iki yüz kırk iki tarihinde) hedm olunarak
arsası ahara füruhtla mülknâme-i hümâyûn verildiği ve ol bâbda evrâk meyânında
bulunan maliye nezâret-i celîlesinden muhbire tezkeresinde dahî arsa-i mezkûre vakf
olacağı anla ılmağla bunun kimseye temliki câ’iz olamayacağı ve olbâbdaki mülknâme-i hümâyûnda arsa-i mezkûre mülk ise temliki beyân olunduğu ve ahiren arasa-i
mezkûreye câmi‘-i erîf binâ edildiği haber verildiği beyanıyla istifsâr-ı mu‘âmeleyi
hâvî erefvârid olan 1 Ağustos sene ( Ağustos 1 ) tarih ve numaralı tezkere-i aliyye-i me ihatpenahileri üzerine bu makûle hedm olunan Bektâ î tekyeleri me ihatlarının tevcihine dâ’ir hazinece mu‘âmele cereyân etmemi olduğu gibi zaten arsa-i
mezkûre üzerine de câmi‘-i erîf binâ olunduğuna ve binâ’enaleyh câmi‘-i mezkûrun
tekyeye ifrâğı gayr-ı câ’iz bulunduğuna mebni mezkûr arzuhâllerin evvelki istid‘ânâmelerle (evrâk-ı merkûmenin i‘âdesiyle keyfiyet 1 Te rin-i sânî sene ( Kasım
1 ) tarih ve numaralı tezkere-i âcizî ile i ‘âr olunmu du ve me ihat-ı mezkûrenin
uhdesine tevcihi hakkında bu kere tarikat-ı aliyye-i Nak ibendiyeden eyh Mehmed
Nuri imzasıyla rikâb-ı kamertâb-ı cenâb-ı mülûkâneye takdim olunub nezârete irsâl
olunan arzuhâl ile nezârete i‘tâ eylediği arzuhâl evrâk-ı merkûme ile) birle dirilmek
üzere (mahkeme-i tefti ifadesiyle leffen) huzûr-ı âli-i me ihatpenahilerine takdîmi
ifâde ve mezkûr arzuhâller leffen takdîm kılınmı olmağla ol bâbda.
Belge . Mürüvvet Baba Tekkesi’nin 1
yılında yıktırılması ve emlakı
sküdar’da Atik Valide ‘de olan tekye ebniyesi külliyen hedm olunarak enkâzı arsa derûnunda mersûd idüğü ve arsa-i mezkûr ef‘âlinde bir bâb köhne menzil olub kimesnesi
olmadığı ve etrâfı ta duvarlalı arsa
Zirâ
1
Yedikule ve Eyüb el-Ensâri ve Rumeli Hisarı ve Üsküdar taraflarında olub bundan akdem hedm olunan Bekta î tekyelerinin keyfiyetleri bi’t-tahkîk zâhire ihraç olunması
muktezâ-yı irâde-i seniyyeden olduğuna binâ’en hovacagândan ve mektûbi defteri
hulefâsından Seyyid İbrahim Nazîf Efendi ve hassa mi‘marı hulefâsından Tahir Efendi
me’mûr kılınarak mahal-i merkûmeye gönderilmi ve mûmaileyhümâ mahal-i mezkûreyi bâ-mu‘âyene keyfiyetlerini mübeyyin terkîm ve takdîm eyledikleri defter nâtık olduğu
55
Ü S K Ü D A R
S E M P O Z Y U M U
V I I I
üzere Üsküdar’da Atik Vâlide’de olan Mürüvvet Baba tekyesinin ebniyyesi külliyen hedm
olunarak enkâzı arsası derûnunda mevcûd idüğü ve arsa-i mezkûr ittisâlinde bir bâb
köhne menzili olub hâli kalmı idüğü ve tekye mahallinin etrâfı ta duvarlı üç bin üç
yüz altmı sekiz zirâ‘ arsanın bin yedi yüz yirmi iki zirâ‘ mahalli Haremeyn vakfından ve
bin altı yüz kırk altı zirâ‘ mahalli mülk olduğu bâ-takrîr lede’l-arz takrîr-i mezkûr taraf-ı
hazret-i sadâretpenâhîden rikâb-ı hümâyûn-ı âhâneye lede’l-arz vakf olan hâne ve arsa
ve tarla ve bağların vakf-ı mü ârünileyh tarafından ve mülk olanları vâris-i ma‘rûfları var
ise anlara terk olunduğu surette cânib-i mîrî içün zabt olunması mazbûtta taraf-ı erîf-i
âhâne eref-rîz-i sudûr olmakdan nâ î mantûk-ı münîfi icrâ olunmak bâbında sâdır olan
fermân-ı âlî mûcibince muhallefâta (?) kayd olunub vakf taraflarına â’id olanlar içün
evkâf defterlerine ba ka ve vereselerine terki lâzım gelenler içün ba ka ilmuhaberi ve
hazîne-i mîrîden zabtı îcâb edenlerin karardâde kâ’imeleri verilmek ferman buyurulmağın mûcibince kayd olub vârislerine terki ve hazine-i mirîden zabtı lâzım gelenler
içün iktizâ eden ilmuhaber ve karardâde kâ’imeleri verilmi olmağla sâlifü’z-zikr arsa-i
merkûme vakf olan mahallerin Haremeyn tarafına terk olunduğunu mü ‘ir vakf-ı mezbûr
tarafına i bu ilmuhaber verildi fî 1 Receb sene 1
(1 ubat 1 ).
Belge . Yarımca Baba (Kelleci Bâli) Tekkesi’nin odalarının eyh yakınlarına bırakılması
Üsküdar Öküz Limanı nâm mahalde kâ’in Bektâ î eyhinin zevcesinin takdîm eyledikleri bir kıt‘a arzuhâl me’alinden eyh-i merkûm bundan akdem diyâr-ı ahara nefy
56
K I N C I
B A B A ,
M Ü R Ü V V E T
B A B A
V E
Y A R I M C A
B A B A
T E K K E L E R İ
ve tekye ıtlâf olunan mahalleri bâ-irâde-i âhâne hedm ile kendüleri ve bir nefer
vâlidesi olub imdiki hâlde hedm olmayan harem tarafında temekkün ve tevattun
eylemi ler ise de bundan sonra tekye nâmı yâd olunmayarak hâneleri olmak üzere
hâllerine merhameten bah olunması husûsunu tahrîr ve istid‘â eyledikleri ecilden
kuyûda mürâca‘at ve iktizâsını su’âl ve isti‘lâm olundukda Yedikule ve Eyüb el-Ensârî
ve Rumeli Hisârı ve Üsküdar taraflarında olub bundan akdem hedm olunan Bektâ î tekyelerinin keyfiyetleri bi’t-tahkîk zâhire ihrâç olunması muktezâ-yı irâde-i
seniyyeden olduğuna binâ’en hovacegândan ve mektûbî defteri hulefâından Seyyid
İbrahim Nazif Efendi ve hâssa mi‘mârı halifelerinden Tahir Efendi me’mûr kılınarak
mahal-i merkûmeye gönderilmi ve mûmaileyhâ mahal-i mezkûreyi bi’l-mu‘âyene
keyfiyetlerini mübeyyin terkîm eyledikleri defter nâtık olduğu üzere Öküz Limanı
anbârı ittisâlinde çe me üzerinde olan tekyenin yalnız meydan odası hedm olunmu
ve eyhe mahsûs iki aded oda ile ittisâlinde kâ’in bir aded hâne hedm olunmayub
nefy olunan eyhin zevcesi sâkin olduğu ve hedm olunan mahal ile bağçesi yüz
seksen ar ın idüğü vesâ’ir tekâyânın keyfiyâtı husûsu yahûd rikâb-ı hümâyûn-ı
âhâneye arz olundukda vakf olan hâne ve arsa mutasarrıflarının bilâ veled olanları
evkâfı tarafından ve vâris-i ma‘rûfeleri var ise anlara terk ve mülk olarak kimesneleri
olmayanların emlâkı cânib-i mîriden zabt olunması husûsuna irâde-i seniyye ta‘alluk
edüb ol veçhile o makûle Bektâ î eyhlerinden varisi olanların emlâkları varislerine
terk olunduğu mü ‘ir ilmuhaberi verilmi ve sahib-i arzuhâl-i mûmaileyhânın zevce
ve pederi eyh-i mumaileyhin veresesi olduğuna dâ’ir me’mûru tarafından terkîm
ve takdîm olunan defterde bir ey beyân olunduğundan sunûh-ı irâde-i seniyyeye
tatbiken mahal-i mezkûrda vâki‘ tekye-i mezkûrun emlâkı cânib-i mîriden zabt ile
bi’l-müzâ’ide talibine füruht olunmak üzere karardâde kâ’imesi verilmi ve eyh-i
mûmaileyhin bir nefer vâlide ve bir nefer zevce ve bir nefer zükûr ve bir nefer inâs
evladları olduğundan sunûh eden irâde-i âhâneye (tatbiken mahal-i mezkûrda
vâki‘ tekye-i mezkûrun emlâkı hazîne-i mîriden zabt ile bi’l-müzâ’ide talibine füruht
olunmak üzere karardâde kâ’imesi verilmi ve eyh-i mûmaileyhin bir nefer valide
ve bir nefer zevce ve bir nefer) nazaran emlâk merkûmenin hazîne-i mîriden zabtı
gayr-ı câ’iz olduğuna binâ’en varaka-i merkûmenin niyâzları ve emsâli veçhile emlâk-ı merkûmenin (hazîne-i mîriden) zararı kaydı ref‘ ve terkîn olunarak kendülere
terk olduğunu mü ‘ir ilmuhaberi i‘tâsını iktizâ eylediği mahallâtından derkenâr ve
sa‘âdetlû pa a tarafından i‘lâm olmağla mûcibince zarar kaydı terkîn ile ilmuhaberi
verilmek fermân buyurulan mûcibince kayd olunub emlâk-ı merkûmenin zarar kaydı
terkîn ile merhameten terk olunduğu mü ‘ir verese-i mezbûr tarafına i bu ilmuhaber
verilmi dir fî 1 N sene 1
(1 Nisan 1 ).
57
Ü S K Ü D A R
S E M P O Z Y U M U
V I I I
Belge . Yarımca Baba (Kelleci Bâli) Tekkesi’ne yiyecek verilmesi isteği (1 1).
Evkâf-ı hümayûn nâzırı izzetlû beyefendi hazretleri takririn veçhile arzuhâl-i mezbûrun battalda hıfz ettirilmesine himmet eyleye deyu fî Za sene ( 1 Aralık 1 1).
Pa a limanı civârında kâ’in Yarımca Baba tekyesi demekle arîf mülgâ Bektâ î tekyesi
me îhati kendisine ihsân buyurularak derûnunda âyîn-i Na ibendî ve Kâdiri icrâ
ve du‘â-yı ömr ve evket-i âhâneye itminan olunmakda olub tekye-i mezbûrun fukarasının mukaddema tahsîs buyurulmu olan yüz guru ta‘âmiyye ile hasbü’l-vakt
ve’l-hâl idâresi mümkün olamadığından ve mukaddemâ tekye-i mezbûrenin lağvında
Hamidiyye imâretinden muhsûs yevmi üç çift fudûlesi (?) kat‘ olunmu olduğundan
bahisle tekye-i mezbûreye mikdâr-ı kifâye fudûle (?) ve lahm ve erz ve revgan-ı zeyt
ve cervî ta‘yîn ve tahsîsini tekye-i mezbûre eyhi Ahmed Efendi dâ‘îleri mübârek ve
mu‘allâ rikâb-ı kamertâb-ı hazret-i mülûkâneye takdîm edüb ferman-ı sâmileriyle sûyı çâkeriye havâle buyurulan bir kıt‘a arzuhâlinde istid‘â etmi olub ancak bu makûle
tekye ve sâ’ireye gerek müceddeden ma‘â ve gerek yeniden ta‘yînât tahsîsi ve i‘tâsı
irâde-i seniyyeye tevâfuk etmeyeceğinden ba ka evkâf-ı hümayûn hazinesinin ahvâl-i
hazırasına nazaran husûs-ı müsted‘â-yı mezkûrun icrâsı uyamayacağından sahib-i
arzuhâl-i merkûme cevâb verilerek arzuhâl-i mezkûrun battalda hıfzı îcâb-ı hâlden
idüğü ma‘lûm-ı devletleri buyuruldu emr ve ferman hazret-i men lehü’l-emrindir fî
L sene (1 Aralık 1 1) Mahir Nu‘mân.
Battalda hıfz olundu.
58
K I N C I
B A B A ,
M Ü R Ü V V E T
B A B A
V E
Y A R I M C A
Belge 1. Yarımca Baba (Kelleci Bâli) Tekkesi’nin 1
rapor
B A B A
T E K K E L E R İ
donrası postni inleriyle ilgili
Üsküdar’da Ilıca deresinde Yarımca Ba Dede nâm-ı diğer Kelleci Bâli Dede türbesinin zâviyedarlığı kuyûd-ı kadîme-i vakfiye idâresinin kuyûdunda mukayyed olduğu
üzere Seyyid Ahmed Necib Dede ibn Seyyid Elhâc Mustafa Dede Burusa’da irtihâl
etmi dir târîh-i vefâtını bilen yokdur. Seyyid Ahmed Necib Dede’nin mahdumu eyh
Ahmed Efendi olub bin iki yüz altmı yedi târîhinde vefat edüb dergâhın hazîresinde
medfûndur. Bununda mahdûmu eyh Arif Efendi’dir. Bin iki yüz seksan iki târihinde
vefat etmi dir Bu da dergâhın hazîresinde medfûndur. Terk eylediği mahdumu eyh
Kâzım Efendi o zaman sâbî (?) olub Kadirihâne eyhi erâfeddin Efendi tarafından
Erzurûmî eyh Mustafa Efendi vekîl ta‘yîn olunub sekiz on sene kadar tedvîr-i umûr
vekâlet edüb vekâlet-i resmiyesi olduğunu bilen yokdur. Sâlifü’l-arz zâviyedarlıkda
me îhat vazîfesini îfâ eden Kâzım Efendi Seyyid Ahmed Necîb Dede Efendi merhûmun hafîdidir. Bin iki yüz doksan iki senesindenberi bilâ tevcîh eyh olunub meclis-i
me âyih ve bâ-mahkeme-i evkafça bu bâbda hiçbir gûnâ mu‘âmele sebk etmemi dir.
Mûmaileyh Kâzım Efendi sulehâ-yı ümmetten ve fahr-ı fukaradan icâzât ahz etmi
me âyihden olduğu ber mûcib-i emr ve ferman ahz ve sülüs eylediğim emr üzerine
olunan tahkîkâttan anla ıldığı arz beyânıyla i bu rapor Üsküdar evkâf me’mûriyet-i
aliyyesine takdîm kılındı ol-bâbda fermân fî 1 Te rin-i sânî sene
Üsküdar Evkâf Dâ’iresi Tahrîrât Kâtibi Ali Bey
59
KARACA
AHMEDÜzerine
ÜZERİNEYapılan
YAPILAN
ÇALIŞMALARA
Karaca Ahmed
Çalışmalara
DAİR Bir
BİR Literatür
LİTERATÜRDeğerlendirmesi
DEĞERLENDİRMESİ
Dair
DOÇ. DR. HAŞİM ŞAHİN
Sakarya Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi
Türkiye Selçuklu Devleti’nin zayıflamasıyla birlikte Anadolu’nun muhtelif bölgelerinde
kurulan beylikler arasında, kısa süre içerisinde güçlenip daha ön plana çıkmayı ba aranı Osmanlı Beyliği olmu tur. Nitekim bu husus, Orhan Gazi devrinde Anadolu’ya
gelen, hemen hemen bütün beyleri ziyaret eden me hur Fas’lı seyyah İbn Battûta’nın
da dikkatini çekmi ; “Osmancık oğlu İhtiyârüddin Orhan Bey’in Türk hükümdarları
arasında ülke ve askerce en büyüğü” cümleleriyle Osmanlı Beyliği’nin hızlı bir ekilde
artan kudretine atıfta bulunmu tur.1 Coğrafi konum itibarıyla Bizans Devleti’nin sınırında yer alması ve gazâ anlayı ını temel yayılma politikası haline getirmesi, Osmanlı
Beyliği’nin diğer beylikler arasında bu kadar kısa bir sürede sivrilmesinin ba lıca etkenlerinden birisi olmu tur. Bu dönemde Osmanlı toprakları İslam’ı yayma yahut ganimet
sevdasıyla bölgeye gelen çok sayıdaki dervi , ahi ve gazi için önemli bir cazibe merkezi
durumundaydı.
Önemli bir sufi ailesine mensup ve kendisi de bir Vefâî/Zeynî eyhi olan tarihçi A ıkpaazâde’nin, Yah i Fakih’in bilinen ilk Osmanlı tarihi niteliğindeki kayıp Menâkıb’ından
hareketle kaleme aldığı Târih-i Âl-i Osman isimli eserinde zikrettiği dönemin Anadolu’sunda etkin dört zümreden birisi olan dervi ler/abdallar, beyliğin kurulu sürecinde gerek sava larda, gerekse imar ve iskânda mühim roller üstlenmi ler, bu katkıları
sayesinde ilk Osmanlı beylerinin yakın teveccüh ve desteğini kazanmı lardı. Bilhassa,
Osman Gazi, Orhan Gazi ve I. Murad, yeni fethedilen bölgelerin Osmanlı Beyliği adına
kalıcı bir yurt haline gelmesini sağlayan bu dervi ler için bizzat devlet eliyle zaviyeler
kurmu lar yahut sufiler tarafından kurulan zaviyelerin ihtiyaçlarını gidermek maksadıyla bazı araziler vakfetmi lerdir. Beyliğin kurulu sürecine önemli katkılar sağladıkları anla ılan bu dervi ler/abdallar arasında, Osman Gazi devri için eyh Edebalı ve
61
¬ Foto: Mustafa Ardal
Ü S K Ü D A R
S E M P O Z Y U M U
V I I I
Karacaahmed
Türbesi’nin giri i.
Kumral Abdal’ın; Orhan Gazi devri için ise Geyikli Baba, Abdal Musa, Abdal Murad ve
Karaca Ahmed’in isimleri sayılabilir. Aynı zamanda önemli birer a iret önderi oldukları
da anla ılan bu Türkmen babaları, a iretleri ve mürdileriyle birlikte sava lara ve kale
ku atmalarına katılmı lar, fetih sonrasında ise ıssız arazilere, dağ ba larına, yol geçitlerine yahut yerli Hıristiyan halkın ya adığı köylerin civarına yerle erek, kurdukları
zâviyeler vasıtasıyla ele geçirilen bölgelerin iskanına katkıda bulunmu lardır.
Sözü edilen bu Türkmen dervi leri içerisinde, Üsküdar’da kendisine atfedilen bir
türbenin ve adıyla anılan bir mezarlığın bulunması, ayrıca Alevi gelenek içerisinde
saygıyla anılan bir ahsiyet olması hasebiyle adı en yaygın bilinenlerden birisi Karaca
Ahmed’dir. Buna rağmen hayatından bahseden kaynakların sınırlı, verilen bilgilerin
oldukça yetersiz olması bu Kalenderî dervi i/Rum Abdalı’nın gerçek kimliğini teferruatlı bir ekilde ortaya koymayı âdeta imkânsız hale getirmektedir.
Karaca Ahmed’den Bahseden Kaynaklar
Osman Gazi’nin beylik devrinin sonlarına doğru Anadolu’ya geldiği anla ılan Karaca Ahmed’in hayatından bahseden kaynakların oldukça geç tarihli olduğu söylenebilir. Bunlardan en eski tarihli olanı, Fatih Sultan Mehmed’in oğlu Cem Sultan’ın
isteği doğrultusunda Ebu’l-Hayr Rûmî’nin kaleme aldığı Saltuknâme’dir. Bu kaynağı
Uzun Firdevsî’nin yazdığı, Hacı Bektâ -ı Velî, müridleri ve ili kili olduğu rivayet edilen
62
K A R A C A
A H M E D
Ü Z E R İ N E
Y A P I L A N
Ç A L I Ş M A L A R
ahsiyetlerin hayatlarına dair bilgilerin yer aldığı Vilâyetnâme-i Hacı Bektâ -ı Velî ile
A ıkpa azâde, Ta köprîzâde, Gelibolulu Mustafa Âlî, Hoca Sadeddin Efendi ve Mehmed Mecdî gibi Osmanlı enetelektüellerinin eserleri takip eder.
Vilâyetnâme-i Hacı Bektâ -ı Velî ve Saltuknâme’de, Hacı Bektâ -ı Velî Anadolu’ya ilk
defa geldiği zaman Anadolu erenlerinin gözcüsü konumundaki Karaca Ahmed’in onu
kar ılamasını ihtiva eden menkıbeye yer verilmi tir. Bu iki eserde, doğaüstü güçlere sahip olma ve vah i hayvanları itaat altına alma gibi İslamiyet öncesi devre ait Türk inanç
motiflerinin de yer aldığı bazı menkıbevi bilgiler de bulunmaktadır. Vilâyetnâme-i Hacı
Bektâ -ı Velî’de yer alan rivayete göre, Anadolu erenlerinin gözcüsü ve Sivrihisarlı eyh
Nureddin’in müridi olan Karaca Ahmed, Fatma Bacı’nın ikazıyla Hacı Bekta ’ın gelip
Sulucakarahöyük’e yerle tiğini yanındakilere haber verir; birtakım kerametlerini gördükten sonra da yanına giderek biat eder.
Saltuknâme yazarının rivayetine göre ise, Hacı Bektâ -ı Velî’nin Anadolu’ya geldiğini
duyan Karaca Ahmed, “görelüm ne erdür” diyerek eline aldığı bir yılanı kamçı yapmı olduğu halde bir aslana biner ve dervi leriyle birlikte eyhin yanına gider. Buna
kar ın Hacı Bektâ -ı Velî ise, “madem o canlıya bindi biz de cansıza binelim” deyip
bir duvara binerek Karaca Ahmed’i kar ılamaya gider. eyhin bu kerametini ve aynı
zamanda Süleyman Peygamber’in seccadesinde oturduğunu gören Karaca Ahmed,
aslandan inerek Hacı Bekta Veli’nin elini öper ve saygısını dile getirir. Bu menkıbeler
İslam öncesi Türk tarihi içerisinde önemli yer tutan vah i hayvanları kontrol altına
alma merkezli amanist motiflerin Karaca Ahmed ile ili kilendirildiğini ortaya koyması
bakımından önemlidir. Bununla birlikte, ileride de bahsedileceği üzere, Karaca Ahmed’in ya adığı dönem göz önünde bulundurulduğunda, Vilâyetnâme-i Hacı Bektâ -ı
Velî ve Saltuknâme’de yer alan bütün bu bilgilere üpheyle bakılması zarureti ortaya
çıkar. Zira, Karaca Ahmed’in 1 1 ’te Geyve bölgesinin fethine katıldığı, Saruhan Oğullarına ait bir vakfiye kaydından hareketle 1 1’de hâlâ hayatta olduğu dü ünülürse;
1 ’teki Babailer İsyanının gerçekle tiği sırada karde i Mente ile birlikte Anadolu’ya
gelip 1 1’de vefat ettiği bilinen Hacı Bektâ -ı Velî ile görü ebilmi olması kronolojik
olarak mümkün görünmemektedir.
Söz konusu bu iki menâkıb kitabının haricinde Karaca Ahmed’in hayatından bir kaç satırı geçmese de bahseden kaynaklarda verilen bilgiler ise, yukarıdakilerden tamamen
farklıdır. Bu kaynaklarda daha ziyade onun Horasan diyarında Süleyman el-Horasânî
adındaki bir beyin oğlu iken, cezbeye kapılarak Anadolu’ya geli i, Geyve Akhisarı’na
yerle mesi, Bursa’nın fethine katılması ve Osmanlı Beyliği topraklarındaki faaliyetleri,
bu arada halk hekimi olarak öhret bulmasına dair rivayetlere yer verilirken, bazılarında ise sadece ismi zikredilmi tir.1 Meselâ A ıkpa azâde Karaca Ahmed’in Orhan Gazi
dönemi dervi leri arasında saymanın dı ında herhangi bir bilgi vermemi tir.11
63
Ü S K Ü D A R
S E M P O Z Y U M U
V I I I
Karaca Ahmed’in hayatı hakkında yazılan hemen hemen bütün literatürün temel kaynağını olu turan bu eserlerin haricinde, bu yarı efsanevi Türkmen eyhinin hayatına
dair yeni bir kaynağın kısa bir süre önce tespit edildiğini de burada ifade etmek gerekir. A ağıda da ifade edildiği üzere ilim dünyasına ilk defa Necdet Tosun tarafından
tanıtılan1 bu eser, Ak emseddin’e dair bir menâkıbın da yazarı olan Seyyid Hüseyin
Enisî’nin kaleme aldığı Mir’âtü’l-Vefâ li Vücûhi’s-Safâ isimli menakıbnâmedir. Birisi
İstanbul Vehbi Koç Vakfı Sadberk Hanım Müzesi Hüseyin Kocaba Kitaplığı Türkçe
Yazmalar nr. 1 ; diğeri ise Süleymaniye Kütüphanesi Mikrofilm Ar ivi nr. /1’de
olmak üzere imdilik bilinen iki nüshası bulunan bu eserde, Karaca Ahmed daha ziyade Bekta ilik’le ili kisi olmaksızın Mardin merkezli ve dönemin eyhlerinden eyh
Musa Zûlî yahut daha tanınmı ismiyle Sultan eyhmus ile doğrudan ili kilendirilmek
suretiyle ele alınmı tır. Bu eser Karaca Ahmed’in ailesine ve tasavvufi silsilesine ve bilinmeyen yönlerine dair verdiği diğer kaynaklarda yer almayan bilgilerin yanı sıra onun
için tamamıyle sünnî bir karakter de çizmektedir. Vilâyetnâme-i Hacı Bekta Velî’deki
gibi yırtıcı hayvan donuna girme motifinin de i lendiği bu eserde Karaca Ahmed’in
halk hekimliği yönüne de vurgu yapılması, eyhin 1
gibi oldukça erken bir tarihte vefat ettiğinin ifade edilmesi Seyyid Enisî’nin dönemine kadar nakledilen bilgileri
meczetmek suretiyle bir eser derlediği, pek çok bilgiyi de birbirine karı tırdığı izlenimi
uyandırmaktadır. Bununla birlikte bu menakıbın tenkidli ilmî bir ne rinin yapılması
konunun çok daha iyi anla ılması noktasında son derece faydalı olacaktır.
Buraya kadar değerlendirilmeye gayret edilen bu eserler Karaca Ahmed hakkında bilgi
veren temel kaynaklar olma özelliğine sahiptirler. Bunların dı ında, bu önemli Türkmen eyhinin muhtelif yerlerdeki türbelerine dair bazı belgelerin Ba bakanlık Osmanlı
Ar ivi’nde bulunduğunu da ifade etmek gerekir. Bununla birlikte, bu tebliğde asıl hedeflenen, Karaca Ahmed’e dair modern dönemde yapılan çalı malara dair bir tahlil/
analiz değerlendirmesidir.
Karaca Ahmed Üzerine Yapılan Araştırmalar
Modern dönemde Karaca Ahmed’in hayatına dair yapılan çalı maların hemen hemen
tamamı, Enisî’nin Mir’âtü’l-Vefâ’sının haricinde yukarıda sözü edilen kaynaklar çerçevesinde ele alınmı , bazı ara tırmalar hamasi bir ekilde menkıbevi bilgileri ön plana
çıkarırken, daha akademik kaygı ile kaleme alınan eserlerde ise eyhin daha ziyade
sava çı dervi karakteri ve halk hekimliği yönünü öne çıkarmı lardır. Bunlardan bir kısmı, Karaca Ahmed’in bilhassa Alevî gelenek içerisindeki rolünü ortaya koyma gayreti
içerisindedir. Bu ara tırmalarda Vilâyetnâme-i Hacı Bektâ -ı Velî ve Saltuknâme’deki
efsanevi bilgiler öne çıkarılmı , dolayısıyla Karaca Ahmed’in ahsiyeti menkıbevi olmaktan öteye geçememi tir.
64
K A R A C A
A H M E D
Ü Z E R İ N E
Y A P I L A N
Ç A L I Ş M A L A R
Karacaahmed
Türbesi.
Karaca Ahmed’in hayatından çok kısa da olsa bahsedilen ilk çalı malardan birisi F. W.
Hasluck’a aittir. Hasluck, Christianity and Islam Under the Sultans adlı çalı masında
Karaca Ahmed’in Horasan diyarından hükümdarlığı terkederek Anadolu’ya geldiğini,
Orhan Gazi döneminde Rumeli’de yapılan fetihlere katıldığını, çoğu defa Aziz George ile özde le tirildiğini yazmı tır. Hasluck’a göre, Üsküp ve Kamanova arasındaki bir
mevkide bulunan Aya Yorgi Manastırı ele geçirildiği zaman, Bekta i dervi leri tarafından buranın Karaca Ahmed adına bir tekke haline getirilmesinin sebebi de bu bağlantı
ile ilgilidir. Bu çalı mada dikkati çeken bir diğer husus ise yazarın Evliya Çelebi’den
hareketle Karaca Ahmed, Hacı Bektâ -ı Velî ve Ahmed Yesevi arasında bir bağlantının
olabileceğine dikkati çekmesidir.1
1 ’lu yıllarda eyhin hayatına dair her hangi bir esere rastlanmamaktadır. Ancak
1 ’lı yıllarda bilhassa muhtelif ehirlerdeki Halkevlerinin temsil ettikleri ehirlerin
yerel unsurlarını öne çıkarak çalı maları hızlandırmaları Karaca Ahmed üzerine de
bazı çalı maların yapılmasını sağlamı tır. Bu eserlerden birisi, Manisa Halkevi yayını
olarak 1 yılında Mustafa Çağatay Uluçay tarafından yapılmı tır. Bilhassa Manisa
üzerine yaptığı çalı malarıyla tanınan M. Ç. Uluçay, yine bu konuya dair kaleme aldığı
Saruhan oğulları ve Eserlerine Dair Vesikalar adlı iki ciltten müte ekkil eserinin birinci
cildinde Karaca Ahmed’in kısa bir biyografisi vermi tir. Ancak bu çalı mayı, Karaca
Ahmed noktai nazarında asıl önemli kılan husus, Saruhanoğulları’na ait vakfiyelerden
65
Ü S K Ü D A R
S E M P O Z Y U M U
V I I I
Karacaahmed’in
sandukası.
hareketle eyhin ölüm tarihinin tespiti olmu tur. Uluçay, Manisa’daki Revâk Sultan’a
ait zaviye vakıflarındaki iki belgeden hareketle, Karaca Ahmed’in 1 1’de ahitlik yapanlar arasında, 1 1’de ise merhum olduğunu tespit ederek muhtemel ölüm tarihinin bu zaman dilimi içerisinde olduğunu ortaya koymu tur.1 Bu çalı ma doğrudan
doğruya Saruhanoğullarına dair belgelerin kullanılmı olması bakımından önemlidir.
M. Çağatay Uluçay’ın eserinde yedi yıl sonra, buz kez Afyon Halkevi Ba kanı Edib Ali
Bâki Afyon merkezli olarak Karaca Ahmed’in bilhassa halk hekimliğini öne çıkaran bir
kitap ne retmi tir. Eski Bir Türk Halk Hekimi Karacaahmet ve Delileri Tedavi Yurdu
ba lığını ta ıyan oldukça kısa hacimli bu eserin özelliği sadece bir yönünü öne çıkarsa
da, Karaca Ahmed’e dair yazılan ilk monografi olma özelliğini ta ımasıdır. Dr. Edib Ali
Baki, eserinde Karaca Ahmed’in kısa biyografisini vermi , halk hekimliği yönüne değinmi , oğulu E ref ve ailenin diğer fertlerine dair bazı yerel bilgileri nakletmi , ardından Afyon Karacaahmet Köyü’ndeki akıl hastalarını tedavi geleneğini Karaca Ahmed
bağlantılı olarak değerlendirmi tir.1
66
K A R A C A
A H M E D
Ü Z E R İ N E
Y A P I L A N
Ç A L I Ş M A L A R
1 ’li yıllarda Karaca Ahmed’e dair yapılan ilk çalı ma Naci Kum’a aittir. Anadolu’nun
muhtelif yerlerine yaptığı seyahatler neticesinde çok değerli antropolojik çalı malar
yapan bu değerli ara tırmacı, 1
yılında İzmir ve Manisa’ya yaptığı bir gezi sırasında
edindiği gözlemlerini on yıl sonra, 1 ’de, “Karaca Ahmed’ler Hakkında İncelemeler,
Dü ünceler” ba lığıyla iki yazı halinde Türk Foklor Ara tırmaları Dergisi’nde ne retmi tir. Naci Kum bu makalelerinden ilkinde Manisa bölgesinde Hozor Köyü, Akhisar’a
bağlı Karacaköy ve E me’ye bağlı Karaca Ahmed Köyü’ndeki Karaca Ahmed türbeleri hakkında bilgi vermi tir.1 Bu yazı sözü edilen yıllarda Anadolu’nun en azından bir
bölgesindeki türbelere dönük halk inanı larını, beklentilerini göstermesi bakımından
oldukça önemlidir. Aynı yazının ikinci kısmında ise bu kez Vilâyetnâme-i Hacı Bektâ -ı
Velî’den hareketle eyhin biyografisini vermi tir.1 Bu dönemde müstakil ekilde ele
alınmasa da, Türk-İslam merkezli anlayı ın da tesiriyle Anadolu’da eren ve evliya kültünün yaygın ekilde i lenmeye ba landığı, daha ziyade halk efsaneleriyle karı an ve
halk için kaleme alınmı olan bazı eserlerde de Karaca Ahmed’e yer verildiği görülür.
Bu kabilden olmak üzere, Nezihe Araz 1 ’de kaleme aldığı Anadolu Evliyaları isimli
kitabının bir bölümünü Karaca Ahmed’e ayırmı , farklı coğrafyalardaki Karaca Ahmed
kültünü bilhassa Bekta i geleneği içerisindeki yerini ve halk hekimliği yönünü öne çıkararak edebi bir dille nakletmi tir.1
1 ’lı yıllarda müstakilen ele alınmasa da içerisinde Karaca Ahmed’e dair bahislerin
yer aldığı iki eser göze çarpmaktadır. Bunlardan ilki 1
yılında Hikmet Tanyu yazdığı
Ankara ve Çevresinde Adak ve Adak Yerleri isimli çalı ma olup bu eserde eyhin kısa
bir biyografisi ve kendisine dair bazı halk inanı ları nekledilmi tir. adlı eserinde Karaca
Ahmed hakkında bazı halk rivayetlerine yer vermi tir.1 1
yılında ise bu kez Aysel
Okan, İstanbul Evliyaları ba lığını ta ıyan eserinde Saltuknâme ve Vilâyetnâme-i Hacı
Bektâ -ı Velî’den hareketle ve sade bir dille eyhin biyografisini anlatmı tır.
Türkiye’de Aleviliğin tatsız çatı malarla da olsa ülke gündeminde yer almaya, belki de
Alevî toplumunun bir anlamda kendini daha somut argümanlarla ifade etmeye ba ladığı 1 ’li yılların ortalarından itibaren, bu camiaya mensup pek çok amatör ara tırmacının konuya ilgi gösterdiği, deği ik vakıf ve derneklerin çıkardığı dergilerde yer
alan bazı yazıların yanı sıra, çoğu ideolojik bazı kitapların içerisinde Karaca Ahmed’in
hayatına ve bilhassa Üsküdar’daki türbesine dair bazı bilgilere yer verildiği görülmektedir. Bilhassa entelektüel ki iliği ile tanınan Bedri Noyan, Hıdır Abdal Ocağı’na mensup
Alevi dedesi Mehmet Yaman gibi gelenekten gelen Alevi ara tırmacıların yaptıkları
çalı malar ve bireysel gayretleriyle Karaca Ahmed’in Alevi camia içerisinde daha iyi
bilinen bir ahsiyet haline gelmesini sağlamı tır. Merhum Mehmet Yaman 1
yılında
Büyük Türk Akıncısı, Evliyası, Hekimi Karaca Ahmed Sultan Hazretleri adıyla bu konuda müstakil bir eser kaleme almı tır. Bu eserde, Vilâyetnâme-i Hacı Bektâ -ı Velî’den
hareketle eyhin biyografisi olu turulmu , muhtelif yerlerdeki türbeleri hakkında bilgi
67
Ü S K Ü D A R
S E M P O Z Y U M U
V I I I
verilmi , ayrıca Üsküdar’daki türbe mezarlık hakkında da değerlendirmeler yapılmı tır. 1 Söz konusu bu eserin hamasi bir dille ve kullanılan kaynakların herhangi bir tenkide tabi tutulmadan doğru kabul edilmesi hasebiyle ilmi olmaktan çok uzak olduğunu
da ifade etmek gerekir. 1 yılında Karaca Ahmed’e dair bir diğer çalı ma Ragıp Üner’e
aittir. “XIII. Yüzyılda Ya ayan Bir Ruh Hekimi Karaca Ahmed Sultan” ba lıklı bu makalede eyhin kısa biyografisine ve Afyon merkezli olarak halk hekimliği yönüne vurgu
yapılmı tır.
Bu dönemde Karaca Ahmed’in Alevî ki iliğini öne çıkaran bu çalı maların yanı sıra
tam aksi yönde onun Sünnî bir karaktere sahip olduğuna vurgu yapan çalı maların da
yapıldığı görülmektedir. Mesela, ehir tarihi üzerine yaptığı ara tırmalarıyla bilinen İbrahim Hakkı Konyalı’nın Abideleri ve Kitabeleriyle Üsküdar Tarihi isimli çalı masında
çizdiği Karaca Ahmed portresini bu zaviyeden görmek mümkündür. Konyalı eserinde
Karaca Ahmed’e dair “billurla mı ve kesinle mi bir bilgi olmadığını” söyleyerek Vilayetnâme-i Hacı Bekta -ı Velî’nin yazarını ve eserde verilen bilgileri ele tirmi , konu
ile ilgili çalı an tarihçileri haklı olarak yeni ara tırmalar yapmaksızın eskiden verilen
bilgileri aynen kabul etmekle tenkid etmi , ayrıca Kara Ahmed türbesi ve mezarlığının “sünni olduğu halde Alevi-Bekta iler tarafından ele geçirilmeye çalı ıldığını” ifade
etmi tir. Elbette bu yorumları o yıllarda Alevi-Bekta î geleneği içerisinde önemli bir
yeri bulmaya ba layan, adına bir Alevi derneği kurulan bu Türkmen eyhini sahiplenmeye dönük hamasi ifadeler olarak değerlendirmek gerekir. Konyalı’nın kitabının
yayınlandığı yıl ne redilen ve içerisinde az da olsa Karaca Ahmed’e yer verilen bir diğer
eser, İstanbul üzerine yaptığı çalı malarıyla tanına Süheyl Ünver’in İstanbul’un Mutlu
Askerleri ve ehid Olanlar isimli, ağırlıklı olarak İstanbul’un fethine katılan nimelcey in
hayatlarını konu edinen kitabıdır. Bu eserde Ünver, Ayvansarayi’nin El Mecmuası’ndan
naklen Karaca Ahmed’in seyyahlığına ve diğer çalı malardan farklı olarak Nak bendi
tarikatıyla bağlantısına vurgu yapmı tır.
1 ’li yıllara gelindiğinde Karaca Ahmed üzerine yapılan çalı maların önceki on yıla
oranla biraz daha azaldığını söylemek mümkündür. Bu süreçte yapılan iki çalı madan
ilki Bedri Noyan tarafından “Karaca Ahmed Sultan” ba lığıyla Türk Folkloru Dergisi’nde yayınlanmı tır. Diğer çalı ma ise, son dönem Türk tarihçiliğinin önemli isimleri
arasında kabul edilen Feridun M. Emecen’in XVI. Asırda Manisa Kazası adıyla hazırladığı doktora tezidir. Emecen, 1 ’da Türk Tarih Kurumu tarafından ne redilen bu
çalı masında ar iv vesikalarından faydalanarak Manisa’daki Karaca Ahmed zaviyesine
dair bazı bilgiler vermi tir.
Bu tarihten iki yıl sonra Afyonkarahisarlı mahallî ara tırmacı Muharrem Bayar’ın II
Afyon Ara tırmaları Sempozyumu’nda sunduğu “Afyon’da Ya amı Büyük Velilerden
Karaca Ahmed Sultan”, ba lıklı bir tebliği, Karaca Ahmed hakkında ’lı yılların ilk çalı ması olma özelliğine sahiptir. Bayar tebliğinde bazı belgelerden hareketle, Karaca
68
K A R A C A
A H M E D
Ü Z E R İ N E
Y A P I L A N
Ç A L I Ş M A L A R
Karacaahmed
Türbesi’nin içi.
Ahmed’in Afyon ve civarındaki faaliyetlerinden, halk hekimliği yönünden bahsetmi ,
bu arada asıl türbesinin Afyon’da olduğunu izaha çalı mı tır. Bu dönemdeki bir diğer
çalı ma ükrü Haluk Akalın tarafından yapılmı tır. Akalın, V. Milletlerarası Türk Halk
Kültürü Kongresi’ne sunduğu “Akhisar’daki Karaca Ahmed Türbesi ve Bu Türbe İle İlgili
İnançlar” ba lıklı bildirisinde Karaca Ahmed ile ilgili literatürü kendisinin yayına hazırladığı Saltuknâme merkezli olarak değerlendirmi , Manisa/Akhisar’daki Karaca Ahmed kültü hakkında bilgi vermi tir. Bu tebliğ, daha önce Naci Kum’un verdiği türbeyle
ilgili inanı ların yakla ık kırk yıl sonra aynıyla devam ettiğini göstermesi bakımından
dikkat çekicidir.
Yeni bin yılda, ar iv kayıtları ve yeni kaynaklarla desteklenmek suretiyle Karaca Ahmed
hakkında çalı maların yapılmaya devam edilmi tir. Yukarıda sözü edilen XVI. Asırda
Manisa Kazası isimli eserin müellifi Feridun M. Emecen 1 yılında yayınlanan İlk Osmanlılar ve Batı Anadolu Beylikler Dünyası isimli makalelerinden müte ekkil eserinde Manisa merkezli olarak Karaca Ahmed’i de zikretmi tir. Ertesi yıl Alevi geleneğine
mensubiyetleri bilinen Ahmet Hezarfen-Cemal ener’in ne rettikleri Osmanlı Ar ivi’nde Mühimme ve İrade Defterleri’nde Aleviler-Bekta îler isimli eserde ise Karaca Ahmed
ile ilgili Osmanlı Ar ivi’nde yer alan bazı ar iv belgelerinin transkripsiyonu verilmi tir.
Bu dönemde, Karaca Ahmed’in biyografisine dair iki çalı ma da bu satırların yazarı
tarafından yapılmı tır. Bunlardan ilki, Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi’nin
69
Ü S K Ü D A R
S E M P O Z Y U M U
V I I I
Karacaahmed’in
abası.
. cildinde yer alan “Karaca Ahmed” ba lıklı maddedir. Bu çalı mada Karaca Ahmed’in biyografisi tarihi kaynaklar ı ığında muhtasar bir ekilde ortaya konulmaya
çalı ılmı tır. İkinci çalı ma ise, yılında birincisi düzenlenen Üsküdar Sempozyumu’na tebliğ olarak sunulan “XIV. Yüzyılda Bir Türk Dervi inin Serüveni: Karaca
Ahmed” isimli çalı madır. 1 Her iki çalı manın genel özelliği eyhin hayatını ana hatlarıyla ortaya koymanın yanı sıra, ar iv belgelerinden faydalanmak suretiyle Anadolu’nun muhtelif bölgelerindeki Karaca Ahmed’e dair izleri bulma gayreti içerisinde
olmalarıdır.
Bu tarihten itibaren Karaca Ahmed’e dair yapılan çalı maların önemli bir bölümünün
Üsküdar Sempozyumları çerçevesinde gerçekle tirildiği göze çarpmaktadır. Mesela,
bunlardan birisi Abdürrahim Tufantoz’a ait olup, yılında düzenlenen II. Üsküdar Sempozyumu’na sunulan “Üsküdar’da Bir Selçuklu Bakiyyesi: Gözcü Baba Karaca
Ahmed Sultan” ba lıklı tebliğdir. Bu tebliğde Vilâyetnâme-i Hacı Bekta Velî, Osmanlı
kronikleri ve daha önceki ara tırmalarda yer alan bilgileri değerlendirilmi tir. Tufantoz bu çalı masında, Karaca Ahmed’in “Anadolu’dan Üsküp’e kadar uzanan sahada
bir çok kabri ve makâmı bulunduğu için Anadolu insanına mâl olduğunu, dolayısıyla
nerede öldüğünün kesin olarak bilinmediğini” ileri sürmü tür. Yazıda daha sonra Karaca Ahmed’in muhtelif yerlerdeki türbelerine ve halk hekimliğine dair daha önceki
çalı maları tasdik eden bilgilere yer verilmi tir.
70
K A R A C A
A H M E D
Ü Z E R İ N E
Y A P I L A N
Ç A L I Ş M A L A R
Bu arada yılında Gazi Üniversitesi Öğretim Üyesi Alev Çakmakoğlu Kuru tarafından Bilig dergisinde Ankara Polatlı’daki Karaca Ahmed Zaviyesi üzerine bir makale yayınlanmı tır. Bu makalede Karaca Ahmed’in biyografisine klasik bilgiler çerçevesinde
yer verilmi , ardından söz konusu zaviyenin mimari özellikleri incelenmi tir.
Üsküdar Sempozyumları çerçevesinde yapılan bir diğer çalı ma Necdet Tosun’a ait
olup yılında V. Uluslararası Üsküdar Sempozyumu’na tebliğ olarak sunulmu tur.
Necdet Tosun’un “Karaca Ahmed Hakkında Yeni Bir Kaynak ve Meçhul Kalmı Bilgiler”
ba lığını ta ıyan bu tebliği önceki yapılan çalı malarla kıyaslandığında ayrı bir önemi
haizdir. N. Tosun tebliğinde, buraya kadar sözü edilen ara tırmalarda kullanılmamı
yeni bir kaynağı, yani Enîsî’nin Mir’âtü’l-Vefâ li Vücûhi’s-Safâ’yı ilk defa ilim dünyasına
tanıtmı , bu kaynaktan hareketle Karaca Ahmed’in hayatını ele almı , bu suretle eyhe
dair bu tarihten itibaren yapılacak çalı malara yeni bir boyut kazandırmı tır. Aynı yıl,
Tosun’un çalı masının tam aksine tamamen eski bilgileri esas alan, Karaca Ahmed’in
Aleviliğine, gayri sünni İslam anlayı ını telkin eden yönüne vurgu yapan bir çalı madan daha söz etmek gerekir. Aydın Demir-Ali Akta ortak bildirisi olarak “Sakarya Pamukova Köyü’nde Karaca Ahmet Sultan Türbesi” adıyla II. Uluslararası Türk Kültür
Evreninde Alevilik ve Bekta ilik Bilgi öleni’ne sunulan bu çalı mada Sakarya’daki türbe
merkeze alınarak değerlendirilmeye çalı ılmı tır.
Karaca Ahmed üzerine daha sonraki yıllarda söz konusu yazma eseri merkeze alan bazı
yeni ara tırmalar da yapılmı tır. Bunlar arasında Ahmet Ta ğın ve Dursun Gümü oğlu’nın çalı maları zikredilebilir. Ahmet Ta ğın, “Hacı Bekta ’ın Rum’a Geli i ve Karaca
Ahmed İle Kar ıla ması” ba lıklı tebliğinde Karaca Ahmed ile ilgili menkıbeleri farklı
bir bakı açısı ve antropolojik verilerle değerlendirmi tir. Aynı zamanda bir Bekta i
babası da olan Dursun Gümü oğlu ise, 1 yılında Enisî’nin Mir’âtü’l-Vefâ li Vücûhi’s-Safâ’sını Karaca Ahmet Sultan Menâkıbnâmesi adıyla latinize ederek ne retmi ,
eserin giri bölümünde ise eyhin hayatına dair daha önceki tarihlerde yapılan çalı malardan hareketle bir biyografi tesis etmi tir.
Karaca Ahmed Türbesi ve Mezarlığı Üzerine Yapılan Çalışmalar
Anadolu ve Balkanlar’da kendisine izafe edilen muhtelif türbelerin bulunduğu bilinen
Karaca Ahmed’in bir türbesi de, belki de payitahtta bulunması hasebiyle en me hur
olanlarından birisi Üsküdar’daki Karaca Ahmed türbesidir. Bu türbenin ilk nüvesini
XVI. yüzyıla tarihlenebilecek bir tekkenin olu turduğu anla ılmaktadır. Evliya Çelebi,
eserinde bu tekkeden bahsetmi ve mezarlık içerisinde bulunduğu belirtmi tir. Evliyâ’nın verdiği bu bilgi tekkenin 1 ’larda faal olduğunu ortaya koymaktadır. Ba ta
Evliya Çelebi olmak üzere dönemin kaynaklarının pek çoğunda eyhin asıl mezarının
Manisa’da olduğu konusunda bir fikir birliği vardır. Bu durum, Orhan gazi devrindeki
71
Ü S K Ü D A R
S E M P O Z Y U M U
V I I I
Osmanlı fetihleriyle birlikte bölgeye geldiği tahmin edilen Karaca Ahmed’in bu bölgede bir tekke kurmu olsa dahi sonraki yıllarda buradan ayrıldığını dü ündürmektedir.
Üsküdar’da bulunan Karaca Ahmed türbesinin ilk çekirdeğini, Manisa’da ya adığı yıllarda Horos Köyü’ndeki Karaca Ahmed türbesini sık sık ziyaret eden Gülfem Hatun’un,
kocası Kanuni Sultan Süleyman’ın padi ah olmasıyla birlikte İstanbul’a geldikten sonra, 1
yılında gördüğü bir rüya üzerine yaptırdığı bilinmektedir. Gülfem Hatun’un
üstü açık olarak yaptırdığı türbenin üzeri III. Mehmed’in annesi Safiye Sultan (v. 1 )
tarafından kapatılmı tır.
Sonraki yıllarda, 1 ’de Sultan Abdülmecid devrinde tamir gördüğü bilinen Karaca
Ahmed türbesinin içerisinde, Karaca Ahmed’e ait olduğuna inanılan hırka, tespih ve
sancağın yanı sıra 1 ’ta vefat eden eyh Halil, oğlu Selim Dede ve eyh Muhammed
Dede’nin de mezarları yer almaktadır. Karaca Ahmed’in türbesi bugün kendi adıyla
anılan İstanbul’un en büyük mezarlıklarından birisinin de merkezini olu turur. Mezarlık içerisinde Osmanlı bürokrat, âlim ve eyhlerinin mezarlarının yanı sıra, Karaca
Ahmed’in Horasan’dan gelirken bindiğine inanılan atına izafe edilen, kenarları açık,
kubbeli bir de türbe mevcuttur. Halk arasında eyhin atının mezarı olarak takdis edilen bu türbe ise gerçekte Rum Mehmed Pa azâde Ni ancı Hamza Pa a’ya aittir.
Karaca Ahmed ve türbesi gerek Osmanlı toplumunun önde gelen isimlerinin gerekse
böylesine önemli bir ahsiyetin makam da olsa mezarına ev sahipliği yapması hasebiyle sonraki yıllarda müstakil yahut bir bütünün parçası olarak yapılan çalı maların
konusu olmu tur. Mehmet Yaman, Karaca Ahmed’in hayatına dair yazdığı eserinde
Karaca Ahmed’in türbesi ve mezarlığına da değinmi , 1 Osman Önde mezarlığa ve
türbeye dair bazı bilgiler vermi , aynı ekilde İbrahim Hakkı Konyalı da Üsküdar
Tarihi isimli çalı masında Karacaahmed Türbesi’ni de incelemi burada medfun bazı
zevâtın mezar ta larından söz etmi tir. Daha sonraki yıllarda Mehmet Nermi Haskan
Yüzyıllar Boyunca Üsküdar isimli kitabında Karaca Ahmed’in türbesinden ve diğer ehirlerde kendisine izafe edilen türbelerden bahsetmi tir. eyhin türbesi ve mezarlığa
dair en doyurucu çalı malar ise Baha Tanman ve H. Necdet İ li’ye aittir. Bu çalı malardan ilkinde türbenin 1 ’te Safiye Sultan tarafından yapılı ından günümüze kadar
uzanan tarihine değinilmi ve bazı mimari özelliklerinden söz edilmi ; ikincisinde
ise Üsküdar Mekâbir-i Müslimîn’i de denilen mezarlığın tarihine değinilmi , burada
yer alan Yeniçeri mezarlarının çokluğu ise Karaca Ahmed’in Bekta iliği ile ili kilendirilmi tir.
Sonuç olarak, XIV. yüzyılda ya adığı tahmin edilen bu Türkmen dervi inin hayatı Cumhuriyet’in ilk yıllarından itibaren kısmen akademik, ancak çoğu defa hamasi bir ekilde ele alındığını, farklı yörelerde yapılan ara tırmaların çoğu defa bir sahiplenme
gayreti içerisinde olduğunu söylemek mümkündür. Bundan sonraki süreçte yeni bilgi
72
K A R A C A
A H M E D
Ü Z E R İ N E
Y A P I L A N
Ç A L I Ş M A L A R
ve belgeler ı ığında Karaca Ahmed’in hayatına dair somut bilgilerin ortaya konulması,
Karaca Ahmed Sultan Menâkıbı’nın tenkidli ve objektif bir ekilde ele alınması, tarihte
sadece bir tane mi yoksa birden fazla mı Karaca Ahmed’in bulunduğuna dair tespitlerin yapılması meselenin daha iyi anla ılması noktasında ilim dünyasına büyük katkılar
sağlayacaktır.
Dipnotlar
1
Ebû Abdullah Muhammed İbn Battûtâ et-Tancî, Tuhfetü’n-Nuzzâr fî Garâibi’l-Emsâr ve Acâibi’l-Esfâr
(İbn Battûta Seyahatnâmesi) (çeviri, inceleme ve notlar: A. Sait Aykut), I, İstanbul: Yapı Kredi Yayınları, , s. .
A ıkpa azâde, dönemin Anadolu’sunda misafirler ve seyyahlar arasında me hur, Abdalân-ı Rûm,
Ahiyân-ı Rûm, Gâziyân-ı Rûm ve Baciyân-ı Rûm isimlerini ta ıyan dört zümrenin bulunduğunu yazar (bk. Tevârih-i Âl-i Osmân [A ıkpa azâde Tarihi] [haz. H. Nihal Atsız], İstanbul: Ötüken Ne riyat,
11, s. .).
Bu zaviyeler ve üstlendikleri fonksiyonlar hakkında bk. Ömer Lütfi Barkan, “Osmanlı İmparatorluğunda Bir İskân ve Kolonizasyon Metodu Olarak Vakıflar ve Temlikler I: İstilâ Devirlerinin Kolonizatör Türk Dervi leri ve Zaviyeler”, Vakıflar Dergisi, sy. (1 ), s.
. Osmanlı Beyliği’nin
kurulu devrinde etkili olan zümreler hakkında ayrıca bk. Ha im ahin, Osmanlı Devleti’nin Kurulu
Döneminde Dinî Zümreler (1 -1 ), doktora tezi, Marmara Üniversitesi, İstanbul .
Uzun Firdevsî, Manâkib-i Hünkâr Hacı Bekta -i Veli, Vilâyet-nâme (haz. Abdülbaki Gölpınarlı), İstanbul 1 , s. 1 -1 .
Ebu-l Hayr Rûmi, Saltuknâme (haz. . H. Akalın), İstanbul 1
, II, s.
.
Bu konuda bk. Ahmet Ya ar Ocak, Alevi Bekta î İnançlarının İslam Öncesi Temelleri, İstanbul: İleti im
Yayınları, , s. 1 vd.
M. Çağatay Uluçay, Saruhan Oğulları ve Eserlerine Dair Vesikalar, I, Manisa: Manisa Halkevi Ne riyatı, 1 , s. 1 .
A ıkpa azade, s. . Babaîler İsyanı hakkında teferruatlı bilgi için bk. A. Ya ar Ocak, Babailer İsyanı: Alevîliğin Tarihsel Altyapısı Yahut Anadolu’da İslâm-Türk Heterodoksisisinin Te ekkülü, İstanbul:
Dergâh Yayınları, 1 , s. 1 vd.
Ha im ahin, “Karaca Ahmed”, DİA, İstanbul 1, XXIV,
.
1
Mesela bk. Ta köprîzâde, e - akāiku’n-Nu’mâniyye fî Ulemâi’d-Devleti’l-Osmâniyye (Osmanlı Bilginleri) (trc. Muharrem Tan), İstanbul: İz Yayıncılık, , s. 1; Mustafa Âlî, Künhü’l-Ahbâr, İstanbul
1 1, V, ; Mecdî Mehmed Efendi, Hadâiku’ - akâik (haz. Abdülkadir Özcan), İstanbul: Çağrı Yayınları, 1 , s. ; Baldırzâde Selîsî eyh Mehmed, Ravza-i Evliyâ (haz. Mefail Hızlı-Murat Yurtsever),
Bursa: Arasta Yayınları, , s. 1.
11
A ıkpa azâde, .
1
Necdet Tosun, “Karaca Ahmed Hakkında Yeni Bir Kaynak ve Meçhul Kalmı Bilgiler”, Uluslararası
Üsküdar Sempozyumu V (1- Kasım ), Bildiriler (ed. Co kun Yılmaz), İstanbul: Üsküdar Belediyesi Yayınları, , s.
.
1
F.W. Hasluck, Chiristianity and Islam under The Sultans, London: Oxford University Press, 1
- ,
.
1
M. Çağatay Uluçay, Saruhan oğulları ve Eserlerine Dair Vesikalar, I, İstanbul: Manisa Halkevi Yayını,
1 .
1
Edib Ali Baki, Eski Bir Türk Halk Hekimi Karaca Ahmed ve Delileri Tedavi Yurdu, İstanbul: Milli Mecmua Basımevi, 1 , s. -1 .
, II,
73
Ü S K Ü D A R
S E M P O Z Y U M U
V I I I
1
Naci Kum, “Karaca Ahmed’ler Hakkında İncelemeler, Dü ünceler I”, Türk Folklor Ara tırmaları,
IV/ (Mayıs 1 ), s. 1 -1 .
1
Naci Kum, “Karaca Ahmed’ler Hakkında İncelemeler, Dü ünceler I”, Türk Folklor Ara tırmaları,
IV/ (Haziran 1 ), s. 1 1 -1 1 .
1
Nezihe Araz, Anadolu Evliyaları, İstanbul: Fali Yayınları, 1
1
Hikmet Tanyu, Ankara ve Çevresinde Adak ve Adak Yerleri, Ankara: Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Yayını, 1 .
, s. 1 -
.
- .
Aysel Okan, İstanbul Evliyaları, İstanbul: Yeni Gür Matbaası, 1
1
Mehmet Yaman, Büyük Türk Akıncısı, Evliyası, Hekimi Karaca Ahmed Sultan Hazretleri, İstanbul:
Karaca Ahmet Türbesini Koruma Derneği Yayını, 1 , s. - .
, s.
Ragıp Üner, “XIII. Yüzyılda Ya ayan Bir Ruh Hekimi Karaca Ahmed Sultan”, Hayat Tarih Mecmuası,
II/1 (Aralık 1 ), s. 1 - .
İbrahim Hakkı Konyalı, Üsküdar Tarihi, İstanbul 1
, I,
-
.
Süheyl Ünver, İstanbul’un Mutlu Askerleri ve ehit Olanlar, Ankara: Türk Tarih Kurumu Basımevi,1 , s. .
Bedri Noyan, “Karaca Ahmed Sultan”, Türk Fokloru, III/
(İstanbul 1
).
Feridun M. Emecen, XVI. Asırda Manisa Kazası, Ankara: Türk Tarih Kurumu Yayınları, 1
.
Muharrem Bayar, “Afyon’da Ya amı Büyük Velilerden Karaca Ahmed Sultan”, II. Afyonkarahisar
Ara tırmaları Sempozumu Bildirileri ( - Mayıs 1 1), Afyon 1 1, s. - .
ükrü H. Akalın, “Akhisar’daki Karaca Ahmed Türbesi ve Bu Türbe İle İlgili İnançlar”, V. Milletlerarası
Türk Halk Kültürü Kongresi, Gelenek, Göreneki İnançlar Seksiyon Bildirileri, Ankara 1 , s. 1 - .
Ahmet Hezarfen-Cemal ener, Osmanlı Ar ivi’nde Mühimme ve İrade Defterleri’nde Aleviler-Bekta îler, İstanbul: Karaca Ahmet Sultan Kültür Derneği Yayınları, , s. 1 -1 .
Ha im ahin, “Karaca Ahmed”, TDV İslam Ansiklopedisi,
- .
, İstanbul: Türkiye Diyanet Vakfı, 1, s.
1
Ha im ahin, “XIV. Yüzyılda Bir Türk Dervi inin Serüveni: Karaca Ahmed”, I. Üsküdar Sempozyumu,
( - Mayıs ), (ed. Zekeriya Kur un vd.), İstanbul , II, ss. .
Osmanlı Ar ivinde bulunan ve Karaca Ahmed’e izafe edilen tekke ve köylere yapılan tevcihatlarla
ilgili, geç döneme ait bazı vakfiye kayıtlarından onun hangi bölgelerde dola tığını, nerelerde tekkeler kurduğunu kısmen saptamak mümkündür. Mesela, 11 (1 ) ve 11 (1 - ) yıllarında Tokat
Kazasına Tabi Kumnad ve 1 (1 )’te Seferihisar-Günyüzü kazasına tabi Karaca Ahmed Köylerindeki Karaca Ahmed Zâviyelerine yapılan tevcihler, yine 1 (1 )’ta yapılan bir tevcihte Karahisar-ı
Sahib’te Karaca Ahmed adlı bir köyden bahsedilmesi, Üsküp’te Tekke karyesinde Karaca Ahmed
Zâviyesine 1 (1 1) yılında zâviyedar ve tekkeni in atanmasına dair bir arz, 1 11(1 )’de Manisa’da Karaca Ahmed zâviyesine zâviyedar tayin edildiğine dair bir kayıt onun adı gecen ehirlere
uğradığının ve birer zâviye kurduğunun göstergesidir. Ayrıca belgelerden, adı geçen zaviyelerin bu
tarihlerde hâlâ faal oldukları da anla ılmaktadır.
Abdurrahim Tufantoz, “Üsküdar’da Bir Selçuklu Bakiyyesi: Gözcü Baba Karaca Ahmed Sultan”, II.
Üsküdar Sempozyumu Bildiriler (1 -1 Mart ), (ed. Zekeriya Kur un vd.) İstanbul: Üsküdar Belediyesi Yayınları, , II,
- .
Alev Çakmakoğlu Kuru, “Ankara Polatlı Karacaahmet Köyü’nde Karaca Ahmed Zaviyesi”, Bilig, sy.
(Güz ), s. - .
Necdet Tosun, “Karaca Ahmed Hakkında Yeni Bir Kaynak ve Meçhul Kalmı Bilgiler”, s.
-
.
Aydın Demir-Ali Akta , “Sakarya Pamukova Köyü’nde Karaca Ahmet Sultan Türbesi”, II. Uluslararası
Türk Kültür Evreninde Alevilik ve Bekta ilik Bilgi öleni, Ankara , s.
. Sakarya merkezli
türbeye dair yeni bir çalı ma tarafımdan yayına hazırlanmaktadır.
74
K A R A C A
A H M E D
Ü Z E R İ N E
Y A P I L A N
Ç A L I Ş M A L A R
Ahmet Ta ğın, “Hacı Bekta ’ın Rum’a Geli i ve Karaca Ahmed İle Kar ıla ması”, Uluslararası Hacı
Bekta Veli Sempozyumu (haz. Pınar Ecevitoğlu-Ali Murat İnce vd.), Ankara: Dipnot Yayınları, 1,
s. - .
Karaca Ahmet Sultan Menâkıbnâmesi (haz. Dursun Gümü oğlu), İstanbul: Alevi Vakıfları Federasyonu Yayını, 1 , s. 1 - 1.
Evliyâ Çelebi, Seyahatnâme (haz. Orhan aik Gökyay), İstanbul: Yapı Kredi Yayınları, 1
, I, .
Mehmet Yaman, Büyük Türk Akıncısı, Evliyası, Hekimi Karaca Ahmed Sultan Hazretleri, s. 11-1 .
1
a.g.e., s.
-1.
Osman Önde , “Karacaahmet Mezarlığı”, Hayat Tarih Mecmuası, sy. ( ubat 1
Konyalı, Üsküdar Tarihi, I, s.
1-
), s.
- .
.
Mehmet Nermi Haskan, Yüzyıllar Boyunca Üsküdar, II, İstanbul: Üsküdar Belediyesi Yayınları, 1,
s.
- 1.
Baha Tanman, “Karaca Ahmed Türbesi ve Tekkesi”, DBİA, IV, Ankara: Tarih Vakfı Yurt Yayınları, 1
s.
.
,
H. Necdet İ li, “Karacaahmet Mezarlığı”, DBİA, IV, Ankara: Tarih Vakfı Yurt Yayınları, 1
.
, s.
-
Kaynaklar
AKALIN, ükrü Haluk, “Akhisar’daki Karaca Ahmed Türbesi ve Bu Türbe İle İlgili İnançlar”, V.
Milletlerarası Türk Halk Kültürü Kongresi, Gelenek, Göreneki İnançlar Seksiyon Bildirileri,
Ankara 1 , s. 1 - .
ÂLÎ, Gelibolulu Mustafa Âlî, Künhü’l-Ahbâr, V, İstanbul 1 1.
ARAZ, Nezihe, Anadolu Evliyaları, İstanbul: Fali Yayınevi, 1
.
 IPA AZÂDE, Tevârih-i Âl-i Osman (A ıkpa azâde Tarihi), haz.: H. Nihal Atsız, . Baskı, İstanbul: Ötüken Ne riyat, 11.
BAKİ, Edib Âli, Eski Bir Türk Halk Hekimi Karacaahmet ve Delileri Tedavi Yurdu, İstanbul: Milli
Mecmua Basımevi, 1 .
BALDIRZÂDE, Baldırzâde Selîsî eyh Mehmed, Ravza-i Evliyâ, haz.: Mefail Hızlı-Murat Yurtsever, Bursa: Arasta Yayınları, .
BARKAN, Ömer Lütfi, “Osmanlı İmparatorluğunda Bir İskân ve Kolonizasyon Metodu Olarak
Vakıflar ve Temlikler I: İstilâ Devirlerinin Kolonizatör Türk Dervi leri ve Zaviyeler”, Vakıflar
Dergisi, sayı: , (1 ), s.
- .
BAYAR, Muharrem, “Afyon’da Ya amı Büyük Velilerden Karaca Ahmed Sultan”, II. Afyonkarahisar Ara tırmaları Sempozyumu Bildirileri, Afyon 1 1, s. - .
DEMİR, Aydın-Ali Akta , “Pamukova’daki Karaca Ahmed Sultan Tekkesi”, . Uluslararası Alevilik
Bilgi öleni, Ankara .
EBU-L HAYR-I RÛMÎ, Saltuknâme, II, haz.: ükrü Haluk Akalın, İstanbul: Kültür Bakanlığı Yayınları, 1 .
75
Ü S K Ü D A R
S E M P O Z Y U M U
V I I I
EMECEN, Feridun M., XVI. Asırda Manisa Kazası, Ankara: Türk Tarih Kurumu Yayınları, 1
.
EVLİYÂ ÇELEBİ, Seyahatnâme, I, haz.: Orhan aik Gökyay, İstanbul: Yapı Kredi Yayınları, 1
.
HASKAN, Mehmet Nermi, Yüzyıllar Boyunca Üsküdar, II, İstanbul: Üsküdar Belediyesi Yayınları, 1.
HASLUCK, F.W., Chiristianity and Islam Under The Sultans, I, London: Oxford University Press,
1 .
HEZARFEN, Ahmet-Cemal ener, Osmanlı Ar ivi’nde Mühimme ve İrade Defterleri’nde Aleviler-Bekta îler, İstanbul: Karaca Ahmet Kültür Derneği Yayınları, .
HÜSEYİN ENÎSÎ, Mir’âtü’l-Vefâ li Vücûhi’s-Safâ, İstanbul Vehbi Koç Vakfı Sadberk Hanım Müzesi Hüseyin Kocaba Kitaplığı Türkçe Yazmalar nr. 1 ; Kr .: Karaca Ahmet Sultan Menâkıbnâmesi, haz.: Dursun Gümü oğlu, İstanbul: Alevi Vakıfları Federasyonu Yayını, 1 .
İBN BATTÛTÂ, Ebû Abdullah Muhammed İbn Battûtâ et-Tancî, Tuhfetü’n-Nuzzâr fî Garâibi’l-Emsâr ve Acâibi’l-Esfâr (İbn Battûta Seyahatnâmesi), I, Çeviri, İnceleme ve Notlar: A.
Sait Aykut, İstanbul: Yapı Kredi Yayınları, .
İ Lİ, H. Necdet, “Karacaahmet Mezarlığı”, DBİA, IV, Ankara: Tarih Vakfı Yurt Yayınları, 1
- .
KONYALI, İbrahim Hakkı, Üsküdar Tarihi, I, İstanbul 1
, s.
.
KUM, Naci, “Karaca Ahmed’ler Hakkında İncelemeler I”, Türk Folklor Ara tırmaları, IV/
yıs 1 ), s. 1 -1 .
......, “Karaca Ahmed’ler Hakkında İncelemeler II”, Türk Folklor Ara tırmaları, IV/
1 ), s. 1 1 -1 1 .
(Ma-
(Haziran
KURU, Alev Çakmakoğlu, “Ankara Polatlı Karacaahmet Köyü’nde Karaca Ahmed Zaviyesi”, Bilig,
sayı: (Güz ), s. - .
MECDÎ MEHMED EFENDİ, Hadâiku’ - akâik, haz.: Abdülkadir Özcan, İstanbul: Çağrı Yayınları, 1 .
NOYAN, Bedri, “Karaca Ahmed Sultan”, Türk Fokloru, III/
(İstanbul 1
).
OCAK, Ahmet Ya ar, Babailer İsyanı: Alevîliğin Tarihsel Altyapısı Yahut Anadolu’da İslâm-Türk
Heterodoksisisinin Te ekkülü, . Baskı, İstanbul: Dergâh Yayınları, 1 .
......, Alevi Bekta î İnançlarının İslam Öncesi Temelleri, İstanbul: İleti im Yayınları, .
OKAN, Aysel, İstanbul Evliyaları, İstanbul: Yeni Gür Matbaası, 1
.
ÖNDE , Osman, “Karacaahmet Mezarlığı”, Hayat Tarih Mecmuası, sayı: ( ubat 1
AHİN, Ha im, “Karaca Ahmed”, TDV İslâm Ansiklopedisi,
, İstanbul 1, s.
), s.
-
- .
.
......, “XIV. Yüzyılda Bir Türk Dervi inin Serüveni: Karaca Ahmed”, Üsküdar Sempozyumu I, C. II
.
( - Mayıs ), İstanbul , ss. -
76
K A R A C A
A H M E D
Ü Z E R İ N E
Y A P I L A N
Ç A L I Ş M A L A R
TANMAN, Baha, “Karaca Ahmed Türbesi ve Tekkesi”, DBİA, IV, Ankara: Tarih Vakfı Yurt Yayınları, 1 , s.
.
TANYU, Hikmet, Ankara ve Çevresinde Adak ve Adak Yerleri, Ankara: Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Yayını, 1 .
TA
IN, Ahmet, “Hacı Bekta ’ın Rum’a Geli i ve Karaca Ahmed İle Kar ıla ması”, Uluslararası
Hacı Bekta Veli Sempozyumu, haz.: Pınar Ecevitoğlu-Ali Murat İnce vd., Ankara: Dipnot
Yayınları, 1, s. - .
TA KÖPRÎZÂDE, E - akâiku’n-Nu’mâniyye fî Ulemâi’d-Devleti’l-Osmâniyye (Osmanlı Bilginleri), terc.: Muharrem Tan, İstanbul: İz Yayıncılık, .
TOSUN, Necdet, “Karaca Ahmed Hakkında Yeni Bir Kaynak ve Meçhul Kalmı Bilgiler”, Uluslararası Üsküdar Sempozyumu V (1- Kasım ), Bildiriler, ed.: Co kun Yılmaz, İstanbul:
Üsküdar Belediyesi Yayınları, , s.
- .
TUFANTOZ, Abdurrahim, “Üsküdar’da Bir Selçuklu Bakiyyesi: Gözcü Baba Karaca Ahmed Sultan”, II. Üsküdar Sempozyumu Bildiriler (1 -1 Mart ), II, İstanbul: Üsküdar Belediyesi
Yayınları, , s.
- .
ULUÇAY, M. Çağatay, Saruhan Oğulları ve Eserlerine Dair Vesikalar, I, Manisa: Manisa Halkevi
Ne riyatı, 1 .
UZUNÇAR ILI, İsmail Hakkı, Osmanlı Tarihi, I, Ankara: Türk Tarih Kurumu Basımevi,
UZUN FİRDEVSÎ, Manâkib-i Hünkâr Hacı Bekta -i Veli (Vilâyet-nâme), haz.: Abdülbaki Gölpınarlı, İstanbul: İnkılâp Kitabevi, 1 .
ÜNER, Ragıp, “XIII. Yüzyılda Ya ayan Bir Ruh Hekimi Karaca Ahmed Sultan”, Hayat Tarih Mecmuası, II/1 (Aralık 1 ), s. 1 - .
ÜNVER, Süheyl, İstanbul’un Mutlu Askerleri ve ehit Olanlar, Ankara: Türk Tarih Kurumu Basımevi, 1 .
YAMAN, Mehmet, Büyük Türk Akıncısı, Evliyası, Hekimi Karaca Ahmet Sultan Hazretleri, İstanbul: Karaca Ahmet Sultan Derneği Yayını, 1 .
77
DEVÂTÎ MUSTAFA EFENDİ
VE KURDUĞU İKİ CELVETÎ TEKKESİ
OSMAN GÖRDEBİL
Ba bakanlık Osmanlı Ar ivi, İstanbul
Giriş
Celvetiyye tasavvuf mektebinin kurucusu olan Aziz Mahmud Hüdâî 1 . yüzyılın ikinci
1 . yüzyılın da ilk dönemlerinde ya amı , sekiz Osmanlı padi ahı görmü ve onların bir
kısmı ile münasebetleri olmu önemli bir âlim ve air sûfîdir. Toplumu ir ad etmesinin
yanında tesis ettiği okul ile Osmanlı tasavvuf tarihinde isimleri hayırla yâd edilen büyük
âriflerin yeti mesine de vesile olmu tur. Bunlardan birisi de Devâtî Mustafa Efendi’dir.
Devâtî Mustafa Efendi Üsküdar Hüdâî Âsitânesi’ne mürid olmu ve aldığı mür itlik
görevi ile Kastamonu’ya ir âd için gitmi ve burada bir Celvetî Dergâhı kurmu tur.
Daha sonra Üsküdar’a dönerek eyh Camii olarak bilinen Devâtî Tekkesi’nde ir âd
faaliyetlerinde bulunmu tur. Bu tekkeler Osmanlı’nın son dönemlerine kadar hizmetlerini yürütmü tür. Devatî Mustafa Efendi bu yolla bahsi geçen bölgelerde ilim ve irfan
hayatına yön vermi tir.
Bu çalı ma ile hakkında sınırlı bilgiler bulunan Devâtî Mustafa Efendi’nin kısaca
hayatından bahsedilecek, Üsküdar ve Kastamonu’da tesis ettiği dergâhların yeri,
postni inleri ile ilim, fikir ve irfan hayatına etkileri Osmanlı Devlet kayıtları ı ığında
incelenecektir.
1. Celvetiyye Tarikati
Tasavvuf tarihinde birçok tarikat zaman içerisinde kendisine özgü bir metot ve yol
belirleyerek birbirinden ayrı birer te ekkül halini almı tır. Bu tarikatların her birinin
farklıla ması deği ik zamanlar içerisinde olmu tur. Kimisi ilk dönemlerde ilke ve
79
¬ Foto: Hadi Arslan
Ü S K Ü D A R
S E M P O Z Y U M U
V I I I
esaslarını olu tururken, kimileri de sonraki zamanlarda ya amı bir mür idin etkisi
ile tekâmül etmi tir.
Celvetiyye tarikatı Aziz Mahmud Hüdâî tarafından etkin ve yaygın bir tarikat haline
getirilmi tir. Ancak Bursalı İsmail Hakkı Efendi’ye göre hicrî sekizinci asırda ya amı
olan İbrâhim Zâhid-i Geylânî tarafından ortaya konulmu bir tarikattır.1
İbrâhim Zâhid-i Geylânî iraz bölgesinde ya amı ve tarikatın silsilesinde kendisinden
sonra gelenler Erdebil’e yerle erek bu nisbeyle anılmı lardır. Erdebilî nisbesiyle anılan
eyhler Safiyyüddin Erdebîlî, Sadreddin Erdebîlî ve Alâaddin Alî Erdebîlî efendiler nispetlerinden de anla ılacağı gibi İran ile Azerbaycan arasında bir bölge olan Erdebil’de
ya amı lardır.
Tarikatın bundan sonraki silsilesindeki isim olan Hamidüddin Aksarâyî ile Celvetiyye
tarikatı Anadolu’da yaygınla maya ba lamı tır. Somuncu Baba olarak tanınan Aksarâyî’nin halifesi olan Hacı Bayram-ı Velî ile Bayramiyye adında bir yol ortaya çıkmı tır.
Onun da halifeleri Akbıyık Meczub, Hızır Dede ve Üftâde ile Celvetiyye Bayramiyye’den
ayrılan bir yol halini almı tır. Üftâde hazretlerinin önde gelen talebelerinden Aziz Mahmud Hüdâî ile de tarikat usül ve metotlarını tamamlamı tır.
Celvetiyye’nin Halvetîlik’ten ayrılan bir kol olduğu da belirtilmektedir. Nitekim Muhyiddin Üftâde hazretlerinin Sümbül Sinan’a ve Hüdaî’nin de Nureddinzâde ile Kerîmüddin Halvetî gibi Halvetî eyhlerine bağlı olması ve Hüdâî’nin “bizim tarîkimiz hem
Halvetî hem de Celvetî’dir” demesi bunun delilidir.
Celvetiyye tarikatı Aziz Mahmud Hüdâî ile öhret bulmu ve müritlerinin sayısı da bir
hayli artmı tır. Hüdâî hazretlerinin bir asra yakın ömür sürmesi, sekiz Osmanlı padi ahı
80
D E V Â T Î
M U S T A F A
E F E N D İ
V E
K U R D U Ğ U
İ K İ
C E L V E T Î
T E K K E S İ
görmesi ve bunlardan kendisine intisab edenlerin olması tarikatının yayılmasında
etkili olmu tur.
Aziz Mahmud Hüdâî Anadolu ve Rumeli’nin çe itli bölgelerine gönderdiği müridleri
ile Celvetiyye’nin farklı bölgelerde de yayılmasını sağlamı tır. Ancak tarikatın merkezi
olan İstanbul’daki Âsitâne her dönemde etkinliğini sürdürmü tür. Hüdâî’den sonra bu
âsitânede tekkelerin kapatılmasına kadar
eyh görev almı tır. Anadolu ve Rumeli’de
bulunan Celvetî dergâhlarının ba ına geçecek olan eyhlerin belirlenmesinde de İstanbul’daki âsitânenin post-ni inlerinden olur alınmı tır.
2. Devâtî Mustafa Efendi’nin Hayatı
Aziz Mahmud Hüdâî hazretlerinin kâmil bir tarikat haline getirdiği Celvetî tarikatının
önemli isimlerinden biri olan Devâtî Mustafa Efendi’nin ne zaman ve nerede doğduğu
hakkında bir bilgi yoktur. Ancak Üsküdar’da doğduğu ve burada gençliğini geçirdiği
tahmin edilmektedir. Ayrıca belgelerde babasının adının Resul olduğu bildirilmektedir.
Gençliğinde divit sanatıyla uğra tığı için “divitçi” anlamında kendisine “devâtî” lakabı
verilmi tir. Ancak bu isim ile ilgili belgelerde bir takım farklılıklar dikkatimizi çekmektedir. Devatî ismiyle me hur olmu olan Mustafa Efendi’nin Üsküdar’daki tekkesinde halifeliğini de yapan bir oğlu vardır ki o da Devâtîzâde Mehmed Efendi ismiyle
mâruftur. Kaynaklarda Devâtîzade denildiği zaman genel olarak oğlu Mehmed Efendi
anla ılmaktadır. Ancak Osmanlı Ar ivlerindeki bir takım belgelerde Mustafa Efendi
için Devâtîzâde ismi kullanılmı tır. Bize göre bu durumun iki sebebi olabilir. Birincisi
belgenin yazımı sırasında sehven bu ismin kullanılmı olmasıdır. İkincisi ise aslında
Devâtî namıyla bilinen Mustafa Efendi’nin ailesinin divitçilik i i ile me gul olduğu,
dolayısıyla bu ismin kendi lakabı olmasından öte bir aile ismi olma özelliği ta ımasıdır.
Yazılan belgenin arzuhal kısmında var olan bu “Devâtîzâde Mustafa Efendi” lafzının o
dönemin halifesi tarafından yazılmı olması bunun sehven yazılmı olması ihtimâlini
zayıflatmaktadır.
Mustafa Efendi’nin tasavvuf yoluna girmesinde gördüğü bir rüya etkili olmu tur.
Rüyasında kendisini yanar iken gören Mustafa Efendi uyandığı vakit “âlemde bir
mür id-i kâmil bulamadım ki benim derdime derman olsun” diye üzüldüğünü beyan
etmektedir. Bu ifadeden onun uzunca bir müddet dervi lik yolunun özlemini çektiği
anla ılmaktadır. Daha sonra kendisinin elinden tutulduğu ve Resûlullah Efendimizin
imamlığında gece namazı kıldığı ve Efendimiz’in ona “Senin derdine derman ve ulu
Mevlâ’ya vuslatına çare Üsküdarlı Ahmed Efendi (Muk’ad)’dendir” dediğini Mustafa
Efendi bizzat beyan etmektedir.
81
Ü S K Ü D A R
S E M P O Z Y U M U
V I I I
Bu rüya üzerine Muk’ad Ahmed Efendi’ye1 intisâb eden Devâtî Mustafa Efendi Tasavvuf eğitiminin önemli bir safhasında Efendimiz’in manevî i areti ve eyhinin de arzusu
ile Kastamonu’ya gitmi tir. Bu durumu kendisi u sözlerle açıklamaktadır: “…Gördüm
ki Sultân-ı Kevneyn (s.a.v.) orada oturuyor. Mübarek yüzlerinin nuru im ek gibi çakıyor. Efendime hürmet edip yer gösterdi, Efendim de oturdu. Nebiyy-i Muhterem:
“Bu yanındaki kimdir?” buyurdu. Efendim de “Sultanımın yetimi Mustafa kulundur”
dediler. Aleyhissalâtü ve’s-selâm Efendimiz: “Bunu Kastamonu’ya gönderin, sonra
Üsküdar’a gelir. Emr-i Hâk bunun üzerine cârî olmu tur.” buyurdular. Bu konuda söz
çoktur ancak anlatmaya izin yoktur.”11
Devâtî Mustafa Efendi bu manevî i aret ile Kastamonu’ya gitmi bir müddet orada
ikamet etmi tir. Mü ahedelerinden bahsederken Kastamonu ile ilgili birkaç hatırasını
da nakleden Mustafa Efendi’nin bu beyanlarından Kastamonu’ya ilk gidi i sırasında
eyhlik vazifesini almadığı anla ılmaktadır. Kastamonu’dan birkaç kez Üsküdar’a
eyhini ziyaret etme arzusu ile gitmek istemi se de her defasında izin verilmediğini,
ancak son gitme arzusuna olumlu bir cevap aldığını beyan eden Mustafa Efendi Kastamonu’dan eyhinin ziyaretine gelmi tir.
eyhinin yanına vardığında onun yanında bir sepet üzüm olduğu ve bunlardan iki
salkımını kendisine uzattığını bildiren Devâtî Mustafa Efendi, eyhinin “bunlardan
82
D E V Â T Î
M U S T A F A
E F E N D İ
V E
K U R D U Ğ U
İ K İ
C E L V E T Î
T E K K E S İ
Üsküdârî
e - eyh
Devâtîzâde
Muhammed
Efendi
bir salkımından birer tane fukaraya dağıt. Ama sakın iki tane verme hazmedemezler”
dediğini ve kalan diğer salkımı da kendinin yemesini söylediğini beyan eder. Orada birçok kimsenin gelip Muk’ad Ahmed Efendi’ye “Birer tane de bize ver Sultanım” dediği
ancak Ahmed Efendi’nin: “Bunlardan size verilmez, bu Celvetî erenlerine mahsustur”
diyerek ba ka kimselere vermediğini söylemektedir. Daha sonra eyhinin “Bu evin
anahtarını bunun eline verin” buyurmasıyla kendisine eyhlik vazifesinin verildiğini
bildirmektedir. Hatta bu esnâda Efendimiz’in ve Hüdâî hazretlerinin mânen orada bulunduklarını ve “bundan sonra bu kapıda her kim ma‘nâ talep ederse cevap bulacaktır”
buyurduklarını da bildirmektedir.1
Bundan sonra Devâtî Mustafa Efendi’nin Kastamonu’ya tekrar dönüp dönmediği
hakkında kesin bir bilgi bulunmamaktadır. Ancak Osmanlı Ar iv kayıtlarına göre Kastamonu Kırkçe me Mahallesinde bulunan Celvetî dergâhının Devâtî hazretlerinin ihyâ
ettiği bir yer olduğu anla ılmaktadır. Dolayısıyla Kastamonu’da eyh olarak bulunmu
olma ihtimali kuvvetlidir. Buna göre Mustafa Efendi hilâfetnâme aldıktan sonra tekrar
Kastamonu’ya dönmü ve orada bir tekke kurarak ir âd faaliyetlerine ba lamı tır.
Nitekim 1 1/1
tarihine kadar kayıtlarda tekkenin eyhlik görevinin devam ettiği
bildirilmektedir. Bu bağlamda Mustafa Efendi’nin eyhinin vefatından yani 1 /1
yılından önce burada bir tekke kurduğu anla ılmaktadır.
Üsküdar’a döndükten sonra Devâtî hazretlerinin ilme yöneldiği ve ulemâdan birinin yanında mülâzım olarak bulunduğu nakledilmektedir. Mülâzımlıktan sonra
imtihanda ba arı sağlayıp Kırklı bir medreseye müderris olarak tayin edilmi tir.
83
Ü S K Ü D A R
S E M P O Z Y U M U
V I I I
1 1-1 /1 -1
yılları arasında Molla Kesret Medresesi ile Vâlide Sultan Dârulhâdîs’inde müderris olarak görev yapmı tır.
1 /1
tarihinden itibaren müderrislikten ayrılan Devâtî Mustafa Efendi, bu tarihten
sonra Üsküdar Selmanağa mahallesinde bulunan eyh camiinde ir ad faaliyetlerinde
bulundu. Bu camide 1 /1
tarihinden sonra üç yıl bu vazifede bulunan Mustafa
Efendi 1 /1
tarihinde vefat etmi ve tekkenin bahçesine defnedilmi tir.1
Mustafa Efendi’nin aile hayatı ile ilgili bilgiler çok sınırlıdır. Oğlu Devâtîzade Mehmet
Efendi ailesinde bilinen tek ki idir. Mehmed Efendi Hüdâî âsitânesi eyhlerinden Mehmed Fenâyî (ö.1 /1 )’ye intisâb etmi tir. Bir süre müderrislik yapan Devâtîzâde
Mehmed Efendi, babasının vefatından sonra eyh camiine post-ni în tayin edilmi tir.
Gafûrî Mehmed Efendi’nin vefatı ile de Hüdâî âsitânesine eyh tayin edilmi tir. Mehmed Efendi eyh Camiinde yakla ık sekiz yıl, Hüdâî âsitânesinde ise on iki yıl kadar
görev yapmı ve1 /1
yılında vefat etmi tir. Kabri eyh camiinde babasının kabrinin yanında yer almaktadır.1
Ar iv kayıtlarında yer alan 1 /1 1 tarihli bir belgede yine Üsküdar’da Kefçe mahallesinde Devâtizâde Mehmet Efendi tarafından yaptırılmı bir mescidin Cuma namazı
için uygun hale getirilmesinden bahsedilmektedir. Bu belgeden anla ılacağı üzere
Mehmed Efendi sağlığında bir mescid in â ettirmi tir. Günümüzde ise bu mescidin
akıbeti hakkında herhangi bir bilgi tespit edilememi tir.1
Bunun dı ında Eski ehir’de bulunan bir mezar ta ında vefat tarihi 11 /1 olarak
kaydedilmi olan ve üzerinde “Üsküdârî e - eyh Devâtîzâde Muhammed Efendi” yazılı
bir mezar ta ı da tespit edilmi tir. Bu mezar ta ının burada bulunmasından Devâtî’nin
oğlu ya da torunu olan bir zâtın Eski ehir’e geldiği ve burada vefat etmi olduğu kuvvetle muhtemeldir. Üstelik bu zâtın eyhlik sıfatına hâiz olması da manidardır. Bu
84
D E V Â T Î
M U S T A F A
E F E N D İ
V E
K U R D U Ğ U
İ K İ
C E L V E T Î
T E K K E S İ
ahıs hakkında elde bulunan mezar ta ından öte bir bilgi bulunmamaktadır.1 Ayrıca
tekkenin haziresinde bulunan bir kabir ta ında yazan Devâtîzâde eyh Muhammed
Efendi oğlu Ali Efendi ifâdesinden Ali Efendi’nin Eski ehir’deki kabri tespit edilen
Muhammed Efendi’nin oğlu olması muhtemeldir.
3. Kastamonu’da Kurduğu Celvetî Tekkesi
Aziz Mahmud Hüdâî Anadolu ve Balkanlar’a birçok halife göndermi ve bu halifeler
gittikleri yerlerde kurdukları tekkeler ile Celvetiyye tarikatının kendilerinden sonra da
bu bölgelerde devam etmesini sağlamı lardır.
Anadolu’da kurulan bu tekkelerden biri de Kastamonu Kırkçe me mahallesinde bulunan eyh Mustafa Camii olarak bilinen dergâhtır. Bu tekkenin ilk olarak Hüdâî’nin
halifelerinden Resûlzâde Mustafa Efendi tarafından 1/1 1 tarihinde Serçeoğlu
türbesinin dergâh olarak kullanılmasıyla faaliyete geçtiği son dönem kaynaklarında
bilgi olarak yer almaktadır.1
Kastamonu’daki bu tekke ir ad vazifesini yerine getirirken İstanbul’da bulunan Hüdâî
asitânesi ile de bağını koparmamı tır. Nitekim dergâhta görev yapacak ki i için İstanbul
âsitânesinden onay alındığı belgelerde u ifade ile yer almı tır: “Vakf-ı mezburdan vâki
olan teveccühât Üsküdârî Hüdâî Aziz Mahmud Efendi âsitânesinde seccâde-ni in
olanların arzlarıyla olagelmi tir.”1
Bu bilgiler ı ığında Kastamonu Kırkçe me mahallesindeki dergâhın resmî kayıtlara
göre yıldan fazla bir süre faal olduğu kesin olarak anla ılmaktadır. Bu tarihten tekke
ve zaviyelerin kapatıldığı döneme kadar olan sürede dergâhın durumu hakkında tam
bir bilgiye ula ılamamaktadır.
Ayrıca bugün Kastamonu’da eyh Mustafa Efendi Camii olarak halen varlığını sürdüren bu tekkenin yanında yer alan Serçeoğlu türbesinin üzerinde eyh Mustafa Efendi
Türbesi ifadesi yer almaktadır ki bu yazı ile Devâtî Mustafa Efendi’nin kabri burada imi
gibi bir izlenim olu maktadır. Bu durum düzeltilmeyi bekleyen bir hata olarak ortada
durmaktadır.
Devâtî Mustafa Efendi’den sonra Kastamonu’ya Celvetî müridlerinin teveccühleri
devam etmi tir. Yine İstanbul âsitânesinin eyhlerinden olan Abdurrahman Nesîb
Efendi’nin oğlu ve aynı zamanda halîfesi olan Mehmed Rû en Efendi’nin de tasavvufî
terbiyesini ikmâl etmek için Kastamonu’ya gittiği ve burada erbain çıkardığı kaynaklarda yer almaktadır.1
85
Ü S K Ü D A R
S E M P O Z Y U M U
V I I I
4. Üsküdar’da Kurduğu Celvetî Tekkesi
Devâtî Mustafa Efendi Kastamonu’dan döndükten sonra İstanbul’da bir süre müderrislik yapmı tır. Bu zaman zarfında tasavvufî ir âd vazîfesini ifâ ettiği bir tekkeden söz
edilmemektedir.
1 1/1 tarihinde Arslan Ağazâde Mustafa Bey tarafından yaptırılan eyh Camii’nde 1 /1
tarihinden itibaren üç yıl ir âd faaliyetlerinde bulunan Devâtî
Mustafa Efendi bu camiye bir me rûta ve a evi ilâve ettirmi ve burayı tekke haline
getirmi tir.
Caminin kim tarafından yapıldığı hakkında farklı rivayetler ortaya atılmaktadır. Caminin yapımına ilk ba layan Arslan Ağa’nın 1 /1
tarihinde vefat etmesi üzerine
camiyi Arslan Ağa’nın oğlu Mustafa Efendi’nin tamamlamı olduğu ilk kitabeden
anla ılmaktadır. Burada adı geçen Mustafa Efendi’nin Devâtî Mustafa Efendi olduğunu söyleyenler olmu tur. Ancak belgelerde babasının adının Resul olarak yazılmı
olması bu ihtimali zayıflatmaktadır. 1 Bir diğer iddia ise camii Mustafa Efendi’nin oğlu
Mehmed Tahir Efendi’nin yaptırdığı ifadesidir. Devâtizâde Mehmed Efendi’nin kendi
adına yaptırdığı bir Kefçe Mahallesindeki mescit ile muhtemelen bu cami karı tırılarak
bu bilgi ortaya atılmı tır. Ancak hem kitabede yazan Aslanağazâde Mustafa ifadesi hem
de caminin yapım tarihi açsından bu ihtimal ortadan kaldırmaktadır. Caminin yapımı
ile ilgili net olan bilgi udur ki Arslan Ağa’nın oğlu olan Mustafa Efendi babasından
yarım kalan yapıyı ikmâl etmi tir ve bu Mustafa Efendi hakkında kaynaklarda bilgiye
rastlanmamaktadır.
Bir diğer husus ise bu caminin isimlendirilmesidir. Bu konuda belgeler ve kaynaklar
incelendiğinde cami için
eyh Camii,
Arslan Ağa Camii,
eyh Devâtî Mustafa Efendi Camii
isimlerinin kullanıldığı görülmektedir. Bu farklılığın sebebi bize göre Devâtî Mustafa
Efendi’nin öhretinin caminin bânîsi Arslan Ağa’dan daha yüksek olmasıdır. Bu sebebe
bağlı olarak Ar iv kayıtlarında e ine pek rastlamadığımız bir durum ortaya çıkmı ve
Evkaf Defterine cami ile ilgi bir tadilât kaydında Arslan Ağa Evkafı ve eyh Devâtî Camii
ismi aynı anda yazılmı tır.
Devâtî Mustafa Efendi vefatından üç yıl önce 1 /1
tarihinde bu camiye yerle mi
ve bir a evi ilâve ettirmi tir. Vefatına kadar burada ir ad vazifesini yerine getiren Mustafa Efendi 1 /1
tarihinde vefat etmi ve tekkenin bahçesine defnedilmi tir. Kendisi
için bir türbenin o zaman in â edildiği ancak bu türbenin yıkılıp yerine 1 /1
tarihinde imdiki türbenin yapıldığı kitâbeden anla ılmaktadır.
86
D E V Â T Î
M U S T A F A
E F E N D İ
V E
K U R D U Ğ U
İ K İ
C E L V E T Î
T E K K E S İ
Mustafa Efendi’den sonra tekkenin ba ına oğlu Mehmed Talib Efendi geçmi tir.
Mehmed Efendi belli bir süre görevi devam ettirdikten sonra Hüdâî asitânesine vefat
eden Mahmud Efendi’nin yerine eyh tayin edilmi tir. Bu durum Hüdâyi âsitânesi
ile Devâtî tekkesinin ili kilerinin devam ettirdiğinin bir göstergesi olması bakımından
önemlidir.
Üsküdar Devâtî Tekkesi 1
yılında tekke ve zâviyelerin kapatıldığı tarihe kadar Celvetiyye tarikatının bir kolu olarak irfan hayatını sürdürmü tür. Sultan II. Abdülhamid
zamanında 1 /1
tarihinde tekkenin büyük bir tadilât geçirdiği vakıf defterlerindeki kayıtlardan anla ılmaktadır.
Tekkenin eyhlerinden Talib Efendi’nin 1 /1 tarihinde ûra-yı devlete sunduğu arzuhalinde tekkenin yemek istihkâkının hazinece kesildiği ve yeniden verilmesi
konusu beyan edilmektedir. Buna bağlı olarak Mihrimah Sultan vakfından hergün
Devâtî tekkesine yemek gönderilmesi kararı verilmi , ancak gelen yemek miktarıyla
ilgili Per embe günleri iki kat yemek verileceği bildirilmi tir. Buradan anla ılıyor ki
tekkede icrâ-yı âyin günü Per embe’dir.
Üsküdar’da bulunan bu tekke ile ilgili belgelerde kar ımıza çıkan önemli bilgilerden bir
de bu tekkede bulunan teberrükât kâbilinden bir takım e yalardır. Devâtî tekkesinde
1 /1
tarihinde var olan e yâlar unlardır:
Na‘leyn-i erîf (Hz. Peygamber’e ait ayakkabı)
Miftâh-ı saâdet (Hz. Peygamber’in evinin anahtarı)
İki adet lihye-i erîf (sakal-ı erif )
Hüdâî hazretlerine ait Ba mâk-ı erîf (ayakkabıdan daha ince ayak giysisi)
Devâtî Mustafa Efendiye ait cülle-i erîf (Hurma kabı)
Padi ah tarafından hediye edilmi mushâf-ı erîf
İki sandık kitap.
Bu e yâlardan na‘leyn-i erif ve miftâh-ı saadet ile bir adet Kur’ân-ı Kerîm Padi ah IV.
Mehmet tarafından bizzat tekkeye hediye edilmi tir. Bu teberrükât yılın belli günlerinde tekkede ahalinin ziyaretine açıldığı yine belgelerde beyan edilmektedir.
Tekkenin altıncı eyhi olan Asım Efendi’nin vefatından sonra bu emânetleri elinde
tutan Asım Efendi’nin annesi Fatma Hanım fakirlik içinde olduğundan kendisine maa
tahsis edilmesini ve bu emanetleri hazineye devretmek istediğini beyan eden bir arzuhal sunmu ve devlet tarafından bu istek olumlu görülerek 1 /1
tarihli bir irâde
ile kendisine maa tahsis edilmi tir. Ancak yine bu iradede bu emanetlerden na‘leyn-i
erif ile miftâh-ı saadetin hazineye devredilmesi beyan edilmesine kar ın yakla ık
87
Ü S K Ü D A R
S E M P O Z Y U M U
V I I I
bir yıl sonra tekkede bulunan na‘leyn-i erîf için ta tan dolap yapılması istenmi tir.
Dolayısıyla bu teberrükâtların hazineye devredilmemi olabileceği de söz konusudur.
1 /1
tarihli irâdeye göre na‘leyn-i erîf için ta tan bir dolap yapılmı ve ön tarafınada demirden bir kapak takılması istenmi tir. Caminin doğu cephesinde hatip
kürsüsünün üst tarafındaki bu dolap bugün bo bir halde bulunmaktadır. Dolabın
üzerinde yer alan dörtlükte geçen na‘leyn-i erîfeyn ifadesinden o dönemde burada iki
aded na‘leyn-i erifin bulunduğu anla ılmaktadır. Ancak belgelerde na‘linin tek olduğu
vurgulanmaktadır. Bu durum bir çeli ki olarak ortada durmaktadır.
Bugün Topkapı sarayında kutsal emânetler dairesine üç adet nâ‘lîn-i erif bulunmaktadır ve bunların her biri birbirinden farklıdır. Bunların İstanbul’a ne yolla geldiği hakkında kesin bir bilgi olmamakla birlikte bir tanesinin 1 /1
tarihinde Hakkari’de bir
dervi in evinde bulunduğu rivayet edilmektedir. Bu nâ‘leyn-i erif İstanbul’da bulunan
na‘leyn-i erîfin e i olduğu dü üncesiyle oradan İstanbul’a iâr-ı nusret isimli bir gemi
vasıtasıyla getirildiği kayıtlarda yer almaktadır.
Tekkede bulunan bu teberrükâtın âkıbeti hakkında kaynaklarda herhangi bir bilgi yer
almamaktadır. 1
yılında tekke ve zâviyelerin kapatılmasıyla birlikte İstanbul tekkelerinde bulunan teberükâtlar Yenikapı Mevlevîhanesine toplanmı ancak Mayıs
1
tarihinde çıkan büyük yangın ile bu emanetlerin birçoğu zâyî olmu tur. Devâtî
tekkesine âit beyan ettiğimiz bu emanetlerin de bu yangında veya daha önce tekkenin
geçirdiği tamirat süreçlerinde kaybolmu olması muhtemeldir.
Sonuç
Devâtî Mustafa Efendi ve kurduğu tekkeler hakkında hazırladığımız bu bildiride kullandığımız kaynaklar içerisinde Ar iv belgeleri bize yol gösterici olmu tur. Genel olarak
çıkarılabilecek sonuçları unlardır;
Devâtî Mustafa Efendi Üsküdar ve Kastamonu’da iki etkin tekke kurmu olması açısından önemli bir isimdir.
Kendisine verilen Devâtî isminin belgelerde Devâtîzâde eklinde kullanılmı olmasından sülalesinin bu ismi kullandığı otaya çıkmaktadır.
Devâtî Mustafa Efendi’nin hem Celvetî dervi i hem de eyhi olarak Kastamonu’da
bulunduğu kendi ifadelerinden çıkarılabilmektedir.
Devâtîzâde eyh Muhammet Efendi isminde bir mezar ta ının da Eski ehir’de bulunması bu durumun detaylarını ara tırmacıların gün yüzüne çıkartmasını beklemektedir.
Belgelerden Kastamonu’daki tekkenin önceleri sadece mescid olduğu Cuma namazı
için müsait bulunduğu ve bir minber eklenerek camiye tebdîl edildiği anla ılmaktadır.
Yine belgelerde arzuhalleri yazanların isimlerine dikkat edildiği vakit, bunların Hüdâî Âsitânesi’nin post-ni înleri olduğu anla ılmaktır. Dolayısıyla Kastamonu’daki
88
D E V Â T Î
M U S T A F A
E F E N D İ
V E
K U R D U Ğ U
İ K İ
C E L V E T Î
T E K K E S İ
Dergâh ile ilgili yapılacak olan tasarruflar İstanbul Hüdâî âsitânesi eyhlerinin oluru
ile gerçekle tirilmektedir. Zaten belgelerden birinin derkenârında bu bilgi aynen
beyan edilmektedir. Buna göre Kastamonu Celvetî tekkesinin kurulu undan üç asır
sonra bile İstanbul ile bağını koparmadığı anla ılmaktadır. Dolayısı ile Celvetîlik
diğer tarikatların yanında Kastamonu’nun önemli irfan ocaklarından olmu tur.
Üsküdar’da bulunan teberrükâtın âkıbeti hakkında detaylı bir çalı maya ihtiyaç
vardır.
Hüdâî asitânesi ile bağlarını koparmadan uzun müddet varlığını sürdürmesi açısından Üsküdar Devâti tekkesi Üsküdar’ın önemli irfan merkezindendir.
Dipnotlar
1
1
11
1
1
1
1
1
1
1
1
1
Hasan Kamil Yılmaz, “Celvetiyye”, DİA, İstanbul, VII,
.
Hasan Kamil Yılmaz, Aziz Mahmûd Hüdâî ve Celvetiyye Tarikatı, Erkam Yay, İstanbul, 1 , s. 1 -1 .
a.g.e., s. 1 -1 .
Hasan Kamil Yılmaz, “Celvetiyye”, DİA, İstanbul,VII,
.
Hasan Kamil Yılmaz, Aziz Mahmûd Hüdâî ve Celvetiyye Tarikatı, s. .
BOA, C.EV. 1
. 1 1/ Cemaziyye’l-evvel 1 1 .
Necdet Yılmaz, Osmanlı Toplumunda Tasavvuf (1 .yy.), Osmanlı Ara tırmaları Vakfı Yay. İstanbul,
, s.
.
evval 1 1.
BOA, C.EV.
, 1 1 /
eyh Mustafa Devâtî, Tuhfetü’s-Sûfiyyîn (haz. Necdet Tosun), eyh Mustafa Devâtî Vakfı, İstanbul,
1
s. .
Muk’ad Ahmed Efendi (ö. 1 /1 ): Aziz Mahmud Hüdâî’den sonra Üsküdar’daki âsitanenin
eyhidir.
a.g.e., s. .
a.g.e. s. - .
a.g.e., s. 1 .
Nuri Özcan, “Mehmed Efendi, Divitçizâde”, DİA İstanbul, IX, 1.
BOA, AE.SMMD.IV. / , 1 1/ 1 aban 1 .
bk. Ek 1.
Hür Mahmud Yücel, Osmanlı Toplumunda Tasavvuf(1 .yy.), İnsan Yay. İstanbul, , s.
.
BOA, C.EV.
, 1 1 /
evval 1 1.
Hasan Aksoy, “Mehmed Rû en Efendi”, DİA İstanbul, XXVIII, .
Necdet Yılmaz, Osmanlı Toplumunda Tasavvuf (1 .yy.), Osmanlı Ara tırmaları Vakfı Yay. İstanbul,
, s.
.
OA, C.EV. 1
, 1 / C.Evvel 1 1 .
BOA, EV.d.
.
M. Baha Tanman, İstanbul Tekkelerinin Mimari ve Süsleme Özellikleri, doktora tezi, İstanbul, 1 , s.
.
BOA, İE.EV. 1 / , 1 /1 R. 1 .
BOA, EV.d.
.
BOA, D. / , 1 / Ramazan 1 .
BOA İ.DH.1 /
,
BOA İ.DH 1 /
, 1 B.1
Hakâyikü’l-vekâya‘ gazetesi, 1 Mayıs 1 .
Nilgün Çevrim, “Teberükât E yalarının Evkaf’taki Seriveni” Vakıflar Dergisi, Haziran 1 , s. 1 .
89
ÜSKÜDARLI BİR ŞEYHİN NOT DEFTERİ:
VUKUAT-I TEKÂYÂ’DAN VUKUAT-I ÂLEM’E
SANDIKÇI RİFÂÎ TEKKESİ VE ÇEVRESİ
YRD. DOÇ. DR. MUHARREM VAROL
İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi
Anadolu’ya XIII. yüzyıl gibi çok erken bir zamanda giri yapmasına rağmen İstanbul’da
ancak XVIII. yüzyılda etkin bir ekilde inti ar edebilen Rifâîlik tarikatının yayılım sahasında Üsküdar çok mühim bir mevkiyi i gal eder. Zira, İstanbul’un dört bir kö esinde
açılan Rifâî tekkelerinin âsitanesi olarak kabul edilen merkez tekke Menzilhane Yokuu’nda açılmı ve yeni dergâhlar da pe i sıra sökün etmi tir. Bilindiği üzere, İstanbul
Rifâîliğinin bu yüzyıldaki en önemli isimlerinden biri Mehmed Hadidî (ö. 1 ) olup,
onun açtığı koldan ilerleyen Osman Himayetî (ö. 1 ) pek çok halife yeti tirmi tir.
Bunlar arasında Karasarıklı lakabıyla maruf olan İbrahim Sabri Efendi’nin (ö. 1 )
yeti tirdiği eyh Nuri Efendi (ö. 1 ) neredeyse bir asırlık hayatında bilhassa Üsküdar
halkının kalbinde taht kurmu ve pek çok ki iyi kendine meclûb etmi tir.1 İ te Nuri
Efendi’den etkilenen bu güruha mensup Sandıkçı İbrahim Edhem Efendi de bir zanaatkâr olmasına ve eyhinin hayatında hilafet alamamasına rağmen vefatından hemen
sonra Rifâi tâcı ve hırkasına kavu arak bir tekke açmaya muvaffak olmu tur. Bu tekke
Üsküdar Topta ı’nda Hayrettin Çavu mahallesinde yer alıyordu. Yakın zamanda Atatürk Kitaplığı’nda bulduğumuz bir yazma mahdut bir ölçekte bilgi sahibi olduğumuz
bu tekkeye dair bir takım yeni malumat içermektedir. İ bu tebliğde bahsi geçen yazma
eserin muhteviyatı üzerinden Sandıkçı Tekkesi me âyih ve dervi ânı, Rifâî tarikatına
mahsus ayin ve adabın yanı sıra bilhassa Üsküdar tekkelerine dair önemli anekdotlar
aktarılacaktır. Ayrıca, tekkede bir dönem eyhlik yapan müellifin tuttuğu diğer notlar
üzerinden bir eyhin zihin yapısında yer bulan sosyal, kültürel, siyasi, iktisadi, askeri
ve kozmik olaylara temas edilerek kısa bir tekke tarihçesi okuması yapılacaktır.
91
¬ Foto: Seçkin Uçan
Ü S K Ü D A R
S E M P O Z Y U M U
V I I I
Kaynaklarda Sandıkçı, Cumartesi veya eyh Edhem Efendi Tekkesi olarak bilinen
bu tekkeye dair günümüze kadar etraflı bir malumatın eri tiğini söylemek mümkün
değildir. 1 - yılında eyh İbrahim Edhem tarafından kurulan tekkede, eyh İ.
Edhem’in oğlu Âbid Efendi ve torunu Ali Haydar Efendi’nin me ihat makamında bulundukları ve âyin gününün ise cumartesi olduğu kayıtlıdır. Ayrıca, 1 - yılına ait
istatistik cetveline göre bu tekkede ikisi kadın sekiz ki inin mevcut olduğu belirtilmi tir. Bununla beraber, Me ihat ar ivinde var olan tercüme-i hal varakalarında tekkenin
eyhi olarak Ali Haydar Efendi’ye dair ayrıntılı bilgi mevcuttur. eyh Ali Haydar Efendi
burada kendi eğitimine ve tarikat hilafetine değinmekle beraber, tekkenin vakfiyesinden bahsederek eyhlik makamının erkek evlada art ko ulduğunu ifade etmektedir.
Keza, amcası evket Efendi ve babası Âbid Efendi de dâhil olmak üzere kendisinden
de inabe alan yüz civarında bir müridân kitlesinden bahsetmi tir. Me ihat görevinin Ali Haydar Efendi tarafından ifa edildiği dönemde, Evkâf-ı Hümâyûn tarafından
yapılan bir tekke tahririnde de Seyyid İbrahim Edhem Efendi tarafından kurulan bu
Rifâî tekkesinin eyhlik vazifesinin müteselsil bir surette erkek evlada art kılındığı
görülmektedir. İbrahim Edhem Efendi bu suretle kendi soyundan gelenleri tarikat
hizmeti içerisinde tutmak istemi ve tabiatıyla kendi çocuklarının da geleceğini bir
ölçüde garanti altına almı tır.
92
S A N D I K Ç I
R İ F Â Î
T E K K E S İ
V E
Ç E V R E S İ
Sandıkçı Tekkesi, hem Üsküdar hem de tasavvuf tarihi açısından iki önemli ahıstan birinin eserine diğerinin ise kabrine ev sahipliği yapar. Bunlardan bir tanesi Kadirîlik içerisinde Enveriyye adında müstakil bir ube açmı olan, Ku adalı İbrahim Halvetî’den
istifade ettiği bilinen ve Tanzimat sonrası devlet adamlarından Âli Pa a’nın çocukluk
arkada ı Osman emsî Efendi’nin tekkenin cümle kapısındaki kitabede talik hatla
yazılmı olan manzum tarihidir. Bir diğeri ise “Said Pa a İmamı” diye maruf Hasan
Rıza Efendi’ye ait olan tekke haziresindeki mezardır. Malum olduğu üzere, M. Akif’in
Safahat’ında kendisi hakkında müstakil iir yazdığı bu zât, döneminin en önemli mevlidhân ve gazelhânlarından biri olarak kabul edilmekteydi. Bu me hur ahsın dergâhın
müdavimlerinden biri olduğu söylenir.1 Bunlardan ba ka, yeri geldiği zaman a ağıda
değineceğimiz birkaç önemli rivayet dı ında tekkenin tarihçesi hakkında yeterli malumatın olmadığını yeniden tekrar etmek gerekir. Atatürk Kitaplığı Yazma Eserler Koleksiyonunda K
nolu yazmanın içinde bu bo luğu bir noktaya kadar telafi edecek
mühim bilgi mevcut olmakla beraber, tarihsel bir metodoloji ve perspektifle bu metnin
değerlendirilmesinin Osmanlı tasavvuf tarihi çalı maları adına fayda sunacağını söylemek mümkündür.
Metni kaleme alan ahıs tekkenin kurucusunun büyük oğlu Mehmed evket Efendi’dir.
Kendisi, ailesi, tekkesi, çevresi ve ya adığı dönemin bir kısmına ait çe itli olayları derlediği bu not defteri aslında tam anlamıyla bir günlük gibi değerlendirilemez.11 Zira,
yazar 1 -1
yılları arasında defterine almayı tercih ettiği olaylarda oldukça seçici
bir tavır sergilemi tir. Nesnel bir dille betimlenen olaylarda, çok az yoruma rastlanmakla beraber, metin bir Osmanlı mutasavvıfının gözünde gündelik ya antı, tekkeler
arasındaki ili kiler ve söz konusu tarih aralığında cereyan eden bir takım siyasi olayların kaleme alınması bakımından son derece önemlidir. Buna ilave olarak, bir tekkenin
hitap ettiği sosyal ve toplumsal kesime dair bilginin değerlendirilmesi yönüyle de bu
not defteri Tanzimat sonrasında Üsküdar merkezli bir Rifâî tekkesinin etki alanının
görülmesini sağlar. Aynı zamanda, sosyal ve dini hayatın içerisinde geleneksel bir mahiyet arz eden âdet ve merasimlerin Osmanlı toplumunda ne denli etkili olduğu aynı
satırlardan takip edilebilir. Durkheimcı bir perspektifle söyleyecek olursak toplumsal
bir bilincin in asında yerle ik hale gelen bu tarz dini ve sosyal faaliyetlerin bir bakıma
XIX. yüzyıl Osmanlı toplumunun niteliğine dair kayda değer veriler ihtiva ettiği söylenebilir. A ağıda söz konusu not defterinde yazılı olan malumat sistematik bir ekilde
değerlendirilecektir.
Sandıkçı Tekkesinin Şeyhleri
Yukarıda değinildiği gibi, tekkenin bânisi ve vâkıfı Seyyid İbrahim Edhem, sandıkçılık
yaparak geçimini sağlayan bir zattır. Mehmed evket Efendi, tuttuğu notlarda aile boyu
eyhlik yapan zevatın tercüme-i hallerine temas ederek onların bireysel hayatları ve
93
Ü S K Ü D A R
S E M P O Z Y U M U
V I I I
eğitim formasyonlarını gözler önüne serer. Buna göre tekkenin ilk eyhi olan babası
İbrahim Edhem Efendi 1
tarihinde1 dünyaya gelmi tir. Babası İsmail oğlu Mehmed,
annesinin ismi ise Emine’dir. İbrahim Edhem, 1 yılında Hasahır Ba eskisi Süleyman Ağa’nın kızı Fatma hanımla evlenmi tir. İlk çocukları Hibetullah isminde bir kız
çocuğu olmasına rağmen, havale geçirerek vefat etmi tir. Bundan dört yıl sonra 1 ’de
Mehmed evket Efendi, bir dört yıl sonra da Ahmed Âbid Efendi dünyaya gelmi tir.
Üsküdar Yeniçe me’de sandıkçılık zanaatıyla me gul bulunan İbrahim Edhem Efendi’nin, tarikata giri i çok küçük ya larda gerçekle mi tir. Yedi sekiz ya larında o sırada
Üsküdar Debbağlar meydanında oturan me hur Rifâî eyhi Nuri Efendi’ye bağlanmı tır. Bu yolda üstün bir çaba göstererek çavu ve nakip olmu tur. eyh Nuri Efendi’nin
bu gayretli müridinin sadakat ve cömertlik gibi hasletlerinden ötürü memnuniyet duyduğu belirtilmi tir. Bu özelliklerinden dolayı hilafet makamına liyakat kazanmasına
rağmen, eyhinin kendisini yanından ayırmak istemediği ve onun dervi liğini devam
ettirdiği görülür. eyhi Nuri Efendi vefat edince, yerine geçen oğlu Tevfik Efendi’ye vekillik yapan Müneccimba ı Hacı Edhem Efendi, ilk i olarak İbrahim Edhem Efendi’yi
“nücebâ” makamına yükseltmi tir. Ardından Tabutçular semtinde bulunan Saçlı Hüseyin Efendi türbedarı Hacı Edhem Efendi’nin eliyle 1 ’de İbrahim Edhem’e eyhlik
alameti sayılan tâc ve hırka verildiği görülür. Bu “üç Edhem’in” tesadüfî veya tevâfukî
bir surette içtimasının ertesinde Mandıra Ustası demekle bilinen bo bir arsayı bin
94
S A N D I K Ç I
R İ F Â Î
T E K K E S İ
V E
Ç E V R E S İ
kuru la satın alan İbrahim Edhem oraya bir semahane, bir eyh odası ve bir kahve
odasından müte ekkil küçük bir tekke in a ettirmi tir. Tekke 1 Nisan 1
tarihine
müsadif bir berat gecesinde tören e liğinde açılır. Tekkenin açılması ve sonrasındaki
faaliyetlerinde sadece İbrahim Edhem’in değil zevcesi Fatma Hanım’ın da “yekdîl yekvücûd” olarak “hizmet-i ehlullah” ettikleri beyan edilir.1 “Muhibb-i ehl-i beyt ve silk-i
celîl-i Rifâ‘iyye’de ekmel bir zât ve halimiyyeti ve tevazuu ve mahviyeti derece-i nihâyede
olup el-fakru fahrî sırrına müzahiriyyet hâsıl etmi bir kimse” eklinde ehl-i beyt sevgisi
ve Rifâîlik yolu içerisinde tevazu, mahviyet ve fakirlik mefhumlarına vurgu yapılmak
suretiyle İbrahim Edhem Efendi’nin 1 Ocak 1
tarihinde vefat ettiği belirtilir.1
Tekkenin ikinci eyhi not defterinin sahibi Mehmed evket Efendi’dir. Mevcut literatürde eyh olarak kendisinin isminden bahsedilmese de1 yukarıda bahsi geçen vakfiye
gereği ve a ağıda da ifade edileceği üzere eyhlik makamına getirili inin doğal bir sonucu olarak öldüğü tarihe kadar tekke me ihatında kaldığı anla ılmaktadır. Mehmed
evket Efendi, kendi serencamesinden ayrıntılı bir ekilde bahseder. 1 Eylül 1
tarihine tesadüf eden bir sahur vaktinde Üsküdar’da Evliya Hoca mahallesinde Servili
hanede dünyaya gelmi tir. Aralık 1 ’de Evliya Hoca mahallesinde Ali Rıza Hoca
mektebinde ailesi ve akrabasının hazır olduğu bir ortamda bed’i besmele yapmı tır.
ubat 1 ’da Defterhane’ye bağlı Tapu Odası’nda çalı maya ba lar. Mehmed evket
Efendi bir ara Enderun-i Hümâyûn’da istihdam edilmek istenmi tir. “Üsküdar’da bir
attar dükkanında” eski kurenâdan Tığlızâde Hakkı Bey ile Mabeyn mü irlerinden Nuri
Pa a’nın kaynı Ahmed Bey’in görü meleri sonucu Mehmed evket’in padi ahın kurenâlık hizmetinde değerlendirilebileceği fikri ortaya atılır. Hemen ertesi günü Ocak
1 ’te Enderun defterine kaydı yapılır ve iki hafta sonra bir Berat gecesinde Sultan
Abdülaziz’in huzuruna çıkartılır. “Kaderin adem-i yardımı cihetiyle mesrur olunamayıp” 1 lira ihsan verilerek geri gönderilir. Böylece, sarayın en önemli kısımlarından
birine girme ihtimalini kaybeden Mehmed evket’in, padi ahın huzuruna iki kez daha
çıkartılmasıyla gönlünün alındığı anla ılmaktadır. Bu olay diğer bir açıdan tahlile tabi
tutulduğunda XIX. yüzyıl özelinde sarayın Enderun bölümünün insan ihtiyacının nasıl
bir usulle kar ılandığı ya da hangi ağlar aracılığı ile bu mekanizmanın çalı tığı noktasında bir dereceye kadar fikir verebilir.
Ağustos 1 ’da Evkaf-ı Hümâyun’a bağlı Ta ra Senedâtı bölümünde memuriyete
devam eden Mehmed evket’in bir süre sonra i ini daha iyi yapabilmek maksadıyla
Darülfünun’da “Evzân-ı Cedîd” derslerini takip ettiği anla ılmaktadır. Bir memurun
kendi niteliğini artırmak maksadıyla dı arıdan üniversite derslerini takip etmesini salt
bir bireysel çaba olarak görmemek, devletin idari bir tasarrufu eklinde değerlendirmek daha doğru olsa gerektir. Burada daha fazla durmadığı ve
ubat 1 ’de ikinci kez olarak Defterhane’ye ba ladığı görülür. Bütün bu memuriyet i leriyle me gul
iken, Mayıs 1 1’de dünya evine girmi tir. E i Nikrân Kalfa, o dönem ehzade olan
95
Ü S K Ü D A R
S E M P O Z Y U M U
V I I I
Mehmed Re ad Efendi’nin (Sultan V. Mehmed Re ad) cariyelerinden biridir. Bu durum
bir tekkenin Saray’a olan yakınlığı ve ili ki ağlarını net bir ekilde ortaya koymaktadır.
Mehmed evket, 1 ubat 1 ’de Mekteb-i Tıbbiye-i ahane içerisinde te ekkül etmi
bulunan Muhacirîn-i Sıhhiye Komisyonu Umum Muhacirîn Hastahaneleri’nde kuru maa kar ılığında tahkik memuru olur. Maa ının tedricen 1 kuru a kadar arttığı
görülmektedir. Burada 1 yılının haziran ayına kadar çalı mı tır. Mehmed evket’in
1 1 nüfus sayımına görevli olarak i tirak ettiği görülür. Birinci Belediye Dairesi’ne bağlı altıncı İslam kolunda 1 kuru la tavzif edilir. 1 ubat 1 1 tarihinde Ayasofya-i
Kebir’e bağlı Yerebatan mahallesinde nüfus yazımında bulunur. 1 Nisan 1 1’de ise
Üsküdar Dokuzuncu Belediye dairesine bağlı mahallelerin nüfusunu kayda geçirdiği
görülüyor.1
Memuriyet hayatını bu ekilde kayda alan Mehmed evket Efendi, tarikat yönüne dair
de bilgi payla mı tır. Ocak 1 1’de babasının da eyhi olan Nuri Efendi’den Bağlar
meydanı denilen mevkide erbet “nû ” ederek Rifâî tarikatına adım atmı tır. “Erenler
hakikatte dervi ler zümresine idhâl eyleye” eklinde dua eden yazar zaman içerisinde
tarikatın silsile-i merâtibinde kademeli olarak ilerleyebilmi tir. 1 ’de çavu eddini,
1 ’de ise babasına biat ederek nakip eddini bağlar. ubat 1 ’de nukebâ, bundan
yakla ık altı ay sonra ise nücebâ eddini bağladığı görülür. 1 Eylül 1 ’e gelindiğinde
Ahmed b. Elvan sülalesinden Seyyid Salim Efendi’nin de aralarında bulunduğu kalabalık bir eyh topluluğu huzurunda icra edilen merasimle babasından hilafet alır.1
Buradan anla ıldığı kadarıyla, bir tekke eyhinin oğlu olarak Mehmed evket yakla ık
olarak yılda hilafet alabilmi tir. Babasının 1 ’de tam anlamıyla tekke me ihatı aldığı kabul edilecek olursa 1 yıl sonra oğlu Mehmed evket onun yerine geçebilmi tir
ki bunun az bir süre olmadığını tahmin etmek zor değildir. Böylece, bir Rifâî mensubunun da bu anlamda küçük ya lardan itibaren hangi makamlardan geçerek eyhliğe
ehil hale getirildiğini bu örnekte anlamak mümkündür.
Mehmed evket Efendi’nin vefat tarihine dair bir kayda tesadüf edilmemekle beraber,
defter içerisindeki notlara bakılacak olursa, tahmini olarak bunun 1
yılının ikinci
yarısından sonra olduğunu söylemek mümkündür. Buradan hareketle, babasının vefat
tarihi olan 1 ’den itibaren tekkeyi en fazla altı yıl yönetmi olmalıdır.1 Fakat burada
unu da belirtmekte fayda var onun aynı zaman diliminde devlet memuriyetine de
devam etmesi iki görevi bir arada götürme ihtimalini haizdir. Bu durum her ne kadar
Meclis-i Me âyih’in câri kuralına1 aykırılık te kil etse de fiili olarak böyle hallerden
bahsetmek mümkündür.
Mehmed evket Efendi’den sonra me ihat makamına karde i Ahmed Âbid Efendi geçmi tir. Âbid Efendi’nin doğum tarihi yakla ık olarak 1
yılının ikinci yarısından sonradır. O da Evliya Hoca mahallesinde Çavu dere caddesindeki evde dünyaya gelmi tir.
96
S A N D I K Ç I
R İ F Â Î
T E K K E S İ
V E
Ç E V R E S İ
Dört ya ında Ahmediye Mektebi’nde eğitime ba lar. 1 Temmuz 1 ’da ilk evliliğini
gerçekle tirir. 1 ’da Balat kıyısında demirlemi bulunan âdiye adlı fırkateynin hastahanesinde bölük eminliği, sonra Üsküdar Bülbülderesi’nde Serkiz Bey’in konağı hastaneye çevrildiğinde orada da esvap eminliği görevlerinde bulunur. Bundan sonraki
durağı ise İplikhane denilen hastane olup, burada vekilharçlık vazifesini ifa eder. Bu
sırada ilk e inden bo anmı ve ikinci evliliğini ise Ağustos 1 ’de Kaptanpa a yaverlerinden Aziz Efendi isminde vefat etmi olan bir ki inin kızıyla gerçekle tirmi tir.
Tekkenin müstakbel eyhi Ali Haydar Efendi’nin 1 Mart 1 ’da bu evlilikten meydana
geldiği anla ılmaktadır. Âbid Efendi’nin Mehmed Nuri ve Emine Muhsine isminde iki
çocuğu daha olmu tur. Bu vesile ile yazarın bu doğum günlerini saat ve dakikası ile
yazdığını ve astrolojik özelliklerini de dönemin jargonu e liğinde istimal ettiğini belirtmek gerekir. İki erkek karde in aynı satırlarda Ekim 1 1’de bir cemiyet tertip edilerek Ahmediye Mektebi’ne ba ladıkları görülür. Ahmed Âbid Efendi de Sermüneccim
Edhem Efendi’den ikrar alarak tarikata ilk adımını atar. Daha sonra babasından çavu
ve nakip eddlerini bağlar. 1 Temmuz 1 ’de ise abisi Mehmed evket Efendi’nin elinden sernakip eddini giyer. 1 Bu durum da abisinin kendisinden önce tekkede eyhlik
yaptığının ayrı bir ispatı olsa gerektir. Âbid Efendi’nin 1
tarihinde tekkede me ihat
makamına geçtiği dü ünüldüğü takdirde Meclis-i Me âyih zabıt tutanaklarından hareketle yakla ık olarak 1 yıl kadar tekke eyhliği yaptığı anla ılmaktadır.
Tekkenin son eyhi ise Ali Haydar Efendi’dir. Ali Haydar Efendi görüldüğü gibi eyh
İbrahim Edhem Efendi’nin torunu olup, aynı ailenin üçüncü ku ağa mensup eyhidir.
Defterde tabiatıyla Ali Haydar Efendi hakkında yukarıda belirtildiği ekliyle çok az malumat vardır. Bereket versin, Meclis-i Me âyih ar ivinde eyhlere ait öz geçmi bilgileri
arasında kendisine dair malumat mevcuttur. Ali Haydar Efendi’nin tercüme-i halinde
babasının da eyhi olduğunu söylediği Ahmet Sıtkı isimli bir zâttan 1 Temmuz 1 ’de
icazet aldığı kayıtlıdır. Bu da onun tekke me ihatını, icazet almadan önce aldığını ortaya koymaktadır. İbtidai mektebin yanı sıra Askeri Rü tiye’de de okuduğu anla ılan Ali
Haydar Efendi’nin hafız olduğu ve bir dereceye kadar medrese formasyonuna sahip
olduğu anla ılmaktadır. Ayrıca, babası ve amcası gibi resmi bir görevde bulunmadığını
ifade ederken, bütün hayatını “meslek-i sofiyeye” vakfettiğini beyan etmi tir. Ocak
1 1 yılında kaleme aldığı bu satırlarda onun anlayacak ölçüde Fransızca da bildiği
yazılıdır.
Üç ku ak olarak tekkede görev yapan eyh ailesine bakıldığı zaman deği imi fark etmemek mümkün değildir. Her eyden önce, tekke eyhi İbrahim Edhem Efendi kent hayatında zanaatkâr sınıfına mensup iken, Rifâî tarikatına girmi ve kendi emsallerinden
farklı olarak hilafet almaya muvaffak olmu tur. Bu kez farklı bir toplumsal statüde hayatını devam ettiren İbrahim Edhem Efendi’nin tarikat karde liği ve ili ki ağları sayesinde
deği ik toplumsal kesimler ile temaslarda bulunabilecek konuma ula tığı görülür. Hiç
97
Ü S K Ü D A R
S E M P O Z Y U M U
V I I I
üphe yok ki kırk bin kuru tan daha fazla bir para harcayarak kendisinin bir tekke in a
ettirmesi, üzerinde müstakil bir ekilde dü ünülmesi gereken bir olgudur. Burada devlet desteği resmi olarak görünmemekle beraber, dönemin Rifâî tarikatının örgütlenme
modeli hakkında bize bir fikir sunar. Bu son derece önemli bir ayrıntı olup; devlet adamı ya da padi ah desteği olmaksızın sıradan tebaaya mensup gayretli ve hamiyetperver
tarikat ehlinin bu dönemde mevcudiyetini gösteren bir örnektir. Rifâî tâcı ve hırkası
giymesiyle birlikte, İbrahim Edhem zanaatkârlıktan elde ettiği maddi gücü kendine
tekke kurarak manevi bir alana kaydırabilmi tir. Bu durum tarikat içerisinde hilafet
ili kilerinin sadece akrabalık bağı eklinde ilerlemediğinin de bir göstergesidir. Ayrıca,
bu olay özelinde sosyal tabakala ma açısından tarikat mensubiyeti ve toplumsal seyyaliyet arasında bir bağ kurmak mümkündür.
İbrahim Edhem Efendi’nin oğulları ve torununun eğitimlerine bakıldığı zaman ise,
babalarının zanaatını benimsememekle beraber tarikat mesleğini sürdürdükleri görülür. Bu, bir bakıma tarikata intisabın meslek üstü bir sosyal olgu olduğuna i aret
eder. Diğer açıdan ise kurulan tekke adına tahsis edilen vakfın evladiyelik olu u doğal
olarak eyhlik makamının aynı aile üyelerince idamesini sonuç vermi tir ki bu Osmanlı
toplumunun tarihsel düzleminde sıklıkla kar ıla ılan bir vakadır. Eğitimleri, sarayla
olan münasebetleri ve memuriyetleri açısından ikinci ve üçüncü ku ak eyh-zâdeler
bir bakıma dönemin tekkeni în olan eyh ailelerinin yapısı hakkında çok önemli veriler sunar. Devletin modern anlamda bürokratik bir dönü üm geçirdiği XIX. yüzyılda
eyh-zâdelerin de eğitim formasyonlarının buna ayak uydurduğu ve manevi makamların maddi kar ılığı olarak bu yeni süreçte pek çok tekke eyhi evladının devlet silkinde memuriyet aldığı bilinen bir durumdur. Dolayısıyla Sandıkçı Tekkesi’nin oğul
eyhlerinin bu manada elde ettiği birikim ve devlet görevlerini yeni dönemin dönü en
artlarında değerlendirmek bir zarurettir. Diğer bir deyi le, bazı tekke mensuplarının
kendi dönemlerindeki sosyal, siyasi ve ekonomik deği imlere ayak uydurma çabasında
olduklarını söylemek bittabi mümkündür.
Sandıkçı Tekkesi’nin Dervişleri ve Rifâî Âdetleri
Kurulu tarihi bakımından çok da eski olmayan bu tekkenin hitap ettiği kitleye dair
Mehmed evket Efendi’nin not defterinde bir takım nitel ve nicel bilgi mevcuttur. Bu
bilgiden önce, 1
tarihinde İstanbul’daki tekkelerde yapılan bir sayımın sonucunda
İbrahim Edhem ve iki erkek çocuğundan ba ka söz konusu tekkede üç adet dervi in
olduğu görülür. Bunlar;
ya ında Hacı Ali b. Yusuf,
ya ında Ali b. Mustafa ve
ya ında Ali b. Bilal’dır. Ayrıca bu kayıtlardan ismi geçen son dervi in 1 tarihinde
eyh Nuri Efendi’nin Esb Pazarı’ndaki dergâhına geçi yaptığı kayıtlıdır. Bu geçi kenlik İbrahim Edhem Efendi’nin eyhinin tekkesiyle olan bağlantısını bir ekilde devam
ettirdiğini ortaya koymaktadır. Mehmed evket Efendi’nin listesine bakıldığı zaman
98
S A N D I K Ç I
R İ F Â Î
T E K K E S İ
V E
Ç E V R E S İ
tedrici bir surette dergâha gelip intisap edenlerin kimlikleri tespit edilebilmektedir.
A ağıda ayrıntılı bir ekilde tabloda görülebilecek olan bu listede (bk. EK I) 1 -1
tarihleri arasındaki 1 yıllık süreçte ki iye ait malumat mevcuttur. Ali Haydar Efendi
ise yukarıda bahsi geçen tercüme-i halinde tekkenin 1 1 ’da toplamda yüz ki ilik bir
müntesip kitlesinin olduğunu ifade etmi ti. Bu durumda geri kalan
yıllık süreçte
müridân sayısının en az üç kat arttığını söylemek mümkündür.
Mehmed evket Efendi’nin olu turduğu listede göze çarpan öncelikli hususlardan biri
tekkenin sadece erkek cinsine hitap etmediğidir.
ki ilik liste içerisinde dört adet
kadın vardır. Bu kadınların ikisi sarayla doğrudan ilgili olup, biri II. Mahmud’un ba ikballerinden Hüsnimelek Hanım’ın cariyesi Edâdil Hanım’dır. Bir diğeri ise Mediha Sultan’ın çama ır ustalarından âdıdil Hanım’dır. Yukarıda da temas edildiği gibi, Mehmed evket’in e inin de saraya mensup bir cariye olması bu tekkenin sarayın harem
bölümüyle yakın bir ili kide olduğunu gösterir. Bu söylenilenleri teyit edecek ölçüde
not defterinin ba ka bölümlerinde bazı pasajları zikretmek gerekir. Mayıs 1 ’da
âdıdil, Temmuz 1 ’da ismi verilmeyen bir ehzadenin dairesinden Milfer Kalfa
ve 1 Aralık 1 ’de Hüsnimelek Hanım’ın ikinci kalfası Edâdil Hanım, “keyifsiz” bir
halde dergâha gelerek bir müddet kalmı lar ve “tımar” olup taburcu edilmi lerdir. Bu
anlamda, haremle yakın bağlantısı görülmekle beraber Sandıkçı tekkesinin diğer bazı
Rifâî dergâhlarında da olduğu gibi hastaların manevi ve psikolojik açıdan ifa aradığı
bir mekân niteliğinde olduğu anla ılır. Bu örnekte harem halkının tekkelere bakı ını
görmek mümkündür. Hem manevi ihtiyaçlarının giderilmesi hem de hastalıktan kurtulma gibi bir takım maddi isteklerin kar ılanmasında tekke gibi mistik yapılar her
zaman çekiciliğini korumu tur. Nitekim sadece bu anlamda kadınlar değil 11 Eylül
1 1’de ise yine Mediha Sultan’a mensup ikinci ağa “cân gözü açık ve kalbi uyanık”
ihvandan Tava î Remzi’nin yirmi gün kadar tekkede kaldığı ve bu kez söz konusu “keyifsizliğinden” yani hastalığından kurtulamayarak vefat ettiği belirtilmi tir.
Tekkenin dervi lerinden on dokuzunun ya ortalaması yirmidir. Bu istatistiki veri dergâhın genç bir kitleye hitap ettiğini gösterir. Bunlar arasında yorgancı, gümrük memuru, zaptiye memurunun oğlu gibi deği ik statülerden ki iler bulunmakla beraber,
Çerkezistan ve Habe istan gibi bölgelerde doğmu bazı zevata da tesadüf edilebilir.
Bu dervi lerden Kadri ismindeki bir ki inin İstanbul’a geli i ve bir devlet dairesinde
i e ba laması hakkında kaleme alınanlar merkez-çevre arasındaki ili ki ağlarında tekke mensubiyetinin avantajlarını göstermesi bakımından son derece önemlidir. Kadri,
Beypazarı’ndan İstanbul’a gelmi ve önce Tophane’de Sarı Hasan isimli bir ahsın evinde kalmı tır. 1
senesinin ubat ayında e yalarını alarak tekkeye ta ınmı ve birkaç ay
içerisinde de erbet içerek tarikata dâhil olmu tur. Bu noktadan sonra, Ekim 1 ’de
Mabeyn-i Hümâyûn’da telgraf müdürü Hilmi Bey’in vasıtasıyla ser-tüfengî Ahmed Celaleddin Efendi’nin kâtipliğine ba lamı tır. Tekkeye dervi olarak yerle mi olan bir
99
Ü S K Ü D A R
S E M P O Z Y U M U
V I I I
ki inin sosyal anlamda tekkenin sahip olduğu ili ki ağlarından (network) yararlanı ı
eyhlerin bu manadaki nüfuzlarını ya da sosyolojik ifadesiyle “sosyal sermayelerini”
gösterebilmektedir. Diğer bir deyi le, bu somut bağlantı üzerinden Sandıkçı Tekkesi’nin Padi ahın sarayı ile yakın bir münasebete sahip olduğu görülmektedir. Tekkeye mensup olan dervi lerin sayısına yeniden dönecek olursak, müntesipler 1 ’dan
sonra artı a geçmi tir. Bu, tekkenin etki sahasının arttığı anlamına gelebilir. Nitekim
1 ’de geni letilen tekkenin ba tan a ağı yıkılıp Ocak 1 ’de yeniden yapılması
ve dolayısıyla tekkenin hizmet sunduğu kitleye uygun bir fiziki evsafa gelmesi de artan
nüfuzun alametidir.
Bu çerçevede zikredilmesi lazım gelen bir hususiyet de dervi lerin tarikata kabul merasimleri hakkındadır. Bu ritüellerin nasıl olduğu noktasında bir tasvirden daha çok tutulan notlarda tarikata kabul edilen dervi lere yapılan merasimlerin isimlerine ve sonraki
süreçlerde elde edilen makamlara yönelik malumat mevcuttur. Genelde listede ismi
verilen dervi lerin hepsi “ erbet” içerek tarikata dâhil olmu lardır. Bu bağlamda, Bedevîlik tarikatında da câri olan bu uygulama tarikata giri merasimi olarak adlandırılabilir. Sirke veya süt, kara (kuru) üzüm, hurma, zeytin yağı veya su gibi deği ik yiyecek ve
içeceklerin kullanılabildiği bu ritüelde müridin cezbesinin derecesi baz alınırdı. 1 Yine
bu merasimleri tanımlama sadedinde müridin mür idine tarikat âdâbına riayet edeceğine dair söz vermesi demek olan bey‘at ve ikrar kavramlarının kullanılmı olduğu
görülür. Aslen bir fütüvvet erkânından olmasına rağmen Rifâîlik, Bedevîlik ve Sa‘dîlik
gibi tarikatlarda yer edinmi olan “ edd bağlama” geleneği de Sandıkçı dergâhında yaatılmı tır. Müntesipler kendi tarikatlarını ve makamlarını belirtmek için edd denilen
bel ku aklarını ayrıntılı merasimlerle ku anmı lardır. Kısaca ifade etmek gerekirse,
biat edildikten sonra sırasıyla sancaktar, çavu , meydan-nakîbi, post-nakîbi, nükabâ
ve nücebâ gibi makamlar mevcuttur. Tekkelerde mevcut bulunan sancakların bakımı
ve ta ınması gibi görevleri ifa eden dervi lerin makamına sancaktarlık denir. Çavu ise
bu makamdan üstün olup, “kudüm vurur” ve “telkine” izni vardır. Her iki makam da
tekkedeki fukaranın terbiyesi ve hizmetleri hususunda sorumluluk sahibidirler. Nakîbe
gelince, o bu makamların üstünde olup tarikat adâbını talim ve telkin eder, nefes ve
mühür vermeye salahiyetlidir. Bu basamakları i gal edenlerin sayısının sınırlı olması
bir tarafa, nasıl edd ku anacakları da mufassal bir surette tarikat-nâmelerde ya da fütüvvet-nâmelerde tasvir edilmi tir. Bütün bu anlatılanlar perspektifinde, Sandıkçılar
tekkesinde dervi ten ikisi sancaktarlık, dört tanesi çavu luk ve iki tanesi de nakiplik
makamına yükselmi tir.
Burada son olarak Rifâî âyinleri içerisinde çok önemli bir unsur olan bürhan zikrine
dair kısa bir anekdotu muhakkak ele almak gerekiyor. Bilindiği üzere, Ahmed Rifâî’ye
isnat edilen Hz. Peygamber’in elini öptüğü yolundaki menkabeden kaynaklanan ve
delil gösterme anlamına gelen bu çe it zikir son derece tehlikeli usulleri içermekteydi.
100
S A N D I K Ç I
R İ F Â Î
T E K K E S İ
V E
Ç E V R E S İ
Karnına, ağzına ve boğazına i vurmak, akkor haline gelen demirin çıplak bedene
sürülmesi veyahut yalanması gibi olağan üstü hallerin gösterildiği bu zikrin sembolik
olarak Allah’ın kudretine ve iznine gönderme yaptığı bilinmektedir. Her ne kadar, bu
âyin çe idinin Sandıkçılar dergâhında ne ölçüde yapıldığı hususunda somut bir kaynak
mevcut değil ise de bir Rifâî dergâhı olarak burada da benzer olayların ya anmı olabileceği dü ünülebilir. Tekkenin son eyhlerinden Ali Haydar Efendi’nin de Balkan Sava ı
sırasında Edirne kurtarıldığı zaman oraya çağrılan grup arasında bulunduğu rivayet
edilir. İ te, bu kutlama münasebetiyle Selimiye camisinde icra edilen bir âyin sırasında
elindeki topuzlu i i caminin kubbesine doğru fırlattığı ve sonra altında durarak i in
vücuduna saplandığı ama eyhe bir zarar gelmediği öne sürülmü tür. Dolayısıyla, bu
rivayetten hareketle Sandıkçı Dergâhı’nda da benzer âyinler yapılmı olabilir. M. evket
Efendi’nin notlarında i te tam da böyle bir âyinin kaydedildiği görülmektedir. Yukarıda ismi geçen ve Mekke’den geldiği anla ılan Ahmed b. Elvan soyuna mensup Seyyid
Salim Efendi’nin bir âyin sırasında bir ba ka tekkede bürhân gösterdiği rivayet edilmi tir. Deftere alınan notta, Üsküdar Sultantepesi’nde mevcut eyh Celal Efendi’nin
dergâhında Temmuz 1
tarihinde Seyyid Salim’in zikir sırasında çalınan mazharlar
e liğinde usturayla dilini kestiği ve bu ekilde on dakika kadar kesilen dili elinde tuttuğu, sonrasında da eski haline getirdiği beyan edilmi tir. Ne yazık ki not yarıda kesilmi
vaziyettedir. Bu noktada yazarın olaya doğrudan ahit olup olmadığını söylemek güç
olmakla beraber, bilindiği gibi bu tarz vakalar bilhassa Rifâî dergâhlarında zaman zaman ya anmı tır.
Osmanlı Toplumunda Gündelik Yaşantıdan Kesitler
a. Tasavvuf Çevrelerine Dair Vakalar
Mehmed evket Efendi’nin kaleme aldığı bu notlar içerisinde Üsküdar’ın tarikat tarihine ve kültürüne dair çok önemli olaylar dercedilmi tir. Bilhassa bahsi geçen zaman
dilimi içerisinde tekkelere dair cereyan etmi mühim havadisin özenle kaydedildiği görülmektedir. Bu anlamda, tasavvuf tarihi çalı malarında tekkeler ve eyhlerinin posta
oturma, hilafet verme, ölüm, dergâh açılı ı gibi olayların özneleri ve zamanı hakkında
bu notlar, birinci elden bir malzeme (bk. Ek II) olma hüviyeti ta ımaktadır. Her eyden
önce unu söylemek gerekir ki çoğunlukla Üsküdar tekkelerine dair verilen bilginin
yanı sıra az da olsa İstanbul’un diğer bazı bölgelerindeki tarikat mensupları ya da dergâhları hakkında da bir takım haberler mevcuttur. Üsküdar’daki tarikat müntesipleri ve
tekkeler içerisinde cereyan eden bazı olaylar özelinde icra edilen âyin ve merasimlere
katılımın çok heterojen olduğu mü ahede edilebilir. Diğer bir ifadeyle, sadece bir tarikata mensup me âyih değil, birden fazla tarikat mensubu eyhlerin i tirak ettiği merasimlerden ve ritüellerden bahsetmek mümkündür. Bu da tekke eyhleri arasındaki
101
Ü S K Ü D A R
S E M P O Z Y U M U
V I I I
münasebetin niteliğinin ve birbirleri arasındaki dostluğun anla ılmasını kolayla tırmaktadır.
Yukarıda bahsi geçen eyh Nuri Efendi’nin oğlu Tevfik Efendi’nin tekke postni inliğine oturduğu Ağustos 1
tarihinde, bu merasimin Hüdâî Âsitânesi eyhi me hur
Ru en Efendi tarafından icra edildiği görülür. Buradaki örnekte bir Rifâî tekkesinin
me ihatına cülus eden Rifâî eyhini, oraya oturtan ahsın Celvetî olduğunun altı çizilmelidir. Vakıa, Üsküdar’ın merkezi ve sembol değeri yüksek bir tekkesi olması yönüyle Hüdâî Âsitânesi’nin eyhinin pek çok merâsimde ba ı çektiği anla ılmaktadır.
Kasım 1 ’de Toygar tepesinde eyh Celal Efendi’nin açmı olduğu tekkenin kü âd
merâsiminde, Aralık 1 ’de Toygar dergâhında eyh Hazem’in ve 1 Ekim 1 ’de
Çınar tekkesinde eyh Ömer Efendi’nin, 1 1 Ağustos 1 ’de Hallaç Baba Dergâhında
eyh Ali’nin ve 1 Ağustos 1 ’de Bayramî tarikatından eyh Aziz Efendi’nin posta oturma merâsimlerinde eref konuğu olarak hep Hüdâî eyhi Ru en Efendi davet
edilmi tir.
Bu not defterinde yukarıda i aret edildiği üzere, bazı eyhlerin ölüm tarihleri de kaydedilmi tir. 1 Haziran 1 ’de Zincirlikuyu tekkesi postni ini eyhi Mustafa Efendi,
Ekim 1 ’de Toygar eyhi Ahmed Efendi’nin halifesi Mezarcı Osman, Mayıs 1 ’de
Hallaç Baba eyhi Emin Sükûtî efendilerin vefat ettikleri yazılmı tır. Bu vefiyat notları
arasında çok olmasa da bazı eyhlere dair fiziki veya mizacî bir takım özelliklerin de
kaydedildiği görülür. Örneğin, Zincirlikuyu eyhlerinden Abdî (Abdülkadir) Efendi’nin
Ocak 1 ’de otuzlu ya larda vefat etmesine rağmen, dı görünü ü ve giydiği kıyafetler ile sanki seksen ya larında gibi durmakta olduğu yorumu vardır. Keza, 11 Mart
1 ’de ölen Salacak eyhlerinden Akif Efendi’nin önceden Enderun’da görevli olduğu
ve dergâhı yeniden in a ettirdiği bilgisinin yanı sıra zarif, latif ve arif bir zât olduğu
gözlemine de yer verilmi tir. Üsküdar tekkelerinde yapılan bir takım cülus, açılı ve
hilafet törenlerini de bu bağlamda zikretmek lüzumludur. Eylül 1 ’de Topta ı’nda
Mayıs
Bedevî eyh Halim Efendi Ağaçkakan Tekkesi eyhinden hilafet almı tır.
1 ’da Zeynep Kamil Hanım’ın himmetiyle Fenâî Dergâhı yeniden in a edilmi ve
kü âd merasimi yapılmı tır.
ubat 1 1’de ise Istavroz Bedevî eyhi Hafız Hüseyin,
Seyyid Efendi’ye hilafet vererek dergâhın eyhliğini ona bırakmı tır. Üsküdar eyhleri
zaman zaman tekke dı ında yapılan bazı merasimlere de topluca i tirak etmi lerdir.
Bunlardan bir tanesi 1 Eylül 1 ’de icra edilen Ahmediye camii imamı Mahmud
Efendi’nin oğlunun sünnet düğünü merasimidir. Hiç üphe yok ki bu gibi organizasyonlar ile tarikatlar arası ili kilerin geli tiği ve tekke mensuplarının toplumun diğer
kesimleri ile yakınla ma imkânı elde ettikleri bir vakıadır.
Mehmed evket Efendi sadece Üsküdar’daki dergâhlardan değil aynı zamanda İstanbul’un diğer bölgelerindeki tekkelerden de bahseder. Bunlar arasında Unkapanı civarında Ye il Tulumba denilen bölgede bulunan Rifâî dergâhını in a eden eyh Halim
102
S A N D I K Ç I
R İ F Â Î
T E K K E S İ
V E
Ç E V R E S İ
Efendi’nin kendi isteğiyle tekke eyhliğini eyh Mustafa isminde diğer bir ki iye
Ekim 1 ’da terk ettiği ifade edilir. Keza, kendi eyhi Nuri Efendi’nin halifelerinden
olup Karagümrük’te Tahtalı Mescid Dergâhı’nın ikinci bânisi eyh Salih Efendi’nin
Eylül 1 ’da vefat ettiği belirtilir. 1 Sultanahmed’de Arabacıba ı Ârif Efendi-zâde eyh
Ragıp Efendi’nin Aralık 1 ’de “vâsıl-ı derya-i Rahmet” olduğu görülür.
Ocak
1 ’de ise Küçük Mustafapa a’da eyh Mustafa Ra id Efendi’nin in a ettiği dergâh
açılmı tır. Bütün bu tekkelerin ya da eyhlerin ortak paydası Rifâîlik’tir. Böylelikle
İstanbul’daki muhtelif Rifâî tekkelerinin arasındaki rabıtanın ya da haberle menin keyfiyeti az da olsa anla ılır olmaktadır.
Hiç üphe yok ki not defterinde olayları kaydedilen tekkeler homojen bir tarikatı yansıtmaz. Üsküdar ve çevresindeki diğer tarikat eyhleri ya da tekkelerini de içermektedir.
1 Aralık 1 ’de bir Kadirî tekkesi olan Zincirlikuyu dergâhındaki eyh Hüseyin Hâki
Efendi Kahve Mehmed Efendi’ye Ağa Camisinde Sâdî tarikatından emseddin Efendi rehber olmak suretiyle hilafet vermi tir. Bunlar arasında en önemlilerinden biri
Mayıs 1
tarihinde Üsküdar Mevlevihanesi’nin açılı törenidir. Arif Dede-zâde Hasip
Dede’nin Konya’daki Çelebi tarafından gönderilen me ihatnâmesi Kasımpa a Mevlevi
eyhi tarafından okunmu ve ardından postni inlik ilan olunarak dedegânın biat ettiği
belirtilmi tir. Bu rivayette bir Mevlevîhâne’de me ihat tayininin nasıl gerçekle tirildiği görülebilir.
Mehmed evket Efendi, dergâhlarda zâkirlik, mevlidhânlık yahut gazelhânlık yapan
bazı ki ilerden de bahseder. Bunlardan biri Temmuz 1
tarihinde vefat eden Altunizâde camii müezzini Zâkir Sabri Efendi’dir. Hangi tarikata intisap ettiği noktasında bir bilgi verilmese de bu caminin müezzininin tekkelerde zâkirlik yaptığı anla ılmaktadır. Bir diğeri ise Bedevî tarikatına mahsus bir hilafet merâsiminde Sadık
Baba’nın rehberliğini üstlenen zâkir Osman isminde bir ki idir. Üsküdar tarihinin
mümtaz simalarından ve yukarıda kendisinden bahsedilen Said Pa a İmamı lakabıyla
maruf Rifâî-me rep Hasan Rıza Efendi de bu defterde zikredilmi tir. Üsküdar’da bazı
Rifâî dergâhlarının açılı törenlerinde Hacı Hasan Rıza Efendi’nin mevlid kıraatinde
bulunduğu anla ılmaktadır. Örneğin, Sandıkçı dergâhının ilk geni letildiği sırada yapılan merâsime katıldığı görülmektedir. Ayrıca, Eylül 1
tarihinde Yakacık’ta açılan
yeni Rifâî dergâhında da mevlit okuyan ki i Said Pa a imamı olmu tur. Keza, 1 Aralık
1 ’de Kassamçe mesi civarında Sarma ıklı sokakta Rifâî tarikatından eyh Abdullah Efendi’nin vakfettiği arsaya Mirahor Hacı Hamid Ağa’nın yaptırdığı tevhidhânenin
açılı merasiminde onun mevlit okuduğu kayıtlıdır. Bu vesile ile Sandıkçı Tekkesi’nin
ünlü zâkir, neyzen ve musiki inasların toplandığı bir mekân olduğu vurgulanmalıdır.
Musiki tarihimizin ünlü simalarından neyzen Üsküdarlı Sâlim Bey’in bu tekkede bir
zikir sırasında ruhunu Rahman’a teslim ettiği bilinmektedir. Bu gibi isimlerin musiki
tarihimiz açısından önemli olduğunu belirtmek gerekiyor.
103
Ü S K Ü D A R
S E M P O Z Y U M U
V I I I
Osmanlı Gündelik Hayatında Yaşatılan
Bazı Kültürel Merasimler
Vuku‘ât-ı Tekâyâ isimli bu defter tekkelere dair mühim havadisi nakletmekle kalmaz,
aynı zamanda Osmanlı toplumuna has bir takım köklü geleneklerin mevcudiyetini de
gösterir. Elbette, bu kültürel geleneğin ne suretle ya atıldığını söz konusu satırlarda
takip etmek mümkün ise de, bu satırların yazarının bir tekke eyhi ve devlet memuru olarak toplumsal tabakala manın mühim bir katmanında olduğunu unutmamak
gerekir. Osmanlı toplumunda “irsâl-i lihye” denilen sakal bırakma âdetinin 1 kökeni
bittabi din kaynaklıdır. Ancak, toplumsal hassasiyet bu i lemi mühim bir törene dönü türmesini bilmi tir. Bu sebeple, Mehmed evket Efendi’nin de bu geleneğe uyduğu
görülmektedir. Ocak 1 ’de Kurban bayramının birinci gününde Per embe günü
sabah saat onu on geçe Topta ı’nda hamamın yanında bulunan Berber eyh Mehmed
Efendi’nin kahvesinde babasından ruhsat alarak berber eyh Mehmed tarafından sakal
bırakma merâsimini icra etmi tir. Genelde sakal bırakma âdetinde mübarek bir gün
tercih edilip, ailenin en büyüğünden izin alma ve sakal tıra ı olduktan sonra zemzem
suyuyla yıkama gibi unsurların bu örnekte ifa edildiği görülür. Zaten, bu olayın anlatıldığı satırları Mehmed evket Efendi “Cenâb-ı Hakk âb-ı zemzem ile bulmak nasip ve
müyesser eyleye” eklinde bir dua ile bitirerek zemzem bahsine i aret eder.
Gündelik ya antıda rastlanan bu âdetlerin aslında Mehmed evket Efendi’nin Mayıs
1 ’de doğan kızı Fatımatüzzehra için aksattırılmadan icra edilmi olduğunu söylemek mümkündür. Bu anlamda, kızının doğduğu saati saniyesine varıncaya kadar vermekten çekinmez. Saat be i elli yedi dakika on saniye geçtiği sırada “duhter-i pâkize-i
ahter” dünyaya kadem basmı tır. Onun hakkında yazdıklarından hareketle, Mehmed
evket Efendi’nin ilm-i nücum ile i tigal ettiği anla ılıyor. Zira, doğumlarından bahsettiği kızı ve yeğenlerinin burçlarına dair ayrıntılı bilgiler vermesi, bu konuda yeterli malumatının olduğunu göstermektedir. Kızının isim tesmiyesinde eyh İbrahim Edhem
saat yediyi on iki geçe bebeği kucağına alarak usule uygun bir ekilde salat u selam,
tekbir ve tazimat ile kulağına ezan okumu tur. Mehmed evket Efendi’nin ahbabından
Maliye kâtiplerinden Süleyman ise Fatımatüzzehra için tarih dü ürmü tür. Burada da
Osmanlı toplumunun üst tabakası ve mürekkep yalamı ları için cari olan tarih dü ürme âdetinin tatbik edildiğini söylemek mümkündür.
Mehmed evket, kızı Fatıma’ya ait önemli gördüğü olayları fevt etmeden kaleme almı tır. Bunlar arasında Osmanlı toplumu için yaygınlığı tartı ılmayacak evsafta olan
mektebe ba lama merasimini de bazı ayrıntılarıyla tasvir etmi tir. Genelde ilkbaharda
ve Per embe günlerine denk getirilen mektebe ba lama âdeti bu örnekte kadim geleneğe uymasa da diğer ayrıntıların atlanmadığı söylenebilir. Fatımatüzzehra için mektebe ba lama merasimi 1 Temmuz 1
Cumartesi günü icra edilmi tir. Önce civardaki
104
S A N D I K Ç I
R İ F Â Î
T E K K E S İ
V E
Ç E V R E S İ
bütün eyhlerin ve davetlilerin saat birde geldikleri ve üçe kadar yemek yedirildiği
kayıtlıdır. “Fatıma Hanım” mor bir elbise içinde Kazasker Kasidecizade Süleyman Sırrı Efendi’ye ait bir lando arabaya tekkenin diğer iki küçük erkek çocuğu da bindirilmi tir. Arkada üç adet fayton tutularak eyh Ahmed ve Tahsin Efendi’nin kerimesi de
bunlardan birine bindirilmi tir. Önde eyhler, dervi ler, zâkirler ellerindeki kudüm ve
mazharları çalarak Kefçe Mahallesi Açık Türbe’den geçerek Aziz Mahmud Hüdâî türbesi ziyaret edilmi tir. Ziyaretten sonra bu kez eski hamam ve çar ı yolu takip edilerek
dergâha ula ılınca, mihrap önünde müteveffa ebeveynin ba ucunda eyh Celaleddin
besmele çekmi ve duayı da Sütlüce eyhi Hasan Efendi yapmı tır. Mehmed evket,
bu topluluğu tasvir sadedinde çar ı ve pazara sığmayan bir kalabalıktan bahseder. O
günün gecesi mukabele-i erif de yapılmı tır. Bu ekilde bir seremoni ile okula ba layan
Fatıma’nın önce Üsküdar’ın me hur mekteplerinden Çar amba Tekkesi’nin yanındaki
a ı Hafız mektebine gittiği, ancak iki ay boyunca “zerre kadar bir ey” öğrenemediğini fark eden babası tarafından oradan alınıp bu kez tekke içinde Nazmi isminde
bir zatın kızı okuttuğu kaydı mevcuttur. Görüldüğü gibi mektebe ba lama geleneği
Üsküdarlı tekkeni in bir ailede bu ekilde ya atılmı tır. Buradan diğer tekke ailelerinin
de benzer törenler düzenlediklerini ve bu vesile ile farklı tarikat ekollerine bağlı me âyih ve dervi ânın bir araya gelerek ortak bir faaliyet alanı olu turduklarını söylemek
mümkündür. Bu durumun sosyal hayatta dini ritüellerin ya anması noktasında çok
daha ince ve rafine bir anlayı ı ürettiğini söylemek yanlı olmasa gerektir. Bu bağlamda,
not defterinde sünnet düğünü gibi organizasyonların da benzer fonksiyona sahip olduğunu söylemek mümkündür. Valide camisinde görevli olduğu anla ılan Kasapzâde
ile Selamî Tekkesi eyhi Muhtar Efendi’nin erkek çocuklarının sünnet düğününe kısaca
temas edilmi tir. Ellerinde mazhar olan bir grup tarafından sünnet olacak çocukların
sokakta dola tırıldığı görülmektedir.
Mehmed evket, yukarıda bahsedildiği gibi kızının “ilklerini” de deftere geçirmi tir.
Fatıma ilk kez Temmuz 1 ’de 1 numaralı vapurla İstanbul’a geçmi tir. Burada ilk
gittiği yer de Abdüsselam Dergâhı olmu tur. Bir tekke mensubunun henüz üç aylık
bebeğiyle birlikte İstanbul’daki ilk ziyaretgâhının yine bir tekke olması a ırtıcı değildir. Ancak, bu tekkenin Sadî tarikatının merkezi olduğu hatırlanacak olursa, Rifâîlik ve
Sadîlik arasındaki rabıta görülebilir. Aralık 1 ’de (ezani) saat altıyı otuz be geçe
Fatıma’nın ilk di i “zuhur” etmi tir. Mayıs 1 ’de bu kez kızın kızamık çıkardığı notu
vardır. Burada bu hastalığa getirdiği tanımı tıp tarihi bağlamında not etmek gerekirse,
kızamık “bir nev’i kan harareti” olarak Mehmed evket’in notlarına yansır. Bu hastalıktan be gün sonra, Fatıma önce “sıralayıp”, 11 Haziran’da ise yürümeye ba lamı tır.
Kasım 1
tarihinde ise memeden kesilmi tir. 1 Nisan 1 ’da ak am saat on bir
civarında Haydarpa a Hastahanesi Cerrahba ısı Küçük Hüseyin Efendi’nin Fatıma’ya
a ı yaptığını da unutmadan kayda geçiren Mehmed evket, notun sonuna öyle ekler;
105
Ü S K Ü D A R
S E M P O Z Y U M U
V I I I
“mübarek bâd!”. XIX. yüzyılda modern hastane ve tedavi yöntemlerinin sosyal hayatı
dönü üme uğrattığı bir çerçevede eyh ailesinin de bu hassasiyetlere riayet ederek hastane avantajlarını kullanabildiği görülüyor. Burada Abid Efendi’nin sağlık sektöründe
çalı masının da bir payı olduğu dü ünülebilir.
Bu bahsi kapamadan evvel son bir noktaya daha temas etmemiz gerekir. Notlar takip
edildiği zaman eyhin e i olan Nikran Hanım’ın saraydan çıktıktan sonra aile kökenlerine dair bir tahkikat yaptırdığı ve bazı akrabalarına ula tığı görülür. Nikran Hanım,
izdivaç sonrasında bugünkü Ma ukiye’de bulunan Çerkez asıllı bir ki iyi aracı yaparak
kız karde ine ve yeğenine ula mı tır. Not defterinde buna dair teferruatı bulmak mümkündür. Her saraylı cariye için genelle tirmek mümkün olmasa da bu örnek üzerinden en azından bazılarının saray öncesi hayatı ve ailelerine dair bir takım ara tırmalara
te ebbüs ettikleri söylenebilir. Böylece, sarayda ya ayan cariyelerin çırak edildikten
sonra uğra alanları hakkında mü ahhas bir örnek ortaya çıkmı olur.
Bir tekke şeyhinin gözünden “Vuku‘ât-ı Âlem”
Yazma eserin belki de en ilgi çekici yönlerinden biri Mehmed evket’in bahsi geçen
zaman diliminde dikkatini çeken bir takım olayları kaydetmesidir. Bu olayların niteliği genelde siyasi, sosyal, askeri, ekonomik ve kozmik içerikli olu larıdır. Bu anlamda,
yazılanlar gerçekten önem arz eder, zira eğitimli bir tekke eyhinin ya adığı dönemde
kendisini sosyal hayattan soyutlamadığını da bir bakıma göstermi olur. Bununla beraber, kaydedili tarzı ve üslup açısından bu yazılanlardan bazılarının dönemin matbuatından iktibas edilmi olma ihtimali de mevcuttur. Ancak, bazılarını da mesmuatına
ya da mü ahedesine dayandırdığı anla ılmaktadır. Her halükarda dönemin alamet-i
farikası olan efkar-ı umumiyenin olu masına zemin hazırlayan gazete gibi kitle ileti im
araçlarını eğitimli ve bürokrasiye mensup bir tekke mensubunun takip etmesi çok doğaldır. Bununla beraber, kendisinden yakla ık yetmi yıl önce tutulan bir ba ka günlük
sahibi Soğanağa Mahallesi imamı Hafız Mehmed Efendi’nin ceridesi 1 ile mukayese
edildiğinde Mehmed evket’in tutmu olduğu notların sayısal açıdan yetersiz olduğunu söylemek mümkündür. Zira, günlük gazetelerin çok daha fazla ve çe itli haberleri
ihtiva ettiği göz önünde tutulacak olursa Mehmed evket’in bu avantajlı konumuna
rağmen, Hafız Mehmed Efendi’ye göre daha az not tuttuğu görülebilir. Ancak, nitelik
olarak tutulan notlar arasında bir benzerliğin olduğu da muhakkaktır.
Mehmed evket hem ehl-i tarik hem de memuriyet sahibi bir Osmanlı olarak kendisinden neredeyse iki asır önce ya amı bir ba ka tarikat mensubu ile de kar ıla tırılabilir.
Ferruh Kethüda tekkesinin eyhi Seyyid Hasan Efendi’nin 1 1-1
yılları arasında
tuttuğu ve Sohbetnâme adını verdiği güncenin içeriğine bakıldığı zaman bu bağlamda
dikkate değer bir farklılık tebarüz eder. Bu günlükte de hiç üphe yok ki tekkeler arası
106
S A N D I K Ç I
R İ F Â Î
T E K K E S İ
V E
Ç E V R E S İ
münasebet, gündelik hayat, bir takım umumi felaketlere değinilmesi gibi bazı paralelliklerden bahsetmek mümkündür. Bununla beraber, Seyyid Hasan Efendi’nin, nev’i
ahsına münhasır bir Sünbülî eyhi olarak ve neredeyse hurda ayrıntı mesabesinde
pek çok olguyu kaydetmesine rağmen, söz konusu zaman aralığında sadece bir siyasi
olaydan bahsetmi olduğu görülür. Bu kayıt da Uyvar Kalesi’nin fethi için hazırlanan
donanmanın harekete geçtiği hakkında kısacık bir nottur. İ te bu açıdan değerlendirildiği takdirde Mehmed evket, yediği yemeklere ve uykuya a ırı iptilası olduğu görülen apolitik Seyyid Hasan’a göre, çok daha politiktir. Bilhassa, devletin mukadderatına
hükmeden ya da tesir eden bazı olaylar Mehmed evket Efendi’nin dikkatinden kaçmamı ve ağırlığınca bunları defterine kaydetmi tir.
Bireysel hayata ve tekkelere dair tutulan notlardan ba ka, “vuku‘ât-ı âlem” ba lığı altında kayda geçirilen bu olayların toplamda sayısı ’tür. Bahsedilen bu vukuatı tasnif
etmek gerekirse;
tanesi dâhili, tanesi harici ve iki tanesi de yine ahsıyla ilgili
olaylardır. İç olayların ’ü siyaset, ’i sosyal, ’si ekonomik, biri kozmik ve birisi de
sarayla ilgilidir. Hiç üphe yok ki sosyal, ekonomik ve sarayla ilgili olayları da siyaset
kategorisine sokmak mümkündür. Dı olaylar ise genelde Osmanlı dı siyasetine ili kindir. ahsına dair tutulan notlar her ne kadar bu ba lık altına kaydedilmi olsa da
bunların bireysel hayatına dair tutulan diğer notlar arasında değerlendirilmesi daha
münasiptir.
İç siyasi olaylar arasında ba ta sadaret deği imleri gelmektedir. Buna dair be adet
“tebdil-i sadaretten” bahsedilmi tir.
Nisan 1
tarihinde Hüseyin Avni Pa a’nın
yerine Ahmed Esad Pa a’nın tayin edilmesi ile ba lanan bu notlar en son Mart 1 ’de
ba vekil Said Pa a’nın azledildiği notu ile biter. Siyasi olaylar arasında en dikkat çeken
ayrıntı Sultan Abdülaziz’in hal edilmesiyle ilgilidir. Midhat Pa a, Hüseyin Avni Pa a ve
Mütercim Mehmed Rü tü Pa a’nın ba ını çektiği ekibin bir darbe ile Sultan Abdülaziz’i devirdiklerini ve yerine V. Murad’ı tahta çıkardıklarını nesnel bir dille anlatır, üç
gün üçe gece ehirde ehrayin tertip edildiğini beyan eder. Hemen bir sonrasında ise
Abdülaziz’in vefat ettiğini belirttiği notunda ise onun, intihar ettiğini ya da öldürülmü
olabileceğini yorum katmadan ifade etmi tir. Bu hususta dü üncesinin ileriki yıllara
ait bir notunda çok daha net olduğu görülmektedir. Yıldız mahkemesinin sonucunu
kaydettiği yazısında Sultan Abdülaziz’in öldürüldüğünü söylemekten ve bu cinayeti
i leyen zevatın isimlerini sayarken onları “hain” olarak nitelemekten kaçınmaz. Bu
olayla ilintili olarak bir ba ka hadise ise Çerkes Hasan vakasıdır. eyhin bunu da bazı
detaylarıyla birlikte anlattığı ve Çerkes Hasan’ın öldürdüğü ahısların yanı sıra, onun
Bayezıt meydanında bir dut ağacında asıldığını anlattığı görülür.
Yine bu vakalara bağlı bir ekilde, Sultan Murad’ın cinnet geçirdiği ve aklında “hıffet”
olduğu belirtilmi , onun yerine II. Abdülhamid’in tahta geçtiği yazılmı tır. Notun sonu;
“Cenâb-ı Hakk her bir umurunda muvaffak eyleye” eklinde biter. Eylül 1
tarihli
107
Ü S K Ü D A R
S E M P O Z Y U M U
V I I I
pasajda ise II. Abdülhamid için tertip edilen kılıç alayından bahsederken, kalabalığı
tasvir sadedinde “ahali-i bî-nihayenin” bu özel merasimi izlediğini söyler. Kendisinin
katılıp katılmadığına dair net bir ey söylemese de padi ahın Topkapı Sarayı’na saat onu
on be geçerken girebildiğini kaydetmi olması bu kalabalık arasında onun da mevcudiyetine i aret edebilir. Bu bağlamda, Mehmed evket’in kaydını aldığı bir diğer önemli
olay ise Ali Suavi vakasıdır. Burada da normal bir üslupla olayı anlatan eyh efendi, Ali
Suavî’nin “tepelendiğini” ifade ederek onun bu te ebbüsünün gerekçesini iki sebebe
bağlar. Buna göre, “Ali Suavî ve rüfekâsı” Sultan V. Murad’ı ya tahta çıkartacaklardı ya da
katledeceklerdi. Bu yorumun ikinci kısmının sıra dı ı olduğunu belirtmekte fayda var.
Sultan II. Abdülhamid dönemine ait bir diğer mühim olay ise Kanun-i Esasî ilanıdır.
Burada Mehmed evket, önce Aralık 1 ’da “millet meclisinin” açıldığını belirtir,
sonra da 1 Mart 1
tarihinde tuttuğu notta Meclis-i Mebusân’ın Be ikta Sarayı divanhânesinde resmi açılı ının icra edildiğini yazar. Yüz parça top atı ının ardından Salı
gecesi minare ve evlerin kandillerle donatıldığını bildirir.
Bu dönemin en mühim askeri olaylarından biri olan 1 - Rus Harbi’ne dair defterde
çe itli notlar mevcuttur. Nisan 1
tarihindeki notunda Rusya ile sava ın ba ladığı ve Rusya maslahatgüzârının Osmanlı topraklarını terk ederek vapuruna bindiğini
söyler. 1 Mayıs 1
tarihinde Osmanlıların Sohum’u geri aldıkları ve ertesi Cuma
günü selamlık merasimiyle beraber Sultan II. Abdülhamid’e gazilik unvanı verildiği
aktarır. Sava ın iddetlendiği sırada Mehmed evket’in 1 Ağustos’ta Üsküdar’da kurulan mevkib-i hümâyûna ahitlik ettiği anla ılmaktadır. Bundan üç gün sonra ise büyük bir kalabalığın Selimiye Camisi avlusunda toplandığını kaydeden yazar, Sütlüceli
eyh Hasan’ın dua ettiği, kurbanların kesildiği Sultantepesi Özbekler Tekkesi eyhinin
(Hezarfen İbrahim Edhem) ise konu ma yaptığını belirtir. 11 Aralık 1 ’de ise Rusların Plevne’yi zaptettiği ve Osman Pa a’nın esir “gittiği” ifade edilmi tir. Gazi Osman
Pa a ile ilgili sonradan ilave ettiği not ise hayli ilginçtir; “badehu gelip
senesinde
serasker ve mabeyn mü iri oldu ve ne kıratta olduğu anla ıldı”. 1 Ocak 1
tarihinde
sava ın hitama erdiği ve sulhun gerçekle tiği notu mevcuttur. Böylesi büyük bir sava ı
ya ayan bir Osmanlı olarak Mehmed evket Efendi, bunları aktarırken bir yerde doğal
olarak hissi bir yakla ım sergilemekten kendini alamaz. Rusya sava ından sadece bu
kadar bahseden yazar, çok daha sonra gerçekle en ve bu sava a karar veren Rus Çarı
II. Alexander’ın feci bir suikasta maruz kaldığını detaylıca anlattığı 1 Mart 1 1 tarihli
yazısında binlerce Müslümanın ahının yerde kalmadığını ve Allah’ın adil olduğunu bu
bağlamda vurgular. Yine bu sava la ilgili olarak 1
tarihinde toplanan Berlin Kongresine de atıfta bulunulmu ve bu antla mayı “millet-i İslamın mahvı” olarak değerlendirmi tir. Endi esini bu ekilde dile getiren yazarın son cümlesi ise biraz muğlaktır;
“Bakalım âyine-i devrân ne suret gösterir”.
108
S A N D I K Ç I
R İ F Â Î
T E K K E S İ
V E
Ç E V R E S İ
Mehmed evket Efendi, bazı sosyal olaylara da defterinde yer vermi tir. Bunlar arasında en ilgi çekici olan Darü ifa’nın Üsküdar’a nakli hadisesidir. Kasım 1
tarihinde
Süleymaniye’den
ki ilik “mecnun” topluluğunun 1 zaptiye neferi e liğinde bir
kordon içerisinde önce Sirkeci’ye daha sonra ise araba vapuru vasıtasıyla Üsküdar’da
Topta ı’ndaki yeni binasına getirilmi olduğunu anlatır. Haziran 1
tarihli notta
Kabata ’dan kalkan Kars isimli vapurun Selanik açıklarında sulara gömüldüğü ve dört
yüze yakın ki inin öldüğü belirtilmi tir. 1 Aralık 1 ’deki not ise aslında dönemin
karakteristiği hakkında bilgi vericidir. Malum olduğu üzere, Sultan Abdülaziz zamanı
basın organlarının yaygınla tığı ve kıraathanelerin arttığı bir dönemdir. Üsküdar’da
Kızlarağası semtinde Beykozlu’nun kahvesinin kıraathaneye çevrildiği hakkındaki bu
kayıt, tekil de olsa yukarıdaki önermeyi teyit eden bir içeriğe sahiptir. Son olarak Mehmed evket’in eski İstanbul’un önü alınmaz felaketlerinden biri olan yangınlardan da
bahsettiği görülür. Temmuz 1 ’da Ortaköy’de bütün bir gece, 1 Mart 1 ’de Kassamçe me’de yangın çıkmı tır.
Bu dönemde temel ihtiyaç maddesi olan ekmek fiyatı ve paranın değeri üzerinde yaanan dalgalanmanın bu bürokrat eyhin dikkatini ziyadesiyle çektiği anla ılıyor.
Aralık 1 ’da fırınların yağma edildiği ve bunun sonucunda ekmeğin kıyyesinin iki
kuru tan üç kuru a çıktığı ve bu durumun üç gün kadar sürdüğü zapt edilmi tir. Bu
mesele hakkında yazarın yorumu; “gayet deh etli bir maddedir” eklinde olup bunu
ziyadesiyle önemsediği görülmektedir. Nisan 1 ’da paranın değerinin dü tüğü on
be lik kaimenin bir lira ettiğini tespit eder. Bunun sonucu olarak ekmek fırınlarının
önünde kalabalıkların toplandığı ve askerin buraları kontrol altına aldığını belirtir.
Burada bazı temel gıda maddelerinin piyasa fiyatlarını sıralaması son derece ilginçtir;
sekiz yumurta , bir fincan kahve , bir kıyye (yakla ık 1,
gram) eker 1 ve bir
kıyye kuyruk yağının ise 1 kuru a satıldığını kaydetmi tir. Bunun gibi gündelik yaantıyı ve ekonomiyi çok yakından ilgilendiren bu gibi hassas olaylara Mehmed evket
Efendi’nin ehemmiyet gösterdiği ve not defterine özenle kaydettiği söylenebilir.
Son olarak, burada bazı müteferrik vakalardan da bahsetmek faydalı olacaktır. Eylül 1 ’de Ayasofya ve Sultanahmed camilerinin minare külahlarını devirecek kadar
iddetli bir kasırgadan bahseden yazar, bu gibi felaketlerin ya anmasından Allah’a
sığınmı tır. eyhin Mısır’la ilgili olayları da kayda aldığı anla ılmaktadır. Kavalalı
Mehmed Ali Pa a’nın torunu Mustafa Fâzıl Pa a’nın vefat haberi ve geride yedi evlat
bıraktığı bunlardan biridir. Yine, valilik yapan İsmail Pa a’nın kötü yönetiminden ötürü
bir hayli israfın ya andığı ve
Haziran 1 ’da yerine Tevfik Pa a’nın tavzif edildiği kaydedilmi tir. Keza, Mısırlı diye tarif ettiği Yusuf Kamil Pa a’nın vefat ederek e i
Zeynep Hanım’ın yaptırmı olduğu hastane içindeki türbesine gömüldüğünü aktarmı tır. Onun Mısır’da geçirdiği günlere telmihen ölümünü ifade sadedinde edebi bir
tarzda “Nil gibi âzim-i dâr-ı Bekâ” olduğundan bahseder. Yukarıda Mehmed evket’in
109
Ü S K Ü D A R
S E M P O Z Y U M U
V I I I
Sıhhiye Komisyonu’nda 1 -1 arasında çalı tığı söylenmi ti. İ te tam da bu sıralarda, 1 ’da cereyan eden “Dağıstanlı olayında” onun da orada bulunduğu ya da en
azından bulunan ki ilerden dinlediği bu vakayı defterine almasından anla ılmaktadır.
Miralay Esirâkî, Eczacı Faik gibi bazı ki ilerin bir Dağıstanlı tarafından bıçaklandığı ve
orada hazır olan reis Nuri Pa a’nın ise kanepe altına saklandığını ifade etmi tir. İ te
büyük bir çoğunluğunu aktarmaya çalı tığımız bu vakalar eyhin, kendisini çevreleyen
dünyadan bihaber olmadığını göstermekle kalmaz, aynı zamanda belki cereyan eden
yüzlerce olay arasında seçtiği bu belirgin olaylar ile kendi zihniyeti hakkında da fikir
edinmemize yardımcı olur.
Sonuç
Vuku‘ât-ı Tekâyâ isimli bu yazma eserin bir tekke eyhinin tahsilli ve bürokrat oğlu tarafından kaleme alınmı olması her yönüyle ilgi çekicidir. Her eyden önce söz konusu
defter, bir tekke mensubunun zihniyeti, ilgileri, algılayı ı ve dünya görü ü hakkında
çok önemli bir kaynaktır. Elbette, Üsküdar’da bir Rifâî tekkesi olan Sandıkçı Dergâhı’nın ilk eyhleri, kurulu u, dervi leri, sarayla münasebetleri, diğer tekkeler ile olan
rabıtaları bağlamında bugüne kadar gün yüzü görmemi mühim rivayetler bu defterde bulunmaktadır. Bununla beraber, dönemin Üsküdar özelindeki tekkeleri, eyhleri,
dervi leri, zâkirleri, mevlidhânları gibi önemli zevât ve olaylar hakkında içerden bazı
malumat edinilmesini olanaklı kılar. Bu anlamda, eyhlerin hilafet, cülus, vefat, âyin
vs… gibi tekke kültürünü yansıtan hadiselerde birinci elden kaynak malzemesi sunar. Keza, Osmanlı gündelik ya antısında toplumda egemen olan kültürel yapı, âdet
ve merasimlerin icra edili ekilleri hakkında canlı örnekler ta ır. Bilhassa, Mehmed
evket Efendi’nin notlarını aldığı 1 -1
yılları arasında Osmanlı’da ve Dünya’da
cereyan eden önemli olayların eyhin algı süzgecinden geçirilerek yazıya aktarılması
ise dönemin eyh tipolojisinin anla ılması için çok önemlidir. Tasavvuf tarihi ara tırmaları için kurumsal ar ivler kadar hayati öneme sahip bu gibi materyallerin ortaya
çıkartılması Osmanlı tasavvuf ara tırmaları adına son derece faydalı analizlere imkân
sağlayacaktır.
110
S A N D I K Ç I
R İ F Â Î
T E K K E S İ
V E
Ç E V R E S İ
EK I: Sandıkçı Dergâhının Dervi leri ve Müntesipleri
Cins
İsim
Meslek-Durum-KimlikDoğum Yeri
erbet Tarihi
1
E
Hacı Edhem Efendi
2
E
Dervi İsmail
3
E
Dervi Selim
4
K
Râ ende Bacı
5
K
âdıdil Kalfa
6
E
Remzi Ağa
Mediha Sultan Ağalarından 21 ubat 1880
7
E
Dervi Tahir
Ağahamamı
8
E
Dervi Mehmed b. Ali
Çavu luk
Tarihi
Sancaktar
16 Haziran
1867
29 Ekim
1871
27 Temmuz
1878
Mediha Sultan Çama ır
Ustası
2 Haziran
1867
26 Temmuz
1873
29 Haziran
1879
Dervi Mustafa evket
b. Arif
Dervi Ali Haydar b.
Arif
9
E
10
E
11
E
Dervi İsmail Hakkı
12
K
Edâdil Kalfa
13
E
Dervi Mehmed
14
E
Dervi Ali b. Mustfa
15
E
Dervi Ahmed
Selim Pa a Hanımı
nezdinde mukim
16
E
Dervi Said
17
E
18
E
19
E
20
E
21
E
22
E
Edhem b. Halil
İstanbul Doğumlu
23
E
Dervi Hacı Rıza
İstanbul Doğumlu
24
E
Azmi b. Ahmed Ağa
Gümrük Memuru
25
E
Hakkı b. Mehmed Ağa
Gümrük Memuru
26
K
İsmet Bacı
27
E
Ali Rıza b. Edhem
Zaptiye binba ısı İzzet Ağa
oğlu
II. Mahmud Ba ikbali
Hüsnimelek Hanım’ın
Cariyesi
Topçuoğlu Ali
Ya
7 ubat
1874
20
Nisan
1878
1857
Yorgancı
Nakiblik
Tarihi
10 Eylül
1881
19
21 ubat 1880
15
21 ubat 1880
15
4 Nisan 1880
15
4 Nisan 1880
10
11 Temmuz
1880
9
9 Ocak 1881
14 Temmuz
1881
14 Temmuz
1881
17
13
23 Ekim 1881
18
Zenci Habe istan doğumlu
5 Mart 1882
35
Dervi Kadri
Batum Doğumlu
5 Mart 1882
19
Dervi Ali b. İsmail
İstanbul Doğumlu
10 ubat 1883
31
Dervi Hayri Fesih b.
Latif Ağa
Dervi Mehmed Ziver
b. İsmail
Dervi Ali b. eyh
Hüseyin Hüsnü
İstanbul Doğumlu
24 ubat 1883
25
Çerkezistan Doğumlu
24 ubat 1883
27
İstanbul Doğumlu
İstanbul Doğumlu,
Mektepli
3 Mart 1883
28
3 Mart
1883
3 Mart
1883
20 Nisan
1883
20 Nisan
1883
17 Haziran
1883
21 Haziran
1883
34
22
20
18
111
Ü S K Ü D A R
S E M P O Z Y U M U
V I I I
EK II: Bazı Üsküdarlı eyhlerin Hilafet ve eyhlik Tarihleri
Hilafet Tarihleri
8 Eylül 1868 (20 Ca 1285) Bedevî eyhi Halim Efendi
9 Ekim 1868 (21 C 1285) Hafız Arif Efendi
29 Ocak 1869 (15 L 1285) Toygâr eyhi Hazen Efendi
7 Mayıs 1873 (9 Ra 1290) Hallaç Baba eyhi Ali Efendi
1 Ağustos 1873 (6 C 1290) Debbağlar eyhi Tevfik Efendi
13 Eylül 1874 (1 1291) Mehmed evket er-Rifâî
4 Eylül 1875 (3 1292) Kubbe eyhi Mahmud Efendi
28 Eylül 1875 (27 1292) eyh emseddin Efendi
19 Ağustos 1878 (20 1295) Salacak eyhi Aziz Efendi
10 Mart 1879 (16 Ra 1296) Zincirli eyhi Emin Efendi
1 Aralık 1880 (28 Z 1297) Kahveci eyhi Mehmed Zeki Efendi
26 ubat 1881 (26 Ra 1298) İstavroz Halifesi Seyyid Efendi
10 Haziran 1881 (12 B 1298) İstavroz Halifesi Hâmil Efendi
18 Mart 1882 (27 R 1299) İstavroz Halifesi Cevdet Ağa
21 Mayıs 1883 (14 B 1300) Gazi Mahmud Efendi Bedevî
19 Haziran 1883 (13 1300) Hacı Ali Baba biraderi Halim
Üsküdar me âyihinin iclâsları tarihi
(Tarihsiz) Asitane eyhi Tevfîk Efendi
8 Eylül 1868 (20 Ca 1285) Bedevî eyhi Halîm Efendi
7 Ağustos 1873 (13 C 1290) Nuri Efendizâde Tevfik Efendi
27 Kasım 1873 (6 L 1290) eyh Celal Efendi
14 Kasım 1874 (4 1291) Mehmed evket er-Rifâî
26 Aralık 1874 (17 Za 1291) Toygar eyhi Hazem Efendi
29 Haziran 1875 (25 Ca 1292) Kadirîhâne eyhi Ahmed Efendi
1875/1292 Saçlı Hüseyin Efendi eyhi Mehmed Efendi Sünbülî
31 Ağustos 1875 (29 B 1292) Hallaç Baba eyhi Ali Efendi
6 Eylül 1877 (27 1294) Fethi Efendizâde emseddin Efendi
2 Aralık 1877 (26 Za 1294) Kubbe eyhi Mahmud Efendi
17 Mart 1878 (13 Ra 1295) eyh Abdullah Efendi Ma‘rûfî
19 Ağustos 1878 (20 1295) Ekmekyemez eyhi Aziz Efendi
12 Ekim 1878 (15 L 1295) Çınar eyhi Ömer Efendi
10 Mart 1879 (16 Ra 1296) Zincirlikuyu eyhi Emin Efendi
112
S A N D I K Ç I
R İ F Â Î
T E K K E S İ
V E
Ç E V R E S İ
Dipnotlar
1
1
11
1
1
1
1
1
1
1
1
1
Ekrem I ın, “Rifâîlik”, Dünden Bugüne İstanbul Ansiklopedisi, (DBİA), İstanbul 1 , VI,
- ; Osmanzâde Hüseyin Vassaf, Sefine-i Evliya (haz. Mehmed Akku -Ali Yılmaz), İstanbul , I,
- .
M. Baha Tanman, “Sandıkçı Edhem Efendi Tekkesi”, DBİA, İstanbul 1 , VI, .
Hür Mahmut Yücer, Osmanlı Toplumunda Tasavvuf [1 . Yüzyıl], İstanbul , s.
n.
M. Baha Tanman, aynı yer; Sâlim Yorgancıoğlu, Üsküdar Dergâhları, (haz. Ahmet Yüksel Özemre),
İstanbul , s. ; İsmail Büyükseçgin, “Üsküdar Sandıkçı, Balaban ve Sâdık Efendi Tekkesi”, Üskü- .
dar Sempozyumu IV, - Kasım (haz. Ço kun Yılmaz), I,
M. Baha Tanman, aynı yer.
Sadık Albayrak, Son Devir Osmanlı Uleması, İstanbul 1 , V, -1.
Vakıflar Genel Müdürlüğü Ar ivi [VGMA], Tekâyâ ve Zevâyâ Defteri, nr. 1 , s. .
Osman emsî Efendi hakkında bk. Nihat Azamat, “Osman ems Efendi”, Türkiye Diyanet Vakfı İslam
Ansiklopedisi (DİA), İstanbul , XXXIII,
- ; Hüseyin Vassaf, Sefine-i Evliya, I, 1 -1 .
Cemaleddin Server Revnakoğlu Ar ivi (CSRA), Süleymaniye Ktp, nr. 1 / .
.
Nuri Özcan, “Hasan Rızâ, Said Pa a İmamı”, DİA, XVI,
Bu hususta XVII. yüzyılda ya amı bir Sünbüli eyhi olan Seyyid Hasan Efendi’nin Sohbetnâme adlı
güncesinin değerlendirildiği önemli bir çalı mada Osmanlı sosyal tarihi bağlamında üretilmi olan
bazı günce ve hatıraların ne suretle değerlendirilmesi gerektiğine dair bk. Cemal Kafadar, Kim Var
İmi Biz Burada Yoğ İken, İstanbul , s. - .
1
tarihinde yapılan İstanbul merkezli tekke nüfus yoklaması defterinde İbrahim Edhem Efendi’nin doğum yılı 1 1 (H. 1 ) olarak gösterilmi tir [BOA, Kamil Kepeci (KK), nr.
-1, s.
].
, s. a. (Bundan sonra; VT)
Mehmed evket,Vuku‘ât-ı Tekâyâ, Atatürk Kitaplığı, nr. K.
VT, s. b. Mezar ta ından hareketle İbrahim Edhem Efendi’nin ölümü bir ba ka kaynakta 1 Ocak
1
tarihinde gösterilmi tir [Behçetî İsmail Hakkı el-Üsküdarî, Merâkid-i Mu‘tebere-i Üsküdar (haz.
Bedi N. ehsuvaroğlu), İstanbul 1 , s. ].
M. Baha Tanman, aynı yer; Salim Yorgancıoğlu, aynı yer. Bir dönem (1 -1 ) Meclis-i Me âyih
reisliği yapmı olan Kadirî âsitanesi eyhi Ahmed Muhyiddin Efendi’nin Tomar-ı Tekâyâ isimli eserinden istifade edilerek yapılan bir çalı mada bu tekkede dört adet eyhin görev yaptığı belirtilmi tir.
Her ne kadar söz konusu me âyihin isimleri verilmese de bu çalı manın XX. yüzyılın ba larında
yapıldığı göz önünde bulundurulduğu takdirde sayısal olarak tekkenin ikinci eyhinin Mehmed
evket olduğu kendiliğinden ortaya çıkacaktır (Mahmud Erol Kılıç, “Yedi Tepeli ehrin Tekkeleri ve
Muhyiddin Efendi’nin Tomâr-ı Tekâyâ’sı”, İstanbul Armağanı, [ed. Mustafa Armağan], İstanbul 1 ,
III, 1).
VT, s. a- b.
VT, s. a- a.
Üsküdar eyhlerinin posta oturu tarihlerini verdiği listede yazar kendisini de eklemi tir. Buna göre
tekkenin eyhlik makamına 1 Kasım 1 ’de geçmi tir. (bk. Ek II.) Ancak, babasının ise bu zaman
diliminde hayatta olduğu dü ünülecek olursa, bu makamın sembolik bir geçi i temsil ettiği varsayılabilir.
Bu tarihlerde yürürlükte olan Meclis-i Me âyih Nizamnâmesi’nin be inci maddesinde tekke eyhlerinin bir i le i tigal etmemesi salık verilmi tir (Muharrem Varol, Islahat Siyaset Tarikat Bekta iliğin
İlgası Sonrasında Osmanlı Devleti’nin Tarikat Politikaları, İstanbul 1 , s.
).
VT, s. 1.
VT, s. b.
İstanbul Müftülüğü Me ihat Ar ivi (İST.MFT.M H), nr. 1 , s. , (1 Ocak 1 - L 1 1 ).
Sadık Albayrak, aynı yer. Nitekim, Ali Haydar Efendi’nin oğlu Muhiddin Sandıkçıoğlu da babasının
izinden giderek İstanbul’un köklü kurumlarından biri olan ve Fransızca eğitim veren Galatasaray
Lisesi’nde müdürlük yapmı tır. Sandıkçılık ve tekke eyhliği yapan bir dedenin dip torunu olarak
Muhiddin Sandıkçıoğlu’na uzanan çizgide aile üyelerinin kariyerleri toplumsal deği imi anlamamıza
yarayacak veriler ihtiva eder. Sandıkçıoğlu’nun “Lejyon de honour” ni anı aldığı belirtilir. Ayrıca,
113
Ü S K Ü D A R
1
1
1
114
S E M P O Z Y U M U
V I I I
tekke haziresinin korunmasını istediği dilekçesi için bk. İsmail Büyükseçkin, “Üsküdar Sandıkçe,
Balaban ve Sâdık Efendi Tekkesi,” Üsküdar Sempozyumu IV, - Kasım (ed. Ço kun Yılmaz), I,
s. - .
BOA, KK.d, nr.
-1, aynı yer.
VT, s. a.
VT, s. 1a.
VT, s. a- b.
VT, s. a.
VT, s. b.
Rifai âyinleri hakkında bk. Ömer Tuğrul İnançer, “Rifâîlikte Zikir Usulü ve Musiki”, DBİA, İstanbul
1 , VI, - 1. Rifai âdet ve âyinlerini çok daha ayrıntılı ele alan ve usullerini gösteren bir fütüvvetnâme çalı ması için bk. M. Saffet Sarıkaya-M. Necmeddin Bardakçı, “Bir Rifai Fütüvvetnâmesi
Üzerine İnceleme”, Tasavvuf, XXIX, (Ocak-Haziran 1 ), s. 1 -1 . Bununla beraber, bazı nüanslara
rağmen genelde aynı familyadan görülen Bedevîlik tarikatının da Rifâîlik ritüellerine ve âyinlerine
çok benzediği bilinmektedir. Âyinler sırasında kullanılan terminolojinin anla ılması için bk. Derya
Ba , Seyyid Ahmed el-Bedevî Tarikatı ve İstanbul’da Bedevîlik, İstanbul , s. .
Müridin cezbesi iddetli olduğunda nefesle, yahut sirke veya sütle, orta derecedekilere hurma ve kuru
üzümle icra edilen bu merasimde, eğer cezbe dü ük derecede ise zeytinyağı ve su kullanılır (M. Zeki
Pakalın, Osmanlı Tarih Deyimleri ve Terimleri Sözlüğü, İstanbul , III,
).
M. Zeki Pakalın, a.g.e, II, .
Yahyâ b. Sâlih el-İslâmbolî, Tarîkat Kıyafetleri, (haz. M. Serhan Tay î-Mustafa A kar), İstanbul ,
s. 1 1-1 .
Derya Ba , a.g.e, s.
- 1.
Mustafa Tahralı, “Rifaiyye”, DİA. XXXV, 1 ; Ba , a.g.e, s.
.
İnançer, a.g.md, s. .
VT, s. b.
Danimarkalı bir parapsikoloğun XX. yüzyılın ilk çeyreğinde İstanbul’daki bir Rifai tekkesinde ahit
olduğu bürhân ve devsiye zikirleri için bk. Carl Vett, Dervi ler Arasında İki Hafta, (trc. Ethem Cebecioğlu), İstanbul , s. - .
VT, s. a.
Aynı yer.
VT, s. a.
VT, s. b.
VT, s. 1b.
VT, s. a.
VT, s. a.
VT, s. b.
VT, s. 1b.
VT, s. a.
VT, s. 1b.
VT, s. b.
VT, s. 1a.
VT, s. 1b.
VT, s. 11a.
VT, s. 1a.
VT, s. 11a.
VT, s. b.
VT, s. 1b.
VT, s. b.
VT, s. 1a.
S A N D I K Ç I
1
1
R İ F Â Î
T E K K E S İ
V E
Ç E V R E S İ
Hasan Aksoy, “Sâlim Bey, Üsküdarlı”, DİA, XXXVI, .
Abdülaziz Bey, Osmanlı Âdet, Merasim ve Tabirleri, (haz. Kazım Arısan-Duygu Arısan Günay), İstanbul , s. -1.
VT, s. a.
VT, s. b.
Tarih dü ürmenin teknik manadaki incelikleri ve Osmanlı Edebiyat tarihi içerisindeki yeri için bk.
Nihad Sâmi Banarlı, Resimli Türk Edebiyatı Tarihi, MEB, İstanbul 1, I, 1 -1 ; Pakalın, a.g.e, III,
1- .
Abdülaziz Bey, a.g.e, s. .
Üsküdar tarihi için önemli figürlerden biri olarak kabul edilen a ı Hafız hakkında Salih Saim Unar
(ö. 1 ) tarafından 1 1 tarihinde Üsküdar/ a ı Hafız ve Maruf Nüktedanlar isimli bir eser ne redilmi tir (Alim Kahraman, “Unar, Salih Saim”, Üsküdarlı Me hurlar Ansiklopedisi (ed. Alim Kahraman),
İstanbul 1 , s.
).
VT, s. b.
VT, s. 1 b.
Fatih’in Koska semtinde XVI. yüzyılda in a edilen bu tekkenin XVIII. yüzyılda Seyyid Sadeddin Cibâvî
neslinden eyh Abdüsselam eybanî’nin (ö. 1 1) posta oturmasıyla Sa‘dî tarikatına intikal ettiği ve
zamanla bu tarikatın âsitanesi haline geldiği bilinmektedir (M. Baha Tanman, “Abdüsselâm Tekkesi”,
DBİA, İstanbul 1 , s. - ).
VT, s. b.
Osmanlı toplumunda imamların görev ve fonksiyonlarının ele alındığı bir çerçevede takdim edilen
bu son derece ilginç ve önemli günlüklerin muhtevası ve değerlendirilmesi için bk. Kemal Beydilli,
Osmanlı Döneminde İmamlar ve Bir İmamın Günlüğü, İstanbul 1, s. - .
Cemal Kafadar, a.g.e, s. .
Bahsi geçen bütün bu olaylar için bk. VT, s. 1 a-1 b.
VT, s. 1 b.
VT, s. 1 a.
VT, s. 1 a.
VT, s. 1 a.
115
ÜSKÜDAR TEKKELERİNİN SON ŞEYHLERİ
MEHMED AKİF KÖSEOĞLU
Ara tırmacı Yazar
Dibace
XVIII. asır sonlarından 1
yılına kadar geçen süre içerisinde tekkelere ait listelerin
verildiği kaynaklara göre bugünkü ilçe sınırları dikkate alındığında Üsküdar’da
ayrı tekke tespit edilebilmektedir. Türkiye’de 1 Aralık 1
tarihli Resmi Gazete’de
yayımlanarak yürürlüğe giren
sayılı Tekke ve Zaviyelerle Türbelerin Seddine ve
Türbedarlıklar ile Bir Takım Unvanların Men ve İlgasına Dair Kanun uyarınca tekkelerin kapılarına kilit vuruldu. Bu tarihte Üsküdar’da faaliyet gösteren tekkeden 11’i
Halvetiyye’ye, 1’u Celvetiyye’ye, ’si Kadiriyye’ye, ’i Nak ibendiyye’ye, ’i Rıfaiyye’ye,
’ü Bedeviyye’ye, ’ü Sa’diyye’ye, ’si Bayramiyye’ye, biri Bekta iyye’ye ve biri Mevleviyye’ye mensuptu. Bu tekkelerde postni in olan eyhlerin de silsileleri incelendiğinde
aynı tarikat içinde de farklı kolların bulunduğu ve bu sebeple Üsküdar’da çok zengin
bir tasavvufî hayatın ya andığı anla ılmaktadır.
Üsküdar Tekkeleri’nde Son Halvetî Şeyhleri
1
yılına gelindiğinde Halvetiyye’nin farklı kollarına ait 11 tekke faal durumdaydı.
Sultan . Murad’ın annesi Nurbanu Valide Sultan tarafından büyük bir külliye halinde
Mimar Sinan’a m.1 /h. 1 yılında in a ettirilen yapının bir bölümü de Valide-i Atîk
Tekkesi’dir. Tekkenin ilk eyhi Halvetiyye’den Fi ne Muhammed Efendi’dir. Fi ne Muhammed Efendi, Tabîbzâde’nin Silsilename’sinde Abdurrahman b. İbrahim Ezelîzâde’nin halifesi olarak gösterilirken1 Ayvansarayî Hüseyin Efendi’nin Hadîkatu’l Cevâmisi’nde eyh a’bân-ı Velî’nin halifesi olarak kayıtlıdır. Karaba -ı Velî (Ali Alâeddîn
Atvel) m.1 /h.1 yılında bu tekkenin eyhi oldu. sene kadar Limni adasında sürgün hayatı ya adı. Bu dönemde eyh Niyazi-i Mısrî de o adada sürgündeydi. Karaba ’ı
117
¬ Foto: Bahattin Erkol
Ü S K Ü D A R
S E M P O Z Y U M U
V I I I
Velî’nin hücresi ve sağındaki halifeleri Hasan Ünsî Efendi ile Muhammed Nasuhî Efendi’nin hücreleri tekkeler seddolunana kadar muhafaza edilmi ti. Tekkenin son döneminde medrese olarak kullanılması ve sava dönemindeki muhacirlerin yerle tirilmesi
Hüseyin Vassaf tarafından u ekilde tenkîd edilmi tir: “Ahîren medrese hâline kalb
olunmu , medreseler ilgâ edilince muhacirîn iskânına tahsîs kılınmı tır. Zevâyâ, esasen ehl-i tarîkata cilvegâh olmak üzere yapılmı , ona göre vakfiyeler tertîb ile hazîne-i
hükûmete bâr edilmemi iken bu halde kalmasını gönlüm arzu etmemektedir. Vâkıa
tahsîl-i ulûm için çalı an evlâd-ı vatanın gayesi ve muhacirîn iskânı yüzünden takib
edilen fikrin mahsulü mehâsine taalluku itibarıyla ho görülmesi tabiî ise de bo nice
medreseler, kâbil-i iskân nice mesâkin ve var iken bu zaviye-i mübarekenin intikaline
zemîn bulunması, tarîkat âleminden zevk almayan ve her tarîka dü man kesilen alâkadârların ve zevk-ı ma’nâdan dûr kalmı bîçârelerin mahsul-ı i’râzı olduğunu kabul etmemek de pek ziyade safderûnluğa mahmûl olunur.” Tekkenin son eyhi Mustafa Sîret
Efendi m.1 /h.1
yılında Fatih, Sofular Mahallesi’nde Ekmel Tekkesi’nde dünyaya
geldi. Dedesi Ömer Fuadî Efendi, Ekmel Tekkesi’nin ilk a’bânî eyhi olup Mustafa
Sîret Efendi’nin babası Abdullah Rü dî Efendi de bu tekkede eyhlik yapmı tı. Mustafa
Sîret Efendi, m.1 1/h.1 1 yılında amcasının oğlu Yusuf Salâhaddin Efendi’yle Ekmel
Tekkesi’nin ortak me ihatine tayin olundu. 1 1 -1 yılları arasında Meclis-i Me ayıh
azâlığı yaptı. Zilhicce 1
(1 . .1 ) tarihli Sultan Vahidüddin beratıyla Üsküdar,
Valide-i Atîk Tekkesi eyhliğine ve camiin vaizliğine tayin olundu ve bu vazifesini 1
yılına kadar sürdürdü. Haziran 1 ’te Üsküdar Müftülüğü vazife kalemi mümeyyizliğine de tayin edilmi ti. Vefatında Karacaahmed Kabristanı’na hattatlar sofası kar ısına
defnedildi.
Karaba -ı Velî’nin halifesi Seyyid Muhammed Nasuhî Efendi m.1 /h.1 yılında Yeniçeri Ağası Moralı Hasan Pa a tarafından yaptırılan tekkede ir ada ba lamı tır. Sâdık
Vicdânî silsileleri verdiği eseri Tomâr-ı Turûk-ı Âliyye’de Halvetiyye’nin Karaba iyye kolundan Seyyid Muhammed Nasuhî Efendi’yle birlikte Nasuhiyye isimli bir kol ayrıldığını kaydetmektedir. Tekkenin sonraki eyhleri Seyyid Muhammed Nasuhî Efendi’nin
neslinden gelmi olup 1 ’te Ahmed Kerâmeddin Efendi postni indi. M.1 /h.1
yılında doğan Ahmed Kerâmeddin Efendi, babası Muhammed emseddin Efendi’den
hilafet almı tır. emsü’s-Sabûhî fî Menâkıbı Pîr Nasûhî isimli eserinde eyh a’bân-ı
Velî’den Seyyid Muhammed Nasuhî Efendi’ye ve sonrasında 1 ’e kadar gelen silsile
ve hulefa konusunda malumat bulunmaktadır. Bir süre Meclis-i Me ayıh âzâlığında
bulunmu , tekkelerin seddolunması sonrası günlerini tekkenin me rutasında geçirmi tir. Bestekâr ve Fatih Noteri Zeki Arif Ataergin ve Üsküdar, Mihrimah Sultan Camii
imamı Nafiz Uncu dervi ânı arasındaydı. Mart 1
(1 Zilkade 1 ) tarihinde vefat
etmi ve Karacaahmed Kabristanı, 1. adada air Nabî’nin kabri yakınında yeni olu turulan aile kabristanına defnedilmi tir. Pîr Muhammed Nasuhî Efendi’nin validesinin
118
Ü S K Ü D A R
T E K K E L E R İ N İ N
S O N
Ş E Y H L E R İ
Bandırmalı
Tekkesi eyhi
Yusuf Fahir
Ataerin
kabri
kabri de bu kabir yanına nakledilmi tir. Oğlu Ruknüddin Nasuhioğlu İçi leri ve Adalet
Bakanlığı yapmı tır.
Büyük Selim Pa a Caddesi, Nalçacı Hasan Sokağı’nda bulunan Nalçacı Halil Efendi
Tekkesi önce Halvetiyye’nin Ahmediyye koluna bağlı olarak kurulmu , Mudurnulu
Muhammed Tulûî Efendi’yle (v.1 ) birlikte Halvetiyye’nin a’bâniyye koluna intikal
etmi tir. Muhammed Tevfik Bosnevî’den feyz alan Mustafa Enver Bey’in postni in olmasıyla Ku adaviyye kolu bu tekkede temsil edilmeye ba lanmı tır. Tekkenin son eyhi
İhsan İyisan m.1 /h.1 yılında doğdu. Mustafa Enver Bey’in oğlu ve Ya’kub Han
Ka garî’nin damadıdır. İhsan Efendi’nin hocaları arasında Acıbadem Selâmî Ali Efendi
Tekkesi eyhi Muhtar Efendi, Bandırmalı Tekkesi zâkirba ısı Pa a Mehmed, Valide-i
Atîk Tekkesi eyhi erefeddin Efendi’nin karde i Âgâh Bey, Sünbülî Hankahı zakirba ısı
Sinan Dede ve dayısı Behlül Efendi sayılabilir. Ağabeyi Muhammed Tayyar Bey’den
hilafet almı , kendisinin vefatıyla da m.1 1/h.1
yılında postni in olmu tur. Tekke
binası 1. Cihan Harbi esnasında askerlerin ikametine tahsis edildiğinden harap duruma dü tü. 1
sonrasında İstanbul Kadastro Heyetleri Riyaset Kalemi’nde çalı tı. 1
Ocak 1
(1 Rebiu’l-evvel 1 ) tarihinde vefat etmi ve Eyyûb Sultan Kabristanı’na
defnedilmi tir.
119
Ü S K Ü D A R
S E M P O Z Y U M U
V I I I
Günümüzde Üsküdar İtfaiyesi’nin bulunduğu yerde Safvetî Efendi Tekkesi faaliyet gösteriyordu. Halvetî-Gül enî me ayıhından Ali es Safvetî Efendi tekkenin ilk eyhi olup
Muhammed Mes’ud Efendi’nin postni in olmasıyla Halvetiyye’nin Nasuhiyye koluna
intikal etmi tir.1 Tekkenin son eyhi Mehmed Said Özok m.1 /h.1
yılında Üsküdar’da doğdu. Safvetî Efendi Tekkesi eyhi Abdu’r-rahim ükri Efendi’nin oğlu olup
ağabeyi eyh Mes’ud Efendi’nin m.1 /h.1
vefatı üzerine tekkenin eyhi oldu. Mutafzade Ahmed Efendi, Hacı Faik Bey, Hacı Nafiz Bey ve Bandırmalı Tekkesi zâkirba ısı
Pa a Mehmed’den istifade etti. Hüdayî ve Nasuhî Asitanelerinde zakirba ılık yapmı tır.11 Tekke eyhliğinin yanı sıra sene Harbiye Nezareti’nde memur olarak çalı tı. Nisan 1 ’te İzmir’de vefat etti1 ve Karacaahmed Kabristanı’na defnedildi. Deniz kaptanı Nasuhi Özok ve mimar Mesud Özok oğulları, Prof. Dr. Gülten Kazgan ise torunudur.
Çinili Hamam kar ısında Halvetî-Ramazanî eyhlerinden Ümmî Ahmed Efendi tarafından tesis edilen tekke 1 . asrın ikinci yarısından itibaren Halvetiyye’nin a’bâniyye
koluna intikal etmi tir. 1
yılına gelindiğinde Mustafa Hayreddin Efendi’nin eyh
1
olduğu tekke, günümüzde arsa halinde olup eyhlere ait kabir ahideleri kırılmı vaziyette kaderlerine terk edilmi durumdadır.
Valide-i Atîk Camii Bina Emini Salih Efendi tarafından1 1 . yüzyılın ikinci yarısında Çavu dere Caddesi’nde yaptırılan mescide 1 . yüzyıl ortalarında Pîr Hasan Burhaneddin
Cihangirî’nin halifesi Çamlıcalı Mehmed Efendi tarafından me ihat koydurulması suretiyle tesis edilen tekke, . asra gelindiğinde Halvetî- a’bânî eyhlerine intikal etmi ti. Babası eyh Muhammed Nurî Efendi’nin vefatıyla postni in olan Hüseyin Bedreddin
Efendi 1
yılında tekkeler seddolunduğunda ir adını sürdürüyordu.1
Köstendilli Ali Efendi’den hilafet aldıktan sonra Halvetiyye’nin Raufiyye isimli kolunun ortaya çıkmasına vesile olan Seyyid Raufî Ahmed Efendi, Salacak’ta imam-hatîbi olduğu Sinan Pa a Camii’nin yanında bir tekke tesis etmi ti. Raufiyye’nin asitanesi
durumundaki bu bina 1 1 ’de çıkan büyük İhsaniye yangınında önemli ölçüde zarar
görmü tü.1 Tekkenin son eyhi Ahmed Hıfzî Efendi’ydi.1
eyh M. Ârif Dede, Zeyneb Kâmil Mahallesi’nde Harmanlık Sokağı’ndaki Arakiyeci
Hacı Mehmed Efendi Mescidi içinde m.1 /h.11 yılından itibaren Halvetî-Cerrahî
ayini icra etmeye ba ladı. Cerrahî Asitanesi eyhi Muhammed Rızaeddin Ya ar Efendi,
uhdesinde olan Ârif Dede (Kapıağası) Tekkesi eyhliğini m.1 1/h.1
yılında oğlu
İbrahim Fahreddin Efendi’ye devretti. Fahreddin Efendi tekkelerin seddolunduğu 1
yılına kadar burada Per embe günü sofra kurmu ve ayin icra ettirmi tir.1 Babasının
m.1 1 /h.1 1 yılında irtihaliyle aynı zamanda Cerrahî Asitanesi postni ini olan İbrahim Fahreddin Erenden ömrünün sonuna kadar Karagümrük’teki me rutahanede
( eyh evinde) ikamet etmi , Pîr Nureddin-i Cerrahî Tekke ve Türbesi’nin günümüze
kadar ula ması için azami gayret sarf etmi tir. Sualnâme, Tarifât, Usûlnâme ve Envâr-ı
120
Ü S K Ü D A R
T E K K E L E R İ N İ N
S O N
Ş E Y H L E R İ
eyh
Fahreddin
Erenden
Hazret-i Pîr Nureddin-i Cerrahî isimli eserleri kaleme aldı. 1 Kasım 1
günü vefat etmi olup Cerrahî Asitanesi’nde medfundur.
Çar amba
Üsküdar’da Zeyneb Kamil Mahallesi’nde kurulmu bir ba ka Halvetî-Cerrahî dergâhı
da Hâfız İsmail Efendi Tekkesi’dir. Babası eyh M. Nureddin Efendi m.1 /h.1 1 yılında vefat ettiğinde küçük ya ta olan oğlu Ha im Efendi’ye Saçlı Mustafa Efendi vekâlet
etti. m.1 /h.1 yılı öncesinde postni in olan Hâ im Efendi’ye babasından ayrıca
Eyyûb Sultan semtindeki Tame var Tekkesi de intikal etmi ti. Hâfız İsmail Efendi Tekkesi daha Nureddin Efendi döneminde harap olup arsa haline dönü tüğünden Hâ im
Efendi Tame var Tekkesi me rutasında ikamet ediyordu. Evkaf Nezâreti, Mebâni-i
Hayriyye Müdürü olarak görev yapan ve oradan emekli olan Hâ im Efendi Tame var
Tekkesi’nde çıkan yangın sonrası Göztepe’ye ta ındı. 1
yılında vefat eden Hâ im
1
Efendi’nin kabri Sahra-yı Cedîd Kabristanı’ndadır.
eyh Rûmî (Cumartesi) Tekkesi, Halvetî-Sinanî eyhi Seyyid Feyzullah el Muslî tarafından 1 . yüzyıl ortalarında bugünkü Gündoğumu Caddesi’nde tesis edilmi tir. Topkapı
Pazar Tekkesi eyhi Galib Efendi’nin halifesi olan Üsküplü Ahmed ükrî Darcan bu
tekkenin son eyhidir. 1
sonrasında demir ticaretiyle me gul olmu tur.
Edirneli Muhammed Buhurî Efendi’ye nispet edilen Halvetiyye’nin Buhuriyye koluna
ait İstanbul’daki iki tekkeden biri, Üsküdar’da Ahmediye meydanında Saçlı Hüseyin
Efendi tarafından tesis edilmi ti. Selânikli Muhammed Nazîf Efendi ile birlikte Halvetiyye’nin Sünbüliyye koluna intikal eden tekke 1 1 yılında çıkan büyük yangında
çevresindeki evlerle birlikte ortadan kalktı. 1 O dönemde Nazif Efendi’nin oğlu Ahmed
Nurullah Efendi eyhti. Günümüzde arsasında bir banka ubesi bulunmaktadır.
121
Ü S K Ü D A R
S E M P O Z Y U M U
V I I I
Bilecikli Atpazarî Seyyid Osman Efendi tarafından Eski Topta ı Caddesi üzerinde tesis
edilen Celvetî tekkesi sonradan Halvetiyye’ye intikal etmi tir. 1
yılında Muhammed
Nurî Efendi’nin eyh olduğu tekke, sonraki dönemde arsa halini almı ve yerine Hacı
Bedel Mustafa Efendi ismiyle yeni bir cami yaptırılmı tır.
Üsküdar Tekkeleri’nde Son Rıfaî Şeyhleri
1
yılında faaliyette bulunan Rıfaî tekkesinden en ba ta geleni İstanbul’un ilk tesis
edilen Rıfaî tekkesi olması sebebiyle Rıfaî Asitanesi’dir. Ahmed Muhyiddin Efendi’nin
Tomār-ı Tekāyā isimli eserinde eyh Abdu’l-âl Efendi tarafından m.1 1/h.11 yılında
tesis edildiği kayıtlıyken Hüseyin Vassaf’ın Sefine-i Evliyası ile Tabibzâde Mehmed
ükrî’nin Mecmuâ-i Tekâyâ’sında m.1 /h.11 yılında kurulduğu bilgisi bulunmaktadır. Tabibzade’ye ve tekkenin son eyhi olan Hüsnü (Ceyhun) Efendi’ye göre ilk eyh
Muhammed el Hadidî olup h.11 veya h.1 sonrasında vefat etmi tir. yıla yakın
Rıfaî ayini icra edilen tekke, 1 . asır sonlarından itibaren ba ka ülkelerden gelen ziyaretçilerin de alâkasını celbetmi olup Fausto Zonaro ve Albert Aublet gibi ressamların
tablolarına bu ayinler yansımı tır. Ziya Molla lâkabıyla me hur eyh Ahmed Ziyaeddîn
Efendi’nin vefatı sonrasında postni in olan eyh Hüsnü Efendi, Meclis-i Me ayıh’a verdiği otobiyografisindeki bilgilerden anla ıldığı üzere m.1 /h.1
yılında İstanbul,
Vefa’da doğdu. Süleymaniye Medresesi müderrislerinden Kütahyalı Hoca Abdurrahman Efendi’nin oğlu olan Hüsnü Efendi, Rıfaiyye’nin Sayyadiyye koluna mensup olup
Sivas’ta ikamet eden Rıfaî eyhi Abdullah el Ha îmî’den m.1 /h.1 1 yılında hilafet
aldı. Kadirî hilafetini ise Ahmed Süreyya Emin Efendi’den aldı. 1 ’e kadar eyhlikte bulunmu , ömrünün son dönemini Be ikta ’ta bugünkü Deniz Müzesi’nin açık
hava kısmında yer alan ihvanı olan bir ailenin altı katlı ah ap konağında geçirmi tir. 1
Edebiyat çevrelerinde “Sarıer” lâkabıyla me hur olan Hüsnü Efendi, 1 ’te Ceyhun
soyismini aldı. “Hiç bulunmaz akranı/ Mahz-ı lutf-ı Yezdânî” ve “Münkir terk et nizayı” isimli ilahileri bestelenmi tir.
Aralık 1
tarihinde vefat ettiğinde, Sinan Pa a
Camii’nde cenaze namazı kılındıktan sonra Be ikta ’ta Yahya Efendi Kabristanı’nda
Ahmed Süreyya Emin Efendi’nin kabri yanına defnedilmi tir.
Seyyid Muhammed Nurî Efendi tarafından m.1 1 /h.1
yılında Rıfaî me ihatı koydurulan Kurban Nasuh Tekkesi’nin son eyhi, torunu M. Hayrullah Taceddin Efendi
olmu tur. 1 Kasım 1
( Safer 1 ) tarihinde Üsküdar’da doğan M. Hayrullah Taceddin Efendi, tekkenin ikinci eyhi Seyyid Muhammed Tevfîk Efendi’nin oğludur.
Ravza-i Terakki Mektebi’nde (bugünkü Halil Rü tü İlköğretim Okulu’nun yerindeydi)
gazeteci Burhan Felek, hattat Necmeddin Okyay ve Yeraltı Camii imamı Üsküdarlı Ali
Efendi ile aynı sınıfta okudu. 1 ya ındayken babası vefat edince tasavvufi terbiyesini
dayısı Muhammed Hulûsî Efendi ve Fatih’teki Alâeddin Mescidi Tekkesi eyhi Huzur
Hocası Hoca Salih Nazım Efendi’nin yanında tamamladı ve kendilerinden hilafet aldı.
122
Ü S K Ü D A R
T E K K E L E R İ N İ N
S O N
Ş E Y H L E R İ
Rıfai Asitanesi
eyhi Hüsnü
Ceyhun’un
kabri
Babasının vefatında dayısının sene vekâleten eyhlikte bulunduğu Kurban Nasuh
Tekkesi’ne m.1 /h.1
yılında iclâsı gerçekle ti. Bu vazifesini 1
yılında tekkeler
seddolunana kadar sürdürdü. 1 yılında Rüsûmat Emanetinde ba ladığı memuriyete 1 1 ’te Defter-i Hakanî’de devam etmi , 1 ’de tapu memurluğuna geçmi , Beyoğlu Tapu ve Kadastro İdâresi’nde vazife yapmı tır. 1 ’e kadar ise İstanbul Haciz
memurluğunda bulunmu tur. Zübdetü’l-Ahlâk, Güldeste-i Dervi ân ve Gülgonca-i
 ıkân isimli üç te’lif eseri yayımlanmı tır. Bahar aylarında bahariyye ve nevruziyye
yazıp dostlarına dağıttığını, bir orta oyununda ısrarları kıramayarak İsmail Dümbüllü
ile kar ı kar ıya pi ekâr oynadığını Revnakoğlu nakletmektedir. Ekim 1 ’te Üsküdar’da vefat eden M. Hayrullah Taceddin Efendi’nin kabri Karacaahmed Kabristanı’nda 1. adada, Büyük Re it Pa a Caddesinin ba ladığı kö ededir. Oğlu Kutbittin Yalım
(v.1 ) Özel İdare Personel Müdürlüğü yapmı olup babasının yanında medfundur.
Sandıkçı İbrahim Edhem Efendi tarafından Ahmediye Meydanı yakınında m.1 /h.1
yılında tesis edilen Sandıkçı Tekkesi, Üsküdar’da tesis edilmi mühim Rıfaî tekkelerinden biridir. Pamukçu Baba lâkabıyla tanınan Ahmed Âbid Efendi’nin Ramazan 1 1
( .1.1 ) tarihinde vefatı sonrasında oğlu Ali Haydar Efendi postni in oldu. Muharrem
1
(1 ubat 1 ) tarihinde İstanbul, Üsküdar’da doğan Ali Haydar Efendi, dedesi İbrahim Edhem Efendi’nin halifesi Edirne Hacı Memi Efendi Tekkesi eyhi Üsküdarlı Ahmed
Sıdkî Efendi’den Rebiu’l-ahir 1 (1 Temmuz 1 ) tarihinde hilafet aldı. Balkan
Sava ı’nda Edirne’nin kurtarıldığı sırada İstanbul’dan çe itli tarikat eyhleri Edirne’ye
gitmi ler ve Selimiye Camii’nde bir zikir ayini icra etmi lerdi. Bu ayin sırasında Haydar
123
Ü S K Ü D A R
S E M P O Z Y U M U
V I I I
Efendi, Selimiye’nin kubbesine fırlattığı topuzlu i in altında durmu ve i i vücuduna
yılına kadar Üsküdar
saplayarak burhan göstermi tir. Tekkelerin seddolunduğu 1
Sandıkçı Tekkesi’ndeki postni inliği devam etti. Sadece tekke eyhliğinde bulunmu ,
memuriyette görev almamı tır. 11 Ağustos 1
( Cemaziye’l-ahir 1 ) tarihinde vefat
etmi , Üsküdar Gülnû Valide Sultan Camii’nde kılınan cenaze namazı sonrasında Karacaahmed Kabristanı, . adaya defnedilmi tir. Kabir ta ı mevcut değildir. Manisa Akıl
Hastanesinde ba hekimlik ile Dilsiz ve Körler Müessesesi müdür muavinliği yapan Nuri
Sandıkçıoğlu (v.1 ) ve 1 - yılları arasında Galatasaray Lisesi müdürlüğü yapan
Muhiddin Sandıkçıoğlu (1 -1 ) oğulları, Selma Sandıkçıoğlu ise kızıydı.
Ahmediye Camii’nde imam olarak bulunan el Hac Mahmud Râci Efendi’nin Rıfaî ayinine ba ladığı tekkeye m.1 1 /h.1
yılında İhsan Efendi postni in olmu ve 1 ’e
kadar burada ir adını sürdürmü tür.
Toygartepe Saçlı Hüseyin Tekkesi eyhleri ise Rıfaiyye’nin Ma’rifiyye koluna mensup idiler. Babası Hüseyin Hâzım Efendi’den hilafet alan Ahmed Nesîb Efendi, m.1 11/h.1
yılından tekkelerin seddolunduğu tarihe kadar bu tekkenin postni inliğinde bulundu.
Ayrıca Durbali Mescidi İmamlığı ve irket-i Hayriye Vapur Kumpanyası’nın Hukuk Müavirliği Kâtipliği uhdesinde bulunuyordu.
Üsküdar Tekkeleri’nde Son Celvetî Şeyhleri
1 ’te Celvetî tarikine mensup olup faal durumda olan 1 tekke bulunuyordu. Bu
tekkelerden Pîr Azîz Mahmud Hüdayî’nin türbesini de içinde bulunduran ve asitane
konumundaki tekke eyh İsmail Hakkı Bursevî’den itibaren Celvetiyye’nin Hakkıyye ismiyle anılan koluna bağlıyken diğer tekkelerden sekizi Ha imiyye koluna bağlanmı tı.
1 1 ve 1 1 yıllarında iki sefer Meclis-i Me ayıh Reisliğine tayin olunan Asitane eyhi
Muhammed Gül en Efendi m.1 /h.1 1 yılında irtihal etti. O esnada Rûm Mehmed
Pa a Camii’nde ir ad hizmeti veren Muhammed Abdu’l-gafur Âbid Efendi, Asitane seccadeni ini oldu. m.1 /h.1
yılında doğan Âbid Efendi, dayısı Muhammed Gül en
Efendi ve Bursa Üftade Tekkesi eyhi Muhammed Üftade Efendi’den hilafet aldı. Tekke
eyhliğinin yanı sıra Evkâf-ı Kuyûd-ı Kadîme Kalemi’nde görev yapıyordu. 1 1 ’ten
sonra cami olarak kullanılan dergâhta imam olarak görev aldı. 1 ’te Kocaman soyismini alan Âbid Efendi Eylül 1
tarihinde vefat ettiğinde Karacaahmed Kabristanı’na
ceddi Mudanyalı Abdurrahman Efendi’nin yanına defnedildi.
Hekimoğlu Ali Pa a’nın m. 1 /h.11 yılında Bandırmalı Seyyid Yusuf Nizameddin
Efendi için in a ettirdiği tekkeye oğlu Seyyid Mustafa Ha im Efendi’nin (Ha im Baba)
postni in olmasıyla birlikte Celvetiyye tarikinde Ha imiyye ismiyle bir kol olu tu. Haim Baba Celvetiyyenin yanında Mısır Kaygusuz Abdal Tekkesi eyhi Hasan Baba’dan
da Bekta î icazeti almı tı. Bu durum Asitane eyhi Muhammed Ru en Efendi’nin
124
Ü S K Ü D A R
T E K K E L E R İ N İ N
S O N
Ş E Y H L E R İ
tepkisine sebep olmu ve vefatında Ha im Baba’nın cenazesi Asitane’ye kabul edilmeyerek namazı dı arıda kılınmak durumunda kalınmı tı. M.1 1/h.1 yılında doğan
Yusuf Nizameddin Fahir Efendi, babası Ahmed Münîb Efendi’nin m.1 1 /h.1
yılında vefatıyla hem Üsküdar’daki Bandırmalı Tekkesi’nin hem de Kadıköy, Ku dili’ndeki Abdu’l-bakî Efendi Tekkesi’nin postni inliğine getirildi. Yusuf Nizameddin Fahir
Efendi Celvetiyye’nin yanı sıra Ali Nutki Halifebaba’dan Bekta î babalığı icazeti aldı.
Tekkelerin seddolunması sonrasında Ku dili’ndeki tekkenin me rutasında ikamet
etti. Me ruta yıkılınca yerine yaptırılan apartmana ta ındı. 1
yılında Ataer soyismini aldı. Tarih Dünyası Dergisi’nin 1 1 yılı . sayısından ve 1
yılı . sayısına
kadar, ‘’Bekta îlik” ba lığını ta ıyan seri yazılar yayımladı. Bu yazılarda Bekta iler arasındaki sır kabul edilen bir takım itikadî bilgiler açıklanmı , İslam tarihinde ya anan
bir kısım vakıalara ehl-i sünnetin bakı ından farklı bilgi ve yorumlar dile getirilmi tir.
Nezih Uzel’in anlattığına göre 1 Muharrem günleri Sünbül Efendi Camii’nde Kerbelâ
hadisesini ve Hz. Hüseyin’in ehadetini anmak için tertip edilen meclislerde duaları
son zamanlarına kadar Yusuf Fahir Baba yaptırmı tı.
ahım Âl-i Abâya,
Erenlere a k olsun,
Meydan-ı Murtaza’ya,
Girenlere a k olsun
kıt’asıyla ba layan ilahisi bestelenmi tir. 1 Aralık 1
tarihinde vefat etti. Kadıköy Osman Ağa Camiinde kılınan cenaze namazı sonrası na’ ı Karacaahmed Kabristanı’nın
Bandırmalı Tekkesi kar ısındaki kısmına defnedildi.
Celvetî me ayıhından Selâmi Ali Efendi, Üsküdar’da tekke tesis etti. Selâmi Ali Mahallesi Katibim Aziz Bey Sokağı’nda in a ettirdiği tekkenin son eyhi Ahmed Sa’dî Efendi
olup henüz küçük ya ta olduğundan yerine Hâfız Zekeriya Efendi vekâlet ediyordu.
Acıbadem Tekkesi’ne (Günümüzde arsasında Bağlarba ı Kültür Merkezi bulunmaktadır) m.1 /h.1 1 yılında eyh olan Muhammed Mâcid Efendi, tekke arsasına tramvay
deposu yapılması kararı alınınca Fıstıkağacı semtinde günümüzde Selâmî Ali Efendi
Camii’nin bulunduğu arsaya yeni bir tekke binası yaptırarak ta ındı. 1
yılına gelindiğinde tekkenin eyhi Abdullah Hâdî Efendi’ydi. Re at Ekrem Koçu’nun anlatımına
göre tekke 1
yılı öncesinde arsa halini almı tı. Selâmî Ali Efendi’nin açık türbesinin
de bulunduğu Kısıklı semtinde kurulan tekkenin son eyhi ise Mustafa İzzeddin Efendi
idi. Be ikta ’ta Neccarzade Tekkesi eyhi Mustafa Rızaeddin Efendi’nin halifesidir. Amcası Muhammed Nurullah Efendi’nin m.1 1 /h.1
yılında vefatı sonrasında tekkenin
postni ini olan Mustafa Rızaeddin Efendi, bu vazifesini 1 ’te tekkeler seddolunana
kadar sürdürmü , 1
yılı sonrasında vefat etmi tir.
125
Ü S K Ü D A R
S E M P O Z Y U M U
V I I I
Celvetiyye’nin Fenaiyye kolunun pîri olan Seyyid Ali Fenayî Efendi’nin tesis ettiği, Kavalalı M. Ali Pa a’nın kızı Zeynep Hanım’ın hazirede yatan annesi ve yakınlarının kabirlerini çeviren ebekeyi yaldızlarla boyatması sonrası Yaldızlı Tekke olarak me hur
olan tekke 1 . yüzyıl ba larından itibaren Ha imiyye koluna intikal etmi tir. Tekkelerin
seddolunduğu 1
yılında bu tekkenin son eyhi Ahmed İhsan Efendi’ydi.
Eski Menzilhane Yoku u ile Cuma pazarının birle tiği yerdeki İskender Baba Tekkesi’nin son döneminde vazife gören eyhler de Bandırmalı Yusuf Nizameddin Efendi’nin
torunları olmu tur. Bandırmalı Tekkesi postni ini Ahmed Münîb Efendi’nin karde i
Hâfız Muhammed Rıza Efendi, İskender Baba Tekkesi’nde 1
yılına kadar ir ad ile
1
me gul olmu tur.
Günümüzde eyh Camii ismiyle ibadete açık bulunan, Kethüda Aslanağazade Mustafa
Efendi tarafından eyh Devatî Mustafa Efendi için yaptırılmı olan tekke, kurulu undan 1
yılına kadar Celvetiyye’ye bağlı kalmı tır. Son eyh Hakkı Efendi henüz sağîr
(küçük ya ta) olduğundan yerine önce Hüdayî Asitanesi hâfız-ı kütübü Haydar Molla,
sonra da Bandırmalı Tekkesi dedegânından Ahmed Nâmık Efendi vekâlet etmi tir.
Tekke listelerinde ismine rastlanmamakla birlikte Mehmed Muhlis Efendi ve oğlu
Hâfız Hüseyin Tevfik Efendi, Sadeddin Nüzhet Ergun tarafından Gizlice Evliya Zaviyesi’nin eyhleri olarak kaydedilmektedir. Üsküdar Postanesi’nin arka kısmında
yer alan Gizlice Evliya Türbesi’nde türbedar olarak vazife üstlenen Hâfız Hüseyin
Tevfik Efendi’nin görevini vefatı sonrasında oğlu hâfız E ref (Ede) Efendi devralmı tır. m.1 /h.1
yılında doğan E ref Efendi, Bandırmalı Ahmed Münîb Efendi’nin mürîdanındandı. Cumhuriyet sonrasında Aziz Mahmud Hüdayî Türbesi’nde
fahrî türbedarlığın yanı sıra Gûlnu Valide Sultan Camii’nde müezzin olarak görev
yapmı tır. Ahmed Yüksel Özemre tarafından Üsküdar’ın Üç Sırlısı arasında gösterilen E ref Efendi’nin Melâmî-Hamzavî azîzlerinden Eyüp eyh Murad Tekkesi eyhi
Abdülkadir Belhî Efendi, Halvetî- a’bânî eyhi Fatih Türbedarı Ahmed Ami Efendi
ve Nak î-Müceddidî eyhi Mehmed Sâbit Efendi ile yakın münasebetleri olmu tu.
Hemen hiç Eyüp’teki tekkesinden dı arı çıkmayan Abdülkadir Belhî Efendi’nin E ref
Efendi’nin davetini kırmayıp Üsküdar, Sandıkçı Tekkesi’ndeki zikir meclisine gelmesini Ahmed Yüksel Özemre, E ref Efendi’nin hazretin nazarındaki kıymetinin ni anesi
olarak aktarmaktadır. Gülnû Valide Sultan Camii imamı hezarfen hattat Necmeddin
Okyay ile aynı camide müezzin olan E ref Ede arasında sıkı bir dostluk vardı. Üsküdar
Mevlevîhanesi kar ısında ikamet eden Galata Mevlevihanesi eyhi Ahmed Celaleddin
Dede ile E ref Ede’nin arifane konu malar yaptıklarını Süheyl Ünver aktarmaktadır.
“Evliyaullah her eyini saklar fakat nazarını saklayamaz.” sözü me hurdur. Ocak
1
tarihinde Üsküdar’da vefat eden E ref Efendi’nin cenaze namazı Fethi Ahmed
Pa a Camii’nde Necmeddin Okyay tarafından kıldırıldı. Karacaahmed Kabristanı’nda
1. adada air Nabî’nin kabri yanında medfundur.
126
Ü S K Ü D A R
T E K K E L E R İ N İ N
S O N
Ş E Y H L E R İ
Kartal Ahmed Baba tarafından 1 . yüzyıl sonlarında Nuhkuyusu Caddesinde tesis
edilen Kartal Baba Tekkesi’nin son eyhi Hasan Hulki Kartalbaba’dır. İlk kurulu unda
Kadiriyyeden olan bu tekke, Bandırmalı Tekkesi eyhi Galib Efendi’den hilafet alan
İbrahim Edhem Efendi ile birlikte Celvetiyye’nin Ha imiyye koluna intikal etmi tir.
İbrahim Edhem Efendi’nin m.1 /h.1
yılında vefatıyla oğlu ve halifesi Hasan Hulki
Efendi postni in olmu ve bu vazifesini 1 ’te tekkelerin seddine kadar sürdürmü tür.
Hayatının geri kalan kısmında ticaretle uğra an Hasan Hulki Kartalbaba Mayıs 1
( Ramazan 1 ) tarihinde vefat etti ve Karacaahmed Kabristanı’na defnedildi.
Üsküdar Tekkeleri’nde Son Kadirî Şeyhleri
Tekkeler seddolunduğu esnada Üsküdar’da
ediliyordu.
tekkede Kadirî usulüne göre ayin icra
Feyzullah el Hindî tarafından Murat Reis Mahallesi, Küfeci Sokağı’nda tesis edilen
Hindîler Tekkesinin eyhleri Kadiriyyeden olup Orta Asya ve Hindistan’dan gelen dervi leri misafir ediyordu. İbrahim Hakkı Konyalı tarafından yayımlanan 1
yılına ait
Gayrimenkul Vakıflar Listesine göre tamire muhtaç bir halde bulunan tekkenin son
eyhi Muhammed Tâhir Efendi idi. Günümüze, Feyzullah Efendi kabri ile birlikte birkaç mezar ula abilmi tir.
Hâkimiyet-i Milliye Caddesi üzerindeyken yol geni letilirken yıktırılan Halim Gülüm
Dede Tekkesi’nin son eyhi Mustafa Hulûsî Efendi’nin Meclis-i Me ayıh’a verdiği otobiyografiye göre m.1 /h.1 yılında Üsküdar’da doğdu. Halim Gülüm Dede Tekkesi
eyhi Nakibzade Muhammed Emin Efendi’nin oğludur. Kadirîhane eyhi Abdu’ - ekûr
Efendi’den m.1 1 /h.1
yılında hilafet alan Mustafa Hulûsî Efendi 1 a’bân 1
(1
yıllında tekkeler seddolunHaziran 1 1 ) tarihinde postni inliğe tayin olundu. 1 1
duğunda eyhliği devam ediyordu.
1
yılında Bekta î tekkeleri kapatılana kadar Pa a Limanı’ndaki Yarımca Baba Tekkesi’nde Bekta î eyhleri bulunuyordu. 1 sonrasında Ahmed erîf Efendi tarafından
yeniden in a ettirilen tekkede Kadirî ayini icrasına ba landı. Son eyh Muhammed
Kâzım Efendi 1 yılında vefat etti.
Hacı Kâmil Efendi tarafından m.1 /h.1 1 yılında Orta Asya’dan gelen dervi lerin
ikameti amacıyla yaptırılan Havuzba ı ( eyh Nevruz) Tekkesi, Sultan Vahidüddin’in
Hazinedar Ağası Mukbil Ağa tarafından 1 ’lerde yenilenmi tir. Tekkenin son eyhi
Muhammed Nureddin Artam, m.1 /h.1 1 yılında doğdu. Tekkeler seddolunmadan
hemen önce babasının vefatıyla postni in olan Nureddin Artam, Ankara ve İstanbul
liselerinde İngilizce ve edebiyat hocalığı yaptı. 1
yılında Basın-Yayın Genel Müdürlüğü’nde Propaganda, Kitaplık ve Derleme müdürlüklerinde çalı tı. On yıl süreyle Ankara Radyosu’nda Radyo Gazetesi isimli bir program hazırladı ve sundu. Vakit ve Ulus
127
Ü S K Ü D A R
S E M P O Z Y U M U
V I I I
gazetelerinde Toplu İğne imzasıyla fıkra yazıları yazdı. Hece vezniyle yazdığı iirlerde
Atatürk için kullandığı mübalağalı methiyeleri sebebiyle tenkide uğrayan Nureddin
Artam, Ekim 1 ’de Ankara’da vefat etti.
Beylerbeyi’nde Fıstıklı Mescid’de imam-hatip olarak vazife gören eyh Hüseyin Kâzım
Efendi tarafından m.1 1 /h.1
yılında bir vakfiye tesis ettirilmi ve mescidde Kadirî
ayini icrasına ba lanmı tı. Ocak 1 ’da vefat eden Hüseyin Kâzım Efendi Eyyûb Sultan
Kabristanı’nda medfundur.
Opr. Dr. Burhanettin Üstünel Caddesi ile Divitçiler Caddesi’nin kav ağında, imdi büfe
bulunan yerde Serbölük Ahmed Ke fî Efendi tarafından in a ettirilmi bir Kadirî tekkesi yer alıyordu. Babası Kadirî-E refî eyhi M. Hicabî Efendi’nin 1 1 yılında vefatıyla
oğlu Ahmed Burhaneddin Efendi tekkenin eyhi olmu ve 1 ’e kadar bu vazifesini
sürdürmü tür.
Bugünkü Zeynep Kamil İlkokulu’nun arsasında Kadıasker Ahmed Efendi Camii bulunuyordu. Ahmed Muhyiddin Efendi bu camiin derûnunda (içinde) Kadiriyyeden
Avnîzade Tekkesi’nin faaliyet gösterdiğini kaydetmektedir. Bu tekkenin son eyhi
Muhammed E ref Efendi, Bağdadlı Zencî Be ir Efendi’nin halifesi olup mür idinden
sonra postni in olmu ve 1 ’te tekkeler seddolunana kadar ir adına devam etmi tir.
Üsküdar Tekkeleri’nde Son Bedevî Şeyhleri
1
yılına gelindiğinde Üsküdar’da Bedevî tekkesi faaliyet gösteriyordu.
1 . yüzyıl sonlarında Seyyid Muhammed Hasîb Efendi tarafından Balcılar Yoku u ile
Devran Sokağı’nın birle tiği yerde bir Nak î-Müceddidî tekkesi in a ettirilmi olup bu
tekkenin me ihati Kalpakçı Mustafa er Rıza Efendi vasıtasıyla Bedeviyyeye intikal ettirilmi tir. Tekkenin son eyhi Muhammed Ali Rıza Efendi olup günümüzde arsası
satılmı ve yerine apartmanlar yaptırılmı tır.
Seyyid Hâfız Hüseyin Hıfzî Efendi, Beylerbeyi’nde İstavroz Deresi tabir olunan yerde
m.1 /h.1
yılında tekke in a ettirmi ti. Bu tekkenin son eyhi Seyyid Mahmud Ratip Efendi’dir. 1 İstavroz Bedevî Tekkesi eyhi Muhammed Said Efendi’nin oğlu ve halifesi olan M. Ratip Efendi, ömrünün son yıllarını Kadıköy, Ziverbey’deki evinde geçirdi.
1
yılında vefat etti ve Nakka tepe Kabristanı’na defnedildi.
Mustafa İzzet Efendi tarafından m.1 /h.1 1 yılında tesis edilen Tımariye (Settariye)
Tekkesi’nin son eyhi Mehmed Râmî Efendi’dir. m.1 /h.1 yılında Beylerbeyi’nde doğan M. Ramî Efendi, Tımariye Tekkesi eyhi Mehmed Hâmil Efendi’nin oğludur.
Hattat Sâmi Efendi’den; Sülüs, Celî Sülüs, Ta’lîk ve Dîvani icâzetleri alan M. Râmî Efendi’nin Tuhfetü’l-Ahbâb fî Fezâili’l-Ashâb isimli eseri basılmı tır. m.1 /h.1 1 yılında
babası M. Hâmil Efendi’den hilafet almı ve babasının vefatı sonrasında İslâmbey
128
Ü S K Ü D A R
T E K K E L E R İ N İ N
S O N
Ş E Y H L E R İ
Bedevî Tekkesi eyhi Hafız İbrahim Efendi tarafından aynı tekkeye iclâs olunmu tur.
1 ’te tekkeler seddolunduğu vakit bu vazifesini sürdüren M. Râmî Efendi 1
yılında vefat etmi ve Nakka tepe Kabristanı’na defnedilmi tir.
Çengelköy e rafından İbrahîm Edhem Efendi’nin kızı Fatma Adeviye Hanım, kocası Seyyid Ahmed Rasih Efendi için m.1 /h.1
yılında bir Bedevî tekkesi in a ettirdi. Hüseyin Vassaf’ın Sefîne-i Evliya isimli kitabının sonuna aldığı ve tekkelerin seddolunduğu
dönemdeki eyhleri gösteren listede bu tekkenin eyhi olarak Siyahî (Seyfullah) Efendi
günü tekkenin me rutaismine rastlanmaktadır. İbrahim Hakkı Konyalı Nisan 1
sında kendisiyle görü mü tür. Son eyhin vefatı sonrası harabeye dönen me rutahane
1 yılında restore edilerek Kur’an Kursu olarak kullanılmaya ba lanmı tır.
Üsküdar Tekkeleri’nde Son Nakşıbendî Şeyhleri
1
yılında Üsküdar’da Nak ıbendiyye usulünce hatm-i hacegân icra edilen tekke
bulunuyordu.
Numan Bey tarafından m.1 /h.1 yılında Çinili Camii yakınında in a ettirilen Afganîler Tekkesi Orta Asya’dan gelen dervi leri misafir ediyordu. Tekkenin son eyhi el
hac Muhammed Emin Efendi idi.
Sultan III. Selim tarafından m.1 /h.1 yılında yaptırılan Selimiye Tekkesi’nin ilk eyhi Kangırılı (Çankırılı) Abdullah Efendi’dir. 1
yılına kadar Nak ıbendiyye’nin Müceddidiyye ubesine göre erkân yürütülen tekkeye m.1 /h.1
yılında Nak î-Halidî
me ayıhından Muhammed Es’ad Erbilî, Muhammed Hidayet Efendi küçük ya ta olduğundan vekâleten tayin edildi. Ancak M. Es’ad Efendi’nin diğer tekkesi olan Fatih’teki
Kelâmî Tekkesi’nde kalmayı tercih etmesi sebebiyle oğlu Muhammed Ali Efendi Selimiye
Tekkesi’nde dervi âna hatm-i hâcegân yaptırmı tır. m.1 /h.1 1 yılında Erbil’de doğan
Muhammed Ali Efendi’ye m.1 /h.1 1 yılında babası Muhammed Es’ad Erbilî tarafından hilafet verildi. İlim icazetini m.1 /h.1 1 yılında Hafız akir Efendi’den almı ,
m.1 1 /h.1
yılında dersiam olmu tur. Selimiye Tekkesi’nin yanında m.1 1 /h.1
yılında Fatih’teki Bayram Pa a Tekkesi eyhliği de uhdesine verilmi tir. 1
sonrasında bir süre Reji (Tekel) İdaresi’nde çalı an Muhammed Ali Efendi, Menemen Hadisesi
sonrası babasıyla birlikte Menemen’e götürülmü ve ubat 1 1 günü idam edilmi tir.
Mara Valisi Abdullah Pa a tarafından m.1 /h.11 yılında Sultan Tepesi’nde yaptırılan Özbekler Tekkesi’nin ilk eyhi Hacı Hâce Seyyid Abdullah Efendi olmu tur.
Buhara ve Ta kentli eyhlerin postni in olduğu bu tekkenin . eyhi Hacı İbrahim Edhem Efendi, İstanbul’da ebrû sanatının yayılmasında önemli rol oynamı tır. Tekkenin
onuncu eyhi ve Edhem Efendi’nin torunu olan Mehmed Ata Efendi, m.1 /h.1
yılında doğdu. İstiklâl Harbi yıllarında Anadolu’ya insan ve silah geçi inde Ata Efendi
önemli bir görev üstlendi. 1 ’te Özbekkangay soyismini alan Ata Efendi, 1 Haziran
129
Ü S K Ü D A R
S E M P O Z Y U M U
V I I I
1
tarihinde vefat etti ve tekke haziresine defnedildi. Ata Efendi’nin karde i Necmeddin Özbekkangay da Küçük Hüseyin Efendi hulefasından olup 1 1’deki vefatına kadar
tekkede ikamet etmi tir.
Alaca Minare Tekkesi, Hacı Hüseyin Dede tarafından m.1 /h.11 yılında bir Nakî-Müceddidî tekkesi olarak in a ettirilmi tir. Mevlâna Halid-i Bağdadî’nin halifesi
Abdu’l-fettah el Akrî’nin m.1 /h.1
yılında postni in olmasıyla Nak ıbendiyye’nin
Halidiyye ubesine intikal eden tekkede 1
yılına gelindiğinde İsmail Efendi eyh idi. 1
Selami Ali Efendi Caddesi, Dibek Ahmet Sokağı’nda sadece haziresi günümüze intikal etmi Musa Baba Tekkesi’nin son eyhi Ahmed Efendi’dir. Unkapanı’ndaki Seyyid
Ahmed Buharî Tekkesi’nin eyhi Ali Fakrî Efendi’nin halifesi olan Ahmed Efendi, 1
yılına kadar Nak ıbendiyye’nin Müceddidiyye usulüne göre dervi yeti tirmi tir.
Üsküdar Tekkeleri’nde Son Bayramî Şeyhleri
1
yılına gelindiğinde Üsküdar’da Bayramî Tekkesi bulunuyordu.
İlk defa 1 . yüzyıl ba larında Bezcizade Muhammed Muhyiddin Efendi tarafından bir
Halvetî tekkesi olarak tesis edilen, sonrasında ise Bolulu Hacı Himmet Efendi’nin postni in olmasıyla Bayramiyye tarikine geçen Bezcizade (Himmetzade) Tekkesi 1
yılında tekkelerin yasaklanmasına kadar geçen yıldan uzun süre boyunca Üsküdar’daki
manevî hayatın mühim merkezleri arasında yer almı tır. Bayramiyye’den Himmetiyye
isimli bir kol olu masına vesile olan ve pîr mertebesinde bulunan Hacı Himmet Efendi’nin soyundan gelen eyhlerin postni in olduğu tekke, âyin gününün Salı olması sebebiyle Salı Tekkesi ismiyle de anılmı tır. Son eyhi Abdullah Nâsih Efendi olan tekke,
1
yılında Zeyneb Kâmil Hastahanesi’nin geni letilmesi sırasında yıktırıldı. Günümüzde haziresi Küçük Selimiye Camii avlusuna nakledilmi durumdadır. A. Süheyl Ünver’in Ağustos 1
tarihli notlarında Zeyneb Kâmil Hastanesi Ba hekimi ve sonradan
İstanbul Belediye Reisi olacak olan Fahri Atabey arasında öyle bir görü me geçer:
“Öğle üzeri evden çıktım. Dolmu la Zeyneb ve Kamil Hastahanesi’ne geldim. Ba hekim
Fahri Atabey’i görerek kar ısındaki Hekim Ali Mün î Efendi kabrini söyledim. Bugün
herhalde sıkkın idi. Ters konu ma yoluna gitti. “Ben ölüleri dü ünmüyor, doğuracaklara
kolaylık ve yer arıyorum. Hoca sen ne diyorsun!” diye adeta çıkı tı. Ben de öyle dedim.
“Hastahaneyi geni letmek için istimlakler yaptınız. Güzel kom unuz Himmetzâde Panteonu’nu muhafaza edin” dedim. “Olmaz onu Karaca Ahmed’e, Mezarlıklar Müdürlüğü
nakledecek.” dediniz. Birkaç defa sordum, “Aynen nakledildi.” dediniz. “ imdi nerede?”
diye sordum. “Bilmem ben ölülerle alâkadar değilim.” dediniz. “Ama bu muhitin ve
dolayısıyla memleketimizin tarihini öldürmeye hakkınız yok. Sonra Hekim Bursalı Ali
Mün î Efendi 11 ’dan beri senedir kar ınızda muhafaza edilmi . Bugün peri an durumda. Ba ta ı dü ecek, onunla alâkadar olun. Bunlarla yalnız ben mükellef değilim.
130
Ü S K Ü D A R
T E K K E L E R İ N İ N
S O N
Ş E Y H L E R İ
Biz hekimler kendi ubelerimizin tıp tarihini bilmeyiz. Sonra bu zat ilk defa bizde Latinceyi öğrenip kına kına ve ipeka üzerine müstakil eserler ve bir büyük tıp yazan âlim,
fâzıl ve Garb’da me hur bir hekimimiz. Onu muhafaza, hepimizin vicdan ve namusumuzun borcudur.” Dedim. Duraladı. “Haydi gidelim, göstereyim.” dedim. “Muavinim
gitsin.” dedi. Ben de daha asi bir duruma dü memek için sustum. “Peki.” dedim. Ona
giderayak unu ilave ettim: “Bunları tahrip ve muhafaza etmeme yoluna sülük edersek
bu yüzden ve bunun vebalinden ba ımıza gelmedik kalmaz. Çektiklerimiz hep böyle
hareketlerimizden.” dedim. Yani onun bir sene Yassıada’da tutuklu olarak sürüklenmesinin Himmet Dede’nin sitesini mahvetmesi cezası olduğunu anlatmak istedim. Daha
da ba ına gelecekler olduğunu i râb ettim ve ayrıldım.”
Salacak’ta tesis edilen Bayramiyye’den Etmek Yemez Tekkesi ise son kez Mustafa Âkif
Efendi tarafından m.1 /h.1
yılında ihya edilmi tir. Tekkenin son eyhi Halil Cemal Efendi’dir.
Üsküdar Tekkeleri’nde Son Sa’dî Şeyhleri
Tekkeler seddolunduğunda Sa’dî tarikine mahsus tekke faaliyet gösteriyordu.
Gündoğumu Caddesi (eski Menzilhane Yoku u) üzerindeki Malatyalı İsmail Ağa’nın
yaptırmı olduğu mescide Sa’dî me ihati konulması sonrasında ayin icrasına ba lanmı tır. Tekkelerin seddolunduğu esnada Ali emseddin Efendi postni indi. Ali emseddin Efendi’nin kayınbiraderi ve Neyzen Aziz Dede’nin hocası olan Neyzen Üsküdarlı Salim Bey, Ramazan 1 ( . .1 ) tarihinde Sandıkçı Tekkesi’nde zikirde vefat
edince bu tekkenin haziresine defnedilmi tir. Sadeddin Nüzhet Ergun, Ali emseddin
Efendi’nin oğlu Kemal Özaslan’ı son devrin en mükemmel ayin reisi olarak kaydetmektedir. Tekkenin son devir zâkirba ılarından Üsküdarlı Âsım Efendi Valide Camii ba
imamı iken 1 ubat 1 tarihinde vefat etti.
İsfendiyarzade Balaban Ahmed Baba’nın m.1 /h.1 yılında in a ettirdiği mescide Yağcızade Seyyid Ahmed Efendi tarafından m.1 /h.11 civarında Sa’dî me ihatı
koydurulmu tur. Hâfız Muhammed Emin Efendi 1
yılına gelindiğinde bu tekkede
ir adını sürdürüyordu.
Abdu’l-hayy Efendi tarafından Celvetiyyeye bağlı olarak tesis edilen Hallac Baba
Tekkesi, 1 . yüzyıl ba larında Sa’diyyeye intikal etmi tir. Tekkenin son eyhi Hüseyin
Sa’deddin Nüzhet Ergun m.1 /h.1 1 yılında Bursa’da doğdu. Yemen’de ehit dü mü Kolağası Ali Efendi’nin oğludur. Üsküdar Sultanîsi’ni ve Darulfünun’un Edebiyat
bölümünü bitirdi. m.1 1/h.1
yılında dayısı olan Hallac Baba Tekkesi eyhi Ahmed Ferid Efendi’nin irtihali üzerine Unkapanı Seyyid Ahmed Buharî Tekkesi eyhi
Ali Fakrî Efendi’nin vekâletiyle tekke eyhliği uhdesine verildi. Ali Fakrî Efendi’den
m.1 /h.1 yılında Sa’diyye, Nak iyye ve Rıfaiyye hilafeti alan Sa’deddin Nüzhet
131
Ü S K Ü D A R
S E M P O Z Y U M U
V I I I
Üsküdar
Mevlevihanesi
eyhi Ahmed
Remzi Dede
Efendi’nin aynı yıl asaleti tasdik olundu. Tekkelerin seddolunması sonrasına Konya
Muallim Mektebi’nde, Erenköy Kız Lisesi’nde, Kadıköy Erkek Lisesi’nde ve Kuleli Askerî
Lisesi’nde edebiyat muallimi olarak çalı tı. Re at Ekrem Koçu’nun Mesut Bey’den aktardığına göre muallimlikten ayrılmı ve bir süre geçim sıkıntısına dü mü tür. Hasan
Âli Yücel tarafından 1 ’te Bayezid Devlet Kütüphanesi Müdürlüğüne tayin edilmi tir. Bu görevindeyken verem tedavisi için Validebağı Prevantoryumu’na yatırıldıysa da
tedavi cevap vermeyince tekke me rutasında Nisan 1
günü vefat etmi tir. Kabir
ta ında hatalı olarak vefat yılı 1 yazılıdır. Elliden fazla eseri bulunan Sadeddin Nüzhet’in Türk Musıkisi Antolojisi ve Türk airleri kitapları yarım kalmı tır.
Üsküdar Tekkeleri’nde Son Mevlevî Şeyhleri
Üsküdar Mevlevihanesi, Seyyid Numan Halil Dede tarafından m.1 /h.1 yılında
in a ettirilmi tir. Ferruh Çelebi’nin 1 yılında Karaman Mevlevîhanesi’ne tayin olunması üzerine postni inliğe getirilen Ahmed Remzi Dede, tekkenin son eyhi olmu tur.
m.1 /h.1
yılında doğan Ahmed Remzi Dede, Kayseri Seyyid Burhaneddin Mevlevîhanesi eyhi Süleymân Atâullâh Efendi’nin oğludur. Yenikapı Mevlevihanesi’nde
Celâleddin Dede’nin yanında sema çıkardı. Receb 1 ’de Kütahya Erguniye Mevlevîhanesi eyh vekilliğine, Rebiu’l-ahir 1 ’de Kastamonu Mevlevîhanesi eyhliğine ve Muharrem 1 ’de Haleb Mevlevihanesi eyhliğine tayin edildi. 1 1 yılında
132
Ü S K Ü D A R
T E K K E L E R İ N İ N
S O N
Ş E Y H L E R İ
Üsküdar Mevlevihanesi’ne tayin olundu. 1 ’te Akyürek soyismini alan Ahmed Remzi
Dede, tekkelerin seddolunması sonrasında ba ladığı Üsküdar Hacı Selim Ağa Kütüphanesi ba memurluğu görevini 1 ubat 1 ’deki istifasına kadar sürdürdü. yıl kadar
Ankara’da kızlarının yanında ikamet etti ve Ankara Eski Eserler Kütüphanesi’nde müavir olarak görev yaptı. Kasım 1
günü Kayseri’de vefat etti ve Seyyid Burhaneddin Türbesi bahçesine defnedildi. Üsküdar Mevlevihanesi eyhliğinde bulunduktan
sonra Galata Mevlevîhanesi postni ini olan Ahmed Celâleddin (Baykara) Dede de 1
yılındaki vefatına kadar Üsküdar Mevlevihanesi yanındaki evinde ikamet etmi tir.
Üsküdar Tekkeleri’nde Son Bektaşî Şeyhi
Tahir Baba tarafından Kısıklı’da m.1 /h.1 yılında bir Bekta î tekkesi kurulmu tur. Tekkenin son mür idi Ali Nutkî Baba m.1 /h.1
yılında doğdu. M. Ali Hilmî
Dedebaba’dan halifebabalık icazeti alan Ali Nutkî Baba, babasının vefatıyla postni in
oldu ve bu vazifesini tekkeler seddolunana kadar sürdürdü. 1
yılında vefat ettiğinde
Çamlıca Tekkesi’ne defnedilmi , tekke yıktırılınca kabri Merdivenköy ahkulu Sultan
Tekkesi arkasında yer alan, Mansur Baba Kabristanı’na nakledilmi tir.
Dipnotlar
1
1
11
1
1
Tabîbzâde Mehmed ükrî, Silsilenâme-i Aliyye-i Me âyih-i Sufiyye (müellif hattı yazma), Hacı Selim
Ağa Kütüphanesi, Hüdâyi Blm., nr. 1 1, vr. b.
Ayvansarayî Hüseyin Efendi/Ali Satı Efendi/Süleyman Besim Efendi (haz. A. Nezih Galitekin), Hadikatü’l Cevâmi, İ aret Yayınları, İstanbul, 1, II, 1.
Osmanzade Hüseyin Vassaf, Sefîne-i Evliya-yı Ebrar fî erh-i Esmâr-ı Esrâr, Süleymaniye Kütüphanesi, Yazma Bağı lar, IV, 1 .
Sadık Albayrak, Son Devir Osmanlı Uleması, İBB Yayınları, İstanbul 1 , IV, 1 .
Ayvansarayî Hüseyin Efendi, II, 1. Son eyh Ahmed Kerâmeddin Efendi’nin oğlu Rüknüddin Nasuhioğlu ise tekkenin banisinin bizzat Pîr Muhammed Nasuhî olduğunu aktarmaktadır. K. E. Kürkçüoğlu (yeni yazıya aktaran), eyh Muhammed Nasuhî: Hayatı Eserleri Divanı Mektupları, 1 , s. 1 .
Sadık Vicdâni, Tomār-ı Turûk-ı Aliyye (Tarikatler ve Silsileleri) (haz. İrfan Gündüz), Enderun Yayınevi,
İstanbul 1 , s. 1 .
Bu kitap eyh Muhammed Nasuhî: Hayatı Eserleri Divanı Mektupları ismiyle yayına hazırlanmı olup
ve Orhan Nasuhioğlu tarafından 1
yılında yayımlanmı tır.
Sadeddin Nüzhet Ergun, Türk Musikisi Antolojisi, İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi, Rıza Ko kun Matbaası, İstanbul 1 , s.
.
M. Nermi Haskan, isim benzerliğinden yola çıkarak Maliye Nâzırı Safvetî Pa a’nın tekkenin banisi
olduğunu yazmakla birlikte bu ifade doğru değildir. (bk. Mehmet Nermi Haskan, Yüzyıllar Boyunca
Üsküdar, Üsküdar Belediyesi Yayınları, İstanbul 1, I, ) Musa Safvetî Pa a (v.1 ) bu tekkenin
kurulu undan sonraki bir dönemde doğmu tur.
Ahmed Muhyiddin Efendi, Tomār-ı Tekāyā, Tophane Kadiriler Asitānesi Özel Kütüphanesi, s.
.
Sadeddin Nüzhet Ergun, a.g.e., s.
.
Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi’nde Said Özok maddesinde hatalı olarak İstanbul’da vefat
ettiği yazılmı tır. İzmir’de vefat etmi , Nisan 1
Per embe günü gemiyle İstanbul’a getirilip Doğancılar Camii’nde cenaze namazı kılınmı tır. (Cumhuriyet Gazetesi, Nisan 1 )
Tekâya ve Zevâyaya Mahsus Defterdir, Vakıflar Genel Müdürlüğü Ar ivi, nr. 1 , 1 1, s. 1 sıra: . Bu
deftere ula mamı sağlayan Müfid Yüksel Beyefendi’ye müte ekkirim.
133
Ü S K Ü D A R
1
1
1
1
1
1
1
1
1
1
134
S E M P O Z Y U M U
V I I I
Kolağası Mehmed Raif, Mir’at-ı İstanbul, Alem Matbaası, İstanbul 1 1 , s. .
Tekâya ve Zevâyaya Mahsus Defterdir, s. sıra:
.
Sadık Vicdâni, a.g.e., s.
; Mehmet Nermi Haskan, a.g.e., I,
Sadık Albayrak, a.g.e., V,
Fahreddin Erenden, a.g.e., V, 1 (Fahreddin ERENDEN’in Envâr-ı Hazret-i Pîr Nûreddin Cerrâhî
isimli eseri, Fahrettin Dal tarafından Fahreddin Erenden’in Tasavvufî Görü leri, isimli yüksek lisans
tezi halinde Marmara Üniversitesi, S.B. Enstitüsü’nde yılında kabul edilmi tir. Metine yapılan
atıflar söz konusu kitabın orijinal cilt ve sayfa numaraları verilmek suretiyle belirtilecektir.)
a.g.e., V, .
Mehmet Cemal Öztürk, Cerrahilik, eyh Nureddin Cerrahî ve Cerrahî Tarikatı, Gelenek Yayınları,
İstanbul , s. .
M. Nermi Haskan, a.g.e., I, .
Tekâya ve Zevâyaya Mahsus Defterdir, s. sıra: 1 .
Ayvansarayî Hüseyin Efendi, a.g.e., II, 1 .
Tekâya ve Zevâyaya Mahsus Defterdir, s. sıra: 1 .
Ahmed Muhyiddin Efendi, Tomār-ı Tekāyā, Tophane Kadiriler Asitânesi Özel Kütüphanesi, s. .
Osmanzade Hüseyin Vassaf, Sefîne-i Evliya-yı Ebrar fî erh-i Esmâr-ı Esrâr, I, 1.
Tabîbzâde Mehmed ükrî, Mecmuâ-i Tekâyâ, Taksim Atatürk Kitaplığı Belediye Yazmaları, K. ve
Ekleri, vr. a.
Sadık Albayrak, a.g.e., V, 1 .
a.g.e., V, 11-1 .
Hüseyin Vedad, Gülzâr-ı Ma’rifet, Seçil Ofset, İstanbul 11, s. .
Ahmed Yüksel Özemre, Üsküdar’ın Üç Sırlısı, Kubbealtı Ne riyatı, İstanbul , s. .
Kendi otobiyografisinde “1 hicrî senesinin Saferinin . Per embe gününe tesadüf eden Te rinievvel 1 1 tarihinde Dersaadet”te doğduğunu beyan etmektedir. Ancak bu iki tarih birbirini tutmamaktadır. Te rinievvel 1 1 tarihi miladi Kasım 1
tarihine tekabül ederken, hicri Muharrem
1 tekabül etmektedir. Hicrî Safer 1 1 tarihi ise miladî 1 Kasım 1 , rumî Te rin-i sani 1 1
tarihine tekabül etmektedir.
Sadık Albayrak, a.g.e., V, 1 .
Cemaleddin Server Revnakoğlu (haz. M.D. Bayin-I. Dervi oğlu), Eski Sosyal Hayatımızda Tasavvuf
ve Tarikat Kültürü, Kırkambar Kitaplığı, İstanbul , s. .
Selami im ek, eyh Hayrullah Tâceddin er-Rifâî Külliyâtı, Revak Kitabevi, İstanbul 1 , s. .
Cemaleddin Server Revnakoğlu, a.g.e., s. .
Sadık Albayrak, a.g.e.,, V, -1.
Turan Atik, Rifailik Tarikati Üzerine Sosyolojik Bir İnceleme, Marmara Üniversitesi, S.B. Enstitüsü,
yüksek lisans tezi, İstanbul , s. 1 .
Tekâya ve Zevâyaya Mahsus Defterdir, s. sıra: .
Sadık Albayrak, a.g.e., V, .
Osmanzade Hüseyin Vassaf, a.g.e., III, .
Ayvansarayî, a.g.e., II, 1.
Sadeddin Nüzhet Ergun, a.g.e., .
Bedri Noyan, Bütün Yönleriyle Bekta îlik ve Alevîlik, Ardıç Yayınları, Ankara , VI, .
http://nezihuzel.net/index.php/ 11/ / /yusuf-fahir-baba/
Tekâya ve Zevâyaya Mahsus Defterdir, s. 1 sıra: 1 .
Tekâya ve Zevâyaya Mahsus Defterdir, s. 1 sıra: 1 .
Re at Ekrem Koçu, İstanbul Ansiklopedisi, Koçu Yayınları, İstanbul 1 , I, 1 .
Sadık Albayrak, a.g.e., V, 11 .
Tekâya ve Zevâyaya Mahsus Defterdir, s. sıra: .
Tekâya ve Zevâyaya Mahsus Defterdir, s. , sıra: .
a.g.e.,, s.1 sıra: .
Ü S K Ü D A R
1
1
1
1
T E K K E L E R İ N İ N
S O N
Ş E Y H L E R İ
Sadeddin Nüzhet Ergun, a.g.e., s.
.
Ahmed Yüksel Özemre, Üsküdar’da Bir Attâr Dükkânı, Kubbealtı Ne riyatı, İstanbul , s. .
A. Süheyl Ünver, E refname, Süleymaniye Kütüphanesi, s.1.
a.g.e., s. .
Ahmed Muhyiddin Efendi, a.g.e., s. 1 .
Cemaleddin Server Revnakoğlu Ar ivi, Süleymaniye Kütüphanesi, Dosya: .
İbrahim Hakkı Konyali, Abideleri ve Kitabeleriyle Üsküdar Tarihi, Türkiye Ye ilay Cemiyeti Yayınları,
İstanbul 1 -1 , I, .
Tekâya ve Zevâyaya Mahsus Defterdir, s. sıra:
.
Sadık Albayrak, a.g.e.,, V, 11 .
Salim Bostancioğlu, a.g.e., s.1 .
Sadık Albayrak, a.g.e., V, 111.
Osmanzade Hüseyin Vassaf, a.g.e., V,
.
Mehmed Rebii Hâtemi Baraz, Te rifat Meraklısı Beyzâde Takımının Oturduğu Bir Kibar Semt, Beylerbeyi, İstanbul B. B. Kültür İ leri Daire B k. Yayınları, İstanbul, 1 , c. s. . Tebliğin yazılması
esnasında gözümden kaçan bu kitabı i aret eden ve kendi kütüphanesinden yararlanmamı sağlayan
Prof. Dr. Ali Birinci’ye müte ekkirim.
Tekâya ve Zevâyaya Mahsus Defterdir, s. sıra:1 .
Ahmed Muhyiddin Efendi, a.g.e., s. 1 .
Sadık Albayrak, a.g.e., V, 1 .
Tabîbzâde Mehmed ükrî, Mecmuâ-i Tekâyâ, vr. 1 a.
Tekaya ve Zevayaya Mahsus Defterdir, s. sıra: 1 .
Tekaya ve Zevayaya Mahsus Defterdir, s. sıra: 1 1.
Sadık Albayrak, a.g.e., V, 1 .
Osmanzade Hüseyin Vassaf, a.g.e., V, 1.
İbrahim Hakkı Konyali, a.g.e., I,
.
Tekâya ve Zevâyaya Mahsus Defterdir, s. 11 sıra: .
Tabîbzâde Mehmed ükrî, Mecmuâ-i Tekâyâ, vr. 1 a.
Tekâya ve Zevâyaya Mahsus Defterdir, s. sıra:1
Sadık Albayrak, a.g.e., II,
.
Ayvansarayî, a.g.e., II, .
Kolağası Mehmed Raif, a.g.e., s. 1 -1 .
Osmanzade Hüseyin Vassaf, a.g.e., II, 1 .
a.g.e., II, .
a.g.e., V,
.
A. Süheyl Ünver, Üsküdarname 1, Üsküdar Belediyesi Yayını, 1 , s. 11 .
Tekâya ve Zevâyaya Mahsus Defterdir, s. 1 sıra:
Sadeddin Nüzhet Ergun, a.g.e., 1
Mehmet Nermi Haskan, a.g.e., I,
Abdurrezzak Tek hatalı olarak Üsküdarlı Balabanî Hasan Hüsnü Efendi’yi bu tekkenin son eyhi olarak göstermektedir. 1 1 tarihli Tekaya ve Zevayaya Mahsus Defter’de tekke eyhi olarak Hafız Muhammed Emin Efendi kayıtlıdır. (Bkz. Abdurrezzak Tek, Cumhuriyetin İlk Yıllarında Bir eyh Portresi:
Üsküdarlı Balabanî Hasan Hüsnü Efendi ve Tasavvuf Anlayı ı, U.Ü. İlahiyat Fakültesi Dergisi, sy. 1 /
[ ]).
Sadık Albayrak, a.g.e., V, 11 ; Osmanzade Hüseyin Vassaf, a.g.e., I,
.
Re at Ekrem KOÇU, İstanbul Ansiklopedisi, Koçu Yayınları, İstanbul 1 , c. s. 1
Yakup afak, Feridun Nâfiz Uzluk’un Notları, http://akademik.semazen.net/author_article_detail.
php?id= , 1.1.
Hasibe Mazioğlu, Ahmet Remzi Akyürek ve iirleri, Sevinç Matbaası, Ankara 1 , s. .
Bedri Noyan, a.g.e., VI, .
135
HOKAND VATANDAŞLARININ MEKKE
VE MEDİNE YOLCULUĞUNDA ÜSKÜDAR’IN YERİ
DR. SHERZODHON MAHMUDOV
Özbekistan
Giri
Müslüman dünyasının farz ibadeti yönünden önemli sayılan hac yolları, çe itli dönemlerde siyasi süreçlere bağlı olarak deği iklik arz etmi tir.
Hokand Hanlığı 1710 yılında Fergana’da Özbeklerin Ming a iretinin siyasi aktifliği sonucunda bağımsız bir devlet olarak te ekkül etti. 1876 yılında ise Çar Rusya İmparatorluğunun istilası neticesinde tamamen yok edildi.
Hokand devletinin sınırları ilk önce Fergana vadisinin topraklarını kapsıyordu. Daha
sonra zamanla Hokand hanlarının siyasi ve askeri harekâtlarıyla Ta kent ve De ti Kıpçak bölgeleri de Hanlık sınırlarına eklenmi ti. De ti Kıpçak bugünkü Kazakistan bölgesidir. 19. yüzyılın 20’lı yıllarına gelip bugünkü Özbekistan’ın Fergana vadisi ve Ta kent,
Cizzah vilayetleri, Güney Kazakistan, Tacikistan’ın kuzey ve dağlı bölgeleri hem de Kırgızistan’ın tüm toprakları Hanlık bölgesinin tasarrufunda olmu tu.
19. yüzyılın ba larında Hanlığın nüfusu 3 milyonu olu turmaktaydı. Ba kenti Hokand
ehriydi. Bir tek Hokand ehrinde 600’den fazla cami, 52 adet medrese mevcuttu1.
Hanlık nüfusunun etnik olu umu Özbekler, Tacikler, Kazaklar, Kırgızlar, Uygurlar, Karakalpaklar hem de diğer küçük millet ve kavimlerden ibaretti. 166 yıl ömür süren bu
devlette 21 hükümdar tahtta oturmu ve bunlardan 6’sı Osmanlı devleti ile aktif diplomatik ili kiler kurmu tur.
Hokand Hanlığının Osmanlı devleti ile diplomatik ili kilerini kurmasının iki ana faktörü vardır. Biri hanlığın siyasi yönden kendisine uygun bir ortak ve kendisini manevi
yönden destekleyen güçlü bir devlete dayanma mecburiyetiydi, ikincisi, sağlam hac
yolunu belirlemekti.
137
¬ Foto: Engin Kaban
Ü S K Ü D A R
S E M P O Z Y U M U
V I I I
18-19. yüzyıllarda Hokand vatanda ları hac ibadeti için İstanbul yoluyla Mekke’ye
giderlerdi. Hokand Hanlığının hükümeti vatanda ların hac ibadetini yapmaları için
ciddiyet göstermi , bu konuda Rusya İmparatorluğu ve Osmanlı İmparatorluğu ile aktif
diplomatik ili kilere girmi tir.
Bilindiği üzere, Merkezi Asya’dan Hicaz’a 3 yol üzerinden: Hindistan, İran ve Osmanlı
devleti üzerinden hacca gidilirdi. Hokand Hanlığı esasen Osmanlı devleti hem de Hindistan üzerinden gidilen yollardan daha çok istifade etmi tir. Hindistan yoluna nazaran Osmanlı devleti üzerinden gidilen yol Hokand Hanlığı için en önemli hac yolu idi.
İran yolundan hemen hemen hiç istifade edilmemi ti. Bunun en önemli nedeni olarak
inançla ilgili zıtlıkları gösterebiliriz.
Özbekistan Merkezi Devlet ar ivi ve Rusya Federasyonu ar ivindeki belgelere göre, Hokand Hanlığının hükümdarları kendi ülkesinin vatanda larını İstanbul yoluyla hacca
göndermeyi yola koymak için Rusya İmparatorluğu ile diplomatik ili kilerle anla malar
yapmı tır. Rusya’ya ilk defa 1810 senesinde, ondan sonra 1829 ve 1841 yıllarında gönderilen diplomatik misyonlar Hokand vatanda larının hac yapmaları için Rusya İmparatorluğu topraklarından İstanbul’a varma ve oradan hacca gitme meselesini yoluna
koymak ve bu konudaki sorunları çözerek hacılara kolaylıklar sağlamak istemi lerdi.
Bununla birlikte, Osmanlı sultanlarına da bu gibi mektuplar gönderilmi ti. Bunlardan
biri Hokand hanı ir Ali Han tarafından gönderilmi ti.
Bildirimizin esas amacı Hokand halkının hac yolunda bulunan tarihî Üsküdar’ın önemini belirtmektir. Özbekistan ve Rusya ar ivlerindeki belgelerde Hokand Hanlığından
hacca yol alan hacılarla ilgili bilgilerde genel olarak İstanbul veya Konstantinopol kaydedilmi tir2. Yani kayıtlarda “Hokand vatanda ları Konstantinopol’dan döndü” veya
“Konstantinopol‘a yol aldı” gibi kayıtları görmek mümkündür. Burada unu önemle
vurgulamak gerekir ki, Hokand vatanda ları esasen Rusya üzerinden Karadeniz ile
Üsküdar’a gelmi ler ve burada bir süre konaklayıp İslam hilafetinin payitahtını ziyaret ederek hacca yol almı lardır. Hokand Hanlığında yazılan Hac-name ve bazı tarihi
eserlerindeki bilgiler bunu onaylamaktadır. Nitekim Hokand tarihiyle ilgili Muntehabü’t-tevârih eserinin yazarı Muhammed Hâkim han Töre3 hacla ilgili intibalarını not
ederken, Karadeniz yoluyla Üsküdar’a geldiğini kaydetmi tir4. O siyasi durumdan dolayı İstanbul’u ziyaret etmeye imkân bulamamı , Sultan Ahmet Camii ve Topkapı Sarayını Üsküdar’dan izlemi tir5. O, Muntehabü’t-tevârih’inde Hokand vatanda larının
Üsküdar yoluyla hacca gittiklerini ve bu yol en önemli hac yolu olduğunu yazmaktadır.
Hokand vatanda ları hacca giderken ve dönerken Üsküdar’da bir süre kaldıklarını tasdik eden malumat Osmanlı ar iv belgelerinde de bulunmaktadır. “Hatt-ı Hümayun”
bölümündeki 36564 numaralı belgede Hokand hanının veziri Seyyid Bahadır Han Töre’nin hacca gitmeden önce Üsküdar’da Mustafa Efendi’nin evinde bir müddet kaldığı
kayıtlıdır6.
138
M E K K E
V E
M E D İ N E
Y O L C U L U Ğ U N D A
Ü S K Ü D A R ’ I N
Y E R İ
Osmanlı ar iv belgelerinde Osmanlı hükümeti tarafından hacıların maddi ihtiyaçları
için kaynak sağlandığını ve onların Üsküdar’daki tekkelerde kaldıklarını görebiliriz.
Üsküdar’ın Sultantepe’sindeki Özbekler tekkesi sadece Hokanddan gelen hacılar için
değil, tüm Türkistanlılar için konukevi olarak hizmet etmi tir ve Osmanlı ar ivinde bu
tekke ile ilgili evraklar daha da çoktur7.
Yine ar ivdeki belgelerden bilindiğine göre, hacdan dönenlere vapur parası, hatta bazılarına ülkelerine kadar ula maları için Osmanlı devleti tarafından maddi yardım verildiğini mü ahede edebiliriz.
Bugün Özbekistan İlimler Akademisi ark inaslık Enstitüsü Yazmalar bölümünde bulunan ve Hokandlı hacılar tarafından 18-19. yüzyıllarda yazılan hac-name ve hac hatıraları tarzı eserlerde Üsküdar hakkında hep olumlu intibâlar yer almaktadır.
Sonuç
Sonuç olarak unu diyebiliriz ki, Hokandlı hacıların Üsküdar gibi güzel ve tarihî bir
mekânda bir süre kalmaları, misafir olmaları, Özbekler ve Osmanlılar arasındaki dostluk, karde lik ve kültür ili kilerinin geli ip sağlamla masına güçlü tesir göstermi tir.
Dipnotlar
1
2
3
4
5
6
7
Sherzodhon Mahmudov, “Kokand Hanligi Mimarisinde Turk-Islam Gelenekleri”, Dünya Mimarlik Ve
Sanatinda Türkler Uluslararasi Sempozyumu Özet Kitabı, 27-28 Kasım 2013, 25 s.
Orenburg Devlet ar ivi. F.6. Op.10. ed.khr. 8148. // Delo o hodataystva Kokandskogo poslannika v
Konstantinopole Seid Yakubkhana o razreshenii emu vernutsya na rodinu 11.02. - 08.03. 1867 г.
Muhammed Hakimhan Töre 1803 tarihinde Nak ibendiyye-Kasaniyye kolunun kurucusu olan Mahdum-ı Azam’ın torunlarından Masumhan Töre ailesinde dünyaya gelmi tir. Anne tarafından dedesi
Hokand hanı Narbotabiy’dir (1763-1798). Gençliğinde Hokand hanı Ömerhan’ın (1810-1822) oğlu
Muhammed Alihan’la beraber büyümü tür. Ömerhan’ın vefatından sonra tahta çıkan Muhammed
Alihan (1822-1842), Muhammed Hakimhan Töre’yi Nemengan vilayetine vali olarak tayin etmi tir.
Muhammed Hakimhan Töre, Rusya, Kafkas ve Osmanli devleti üzerinden Hicaz’a geçmi , hac vazifesini yerine getirmi tir.
Hajji Muhammad Hakim Khan b. Said Ma’sum Khan, Muntakhab al-Tawarikh, OSIASRU, MS. No. 594
(Muhammed Hakimhan Töre, Müntehabü’t-Tevârih, Özbekistan İlimler Akademisi al-Biruni ark inaslık Enstitüsü, nr. 594.)
Hajji Muhammad Hakim Khan b. Said Ma’sum Khan, Muntakhab al-Tawarikh, OSIASRU, MS. No.
594
BOA, Hatt-ı Humayun Defteri, nr. 36564
BOA, BEO nr., 89389.; BOA,D..MVL. nr., 234 8179.; BOA, MVL. nr., 330 85.
139
SANAT ve MİMARİ
Mine Topçubaşı Çilingiroğlu
Deniz Demirarslan
Sevil Derin
Lana Kudumović
Hamza Gündoğdu –
Özgür Algan
Rümeysa Işık
Murat Arapoğlu
Candan Nemlioğlu
İzzet Umut Çelik
Gönül Paçacı Tunçay
Gül Sarıdikmen
Foto: Zeka Sağlam
ÜSKÜDAR SAHİLİNDEKİ VAKIF
CAMİLERİ
VE KORUMA PROBLEMLERİ
YRD. DOÇ. DR. MİNE TOPÇUBAŞI ÇİLİNGİROĞLU
Fatih Sultan Mehmet Vakıf Üniversitesi, Mimarlık ve Tasarım Fakültesi
Çalı mada, Üsküdar sahilinde konumlanan, altı adet Osmanlı dönemi vakıf camisi incelenmektedir. Bu yapılar, Üsküdar Mihrimah Sultan Camii1, Kuzguncuk Silahtar Abdurrahman Ağa Camii2, Kuzguncuk eyhülislam Üryanizade Esat Efendi Camii3, Beylerbeyi Abdullah Ağa Camii4, Beylerbeyi Hamid-i Evvel Camii5, Çengelköy Hamdullah
Pa a (Çınarlı) Camii6 olarak sıralanmaktadır. Her yapı için yerinde tespitler ile birlikte
ilgili kurum ar ivlerindeki projeleri, Ba bakanlık Osmanlı Ar ivi, Encümen Ar ivi ara tırılmı ve ilgili literatür taramaları gerçekle tirilmi tir. Elde edilen verilerin tasnifi ve
değerlendirilmesi yapılmı tır. Özgünlük ve ekler, kullanım incelemeleri, iç mekan ve
kentsel baskılar da incelenerek değerlendirilmi tir (Resim 01, Resim 02).
Farklı yüzyıllarda in a edilmi bu yapılar hakkında, Osmanlı ve İstanbul geleneksel
cami mimarisi genelinde, yapılar özelinde, mimarlık tarihi ve sanat tarihi konularında
pek çok çalı ma ve ara tırma mevcuttur. Ancak bu çalı malara ve yapıların hazırlanmı
ve bazıları uygulanmı restorasyon ve onarım projelerine rağmen (Tablo 01), yapıların
koruma problemleri devam etmektedir.
İncelenen tüm yapılar, Üsküdar sahilinde yer almaları itibariyle, rüzgar ile ta ınan deniz suyunun malzeme üzerindeki yıpratıcı etkisi ve sahil yolu trafiğinden kaynaklanan
gazların kirletici etkileri gibi, koruma açısından zararlı bazı ortak etkilere maruz kalmaktadırlar. Özellikle Üryanizade Esat Efendi Camii ile ve Mihrimah Sultan Camileri
için bu etkiler fazladır. Mihrimah Sultan Camii’nin ilk in a edildiğinde sahilde deniz
kenarında in a edilmi olduğu bilinmektedir7. 18. asır ba ında gerçekle tirilen meydan
çe mesinin konumu ise, o tarihlerde caminin üzerinde yer aldığı set ile deniz arasında
bir miktar alan bulunduğunu göstermektedir8.
143
Ü S K Ü D A R
S E M P O Z Y U M U
V I I I
Resim 1.
Çalı ma konusu
olan yapıların 1
kasım ayındaki
mevcut durumları
Çalı ma konusu yapılar boyutsal, kütlesel, mimari farklılıklar da göstermektedirler.
İn a edildikleri tarih ve dönem ile, dönemin ya am anlayı ı ve kullanıcıları da birbirinden farklıdır. Yapılardan iki tanesi dönemin padi ahı ve ailesinin adına ve bir külliyenin
parçası olarak in a edilmi yapılardır (Beylerbeyi Hamid-i Evvel Camii, Mihrimah Sultan Camii), diğerleri ulema ve yönetici sınıftan ki ilerin bani olduğu yapılardır. İki tanesi 16. yüzyıl (Mihrimah Sultan Camii, Beylerbeyi Abdullah Ağa Camii), iki tanesi 18.
yüzyıl (Beylerbeyi Hamid-i Evvel Camii, Kuzguncuk Silahtar Abdurrahman Ağa Camii),
ve iki tanesi 19. yüzyılda (Çengelköy Hamdullah Pa a Camii, Kuzguncuk Seyhulislam
Uryanizade Esat Efendi Camii) in a edilmi lerdir. Farklı dönemde in a edilmi olmaları, dönemin mimarilerini yansıtmaları sebebiyle, farklı cephe ve süsleme özellikleri
olarak ortaya çıkmaktadır.
Yapıların mevcut durumları incelendiğinde, restorasyon uygulaması devam eden Üryanizade Esat Efendi camii dı ındaki diğer camilerde 2008 -2010 yılları arasında farklı
kapsamlarda çe itli onarım ve koruma çalı maları yapıldığı görülmektedir. Ancak bu
uygulamalara rağmen
bazı ortak koruma sorunları mevcuttur. Bu sorunlar, a ağıda detaylandırılacağı ekilde, malzeme bozulmalarından yapıların bakım ve incelemelerine ait sistemlerin kurgulanmasına uzanan farklı ölçekli çalı maları içeren koruma politikaları geli tirilerek
çözümlenebilir.
144
Ü S K Ü D A R
S A H İ L İ N D E K İ
V A K I F
C A M İ L E R İ
v e
K O R U M A
P R O B L E M L E R İ
Resim .
Çalı ma konusu
olan yapıların
halihazır
haritalardaki
konumlarında,
çevre yerle im
dokusu, ula ım
ve sahil ile
olan ili kileri
(kaynak: İstanbul
Büyük ehir
Belediyesi harita
ar ivi)
İncelenen yapılar özelinde ortaya çıkan mimari koruma sorunları, malzeme ve eklerden arındırma olarak iki farklı seviyede temizleme çalı malarını gerektirmektedir.
Deniz kıyısında bulunan Üryanizade Esat Efendi Camii ve Hamdullah Pa a Camii özelinde bu uygulamalar daha büyük önem ta ımaktadır.
Yapıların görünürlüklerinin arttırılması ve çevre düzenlemelerinin yapılması, tuvalet,
adırvan ve cami mekanları arasındaki ili kilerin doğru çözümlenmesi gerekmektedir.
Tabela ve bilgi yönlendirmelerinin de aydınlatıcı ve yapıya zarar vermeyecek ekilde
tasarlanması önem ta ımaktadır. Camilerin deprem dayanımları hakkında ara tırma
ve çalı malar yapılmalı ve bu çalı malarda önerilen güçlendirme çalı maları projelendirilerek gerçekle tirilmelidir.
Osmanlı dönemi vakıf eserlerinin onarım süreçlerinde kar ıla ılan genel sorunlar;
kurumlar ile yönetmeliklerden ve projeler ile uygulamalardan kaynaklanan sorunlar
olarak genel iki ba lığa ayrılsa da kendi içinde çe itlilik göstermektedir.
Bu sorunlar; belgelenmemi eserler bulunması, bu eserlerin tescil fi leri ile korunmaya çalı ılması, eski eserle ilgili kurumlarda sağlıklı ar iv sistemi olu turulmaması,
mevcut eserlerin güncel durum takibinin yapılmaması, bilinçsiz müdahalelerin engellenememesi, eski eserle ilgili kurumlarda yeterli uzman kadro olmaması, mevcut
kadronun doğru değerlendirilememesi, müdahale ihtiyacı olan eserlerin sayıca fazla
olması, eski eserle ilgili kurumlar ve yerel yönetimler arasındaki ileti imsizlik, uzman
olmayan ki ilerce rölöve, restitüsyon, restorasyon projeleri hazırlanması ve uygulama
yapılması, rölöve, restitüsyon, restorasyon projelerinin yeterli ayrıntıyı içermemesi,
hatalı uygulamalara olanak vermesi, proje ve uygulama faaliyetleri arasındaki sürecin
145
Ü S K Ü D A R
S E M P O Z Y U M U
V I I I
Tablo 01. Çalı ma konusu yapılar hakkında temel bilgiler
Yapı adı
Üsküdar
Mihrimah Sultan
Camii
Kuzguncuk
Silahtar Abdurrahman
Ağa Camii
Kuzguncuk
Seyhulislam
Uryanizade
Esat Efendi
Camii
Beylerbeyi
Abdullah
Ağa Camii
Beylerbeyi
Hamid-i
Evvel Camii
Çengelköy
Hamdullah
Pasa (Çınarlı)
Camii
İstavroz
Beylerbeyi
Camii
Abdullah Pa a
Camii, Bahrullah
Diğer isimleri
Üsküdar İskele
Camisi
Pa alimanı
Camii
Ada/parsel
526 ada 3 parsel
1310 ada, 76
parsel
689 ada, 4
parsel
702 ada, 1
parsel
766 ada, 4
parsel
820 ada, 1
parsel
Mülkiyeti
Vakıflar Genel
Müdürlüğü
(VGM),
Mihrimah Sultan
Vakfı
VGM, Abdurrahman Ağa
Vakfı
VGM, Uryanizade Esat
Efendi
Vakfı
VGM, Serbostanyan
Abdullah Ağa
Vakfı
VGM,
Sultan Hamid-i Evvel
Vakfı
VGM, Hamdullah Pa a Vakfı
Banisi ve
mimarı
Mihrimah Sultan,
Mimar Sinan
Sultan III.
Mustafa’nın Silahtarı Abdurrahman Ağa
eyhülislam
Uryanizade
Ahmed Esat
Efendi
Bostancıba ı
Abdullah Ağa
Sultan I.
Abdülhamid
Kaptanıderya
Hamdullah
Pa a
Yapım Yılı
1548
1766
1860
1581
1778
1818-1819
Kagir (ta ), kagir
minare
Kagir (ta ),kagir minare, çatı
ve son cemaat
mahalli ah ap
Ahsap,ah ap
minare
alt kattaki
kayıkhanesi
kagir (ta )
Kagir (ta ),
kagir minare
Kagir (ta ),
kagir minare
Kagir ve betonarme ek
06.01.2010–
2310 sayı ile
VI. Nolu Koruma Kurulu
tarafından
onaylanmı
ve uygulanmı tır.
VI. Nolu
Koruma
Kurulu
tarafından,
18.01.200620.02.2007
tarih ve
1302-2296
sayı ile
onaylanmı
ve uygulanmı tır.
VI. Nolu Koruma Kurulu
tarafından
05.05.2009 tarih
ve 1748 sayı ile
onaylanmı ve
uygulanmı tır.
Yapım
sistemi
Son uygulama tarihi
Projeleri VI.
Nolu Koruma
Kurulu tarafından, 07.10.2008
07.10.200804.06.2009 tarih
ve 1136-1815 sayı
ile onaylanmı ve
uygulanmı tır.
26.11.2008 tarih ve 05 sayılı
basit onarım
kararı ile basit
onarım.
Restorasyon
sürecinde
uzun olması, uygulamalarda elde edilen bulguların belgelenmemesi, ihale sisteminin
maliyet odaklı olarak i letilmesi; maliyet, i süresi, i kapsamı ve benzer girdilerde esneklik olmaması, birim fiyat sisteminin teknolojik geli melere göre güncellenmemesi
olarak sıralanabilir.
Tüm bu sorunlar göz önüne alındığında 2012 yılında uygulamasına ba lanmı ve
2014 yılında tamamlanmı olan Üsküdar Mihrimah Sultan Külliyesi restorasyon
146
Ü S K Ü D A R
S A H İ L İ N D E K İ
V A K I F
C A M İ L E R İ
v e
K O R U M A
P R O B L E M L E R İ
uygulamalarının uygulama sürecindeki tespitler, belgelemeler ve uygulamalar açısından ba arılı bir örnek olduğu söylenmelidir.
Ancak genel olarak nitelendirebileceğimiz bu sorunlardan bazılarının onarım süreçleri
ve mevcut korunmu luk durumları incelenen Üsküdar sahil camilerinde de mevcut
olduğu tespit edilmi tir. Sorunların yapılar bazındaki tarihsel dağılımı çe itlilik göstermekte ve/veya tarihleri tespit edilememektedir. Sağlıklı ar iv olu turulamaması nedeniyle, eserlerin onarım süreçlerinde tarihsel bo luklar bulunması sorun olarak ortaya
çıkmaktadır. Eserler için verilen kararların takip ve kontrolünün yapılmamasına neden
olan bu durum, mekânsal özgün kurguya yönelik önemli belirsizlikler olu turmaktadır. Yapının mevcut kurgusundaki deği imler (ta ıyıcı sistem elemanları, doğramalar,
kaplamalar, bezemeler, minare, mihrap, minber, kürsü, mahfil elemanları, çağda eklemlenmeler), yapı elemanı bazında olabileceği gibi, ek yapılar ve çevre düzenlemesindeki bozulmalar olarak da kar ımıza çıkmaktadır. Aynı zamanda izinsiz müdahalelere
olanak sağlayan bu durum mevcut niteliksiz uygulamaların da kaldırılmasında engel
ve/veya geciktirici etken te kil etmektedir.
İstanbul’daki Osmanlı Dönemi ve öncesi eski eserlerin tespitleri ile ilgili çalı malar,
Cumhuriyet’in ilk yıllarından itibaren ba latılmı ve 1920-1950 yılları arasında Eski
Eserleri Koruma Encümeni pek çok çalı ma yapmı tır. Günümüzde ise Encümen Ar ivi
çe itli kurum ar ivleri arasında dağılarak yok olmu tur. 1940’larda tespitleri yapıldığı
bilinen belgeleme çalı maları bugün bile bazı yapılar için mevcut değildir. İncelenen
çalı ma konusu yapılar içindeki küçük ölçekli cami yapıları da bu durumdadır. Halbuki
eski fotoğraf ve çizimler ile belgeleme, dönemsel özellikleri ve deği imleri tespit edebilmek açısından koruma çalı malarında büyük önem ta ımaktadır.
İncelenen çalı ma konusu yapılarda aynı problemlerin tekrarlanması, sorunların yalnızca eser ve/veya kurumlar özelinde olmadığını, koruma ve onarım politikalarıyla da
ilgili olduğunu göstermektedir.
Yapıların korunabilmesi için, tespit i lemlerinin doğru ve eksiksiz yapılması gerekmektedir. Envanter hazırlanması i lemi, yalnızca gözleme dayalı olarak yapılmamalı;
yapılara yönelik olan basılı yayın ve ar iv kaynaklarında yer alan geçmi tarihli dokümanların değerlendirilmesiyle olu turulmalıdır.
Yasal koruma mevzuatına göre, esaslı onarım kapsamı dı ındaki uygulamaların projelendirilmesi gerekli görülmemektedir. Bu nedenle basit onarım kapsamında değerlendirilen i lemlerin sağlıklı dökümü yapılamamakta, i lemler tanımsız kalmaktadır.
Basit onarımların grafik ve sözel yöntemlerle belgelenmesinin, belirleyici müdahale
dökümünü sağlayacağı ve esaslı onarımlar için dayanak olu turacağı göz ardı edilmemelidir.
147
Ü S K Ü D A R
S E M P O Z Y U M U
V I I I
Çalı ma içerisinde, ara tırma yapılan ilgili kurum ar ivlerinin dağınık veriler barındırdığı tespit edilmi tir. Eserlere ili kin, elde edilen verilerin teknolojik olanaklar kullanılarak, düzenli kaydedilmesiyle, mevcut ar iv yoğunluğunun azaltılıp, dijital veri olarak
istiflenmesi, kullanım ve çalı ma kolaylığı sağlayacaktır.
Eski eser uygulamalarında görev alacak yetkililerin uzman olma artı aranırken, uygulama kararlarını alan müellifin uzmanlık artı aranmamaktadır. Uygulamada istenen
uzmanlığın, proje a amasında da lisansüstü eğitim seviyesinde istenmesi önem te kil
etmektedir.
Sonuç olarak, Osmanlı Dönemi’nde sürekli bakım ve onarım çalı malarıyla orijinal
nitelikleri korunan camilerin, Üsküdar sahilindeki çalı ma konusu vakıf camilerinde
olduğu gibi, günümüzdeki mevcut koruma sisteminin sağlıklı i letilememesi nedeniyle
bir takım niteliklerini yitirmesi ya da yitirme tehdidi ile kar ı kar ıya kalmaması gerekir. Vakıf Kurumu bünyesinde olu turulacak takip birimiyle, eserlerin, sürekli bakım
onarım i lemlerinin düzenlenmesi, hem esaslı onarım ihtiyaçlarını azaltacak, hem de
niteliksiz müdahale yapılmasını engelleyecektir. Bu nedenle yapıların sürekli bakım ve
onarımını sağlayacak bir kontrol sisteminin uygulanması, sürdürülebilirliğin sağlanması açısından önem ta ımaktadır.
Dipnotlar
148
1
Doğan Kuban, “Mihrimah Sultan Külliyesi”, Dünden Bugüne İstanbul Ansiklopedisi, İstanbul 1994, V,
456- 457, İbrahim Hakkı Konyalı, Abideleri ve Kitabeleri ile Üsküdar Tarihi, Türkiye Ye ilay Cemiyeti
Yayınları, İstanbul 1976, I, 213, Turgut Cansever, Mimar Sinan, Albaraka Türk Yayınları, İstanbul
2005, s. 121, Aptullah Kuran, Mimar Sinan, Hürriyet Vakfı Yayınları, İstanbul 1986, s. 49, Tahsin Öz,
İstanbul Camileri, Türk Tarih Kurumu , 1-2, 1997, s. 47.
2
Tülay Akın, “Pa alimanı Camii”, Dünden Bugüne İstanbul Ansiklopedisi, VI, 230, Tahsin Öz, İstanbul
Camileri, s. 52, İbrahim Hakkı Konyalı, Abideleri ve Kitabeleri ile Üsküdar Tarihi, 242.
3
Esra Güzel Erdoğan, “Üryanizade Mescidi”, Dünden Bugüne İstanbul Ansiklopedisi, VII, 342-343,
Tahsin Öz, İstanbul Camileri, s. 68.
4
Rebii Baraz, “İstavroz Camii”, Dünden Bugüne İstanbul Ansiklopedisi, IV, 256-257, Tahsin Öz, İstanbul
Camileri, s. 33, İbrahim Hakkı Konyalı, Abideleri ve Kitabeleri ile Üsküdar Tarihi, 174, Encümen Ar ivi
0823 numaralı dosya, 1945 tarihli fotoğraf.
5
Selçuk Batur, “Beylerbeyi Camii”, Dünden Bugüne İstanbul Ansiklopedisi, II, 203-257, Tahsin Öz, İstanbul Camileri, s. 12, İbrahim Hakkı Konyalı, Abideleri ve Kitabeleri ile Üsküdar Tarihi, s. 110.
6
Tahsin Öz, İstanbul Camileri, s. 17, İbrahim Hakkı Konyalı, Abideleri ve Kitabeleri ile Üsküdar Tarihi, s.
127, Tarih :13/S /1315 (Hicrî) Dosya No :133 Gömlek No :56 Fon Kodu : D. “Çengelköy’de vaki Hamdullah, nam-ı diğer Bahrullah Camii’nin lüzum-ı tamiri ile masarıfının suret-i mahsubu. (Evkaf 5)”
7
Turgut Cansever, Mimar Sinan, s. 121.
8
Aptullah Kuran, Mimar Sinan, s. 49.
Ü S K Ü D A R
S A H İ L İ N D E K İ
V A K I F
C A M İ L E R İ
v e
K O R U M A
P R O B L E M L E R İ
Kaynakça
Turgut Cansever, Mimar Sinan, Albaraka Türk Yayınları, İstanbul 2005.
Sedat Çetinta , Türk Mimari Anıtları, Osmanlı Devri, Eski Eserler ve Müzeler Umum Müdürlüğü
Rölöve Bürosu, İstanbul 1946.
Semavi Eyice, “Cami”, Diyanet İslam Ansiklopedisi İstanbul 1993, VII, 56-90.
Doğan Kuban, Osmanlı Mimarisi, Yapı-Endüstri Merkezi Yayınları, İstanbul 2007.
Aptullah Kuran, Mimar Sinan, Hürriyet Vakfı Yayınları, İstanbul 1986.
Ayla Ödekan, “Kütle Biçimleni i ve Cephe Düzenlemesi”, Mimar Ba ı Koca Sinan Ya adığı Çağ
ve Eserleri II, T.C. Ba bakanlık Vakıflar Genel Müdürlüğü, Türkiye Vakıflar Bankası Genel
Müdürlüğü, İstanbul 1988.
Ahmet Önkal ve Nebi Bozkurt, “Cami”, Diyanet İslam Ansiklopedisi, VII, 46-56.
149
Foto: Sebahattin Özveren
ÜSKÜDAR RUM MEHMED PAŞA CAMİİ’NDE
ONARIMLAR
ARŞ. GÖR. SEVİL DERİN
Manisa Celal Bayar Üniversitesi Sanat Tarihi Bölümü
Üsküdar, Salacak’ta, Aziz Mahmut Hüdayi Mahallesi, emsi Pa a Caddesi üzerinde bulunan cami, 1
yılında Fatih tarafından sadrazam olarak tayin edilen, Rum Mehmed
1
Pa a tarafından yaptırılmı tır. İn a tarihi 1 1- ’dir. Mimarı bilinmemektedir.
Cami ilk yapıldığında medrese, hamam, imaret ve türbeden olu an bir külliyenin
içinde in a edilmi tir. Bunlardan günümüze yalnızca cami ile yapının güneyinde yer
alan ve içerisinde Rum Mehmet Pa a’nın kabrinin bulunduğu türbe ula abilmi tir.
Cami 11 metre çapında bir orta kubbe, mihrap önünde bir yarım kubbe, yanlarda ocaklı
ve kubbeli iki er tabhane hücresi, kuzeyde be birimli son cemaat yeri ve kuzeybatısında son cemaat yeri ile tabhane hücresinin kesi tiği kö ede bulunan minareden
olu maktadır. Mihrap önündeki yarım kubbesi ve kapalı tabhane hücreleri ile zaviyeli
camilerin bir varyasyonudur. Ortadaki büyük kubbe ve mihrap önündeki yarım kubbesi ile Fatih Camisi’nden sonra Türk mimarisinde özel bir yere sahiptir.
Özgünlüğünü kaybeden son cemaat yerinin her birimi kubbe ile örtülüdür. İn a malzemesi beden duvarlarında kalın derzli, küçük kesme ta , büyük kemer üzengilerinden
itibaren tuğla ve ta tır. Beden duvarları üzerindeki pencerelerin kemerlerinde tuğla,
sövelerinde yekpare kesme ta kullanılmı tır.
Kuzey cephesinin ortasında bulunan taç kapı oldukça sadedir. Kesme ta tan in a
edilmi tir ve cepheden yakla ık cm. ta ıntı yapmaktadır. Profilli silmelerle sınırlandırılmı taçkapı ana ni i sivri tonozlu bir kavsarayla örtülüdür. Giri açıklığı basık
kemer ile son bulmaktadır. Taç kapı yan kanatlarında da birer ni e yer verilmi tir. Ni ler
be kenarlıdır ve istiridye kabuğu formunda birer kavsarayla örtülüdür.
151
Ü S K Ü D A R
S E M P O Z Y U M U
V I I I
Üsküdar Rum
Mehmet Pa a
Camii planı.
(E. H. Ayverdi,
1
)
Taç kapının iki yanında sivri kemerli hafif birer çökertme içinde dikdörtgen pencereye
yer verilmi tir. Doğu ve batı kanatlarında üst sırada birer küçük penceresi daha bulunan cami cephesi oldukça sağır bırakılmı tır.
Minare tamamen kesme ta tan yapılmı tır. Kare kesitli kaide üzerinde silindirik gövdelidir. Gövdeden erefeye mukarnaslarla geçilmektedir. Petek, gövdeye göre daha
incedir. Külah kur un kaplıdır.
Harimde merkezi kubbenin dö emesi cm. yüksek tutulmu tur. Yarım kubbe dö emesi de ondan
cm. yüksektir. Tabhane hücreleri ise a ağıda kalmaktadır. Mihrap
önündeki yarım kubbe kö elerde çeyrek kubbelerle desteklenmi tir. Çeyrek kubbeler
içinde birer pencere yer almaktadır. Ayrıca bunlarla aynı seviyede mihrabın üzerinde
de bir pencereye yer verilmi tir. Kubbe kasnağında sekiz, askı kemerlerin içinde üç
tarafta yedi er pencere bulunmaktadır. Yarım kubbenin beden duvarları ile örtüsü
arasında büyük mukarnas sarkıtları dört tarafını dola maktadır.
Mihrap ni i dikdörtgen silmeli bordürlerle sınırlandırılmı tır. Ni mukarnaslı kavsara
ile örtülüdür ve iki yanında sütunçeler bulunmaktadır. Minber orijinal değildir.
Camide merkezi kubbe, yarım kubbe ve bu kubbeleri birbirinden ayıran kemer üzerinde dört parça kısmen korunabilmi orijinal kalemi i süsleme bulunmaktadır.
152
Ü S K Ü D A R
R U M
M E H M E D
P A Ş A
C A M İ İ ’ N D E
O N A R I M L A R
Üsküdar Rum
Mehmet Pa a
Camii’nden
genel
görünü
Ana kubbe ortasında açık sarı zemin üzerindeki rumileri ve kasnak çevresindeki bir
parçada ayrılmı rumilerin olu turduğu palmet eklini, kıvrım dallar üzerindeki rumiler çevrelemektedir.
Yarım kubbe üzerindeki kalemi i ise diğerlerine oranla daha iyi durumdadır. Açık sarı
zemin üzerinde siyah renkle kıvrım dallar ve ayırma rumiler aralarda birle erek tepelik
rumileri olu turmu tur. Göbekteki bu kompozisyonu dar bir kenar suyu çevreler. Kenar
suyunun dı ında iki sıra kırmızı boyalı, tepelik rumi dizisi yer alır.
Kuzey cephesinin ortasında yer alan taç kapının sivri kemerli kavsara ni i içinde Arapça
bir kitabe yer almaktadır. Kitabenin sonunda bulunan “Rabbimiz bunu bizden kabul
eyle” anlamına gelen dua cümlesi ebced hesabına göre 1 1– tarihi vermektedir.
Bunun yapının in a tarihi olduğu kabul edilmektedir.
Yapılan Müdahaleler
Yapının günümüze kadar geçirmi olduğu onarımlarıyla ilgili hemen bütün kaynaklarda yakın bilgilere yer yerilmektedir. Ancak onarımlara ili kin ayrıntılı bilgilere daha
çok Ba bakanlık Osmanlı Ar ivlerindeki belgelerde rastlanmaktadır. Bunlardan ba ka
eriyye sicilleri ile bazı ar iv ve kütüphanelerde de benzer yazılı ve görsel malzemeye
rastlamak mümkündür.
Bunlardan en erken tarihlisi Üsküdar Kadı Sicilleri’nde rastladığımız bir kayıttır. Kayda
göre cami 1
senesinde bir onarım geçirmi tir. Sicilin konusu ise vakıf mütevellisi
ahkulu’nun onarımı yapacak olan Mustafa bin Abdullah’a onarım ücretini ödemesine
ili kindir. Onarımın maliyeti akçedir. ahkulu bu miktarın kuru unu Mustafa
153
Ü S K Ü D A R
S E M P O Z Y U M U
V I I I
Üsküdar Rum
Mehmet Pa a
Camii, harimde
bulunan
kalemi leri
Üsküdar Rum
Mehmet Pa a
Camii
minaresi
bin Abdullah’a pe in ödemekte ve kadı huzurunda geri kalanını ödeyeceğini taahhüt
etmektedir. Burada onarımların niteliklerine ili kin bir bilgiye yer verilmezken onarımın caminin tabhane hücrelerinde ve çe itli yerlerinde yapılacağı belirtilmektedir.
Yapının onarımlarına ili kin diğer belge Ba bakanlık Osmanlı Ar ivindeki 1
tarihli
belgedir. Burada caminin büyük bir kısmının harap vaziyette olduğu ve bu ekilde
154
Ü S K Ü D A R
R U M
M E H M E D
P A Ş A
C A M İ İ ’ N D E
O N A R I M L A R
Üsküdar Rum
Mehmet Pa a
Camii’nin
Tarihsiz bir
kartpostalı. (İ.B.B.
Atatürk Kitaplığı
Ar ivinden)
Üstteki
kartpostaldan
ayrıntı
kaldığı takdirde daha büyük masraflara yol açacağından bahsedilmektedir. Ayrıca
tamir masrafları için cami vakfında kuru vardır. Geri kalan kısmı vakfın gelecek
yıllardaki gelirlerinden kar ılanmak üzere Evkaf-ı Hümayun Nezaretinden kar ılanacağı belirtilmektedir.1
155
Ü S K Ü D A R
S E M P O Z Y U M U
V I I I
Üsküdar Rum
Mehmet Pa a
Camii, harimde
bulunan
kalemi leri
Ekim 1 tarihli diğer bir belge de rüzgârdan bozulan minare kur unlarının yenilenmesi ile ilgilidir. Onarımları Evkaf idaresi üstlenmektedir.11
1
tarihli diğer belgeye göre minare külahı tehlike arz ettiğinden yıkılmı tır. Yapılan
ke iften hariç bazı yerlerin tamire muhtaç olduğu anla ılmı , tamirin ke f ve takibi
ehremaneti Hendesehanesi tarafından yapılmı tır. Belgede “Tamirat memuru Ali
Bey” adında bir ki inin imzası bulunmaktadır.1
Caminin onarımlarına ili kin ayrıntılı bir masraf defteri ar ivdeki Temmuz 1
yılına
1
1
ait bir icmal defteridir. Bu defterde de “Tamirat memuru Ali Bey” adlı ki inin imzası
bulunmaktadır ve caminin kur unlarının dö enmesinden önce yapılan i lere ili kindir.
Defter, caminin kubbelerinde yapılmı sekiz haftalık bir onarım sürecini anlatmaktadır.
Sekiz hafta süresince yapılan i lerde kullanılan malzeme ve çalı an i çilerin adları,
sayısı ve masrafları ayrıntılı olarak verilmi tir. Defterden sekiz hafta süren onarımın
i çilik ve malzeme bedeli olarak toplam 1 . kuru harcandığı öğrenilmektedir.
Harcamaların her hafta için i çi grupları ve malzemelere dağılımı teker teker verilmektedir. Birinci hafta avluda ve pencere kemerlerinin hatıllarında kullanılmak üzere
kereste fiyatı kuru 1 akçe, kirpi saçaklarda beylik tuğlası ve orta battal tuğlalar
ile saçaklardaki battal tuğlalar ve diğer giderler için kuru , in aatta çalı an dülger,
kalfa, mutemed ve rençbere toplam kuru yevmiye ödenmi tir. Bunlara ek olarak
1 kuru luk nakliye ücreti vardır. Birinci hafta sonunda toplamda 1 kuru 1 akçe
masraf çıkarılmaktadır.
156
Ü S K Ü D A R
R U M
M E H M E D
P A Ş A
C A M İ İ ’ N D E
O N A R I M L A R
1
onarımı
öncesinden bir
fotoğraf.
( E. H. Ayverdi
1
)
İkinci hafta kereste ile i çilerden dülger, kalfa, mutemed, rençber ve in aatta kullanılmak üzere kalbur, kürek, çapa, kazma, saman, küfe, kum atar, kireç kovası için nakliye
ücreti de dâhil olmak üzere toplam 1
kuru akçe harcanmı tır. Üçüncü hafta
aynı fakat daha az i çi ve malzemeye nakliye ücreti eklenerek toplamda
kuru
ödenmi tir. Ancak burada malzemelere ek olarak iki adet alçı taklidi çerçeve sipari i
verilmi tir. Dördüncü hafta malzeme ve i çilik için 1
kuru hesap edilmi tir. Burada
malzemeler cam, kiremit, mermer ve kireç olmak üzere farklılık göstermektedir.
Defterde be inci, altıncı, yedinci ve sekizinci haftaların masrafları birlikte verilmi tir.
Buna göre; Mecidiye Camisi’nden nakil olunan kerestenin hammaliye ücreti, minare
aleminin yaldızı, rendeci ücreti, demir çember, yeni bir kalıp ve el fırçasının maliyeti
kuru olarak hesaplanmı tır. Buna ek olarak siyah, ye il, a ı boyası, kalem fırçası,
kanarya sarısı, gaz tenekesi, alçı, İngiliz çimentosu ve kur un boru ile birlikte “yazı
levhalarının duvara ta’liki için demir kanca” gibi i lerde kullanılmak üzere son dört
haftanın giderleri toplamda
kuru 1 akçe olarak hesaplanmı tır.
Defterde onarımın uygulanı a aması ayrıntılı olarak anlatılmamı tır. Dolayısıyla bahsi
geçen malzemelerin, bazı küçük detaylar dı ında, nerede ve ne ekilde kullanıldığı,
hasarlı yerler ve uygulama teknikleri gibi bir takım ayrıntılara rastlanılmamaktadır.
Bununla birlikte daha ilk satırlarda defterin içeriğini kısaca özetleyen “Üsküdar’daki
Rumî Mehmed Pa a Camii erifinin kubbelerine kur un fer inden evvel yaptırılan hatıl
için mübaya’a olunan kereste ve tuğla ve kireç…” gibi ifadeler onarımlarla ilgili önemli
ipuçları ve bilgiler içermektedir.
157
Ü S K Ü D A R
S E M P O Z Y U M U
V I I I
1 1 tarihli
Pervititich Sigorta
Haritasındaki
durumu
1 1 -1 1
tarihli Alman
Mavileri ehir
Haritalarındaki
durumu
1
yılında yapılan diğer bir onarım 1.
kuru a mal olmaktadır. Ancak vakfın cami
tamiratını kar ılayacak bütçesi olmadığı hatta hazineye . kuru borcu olduğu anla ılmaktadır. Tamirat masraflarının Evkaf bütçesinden alınacak borç ile kar ılanması
kararla tırılmaktadır.1
158
Ü S K Ü D A R
R U M
M E H M E D
P A Ş A
C A M İ İ ’ N D E
O N A R I M L A R
Haziran 1 tarihli bir belgede cami ve yanında bulunan medrese harap olduğundan cami “hademesi” tarafından evkaf idaresine bir dilekçe yazılmı tır. Evkaf idaresince yapılan ke if raporları sonucunda .
kuru masrafla onarılması gerektiği ancak
evkaf idaresinin bütçesinin yetersizliğinden dolayı bu onarımı gerçekle tiremeyeceği
anla ılmaktadır. Belgede, onarılmaması durumunda hasarlı yapıların giderek harap
olacağı dü ünülerek onarım ihalesinin evkaf dairesinden hazine dairesine devredilmesi önerilmi tir.1 Onarımın niteliklerine ili kin ba ka bilgiye yer verilmemektedir.
İ.B.B. Atatürk Kitaplığı ar ivindeki tarihsiz bir belge caminin son cemaat yeri ve medresenin tamiri hakkındadır. Oldukça kısa olan belgede mavna, hammaliye, kereste,
kiremit, kiremidin nakliyesi ve bu malzemelerin ölçüleri ile adet fiyatı verilmi tir.1
Aynı ar ivde yapının tarihsiz bir de kartpostalı bulunmaktadır. Muhtemelen . yüzyıl
ba ına ait olan kartpostalda, caminin beden duvarlarından yukarısı görülebilmektedir.
Kubbe kasnağı, malzemesi seçilemeyen levhalar ile kaplıdır. Levhalar altından kısmen
tuğla-ta alma ık örgü görülmektedir. Askı kemerler ve mihrap önündeki yarım kubbenin örgü tekniğinde yer yer farklılıklar mevcuttur.1
Ekrem Hakkı Ayverdi’nin kaydettiğine göre yapı 1
senesinde kapsamlı bir onarım
geçirmi tir. Bu tarihten önce dı a ta ıntı yapıp dalgalı bir görünüm sergilemeyen kubbe
kasnağı üzerindeki pencerelerin kemerleri, bu onarımdan sonra caminin askı kemerlerine benzetilmeye çalı ılmı tır. Ayverdi Bizans yapılarında olduğu gibi kemerde 1.
cm. kalınlığında tuğla kullanıldığını belirtmekte ve kendisinin çektiği 1 senesine ait
bir fotoğrafla kar ıla tırmalı olarak göstermektedir.1
Ayverdi aynı onarımda en büyük müdahalenin son cemaat yerine yapıldığını belirtmektedir. Son cemaat yeri kubbeleri tamamen yıkık olduğundan bu günkü haliyle
yeniden in a edilmi tir. Bu onarımda kemerler tuğla ile gergiler de ah ap taklidi betonarme olarak yapılmı tır. 1 1 tarihli Pervititich ve 1 1 –1 1 tarihli Alman Mavileri
haritalarında yapının son cemaat yeri kubbelerinin olmadığı görülmektedir. 1
Bu onarımda büyük kubbenin kur unları deği tirilmi tir ve içerde badana altından bu
gün kısmen mevcut olan kalemi leri çıkarılmı tır.
Sonuç
Elde edilen veriler, onarımların daha çok tabhane mekânları, kubbeler, pencereler, minare ve son cemaat yerinde yapıldığını göstermektedir. Son cemaat yerinin uzun süre
kiremit çatıyla örtülü olduğu anla ılmaktadır. Bu nedenle son cemaat yerinde sütunlar
ve sütun ba lıklarından ba ka özgün unsur bulunmamaktadır. Bununla birlikte askı kemerlerin ba langıç noktasından itibaren yapının üst kısmı büyük ölçüde özgünlüğünü
kaybetmi tir. Minarenin erefeden yukarısı özellikle külahı pek çok kez yenilenmi tir.
159
Ü S K Ü D A R
S E M P O Z Y U M U
V I I I
Belgelerden çıkarılan bir ba ka sonuca göre de cami vakfı her geçen yıl maddi açıdan
daha da zayıflamı ve kendi basit onarımları bile kar ılayamayacak duruma gelmi tir.
Bahsedilen onarımların hemen hepsinde vakıf, Evkaf Nezareti sayesinde onarımları
gerçekle tirmi ve bu kuruma pek çok kez borçlanmı tır.
Dipnotlar
1
Dönemin sadrazamı olan Mahmud Pa a Karaman Beyliği’nin isyanı üzerine Fatih tarafından görevlendirilmi tir. Mahmud Pa a Karaman’ın ileri gelenlerinden kendilerine kar ı olanların bir kısmını
öldürmü , Konya ve Larende’deki sanat erbabını da İstanbul’a göndermi tir. Ancak sadrazamlık
mevkiinde gözü olan Rum Mehmed Pa a, sultanı Mahmud Pa a aleyhinde kı kırtmı , onun bazı
isyancıların kaçı ına göz yumduğunu, Konya ve Larende halkının fakirlerini İstanbul’a sürgün edip
zenginlerden rü vet almak suretiyle orada kalmalarına izin verdiğini söylemi tir. Bunun üzerine
Sultan Mehmed, Mahmud Pa a’yı azletmi yerine Rum Mehmed Pa a’yı sadrazam tayin etmi tir.
Daha sonra kendisi Karaman Beyliği’ni tamamen kontrol altına almakla görevlendirilmi ancak
burada halka zalimce i kencelerde bulunmu , kendisine verilen vazifeleri kötüye kullanmı ve Karaman’da Türkmen isyanlarına kar ı ba arısız olmu tur. Bu sebeple1 yılında azl ve katledilmi tir.
Sadarette üç sene kalmı tır. Geni bilgi için bkz. İsmail Hakkı Uzunçar ılı, Osmanlı Tarihi, Ankara
1 , II, - 1.
1 yılından önce belediye tarafından yıktırılmı tır. İ. Hakkı Konyalı, Abideleri ve Kitabeleriyle
Üsküdar Tarihi, İstanbul 1 , I, .
Ayvansarâyi Hüseyîn Efendi, Hadikatü’l-Cevâmi, İstanbul Câmileri ve Diğer Dînî-Sivil Mi’mâri
Yapılar, (İ aret Yay.), İstanbul 1, s. .
Semavi Eyice, “İlk Osmanlı Devri’nin Dini-İçtimai Bir Müessesesi: Zâviyeler ve Zâviyeli-Camiler”,
İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi Mecmuası, I, İstanbul 1 , s. .
Doğan Kuban, Osmanlı Mimarisi, İstanbul , 1 .
Candan Nemlioğlu, “Üsküdar’ın Osmanlı Mimarisindeki Özgün Kalemi lerinin Bezeme Sanatlarındaki Yeri ile Koruma ve Onarımlarında Uygulanması Gereken Yöntemler”, Üsküdar Sempozyumu IV,
I, İstanbul – Kasım ,
.
Konyalı ayrıca kitabe ile ilgili u bilgileri aktarmaktadır: “Kitabe o devrin birçok kitabelerinde olduğu
gibi Arapça sarf ve nahiv kurallarına uymamaktadır. Mısraları da karı mı tır. Kitabeyi Hattat Hacı
Rasim yazmı tır. Tarih dü ürülen kelimeler parantez içine alınmı ve Rabbimiz bunu…” Kitabe metni
ve ayrıntı için bk. İ. Hakkı Konyalı, a.g.e.,
– .
Çalı mada metin içinde atıf yapılmayıp metnin sonuna eklenen fotoğrafların kaynakları unlardır:
E. H. Ayverdi, Fatih Devri Mimarisi, İstanbul 1 , s. , Vakar ve Hüzün-Üsküdar Fotoğrafları (yay.
haz. Veli Saylam-Yasemin Ufuk Yayla), İstanbul 1 .
İstanbul Kadı Sicilleri, ÜSKÜDAR , Cilt , s. , Hüküm No: , Orijinal Metin No: b- , http://
www.kadisicilleri.org/madde.php?klme=%C % CSK%C % CDAR+CAM%C %B&trch=hkm&find=+ARA
160
- .
1
Ba bakanlık Osmanlı Ar ivleri, MVL, (Meclis-i Vâlâ Riyâseti),
11
BOA. İ. DH (İrade Dahiliye), 1 -
11-1.
1
BOA. İ. D, (İrade urayı Devlet),
-
1
İcmal “Maliye Tezkiresi”nin bir türü olup o da “Tezkire”nin bir alt türüdür. Tezkire diplomatik dilde
aynı belgedeki resmi daireler ya da ahıslar arasındaki haberle meleri temin eden belgelerdir. Tezkireler, maksadı tam ve eksiksiz bir ekilde anlatarak, lüzumsuz teferruata kaçmadan sade bir dille
-1
Ü S K Ü D A R
R U M
M E H M E D
P A Ş A
C A M İ İ ’ N D E
O N A R I M L A R
kaleme alınmı lardır. Çıktıkları daireye ve ya verili sebeplerine göre çok çe itlidir. bk. Mübahat S.
Kütükoğlu, Osmanlı Belgelerinin Dili (Diplomatik), İstanbul 1 ,
,
,
.
1
BOA. EV.d (Evkaf Defterleri), 1 .
1
BOA. İ. EV (İrade Evkaf ), - .
1
BOA. D. ( urayı Devlet) 1 .
1
İstanbul Büyük ehir Belediyesi Atatürk Kitaplığı, Pertevniyal Valide Sultan Evrakı, Demirba :
PVS_Evr_1
, Tarihsiz.
1
İ.B.B. A.K., Kartpostallar, Demirba : Krt_ 1 , Tarihsiz.
1
Ayverdi, Osmanlı Mimarisinde Fatih Devri, İstanbul 1
, III,
.
Ayverdi, a.g.e., s.
1
Jacques Pervititich, Sigorta Haritalarında İstanbul, İstanbul , Alman Mavileri, 1 1 -1 1 Birinci
Dünya Sava ı Öncesi İstanbul Haritaları (haz. İrfan Dağdelen), I, İstanbul .
.
161
Foto: İsmail Tütün
ÜSKÜDAR YENİ VALİDE CAMİİ ÇİNİLİ
MİHRABININ DİĞER ÇİNİLİ MİHRAPLARLA
MUKAYESESİ
P R O F. D R . H A M Z A G Ü N D O Ğ D U
Sakarya Üniversitesi, Fen-Edebiyat Fakültesi
ARŞ. GÖR. RUMEYSA IŞIK
Sakarya Üniversitesi, Fen-Edebiyat Fakültesi
Tarihî süreçte çe itli tanımları bulunmakla birlikte İslam sanatında mihrap, ibadet
mekânlarında kıble yönüne i aret eden, imamın durduğu “ erefli yer” anlamına gelir.1
İslam’ın yayılı ını takiben Suriye, Irak, Mısır, Kuzey Afrika ve Anadolu’da deği ik malzemelerle; cami, mescit, türbe, medrese, namazgâh gibi ibadet mekânlarında deği ik
ölçülerde, çok farklı süsleme unsurlarıyla son derece dikkate değer özellikler ta ıyan
mihraplar in a edilmi tir.
Büyük Selçuklu, Anadolu Selçuklu, Beylikler ve erken Osmanlı dönemlerinde malzeme
olarak ta tan, tuğladan, ah aptan, tuğla üzerine alçı veya çini ile kaplanmı mihrap
ekilleri, Anadolu’da ve Osmanlıların yayılım alanında çok ba arılı ve çe itli örneklerle
kar ımıza çıkmaktadır.
XVI. yüzyıl Osmanlı camilerinin bazılarında farklı malzeme kullanılmı olmakla birlikte, mihrap ni leri arasında belirli bir üslup birliği görülmektedir. Çoğunlukla ince bir
ta i çiliğine sahip ve sadelikleriyle öne çıkan mihraplarda; yarı silindirik, be kö eli ya
da çokgen planlı ni örnekleri dikkati çeker. Ni ler üzerindeki mukarnaslı kavsaralarıyla göz dolduran abidevi tarzdaki mihraplar, camilerde gözlerin odakla tığı en önemli
elemanlardır.
Klasik dönemde dikkat çeken önemli bir mihrap grubu da, üzerleri ya da bulundukları
duvarlar çinilerle kaplı olanlardır.
163
Ü S K Ü D A R
Foto 1:
Üsküdar
Yeni Valide
Camii
mihrabı
Foto 2:
Eminönü
Rüstem Pa a
Camii
mihrabı
Foto 3:
Balat Ferruh
Kethüda
Camii
mihrabı
Foto 4:
Kasımpa a
Piyale Pa a
Camii
mihrabı
164
S E M P O Z Y U M U
V I I I
Ü S K Ü D A R
Y E N İ
V A L İ D E
C A M İ İ
Ç İ N İ L İ
M İ H R A B I
Üsküdar Yeni Valide (Valide-i Cedit, Cedit Valide) Camii, tespit edilen üç tipolojik
örnekten ni ve kavsara kısmı mermer, üç yanı çini ile sınırlı mihrap örnekleri arasında
yer alır (Foto 1).
Bunlardan birinci gruba giren, ni in tamamı çini ile kaplı olan; Eminönü Rüstem
Pa a (1 1) (Foto ), Balat Ferruh Kethüda (1 ) (Foto ), Kasımpa a Piyale Pa a
(1
) (Foto ), Eğrikapı İvaz Efendi (1
) (Foto ), Topkapı Takkeci İbrahim Ağa
Foto :
Eğrikapı İvaz
Efendi Camii
mihrabı
Foto :
Takkeci
İbrahim Ağa
Camii
mihrabı
165
Ü S K Ü D A R
Foto 7:
Üsküdar
Çinili Camii
mihrabı
Foto 8:
Hasköy
Handan Ağa
Camii
mihrabı
Foto 9:
Eyüp
Cezeri Kasım
Pa a Camii
mihrabı
Foto 10:
Topkapı Sarayı
Karaağalar
Mescidi
mihrabı
166
S E M P O Z Y U M U
V I I I
Ü S K Ü D A R
Y E N İ
V A L İ D E
C A M İ İ
Ç İ N İ L İ
M İ H R A B I
(1 1) (Foto ), Üsküdar Çinili1 (1 ) (Foto ), Hasköy Handan Ağa11 (ilk yapım XV.
yüzyıl, çiniler III. Ahmed dönemi (1 -1 ) onarımından) (Foto ), Eyüp Cezeri
Kasım Pa a1 (ilk yapım 1 1 , çiniler 1 1) (Foto ) camileri ile Topkapı Sarayı Haremağaları (Karaağalar) Mescidi1 (1 ) (Foto 1) ilk akla gelenlerdir.
İkinci gruba dâhil edebileceğimiz mihrap duvarı ve mihrabı çinili olan camiler arasında da; Eminönü Rüstem Pa a Camii1 (1 1) (Foto ), Balat Ferruh Kethüda1
(1 ) (Foto ), Eğrikapı İvaz Efendi1 (1 ) (Foto ), Topkapı Takkeci İbrahim Ağa1
(1 1) (Foto ), Üsküdar Çinili1 (1 ) (Foto ), Hasköy Handan Ağa1 (ilk yapım XV.
yüzyıl, çiniler III. Ahmed dönemi (1 -1 ) onarımından) (Foto ), Topkapı Sarayı
Haremağaları (Karaağalar) Mescidi (1 ) (Foto 1) bulunmaktadır.
Foto 11:
Silivrikapı
Hadım İbrahim
Pa a Camii
mihrabı
Foto 1 :
Caminin
çinili mihrap
alınlığı
167
Ü S K Ü D A R
S E M P O Z Y U M U
V I I I
Foto 1 :
İstanbul
Süleymaniye
Camii mihrabı
Foto 14: Mihrap duvarındaki çinili yazı panolarından biri
Üçüncü grubun temsilcileri arasında ise Silivrikapı Hadım İbrahim Pa a 1 (1 1),
İstanbul Süleymaniye (1 ), Kadırga Sokollu (1 1), Eyüp Zal Mahmut Pa a
(1 ), Tophane Kılıç Ali Pa a (1 ), Karagümrük Mehmed Ağa (1 ), Fatih
Mesih Pa a (1 ), Kocamustafapa a Ramazan Efendi (1 ) ve İstanbul Hekimoğlu Ali Pa a (1 ) camileri gibi mihrap çerçevesi ve mihrap duvarında çini
bulunan eserler gelmektedir.
Üçüncü grup olarak tanımladığımız Silivrikapı’daki Hadım İbrahim Pa a Camii’nde
(1 1) mihrabın üzerinde bir çinili alınlık bulunmaktadır (Foto 11). Panonun ortasında firuze zeminli kartu içerisinde siyah renkte bir kitabe yer alır. Kartu ; zeytin ye ili
ile olu turulmu , bunun dı ındaki bo luklar rumî motifleriyle zenginle tirilmi tir (Foto
1 ). İznik merkezli ve am i i denilen teknikle özel hazırlanmı olan bu alınlık, sıraltı
tekniğinin ilk uygulamalarından biridir. 1
İznik çinilerinin en kaliteli örneklerinden birisi de Süleymaniye Camii’nin (1 )
mihrap çerçevesinde görülmektedir (Foto 1 ). Mermer mihrabın iki yanına, mihrapla alt ve üst pencereyi de iki yandan ku atacak ekilde çini panolar yerle tirilmi tir.
Bunların ortasında, devrin en kaliteli çinilerinden olu an lacivert zeminli madalyonlar,
çok güzel ekilde istif edilmi beyaz sülüs harflerden ibaret yazı panosu dikkat çeker.
Bu madalyonun kö e bo luklarında firuze zeminli, salbekli emseler ve kıvrım dallı
rumîlerle küçük desenli çiçek motiflerinden olu an bir dolguya yer verilmi tir. Dı ta da
168
Ü S K Ü D A R
Y E N İ
V A L İ D E
C A M İ İ
Ç İ N İ L İ
M İ H R A B I
Foto 1 :
Kadırga Sokollu
Camii iç mekân
çinileri
Foto 1 :
Mihrap
duvarından
ayrıntı
açık mavi zemin üzerinde beyaz bulut motifiyle hazırlanan ince bir bordür ve bunun
dı ında iki kat geni liğinde, beyaz zemin üzerine siyah, firuze ve kırmızı dolgularla
rozet çiçekleri ve hatayîler, kıvrımlı dallarla kenarları parçalı natüralist yapraklardan
olu an süslemeler dikkat çeker (Foto 1 ). Mükemmel sıraltı tekniğinin uygulandığı bu
panolarda göz akı beyaz zemin üzerindeki motif ve desen uygulamaları, çini kalitesinin
ne kadar üstün olduğunu gösterir.
Etrafı çini bordürle sınırlanmı bir diğer örnek, Kadırga Sokollu Camii (1 1) mihrabıdır (Foto 1 ). Altta, iki yanda etrafı ince bordürle çevrelenmi bir sivri kemerin içerisi,
natüralist üsluptaki nar çiçekleri ve parçalı ye il yapraklarla dolgulanmı , sivri kemerli
panonun üstünde lacivert zeminli beyaz sülüs harfli bir kitabe ile onun da üzerinde
Süleymaniye’de olduğu gibi nefis istifle yazılmı bir madalyon düzenlemesi bulunur
(Foto 1 , 1 ). Mihrap ni inin üst bordüründe, lacivert zemine beyaz sülüs harflerle
yazılmı iki kartu içerisinde kitabeler yer alır (Foto 1 ). Kartu ların iki ucunda yarım,
ortada tam olmak üzere tamamen rumî motifiyle hazırlanmı , kalitece çok yüksek çini
panolar görülür.
169
Ü S K Ü D A R
S E M P O Z Y U M U
V I I I
Foto 1 :
Mihrap
duvarındaki
yazı
panolarından
biri
Foto 18: Eyüp Zal Mahmut Camii mihrabı
1
tarihli Eyüp Zal Mahmut Pa a Camii’ndeki mermer mihrabın etrafı, üç yandan
bir ters bir düz palmetin meydana getirdiği çini bordürüyle sınırlanmı tır (Foto 1 ).
Palmetlerden negatif olanlar düz beyaz zeminli olup etrafları kırmızı eritten ibaret
konturla belirlenmi tir. Pozitif olanların zemini, lacivert renkte ve daha büyük bir
uygulama ile alternatif ekilde sıralanmı lardır. (Foto 1 ). Bu örnekler Süleymaniye
ve Kadırga Sokollu Camilerine göre daha sadedirler. Sıraltı tekniği, desen ve kalite
bakımından bu örneklerden geri kalmayan panolarda lacivert, beyaz, kırmızı ve ye il
renklerin hâkimiyeti dikkat çeker.
Tophane Kılıç Ali Pa a Camii’nin (1 ) ileri ta ırılmı mihrap önü kısmının ortasında yer alan mermer mihrabın üç yanı ile yanlardaki alt ve üst pencerelerin çerçeve
ve alınlıklarında da sıraltı tekniğinde çini panolar uygulanmı tır (Foto ). Mihrabın iki yan bordürü; ortada beyaz zemin üzerindeki kırmızı oval zemin içerisinde
çiçek desenleri ile aralarda hatayî motifleri ve kö e bo luklarındaki ye il yapraklarla
rozetlerin alternatif bir biçimde sıralanmasından olu maktadır (Foto 1). Kitabelik
kısmında da mavi zemin üzerinde lacivert zeminli bir madalyon içerisine, güzel bir istifle yerle tirilmi yazıya yer verilmi tir. Madalyonun ortasında da harf uçları arasında
sekiz kollu yıldızlardan geli en geometrik örgüye rastlanmaktadır. Bunların dı ındaki
bo luklarda firuze zemin üzerinde yer alan beyaz renkli rumîler dikkat çekicidir (Foto
1 ). Bu mihrap çerçevesinde de kaliteli çini tekniği ile kusursuz i lenmi desen ve
motifler görülür.
170
Ü S K Ü D A R
Y E N İ
V A L İ D E
C A M İ İ
Ç İ N İ L İ
M İ H R A B I
Foto 1 :
Mihrap
çevresindeki
çinilerden
ayrıntı
Foto :
Tophane
Kılıç Ali
Pa a Camii
mihrabı
Karagümrük Mehmed Ağa Camii (1 ) mihrabı, iki yandan geni çini karolarla sınırlanmı tır (Foto ). Burası için özel imalat olduğu anla ılan bu bordürdeki kompozisyon altta, çift kollu ve ayaklı bir vazodan çıkan çiçeklerle ba layıp mermer mihrabın taç
kısmı seviyesinde sonlanmaktadır (Foto ). İki yanda lacivert zemin üzerinde rozetler
ve aralarda bunları birbirine bağlayan beyaz zeminli hançer yaprakları ve lalelerle alternatif, ince bir bordür olu turulmu tur. Lale, hançer yaprakları ve rozetlerin içlerine,
mercan kırmızısı ve ye il renkte dolgular serpi tirilmi tir.
Altta çift kulplu vazolarla ba layan beyaz zeminli geni orta bordürde; nar çiçekleri,
damarlı hançer yaprakları, hatayîler, çin bulutları, firuze, lacivert, ye il renklerle
ahenkli, uyumlu bir armoni meydana getirilmi tir. Bordürün üst kısmı sivri kemerle
sonuçlanmakta, kemer bo lukları da küçük kırmızı rumîlerle dolgulanmı tır (Foto ).
Natüralist tarzdaki çiçek ve yapraklar birbirlerine ince kıvrım dallarla bağlanmı lardır.
171
Ü S K Ü D A R
S E M P O Z Y U M U
V I I I
Foto 1:
Mihrap
duvarındaki
çinili
panolardan
ayrıntı
Foto 22: Karagümrük Mehmed Ağa Camii
mihrabı
Fatih Mesih Pa a Camii (1 ), Karagümrük Mehmed Ağa Camii ile aynı tarihte tamamlanmı olmasına rağmen, mihrabın üç yanını sınırlayan çini bordürü bakımından
daha farklı bir kompozisyon sergiler (Foto ). Bordürü meydana getiren ortadaki
her bir karo içerisine, beyaz zemin üzerinde, kırmızı ve siyah konturlarla madalyonlar,
yan yana iki madalyon içerisine ise birbirlerine dallarla bağlı hatayîler yerle tirilmi tir.
Hatayîler; ye il, kırmızı ve mavi renktedir. Madalyonların kö e bo luklarında ise ortada,
beyaz zeminli rozetin sekiz kolundan çıkan kar ılıklı dördünde rumî ortabağlar, diğer
dördünde de çiçek desenlerinden olu an geometrik düzenlemeli bir kompozisyon yer
alır. Ye il zemin üzerindeki çiçek motiflerinin zeminleri beyaz olup üzerlerinde mercan
kırmızısı renkte benekler ve lacivert dolgular bulunmaktadır (Foto ).
İki yan dar bordürde, birbirlerine kıvrımdallı yaprak ve lalelerden ibaret dikdörtgen
ekilli levhalar, iki yandan kırmızı konturlarla sınırlanmı tır. Ortada yer alan nar çiçeği
ve hatayîler firuze, ye il, kırmızı ve beyaz renklerle zenginle tirilmi tir (Foto ).
Bunlardan bir yıl sonra tamamlandığı bilinen Kocamustafapa a Ramazan Efendi
(Hüsrev Çelebi) Camii’nin (1 ) mermer mihrabının iki yanındaki çini bordürler,
mihraptan ziyade pencereyi çerçevelemektedir (Foto ). Ancak mihraba biti ik olan
iki yan bordür, daha geni tutulmu olup pencere alınlığı seviyesinde kalmı tır.
Ortada, beyaz zemin üzerinde iki er hançer yaprağı ile aralarda birer hatayî motifinin alternatif ekilde yer aldığı bu bordürde kalan bo luklar, lale ve çiçek motifleriyle
dolgulanmı tır (Foto ). Pencere alınlıklarındaki özel hazırlanmı panolarla birlikte,
bordür çinileri, XVI. yüzyılın sıraltına boyalı muhte em teknik ve desenlerinden henüz
kopmamı tır.
172
Ü S K Ü D A R
Y E N İ
V A L İ D E
C A M İ İ
Ç İ N İ L İ
M İ H R A B I
Foto 23:
Çinili
panolardan
ayrıntı
Foto
:
Fatih
Mesih Pa a
Camii
mihrabı
Foto 26:
Ramazan
Efendi Camii
mihrabı
Foto 25: Mihrap çevresindeki çinilerden ayrıntı
173
Ü S K Ü D A R
S E M P O Z Y U M U
V I I I
Foto 28: İstanbul Hekimoğlu Ali Pa a Camii mihrabı
Foto 27:
Çinili pencere
alınlıklarından
biri
XVI. yüzyıl sonlarında mihrabı çevreleyen bu örneklerden ba ka, XVIII. yüzyıla kadar
İznik çinilerinde giderek dü en bir çini kalitesi, devrin siyasi olaylarıyla da paralellik
arz eder.
XVIII. yüzyılın ilk yarısında, 1
yılında yaptırılan Hekimoğlu Ali Pa a Camii’nin
çinileri, artık Tekfur Sarayı ocaklarından sağlanmı tır. Lale devri denilen bu dönemde, Nev ehirli Damat İbrahim Pa a’nın destekleriyle İznik’ten Tekfur Sarayı’na davet
edilen çini ustaları, her ne kadar çini motiflerini tekrar etmi olsalar da kısmen yeni
desen, yeni motifler ve yeni kompozisyonlar üretmi lerdir. Ancak bu dönem çinilerinin
hamurunda kalitece dü üklük, sırlarda çatlamalar, zeminlerde kirli, boğuk ve mat bir
beyaz, renklerde de kısmi bir karı ıklık görülür. XVI. yüzyılın canlı, parlak domates ya
da mercan kırmızısı, yerini soluk bir kiremit kırmızısına bırakmı tır.
Mermer mihrabın iki yanında pencere bordürlerini meydana getiren çini panolar,
Ramazan Efendi Camii’nde olduğu gibi pencere boyutundan dolayı kısa tutulmu tur
(Foto ).
III. Ahmed devrinde (1 -1 ) muhte em İznik çinilerinin yeniden diriltilmesi
amacıyla 1 1 ’ten itibaren Tekfur Sarayı fırınlarında ba latılan faaliyet, birkaç cami ve
Topkapı Sarayı’nın bazı birimlerinde kar ımıza çıkar. Ancak, kısa süre sonra meydana
gelen Patrona Halil isyanı ile bu faaliyet, tamamen kesintiye uğramı tır. İznik çini
174
Ü S K Ü D A R
Y E N İ
V A L İ D E
C A M İ İ
Ç İ N İ L İ
M İ H R A B I
fırınlarının XVII. yüzyıl ba larında önemini tamamen kaybetmesi ile XVIII. yüzyıldaki
Tekfur Sarayı çinilerinin üretimine kadar geçen süre içerisinde, çini ihtiyacının Kütahya’dan kar ılandığı bilinmektedir. 1
İ te bu dönemde yaptırılan külliyelerden biri olan ve bu bildirinin konusunu te kil
eden Üsküdar’daki Yeni Valide Camii; 1 -1 1 yılları arasında in a edilmi , revaklı,
adırvanlı avlu, türbe, çe me, sebil, muvakkithane, sıbyan mektebi, imaret, me ruta
evleri, mahyacı odası, hünkâr kasrı, sarnıç ve arasta-çar ıdan olu an bir bütünlük
arz etmektedir (Foto , Çiz.1).
Sultan II. Mustafa (1 -1 ) ve III. Ahmed’in anneleri Gülnu Emetullah Sultan
adına yaptırılan bu Külliye, klasik sonrası Batılı etkilerin yava ça hissedildiği mimari
ve üslup anlayı ıyla ortaya konmu eserlerden biridir.
Mimarba ı Bekir Ağa’nın sorumluluğunda Kayserili mimar Mehmed Ağa tarafından
air Taib’in yazmı olduğu
satırlık yapım kitabesinden ba ka, Hazerfan Mehmed
Efendi’nin yazdığı diğer kitabelerle sözleri Naima’ya ait sebil üzerindeki diğer kitabe
dikkat çeker.
Söz konusu Külliyenin 1 -1 1 yıllarında Lale Devri içerisinde yapılmı olması
dolayısıyla üzerine, Batılıla ma eğilimli üslup özellikleri sinmi tir. Bu özellikler; arazi
Foto
:
Üsküdar
Yeni Valide
Külliyesi’nin
genel
görünümü
175
Ü S K Ü D A R
S E M P O Z Y U M U
Çiz.1:
Üsküdar
Yeni Valide
Külliyesi’nin
planı
(N. Seçkin,
1994’ten
i lenerek)
Çiz. :
Üsküdar
Yeni Valide
Camii
mihrabı
(T. Bozkurt,
)
176
V I I I
Ü S K Ü D A R
Y E N İ
V A L İ D E
C A M İ İ
Ç İ N İ L İ
M İ H R A B I
durumuna göre konumlandırma, avlunun camiye göre daha büyük tutulması, oturtulduğu yüksek subasman, yerle imden doğan külliye birimlerinin dağılımında görülen
yoğunluk (hünkâr kasrı, çe me, sebil, muvakkithane, türbe, hazire bir arada) cami ve
külliye birimlerinin -imaret hariç- düzenli olmayan dı avlu içerisine alınması, avlu
kapıları ve revak kemerleri ile kapılar üzerinde bulunan alınlıklardaki hat örneklerinin
devrin yazı stiline uygun olarak celi ve sülüs hatlardan olu ması, ba ta adırvan ve
kuzey taçkapı olmak üzere kitabede satıra kadar ula an artı lar dikkat çekicidir. Bunlardan ba ka, kubbeyi dı tan saran, ı ık-gölge derinliğini artıran sekiz adet payanda ile
dı ve iç mekânların parçalı durumu, cephe yüzeylerinde artı gösteren hareketlilik,
yüksek kasnaklı kubbenin oturduğu sekiz ayak sistemi ile iki er erefeli iki minarenin
erefe altlarındaki fazla sarkıtılmı mukarnaslar, Batılıla maya geçi in ilk i aretleri
olarak görülebilir.
Caminin mihrabı; giri kapısı ekseninde, kıble duvarı ortasında, yüzeyden 1- cm
kadar dı a ta ıntılı olup, üç yanı ters U biçiminde çini panolarla çevrilidir (Foto ).
Üstteki tacın bitimine kadar mihrabın yüksekliği . m, eni ise . m kadardır (Foto
1, Çiz. ).
Ni kısmı iki yandan eğri kesim tekniğinde rumî ve kıvrımdallı birer sütünce ile sınırlanırken, bunu içten bir çerçeve ve diğer silmeler takip eder. Ni sütunceleri alttan
ve üstten kum saatleri ile ba layıp bitmektedir. Yedi sıra mukarnastan olu an kavsaranın iki yan bo luğunda sekiz kö eli yıldız eklinde iki kabara, bunların üstünde de
Foto 30:
Yeni Valide
Camii’nin
iç mekânı
177
Ü S K Ü D A R
S E M P O Z Y U M U
V I I I
Foto 1:
Caminin
mihrabından
ayrıntı
Foto
:
Mihrabı
çevreleyen
çinilerden ayrıntı
(B. Demirsar
Arlı-A. Altun,
)
dikdörtgen bir pano içerisine celi-sülüs hatla Âl-i İmran sûresinin . ayeti yazılmı tır.
Daha yukarda bir sıra mukarnas dizisinden sonra ikizkenar üçgen eklindeki tacın
ortasında iri, on kö eli yıldızı andıran bir kabara ile en tepede palmet eklinde büyük
bir tepelikle mermer mihrap sonlanır (Foto 1, Çiz. ).
Kubbeyi destekleyen sekiz dayanaktan kıble duvarına biti ik iki duvar payesi arasında
yer alan mermer mihrabın üç yanı, çini bordürlerle sınırlanmı tır. Çiniler, mermer
mihrabın etrafında, yakla ık cm geni likte bir ku ak meydana getirir (Foto 1).
Çatlak ve sarımtırak renkteki kirli beyaz zemin üzerinde çerçeve olu turan sıraltı tekniğindeki mavi-beyaz desenli çini bordür iki yandan, ince dar bir eritle sınırlanmı tır.
Ortadaki karolar kirli beyaz zemin üzerinde, madalyon eklinde iri çiçekleri ta ır (Foto
). Buradaki çiçek desenleri ye il, lacivert ve soluk kırmızı renkte olup XVI. yüzyıldaki
parlak, canlı renklerden farklılık arz eder. İki yandaki dar bordürlerde, lacivert zemin
üzerinde nar çiçekleri ve sivri yapraklar bulunmaktadır. Aralarda, açık ye ile çalan
sarıya da yer verilmi tir.
178
Ü S K Ü D A R
Y E N İ
V A L İ D E
C A M İ İ
Ç İ N İ L İ
M İ H R A B I
Mavi-beyaz renklerin hâkimiyeti, renklerin canlılığını kaybetmesi, desenlerdeki bozulma, bu çinilerin Kütahya i i olduğunu göstermektedir. Bazı kaynaklarda Tekfur
Sarayı çinisi olabileceği de ileri sürülmü olmasına rağmen, bu Camide kullanılan
çinilerin Kütahya i i olduğu açıkça ortaya çıkmaktadır. Zira XVI. yüzyıl sonlarından
itibaren önemini giderek kaybeden İznik çiniciliği için yeni yollar aranırken Saray ve
bazı camiler için Kütahya’daki çini fırınlarına sipari ler verildiği de bilinmektedir.
Çini ihtiyacının bir süre buradan kar ılandığı anla ılmakla birlikte, 1 1 yılında III.
Ahmed’in sadrazamı Nev ehirli Damat İbrahim Pa a tarafından, kapanan İznik çini
fırınlarının yerine Tekfur Sarayı’nda yeni çini üretiminin ba latılması için ferman gönderilerek oradan, bu i le i tigal eden imalatçılar istenmi tir.
İ te İznik fırınlarında çalı maların sona erdiği, henüz Tekfur Sarayı fırınlarında çini
üretimine geçilmediği bir dönemde, yani 1 -1 1 yılları arasında in a edilen Yeni
Valide Camii’nde Kütahya çinilerinin kullanılmı olması akla yatkındır. Kaldı ki burada
kullanılan çinilerin İznik çini desenlerine uygun olduğu ancak, teknik özellikler açısından daha dü ük bir uygulamaya dönü tüğü görülmektedir.
Dipnotlar
1
E. Diez-O. Aslanapa, “Mihrab”, İA, VIII, İstanbul 1 ,
- ; E. Arseven, “Mihrab”, Sanat Ansiklopedisi, III, İstanbul 1 , 1 ; Ö. Bakırer, Onüç ve Ondördüncü Yüzyıllarda Anadolu Mihrabları, Ankara
1 , s. 1; A. Ödekan, “Mihrap”, Eczacıba ı Sanat Ansiklopedisi, II, İstanbul 1 , 1 ; O. Grabar, İslam
Sanatının Olu umu (Çev. N.Yavuz), İstanbul 1998, s. ; B. Eskici, Ankara Mihrapları, Ankara 1, s.
1; M. Top, “Ortaçağ Türk Mimarisinde Mihrap”, Türkler, VI, Ankara , - ; T. Erzincan, “Mihrap”,
DİA, , İstanbul , - .
bk. 1 no’lu dipnotta gösterilen yerler.
. Yetkin, “Türk Çini Sanatından Bazı Önemli Örnekler ve Teknikleri”, Sanat Tarihi Yıllığı, I (1
1
), İstanbul 1 , - ; G. Öney, Türk Çini Sanatı, İstanbul 1 ; M. Önder-H. İzzet, “Osmanlı
Devri Çini ve Seramikleri”, Türk Çini Sanatından Örnekler, İstanbul 1986, s. - ; G. Öney, İslam
Mimarisinde Çini, İzmir 1987, s. ; Ay. yaz., “Çini ve Seramik”, Geleneksel Türk Sanatları, İstanbul
1 , s. -111; Ay. yaz., “Türk Çini ve Seramik Sanatı”, Ba langıcından Bugüne Türk Sanatı, Ankara
1 , s. 1- 1; Ay. yaz., “Doğu’dan Batı’ya, İslam Sanatından Türk Çini ve Seramiklerine Uzanan
Miras”, Anadolu’da Türk Devri Çini ve Seramik Sanatı (ed. G.Öney-Z.Çobanlı), İstanbul , s.
11- ; B. Demirsar Arlı-A. Altun, Anadolu Toprağının Hazinesi: Çini Osmanlı Dönemi, İstanbul
, s. 1 .
bk. no’lu dipnotta gösterilen yerler ile Ö. Bakırer, a.g.e., s. - ; . Yetkin, Anadolu’da Türk Çini
Sanatının Geli mesi, İstanbul 1 ; Ay. yaz., “Çini”, DİA, , İstanbul 1 , .
T. Öz, İstanbul Camileri, II, Ankara 1 , ; G. Goodwin, A History of Ottoman Architecture, London
1 1, s. 1 -vd.; S. Erken, “Türk Çiniciliğinde Kâbe Tasvirleri”, Vakıflar Dergisi, sy. IX, Ankara 1 1, s.
11; M. Sözen-vd., Türk Mimarisinin Geli imi ve Mimar Sinan, İstanbul 1 , müteaddit sayfalar. A.
Kuran, Mimar Sinan, İstanbul 1 , s. 1 -1 ; O. Aslanapa, Osmanlı Devri Mimarisi, İstanbul 1 ,
s. 11-vd.; . Yetkin, “Mimar Sinan’ın Eserlerinde Çini Süsleme Düzeni”, Mimarba ı Koca Sinan: Yaadığı Çağ ve Eserleri, İstanbul 1 , s.
; D. Kuban, “Rüstem Pa a Camii”, Dünden Bugüne İstanbul
Ansiklopedisi, VI, İstanbul 1 , 1- .
179
Ü S K Ü D A R
S E M P O Z Y U M U
V I I I
Ayvansarâyî, Hadîkatü’l-Cevâmi, I, 1 , - ; A. Kuran, a.g.e., s. , ; M.B. Tanman, “Ferruh Kethüda Camii ve Tekkesi”, Dünden Bugüne İstanbul Ansiklopedisi, III, İstanbul 1 ,
- ; B. Oğuz
Ural, İstanbul’un 1 Mimar Sinan Eseri, İstanbul 11, s. - .
Ayvansarâyî, a.g.e., s. - ; Halil Edhem, Camilerimiz, İstanbul 1 , s. - ; T. Öz, a.g.e., s. - ;
R.M. Meriç, Mimar Sinan Hayatı, Eseri I: Mimar Sinan’ın Hayatına Eserlerine Dair Metinler, İstanbul
1 , s. ; G. Goodwin, a.g.e., s.
- ; O. Aslanapa, a.g.e., s. 1 -1 ; M.B. Tanman, “Piyale Pa a
Külliyesi”, DİA, , İstanbul , s.
- 1; M.B. Tanman-Y. Demiriz, “Piyale Pa a Külliyesi”, Dünden
Bugüne İstanbul Ansiklopedisi, VI, İstanbul 1 ,
; S. F. Göncüoğlu-E. Kayar, Denizcilerin
Karargâhı Kasımpa a, İstanbul 1 , s. .
Ayvansarâyî, a.g.e., s. 1 ; G. Goodwin, a.g.e., s.
- 1; O. Aslanapa, a.g.e., s. ; A. Kuran, a.g.e., s.
11 ; H. Tokay, “İvaz Efendi Camii”, Dünden Bugüne İstanbul Ansiklopedisi, IV, İstanbul 1 , 1- 11;
S. Eyice, “İstanbul’un XVI. Yüzyılda Yapılmı Az Tanınan Bir Eski Eseri İvaz Efendi Camii, Mimarisi
ve Çinileri”, Prof. Dr. erare Yetkin Anısına Çini Yazıları, İstanbul 1 , s. - ; S. Eyice, “İvaz Efendi
Camii”, DİA, , İstanbul 1, s. - .
E. Yücel, “Altın Yol ve Takkeci Camii Çinileri”, Türkiyemiz, sy. 1 , ubat 1 , s. ; G. Öney, Türk Çini
..., s. ; İ.A. Yüksel, “Takyeci İbrahim Çavu Camii”, Lâle, sy. , Kasım 1 , s. -11; Ay. yaz., “Takkeci
İbrahim Ağa Camii”, Dünden Bugüne İstanbul Ansiklopedisi, VII, İstanbul 1 , 1 -1 .
180
1
Ayvansarâyî, a.g.e., s. 1 -1 ; T. Öz, a.g.e., s. 1 ; M. Sözen, Türk Mimarisinin Geli imi ve Mimar Sinan,
İstanbul 1975, s.
- ; İ.H. Konyalı, Üsküdar Tarihi, I, İstanbul 1 , 1 -1 ; . Yetkin, “Kütahya
Dı ındaki Kütahya Çinileri ile Süslü Eserler”, Atatürk’ün Doğumunun 100. Yılına Armağan: Kütahya,
İstanbul 1982-1981, s. - ; O. Aslanapa, a.g.e., s.
; G. Erol, “Çinili Camii Külliyesi”, DİA, VIII,
İstanbul 1993,
- ; A.V. Çobanoğlu, “Çinili Külliyesi”, Dünden Bugüne İstanbul Ansiklopedisi, II,
İstanbul 522-519 ,1994; S. Yıldırım, “Üsküdar Çinili Camii (Kösem Valide Sultan Camii)’ndeki Çini
Süslemeler”, Üsküdar Sempozyumu II: Bildiriler (13-12 Mart 2014), İstanbul , s.
- ; N. Begeç, İstanbul Çinili Cami Çinileri, (Sakarya Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü yüksek lisans tezi,
11).
11
Ayvansarâyî, a.g.e., s. ; T. Öz, a.g.e., s. ; E.H. Ayverdi, Osmanlı Mimarisinde Fatih Devri, III,
İstanbul 1973, 1 - 1 ; S. F. Göncüoğlu, “Hasköy’de Az Bilinen Çinili Bir Cami: Handan Ağa Camii”,
Sanatsal Mozaik, sy. , İstanbul 1 , s. - ; Ay. yaz., “Hasköy”, DİA, XVI, İstanbul 1 ,
- ;
Ay. yaz., Tarihte Hasköy, İstanbul , s. müteaddit sayfalar.
1
Ayvansarâyî, a.g.e., s. - 1; T. Öz, a.g.e., s. ; S. Erken, a.g.m., s. 1 - 1 ; S. Eyice, “Cezeri Kasım
Pa a Camii”, DİA, VII, İstanbul 1 , - ; M.Z. Sönmez, “Eyüp’te Cezerî Kasım Pa a Camii ve
Çinileri”, İzzet Gündağ Kayaoğlu Hatıra Kitabı-Makaleler, İstanbul , - 1 .
1
İ. Ortaylı, Osmanlı Sarayında Hayat, İzmir , s. 1 -1 ; G. Dilmen, “Harem (Padi ah Evi)”, Sanat,
sy. (Topkapı Sarayı Özel Sayısı), İstanbul 1 , s. .
1
bk. no’lu dipnotta gösterilen yerler.
1
Ayvansarâyî, a.g.e., s. - ; A. Kuran, a.g.e., s.
B. Oğuz Ural, a.g.e., İstanbul 11, s. - .
1
Ayvansarâyî, a.g.e, s. 1 ; G. Goodwin, a.g.e., s.
- 1; O. Aslanapa, a.g.e., s. ; A. Kuran, a.g.e., s.
11 ; H. Tokay, a.g.m., s. 1- 11; S. Eyice, “İstanbul’un XVI. Yüzyılda…”, s. - ; S. Eyice, “İvaz Efendi
…”, s. - .
1
E. Yücel, a.g.m., s. ; G. Öney, Türk Çini …, s. ; İ.A. Yüksel, “Takyeci İbrahim …”, s. -11; Ay. yaz.,
“Takkeci İbrahim …”, s. 1 -1 .
1
Ayvansarâyî, a.g.e., s. 1 -1 ; T. Öz, a.g.e., s. 1 ; M. Sözen, Türk Mimarisinin …, s.
- ; İ.H. Konyalı, Üsküdar..., s. 1 -1 ; . Yetkin, “Kütahya Dı ındaki …”, s. - ; O. Aslanapa, a.g.e., s.
; G.
Erol, a.g.m., s.
- ; A.V. Çobanoğlu, “Çinili …”, s. 1 - ; S. Yıldırım, a.g.m., s.
- ; N. Begeç,
a.g.t., s. müteaddit sayfalar.
,
; M.B. Tanman, “Ferruh Kethüda …”, s.
-
;
Ü S K Ü D A R
1
Y E N İ
V A L İ D E
C A M İ İ
Ç İ N İ L İ
M İ H R A B I
Ayvansarâyî, a.g.e., s. ; T. Öz, a.g.e., s. ; E.H. Ayverdi, a.g.e., s. 1 - 1 ; S. F. Göncüoğlu, “Hasköy’de Az …”, s. - ; Ay. yaz., “Hasköy”…, s.
- ; Ay. yaz., a.g.e., s. müteaddit sayfalar.
bk. 1 no’lu dipnotta gösterilen yerler.
1
Ayvansarâyî, a.g.e., s. ; A. Erdoğan, “Silivrikapı’da Hadım İbrahim Pa a Camii”, Vakıflar Dergisi, S.
I, Ankara 1 , s. - ; İ.H. Konyalı, Mimar Koca Sinan’ın Eserleri, İstanbul 1 , s. -1 ; T. Öz,
a.g.e, s. ; G. Goodwin, a.g.e., s.
; . Yetkin, “Hadım İbrahim Pa a Camii Çinileri”, İlgi, S. ,
İstanbul 1 , s. - ; A. Kuran, a.g.e., s. - ; Ay. yaz., “Mimar Sinan’ın Camileri”, Mimarba ı Koca
Sinan: Ya adığı Çağ ve Eserleri, İstanbul 1 , s. 1 ; . Yetkin, “İstanbul’da Silivrikapı’daki Hadım
İbrahim Pa a Camii’nin Çinilerindeki Özellikler”, Sanat Tarihi Yıllığı, XIII, İstanbul 1 , s. 1 - 11;
Fatih Camileri ve Diğer Tarihi Eserler (haz. A.H. Demir-vD.), İstanbul 1 1, s. 11 -11 ; T. Okçuoğlu,
“Hadım İbrahim Pa a Camii”, Dünden Bugüne İstanbul Ansiklopedisi, III, İstanbul 1 , - 1.
D. Kuban, Osmanlı Dini Mimarisinde İç Mekân Te ekkülü, İstanbul 1 , s. - ; G. Goodwin, a.g.e.,
s. 1 ; Ü. Bates, “The Patronage of Sultan Suleyman-The Suleymaniye Complex in Istanbul”,
Atatürk Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Ara tırma Dergisi in Memoriam Prof. Albert Louis Gabriel
Özel Sayısı, Ankara, 1 , s. - ; A. Kuran, a.g.e., s. - ; Ay. yaz., a.g.m., s. 1 - 1 ; D. Kuban,
“Süleymaniye Külliyesi”, Dünden Bugüne İstanbul Ansiklopedisi, IV, İstanbul 1 , -1 ; . Yetkin,
“Mimar Sinan’ın Eserlerinde …”, s. 1; Y. Demiriz, “Sinan’ın Mimarisinde Bezeme”, Mimarba ı
Koca Sinan, Ya adığı Çağ ve Eserleri, İstanbul 1 , s.
; A.V. Çobanoğlu-İ. Orman, a.g.m., s. 1 1 ; T. Cantay, XVI. ve XVII. Yüzyıllarda Süleymaniye Camii ve Bağlı Yapıları, İstanbul 1 .
Ayvansarâyî, a.g.e., s. 1 -vd.; D. Kuban, “An Ottoman Building Complex of the Sixteenth Century:
The Sokollu Mosque and Its Dependendes in Istanbul”, Ars Orientalis, sy. VII, 1 , s. 1 - ; A. Kuran,
a.g.e., s. 1 -11 ; D. Kuban, “Sokollu Mehmed Pa a Külliyesi”, Dünden Bugüne İstanbul Ansiklopedisi,
VII, İstanbul 1994, s. - ; S. Parlak, “Sokollu Mehmed Pa a Külliyesi”, DİA, XXXVII, İstanbul ,
- .
Ayvansarâyî, a.g.e., s.
; G. Goodwin, a.g.e., s.
- ; A. Kuran, a.g.e., s. 1 - ; D. Kuban, “Zal
Mahmud Pa a Külliyesi”, Dünden Bugüne İstanbul Ansiklopedisi, VII, İstanbul 1 ,
; S. Eyice,
“Eyüp’de Zal Mahmud Pa a Camii”, Tarihi, Kültürü ve Sanatıyla Eyüpsultan Sempozyumu V: Tebliğler,
İstanbul 2002, s. 1 - 1; İ. Orman, “Zal Mahmud Pa a Külliyesi”, DİA, , İstanbul 1 , 1 -111.
Ayvansarâyî, a.g.e., s. ; Halil Edhem, a.g.e., s. - ; T. Öz, a.g.e., s. - 1; R.M. Meriç, a.g.e., s. S. Eyice, “Kılıç Ali Pa a Külliyesi”, Dünden Bugüne İstanbul Ansiklopedisi, IV, İstanbul 1 ,
-
;
.
Ayvansarâyî, a.g.e., s. 1 -1 ; T. Öz, a.g.e., s. 1-11; O. Aslanapa, a.g.e., s. - ; F. Gündüz, “Mehmed Ağa Külliyesi”, DİA, XXVIII, Ankara , 1- ; T. Okçuoğlu, “Mehmed Ağa Külliyesi”, Dünden
Bugüne İstanbul Ansiklopedisi, V, İstanbul 1 ,
- .
Ayvansarâyî, a.g.e., s. 1 -1 ; Halil Edhem, a.g.e., s. ; T. Öz, a.g.e., s. 1 ; G. Goodwin, a.g.e., s. 1; O. Aslanapa, a.g.e., s. - ; . Yetkin, “Mimar Sinan’ın Eserlerinde …”, s. ; Fatih Camileri
ve …, s. 1 -1 ; T. Okçuoğlu, “Mesih Mehmed Pa a Camii, Türbesi ve Çe mesi”, Dünden Bugüne
İstanbul Ansiklopedisi, V, İstanbul 1 , - ; T. Erzincan, “Mesih Pa a Külliyesi”, DİA, XXIX, Ankara , 1- 1 .
M. Batur, “İstanbul Camilerinde Çini Tezyinat: , Ramazan Efendi Camii”, Arkitekt, sy. XXVI/ , İstanbul 1 , s. 1 -1 ; A. Kuran, a.g.e., s. , ; Ay. yaz., a.g.m., s. 1 - 1 ; S. Eyice, “Mimar Sinan’ın
İhmal Edilmi Bir Eseri: Ramazan Efendi Camii (Hacı Hüsrev)”, Kültür ve Sanat, sy. , İstanbul 1 ,
s. 1 -1 ; B. Oğuz Ural, a.g.e., s. 11-1 ; S. Eyice, “Bezirganba ı Camii”, DİA, , İstanbul 1 , s. 1 -1 ;
M.B. Tanman, “Ramazan Efendi Camii ve Tekkesi”, Dünden Bugüne İstanbul Ansiklopedisi, VI, İstanbul 1 , 1- .
Ayvansarâyî, a.g.e., s. 1- ; T. Öz, a.g.e., s. - ; M.B. Tanman, “Hekimoğlu Ali Pa a Camii’ne İli kin
Bazı Gözlemler”, Aslanapa Armağanı, İstanbul 1 , s.
- ; A.V. Çobanoğlu, “Hekimoğlu Ali Pa a
Külliyesi”, DİA, İstanbul 1 , XVII, 1 -1 .
181
Ü S K Ü D A R
1
S E M P O Z Y U M U
V I I I
bk. 1 no’lu dipnotta gösterilen yerler ile . Yetkin, “Hadım İbrahim …”, s.
Silivrikapı’daki…”, s. - ; Ay. yaz., “Mimar Sinan’ın Eserlerinde …”, s.
Altun, a.g.e., s. 1 -1 .
. Yetkin, “İstanbul’da Silivrikapı’daki…”, s. ; A. Erdoğan, a.g.m., s.
bk. no’lu dipnotta gösterilen yerler ile Y. Demiriz, “Sinan’ın …”, s.
Eserlerinde …”, s. 1; B. Demirsar Arlı-A. Altun, a.g.e., s. 1 1-1 .
; Ay. yaz., “İstanbul’da
1; B. Demirsar Arlı-A.
- .
; . Yetkin, “Mimar Sinan’ın
bk. no’lu dipnotta gösterilen yerler ile O. Aslanapa, Türkische Fliesen und Keramik in Anatolien,
İstanbul 1965, s. ; . Yetkin, “Mimar Sinan’ın Eserlerinde …”, s.
; B. Demirsar Arlı-A. Altun,
a.g.e., s. - .
bk. no’lu dipnotta gösterilen yerler ile . Yetkin, “Mimar Sinan’ın Eserlerinde …”, s.
Arlı-A. Altun, a.g.e., s.
.
; B. Demirsar
bk. no’lu dipnotta gösterilen yerler ile . Yetkin, “Mimar Sinan’ın Eserlerinde …”, s.
Arlı-A. Altun, a.g.e., s.
- .
; B. Demirsar
bk.
no’lu dipnotta gösterilen yerler ile B. Demirsar Arlı-A. Altun, a.g.e., s.
- 1.
bk. no’lu dipnotta gösterilen yerler ile . Yetkin, “Mimar Sinan’ın Eserlerinde …”, s.
Arlı-A. Altun, a.g.e., s.
- .
bk. no’lu dipnotta gösterilen yerler ile . Yetkin, “Mimar Sinan’ın Eserlerinde …”, s.
a.g.m., s. 1 ; B. Demirsar Arlı-A. Altun, a.g.e., s.
- .
bk. no’lu dipnotta gösterilen yerler ile O. Aslanapa, Türkische …, s.
daki…”, s. ; B. Demirsar Arlı-A. Altun, a.g.e., s.
- .
1
bk.
ve
; B. Demirsar
; M. Batur,
; . Yetkin, “Kütahya Dı ın-
no’lu dipnotta gösterilen yerler.
. Yetkin, “Kütahya Dı ındaki …”, s.
.
Ayvansarâyî, a.g.e, s. 1 ; Halil Edhem, a.g.e., s. ; K. Tuğcu, “Yeni Valide Camii”, Hayat Tarih Mecmuası, sy. 1, İstanbul 1 , s. - ; G. Goodwin, a.g.e., s.
; A. Arel, On Sekizinci Yüzyıl İstanbul Mimarisinde Batılıla ma Süreci, İstanbul 1 , s. ; İ.H. Konyalı, Üsküdar..., s. - 1 ; N. İnci,
“XVIII. Yüzyılda İstanbul Camilerinde Batı Etkisiyle Gelen Yenilikler”, Vakıflar Dergisi, sy. XIX, Ankara
1 , s.
; O. Aslanapa, Osmanlı Devri…, s.
- ; N. Seçkin, “Yeni Valide Külliyesi”, Dünden
Bugüne İstanbul Ansiklopedisi, VII, İstanbul 1 ,
- ; M. İp irli, “Gülnu Emetullah Sultan”, DİA,
XIV, İstanbul 1 ,
- ; M.N. Haskan, Yüzyıllar Boyunca Üsküdar, I, İstanbul 1, ,
- 1;
N. Gürgen-vd., . Kurulu Yıldönümünde İstanbul’daki Osmanlı Mimari Eserleri, İstanbul 1, s.
- 1; M. Akbulut, Üsküdar Yeni Camii ve Külliyesi (Marmara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü
yüksek lisans tezi, ), s. 1 -vd.; G. Erol Canca, “Gülnu Emetullah Valide Sultan/Yeni Valide Külliyesinin Lale Devri Mimarisi İçindeki Yeri”, Üsküdar Sempozyumu I: Bildiriler ( - Mayıs ),
İstanbul , s. -1 ; G. Dalgıç-E. Benian, “Deği meyen Mimarileri-Deği en Rolleriyle XXI. Yüzyılda Üsküdar Külliyelerine Bakı ”, Üsküdar Sempozyumu IV: Bildiriler (5-3 Kasım ), I, İstanbul
, s. - ; B. Hacıömeroğlu (çev.), Gülnû Valide Sultan Camii (The Mosque Uskudar Gülnû
Valide Sultan), İstanbul , s. .
A. Giz, “Osmanlı Sarayının En Mesut Kadını: Gülnu Sultan”, Tarih Dünyası, I, İstanbul 1 , s. 1 -1 ;
- ; M. Akbulut,
H. Önkal, Osmanlı Hanedan Türbeleri, Ankara 1 , s. 11; M. İp irli, a.g.m., s.
a.g.t., s. -1; B. Hacıömeroğlu (çev.), a.g.e., s. .
M. Erdoğan, Lale Devri Ba Mimarı Kayserili Mehmed Ağa, İstanbul 1
vd.; N. Seçkin, a.g.m., s.
- .
bk.
, s. ; H. Önkal, a.g.e., s. 11-
no’lu dipnotta gösterilen yerler.
K. Tuğcu, a.g.m., s. - ; N. Seçkin, a.g.m., s.
- ; M. Akbulut, a.g.t., s. 1 -vd.; T. Bozkurt, “İstanbul-Üsküdar’daki Hanım Sultan Camilerine Ait Mihraplar”, Üsküdar Sempozyumu IV: Bildiriler (5-3
Kasım ), İstanbul , s. - .
182
Ü S K Ü D A R
Y E N İ
V A L İ D E
C A M İ İ
Ç İ N İ L İ
M İ H R A B I
. Yetkin, “Türk Çini Sanatından Bazı…”, s. - ; Ay. yaz., “Kütahya Dı ındaki …”, s. ; Ay. yaz.,
“Çini”..., s. ; M.N. Haskan, a.g.e., s.
; B. Demirsar Arlı-A. Altun, a.g.e., s. 1 .
G. Öney, İslam Mimarisinde…, s. ; M.N. Haskan, a.g.e., s.
; E. Naza-Dönmez, “Osmanlı Dönemi
Türk Çini Sanatı”, Türkler, XII, Ankara ,
; D. Kuban, Osmanlı Mimarisi, İstanbul , s.
.
bk. no’lu dipnotta gösterilen yerler ile F. Kırımlı, “İstanbul Çiniciliği”, Sanat Tarihi Yıllığı, XI (1 1),
İstanbul 1982, s. 1 ; N. Begeç, a.g.t., s. 1 .
Kaynaklar
AKBULUT, M., Üsküdar Yeni Camii ve Külliyesi (Marmara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü
yüksek lisans tezi), İstanbul .
AREL, A., On Sekizinci Yüzyıl İstanbul Mimarisinde Batılıla ma Süreci, İstanbul 1
ARSEVEN, C.E., “Mihrab”, Sanat Ansiklopedisi, III, İstanbul 1
.
ASLANAPA, O., Türkische Fliesen und Keramik in Anatolien, İstanbul 1
......, Osmanlı Devri Mimarisi, İstanbul 1
AYVANSARÂYÎ, Hadîkatü’l-Cevâmi, I-II, 1
.
.
.
.
AYVERDİ, E.H., Osmanlı Mimarisinde Fatih Devri, III, İstanbul 1
.
BAKIRER, Ö., Onüç ve Ondördüncü Yüzyıllarda Anadolu Mihrabları, Ankara 1
.
BATES, Ü., “The Patronage of Sultan Suleyman-The Suleymaniye Complex in Istanbul”, Atatürk
Üniversitesi
Edebiyat Fakültesi Ara tırma Dergisi in Memoriam Prof. Albert Louis Gabriel Özel Sayısı, Ankara, 1 , s. - .
BATUR, M., “İstanbul Camilerinde Çini Tezyinat: , Ramazan Efendi Camii”, Arkitekt, sy.
XXVI/
, İstanbul 1 , s. 1 -1 .
BEGEÇ, N., İstanbul Çinili Cami Çinileri (Sakarya Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü yüksek
lisans tezi), Sakarya 11.
BOZKURT, T., “İstanbul-Üsküdar’daki Hanım Sultan Camilerine Ait Mihraplar”, Üsküdar Sempozyumu IV: Bildiriler ( - Kasım ), İstanbul , s.
- .
CANTAY, T., XVI. ve XVII. Yüzyıllarda Süleymaniye Camii ve Bağlı Yapıları, İstanbul 1
.
ÇOBANO LU, A.V., “Çinili Külliyesi”, Dünden Bugüne İstanbul Ansiklopedisi, II, İstanbul 1
1 - .
......, “Hekimoğlu Ali Pa a Külliyesi”, DİA, İstanbul 1
,
, XVII, 1 -1 .
ÇOBANO LU, A.V.-ORMAN, İ., “İstanbul Camilerinde Çini”, İstanbul’un Renkli Hazineleri
Bizans Mozaiklerinden Osmanlı Çinilerine, İstanbul 11, s. 1 -1 .
DALGIÇ, G.-BENİAN, E., “Deği meyen Mimarileri-Deği en Rolleriyle XXI. Yüzyılda Üsküdar
Külliyelerine Bakı ”, Üsküdar Sempozyumu IV: Bildiriler ( - Kasım ), I, İstanbul ,
- .
DEMİRİZ, Y., “Sinan’ın Mimarisinde Bezeme”, Mimarba ı Koca Sinan, Ya adığı Çağ ve Eserleri,
İstanbul 1 , s.
- .
183
Ü S K Ü D A R
S E M P O Z Y U M U
V I I I
DEMİRSAR ARLI, B.-ALTUN, A., Anadolu Toprağının Haznesi: Çini Osmanlı Dönemi, İstanbul
.
DIEZ, E.-ASLANAPA, O., “Mihrab”, İA, VIII, İstanbul 1 ,
- .
DİLMEN, G., “Harem (Padi ah Evi)”, Sanat, sy. (Topkapı Sarayı Özel Sayısı), İstanbul 1
- .
, s.
ERDO AN, A., “Silivrikapı’da Hadım İbrahim Pa a Camii”, Vakıflar Dergisi, sy. I, Ankara 1
s. - .
ERDO AN, M., Lale Devri Ba Mimarı Kayserili Mehmed Ağa, İstanbul 1
.
- .
ERKEN, S., “Türk Çiniciliğinde Kâbe Tasvirleri”, Vakıflar Dergisi, sy. IX, Ankara 1 1, s.
EROL, G., “Çinili Camii Külliyesi”, DİA, VIII, İstanbul 1
,
-
,
.
......, “Gülnu Emetullah Valide Sultan/Yeni Valide Külliyesinin Lale Devri Mimarisi İçindeki
Yeri”, Üsküdar Sempozyumu I: Bildiriler ( - Mayıs ), İstanbul , s. -1 .
ERZİNCAN, T., “Mesih Pa a Külliyesi”, DİA, XXIX, Ankara , 1- 1 .
......, “Mihrap”, DİA, XXX, İstanbul , - .
ESKİCİ, B., Ankara Mihrapları, Ankara 1.
EYİCE, S., “Mimar Sinan’ın İhmal Edilmi Bir Eseri: Ramazan Efendi Camii (Hacı Husrev)”,
Kültür ve Sanat, sy. , İstanbul 1 , s. 1 -1 .
......, “Bezirganba ı Camii”, DİA, VI, İstanbul 1
, s. 1 -1 .
......, “Cezeri Kasım Pa a Camii”, DİA, VII, İstanbul 1
, s. - .
......, “Kılıç Ali Pa a Külliyesi”, Dünden Bugüne İstanbul Ansiklopedisi, IV, İstanbul 1
.
, s.
-
......, “İstanbul’un XVI. Yüzyılda Yapılmı Az Tanınan Bir Eski Eseri İvaz Efendi Camii, Mimarisi
ve Çinileri”, Prof. Dr. erare Yetkin Anısına Çini Yazıları, İstanbul 1 , s. - .
......, “İvaz Efendi Camii”, DİA, XXIII, İstanbul 1, s.
-
.
......, “Eyüp’de Zal Mahmud Pa a Camii”, Tarihi, Kültürü ve Sanatıyla Eyüpsultan Sempozyumu
V: Tebliğler, İstanbul , s. 1 - 1.
Fatih Camileri ve Diğer Tarihi Eserler (haz. A.H. Demir-İbn Teymiyye-vd.), İstanbul 1 1.
GİZ, A., “Osmanlı Sarayının En Mesut Kadını: Gülnu Sultan”, Tarih Dünyası, I, İstanbul 1 ,
s.1 -1 .
GOODWIN, G., A History of Ottoman Architecture, London 1 1.
GÖNCÜO LU, S.F., “Hasköy”, DİA, XVI, İstanbul 1
,
-
.
......, “Hasköy’de Az Bilinen Çinili Bir Cami: Handan Ağa Camii”, Sanatsal Mozaik Dergisi, y. XXV
(İstanbul 1 ), s. - .
GÖNCÜO LU, S.F., Tarihte Hasköy, İstanbul .
GÖNCÜO LU, S.F.-KAYAR, E., Denizcilerin Karargâhı Kasımpa a, İstanbul 1 .
GRABAR, O., İslam Sanatının Olu umu (çev. N.Yavuz) İstanbul 1
184
.
Ü S K Ü D A R
Y E N İ
V A L İ D E
C A M İ İ
Ç İ N İ L İ
GÜNDÜZ, F., “Mehmed Ağa Külliyesi”, DİA, XXVIII, Ankara ,
M İ H R A B I
1-
.
GÜRGEN, N.-vd., . Kurulu Yıldönümünde İstanbul’daki Osmanlı Mimari Eserleri, İstanbul
1.
HACIÖMERO LU, B. (çev.), Gülnû Valide Sultan Camii (The Mosque Uskudar Gülnû Valide
Sultan), İstanbul .
HALİL EDHEM, Camilerimiz, İstanbul 1
.
HASKAN, M.N., Yüzyıllar Boyunca Üsküdar, I-III, İstanbul 1.
İNCİ, N., “XVIII. Yüzyılda İstanbul Camilerinde Batı Etkisiyle Gelen Yenilikler”, Vakıflar Dergisi,
sy. XIX, Ankara 1 , s.
- .
İP İRLİ, M., “Gülnu Emetullah Sultan”, DİA, XIV, İstanbul 1
,
-
.
KIRIMLI, F., “İstanbul Çiniciliği”, Sanat Tarihi Yıllığı, XI (1 1), İstanbul 1
, s.
-11.
KONYALI, İ.H., Mimar Koca Sinan’ın Eserleri, İstanbul 1 .
......, Üsküdar Tarihi, I, İstanbul 1
.
KUBAN, D., Osmanlı Dini Mimarisinde İç Mekân Te ekkülü, İstanbul 1
.
......, “Eski Valide Camii”, Mimarlık ve Sanat, sy. , 1 1, s. - .
......, “An Ottoman Building Complex of the Sixteenth Century: The Sokollu Mosque and Its
Dependendes in Istanbul”, Ars Orientalis, VII, 1
,1 - .
......, “Süleymaniye Külliyesi”, Dünden Bugüne İstanbul Ansiklopedisi, , İstanbul 1
......, “Rüstem Pa a Camii”, Dünden Bugüne İstanbul Ansiklopedisi,VI, İstanbul 1
, s.
,
-1 .
1-
.
......, “Sokollu Mehmed Pa a Külliyesi”, Dünden Bugüne İstanbul Ansiklopedisi, VII, İstanbul
1 , - .
......, “Zal Mahmud Pa a Külliyesi”, Dünden Bugüne İstanbul Ansiklopedisi, VII, İstanbul 1
.
,
......, Osmanlı Mimarisi, İstanbul .
KURAN, A., Mimar Sinan, İstanbul 1
.
......, “Mimar Sinan’ın Camileri”, Mimarba ı Koca Sinan: Ya adığı Çağ ve Eserleri, İstanbul 1
s.1 - 1 .
,
MERİÇ, R.M., Mimar Sinan Hayatı, Eseri I: Mimar Sinan’ın Hayatına Eserlerine Dair Metinler,
İstanbul 1 .
NAZA-DÖNMEZ, E., “Osmanlı Dönemi Türk Çini Sanatı”, Türkler, XII, Ankara ,
-
.
O UZ-URAL, B., İstanbul’un 1 Mimar Sinan Eseri, İstanbul 11.
OKÇUO LU, T., “Hadım İbrahim Pa a Camii”, Dünden Bugüne İstanbul Ansiklopedisi, III,
İstanbul 1 , - 1.
......, “Mehmed Ağa Külliyesi”, Dünden Bugüne İstanbul Ansiklopedisi, V, İstanbul 1
,
-
.
......, “Mesih Mehmed Pa a Camii, Türbesi ve Çe mesi”, Dünden Bugüne İstanbul Ansiklopedisi,
V, İstanbul 1 , - .
185
Ü S K Ü D A R
S E M P O Z Y U M U
ORMAN, İ., “Zal Mahmud Pa a Külliyesi”, DİA,
V I I I
, İstanbul 1 , 1 -111.
ORTAYLI, İ., Osmanlı Sarayında Hayat, İzmir .
ÖDEKAN, A., “Mihrap”, Eczacıba ı Sanat Ansiklopedisi, II, İstanbul 1
,1
.
ÖNDER, M.-İZZET, H., “Osmanlı Devri Çini ve Seramikleri”, Türk Çini Sanatından Örnekler,
İstanbul 1 , s. - .
ÖNEY, G., Türk Çini Sanatı, İstanbul 1
......, İslam Mimarisinde Çini, İzmir 1
.
.
......, “Çini ve Seramik”, Geleneksel Türk Sanatları, İstanbul 1
.
......, “Türk Çini ve Seramik Sanatı”, Ba langıcından Bugüne Türk Sanatı, Ankara 1
, s. 1- 1.
......, “Doğu’dan Batı’ya, İslam Sanatından Türk Çini ve Seramiklerine Uzanan Miras”, Anadolu’da Türk Devri Çini ve Seramik Sanatı (ed. G.Öney-Z.Çobanlı), İstanbul , s.11- .
ÖNKAL, H., Osmanlı Hanedan Türbeleri, Ankara 1
ÖZ, T., İstanbul Camileri, I, II, Ankara 1
.
.
PARLAK, S., “Sokollu Mehmed Pa a Külliyesi”, DİA, XXXVII, İstanbul ,
-
.
SEÇKİN, N., “Yeni Valide Külliyesi”, Dünden Bugüne İstanbul Ansiklopedisi, VII, İstanbul 1
- .
,
SÖNMEZ, M.Z., “Eyüp’te Cezerî Kasım Pa a Camii ve Çinileri”, İzzet Gündağ Kayaoğlu Hatıra
Kitabı-Makaleler, İstanbul , - 1 .
SÖZEN, M., Türk Mimarisinin Geli imi ve Mimar Sinan, İstanbul 1
.
TANMAN, M.B., “Ferruh Kethüda Camii ve Tekkesi”, Dünden Bugüne İstanbul Ansiklopedisi,
III, İstanbul 1 ,
- .
......, “Hekimoğlu Ali Pa a Camii’ne İli kin Bazı Gözlemler”, Aslanapa Armağanı, İstanbul 1
- .
......, “Piyale Pa a Külliyesi”, DİA, XXXIV, İstanbul ,
,
- 1.
......, “Ramazan Efendi Camii ve Tekkesi”, Dünden Bugüne İstanbul Ansiklopedisi, VI, İstanbul
1 , 1- .
TOKAY, H., “İvaz Efendi Camii”, Dünden Bugüne İstanbul Ansiklopedisi, IV, İstanbul 1
11.
TOP, M., “Ortaçağ Türk Mimarisinde Mihrap”, Türkler, VI, Ankara ,
-
TU CU, K., “Yeni Valide Camii”, Hayat Tarih Mecmuası, sy.1, İstanbul 1
, s. - .
ÜLGEN, A.S., “Yenicami”, Vakıflar Dergisi, sy. , İstanbul 1
, s.
-
, 1-
.
.
ÜNSAL, B., “Türk Mimarisinin aheserlerinden Yeni Cami”, Mimarlık, sy. , Ankara 1 , s.
- .
YETKİN, ., “Türk Çini Sanatından Bazı Önemli Örnekler ve Teknikleri”, Sanat Tarihi Yıllığı, I
(1 –1 ), İstanbul 1 , s. - .
186
Ü S K Ü D A R
Y E N İ
V A L İ D E
C A M İ İ
Ç İ N İ L İ
M İ H R A B I
......, “Kütahya Dı ındaki Kütahya Çinileri ile Süslü Eserler”, Atatürk’ün Doğumunun 1. Yılına
Armağan: Kütahya, İstanbul 1 1-1 , s. -11.
......, “Hadım İbrahim Pa a Camii Çinileri”, İlgi, sy.
, İstanbul 1
......, Anadolu’da Türk Çini Sanatının Geli mesi, İstanbul 1
, s.
- .
.
......, “İstanbul’da Silivrikapı’daki Hadım İbrahim Pa a Camii’nin Çinilerindeki Özellikler”, Sanat
arihi Yıllığı, XIII, İstanbul 1 , s. 1 - 11.
......, “Mimar Sinan’ın Eserlerinde Çini Süsleme Düzeni”, Mimarba ı Koca Sinan: Ya adığı Çağ
ve Eserleri, İstanbul 1 , s.
.
......, “Çini”, DİA, VIII, İstanbul 1
,
-
.
YILDIRIM, S., “Üsküdar Çinili Camii (Kösem Valide Sultan Camii)’ndeki Çini Süslemeler”,
Üsküdar Sempozyumu II: Bildiriler (1 -1 Mart 1 ), II, İstanbul , s.
- .
YÜCEL, E., “Altın Yol ve Takkeci Camii Çinileri”, Türkiyemiz, sy. 1 , ubat 1
YÜKSEL, İ.A., “Takyeci İbrahim Çavu Camii”, Lâle, sy. , Kasım 1
, s. - .
, s. -11.
......, “Takkeci İbrahim Ağa Camii”, Dünden Bugüne İstanbul Ansiklopedisi, VII, İstanbul 1
1 -1 .
,
187
Foto: Eren Özkapıcı
ÜSKÜDAR MEVLEVİHANESİ’NİN TARİHİ –
MİMARİ GELİŞİMİ VE GÜNCEL İŞLEVİNİN
ÜSKÜDAR İLÇESİ’NİN SOSYAL YAŞAMINA
KATKISININ DEĞERLENDİRİLMESİ
MURAT ARAPOĞLU
İstanbul Aydın Üniversitesi
Giriş: Mevlevilik, Mevlevihaneler ve İstanbul Mevlevihaneleri
1 . yüzyılın sonlarında Selçuklu Devletinin ba kenti Konya’da Mevlana Celaleddin
Rumi adına oğlu Sultan Veled tarafından kurulmu olan Mevleviye tarikatı yapılarına,
Mevlevihane denilmektedir. Mevlânâ’nın vefatından sonra müntesipleri Hüsameddin
Çelebi’nin etrafında toplanmı tır. Mevlânâ’dan sonra yerine geçen Hüsameddin Çelebi, Mevlânâ’yı sevenleri ve müntesiplerini bir arada tutmu , fakat bir tarîkat ihdâs
etmemi tir.1 Hüsameddin Çelebinin vefatından sonra da Mevlana Celaleddin Rumioğlu Sultan Veled, posta oturmu tur. Mevlevîlerin Konya dı ına çıkması ve organize
olmasındaki büyük hamle ise, oğlu Ulu Arif Çelebi’ye aittir. Sultan Veled’in yanında
yeti enler Amasya, Kır ehir ve Erzincan gibi ehirlere ula ırken, Ulu Arif Çelebi bu
halkayı geni letmi ve Sivas, Tokat, Bayburt, Erzurum, Tebriz, Kastamonu, Denizli,
Kütahya, Birgi gibi farklı beyliklerin yönetimi altında olan ehir merkezlerine ula tırmı tır. Osmanlı dünyasının bu gönül ocaklarıyla kar ıla ması, Bursa’nın fethinden
yüz sene sonra II. Murat devrinde 1
senesinde yapılan Edirne Mevlevihanesi ile
olmu tur.
Osmanlı İmparatorluğu’nun pay-i tahtı olan İstanbul’da ilk dergâh, Fatih Sultan
Mehmed zamanında kiliseden camiye çevrilen ve daha sonra Kalenderhâne Zâviyesi olarak dervi lere tahsis edilen binada, tam manasıyla bir Mevlevihane yapısı
olarak kurulmu tur. İstanbul’un fethinden sonra camiye çevrilmi olan Akataleptos
189
Ü S K Ü D A R
S E M P O Z Y U M U
V I I I
(Diaconissa) Kilisesi’nin içinde veya yanında kurulmu olduğu dü ünülmektedir. Kalenderhane Camii’nin içerisinde olan bu yapı ile ilgili Fatih Sultan Mehmed, yapının
vakfiyesinde burada mesnevi okunmasını ve sema ayini düzenlenmesini istemi tir.
Mevlevihane yapılarının İstanbul’da, Mevlevi tarikatının Osmanlı tasavvuf kültüründe
önemli bir yeri olmasına rağmen, diğer tarikat yapılarına göre az sayıda olması dikkat
çekici bir unsurdur. İstanbul’da ilk Mevlevihanenin açılmasından, tekkelerin kapatılma tarihi olan Eylül 1
tarihine kadar geçen süreçte, be Mevlevîhaneden söz
edilmektedir ve bunlara kaynaklarda isimlerine rastlanan, diğer üç Mevlevihanenin
de eklenmesi gerekmektedir.
1 1/ senesinde, günümüzde Beyoğlu İlçesi ahkulu Mahallesi Galip Dede Caddesi’nde yer alan Galata Mevlevihanesi veya halk arasında Galip Dede Dergâhı olarak
da anılan Mevlevihane yapısı, in a edilmi tir. Evkaf-ı Hümayun Nezareti’nin 1 Te rinievvel 1 1’de (1 Ekim 1 1 ) hazırlattığı haritaya göre, yapının semahane, dervi
hücreleri, Halet Efendi Kütüphanesi ve Sebili, hadikat’ül-ervah yani mezarlık alanı,
eyh Galip Türbesi, hamu hane yani hazireler, matbah, Hasan Ağa Çe mesi, sarnıç,
adırvan, harem dairesi ve çama ırhaneden meydana geldiği anla ılmaktadır.
Galata Mevlevihanesi 1
yılında Tophane yangından sonra büyük zarar görmü
ve III. Selim zamanında yeniden in a edilmi tir. Tekke ve zaviyelerin kapatılması kanundan sonra bir dönem polis karakolu olarak kullanılmı ve kütüphane içerisindeki
eserler Süleymaniye Kütüphanesine devrolmu tur.
Galata Mevlevihanesi ile aynı yıllarda, Fatih’te Otlukçu Yoku u’nda bazı kaynaklarda
adı Fatih Mevlevihanesi olarak geçen bir tekke kurulmu , 1 1 büyük Fatih Yangınında
söz konusu tekke tarihe karı mı tır. Bu yapı hem Mevlevi hem Nak i tarikatlarının
temsilciliğini yapmı , Mesnevi okutulmak ile beraber Nak i zikri de icra edilmi tir. 1 1 büyük Fatih Yangını’nda zarar gören yapı günümüze ula amamı tır.
1 ’de Yenikapı Mevlevihanesi olarak, Zeytinburnu Merkezefendi Mahallesi’nde
Mevlevihane Caddesi üzerinde sur dı ında bir yapı in a edilmi tir. Mevlevihane semahane, mescit ve on sekiz dervi hücresinden ibaret olarak in a edilmi , bu yapılara
daha sonraları selamlık, harem, sebil, somathane, muvakkithane, hünkâr mahfili,
matbah-ı erif, sarnıçlar, hamu an ve türbeler eklenmi , bu sayede yapı büyük bir
külliye haline gelerek, İstanbul’da Mevleviliğin merkezi konumuna yükselmi tir.
1 1 yılında Bostancı Ocağı’nda yeti erek, önce Kaptan-ı Derya sonra da sadrazam
olan Ohrili Hüseyin Pa a tarafından bugünkü Çırağan Sahil Saraylarının arasında Beikta Mevlevihanesi kurulmu , 1
senesinde saray ve kı la in aları yüzünden Eyüp
1
Bahariyesine geçmi tir. Mevlevihane, semahane ve mescit yapısından olu mu ,
190
Ü S K Ü D A R
M E V L E V İ H A N E S İ
daha sonraki senelerde Bahariye’de mescit ve semahane yapılarına haremlik, selamlık
ve türbe alanları bağımsız olarak ilave edilmi tir.11
Kasımpa a Mevlevihanesi, İstanbul Beyoğlu ilçesine bağlı Kasımpa a semtinin Sururi
Mahallesi’nde, Galata Mevlevihanesi eyhlerinden Fırıncızade Sırri Abdi Dede tarafından 1 1 senesinde kurulmu tur.1 Kasımpa a Mevlevihanesi, ah ap ve üç katlı bir
yapıdır. Semahane, selamlık, dedegan hücreleri, harem, hünkar dairesi ve mutfaktan
olu mu tur.
İstanbul Rumeli yakasındaki Mevlevihaneler, zaman içerisinde çe itli nedenlerle
yenilenmi ve yeni fonksiyonuna göre yapılar ilave edilmi tir. Afetler sonrası veya
yenilenme ve onarılma süreçlerinde, yapılarda yapılan i lemlerde devrin mimari malzeme ve etkisi ile süsleme programı, bu yapılara da yansımı tır.
İstanbul Mevlevihanelerinden Galata, Yenikapı, Be ikta ile bunun devamı olan Bahariye ve Kasımpa a’nın asitane niteliğinde, buna kar ılık Üsküdar Mevlevihanesi’nin
seyyahların konaklaması için tasarlanmı bir zaviye olduğu bilinmektedir.1 Yapı ve
yapı gruplarının asitane ve zaviye olarak iki farklı fonksiyonda çözümlenmesi, yapıların mimarisine doğal olarak yansımı tır; asitaneler daha geni bir alanda farklı yapı
grupları içerisinde çözümlenmi , barınma, ibadet ve eğitim fonksiyonu için dü ünülen mekanlar daha geni kapsamlı ele alınmı ve öte yandan farklı fonksiyonlara sahip
muvakkithane, çe me, sebil ve kütüphane gibi yapı grupları ilave edilmi tir.
İstanbul’da Mevlevihaneler, ehir içerisinde fetihten sonra kiliseden çevrilen Kalenderhane Cami’nde faaliyet gösteren tekke dı ında, yoğun yerle im alanlarının dı ında
bulunan yerlerde kurulmu tur. Galata Mevlevihanesi banisi vezir İskender Pa a’ya
ait av çiftliğinin bir bölgesinde, Yenikapı Mevlevihanesi banisi Yeniçeri Katibi Malkoç
Mehmed Efendi’nin bahçesinde, Be ikta Mevlevihanesi Çırağan kıyısındaki sahil
sarayların arasında, Kasımpa a Mevlevihanesi çiçek bahçeleri ve bostanlarla kaplı
bir vadinin yamacında, Üsküdar Mevlevihanesi bahçeli kö klerin olduğu bir alanda
ve Bahariye Mevlevihanesi de Eyüp’ün Bahariye kıyısındaki yalılar arasındaki ye illik
bir alanda kurulmu tur. Yapıların ehir merkezinden uzakta sur dı ındaki dü ük yoğunluk alanlarda kurulmaları Mevlevîlerin iç huzura önem vermeleri, maddi hayattan
uzak manevi dünyaya dönük ya am seçmeleri için bir tercih sebebiyken, Mevlevihanelerin geni bir arazi içerisinde külliye yapısı gibi in a edilmesi de bir diğer sebep
olarak gösterilebilir.1
Mevlevihane yapıları ibadet, eğitim, konaklama ve diğer toplumsal hizmet amaçlı yapılardan olu an bir külliye niteliğinde olu turulmu tur. Mevlevi tekkeleri daima geni
bir bahçe içinde yer alır ve bir yanında susanlar adı verilen mezarlık bulunur. Bahçenin yanında da eyh ailesinin oturması için harem dairesi ve selamlık vardır. Mevlevi
tekkelerinde semahane merkezi bir noktaya yerle tirilmi olup mukabele günlerinde
191
Ü S K Ü D A R
S E M P O Z Y U M U
V I I I
ibadet mekanı olarak kullanılır.1 Türbe bölümü semahaneyle bir aradadır. Türbe ve
semahane birbirlerinden iç mekandaki parmaklıklarla ayrılmı lardır. Dedegan hücrelerinin bulunduğu kolun bir bölümü matbahtır. Meydan-ı erif odası da matbahla
bağlantılı olarak yanında yer alır ve bu mekanların içinde mescit bulunur. Helâlar,
dedegan hücrelerinin bulunduğu kolun bir ucunda toplanmı tır.1
Bu yapıların fonksiyonellikleri bakımından dört bölümü olduğu gözlemlenmektedir. Bu bölümler ibadet fonksiyonu için semahane, eğitim ve yeme fonksiyonu için
matbah, eğitim fonksiyonu için meydan-ı erif ve barınma fonksiyonu için dervi
hücreleridir.
Somathâne, erbethâne, gusülhâne, çama ırhâne, kütüphâne, muvakkithâne, kiler,
helâ ve hamamdan olu an diğer fonksiyonlar için yapı ve mekanlar, Mevlevihane yapı
gruplarını tamamlamaktadır. Çe me,sebil, adırvan, sarnıç ve kameriye mimari diğer
unsurlar olarak Mevlevihanelerde bulunmaktadır.
Osmanlı tarikat kültüründe önemli bir mevkiye sahip olmasına rağmen, İstanbul’daki
diğer tarikatların çoğundan daha az sayıda, diğer bir deyi le be taneden fazla Mevlevihane yapısı olmamı tır. Diğer tarikatlardan farklı olarak, Mevlevîliğin bazı ara tırmacılar tarafından “popüler sufizm” diye adlandırıldığı, geni tabanlı tasavvuf hayatı
yerine, “entelektüel sufizm”’ diye tarif edilen ve ba ından beri tasavvuf kültürünün
klasik boyutunu temsil ederek dü üncesi, edebiyatı, musikisi, irfanı, adâb ve erkânı ile
daha seçkin bir düzeye hitap ettiği kabul edilmektedir.1
Mevlevîlik, İstanbul sosyal hayatında üst düzey yöneticilerden ve entelektüel çevrelerden ilgi görmü tür. İstanbul Mevlevihane yapılarının saray ve saraya yakın
çevreler tarafından da ilgi görmesiyle ilave yapılar ve onarım i leri yapılara fazlasıyla
yansımı tır. Mevlevîliği sevenler ve intisap eden kimseler, kadılardan, divan kâtiplerinden, resmî memurlardan, valilerden, mevkisahibi yüksek ki ilerden, beylerden,
beyzâdelerden olu maktadır; aksine halk tabakasına mensup olanlar pek az görülmektedir.1
İstanbul’daki tarikat yapılarının ve Mevlevihanelerin mimarisi ile yerel sivil mimari
arasında malzeme, tasarım ve ayrıntı özelliklerinde gözlenen benzerlikler, yapıların
eyhin ve müntesiplerinin bir arada ibadet, barınma ve eğitim eylemlerini gördüğü
yapı olma geleneğinden gelmektedir. Mescid-i Nebevi’nin Hz.Peygamber dönemindeki fonksiyonu göz önüne alarak yapılan dergah yapıları, bu geleneğin bir parçası
olmu tur. Dört eyvanlı Horasan evlerinden kaynaklanan kâgir hankahların yerini,
Anadolu’da olduğu gibi İstanbul’da da yaygın olan ah ap konutlara yakla an, ah ap
tekke yapıları ve Mevlevihaneler almı tır. Kasımpa a Mevlevihanesi bir ah ap konak
görüntüsünde olduğu gibi Bahariye Mevlevihanesi de çevresindeki yalılar ile uyumludur.1
192
Ü S K Ü D A R
M E V L E V İ H A N E S İ
Semahaneler ile türbeler arasında, Kasımpa a Mevlevihanesi hariç, bütün diğer örnekler içinde Galata ve Üsküdar da dolaylı veya Yenikapı ve Bahariye gibi doğrudan
bağlantılar bulunmaktadır. Mevlevihanelerdeki türbelerde kar ıla ılan, buna kar ılık
hünkar ve rical türbelerinde hemen hiç görülmeyen, niyaz/muvacehe pencereleri
bulunur.
Semahanelerin mimari tasarımında sema ibadetinin düzenlenmesi ve Mevlevi mukabelesinin koreografi, akustik ve görsel boyutları birinci derecede rol oynamı tır.
Semahaneler Kasımpa a Mevlevihane’sinde pahlı kare, Bahariye de kö eleri çeyrek
dairelerle yumu atılmı kare, Galata Mevlevihane’sinde sekizgen kare ve Yenikapı
da daire eklinde tasarlanmı tır. Üsküdar Mevlevihane’sinde semahane dikdörtgen
planlıdır.
Üsküdar Mevlevihanesi
Tarihçe
Eskiden İmrahor Tekkesi adıyla bilinen Üsküdar Mevlevihanesi, İstanbul Mevlevihaneleri içerisinde en son tesis edilmi yapıdır. Üsküdar Mevlevihanesi’ni Yeğen Ali
Pa a’nın oğlu, Galata Mevlevihanesi postni ini Halil Numan Dede, burada bulunan
evini de içerisine katarak 1
senesinde kurmu tur. 1
Üsküdar Mevlevihanesi 1 .yüzyıl içinde çe itli yenileme ve onarım faaliyetleri geçirmi tir. II. Mahmud, 1 - yıllarında yapıyı yeni ba tan in a ettirmi tir. Abdülmecid
döneminde de 1 , 1
ve 1 1 yıllarında yapının onarımı yapılmı ve bir takım
eksiklikleri giderilmeye çalı ılmı tır. Yapının günümüzdeki ekline kavu masını sağlayan onarım ise Kaptan-ı Derya Hacı AhmedVesim Pa a tarafından 1
yılında gerçekle tirilmi tir. Bu haliyle yapı, bugünkü ekli olan semahane-türbe, matbah-ı erif,
dedegan ve harem dairelerinden meydana gelmi tir. Baha Tanman yapının 1 . yy son
çeyreği içerisinde de birtakım onarımlardan geçmi olabileceğini belirtmektedir.
Yapı bundan sonra harap duruma dü mü ve ancak son postni in eyh Ahmed Remzi
Dede Efendi zamanında onarılmı tır. İkinci Me rutiyet döneminde Sultan V. Mehmed
(Re ad) tarafından, yapının yenilenmesi dü ünülmü ve bu doğrultuda Mimar Kemaleddin Bey tarafından bir taslak hazırlanmı sa da, gerek Balkan Sava ı ve gerek I.
Dünya sava ının araya girmesiyle bu proje hayata geçirilememi tir.
Konum
Üsküdar Mevlevihanesi, İstanbul’un Üsküdar ilçesinde, İmrahor semtinde, Ayazma
Mahallesi’nde, Doğancılar Caddesi’nin batı yakasında yer almaktadır. Yapı Doğancılar
Caddesi ile Tulumbacılar sokağının birle tiği kö ede bulunur. Yapının konumunu
gösteren çizimler Alman Mavileri ve Pertvititch’de de bulunmaktadır ( ekil 1). Yapı
193
Ü S K Ü D A R
S E M P O Z Y U M U
V I I I
ekil 1: Solda Alman Mavilerinde Mevlevihane’nin yeri (İ. Dağdelen, (yay.haz.), Alman Mavileri, 1 1 - 1 1 I. Dünya Sava ı Öncesi
İstanbul Haritaları, İstanbul Büyük ehir Belediyesi Kütüphane ve Müzeler Müdürlüğü, İstanbul ). Sağda Pervititch’de aynı yer (J.
Pervititch, J.Pervititch Sigorta Haritalarında İstanbul, Tarih Vakfı Yayınları, İstanbul 1).
grubunun çevresi yakın zamana kadar yoğun olmayan bir iskâna sahip ve ah ap
evlerden olu maktaydı. Her ne kadar çevresi son zamanlardaki apartman yapıla masından payını almı sa da, yine de İstanbul’un diğer mahallelerine nazaran daha
fazla korunmu durumda olduğu söylenebilir. Yapının arsası doğuda Doğancılar
Caddesi ile diğer yönlerden ise bahçeli meskenlerle çevrilmi durumdadır. Yapının
birimleri bu arsa içinde dağılmaktadır. Arsanın güneydoğu kö esinde, cadde üzerinde
semahane-türbe binası yer alır. Kuzeybatısında yine cadde üzerinde selamlık –mutfak
binası ve bu yapının güneyinde ise yedi kabri barındıran bir hazire bulunur. Arsa batı
sınırında dedegan dairesi ve kuzeydoğu kö esinde cadde üzerinde de harem bölümü
yer almaktadır. Arazinin yapılar dı ında kalan bölümünü ise büyük bir bahçe olu turmaktadır.
Yapı konum özelliği açısından diğer İstanbul Mevlevihanelerinden ayrı bir özellik
göstermektedir. Öncelikli olarak bu yapı İstanbul’daki Mevlevihaneler içerisinde İstanbul’un Anadolu yakasında olan tek Mevlevihane’dir. Üsküdar Mevlevihanesi’nin
yapılı amacı da İstanbul’dan Anadolu’ya giden veya gelen dervi lerin konaklamaları
için kurulmu olmasıdır. Yapı bir asitane değil, zaviyedir. Bu özeliği nedeniyle hem
mimari açıdan hem de konumlanması açısından İstanbul’un diğer Mevlevihanelerinden ayrılır ( ekil ).
Türbe-Semahane Binası
Türbe-semahane yapısı, Mevlevihane’nin üzerinde olduğu arsanın güneydoğu kö esinde cadde üzerinde yer almaktadır ve Mevlevihane giri inin sol tarafında bulunmaktadır. Yapı dörtgen bir yamuk planına sahiptir ve boyutları kuzeyde . , batıda 1 . ,
194
Ü S K Ü D A R
M E V L E V İ H A N E S İ
ekil 1: Solda Üsküdar Belediyesi İmar Planı, Üsküdar Mevlevihanesi Paftası. Sağda ise Hava Fotoğrafı. Üsküdar Belediyesi’nden (Analiz:
Murat Arapoğlu, 1 )
güneyde . ve doğuda 1 . metredir. Yapının duvarları moloz ta ve tuğla malzeme
kullanılarak örülmü ve her iki yanından sıva ile kaplanmı olup - santimetre
kalınlığındadır. Yapının pencere ve kapı söveleri kesme küfeki ta ındandır. Zemin kat
pencereleri ayrıca demir parmaklıklarla teçhiz edilmi tir. Ah ap kırma çatısı alaturka
kiremitle kaplanmı tır fakat binanın kırma çatısı bir yenileme sırasında Marsilya tipi
kiremitle deği tirilmi tir.
Yapı iki katlı olup zemin katı türbe üst katı ise semahane olarak tasarlanmı tır. Zemin
kata giri yapının batı duvarında bulunan bir kapıdan sağlanmaktadır. Giri sahanlığına altı rıhtlı merdivenle çıkılmaktadır ve giri in her iki yanında üçgen kemerli birer
pencere bulunmaktadır. Buradaki merdivenin orijinal olduğu fakat giri sahanlığının
üstünde bulunan sundurmanın sonradan eklendiği görülmektedir ve bu sundurmanın yerine giri in üstünde bir üçgen alınlık bulunduğu görülmektedir. Yapının
zemin-türbe katının pencere ebekelerinin düzeni doğrultusunda batı cephesindeki
giri in yanında yer alan pencereler hariç kuzey duvarında bir ve doğancılar caddesi
üzerinde kalan doğu duvarında be penceresi daha bulunmaktadır (Resim 1). Güney
duvarı ise sağır durumda bulunmaktadır. Yapının doğu cephesinde ortada bulunan
pencere hariç diğer dört pencere ve yapının batı cephesinde giri in her iki yanında
bulunan pencereler duvarın dı sathındaki sövelerle olu turulmu üçgen görünümlü
kemerlere sahiptirler. Fakat yapının içerisinden bakıldığında bu pencerelerin de sepetkulpu kemerlere sahip olduğu görülmektedir.
195
Ü S K Ü D A R
S E M P O Z Y U M U
V I I I
Resim 1: Soldan sağa sırasıyla, geçmi ten bugüne Semahane-Türbe Binası Doğu Cephesinden Görünü ler a) Murat Arapoğlu Ar ivi b)
ve c) İsmail Hakkı Konyalı Kitaplığı, İsmail Hakkı Konyalı Ar ivi, Selimiye.
Resim : Soldan sağa sırasıyla, Doğu Cephesi niyaz penceresi cadde ili kisi a) İsmail Hakkı Konyalı Kitaplığı, İsmail Hakkı Konyalı Ar ivi,
Selimiye b) Vakıflar Ar ivi 1
c) Vakıflar Ar ivi, 1 .
Bu üçgen kemerler hiçbir mimari tarz tarafından tanımlanamamaktadır. Dı arıdan
üçgen kemerli olarak gözüken bu pencereler içerden üst noktasında yuvarlak bir ni le
çevrelenmi tir ve bu arada kalan bo luğa daha sonradan kalem i leri tezyin edilmi tir.
Kuzey duvarında ve doğu duvarının ortasında kalan diğer pencereler ise dı arıdan da
sepetkulpu kemer düzenine sahiptir. Yapıda bulunan pencerelerin tamamının yan
duvarları kavis olu turacak ekilde pahlanmı tır. Doğu cephesindeki pencerelerinden orta pencerenin kuzey yönüne doğru yanında bulunan pencerenin önünde her
iki yanından birer basamakla çıkılan ufak bir sahanlık bulunmaktadır. Bu sahanlığın
varlığı, bu pencerenin ziyaretçilerin dua etmesi amacıyla olu turulmu olduğunu
göstermektedir. Bu pencerenin niyaz penceresi ya da hacet penceresi olarak isimlendirilen pencereye çevrilmesinin, daha sonradan olduğu dü ünülmektedir. Çünkü
doğu duvarında yer alan hem ekil hem de ebat olarak farklıla an pencere orta pencere olmaktadır. Aynı zamanda yine bu orta pencerenin yanlarında kandil askılıkları
bulunmaktadır. Bu durum, esas hacet penceresinin bu pencere olduğu yönünde bir
izlenim vermektedir. Bu kandiller aynı zamanda sokak aydınlatılmasında da kullanılmı tır. (Resim ).
Yapının içindeki mekanın ortasında 1 x1 santimetre ebatlarında ah ap sütun
bulunmaktadır. Yapının tavanı sunta kaplı olup zemin dö emesi ise beyaz kırçıllı,
dikdörtgen formda mozaik kaplıdır.
196
Ü S K Ü D A R
M E V L E V İ H A N E S İ
ekil : Soldan sağa sırasıyla, Türbedar Dairesi Planı a) Pervititch Haritaları’ndan (Pervititch, a.g.e.) b) Alman Mavileri’nde (İ. Dağdelen
(yay.haz.), a.g.e.) c) Osmanlı Devlet Ar ivi’nden (Osmanlı Devlet Ar ivi İ. DH
Numaralı 1
Tarihli Belge)
Türbenin sağır olan güney cephesinin güneybatı yönünde, bu yapıyla biti ik nizamda, bugün olmayan, tek katlı, dikdörtgen planlı bir türbedar dairesinin varlığı tespit
edilmektedir. Baha Tanman’a göre tek katlı ve santimetre kalınlığında ah ap duvarlara sahip olan türbedar dairesi yapıya sonradan eklendiği izlenimini vermektedir.
Türbenin batı cephesinin güney ucuna biti ik, günümüzde örülmü olan bir kapıdan
buraya geçi sağlanmaktadır vebu da buradaki yapının doğrudan türbe ile ilgili olduğunu göstermektedir.. Bu yapıyla ilgili elde, Pervititch, Alman Mavileri ve Osmanlı
Devlet Ar ivi’nden elde edilen bir krokide görülen çizimden ba ka bir ey bulunmamaktadır ( ekil ).
Türbedar dairesinin kuzeybatı kö esinden ba layan
rıhtlı, iki kollu ve moloz ta
örgülü kagir bir merdiven üst kattaki semahane bölümüne çıkı ı sağlamaktadır. Üst
kat da yamuk planlı olup, bütünüyle semahaneye ayrılmı tır. Bu katta duvar kalınlığı
- santimetre kadardır. Kat silmesinin saçak silmesi ile aynı profilde olmayı ı, bize
semahane bölümünün yapıya sonradan eklenmi olabileceğini dü ündürtmektedir.
Üst katın bütününü i gal eden semahanenin kuzey yönünde yer alan, yakla ık . x .
metre boyutlarındaki kesim, iki ucu kavisli bir ah ap parmaklıkla ayrılarak kısmen
“mutrıb” kısmen de “züvvara” mahsus bir maksureye dönü türülmü tür. Ayrıca yine
bu yönde parmaklıkların az gerisinde dört adet kare kesitli ah ap sütunun ta ıdığı üç
ah ap kemer sıralanmaktadır. Maksureden geriye kalan, ortalama . x . metre
boyutlarındaki bölüm sema alanı olarak ayrılmı tır.
Yapı içerden kuzey bölümünde maksureye ayrılmı tır ve bu bölümden açılan yuvarlak bir kapı kuzey yönünde dı arıya ta an yarım daire planlı bir mükebbireye açılır
(Resim ).
Semahanenin doğu duvarında adet pencere sıralanmaktadır. Bu cephenin kuzey yönündeki pencere hariç diğer pencereler ikili olarak gruplanmı ve birbirine yakın görünümdedir. Bu ikili pencere gruplarının ortasında dı arıya çıkıntı yapmayan mihrap
197
Ü S K Ü D A R
S E M P O Z Y U M U
V I I I
Resim . Solda
Mükebbire Fotoğrafı
(Süleymaniye
Kütüphanesi,
Numaralı
Defter, akt. Süheyl
Ünver, Osmanlı
İmparatorluğu
Mevlevihaneleri ve
Son eyhleri. Mevlana
Güldestesi, Konya
1 ). Sağda Kuzey
Cephesi Görüntüsü
(Murat Arapoğlu
Ar ivi, 1 )
ni i bulunmaktadır. Mihrap yarım sekizgen planlı olup mihrap ni i yan taraflarından
payelerle belirginle tirilmi tir. Semahanede mevcut pencerelerin hepsi yarım daire
kemerlerle donatılmı tır. Semahanenin mihrap ni i çevresinde uçları püsküllü kordonlar ile tutturulmu perde ve kandil motifi yer almaktadır. Dı cephede ise içerden
mihrap ni inin olduğu kısmın üstüne denk gelen yerde sıva ile olu turulmu bir
“Mevlevi Sikkesi” kabartması bulunmaktadır. Bu süsleme, geç devir tarikat yapılarında
sıklıkla görülen tekke e yaları ve tasavvufi simgelerin mimari süslemede kullanılması
anlayı ıyla uyumludur (Resim ).
Selamlık-Mutfak Binası
Selamlık-Mutfak binası Mevlevihane alanının kuzeybatı yönünde bulunmaktadır. Yapı
ampir üsluplu olup, bodrum zemin ve birinci kattan olu maktadır. Yapı planı kareye
yakın olup ebatları doğuda 1 . , batıda 1 . , kuzeyde 11. ve güneyde 11. metre
ölçülerine sahiptir. u anda ortası sofalı plan tipi gösterse de Pervititch haritasına göre
orijinal plan tipi karnıyarık Türk evi eklinde ve yapının orijinal hali tek katlıdır ( ekil ).
Giri holü yönünde önce bir rıht yükselir ve daha sonra ocak bölümüne geçi üç rıhtlı
merdivenle inerek sağlanır ve bu sofa koridorunun sağ tarafında kalan oda eyh odasıdır. Baha Tanman’ın tezinde belirtildiğine göre, giri teki ta lıktan ah ap kaplamalı
esas sofaya çıkılmaktadır. Yine sağ tarafta eyh odası ve sol tarafta taamhane odası
görülmektedir.
Ön ve arka cephelerdeki kot farkı nedeniyle daha sonra ocak bölümüne doğru üç
rahtlı bir ini bulunmaktadır. Sofanın sonunda, binanın güneybatı kö esinde tuğla ile
198
Ü S K Ü D A R
M E V L E V İ H A N E S İ
Resim : Selamlık Mutfak Binası. Solda Pervititch Sigorta Haritaları’nda (Pervititch, a.g.e.) Sağda Alman Mavileri’nin planları (İ.Dağdelen
(yay.haz.), a.g.e.).
Resim :
İç kısımdaki mihrap
ni inin olduğu
kısma denk dü en,
dı cephedeki sıva
ile yapılan “Mevlevi
tacı” kabartması.
Soldaki İsmail
Hakkı Konyalı
Kitaplığı, İsmail
Hakkı Konyalı
Ar ivi’nden,
Selimiye Vakıflar
Ar ivi 1 . Sağdaki
Murat Arapoğlu
Ar ivi, 1 .
örülmü yarım daire kemerli ocak yer alır. Mutfağın güneydoğu kö esinde bodrum
kata inen kagir merdiven vardır
Bodrum katında kuzey ve güney yönünde açılmı olan pencerelerden ı ık alan, birbirlerine kapılarla bağlanmı alçak tavanlı birimler mevcuttur. Buradaki birimlerin
kiler ve benzeri kullanımlarının yanı sıra kimi zaman yatakhane olarak da kullanıldığı
dü ünülmektedir
Yapının üst katı orijinal değildir ve tam olarak ne zaman yapıya eklendiği bilinmemektedir. Bu kısma geçi de giri katındaki ocak bölümünün giri yönünde solundaki
bölümden uzanan bir merdivenle sağlanmaktadır. Bu bölümde bir sofa olu turulmu
ve çevresine altı tane oda yerle tirilmi tir. Bu yüzden bu katta bulunan bu altı odanın
burada konaklayan dervi lerle ilgili olduğu dü ünülmektedir. Fakat alt kattaki eyh
odasının üstüne gelen oda diğerlerinden konum ve ebatlarıyla farklıla maktadır. Bu
199
Ü S K Ü D A R
S E M P O Z Y U M U
V I I I
Resim : Selamlık Mutfak Binası. Soldaki görsel İsmail hakkı Konyalı Ar ivi’nden. Sağdaki Murat Arapoğlu Ar ivi.
da, bu mekânın alelade bir oda olmak yerine buranın “meydan-ı erif” ya da “âyin-i
cem”lere mahsus bir oda olduğunu dü ündürtmektedir. Üst kattaki koridorun sonundan sağa doğru dönülür, üç yönden pencerelere sahip olan ve giri in üstünde yer alan
cumba ile noktalanır.
Yapının alt katı kâgir üst katı ah aptır. Yapı bodrum, zemin ve bir normal kattan olu ur.
Cephe özellikleri bakımından zemin katı ta tuğla karı ık örgü tekniği ile in a edilmi tir. Üst kat ise bağdadi ah aptır. Binanın çatısı dört yöne eğimli kırma çatıdır. Çatının
üstü alaturka kiremit ile kaplanmı tır. Çatı saçakları ah ap profil olup yine alt kısımları
da ah ap kaplamalıdır (Resim ).
Yapının güney kısmında Mevlevilerin “hamu an” dedikleri, yedi adet kabrin olduğu
küçük bir hazire semahane merdivenlerinin olduğu yere kadar uzanmaktadır.
eyh odası, matbah-mutfak, ocak ve ya am birimleri gibi bölümler burada bulunmaktadır. Diğer İstanbul Mevlevihanelerinden ayrılan özeliği mutfak bölümünün oldukça
küçük olarak tasarlanmı olmasıdır. Bunun nedeni, daha önce belirttiğimiz gibi burasının bir asitane olmaması ve zaviyeden ibaret bulunmasıdır.
Dedegan Binası
Dedegan binası tek katlı bir yapıdır ve dikdörtgen planlıdır. Hamu an ve selamlık-mutfak binasının kuzeybatısında yer almaktadır. Yapının dı ölçüleri kuzeyde . ,
güneyde . , doğuda 1 . ve batıda 1 . metredir. Duvarlar moloz ta ve tuğla ile
örülmü olup üstü sonradan sıvanmı tır.
Yapının giri i güney cephesinin batı ucunda yer almaktadır ve giri ten itibaren duvar
boyunca bir koridor uzanmaktadır. Bu koridor boyunca dört adet oda sıralanmaktadır. Burası Mevlevihane dedelerinin kaldığı bölümdür. Bu odalarda ocak ya da baca
200
Ü S K Ü D A R
M E V L E V İ H A N E S İ
Resim : Dedegan Hücreleri, Doğu Cepheleri. Soldaki İsmail hakkı Konyalı Ar ivi’nden. Sağdaki Murat Arapoğlu Ar ivi’nden.
bulunmamakta olduğundan burada ısıtmanın mangallarla yapıldığı dü ünülmektedir. Aydınlatma bu odalardan güneydeki hariç her birinin doğu cephesine açılan iki er
penceresi ile sağlanmaktadır. Güneydeki odada ise güney yönünde fazladan bir pencere daha bulunmakta ve oda üç pencereli bir oda olmaktadır. Yapının bu durumda
doğu cephesinde sekiz ve güney cephesinde bir tane olmak üzere dokuz penceresi
bulunmaktadır. Pencere yatay hizaları birbirini tutmaktadır. Pencereler dı arıdan
basık tuğla kemerli ve demir korkulukludur Yapının batı cephesi ise tümüyle sağırdır.
Dedegan binası oturtma ah ap bir çatıya sahiptir. Çatı alaturka kiremit örgüsü ile kaplanmı tır (Resim ).
Su Sarnıcı ve Tuvalet Binası
Yapı selamlık binasının batı cephesi ile dedegan binasının kuzey cephesi arasında
bulunmaktadır. Duvar örgüsü içeride tuğla dı arıda ta tuğla karı ık örgülü olup üzeri
sıvalıdır. Yapının ebatları . / . / . – . metredir.
Yapıda bugün bulunan bölmelerin hiçbiri orijinal halinde bulunmamaktadır. Yapı
tek mekân bir su deposundan ibarettir. Zemini tuğla üst kısmı malta ta ı dö eli olup,
kuzey cephesinden üç adet abdest musluğu bulunmaktadır. Yine kuzey cephesinde
küçük bir tuğla kemerli pencere bulunmaktadır. Çatı kaplaması kesme küfeki ta ından
tonozludur. Tonozun üstü yine ta tuğla karı ık dolguludur.
Tuvaletler bugün bulunmamaktadır. Buraya selamlığın arka kapısından çıkılan bir ta lıktan geçilerek varılır. Ve yapının bir koridor ve üç adet kabini olduğu bilinmektedir.
Tuvaletlerin arka cephesi parsel sınırına dayanmaktadır.
201
Ü S K Ü D A R
S E M P O Z Y U M U
V I I I
Sonuç
Anadolu coğrafyasında Mevlevilik tarikatıyla ba layan ve sayıları yüzü geçen Mevlevihane yapıları, Anadolu’da bulunduğu ehirler gibi, İstanbul’da da ehirlinin sosyal
ya amına ve kültürüne etkide bulunmu tarikat yapıları arasındadır. Ba ta Vakıflar
Genel Müdürlüğü olmak üzere, çe itli kurumlar tarafından onarımları ve restorasyonları üstlenilen bu yapılar, semahane bölümleri cami olarak kullanılmakla beraber,
diğer bölümleri müze, eğitim ve kütüphane i leviyle günümüzde i lev görmektedirler.
Mevlevihaneler, kuruldukları süreçten 1
yılındaki Tekke, Zaviye ve Türbelerin kapatılmasına yönelik çıkarılan kanuna kadar, ibadethane ve eğitim ba ta olmak üzere
devam eden fonksiyonları, bitirilerek uzunca bir süre atıl, hatta terk edilmi olarak
bırakılmı tır. Günümüzde milli kültürü meydana getiren ve devam ettiren kültür peyzajının önemli unsurları olarak yeniden gün yüzüne çıkmaktadırlar. İ te bu süreçte
Üsküdar Mevlevihanesi de, İstanbul’un Anadolu yakasındaki tek Mevlevihane olarak
ve İstanbul’daki diğer Mevlevihanelerden farklı yapılı amacı ve bunun getirdiği
mimari programla, Üsküdar İmrahor Semti’nde Üsküdar Semti’nin sosyal hayatına
yeniden etki etmektedir. u an da Mevlevihane’yi kullanan Klasik Türk Sanatları Vakfı, yılında biten restorasyon sonucunda hat, tezhip, ebru, minyatür, kalem i i,
edirnekâri, kündekâri vb. çe itli klasik Türk sanatları bran larında akademisyenleri ve
konuyla ilgili sanatkarları bir araya getirmekte ve sanatseverlere bu konuda eğitimler,
seminerler ve atölye çalı maları sağlamaktadır. Bu haliyle Üsküdar Mevlevihanesi
1
yılındaki kurulu undan beri Üsküdar semtinin mimarisine ve semt sakinlerinin
kültür hayatına verdiği pozitif katkıları, kaldığı yerden devam ettirmektedir.
Dipnotlar
1
Feridüddin b. Ahmed-i Sipahsalar, Risâle-i Sipahsalar(Mevlânâ ve Etrafındakiler) (trc. Tahsin Yazıcı),
Tercüman11 Temel Eser, İstanbul 1 , s. 1 -1 .
Süheyl Ünver, Edirne Mevlevihanesi’nin Tarihine Giri , Anıt, İstanbul 1
, I, .
Taha Tanman, İstanbul Mevlevihaneleri, Osmanlı Ara tırmaları Dergisi, XIV, İstanbul 1
E.Hakkı Ayverdi, Fatih Devri Mimarisi, , İstanbul 1
, 1 -1 .
, I, 1 .
Baha Tanman, a.g.m. , XIV, 1 ; BahrihüdaTanrıkorur, Türkiye Mevlevihanelerinin Mimari Özellikleri,
doktora tezi, Selçuk Üniversitesi, Konya , III, 11.
Baha Tanman, Âbid Çelebi Tekkesi, DBİA, İstanbul 1
, I,
.
Abdülbaki Gölpınarlı, Mevlana’dan Sonra Mevlevilik, İnkılap ve Aka Yay., İstanbul 1
Hüseyin b. İsmail Ayvansarayî, Hadîkatü’l-Cevâmi, İstanbul 1 1 (1
), I,
202
Hüseyin b. İsmail Ayvansarayî, a.g.e., I, 1 .
11
Bahrihüda Tanrıkorur, a.g.e., I,
.
1
Bahrihüda Tanrıkorur, a.g.e., I,
.
.
.
Ekrem I ın, “İstanbul’un Mistik Tarihinde Mevlevihaneler”, İstanbul Dergisi, İstanbul 1
1
, s.
, s.1 .
M E V L E V İ H A N E S İ
Ü S K Ü D A R
1
Baha Tanman, a.g.m., XIV, 1 .
1
Ahmet I ık Doğan, Osmanlı Mimarisinde Tarikat Yapıları, Tekke, Zaviye ve Benzeri Nitelikteki Fütüvvet Yapıları, İstanbul 1 , s. 1 -1 1.
1
Baha Tanman, İstanbul Tekkelerinin Mîmârîleri ve Süsleme Özellikleri, (doktora tezi), İ.Ü.E.F. Kütüphânesi, İstanbul 1 , Kayıt No: TF , s.
- ,
,
- 1 ,
.
1
Baha Tanman, a.g.e., s
. BahrihüdaTanrıkorur, a.g.e., I,
-1 .
1
Baha Tanman, İstanbul Mevlevihaneleri, Osmanlı Ara tırmaları Dergisi, XIV, İstanbul 1
1
Abdülbaki Gölpınarlı, a.g.e., s.
1
, 1 -1 .
.
Baha Tanman, a.g.m., XIV, s. 1 -1 , BahrihüdaTanrıkorur, a.g.e., I,
-1 .
Baha Tanman, a.g.m., XIV, s. 1 -1 , BahrihüdaTanrıkorur, a.g.e., I,
-1 .
1
Erdem Yücel, İstanbul Mevlevihaneleri, İstanbul , s. 1 .
Baha Tanman, a.g.e. , s.
-
.
Baha Tanman, a.g.e. , s.
-
.
Baha Tanman, a.g.e., s
- , Abdülbaki Gölpınarlı, a.g.e., s.
. Sezai Küçük, Defter-i Dervi ân’dan
u anekdotu aktarmaktadır: “1 /1 1 ’te İstanbul’a gelen Said Hemdem Çelebi, İstanbul’da bir ay
kadar kalmı , Yenikapı Mevlevîhânesi’ne uğramı lar, Cemâziye’l-Evvel 1 /1 1 cuma günü Beikta Mevlevîhânesi’nden ayrılıp Üsküdâr’a geçmi , ÜsküdârMevlevîhânesi’nde misafir olmu , aynı
ayın onuncu per embe günü, oradan da ayrılıp “ayrılık çe mesi”ne kadar atla gitmi , bütün Mevlevî
eyhleriyle dervi leri, orada el öpmü ler, dua edilip gülbank çekilmi , Çelebi, geçirenlerin geri dönmelerine müsâade etmi , taht-ı revâna binerek Konya’ya uğurlanmı tır.” Defter-i Dervi ân, II, 1; aktaran
Sezai Küçük, Geçmi ten Günümüze Üsküdar Mevlevihanesi, I. Üsküdar Sempozyumu, İstanbul ,
s. 1 .
Baha Tanman,Yenikapı Mevlevihanesi (mimari) (Dünden Bugüne İstanbul Ansiklopedisi), Yenikapı
Mevlevihanesi içinde, İstanbul 1 , VII, 1.
Baha Tanman, a.g.e., VII,
1-
. BahrihüdaTanrıkorur, a.g.e., I.
aha Tanman, İstanbul Tekkelerinin Mîmârîleri ve Süsleme Özellikleri, (doktora tezi), İ.Ü.E.F. Kütüphânesi, İstanbul 1 , Kayıt No: TF , s.
- ,
,
- 1 ,
.
Baha Tanman, a.g.e.,s.
- ,
-
,
- 1,
-
. Ayrıca bk. BahrihüdaTanrıkorur, a.g.e., I.
Baha Tanman, a.g.e. Ayrıca bk. BahrihüdaTanrıkorur, a.g.e., I.
203
Foto: Hüseyin Türk
19. YÜZYIL EL SANATLARINDA
ÜSKÜDAR SANCAĞI’NDAN GÖRÜNTÜLER
P R O F. D R . C A N D A N N E M L İ O Ğ L U
Sakarya Üniversitesi
Giriş
Üsküdar, doğal güzelliği ve abidevi eserleriyle yerli ve yabancı sanatçıların her zaman
ilgi odağı olmu tur. Müzelerde sergilenen ve özel koleksiyonlarda korunan bir çok
değerli ve farklı malzeme ile yapılmı eserler arasında üzerinde Üsküdar’ın genel görünümü ya da önemli yapılarının resmedildiği örnekler bulunmaktadır. Bu örnekler
daha çok porselen vazo ve duvar tabakları, tepsi, tatlı kabı, ah ap kutu, ah ap yelpaze
ve i lemeler gibi el sanatlarında görülmektedir.
Çini ve porselenin Osmanlı kültüründe oldukça önemli bir yeri vardır. Osmanlı Devleti
özellikle 1 . yüzyılda İznik çinileriyle dünyaya ün salmı tır. O dönemde İznik çinileri
sırça ya da ka î olarak anılmaktaydı. Çin kökenli olduğu kabul edilen sırça ve ka î adlı
kap kaçak ve duvar kaplama malzemesi daha sonraki dönemlerde çini olarak adlandırılmı tır. Çin de T’ang ve Be Sülalesi ile ilk kez yapımına ba landığı bilinen porselenin
Sung Sülalesi ( -1 ) döneminde mükemmelliğe ula tığı kabul edilir. Osmanlı Sarayı’nda Geç Sung, Yuan (1 -1 ), Ming (1 -1 ) ve Ch’ing (1 -1 1 ) Sülaleleri
Dönemleri’ne ait (1 .-1 . yüzyıl) 1.
adet değerli eser bulunmaktaydı.1 Tarihi süreç
içinde Osmanlı İznik çini üretimine ve saraydaki kullanılan Çin porselenlerine bakıldığında sarayın ve halkın bu konuda güçlü bilgi sahipleri oldukları anla ılmaktadır.
Sultan Abdülmecid Han (1 -1 1) Dönemimde Tophane Mü îri (mara al) Ahmed
Fethihi Pa a tarafından Beykoz İncirli Köyü’nde 1
yılında küçük bir porselen fabrikası kurulmu sa da, asıl porselen fabrikası Yıldız Çini Fabrika-i Hümâyûnu Sultan
II.Abdülhamid Han’ın (1 -1 ) isteği ve dönemin Fransız Büyükelçisi Paul Cambon’un (1 -1 ) katkılarıyla kurulmu tur. Ancak fabrika 1
deki depreminde
205
Ü S K Ü D A R
S E M P O Z Y U M U
V I I I
hasar görmü ve sarayın ba mimarlarından İtalyan Raimondo D’Aranco (1
‘ya yeniden yaptırılmı tır.
-1
)
İlk dönem olarak kabul edilen 1 1 /1
tarihli eserlerin pek çoğunda yerli ve yabancı
sanatkarların imzaları vardır. Halid Naci (1 -1 ) ve Bende-i Âtâm gibi imzaların
bulunması bazı eserlerin bu ülkenin sanaçıları tarafından yapıldığı kanıtlarken, bazı
nesnelerde de Avrupalı sanatçıların imzaları bulunmaktadır.
Osmanlılar Dönemi el sanatlarında kullanılan diğer önemli bir malzeme de ah aptır.
Üst ve iç yüzeylerinde İstanbul’un doğal ve tarihi güzelliklerinin resmedildiği ah ap
kutular her zaman hayranlık uyandırmı lardır. Bu kutularda sergilenen İstanbul görüntüleri Türk sanatının önemli bir kağıt sanatı tekniği olan ka’tı tekniği ile yapılmı tır.
Ah ap üzeri yağlı boya ile İstanbul’dan görüntüler Avrupalı sanatçılar tarafından da
uygulanmı , özellikle Osmanlı Ülkesini görmeden resmini yapan Fransız sanatçılar
”Peintres de Turcs”(Boğaziçi Ressamları), İstanbul’u görerek resmedenler de ”Peintres
du Bosphore” (Boğaziçi Ressamları) olarak bilinmekteydiler.
Osmanlı Toplumu’ndan günümüze yalnızca beylerden değil hanımlardan da değerli
el sanatlarına özgü eserler kalmı tır. Hanımlar evlerindeki gergeflerinde i ledikleri
örtülerine Üsküdar’ın Kız Kulesini tüm güzelliğiyle nak etmeyi ba armı lardır.
Tarihteki bu eserlerin günümüz sanatçılarına ı ık tuttuğu da üretilen yeni ürünlerden
anla ılmaktadır.
1. Osmanlı ve Avrupalı Sanatçıların Yapmış Oldukları
Eserlerde Üsküdar
A. Osmanlı Sanatçıları Tarafından Yapılmış Eserler
1. Vazolar, Duvar Tabakları ve Tepsi
Halid Naci Bahriye Mektebi’nde okurken Sanayi-î Nefise Mektebi’nin (Güzel Sanatlar
Okulu) resim bölümünü de bitirmi tir.Sultan II.Abdülhamid Han tarafından Yıldız Çini
Fabrika-i Hümayûnu için Paris’e, Sérves Porselen Fabrikası’na eğitime gönderilmi
yurda döndükten sonra fabrikanın ba ressamlığına getirilmi tir.
Her iki vazonun da gövde kısmında İstanbul’un Sarayburnu ve Kız Kulesi çevresi resmedilmi tir. Birinde Kız Kulesi Salacak tarafından görüntülenmi olup arka tarafında
Saray Burnu ve Ayasofya Camii (Müzesi) siluet eklinde yansıtılmı tır. Kız Kulesi Sultan
II.Mahmud Han Dönemi’nde yapılan düzenlemelerle-barok tarzındaki dlimli kubbe ve
bayrak direği- belirtilmi ken Salacak’tan herhangi bir yapı verilmeyip tamamen doğa
resmedilmi tir. Diğer vazoda ise Sarayburnu ve Ayasofya Camii(müzesi), Kız Kulesi
Yıldız Sarayı tarafından görüntülenmi tir. Vazoların gövdeleri yuvarlak ekilli geni bir
206
Ü S K Ü D A R
S A N C A Ğ I ’ N D A N
G Ö R Ü N T Ü L E R
(Ö.Küçükerman’dan) a- Vazolar: Kız Kulesi; Dolmabahçe Sarayı, 1 No’lu Yazı mahalli, 11/ 1 . 1 1 /1
sene (1 ).
Halid imzalı. Ölç.; altlık çapı 1 cm., ağız çapı: 1 cm., yük:
c m.
(Ö.Küçükerman’dan) b- Vazo (Su i esi): Küçüksü Valide Sultan Çe mesi (Meydan Çe mesi); Dolmabahçe Sarayı, II.Değerli E yalar Sergisi,
/
. 1 1 sene (1 ). Halid imzalı. Ölç.;
ağız çapı cm., altlık çapı: 1 cm., yük: , cm.
tabandan sonra yukarı doğru daralan yüksek bir altlık üzerine oturmaktadır.Gövde
daralan kısa bir boyunla tamamlanır. Üzerlerinde ortasında kozalak eklinde kulpu
olan bir kapak bulunur. Taban kısmında beyaz, gövdenin üst bölümünde ve kapaklarda
altın zemin üzerine yapraklarıyla asma deseni vardır.
İki adet vazo su i esi eklindedir. Yuvarlak dipli vazonun silindir gövdeli kısmın üst
tarafında ince ve uzun mavi renkli bir boyun bulunur.Vazonun dip ve ağız kısımlarında
altınlı geni çerçevenin (fileto) üzerinde belli aralıklarla altı kö eli yıldızlar sıralanır.
Vazonun birinin gövdesinde doğal bir ortamda Küçüksü Valide Sultan Çe mesi resmedilmi tir. Çe me, Göksü ve Küçüksü dereleri arasındaki mesire yerinde, Küçüksü
Kasrı’nın doğu tarafında, Sultan III.Selim Han’ın (hd.1 -1 ) annesi Mihri ah Valide Sultan(1 ?-1 ) için 1 1/1 yılında yaptırılmı tır. Çe menin tarihini ni lerin
üst kısmında ta’lik hatla Hafif Mehmed Pa a tarafından yazılmı
satırlık kitabenin
207
Ü S K Ü D A R
S E M P O Z Y U M U
c- Duvar Tabağı: Sultan II.Ahmed Han (hd.1 11
)11 ve İstanbul’dan Görüntüler; TSM., Bende-i Atam (Adam) imzalı.1
V I I I
d- Duvar Tabağı: Sultan III. Selim Han, Selimiye
Kı lası; TSM. / 1 . Sene 1 1 (1 ). Ölç.; çap
cm. Ye il Ay-Yıldız damgalı tabak Atam imzalı.1
çayıra bakan yüzeyindeki son mısra belirtir;”Küçüksu virdi zir-i kıt’a-i elmasa zib-ü
fer”. . x . m ölçülerindeki kareye yakın dört yüzlü dikdörtgen çe menin geni
yüzlerinde Sultan III.Selim Han’ın, tuğraları vardır. Çe me, merkezi kubbe ve kö e
kuleçiklerinin bulunduğu örtü düzeni ve üzerlerinde rokoko ve ampir tarzı süslemelerin olduğu dı a doğru yükselen geni bir saçakla kaplıdır. Dört cephedeki çe meler
yuvarlak kemerli ni ler içine yerle tirilmi tir. Ni lerin içinde iri akant yaprağı ve deniz
kabuklarının olduğu süsler vardır. Ni lerin yan tarafları daha sade dal ve çiçeklerle
süslenmi olup kö elerde ba lıklı ve kaideli sütünceler bulunur. Sanatçının doğal bir
çevre görünümüyle sunduğu bu görkemli çe meyi bir fotoğraftan çalı mı olmalıdır.1
Daire eklindeki tabağın ortasında altı kö eli yıldızın içinde Sultan II Ahmed Han ve
çevresindeki altı ayrı bölümde Osmanlı Sultanları’nın ya adığı bazı mekanlar resmedilmi tir. Tabaktaki yerlerine göre; üstte Kâğıthane Kö kü, Kâğıthane Mesire’sindeki
Sâyeban Kasrı(Çadır Kö kü), altta Ihlamur kasrı ve Topkapı Sarayı, sağda Dolmabahçe
Sarayı, sol tarafta ise Küçüksu Kasrı i lenmi tir. Yapıların incelikle i lendiği tabakta
Küçüksu Kasrı batı yönünden görüntülenmi tir. Kâgir yapının 1
yılında Sultan
Abdülmecid Han tarafından mimar Nigoğos Balyan’a yaptırıldığı bilinmektedir. Mermer kaplı iki katlı yapı da katlar ortada geni bir salona açılan kö e odaları eklinde
düzenlenmi olup yüksek bir bodrum kat üzerine in a edilmi tir.1
Altılı bir düzenlemeye göre hazırlanan tabağın çevresinde içeri doğru palmet ekilleriyle
sonlanan geni bölümlerde ortada midye eklinin iki yanına ku lar yerle tirilmi tir. Altınla i lenen bu süslemeler ortada yine palmet ekli olu turan hatlarla birbirine bağlanırlar.
208
Ü S K Ü D A R
S A N C A Ğ I ’ N D A N
G Ö R Ü N T Ü L E R
e- Duvar Tabağı: Göksu Mesiresi
(Küçüksu Valide Sultan Çe mesi ve
Namazgâhı); TSM., sene 1 1 /1 .,
Halid.1
Tabağın sağ tarafında Ay Yıldızlı Osmanlı bayrağının üst tarafına doğru yerle tirilmi barok kıvrımlarla ekillendirilmi bir çerçeve içinde Sultan III.Selim
Han(hd.1
-1 ) resmedilmi tir.Ba ındaki hörgüçlü kavuğu ile görkemli bir
tarzda sunulmu olan Sultan, yüz ifadesi ve kürklü kaftanı ile de Antoine-İgnace
Melling’in (1 -1 1)1 yapmı olduğu resimle benzerlik gösterir. Bu bölümün arka
ve alt kısmı güllerin çoğunlukta olduğu çiçekler kaplanmı . Tabağın sol tarafında
yer alan görüntüdeki kara bölümünde Sultan III.Selim Han’ın yaptırttığı Selimiye
Kı lası ve arka tarafında Selimiye Camii (1 1 /1 - ) ile doğal çevre dönemin özelliğiyle görüntülenmi tir. Selimiye Kı lası(1 1-1 /1 -1 ) Sultan Selim Han’ın
Döneminde kurulan Nizam-ı Cedid askerlerinin talim ve barınmaları için yaptırıldığı
ancak kı lanın daha sonra Sultan II.Mahmud Han Dönemi’nde (hd.1 -1 ) yeniden yapıldığı bilinmektedir.1 Nizamiye kapısı, güney ve doğu kapılarındaki farklı
tarihleri gösteren kitabeler yapıya zaman içinde bazı eklemelerin olduğunu belgeler.
x m ölçülerinde dikdörtgen yapının ortasında büyük bir avlu ve kö elerinde
katlı kuleler vardır.1 Sanatçı Selimiye Kı lası olarak anılan yapıyı Sultan III. Selim
Han’ın resmiyle birlikte sunmu tur.
Tabağın çevresi iki silme arasında üzerinde barok tarzı kıvrımların bulunduğu geni bir
kenar suyu ile bezelidir. Daha çok pastel renklerin kullanıldığı tabak sır üstü ve serbest
fırça tekniğiyle i lenmi tir.
Çe me 1 yılında Sultan III. Mustafa Han’ın e i Mihri ah Sultan adına oğlu Sultan
III. Selim Han tarafından yaptırılmı tır.1
209
Ü S K Ü D A R
S E M P O Z Y U M U
V I I I
f- Tepsi: Göksu Deresi; TSM., Kulları Halid,
Oval duvar tabağında kabartma olarak i lenen çe me ve namazgâh yakından görüntülenmi tir. Çe me ve namazgâh üç basamaklı bir kaide üzerinde yer alır. Çe menin
mimari özelliği tam olarak i lenmi ken üzerindeki süslemeleri ayrıntılı bir ekilde
gösterilmemi tir. Ancak tabakta önde ağaçlar arasında doğal bir ortamda güçlü ve zarif
bir görünümle çe me ve namazgah sunulmu ken, çe menin arka tarafında İstanbul
Boğazı’nın suları ve kar ı kıyı eridi Rumeli Hisarı siluet eklinde i lenmi tir. Tabağı
üzerinde barok ve rokoko tarzı süslemelerin bulunduğu geni bir çerçeve sınırlar.
Çerçevenin alt kısmında ortadaki iki ayın içinde tarih ve Osmanlı Türkçesi ile Göksu
Mesiresi yazısı yer alırken üst tarafında ay-yıldız olan bir tepelik bulunur.
Tepside, sanatçı Göksu Deresi’nin İstanbul Boğazı’na sularının karı tığı yerdeki mesire
yerini ve kar ı tarafındaki yalıları resmedilmi tir. Resim, 1 . yüzyılda Göksu Deresi çevresindeki ya am ve doğal dokuyu belgeler niteliktedir. İkinci ve üçüncü katlarında çıkmaları olan yalılar 1 . yüzyıl sonu 1 . yüzyıl ba ı Osmanlı Mimari özelliğnii yansıtırlar.
Ressam uçan ku lar ve derede kayıkla gezinti yapanlarla esere canlılık kazandırmı tır.
Derenin Boğazın suları ile birle tiği yerde Anadolu Hisarı siluet eklinde görülür. Tepsinin iki yanında tutacak (kulp) yeri görevi de gören ağaç kütüklerini andırır ekiller
dönemin modası idi.
210
Ü S K Ü D A R
S A N C A Ğ I ’ N D A N
G Ö R Ü N T Ü L E R
- Ah ap Kutu (Yazı Çekmecesi): Kız Kulesi, Harem Kıyı eridi ve Selimiye Camii; TMS., C.Y. .
1 . yüzyıl sonu-1 . yüzyıl ba ı. Ölç.; en 1 , boy , ,
yük.1 cm. 1
Gümü ayaklar üzerine oturan ah ap kutunun kapağının üst ve iç kısmı ile dı çevresinde katı (kağıt oyma) tekniği ile yapılmı İstanbul’dan görüntüler vardır. Üst kapakta sol
tarafta önde Kız Kulesi arkada Harem kıyıları ile Selimiye Camii yer alırken kar ı kıyıda
Topkapı Sarayı i lenmi tir.denizde Osmanlı kadırgaları ve yelkenleri seyir halindeki
görüntüleriyle esere canlılık kazandırmı tır.
Kız Kulesi çevre surları ve kulesiyle sade bir ekilde i lenmi tir. Selimiye Camii ise
meyilli bir arazi üzerinde iki zarif minaresi, harim bölümünü örten1 , m. çapındaki
tek kubbesi, kubbe kasnağı, ta ıyıcı kemer ve kö e kuleleriyle etkileyici bir görünümle
sunulmu tur. Bu Camii’nin i lenmi olması da kutunun Sultan III. Selim Han döneminde yapıldığı dü üncesini güçlendirir.
Açık mavi enine dikdörtgen eklindeki atlas panonun ortasında boyama ile yapılmı
Kız Kulesi’nin tasviri bulunmaktadır. Kız Kulesi beyaz üzerine siyah boya ile yapılmı tır.Kule kapısındaki üçgen alınlık ve bayrak direği ile Sultan II. Mahmud Han
Dönemi özellikleriyle sunulmu tur.Salacak tarafından görüntülenen Kız Kulesi’nin
arka tarafında Topkapı Sarayı ve Ayasofya Camii (Müzesi) silüet eklinde gösterilmi tir. Kulenin çevresindeki deniz ta ıtları 1 . yüzyıl Osmanlı Dönemi deniz ula ımını
belgeler.
Kız Kulesi tasvirinin çevresi kadifeden ağaç dallarını andırır tarzda bir düzenleme ile
çevrelenmi ,panodaki buketler ipek iplik kullanılarak çe itli iğne teknikleriyle i lenmi tir.
211
Ü S K Ü D A R
S E M P O Z Y U M U
V I I I
(Ö.Barı ta’dan)
- İ leme:
Pano:Kız
Kulesi; Dolmabahçe Sarayı.
1 /
. Tarih
1 . Panonun sol üst
kö esinde
ku un tuttuğu
dalın üzerindeki yaprakta
i leminin tarihi
1
olarak
i lenmi tir.
B- Avrupalı Sanatçılar Tarafından Yapılmış Eserler
1- Vazo,Tatlı Hokkası (kabı) ve Yelpaze
Vazo, alttan yukarı doğru geni leyen bir gövde ve boğaz kısmında bir fiyonkla bağlı perde eklinden sonra dı a açılma yapan bir ağız kısmıyla sonlanır. Vazonun gövdesinde
barok tarzı kıvrımlarla olu turulmu panonun içinde ön tarafta İstanbul’un Fenerbahçe semtindeki fener ve çevresi ile arka da siluet tarzında Sarayburnu resmedilmi tir.
Fener,Kızıltoprak - Çiftehavuzlar arasında Marmara’ya doğru uzanan yarımadanın batı
ucunda yer alır. Kanuni Sultan Süleyman Han’ın bir fermanıyla receb
/mart 1
tarihinde “Bağçe-i Fener” de bir fener yapılmı tır. Ancak vazoda resmedilen Fenerbahçe’nin feneri Sultan II. Mahmud Han Dönemi’nde 1 / yılında yapılan fenerdir. m
boyundaki fener iki bölümdür.
Tatlı Hokkası’nın Louis-Philippe dönemine ait olduğu belirtilmektedir. Tatlı hokkası
tek kulplu kap,kapak ve tabağı olmak üzere üç parçadan olu ur.Hokkanın gövdesinde
madalyon içinde bir tarafta Çırağan sarayı diğer tarafındaki madalyonun içinde ise
Mekteb-i Fünün-u İdadiye (Kuleli Askeri Lisesi) resmedilmi tir. Kı la olarak yaptırılan
yapıya kuleler Sultan Abdülmecid Han Dönemi’nde (1 -1 1) 1
yılında ilave edilmi tir. Thomas Allom’un kitabındaki gravürlerden yararlanılarak yapıldığı dü ünülen
resmin çevresini, tabağın dip kısmında ve kulpunda ince bir sıra yaprak ve çiçeklerden
olu an birer ince dal çevreler. Kapağın ve tabağın kenar kısımlarını ise daha geni çiçekli dallar dolgular.
212
Ü S K Ü D A R
S A N C A Ğ I ’ N D A N
G Ö R Ü N T Ü L E R
a-Vazo: Fenerbahçe Koyu;
TSM, / . A.N.
(A. Nicot) imzalı
c-Yelpaze: Göksu Çe mesi ve Mesire Yeri; Sevgi ve Doğan Gönül Kol., İstanbul.
Ölç: . x 1 . cm.
1 . yüzyıl Fransa’sında ark toplumunun ya am tarzına kar ı bir hayranlık duyulduğu
kullandıkları pek çok nesnenin üzerine uyguladıkları resimlerin konularından anlaılmaktadır. Ah ap üzerine yağlı boya ile Göksu Çe mesi ve mesire yerindeki ya am
tarzının i lendiği yelpaze de bu konudaki zarif örneklerden biri. Ancak sanatçının
Göksu Çe mesi ve Mesire Yeri’ni görmediği çe menin resminden anla ılmaktadır.
Aslında kareye yakın dikdörtgen çe me sekiz kenarlı olarak resmedilmi tir. 1 Bu durum sanatçının Osmanlı toplumunun ya am tarzı hakkındaki bilgisiyle hayal gücüne
dayanarak yaptığı dü ünülür. Yelpazedeki resimde mesire yerinde Osmanlı halkından
çe itli kıyafetlerle yalnızca beyler görüntülenmi tir. Çe menin arka tarafında seyir
213
Ü S K Ü D A R
S E M P O Z Y U M U
V I I I
b- Tatlı Hokkası (kabı):Mekteb-i Fünun-ı İdadiye (Kuleli Askeri Okulu / Kuleli Askeri Lisesi) TSM.,
/
. Fransız-Serves 1 . Ölç.: kupa çapı; 1 cm, yük:1 cm, tabak çapı: cm.
halinde yelkenlilerinde olduğu Boğazın suları ve siluet eklinde kar ı yaka tüm doğal
güzelliğiyle resmedilmi .
2. Değerlendirme ve Öneriler
A. Değerlendirme
Yüzyıllar boyunca Asya’dan Afrika ve Avrupa’ya kadar uzanan geni bir alanda yerle en
Türk Boyları yerli toplumların medeniyetleriyle de yapmı oldukları alı veri sonucu
oldukça zengin bir kültüre sahiptirler. Eserlerde, Orta-Asya’dan Avrupa’ya uzanan
kültür birikiminin etkileri izlenir.
Günümüzde Yıldız Çini ve Porselen Fabrikası olarak adlandırılan, Yıldız Parkı içindeki fabrikada vazolar, tabaklar ve diğer malzemelerin üzerlerine i lenen resimlerde
serbest fırça çalı ması ile sır üstü tekniğiyle uygulanmı tır. Süslemelerde barok ve
rokoko tarzı motif ve desenlere yer verilmi tir. Üsküdar Sancağı’ndaki tarihi yapıların
214
Ü S K Ü D A R
S A N C A Ğ I ’ N D A N
G Ö R Ü N T Ü L E R
resmedili lerinde kullanılan pastel tonlu renkler eserlere ayrı bir zarafet katmı tır.
Mimari eserlerin orantılı yansıtıldığı tüm bu güçlü örnekler eğitimli sanatçıların çalı maları olduğunu belgeler.
Yalnızca porselenlerde değil ah ap eserlerde de -ah ap kutu, yelpaze- ayrı bir güçlü
sanat ve ince i çilik sezilir. 1 . yüzyılın hanımları da i lemeleriyle sanat dünyasına
değerli katkılarda bulunmu lardır.
Bu sanatlar günümüzdeki bazı kıymetli sanatçılarla ya atılmaktadır.Yıldız Çini ve
Porselen Fabrikası müdürü Mü it Aydın “Bir Zamanlar İstanbul Seramik Gravürleri”
konulu sergisini 1 ubat de Yıldız Sarayı Çit Kasrı’nda açmı tır. Ancak günümüzde sanatçılar ve turizm firmaları daha fazla ürün elde etmek amacıyla kalitenin
dü ürüldüğü eserlerde üretmektedirler.
B. Öneriler
Tek ki i müzelerdeki ve ar ivlerdeki eserler üzerinde inceleme yapmak için ilgili kurumlardan izin almakta güçlük çekmektedir. Bu nedenle Üsküdar ile ilgili
çalı ma yapılan ara tırma merkezinde konunun uzmanlarından olu turulan bir
heyet tarafından bu ve müzeler ile ar ivlerdeki diğer eserlerin birer resmi ile kimlik
bilgileri bir ar ivde toplanmalı!
Günümüzde özellikle turizm için satı amaçlı yapılan tanıtım eserlerinin yetenekli
sanatçılar tarafından yapılmaları sağlanmalı ya da eserler yetkili bir kurul tarafından onaylandıktan sonra satı izni verilmeli!
Ve bu yüzyıllar içinde kültürümüzü yansıtan değerli sanat eserlerinin yurt içinde
ve yurt dı ında yeterince tanıtılmadığı dü üncesiyle, eserlerin çe itli kültürel etkinliklerle tanıtılması dileğiyle.
Dipnotlar
1
Topkapı Sarayı Müze olarak hizmet vermeye ba ladığında Çin porselenleri Saray Mutfağına ait
bölümlerde sergilenmektedir. Geni bilgi için bk. Demet Co ansel Karakullukçu, 1 Yılın Sessiz
Tanıkları Saray Porselenlerinden İzler (katalog), İstanbul , s. 1 -
D. C. Karakullukçu, a.g.e., s. 1- .
İstanbul depremi ve mimar ile ilgili geni bilgi için bk. Cezar, Mustafa, “Osmanlı Devrinde İstanbul
Yapılarında Tahribat Yapan Yangınlar ve Tabiî Âfetler”, Türk Sanatı Tarihi Ara tırma ve İncelemeleri,
İstanbul 1 , I,
.
Zeynep İnankur - Semra Germaner, Oryantalistlerin İstanbul’u, İstanbul , s. - 1.
Önder Küçükerman–Nedret Bayraktar - Semra Karaka lı, Milli Saraylar Koleksiyonunda Yıldız Porseleni, İstanbul 1 , s. .
215
Ü S K Ü D A R
S E M P O Z Y U M U
Nüzhet İslimyeli-Halid Naci, Türk Plastik Sanatları, Ankara 1
V I I I
, I,
- .
Zehra Öngül, Yeni Restorasyonuyla Kız Kulesi, Üsküdar Sempozyumu ( , I,
- 1.
Mayıs ), İstanbul
Ö. Küçükerman - N. Bayraktar -S. Karaka lı, a.g.e., s. 11 .
Doğan Kuban, Küçüksu Çe mesi, Dünden Bugüne İstanbul Ansiklopedisi, İstanbul 1
, I, 1 1.
1
İnternet sitesinde Küçüksu Kasrı Çe mesi ile ilgili fotoğraflar içinde koyunların olduğu bir Küçüksu
Çe mesi fotoğrafı vardır.
11
N. Bayraktar yazısında Sultan II.Ahmed’in resminin Kapıdağlı Konstantin’in hazırlamı olduğu
Padi ah Resimleri albümünden alındığnıı ve TSM envanter kayıtlarında Sultan II. Ahmed olarak
belirtir, bk. “Topkapı Sarayı Müzesindeki İstanbul Manzaralı Yıldız Porselenleri”, Sanat Dünyamız,
sy. 1 (İstanbul 1 ), s. - .
1
N. Bayraktar, bu tabakta da Bende-i Atam (Adam) imzası olduğunu belirtir, bk. a.g.m., s. .
1
Sedat Hakkı Eldem, Kö kler ve Kasırlar, İstanbul 1
1
Tabakla ilgili bilgiler katalogdan alınmı tır. bk., Ömür Tufan, Bir Reformcu, air ve Müzisyen: Sultan
III. Selim Han (katalog),
Aralık -1 Mart , TSM Has Ahırlar, s. 1 .
1
I. Melling Sultan III.Selim Han’ın kız karde i Hatice Sultan ile tanı mı ve İstanbul da kaldığı sürede
pek çok resim yapmı tır. Necla Arslan, Osmanlı Sarayı ve Mimar Antoine-Ignace melling, Osman
Hamdi Bey ve Dönemi, İstanbul 1 , s. 11 -1 .
1
Mahmut im ek, Batılıla ma Sürecinde İstanbul’da II.Mahmud Dönemi İmar Faaliyetleri, (MSÜ.
doktora tezi), 1 , s.
.
, II,
-
.
1
Afife Batur, “Selimiye Kı lası”, Dünden Bugüne İstanbul Ansiklopedisi, İstanbul 1
1
N. Bayraktar yazısında tabağın sol kö esinde Halid imzası olduğunu belirtir. bk., a.g.m., s. .
1
Çe menin tarihi, mimari özelliği ve süslemeleri ile ilgili geni bilgi için bk. bildirinin 1. b bölümü.
, VI, 1 - 1 .
N. Bayraktar, Kulları Halid imzasının Halid Naci olduğunu belirtir. bk. a.g.m., s.
- .
1
Zeynep Atba , “Yazı Çekmecesi”, Bir Refomcu, air, Müzisyen Sultan III.Selim Han,
, s. 1 .
Aralık-
Mart
Selçuk Batur, “Selimiye Camii”, Dünden Bugüne İstanbul Ansiklopedisi, VI, 1 - 1 .
Örcün Barı ta, “Dolmabahçe Sarayında Türk İ leme Sanatından Örnekler”, Milli Saraylar, TBMM
Milli Saraylar Daire Ba kanlığı, İstanbul 1 -1 , s. - 1.
Ö. Barı ta, a.g.m., s.
.
N. Bayraktar vazonun altında A.N. harflerinin dönemin ünlü ressamı A. Nicot’a ait olduğunu belirtir.
bk. a.g.m., s. .
Osmanlı Sarayında Avrupa Porselenleri (kataog), Sabancı Üniversitesi Sakıp Sabancı Müzesi, Mayıs- Ağustos , s. 1. Fransız porselenleri ile ilgili bilgi için bk. Ömür Tufan, Osmanlı Sarayının
Porselenleri ve Avrupa’da İmalathaneler (katalog), s. - .
Tatlı hokkasının altında kazıma tekniği ile yapılmı imza ve damgalar bulunduğu belirtilmi ancak
ne oldukları açıklanmamı tır. bk. aynı yer.
Yapının tarihçesi ile ilgili bilgi için bk. Hasan Fehmi Öz, “Üsküdar’da Bir Askeri Okul Kuleli Askeri
Lisesi”, II. Üsküdar Sempozyumu Bildiriler, İstanbul , I,
- .
Zeynep İnankur-Semra Germaner, Oryantalistlerin İstanbul’u, s. .
216
1 . yüzyılda Fransa’da Paris ve Versailles’de ark topraklarını görmeden resmini yapma modası olduğu bilinmektedir. “Peintres de Turcs” adlı topluluk pek çok resim yapmı tır. Z. İnankur-S. Germaner,
a.g.e., s. - 1.
Ü S K Ü D A R
1
S A N C A Ğ I ’ N D A N
G Ö R Ü N T Ü L E R
Kur’an’da sekiz cennetten söz edildiği için -Huld /Huld-i berin (Kutsal Cennet), Dârü’s-Selam, Dârü’l-karar, Dârü’n-naîm, Adn, Me’va (makam, yurt), İlliyyîn (cennetin ve gökyüzünün en kutsal ve en
yüksek tabakası), Firdevs. bk. Ferit Devellioğlu, “He t-bihi t”, Osmanlıca –Türkçe Ansiklopedik Lügat,
İstanbul , s.
.
Ne yazık ki telif hakkı nedeniyle yelpazenin resmine bildiride yer verilmedi. Resim için bk. Z. İnankur-S. Germaner,a.g.e., s. .
Osmanlı Dönemi’nde Göksu Çe mesi’nin resmedildiği duvar tabağı ile günümüzde resmedilen aynı
konulu duvar tabakları örnekleri için bk. Milli Saraylar Yıldız Çini ve Porselen İ letmesi, İstanbul 11,
s. .
217
MÜLHAK SİLAHŞOR ŞEHRİYARİ MEHMET
ŞAKİR BEY BİN MEHMET SADIK AĞA VAKFI
YAPI TOPLULUKLARINA DAİR BİR İNCELEME
ÖĞR. GÖR. İZZET UMUT ÇELİK
i li Meslek Yüksekokulu Mimari Restorasyon Programı
İstanbul’da, ya anmı lığın en çok hissedildiği soluk alanlarından biri olmu tur Üsküdar. Konumlandığı yerin Asya ve Avrupa arasında bir geçi yolu olmasının yanında
doğal ve korunaklı bir limana sahip olma özelliği nedeniyle Üsküdar, ilkçağdan itibaren
kaynaklarda adı geçen bir yer olmu tur. Özellikle Anadolu’ya giden yolların ba langıcını olu turması Üsküdar’a önem kazandırmı ve bu niteliği günümüze kadar devam
etmi tir.
Bizans siyasal tarihinde sur dı ı yerle im alanlarının en önemlilerinden biri olarak
değerlendirilen ve altın ehir olarak adlandırılan Üsküdar, Osmanlı siyasal yapısının
hâkimiyetiyle beraber ekillenen İstanbul kimliğinin en önemli iskân alanlarından biri
olmu tur. Hicaz bölgesi için padi ah tarafından gönderilen yardım, para ve e yaların
bulunduğu kervan olan surre alayının ve doğuya gidecek olan diğer ticaret kervanlarının hareket noktası yine Üsküdar’dır ve bu bağlamda, Osmanlıların Anadolu’ya açılan
kapısıdır.
Osmanlıların, Anadolu yönündeki yollarının ba langıç noktası olan Üsküdar da imar
faaliyetleri ilk olarak Fatih döneminde ba latılmı olup, asıl geli imini XVI. yüzyılda
göstermi tir. XVII ve XVIII. yüzyılda ise ula tığı sınırlar içerisinde yoğunla maya
devam etmi , buna kar ın sınırları belirgin ekilde ilerleme göstermemi tir. Tarihi
süreçte Üsküdar kent sınırları ve kentsel dokunun yoğunluğu XVI. yüzyıldan sonra,
XIX. ve XX. Yüzyılda belirgin ekilde geni lemi tir. Mimar Sinan devrinde Doğancılar
meydanında 1 ’de yapılan Doğancılar (Çakırcıba ı) Camisi ile İskele yakınında 1
tarihinde, Vezir emsi Pa a tarafından in a ettirilen medrese, cami ve türbeden olu an
219
¬ Foto: Burcu Sevinçli
Ü S K Ü D A R
S E M P O Z Y U M U
V I I I
1. Doğancılar
Parkı ve Çevresi
(http://www.
erdemreklam.com.
tr/wp-content/
uploads/1 )
* Ayrı bir isimle
belirtilen
fotoğrafçılar,
dı ında çekilen
fotoğraflar yazara
aittir.
. Doğancılar
Mitingi(http://
www.
antikaistanbul.
com/fotoalbum/1/
sayfa= )
emsipa a Külliyesi ise, Üsküdar merkezinin geli imi açısından önem ta ımaktadır.1
Üsküdar, özellikle batılıla ma ve modernizm süreci öncesinde Osmanlı’da Türk–İslam
kent dokusunun en kapsamlı olarak örgütlendiği ya am alanlarının ba ında gelmi tir.
Üsküdar tarihi tüm bu sürecin beraberinde yoğunla an insan ili kileri ve öyküleriyle
yazılmı tır.
Çalı mamız, günümüz Üsküdar ilçe sınırlarında bulunan Doğancılar semtindeki bir
yapı topluluğuyla ilgili olacaktır. Bilim insanları, Üsküdar çevresinde olduğu bilinen
bazı Bizans saray ve manastırlarının, Doğancılar semtinde olduğu dü üncesindedir.
220
M E H M E T
S A D I K
A Ğ A
V A K F I
Y A P I
T O P L U L U K L A R I
Ancak bunlar ile ilgili herhangi bir kalıntı bugüne kadar tespit edilememi tir. Evliya
Çelebi bölgenin adının padi ahların av ku larını yeti tiren ve avlarda kullanan “Doğancılar Ocağından” kaynaklandığını bildirir.
Ocağın ve aynı ismi ta ıya sarayın bu semtte olduğu bilinir. Üsküdar’da Doğancılar
parkının kar ısında yer alan yapı eskiden “Belediyeönü” adlı olan sokak üzerindedir.
Sokak eski haritalarda “Viran Sarayönü” adıyla isimlendirilmektedir. Burada bahsedilen saray Osmanlı kaynaklarında geçen Doğancılar Sarayı olabilir. Doğancılar Meydanı
olan alan ise II. Me rutiyet’ten sonra 1 yılında bir park haline getirilmi tir. Park
alanı kentin en eski parklarından biridir. Semt eski fotoğraflarda yoğun ah ap konutları ile dikkat çekmektedir (Fotoğraf 1- ). Ancak 1 ’li yıllardan sonra bunların çoğu
yıkılmı ve yerlerini çok katlı betonarme apartmanlar almı tır. Doğancılar meydanı ve
etrafının önem kazanması Kanuni Sultan Süleyman devri ile ba lamaktadır. İlk olarak,
bazı kaynaklarda Mimar Sinan’a mağledilen Çakırcıba ı (Doğancılar) Caminin yapılmasıyla birlikte çevrede yerle iminin geli tiği dü ünülebilir. Bölge adını da buradan
almı tır. Yerle imin geli mesiyle birlikte çevresine dini yapılar ve deği ik kamu yapıları
yapılmı ancak Doğancılar Meydanı açık mekân olarak i levini hep devam ettirmi tir.
Park yapımına kadar haftanın bir günü, Cuma günleri pazaryeri olarak kullanılmı tır.
Bunun dı ında Osmanlı devrinde İstanbul’da Bayram günleri sabahtan kurulan bir çeit panayır olan Bayram yerlerinden bahsedilen kaynaklarda Doğancılar Meydanının
adı hep geçmektedir. Doğancılar Meydanının tarihsel süreçte yüklendiği görevlerden
birisi de Hac için gönderilen Surre-i Hümayun Alaylarının ve Anadolu yönüne sefere
çıkacak ordunun hareket merkezi olmasıdır. Tarihsel süreçte hep bir toplanma, hareket
merkezi olan Doğancılar meydanı XIX. yüzyıl toplumsal deği imlerine paralel olarak
deği en toplum beklentilerinin etkisiyle tarihi tam belli olmamakla birlikte II. Me rutiyet sonrası Meydanın Batılı anlamda “Park” olarak düzenlendiği belirtilmektedir.
Çalı mamızın konusu Üsküdar İlçesi Doğancılar Semtinde 1 pafta
ada - parselde bulunan Mülhak Silah ör ehriyari Mehmet akir Bey Bin Mehmet Sadık Ağa
Vakfına ait bir yapılar topluluğudur. Hakkında çok fazla bilgi temin edemediğimiz
Mehmet akir Bey’in Silah ör olarak adlandırılması kendisinin yeniçeri ocağının zabitler takımından biri olduğu verisini aktarmaktadır. Yeniçeri ocağında farklı silahları
kullanmada ustalık ve maharet sahibi insanlar için kullanılan Silah ör tanımlaması bu
anlamda önem arz etmektedir. Hazirede bulunan mezar ta ı kitabesine göre Silah ör
Mir Mehmet akir Bey H.1
(M.1 ) tarihinde vefat etmi olup ölüm tarihi tamda
yeniçeri ocağının kaldırılmasının akabindedir.
Eylül 1
tarihli resmi gazetede yapılar topluluğunun tescillendiği bilgisi yer almaktadır. Ah ap yapı olarak tanımlanan vakıf binası II.grupta,sebil,hazire ve kagir ta oda
ve su haznesi ise I.grup yapılar olarak tescil edilmi tir.
221
Ü S K Ü D A R
S E M P O Z Y U M U
V I I I
Çizim 1.
Anıtlar Kurulu
dosyasında
bulunan
vaziyet planı
Harita 1.
Alman
Mavileri 1 1
– 1 1 (kırmızı
i aretli bölge
yapılar
topluluğunun
konumlandığı
yer.)
Yapı topluluğuyla ilgili olarak Vakıflar bölge müdürlüğünde ve Anıtlar Kurulu dosyasında bir plan çizimi bulunmaktadır (Çizim 1). Bölgeyle ilgili yapının görülebildiği
en eski harita Alman Mavisi ve 1 1 -1 1 dönemine aittir. Daha çok topoğrafik veriler
veren Alman Mavileri aslında yol planlarıdır (Harita 1). Yapılma amaçları yolların
kotların, nirengi noktalarını belirtmektir. Bu haritada parseldeki yapıla amaya dair
veriler yoktur. Yapının yan kısımlarının haritada bo olarak gösterilmesi, bu alanlarda
kom u yapılar olmadığı anlamına gelmemektedir. Ayrıca haritada, belirtilen yapıların yapım sistemleri hakkında da bilgi verilmemektedir. Alman Mavileri’nde önemli
222
M E H M E T
S A D I K
A Ğ A
V A K F I
Y A P I
T O P L U L U K L A R I
Harita .
Jacques
Pervititch Sigorta
Haritalarında
İstanbul (kırmızı
çerçeveli alan).
Harita .
Pervititch Harita
detay ve plan
kamu yapıları ve dini yapılar haricindeki diğer yapılar ve ye il alanlar gösterilmez. Bu
veriler doğrultusunda parseldeki yapıların herhangi bir kamusal ve inanç yapısının
bulunmadığının göstergesi olarak değerlendirilebilir. Bu değerlendirme neticesinde
yapılar topluluğuna dair bazı kaynaklarda yapılan Tekke tespitinin bilimselliği üphe
uyandırmaktadır. Pervititch Haritaları (Harita - ) İstanbul’la ilgili yapılmı Goad
Haritaları’yla birlikte en ayrıntılı haritalardır. 1
tarihli Pervititch Haritasında ise
yapı topluluğuyla ilgili bilgi bulunmakta parkın hemen kar ısında ah ap yapı, hazire
ve kagir yapı görülmektedir.
223
Ü S K Ü D A R
S E M P O Z Y U M U
V I I I
. Hazire-Sebil
ve Ah ap Ev.
. Ta Oda
ve Su deposu
(altta)
Osmanlı İdare sisteminin kent yapısındaki yansıması olan Üsküdar Mutasarrıflık binası, Doğancılar parkı kar ısında Silah ör Mehmet Bey çe mesinin yanındaki parselde
yer almaktaydı. Mutasarrıflık yapısından önce Doğancılar Sarayı’nın burada konumlandığı belirtilmektedir. Yapının muhtemel yerinin üzerinde günümüzde Üsküdar SSK
dispanserinin bulunduğu söylenebilir(Fotoğraf - ).
Silah ör Mehmet akir Bey Bin Mehmet Sadık Ağa Vakfına ait yapılar topluluğu da bu
alanda yer almaktadır. Tarihsel süreçte Türk Tiyatro tarihi için önemli sahnelerden biri
olan Dilkü â Tiyatrosu burada bulunmaktaydı. Tiyatro hakkında bilgilerimiz oldukça
sınırlıdır. Mimari olarak belge değeri ta ıyan eski haritalarda ve fotoğraflarda yer almamaktadır. Buna kar ın daha çok hatırat niteliği ta ıyan eserlerde ve Türk tiyatro tarihi
üzerine çalı maları olan And’ın eserlerinde adına rastlanmaktadır. Yazlık tiyatro olarak
açılan Dilkü â Tiyatrosu’nun Doğancılar Parkı Kar ısında Silah ör akir Bey Çe mesi
ve Sebilinin yan tarafında yer aldığı aktarılmaktadır. (Fotoğraf )
224
M E H M E T
S A D I K
A Ğ A
V A K F I
Y A P I
T O P L U L U K L A R I
. Sebil
(Restorasyon
Öncesi)
. Ta oda
(Fot: Hayri
Fehmi Yılmaz)
Mir Mehmet akir Bey vakfına ait vakfiye bulunmaktadır. Bunlar sırasıyla 1 Safer 1 Safer 1 1 ve Muharrem 1
tarihlerine aittir. Mir Mehmet akir Bey 1
H. (1
M.) senesinde vefat etmi olup Doğancılarda bulunan Hazireye defnolmu tur. Ankara
Vakıflar Genel Müdürlüğünde bulunan Vakfiyesinde kendi mezarına her gün bakılmasını ve ailesinden vefat edenlerin yanında defnedilmesini, her gün kandil yakılmasını ve
bu kandili yakma vazifesini üstlenen ki inin para almasını art koymu tur. Vakfiyesinde
hazire önünde bulunan sebilden su akıtılması ve bakımı da art ko ulmu tur.
Taş Oda
Yapılar gurubu içerisinde değerlendirilecek olan ilk yapı hazire ve ah ap binanın
arkasında kalan kârgir ta odadır. Mevcut yapılar gurubunun en eski birimi olan bu
yapının XVIII. yüzyıl ba larında in a edilen bir ta oda olduğunu dü ünmekteyiz. Bu
tanımlama noktasında yapı kagir örgüsünde kullanılan tuğla kalınlıkları da değerlendirilmi tir (Fotoğraf , , ).
225
Ü S K Ü D A R
S E M P O Z Y U M U
V I I I
. Ta oda giri
cephesi
. Duvarda
bozulmalar ve
tahribat
Ta odalar dönem mimarisinde büyük saray ve kasırlarla ili kilendirilen bir yapı olarak
değerlendirilir. Bu anlamda mevcut yapının büyük bir ah ap sarayın yahut konağın
günümüze kalan bir eklentisi olduğunu söyleyebiliriz. Yakla ık m ’lik bir alan kurulmu bu kârgir yapı, su haznesi ve ta oda olmak üzere iki bölümden olu maktadır.
Osmanlı devlet ve toplumsal yapısında XVIII. yüzyılda ba layan deği im, mimari uygulamalarda saray yapıları dı ında özel kasır ve kö klerin hızla artmasını doğurmu tur.
Ta oda olarak tanımlanan yapı türü ya anan bu sosyo-kültürel deği imin sonucunda
ekillenmi tir. Bir saklama mekânı olarak tanımlayabileceğimiz “Ta Odalar” batı etkisiyle saray ya amının örnek alındığı üst düzey konutlarda değerli e yaların saklanması
ve yangına kar ı korunabilmesi amacıyla in a edilen kârgir yapılardır. S.H.Eldem’in
tanımlamasına göre ta odalar; XVIII.-XIX. yüzyılda saray ve konaklarda öncelikle
yangına kar ı yapılmı kârgir yapılardır. İçlerinde e yaların depolanması ve korunması
226
M E H M E T
S A D I K
A Ğ A
V A K F I
Y A P I
T O P L U L U K L A R I
. Ta oda, iç
mekân kalem i i
bezemeler
1. Ta oda iç
mekan tonoz ve
tavan kalem i i
bezemeleri
11. Kalem i i
bitkisel bezeme
detayları
amacıyla dolap, depo ve rafları bulunur. Korunaklı yapılar olmaları nedeniyle zaman
içinde gizli eğlence ve toplantı amacıyla da kullanılmı lardır.1
Su haznesi ve biti iğinde ta odasıyla mevcut bulunan kagir yapı dikdörtgen bir plan
tipinde olup,burada anlattığımız ta a oda için yapının uzun süreli kullanımında
birçok ekler yapıldığı ve bazı mekânların zamanla deği tiği anla ılmaktadır. Bu bölümlerin algılanabilmesi için restorasyon a amasında geni yüzeylerde uygulanacak
raspa i lemi sonrasında yapılacak değerlendirmeler sağlıklı olacaktır. Yapının tavan
ve duvarlarında in a edildiği dönemin kalem i lerinin olduğu görülmektedir. Bu
nedenle olası bir restorasyon çalı masında boya raspasının tüm mekânlarda dikkatle
yapılması faydalı olacaktır. u an görülebilen kalem i lerinde barok perde detayları
ve bahar dalları görülmektedir. (Fotoğraf , 1, 11) Yine kagir oda içerisinde raflar ve
227
Ü S K Ü D A R
S E M P O Z Y U M U
V I I I
1 . Ta oda
içerisinde
muhafaza edilen
1 . Duvar
duvar çe mesinin
çe mesinin
parçaları
parçaları
1 . Duvarda
kullanılmı
dev irme
malzeme
1 . Kârgir duvar
dokusu üzerinde
ku evi
ni ler bulunmaktadır. Yapının içerisi temizlendiğinde ve bo altıldığında ilave verilere
ula ılması olasıdır. Odanın içerisinde cephe duvarında izi görülen çe menin ayna ta ı
ve yalağı bulunmaktadır. Yaptığımız incelemede bu mimari parçaların tümlenebilecek
nitelikte ve kondisyonda olduğunu söyleyebiliriz (Fotoğraf 1 , 1 ). Yapının oda cephesi
üzerinde bulunan kesme tuğla i çilik ile yapılmı ku evi de İstanbul ku evleri çe itliliğinde önemli örneklerden biri olarak değerlendirilebilir (Fotoğraf 1 ). Ayrıca yapı
duvar dokusunda yapılan ilk gözlemde dev irme malzemeye rastlanmı olup kullanılan erken dönem lento parçasının önemli bir veri olduğunu söyleyebiliriz (Fotoğraf 1 ).
Aynalı tonoz örtüyle kaplı odaya girildiğinde sağ duvarda bulunan pencerenin sonradan örülüp kapatıldığı görülmektedir. Giri cephesindeki kapı da ise ta lento ve söveli
metal bir giri kapısı görülmektedir. Yine bu cephe üzerinde doğal ta ta söveli demir
parmaklık ve demir kapaklar bulunmaktadır (Fotoğraf 1 ).
228
M E H M E T
S A D I K
A Ğ A
V A K F I
Y A P I
T O P L U L U K L A R I
1 . Ta oda
pencere cephesi
1 . Ta oda
duvar dokusunda
çe menin izi
1 . Ta oda
ni ve raf
sistemi
Odaya girildiğinde sol duvarda hazneye yaslı yarım daire planlı ve kemerli bir ni
içerisinde yalak ta ı bulunmaktadır ve muhtemel ayna ta ı yerinde olmayıp o kısımda
sıva olmayı ı orda ayna ta ının olduğuna i aret etmektedir. Ayrıca bu ni in içerisinde
üst kısmında üzeri boyanmı bir süsleme kısmen de olsa görülmektedir. Ayrıca eskiden
su haznesinin dı cephesinde bulunduğu bilinen (söküldüğü yer bellidir) mermer bir
selsebil bir kısmı kırık bir ekilde oda çe mesinde duvara yaslanmı ve yalağı da yerde
görülmektedir (Fotoğraf 1 -1 ).
229
Ü S K Ü D A R
S E M P O Z Y U M U
V I I I
1 . Su haznesi
penceresi
. Su
haznesinin içi
1. Su haznesi
sıvalı yüzey
Bu yapıda bitki tahribatı oldukça fazladır. Bu bozulma türü, duvarlarda ve çatı kısmında
görülmekte olup yapının dayanımına ve kondisyonuna zarar vermektedir.
Ta odanın diğer bir birimi ise yakla ık - metrekarelik bir iç hacme sahip olan ve
üst kısmı tonoz örtüyle örtülü su haznesidir. Lökün sıva ile sıvanmı olan bir iç hacim
ünitesinin yakla ık
cm geni liğindeki pencereden yapılan gözleminde, sıva kondisyonu oldukça iyi gözükmekte olup içerisinde su görülmemi tir. Su haznesinin yapı
cephesinde olan çe meye, ta oda içerisindeki selsebile ve yol üzerinde bulunan sebile
su sağladığı dü ünülmektedir (Fotoğraf 1 , , 1).
230
M E H M E T
S A D I K
A Ğ A
V A K F I
Y A P I
T O P L U L U K L A R I
. Hazire
Hazire
Cami, tekke ya da türbe bahçesinde duvarla ya da parmaklıkla çevrilmi mezarlık olarak tanımlanan hazireler İslam kültüründe çok kutsal bir alan olarak belirtilmektedir.11
(Fotoğraf )
Yapının haziresinde 1 kitabeli 1 adet kitabesiz olmak üzere toplam adet mezar ta ı
ile kar ıla ılmı tır. Vakfa ismini veren Mir Mehmet akir Bey’in Katibi Sikkeli yüksek
mezar ta ı kitabesinde;
“Hüvel Hayyü’l-Bâki
Beni kıl mağfiret ey Rabb-i Yezdân
Bi hakkı ar -ı a’zam nûr-i Kur’ân
Gelip kabrim ziyaret eden ihvân
İdeler ruhuma Fâtiha ihsân
Merhum ve mağfur el muhtâc ilâ
Rahmeti rabbi’l-ğafûr Silah oran-ı
Hâssadan Mîr Mehmed âkir
Ruhu içün el-Fâtiha
Sene 1
Gurre-i B. “(Transkript: Necdet İ li) yazmaktadır. (Fotoğraf
)
231
Ü S K Ü D A R
S E M P O Z Y U M U
V I I I
. Mir Mehmet
akir Bey’in
mezar ta ı.
Oldukça harap durumda olan hazirenin hâcet penceresi arkasında Mir Mehmet akir
Bey’in dı ındaki mezar ta ları ise unlardır:
1 1 M. (H.1
Hanım.
1 1 (H.1
) Kuzatdan Mustafa Efendi’nin kızı Mehmed Sadık Bey’in e i Fatma
) Risalzade’nin kızı Mehmed Sadık Bey’in e i erife Fatma Hanım.
Mayıs 1
(H.1
in ) Mehmed Sadık Bey cariyelerinden Osman Bey’in E i Münevvere Hatun. (H.1 1) 1
Güzel Ta Osman Beyefendi’nin duhter-i pâkizesi Emine
Hanım.
1
(H.1 ) Ashab-ı hayratdan akir Beyzade Enderun-ı Hümâyun’dan Mahrec
Hakaniye Mütevellisi Mehmed Sadık Bey.
Ağustos 1
1
(H.1
Ca.
). akir Bey’in kızı Nefise Hanım.
(H.1 ) akir Bey’in kızı Kâmile Hanım.
Temmuz 1
(H. 1
B. 1 ) ‘’Bir Acayib Derde Dü düm Bulamadım Asla Deva’’ Enderun-ı Hümâyun’dan Mahrec Osman Bey’in kızı Fatımatü’z-Zehra Hanım.
Nisan 1 (H.1
Cim.) Ahmed Hamdi Bey’in e i Fahrü’l-Muhaddere (Terbiyeli Ve
İffetli Kadınların Övüncü) Saraylı Fatma Tab’i Hanım.
1 (H. 1 ) Enderun-ı Hümayun’dan Mahrec Osman Beyzade E raf-ı Kuzatdan
es-Seyyid Ahmed Hamdi Bey.
1
(H.1 1 ) Silah oran-ı Hassa’dan Mehmed akir Bey’in hafidesi, Mustafa Bey’in
kızı Hadice Hanım.1
232
M E H M E T
S A D I K
A Ğ A
V A K F I
Y A P I
T O P L U L U K L A R I
. Sebilde
mermer yapı
elemanlarında
bozulmalar ve
metal ebekesi.
. Sebil
Sadece bu ailenin fertlerinin defnedildiği hazire de bulunan en eski mezar ta ında yer
alan 1 1 tarihi hazirenin bu tarihten önce in a edildiği bilgisini vermektedir. Mevcut
mezar ta larına bakıldığında en son defnedilme i leminin ise 1
tarihinde yapıldığını söyleyebiliriz.
Bakıma ihtiyaç duyan Hazire de birçok mezar ta ı ait olduğu yerde değildir. Hazire duvarında dizili halde birçok mezar ta ı yanında farklı mimari ta eserlere de rastlanmaktadır. Tüm bu malzemenin envanter çalı malarının yapılması ve yer tespiti yapılabilen
parçaların ilk bulundukları konum ve i levde değerlendirilmeleri gerekmektedir.
Sebil
C. E. Arseven, Sanat Ansiklopedisi’nde yol anlamına gelen sebillerin, gelip geçenlerin
su içmeleri için yapılmı olup, iki taraflarında yer alan pencerelerin müzeyyen tunç
parmaklıklı ebekeler olduğu ve yol güzergâhı üzerinde gelip geçenlere parasız su
vermek için yapılmı hayrat müesseseleri olduğu belirtilmi tir.1
Tunusbağı caddesi üzerinde Doğancılar Parkının kar ısında bulunan Sebil hazire duvarına yapılmı çe menin kitabesi bulunamamı tır. Yığma ta hazire duvarı üzerinde
bulunan ve mermer söve ve lentolu metal ebekeli dua penceresinin altındaki çe menin bir kısmı zemin seviyesinin altındadır. Sebilin üzerinde bir ana çe me yanlarda ise
iki küçük kuzu çe me lülesi yeri gözlemlenmektedir. Çe menin konumlandığı yerin
hazire duvarı olarak seçilmesi İslam inancında en büyük hayratların ba ında gelen su
hizmetiyle doğrudan ili kilidir. (Fotoğraf - )
233
Ü S K Ü D A R
S E M P O Z Y U M U
V I I I
. Eski SSK
Binası ve Ah ap
Evin Doğancılar
Parkından
görünümü.
. Sebil-Hazire
ve Özel Doğan
Koleji idari yapısı
olarak kullanılan
ah ap ev.
I. grup kültür varlığı olarak tescillenen sebilin üzerinin 1
tarihli fotoğrafında alaturka kiremitle örtülü olduğu görülmektedir. Nitekim bu tarihteki fotoğrafta süslemeli ön
yalak ta ı görülmesine kar ın yılında üst üste yapılan kaldırım ta ları nedeniyle
büyük bir kısmı yeraltında kalmı tır.1
Yalağın üzerinde mermer söveli ve kiri li bir çerçeve içinde pirinç hacet penceresi mevcuttur. Bu pencere arkadaki hazirenin dua penceresidir. Hacet penceresi 1 tarihinde
ta duvarla örülmü ve 1
yılında bu duvar yıkılarak mütevelli evinde korunmakta
olan pirinç ebekesi orijinal yerine yerle tirilmi tir.
234
M E H M E T
S A D I K
A Ğ A
V A K F I
Y A P I
T O P L U L U K L A R I
. Ah ap evin
restorasyon öncesi
görünümü(Fot:H.
Fehmi Yılmaz) ve
eski fotoğraflarda
binanın
görünümü.
. Restorasyon
öncesi ve
sonrasında ah ap
evin görünümü
Çe menin kabartma motifleri süslü, ensiz ayna ta ı ve geni yalağı mermerdendir.
Ayna ta ının iki yanına birer kuzu çe meciği yapılmı tır. Ancak küçük yalakları kırılmı tır. Süslemelerde ve çe menin tamamında deformasyon ve bozulmalar mevcuttur.
Ahşap Ev
XIX. yüzyıl Osmanlı Konut mimarisinin sade örneklerinden biri olan iki katlı ah ap
evin Vakıf yapıları mü temilatı olarak kullanıldığı bilinmektedir. Kârgir bir zemin kat
üzerinde in a edilmi ah ap karkaslı bir geleneksel Osmanlı yapı örneğidir. 11 yılında ah ap yapıda ba latılan Restorasyon 1 yılında tamamlanmı tır. Yapı o günden
günümüze Özel Doğan Koleji İdari Birimi olarak hizmet vermektedir. (Fotoğraf , ,
, )
Vakfın mütevellisi tarafından vakfın senet ve defterleri kârgir odada korunmu tur. M.
Nermi Haskan’a göre ah ap yapı, hazirenin ve çe menin bakıcıları için yaptırılmı tır.
Üsküdar tarihi ile ilgili bazı yeni dönem kaynaklarda yapı topluluğu ve özellikle bu bina
235
Ü S K Ü D A R
S E M P O Z Y U M U
V I I I
. Ta oda
hazire yönündeki
duvar cephesinde
çe me ayna ta ı ve
yalağı
için bir tekke ibaresi dillendirilmekteyse de yaptığımız sözlü tarih çalı ması ve bazı
bilim insanlarıyla yapılan görü meler neticesinde bu iddianın asılsız olduğu aslında
yapının ’li yıllarda geçirmek zorunda bırakılacağı yapısal deği ime kar ı bir koruyucu önlem olarak dillendirildiğini söyleyebiliriz.
Zemin kat kârgir ve ortalama cm kalınlığında ta duvardan olu maktadır. Üzeri sıvalıdır. Zemin katın üstündeki katlarda ah ap karkas arası bo luklu dönemin özelliğini
yansıtan ta ıyıcı sistem mevcuttur.
Yapının restorasyon öncesi sürecine dair görsellerden; duvarlarda düzgün kesilmi
bağdadi çıtalar ve üzeri kireç harçlı, saman katkılı sıva vardır. Doğancılar Caddesi’nden
ana giri in (kapısı muhdes, demirdendir), Bahçe kısmından giri in, ve hazire kısmına
geçi in (kapısı muhdes, demirdendir) ve binanın üst katlarına ula ımı sağlayan ah ap
merdivenin bulunduğu sirkülasyon mahalidir. Cepheler genel cephe kurgusu olarak özgünlüğünü korumu tur. Dönemin özelliklerini gerek pencere oranlarıyla, gerekse plan
kurgu emasıyla yansıtmaktadır. Cephe süslemeleri olarak oldukça mütevazı bir yapıdır.
Değerlendirme
Osmanlı ehir ya antısının önemli bir ya am alanı olmu Üsküdar, tarih boyunca
ya adığı izleri oldukça azalmı olsa da koruyabilmi bir ilçedir. Bu çalı mada sayıları
oldukça azalmı olan bir ta oda ve etrafında ekillenen yapılar topluluğundan ve bu
yapıları vakfeden Mir Mehmet akir Bey’den söz etmeye çalı tık.
Bu yapı topluluğunun önemli özelliklerinden birisi de yapının özellikle Üsküdar tarih
yazımcılarının gözünden kaçmı olduğu verisidirki Konyalı bile iki ciltlik eserinde
yapıdan bahsetmemi tir.
İleride yapılacak daha detaylı incelemeler ve bilimsel yollarla yapılacak restorasyon
projesiyle tekrar i lev kazanacağı dü ünülen kagir ta odanın İstanbul Osmanlı ta
236
M E H M E T
S A D I K
A Ğ A
V A K F I
Y A P I
T O P L U L U K L A R I
oda mimarisinin önemli bir envanterini olu turacağı önemli bir veri olarak kar ımızda
durmaktadır. Bu bağlamda bir diğer önem verilmesi gereken nokta ise Osmanlı arkeolojisi olmalıdır, yapının birçok mimari parçası ne yazık ki toprak altında ya da etrafa
saçılmı vaziyettedir. Bu parçalar sağlıklı bir envanter ve yüzey ara tırılmasıyla ortaya
çıkarılmalıdır (Fotoğraf ).
Bir diğer veri ise günümüz eserleri ve farkındalık süreci ile ilgili olacak. Yapı ne yazık
ki uzun yıllardan beri bir otobüs durağı tarafından gölgelenmekte sebil, hazire ve
devamındaki, arka plan kaybolmaktadır. Bu anlamda mevcut otobüs durağında birkaç metre ileri ya da arkaya ta ınması yıllardır insanlardan uzak bırakılmı bu yapı
topluluğunu ve özellikle yapının asıl i levi olan ve İstanbul’daki en güzel sebillerden
biri olan bu hayratı ortaya çıkaracaktır.
Dipnotlar
1
Ertuğrul Alidost, XIX. Yüzyıl İstanbul Kentsel Dönü ümü’nde Üsküdar Ve Koruma Sorunları, İstanbul
Teknik Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü, doktora tezi, 11, s. .
Ertuğrul Alidost a.g.e., s.
.
M.Ziya Pakalın, Osmanlı Tarih Deyimleri ve Terimleri Sözlüğü, M.E.B.Yayınları, İstanbul 1
T.C Resmi Gazete, sayı: 1 , Eylül 1
, s.
.
, s. 1 .
Burcu Yağan,”İBB Atatürk Kitaplığı Harita Ar ivi’ndeki Haritaları Okumak için Bir Rehber Çalı ma”,
Yayın a amasında. Kolektif Jacques Pervititch Sigorta Haritalarında İstanbul, Tarih Vakfı Yurt Yayınları, İstanbul 1, s. .
Mehmet Nermi Haskan, Yüzyıllar Boyunca Üsküdar, İstanbul , III, 11 .
Ertuğrul Alidost, a.g.e., s.
.
1. . tarihli T.C. Ba bakanlık Vakıflar Bölge Müdürlüğü Raporu.
Safiye İrem Dizdar-Neslihan Sönmez, Osmanlı Sivil Mimarlığındaki Ta Odalar ve Fener Evleri,
Megaron, Y.T.Ü Mim.Fak.E-Dergi, I, sayı: - , İstanbul , s.1 -1 .
1
S.H.Eldem, Türk Evi Osmanlı Dönemi, T.A.Ç. Vakfı, İstanbul 1
, II,
11
Doğan Hasol, Mimarlık Cep Sözlüğü, Y.E.M Yayınları, İstanbul , s.
1
Mehmet Nermi Haskan, a.g.e., s. 11 -11 .
1
C. Esad Arseven, Sanat Ansiklopedisi, İstanbul 1 1, s.1
1
Mehmet Nermi Haskan, a.g.e., s. 11 -11 .
-1
-
.
.
.
237
MİMAR KEMALEDDİN BEY
VE ÜSKÜDAR’DAKİ ESERLERİ
DOÇ. DR. DENİZ DEMİRARSLAN
Kocaeli Üniversitesi Mimarlık ve Tasarım Fakültesi
1. Giriş
Bu çalı ma dört bölümden olu maktadır. İlk bölümde çalı manın genel tanımlaması
yapılmı tır. İkinci bölümde Mimar Kemaleddin Bey’in Üsküdar’daki eserlerinin mimari özelliklerini kavrayabilmek için Kemaleddin Bey’in hayatı ve meslek ya amına ili kin
temel bilgiler ile eserleri hakkında kısa bilgiler verilmi ve mimari üslup anlayı ı yine
kısaca açıklanmı tır. Dönemin mimarlık üslupları ve Kemaleddin Bey’in eserlerinin
bu üsluplar içindeki yerini bilmeden Üsküdar’daki eserlerinin mimari açıdan özelliklerinin tespiti mümkün değildir. Üçüncü bölüm ise Mimar Kemaleddin Bey’in Üsküdar’daki eserlerinin incelendiği bölüm olup; bu bölümde bizzat Mimar Kemaleddin
Bey tarafından tasarlanan eserler, Mimar Kemaleddin tarafından tasarlandığı sanıldığı
bazı kaynaklarda belirtilen ancak, resmi kaynaklarda mimarı belirli olmayan eserler ile
İstanbul Vakıflar Genel Müdürlüğü Mimar Kemaleddin Proje Kataloğu’nda yer alan
Mimar Kemaleddin imzalı Üsküdar’da yer aldığı bilinen tasarımlar incelenmi ve son
bölümde Mimar Kemaleddin Bey’in Osmanlı- Türk mimarisi ile İstanbul ve Üsküdar
semtine katkıları belirlenmi tir.
2. Mimar Kemaleddin Bey ve Başlıca Eserleri
Bahriye Nazırı Ali Bey’in oğlu olarak 1
tarihinde İstanbul’da Üsküdar Acıbadem
semtinde dünyaya gelen Mimar Kemaleddin Bey meslekta ı Mimar Vedat Bey ile
birlikte Cumhuriyetin ilk on yılında etkisini yoğun bir ekilde gösteren Birinci Ulusal
Mimarlık akımının önemli temsilcilerindendir. Kemaleddin Bey sırasıyla İbrahim Ağa
Mekteb-i İbtidaisi, ehzadeba ı’nda emsü’l Maarif Okulu ile Numune-i Terakki’de
239
Ü S K Ü D A R
S E M P O Z Y U M U
V I I I
eğitimini tamamladıktan sonra Numune-i Terakki’deki hocası Mehmet Nadir Bey’in
yönlendirmesiyle yüksek eğitime ba larken mühendis olmayı amaçlamı tır.1
Sonraları kendisinin de öğretmenlik yaptığı Hendese-i Mülkiye Mektebi’nden mühendis olarak mezun olmu tur. Mimar Kemaleddin Bey Hendese-i Mülkiye Mektebi’nden
mezun olduktan sonra Almanya’nın Berlin kentindeki Charlottenburg Technische
Hochschule’a eğitim görmek için devlet tarafından gönderilmi tir. Almanya’da iki yıl
eğitim gördükten sonra Hendese-i Mülkiye Mektebi’nde meslekta ı ve çağda ı ünlü
mimar Vedat Tek ile birlikte Alman Profesör Kos, Avusturyalı Profesör Forcheimer,
mimar Jachmund ve mimar Vallaury’nin öğrencisi olmu tur. Mimar Kemaleddin Bey
özellikle mimar Jachmund’un mimari üslubundan etkilenmi tir. Eğitimini tamamladıktan sonra Hendese-i Mülkiye ve Sanayi-i Nefise Mektebi’nde hocalık yapmı tır. Bu
sayede memlekette mimarlığa büyük bir evk uyandırmı tır. Mimar Kemaleddin’in
bir diğer önemli icraatı ise Osmanlı Mimar ve Mühendis Cemiyeti’nin kurulmasına
önderlik etmesidir.
Mezun olduğu ilk yıllarda Berlin sefiri Galip Bey için yapmı olduğu Rumelihisarı’nın
tepelerinde yer alan iki kö k ilk eserlerinden olan Mimar Kemaleddin’in Almanya’dan
döndükten sonra II. Me rutiyet’e kadar geçen sürede vermi olduğu eserlerin büyük
bölümünü konut yapıları olu turmaktadır. 1 1 yılında Sultan Re at için özel olarak
bir türbe ve okul binası tasarlamı ; 1 11 yılında ise Evkaf Nezareti İn aat ve Tamirat
Müdürlüğü ser mimarlığına atanmı tır. I. Dünya Sava ı’na kadar bu görevini sürdüren
Mimar Kemaleddin Bey en önemli eserlerini de bu dönemde vermi tir. İlk konut
eserlerinin çoğu ah ap olup; Ni anta ı’nda Halil Pa a ve İsmail Pa a Konakları ile Ortaköy’de Sultan Re at Kö kü bu yöndeki önemli eserleridir. Almanya’dan döndükten
sonra önce Harbiye Nezareti Ebniye-i Askeriye mimarlığına atanması ile askeri yapılar
üzerine çalı maya ba lamı tır. Bu dönemdeki çalı maları Ulusal Mimarlık konusundaki dü üncelerinin belirlenmesinde etkili olmu tur. Ayasoyfa, Sultan Ahmed, Fatih ve
Yeni Cami gibi tarihi yapıların onarımını yapmı tır. Evkaf Nezareti İn aat ve Tamirat ser
mimarlığı yaptığı dönemde bu kurulu a çok sayıda genç mimar, teknisyen almı ve onları da eğitmi tir. Bu yapı dairesi daha sonra Birinci Ulusal Mimarlık Akımı’nın merkezi
olmu tur. Bu merkezde Mimar Kemaleddin’in yeti tirdiği öğrenciler Kemaleddin’in
üslubunda yapılar yapmaya devam etmi tir. 1
yılında Mescid-i Aksa’nın onarımı
için Kudüs’e gitmi ; Mescid-i Aksa Camii’nin onarımında gösterdiği ba arıdan dolayı
İngiliz Kraliyet Mimarlar Akademisi’ne eref üyesi olarak seçilmi tir.
İstanbul 1., ., ., ., ., . Ve . Vakıf Hanları ile ün yapan Mimar Kemaleddin Bey Cumhuriyet’in ilanı ile birlikte ba kent Ankara’da da çok önemli eserlerin yapımına imza
atmı tır. Bu eserler içinde Gazi Eğitim Enstitüsü Birinci Ulusal Mimarlık akımının son
ba yapıtı olma özelliğini ta ımaktadır. Mimar Kemaleddin’in tüm eserleri Tablo-1’de
özetlenmi tir.
240
M İ M A R
K E M A L E D D İ N
B E Y
v e
Ü S K Ü D A R ’ D A K İ
E S E R L E R İ
3. Mimar Kemaleddin Bey’in Üsküdar Semtinde
Yer Alan Eserleri
Çok sayıda esere imza atan Mimar Kemaleddin’in Üsküdar semtinde de bazı eserleri
bulunmaktadır. Bu eserlerin mimari bakımdan incelenmesi ile Mimar Kemaleddin’in
mimarlık üslubu ve bu eserlerin bu üslup içerisindeki yeri ve önemi konusunda bilgi
sahibi olmak mümkündür. Bu eserlerden bazıları in a edilmi , bazıları proje a amasında kalmı tır. Bu bildiri kapsamında Mimar Kemaleddin’in öğrencilerinin ve çalı ma
arkada larının da Üsküdar semtindeki eserlerine Mimar Kemaleddin üslubunu gösterdikleri için yer verilmi tir. Bu eserler Ahmet Ratip Pa a Kö kü, Sultan III. Mustafa
Mekteb-i İbtidaisi- Ayazma Mektebi, Beylerbeyi ve Kandilli iskeleleri ile Üsküdar
Mevlevihanesi restorasyon projesidir.
3.1. Mimar Kemaleddin Bey Tarafından Tasarlanmış Eserler:
Bu bölümde Üsküdar semtinde yer alan ve bizzat Mimar Kemaleddin Bey tarafından
tasarlandığı belli olan eserler incelenmi tir. Bu eserler Ahmet Ratip Pa a Kö kü ile
Sultan III. Mustafa Mekteb-i İbtidaisi- Ayazma Mektebi ve Üsküdar Mevlevihanesi
restorasyon projesidir (Tablo-1).
Tablo 1. Mimar Kemaleddin Bey’in Tüm Eserleri, , ,1
Yapılar
Eserin adı
Tarihi
Galip Bey için iki kö k
1895’ten önce
Ni anta ı’nda İsmail Pa a Konağı ve Halil Pa a Konağı,
Çamlıca’da Hicaz Valisi Ahmed Ratib Pa a Konağı
1892-1908
Ortaköy Korusu’nda Sultan Re ad Kö kü
Haydarpa a’da Muhacirin Misafirhanesi
Fatih’te Ahmed Cevad Pa a Türbesi
1901
Gazi Osman Pa a Türbesi
1901-1902
Filibe’de Gar Binası
1908
Ye ilköy’de Mecidiye Camii
1909
Fatih-Çar amba’da Fethiye Medresesi
1909-1910
Hamidiye Medresesi
Beyoğlu’nda Kamer Hatun Camii
1911
Selanik’te Gar Binası
1911sonrası, Balkan Sava ı yüzünden temel
seviyesinde kalmı tır.
241
Ü S K Ü D A R
S E M P O Z Y U M U
V I I I
Ali Rıza Pa a Türbesi
Hüsnü Pa a Türbesi
İstanbul-Alemdar’da Vaki Efendi Medresesi
1911 sonrası
Sultan III. Mustafa Mekteb-i İbtidaisi- Ayazma Mektebi
İstanbul ehzadeba ı Talebe Yurdu
Edirne’de İttihat ve Terakki Kulübü Binası (Halkevi) ve Sıra Çar ılar
U ak Meslek Okulu
Bandırma Hükümet Konağı
Bursa Hükümet Konağı
Aydın Evkaf Müdürlüğü
Aydın’da bir banka ve camii
Eyüp’te Sultan Mehmed Re ad Türbesi
1911-1912
Re adiye Mektebi
1911
İstanbul’da 1. 2. 3. 4 ve 5. Vakıf hanları
6., 7. Vakıf Hanları (tasarımı yapılmı in a edilmemi )
1911-1926
İstanbul’da Vakıf Gureba Hastahanesi
1911 sonrası
Bostancı’da Kuloğlu Camii
1911-1913
Bebek Camii
1913
Bakırköy-Kartaltepe’de Arnine Hatun Camii
1913-1924
Mahmud evket Pa a Türbesi
1913
Edirne’de Karaağaç Gar Binası
1913-1914
Bostancı’da İbrahim Pa a Mekteb-i İbtidaisi
1913
Beyazıt’ta Medresetü’l-kudat
1913
Göztepe Mekteb-i İbtidaisi
1915-1924
Medine’de Darülulum
1915
İstanbul Yavuzselim’de Medresetü’l-mü-tehassısın
1915-1917
Laleli’de Harikzedegan apartmanları
1919-1922
Ankara’da Ankara Palas
1927
Ankara I. Evkaf Apartmanları- Anafartalar
242
Ankara Devlet Demiryolları Genel Müdürlüğü
1927-1928
Ankara Gazi Eğitim Enstitüsü
1927-1930
Ankara’da I ve ll. Vakıf hanları
1926-1930
Ankara Yeni ehir’de mektep
(Ağustos l925’ten sonra)
Ankara’da Mimar Kemaleddin Okulu
(Ağustos l925’ten sonra)
M İ M A R
K E M A L E D D İ N
B E Y
v e
Ü S K Ü D A R ’ D A K İ
E S E R L E R İ
Ankara Vakıf Evleri –İstasyon caddesi- Hamamönü
Belvü Palas
(Ağustos l925’ten sonra)
Amerikan Sefareti
(Ağustos l925’ten sonra)
Selahattin Eyyubi Türbesi- am
am Medresesi
İttihat ve Terakki Kulübü ubesi - am
Tamiratlar
İstanbul Yenicami
Sultan Ahmed
Ayasofya Külliyesi
Fatih Külliyesi
Mescid-i Aksa ve Kubbetü’s sahre
1922-1925
Üsküdar Mevlevihanesi restorasyon projesi (uygulanmamı tır.)
3.1.1. Ahmet Ratip Paşa Köşkü
Mimar Kemaleddin’in Üsküdar semtindeki en önemli eseri Çamlıca’da bulunan Ahmet
Ratip Pa a Kö kü’dür. Hicaz Valisi olan Ahmet Ratip Pa a tarafından yaptırılan kö k
dört katlı, beyaz boyalı ah ap bir yapıdır (Resim- 1). Yapı ihti amlı iç mekânı ile dikkati
çekmektedir. Bakara kristalinden merdiven tırabzanları, değerli avizeleri, ömineler
ve ah ap süslemeleri ile konağın iç mekânı bir saray görünümündedir (Resim- ).
Mobilyaları Viyana ve Paris’ten getirtilmi tir. Konağın ah ap parçalarının Viyana’da
hazırlandıktan sonra İstanbul’a getirilerek monte edildiği yazılı kaynaklarda yer almaktadır.11 Benzer bir uygulamaya Hereke’de Kaiser Wilhelm Kö kü’nde rastlamaktayız.
Yapı Art Nouveau üslubunda yapılmı tır. 1 Ekim 1 tarihinde Viyana’da Art Nouveau mimarlığı uzmanlarınca da Art Nouveau bir yapı olduğu, korunması ve gözetilmesi
için destek vermi oldukları bir yapı olan kö k Türkiye’deki ayakta kalan önemli Art
Nouveau mimarlık eserlerinden biridir (Resim- 1).
Resim 1.
Çamlıca Ahmet
Ratip Pa a
Kö kü1 ,1
243
Ü S K Ü D A R
S E M P O Z Y U M U
Resim 2.
Çamlıca Ahmet
Ratip Pa a Kö kü
İç Mekânı1 , 1
Resim 3.
Ahmet Ratip
Pa a Kö kü İç
Mekânı1 ,1 ,1
Resim 4.
Ahmet Ratip
Pa a Kö kü
Giri Cephesi
Merdivenleri1
244
V I I I
M İ M A R
K E M A L E D D İ N
B E Y
v e
Ü S K Ü D A R ’ D A K İ
E S E R L E R İ
Resim 5.
Ahmet Ratip Pa a
Kö kü Tuvalet
ve Banyosu İç
Mekânı ve Tavan
Süslemeleri
Kö kün bodrum katı kâgir olup; üç katı ise ah aptır. .
m büyüklüğünde bir
1
bahçesi ve setli bir arka bahçesi bulunan kö kün planı incelendiğinde x m boyutlarında 1 m ’lik dikdörtgen bir tabana oturan binanın simetrik olarak planlandığı görülmektedir.
odalı yapının giri cephesinde ana giri kapısı cephenin orta
aksında yer almakta olup; üç kollu bir merdiven grubuyla vurgulanmı tır (Resim- ).
Giri kapısı haçvari bir giri holüne açılmaktadır. Giri in tam kar ısında çift kollu
bir merdiven yer almaktadır. Giri holünün iki yanında, binayı uzunlamasına kat
eden geni bir koridor ve bu koridora açılan oda ve salonlardan olu an e planlı yan
kanatlar uzanmaktadır. Bu kanatların ucunda ve yan cephelerde, harem ve selamlık
giri lerine hizmet eden merdiven ve kapılar yer almaktadır. Üst katta merdivenden
çıkı ta geni bir hol ve bu holün uç kısmında bir balkonla dı arı açılan bir ba oda
niteliğinde kabul salonu yer almaktadır. Üst kat salonu iki kat yüksekliğindedir (Resim- ). Plan eması olarak klasist bir anlayı ile planlanmı olmasına rağmen dı
cephe düzeni ve iç mekânda yer alan dekoratif öğeler bakımından klasik Osmanlı
mimarisinden farklılık arz etmektedir. Cephede yer alan çok sayıda çıkmalar, balkonlar, farklı kotlarda ve farklı ölçülerde geni saçaklar, payandalar klasik Osmanlı mimarisinden farklılıklar olarak söylenebilir. Cephede yer alan eğrisel çizgili öğeler kısmen
Osmanlı Barok mimarisini hatırlatırken, saçaklar, balkon, pencere ve kapılar, sütun
ba lıkları, korkuluklar vb. diğer mimari öğeler yapının floral Art Nouveau çizgilerini
olu turmaktadır (Resim- 1 ve ). Afife Batur eserinde özellikle giri cephesindeki
üç kollu merdivenin mermer korkuluğu ve ba lıklarının gerçek birer plastik çalı ması
olduğuna vurgu yaparak bu öğelerin tam bir Art Nouveau çizgiler ta ıyan örnekler
olduğunu belirtmektedir. Giri merdivenlerinde kullanılan mermerler de İtalya’dan
getirtilmi tir (Resim- ).
245
Ü S K Ü D A R
S E M P O Z Y U M U
V I I I
Resim 6.
Ahmet Ratip
Pa a Kö kü Kat
Planları
Kö kün yapım tekniği için dı duvarlarda ah ap dikmeler arası tuğla dolgu ve iç mekânda ah ap strüktür üzerine bağdadi sıva tekniği uygulanmı tır. Orta aksta yer alan salon
bölümünde ise metal strüktür sistemi uygulanmı tır. Yukarıda da belirtildiği üzere
yapının ah ap kısımları Viyana’da yapılmı ve İstanbul’a getirilerek monte edilmi tir.
İç mekânda yer alan anıtsal merdiven de floral Art Nouveau çizgileri ta maktadır:
Som kristalden korkuluk dikmeleri, kristal ı ıklandırma öğeleri, sahanlık vitrayları.
İç mekândaki banyolarda yer alan renkli, kabartmalı motifli fayanslar da Viyana’dan,
pirinç kapı mente eleri ve kapı tokmakları ise Macaristan’dan getirtilmi tir. Ah ap iç
kapı ve pencerelerin üzeri oyma olup; yukarıda da belirtildiği üzere kö kün diğer ah ap
parçaları gibi Viyana’da yaptırılmı ve yerinde monte edilmi tir. Çelik, cam ve ah abın
yan yana kullanıldığı ama geleneksel teknolojinin daha ağırlıklı olduğu yapı, ah aptan
“Art Nouveau” dekorasyonu ile ünlüdür. Mimar Kemaleddin’in ah ap ve Art Nouveau
üslubunda tasarlamı olduğu tek yapı olan bu yapıda kullanmı olduğu biçim ve kompozisyonlar Mimar Kemaleddin’in mimarisinde e siz bir örnek ve uygulamadır. İstanbul 1 Numaralı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu’nun rapor ve kararları ile 1.
Derece tarihi eser olarak kabul edilen bu yapıdan 1 yıl sonra tasarladığı Harikzedegan
apartmanlarında da Osmanlı Barok mimarisini Batılı biçimlerle biçimlendirmi tir.
Ahmet Ratip Pa a Kö kü Batı mimarisinin üslup özelliklerini profesyonelce kullandığı
bir örnek olup; mimarın ilk çalı maları pek bilinmediği için ayrıca önem ta ımaktadır.
Ayrıca İstanbul’daki diğer Art Nouveau yapılara da öncülük etmi tir. Yapı ayrıca Art
Nouveau mimarisinin ah ap malzemeye uyarlanması için önemli bir örnektir. 1 ’de
İkinci Me rutiyet’in ilanıyla sürgüne gönderilen Ahmet Ratip Pa a bu kö kte bir gün
bile kalmamı tır. Kö k Maarif Nazırı ükrü Bey’in giri imiyle içindeki e yalarıyla birlikte kamula tırılarak Çamlıca İnas Sultanisi (Kız Lisesi) olarak hizmete sokulmu tur.
yılları arasında Çamlıca Kız Ortaokulu olarak yeniden
1 ’de kapanan okul, 1 -1
açılmı ; daha sonra Çamlıca Kız Lisesi adıyla hizmete açılmı tır. Ünlü Hababam Sınıfı
filminin bir kısmı da bu konakta çekilmi tir. Günümüzde ise İstanbul Rölöve ve Anıtlar
246
M İ M A R
K E M A L E D D İ N
B E Y
v e
Ü S K Ü D A R ’ D A K İ
E S E R L E R İ
Resim 7.
Sultan III.Mustafa
Mekteb-i İbtidaisiAyazma Mektebi
ve İç Bahçeden
Görünüm
Resim 8.
Sultan III.Mustafa
Mekteb-i İbtidaisiAyazma Mektebi İç
Mekanı
Müdürlüğü ile İstanbul Milli Eğitim Müdürlüğü teknik elemanlarının kontrollüğünde
ve kurul kararları doğrultusunda gerçekle tirilen onarım ile koruma altına alınmı tır.
Halen Milli Eğitim Bakanlığı’na bağlı Çamlıca Kız Anadolu Lisesi’nin bir binası olarak
hizmet vermektedir.
3.1.2. Sultan III. Mustafa Mekteb-i İbtidaisi- Ayazma Mektebi
1 1 -1 1 yılları arasında in a edilen Sultan III. Mustafa Mekteb-i İbtidaisi, Sultan III.
Mustafa tarafından 1 -1 yılları arasında Ayazma Camiisi ile birlikte in a edilen
ah ap okul binasının (Ayazma Sübyan Mektebi) yerine 1 1 yılında Mimar Kemaleddin
Bey tarafından tasarlanmı tır. Evkaf Nazırı Ürgüplü Mustafa Hayri Efendi dönemin en
ünlü mimarı Kemaleddin Bey’e bu okulu tasarlama görevini vermi ve sava nedeniyle 1 1 yılında in aat tamamlanabilmi tir. Okulun in ası için gereken para Evkaf –ı
Hümayun tarafından kar ılanmı tır.
Yalın bir plan eması bulunan üç katlı, altı derslikli bir binadır. Plan eması gibi binanın
cephelerinde de yalınlık hâkimdir. Evkaf okullarının ve dönemin okul mimarisinin
247
Ü S K Ü D A R
S E M P O Z Y U M U
V I I I
Resim 9.
Sultan III.Mustafa
Mekteb-i İbtidaisi
Giri Kapısında
Yer Alan Kitabe
tipik bir örneği olan binanın cephesinde zemin kat pencerelerinin sivri kemerlerini
çerçeveleyen profil, üzengiler hizasında birbirine bağlanarak sürekli bir çizgileme
yapar. Bu çizgi farklı renkle cephede vurgulanmı tır. Bu profil zinciri küçük ayrımlarla
üst katın dikdörtgen pencerelerini de ku atmaktadır. Birinci Ulusal Mimarlık üslubu
özellikleri ta ımaktadır. Bina yığma sistemde ta malzeme kullanılarak in a edilmi tir.
Çatısı eğimli olup; kiremit örtü ile çatı tamamlanmı tır. İç mekânda yer dö emesinde
yer alan karo mozaikler dikkat çekicidir. Giri kapısındaki Osmanlıca kitabede öyle
yazmaktadır: Müdafaa-i Milliye parasıyla yaptırılan Ayazma Vakıf İbtidai Mektebi 1 .
Günümüzde emsi Pa a İlköğretim Okulu olarak hizmet vermektedir.
3.1.3. Üsküdar Mevlevihanesi Restorasyonu Projesi
Zaviye statüsündeki eyh El-Hac Sultanzade Numan Dede tarafından 1
yılında
kurulan Üsküdar Mevelvihanesi’nin Mimar Kemaleddin Bey tarafından restorasyon projesinin hazırlandığı bilinmektedir. Numan Halil Dede’nin 1
yılında evini
onartması ve evinin yanına bir semahane binası ekleyerek kurduğu Üsküdar Mevlevihanesi 1 . Yüzyıl içinde birçok onarım geçirmi tir. Bu mimari evrelerin en önemlisi
II.Mahmud döneminde olmu ve Mevlevihane adeta yeni ba tan yaptırılmı tır. Sultan
Abdülmecid döneminde de toplam üç yıl süren bir onarıma 1
yılında ba lanmı tır.
Sultan V.Mehmed Re ad da dönemin ünlü mimarı Kemaleddin Bey’e onarım projesi
çizdirmi tir. Ancak, çıkan sava lar yüzünden onarım yapılamamı tır. 1 İstanbul Vakıflar
Genel Müdürlüğü envanter kayıt defterleri incelendiğinde ise
numaralı envanterin
“Üsküdar Mevlevihanesi yeni teklif tasarımı” isimli bir proje ozalit paftasına ait olduğu ve projeye Evkaf Nezareti projesi olarak not dü üldüğü görülmektedir. Yine aynı
ekilde
numaralı envanterin “Üsküdar Mevlevihanesi” isimli adet eskiz ve ozalit
paftasının Evkaf Nezareti projesi olduğu görülmektedir. Bu durum da bize Üsküdar
Mevlevihanesi restorasyon projelerinin Mimar Kemaleddin Bey’in Evkaf Nezareti’nde
görev yaptığı dönemde olu turulduğunu göstermektedir.
248
M İ M A R
K E M A L E D D İ N
B E Y
v e
Ü S K Ü D A R ’ D A K İ
E S E R L E R İ
3.2. İstanbul Vakıflar Genel Müdürlüğü Envanter Kayıtlarında
Yer Alan Mimar Kemaleddin Bey Proje Kataloğu’nda Yer Alan
Üsküdar’a İlişkin Tasarım Çizimleri
İstanbul Vakıflar Genel Müdürlüğü envanter kayıtlarında yer alan Mimar Kemaleddin
Bey’e ait ya da o döneme ait Üsküdar’a ili kin tasarım çizimleri öyledir:
numaralı envanterde Mimar Kemaleddin imzası ta ıyan Üsküdar Mihrimah Sultan
Camii’sine ait stalâktik detayı,
numaralı envanterde Kuzguncuk Camii me ruta çizimleri toplam pafta (Mimar
Kemaleddin çizimi olduğu belirli değildir),
1
numaralı envanterde Üsküdar Meydanı vaziyet planına ait eski yazılı pafta,
1
numaralı envanterde Üsküdar’da bir buğday un fabrikasına ait makine dairesi
çizimlerini gösteren adet pafta,
numaralı envanterde Üsküdar Alemdağ Tramvay deposu’na ait adet eski mavi
ozalit pafta Mimar Kemaleddin çizimidir.
Çengelköy isimli envanterde (ar iv tasnif numarası ) Çengelköy Pazar İskelesi’nde
Helâ’ya ait vaziyet planı, plan ve kesitler yer almaktadır. Çizimler Mimar Ali Talat Bey’e
aittir (Batur, :
).
3.3. Mimar Kemaleddin Bey Döneminde Üsküdar’da
Yapılmış Eserler
Bu bölümde Mimar Kemaleddin Bey’in öncüğülünü yaptığı Birinci Ulusal Mimarlık
Akımı üslup özelliklerini ve dönemin ileri gelen üsluplarından Neo- Klasik özelliklerini
ta ıyan Mimar Kemaleddin Bey tarafından yapıldığı kesinlik kazanmayan ancak, bazı
kaynaklarda Mimar Kemaleddein Bey’in eseri olarak belirtilen eserler incelenmi tir.
Bu eserler Beylerbeyi ve Kandilli iskeleleridir.
3.3.1. Beylerbeyi İskelesi
Beylerbeyi iskelesinin tam yapım tarihi bilinmemekle birlikte 1 . Yüzyılın son çeyreğine tarihlenmektedir. TC Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından ta ınmaz kültür varlığı
olarak . Derece tarihi eser tescillidir. Boğaz hattı yolcu gemilerinin en eski geçmi i
olan, mimari özelliklerini aynen muhafaza edebilmi tek ah ap iskelesi olarak ün
yapan iskele ulusal mimari üslubunda in a edilmi tir. Ah ap kazıklar üzerine, ah ap
karkas olarak yapılan iskele dikdörtgen planlıdır. İskelenin tüm alanı 1, m ’, iskele
binası ise , m ’dir. Yolcu salonu iskelenin sağında, gi e ve memur odası ortada,
üzeri sundurmalı yolcu çıkı yeri ise sol tarafta bulunmaktadır. Çatı örtüsü eğimli
249
Ü S K Ü D A R
S E M P O Z Y U M U
V I I I
Resim 10.
Beylerbeyi İskelesi
kırma çatıdır. İskele 1 yıllarında restore edilmi ve ah ap platform yerine beton bir
platform yapılmı tır. Bazı kaynaklarda iskelenin tasarımının Mimar Kemaleddin’e ait
olduğuna ili kin bilgiler mevcut ise de bu bilgi kesin değildir. Yapı döneminin mimari
üslup özelliklerini ta ımaktadır. Ön, arka ve yan cephelerde sivri kemerler ile yolcu
ini koridorundaki ah ap bezemeleri cephe düzeni içerisinde dikkati çekmektedir.
Pencereler kayıtlarla dikeyde üç, yatayda ikiye bölünmü ; üst pencerelerde kayıtlarla
kare- dikdörtgen modüller olu turulmu tur. Pencere dizileri itibariyle de yukarıda
belirtildiği gibi Birinci Ulusal Mimarlık akımı özelliklerini ta ıdığını söyleyebiliriz. İç
mekânda yolcu salonunun ve diğer mahallerin yer dö emesi karo mozaik, duvarlar ve
tavan ah ap kaplamadır.
3.3.2. Kandilli İskelesi
Kandilli iskelesinin de in a tarihi net olarak bilinmemektedir. Ancak irket-i Hayriye
zamanında yapıldığı, 1 1 yılında yandığı ve yenilendiği bilinmektedir. 1
yılında
Liberya bandıralı “Methodic” isimli geminin çarpması sonucu iskele yıkılınca yeniden
betonarme olarak in a edilmi ve ah ap kaplamalı olarak yenilenmi tir. Bu nedenle
yapı orijinalliğinden uzakla mı tır. TC Kültür Bakanlığı İstanbul III Numaralı Kültür
ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu’nun onayı ile yakın tarihte aslına uygun olarak
restore edilmi tir. Denize kazık çakılarak elde edilen
, m ’lik platform üzerinde
m ’lik ah ap kaplamalı iskele binası ta ınmaz kültür varlığı olarak tescillidir. Kareye yakın dikdörtgen planlı olan bu iskelenin kara yönünden bakıldığında sağ tarafta,
geni bir sundurma altında personel odaları ve gi e bulunmaktadır. İskele içerisinde
, m ’lik bir yolcu bekleme salonu, önünde 1.x . m. ölçüsünde gemilerin
yana tığı bölüm bulunmaktadır. Üzeri topuz çatı eklinde olup kiremit kaplıdır. Yapıda
Neo-Klasik devrin özelliklerini yansıtan pencere ve ta bezemeler dikkati çekmektedir.
Giyotin pencerelerden olu an pencere dizileri kayıtlar ile altı bölüme ayrılmı tır. Yolcu
250
M İ M A R
K E M A L E D D İ N
B E Y
v e
Ü S K Ü D A R ’ D A K İ
E S E R L E R İ
Resim 11.
Kandilli
İskelesi
indirme bölümünde Birinci Ulusal mimarisinin önemli öğelerinden basık kemerlerin
cephede vurgu yaptığı görülmektedir. Eğimli kırma çatısının saçak altları ah ap kaplıdır. Yolcu salonunun dö emesi renkli mermer, duvarları ah ap kaplama, tavanı ah ap
çıta kaplama, iç mekânda yer alan diğer bölümlerin yer dö emesi karo mozaiktir, duvar
kaplamaları sıva üzeri ah ap kaplamadır, tavanları ise ah ap çıta kaplamadır.
Bu yapının da tasarımının Mimar Kemaleddin’e ait olduğuna ili kin bilgiler bazı
kaynaklarda mevcut ise de bu bilgi kesin değildir. Yapı döneminin mimari üslup
özelliklerini ta ımaktadır. Aynı zamanda Mimar Kemaleddin’e ait eserlerin listelendiği İstanbul Vakıflar Bölge Müdürlüğü Proje Kataloğu’nda da Beylerbeyi ve Kandilli
İskelelerine ait herhangi bir bilgi bulunmamaktadır.
4. Sonuç
Mimar Kemaleddin’in Bey Birinci Ulusal Mimarlık Akımı’nın öncülerinden biri olup;
bu akımın en önemli eserlerini vermi tir. Osmanlı-Türk mimarisinin önemli öğelerini
yurt dı ında almı olduğu eğitim sonucunda Batı mimarisinin öğeleriyle sentezlemi
ve yepyeni bir mimari üslubun doğmasına ön ayak olmu tur. Adeta günümüzde Mimar
Kemaleddin Bey denilince akla gelen ilk ey Birinci Ulusal Mimarlık Akımı, Birinci
Ulusal Mimarlık Akımı denilince de akla gelen ilk ki i Mimar Kemaleddin Bey’dir.
Mimar Kemaleddin Bey’in Üsküdar semtindeki eserleri ve Üsküdar semti için yapmı
olduğu tasarım ve çalı malar incelendiğinde özellikle Ahmet Ratip Pa a Kö kü’nün
sahip olduğu mimari özellikler bakımından Mimar Kemaleddin Bey ile özde le mi
mimari üslubun çok dı ında olduğu dikkati çekmektedir. Yapı Mimar Kemaleddin
Bey’in tasarlamı olduğu ve günümüze dek gelebilen tek ah ap bina olmasının yanı sıra
İstanbul’da ayakta kalabilmi nadir Art Nouveau mimarisi örneklerinden biridir. Sultan
III.Mahmud Mekteb-i İbtidaisi- Ayazma Mektebi ise Birinci Ulusal Mimarlık Akımı’nın
özelliklerini yalın bir ekilde ta ıyan eseridir. İstanbul Vakıflar Genel Müdürlüğü’nün
251
Ü S K Ü D A R
S E M P O Z Y U M U
V I I I
envanter ar ivi incelendiğinde yine mimarın Üsküdar’a ili kin tasarım çalı malarının yer aldığı belgelere rastlamak mümkündür. Özellikle internet ortamındaki bilgi
kaynaklarında Beylerbeyi ve Kandilli İskelelerinin mimarı olarak belirtilmesine rağmen, bilimsel yazılı kaynaklar ve Vakıflar Genel Müdürlüğünün ar ivi incelendiğinde
Mimar Kemaleddin’in bu yapıların mimarı olduğuna ili kin bir bilgi mevcut değildir.
Ancak yapılar Birinci Ulusal Mimarlık Akımı’nın özelliklerini ta ımaktadır ve Mimar
Kemaleddin Bey tarafından tasarlanmamaı olsa dahi Kemaleddin Bey’in yeti tirmi
olduğu mimarlar tarafından tasarlanmı olmaları ihtimali büyüktür. Çünkü o dönemde
Evkaf Nezareti Mimar Kemaleddin Bey’in öncülüğünü yapmı olduğu Birinci Ulusal
Mimarlık Akımı’nın adeta bir okulu gibiydi.
Üsküdar ilçesi sınırları içinde in a edilmi ya da edilmemi tüm eserleri, ya da yeti tirmi olduğu öğrencilerin yapmı olduğu eserler Üsküdar’ın hafızalarda yer edinmesi
için günlük ya amda vazgeçilmez unsurlar olmu lardır.
Dipnotlar
1
Yıldırım Yavuz, “Mimar Kemaleddin Bey (1 -1
tanbul 1 1), s. .
)”, ODTÜ Mimarlık Fakültesi Dergisi, VII/1 (İs-
Sibel Bozdoğan, Modernizm ve Ulusun İn aası, Ankara: Metis Yay., , s.
http://dergi.mo.org.tr/dergiler/ /
/
.pdf., eri im tarihi: .1 . 1 .
http://dergi.mo.org.tr/dergiler/ /
/
.pdf., eri im tarihi: .1 . 1 .
.
Yıldırım Yavuz, “İkinci Me rutiyet Döneminde Ulusal Mimari Üzerindeki Batı Etkileri (1 -1 1 )”,
ODTÜ Mimarlık Fakültesi Dergisi, II/1 (Ankara 1 ), s. 1 .
Ertuğrul Çobanoğlu, TDV İslam Ansiklopedisi, s.
1.
Metin Sözen, Cumhuriyet Dönemi Türk Mimarisi, İstanbul: Türkiye İ Bankası Yayınları, 1
.
Metin Sözen, a.g.e., s.
, s.
-
- .
Yıldırım Yavuz, “İkinci Me rutiyet Döneminde Ulusal Mimari Üzerindeki Batı Etkileri (1 -1 1 )”,
ODTÜ Mimarlık Fakültesi Dergisi, II/1 (Ankara 1 ), s. - .
252
1
Afife Batur, ( ), Mimar Kemaleddin Yapıları Rehberi, İstanbul: TMMOB Mimarlar Odası Yayını,
.
11
Mahmut Sami im ek, İstanbul’un 1 Kö kü ve Konağı, İstanbul: İBB Kültür A. . Yay., 1, s. .
1
http://mebk1 .meb.gov.tr/meb_iys_dosyalar/
tarihi: .1 . 1 .
/
/
1 /fotograf_galerisi_
.html, eri im
1
http://mebk1 .meb.gov.tr/meb_iys_dosyalar/
tarihi: .1 . 1 .
/
/
1 /fotograf_galerisi_
.html, eri im
1
http://istanbulgunlugu.com/ 11/ /ahmet-ratib-pasa-kosku%E % %
ya-cikariliyor/, eri im tarihi: .1 . 1 .
1
Çamlıca Kız Anadolu Lisesi Fotoğrafçılık Kulübü Sergisinde Sergilenen Fotoğraflar. https. //tr-tr.facebook.com/camlicakizlisesi, eri im tarihi: .1 . 1 .
1
Çamlıca Kız Anadolu Lisesi Fotoğrafçılık Kulübü Sergisinde Sergilenen Fotoğraflar. https. //tr-tr.facebook.com/camlicakizlisesi, eri im tarihi: .1 . 1 .
nun-sakli-tarihi-orta-
M İ M A R
K E M A L E D D İ N
B E Y
Ü S K Ü D A R ’ D A K İ
v e
E S E R L E R İ
1
Çamlıca Kız Anadolu Lisesi Fotoğrafçılık Kulübü Sergisinde Sergilenen Fotoğraflar. https. //tr-tr.facebook.com/camlicakizlisesi, eri im tarihi: .1 . 1 .
1
Fotoğraf: Deniz Demirarslan.
1
Çamlıca Kız Anadolu Lisesi Fotoğrafçılık Kulübü Sergisinde Sergilenen Fotoğraflar. https. //tr-tr.facebook.com/camlicakizlisesi, eri im tarihi: .1 . 1 .
Çamlıca Kız Anadolu Lisesi Fotoğrafçılık Kulübü Sergisinde Sergilenen Fotoğraflar. https. //tr-tr.facebook.com/camlicakizlisesi, eri im tarihi: .1 . 1 .
1
Mehmet Nermi Haskan, Yüzyıllar Boyunca Üsküdar. İstanbul, cilt: , Üsküdar Belediyesi Yayınları,
1, s. 1 1 .
Afife Batur, “Biz A ağıda İmzası Olanlar”, İstanbul Dergisi, II (1
), s.
.
Afife Batur, a.g.m., s. 1.
www.mimarlikmuzesi.org, eri im tarihi: .1 . 1 .
Afife Batur, a.g.m., s. 1.
Mehmet Nermi Haskan, Yüzyıllar Boyunca Üsküdar, İstanbul: Üsküdar Belediyesi Yayınları, 1, II,
1.
Fotoğraf: Deniz Demirarslan.
www.mimarlikmuzesi.org, eri im tarihi: .1 . 1 .
a.g.e., eri im tarihi: .1 . 1 .
http://www.envanter.gov.tr/anit/index/galeri/ 11 ?page=1,eri im tarihi: .1 . 1 .
1
Handan Dizdarzade, İstanbul Mevlevihaneleri, İstanbul: İBB Kültür A. . Ara tırma Yayınları, 1, s.
.
Afife Batur, İstanbul Vakıflar Genel Müdürlüğü Mimar Kemaleddin Proje Kataloğu, Ankara: TMMOB
Mimarlar Odası ve TC Ba bakanlık Vakıflar Genel Müdürlüğü Ortak Yayını, , s. 1 - .
Afife Batur, a.g.e., s.
.
http://www.envanter.gov.tr/anit/index/detay/
, eri im tarihi: .1 . 1 .
Banu Yamalı, İstanbul Boğaziçi İskele Binaları ve Çevreyle İli kilerinin Yeniden Değerlendirilmesi, Y.L.
Tezi, Gazi Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü, Ankara 1 , s. - 1.
http://www.envanter.gov.tr/anit/index/detay/
, eri im tarihi: .1 . 1 .
http://www.iamistanbul.tv/liste.php?ara=Beylerbeyi% %C %Bskelesi, eri im tarihi: .1 . 1 .
http://wikimapia.org/
1 /tr/Beylerbeyi-Vapur-%C %Bskelesi#/photo/
hi: .1 . 1 ., eri im tarihi: .1 . 1 .
,eri im tari-
Banu Yamalı, İstanbul Boğaziçi İskele Binaları ve Çevreyle İli kilerinin Yeniden Değerlendirilmesi, Y.L.
Tezi, Gazi Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü, Ankara 1 , s. - .
http://www.iamistanbul.tv/haber/kandilli-iskelesi.html., eri im tarihi: .1 . 1 .
1
http://www.sehirhatlari.com.tr/tr/iskeleler/kandilli-
.html, eri im tarihi: .1 . 1 .
253
URBAN TRANSFORMATION OF TRADITIONAL
NEIGHBOURHOOD IN USKUDAR, ISTANBUL
LANA KUDUMOVİĆ
Marmara University, Institute for Middle East Studies, Istanbul
1. Brief Overview of Uskudar Urban History
(Urban Growth of Uskudar)
According to archaeological findings and historical data related to the area of Uskudar
it has been confirmed that traces of settlements are dating back to th century B.C.
In
BC Uskudar has been known by the name “Khrysopolis” and later as “Scutari”.
Discovered by different cultures due to convenient and great location specific by its
geographical settings with pleasant micro-climate, Uskudar was suitable place to settle
in and urban development of Uskudar area has started.
Area between Haydarpa a, Ibrahimağa, and the Ayrılık Fountain served as a headquarters for the Crusader armies. After the victory in the Battle of Malazgirt in 1 1, and after
the Fortress of Anatolia has been built by Sultan Bayezid, Uskadar area was influenced
by the Ottomans.
Due to the trade development opportunities in Uskudar area some of the great buildings have been built before the Istanbul was finally taken by the Ottomans on May th of
1 . Under the name of vizier Rum Mehmed Pasa mosque and tomb were built in the
year of 1 1 as examples of the oldest Ottoman buildings in Uskudar.
By the end of the 1 th century Uskudar was one of the most significant quarters of the
city that served as a gateway to Istanbul. From that point the trade route to Anatolia
was extended to Armenia and Iran. In the same century traffic between Istanbul and
the villages surrounding Uskudar was increased.
255
¬ Foto: Berker Dalmış
Ü S K Ü D A R
S E M P O Z Y U M U
V I I I
Architect Sinan had made projects for some of very important complexes on the shore of
Uskudar. One of them was the Iskele (Quay) Mosque built in 1
for Mihrimah Sultan,
the daughter of Suleyman the Magnificent, and the complex of Semsi Pasha. Mihrimah
Sultan complex included the medrese and imaret as well, while Semsi Pasha complex
with its interesting location on the shore included bathhouse, the madrasa and the tomb.
Among the most notable Sinan’s work dating from the same century is also Atik Valide
complex with a large madrasa, a hospital, a primary school, an imaret, a caravanserai
and a bathhouse. These complexes reflect the reality of 1 th century when Uskudar
appears as an important commercial centre with increased number of population of
inhabitants and many public facilities: 1 mosques and mescits, 1 tekke, 1
hamam, 11 kervansaray, imaret, medrese, çe me, ports and other.
Even though number of inhabitants in Istanbul did not significantly grow according to
the number of new constructions during the reign of Murad IV in 1 th century on the
other side situation was slightly different in Uskudar. With 1 palaces, 1 mosques and
masjids, madrasas, darulkurras, imarets, 11 public kitchens, dervish lodges,
bathhouses, caravanserais and numerous inns and shops urban area has been developing. Buildings from the 1 th century include Cinili (Tiled) Mosque and the madrasa,
primary school, fountain, sebil (public fountain) and bathhouse built by Kosem Valide
Sultan in 1 .
The trend of the constructing monumental structures or structures of strategic importance was continuing in 1 th century. Dominating position on the shore was the
characteristic for most of the on the Anatolian mosques built during 1 th century such
as Yeni Valide and Ayazma mosques.
Yeni Valide Kulliye was dedicated to the mother of Sultan Ahmed III, Emetullah Gulnus
Valide Sultan. Large complex contains mosque built in classical style, the open turbeh
of the Valide Sultan, sebil, muvakkithane, and sibyan mekteb.
Ayazma Mosque was built in Ottoman Baroque style with notable interior decoration
dedicated to the mother and brother of Sultan Mustafa III.
Another example of structure from the same century is the Uskudar Iskele (Quay)
Fountain built by Ahmed III in 1 , located by the sea, but relocated during square
planning later on.
Comparing historical maps of the Uskudar area it is possible to follow enlargement and
process of turning into bigger scale urban area.
As an evidence of Uskudar urban development in 1 th and 1 th century new quarter
had been occurred. In the beginning of the 1 th century the Selimiye barracks was constructed in the southern part of the town, at the site of the old Kavak Palace, and during
256
URBAN TR ANSFORMATION OF TR ADITIONAL NEIGHBOURHOOD IN USKUDAR
several decades this building was restored and reconstructed. Istanbul’s first planned
neighbourhood of the Selimiye quarter, with different facilities (a mosque, commercial
facilities, workshops, printing house, hamam and officer’s housing designed along
streets organized according to a grid plan) had determined 1 th century architecture
contributing to the recognizable city silhouette.
The Uskudar was expended toward Haydarpasa, so in the 1 th century a new quarter
was developed on the road that passes by the Atik Valide complex toward Bulgurlu.
The southern part of Uskudar, Harem and Salack areas were flourishing. Developed
ferryboat system in the second half of the 1 th century had positive impact on pulse
of this part of the city.
The fires of 1
and 1 1 destroyed significant section of the quarters. With the declaration of the Republic new changes took place on the Anatolian coast as well. Today
Uskudar is a densely populated area with half million inhabitants facing the current
urban transformation of traditional neighbourhoods.
2. Urban Transformation in Uskudar and
It’s Traditional Neighbourhood
Before the urban transformation has started in the beginning of the 1 th century several
circumstances were essential for constitution of the urban fabric. The city life has been
influenced by the principles of Islam. For the city development important role had institution of Waqf that allow owners to endow their properties to be used for good purposes.
The urban area has been comprised of several monumental buildings and most of
the open area has been attached to these monuments. As a centre itself around these
monuments were formed mahallas as residential areas with wooden houses connected
with irregular streets and thus making organic urban fabric. This was usual principles
of formation urban fabric during Ottomans time. Widely-used wooden houses were
the basic ottoman structure of traditional neighbourhood, and five distinct types of
houses were constructed:
Odalar - construction with single room that could be detached or built in rows around
a court
Neighbourhood houses - one- or two-storey structures that could have a small courtyard surrounded with wall; Houses with larger gardens - construction with several
parts with different function and usually these construction had separate quarters for
men and women; Konaks, palaces and villas - with their numerous annexes, a grander
version of the neighbourhood houses; Yalzs, villas or seaside mansions - built along
the Bosphors and green areas for sultans and dignitaries.
257
Ü S K Ü D A R
S E M P O Z Y U M U
V I I I
At the beginning of the 1 th century Uskudar urban area did not have much dense
urban fabric comparing to the rest of the city but with very similar processes and
transformation.
European society has been seen as new model to be followed and new policies were
prepared to be used introduced by Mustafa Resit Pasa and Von Moltke but they were
not implemented.
The capital was divided into kadzlzks: Istanbul, Uskudar, Galata, and Eyup. Soon after,
in 1
the first regulation governing urban planning and construction activities were
prepared.
As a consequence of new circumstances inside the city changes of traditional neighbourhood had occurred and consequently these changes had impact on all level of
urban transformation.
Since traditional houses were made of wood it made all residential area sensitive to
fires that were often set on purpose. Burned neighbourhoods became places to implement new principles of construction not just using new solid material resistant to the
fire, but as well changes of style and typology of buildings. Before the 1 ’s, burned
neighbourhood were usually reconstructed in the same manner they were built before
but later on those houses were changed and also other type of residential building were
constructed (row houses, apartment blocks, summer houses, mansions, etc.)
After 1 th century family profile had changed as well and there was need to design
smaller scale of houses.
Beginning of th century was period of establishment of new institutions and development. In urban form several changes were introduced such as orthogonal and
regular plots and norms establishing the width of roads as well as the square and
encouragement to use bricks and stones in construction, and the anti-fire brick walls.
3. Urban Patterns Of Traditional Neighbourhood in Uskudar
(Before and Today)
The historical nucleus of the Uskudar area as the oldest part of Anatolian side of Istanbul has been located between Pasaliman and Salacak. According to the old maps it is
possible to determine urban core that was developed toward south where is the Ayazma quarter, continuing toward Salacak, and extending the border line to the south-east
Toptag to the east Dogancilar and to the north Sultantepe. The western side is bound
by the sea. Along the coast is the Harem neighbourhood, and the Selimiye Barracks.
Area of Dogancilar, between Salacak and Ahmediye mahalle could be used as an
example of urban transformation.
258
URBAN TR ANSFORMATION OF TR ADITIONAL NEIGHBOURHOOD IN USKUDAR
Old
map of
Dogancilar
area
Dogancilar is located on the top of the hill above Salacak. Today several important
public buildings are located there: theatre (the Musahipzade Celal Sahnesi), the fire
station, the Pa akapısı Prison, Burhan Felek High School and Doğancılar mosque
(opposite the park). In the central area there is a green area of Dogancilar park.
It is not much left of traditional neighbourhood except mosque that still exists there. It
is the first mosque in this area built in 1 th century by architect Sinan known as Hasan
pasha mosque.
At the main corner where Dogancilar street is heading toward sea there is the office
of the Mufti of Uskudar (firstly used as Halkevi - as cultural center and later changed
function as Kaymakan office). The office was built on the place of former Dogancilar
saray (the palace), as one of two locations used to salute the army. From that point
the army was leaving Istanbul. The palace was demolished and today’s building was
constructed in 1 .
Inside the Dogancilar neighbourhood there is Pa akapısı Prison built in 1
by the
order of the Ottoman sultan Selim III to be used as a hunting palace, but in 1
it was
converted to prison. The prison is still in use and it is surrounded by the residential
buildings.
259
Ü S K Ü D A R
S E M P O Z Y U M U
V I I I
Dogancilar
area – usage of
buildings
In situ analysis of this neighbourhood is confirmed variety of urban forms as it could
be seen on the front facade of the Dogancilar street expressing variety of forms, floor
elevations, shapes, and usage of materials. In the present time is not possible to define
urban code or to recognize characteristic urban matrix. Front line of the street is mostly
affected by new structures as infill answering to the needs of current time depicting
socio economic circumstances. Only several old public buildings are preserved. Also
similar changes are affecting almost all neighbourhoods of Uskudar and most of them
are currently under process of urban transformation.
Dogancilar
street- urban
forms
There are still many examples of preserved traditional housing structures, as it could
be seen inside the analysed area, in the part of Salacak Street, on the slope leading to
the sea, with several classic Ottoman wooden houses. Clear idea of traditional neighbourhood is expressed in one part of the street section.
260
URBAN TR ANSFORMATION OF TR ADITIONAL NEIGHBOURHOOD IN USKUDAR
Salacak
iskele street
section
Some undergone urban transformations inside the same street have negative impact to
the traditional neighbourhood, expressed through replacement of traditional houses
by new structures, inappropriate additions etc.
Transformation
of the
Salacak iskele
street
Future urban transformation should respect defined values of traditional neighbourhood not just as values of single structures but as well as spatial values as a view provided
for the old structures that could be seen in the part of this area.
For most of the neighbourhood it is almost not possible to recognize traditional pattern
as essential and analysis of traditional neighbourhood are confirming the increased
number of urban structures inside urban plots, less green area and enlarged urban
patterns. They are determined as dynamic form expressing variety of elements.
Ü S K Ü D A R
S E M P O Z Y U M U
V I I I
Traditional
wooden
houses
4. Guidelines for Urban Development Managing Strategy
of Uskudar
The narratives of the Uskudar history about urban transformation in the past could be
used as a basis to prepare urban development guidelines. In order to prepare possible
principles how to manage and create space inside the existing fabric, factors playing
the role in the evolution of the urban patterns should be discovered and discussed.
Preparation process of guidelines for urban development should be simplified. Future
urban development should be based not just on analyses of morphological characteristics, number of existing traditional structures that determine characteristics of the
dwelling types, but as well on awareness of existing values of the spaces. Traditional
neighbourhood should keep the traces of those who existed before.
Thus the possible solutions are always influenced with the number of users (inhabitants) of the space, as well as by the expected increase or declination of the number of
population.
The aspect mentioned above has to be considered as correlation among all features
that are present in the area. This approach could give possible answers how to solve
or improve transport, how to provide green area and other basic elements needed for
better quality of life taking into consideration all needs of inhabitants.
The architects, institutions and anyone dealing with these spaces have to have deep
awareness of the existing positive and negative elements in order to provide the best
solution.
262
URBAN TR ANSFORMATION OF TR ADITIONAL NEIGHBOURHOOD IN USKUDAR
5. Conclusion
Most of the traditional neighbourhood of Uskudar has been reshaped and thus the
future urban development should be considered not just as the answer how to deal
with remained traditional single houses or even whole preserved block of houses, but
rather as the answer how to prepare future necessary actions inside existing urban
fabric.
The considerations of preparing future urban development of this neighbourhood
has to highlight importance of the approach that will take in consideration several
elements not just surrounding structures but also the process of former development.
During 1 th century changes in urban development have been expressed under specific circumstances as an effect of Westernization of social life and institutional structure.
Also the urban development was influenced by changes in transportation systems, fires
that were providing “clean” plots for new construction and growth of population. The
outcome of these changes is still strongly presented.
Having a clear picture of the past development process characterized with positive and
negative impact it will be possible to create a platform that will allow control over urban
transformation in the future preserving existing values, enhancing condition of the
living spaces of the inhabitants and users and adding new values in the urban fabric.
Future action should allow existence of old structures as well as new additions as an
inspiration and potential to express high creativity of the one that would be dealing
with the old and new structures and with the traditional neighbourhood as a unity
and entirety.
References
1.
Zeynep Celik . The Remaking of Istanbul Portrait of an Ottoman City in the Nineteenth Century,
University of Washington Press, 1 , pg.
.
Suraiya Faroqhip, From Anatolia to Istanbul and back again: travellers and sojourners in mid-sixteenth century Uskudar: From Byzantion to Istanbul years of a capital, Sabanci university Sakip
Sabanci Museum, 1, p.p.
-
.
Cahit Kayra, Istanbul mekanlar ve zamanlar, Akbank’in bir kultur hizmeti, 1 , pg. 1- .
.
Isil Kurtoglu, Typology of Urban Housing in 1 th Century Istanbul, Housing and settlement in Anatolia, A historical perspective, 1 , pg.
- 1
.
Jacques Pervititch, Istanbul in the Insurance Maps of Jacques Pervititch.
263
Foto: Ercan Yolgiden
BEYLERBEYİ SARAYI MOBİLYALARINDA
RÖLÖVE ÇALIŞMALARI
ARŞ. GÖR. ÖZGÜR ALGAN
Kocaeli Üniversitesi Mimarlık ve Tasarım Fakültesi
Saray kavramına bakıldığında; devlet ba kanlarının veya sultan ve yakınlarının
oturmalarına ayrılmı büyük konak olarak tanımlanan saray, Osmanlı’da sultanlara
ait yapılar, sadrazam ve hanım sultanlara ait konutlar olarak isimlendirilmi tir. Ba ta
padi ahlar olmak üzere, veziriazamlar ve devlet ileri gelenlerinin ikametgâhı durumunda olan Osmanlı sarayları, içinde bazı devlet görevlilerinin çalı tığı, yabancı devlet
temsilcileriyle görü melerin yapıldığı, siyasî ve idarî bazı merasimlerin düzenlendiği
kurumlar olup, kendine özgü bir yapıya sahiptir.1
1 . yüzyılda ba layan batılıla ma süreci 1 . yüzyılda çok büyük bir hız kazanmı tır.
1 .yüzyıl belki Osmanlı’nın en uzun yüzyılıydı. Islahat hareketleri, Tanzimat ve Me rutiyet’in ilanı gibi olaylar Osmanlı devlet yönetiminde köklü deği ikliklere sebep
olmu tur. Batılıla ma sürecinin hızlandığı bu dönemde İstanbul’da mimariden ya ama
tarzına, eğitim kurulu larından sanayi kurulu larına kadar birçok alanda yenilikler
ya anmı tır.
Osmanlı’da mimari alanda 1 . yüzyıldaki yenilik 1 . yüzyıldakinden farklıdır. 1 .yüzyılda gelenek tümüyle yadsınarak değil, bazı batılı imgeler denenerek olmaktadır. Bu
bağlamda 1 . yüzyıl Osmanlı saraylarında batılı saray imgesi geleneksel malzeme ve
biçimlerle yorumlanmı tır. Fakat 1 . yüzyılda bu yeterli görülmeyerek, neredeyse tamamen batı tarzında olan Çırağan, Dolmabahçe, Beylerbeyi gibi saraylar yapılmı tır.
(Resim 1) Bu ve benzeri yapıların mimari tasarımlarında Neo-Klasik ve Neo- Barok
çizgiler daha ön planda tutulmu tur.
265
Ü S K Ü D A R
S E M P O Z Y U M U
V I I I
Resim 1:
Beylerbeyi Sarayı
(fot. Özgür
ALGAN)
Dikdörtgen bir zemin alanı üzerine oturmu olan Beylerbeyi sarayı kuzey güney doğrultusu üzerine yerle tirilmi ; güney kesimi selamlık, kuzey kesimi ise harem olarak iki
ana bölümden olu maktadır. Bodrumuyla beraber üç katlı olarak düzenlenen saray
oda, salon, 1 hamam, banyo ve tuvalet bulunmaktadır. Türk evi plan anlayı ına
uygun olarak ortada bir sofa ve kö elerde odalar eklinde bölümlenmi tir. Dı görünümüyle dönemin batı kaynaklı etkilerini yansıtan saray, Rönesans ve barok karı ımı bir
anlayı la yaptırılmı tır. İç düzenlemede geleneksel motiflerden türetilmi süslemeler
kullanılmı tır. Renkli kalem i i süslemeler, geometrik motiflerle rumi ve palmetler
gibi bitkisel motiflerden olu maktadır. Bu motifler barok tarza uygun biçimde, gölgelendirilerek üç boyutlu olarak verilmi tir. Tavanlarda kullanılan natürmortların bu
klasik motiflerle verilmesi ve hat i lerinin rokoko motiflerle i lenmesi eklektik anlayı
egemenliğini göstermektedir.
Berlerbeyi sarayı müzesinde bulunan mobilyalar o dönemin ya antısını yansıtan
orijinal eserlerden olu makla beraber, sarayın üç ayrı dönemde farklı amaçlarla kullanılması nedeniyle saraylar arası e yalar gidip gelmi tir.
Beylerbeyi sarayındaki mobilya grupları daha çok Avrupa’nın 1 . yüzyıl beğenisini vurgulayan barok ve ampir tarzındadır. Bunun yanı sıra Türk i çiliğinin sergilendiği sedef
kakmalı mobilyalar da bulunmaktadır. Dö emelik kuma ve perdeler genellikle saray
fabrikası olan hereke kuma ları kullanılmı tır. Saray yazlık olarak tasarlandığından
herhangi bir ısıtma sistemi kullanılmamı tır.
266
B E Y L E R B E Y İ
S A R A Y I
M O B İ L Y A L A R I N D A
R Ö L Ö V E
Ç A L I Ş M A L A R I
Çizim 1:
Beylerbeyi Sarayı
Kat Planları (Milli
Saraylar Ar ivi)
numaralı Harem Sedefli Salon: Saraydaki Harem bölümünün birinci katında yer
alan ve harem halkının vakit geçirdiği bir dinlenme mekanıdır. Sarayın kuzey kısmında
yer alan dikdörtgen planlı salonun boyutları , metre x 11. metre ve yüksekliği ,
metredir. Salonda dört kapı ve üç pencere yer almaktadır. Salon sedefli mobilyalarla
dekore edildiğinden bu adı almı tır. Buradaki sedef kakmalı masa, dolaplar ve konsollar “İstanbul i i” olarak tanımlanır. Her biri sedef i çiliğinin özgün örneklerindendir.
(Çizim - - )
267
Ü S K Ü D A R
S E M P O Z Y U M U
V I I I
Resim : Sedefli
Odada bulunan
dolap, konsol,
masa ve saatli silah
dolabından olu an
mobilyalar (Fot.
Özgür ALGAN)
Çizim : Sedefli
Konsolun Detay
Çizimleri (KOU
İçmimarlık
Bölümü Ar ivi)
Çizim : Sedefli
Konsol Rölövesi
(KOU İçmimarlık
Bölümü Ar ivi)
268
B E Y L E R B E Y İ
S A R A Y I
M O B İ L Y A L A R I N D A
R Ö L Ö V E
Ç A L I Ş M A L A R I
Çizim : Dolabın
sedefli olmasının
yanında gizli
kapaklı olması
mobilyanın
farklı bir özellik
katmı tır. (KOU
İçmimarlık
Bölümü Ar ivi)
Resim : yazı
masasındaki gizli
çekmeceler acık ve
kapalı görünü ü
(Fot. Özgür
ALGAN)
numaralı oda: Harem bölümünün birinci katında, Sedefli salonun hemen yanında
yer almaktadır. Sedefli salonun doğu tarafında yer alan koridordan bu odaya giri sağlanır. Sarayın kuzeydoğu yönüne bakan dikdörtgen planlı odanın boyutları , metre
x , metre ve yüksekliği , metredir. Odada bir giri kapısı ve dört pencere bulunmaktadır. II. Abdülhamid sürgündeyken çalı ma odası olarak bu odayı kullanmı tır.
Odadaki oyma i lerinin sergilendiği padi ah tuğralı yazı masası ve dolaplar Fransız
yapımıdır.
269
Ü S K Ü D A R
S E M P O Z Y U M U
V I I I
Çizim : Çalı ma
masasının rölöve
planı (KOU
İçmimarlık
Bölümü Ar ivi)
Çizim : Çalı ma
Masının Ön ve Yan
görünü lerinin
Rölöveleri (KOU
İçmimarlık
Bölümü Ar ivi)
Masa 1 X cm ölçülerinde olup; aynı zamanda ön tarafında çekmece bulunmakta
fakat masanın tablası aynı zamanda kapak görevi gören yüzeyin dı arıdan bakıldığında
buraya çekmece gözü bulunduğunu anlamak güç. İlk çekmeceyi, i lemeler arasına
yerle tirilen gizli bir düğme ile açılabilmektedir. İkinci çekmeyi ise ancak ilk gözü
açtıktan sonra altına saklanan ba ka bir düğmeye basarak çekilebilmektedir. Masanın
ortasına gömme eklinde yapılan aynanın da bir i levi var. Oturan ki inin arkasından
geçen yada sağ ve sol tarafta duran birini fark edilmesini sağlıyor.
1 numara harem giri salonu: Harem halkının saraya giri çıkı larda kullandığı bölümdür. Saraya kuzeyden giri buradan sağlanmaktadır. Giri in tam kar ısında, selamlık
bölümlerinden daha sade olarak tasarlanmı olan, harem alt katıyla üst katını bağlayan
çift taraflı bir merdiven bulunur. , m x 1 , m. boyutlarında olan dikdörtgen planlı salonun yüksekliği , metredir. Giri kapısının sağında ve solunda kapıyla aynı
270
B E Y L E R B E Y İ
S A R A Y I
M O B İ L Y A L A R I N D A
R Ö L Ö V E
Ç A L I Ş M A L A R I
Çizim : Masanın
Ölçülü Rölöveleri
(KOU İçmimarlık
Bölümü Ar ivi)
Çizim : Masanın
Detay Çizimleri
(KOU İçmimarlık
Bölümü Ar ivi)
boyutlarda iki pencere yer almakla birlikte giri kapısının hemen kar ısında bir üst
kata bağlantıyı sağlayan çift kollu bir merdiven yer almaktadır. Merdiveni iki mermer
sütun ta ımaktadır. Giri salonu iki odaya ve iki koridora olmak üzere dört mekâna
açılmaktadır. Mekanın ortasında x1 cm ölçülerinde ah ap masa bulunmaktadır.
Masanın süslemelerinde geleneksel motifler kullanılmı tır.
Masanın süslemeleri, saray genelinde olduğu gibi geometrik panolar halinde süslüdür.
Orta kısımda kare ile iki yanında birer dikdörtgen yer alır. Bunları kö elere yerle tirilen kare ve aralarındaki dikdörtgen ku atılmı tır. Yaldız profilli çıtalarla çerçevelenen
271
Ü S K Ü D A R
S E M P O Z Y U M U
V I I I
Resim :
nolu
odada bulunan
yatak (Fot. Özgür
ALGAN)
Çizim 1: Yatağın
ön görünü
rölövesi (KOU
İçmimarlık
Bölümü Ar ivi)
panoları, uçlarında rozet çiçeklerle birbirine bağlanan ye il kartu larla bezeli bordürler
ayrılarak ku atır. Ortadaki kare çerçeve içerisinde, profilli çıtalarla olu turan ikinci bir
çerçeve yer alır. Kö eleri oluk pahlı çerçevenin göbeğinde bir yıldızın yer aldığı dilimli
madalyona yer verilmi , kırmızı renkli madalyonun içi geçmeli geometrik kompozisyon ve bitkisel motiflerle süslenmi tir. Madalyonların köselerine kırmızı üzerine sarı
renkli palmet ve rumilerden olu an bitkisel motifler i lenmistir.(Çizim ) Orta panoları
ku atan dikdörtgen çerçevelerde daireler içinde çiçek demetlerine yer verilerek yanları
kırmızı zemin üzerine sarı ve mavi renkte stilize bitkisel motiflerle bezenmi tir. Köselerdeki karelerde mavi üzerine kırmızı çiçek motifi islidir.
numaralı oda: Selamlık bölümünün birinci katında, Mavi Salonun çevresindeki dört
odadan birisidir. Sarayın doğu cephesinde yer alan dikdörtgen planlı odanın boyutları ,1 metre x 11, metre ve yüksekliği , metredir. sultan Abdülaziz tarafından
yatak odası olarak kullanılan bu mekan, orijinal hamamı ve tuvaletiyle birlikte bir
272
B E Y L E R B E Y İ
S A R A Y I
M O B İ L Y A L A R I N D A
R Ö L Ö V E
Ç A L I Ş M A L A R I
Resim :
numaralı odada
bulunan masa ve
koltuk (Fot. Özgür
ALGAN)
Çizim 11: Masanın
ölçülü rölövesi
(KOU İçmimarlık
Bölümü Ar ivi)
suit eklinde hazırlanmı tır. Padi ah’ın maun, ceviz, sedef, bağa ve bronz süslemeli
muhte em karyolası ince i çiliğiyle odanın dikkat çeken elemanlarındandır. Bu oda
aynı zamanda saraya gelen ilk konuk olan Fransız imparatoriçesi Eugenie tarafından
da kullanılmı ve bu kullanım için yeniden düzenlenmi tir.
numaralı oda: Selamlık bölümünün birinci katında, Mavi Salonun kuzeydoğu
yönündeki bu ilk oda çevresindeki dört odadan birisidir. Dikdörtgen planlı odanın
boyutları , metre x 1 , metre ve yüksekliği , metredir. Odada bir giri kapısı
ve pencere bulunmaktadır. Selamlık bölümündeki diğer odalar gibi resmi amaçla
kullanılmı toplantı veya kabul odalarından biridir. Sultan Abdülaziz’in çalı ma odası
olarak tasarlanmı tır. Odada kullanılan Koltuğun ölçüleri
x cm ölçülerinde olup
günümüz mobilya ölçülerinden daha geni yapılmı tır. Koltuğun kuma ı ise hereke
fabrikasından üretilmi
nolu desen kullanılmı tır. Odada kullanılan diğer mobilya
ise x1 cm ölçülerindeki masadır. (Resim )
Panoda dilimli bir kemer olu turularak içi kırmızı zemin üzerine sarı ve mavi renkli
bitkisel motiflerle bezelidir. Aralarda çiçek demetleri de görülür. Yanlardaki simetrik
273
Ü S K Ü D A R
S E M P O Z Y U M U
V I I I
Çizim 1 :Koltuğun
ön ve yan görünü
Rölövesi (KOU
İçmimarlık
Bölümü Ar ivi)
konumlu panolarda, mavi konturlarla, stilize iri palmeti andıran iki motif zıt yönlü islenerek iç ve çevresi kırmızı, sarı ve mavi renkli stilize bitkisel motifleri ile süslenmi tir.
Sarayda bulunan diğer mobilyalarla aynı üsluptaki benzer motifler yan yana iki kez
sıralanmaktadır. Bazı motiflerin kesilmi olması bunların sonradan aplike edildiği izlenimi vermektedir. Masanın ayağındaki geni yüzeyinde bordürleri andıran süslemeler
görülür. “S”ler çizerek olu turduğu aralardaki açılan kısımların içine çiçek demeti veya
stilize bitki motifleri islenmi tir. Masanın süslemelerinde kırmızı, sarı ve mavi renklerin
ağılıkta olduğu Magrip üslubunda görülen ve moresk olarak adlandırılan motifler hakimdir. (Resim ) Bunlara Barok etkili çiçek demetleri gibi motiflerde katılarak eklektik
bir durum ortaya konmu tur.
Sonuç
Türk toplumu kendini koruma içgüdüsüyle içe kapalı ya am süren bir topluluktur. Bunun geli mesindeki en önemli neden ku kusuz göçebe toplum olarak ya adıkları süreç
boyunca etraftaki tehlikelere kar ı kendilerini koruma gereksinimden kaynaklanmaktadır. Tarihsel süreç içinde yerle ik düzene geçmelerinin ardından, ba ta ya adıkları
çevreyi daha fazla benimsemeye ba lamı lar, yine de yüksek duvarlar içine aldıkları
konutlarda dı a kapalı bir ya am sürmü lerdir. 1 . yüzyıldan itibaren Batı dünyası ile
kar ılıklı geli tirilen ili kilerin sonucunda kültürler arası payla ma artmaya ba lamı ,
1 . yüzyılın ortalarında Türk toplumu modern ya ama geçi için adım atmaya ba lamı tır. Deği en ya am ko ulları ve yere yakın oturma geleneği deği en konut biçimlerine göre yerden uzak, günümüzde kullandığımız oturma elemanlarına bırakmaya
ba lamı tır. Önceki yıllarda süregelen, yere yakın oturma alı kanlığını bırakmak ilk
ba larda toplum içinde zor kabullenilen bir eylem olmu , ancak modern ya amın
gerekliliklerini ya amaya ba ladıkça yerden yüksek oturma kavramı ko ulları dikkate
alındığında daha kabul edilebilir bir olgu hâlini almı tır. Geçirilen bu deği imin ardından günümüzde Türkler, ba ta oturma birimleri olmak üzere, mobilyaların ölçülerinde
deği meler ba lamı tır.
274
B E Y L E R B E Y İ
S A R A Y I
M O B İ L Y A L A R I N D A
R Ö L Ö V E
Ç A L I Ş M A L A R I
Dipnotlar
1
S. Hakkı Eldem, Kö kler ve Kasırlar, İstanbul 1
Çelik, 1
, II, s.1 .
, s.11
Semra Germaner, “XIX Yüzyıl Osmanlı Mimarlığında Oryantalist Eğilimler”, IX. Milletlerarası Türk
Sanatları Kongresi, Ankara 1 , II.
Milli Saraylar Kolleksiyonunda Hereke Dokumaları Ve Halıları, Milli Saraylar Yayınları 1
, s.
.
Kaynakça
Akat, Ay e, “Mimari Özellikleri ve Tarihteki Yeri Acısından Beylerbeyi Sarayı, Ankara Sanat,
Ankara 1 .
Akın, M. Rukiye, Beylerbeyi Sarayı ve Süslemesi, Hacettepe Üniversitesi Sanat Tarihi Bolumu
Bilim Uzmanlığı Tezi, Ankara 1 .
Akozan, Feridun, “Tarih Boyunca Türk Sarayları - Milli Saraylar”, Milli Saraylar Sempozyumu,
İstanbul 1 .
Algan, Özgür. “1 . Yüzyıl Batılıla ma Etkisiyle Osmanlı Sarayına Giren Mobilyanın Geli imi:
Dolmabahçe Sarayı Örneği” Kocaeli .
Arık, Ruchan, “Batılıla ma Donemi Anadolu Türk Mimarisine Bir Bakı ”, Osmanlı, Ankara 1
.
Arslan, Necla, “Osmanlı İmparatorluğu Döneminde Besikta Sahilinde Saray Yerle imi”, Milli
Saraylar 1 -1 , Ankara 1 -1 .
Bakır, Betül, Mimaride Ronesans ve Barok, Osmanlı Ba kenti İstanbul’da Etkileri, Ankara .
Batur, Afife, “Batılıla ma Döneminde Osmanlı Mimarlığı”.
Batur, Afife, “Beylerbeyi Sarayı”, Dünden Bugüne İstanbul Ansiklopedisi, II, İstanbul 1
.
Batur, Afife, “İstanbul Mimarlığında Oryantalizm”, Arredamento Dekorasyon, sy. , İstanbul
1
.
Cezar, Mustafa, “Süslemeler Yönünden Dolmabahçe ve Beylerbeyi Sarayları”, Milli Saraylar,
Ankara 1 .
Dündar, Mesut, “Beylerbeyi Sarayı”, Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Ankara
Eldem, S. Hakkı, Kö kler ve Kasırlar, I-II, İstanbul 1
Eldem, S. Hakkı, Türk Evi Plan Tipleri, İstanbul 1
-1
.
.
Germaner, Semra, “XIX Yüzyıl Osmanlı Mimarlığında Oryantalist Eğilimler”, IX. Milletlerarası
Türk Sanatları Kongresi, II, Ankara 1 .
İrez, Feryal, XIX. Yüzyıl Osmanlı Saray Mobilyası, Ankara 1
.
275
Foto: Hakan Yayla
İSTANBUL MÛSIKÎSİNDE ÜSKÜDAR
GÖNÜL PAÇACI TUNÇAY
İstanbul Üniversitesi
Yaygın bir söyleyi le “İstanbul’un Fethi” olarak bilinen, târihî yarımadanın Sultan II.
Mehmed döneminde Osmanlı topraklarına katılmasından yüz yıl kadar önce Üsküdar,
İstanbullu idi. Bizanslıların Chrysopolis (Hrisopolis-Altın ehir) diye adlandırdıkları
bu semt, Sultan Orhan zamanından îtibâren Osmanlı toprağına dönü erek kültürümüzde ve kadim mûsıkî geleneğimizde önem ve öncelik kazanmı tı. Yahya Kemal de,
Üsküdar’ı “bir ulu rüyâyı görenler ehri” olarak nitelerken tam bu önceliği vurgular. O,
Cihangir’den bakarken “köhne Üsküdar’ın dost ı ıkları” nı görür; Tanpınar ise “…eski
saray bahçelerinden ba layıp Çengelköy’ü dönerek Üsküdar’da tamamlanan o latif ve
hayâlî gölgeler manzarası” nı tarif eder “Türk İstanbul” yazısında.
Tarihî kaynaklarda, fetihten sonra Fâtih’in bölgeden kaçan Rumların yerine Anadolu’dan gelen Türkleri yerle tirmesiyle, Üsküdar’ın dört kadılıktan biri olduğu; on altıncı
yüzyılda da mîrî binâların sayımında bu bölgede altı tekkenin mevcut olduğu bilgisi
yer alır.
Evliyâ Çelebi, döneminin Üsküdarlısını târif ederken, burada meskûn halkın arasında
“âlim ve sâlih” insanların çokluğuna dikkat çekmi tir.
Dolayısıyla, İstanbul kültürü ve müziği dendiğinde Üsküdar’ın, geçmi inden gelen bu
ayrıcalığı hissedilir olmu ve zaman ilerledikçe tabiî seyri içinde zenginle en bu köklü
gelenek, ehrin kültür ikliminde mühim bir odak hüviyetini kazanmı tır. Bu sayede
denilebilir ki İstanbul kültürünün bütünlüğü içerisinde, Üsküdar’ın maddî-mânevî
varlığı önemli bir temel te kil eder.
İstanbul müziği ve Üsküdar semti bir arada dü ünüldüğünde, bu kadar geni bir açıdan
bakabilmenin zorluğunu bertaraf etmek için konuyu belli ba lıklar altında gruplamak
gereği doğar. Bunlardan en önemli olan grup, Üsküdar’ın mûsıkî yapılan târihî mekânlarıdır. Burada da akla ilk gelenler, özetle, dînî mûsıkînin ya adığı câmiler, tekke ve
277
Ü S K Ü D A R
S E M P O Z Y U M U
V I I I
Bergüzâr-ı Edhem
dergâhlar ile sivil mûsıkî yapıları geleneğimizde önemli yer tutan Üsküdar Mûsıkî Cemiyeti’dir. Ba ka bir grup olarak Üsküdar’da doğup yeti mi , hayatının bir bölümünü
Üsküdar’da geçirmi veya Üsküdar’da medfun mûsıkî inaslar, bir arada zikredilecektir.
Ayrıca Osmanlı’dan günümüze intikal etmi olan müzik repertuarımızın içinde bu
semtle ilintilendirebileceğimiz eserler, ehir folklorü diyebileceğimiz “İstanbul Türküleri”nin içinden bazı örnekler ve özel olarak da, adı Üsküdar’la özde le mi olan
“Kâtibim Türküsü” üzerinde durulacaktır.
Tüm bu konular ele alınırken, Üsküdar’ın gündelik ya am kültürünün geçmi ine ve toplumsal ya ayı ın, insan ili kilerinin niteliğine ili kin bazı ipuçları bizlere ı ık tutacaktır.
Zaten müzik hayatın içinde var olduğu, bu ili ki sağlıklı devam ettiği müddetçe gerçek
hüviyetini bulur, o toplumun ayrılmaz bir parçası olarak sahicile ir. Toplum-müzik
ili kisi üzerine daha fazla ey söyleyebileceğimiz, bu ili kinin ilerleyi biçimi hakkında daha fazla ipucu bulabildiğimiz zaman dilimi, toplumun daha katılımcı olarak
278
İ S T A N B U L
M Û S I K Î S İ N D E
Ü S K Ü D A R
ya amaya ba ladığı, ileti im ve payla ım araçlarının geli tiği dönemlere rastlar. Yakın
mûsıkî tarihimizde özellikle Tanzimat İstanbul’unun mûsıkî hayatı hakkında daha fazla kaynaktan yansıyan bilgilere göre mûsıkî ortamları canlı, çok katılımlı bir görünüm
arz etmekte; varlıklıların konaklarından ve kapalı devre nitelikten çıkıp, geni halk
kitlelerinin gündelik hayatına doğru yayılmaktadır. Konaklardaki fasıllardan çalgılı
kahvelere, tema a sanatından sandal sefalarına, mesire yerlerindeki toplu eğlencelerden salon konserlerine dek uzanan çe itli biçim ve üslûplarda mûsıkî icrâ edilmekte ve
İstanbul’un belli bölgeleri, mûsıkî âlemlerinin merkezi haline gelmektedir.
Bu arada, 1 . yüzyılın sonlarından itibaren bugünkü mûsıkî algılarımızı netle tiren
önemli bir geli me olarak seslerin kaydedilebilmesi sürecinin ba ladığını görmekteyiz.
Fonografın Weinberg tarafından İstanbul’a ilk getirildiği yıl 1 ’tir ve Hafız A ir Efendi’nin ısrarıyla birkaç ki i Bahçekapı’da Gülistan mağazasını açmı lar, burada fonograf
kovanları satmaya ba lamı lardır. Bu fonograflarda ba ta me hur Udî Nevres Bey ve Hânende Üsküdarî Fuat Bey’in icrâları yer alır. Daha sonra da gramofon ve daha dayanıklı
olan devirli ta plaklara dönemin ünlü müzisyenlerinin icrâları kaydedilerek daha da
yayılmı lardır. İstanbul’da çe itli plak fabrikaları kurularak çoğu kayıt İstanbul’da yapılmaya ba lanır ve plaklar gündelik hayatın önemli bir parçası haline gelir. Hatta mûsıkî
âlemlerinin destekleyicisi olarak bazan gramofon ve plaklar da mesire yerlerine ta ınmaktadır. Bir yandan da mûsıkînin ya atıldığı, icrâ ve me k edildiği yeni payla ım alanları
olarak çe itli semtlerde mûsıkî cemiyetleri ve me khâneler açılmaya ba lamı tır.1
Ayrıca, İstanbul folkloru dahilinde sayılabilecek semâi kahveleri geleneği, ramazan
gecelerine özgü olarak belirli yerlerde sürdürülmü ve halk tarafından yoğun bir ilgiyle
izlenmi tir. İyice temizlenip, süslenip püslenen bir kahvede birkaç saz e liğinde semâilerin, mânilerin ve çoğünlükla irticâlî müzikli atı maların, dinleyenlerin huzurunda
söylenmesi âdetinin . yüzyıla kadar devam ettiği bilinmektedir. “Mûsıkî Folkloru
Tetkiklerinden” üst ba lıklı bir yazıda, 1 . Yüzyıl sonlarındaki semâi kahvelerinin en
me hur ve zengin olanlarının ehzadeba ı-Çukurçe me ve Be ikta semâi kahveleri
olduğu belirtilerek, “…Firuzağa’da, Eyüp’te, Kasımpa a’da, Üsküdar’da da var idi ise
de bunlar umumun gittiği, bildiği yerler değildi; bunlara civar halk giderdi” diye yazmaktadır.
. yüzyıl ba larında Üsküdar ve civarında, gündelik eğlence ve mûsıkî hayatı hakkında
intibâ sahibi olabileceğimiz, İkdam Gazetesi duyurularından bazı örnekler a ağıdadır:
- Üsküdar’daki tiyatroda ince saz takımınca âhenk.Yöneten Kemanî Tahsin Efendi (
ve . 1 . 1 )
- Üsküdar Horhor civarındaki Karakol Sokağında
Ramazan 1 1 ( .1.1 )
ak amı “Güvey Düğünü” adlı arkılı ve rakslı mükemmel oyun. Yöneten Halil Efendi
( 1. 1. 1 )
279
Ü S K Ü D A R
S E M P O Z Y U M U
V I I I
- Üsküdar Selimiye’de hamam kahvesinde oyun ve ince saz takımınca âhenk. Yöneten Mehmet Efendi ve Hânende ükrü (1 ve 1. . 1 )
- Üsküdar Hayalhâne-i Osmânî Kumpanyası “Köy Çiftçileri” adlı perde gülünçlü
oyun ile ince saz takımınca âhenk. Yöneten Hasan Bey ve Kemençeci Ağa Bey (1. .
1 )
- Üsküdar’da Kısıklı’da Setba ı mesiresinde perdeli arkıl komedi. Yöneten Hakkı
ve Arif Efendi ( . . 1 )
- Üsküdar Bulgurlu’da “Penbe Kız” adlı perde arkılı ve rakslı oyun. Yöneten Hasan
Bey (1 . . 1 )
- Üsküdar Bağlarba ı Tiyatrosu’nda “Pol’ün Düğünü” adlı perde arkılı oyun. Yöneten evki Bey idaresinde (1 . . 1 )
- Üsküdar Bağlarba ı Tiyatrosu’nda “Ölmü Zannedilen Bir Kız” adlı perde davullu
ve zurnalı oyun. Yöneten evki Bey ( . . 1 )
- Üsküdar Küçük Çamlıca mesiresinde her Cuma ve Pazar günleri ince saz takımınca
âhenk. Kemânî Bülbülî Salih Efendi ve Udî Cemil Bey tarafından (1 . . 1 )
- Küçük Çamlıca mesiresinde her Cuma ve Pazar günleri ince saz takımınca âhenk.
Yöneten Kemânî Bülbülî Salih Efendi (1. . 1 )
- Bağlarba ı’ndaki tiyatroda kantolar ve ince saz takımınca âhenk. (1 . . 1 1)
- Üsküdar İcâdiye tepesindeki tiyatroda ince saz takımınca âhenk. ( 1. . 1 11)
- Üsküdar Pa akapısı’nda Millî Osmânî Tiyatrosu’nda ince saz takımınca âhenk.
( . .1 1 )
- Üsküdar Pa akapısı’nda Dilkü â Tiyatrosu’nda ince saz takımınca âhenk. ( , , 1 ,
1 , , , . . 1 1 ve 1. . 1 1 )
- Üsküdar İcâdiye Tiyatrosu’nda ince saz takımınca âhenk. ( . . 1 1 )
Özellikle . yüzyıl ba larında artmı olan ve daha çok Beyoğlu- Pera bölgesinde yoğunla an bu eğlenceler, ehzâdeba ı- Direklerarası civarındaki eğlencelerin giderek daha
modern konu ve sunumlarla tertiplenmi biçimleri olarak göze çarpmaktadır. İstanbul
halkının her mevsimde eğlenebileceği açık-kapalı mekânların ve faaliyetlerin varlığına,
İstanbul’dan yolu geçen batılı ziyaretçi ve seyyahların yazdıklarında çokça ahit olunur. Üsküdar bölgesinde de aynı sıklıkta olmasa bile bu müzik ve gösteri faaliyetleri
yapılmı tır. Ayrıca ba langıçta ehzâdeba ı, Vezneciler, Laleli gibi semtlerde açılmı
olan enstrüman, usûl, nota ve nazariyat derslerinin verildiği, müzik malzemelerinin
satıldığı mekânların yanısıra, Üsküdar’daki bazı adreslere de dönem yayınlarında ara
sıra rastlanır.
280
İ S T A N B U L
M Û S I K Î S İ N D E
Ü S K Ü D A R
Bir taksim
notası, fonda
Kız kulesi
Örneğin 1 ’lerin ba ında tanınmı bir nota yayıncısı olan amlı Selim’in yayınlamı
olduğu Chant Turc: Dede Salih Efendi’nin Sabâ Saz Semaîsi ba lıklı notanın arka kapağında, amlı Selim’in Vezneciler’deki mağazası yanı sıra, notaların satıldığı mahallerin
arasında Üsküdar’da Kâğıtçı Hacı Hüseyin Efendi’ nin dükkânı da gösterilmi tir.
Yine Üsküdar’da Atlamata ı’nda Tevfik Efendi’nin kıraathanesi de nota satı ı yapılan yerlerin arasında yer alır.
İkdam Gazetesi’nde epeyce kere yayınlanmı olan ilanda, Ahmediye Caddesi’nde
.numaralı dükkânda Ud ve kanun muallimi Mahmud Efendi tarafından ud ve
kanun dersleri verildiği belirtilmektedir.
Yine aynı gazetenin . 1. 1 tarihli nüshasında da, ud, kanun ve keman sazlarını
satın almak isteyenlerin Üsküdar Karacaahmed Caddesinde A cıba ı kahvesi karısında 1 numaralı Vicen Usta’nın dükkânına müracaat edebilecekleri ve burada
usûl ve nota ile en mükemmel surette öğrenebilecekleri belirtilmektedir. Derslerin,
281
Ü S K Ü D A R
S E M P O Z Y U M U
V I I I
Kız kulesi
kantosu
(Notalı kartpostal)
ud, kanun ve keman muallimi Üsküdarlı Âmâ Hâfız Ahmed Bey tarafından verileceği
de ilave edilmi tir.
Temelde usta-çırak ili kisi ile aktarılan mûsıkî eğitimi söz konusu olduğunda, önemli
bir bilgi kaynağı da biyografilerdir. Üsküdar’da ya amı olan müzisyenlerin hayat hikâyeleri tarandığında göze çarpan bazı ayrıntılar, sosyal olarak da önemli ipuçları verirler.
Örneğin, 1 . yüzyılda ya amı ve Baba Hamparsum’dan tanbur öğrenmi olan Aleksan
Efendi’nin, hayatının büyük bölümü öhret ve varlık içinde geçmi ken ve Mısır’a davet
edilip orada da rahat bir hayat ya ıyorken, her eyi bırakıp İstanbul’a dönerek sefalete
dü mesi gibi. Tanbûri Aleksan Efendi’nin ya lılık yıllarında geçimini sağlamak için
Üsküdar Surp Karabet Kilisesi’nde Hamparsum notası dersleri verdiği bilinmektedir.
Benzer bir ekilde, 1
yılında ölünce Karacaahmet Mezarlığı’na gömülmü olan
bestekâr ve ilk güfte mecmuâsı mürettibi Hacı Hâ im Bey’in de, ömrünün son yıllarını
Üsküdar’daki evinde zaruret içinde geçirdiği ve günlük ekmek ihtiyacını kar ılamak
için Ekmekçi Bağdasar’a ders verdiği belirtilir. Hâ im Bey’in biki ve çiçek yeti tirmeyi
çok sevdiği ve derse gelen talebeleri bahçede çalı tırdığı da aktarılanlar arasındadır.
Bu genel giri ten sonra Üsküdar ve mûsıkî konusunu yukarda belirtilen ba lıklar altında ele almaya çalı alım:
Üsküdar’da Câmi Müziği
Enstrüman e liği olmayan ve tamamen dinî metinlere dayanan camî müziğinin İstanbul’da okunan ekliyle ezan, salâ, salât, tekbir gibi formlarıyla en geli kin ve sanatlı
seviyeye ula tığı ve halkın gündelik kültürünün önemli bir parçası olduğu mâlûmdur.
282
İ S T A N B U L
M Û S I K Î S İ N D E
Ü S K Ü D A R
Gelenekte be vakit, farklı makamlardan okunması âdet olan, bazı yakın camilerde
birbirini tamamlayan müzik cümleleri ile okunan “çifte ezan” gibi, Osmanlı İstanbul’unun tezyînatı olan bu sesler, bu ehre özgüdür. Her İstanbullu’nun kulağında,
bu seslerin tınladığı bir hikâye mevcuttur. Kültürel mirasımız ve özellikle dinî mekân
mimarî birikimi açısından zengin bir belde olan Üsküdar söz konusu olduğunda, verilecek örnekler de çoğalır.
Sultan Mecit ve Aziz dönemlerinde ya amı olan “Said Pa a İmamı” ismiyle tanınmı
Mevlidci Hasan Rıza Efendi’yle ilgili u sıradı ı birkaç anekdot, dönemini anlatması
açısından ilginçtir:
Orijinal bir Türk dinî metni olan “mevlid”in 1 . yüzyılın ortalarındaki en iyi okuyucularından olan Hasan Rıza Efendi, okuyu unu çok beğenen Sultan Aziz’in hünkâr
imamlığına tayin edilmesinden sonra, ilk cuma selamlığında, kendisine, padi ahın
falan hutbeyi okumasını irade buyurduğu söylenince, “Canım hangi hutbeyi isterse
onu okurum, öyle irade mirade tanımam” diyerek camiden uzakla mı , hükümdar da
onun bu davranı ını anlayı la kar ılayarak görevden affetmi tir.
Musahibzâde Celal Bey, “1
Muharebesinde Mevkîb alayı te ekkül ettiği sıralarda,
Sultantepesi’nde Hasan Efendi bir mevlid okur, duayı da kendisi yapar, Üsküdar’dan
okunan bu mevlidi Be ikta ’tan dinlerler.
(...) Salacak taraflarında bir evde kına gecesi yapılıyormu . Tesadüfen oradan geçen
Hasan Rıza Efendi, ahengi i itince dayanamamı ve derhal evden içeri girmi . Hane sahibi kendisini tanımıyormu , sarıklı ve cübbeli bir zatın uluorta böyle bir eğlence yerine
girmesi hayretini mucib olmu , fakat bir ey de söylemeyerek, buyurun, demi . Hasan
Rıza Efendi doğruca saz heyetinin bulunduğu yere gitmi ve bir fırsat dü ürerek ‘taksim’e
ba lamı , sonra defi eline almı ve sabaha kadar faslı idare etmi ” diye nakletmi tir.
. yüzyılda Osmanlı Cami müziği geleneğini Cumhuriyet dönemine ta ıyan en önemli
kaynaklardan biri de, Kur’an tilavetinde İstanbul ağzının son temsilcisi, “ eyhu’l-kurra”
Ali (Saadeddin) Efendi olup daha sonra aldığı Üsküdarlı soyadıyla tanınm tır. Üsküdarlı Ali Efendi, döneminin Üsküdar’daki önemli eğitim kurumlarından olan Üsküdar
Ravza-i Terakki Rü diyesi’nde Rü dü Efendi’den hâfızlığını tamamlamı ; tecvid ve
tashih- i huruf derslerini de Üsküdarlı Hâfız Ahmed Nazif Efendi’den almı tır. Çocukluğunda aile ortamında ve amcası Üsküdarlı Talât Bey’in konağındaki toplantılarda
geli tirdiği kültürü, bu çevrelerde edebiyat zevki ve mûsıki bilgisiyle zenginle mi tir.
Ali Efendi’nin mûsıki hocalarının ba ında bestekâr Hacı Fâik Bey gelmektedir ve kendi
ku ağında, geni klasik ve dinî mûsıkî mahfûzatına sahip olmakla tanınmı tır. Bayındırlı Mustafa Efendi’den kendine intikal eden Reisu’l-kurrâlık unvanını vefatına kadar
layıkıyla ta ıyan Ali Efendi’nin en tanınmı özel talebesi, kabiliyetiyle ve okuyu undaki
mükemmellikle . yüzyılın en önemli seslerinden Hâfız Kani Karaca’dır.
283
Ü S K Ü D A R
S E M P O Z Y U M U
V I I I
Hâfız Ali Üsküdarlı, klasik Türk mûsıkisini iyi bilmekle birlikte kendine mahsus tavrıyla
okuyan, Kur’an tilavetine en iyi uygulayan bir usta olarak tanınmı ve ölünceye dek
vazife yaptığı Yeraltı Camii’ndeki tilavetleri büyük rağbet görmü tür.
Yukarıda sözü edilen çifte ezan okuma geleneği, genellikle öğle ve ikindi ezanlarında
Yeni Câmi olarak bilinen Vâlide Sultan Câmiî ile Mihrimah Sultan Câmiî arasında devam etmektedir. İstanbul’un yakın geçmi inde, insanların kulaklarında ve ruhlarında
derin izler bırakan bu seslerle ilgili pek çok hâtıra vardır:
“Eskiden müezzinler minârenin erefesine çıkarak ezân okurdu. Bunlar, civardaki câmilerin müezzinlerinin de minâreye çıkmı olduğunu görmeden ezâna ba lamazlardı. En
büyük câminin müezzini ezâna ba lar, ilk cümleyi nidâ ettikten sonra daha küçük câmilerin müezzinleri sırayla aynı cümleyi nidâ ederler ve ezân bu minvâl üzere sürüp giderdi.
Bu usûlün Emevîler devrinde am’da icâd edilen bir usûl olduğu rivâyet edilmektedir.
Üsküdar’da meselâ ilk olarak Gülnû Vâlide Sultan Câmii ezâna ba lardı. Ondan sonra
mücâvir câmi ve mescidlerden, ikinci sırada İskele Câmii, üçüncü sırada eyh Câmii, daha
sonra Davutpa a Camii ve Selmanağa Mescidi sırayla ezâna ba larlardı. Eğer Gülnû
Vâlide Sultan Câmii müezzini sabah ezânına sabâ makāmından ba lamı sa diğerleri de
edeben sabâdan ba lardı. Selâtin câmilerde, nâdiren, iki müezzin iki ayrı minâreden aynı
anda fakat bu kurallara uyarak ezân okurdu. Buna genellikle ‘çifte ezân’ denirdi.”1
Bir semtin ki iliğini, tarihî yapıları, ahâlisi, çevre düzenlemesi, ağaçları ve benzeri somut eyler de olu turur ku kusuz; ancak bir ba ka katman olarak ta a, toprağa, havaya,
suya sinen sesleri inkâr etmek mümkün müdür? Bu seslerin ta ıdığı anlamlar, yarattığı
çağrı ımlar, görünür olan eylerden çok daha anlamlı ve derindir bâzen. Müzik bizzâtıhî hâfıza demektir; toplumsal hâfıza içinde müziğin yeri ise çok önlerdedir:
“Çocukluğumda Emetullah Gülnû Vâlide Sultan Câmii’nin (yâni, halk arasında, Yeni
Câmi’nin) ki ilik bir müezzin kadrosu vardı. Ba müezzin (ya da eski tâbiriyle Sermüezzin) bir Bektâ î babası olan Abdüllatif Baba idi. Diğerleri arasında Celvetî-Melâmî
E ref Ede Efendi vardı. Hepsi de hâfız ve mûsıkîye bihakkın vâkıf kimselerdi.
Öte yandan Mihrimah Sultan (ya da İskele) Câmii’nin âbanî imâmı Nâfiz Uncu Efendi’nin de sesi, babam hâfız Nurullah beyin naklettiğine göre hârikulâdeymi . Ayasofya
Câmii’nde mukābele okuduğu zamanlarda câmide izdihâm olur, bilhassa hanımlar
Nâfiz Hoca’yı dinlemek üzere bu câmie fevc fevc akarlarmı .
(…..) Üsküdar’ın müezzinleri arasında merhûm hâfız âmâ Tevfik’i de unutmamak
lâzımdır. Âmâ Tevfik iri yapılı, gür ve pürüzsüz sesli, mûsıkîye â inâ ve hadîs bilen bir
zâttı. Yaz olsun kı olsun her namaz vakti Yeni Câmi’nin iki minâresinden birinin ilk
erefesine çıkar ve o gür ve dâvûdî sesiyle ezân okuduğu zaman bütün Üsküdar ayağa
kalkar bu usta sesi hu û içinde dinlerdi.”11
284
İ S T A N B U L
M Û S I K Î S İ N D E
Ü S K Ü D A R
Sâz ü söz
Dergisi, Mevlevîler
Üsküdar’daki Belli Başlı Tekke ve Dergâhlar
Bu mekânların en ba ında 1 1- yıllarında kurulmu olan Üsküdar Mevlevîhânesi
gelir. Bilindiği gibi Osmanlı klasik müziği içinde Mevlevîhâneler, önemli bir mûsıkî
icrâ ve aktarım merkezi niteliğini kazanmı tır. Buralarda Mevlevîlerin müzikal formları
(Mevlevî âyini, ilâhî, naat vs) yanı sıra lâ-dînî mûsıkî eserleri de icrâ edilmi ve bu
mûsıkî kültürünün ya atılmasına büyük oranda katkıda bulunulmu tur.
Üsküdar Mevlevîhânesi’nin özelliği, ta radan İstanbul’a ve İstanbul’dan Anadolu’ya
hareket eden dervi lerin konaklaması temel amacıyla tasarlanmı olması; bu nedenle
de mukabele ve mûsıkî geleneği açısından diğer tekke ve zâviyeler kadar i tihar etmemesidir. Kurucusu Halil Numan Dede, İstanbul’un büyük ve önemli Mevlevîhânelerinden Kulekapısı (Galata) Mevlevîhânesi’nin de postni inidir.
Üsküdar Mevlevîhânesi’nin mîmârî açıdan en dikkat çekici özelliği, sanat târihçisi
Baha Tanman’ın ifâdesiyle,“sûfî çevrelerde velîlerin mânevî takipçilerinin yakınında
285
Ü S K Ü D A R
S E M P O Z Y U M U
V I I I
eyh Edhem
Efendi
(Mü takzâde)
olmasının yansıması olarak” semâhânenin altında türbe bulunmasıdır.1 Kökleri erken
dönem Türk-İslâm yapıları olan kümbetlere kadar götürülebilecek olan bu husûsu,
biraz da öznel bir yorumlamayla mûsıkî alanına te bih edersek görürüz ki; İstanbul
mûsıkîsi içinde Üsküdar’ın doğal olarak ifade ettiği mânâ, bu zorlamasızlık, temellerini
biraz da bu yakınlığa borçludur.
Üsküdar Mevlevîhânesi’nden mûsıkî alanında bir çok usta yeti mi ve birçok sanatkâr
bu mekânın müdâvimi olmu tur. Hammamizâde İsmail Dede’nin öğrencilerinden
olan Üsküdarlı Vahib Efendi (v. 1 ), Mevlevîhâne’nin kudümzen ba ılığını yapmı tır.
Neyzen ba ılarından biri ise me hur Aziz Dede’dir; öldüğünde mevlevîhânenin haziresine, duvarın yanına gömülmü tür. Türbede medfun olan Hafız Abdürrahim eydâ
Dede ise 1 .Yüzyılın son yarısında ya amı olan değerli mûsıkî inâslardandır. III. Selim’in kendisini çok takdir ettiği ve Hacca gönderdiği belirtilmektedir. Diğer bir önemli
neyzen Üsküdarlı Sâlim Bey uzun yıllar mevlevîhânede ney çalmı ; Üsküdarlı Kemânî
286
İ S T A N B U L
M Û S I K Î S İ N D E
Ü S K Ü D A R
Rıza Bey, Mahmutpa alı Hakkı Bey, Neyzen Osman Dede ve gibi birçok sanatkâr da
Üsküdar Mevlevîhânesi’ne devam etmi lerdir.
1 . yüzyılın ikinci yarısında ya amı olan önemli ahsiyet, Üsküdar’daki evinde uzunca
bir müddet münzevi hayatı ya ayan Ahmed Celâleddin Dede, Üsküdar Mevlevîhânesi
eyhi Hüseyin Azmi Dede’nin oğludur. Geni mûsıkî bilgisi olan, mesnevîhan, naathan
ve iyi bir neyzen olarak bilinen Ahmed Celâleddin Dede’nin Hamparsum ve batı notasını da çok iyi bildiği kaydedilmektedir.1
Pek çok tarikat eyhi Üsküdar’da tekke kurmu tur. Bugün Üsküdar’ın bilinen en eski
ve büyük Müslüman mezarlığı, Bektâ î dedesi Karaca Ahmed’in adını ta ımaktadır.
Mevcûdiyeti bilinen tekkelerin hususiyetlerine bakıldığında Üsküdar’ın tasavvuf
geçmi inin zenginliği de görülür. Bu ortamlarda bulunan ve buralardan feyz alarak
mûsıkî görgü ve estetiğini geli tiren pek çok mûsıkî inas, İstanbul mûsıkî kültürünün
geli imine de katkıda bulunmu tur.
Âyin yapıldığı günlerin adıyla da anılan bu tekkelerin bazıları unlardır:
Cuma tekkeleri: Aziz Mahmud Hüdâî Tekkesi (Celvetî), Sultantepe’de bulunan Özbekler Tekkesi (Nak î), Hallaçbaba Tekkesi (Sâdî), Doğancılar Nasûhî Tekkesi ( âbânî);
Cumartesi tekkeleri: Selâm-ı Ali Tekkesi (Celvetî), Sandıkçı eyh Edhem Efendi Tekkesi
(Rifâî), Balaban Tekkesi (Cerrâhî); Çar amba Tekkeleri: İskenderbaba Tekkesi (Celvetî),
Çinili Ümmî Ahmed Tekkesi ( âbânî); Per embe: Ârif Dede Tekkesi (Cerrâhî) gibi.
Bestekâr Hacı Fâik Bey’in ağabeyi Neyzen Sâlim Bey’in, 1
senesi ramazanında bir
Cumartesi gecesi Üsküdar Sandıkçı Rifâi Dergâhında neyle taksim ederken kalp krizi
geçirerek ölmü olduğu bilinmektedir:
“İsm-i Celâl’e ba landığı sırada Sâlim Bey ney ile gayet güzel bir u ak taksimi yapmı ,
ism-i celâl, zikr-i erîf-i kalbî zikre döküldüğü esnâda Sâlim Bey u ak makamından
ehnaz makamına geçip, bir ufak ehnaz seyri gösterip zâkirba ı Dellal Osman Efendi
ile birlikte ehnaz taksim ettikten sonra Sâlim Bey hafif bir sadâ ile zâkirba ı Osman
Efendi’ye Kerîm Allah, Rahîm Allah’ ilâhisinin okunmasını i aret etti. Salim Bey’in
arzu ettiği bu ilâhiyi Osman Efendi okumağa ba lamı , müteakiben Sâlim Bey teslim-i
emanet etmi tir”1
Üsküdar Sultantepe Özbekler Tekkesi’nin sanatkâr eyhi Edhem Efendi’nin (1 -1 )
ya adığı zamanlarda dergâh, devrin önemli ilim, kültür ve sanat merkezlerinden biri
haline gelmi tir. Ayrıca millî mücadelede Anadolu’daki ilk direni i ba latan, Özbekler
Tekkesi’dir. Mehmet Akif Ersoy, Halide Edip Adıvar, Adnan Adıvar, buradan Anadolu’ya
geçenler arasındadır. Halide Edip’in, Türk’ün Ate le İmtihanı ve Mor Salkımlı Ev adlı
eserlerinde, tekkeye sığını ları ve oradan Anadolu’ya geçi leri anlatılmı tır.
287
Ü S K Ü D A R
S E M P O Z Y U M U
V I I I
. yüzyılın kendine özgü âirlerinden Âsaf Hâlet Çelebi’nin (1 -1 ) Üsküdar Mevlevîhânesi’ne çok küçük ya ında gidip geldiği, yedi ya ında semâ etmeye ba ladığı ve
Beylerbeyi’nde kom u olduğu Rauf Yekta Bey’den mûsıkî dersleri aldığı bilinmektedir.1
Bu örnekten de, geçen yüzyılın Üsküdar’ının kültürel iklim ve zevk seviyesinin yüksekliği yeterince açık yansımaktadır. Mevlevîhâneler ve diğer dergâhlar, özünde mânevî
eğitim alınan ortamlardır; kimden nasıl geriye yansıyacağını zaman göstermi tir.
Mûsıkî Cemiyetleri Bahsinde Özel Bir Örnek:
Üsküdar Mûsıkî Cemiyeti
. yüzyılın ba larından itibaren Türk toplumunun sosyal yapısındaki ve ya antısındaki deği imlerin bariz artı ıyla müzik de daha fazla birlikte payla ılır olmu , bir takım
merkezlerde mûsıki me kleri, icrâları yoğunla maya ba lamı tır. Bu sürece ses kayıt
teknolojisinin katkısını da unutmamak gerekir. Mûsıki eğitimi birebir ili kiden ve sayısı
sınırlı, kapalı devre ortamlardan, cemiyetlere doğru geni lemi tir. Ayrıca II. Me rutiyet’in ilanından sonra sarayın mûsıki eğitimi konusundaki sınırlaması ve sarayda veya
zâdegân konaklarında mûsıki eğitimi veren öhretli müzisyenlerin halka çe itli mekânlarda ders vermeleri sonucunda canlı ve geni katılımlı bir mûsıki ortamı doğmu tur.
1 ’lerden itibaren çe itli mûsıki cemiyetleri, me khaneler kurulmu , ciddi sayıda
nota yayınlanmaya, plaklar basılmaya ba lanmı , konserler verilmi tir.
Türk müziği geleneğinde son derece önem ta ıyan sivil yapılar olarak zikredebileceğimiz mûsıkî cemiyetleri, İkinci Me rutiyet’ten itibaren, ba ta Daru’l-Feyz-i Mûsıkî
(bugünkü Üsküdar Mûsıkî Cemiyeti’nin öncülü diyebileceğimiz cemiyet), Darü’l-Mûsıkî-i Osmanî, Darü’t-Talim-i Mûsıkî, ark Mûsıkî Cemiyeti, Gül en-i Mûsıkî Heyeti gibi
farklı isimlerle ve İstanbul’un çe itli semtlerinde faaliyet göstermekte idiler. Ayrıca pek
çoğu kısa ömürlü olan özel mûsıkî okullarının ve ünlü bestekârların evlerde verdikleri
me klerin yanı sıra, özellikle sahne (tema a) sanatının giderek ilgi çekiyor olması sonucu, deği ik bir tarz da olu maya ba lamı tı. Tiyatro müzikleri, revü arkıları, kanto
ve operet tarzı müzikler yazılmaya ba lanmı ve bu alanda daha çok geleneksel müzik
bestekârları eser vermi lerdir.1
Bir kaç kez isim ve yer deği ikliği geçirmi olmasına rağmen, İstanbul’da kurulmu olan
yüzlerce mûsıkî cemiyetinin en uzun ömürlüsünün, Üsküdar Mûsıkî Cemiyeti olduğu
söylenebilir. Cemiyet bugün Üsküdar Doğancılar’da, burayı yıla yakın çalı tırıp ünlü
ünsüz pek çok mûsıkî inas yeti tiren Emin Ongan’ın adının verildiği sokakta faaliyet
göstermektedir; adı da 1 ’den itibaren “Emin Ongan Üsküdar Mûsıkî Cemiyeti”
olarak kabul edilmi tir.
Üsküdar Mûsıkî Cemiyeti önce, Daru’l Feyz-i Mûsıkî Cemiyeti olarak, Pa akapısı karısında
nolu ah ap konakta kurulmu tur ve ilk hocası Udi Sami Bey’dir. Üsküdar
288
İ S T A N B U L
M Û S I K Î S İ N D E
Ü S K Ü D A R
Üsküdar Dârü’lFeyz-i Musıki
Cemiyeti’nde bir
dönem reis olan
Udî İsmail Sami
Bey’in Osmanlı
Musıki Dosyası
Anadolu Mûsıki Cemiyeti adıyla da kısa bir süre çalı an cemiyet, 1 Haziran 1 1
yılında İhsaniye Salon Sineması’nda ilk konserini verir. Konserde piyanist Matmazel
Fulya (Akaydın) ve Tanburi Selahaddin (Pınar) dahil olmak üzere onbir saz ve dört
ses sahneye çıkar ve “Üsküdar ahâli-i muhteremesine muhte em bir gece” ya atırlar.
Telgrafçı Ata Bey’in gayretleriyle yeniden yapılanan ve Muzıkalı Celal Bey, Bestenigâr
Hoca Ziya Bey, Ali Rıfat Bey (Çağatay) gibi önemli hocalarla eğitim veren cemiyet
1 ’de Üsküdar Mûsıki Cemiyeti adını almı ve Müzeyyen Senar’dan Necati Tokyay’a,
İnci Çayırlı’dan Niyazi Sayın’a, Cüneyt Kosal’dan Yavuz Özüstün’e Türk Müziğinin çok
önemli isimlerinin yeti mesine katkıda bulunmu tur. Nice öhretli ya da öhretsiz,
yüzlerce müzik â ığı katılıvermi tir, bu sürüp giden ses ocağına.1
Üsküdarlı ünlü kemençevî Onnik Efendi’nin oğlu Kemânî Sarkis Efendi (1 -1 ),
Durakçı Behlül Efendi’nin yeğeni Üsküdarlı Bestenigâr Hoca Ziya Bey (1 -1 ) gibi
önemli müzisyenler bu cemiyette uzun yıllar saz çalmı , hocalık yapmı lardır.
289
Ü S K Ü D A R
S E M P O Z Y U M U
V I I I
1 ’de cemiyete katıldığından 1 ’deki ölümüne dek ömrünü-enerjisini-sevgisini
buraya bağlayan Kemânî ve bestekâr Emin Ongan, bu kurum için simge isimdir ku kusuz. 1 ’de o zamanki adı Daru’l-feyz-i Mûsıkî olan Üsküdar Mûsıkî Cemiyeti’ne
intisab etmi ve buradaki hocalardan da faydalanarak mûsıkî bilgisini daha üst seviyeye çıkarmı tır.
Ülkemizin en uzun ömürlü müzik dergisi olan Mûsıkî Mecmuâsı’nı Arel ve Laika Karabey’den sonra yıldan fazla süre ile çıkarmı olan Etem Ruhi Üngör (1 - ), bu
cemiyet ve Emin Ongan’la ilgili hatıralarını u cümlelerle aktarmı tır:
“Üsküdar Mûsıkî Cemiyeti diye ilk defa ondan i ittim de oraya gittim. Sene 1 , Eylül.
O zaman cemiyet Topta ı Cezaevi binasının bir odasında çalı ıyordu. Cezaevi tahliye
olunmu tu. Üç-dört basamak çıktıktan sonra hemen soldaki bir odadaydı. Oraya gittiğim zaman koroda on be -yirmi ki i kadar vardı. Sonradan tanıdığım Cüneyd Orhon
da korodaydı, o zaman kemençe çalmıyordu. Arif Sami de vardı. O zaman Arif’i yoktu,
Sami derlerdi. Benden altı ay sonra da Avni Anıl’la Berhayat Anıl geldi. İlk gittiğimde
arka tarafa oturdum. Emin [Ongan] Bey öne, ortaya oturdu. Elinde ud, önünde bir arkı
notası, çalıyor ve bir mısra’ını söylüyor. Bir daha, bir daha, bir daha, bir daha... Ondan
sonra sol ba tan ba layarak herkes onu tekrar ediyor. Bir de baktım herkes hem söylüyor
hem de ellerini böyle pata küte vuruyor. Bakıyorum, ben de yapayım diyorum, olmuyor.
Ben zannediyorum ki diz vurarak tempo tutuyorlar, halbuki öyle değil. Allah Allah bu
ne yahu diyorum kendi kendime. Meğer usûlmü o. Ama ben bir türlü tutturamıyorum onu. Derken sıra bana geldi. Aman Allah bir sesim çıkıyor!.. Zaten utanıyorum; o
zaman gencim, yirmi üç ya ında falanım. Ondan sonra, Emin Bey biliyor tabiî acemi
olduğumu, ho görüyor. Meğer geçtiğimiz eser Dede Efendi’nin hüzzam yürük semaisiymi : “Reh-i a kında edip kaddimi kütah gönül” Hani öyle basit bir arkı olsa neyse. Hiç
i itmediğim melodiler. Emin Bey’in kendisi de okuyordu. Tam bir me k. İki sistemi de
ya adım, me k sisteminin ba ka üstünlüğü var. Ben oradan sonra İleri Türk Mûsıkîsi’ne
transfer oldum. Orada me k yoktu; nota konuyor, solfej yapılıyor, ondan sonra çalanlar
çalıyor, söyleyenler söylüyor. Ama kapattınız mı akılda hiçbir ey yok. Halbuki Üsküdar
Mûsıkî Cemiyeti’nde geçtiğim karcığar faslı tamamen aklımda hâlâ. Yani me k yaptınız
mı notaya bakmadan kafaya yerle iyor. Emin Bey hem okuyor, hem ud çalıyordu. Öyle
adamlar kaldı mı imdi? Öyle kemanîler, udîler, kanunîler var mı imdi?
Emin Bey’den hiçbir ders kaçırmamak üzere tam yedi sene me k ettik.”1
Emin Ongan Üsküdar Mûsıkî Cemiyeti günümüzde bestekâr Âmir Ate idaresinde ve
deği ik hocalarla faaliyetlerini sürdürmektedir.
290
İ S T A N B U L
M Û S I K Î S İ N D E
Ü S K Ü D A R
Üsküdar’ın Mûsıkîşinasları
Aslında sayıca çok daha fazla olmasına rağmen, bu semtte doğmu , bulunmu veya
gömülmü olan mûsıkî inaslardan, temâyüz etmi olanlar kronolojik olarak a ağıda
özetlenmi tir. Ku kusuz burada bu ki ilerin Üsküdar’la olan bağlantılarını öne çıkaran
özetler yer almaktadır.1
Bezci-zâde Mehmed Muhyiddin Efendi (XVI-XVII. Yüzyıllar)
Aslen Konyalı olup gençken Halvetiyye tarikatına girerek bu tekkeden yeti mi tir. Zamanla bilgisini ilerletince Mehmed Ağa Tekkesine tayin olmu , sonra da Üsküdar’da
kendi adına yaptırdığı tekkeye yerle mi tir. Dinî formlarda bestelediği eserleri günümüze ula mayan sanatkâr, 1 11’de ölünce aynı tekkeye gömülmü tür.
Mehmed Efendi (Hâfız Kumral) (XVII. Yüzyıl)
Üsküdar doğumlu zakirba ı, hânende, bestekârdır. İstanbul’da doğmu , Üsküdar’da
yeti mi , Celvetiyye tarikatına intisap etmi ve tarikatın piri Aziz Mahmud Hudayi
tarafından yeti tirilmi tir. Sultan IV. Murad devrinde i tihâr etmi olan ve sesinin güzelliğiyle tanınan Hafız Kumral, hânendeliği ve zakirba ılığının yanı sıra besteleriyle de
ohret bulmu tur. Atrabu’l-asar’da otuzun üzerinde eser bestelediği ifade edilmektedir.
Mustafa Efendi (Tab’î) (XVIII. Yüzyıl)
Mûsiki tarihimizde önemli yeri olan bestekâr ve hattat olup, hakkında fazla bilgi
bulunmamaktadır. Takriben 1 .Yüzyıl ba larında İstanbul’da Üsküdar’da doğmu tur
ve mûsiki öğrenimi hakkında hiçbir kayıt yoktur. Eserlerine bakılırsa iyi bir öğrenim
gördüğü sonucuna varılabilir. iir ve hat sanatında da ustadır. Eserlerinin çoğunun
sözlerini kendisi yazmı tır. Döneminin ilim kollarında isim yapmı kimselerdendir.
Sultan III. Osman’ın padi ahlığı sırasında saray müezzinliğine, 1 yılında da Yeni
Saray kapıcılığı kâtipliğine getirilmi , Sultan III. Osman’ın ölümünden sonra bir ba ka
görevle saraydan ayrılmı tır. Mûsiki sanatında dehâ sahibi ustalar arasına katılan büyük bir bestekâr ve güçlü bir hânende olarak Enderûn’da mûsiki hocalığı da yapmı tır.
Tab’i Mustafa Efendi’nin 1 yılında öldüğü sanılmaktadır. Sicill-i Osmanî’de Sultan
III. Mustafa’nın padi ahlığı zamanında öldüğü belirtilmi tir.
Abdürrahim Hâfız Şeydâ Dede (ö. 1800)
Bestekâr, kudümzenba ı ve airdir ve daha çok eydâ Hâfız diye tanınır. Halvetiyye
tarikatına mensup bir zâtın oğludur. Küçük ya ta hâfız olmu , kısa bir süre sonra gözlerini kaybetmi , Devam ettiği mevlevîhanelerden edindiği bilgiler, gayreti ve kabiliyeti
291
Ü S K Ü D A R
S E M P O Z Y U M U
V I I I
sayesinde kısa zamanda kendisini yeti tirmi tir. Bestekâr ve neyzen olarak devrin önde
gelen mûsiki üstatları arasında yer alır. Yakın ilgisini gördüğü III. Selim tarafından
Hacca gönderilmi , Hac dönü ü evinde bir iki yıl inziva hayatı ya amı tır. eyh Galip
tezkiresinde onun için “ser-defter-i üstâdân-ı fenn-i mûsıkî” nitelemesini kullanmı tır.
Subhi Ezgi’nin bildirdiğine göre, hayatının son yıllarında Üsküdar Mevlevîhanesi’nde
de kudümzenba ılık yapmı tır. Yetmi ya larında iken ölmü ve Üsküdar Mevlevîhanesi Türbesi’ne defnedilmi tir.
Hâşim Bey (1815-1868)
Ömrünün son yıllarında Üsküdar’da ya amı mûsıkî inastır. On bir ya ında Enderun’a
kabul edilerek burada İlk hocası Dellalzade İsmail Efendi’nin yanı sıra akir Ağa ve
İsmail Dede Efendi’den dersler almı tır. Sultan Abdülmecid döneminde Serhânende
sıfatıyla Muzıka-i Humayun’un fasıl heyetini yönetmi , Sultan Abdulaziz’in tahta
cıkı ıyla müezzinba ılığa getirilmi tir. Hacı Arif Bey, Bolahenk Nuri Bey, Ekmekci
Bağdasar, Neyzen Salim Bey, Hacı Faik Bey öğrencileri arasındadır. Ömrünün son
üç yılını Üsküdar Tunusbağı’ndaki evinde fakirlik içinde geçirmi olup,1
yılında
ölünce Karacaahmet Mezarlığı’na defnedilen bestekârın mezarı, Karacaahmet ve Selimiye arasındaki yol geni letme çalı maları sırasında ortadan kaldırılmı , elde kalan
(üzerinde fes, püskül ve Bekta i tâcı bulunduğu kaydedilen) mezar ta ı ise sonradan
kaybolmu tur.
Mutafzâde Ahmed Efendi (ö. 1883)
Uzun süre Üsküdar’da ya amı zakir, mûsıkî hocası ve dinî mûsıkî bestekârıdır. Hayatının büyük bir kısmını Üsküdar Bulgurlu’daki büyük kârgir kö künde geçirmi tir.
Hammamizâde İsmail Dede’nin tüm eserlerini ve bu arada dinî ve din dı ı pek cok
eseri hafızasında bulundurmasıyla bilinen Ahmed Efendi, döneminde ilmiye sınıfının
önemli ki ileri arasında yer almı tır. Dede Efendi’nin en sadık talebelerinden olup
1 ’da Hac yolculuğunda hocasını yalnız bırakmamı tır. İbnülemin Mahmud Bey,
Dede’nin Mina’da Ahmed Efendi’nin kollarında vefat ettiğini Bolâhenk Nuri Bey’den
naklen belirtmektedir.
Hacı Fâik Bey (ö. 1891)
Üsküdar doğumlu önemli bir bestekârdır, aynı zamanda iyi bir neyzen ve giriftzen de
olmasına rağmen, sesi ve icrâsının güzelliğiyle öne cıkmı usta bir hânende olarak
tanınmı tır. Dönemin ünlü bestekâr ve neyzenlerinden Üsküdarlı Salim Bey’in karde idir. Küçük ya ta Enderun’a girerek ilk mûsıkî bilgilerini burada Dellalzade İsmail
Efendi’den almı tır. Sadiyye ve Mevlevîyye tarikatlarına mensup olan Hacı Fâik Bey,
292
İ S T A N B U L
M Û S I K Î S İ N D E
Ü S K Ü D A R
dinî ve dindı ı formlarda civarında eser vermi tir. ya larında Libadiye’deki
kö künde vefat ettiğinde Karacaahmet Mezarlığı’na defnedilmi tir.
Behlül Efendi (ö.1895)
Türk mûsıkîsi icrâcısı ve bestekârıdır. Babası, Üsküdar Selimiye’de “çatma”cılık yapan
Rifat Efendi’dir. Küçükken Yenikapı Mevlevîhânesi eyhi Osman Selahaddin Dede’ye
intisap etmi , kısa bir sure Hammamizade İsmail Dede Efendi’den dersler almı sa
da asıl hocası Neyzen Musa Dede’dir. Mûsıkîde yararlandığı ki iler arasında Eyyubi
ahinbeyzade Mehmed Bey, Kazasker Mustafa İzzet Efendi ve Dellalzade İsmail Efendi
de vardır.
Behlül Efendi, hafızasındaki eserlerin cokluğu, kuvvetli bir mûsıkî bilgisine sahip olu u
ile birlikte zamanın en iyi mûsıkî icrâcıları arasında yer almı , kendine has bir üslûpla
okuduğu duraklar sebebiyle, “Durakcı Behlül Efendi” olarak tanınmı tır. Yenikapı Mevlevîhânesi’nde ayin ve na’t, Üsküdar’daki Nalçacı Nasuhi tekkelerinde durak okumu ,
Sadrazam Ali Pa a’nın ba müezzinliğini yapmı , dinî ve dindı ı formlarda eserler
bestelemi tir.
Şeyh Edhem Efendi (1829-1904
eyh Sadık Efendi’nin oğlu Edhem Efendi, Üsküdar Özbekler Tekkesinde dünyaya gelmi tir. İlk tahsilini mahalle mektebinde yaparken, aynı zamanda babası ve amcasının
yanı sıra; Buhara’dan dergah’a gelen seçkin alimlerden de muhtelif dersler almı tır.
Türk, Arap, Fars ve Çağatay dillerine iir yazacak kadar vâkıf olan ve elinden her türlü
i geldiği bilinen Edhem Efendi’ye “hezarfen” lakabı uygun görülmü tür. İlerlemi yaına rağmen merak sardığı hat sanatını Çar ambalı Arif Bey’den icâzet almak suretiyle
halletmi tir. Ebruculuk ise onun en üstün meziyetlerindendir. Doksanüç Harbi’nde
(1 -1 ) Üsküdar’da te kil edilen Mevkib-i Humayûn’un kumandanlığını yapmı ,Tekke mescidinde yatsı namazını kılarken vefat ederek hazireye defnedilmi ve vefatı
üzerine Rıza Tevfik’in yazdığı:
“Tavaf et gecme ey zâir, bu makber kenz-i irfandır / Defin olmu yata bir âlem-i mânâ
zemininde / Tarik-i Nak bendi eyhi İbrahim Edhem kim / Bu Özbek tekkesinde mürde
diller eyledi zinde” mısralarıyla ba layan mersiye, kabir ta ına yazılmı tır.
Neyzen Aziz Dede (ö.1905)
Üsküdar Doğancılar’da doğmu olan, devrinin önemli neyzeni ve bestekârıdır. Uzun
yıllar Mısır’da ya ayıp Mevlevî olduktan sonra eyh Mehmed Ataullah Dede’nin daveti
üzerine Galata Mevlevîhânesi neyzenba ı olarak İstanbul’a gelmi ve doğduğu ve ilk
293
Ü S K Ü D A R
S E M P O Z Y U M U
V I I I
çocukluk yıllarını gecirdiği Üsküdar’a yerle mi tir. Üsküdar ve Bahariye Mevlevîhâneleri neyzenba ılığı görevlerini de üstlenerek bu üç Mevlevîhânedeki vazifesini vefatına
kadar sürdürmü tür. Mısırlı prens Abdülhalim Pa a’nın isteği üzerine pa anın fasıl
heyetinde yer almı , bu toplulukta dönemin ünlü hânende ve sâzendeleriyle pek cok
icrâlara katılmı ve “Boğaziçi mehtap âlemleri”nin vazgeçilmez neyzeni olmu tur.
Hayatının son yıllarını aynı zamanda mûsıkî inasların uğrak yeri olan Üsküdar Ahmediye’de açtığı bir attar dükkânında geçirmi , 1 ’te Kefcedede mahallesindeki evinde
vefat ettiğinde de Üsküdar Mevlevîhânesi haziresine defnedilmi tir.
Yeniköylü Hâdi Bey (ö. 1920)
Bestekâr ve hânendedir. Varlıklı bir kimse olduğundan yazın Yenikoy’de, kı ın Üsküdar
Ahmediye’de oturduğu bilinmektedir. 1 ’de vefat etmi ve Karacaahmet Mezarlığı’nda Büyük Selimpa a kabrinin civarında babasının yanına defnedilmi tir.
Giriftzen Âsım Bey (1851-1929)
Türk mûsıkîsi bestekârıdır ve ney sazının bir ce idi olan“girift”in ba arılı bir icrâcısı
olduğu için“Giriftzen” lakabıyla tanınmı tır Aynı zamanda Üsküdar İtfaiye Kumandanı
da olan Âsım Bey, dönemindeki mûsıkî toplantılarının vazgeçilmez sanatkârları arasında yer almı tır.
Ahmed Celâleddin Dede (Baykara) (1853-1946)
Üsküdar Mevlevîhânesi eyhi, air ve mûsıkî inastır. Bir müddet Üsküdar’daki evinde münzevi bir hayat ya adığı belirtilmektedir. 1 ’de Üsküdar Mevlevîhânesi’nin
eyhliğiyle mesnevihanlığına getirilmi tir. 1 ’da vefat ettiğinde de Karacaahmet
Mezarlığı’nda Miskinler Tekkesi’nin arkasına defnedilmi tir.
Hâfız Yusuf Efendi (1857-1925)
Bestekâr, hânende, mûsıkî hocasıdır; Girit-Hanya’da doğmu ve küçük ya ta ailesiyle
birlikte İstanbul’a gelerek oğrenimini tamamlamı tır. Kısa sure Enderun’da bulunmu ,
Kadıkoy’deki ark Mûsıkî Cemiyeti’nde yıllarca mûsıkî dersleri vermi , birçok mektepte
fahri olarak mûsıkî hocalığı yapmı , bazı ehzadelere mûsıkî oğretmi tir. Talebelerinin
en me hurları Lemi Atlı ve Münir Nurettin Selçuk’tur. Karacaahmet Mezarlığı’nda
medfundur.
294
İ S T A N B U L
M Û S I K Î S İ N D E
Ü S K Ü D A R
Leon Hancıyan (1857 [?]-1947)
Tanınmı Ermeni asıllı Türk mûsıkîsi bestekâr ve hânendesidir, uzun yıllar Üsküdar’da
ya amı tır. İlk mûsıkî hocası olan Papaz Gabriel Efendi’den Hamparsum notasını
oğrenmi tir. Ailesiyle küçük ya ta Üsküdar’a yerle erek uzun yıllar burada ya amı tır.
Daru’l-elhan’da çalı an Leon Hancıyan daha cok hânende ve bestekâr olarak tanınmı tır. Ermeni kiliselerinde okunan dinî besteleri yanında, Türk mûsıkîsinin deği ik
formlarında pek cok eseri vardır.
Şevki Bey (1860-1890)
Me hur arkı bestekârı ve hânendedir. Rü tiye oğreniminden sonra girdiği Muzika-yı
Humayun’dan bir süre sonra ayrılarak hayatının sonuna kadar katip olarak çalı acağı
Rusûmat Nezareti’ne girmi tir. Rindane bir hayat ya amı , kendine özgü tavrıyla döneminin önemli hânendeleri arasında yer almasına rağmen asıl haklı ününü arkı bestekârlığıyla yapmı tır. Muzika-yı Humayun’da özellikle Hacı Arif Bey’den faydalanmı
olup Hacı Arif Bey’den sonra, Türk mûsıkîsinde klasik ekolün en büyük arkı bestekârı
kabul edilir.
Beylerbeyi’nde vefat ederek Kuzguncuk’taki Nakka tepe Mezarlığı’na defnedilmi tir.
Ali Rifat Çağatay (1867- 1935)
Türk mûsıkîsi bestekârı, hocası ve ud icrâcısıdır. Uzun sure Babıali’de çalı mı , Dârülbedayi’de mûsıkî heyeti reisliği ve Muzik Federasyonu reislikleri yapmı , bir süre
Avrupa’da bulunmu sa da 1 ’de İstanbul’a dönerek Kadıkoy’de Türk Mûsıkî Ocağı’nı
kurmu ve bundan sonraki hayatına Camlıca’daki kö künde devam etmi tir. 1 ’de
İstanbul Belediye Konservatuvarı Tarihi Türk Mûsıkîsi Eserlerini Tespit ve Tasnif Heyeti üyeliğine getirilmi ve vefatına kadar bu görevini devam ettirmi tir. Kemençe ve
tanbur da çalmasına rağmen udî ve bestekâr olarak tanınan Ali Rıfat Bey, Karacaahmet
Mezarlığı’nda medfundur.
Hâlit Lem’i Atlı (1869-1945)
Üsküdar Sultantepesi’nde doğmu olan ünlü bestekâr, hânende ve hocadır. İlk mûsıkî
derslerini Hafız Yusuf Efendi’den aldıktan sonra Hacı Arif Bey’le tanı arak ondan faydalanmı tır. arkı formunun en ba arılı bestekârlarından olan Lemi Atlı, gür ve etkili
sesi ve hançeresiyle kö k ve yalılarda düzenlenen mûsıkî toplantılarının vazgeçilmez
seslerinden olmu ve gençliğinde “Boğaziçi Bülbülü” diye ünlenmi tir.
295
Ü S K Ü D A R
S E M P O Z Y U M U
V I I I
Dr. Suphi (Zühdü) Ezgi (1869-1962)
Üsküdar’ın Açıktürbe semtinde doğmu olan ünlü Türk mûsıkîsi nazariyatcısı ve bestekârıdır.
1 ’de İstanbul Belediye Konservatuvarı Tarihi Türk Mûsıkîsi Eserlerini Tasnif ve Tesbit
Heyeti uyeliğine tayin edilerek bu heyette önceleri Rauf Yekta Bey, Ali Rifat (Cağatay) ve
Zekâizade Hafız Ahmed’le (Irsoy), ilk ikisinin 1 ’te vefatları uzerine Ahmed Irsoy ve
Mesut Cemil ile birlikte, 1 ’te Irsoy’un vefatından sonra da tek ba ına calı mı tır. Bu
calı malar, ozellikle Türk mûsıkî repertuvarının te kilinde atılmı ilk önemli adımlardır.
Öncülüğünü Rauf Yekta Bey’in yaptığı Türk müzikolojisi calı malarını Arel’le sürdürmü , bu incelemeler sonucunda “Arel-Ezgi” sistemi adı verilen bugünki ses sistemi
ortaya konmu tur.
Rauf Yektâ Bey (1871-1935)
Mûsıkî nazariyatcısı ve yazarı, neyzen, bestekârdır. Fransızca öğrenmi , hat dersine
devam etmi ve icazet almı tır. Hat hocası Nasuhi (Nasih) Bey tarafından kendisine
“Yekta” mahlası verilmi tir. Özel hocalardan Arapca ve Farsca öğrenmi , Divan-ı
Humayun’un çe itli kalemlerinde görev yapmı ve dördüncü rütbe Osmanî ve Mecidî
ni anlarıyla taltif edilmi tir.
Dârülelhan’da, kurulu undan Alaturka Bölümü’nün lağvına kadar “Türk Mûsıkîsi
Nazariyatı” ve“ ark Mûsıkîsi Tarihi” derslerini okutmu , 1
yılından vefatına kadar
İstanbul Konservatuvarı “Türk Mûsıkîsi Tasnif ve Tesbit Heyeti” ba kanlığını yapmı ,
1 ’de Kahire’de toplanan “Arap Mûsıkîsi Kongresi”ne Mesut Cemil ile birlikte katılmı tır. Çalı maları ve ara tırmalarıyla Türk müzikolojisi ve günümüz Türk mûsıkîsi
ses sisteminin temellerini atan Rauf Yekta Bey, ilk mûsıkî çalı malarına 1 ’te Zekâi
Dede’den dinî eser me k ederek ba lamı tır. Rauf Yekta Bey, uzunca süre ihmal edilmi
olan mûsıkî nazariyatını gündeme getiren ve bu konuda ciddi adımlar atan bir mûsıkî
adamıdır. Nazariyatla ilgili bir çok ara tırma ve incelemeleri ne redilmi tir. Bir süre
Mevlevîhânelerdeki mutrip heyetlerinde neyzenlik yaptıktan sonra Yenikapı Mevlevîhânesi’ne neyzenba ı olmu tur. Klasik üslûbun hakim olduğu, ba ta Mevlevî âyini
olmak üzere çe itli formlarda elli civarında eseri mevcuttur. Beylerbeyi’ndeki evinde
tifo hastalığından vefat edince Kuzguncuk’taki Nakka tepe Mezarlığı’na defnedilmi tir.
Mûsâ Süreyyâ Bey (1884-1932)
Üsküdarlı Türk mûsıkîsi bestekârı, hocası ve ünlü bestekâr Giriftzen Asım Bey’in oğludur. Üsküdar Merkez Ru tiyesi ve Üsküdar İdadisi’ni bitirdikten sonra 1 1 ’te devlet
296
İ S T A N B U L
M Û S I K Î S İ N D E
Ü S K Ü D A R
tarafından mûsıkî oğretimi icin Almanya’ya gönderilmi , dönü ünden sonra da 1 ’te
ikinci defa faaliyete gecirilen Dârülelhan’da 1 1 yılına kadar müdürlük yapmı tır.
Osman Zeki Üngör (1880-1958)
Üsküdar doğumlu viyolonist, İstiklal Mar ı’nın bestekârıdır. Muzıka-i Humayun’daki
Fasl-ı Cedîd’in kurucusu Santûri Hilmi Bey’in torunu olup, on bir ya ında Muzıka-i
Humayun’a yazdırılmı tır. Orada II. Abdulhamid’in dikkatini cekince konser kemancısı
olarak yeti tirilmi , Türk ve yabancı hocalardan keman öğrenmi tir. Kısa süre sonra
Saray Orkestrası’nda ef olarak görevlendirilmi , I. Dünya Sava ı sırasında Muzıka-i
Humayun’la birlikte birçok Avrupa ehrinde konserler vermi tir. 1 ’da da, Ankara’da kurulan Cumhurba kanlığı Orkestrası’nın efi ve Mûsıkî Muallim Mektebi’nin
kurucusudur. İdareyle ya adığı sıkıntılardan dolayı, emekliliğini istemi ve sonrasında
İstanbul’a yerle mi tir.
Hâfız Ali Üsküdarlı (1885-1976)
Kur’an tilavetinde İstanbul ağzının son temsilcisi, “ eyhülkurra”dır. Üsküdar doğumlu
olup, adı Ali Saadettin’dir, daha sonra aldığı Üsküdarlı soyadıyla tanınmı tır. Devrin
Üsküdar’daki önemli eğitim kurumlarından özel Üsküdar Ravza-i Terakkî Rü diyesi’ni
bitirmi , Defter-i Hakanî’ye girerek ba ladığı memuriyet hayatını Temmuz 1 ’de
tayin edildiği Karakoy Yeraltı Camii İmam-Hatipliği vazifesi ile, vefatına kadar sürdürmü tür.
Fehmi Tokay (1889-1959)
Üsküdar’da Tabaklar mahallesinde doğmu olan bestekârdır. Üsküdar’da Ravza-i Terakki Mektebi, Topta ı Askeri Rü diyesi ve İdadisi’ni bitirmi olan Fehmi Tokay mûsıkî
çevrelerinde, hafızasındaki zengin mûsıkî birikimi ve bilhassa besteleriyle tanınmı tır.
Mûsıkîyle ilk tanı ması, evlerinde düzenlenen ve Ali Rifat Bey (Cağatay), kemânî Aleksan, Kemal Niyazi (Seyhun), kemençeci Salih (Benli), hânende Ka ıyarık Hüsamettin
Bey, Ûdî Nevres Bey gibi ünlü mûsıkî inasların katıldığı toplantılar vasıtasıyla olmu tur. Önce babasından mûsıkî dersleri almaya ba lamı , 1 1 ’da babasının da hocası
olan Yeniköylü Hadi Bey’den klasik ve dinî mûsıkî eserleri me k etmi tir. Bu arada
dergâhlara devam ederek dinî mûsıkî repertuarını geli tirmi , Rauf Yekta Bey’den de
eser me ketmi tir. Bestelerinde klasik üslûptan ayrılmamı tır. Karacaahmet’teki aile
mezarlığında medfundur.
297
Ü S K Ü D A R
S E M P O Z Y U M U
V I I I
Şerif MuhittinTargan (1892-1967)
Çamlıca doğumlu ud virtüozu, viyolonselist ve bestekârdır. Babası, Osmanlı Devleti’nin son Mekke Emiri olup özel dersler alarak, universite yıllarına kadar öğrenimini
sürdürdükten sonra, Dârülfunun Hukuk ve Edebiyat Fakültesi’nden mezun olmu tur.
Babasının görevi sebebiyle bir süre am’da bulunmu , New York’ta da sekiz yıl kalarak
mûsıkî çevreleriyle tanı mı ve tanınmı tır. 1 ’de New York’un ünlü müzikholu
“Town Hall”de verdiği ud ve viyolonsel resitalleriyle Boston ve Detroid gibi pek cok ehirde verdiği resitaller özellikle basında önemli sanat olayları olarak değerlendirilmi ,
İstanbul’a döndükten iki yıl sonra Irak Hükumeti’nin daveti üzerine Bağdat Konservatuvarı’nı kurarak yönetmi , viyolonsel ve ud dersleri vermi tir. 1 ’de Bağdat’tan döndükten sonra da İstanbul Belediye Konservatuvarı İlmî Kurul Ba kanlığı’na getirilmi ,
yıl sonra sağlık nedenleriyle istifa etmi tir. Targan, viyolonseldeki ba arısının yanı
sıra, bu sazın kazandırdığı batı tekniğini udda uygulayarak kendi üslûbunu meydana
getirmi bir sanatkârdır.
İsmail Hakkı Nebiloğlu (1895-1965)
Türk mûsıkîsi bestekârıdır. Udî Afet Efendi’den cok kısa sure aldığı ud dersi dı ında
belli bir hocası olmamasına rağmen kendinî yeti tirmi tir. Ayrıca Üsküdarlı Bestenigâr
Ziya Bey, Tanburi Cemil Bey, Giriftzen Âsım Bey, Lavtacı Lütfi Bey, Muallim İsmail
Hakkı Bey gibi mûsıkî inaslardan da faydalanmı tır. I. Dünya Sava ı’nda yedek subay
olarak katılmı ve bir gece, dü man topçu ate i sonucu ağır yaralanıp gözlerinin büyük
zarar görmesiyle, görme yeteneğini tamamen kaybetmi tir. Bir süre bazı okullarda
görev yaptıktan sonra kendini tamamen mûsıkî calı malarına vermi , öldüğünde de
Karacaahmet Mezarlığı’na defnedilmi tir.
Zeki Ârif Ataergin (1896-1964)
Türk mûsıkîsi bestekârı, hânende ve hukukçudur. Babası ünlü bestekâr Kanuni Hacı
Arif Bey’dir. Kendisinin de usta bir kanun icrâcısı olduğu bilinmektedir. Hakimlik,
savcılık ve avukatlık yapmı olup son vazifesi Fatih noterliğidir. Zeki Ârif Ataergin’in
Nasûhî Dergâhına intisab ettiği ve bu dergâhtan feyz aldığı bilinmektedir; Ocak1 ’te
Üskudar’daki Mehmet Nasuhi Camii’ne giderken tramvayda vefat etmi ve Karacaahmet’teki aile mezarlığına defnedilmi tir.
Yesârî (Mustafa) Âsım Arsoy (1896-1992)
Tanınmı bestekâr Yesari Asım, kendine has okuyuculuğunun yanı sıra derin bir romantizm ve lirizmin hakim olduğu besteleriyle, son yüzyılda yeti mi üslûp sahibi az
298
İ S T A N B U L
M Û S I K Î S İ N D E
Ü S K Ü D A R
sayıdaki bestekârlardan biridir. Bestelediği arkılar ve okuduğu plaklarla geni kitlelere
ula mı tır. Drama’da doğmu ve Anadolu’nun bir çok kentinde ya amı olan Arsoy,
hayatının önemli kısmını İstanbul’da geçirmi ve Ocak 1 ’de vefat ettiğinde de Karacaahmet Mezarlığı’na defnedilmi tir.
Sadettin Nüzhet Ergun (1899-1946)
Ünlü edebiyat ve mûsıkî ara tırmacısıdır. Bursa doğumludur, Üsküdar Sultanisi’nden
ve Dârülfünun Edebiyat Fakültesi’nden mezun olduktan sonra çe itli liselerde edebiyat öğretmenliği yapmı , bir ara mûsıkî ile de me gul olmu tur. İstanbul Arkeoloji
Müzesi’nde memurluk, kısa bir müddet İstanbul Edebiyat Fakultesi oğretim üyeliği
yapmı olup son görevi Beyazıt Devlet Kütüphanesi müdürlüğüdür. Hayatı maddi ve
manevi sıkıntılar icinde geçmi , genc ya ta yakalandığı verem doğru dürüst tedavi
edilemediğinden henüz kırk yedi ya ında ölmü tür. Kabri Karacaahmet Mezarlığı’nda
air Nedim’in yakınlarındadır.
Üsküdar’da Hallac Baba Dergâhı eyhi olan dayısı Ahmed Ferid Efendi’nin vefatı
üzerine, ailenin ba ka erkek cocuğu olmadığından veraset icabı, yedi-sekiz ya ında
bu dergâha eyh olmu ve görevi vekâleten diğer eyhler tarafından yürütülmü tür.
1 1’de, Me ihat Dairesi’nce imtihan edilerek Hallac Baba Sadi Dergâhı eyhliği
resmile mi , bu görevi dergâhların kapandığı 1 ’e kadar devam etmi tir. Edebiyat
hayatına önce tasavvufî manzumeler yazarak ba layan Ergun, sonradan hazırladığı
calı malarla divan, tekke ve halk edebiyatı ile klasik mûsıkînin birçok meselesini
aydınlatmı , yayımladığı belge niteliğindeki eserleriyle de Türk kültür tarihine büyük
hizmetler etmi tir.
Selahattin Pınar (1902-1960)
Üsküdar, Altunizade doğumlu ünlü bestekâr ve tanburîdir. Çocukluğunda, annesinin
aldığı ud dersleri esnasındaki mızrap nağmeleri sayesinde mûsıkîyle tanı mı , on iki
ya larında Udi Sami Bey’den ud dersleri almı sa da on dokuz ya ında udu bırakıp tanbura geçmi tir. Üsküdar Pa akapısı’ndaki “Dârülfeyz-i Mûsıkî Cemiyeti”ninTelgrafcı
Ata Bey (Öztan) tarafından 1 ’de ikinci defa yapılandırılması esnasında kurucular
arasında yer almı ve cemiyette 1 ’e kadar çalı mı tır. İstanbul’da radyonun, seçkin
gazino ve salonlarının sevilen ve aranılan bir icrâcısı olmu tur. Sahnede sazı ile çalıp
okuma eklindeki icrânın ilk defa onun tarafından ba ladığı söylenir. Ud ve tanburun
yanı sıra viyolonsel de calan Selahattin Pınar sahnede ve plaklarda pek cok sanatcıya
sazı ile e lik etmi , sahnelerde çalıp söylemi ve plak doldurmu tur. Yesari Asım Arsoy
ve Sadettin Kaynak’la birlikte dönemin en sevilen üç bestekârından biri olup, çok
sayıda arkısı mevcuttur.
299
Ü S K Ü D A R
S E M P O Z Y U M U
V I I I
Ruşen Ferit Kam (1902-1981)
Beylerbeyi doğumlu klasik kemence virtuozu, mûsıkî ara tırmacısı ve hocasıdır.
Kemençenin yanı sıra ud, viyolonsel, tanbur ve lavta çalmasına rağmen o, Tanburi
Cemil ve Vasilaki’den sonra Türk mûsıkîsinin en iyi kemence virtuozu kabul edilir.1 ’te Dârülelhan kemence hocalığına tayin edilmi , 1 ’da açılan İstanbul
Radyosu’nda üç yıl saz sanatkârı olarak çalı mı , askerliğinin ardından da 1 ’de
Ankara Radyosu’na girmi tir. 1 ’de Ankara Devlet Konservatuvarı’ndan emekliye
ayrılmı , 1 ’de radyodaki görevlerini bıraktıktan sonra İstanbul’a dönmü , 1 1’de
de vefat etmi tir.
Halil Can (1905-1973)
Dinî mûsıkî sahasının önemli isimlerinden olup neyzendir.
Üsküdar’da doğmu , öğrenimini burada sürdürmü ve Üsküdar Sultanisi’nin sekizinci sınıfında girdiği Dârülfunun Eczacılık Mektebi’ni bitirmi tir. İlk mûsıkî derslerini
Dârülfeyz-i Mûsıkî Cemiyeti’nde almı , daha sonra Bestenigar Ziya Bey’den klasik
repertuar, Rauf Yekta Bey’den nota bilgisi, Enderuni Hafız Ömer Efendi’den tavır,
Ahmet Avni Konuk’tan ayin, Galata Mevlevîhânesi Neyzenba ısı hattat Mehmet Emin
Yazıcı’dan ney oğrenerek kendinî yeti tirmi tir. Üsküdar Mevlevîhânesi eyhi Ahmet
Remzi Dede’nin (Akyurek) sikkesini tekbirlemesiyle Mevlevîyye tarikatına intisab
etmi olup dinî mûsıkî sahasında son dönemin çok önemli birkaç simasından biridir.
Vefat edince Karacaahmet’teki aile mezarlığına defnedilmi , İhsaniye’de doğduğu evin
sokağına“Neyzenba ı Halil Can”adı verilmi tir.
Emin Ongan (1906-1985)
Üsküdar Mûsıkî Cemiyeti’nin ünlü ef ve hocası, kemanî ve bestekârdır. Edirne’de
doğmu ve Dâru’l-edeb mektebinde ba ladığı tahsilini, Balkan sava ı dolayısıyla ailece gittikleri Üsküdar Ravza-i Terakki Mektebi’nde sürdürmü tür. Edip Nazım Bey’den
nota, muzıkalı Celal Bey’den Batı muziği nazariyatı öğrenmi , Bestenigâr Ziya ve Arap
Cemal beylerden usûl ve eser me k etmi tir. 1 ’de o zamanki adı Dâru’l-feyz-i Mûsıkî
olan Üsküdar Mûsıkî Cemiyeti’ne intisab ederek bilgisini daha üst seviyeye çıkarmı tır.
Belediye Konservatuvarı İcrâ Heyetinde zaman zaman konser yöneten, İstanbul radyosunda icrâlara kemânî olarak katılan ve fasıl idare eden Ongan repertuar kurulu uyeliği
de yapmı tır. Bu arada 1
yılında idaresini üstlendiği Üsküdar Mûsıkî Cemiyeti’ni
gayet disiplinli biçimde yarım asra yakın çalı tırmı ve pek cok talebe yeti tirmi tir.
Cüneyt Orhon, Cüneyt Kosal, Sadun Aksüt, Arif Sami Toker, Niyazi Sayın bunların en
tanınmı larındandır. Ayrıca kuruma hizmetleri sebebiyle 1
yılında idare heyetinin
300
İ S T A N B U L
M Û S I K Î S İ N D E
Ü S K Ü D A R
aldığı bir kararla cemiyetin adı Emin Ongan Üsküdar Mûsıkî Cemiyeti olmu tur. Ud,
kanun, viyolonsel de calan Emin Ongan vefat ettiğinde
Karacaahmet Mezarlığı’na defnedilmi tir. Sanatkârın adı Üsküdar Belediyesi tarafından Doğancılar’da bir sokağa verilmi tir.
Semahat Özdenses (1913-2008)
Üsküdar Pazarba ı doğumlu bestekâr ve ses sanatçısıdır. Karacaahmet Mezarlığı biti iğindeki Harmanlık İlkokulu’nu bitirdikten sonra İmrahor’da Türk Muziği eğitimi
almı tır. 1
yılında Lemi Atlı, Udi Hayriye Hanım, Kemal Niyazi Seyhan’la tanı ması
muzik hayatı icin dönüm noktası olmu ve sesini beğenen ustatlarla hemen derslere
ba lamı tır. Yakla ık dort ay sonra Beyoğlu Ambassador Hanı’ndaki Radyoevi’nde arkı
okumu ve bu ilk arkı onu plak piyasasıyla tanı tırmı tır. Bir yandan da Lemi Atlı, Refik
ve Fahire Fersan’dan dersler almaya devam etmi tir. TRT repertuarında sevilen besteleri bulunan Özdenses, son dönemlerinde Altunizade Kültür ve Sanat Merkezi’nde çok
sayıda öğrenciye ders vermi tir.
Rüştü Şardağ (1917-1994)
Bestekâr, milletvekili, yazardır. Ailesinin dinî mûsıkîye kar ı olan ilgi ve yakınlığı,
küçük ya larından itibaren müzikle ilgilenmesine sebep olmu tur. Ailesi o bir ya ındayken Halep’ten İstanbul’a gelerek Beylerbeyi’nde Burhaniye Mahallesi’ne yerle mi ,
henüz be ya ında iken mahalle imamı Sami Efendi’den Kur’an-ı Kerim dersi alıp, altı
ya ında hafızlığa ba lamı tır. Beylerbeyi Numûne ve Altunizade ilkoğretim okullarından sonra Pa akapısı
Ortaokulu’nu bitirmi tir. Lemi Atlı’dan istifade etmi , ayrıca Üsküdar Mûsıkî Cemiyeti’nde de bulunmu tur. Gazi Eğitim Enstitüsü Edebiyat Bölümü’nü bitirmi , çe itli
okullarda edebiyat öğretmenliği yapmı , 1 ’te İzmir milletvekili seçilmi , gazete ve
dergilerde sanat ve edebiyatla ilgili yazıları yayımlanmı tır. İzmir Radyosu’nun kurucularından olup elliye yakın arkı bestelemi tir.
Ercümend Berker (1920-2009)
Üsküdar Büyükçamlıca’daki babasının konağında doğup çocukluğunu Camlıca’da
geçiren koro efi, bestekâr ve avukattır. Dedesi dinî mûsıkînin önemli isimlerinden
Durakçı Hacı Nafiz Bey’dir. Çe itli müzik kurumlarında yöneticilik yapmı olup, gazete
ve dergilerde yayımlanmı makaleleri, inceleme yazıları, basılmamı eserleri, tercümeleri ile birkaç bestesi mevcuttur. Nakka tepe Mezarlığı’nda medfundur.
301
Ü S K Ü D A R
S E M P O Z Y U M U
V I I I
Cüneyt Orhon (1926-2006)
Üsküdar Çamlıca doğumlu müzik adamıdır. Üsküdar Mûsıkî Cemiyeti’nde Emin Ongan’ın oğrencisi olmu , Kemal Niyazi Seyhun’dan kemençe dersleri almı tır. Huseyin
Sadettin Arel’i tanıdığında 1 ’de İstanbul Belediye Konservatuarı Türk Mûsıkîsi İcrâ
Heyeti’ne katılmı tır. Müzikle ilgili birçok kurumda kemençevî ve yönetici olarak görev
yapmı tır.
Avni Anıl (1928-2008)
Üsküdar Selimiye doğumlu, çok sayıda sevilen arkının bestekârıdır. Çocukluğu, oğrenciliği ve gençliği Selimiye’de geçmi tir. İlkokulu bugün adı III. Selim olan Ondokuzuncu
İlkokul’da, ortaokulu Pa a Kapısı’nda, liseyi Haydarpa a Lisesi’nde tamamlamı tır.
Üsküdar Halkevi temsil ve müzik kollarında bulunmu tur. Üsküdar Mûsıkî Cemiyeti’ne girerek Emin Ongan’dan sekiz sene ders almı olup, eserlerinin önemli kısmını
Harem’deki evinde bestelediği bilinmektedir.
Buraya kadar mûsıkî ile ilgili kaynaklardan derlenen biyografi özetlerine ek olarak,
Re at Ekrem Koçu’nun İstanbul Ansiklopedisi’nde yer almı olan ve Üsküdar’la alâkası bulunan a ağıdaki mûsıkî inasların maddelerini de, aynen eklemek tamamlayıcı
olacaktır:
Bogos (Zenne): 1
yılında Üsküdar’da doğmu öhretli bir mûsıkî inas ve müderristir. “Zenne” lâkabını sesinden, orta oyununa katılıp zenneye çıkmı olabileceği
ihtimalinden veya yanlı yollara sapmı olabileceğinden aldığına dair farklı rivayetler
vardır. Üsküdar Surp Haç Kilisesine mensup mûsıkî inas rahip Apraham’ın öğrencisi
olmu , kendisi de birçok öğrenci yeti tirmi tir. Zengin Ermenîlerin evlerinde derslerine
devam etmi tir. Yeti tirdiği en büyük ahsiyet, Türkiye çapında ün kazanmı bir Ermenî
müzisyen olan Baba Hampartzum Limonciyan’dır (s.
).
Ahmed Celâleddin Dede: Tasavvuf ilminin derin âlimlerinden biri ve Mevlevî öhretlerindendir. Galata Mevlevîhânesinin son eyhidir. Babası da Gelibolu Mevlevîhânesi
eyhi Hüseyin Azmi Dede’dir. Mısır Mevlevîhânesine eyh olarak giden babasıyla birlikte o da gitmi tir. Cami-ül-ezher derslerine devam ederek icâzetnâme almı ve yirmi
üç ya ında çileye girmi tir. Çilesini doldurduktan sonra, 1
(H.1 )’de babasının
ölümünü takiben İstanbul’a dönerek münzevî hayat süreceği Üsküdar’a yerle mi tir.
iir ve mûsikî konusunda derin bilgisi vardır. Arap ve Fars dillerine hâkimdir. 1 (H.
1 )’de vekil olarak, bir yıl sonra da asaleten, Üsküdar Mevlevîhânesine eyh olmu tur.
Aynı zamanda Galata Mevlevîhânesi eyhliği vekâleti ile mesnevî hanlığı görevlerini
de üstlenmi tir. Galata eyhi Ataullah Efendi’nin ölümünden sonra tekkelerin ilgasına
302
İ S T A N B U L
M Û S I K Î S İ N D E
Ü S K Ü D A R
kadar bu dergâhın eyhliğine de devam etmi tir. Ömrünü Üsküdar’daki evine kapanarak tamamlamı tır (s.
)
Ahmed Bey (Domates): Lâkabını, yüzünün yuvarlaklığı ve kırmızılığı dolayısıyla almı tır. Üsküdarlı olup, 1 . asır sonlarında kâtiplik görevinin yanı sıra devrinin zengin
konak, kö k ve yalılarında sâzendelerle beraber hânendelik yapmı tır. Ününü yanık ve
hüzünlü sesi ile makam ve usûl bilmesine borçludur (s. ).
Duruöz (Hâfız Fahri): Üsküdar’ın yeti tirdiği me hur neyzen ve mevlidhandır. Babası
ilmiyeden mevlidhân, Selimiye Camii ba imamı Hâfız Mustafa Duruöz’dür. Üsküdar’daki çe itli okulları tamamladıktan sonra bir ara Yapı Kredi Bankası’nda çalı mı sa
da hayatını mevlidhân olarak kazanmı tır. Halk arasında “Selimiyeli Hâfız Fahri” olarak
me hurdur (s.
- ).
Eryürek (Metin): Üsküdar’ın yeti tirdiği Türk halk mûsikîsi ses ve saz sanatçılarındandır. İstanbul radyosunun sanatçısı olan Eryürek, bir süre Emin Ongan’ın yönetimindeki
Üsküdar Mûsıkî Cemiyeti’ne de devam etmi tir (s.
).
Üsküdar’da doğduğu veya ya adığı bilinen a ağıdaki mûsıkî inasları da ilave ederek
bu bölümü sonlandırıyoruz:
-Üsküdarlı Yahya Çelebi (Sultan IV. Mehmed döneminde i tihâr etmi tir)
-Üsküdarlı Molla Mehmed Efendi (1
etmi tir)
-? Sultan III. Ahmed döneminde i tihâr
-Üsküdarlı Hâfız Rıfat Efendi (Sultan III. Ahmed döneminde i tihâr etmi tir)
-Üsküdarlı Kemanî Rıza Efendi (1 ?-1
)
-Hânende Üsküdarlı Fuat Bey (1 . Yüzyıl sonlarında tanınmı tır)
-Hânende Üsküdarlı Osep (Ebeyan) Efendi (1
-1
)
Ve 1 . yüzyılın ikinci yarısı ve . yüzyılın ba larındaki me hur mesnevîhanlar:
-Beylerbeyli Hakkı Bey,
-Vâlide-i Atîk Tekkesi eyhi Hâfız erâfeddin Efendi ve karde i Âgâh Bey,
-Beylerbeyi Camii imamı Hâfız Hamdi Efendi.
İstanbul Şarkıları Bahsinde Üsküdar
ve Özel Bir Örnek: Kâtibim
İstanbul arkılarının içinde Üsküdar konulu olanlar da mevcut olup, en bilinenlerinden biri muhayyer makamındaki “İstanbul’dan Üsküdar’a yol gider” diye ba layandır.
“Üsküdar’ın hanımları naziktir dilber” (Ûdî Sami Bey-u ak),
303
Ü S K Ü D A R
S E M P O Z Y U M U
V I I I
“Üsküdar parkında gördüm bi’t-tesadüf ben seni” (Nuri Halil Poyraz-kürdilihicazkâr),
“Üsküdar’ın güzelliği dünyaya bedel” (Âmir Ate -sultaniyegâh) gibi daha az bilinen
arkıların yanısıra, Üsküdar’ın farklı semtleri için bestelenenlerine de rastlanır:
“Beylerbeyi’nin yosmaları allı giyerler” (Bestekârı unutulmu -hicazkâr),
“Beylerbeyi’nin âb ü hevâsı ne güzeldir” (Muallim İsmail Hakkı Bey-sûznak)
“Kız Kulesi Kantosu” (Muallim İsmail Hakkı Bey-nihâvend) ile Yesari Asım Bey’in u ak
makamında bestelediği “Bir âfetle tanı tım” diye ba layan “Bağlarba ı arkısı” gibi
örnekler, daha da çoğaltılabilir.
Yahya Kemal’in “Kandilli yüzerken uykularda” diye ba layan ünlü “Kandilli” iiri Münir
Nureddin Selçuk tarafından nihâvend makamından bestelenmi ve üstâdın kendi sesinden dinleyenlerce, âdetâ bu semtin ayrılmaz bir parçası olmu casına benimsenmi
ve sevilmi tir. Yine bu semt için Yahya Kemal’in yazdığı “Kandilli’de eski bahçelerde,
ak am kapanırken perde perde” mısra’ıyla ba layan iiri Vecdi Seyhun nihâvend, Cinuçen Tanrıkorur hicaz makamından bestelemi lerdir. Kandilli için yazılan ve bestelenen
u arkı da İsmail Hakkı Özkan’a aittir: “Kandilli koyunda gece bir katre mey olsa”.
Repertuarımızda Çamlıca semtiyle ili kili epeyce arkı mevcut olduğu görülmektedir.
II. Mahmut’un hüseynîa iran ve Ali Salâhi Bey’in edaraban makamından bestelediği “Pek hâhi i var gönlümün ey serv-i bülendim / Yarın gidelim Çamlıca’ya cânım
efendim”, Bimen en’in ehnaz, İsak Varon’un ise kürdilihicazkârdan bestelediği “Bir
yaz gecesi Çamlıca’da yar ile kaldım”, Nuri Halil Poyraz’ın nihâvend makamında
bestelediği “Çamlıca yolunda, â ıkı kolunda”, Yesâri Asım Bey’in hicaz makamındaki
“Sazlar çalınır Çamlıca’nın bahçelerinde”, nihâvend makamındaki “Biz Çamlıca’nın
üç gülüyüz” ve “Bir Harbiyeli Çamlıca’da fikrimi çaldı” arkıları ile Faiz Kapancı’nın
nihâvend makamında bestelediği “Gel güzelim Çamlıca’ya bu gece” güfteli arkılar,
“Pembeli Kantosu” diye bilinen karcığar “Çamlıca’da gördüm bu gün ben onu” ve Ûdî
Sami Bey’in hicaz “Nerden onu Çamlıca’da gezerken görüverdim” arkısı gibi diğer pek
çok arkı, . Yüzyılın ilk yarısına dek uzanan popüler ehir kültürünün uzantılarına
örnek te kil ederler.
“Bir yaz gecesi Çamlıca mehtâbına geldin” diye ba layan güfte ise, ta plaklarda okunan
gazellerin makbul güftesi olmanın yanısıra, farklı bestekârların da ilgisini çekerek tekrar tekrar ve ayrı makamlardan bestelenmi tir (Yorgo Bacanos hüseynî, Rakım Elkutlu
rast, Cevdet Çağla kürdilihicazkâr, Hüseyin Mayadağ hüzzam, Re at Aysu tahirbuselik
makamlarında).
Kemanî Bülbülî Salih Efendi’nin, hüseynî arkısında bu semtle neredeyse özde le tiği
görülür: “Esiyor bak ne güzel bâd-ı sabâ Çamlıca’da / Veriyor ne ’e-i safâ Bülbülî Salih
burada”.
304
İ S T A N B U L
M Û S I K Î S İ N D E
Ü S K Ü D A R
İstanbul ehir folklorunun en bilinen örnekleri arasında, belki de ilk sırada sayılan
ve “Üsküdar’a gider iken aldı da bir yağmur” sözleriyle ba layan, bizim bugün en has
İstanbul türküsü diye bildiğimiz “Kâtibim Türküsü”nün hikâyesine gelince, bu ezginin
önce Kırım sava ında İskoç askerleri kanalıyla, sonra da 1 ’lerin ba ında Osmanlı’ya
getirilen müzikli konsol saatlerin melodisi olarak repertuvarımıza girdiğini belirtmek
gerekir. Bu gün tüm Balkanlarda bilinen bu nihâvend melodinin orijini ile ilgili ayrıntılar Re at Ekrem Koçu’nun İstanbul Ansiklopedisi’nde detaylarıyla anlatılmı tır.
Kısaca özetlersek, Kırım harbi esnasında Selimiye Kı lası müttefiklerce hastane olarak
kullanılmı ve burada ak amları bayrak indirirken İngiliz ordusu içinde mevcut olan
İskoç gaydacıları bir İskoç bestecisinin bestelediği bu mar ı çalarmı . İskoç alayındaki
askerlerin gayda ve etekli hallerini yadırgayan halk bunlara “donsuz asker” adını takmı
ve İskoç alayı arka hareket ederken bu mar a, yeni yetme kâtipler için yazılmı sözler
tatbik edilmi tir. İskoçya’dan Osmanlıya getirilen çalgılı konsol saatlere halk tarafından
çok sevilen bu melodi yerle tirilince de, arkının iyice benimsendiği tahmin edilebilir.
Güftede bahsedilen kâtibin, Selâm-ı Âli Tekkesi me âyihinden Ahmed Muhtar Efendi’nin oğlu Kâtip Aziz Mahmud Efendi adlı, yakı ıklılığı ile bilinen zat olduğuna dair
tahminler mevcuttur. iirin, hanımlarından Seyyîde Ay e Hanım tarafından yazıldığı
ve kabrinin tekke hazîresinde olduğu söylenir. Bu gün Mimar Sinan mahallesindeki
sokağa Kâtibim Aziz Bey Sokağı adı verilmi tir.
Ayrıca,bu melodinin çok eski bir sefarad ezgisi olduğu yönünde iddialar da vardır ve
“Sacred Shabbat / Mukaddes abat” sözleriyle Lorenna Mc Kennit tarafından seslendirilmi tir. Melodiyi 1 ’lerde Eartha Kitt Türkçe ve İngilizce söylemi , daha yakın
dönemlerde Brooklyn Funk Essentials da farklı bir yorumla seslendirmi lerdir. Son
dönemde Kore’de de söylendiği bilinmektedir. 1
yılı içinde bazı Türk TV kanallarında ve özel gösterimlerde izletilmi olan Adela
Peeva (Bulgaristan, ) yapımı “Chia e tazi pesen / Whose is this song / Bu arkı
kimin?” belgeseli, bu melodinin Balkan ülkeleri arasındaki farklı varyasyonlarını bir
araya getiren önemli bir çalı madır.
Sonuç Yerine
Üsküdar semtinin san’at ve kültürle yoğrulmu geçmi ini delillendiren bu kadar mûsıkî erbâbı, yapı, mekân, müzik eserini zikrettikten sonra, mevcut duruma bakmanın
sırasıdır: Bu gün tüm ülkeyi âdetâ esir almı olan popüler kültürün hızla tüketilen
ürünlerine rağmen, sayıca giderek azalıyor olsa da ya adığı yerin ve mensup olduğu
toplumun tarihine saygısı olan bir kesimin itibar ettiği geçmi kültürel değerler, hâlâ
ya amaktadır. Tarih toplumsal bir süreçtir, günümüz de buna dahildir, geleceğimiz de.
Kültürel muhitimizi tarih boyutundan yoksun bırakmadan olu turmak zorundayız. Bu
konudaki hassasiyetin artmasını temin açısından özellikle yerel yöneticilere sorumluluk
305
Ü S K Ü D A R
S E M P O Z Y U M U
V I I I
dü mektedir. Kültür ve sanat tercihlerinde iyi ve güzeli hedefleyen, gündelik modalara kapılmadan gerçek sanat ürünlerini, çalı maları destekleyen yakla ımlar, kalıcı
sonuçlar bırakırlar. İçinde ya adığımız çevrenin estetik açıdan, en azından mevcut eski
eserlerin önünü kapamayacak nitelikte olması; birbirimize nezâketle davrandığımız,
selamla tığımız, yol verdiğimiz bir ili ki biçimi; dinlerken taaccüp etmeyeceğimiz,
hicap duyup sinirlenmeyeceğimiz arkılar; emeğin, bilginin, görgünün öne çıktığı
mekânlar arttıkça, saygının sevginin çoğaldığını göreceğimize inanıyorum. Dolayısıyla
gelecek nesillere daha iyi bir dünya bırakacağımıza.
Rauf Yektâ Bey’in bir yazısından, “mûsıkî inasın elinde ressamınki gibi boya, mîmarınki gibi cesîm ta parçaları yoktur; onun i i ‘havaya düğüm bağlamaktan’ ibârettir”
meâlinde bir ifade hatırlıyorum. Müziğin hammaddesinin ses, yani insan ileti iminin
en temel maddesi olduğu hatırlanırsa bu düğümlerin –iyi bağlanması kaydıyla- ne
kadar sağlam ve kalıcı olabileceğini biliyoruz. Uzun yıllar, üstelik yazıya geçmeden,
zamana direnerek günümüze ula mı olan klasik eserlerimiz bunun en güzel isbâtı.
Kaldığı kadarıyla Hâfız Post da, Itrî de, Seyyid Nuh da yalnız bunu söylüyor.
Temennîler de bir nevi “havaya düğüm bağlamak” olduğu için, teklife dönü türmenin
zamanı.
Belki de zihinlerimizin arka planını olu turan, mûsıkî yoluyla in a eden eski üstadlara,
gündelik ya antımızda daha fazla yer vermeliyiz. Daha fazla hatırlamalıyız. Her gün
önünden geçtiğimiz Üsküdar meydanındaki mermer çe menin, ona her bakı ta rûhumuza tatlı bir kavis bırakması gibi. Belki daha fazla sanatkârın adını sokak kö elerinde
okumalıyız, birer iki er cümlelik açıklayıcı tabelalarda.
Rauf Yektâ Bey’in Beylerbeyi’ndeki sokağına mesela, adını vermeliyiz. Mezar ta ını
muhafaza edemediğimiz Hâ im Bey’in, Mutafzâde’nin, Tab’î Mustafa Efendi’nin adlarını sokak ba larına raptedip, bir de üstelik o levhaların takıldığı törenlerde eserlerini
oracıkta, gelene geçene dinletmeliyiz.
Simgesel de olsa bu ayrıntıların, zamanı gelince değerli bir birikimin yapıta ları
olduğunun ayırdına muhakkak varılacaktır. Ayrıntılar mühimdir, Üsküdar Selimiye
Camiî’nin iç duvarındaki ku evleri gibi.
Tanpınar’ın dünyasında, “....içimizdeki hasretin eski bir ocak gibi dâimâ uyanık bulunması için kar ıma çıkarıyorlar” dediği eylere bakınız: “…kâh ferahfezâ pe revini
veya acem a iran yürük semâiyi, kâh Süleymaniye’nin beyaz fecir gemisini, kâh Karacaahmet’in serviliklerini”. Mâziyle nerede, nasıl bağlanacağı üzerine bir ömür tüketmi
olan bu adam, bir solukta bir araya getiriverdiği bu ayrıntılarla var etmi tir kendini bir
yandan da.
306
İ S T A N B U L
M Û S I K Î S İ N D E
Ü S K Ü D A R
Dipnotlar
1
Genel olarak İstanbul’un müzik tarihini konu alarak müziğin aktarım ve eğitim mekânlarını, icrâ
biçimlerini, Osmanlı İmparatorluğunda çe itli cemaatlerin dinî ve lâ-dinî müziklerini, saraydaki ve
sivil hayattaki müzik ortamlarını inceleyen u makaleye bk. Gönül Paçacı, “İstanbul’un Müziği”, Karaların ve Denizlerin Sultanı İstanbul içinde, İstanbul , II, 1 .
Emin Karabey, “Elli Sene Evvel Istanbul’da Salon Müziği”, Mûsıkî Mecmuâsı, sy. , İstanbul 1 Ekim
1 , s. 1 .
Buraya alınan ilanlar u makalede yer alan listeden seçilmi tir: Ruhi Kalender, “Yüzyılımızın Ba larında İstanbul’un Mûsıkî Hayatı”, A.Ü. İlahiyat Fakültesi Dergisi, Ankara 1 , c. .
Gönül Paçacı, Ne riyât-ı Mûsıkî-Osmanlı Müziğini Okumak, İstanbul 1, s.
1,
,
. . 1 / 1. . 1 /
.
, . . 1 / . 1. 1 tarihli nüshalar.
İbnülemin Mahmut Kemal İnal, Ho Sadâ-Son Asır Türk Musiki inasları, İstanbul1
M. Nazmi Özalp, Türk Mûsıkîsi Tarihi (Derleme), Ankara 1
, I, s.
, s.
.
Saadeddin Nüzhet Ergun, Türk Mûsıkîsi Antolojisi – Dinî Eserler, İstanbul1
, II,
- .
Mustafa Uzun, “Ali Üsküdarlı-Hâfız”, Üsküdarlı Me hurlar Ansiklopedisi, İstanbul 1 , s.
1
Ahmed Yüksel Özemre, “Üsküdar’da Ezân”, Kızkulesi, İstanbul 1
.
- .
ubat-1 Mart , s. .
11
Ahmed Yüksel Özemre, a.g.m.
1
M. Bahâ Tanman, “Üsküdar Mevlevîhânesi”, Dünden Bugüne İstanbul Ansiklopedisi, İstanbul 1
VII,
.
1
Abdullah Uçman, “Ahmed Celâleddin Dede”, DİA, İstanbul 1
1
İbnülemin Mahmut Kemal İnal, a.g.e., s.
1
Be ir Ayvazoğlu, He’nin İki Gözü İki Çe me- Bir Âsaf Hâlet Çelebi Biyografisi, İstanbul 1 , s. 1 1- .
1
Gönül Paçacı Tunçay, “Mûsıkîde İstanbul”, NTV İstanbul Ansiklopedisi, İstanbul 1, s.
1
Gönül Paçacı Tunçay,” Üsküdar Mûsıkî Cemiyeti”, a.g.e, s.
, II,
,
.
.
- 1.
.
1
“Etem Rûhi Üngör’le Söyle i” Mûsıkî inas, sy. , İstanbul .
1
Bu derleme için u kaynaklardan istifade edilmi tir: İbnülemin Mahmud Kemal (İnal), Ho Sadâ-Son
Asır Türk Musiki inasları, İstanbul 1 ; Sadun Aksüt, Türk Mûsıkîsinin 1 Bestekârı, İstanbul 1 ;
Dr. Suphi (Ezgi), Nazarî ve Amelî Türk Musikisi, İstanbul 1 ; Yılmaz Öztuna, Büyük Türk Mûsıkîsi
Ansiklopedisi, Ankara 1 ; Üsküdarlı Me hurlar Ansiklopedisi, İstanbul 1 ; M.Nazmi Özalp, Türk
Mûsıkîsi Tarihi (Derleme), Ankara 1 .
Bekir Bilgili, Üsküdar Sokak İsimleri Tarihçesi, İstanbul 1 , s. 11 .
1
Bu detayların özetlendiği “İstanbul’un Müziği” makalesi (bk. 1. dipnot) basıma hazırlanırken, Boğaziçi Üniversitesi Güzel Sanatlar Bölümü’nde vermekte olduğum Ottoman Musical Theory dersi
kapsamında bu konunun geçmesi üzerine, Exchange öğrencilerden Koreli juang Lee, arkının Kore’de de kendi dillerinde söylenilmekte olduğunu belirtmi ti. Nitekim 1 ’de Birle mi Milletler
namına Kore’ye giden Türk Tugayındaki askerler kanalıyla bu kez de o coğrafyaya ta ındığı anla ılan
melodinin bu versiyonu, 1 yılında BM.in Koreli Genel Sekreteri Ban-Ki- Mun tarafından Dı i leri
Bakanı Ahmet Davutoğlu’na, yine aynı yıl Güney Kore Devlet Ba kanı Lee Myung-Bak tarafından
Cumhurba kanı Abdullah Gül’e söylenmi tir (GP).
bk. adelamedia.net/adela-peeva.php
Üsküdar’a bağlı mahalle içinde mevcut olan toplam
sokağın yalnızca tanesinin müzisyenlere ayrıldığı (bk. Üsküdar Sokak İsimleri Tarihçesi, İstanbul 1 ) dü ünülürse, bu temennilerin teklife
dönü meyi hak eden bir yanı olduğu da görülecektir.
307
RESSAM OSMAN ASAF’IN RESİMLERİNDE
ÜSKÜDAR DİVİTÇİLER’DE KAZASKER AHMED
EFENDİ CAMİİ, KETHÜDA MEHMED AĞA
ÇEŞMESİ (DİVİTÇİLER ÇEŞMESİ) VE
MALATYALI İSMAİL AĞA CAMİİ
YRD. DOÇ. DR. GÜL SARIDİKMEN
Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi
Sanayi-i Nefise Mektebi’nin ilk resim öğrencilerinden biri olan Osman Asaf (Bora),
tarihi Üsküdar açısından ressam Üsküdarlı Hoca Ali Rıza gibi görsel belge değerine
sahip resimler yapmı tır.
Saraybosna Gümrük Müdürü Kemal Bey ile Nuriye Hanım’ın ilk çocuğu olan Osman
ve 1
olaAsaf, Saraybosna’da doğar.1 Doğum tarihi çe itli kaynaklarda; 1 , 1
rak yer alır. On ya ında babasının ölümü üzerine ailesi İstanbul’a ta ınır. Osman Asaf,
Sanayi-i Nefise Mektebi’ne kaydolur ve 1 -1 ’da okulun ilk öğrencileri arasında
Sanayi-i Nefise’den ba arıyla mezun olur. 1 yılında kurulan Osmanlı Ressamlar
Cemiyeti’nin kurucuları arasında yer alır. Aynı zamanda, cemiyetin muhasipliğini ve
1 11-1 1 yılları arasında, Osmanlı Ressamlar Cemiyeti’nin yayın organı olan Osmanlı
Ressamlar Cemiyeti Gazetesi’nin sorumlu müdürlüğünü de üstlenir. I. Dünya Sava ı
döneminde, 1 1 -1 1 yılları arasında Balıkesir’de, Bandırma Belediye Ba kanı olarak
görev alır. Osman Asaf’ın asıl mesleği, resim öğretmenliğidir ve İstanbul’da uzun yıllar
resim öğretmenliği yapar. 1
yılında Pertevniyal Lisesi’nden emekliye ayrılır. Osman
Asaf, Soyadı Kanunu ile birlikte Bora soyadını alır ve 1
yılında vefat eder.
Osman Asaf’ın özellikle doğası ve mimarisiyle İstanbul görünümleri içeren resimleri
arasında, mimariye yer verdiği resimleri ayrıcalıklıdır. Üsküdarlı Hoca Ali Rıza (1 1 ) gibi, belgesel amaçlı resimler yapmı ve üzerine el yazısıyla açıklamalar yazmı tır.
309
¬ Foto: Sinan Barış Kaya
Ü S K Ü D A R
S E M P O Z Y U M U
V I I I
Osman Asaf,
Osman Asaf Resim
Sergisi Bro ürü,
1 Aralık 1 1 –
Ocak 1
.
Osman Asaf, Hoca Ali Rıza ekolünde eserler üretmi tir. Zahir Güvemli, 1 Ekim 1 ’de
Akbank Osmanbey Sanat Galerisi’ndeki Osman Asaf Resim sergisinde, Osman Asaf’ın
Ali Rıza Bey ile birlikte imzaladıkları bir resmini gördüklerini yazmı tır. Hoca Ali Rıza
ve Osman Asaf’ın bazı resimleri birbirine benzer. Her iki sanatçının da Çilehane Mescidi’ni betimlediği resimleri adeta birbirinin kopyası gibidir. Sanatçı, Çamlıca, Karacaahmet, Divitçiler, Doğancılar, Salacak ba ta olmak üzere, Üsküdar’ın çe itli yerlerini
resimlerine aktarmı tır. 1 -1 ’daki Doğancılar Maksemi ve bu meydanın durumu;
1 /1 1 -1 ’teki Kısıklı meydanındaki evler ve eski Kısıklı Çe mesi; 1 1 /1 1- ’de
Küçük Çamlıca’daki Aziz Mahmud Hüdayi’nin Çilehanesi ve çevresi; 1 ’deki görünümleriyle Karacahmet’teki Miskinler Tekkesi/Dergâhı,1 Bulgurlu Mescid Sokağı’ndaki
Bulgurlu Mescid Camii11 ve Divitçiler’deki Kazasker Ahmed Efendi Camii ile Kethüda
Mehmed Ağa Çe mesi, Ağahamamı’ndaki Malatyalı İsmail Ağa Camii ba ta olmak üzere resimleri, deği en Üsküdar için 1
öncesinin görünümlerini belgeler niteliktedir.
Üsküdar’ın farklı yerlerinden, manzara ve mimari ağırlıklı resimlerinde, özellikle sokak
görünümleri, evler, kö kler, camiler, çe meler gibi bir kısmı günümüze ula mayan ya
da deği en pek çok yapıyı belgelemi tir. Resimlerinde, yağlıboya, suluboya ya da guaj
boya ve karakalem kullanmı tır. Doğaya bağlı, gözleme yönelik gerçekçi betimlemeler
gerçekle tirmi tir ve bazı eserlerinde, izlenimci nitelikte çalı tığı görülür.
Üsküdar’da Divitçiler diye anılan bölgede, günümüze ula mamı olan Kazasker Ahmed
Efendi Camii ve hemen kö e ba ındaki çe me, Osman Asaf’ın resimleriyle belgelenir.
Sanatçı iki ayrı resimde, Üsküdar Divitciler’de Kazasker Ahmed Efendi Camii erifi ve
çe mesi açıklamasıyla 1
[1 ] tarihini kaydetmi tir.
310
A H M E D
E F E N D İ
C A M İ İ ,
K E T H Ü D A
v e
M A L A T Y A L I
İ S M A İ L
M E H M E D
A Ğ A
A Ğ A
C A M İ İ
Ç E Ş M E S İ
Osman Asaf,
“Üsküdar
Divitçiler’de
Kazasker Ahmet
Efendi Cami-i
erifi Çesmesi,
H.1
(1 1 )
Cuma günü”,
karton üzerine
suluboya,
x
. cm, Artium
Sanatevi . Bahar
Müzayedesi
Geleneksel ve
Çağda Türk
Resim ve Seramik
Sanatı Mayıs
, s.
.
Resmin sol alt kö esinde, Osman Asaf’ın el yazısıyla “Üsküdar: Divitcilerde Kazasker
Ahmed Efendi Camii erifiyle Çe mesi Ağustos 1
[1 ] Cuma” yazılıdır. Bu bilgilere göre resim, 1 ’de yapılmı tır.
Osman Asaf, Üsküdar
Kazasker Ahmet Efendi
Camii, 1 1 , kağıt
üzerine suluboya,
x
cm, Özel Koleksiyon,
(http://www.
istanbulsanatevi.com/
sanat/ressam/resim.
php?lang=tur&id=
,
eri im tarihi:
. . 1 )
Resmin sol alt kö esinde, Osman Asaf’ın el yazısıyla “Üsküdar Divitcilerde Kazasker
Ahmed Efendi Camii erifi ve çe mesi
Ağustos(?)
[1 ] Cumartesi” yazılıdır.
Resim, 1
tarihlidir.
311
Ü S K Ü D A R
S E M P O Z Y U M U
V I I I
Sol alt kö ede, Kazasker Ahmed Efendi Camii arazisi ve haziresi, üst kar ısında Divitçiler Caddesi ile Divitçiler Sokak kö esinde Kethüda
Mehmed Ağa Çe mesi, çe menin arkasında Serbölük eyh Ahmed Ke fî Efendi Tekkesi ve yolun kar ısında hastane yakınında Bezcizâde
Mehmed Muhyiddin Efendi Tekkesi, Alman Mavileri 1 1 -1 1 I. Dünya Sava ı Öncesi İstanbul Haritaları, I, ’den ayrıntı.
Osman Asaf’ın resimlerine yazdığı açıklamalardan bu resimlerdeki yapıların, Divitçiler
denilen bölgedeki Divitçiler Caddesi, Salı Sokağı ve Harmanlık Sokağı’nın birle tiği
yerdeki Kazasker Ahmed Efendi Camii ve resimdeki konumuna göre bu alanda yer alan
çe menin de Kethüda Mehmed Ağa Çe mesi (Divitçiler Çe mesi) olduğu ortaya çıkar.
Kazasker Ahmed Efendi Camii, Zeynep Kamil Hastanesi yakınında Divitçiler Caddesi
ile Salı Sokağı’nın birle tiği yerde, caddenin sol kö esindeydi. Kar ısında, Divitçiler
Caddesi ile Harmanlık Sokağı’nın kesi tiği kö e ba ında Kethüda Mehmed Ağa’nın çe mesi ve çe me arkasındaki geni ağaçlıklı alanda, Serbölük eyh Ahmed Ke fî Efendi
Tekkesi vardı. 1 /1 1- ’de Serbölük eyh Ahmed Ke fî Efendi tarafından yaptırılan
ah ap Serbölük eyh Ahmed Ke fî Efendi Tekkesi, 1 ’te Süleyman Pa a’nın e i Fatma
Zehra Hanım tarafından yenilenmi olan bir Kadîri Dergâhı idi ve Per embe günleri
ayin günü idi.1 Bugün yerlerinde Zeynep Kâmil İlköğretim Okulu bulunmaktadır.
Kar ısında ise Salı Sokağı ile Acemi çıkmazında Bayramiye’den Salı Tekkesi (Himmet
Baba Tekkesi, Muhyi Efendi Tekkesi, Bezcizâde Mehmed Muhyiddin Efendi Tekkesi)
bulunuyordu, günümüzde bu alanda Zeynep Kâmil Hastanesi vardır. Muallimzâde Kazasker Ahmed Efendi Camii, haziresi, çe me ve diğer tekkeler ile hazireleri günümüzde
mevcut değildir.
Kazasker Ahmed Efendi Camii arazisi ile haziresi, Kethüda Mehmed Ağa Çe mesi ve
çevresindeki yapılar, Alman Mavileri 1 1 -1 1 I. Dünya Sava ı Öncesi İstanbul Haritaları’nda1 ve Pervititch Sigorta Haritaları’nda1 belgelenir.
312
A H M E D
E F E N D İ
C A M İ İ ,
K E T H Ü D A
v e
M A L A T Y A L I
İ S M A İ L
M E H M E D
A Ğ A
A Ğ A
C A M İ İ
Ç E Ş M E S İ
Solda, Kazasker Ahmed Efendi Camii arazisi ile haziresi, Kethüda Mehmed Ağa Çe mesi, çe menin arkasında Serbölük eyh Ahmed
Ke fî Efendi Tekkesi ve yolun kar ısında Bezcizâde Mehmed Muhyiddin Efendi Tekkesi, Alman Mavileri 1 1 -1 1 I. Dünya Sava ı Öncesi
İstanbul Haritaları, I, -1’den ayrıntı.
Sol altta, Kazasker Ahmed Efendi Camii arazisi kalıntıları ve Divitçiler Caddesi ile Harmanlık Sokağı kö esinde Kethüda
Mehmed Ağa Çe mesi ve Serbölük eyh Ahmed Ke fî Efendi Tekkesi’nin yeri ve kalıntıları, 1 , Pervititch Sigorta Haritaları,
Nuh Kuyusu , Jacques Pervititch Sigorta Haritalarında İstanbul.
313
Ü S K Ü D A R
S E M P O Z Y U M U
V I I I
Resim- Salı Sokağı ve Divitçiler Caddesi kö esinde Kazasker Ahmed Efendi Camii, hazire ve Divitçiler Caddesi ile Harmanlık Sokak
kö esinde Kethüda Çe mesi ile arka kısmında Serbölük eyh Ahmed Ke fî Efendi Tekkesi, Salı Sokağı ile Acemi Çıkmazı kö esinde Muhyi
Efendi Tekkesi ve çevresi, Yüzyıllar Boyunca Üsküdar, I, .
Osman Asaf’ın resimlerinden birinde ön plandaki çe me, cepheden betimlenmi tir
ve yanda Divitçiler Caddesi yönündeki su haznesinin duvarı devam eder. İki sokağın
kesi tiği yerde bulunan çe menin çatısı üzerinde caminin minaresi yükselir, ancak
çe me gerisindeki ağaçlıklı alanda cami görülmez. Diğer resimde ise çe me yine ön
plandadır ve Harmanlık Sokağı yönünden yandan su haznesi ve hazire duvarı da görülür. Çe menin gerisinde caminin bir bölümü ve minaresi yer alır.
Kazasker Ahmed Efendi Camii (Kazasker Camii, Kadıasker
Camii, Divitçiler Camii, Kâdîasker Mescidi, Kazasker Mescidi):
Osman Asaf’ın 1 ’de resmettiği ve Üsküdar Divitciler’de Kazasker Ahmed Camii
olarak belirttiği yapı, Muallimzâde Kazasker Ahmed Efendi tarafından yaptırılmı tır.
/1 ’da Anadolu ve Rumeli kazaskerliği yapmı olan ve /1
yılında vefat eden
Muallimzâde Kazasker Ahmed Efendi’nin kabri, Bursa’da Zeynîler mezarlığındadır.
Günümüze ula mamı olan cami, kaynaklarda farklı isimlerle kayıtlıdır. Hadîkatü’l-Cevâmi’de, Kâdîasker Mescidi adıyla geçen yapı için banisinin Muallimzâde
314
A H M E D
E F E N D İ
C A M İ İ ,
K E T H Ü D A
v e
M A L A T Y A L I
İ S M A İ L
M E H M E D
A Ğ A
A Ğ A
C A M İ İ
Ç E Ş M E S İ
Ahmed Efendi olduğu ve minberini Ahmediye Camii banisi Tersane emini Ahmed
Ağa’nın koydurttuğu kaydedilmi tir.1
Mehmed Râ’if, Mir’ât-ı İstanbul adlı eserinde, Kazasker Ahmed Efendi- Divitçiler’i anlatırken buradaki Kazasker Ahmed Efendi Mescidi, Ahmed Ke fî Efendi Tekkesi, Bayramî
Tekkesi, Mısırlı Fatma Hanım’ın nisâ hastanesi ve Kethuda Mehmed Ağa Çe mesi’nden
bahseder.1
“Mahalle-i mezkûrede kazasker Ahmed Efendi’nin (1 - ) tarihinde bina etmi
olduğu mescit kâindir. Kendisi Bursa’da pederleri nezdinde medfundur. Vefatında u
mısra tarih dü mü tür:
Makarr olsun ana firdevs-i a’lâ
Minberini Ahmediye Câmii’nin banisi olan Ahmed Ağa vazeylemi tir.
Mescidin bahçesinde 1 ’te (1 - ) vefat eden tarikatı-i Kadiriye me ayihinden
Mehmed Efendi namındaki zat medfundur....
Kezalik Hatice Sultan kethudalarından Mehmed Ağa’nın eser-i hayrı olan ve 11 ’de
(1 1 - ) bina ve in a bulunan çe me kâindir. Bu çe me 1 ’de (1 - ) pek ra’na bir
surette tamir edilmi ve üzerine ve sakâbüm Rabbühüm arâben tahûrâ ayeti kerimesi
hâkk olunmu tur.”1
İbrahim Hakkı Konyalı ise Üsküdar Tarihi’nde, Divitçiler Camii, Kadıasker Camii adıyla
yapı hakkında bilgi verir. Banisi Muallimzâde Ahmed Efendi’dir. Divitçiler Caddesi’ndeki cami, ta la yapılmı tı ve bir minaresi vardı. Ancak, bakımsızlık ve ihmal yüzünden
bu kıymetli yapı yok olmu tur. Konyalı, camiyi Eylül 1 1 tarihinde incelediğinde,
yeri arsa haline gelmi tir. Konyalı, caminin mezarlığındaki mezar ta larını da incelemi tir ve cami gibi mezar ta larının da yok olduğunu kaydetmi tir.1
Osman Asaf’ın resminde bir bölümü görülebilen caminin beden duvarlarının Konyalı’nın cami için verdiği bilgilerdeki gibi ta olduğu anla ılır. Resme göre, cami duvarları ta tır ve dikdörtgen açıklıklı pencerelerle aydınlanır. Çe menin gerisinde cami
ve minaresi ayrıntılı olarak yer alır. Dörtgen planlı caminin üzerinin kiremit kaplı
muhtemelen kırma çatı ile örtülü olduğu anla ılır. Sanatçının her iki resminde de minare silindirik gövdelidir, erefe kısmına açılan kapısı kemerlidir ve petek kısmı yine
silindirik gövdelidir. Minarenin kur un kaplı olduğu anla ılan külahı ise alt kısmından
boğumlu armudi formdadır ve tepesinde hilalle biten alemi vardır. Yapı, çe itli kaynaklarda yer almasına rağmen, herhangi bir fotoğrafı ya da ba ka bir görsel dokümana
ula ılamamı tır. Osman Asaf’ın, Hoca Ali Rıza gibi gözleme dayalı, gerçekçi betimler
yapmasından ve belgeci çalı ma tarzından dolayı, sanatçının 1
tarihli resminde yer
verdiği cami ve minaresinin görüntüsü, günümüze ula mayan yapı için görsel belge
olarak değerlendirilebilir.
315
Ü S K Ü D A R
S E M P O Z Y U M U
V I I I
Himmetzâde
Tekkesi ve Türbesi,
Vakıflar Genel
Müdürlüğü
İstanbul . Bölge
Müdürlüğü
Ar ivi.
Tahsin Öz, İstanbul Camileri’nde, Kazasker Camii ba lığıyla Erenköy civarındaki banisi 1 ’te vefat etmi ve hazirede medfun olan Kazasker Süleyman Sırrı Efendi olan
camiden ve Kazasker Mescidi ba lığıyla da Üsküdar Divitçiler’deki mescitten bahseder.
Divitçiler’deki Kazasker Mescidi’nin banisi, Muallimzâde Kazasker Ahmed Efendi’dir
ve 1 ’de vefat etmi tir. 1 . yüzyılda yapılmı olan mescit, 1 ’de yanmı ve ihya
edilmemi tir.1
Mehmet Nermi Haskan, Yüzyıllar Boyunca Üsküdar eserinde Kazasker Camii (Divitçiler Camii) adıyla yapı hakkında bilgi verir. Banisi Kazasker Ahmed Efendi, 1 ’de vefat
ettiğinden camiyi bu tarihten önce yaptırmı tır. Mescit, 1 ’de yanmı , bir daha tamir
edilmemi ve mezarlığıyla birlikte yeri yola gitmi tir.
Ahmed Ke fî Efendi ve kendisinden sonra tekkeye eyh olan ki iler, Kazasker Ahmed
Efendi Camii haziresine gömülmü tür. Cadde üzerindeki bu hazire, Zeynep Kamil
Hastanesi önündeki yol seviyesi indirildiğinde yüksekte kalmı tır. Kazasker Ahmed
Efendi Camii haziresindeki mezar ta larının bir kısmı, 1 1 de Salı Sokağı kar ısına
isabet eden, Karacaahmet Mezarlığı’na nakledilmi tir. 1
Çe menin yakınında Salı Sokağı ve Zeynep Kamil Hastanesi’nin sağ tarafında, günümüze ula mayan bir Bayramiye Dergâhı olan Salı Tekkesi (Muhyi Efendi Tekkesi, Himmet Baba Tekkesi) yer alıyordu. Bezcizâde Mehmed Muhyiddin Efendi Tekkesi ve
Himmetzade Tekkesi olarak da kayıtlarda geçen tekkenin 1 ’de yıktırılması gündeme
gelmi ve 1 ’de yıktırılmı tır. Vakıflar Genel Müdürlüğü İstanbul . Bölge Müdürlüğü Ar ivi’nde yer alan Himmetzade Kadıasker Ahmet Efendi Tekke Mescidi ve Türbesi
316
A H M E D
E F E N D İ
C A M İ İ ,
K E T H Ü D A
v e
M A L A T Y A L I
İ S M A İ L
M E H M E D
A Ğ A
A Ğ A
C A M İ İ
Ç E Ş M E S İ
Topta ı
Caddesi’nde
yeni yapılan
Divitçiler
Camii, 1 .
Dosyası’nda Salı Tekkesi olan yapı hakkında dokümanlar mevcuttur. Ancak, Üsküdar
Zeynep Kamil Hastanesi yanında bulunan bu tekkedeki caminin de adı, Kadıasker/
Kazasker Ahmed Efendi Camii olarak geçer. Bu yapı, Osman Asaf’ın resmettiği Kazasker Ahmed Efendi Camii değildir. Himmetzade Kadıasker/Kazasker Ahmed Efendi
Tekke Mescidi, hastane arazisinde kaldığından istimlâk edilmesi gündeme gelmi ,
1
sonunda öncelikle me rutası yıktırılmı ve cami ise daha sonra yıktırılmı tır. TC.
Gayrimenkul Eski Eserler ve Anıtlar Yüksek Kurulu’nun 1
tarihli kararıyla eski eser
olmadığından yıkılmasında mahzur görülmemi tir.
Üsküdar’da günümüzde bu bölgeye çok yakın olarak Harmanlık Sokağı devamında
Topta ı Caddesi’nde, Divitçiler Sıbyan Mektebi/Yakub Ağa Mektebi ve Kapıağası Yakub
Ağa tarafından yaptırılmı olan Yakub Ağa Çe mesi ve Kütüphanesi yanında Divitçiler
Camii adını ta ıyan yeni bir cami daha vardır. Mülkiyeti Vakıflar Bölge Müdürlüğü’nde
olan yapı, Üsküdar Arakiyeci Hacı Cafer Mahallesi Eski Topta ı Caddesi, Harmanlık
Sokağı’nda pafta, ada, 1 parsel’de
.1 m² alanlı ta ınmaz arsasıyla Arakiyeci
Hacı Cafer Vakfı’ndandır. Bu alanda Arakiyeci Hacı Mehmed Ağa Mescidi vardı ve
1 -1 ’lı yıllarda harap olduğu için yıktırılmı tır. Yıkılmı , yok olmu olan cami
yerine, 1 ’te Divitçiler Camii yapılması için giri imler ba latılmı ve 1 ’de buraya
yeni bir cami yapılabileceğine karar verilmi tir. Yeni cami, Divitçiler Camii Yaptırma
Ya atma ve Güzelle tirme Derneği tarafından yaptırılmı tır. Yeni yapılan camiden önce
Divitçiler Camii olarak uzun bir süre, pafta, ( Ada)
ada, parseldeki Divitçiler
Sıbyan Mektebi (Yakub Ağa Mektebi) kullanılmı tır. ( Ada)
ada, 1 parselde de
317
Ü S K Ü D A R
S E M P O Z Y U M U
V I I I
Topta ı
Caddesi’nde,
Yakub Ağa
Çe mesi ve yeni
yapılan Divitçiler
Camii, 1 .
çe me ve kütüphane vardır. 1 /1
tarihli bu çe me, Kapıağası Yakub Ağa tarafından yaptırılmı olan Yakub Ağa Çe mesi’dir. Günümüzdeki Divitçiler Camii, üç katlı
ve üzeri altı küçük kubbe ve bir büyük kubbe ile örtülüdür. Caminin altında bir adet
imam evi, tuvaletler ve abdest alma yeri vardır.
Kethüda Mehmed Ağa Çeşmesi (Mehmet Kethuda Çeşmesi,
Mehmed Ağa Çeşmesi, Divitçiler Çeşmesi):
Osman Asaf’ın 1
tarihli iki resminde, Divitciler’de Kazasker Ahmed Efendi Camii
erifi ve çe mesi olarak kaydettiği çe me, kaynaklarda farklı isimlerle tanıtılır. İbrahim
Hilmi Tanı ık, İstanbul Çe meleri kitabında, Mehmet Kethuda Çe mesi adı altında
yapıdan bahseder ve kitapta çe menin bir de fotoğrafı vardır. Tanı ık’ın verdiği bilgilere göre, Türk Klasik üslubunda kesme ta tan yapılmı 11 /1
tarihli çe menin
Üsküdar’da Divitçiler’de yanmı Kazasker Camii’nin arsası kö esinde muattaldır.
Çe menin banisi Mehmed Ağa, Sultan III. Ahmed’in kızı Hatçe Sultan’ın (doğumu
H.11 /M.1 1 , ölümü 11 1/M.1 ) kethüdasıdır. Üstü çatısız olan çe menin teknesi
yere gömülüdür. Çe me aynası basit mermerdir ve musluğu koparılmı tır. Yapının
üç kıtalık kitabesi kemerinin üstüne yerle tirilmi tir. Çe me kitâbesinin tarih beyti,
“Devatiler Neciba yazdılar cevherle tarihin / «Mehemmed kethuda hakka bu mâyı
eyledi ihyâ» 11 (1
M.)”.
318
A H M E D
E F E N D İ
C A M İ İ ,
K E T H Ü D A
v e
M A L A T Y A L I
İ S M A İ L
M E H M E D
A Ğ A
A Ğ A
C A M İ İ
Ç E Ş M E S İ
Mehmet
Kethuda Çe mesi,
İstanbul
Çe meleri II
Beyoğlu ve
Üsküdar
Cihetleri,
1
, s.
.
İbrahim Hakkı Konyalı’nın Üsküdar Tarihi kitabında çe me, Divitçiler Çe mesi (Hadice
Sultan Çe mesi) adıyla kayıtlıdır. Konyalı, çe menin H.11 /M.1 1 ’da Hadice Sultan’ın
kethüdası Mehmed Ağa’nın nezaretinde yapıldığını kaydetmi tir. Konyalı’nın verdiği
bilgilere göre, Divitçiler Camii önündeydi ve ak ta la yapılmı olan kemerli çe menin
arkasında kubbeli bir su deposu vardı. Çe menin altı satırlık kitabesini hazırlayan ve
su yolcu öhretini ta ıyan Necib Efendi, hattat ve airdir. Hadice Sultan, IV. Mehmed’in
kızıdır ve 11 ’da ölmü ve Yeni Cami türbesine gömülmü tür.
Mehmed Râ’if, Mir’ât-ı İstanbul adlı eserinde, Kazasker Ahmed Efendi-Divitçiler’deki
yapıları anlatırken Hatice Sultan kethudalarından Mehmed Ağa’nın hayır eseri olan
çe menin 11 /1 1 - tarinde in a edilmi olduğunu ve “1 ’de (1 - ) pek ra’na
bir surette tamir edilmi ve üzerine “ve sekāhüm Rabbühüm arâben tahûrâ” ayet-i
kerimesi hakk olunmu tur.” bilgisini verir.
Çe me, Aynur ve Karateke’nin III. Ahmed Devri İstanbul Çe meleri kitabında, Mehmed
Ağa Çe mesi 1 olarak tanıtılır. Egemen’in İstanbul’un Çe me ve Sebilleri kitabında Mehmed Ağa (Kethüda) Çe mesi ve Haskan’da ise Mehmet Kethüda Çe mesi (Divitçiler
Çe mesi) adıyla geçer.
319
Ü S K Ü D A R
S E M P O Z Y U M U
V I I I
A. Süheyl
Ünver,
“Zeynepkâmil’de
- Hekim Ali
Mün i Kabrinin
yanındaki
çe me”, 1
,
Süheyl Ünver’in
İstanbul’u,
s.
.
Hatice Sultan’ın kethüdası Mehmed Ağa tarafından yaptırılan H.11 /M.1 - tarihli
çe me, kö e çe mesi olarak Divitçiler Caddesi ile Harmanlık Sokağı’nın kö e ba ında
yer alıyordu. Uzun yıllar, yanmı olan Kazasker Ahmed Efendi Camii arsasının kö esinde ayakta kalabilmi olmasına rağmen, sonradan tamamen yıktırılmı tır. Çe menin
yerinde günümüzde, Zeynep Kamil Hastanesi’nin önünden geçen yol ve çe me yerinin
hemen gerisinde ise Zeynep Kamil İlköğretim Okulu vardır. Günümüze ula mayan çe me, Klasik tarzdadır ve kesme ta tan yapılmı tır. Sokağa bakan kemerli ön cephesinde
silmelerle belirlenen dikdörtgen alanda, sivri kemerli ni üzerinde kitabe ve çe me ni i
içinde kemer aynasında kemerli tek ma rapa gözü ile hemen altında aynata ı, önünde
teknesi ve iki yanda setleri vardı. Çe menin mermer aynata ına ka kemer i lenmi tir.
Divitçiler Caddesi yönünde açısı bu sokağa göre planlanan yamuk dörtgen su haznesi
olan çe menin üzeri, Osman Asaf’ın resimlerine göre geni bir saçak ve kiremit kaplı
çatıdan olu an bir üst örtü sistemine sahipti. Çe menin sivri kemerli cephesinin Klasik
üslupta oldukça sade süslemesine kar ılık, üzerindeki geni saçağının kenarlarındaki dalgalanmalarla gösteri li bir üst örtüsü olduğu anla ılır. Osman Asaf’ın çe meyi
cepheden betimlediği resminde, çe menin sivri kemerli ni i üzerindeki kitabenin iki
yanında simetrik olarak ve altta kemer kö eliklerinde de yine simetrik birer rozet veya
kabara olduğu seçilir.
320
A H M E D
E F E N D İ
C A M İ İ ,
K E T H Ü D A
v e
M A L A T Y A L I
İ S M A İ L
M E H M E D
A Ğ A
A Ğ A
C A M İ İ
Ç E Ş M E S İ
Divitçiler/Kethüda
Mehmed Ağa
Çe mesi yeri,
Üsküdar Merkez
Mahalleleri
Osmanlı Dönemi
Su Uygarlığı
Eserleri, s. 1.
Çe menin Tanı ık’ın kitabındaki fotoğrafa göre, ön cephesindeki kemer üzerinde iki
sütun, altı satır olduğu anla ılan kitabesi vardır. Kitabe airi Necib’tir ve günümüze
ula mayan çe menin kitabesi Konyalı ve Baysun tarafından kaydedilmi tir. 11 tarihini veren kitabeye göre çe me, Hatice Sultan’ın kethüdası Mehmed Ağa tarafından
yaptırılmı tır. Haskan, air ve ünlü bir hattat olan kitabe yazarı Suyolcuzâde Eyyubî
Necib Mustafa Efendi’nin, 11 1/1 - ’de vefat ettiğini ve kabrinin Eyüp’te olduğunu;
çe meyi yaptıran El-hac Kethüda Mehmed Ağa’nın ise 11 1/1 ’de vefat ettiğini ve
Seyyid Ahmed Deresi Mezarlığı’na gömüldüğünü belirtir. Haskan, kesme ta ve tuğla
hatıllı su haznesinin tonoz damlı olduğunu bildirdiği çe menin 1 ’te yol geni letmesi sırasında yıktırıldığını kaydetmi tir. Çe me, 1 -1 ’de halen ayaktadır ve 1 ’de
Osman Asaf gibi ressam Hoca Ali Rıza ekolünde belgeleme amaçlı resimler yapan A.
Süheyl Ünver (1 -1 ) tarafından resmedilmi tir. “Hekim Ali Mün i kabri yanı,
1 ” bilgisi yazılı olan resimde, çe menin yola bakan ön cephesinde kitabesi, sivri
kemerli ni i, kemerli ma rapa gözü, alt kısmında ayna ta ı ile önünde küçük teknesi
ve iki yanda setleri belirtilmi tir. Çe menin geriye doğru devam eden su haznesinin
Divitçiler Caddesi yönündeki duvarı ve hazne üzerindeki tonoz da belirgin olmasına
rağmen, Osman Asaf’ın 1
tarihli resimlerinde açıkça görülen geni saçaklı ve kiremit kaplı çatısı yoktur. Çe menin iki yanında devam eden duvarlar da yoktur ve çe me
gerisindeki alan ağaçlıklı olarak resimde belgelenir.
321
Ü S K Ü D A R
S E M P O Z Y U M U
V I I I
Kazasker Ahmed
Efendi Camii
haziresi ve
Kethüda Mehmed
Ağa Çe mesi’nin
olduğu alandaki
mezar ta larının
1 1’de buradan
Karacaahmet
Mezarlığı’na
ta ınmadan önceki
durumu, Üsküdar
Belediyesi KUDEB
Ar ivi.
Besim Çeçener, Divitçiler Çe mesi (Kethüda Mehmet Ağa Sebil Çe mesi) adıyla pafta ,
ada , parsel 1 ’da olması gereken çe meden 1 ’te hiçbir iz kalmadığını bildirir.
Klasik Türk mimari üslubunda, kesme ta tan yapılmı çe menin ayna ta ının basit
mermer ve arkasında su hazinesi olduğu bilgisini verir. Ayrıca, çe me alanının ve buradaki mezar ta larının durumunu da gösteren bir fotoğraf vardır.
Vakıflar Genel Müdürlüğü İstanbul . Bölge Müdürlüğü Ar ivi’ndeki yazı malardan
1
yılında, ada 1 parseldeki Kazasker Ahmed Efendi Camii arsasının bir kenarında bulunan Kethuda Çe mesi ve bazı mezar ta larının ayakta olduğu anla ılır.
Üsküdar Belediyesi KUDEB Ar ivi’ndeki yazı malardan da 1 yılında çe me ve buradaki bazı mezar ta larının mevcut olduğu ortaya çıkar. Çe menin ve etrafındaki 11
mezarın 1 yılında Belediye tarafından Nuhkuyusu ile Bağlarba ı arasındaki yolun
yapımı sırasında ta ınması gündeme gelmi tir. Zeynep Kamil Hastanesi kar ısındaki
sahada mevcut olduğu belirtilen büyük mermer çe me ve çe me etrafında bulunan
mermer sandukalı ve sandukasız sanatkârane mezar ahideleri yol üzerinde çıkıntı
meydana getirmi tir. Eski Eserler ve Anıtlar Yüksek Kurulu tarafından çe me ve mezar
ta larının sanat bakımından muhafazası amacıyla çe menin yol seviyesine indirilerek
322
A H M E D
E F E N D İ
C A M İ İ ,
K E T H Ü D A
v e
M A L A T Y A L I
İ S M A İ L
M E H M E D
A Ğ A
A Ğ A
C A M İ İ
Ç E Ş M E S İ
FotoğrafKazasker Ahmed
Efendi Camii
Haziresi’nden
1 1’de
Karacaahmet
Mezarlığı’nın 1.
Adası’na ta ınan
mezar ta ları,
1 . akirin
Camii’nin
hemen
yanındadır.
323
Ü S K Ü D A R
S E M P O Z Y U M U
V I I I
Kethüda Mehmed
Ağa Çe mesi ile
Serbölük eyh
Ahmed Ke fî
Efendi Tekkesi
ve haziresinin
bulunduğu alanda,
Zeynep Kamil
İlköğretim Okulu
vardır. Kazasker
Ahmet Efendi
Camii, haziresi ve
Kethüda Mehmed
Ağa Çe mesi ile
Serbölük eyh
Ahmed Ke fî
Efendi Tekkesi’nin
bulunduğu alanın
1 yılındaki
görünümü.
Zeynep Kamil
İlköğretim Okulu
ve bahçesi.
Kethüda Mehmed
Ağa Çe mesi ile
Serbölük eyh
Ahmed Ke fî
Efendi Tekkesi
ve haziresinin
bulunduğu alan,
Divitçiler Sokağı
ve Harmanlık
Sokağı’nın
görünümü,
1 .
yol kenarında yeniden in ası ve hazirenin çe me etrafında düzenlenmesi kararla tırılmı tır. Vakıflar Genel Müdürlüğü İstanbul . Bölge Müdürlüğü Ar ivi’ndeki 1
tarihli yazı malarda, Zeynep Kâmil Hastanesi Salı Sokağında Kadıasker Ahmed Efendi
Camii arsası ile kar ısındaki Ke fî Ahmed Efendi Tekkesi arsasında bulunan mezarların
324
A H M E D
E F E N D İ
C A M İ İ ,
K E T H Ü D A
v e
M A L A T Y A L I
İ S M A İ L
M E H M E D
A Ğ A
A Ğ A
C A M İ İ
Ç E Ş M E S İ
Osman Asaf, İsmail Ağa
Camii, 1
/1
üzerine guaj,
, kağıt
x
cm, Özel Koleksiyon,
Su Resimleri Süleyman
Seyyid’den Günümüze
Türk Resminde
Suluboya,
s.
.
tanzim i ine 1. .1
tarihinde ba lanıldığı kaydedilmi tir. Kazasker Ahmed Efendi
Camii haziresindeki ta ların bir kısmı, 1 1 de Salı Sokağı kar ısına isabet eden, Karacaahmet Mezarlığı’na nakledilmi tir. Mezar ta larının bir kısmı, Karacahmet Mezarlığı
1. Adası’na yerle tirilmi tir ve günümüzde burada bulunurlar.
Malatyalı İsmail Ağa Camii (Ağa Camii)
Osman Asaf’ın resmettiği bir diğer yapı, Üsküdar Ağa Hamamı’nda Malatyalı İsmail
Ağa Camii’dir. x cm ölçüsündeki 1
tarihli resimde, caminin air Naili Sokağı ile
Dönmedolap Sokağı’nın birle tiği yerdeki iki cephesi betimlenmi tir.
Resmin sağ alt kö esinde Osman Asaf’ın el yazısıyla “Üsküdar Ağa Hamamında Malatyalı İsmail Ağa Camii erifi Ağustos sene
[1 ]” bilgisi yazılıdır. Resim, cami,
minare ve önündeki adırvanın 1
yılındaki görüntüsünü aktarır.
Osman Asaf’ın resmettiği cami, Ağahamamı mevkiinde, air Nailî Sokak ile Dönmedolap Sokağı’nın birle tiği yerdedir. Banisi, Akağalardan Darüssaade Ağası olan Malatyalı
İsmail Ağa’dır. Malatyalı İsmail Ağa’nın kabri Rodos’tadır ve Üsküdar’daki bu cami haziresine de sonradan bir makam ta ı konulmu tur. 1 Cami, kapı üzerindeki kitabede
325
Ü S K Ü D A R
S E M P O Z Y U M U
V I I I
belirtildiği üzere, İsmail Ağa tarafından H.11 /M.1 -1 yılında yaptırılmı tır ve
1 /1 - yılında evket Pa a tarafından yenilenmi tir. Camiyi yenileten evket
Pa a, Sultan II. Abdülhamid’in askeri ricalindendir.
Caminin dı kapı üzerinde yer alan kitabesi:
Be vaktin cemâatle salât oldukça eda
İde gufrân bâni-i evvel ve sâniye Hüda
Esasın bin on sekizde yapdı İsmail Ağa
Ba’dehu eyledi ihya camiin evket Pa a
1 (1 )
Hadîkatü’l-Cevâmi’de, Ağa Cami’i adıyla yapı hakkında bilgi verilir. Banisi, Akağalardan Darü’ssaâde Ağası Malatyalı İsmail Ağa’dır ve yakınında çifte hamamı ile bir çe mesi vardır. H.1 /M.1
yılında yaptırılmı tır. Mehmed Râ’if’in Mir’ât-ı İstanbul
adlı eserinde, Ağa Hamamı’nda Malatyalı İsmail Ağa’nın kendi namına bir çe me ve
cami yaptırdığı ve yakınında çifte hamamı olduğu kaydedilmi tir. Re ad Ekrem Koçu,
İstanbul Ansiklopedisi’nde, Ağa Cami ba lığıyla Üsküdar Doğancılar’da Dönmedolap
Sokağı ile airnaili Sokağı kav ağında yer alan ve ilk yaptırana nisbetle İsmailağa Camii
diye anılan Malatyalı İsmail Ağa Camii hakkında bilgi verir. Konyalı ve Öz yapıyı
Ağa Camii ve Haskan ise Ağa Camii (Malatyalı İsmail Ağa Camii) adıyla tanıtır.
Eğimli bir arazide yer alan dikdörtgen planlı caminin üzeri kiremit kaplı kırma çatı ile
örtülüdür. Dönmedolap Sokağı’na bakan kuzey doğu yönünde giri kapısı üzerinde
kitabesi vardır ve kapıdan son cemaat yerine geçilir. Son cemaat yerinden dikdörtgen açıklıklı bir kapı ve iki yanında harime açılan dikdörtgen birer pencere ile üst kat
mahfile çıkı vardır. Harim kısmı kare planlı ve son cemaat yeri yamuk dikdörtgen
planlı olan yapı, dikdörtgen açıklı pencerelerle aydınlanır. Mihrap cephesinde, mihrabın iki yanında altta ve üstte iki olarak toplam dört pencere; minare yönünde altta
bir pencere; Dönmedolap Sokağı’na bakan cephesinde, cepheyi ikiye bölen mermer
çe menin bir tarafında altta ve üstte iki er pencere; çe menin üst kısmında bir pencere
ve dikdörtgen söveli kapı yönünde altta bir, üstte iki pencere açıklığı vardır. Kuzey’de
air Naili Sokağı yönünde kalan son cemaat yeri ve üst kat mahfil cephesinde ise altta
ve üstte üçer olmak üzere, toplam altı pencereye sahiptir. Osman Asaf’ın resminde,
sadece caminin çe menin olduğu Dönmedolap Sokağı’na bakan harim kısmındaki
alt kat penceresi iki olması gerekirken, bir tane gösterilmi ve buna bağlı olarak üst
kısımdaki iki pencerenin konumu da biraz deği mi tir. Bu cephede, resimde toplam
yedi pencere vardır ve günümüzde bu cephede sekiz pencere bulunur. Buna kar ılık
caminin genel görünümü ve diğer ayrıntıları resimde gerçeğe uygun verilmi tir. Resimde, caminin alt kat pencerelerinde demir parmaklıklar görülür ve bu parmaklıklar
fotoğraflarda da vardır. Caminin minaresi, külahı ve air Naili Sokağı yönündeki iki
326
A H M E D
E F E N D İ
C A M İ İ ,
K E T H Ü D A
v e
M A L A T Y A L I
İ S M A İ L
M E H M E D
A Ğ A
A Ğ A
C A M İ İ
Ç E Ş M E S İ
Malatyalı İsmail
Ağa Camii ve
me rutanın
. yüzyıl
ortalarındaki
fotoğrafı,
Vakıflar Genel
Müdürlüğü
İstanbul
. Bölge
Müdürlüğü
Ar ivi.
katlı ah ap me rutası da resimde belgelenmi tir. Sonradan betonarmeye çevrilen
me ruta, günümüze ula mamı tır.
Osman Asaf’ın resminde, cami kapısı önünde, üzeri kiremit kaplı çatı örtülü olan bir
adırvan ve su kuyusu ile bir fener görülür. Caminin eski bir fotoğrafında, Osman
Asaf’ın resmettiği üzeri kiremit kaplı çatı örtülü adırvanın sadece mermer kısmı, su
kuyusu ve resimde de görülen fener belgelenir. Fotoğrafta, cami minaresinin külahı
yoktur, dolayısıyla bu fotoğraf, cami ve çevresinin 1
yılında dü en yıldırım sonrasındaki görünümünü aktarır.
Caminin güneybatı cephesinde harim duvarına biti en kesme küfeki ta minaresinin
erefesinden itibaren üst kısmı, 1
da yıldırım dü tüğü için yıkılmı ve ancak, 1 1
yılında onarılmı tır. Yenilenen ve günümüzde de mevcut olan minarenin erefe,
petek ve külah bölümü, Osman Asaf’ın resmindeki görünüme uygundur. Minarenin
dikdörtgen kaidesinde be ik tonozlu bir türbe vardır. Bu türbe, kapı ile camiye, demir
parmaklıklı bir pencere ile avluya açılır. Kaide üzerindeki pabuç kısmı üçgen prizmalı
olan minarenin ta bilezikle geçilen gövdesi silindiriktir. Osman Asaf’ın resmi, cami
minaresinin 1 ’da yıkılmadan önceki, erefe ve külahının 1 ’deki durumunu
belgeler. Resme göre minare, kur un kaplı olduğu anla ılan sivri külah ile örtülüdür.
Osman Asaf’ın resmindeki minarenin erefe, petek ve külah kısmı, Süheyl Ünver’in
1 /1 1 tarihli karakalem resminde de benzer biçimde belgelenir. Ancak, Ünver’in
1 tarihli bir suluboya resminde ise minarenin petek üst kısmı ve külahının olmadığı
görülür.
327
Ü S K Ü D A R
S E M P O Z Y U M U
Süheyl Ünver,
“Üsküdar Ağa
Hamamı’na
inen yeni yol,
1 Ağustos
1
”
[1 Ağustos
1 1 ], Süheyl
Ünver’in
İstanbul’u,
s.
Süheyl Ünver,
“Üsküdar Ağa
Camii”, 1 ,
Süheyl
Ünver’in
İstanbul’u,
s.
328
.
.
V I I I
A H M E D
E F E N D İ
C A M İ İ ,
K E T H Ü D A
v e
M A L A T Y A L I
İ S M A İ L
M E H M E D
A Ğ A
A Ğ A
C A M İ İ
Ç E Ş M E S İ
Malatyalı
İsmail Ağa
Çe mesi,
1 . . 1 .
Günümüzde duvarları sıvalı kaba yonu ta olan caminin ön cephesindeki mermer
çe menin banisi, Malatyalı Dervi İsmail Ağa’dır. Çe me, ka kemer üzerindeki üç satırlık kitabeye göre bir cemiyethane ile birlikte Sultan Ahmed Han’ın iç kiler kethüdası
Malatyalı Dervi İsmail Mehmed tarafından yaptırılmı tır. Çe menin ayna ta ındaki
kitabeye göre, H.1 /M.1 1 tarihlidir. H.111 /M.1 tarihinde saray kethüdalarından
Gülnu Hatun tarafından tamir ettirilmi tir. Camiden ayrı olan çe menin, 1 /1
yılındaki evket Pa a onarımı sırasında cami duvarına alındığı dü ünülür. 1 1 ’lı yıllardaki fotoğraflarında, önünde teknesi ve iki yanda küçük birer sekisi olan çe menin
tekne kısmı günümüzde yol seviyesinin altında kalmı tır.
Malatyalı İsmail Ağa Camii, günümüzde
pafta, ada, 1 parsel’de, İstanbul
Numaralı Kültür Varlıklarını Koruma Bölge Kurulu’nun . . 1 tarih ve
Sayılı
Koruma Kurulu Kararı kapsamında, Vakıflar Genel Müdürlüğü İstanbul Vakıflar .
Bölge Müdürlüğü tarafından 1 - 1 yılları restorasyon i lemine alınmı tır. Yapının
etrafı restorasyon nedeniyle kapatılmı tır ve Osman Asaf’ın resminde de görülen yan
tarafındaki air Naili Sokağı yönündeki me ruta yıktırılmı tır. Camide restorasyon
i lemleri devam etmektedir.
329
Ü S K Ü D A R
S E M P O Z Y U M U
V I I I
Malatyalı
İsmail Ağa Camii
ve duvarında
mermer
Malatyalı
İsmail Ağa
Çe mesi.
Dönmedolap
Sokağı ve air
Naili Sokağı
birle iminde yer
alan Malatyalı
İsmail Ağa
Camii’nde
restorasyon
çalı maları ve
genel görünü ,
1 .
330
A H M E D
E F E N D İ
C A M İ İ ,
K E T H Ü D A
v e
M A L A T Y A L I
İ S M A İ L
M E H M E D
A Ğ A
A Ğ A
C A M İ İ
Ç E Ş M E S İ
Sonuç
Ressam Osman Asaf, sanatçı ve eğitimci ki iliğiyle Türk resminde önemli bir yere sahiptir. Genellikle doğaya bağlı, gözleme dayalı resimler yapmı tır. İzlenimci teknikte,
ı ık ve renk kullanımı da resimlerinde görülebilir. Ressam Üsküdarlı Hoca Ali Rıza
gibi güçlü deseni ve belgeci tavırla resimlerine yazdığı el yazısı açıklamalarla ya adığı
dönemi aktarır. Üsküdar’ı betimlediği eserleri, geçmi ten günümüze deği en Üsküdar
için önemlidir. Resimleri, 1 -1 ’lardan 1 ’lara kadar olan süreçteki Üsküdar
hakkında bilgi verir. 1 ’te vefat eden sanatçı, sanat hayatı boyunca ya adığı, gezdiği,
gördüğü yerleri doğasıyla mimarisiyle resmettiği için bu yerlerin Osman Asaf’ın ya adığı dönemdeki görünümleri hakkında fikir sahibi olunabilir.
Üsküdar’da Divitçiler’de, günümüze ula mamı olan Kazasker Ahmed Efendi Camii ve
hemen kö e ba ında yer alan Kethüda Mehmed Ağa (Divitçiler Çe mesi) de 1 ’deki
durumlarıyla sanatçının resimleriyle belgelenir. Divitçiler Caddesi ile Harmanlık
Sokağı’nın birle tiği kö ede, Hatice Sultan’ın Kethüdası Mehmed Ağa tarafından in a
ettirilen H.11 /M.1 - tarihli çe me, uzun yıllar cami arsasının kö esinde ayakta
kalabilmi olmasına rağmen, 1 sonrasında tam tespit edilemeyen bir tarihte tamamen yıktırılmı tır. Çe me yıktırılarak yerinden yol geçilmi ve hemen arkasındaki
Serbölük eyh Ahmed Ke fî Efendi Tekkesi’nin olduğu yere Zeynep Kamil İlköğretim
Okulu yaptırılmı tır. Kö esinde yer aldığı Kazasker Ahmed Efendi Camii/Kazasker
Mescidi ise Muallimzâde Kazasker Ahmed Efendi tarafından 1
öncesinde yaptırılmı , 1
yılında yanmı , tamir edilmemi , yeri harabeye dönmü ve sonrasında arsası
satılmı tır. Caminin haziresindeki mezar ta larının bir kısmı ise 1 1’de Karacaahmet
Mezarlığı’na nakledilmi tir.
Osman Asaf’ın Üsküdar Divitciler’de Kazasker Ahmed Camii ve çe mesi olarak açıklayıcı bilgi de yazdığı 1
tarihli iki resmi, günümüze ula mayan cami ve çe me için
görsel belge olarak değerlendirilebilir. Harmanlık Sokağı yönünden bakı la çe meyi
çatısı, sivri kemerli cephesi ve haznesiyle betimlediği resimde, kiremit kaplı çatısıyla
dörtgen planlı ve bir minareli olarak cami de görülür. Gerek resme yazdığı açıklama,
gerekse 1 1 -1 1 tarihli Alman Mavileri ve 1
tarihli Pervititch Sigorta Haritaları’nda
bu bölge incelendiğinde, cami arazisine ve yamuk dörtgen haznesi olan çe meye yer
verildiği görülür. Sanatçının “ Ağustos 1
[1 ] Cuma” tarihini yazdığı x . cm
ölçüsündeki resmindeki yapıların konumu da haritalardaki cami ve çe me konumuyla
uyu ur.
“ Ağustos (?)
[1 ] Cumartesi” yazılı olan x cm ölçüsündeki diğer resminde
ise çe me, sivri kemerli ni inin olduğu ön cepheden ve Divitçiler Caddesi yönünde
kalan ve yola açılı biçimlenen hazne duvarı görülecek biçimde betimlenmi tir. Kö e
ba ındaki meydan çe mesinin iki tarafında da duvar devam eder ve arkasında bahçe
331
Ü S K Ü D A R
S E M P O Z Y U M U
V I I I
olduğu anla ılır. Çe menin üst örtüsü ve sivri kemerli çe me ni i ile diğer süsleme ayrıntıları açısından çe me hakkında bilgi veren bu resimde, çe me arkasında görülen
minare, diğer resimdeki minare ile aynıdır. Sanatçı bu resmine de “Üsküdar Divitcilerde Kazasker Ahmed Efendi Camii erifi ve çe mesi” açıklamasını yazmı tır. Ancak,
minarenin çe me ön cephesine ve yola olan konumuna bakıldığında, minare çe menin
arkasında kalır. Haritalarda da görüleceği üzere, Kazasker Ahmed Efendi Camii yolun
diğer tarafında yer alır. Çe menin arkasındaki alanda ise kaynaklarda bahsedilen Kadirî tarikatından 1 /1 1- tarihli Serbölük eyh Ahmed Ke fî Efendi Tekkesi vardır.
Resimdeki minarenin konumu, bu tekkenin olduğu alana da uygundur. İki resimdeki
minare de birbirinin aynısıdır. Çe menin sivri kemerli cephesi hakkında bilgi veren
bir fotoğraf olmasına kar ılık, Kazasker Ahmed Efendi Camii ve Serbölük eyh Ahmed
Ke fî Efendi Tekkesi’ne ait herhangi bir fotoğrafa ula ılamadığından tam bir sonuca
varmak mümkün değildir. Çe me fotoğrafındaki ayrıntıların resimlerde yakalanabilmesi ve haritalardaki konumlar ve kaynaklarda verilen bilgiler ı ığında, genel olarak
Osman Asaf’ın bu iki resmi, günümüze ula mayan cami ve çe me için fikir vermesi
açısından görsel belge olarak değerlendirilebilir.
Sanatçının “Üsküdar Ağa Hamamı’nda Malatyalı İsmail Ağa Camii erifi
Ağustos sene
[1 ]” bilgisi yazılı olan diğer resmi, Malatyalı İsmail Ağa Camii ve
önündeki günümüze ula mayan adırvanın 1
yılındaki görüntüsünü aktarır.
Cami ve adırvanın resimdeki görüntüsü, fotoğraflar ve ba ka resimlerle de belgelenir. Günümüze ula an cami, sanatçının resmindeki bir pencere eksikliğine bağlı
olarak sadece pencere farklılığı ve önündeki adırvanın eksikliğiyle günümüzdeki
görünümle uyumludur.
Üsküdar’ın farklı yerlerinden, manzara ve mimari ağırlıklı resimlerinde, sokak görünümleri, evler, camiler, çe meler gibi pek çok yapıyı resmeden sanatçının, gerçekçilik
açısından bir kısmı fotoğraflarla da desteklenebilen diğer resim örnekleri ve çalı ma
tarzından dolayı resimleri, bahsedilen camiler ve çe meler için görsel belge olarak
değerlendirilebilir.
Dipnotlar
1
Zahir Güvemli, “Kadıköy’ün Kadıköy’lü Ressamı: Osman Asaf Bey”, Sanat Çevresi, sy.
s. .
, Kasım 1
,
Osman Asaf’ı 1
doğumlu olarak gösteren kaynaklar: Güzel San’atlar Birliği Resim ubesi
inci
Galatasaray Resim Sergisi, 1 1, s. ; Güzel San’atlar Birliği Galatasaray Resim Sergisi uncu Yıl
İstanbul 1 1 -1 , İstanbul 1 ; Nüzhet İslimyeli, “Asaf”, Türk Plastik Sanatçıları Ansiklopedisi,
Ankara 1 , I, 1 .
332
A H M E D
E F E N D İ
C A M İ İ ,
K E T H Ü D A
v e
M A L A T Y A L I
İ S M A İ L
M E H M E D
A Ğ A
A Ğ A
C A M İ İ
Ç E Ş M E S İ
Osman Asaf’ı 1
doğumlu olarak gösteren kaynaklar: Ahmet Köksal, “Osman Asaf Bora”, Osman
Asaf Resim Sergisi 1 Aralık 1 1- Ocak 1
(haz. Veysel Uğurlu), Yapı Kredi Kazım Ta kent Sanat
Galerisi, İstanbul 1 1.
Osman Asaf’ı 1
doğumlu olarak gösteren kaynaklar: Pertev Boyar, Osmanlı İmparatorluğu ve
Türkiye Cumhuriyeti Devirlerinde Türk Ressamları Hayatları ve Eserleri, Ankara 1 , s. 1 ; Halil
Edhem, Elvah-ı Nak iye Koleksiyonu (çev. Gültekin Elibal), İstanbul 1 , s. , .
Güzel San’atlar Birliği Resim ubesi
inci Galatasaray Resim Sergisi, 1 1, s. - .
Zahir Güvemli, a.g.m., s. . Resim sergisi, - Kasım 1
- Kasım 1 , Akbank Osmanbey Sanat Galerisi.
tarihlerindedir. Osman Asaf Resim Sergisi,
Hoca Ali Rıza ve Osman Asaf’ın Çilehane Mescidi (Musalla Mescidi) ve çevresini betimlediği resimler ve yapı hakkında ayrıntılı bilgi için bk. Gül Sarıdikmen, “Yok Olan ve Deği en Mimarlık Örnekleriyle Resimlerde Üsküdar”, V. Üsküdar Sempozyumu 1- Kasım Bildiriler, İstanbul ,
I,
- .
Osman Asaf’ın 1 - tarihli, tuval üzerine yağlıboya, x cm ölçüsündeki “Üsküdar’da Doğancılar “ adlı tablosu, Doğancılar’da Doğancılar Maksemi ile Ali Ağa Çe mesi ve çevresini betimler. Gül
Sarıdikmen, “Gravür ve Resimlerle Üsküdar Çe me ve Sebillerine Bakı ”, Üsküdar Sempozyumu I
- Mayıs Bildiriler, İstanbul , II, 1 -1 1, 1 -1 .
Gül Sarıdikmen, “Yok Olan ve Deği en Mimarlık Örnekleriyle Resimlerde Üsküdar”, V. Üsküdar Sempozyumu 1- Kasım Bildiriler, İstanbul , I,
- .
1
Gül Sarıdikmen, a.g.m., s.
-
.
11
Gül Sarıdikmen, “Üsküdar’da İki Bulgurlu Camii Üzerine: Bulgurlu Bayrampa a Camii ve Bulgurlu
Mescid Camii”, XVII. Ortaçağ Türk Kazıları ve Sanat Tarihi Ara tırmaları Sempozyumu - Ekim 1 ,
İstanbul 1 , baskıda.
1
Mehmet Nermi Haskan, Yüzyıllar Boyunca Üsküdar, İstanbul 1, I,
1
Alman Mavileri’nde C -1 ve C ’deki paftalarda görülebilir. İrfan Dağdelen (haz.) Alman Mavileri
1 1 -1 1 I. Dünya Sava ı Öncesi İstanbul Haritaları, I, İstanbul .
1
Pervititch Sigorta Haritaları’nda, 1
yılında hazırlanan Üsküdar Nuh Kuyusu ’te görülebilir. Jacques Pervititch, Jacques Pervititch Sigorta Haritalarında İstanbul / Istanbul in the Insurance Maps
of Jacques Pervititch, İstanbul .
1
Mu’allimzâde Ahmed Efendi,
rebîü’l-evvelinde (Eylül/Ekim 1 )Anadolu kâdîaskeri ve sen-i
mezbûre zi’l-hiccesinde (Haziran 1 ) Rûmeli kâdîaskeri olmu tur.
muharreminde (Mayıs/Haziran 1 1) azledilmi ve (1 ) senesinde “sinni yetmi sâle bâliğ olduğu halde füc’eten vefât eyledikçe, Fâtih Sultân Mehmed Hân Câmi’-i erîfinde salât-ı cenâzesi edâ olunduktan sonra Bursa’ya
nakl olunub, vâlidleri e - eyh Muslihiddîn Efendi hazretlerinin Zeynîler’de vâki’ merkad-i erîfleri
yanında defn olunmu dur.” Ayvansarâyî Hüseyîn Efendi, Alî Sâtı Efendi, Süleymân Besîm Efendi, Hadîkatü’l-Cevâmi’ İstanbul Câmileri ve Diğer Dînî-Sivil Mi’mârî Yapılar (haz. Ahmed Nezih Galitekin),
İstanbul 1, s.
.
1
Mehmed Râ’if, Mir’ât-ı İstanbul, (haz. Günay Kut-Hatice Aynur), İstanbul 1
1
Ayrıca buradaki diğer yapılar da bildirilmi tir. “... Yine bu mahallede 1
(1 1- ) tarihinde tarikat-ı
Kadiriye me ayihinden Ahmed Ke fî Efendi’nin bina ettiği tekke mevcuttur. Bundan ba ka 111’da
(1 - ) bina olunmu bir Bayramî tekkesi ile Mısırlı Fatma Hanım hazretlerinin asar-ı celilelerinden olan nisâ hastanesi mevcuttur. Kapısı üzerinde muallak olan levhada Fîhi ifâun li’n-nâsi ayeti
kerimesi yazılıdır. Merhume-i mü arünileyhâ eser-i hayrı olan hastahanenin bahçesinde medfundur.” Mehmed Râ’if, a.g.e., s. 1 .
1
İbrahim Hakkı Konyalı, Abideleri ve Kitabeleriyle Üsküdar Tarihi, İstanbul 1
-
.
, I, 1 .
, I, 1 -1 1.
333
Ü S K Ü D A R
S E M P O Z Y U M U
Tahsin Öz, İstanbul Camileri, Ankara 1
1
, II,
V I I I
.
Mehmet Nermi Haskan, a.g.e., I,
1
Kazasker Ahmed Efendi Camii haziresinde, H.11 /1 - tarihinde vefat eden air doktorlardan
Bursalı Ali Hikmet Mün i Efendi’nin kabri vardır. Tekke eyhi Serbölük eyh Ahmed Ke fî Efendi’nin
1 /1 1- tarihli ahidesi, annesi Ay e Hanım’ın 1 /1 - tarihli ahidesi ve Ahmed Ke fî
Efendi’nin yerine eyh olan Ahmed Remzi Efendi’nin 1 11/1 - tarihli ahidesi bu alandadır. 1
tarihlerinde tekke, Süleyman Pa a’nın e i Fatma Zehra Hanım tarafından yenilenmi tir ve Fatma
Zehra Hanım’ın 1 /1 - 1 tarihli ahidesi de yine buradadır. Mehmet Nermi Haskan, a.g.e., I,
- 1,
- .
Mehmet Nermi Haskan, a.g.e., I,
- 1.
-
.
Vakıflar Genel Müdürlüğü İstanbul . Bölge Müdürlüğü Ar ivi, Himmetzade Kadıasker Ahmet Efendi
Tekke Mescidi ve Türbesi Dosyası, 1
ve 1
tarihli yazı malar.
Mehmed Râ’if, a.g.e., s. 1 .
İbrahim Hakkı Konyalı, a.g.e., s.
- ; Mehmet Nermi Haskan, a.g.e., I,
- .
Büyük ehir Belediye Ba kanlığı Emlak ve İstimlâk Daire Ba kanlığı tarafından kamula tırılmı olan
arsa, .11.1
tarih ve 1 1 sayılı yazıyla konulan istimlâk erhinin 1 ’te kaldırılmasıyla ihyası
gündeme gelmi tir. İstanbul III Numaralı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu’nun .1.1
tarih,
sayılı kararıyla vaziyet planı onaylanan cami için in a faaliyetleri, Mimar Mehmet Çakır
tarafından çizilen proje doğrultusunda .1.1
tarihinde ba lamı ve .1 .1 ’de minaresiz olarak ibadete açılmı tır. Sonradan camiye minare eklenmesi istenmi ve gerekli yazı malar ’da da
devam etmi tir. Vakıflar Genel Müdürlüğü İstanbul . Bölge Müdürlüğü Ar ivi, Arakiyeci Hacı Cafer
Mah.,
Ada Parsel Divitçiler Camii Dosyası.
Gül Sarıdikmen, İstanbul’un 1 Çe mesi ve Sebili, İstanbul 1 , s. 1 -1 1.
İbrahim Hilmi Tanı ık, İstanbul Çe meleri II Beyoğlu ve Üsküdar Cihetleri, İstanbul 1
, s.
1-
.
İbrahim Hakkı Konyalı, Abideleri ve Kitabeleriyle Üsküdar Tarihi, İstanbul 1 , II, 1- . İbrahim
Hakkı Konyalı Kütüphanesi Ar ivi’nde Divitçiler Çe mesi adıyla bir fotoğraf vardır. Konyalı, fotoğrafın arkasına eski yazıyla “1
Ağa Çe mesi Üsküdarda.... hanesi civarında Divitçiler Mescidinin
altındaki çe me” bilgisini yazmı tır. Divitçiler Camii olarak uzun bir süre,
pafta, ( Ada)
ada, parseldeki Divitçiler Sıbyan Mektebi (Yakub Ağa Mektebi) kullanılmı tır. ( Ada)
ada, 1
parselde de 1 /1
tarihli Kapıağası Yakub Ağa tarafından yaptırılmı olan Yakub Ağa Çe mesi ve
kütüphanesi vardır. Konyalı’nın Üsküdar Tarihi kitabında Divitçiler Çe mesi (Hadice Sultan Çe mesi)
ba lığı altında verdiği bilgiler doğrudur. Konyalı, Saray Ağası Yakub Ağa Çe mesi adıyla da kitabında
1 /1
tarihli Kapıağası Yakub Ağa Çe mesi hakkında bilgi verir. bk. İbrahim Hakkı Konyalı, a.g.e.,
s. - . Ancak, İbrahim Hakkı Konyalı Kütüphanesi Ar ivi kayıtlarına Divitçiler Çe mesi olarak geçen fotoğraf, Yakub Ağa Çe mesi’nin fotoğrafıdır.
Mehmed Râ’if, a.g.e., s. 1 .
1
Hatice Aynur - Hakan T. Karateke, III. Ahmed Devri İstanbul Çe meleri, İstanbul 1
, s.
1-
.
Affan Egemen, çe me için Tanı ık ve Konyalı’dan bilgiler aktarır ve çe menin bulunamadığını kaydetmi tir. Affan Egemen, İstanbul’un Çe me ve Sebilleri (Resimleri ve Kitabeleri ile 11 Çe me ve Sebil),
İstanbul 1 , s.
,
.
Mehmet Nermi Haskan, Yüzyıllar Boyunca Üsküdar, İstanbul 1, III, 111 -111 .
Kitabe için bk. Aynur-Karateke, a.g.e., s. 1. Çe menin tam kitabesi, Konyalı ve Baysun’dan naklen
aktarılmı tır. Baysun, 1 / ’den aktaran Aynur-Karateke, a.g.e., s. 1. Baysun, Ağustos 1 ’de
çe me kitabelerini defterlere kaydetmeye ba lamı ve kitabelerin metinlerinin tamamını tespit etmi tir. (Cavid Baysun, Manzūm Kitābeli İstanbul Çe meleri, Türk Tarih Kurumu Y- , 1 defter.)
334
A H M E D
E F E N D İ
C A M İ İ ,
K E T H Ü D A
v e
M A L A T Y A L I
İ S M A İ L
M E H M E D
A Ğ A
A Ğ A
C A M İ İ
Ç E Ş M E S İ
Baysun’un defterleri, 1 ’lardan sonra İstanbul’da kaybolmu çoğu çe menin kitabesini doğru olarak aktarması açısından önemli bulunmaktadır. Aynur-Karateke, a.g.e., s. - .
Mehmet Nermi Haskan, a.g.e., III, 111 .
H. Besim Çeçener, Üsküdar Merkez Mahalleleri Osmanlı Dönemi Su Uygarlığı Eserleri, İstanbul ,
s. 1.
Kazasker Ahmet Dosyası , Tahsin Öz ve Fazıl Ayanoğlu raporları, Vakıflar Genel Müdürlüğü İstanbul . Bölge Müdürlüğü Ar ivi.
Üsküdar Belediyesi KUDEB Ar ivi.
Kazasker Ahmet Dosyası
, Vakıflar Genel Müdürlüğü İstanbul . Bölge Müdürlüğü Ar ivi.
Vakıflar Genel Müdürlüğü İstanbul . Bölge Müdürlüğü Ar ivi’ndeki Kazasker Ahmet Dosyası’nda,
1
tarihli yazı malardan Üsküdar Kefçedede (Arakiyeci Hacı Mehmet) Mahallesi Salı Sokağında
kâin ada, 1 parsel sayılı Kazasker Camii (Himmetzade) veya Salı Tekkesi’nin çaplı tasarruf vesikası olduğu bildirilir. Çaplı Tasarrruf belgesinde, Salı Sokağı ile Acemi Çıkmazı arasında yer alan
ada, 1 parseldeki yapının camii erif olduğu ve mal sahibi Bezcizade Mehmet Efendi Vakfı kayıtlıdır. Vakıflar Genel Müdürlüğü İstanbul . Bölge Müdürlüğü Ar ivi, Kazasker Ahmet Dosyası ,
tarihli yazı malardan Üsküdar Kefçedede (Arakiyeci Hacı MehÇaplı Tasarruf Belgesi örneği. 1
met) mahallesi Salı sokağında kâin ada, 1 parsel sayılı Kazasker Camii (Himmetzade) veya Salı
tekkesinin kiralanmasında bir sakınca olup olmadığı ve Üsküdar Kefçedede (Arakiyeci Hacı Mehmet)
mahallesi Salı sokağında kâin Kazasker Camii (Himmetzade) veya Salı tekkesinin arsasının aranmasına rağmen bulunamadığı anla ılır. Vakıflar Genel Müdürlüğü İstanbul . Bölge Müdürlüğü Ar ivi,
Kazasker Ahmet Dosyası , . .1
ve 1 . .1
tarihli yazılar.
1
İsmail Ağa’nın Rodos ve Üsküdar’daki mezar ta ı kitabeler için bk. Mehmet Nermi Haskan, Yüzyıllar
Boyunca Üsküdar, İstanbul 1, I, .
evket Pa a, 1 ’de Üsküdar’da vefat etmi ve kabri Aziz Mahmud Hüdayi Efendi Camii haziresindedir. Mehmet Nermi Haskan, a.g.e., I, - 1.
Malatyalı İsmail ağanın Bâb-ı Hümayun yanında bir tekkesi dahi vardır. Bu hayrı yaptırmağa, Enderun-ı Hümâyun’da içkiler ağası iken muvaffak olmu tur. Ağanın asıl kabri, kendi vilâyeti olan Malatya’dadır. Camiin mahallesi yoktur. Ayvansarâyî Hüseyîn Efendi, a.g.e., s.
.
Bab-ı Humayuna karip bir imaret ve tekkesi vardır. Bu hayra Enderun-ı Hümayun İçkiler ağası iken
muvaffak olmu tur. Mehmed Râ’if, Mir’ât-ı İstanbul, s. 1 -1 .
Re ad Ekrem Koçu, “Ağa Cami”, İstanbul Ansiklopedisi, İstanbul 1
İbrahim Hakkı Konyalı, Üsküdar Tarihi, İstanbul 1
, I,
-
, I,
-
.
.
Tahsin Öz, a.g.e., s. .
Mehmet Nermi Haskan, a.g.e., I, - .
Camii ve me rutanın . yüzyıl ortalarındaki fotoğrafı, Malatyalı İsmail Ağa Camii Restitüsyon Raporu, 1, Vakıflar Genel Müdürlüğü İstanbul . Bölge Müdürlüğü Ar ivi.
brahim Hilmi Tanı ık, a.g.e., s.
; Affan Egemen, a.g.e., s.
kayıtlıdır. Konyalı, a.g.e., II, - .
. Çe me, Konyalı’da Ağa Çe mesi adıyla
1
Re ad Ekrem Koçu, “Ağa Camii”, İstanbul Ansiklopedisi, I,
.
İsmail Ağa Çe mesi’nin fotoğrafı için bk. İbrahim Hilmi Tanı ık, a.g.e., s.
.
335
Ü S K Ü D A R
S E M P O Z Y U M U
V I I I
Kaynakça
http://www.istanbulsanatevi.com/sanat/ressam/resim.php?lang=tur&id=
. . 1 )
(eri im tarihi:
Üsküdar Belediyesi KUDEB Ar ivi.
Vakıflar Genel Müdürlüğü İstanbul . Bölge Müdürlüğü Ar ivi.
Artium Sanatevi . Bahar Müzayedesi Geleneksel ve Çağda Türk Resim ve Seramik Sanatı
Mayıs , İstanbul .
Güzel San’atlar Birliği Resim ubesi
inci Galatasaray Resim Sergisi, 1 1.
, İstanbul 1
Güzel San’atlar Birliği Galatasaray Resim Sergisi uncu Yıl İstanbul 1 1 -1
Aynur, Hatice - Karateke, Hakan T., III. Ahmed Devri İstanbul Çe meleri, İstanbul 1
.
.
Ayvansarâyî Hüseyîn Efendi, Alî Sâtı Efendi, Süleymân Besîm Efendi, Hadîkatü’l -Cevâmi’ İstanbul Câmileri ve Diğer Dînî-Sivil Mi’mârî Yapılar (haz. Ahmed Nezih Galitekin), İstanbul
1.
Boyar, S. Pertev, Osmanlı İmparatorluğu ve Türkiye Cumhuriyeti Devirlerinde Türk Ressamları
Hayatları ve Eserleri, Ankara 1 .
Çeçener, H. Besim, Üsküdar Merkez Mahalleleri Osmanlı Dönemi Su Uygarlığı Eserleri, İstanbul
.
Dağdelen, İrfan (haz.), Alman Mavileri 1 1 -1 1 I. Dünya Sava ı Öncesi İstanbul Haritaları, I,
İstanbul .
Edhem, Halil, Elvah-ı Nak iye Koleksiyonu (çev. Gültekin Elibal), İstanbul 1 .
Egemen, Affan, İstanbul’un Çe me ve Sebilleri (Resimleri ve Kitabeleri ile 11
İstanbul 1 .
Çe me ve Sebil),
Güvemli, Zahir, “Kadıköy’ün Kadıköy’lü Ressamı: Osman Asaf Bey”, Sanat Çevresi, S. , Kasım
1 , s. - .
Haskan, Mehmet Nermi, Yüzyıllar Boyunca Üsküdar, I-III, İstanbul 1.
İslimyeli, Nüzhet, Türk Plastik Sanatçıları Ansiklopedisi, I, Ankara 1
.
Kara, İsmail - PULCU, Salih (haz.), A. Süheyl Ünver’in İstanbul’u, İstanbul 1
Koçu, Re ad Ekrem, “Ağa Cami”, İstanbul Ansiklopedisi, İstanbul 1
, I,
.
-
.
Konyalı, İbrahim Hakkı, Abideleri ve Kitabeleriyle Üsküdar Tarihi, I-II, İstanbul 1
-1
Köksal, Ahmet, “Osman Asaf Bora”, Osman Asaf Resim Sergisi 1 Aralık 1 1 – Ocak 1
Veysel Uğurlu), Yapı Kredi Kazım Ta kent Sanat Galerisi, İstanbul 1 1.
.
, (haz.
Mehmed Râif, Mir’ât-ı İstanbul, (Asya Yakası), (haz. Günay Kut-Hatice Aynur), I, İstanbul 1
Öz, Tahsin, İstanbul Camileri I-II, Ankara 1
.
.
Özkan, Kaan (haz.), Su Resimleri: Süleyman Seyyid’den Günümüze Türk Resminde Suluboya,
İstanbul 1.
336
A H M E D
E F E N D İ
C A M İ İ ,
K E T H Ü D A
v e
M A L A T Y A L I
İ S M A İ L
M E H M E D
A Ğ A
A Ğ A
C A M İ İ
Ç E Ş M E S İ
Pervıtıtch, Jacques, Jacques Pervititch Sigorta Haritalarında İstanbul / Istanbul in the Insurance
Maps of Jacques Pervititch, Tarih Vakfı Yurt Yayınları, İstanbul .
Sarıdikmen, Gül, “Gravür ve Resimlerle Üsküdar Çe me ve Sebillerine Bakı ”, Üsküdar Sempozyumu I - Mayıs Bildiriler, İstanbul , II, 1 -1 1.
Sarıdikmen, Gül, “Yok Olan ve Deği en Mimarlık Örnekleriyle Resimlerde Üsküdar”, V. Üsküdar
Sempozyumu 1- Kasım Bildiriler, İstanbul , I,
- .
Sarıdikmen, Gül, İstanbul’un 1 Çe mesi ve Sebili, İstanbul 1 .
Sarıdikmen, Gül, “Üsküdar’da İki Bulgurlu Camii Üzerine: Bulgurlu Bayrampa a Camii ve
Bulgurlu Mescid Camii”, XVII. Ortaçağ Türk Kazıları ve Sanat Tarihi Ara tırmaları Sempozyumu - Ekim 1 , İstanbul 1 , baskıda.
Tanı ık, İbrahim Hilmi, İstanbul Çe meleri II Beyoğlu ve Üsküdar Cihetleri, İstanbul 1
.
337
ŞEHİRLEŞME ve
KENTSEL DÖNÜŞÜM
Mehmet Akif Ceylan
Işıl Çokuğraş
Yasemin Çakırer Özservet
Niyazi Çiçek – Rıfat Günalan
Mehmet Zeki Kuşoğlu
Foto: Selçuk Ataman
ÜSKÜDAR’DA ADI DEĞİŞTİRİLEN CADDE,
SOKAK VE FONKSİYON ALANLARI
P R O F. D R . M E H M E T A K İ F C E Y L A N
Marmara Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi
Giriş
Ülkemizde idari bakımdan büyük ehir statüsünde olan illerde meydan, cadde, sokak,
park, tesis ve benzerlerine ad verme ve deği tirme önerileri ilçe ve büyük ehir belediye
meclislerinde görü ülerek karara bağlanır. İ lemler, 1 Temmuz tarih ve
sayılı Resmi Gazete’de yayınlanan
sayılı Belediye Kanunu’nun 1 /n maddesine
göre yürütülür. Bu maddede: Meydan, cadde, sokak, park, tesis ve benzerlerine ad
vermek; mahalle kurulması, kaldırılması, birle tirilmesi, adlarıyla sınırlarının tespiti
ve deği tirilmesine karar vermek; beldeyi tanıtıcı amblem, flama ve benzerlerini kabul
etmek, belediye meclislerinin yetki ve görevleri arasında sayılmı tır.
Resmi Gazete’nin Nisan tarih 1 sayılı nüshasında yayınlanarak yürürlüğe
giren
Sayılı Nüfus Hizmetleri Kanunu’nun . maddesine istinaden hazırlanan
Adres ve Numaralamaya İli kin Yönetmeliğin ( 1 Temmuz tarih ve
sayılı
Resmi Gazete) 1 . maddesinde de: “....bir belediye sınırları içinde, aynı ad veya numara
birden fazla meydan, bulvar, cadde, sokak ve küme evlere verilemez” denilmektedir. Ayrıca yönetmeliğin /e maddesinde cadde: yerle im yeri içindeki geni ve uzunca sokağı
ve /o maddesinde sokak: bir veya iki tarafına binaların sıralandığı, yayaların ve/veya
araçların geçmesi için ayrılan, ba ı ve sonu belirli bir yolu ifade eder eklinde tanımları yapılmı tır. Yukarıda verilen bu özlü bilgilerden anla ılacağı gibi mevzuatımızda
sokak ve caddelerin tanımı yapılmı , bunların adlandırılması konusunda süreç, yetki
ve sınırlılıklar belirlenmi tir. Kısaca cadde, sokak ve fonksiyon alanlarına ad verilmesi
veya adın deği tirilmesi i lemleri ilçe ve büyük ehir belediye meclislerinin kararları
doğrultusunda yürütülmesi söz konusudur.
341
Ü S K Ü D A R
S E M P O Z Y U M U
V I I I
Üsküdar’da cadde ve sokak adlarının deği tirilmesinde belirli dönem ve yıllarda daha
belirgin bir artı ın olduğu dikkati çekmektedir. ehirde ilk önemli deği ikliklerin Cumhuriyetin ilk döneminde yapıldığı söylenebilir. Yapılan bu deği ikliklerin o dönemde
hazırlanan haritalara büyük ölçüde yansıdığı, zamanın anlam ve ruhuna uygun isimlerin verildiği söylenebilir. Ünlü yazarımız Abasıyanık, bir eserinde Üsküdar’da yapılan
isim deği ikliklerini veciz bir hikâye yoluyla da anlatmı tır.1
ehrin 1 ve özellikle 1 ’leri takip eden yıllarda nispeten hızlı geni lemesi, yeni
cadde ve sokakların olu ması sürecine paralel münferit veya kısmen toplu deği iklikler
yapılmı fakat çoğunlukla yeni adlar verilmi tir. Örneğin Büyük Çamlıca Tepesi’nin
batı, kuzey ve doğu tarafında kurulan yeni yerle im sahalarında bulunan cadde ve
sokak adları genellikle bu dönemde ekillenmi tir. Özellikle bazı yerlerde memleket
adlarının ön plana çıkması, göç ve gecekondu geli iminin etkilerini yansıttığı görülür.
Üsküdar’da ’ten bu yana yapılan deği ikliklere daha kolay ve sağlıklı bir ekilde
ula mak mümkün hale gelmi tir. Özellikle belediye meclis kararlarının internet ortamına aktarılması, verilere eri mek yönüyle önemli bir geli me olmu tur. Bu bildiri bağlamında - 1 arasını kapsayan 1 yıllık dönemde İstanbul Büyük ehir Belediye
Meclisi’nin Üsküdar ile ilgili 1
kararı gözden geçirilmi , cadde, sokak ve fonksiyon
alanlarının isim deği ikliklerini içeren kararları incelenmi tir.
342
A D I
D E Ğ İ Ş T İ R İ L E N
C A D D E ,
S O K A K
V E
F O N K S İ Y O N
A L A N L A R I
Meclis kararlarında ayırt edildiği üzere, Üsküdar’da yakın dönemde cadde ve sokak
adları büyük boyutlu olarak deği tirilmi tir. Bunda özellikle Adrese Dayalı Nüfus Kayıt
Sistemi (ADNKS)’ne uyum sağlanması amacıyla yapılan çalı malar önemli etken olmu tur. Nitekim . . tarih ve / sayılı Ba bakanlık Genelgesi ile yerle im
yeri nüfus bilgilerinin güncel olarak tutulduğu ve nüfus hareketlerinin izlenebildiği bir
kayıt sisteminin kurulması kapsamında; belediye ve il özel idareleri tarafından Adres
ve Numaralamaya İli kin Yönetmelik uyarınca gerekli numaralama çalı malarının
yapılması ve bu adres bilgilerinin 1 Aralık tarih, diğer çalı maların Haziran
tarihine kadar tamamlanarak Türkiye İstatistik Kurumu’nun hazırladığı Ulusal
Adres Veri Tabanına aktarılması istenmi tir.
Bu süreçle birlikte ülkemizde ve Üsküdar’da çok sayıda cadde ve sokak adı deği tirilmi tir. Örneğin Üsküdar ilçe belediyesinin önerisi üzerine İstanbul Büyük ehir
Belediye Meclisi’nin 1 ubat tarih ve nolu kararı ile bir defada
cadde ve
sokak adında deği iklikler yapılmı tır. ’de Adrese Dayalı Nüfus Kayıt Sistemi’ne
geçerken, idari bir ünite içinde aynı isimler sorun te kil ettiğinden, böyle isimler ya
deği tirilmi ya da bazı farklılıklar olu turulmu tur. Muhtarın verdiği bilgiye göre,
Kuzguncuk’ta Bahçe Sokağı’nın adı, Bahçesaray Sokağı olarak deği tirilmi tir. Çünkü
Burhaniye Mahallesi’nde de bir Bahçe Sokağı vardır. Üsküdar’da adında bahçe kelimesi
geçen 1 adet sokağın bulunması isim tekrarları konusunda bir fikir vermektedir.
Üsküdar’da cadde ve sokak adlarında en son deği iklik 11 Eylül 1 tarihinde yapılmı tır. İstanbul Büyük ehir Belediyesi Meclisi’nin 11. . 1 tarih ve 1 1 nolu kararında
Küçük Çamlıca Mahallesi’nde bulunan isimsiz sokağın Çamlıcalı Aziz Efendi Sokağı ve
Burhaniye Mahallesi’nde ise Cami Yolu Sokağı olarak adlandırılması kabul edilmi tir.
Dolayısıyla bundan sonra da yeni cadde ve sokakların adlandırılması, mevcut adların
kısmen veya tamamen deği tirilmesi söz konusu olacaktır.
Adı Deği tirilen Cadde ve Sokaklar
Güncel verilere göre Üsküdar’da mahallede toplam adet cadde ve sokak mevcuttur. Bunların mahallelere dağılı ı öyledir: Acıbadem , Ahmediye , Altunizade
, Aziz Mahmud Hüdayi , Bahçelievler 1 , Barbaros 1, Beylerbeyi , Bulgurlu
, Burhaniye 1 , Cumhuriyet 1 , Çengelköy 1 , Ferah , Güzeltepe , İcadiye ,
Kandilli , Kısıklı , Kirazlıtepe , Kuleli , Kuzguncuk 1, Küçük Çamlıca , Küçüksu , Küplüce , Mehmet Akif Ersoy 1, Mimar Sinan , Murat Reis , Salacak
, Selamiali , Selimiye , Sultantepe , Ünalan 111, Validei Atik 1, Yavuztürk 1 ve
Zeynep Kamil cadde ve sokağa sahiptir (Tablo 1). ehirde mahalle ba ına ortalama
cadde ve sokak dü mektedir.
343
Ü S K Ü D A R
S E M P O Z Y U M U
V I I I
Tablo 1. Üsküdar’da Cadde ve Sokak Sayısının Mahallelere Dağılı ı.
Mahalle Adı
Adet
Mahalle Adı
Adet
Mahalle Adı
Adet
Mahalle Adı
Adet
Acıbadem
56
Cumhuriyet
152
Kuzguncuk
61
Selimiye
30
Ahmediye
27
Çengelköy
124
K. Çamlıca
89
Sultantepe
39
Altunizade
42
Ferah
95
Küçüksu
84
Ünalan
111
Aziz M.Hüdayi
55
Güzeltepe
88
Küplüce
96
Valide-i Atik
61
Bahçelievler
138
İcadiye
57
M.A. Ersoy
100
Yavuztürk
163
Barbaros
41
Kandilli
40
Mimarsinan
76
Z. Kamil
39
Beylerbeyi
60
Kısıklı
99
Muratreis
50
Bulgurlu
97
Kirazlıtepe
88
Salacak
42
Burhaniye
109
Kuleli
44
Selamiali
53
Toplam
2506
Kaynak: Üsküdar Belediyesi.
ehirde en fazla cadde ve sokak 1 adetle Yavuztürk’te yer almaktadır. Bu mahalleyi
Cumhuriyet (1 ), Bahçelievler (1 ) ve Çengelköy (1 ) takip etmektedir. En az cadde
ve sokak ise
adetle Ahmediye mahallesinde bulunur. Aynı ekilde Selimiye ( ),
Sultantepe ( ) ve Zeynep Kamil ( ) cadde ve sokak sayısının az olduğu mahallelerdir.
Cadde ve sokak sayılarında görülen büyük farklılıkların ba lıca sebepleri arasında;
mahalle yüzölçümü, imar planı, parsel büyüklüğü, fonksiyon alanları ve yapıla ma
yoğunluğunun farklı olu ları söylenebilir. Ayrıca yılında mahalle sınırları ve sayısında yapılan düzenlemenin de önemli bir rolü vardır.
344
A D I
D E Ğ İ Ş T İ R İ L E N
C A D D E ,
S O K A K
V E
F O N K S İ Y O N
A L A N L A R I
Tablo . Üsküdar’da - 1 Yılları Arasında Adı Deği tirilen Cadde ve Sokak Sayısının Mahallelere Dağılı ı.
Mahalle Adı
Adet
Mahalle Adı
Adet
Mahalle Adı
Adet
Mahalle Adı
Adet
Acıbadem
5
Cumhuriyet
29
Kuzguncuk
12
Selimiye
2
Ahmediye
6
Çengelköy
0
K. Çamlıca
0
Sultantepe
2
Altunizade
1
Ferah
42
Küçüksu
25
Ünalan
61
Aziz M.Hüdayi
2
Güzeltepe
42
Küplüce
54
Valide-i Atik
3
Bahçelievler
34
İcadiye
3
M.A. Ersoy
46
Yavuztürk
97
Barbaros
11
Kandilli
2
Mimarsinan
9
Z. Kamil
1
Beylerbeyi
3
Kısıklı
45
Muratreis
4
Bulgurlu
58
Kirazlıtepe
27
Salacak
2
Burhaniye
34
Kuleli
26
Selamiali
13
Toplam
701
Kaynak: İstanbul Büyük ehir Belediye Meclisi’nin - 1 Yılları Arası Meclis
Kararları.
Üsküdar’da - 1 yılları arasında birçok kez cadde ve sokak adlarında önemli
deği iklikler yapılmı tır. Bu dönemde yapılan deği ikliklerin toplam sayısı 1 adet
olarak tespit edilmi tir (Tablo ). Bu miktar ehirdeki toplam cadde ve sokak sayısıyla
mukayese edildiğinde; % ’e kar ılık gelmektedir (Tablo ). Ba ka bir ifade ile son 1
yıl içinde ehirdeki her üç cadde ve sokak adından birinin deği tirildiği anla ılmaktadır. Bu durum ehrin hafızasında büyük bir deği ikliğin yapıldığını ve önemli bir
yenilenmenin olduğunu ortaya koymaktadır.
Diğer taraftan cadde ve sokak adlarında yapılan deği ikliklerin mahallere dağılı ı da
düzenli değildir (Tablo , ekil 1). Özellikle mahallede (Yavuztürk, Ünalan, Bulgurlu,
Küplüce, Mehmet Akif Ersoy, Kısıklı) yapılan deği ikliklerin toplamı ( 1), genel toplamın yarısından (% 1. ) fazlasını te kil etmektedir. ehirde en fazla cadde ve sokak
adı deği tirilen mahalle Yavuztürk’tür. Burada yapılan deği ikliklerin sayısı adettir.
Mahallede her addan ’ü deği tirilmi tir. En çok % olarak Yavuztürk ( . )’ün yanı
sıra Bulgurlu ( . ), Kuleli ( .1), Küplüce ( . ) ve Ünalan ( .) mahallelerinde deği iklikler gerçekle tirilmi tir.
345
Ü S K Ü D A R
S E M P O Z Y U M U
V I I I
ekil 1. Üsküdar’da
- 1 Yılları
Arasında Adı
Deği tirilen Cadde
ve Sokak Sayısının
Mahallelere
Dağılı ı.
346
A D I
D E Ğ İ Ş T İ R İ L E N
C A D D E ,
S O K A K
V E
F O N K S İ Y O N
A L A N L A R I
Tablo . Üsküdar’da Mahallelere Göre Cadde ve Sokak Adlarının Deği tirilme Oranı.
Mahalle Adı
%
Mahalle Adı
%
Mahalle Adı
%
Mahalle Adı
%
Acıbadem
8.9
Cumhuriyet
19.1
Kuzguncuk
19.7
Selimiye
6.7
Ahmediye
22.2
Çengelköy
0.0
K. Çamlıca
0.0
Sultantepe
5.1
Altunizade
2.4
Ferah
44.2
Küçüksu
29.8
Ünalan
55.0
Aziz M.Hüdayi
3.6
Güzeltepe
47.7
Küplüce
56.3
Valide-i Atik
4.9
Bahçelievler
24.6
İcadiye
5.3
M.A. Ersoy
46.0
Yavuztürk
59.5
Barbaros
26.8
Kandilli
5.0
Mimarsinan
11.8
Z. Kamil
2.6
Beylerbeyi
5.0
Kısıklı
45.5
Muratreis
8.0
Bulgurlu
59.8
Kirazlıtepe
30.7
Salacak
4.8
Burhaniye
31.2
Kuleli
59.1
Selamiali
24.5
Ortalama
28.0
Bazı mahallelerde ise deği iklik ya hiç yapılmamı ya da çok sınırlı kalmı tır. Çengelköy
ve Küçük Çamlıca mahallelerinde hiç deği ikliğin yapılmadığı tespit edilmektedir. Aynı
ekilde % olarak Altunizade ( . ), Zeynep Kamil ( . ), Aziz Mahmut Hüdayi ( . ), Salacak ( . ) ve Valide-i Atik ( . ) çok az deği iklik yapılan mahalleleri olu turur. Cadde
ve sokak adlarında yapılan deği ikliklerin mahallelere dağılı ı mukayese edildiğinde;
genellikle az deği iklik yapılan mahallelerin ehrin Osmanlı, fazla deği iklik yapılan
mahallelerin de Cumhuriyet döneminde kurulan ve geli en yerler olduğu dikkati
çekmektedir.
Bildiride Üsküdar’da adı deği tirilen cadde ve sokaklar alt ba lıklara ayırılarak incelenmi tir. Bunda adın deği tirilme durumu/ niteliği göz önünde bulundurulmu tur. Alt
ba lıklar adı tamamen, kısmen, birden fazla deği tirilenler ile deği tirilme teklifi kabul
edilmeyen cadde ve sokaklar eklinde olu turulmu tur. Fonksiyon alanlarına ise bir alt
ba lıkta çok kısa olarak yer verilmi tir. Konunun geni kapsamlı olmasına rağmen bu
ba lıklar altında az sayıda seçilen örnekler verilebilmi ve bunlar hakkında açıklamalar
nispeten kısa tutulmaya çalı ılmı tır.
Adı Tamamen Değiştirilen Cadde ve Sokaklar
Üsküdar’da adı tamamen deği tirilen cadde ve sokakların sayısı oldukça büyük bir
değere ula maktadır. Genellikle yeni verilen adlar ile eski adlar arasında herhangi ili ki-bağlantı söz konusu değildir. Hatta yeni verilen adlar ile cadde ve sokağın coğrafyası,
tarihi ve kültürü arasında da geçmi ve yakın dönem itibariyle herhangi bir ekilde
347
Ü S K Ü D A R
S E M P O Z Y U M U
V I I I
örtü me olmamı tır. Bu grupta yer alan çok sayıda cadde ve sokak adlarından seçilen
bazı örnekler hakkında a ağıda özlü açıklamalarda bulunulmu tur.
Besim Çeçener Caddesi: Ünalan Mahallesi’nde bulunan caddenin eski adı Halk Caddesi’dir. Caddeye adı verilen ve 1 ’te doğan Hüseyin Besim Çeçener, üniversiteden
yüksek mimar olarak mezun olmu ve uzun yıllar İstanbul Belediyesi’nde çalı mı tır.
1 1’de Anıtlar Yüksek Kurulu’na geçen ve 1 ’de Kültür Bakanlığı’ndan emekli olan
Çeçener’in Üsküdar Anıları, Anıtlar Yüksek Kurulu Yılları ve Eminönü Hanlar Bölgesi
Anıtsal Eserler Kılavuzu ba lığını ta ıyan kitapları yayınlanmı tır. Çeçener adı caddeye
yılında verilmi tir.
Gündoğumu Caddesi: Ahmediye ve Zeynep Kamil mahallelerinin sınırları içinde bulunan Gündoğumu Caddesi’nin eski adı Ahmediye Caddesi idi. Fatih Sultan Mehmet
zamanında tesis edildiği sanılan ilk menzilhaneden dolayı da caddenin Menzilhane
Yoku u adıyla anıldığı ifade edilmektedir. Cadde, 1
tarihli ehir planında bugünkü
adıyla i aretlenmi tir.
Kartalbaba Caddesi: Valide-i Atik Mahallesi’nde yer alan Kartalbaba Caddesi eskiden
Bağlarba ı adını ta ıyordu. Nitekim 1
tarihli Üsküdar ehir planında bu adla i aretlendiği görülür. Cadde bugünkü adını Kartalbaba Tekkesi ve Kartalbaba Camiini de
yaptıran 1 . yüzyıl evliyası Kartalbaba’dan almı tır.
Selamiali Efendi Caddesi: Üsküdar’ın eski yerle im sahasında, Mimar Sinan, Murat
Reis ve Selamiali mahallerinin sınırları içindedir. Haskan’a göre, Çınar Yoku u, Selâmi
348
A D I
D E Ğ İ Ş T İ R İ L E N
C A D D E ,
S O K A K
V E
F O N K S İ Y O N
A L A N L A R I
Ali Efendi Caddesi’nin eski adıdır. Selâmet Yoku u ismiyle de bilinen yol, eyh Selâmi
Ali Efendi’den adını almı tır. 1
tarihli ehir planında Çınar Caddesi (Hatmi Sokağa
kadar), 1
tarihli Üsküdar ehir planında Selamsız Caddesi olarak i aretlidir ve bu
ad tamamını kapsayacak ekilde cadde üzerinde üç kez yazılmı tır. Buna göre cadde
1
tarihli ehir planında Kısıklı Caddesi’ne kadar devam etmektedir. Günümüzde ise
Üsküdar Emniyet Müdürlüğü ile azınlık mezarlığı arasında kalan kısmı Gazi Caddesi
eklinde adlandırılmı tır. Dolayısıyla cadde adlandırma bakımından iki kısma ayrılmı tır. Üsküdar’da ayrıca Selami Tekkesi (Kısıklı M.), Selami Türbesi (Kısıklı M.) ve
Selami Değirmeni (Murat Reis M.) adını ta ıyan sokaklar vardır. Kısıklı’da türbesinde
medfun bulunan Selami Ali Efendi, Celvetiye Tarikatı’nın büyük eyhlerinden olup
1 ’de vefat etmi ve ehirde önemli izler bırakmı tır.
Tıbbiye Caddesi: Üsküdar’da Salacak ve Selimiye mahallelerinin sınırları içinde kalan
ve nispeten uzun bir caddedir. Eski adı Haydarpa a Caddesi’dir. 1
tarihli Üsküdar
ehir planında bu adla i aretlendiği görülür. 1 ’te eğitime ba layan Tıp Mektebi’nin
cadde üzerinde in asından sonra imdiki adı kullanılmaya ba lanılmı tır. Aynı zamanda caddenin bir kısmı (güney tarafı) Kadıköy ilçesinin Rasimpa a Mahallesi’nde yer
almaktadır.
Abdülfeyyaz Sokağı: Mimar Sinan Mahallesi’nde yer alan sokak 1
tarihli ehir
planında bugünkü adıyla geçer. Haskan, Abdülfeyyaz Sokağı’nın eski adının Halimağa Sokağı olduğunu belirtir. Sokağın önünde aynı adı ta ıyan bir de köprü
vardı. Ayrıca Kadıköy’ün Suadiye Mahallesi’nde Halimağa adında bir sokağın varlığı
da kayda değerdir. Sokak adını gökbilimci Abdülfeyyaz’dan almı tır. Abdülfeyyaz
(Mehmet) Tevfik Yergök 1 ’te İstanbul’da doğdu. 1
’te Mülkiye’den mezun
oldu. Kasım 1 ’ye kadar çe itli yerlerde muallimlik, müderrislik ve müfetti lik
görevlerinde bulundu. 1 ’te Maarif Vekâleti Te’lif ve Terceme Heyeti Reisliği’ne
getirilen Yergök, rahatsızlığı sebebiyle emekliye ayrıldı. Aralık 1 ’de İstanbul’da
vefat etti.
Abide Sokak: Mehmet Akif Ersoy Mahallesi sokaklarından biridir. Eski adı Camii
Sokak’tır. Adını sokakta bulunan Güzeltepe Camii’nden almı tı. Sokağın adı yakın
dönemde deği tirilerek Abide Sokak yapılmı tır. Üsküdar’da adında camii kelimesi
geçen ’un üzerinde cadde ve sokak ayırt edilmektedir.
Açık Türbe Sokağı: Aziz Mahmud Hüdayi Mahallesi’ndedir. Haskan, sokağın eski adının Yeni Çe me Yoku u olduğunu belirtir. Osmanlı Ar ivi’nde bulunan Ağustos 1 1
tarihli bir belgede sokağın adı imdiki haliyle yer alır. Buna göre sokağın en azından
1 yıldan beri aynı adı ta ıdığını söylemek mümkündür.
Adile Na it Sokak: Kirazlıtepe Mahallesi’ndedir. Buranın eski adı Zafer Sokak’tır.
tarihli ehir planında bu adla gösterilmi tir. Yakın dönemde sokağa adı verilen Adile
349
Ü S K Ü D A R
S E M P O Z Y U M U
V I I I
Na it (1 -1 ), Türk tiyatro ve sinemasının ünlü oyuncularından biridir. Birçok
rolde oynayan sanatçı, televizyonda da çe itli dizilerde oynamı ve Uykudan Önce adlı
çocuk programında Masalcı Teyze olarak anılmı tır.
Ahmet Muhtar Pa a Sokak: Küplüce Mahallesi’ndedir. Sokağın eski adı Mithat Pa a
Sokağı’dır. tarihli ehir planında bu adla i aretlenmi tir. Ünalan Mahallesi’nde de
Mithatpa a adında bir cadde vardır. Dolayısıyla ilçe sınırları içinde bulunan aynı ki iye
ait iki isimden birinin deği tirildiği anla ılır. Sokağa adı verilen Ahmet Muhtar Pa a
(1 1- 1 ) yazar, tarihçi, tümgeneral ve ilk Askeri Müze Müdürü’dür.1
Alaattin Yava ça Sokak: Barbaros Mahallesi’ndedir. Sokağın eski adı Okul Sokak’tı.
Burada bulunan okula atfen adlandırılmı tı. ’li yıllarda sokağa Alaattin Yava ça’nın
adı verilmi tir. 1 ’da Kilis’te doğan Dr. Yava ça, Türk mûsikîsinde devlete bağlı ilk
konservatuarın kurucuları arasında yer almı , 1 ’dan itibaren Türk Mûsikîsi Devlet
Konservatuarı’nın yönetim ve öğretim kadrosunda çalı mı tır. Dr. Yava ça’nın icracılığı
yanında civarında muhtelif makamlarda besteleri vardır ve bunların birçoğu da
plâk ve kasetlere okunmu tur.11
Arzu Ayaktar Sokak: İcadiye Mahallesi’ndedir. Sokağa adı verilen Ayaktar, liseyi
bitirdiği 1
yılının 1 Mart günü Dinar yakınında amcasının kullandığı otomobille
yolcu otobüsünün çarpı ması sonucu gerçekle en kazada hayatını kaybetmi tir. Bu
üzücü olayın bir yansıması olarak mahalle halkı topladıkları imza ile Üsküdar
Belediyesi’ne müracaat ederek Arzu’nun ikamet ettiği Drama Sokağı’nın adının Arzu
Ayaktar eklinde deği tirilmesini talep etmi lerdir. Bu istek kabul edilerek sokağın adı
deği tirilmi tir.
Ayla Ağabegüm Sokağı: Kısıklı Mahallesi’ndedir. Üsküdar Belediyesi eski adı Birlik
olan sokağa ’de eğitimci yazar Ayla Ağabegüm’ün adını vermi tir. Yazar, 1 ’ta
Bilecik’te doğmu , İstanbul Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü’nü bitirmi tir.
Liselerde edebiyat öğretmenliği, dergilerde yazı i leri müdürlüğü yapmı , deneme,
röportaj, hikâye ve günlük tarzında birçok çalı ma yayınlamı tır. Sözle Direnmek ve
Mısralarla Konu sak adını ta ıyan kitapları vardır. Ağabegüm, Üsküdar’da halen ya ayan ve adı sokağa verilen ender insanlardan biridir.
Bestekâr Selahattin Pınar Sokağı: Salacak Mahallesi’ndedir. Eski adı İhsaniye Sokağı
idi. 1
tarihli ehir planında bu adla i aretlendiği görülür. Dolayısıyla bu dönemde
sokak ile semt/mahalle aynı adı payla mı tır. Haskan, İhsaniye Sokağı’nın eski adının
Fıstıklı Mektebi Sokağı olduğunu ifade etmektedir.1 Osmanlı Ar ivi’nde bulunan bazı
belgelerde sokağa adını veren Fıstıklı İbtidai Mektebi’nden bahsedilir. Sokağa adı
verilen Selahattin Pınar ise 1 ’de Denizli’de doğdu. ya ında ailesi ile birlikte Üsküdar’da Altunizade semtine ta ındı. Babasının görevi nedeniyle okula Çal’da ba layan ve
Edirne’de devam eden Selahattin Pınar bir süre İstanbul’da İtalyan Ticaret Mektebi’nde
350
A D I
D E Ğ İ Ş T İ R İ L E N
C A D D E ,
S O K A K
V E
F O N K S İ Y O N
A L A N L A R I
okudu ise de yarıda bıraktı. Erken ya ta Türk musikisine ba layan Selahattin Pınar
Üsküdar Musiki Cemiyeti’nin kurucuları arasında yer aldı. 1’e yakın bestesi olduğu
sanılan Pınar ubat 1 tarihinde vefat etti.
Çiçek Sokak: Küçük Çamlıca Mahallesi’nde yer alır. Küçük Çamlıca Korusu’nu doğu
ve kuzeydoğu tarafından sınırlandıran sokağın adı, 1
tarihli ehir planında Tuzak
Sokak olarak geçmektedir. Osmanlı Ar ivi’nde bulunan belgelere göre ülkemizin birçok
yerinde Tuzak ile ilgili köy ve mahalle adlarına rastlanılır. Tuzaklı / Tuzakçı Türkmen
oymaklarından biridir. Çiçek ise İstanbul ve Üsküdar’da yaygın cadde ve sokak adları
arasındadır. Nitekim Üsküdar’da adında “çiçek” kelimesi geçen 1 adet sokak mevcuttur.
Emin Ongan Sokak: Ahmediye Mahallesi’nde olup, eski adı Ehram Sokak’tır. Ehram,
piramit anlamına gelir. 1
tarihli ehir planında sokak Ehram adıyla i aretlenmi tir.
Türk müziği bestecisi Emin Ongan bir dönem bu sokakta ya amı tır. Günümüzdeki
adını da ondan alır. 1 ’da Edirne’de doğan Emin Ongan, Balkan Sava ı’ndan sonra
ailesi ile birlikte Üsküdar’a yerle ti. İstanbul Radyosu’nda uzun yıllar görev yaptı. Son
olarak İTÜ Devlet Konservatuarı’nda öğretim üyesi olarak çalı tı. Üsküdar Musiki
Cemiyetini uzun yıllar yöneten ünlü müzik adamı
ubat 1 ’te vefat etti. Üsküdar
Musikî Cemiyeti’ne 1 ’de Emin Ongan Üsküdar Musikî Cemiyeti adı verilmi tir.1
E ref Saat Sokağı: Aziz Mahmud Hüdayi Mahallesi’ndedir. Sokağın eski adının Medrese Sokağı olduğu ifade edilmektedir.1
Gülfem Sokağı: Aziz Mahmud Hüdayi Mahallesi’ndedir. Eski adı Boyacı Sokağı’dır.
Osmanlı Ar ivi’nde bulunan belgelerde (1 ’lar) Üsküdar’da Boyacı adında bir sokaktan bahsedilir. Özemre, “Hâkimiyet-i Milliye Caddesi’nden giri inde sağda elbise ve
351
Ü S K Ü D A R
S E M P O Z Y U M U
V I I I
kuma boyayan bir dükkân vardı. Üsküdarlılar solan ve yıpranan elbiselerini nispeten
yeni göstermek için bu dükkânda boyatırlardı” eklinde sokak adının kökenine açıklık
getirmektedir.1 Boyacı Sokağı’na 1 ’te Gülfem Hatun Sokağı adı verilmi tir. Sokak
adını Kanuni Sultan Süleyman’ın e i Gülfem Hatun’dan almı tır. ehzâde Murad’ın
annesi olan ve Kanuni’den be yıl önce 1 1’de vefat eden Gülfem Hatun, hayırsever
bir hanım olup bir bölümü bu sokakta bulunan Gülfem Hatun Camii’nin (1 -1 )
de banisidir.1
İsmail Dümbüllü Sokak: Mimar Sinan Mahallesi’nde yer alır. Sokağın eski adı Tophanelioğlu’dur. 1
ve tarihli ehir planlarında bu adla kaydedildiği görülür. Buna
göre sokak adı yakın bir dönemde deği tirilmi tir. Altunizade’de aynı ismi ta ıyan bir
de cadde vardır. İstanbul’un Asya ve Avrupa tarafında toplam adet cadde ve sokak
adında Tophane kelimesi bulunur. Sokağa adı verilen İsmail Dümbüllü (1 -1 ) ise
geleneksel Türk tiyatrosunun son temsilcisidir. Üsküdar doğumludur.
Ka garlı Mahmud Sokak: Kısıklı Mahallesi sokaklarından biridir. Eski adı Nuri Bey
Sokağı’dır. tarihli ehir planında bu adla kaydedilmi tir. Sokağa atfen adı verilen
Ka garlı Mahmud (1 -11 ), Ka gar yakınlarında dünyaya geldi. Dönemin bütün
klasik ilimlerini tahsil etti, Arapça ve Farsça öğrendi. Orta Asya, Anadolu ve Bağdat ba ta olmak üzere birçok coğrafyayı dola an Ka garlı Mahmud Türk dilinin farklı ivelerini
öğrendi. Ka gar’da medfun olan büyük âlimin en önemli eseri Divânu Lügati›t-Türk’tür.
Koca Çınar Sokak: Kuleli Mahallesi’nde bulunan sokağın eski adı Çınar Sokak’tır.
Sokak adını burada bulunan ve ya ı ’ün üzerinde olan çınardan aldığı söylenir.1
Üsküdar’da toplam çınarla ilgili 11 sokak adı vardır. ADNKS kapsamında yapılan
352
A D I
D E Ğ İ Ş T İ R İ L E N
C A D D E ,
S O K A K
V E
F O N K S İ Y O N
A L A N L A R I
düzenlemeler nedeniyle sokağın adına ayırt edici bir ilave yapılmı tır. Çünkü Acıbadem Mahallesi’nde de Çınar adında ba ka bir sokağın varlığı dikkati çekmektedir.
Ku oğlu Yoku u: Mimar Sinan Mahallesi’ndedir. 1
tarihli ehir planında mevcut
haliyle yazılmı tır. Haskan, bu sokağın eski adının Kurtoğlu Yoku u olduğunu söyler.1
Bu iki isim arasında yazılı ve söyleyi bakımından bir uyumluluk söz konusudur. Ayrıca Ku oğlu Yoku u’na Zenciler Yoku u da denildiği ifade edilmektedir.1
Menderes Sokak: Mehmet Akif Ersoy Mahallesi sokaklarındandır. Eski adı Vakıf
Sokak’tır. Nitekim tarihli ehir planında bu adla kaydedilmi tir. Yakın zaman
deği tirilerek merhum ba bakanlardan Adnan Menderes’in adı sokağa verilmi tir.
Musahipzâde Celal Sokak: Ahmediye Mahallesi’ndedir. Eski adı Bakkal Bekir Sokağı’dır. 1
tarihli ehir planında bu adla i aretlenmi tir. Günümüzde sokak adını,
Türk tiyatro edebiyatının ilk önemli temsilcilerinden Celal Musahipzâde’den alır. Zira
Musahipzâde’nin evi burada bulunur. Bu ev günümüzde restore edilmi tir. 1
’de
doğan Celal Bey, Osmanlı kültürüne sahip köklü bir aileden gelir. Celal Bey, uzun
yıllar Üsküdar Defterdarlığı’nda çalı mı ve 1 ’te buradan emekli olmu tur. 1 ’da
1 ya ında vefat etmi tir. Bazı eserleri Muhsin Ertuğrul tarafından sinemaya da aktarılan Celal Musahipzâde, Aynaroz Kadısı, Bir Kavuk Devrildi, İstanbul Efendisi gibi çok
popüler oyunların yazarıdır. İstanbul ehir Tiyatroları’nın Üsküdar sahnesi de yazarın
adını ta ır.
Münir Ertegün Sokak: Sultantepe-İcadiye mahallelerindedir. Eski adı Servili Kö k
Sokağı’dır. 1
tarihli ehir planında bu adla i aretlenmi tir. Osmanlı Ar ivi’ndeki
ubat 1
tarihli bir belgede; Üsküdar’da Sultan Tepesi’nde Servilik Tekkesi’nden
bahsedilir. Sokak, 1
tarihli ehir planında Servilik Sokak adıyla yer alır. 1 Sokağa
adı verilen Mehmet Münir Ertegün (1 -1 ), 1 ’de Hukuk Fakültesi’nden mezun olduktan sonra Hariciye Nezareti’nde çalı maya ba lamı , Ankara’ya giderek
Milli Mücadeleye katılmı , Lozan Antla ması’nda Türk delegasyonunda bulunmu tur.
Atatürk tarafından Milletler Cemiyeti’ne gözlemci ve Bern ortaelçisi olarak İsviçre’ye
gönderilmi tir. Paris ve Londra’nın ardından 1 ’te Washington elçiliğine atanan Ertegün 1 ’te ölünceye kadar bu görevde kalmı tır. Naa ı 1 ’da Missouri zırhlısıyla
ülkeye getirilmi ve Özbekler Tekkesi’nde dedesi İbrahim Edhem Efendi’nin yanında
defnedilmi tir.
Nene Hatun Sokak: Küplüce Mahallesi’nde yer alır. Buranın eski adı Tefarik Çıkmazı
Sokağı’dır. Sokağın adı yakın dönemde deği tirilmi tir. Çünkü sokağın paralelinde
Tefarik adında ba ka bir sokak daha vardır. Tefarik, -1 cm boylanabilen, büyük
yapraklı ve beyaz çiçekli ho kokulu bir bitkidir. Tefarik otu diye de bilinir. Terapi ve tedavilerde kullanılır. Sokağın imdiki adını veren Nene Hatun (1 -1 ) ise, 1 -1
353
Ü S K Ü D A R
S E M P O Z Y U M U
V I I I
Osmanlı-Rus Harbi ( Harbi) sırasında Erzurum Aziziye Tabyası’nın savunulmasında
büyük kahramanlıkları görülen bir Anadolu kadınıdır.
Perihan Abla Sokak: Kuzguncuk Mahallesi’ndedir. Eski adı Ayhan Sokak’tı. 1
tarihli
ehir planında bu adla gösterilmi tir. Ancak burada Perihan Abla Dizisi çekilmeye
ba layınca sokağın adı da Perihan Abla olarak deği tirilmi tir. TRT’de 1 -1
yılları
arasında yayınlanan dizi semtin sembolü haline gelmi ti.
Sümbülzâde Sokağı: Aziz Mahmud Hüdayi mahallesinde bulunur. 1
tarihli ehir
planında bu adla belirtilmi tir. Haskan, eski adının Uzunyol Sokağı olduğunu ifade
tarihli ehir planında Uzunyol Sokağı eklinde kaydedilmi etmektedir. Nitekim 1
tir. Sokak bugünkü adını me hur divan airlerinden Sümbülzâde Vehbi Efendi’den
almı tır. Sümbülzâde Vehbi (1 -1 ) yazdığı rücû iirleriyle ün yapmı 1 . yüzyıl
airlerimizdendir.
emsiefendi Sokağı: Küplüce Mahallesi’ndedir. Eski adı emsi Bey Sokağı’dır.
1
tarihli ehir planında bu adla i aretlendiği görülür. Üsküdar ilçesinde farklı
kökenden gelen emsi ile ilgili adet sokak ve cadde ismi mevcuttur. Muhtemelen
isim karı ıklığını önlemek amacıyla yapılan deği ikliklerden biridir. Bu sokağa adı
verilen emsi Efendi, Yahudi asıllı eğitimcidir ve asıl adı imon Zwi’dir. 1 ’de
Selanik’te emsi Efendi Mektebi ismini verdiği okul Feyziye Mektepleri Vakfı’nın
öncülüdür. Atatürk’te Hafız Mehmet Efendi Mektebi’nden sonra burada öğrenim
görmü ve aynı zamanda emsi Efendi, Atatürk’ün öğretmenliğini de yapmı tır.
Balkan Sava ları’ndan sonra İstanbul’a göç etmi ve 1 1 ’de ölmü tür. Kabri Üsküdar
Bülbül Deresi Mezarlığı’ndadır.
Tavukçu Bakkal: Mimar Sinan Mahallesi’nde yer alır. Haskan, sokağın eski adının
Kavukçular, yeni adının Tavukçu Bakkal Sokağı olduğunu ifade etmektedir. Sokak,
1
tarihli ehir planında bugünkü adıyla i aretlenmi tir.
Tazı Çıkmazı Sokağı: Mimar Sinan Mahallesi’ndedir. Haskan, eski adının Sarma ık
Sokak olduğunu söyler. Fakat 1
tarihli ehir planında ve hâlihazır planlarda aynı
yerde Tazı Çıkmazı ve Küçük Sarma ık sokakları ayrı ayrı mevcuttur. Dolayısıyla nasıl
bir isim deği ikliği yapıldığı konusunda bir yargıya varılamamı tır. Çıkmaz ise adını
Esb-i Tazı Ocağı’ndan alır. Esb-i Tazı denilen çok süratli ko an atların yeti tirilmesi için
kurulan bir ocaktır. Bu ocaktan yalnız ahırlarının orta yerinde bugün de duran meydan
çe mesi kalmı tır. Osmanlı Ar ivi’nde özellikle 1 . yüzyıla (H.1 -1 ) ait Üsküdar
Tazıcılar Ocağı konusunda çok sayıda belgenin varlığı ayırt edilmektedir.
Toygar Hamza Sokağı: Mimar Sinan Mahallesi’nde bulunur. 1
tarihli ehir planında
mevcut adıyla i aretlenmi tir. Haskan, bu sokağın eski adının Tekke Sokak olduğunu
ifade etmektedir. Sokak adını, sokağın ba ında 1 ’te yapıldığı sanılan Toygar Hamza
354
A D I
D E Ğ İ Ş T İ R İ L E N
C A D D E ,
S O K A K
V E
F O N K S İ Y O N
A L A N L A R I
Camii’nden almı tır. Ayrıca burada yakın döneme kadar Toygar Hamza adında bir mahalle de vardı. Çalıku unun diğer adı olan Toygar ile ilgili Üsküdar’da Toygar Tepesi ve
Bulgurlu Mahallesi’nde Toygar Çe me adında bir sokak daha tespit edilmektedir.
Türk Kız Koleji Sokağı: İcadiye Mahallesi’ndedir. Eski adı Sürahici Sokağı’dır. 1
tarihli ehir planında bu adla i aretlendiği görülür. Sokakta 1 ’lerin ba ında Üsküdar
Özel Türk Kız Koleji adını ta ıyan bir okul açılır. Bu yıllarda okul adresi olarak hala Sürahici Sokağı’nın adı geçmektedir. Takip eden yıllarda bazı tescilli binalarında bulunduğu
okulun adı sokağa verilmi tir. Halen bu ad kullanılmaktadır. Özel Türk Kız Koleji’ne ait
binalar, Emniyet te kilatı adına 1 ’de satın alınmı ve bazı küçük onarımlar yapılmı tır. Günümüzde burası Kemalettin Eröge Polis Eğitim Merkezi Müdürlüğü’ne bağlı
olarak hizmet vermektedir.
Yenidershane Sokağı: Murat Reis Mahallesi’nde bulunur. 1
tarihli ehir planında
Selamsız Mezarlık Sokağı adıyla kaydedilmi tir. Çünkü bu yıllarda Selamsız / Gazi
Caddesi, Kabristan / Yeni Ocak ve Selamsız Mezarlık / Yenidershane sokakları arasında
kalan sahada eski bir Müslüman (Selamsız) mezarlığı vardı. Mezarlığın iki kenarında
bulunan sokaklara mezarlığa atfen (Kabristan ve Selamsız Mezarlık) isimler verilmi tir.
Selamsız Mezarlığı 1 ’den sonra ortadan kaldırılmı ve sokak adları da deği tirilmi tir. imdi mezarlık yerinde Üsküdar Ahmet Kele oğlu Anadolu Lisesi ve çok sayıda
binalar yer almaktadır.
355
Ü S K Ü D A R
S E M P O Z Y U M U
V I I I
Yeni Dünya Sokağı: Sultantepe Mahallesi’ndedir. Mihrimah Sultan Camii yanından
tepeye çıkan bu sokağın eski adı Büyük Yoku Sokağı idi. 1 Sokak eski adını Sultantepe’ye doğru uzanan dik ve uzun yamaçtan almı tı. Yani adı topografya ile ilgiliydi ve
coğrafi bir özelliği yansıtıyordu.
Ayrıca bu grup içinde adı tamamen değiştirilmekle birlikte eski ve yeni adlar arasında herhangi bir şekilde ilinti bulunan cadde ve sokaklar da dikkati çekmektedir.
Ba lıca örnekler arasında; Cumhuriyet’te Kartal; Akbaba, Ferah’ta Altın; Sarraf, Güzeltepe’de Evren; Dünya, Kuzguncuk’ta Mehmetçik; Asker, Küçüksu’da Okul; Öğretmen,
Mehmet Akif Ersoy’da Malatya; Kayısı, Ya ar Doğu; Güre çi, Okul; Muallim, Ünalan’da
Ak; Beyaz, Okul; Eğitim ve Yavuztürk’te Rüzgârlı; Fırtına verilebilir. Bu örneklerden
Mehmet Akif Ersoy Mahallesi’nde Malatya adı deği tirilirken aynı ilin sembol tarım
ürünü olan kayısı, Ünalan Mahallesi’nde ise Ak Sokak adı deği tirilirken aynı anlama
sahip olan beyaz kelimesi tercih edilmi tir.
Adı Birden Fazla Değiştirilen Cadde ve Sokaklar
Üsküdar’da son 1/1 yıllık dönemde bazı cadde ve sokak adlarının birden fazla
deği tirildiği tespit edilir. Fakat bunların sayısı fazla değildir. Keza deği ikliklerin tespiti
konusunda da çe itli güçlükler vardır. A ağıda bu türdeki deği ikliklerle ilgili birkaç
örnek üzerinde durulmu tur.
356
A D I
D E Ğ İ Ş T İ R İ L E N
C A D D E ,
S O K A K
V E
F O N K S İ Y O N
A L A N L A R I
Boybey Sokağı: Validei Atik Mahallesi’nde yer alır. 1
yılına ait ehir planında bu
adla gösterilmi tir. Haskan, eski adının Toprak Sokak olduğunu ifade etmektedir.
Nitekim Osmanlı Ar ivi’nde bulunan 1 Haziran 1 tarihli bir belgede; Üsküdar’da
Pazarba ı Mahallesi’nde Toprak Sokağı’nın adı geçmektedir. Bu itibarla sokak adının
Cumhuriyetin ilk yıllarında deği tirilmi olduğu anla ılmaktadır. Diğer taraftan bu sokakta ikamet etmi olan Semahat Özdenses (1 1 - )’e atfen sokak adının Semahat
Özdenses olarak da adlandırıldığına dair bilgiler vardır. Türk müziği yorumcusu ve
bestecisi olan Özdenses, Ankara ve İstanbul radyolarında görev yapmı , çok sayıda
eserler vermi ve öğrenciler yeti tirmi tir.
Dr. Sıtkı Özferendeci Sokak: Salacak Mahallesi’nde olan sokağın eski adı Çatmacılar
idi. 1
tarihli ehir planında bu adla kaydedildiği görülür. Daha önceki adı da Sultaniye Sokağı idi. Osmanlı Ar ivi’nde bulunan 1 Mart 1 tarihli bir belgede sokak
Sultaniye (ba ka bir belgede Sultan) adıyla kaydedilmi tir. Dolayısıyla Sultaniye olan
sokağın adı, ilk önce Çatmacılar ve daha sonrada Dr. Sıtkı Özferendeci olmak üzere
iki defa deği tirilmi tir. Çatma bir çe it kadife kuma tır. Daha çok dö emelik olarak
kullanılır. Üsküdar Çatması, 1 . yüzyıldan itibaren büyük ün kazanmı tır. Selimiye ve
Ayazma camileri civarında 1 ’lara kadar faaliyette bulunan toplam bini a kın çatma
tezgâhından ve çatmacılardan bugün eser kalmamı tır.
Günümüzde sokağa adını veren Dr. Murat Sıtkı Özferendeci ise, Üsküdarlıların pek
sevdiği bir çocuk hekimi olup, nispeten genç sayılabilecek bir ya ta, 1 ’te vefat
etmi tir. Çantasında daima tavuk ta ıdığı ve fakir hasta çocuklara yazdığı reçetesinin
bedelinden ba ka birde tavuk bıraktığı için Tavuklu Doktor diye de anılırdı.
Kâtibim Aziz Efendi Sokağı: Selamiali-Mimar Sinan mahallelerinde yer alır. Eski adı
Tekkeiçi Sokağı’dır. 1
tarihli ehir planında bu adla kaydedilmi tir. Sokak adını
Selami Ali Efendi’nin tekkesinden almı tı. Haskan’ın verdiği bilgiye göre, Tekkeiçi Sokağı’nın eski adı da Tutkalcı Bayırı idi. Günümüzde sokak me hur Kâtibim arkısında
bahsedilen Kâtibim Aziz Bey (1 -1 )’in adını ta ımaktadır. Aziz Bey’in ya adığı ev
bugünde mevcuttur. Selâmsız semtinde Tekke Kapısı mevkiinde ve Selâmi Ali Efendi
Caddesi ile Bülbüldere arasında uzanan ve eski adıyla Tekkeiçi Sokağı üzerindedir.
Bu sokağın ismi yakın tarihte deği tirilerek Kâtibim Aziz Bey Sokağı yapılmı tır. Evin
tam kar ısında semte ismini veren Selâmi Ali Efendi Tekkesi’nin harabesi ve mezarlığı
bulunur. ya ında vefat eden Aziz Bey’in bu hazîrede gömülü olduğu belirtilir. Fakat
kabir ta ı yoktur. Üsküdar İcra Dairesi Ba kâtibi olan Aziz [Mahmut] Bey’in son derece
yakı ıklı, iri yapılı, elleri ve gözlerinin güzelliği ile ünlü olduğu söylenir.
Neyzenba ı Halil Can Sokağı: Salacak Mahallesi’ndedir. Eski adı Çit Sokağı’dır. 1
tarihli ehir planında bu ekilde adlandırılmı tır. Çit adının kökeni konusunda bir bilgiye ula ılamamı tır. Sokağın daha önceki adı ise Aziziye Sokağı’dır. Osmanlı Ar ivi’nde
357
Ü S K Ü D A R
S E M P O Z Y U M U
V I I I
bulunan Mart 1
tarihli bir belgede sokağın adı Aziziye (İhsaniye Mahallesi’nde)
1
olarak geçmektedir. Sokağa adını veren Halil Can, 1 ’te Üsküdar’da doğdu. 1 ’te
Eczacılık Mektebini bitirdi. 1 -1
arasında askeri hastanelerde ba eczacılık yaptı,
kendi isteği ile yarbay iken emekliye ayrıldı. 1 -1 1 yıllarında İstanbul Belediyesi
Konservatuarı Eserleri Tasnif ve Tesbit Heyeti üyeliğinde bulundu. 1 -1 1 yıllarında
Yüksek İslam Enstitüsü’nde dini musiki dersleri verdi.
Mayıs 1 ’te vefat etti ve
Karacaahmet mezarlığına defnedildi. Türk dini musikisinin son temsilcilerinden olan
Halil Can’ın adı İhsaniye semtinde doğduğu evin bulunduğu sokağa vefatından bir yıl
sonra verildi.
Adı Kısmen Değiştirilen Cadde ve Sokaklar
ehirde adı kısmen deği tirilen veya bazı küçük düzeltmeler yapılan cadde ve sokaklar da vardır. Bunların sayısı nispeten fazladır. Adın kısmen deği tirilmesi farklı
ekillerde yapılmı tır. Nitekim bazı cadde ve sokak adlarında bir harf veya hece
ekleyerek veya çıkarılarak deği iklikler yapılmı tır. Bunlara örnek olarak; Acıbadem’de Menek e; Menek em, Bahçelievler’de Beyazgül; Beyazgüllü, Nergis; Nergisli, Uzun; Uzunca, Bulgurlu’da Akın; Sakın, Yurtseven; Yurtsever, Cumhuriyet’te
Güne ; Özgüne , Demir; Demirci, Ferah’ta Dere; Dereci, Gül; Güldal, Güzeltepe’de
Aydın; Aydan, Gül; Güllü, Bayır; Bayırlı, Zambak; Zambaklı, Kandilli’de Lise; Liseli,
Yasemin; Yasemen, Kısıklı’da Bahar; Baha, Kuleli’de Papatya; Papatyalı, Küçüksu’da
Aydın; Aydınca, Küplüce’de Lale; Laleli, Akasya; Akasyam, Selamiali’de Cihan; Cihangir, Yavuztürk’te Erzincan; Erzincanlı, Malatya; Malatyalı verilebilir. Örneklerde
görüldüğü üzere yapılan küçük deği ikliklerle cadde ve sokak adlarında farklılıklar
olu turulmu tur.
Bazı sokak ve cadde adlarında ise bir kelime ekleyerek veya çıkarılarak deği iklikler
yapılmı tır. Bu grupta; Bahçelievler’de Atlas; Mavi Atlas, Ferah’ta Lale; Lalezar, Kirazlıtepe’de Çe me; Çe meba ı, Yamaç; Yamaçyol, Kuleli’de Kasımpatı; Kasım, Küplüce’de
Hacı Kerim; Hacı Kerim Ağa, emsi Bey; emsi Efendi ba lıca örnekler olarak verilebilir.
Ayrıca bu grup içine bazı çıkmaz sokaklar da dâhil edilebilir. ehirde sokakların 1 ’i
çıkmazdır. Bu da toplam sokakların yakla ık % . ’sine kar ılık gelir. Çıkmaz sokakların
açılmasıyla-çıkar hale gelmesiyle birlikte adı da deği tirilmi tir. Örneğin Mimar Sinan
Mahallesi’nde bulunan Terlikçi Çıkmazı Sokağı’nın adı, yapılan imar çalı maları sonucu sokak bu özelliğini kaybetmesi nedeniyle Terlikçi Sokağı olarak deği tirilmi tir.
A ağıda konuyla ilgili birkaç örnek üzerinde daha ayrıntılı bir ekilde durulmu tur.
Hamam Sokağı: Selamiali Mahallesi’ndedir. Sokağın adı 1
tarihli ehir planında
Selamiali Hamamı eklinde kaydedilmi tir. Buna göre sokak adını eyh Selami Efendi
Hamamı’ndan almı ve kısaltılarak günümüze ula mı tır.
358
A D I
D E Ğ İ Ş T İ R İ L E N
C A D D E ,
S O K A K
V E
F O N K S İ Y O N
A L A N L A R I
Hanzâde Sokak: Mehmet Akif Ersoy Mahallesi’nde yer alır. Eski adı Zâde Sokağı’dır.
Yakın zamanda sokak adına Han ilave edilerek Hanzâde Sokak haline dönü türülmü tür. Üsküdar’da adında zâde kelimesini ta ıyan adet cadde ve sokak vardır.
Maçkalı Sokak: Kirazlıtepe Mahallesi’nde bulunur. tarihli ehir planında Maçka
Sokak olarak yazılmı tır. Sokak adına “lı” eki ilave edilerek Maçkalı Sokak yapılmı tır.
Günümüzde Cumhuriyet Mahallesi’nde de Maçka Sokak vardır. Dolayısıyla Üsküdar
idari ünitesi içinde ADNKS kapsamında sokak adlarının karı maması için böyle bir
deği ikliğe gidildiği anla ılır.
Mualla Sokak: Yavuztürk Mahallesi’nde yer alan sokağın eski adı Mualla Çıkmazı’dır.
İstanbul Büyük ehir Belediyesi Meclisi’nin 1 . . tarih ve
nolu kararı ile adı
deği tirilerek Mualla Sokak yapılmı tır. Burada sokağın çıkmaz özelliğinin ortadan
kalktığı ve bu bağlamda ad deği ikliğine gidildiği görülür.
enocak Sokak: Küçük Çamlıca Mahallesi’ndedir. Yakın dönemde iskân edilen ve
ehir planlarında yer alan sokağın eski ismi en Sokak’tı. Sokak adını burada oturan
enocak ailesinden almaktadır. Üsküdar’da adında “ en” geçen 1 adet sokak ayırt
edilmektedir.
Yazmacı Sokağı: İcadiye Mahallesi’nde yer alan bu sokağın adı küçük bir deği ikle
günümüze ula mı tır. Osmanlı Ar ivi’nde mevcut 1 Nisan 1
tarihli bir belgede,
359
Ü S K Ü D A R
S E M P O Z Y U M U
V I I I
Üsküdar İcadiye’de Yazmacı Avadis Sokağı’nda bir inas mektebi açmak için ruhsat
talebinde bulunulmu tur. 1 ’de basılan ehir planında sokağın adı Yazmacı Avadis
eklinde gösterilmi tir. Cumhuriyetin ilk yıllarında sokağın adı Yazmacı Sokak olarak
kısaltılmı ve 1
tarihli ehir planında da böyle i aretlenmi tir.
Değiştirilme Teklifinin Kabul Edilmediği Sokak Adları
Üsküdar’da az da olsa deği tirilmesi teklif edilen sokak adları uygun bulunmamı tır.
Bunun bir örneğini Re atbey Sokak te kil etmektedir. İstanbul Büyük ehir Belediye
Meclisi’nin 1 ubat tarih ve 1 karar nolu kararında belirtildiği üzere, Kısıklı
Mahallesi’nde bulunan Re atbey Sokağı’nın adı Samanyolu Sokağı olarak deği tirilmek
istenmi tir. Fakat meclis bu deği ikliği uygun görmemi tir.
Bunun gerekçesi ise öyle açıklanmı tır: 1 . . tarih ve 1
- - - / sayılı Ba kanlık Tamimi’nde; mevcut yerle ik cadde, sokak, bulvar, meydan
ve park isim deği ikliklerinin, ehrin kültürel değerlerinin ve mevcut durumunun
bozulmasına neden olduğu, belediye birimlerinde, resmi kurumlarda, özel sektörde
adres karga asına yol açtığı, maddi ve manevi kayıplara sebebiyet verdiği, emniyet
açısından sakıncalar olu turduğu ve bu nedenlerden dolayı isim deği ikliği taleplerinin yapılmaması gerektiği ifade edilmektedir. Tarafımızca yapılan tespitler ve
çevre halkı ile yapılan görü meler neticesinde; Üsküdar ilçesi, Kısıklı Mahallesi’nde
bulunan Re atbey Sokak isminin, Samanyolu Sokak olarak deği tirilmesi uygun
görülmemektedir.
360
A D I
D E Ğ İ Ş T İ R İ L E N
C A D D E ,
S O K A K
V E
F O N K S İ Y O N
A L A N L A R I
Daha sonra yapılan bir deği iklikle Ferah Mahallesi’nde Alzambak Sokağı’nın adı deği tirilerek Samanyolu adı verilmi tir. Günümüzde Çengelköy Mahallesi’nde Alzambak
adında bir sokak vardır. Fakat bu sokağın adı 1
yılında hazırlanan Üsküdar ehir
planında yer almaktadır.
Diğer taraftan değiştirilme teklifi kabul edilmiş fakat daha sonra da iptal edilen
sokak adlarına da bir örnek bulunmaktadır. Salacak (o dönemde Kefçedede) Mahallesi’nin Salacak İskelesi Arka Sokağı’nın adı bu sokakta ikamet eden Bestekâr Hasan
Cihat Örter’e atfen Bestekâr Hasan Cihat Örter Sokağı olarak deği tirilmek istenmi
ve talep İstanbul Büyük ehir Belediye Meclisi’nin 1 Temmuz tarih ve
nolu
kararıyla kabul edilmi tir. Fakat bu deği ikliğe sokak sakinlerinden itirazlar gelmi , o
zamanki gazetelerin bazılarında konuyla ilgili haberler yer almı tır. Aynı meclisin
Mayıs tarih ve
nolu kararı ile önceki meclis kararı iptal edilmi ve böylelikle
Salacak İskelesi Arka Sokağı adı da korunmu tur.
Yakın Dönemde İlk Kez Adlandırılan Cadde ve Sokaklar
ehirde yakında dönemde in a edilen yeni cadde ve sokaklara da çe itli adlar verilmi tir. Bunlar çoğunlukla ehrin tarihi nüvesinin yakın çevresinde, yeni yerle me/ geli me
sahalarına dağılmı tır. A ağıda bu konuyla ilgili birkaç örnek ele alınmı tır.
Erkan Ocaklı Sokak: Küçük Çamlıca Mahallesi’ndedir. TEM’e paralel uzanan ve yakın
zamanda yerle meye açılan bir yerdedir. Bu nedenle sokağa ilk defa bir ad verilmi tir.
Sokağa adı verilen Erkan Ocaklı (1 - ) Artvin kökenli bir müzik sanatçısıdır.
Karacaahmet Mezarlığı’nda medfun bulunan Ocaklı’nın çok sayıda albümü ve bestesi
bulunmaktadır.
ehit Ragıp Ali Bilgen Çıkmazı: Çengelköy Mahallesi’nde yer alır. İstanbul Büyük ehir Belediye Meclisi’nin 1 . . 1 tarih ve
sayılı kararı ile Ay e Hanım Sokağı ile
Çengelköy konutları arasındaki isimsiz çıkmaz sokağa ehit Ragıp Ali Bilgen Çıkmazı
adı verilmi tir. Sokağa adı verilen Mersin doğumlu Ragıp Ali Bilgen (1 1- 11) İstanbul Anadolu Kavağı açıklarında . . 11 günü denize dü en helikopterde hayatını
kaybeden üç ki iden biri olup . sınıf emniyet müdürüydü.
Adı Değiştirilen Fonksiyon Alanları
Üsküdar’da adı deği tirilen fonksiyon alanları kapsamında okul, hastane, meydan,
park, cami, otobüs durağı ve üst geçit gibi ehir ya antısında önemli bir i leve sahip
olan yerlerle ilgili birçok örnek bulunmaktadır. Fakat çalı manın geni liği dikkate alınarak a ağıda ancak iki örnek üzerinde durulmu tur.
Üsküdar Meydanı: ehrin merkezi bir yerinde konumlanan meydan, birçok cadde ile
ehrin diğer mahallelerine bağlanmaktadır. Meydan Marmaray Projesi kapsamında
361
Ü S K Ü D A R
S E M P O Z Y U M U
V I I I
trafiğe belirli bir süre kısmen kapalı kalmı ve projenin tamamlanmasıyla birlikte bugünkü görünümünü almı tır. Buraya İskele Meydanı ve Demokrasi Meydanı gibi adlar
da verilmi ve bunlar halen kullanılmaya devam edilmektedir.
Temel Gündoğdu Parkı: Barbaros Mahallesi’nde, Tophanelioğlu Caddesi üzerinde
bulunur. Eski adı Uyum Parkı’dır. Park burada bulunan Uyum Sitesi ve Uyum Apartmanı’ndan adını almı tı. İstanbul Büyük ehir Belediye Meclisi’nin 1 .1 . tarih ve 1
sayılı kararı ile adı Temel Gündoğdu Parkı eklinde deği tirilmi tir. Parkı adı verilen
Temel Gündoğdu (1 -1 ) bir siyasi partinin Üsküdar ilçe ba kanlığı ile 1 . ve 1 .
dönem İstanbul milletvekilliği yapmı bir siyasetçidir.
Sonuç ve Öneriler
Cadde ve sokaklar yalnızca ula ımla ilgili alanlar değildir. Buraları ehrin damarları
gibidir. Bütün gün boyunca devam eden ehir ya amı cadde ve sokaklarda yoğunla ır
ve ekillenir. Buraları her türlü ehirsel fonksiyonun icra edildiği yerlerdir. Cadde ve
sokaklar ehirde tarihin, kültürün, üzüntülerin, sevinçlerin, önemli ahsiyetlerin ve
her türlü ekonomik fonksiyonların izlerini adlarıyla bugüne ve yeni nesillere ta ır. Bu
yönüyle ehirdeki yer adları her gün gözümüze ili en ve geçmi i hatırlatan belgeler niteliğindedir. Üsküdar ehri de cadde ve sokağı ile birlikte farklı dönemleri yansıtan
oldukça zengin bir ar ive ve güçlü bir hafızaya sahiptir.
Üsküdar’da bilhassa - 1 yılları arasında cadde ve sokak adlarında önemli
deği iklikler yapılmı tır. Bunların sayısı yakla ık 1 adet olarak tespit edilmi tir. Bu
değer ehirdeki toplam cadde ve sokak sayısıyla mukayese edildiğinde; % ’e kar ılık
gelmektedir. Ba ka bir ifade ile son 1 yıl içinde farklı nitelikte de olsa ehirdeki her üç
cadde ve sokak adından birinin deği tirildiği anla ılır. Bu durum ehrin hafızasında
büyük bir deği ikliğin yapıldığını ve önemli bir yenilenmenin olduğunu ortaya koymaktadır. Yapılan büyük deği ikliklerin en önemli nedenini ise Adrese Dayalı Nüfus
Kayıt Sistemi’ne geçi le ilgili süreç te kil etmi tir.
Zorunlu haller dı ında cadde ve sokak adlarının deği tirilmesinden kaçınılması gerekir. Deği iklikler, burada ya ayan halkın bilgisi dâhilinde yapılmalıdır. ehirde mutlaka
bir ismin verilmesi isteniyorsa, bu durumda yeni yapılan ve adı henüz konulmayan
cadde, sokak, üst geçit veya bir tesis tercih edilmelidir. ehirde yeni cadde, sokak, meydan, park, durak vb yerlere adlar verilirken de ehrin coğrafyasına, tarihine ve kültürel
dokusuna uygun, mutlaka anlamlı isimler seçilmelidir. Yer ile ad arasında anlamlı bir
ili ki bulunmalıdır. Ayrıca ehirde herhangi bir yere rastgele, suni, anlamsız, ilgisiz ve
yabancı isimlerin verilmemesi konusunda da duyarlı olunmalıdır.
362
A D I
D E Ğ İ Ş T İ R İ L E N
C A D D E ,
S O K A K
V E
F O N K S İ Y O N
A L A N L A R I
Dipnotlar
1
Sait Faik Abasıyanık, Kumpanya, Yapı Kredi Yayınları, İstanbul , s.
Mehmet Nermi Haskan, Yüzyıllar Boyunca Üsküdar, İstanbul 1, II,
- .
1.
a.g.e., III, 11 .
http://www.uskudar.bel.tr/tr-tr/hizmet/rehber/Sayfalar/Rehber-Detay-Icerik.aspx? GuideID= &
SubID= &ContentID =1
(Eri im: 1 .1. 1 ).
Plan d’ensembl de la Ville de Constantinople, Société Anonyme Ottomane d’Etudes et d’Enterprises
Urbaines, Stamboul, 1 .
Mehmet Nermi Haskan, a.g.e., III, 11 .
Orhan Güdek, Halka Doğru Dergisi, Fatih Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, yüksek lisans tezi,
İstanbul , s. - .
Mehmet Nermi Haskan, a.g.e., III, 1 1 .
BOA, Tarih:
/Za/1 (Hicrî) Dosya No:1 Gömlek No:
Fon Kodu: Y..PRK.AZJ.
1
Üsküdar Sokak İsimleri Tarihçesi, Üsküdar Belediye Ba kanlığı Yayınları, İstanbul 1 , s.
11
Üsküdar Sokak İsimleri Tarihçesi, s. 11 .
1
Mehmet Nermi Haskan, a.g.e., II, .
.
1
Üsküdar Sokak İsimleri Tarihçesi, s.
1
Mehmet Nermi Haskan, a.g.e., III, 1 .
1
http://ozemre.com/cumhuriyetin-ilk-elli-yilinda-% C % BCsk% C % BCdar–kadinlari+&=tr
(Eri im: .1. 1 ).
1
Üsküdar Sokak İsimleri Tarihçesi, s.
- .
1
Üsküdar Sokak İsimleri Tarihçesi, s.
.
.
1
Mehmet Nermi Haskan, a.g.e., I, 1 .
1
Üsküdar Sokak İsimleri Tarihçesi, s. .
Üsküdar Sokak İsimleri Tarihçesi, s.
1
Plan d’ensembl de la Ville de Constantinople, Société Anonyme Ottomane d’Etudes et d’Enterprises
Urbaines, a.g.h.
- .
Üsküdar Sokak İsimleri Tarihçesi, s. 1 .
Mehmet Nermi Haskan, a.g.e, III, 1 .
Plan d’ensembl de la Ville de Constantinople, Société Anonyme Ottomane d’Etudes et d’Enterprises
Urbaines, a.g.h.
Üsküdar Sokak İsimleri Tarihçesi, s. 1 .
Üsküdar Sokak İsimleri Tarihçesi, s.
-
.
Mehmet Nermi Haskan, a.g.e, I, 1
ve III, 1 1 .
Mehmet Nermi Haskan, a.g.e, I,
.
Üsküdar Sokak İsimleri Tarihçesi, s. .
Mehmet Nermi Haskan, a.g.e. I,
1
Mehmet Nermi Haskan, a.g.e, III, 1
.
.
Mehmet Nermi Haskan, a.g.e., II, .
BOA, Tarih: /L /1
(Hicrî) Dosya No:
Gömlek No: Fon Kodu: DH.EUM.AY .
Http://www.uskudar.bel.tr/tr TR/hakkinda/Sayfalar/Meshurlar.aspx% FMenuID% D1 % MeshurID% D +&cd= 11&hl=tr&ct=clnk&gl=tr
363
Ü S K Ü D A R
BOA, Tarih: 1/M /1
S E M P O Z Y U M U
V I I I
(Hicrî) Dosya No: 1 Gömlek No: Fon Kodu: Y..PRK.ASK.
Ahmet Yüksel Özemre, Hasretini Çektiğim Üsküdar, Kubbealtı Ne riyatı, İstanbul , s. 1 .
Ahmet Yüksel Özemre, a.g.e., 1 .
Mehmet Nermi Haskan, a.g.e, III, 11 / .
Üsküdar Sokak İsimleri Tarihçesi, s. 11 .
Http://www.uskudar.bel.tr/tr-tr/hizmet/rehber/Sayfalar/Rehber-Detay-Icerik.aspx? GuideID= 1 &
Sub ID= &ContentID=1 1 (Eri im: 1 .1. 1 ).
1
BOA, Tarih:
/R /1 1 (Hicrî) Dosya No:
Nuri Özcan, “Can, Halil”, DİA, İstanbul 1
Üsküdar Sokak İsimleri Tarihçesi, s.
Gömlek No:
Fon Kodu: D.
, VII, 1 .
.
BOA, Tarih: /Z /1 1 (Hicrî) Dosya No:
Gömlek No:
Fon Kodu: MF.MKT.
Plan d’ensembl de la Ville de Constantinople, Société Anonyme Ottomane d’Etudes et d’Enterprises
Urbaines, a.g.h.
Kaynakça
Abasıyanık, Sait Faik, Kumpanya, Yapı Kredi Yayınları, İstanbul .
Sayılı Belediye Kanunu (Resmi Gazete Tarih: 1 / / , Sayı:
BOA, Tarih:
/Za/1 (Hicrî) Dosya No:1 Gömlek No:
BOA, Tarih: /Z/1 1 (Hicrî) Dosya No:
BOA, Tarih: 1/M/1
BOA, Tarih:
Fon Kodu: Y..PRK.AZJ.
Fon Kodu: MF.MKT.
(Hicrî) Dosya No: 1 Gömlek No: Fon Kodu: Y..PRK.ASK.
/R /1 1 (Hicrî) Dosya No:
BOA, Tarih: /L/1
Gömlek No:
).
(Hicrî) Dosya No:
Gömlek No:
Fon Kodu: D.
Gömlek No: Fon Kodu: DH.EUM.AY .
Ceylan, Mehmet Akif, “Çamlıca Tepeleri (İstanbul) ve Çevresinin Tarihi Coğrafyası; Yerle menin Geli imi ve Mekânsal Kullanımın Deği imi Konusunda Bir Ara tırma”, Türk Dünyası
Ara tırmaları, 1 , , 1 - .
Ceylan, Mehmet Akif, “Üsküdar’da Bazı Yer Adları Üzerine İncelemeler (I)”, Uluslararası Üsküdar Sempozyumu VI Bildiriler, I, ,
.
Ceylan, Mehmet Akif, “Üsküdar’da Bazı Yer Adları Üzerine İncelemeler (II)”, Uluslararası Üsküdar Sempozyumu VII Bildiriler, 1 .
Derleme Sözlüğü, Türk Dil Kurumu Yayını, Ankara 1
.
Güdek, Orhan, “Halka Doğru” Dergisi, Fatih Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü yüksek
lisans tezi, İstanbul .
Haskan, Mehmet Mermi, Yüzyıllar Boyunca Üsküdar, Üsküdar Belediyesi Yayınları,I-III, İstanbul 1.
Http://www.ibb.gov.tr/tr-TR/Lists/BelediyeMeclisKararlari/DispForm. aspx?I D =
( .1. 1 ).
Http://ozemre.com/cumhuriyetin-ilk-elli-yilinda-% C % BCsk% C %
+ &= tr ( .1. 1 ).
364
BCdar– kadinlari
A D I
D E Ğ İ Ş T İ R İ L E N
C A D D E ,
S O K A K
F O N K S İ Y O N
V E
A L A N L A R I
Http://www.ibb.gov.tr/tr-TR/Pages/MeclisKararlari.aspx? ( .1. 1 ).
Http://www.uskudar.bel.tr.
Http://www.uskudar.bel.tr/tr-tr/hizmet/rehber/Sayfalar/Rehber-Detay-Icerik. aspx? GuideID= & SubID= &ContentID =1
(1 .1. 1 ).
Http://www.uskudar.bel.tr/tr TR/hakkinda/Sayfalar/Meshurlar. aspx% FMenu ID% D1
% MeshurID % D +&cd=11&hl=tr&ct ( .1. 1 ).
İstanbul ehir Rehberi, İstanbul Belediyesi Yayınları, 1
.
Konyalı, İbrahim Hakkı, Abideleri ve Kitabeleriyle Üsküdar Tarihi, Türkiye Ye ilay Cemiyeti
Yayınları, I-II, İstanbul 1 -1 .
Lokmanoğlu, Hayrettin, Haritalı ehir Rehberi: İstanbul, Halk Basımevi, 1
Özcan, Nuri, “Can, Halil”, TDV İslam Ansiklopedisi, İstanbul 1
.
, VII, 1 .
Özemre, Ahmet Yüksel, Hasretini Çektiğim Üsküdar, Kubbealtı Ne riyatı, İstanbul .
Özemre, Ahmet Yüksel, Üsküdar, Ah Üsküdar, Kubbealtı Ne riyatı, İstanbul .
Par J.D. Barbié du Bocage, Plan de la Ville de Constantinople et de ses Faubourgs Tant en Europe
qu’en’ Asie, Imprimerie Royale, Paris 1 1 .
Plan d’ensembl de la Ville de Constantinople, Société Anonyme Ottomane d’Etudes et d’Enterprises Urbaines, Stamboul 1 .
enyapılı, Önder, İsim İsim İstanbul, Boyut Yayıncılık, .
Üsküdar Turizm Rehberi, Üsküdar Belediyesi Yayınları, İstanbul .
Üsküdar Sokak İsimleri Tarihçesi, Üsküdar Belediye Ba kanlığı Kültür ve Sosyal İ ler Müdürlüğü
Kültür Yayınları , İstanbul 1 .
Yılmaz, Aktan Müge, “Re at Ekrem Koçu’nun ‘İstanbul Ansiklopedisi’ Adlı Eserine Yansıyan
Üsküdar Manzaraları”, Uluslararası Sosyal Ara tırmalar Dergisi, 1 , 11,
- .
365
Foto: Burak Özçalkan
KUZGUNCUK’UN ÇAĞDAŞ KÜLTÜREL
COĞRAFYASI
DR. IŞIL ÇOKUĞRAŞ
Yıldız Teknik Üniversitesi Mimarlık Fakültesi
Üsküdar’ın Boğaz köylerinden biri olan Kuzguncuk, kentin farklı etno-dinsel gruplarının tarihinde önemli bir yere sahip olmasının yanı sıra, geçirdiği dönü ümlere rağmen
mahalle ya antısının iyi örneklerinden biri olu uyla da dikkate değer bir yerle imdir.
Bu metin, Kuzguncuk’un özellikle 1 sonrasında geçirdiği dönü ümü ve bugünkü
kültürel coğrafyasını ele alacaktır.
Kuzguncuk adının nereden geldiği üzerine farklı görü ler bulunmaktadır. Bunlardan
biri semtin adının, II. İustinos’n burada yaptırdığı çatısı altın kiremitlerle kaplı bir kiliseden kaynaklandığı yönündedir. Semt, altın kiremit anlamına gelen Hrisokeramos adını
almı tır. Bir diğer görü ise semtin eski adı olan Kosinitza’nın deği erek Kuzguncuk
olduğu yönündedir. Evliya Çelebi ise Kuzguncuk’un Fatih Sultan Mehmed döneminde
burada ya amı Kuzgun Baba isimli bir veliden geldiğini iddia etmektedir.1
Yerle im tarihi Roma’ya kadar uzanan bu semtte Osmanlı döneminde Üsküdar kasabasına bağlı bir suba ılık bulunmaktaydı. Kuzguncuk İstanbul’un Asya yakasındaki
ilk Musevi yerle im bölgesidir. Tam tarihi bilinmemekle birlikte İspanya’dan kaçan
Yahudiler Osmanlı’ya sığınarak 1 . yüzyılda burada bir yerle ke kurmu lardır. Avrupa
Yahudileri için Kuzguncuk, Kudüs’ten sonra en önemli kutsal yer olarak görülmekteydi.
Eremya Çelebi Kömürciyan’a göre, 1 . yüzyılda Kuzguncuk bir Yahudi köyüydü ve burada Rumlar da ya amaktaydı. Denize nazır evlerde ya ayan Yahudiler, vadi içinden geçen
yollar ile Üsküdar tepesine ula maktaydılar. Dönem metinlerinden anla ıldığı üzere 1 .
yüzyıldan itibaren Rumlar, 1 . Yüzyılda ise Ermeniler buraya yerle meye ba lamı tır.
1 1 ’te Kuzguncuk’ta Müslüman, Rum, tepede İcadiye’dekiler de dâhil 1. Ermeni, Yahudi, yabancı uyruklu hane tespit edilmi tir. 1 ’te ise ba ta Yahudiler,
sonra Rum, Türk ve Ermeniler olmak üzere hane ve . nüfus barındırmaktaydı.
367
Ü S K Ü D A R
S E M P O Z Y U M U
V I I I
Pa a Limanı ile Beylerbeyi arasında yer alan Kuzguncuk Boğaziçi’ne açılan bir vadi
içinde geli mi tir. Semt, kapatılmı bir derenin hattı boyunca ekillenmi olan ve
denize dik inen İcadiye Caddesi etrafında örgütlenmi tir. Sahil yolu Kuzguncuk’un
denizle ili kisini kesintiye uğratmakta, Kuzguncuk burada bulunan yapıların duvarları
arasından küçük bir aralıktan denize ula maktadır.
Sahilde Pembe Yalı gibi anıt niteliğine sahip bazı yalılar bulunmaktadır, fakat Kuzguncuk’a esas karakterini veren orta sınıf evlerinin olu turduğu sokak dokusudur. Bugün
tarihi merkezindeki doku, 1 . yüzyılın ikinci yarısı ve . yüzyılın ba ına tarihlenen sıra
yangını sonrasında
evler, kö kler ve son dönem apartmanlarıdır. Bu sıra evler, 1
dar parseller üzerine yapılmı , en az iki en fazla dört katlı yapılardır. Bazıları tümüyle
kagirken bazıları zemin kat üzerinde yükselen ah ap üst katlardan olu maktadır.
Dikdörtgen planlı bu evlerin ortalarında merdiven bulunmaktadır. Odalar sokağa ve
arkadaki bahçeye bakmaktadır. Semtten ayrılan geleneksel sakinler nedeniyle evlerin
el deği tirmesi, bir kısmının iç ve dı özelliklerinin deği imini de etkilemi tir. Son dönemlerde Kuzguncuk, İstanbulluların tercih ettiği bir semt haline gelmi ve eski evlerin
restorasyonu hızlanmı tır.
Geçmi teki karma nüfus sayesinde Kuzguncuk’ta pek çok dini yapıyı bu küçük alanda
bir arada görmek mümkündür: Ayios Yeorgios Rum Ortodoks Kilisesi, Ayios Pantelemion Kilisesi ve Ayazması, Surp Kirkor Lusavoric Ermeni Kilisesi, Büyük Havra, Küçük
Havra, Üryanizade Camisi ve Kuzguncuk Camisi. Dinlerin bulu tuğu Kuzguncuk’ta üç
ayrı mezarlık da bulunmaktadır: Yahudi Mezarlığı, ma atlık; Ortodoks Rum Mezarlığı
ve Nakka Baba Müslüman Mezarlığı. Ayrıca semtte iki hamam (Küçük Hamam ve Dağ
Hamamı) ve iki çe me (İsmet Bey Çe mesi ve İskele Çe mesi) bulunmaktadır. Namazgahlı bir çe me olan Hacı Ahmed Efendi Çe mesi ise yıkılmı tır. 1 ’teki yangından
sonra Belediye Kuzguncuk çar ısını düzenlemi , irket-i Hayriye ise bugünkü iskeleyi
yapmı tır.
Dönüşüm
1 ’larda Kuzguncuk’ta oturanların yüzde ’ını gayrimüslimdir. Devletin Türkle tirme politikaları sonucunda semti terk eden gayrimüslimlerin yerini 1 ’lerde
ba layan Anadolu’dan İstanbul’a kitlesel göç hareketi ile gelenler almaya ba lamı tır.
Tüm ehirde ya anan bu deği imin İstanbul’un kentsel peyzajı üzerindeki etkisi büyük
bir ara tırmanın konusudur. 1 ’lerin sonlarında hızlanan bu dönü üm öncelikle
Kuzguncuk ve Ortaköy gibi Boğaz semtlerinde ba lamı ve 1 ’larda Cihangir, Galata
ve Asmalımescit’i içeren Beyoğlu’nda devam etmi tir.
Kuzguncuk’ta da semtin eski sakinleri olan gayrimüslimlerin yerini Anadolu’dan
göçenler alırken 1 ’lerin sonunda ba ka bir grup daha bu tabloya dahil olmu tur.
368
K U Z G U N C U K ’ U N
Ç A Ğ D A Ş
K Ü L T Ü R E L
C O Ğ R A F Y A S I
Mevcut durum
ve dini yapılar
(Çokuğra ,
1 )
Yeni bir dönü üm dalgası olarak nitelendirilebilecek bu dönem, ünlü mimar Cengiz
Bekta ’ın 1 ’de buradaki Üryanizade Sokak’ta bir ev satın alıp restore etmesi ile
ba lamı tır. Bekta ’a göre kendisi burada yeni bir akım ba latmı ve diğer insanları
da buradaki eski evleri restore etmeye te vik etmi tir. Bekta büyük çoğunluğu sanatçılardan, mimarlardan ve mühendislerden olu an kendi çevresinin buradaki evleri
almasını sağlamı ve mahalle yapısında büyük bir deği ime neden olmu tur. 1 ’lerde
Kuzguncuk, iyi eğitimli Türk orta sınıfının ve özellikle airlerin, sanatçıların, müzisyenlerin ve mimarların gözde mekânlarından biri haline gelmi tir.
Bekta , sadece eski evlerin restorasyonunun yeterli olmayacağını, buranın ya ayan
bir mahalle olması için tüm mahallelinin birlikte bir eyler payla ması gerektiğini düünmü tür. Bu dü ünce ile Kuzguncuk, ’lerde pek çok etkinliğe ev sahipliği yaptığı
gibi mahallelinin katılımı ile pek çok alanın dönü ümü de gerçekle tirilmi tir. Örneğin
gençlerin isteği üzerine Cengiz Bekta onlarla beraber bir basketbol sahası yapmı tır.
369
Ü S K Ü D A R
S E M P O Z Y U M U
V I I I
Üryanizade
Sokak’ta
çocukların
boyadığı bir duvar
ve kaldırımlara
dö enen çakıllar
(Çokuğra , 1 )
Molozların ve çöplerin atıldığı bo bir parseli çocuk parkına dönü türmek isteyen
Bekta ’a mahalleli ve çocuklar yardım etmi ve el birliği ile bir günde parkı ekillendirmi lerdir. Kaldırımları harçlayıp içine çakıllar dö emi ler ve çocuklar duvarlarını
boyamı lardır.1 Benzer bir biçimde Üryanizade Sokak’taki kaldırımlara ve caminin
bahçesine de tüm mahalleli birlikte çakıl dö emi tir.11 Semtteki ilkokulun onarımı
için panayır ve yemekler düzenlenmi , burada çocuklar da yaptıkları kartpostalları
satmı lardır.1 Eski Kuzguncukluların da katıldığı futbol turnuvaları düzenlenmi , bu
turnuvalara gelenler de okulun onarımı için katkıda bulunmu lardır.1
Tüm bu etkinliklerde iki yer özellikle öne çıkmaktadır: Biri Bereketli Sokak, diğeri ise
çocuk kitaplığıdır. Basamaklı bir sokak olan Bereketli Sokak, bu yapısı itibariyle bir
açık hava tiyatrosu gibidir. 1 ’te burada sergilenen Karagöz oyunundan sonra burada
çe itli tiyatro oyunları sergilenmi , hatta mahallenin gençleri de bir oyun sahneye koymu lardır. 1 ’de burada ya ayan mimar ve sanatçıların ön ayak olması ile bir sahne
kurulmu tur. Burada özellikle çocuklara hitap eden pek çok gösteri gerçekle tirilmi ,
özellikle Karagöz oyunları Ramazan’ın vazgeçilmezi olmu tur. Fakat bir sonraki yerel
yönetim sahneyi yıktırmı tır.1
Bu etkinliklerin bir çoğu mahallenin çocuklarına odaklanmı tır. Örneğin on yıl boyunca, çe itli sanat dallarında etkinliklerin yapıldığı, müzelerin ve benzer yerlerin gezildiği
çocuklara yönelik yaz okulları gerçekle tirilmi tir.1 Ayrıca Bekta , atıl durumdaki bir
marangoz i liğini çocuk kitaplığına dönü türmü tür.1 Semt ilkokulunun yıl sonu müsamereleri, Kadıköy Devlet Konservatuarı öğrencilerinin konserleri, Karagöz, bale, sergiler vs gibi çe itli sanatsal etkinlikler burada gerçekle tirilmi tir.1 Ayrıca burada ayda
bir, iki ayda bir mahalle yemekleri yenmi ve mahallenin sorunları konu ulmu tur.1
Tabi ki bu dönü ümün ba ka bir yüzü de vardır. Burada ya ayan geneli Anadolu’dan
gelmi bir kitleye giderek daha fazla özellikle sanat camiasından insanlar dahil olmaya
ba laması ve yapılan restorasyonlar sonucu buradaki mülklerin değeri de artmı tır.
370
K U Z G U N C U K ’ U N
Ç A Ğ D A Ş
K Ü L T Ü R E L
C O Ğ R A F Y A S I
Mevcut durum
ve kamusal açık
alanlar (Çokuğra ,
1 )
Özellikle buradaki eski kiracıların bundan oldukça ikayetçi olduğu ve bu yeni “entel”
kitleyi suçlu buldukları ara tırmasını mahalle sakinlerinin anlatıları üzerine kurgulayan Mills’in söyle ilerinden anla ılmaktadır.1 Fakat yine de, bugün mahallede herkesin birbirini tanıyor olmasında ve ortak bir geçmi inin bulunmasında, bu etkinliklerin
payı yadsınamaz.
Mevcut durum
Tüm geçirdiği bu deği imler sonucu Kuzguncuk, bugün pek çok Boğaz mahallesinden
farklı bir dokuya sahiptir. Bu ara tırmanın yoğunla tığı Kuzguncuk’un merkezindeki,
yani İcadiye Caddesi bölgesindeki, yapılar oldukça iyi korunmu durumdadır. Elbette
halen onarıma ihtiyacı olan yapılar bulunmaktadır. Fakat insanları Kuzguncuk’a çeken
yalnızca bu yapılar değildir. Bugün Kuzguncuk’un popüler bir Boğaz semti olmasının
en büyük nedeni, pek çok kamusal alanı bünyesinde barındırmasıdır.
Bu alanların en dikkat çekeni sahildeki meydandır. Kuzguncuk’un denize açıldığı
tek yer olan bu meydan yaz kı kullanılmaktadır. Burası Kuzguncukluların bulu tuğu
önemli bir mekân olduğu kadar semti ziyarete gelenlerin de sıkça vakit geçirdikleri
bir yerdir. Meydanın yanı ba ında ünlü bir restoranın ve bir kafenin varlığı da burayı
371
Ü S K Ü D A R
S E M P O Z Y U M U
V I I I
Mevcut durum,
kafeler ve
restoranlar
(Çokuğra , 1 )
oldukça hareketli bir yer haline getirmektedir. Ayrıca semtte ba ka parklar da bulunmaktadır.
Kuzguncuk’un belki de en me hur ye il alanı İlia’nın Bostanı’dır. Tarihi boyunca bostan
olarak i letilmi olan bu 1 dönümlük alanın ’ların ba ında yapıla tırılmaya çalıılması mahallelinin burayı daha çok sahiplenmesine neden olmu tur. Mahallelinin
çe itli sebze ve meyve yeti tirmenin yanı sıra çe itli açık hava etkinlikleri için kullandığı
bostanda bugün Üsküdar Belediyesi Park ve Bahçeler Müdürlüğü ile Kuzguncuklular
Derneği’nin ortakla a tasarlamı olduğu ‘Kuzguncuk Bostanı Projesi’ çalı maları yürütülmektedir. Projede resmi, dini bayram kutlamaları, yazlık sinema, sunum, sergi,
kermes gibi çok amaçlı etkinliklere hizmet edecek bir köy meydanı yer almaktadır.
Bunun yanı sıra spor alanları, çocuk oyun alanları ve tasmalı köpek alanı da proje kapsamında gerçekle tirilecek i levlerdir. Bostanın esas i levi de unutulmamı , meyve ve
sebze bahçeleri de düzenlenmi tir (Milliyet, Kasım 1 ).
Kuzguncuk’un canlı bir yer olmasını sağlayan bir diğer önemli neden ise buradaki sanatçı atölyeleri, sanat evleri, dernekler, butikler, kafe ve restoranlardır. İcadiye Caddesi
boyunca bu farklı i levlerin bir arada bulunması, caddeye hareketli bir yapı kazandırır.
Her kesime hitap edecek kafe ve restoranların yanı sıra, özellikle mahallelilerin yaptıkları el i i ürünlerin satıldığı butikler özellikle semte dı ardan gelenlerin sıkça ziyaret
ettikleri yerlerdir.
372
K U Z G U N C U K ’ U N
Ç A Ğ D A Ş
K Ü L T Ü R E L
C O Ğ R A F Y A S I
Tüm bu fiziksel özelliklerinin yanı sıra, Kuzguncuk hem mahalleliye hem de tüm
İstanbullulara hitap eden pek çok etkinliğe ev sahipliği yapmaktadır. Bostan’daki
enlikler, açık hava sinemaları ve Lüfer Bayramı gibi etkinlikler bunlara örnek olarak
verilebilir.
Sonuç
1 ’lardan itibaren bazı televizyon dizileri İstanbul’un eski mahallelerinde çekilmeye
ba lanmı tır. Bunlar Çengelköy gibi Boğaz semtleri ve Samatya gibi Tarihi Yarımada’daki yerle imlerdir. Kuzguncuk da Türkiye’nin ilk ve muhtemelen en ünlü mahalle dizisi
Perihan Abla’ya ev sahipliği yapmı tır. Burada çekilen dizilerin de etkisi ile Kuzguncuk,
“ideal ve özlenen mahalle” imajı ile basında yer bulmaya ba lamı tır. Örneğin ’de
Turkish Daily News’da yayınlanan bir makalede semt öyle tanımlanmaktadır:
“Sokaklarda yürürken, selamla abileceğiniz arkada larınızla kar ıla ırsınız… Pencereden gelen bülbül sesleri sürekli evin içini doldurur. … Dünyaya gülümseyerek bakabilen
mutlu insanların ya adığı bir yer burası. … İnsanlık için ideal bir dünya, ideal bir cemaat
modeli olarak orada duruyor gibi sanki.” (Turkish Daily News, )
Medyada bu kadar gündeme gelmesi, 1 ’larda Kuzguncuk’un popülaritesini artırmı tır. ’ların popüler söylemlerinden olan “eski güzel günler” ve “İstanbul’un
azınlıklarına ve Levantenlerine duyulan özlem” kavramları Kuzguncuk bağlamında
da sık sık kullanılmı tır.
Bugün İstanbul’un semtlerine bu romantik kavramlara mesafelenerek bakabiliyoruz. Kuzguncuk’un geçirdiği deği imler sonucunda yitirdiği veya kazandığı değerler
daha geni bir ara tırmanın konusudur, fakat bugün yine de Kuzguncuk’un sunduğu
mahalle yapısının ve sokak dokusunun iyi bir örnek olduğunu söylemek gerekmektedir.
Bugünkü Kuzguncuk’un salt uzak geçmi i ile değil yakın dönemdeki deneyimleri ile
de ekillenmi olduğu bir gerçektir. Her ne kadar mahalle içinde bazı tepkilere neden
olmu sa da Bekta ’ın öncüsü olduğu yapı yenilemelerinin ve mahalleliyi kayna tırma
çalı malarının izlerini bugün görmek mümkündür. Bekta , yenilemede önemli olanın
alt yapı olduğunu söylerken bunun sadece su, elektrik ve doğalgaz tesisatı olarak anla ılmaması gerektiğini, “kültür alt yapısı, insan ili kilerinin onarımı, ortak alanların,
kullanımlarının onarımı gibi, daha uzun süre ve ‘sabır’ isteyen konular”ın ya ayan
yenilenmi bir çevre yaratmak için hayati olduğunun unutulmaması gerektiğini vurgulamaktadır.
Bugün İstanbul’un en önemli problemlerinden biri tarihi mahallelerinin korunmasıdır. Modern korumanın esasında korunacak bölgenin canlı tutulması ve sürekli olarak
373
Ü S K Ü D A R
S E M P O Z Y U M U
V I I I
kullanılıyor olması esastır. Bunun mahalle ölçeğindeki uygulaması Kuzguncuk’ta
olduğu gibi kamusal ve özel hayatın bir arada bulunmasından geçmektedir. Hem
kom uluk ili kileri hem de Kuzguncuk Derneği sayesinde nispeten kayna mı bir
mahalle olu unun yanı sıra, Kuzguncuk’un İstanbullulara sunduğu farklı imkanlar
ve etkinlikler de önemlidir. Fakat burada, semtin kapasitesinin zorlanmamasına,
mahalle hayatını karakterize eden toplumsal pratiklerin dı ına çıkılmamasına dikkat
edilmelidir.
Dipnotlar
1
Nur Akın, “Kuzguncuk”, Dünden Bugüne İstanbul Ansiklopedisi, Kültür Bakanlığı ve Tarih Vakfı Ortak
Yayını, İstanbul 1 , V, 1 .
Evliya Çelebi, Günümüz Türkçesiyle Evliya Çelebi Seyahatnamesi: İstanbul, Yapı Kredi Yayınları, İstanbul .
Eremya Çelebi Kömürciyan, İstanbul Tarihi, Eren Yayınları, İstanbul 1
, s.
.
Nur Akın, “Kuzguncuk”, Dünden Bugüne İstanbul Ansiklopedisi, V, 1 .
Nur Akın, “Kuzguncuk”, Dünden Bugüne İstanbul Ansiklopedisi, V, 1 .
Cengiz Bekta , Kuzguncuk, Literatür Yayıncılık, İstanbul .
Cengiz Bekta , Kuzguncuk, s.
.
Nilgün Ergün, “Gentrification in Istanbul”, Cities, 1. , , s.
.
Cengiz Bekta , Kuzguncuk, s. 1 -1 1.
1
a.g.e., s. 1 -1 .
11
a.g.e., s. 1 - 1 .
1
a.g.e., s. 1 - .
1
a.g.e., s. .
1
Cengiz Bekta , Kuzguncuk, s. 1 -1 .
1
a.g.e., s. 1 -1 .
1
a.g.e., s.
-
.
1
a.g.e., s.
-
.
1
a.g.e., s.
.
1
Amy Mills, Hafızanın Sokakları: İstanbul’da Peyzaj, Ho görü ve Ulusal Kimlik, Koç Üniversitesi Yayınları, İstanbul 1 .
Cengiz Bekta , Kuzguncuk, s. 1 .
Kaynakça
“Kuzguncuk Bostanı Projesi Start Aldı”, Milliyet, Kasım 1 , http://www.milliyet.com.tr/
kuzguncuk-bostani-projesi-start-aldi-istanbul-yerelhaber/, Son eri im: Kasım 1
“Kuzguncuk for all Seasons – Part ”, Turkish Daily News, 1 Ocak .
Amy Mills, Hafızanın Sokakları: İstanbul’da Peyzaj, Ho görü ve Ulusal Kimlik, Koç Üniversitesi
Yayınları, İstanbul 1 .
374
K U Z G U N C U K ’ U N
Ç A Ğ D A Ş
K Ü L T Ü R E L
C O Ğ R A F Y A S I
Cengiz Bekta , Kuzguncuk, Literatür Yayıncılık, İstanbul .
Eremya Çelebi Kömürciyan, İstanbul Tarihi, Eren Yayınları, İstanbul 1
.
Evliya Çelebi, Günümüz Türkçesiyle Evliya Çelebi Seyahatnamesi: İstanbul, Yapı Kredi Yayınları,
İstanbul .
Nilgün Ergün, “Gentrification in Istanbul”, Cities, 1. , ,
1– .
Nur Akın, “Kuzguncuk”, Dünden Bugüne İstanbul Ansiklopedisi, Cilt , Kültür Bakanlığı ve Tarih
Vakfı Ortak Yayını, İstanbul 1 , 1 -1 .
375
KENTTE ÇOCUKLARIN MEKANLARI,
ÜSKÜDAR - FERAH MAHALLESİ ÖRNEĞİ
YRD. DOÇ. DR. YASEMİN ÇAKIRER ÖZSERVET
Marmara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi
Giriş
Ye il alanlar, hem kentsel çevreyi estetize eden önemli unsurlardır, hem de bize oksijen
kaynağı sunan önemli birer yatırımdır. Betonla manın ortaya çıkardığı kimyasal sıcaklığı azaltarak, canlıları rahatlatan bir serinlik yayma konusunda da ye il alanların desteği büyüktür. Fizik, ruh ve mental sğlık üzerinde etkin rol oynayan açık ve ye il alanlara
ula abilmek bir kentli için en temel haktır. Ye il alanlar içerisinde çocuk oyun alanları,
toplumun üçte birlik dilimi içerisinde yer alan çocuklar için hayati düzeyde önemlidir. Ta ıt ağırlıklı planlanan kentlerimizde, çocukların güvenle oyun oynayabileceği
mekanlar, eskiden olduğu gibi sokaklar değil, malesef sadece yapılı oyun alanlarıdır.
Hareket etmek bir çocuk için çok önemli bir ihtiyaçtır. Çocuklar hareket ederek, dokanarak, tutunarak hayatı deneyimlemektedirler. Çocukların hareket halinde olması, onları günlük enerjilerini bo altarak, zihinlerini berrakla tırmalarında önemli bir
olanaktır. Hareketli çocukların zihinsel, fiziksel geli imleri her zaman akranlarından
önde olmaktadır. Çünkü, hareket halindeki çocukların vücuduna daha çok oksijen gittiği için beyinleri de daha sağlıklı çalı maktadır. Hareket edildiğinde beynin salgıladığı
hormonlar daha pozitif duygular hissedilmesini sağladığı için de çocuklar daha mutlu,
pozitif çocuklar olmaktadırlar.
Oyun, çocukların hareket etmesine olanak veren, onları eğlendiren, eğlendirirken eğiten, beceri geli tirmelerine fırsat tanıyan bir i tir. Bu noktada oyun çocuk için ciddiye
alınması gereken çok önemli bir i tir.1 Toplum içindeki sosyal rolünün ve kendini diğer bireylerden ayıran özelliklerin farkına varmasını sağlamaktadır. Çocuk oyun sırasında kendisini ve çevresiyle ilgili bilgileri ifade etme olanağı bulmaktadır. Her oyun,
377
¬ Foto: Fehmi İçyer
Ü S K Ü D A R
S E M P O Z Y U M U
V I I I
çocuğun geli im a amalarında farklı ihtiyaçlarını kar ılamaya yönelik olduğu için de,
çocuk oyun yoluyla kendini ifade etmekte, kendi deneyimleriyle öğrenip, kendi yeteneklerini anlama ve değerlendirme fırsatı bulmaktadır. Ya ıtlarıyla oynama olanağı
bulamayan çocuklar insan ili kilerinde zorluk çekmektedirler. Çocuk oyunda kendi
hakkını korumayı, ba kalarının hakkını gözetmeyi, i birliği ve payla mayı öğrenir ve
toplumsalla ır. Çocuğun dı mekânda oyun oynaması, fiziksel aktiviteyi te vik ettiği
için, bu durum sağlığını olumlu etkilemektedir ve çocuğun duygusal tatmine ula masını da sağlamaktadır. Çocuk psikologlarının ve doktorlarının ortak kanısı, dı mekândan yoksun kapalı alanlarda oyun oynamanın çocukların zihinsel, fiziksel ve sosyal
geli imlerini olumsuz yönde etkilediğidir.
Türkiye 1 yılında Çocuk Hakları Sözle mesini imzalamı (Url 1) 1
yılında Resmi
gazetede yayımlanarak bu sözle me yürürlüğe girmi tir. UNICEF ( ) Çocuk Haklarına Dair Sözle me metni Madde ’te geçen “Çocukları ilgilendiren bütün faaliyetlerde, çocuğun yararı temel dü üncedir” cümlesi önemli bir hakka i aret etmektedir. Bu
çalı mada da, kentte çocuklara sunulan alanların ne kadar onların yararına olduğu da
tartı ılmaktadır. Bu sözle meden kaynaklanan bir sorumluluk olarak, Taraf Devletler,
Madde 1’de geçen “Çocuğun dinlenme, bo zaman değerlendirme, oynama ve ya ına
uygun eğlence etkinliklerinde bulunma ve kültürel, sanatsal ya iama serbestçe katılma
hakkına uygun e it fırsatlar sağlanmasını te vik eder” denilmektedir. Çocukların kentte kendilerine uygun alanların açılması merkezi ve yerel yönetimlerin sorumluluğu
altındadır.
Materyal
Çalı manın ana materyali Üsküdar Ferah mahallesi’nde çocukların mekanları olarak
tasarlı 1 park alanıdır. Üsküdar Belediyesi Park ve Bahçeler Müdürlüğü’nden edinilen
Ferah Mahallesi’ne ait ölçeksiz ve ölçekli paftalar, park alanlarının detaylı gözlem ve
analizleri, park kullacılarıyla yapılan görü meler yardımcı materyallerdir. Ayrıca belediyeden edinilen Ferah mahallesinde yer alan aktif ye il alanlara ait liste ve büyüklük
bilgileri de diğer materyallerdir.
Yıldız Aksoy’a göre Üsküdar ilçesinde açık ye il alanların dağılımı geli igüzel bir ekilde
olup, eri ilebilirlik mesafeleri açısından da sıkıntılar bulunmaktadır. Yerel yönetimler,
çocukların güven içinde oynayabilecekleri, iyi tasarlanmı oyun alanları olu turma
konusunda sorumluluk almak durumundadır. Çocuk oyun alanlarının niteliksel ve
niceliksel olarak kent halkının beklentilerini kar ılayabilmesi ve çocukların geli imini
desteklemesi gerekmektedir. Bunlar; güvenliğin sağlanması, fonksiyona uygun tasarım, ya gruplarına göre park mobilyaları ve oyun kurgusunun olu turulması, sosyal
ileti ime olanak veren tasarım, park malzemelerinin oyuna ve çocuğa uygunluğu, parkın bakım hizmetlerinin düzenli ve ekonomik yapılabilmesi olarak sayılabilir.
378
K E N T T E
Ç O C U K L A R I N
M E K A N L A R I
F E R A H
M A H A L L E S İ
Metot
Bu ara tırmada kullanılan yöntem, mekansal gözlem, alanda birebir analizler, gözlem
ve çocuklar, gençler ve yeti kinlerle yarı yapılandırılmı görü meler üzerinden sentezler ve ardından sayısal harita üzerinden eri ilebilirlik analizleri yapmak eklindedir. Kapsam olarak mahalle içerisinde yer alan park alanları ele alınmı tır, ancak özel
güvenlikli giri leri olan sitelerin kendi içlerinde yer alan oyun alanları kapsam dı ında
bırakılmı tır ki, bu türden örnek bir ya da iki tanedir.
Çocukların alanlarına yönelik yapılan çalı malar, ağırlıkla çocuk oyun alanları üzerinedir ve bu çalı maların yöntemi de, ya sadece sayısal harita üzerinden eri ilebilirlik
durumunun belirlenmesi, ya da detaylı oyun alanlarının irdelenmedi eklindedir. Bu
çalı mada her iki yöntem bir arada kullanılmı tır. Ayrıca sosyal bilimlerde kullanılan
nitel ara tırma yöntemlerinden gözlem, görü me yöntemleri ve pek kullanılmayan mekan gözlemi yöntemi de dahil edilerek bir çok açıdan çocukların alanları irdelenmeye
çalı ılmı tır. Bu çalı manın ba ka çalı malarla daha da geni letilerek, sokakların çocuklar açısından değerlendirilmesi de anlamlı olabilecektir.
Ki i ba ına aktif ye il alan kullanım miktarının standartlar çerçevesinde yani yerle im
yerinin bütününde değerlendirilmesi yanlı yorumlara yol açabilmektedir. Daha insani bir bakı açısı geli tirilmesi gerekmektedir. Yürüme mesafesi içinde gerekli olan
alan standartlarının sağlanması bu noktada önemlidir (Url ). Bu çalı mada da aynı
gerekçelerle park alanlarının eri ilebilirlik durumu yürüme mesafeleri üzerinden değerlendirilmi tir.
Ülkemizde planlama pratiğinde ye il alanlar aktif ve pasif ye il alanlar eklinde tanımlanmaktadır. .11.1
tarihinde çıkarılan “Plan yapımına ait esaslara dair yönetmelik”
ise aktif ye il alanı, park, çocuk bahçesi ve oyun alanları olarak tanımlamı , kentsel
ye il alanların ise ki i ba ı minimum 1 m “aktif ye il alan” olması gerektiğini belirtmi tir. Ye il alan gereksinimini, yalnızca sayısal bir artı olarak değil, mekânsal kalite
açısından ve e itsizliklerin yok edilmesi anlamında da ele almak önemlidir.
Mekansal Planlar Yapım Yönetmeliği’nde ise, çocuk oyun alanları ile ilgili yer alan kavramlar oldukça muğlaktır. Yönetmelikte park alanlarına eri im mesafelerinin yapıla ma yoğunluğu, ve topoğrafya gibi yerel etkenlere göre belirlenmesi gerektiği söylenmi tir. Ancak bunun için standar bir ölçek ya da örneklendirme bulunmamaktadır. Bu
yerel özelliklere önem veren bir madde olmasına rağmen uygulamalarda insani ölçek
geli tirilmesi için ne gibi bir yol gösterici olduğu hiç açık değildir. Ki isel yorumlara
açık görünmektedir.
Yönetmelikte bahsedilen yerel özellikler dikkate alındıktan sonra uygunsa, çocukların
park alanlarına eri imi için metre olarak bir standart belirtilmektedir. Bu da geri
379
Ü S K Ü D A R
S E M P O Z Y U M U
V I I I
kalan muğlak ifadelerden sonra tek benimsenecek ölçek gibi görünmektedir ve çocuk
kullanıcılar için m’nin ula ılması güç bir mesafe olduğu dikkatten kaçmı gibidir. Ayrıca yürüme mesafeleri ya gruplarına göre ayrı değerlendirilmek zorundadır.
Çünkü, - ya için bu oran - m gibi küçük bir mesafe iken, 1 ya üstü için m
uygulanabilecek bir mesafe olabilmektedir.
Bu noktada engül Öymen Gür’ün bir çalı masında bahsedilen mesafeler ise u ekildedir: Çocuklarda - ya aralığı için - m, -11 ya aralığı için 1-1 m arası
(ancak maksimum m’yi geçmemesi) ve 1 -1 ya ve daha üstü için m- m
arası mesafeler yürünebilir olarak ifade edilmi tir (Url ).
Tablo 1. Üsküdar ilçesi Ferah mahallesi çocuk oyun alanları değerlendirmesinde kullanılan ölçütler
Ya Grupları
Yürüme mesafesi
0-5
100 m
7-11
250 m
12-15
500 m
Park alanları yerel ölçekte, mahalle ölçeğinde yani günlük kullanım alanlarıdır. Bu
nedenle, çocukların ya gruplarına göre, fazla yorulmadan gidebilecekleri ve kendilerini konut yakın çevresinde güvende hissedebileceği bir uzaklıkta park alanlarının
tasarlanması önemlidir. Bu çalı mada da, mevcut durumdaki ye il alanların yetersizliği
de göz önüne alınarak, a ağıdaki mesafeler üzerinden değerlendirmeler yapılmı tır
(Tablo 1).
Mahalle ölçeğinde hizmet eden park alanları, daha büyük ölçekte ilçe düzeyine hizmet
eden park alanlarından (kent, bölge parkları) fonksiyon ve hizmet biçimi açısından
farklılık arz etmektedirler ve kullanımları gündelik kullanım ağırlıklıdır.
Bulgular ve Tartı ma
Çalı mada, Ferah mahallesinde yer alan park alanları ve çocuklarla ili kisi değerlendirilmi tir. Bu değerlendirmeden once Avrupa’da çocuk oyun alanları ile ilgili bazı kriterleri ele almakta fayda vardır. Almanya’da oyun ve çocuk bahçeleri için ki i ba ına
. - . m öngörülmektedir. Avusturalya’da ki inin ya adığı bir mahallede oyun
alanı olarak 1 . m önerilmi tir. Fransa’da kent içi oyun alanlarında çocuk ba ına
m ’lik alan, serbest oyun alanlarında ise çocuk ba ına 1 m ’lik alan önerilmi tir.
İngiltere ‘de ise çocuk ba ına öneri oyun alanı .1 m ’dir.
380
K E N T T E
Ç O C U K L A R I N
M E K A N L A R I
F E R A H
M A H A L L E S İ
Üsküdar ilçesinin genel değerlendirmesi söz konusu olduğunda, 1
yılında .
ki i ilçede ya amaktadır ve aynı dönemde aktif ye il alan durumu . m ’dir. Ki i
ba ına böylece . m ye il alan dü mektedir. Bu sayı 1
yılında 1. m ’ye dü mü tür
ve yılında ise, .1 m ’ye çıkmı tır.
yılında aktif olarak kullanılan ye il alanların sadece % ’ünü müstakil çocuk oyun
alanları te kil etmektedir. Ki i ba ına . m müstakil çocuk oyun alanı dü mektedir.
Eylül 1
tarihli ve
sayılı Resmi Gazetede yapılan deği ikliklerle ki i ba ına 1
m olan ye il alan standartı çocuk oyun alanları için ki i ba ına yakla ık .11 m alan
olması gerektiği söylenebilir. Bir çalı mada, planda öngörülmü olmasına rağmen, Üsküdar için yılında gerçekle meyen park, çocuk oyun alanı ve spor alanları bulunduğuna vurgu yapılmaktadır.
yılında yapılan bir diğer çalı mada, İstanbul bütününde yapılan detaylı açık ye il
alan miktarları ve ki i ba ına dü en alanlar belirtilmi ve Üsküdar ilçesi bütününde ki i
ba ına . m ye il alan dü tüğü ortaya çıkarılmı tır.
İlçe’nin 1 nüfusu 1 . 1 ki idir ve 1 yılı Üsküdar Belediyesi Park ve Bahçeler
Müdürlüğü verilerine göre ise, ilçede
.
m ’lik park alanı mevcuttur. Hesap yapıldığında Üsküdar ilçesi’nde ki i ba ına . m ’lik aktif ye il alan dü mektedir.
381
Ü S K Ü D A R
S E M P O Z Y U M U
V I I I
yılı için İstanbul’da ilçeler arası imar planına göre ye il alanların gerçekle me
durumuna bakıldığında, Üsküdar ilçesi % oranıyla bir çok ilçeden geride ve 1 . sırada
seyretmektedir. Aksoy ( )’un yaptığı bu ara tırma sonucunda, Üsküdar ilçesi’nde
mevcut aktif kullanılan (ki i ba ına ,1m ) ve aktif kullanılmayan ye il alanların (ki i
ba ına , m ), belirtilen ye il alan standartlarına (ki i ba ına 1 m ) uymadığı saptanmı tır. Nüfusun artı ına paralel olarak daha çok ye il alanların tasarlanması, ve planlanması acilen gerekmektedir.
Ferah Mahallesi, Üsküdar ilçesinin doğu sınırında ve Büyük Çamlıca Tepesi’nin
çevresinde kurulmu tur. 1
yılında mahalle statüsü almı tır. Mahalle içinde
ana cadde bulunmaktadır. (Url ). İlçenin en geni ye il alanına (Büyük Çamlıca
Tepesi dahil) (1 . 1 m ) sahip mahallelerinden biridir. Mahallenin nüfusu 1 yılı
verilerine göre 1 .
’dır (Url ). Mahalle Muhtarlığı’ndan alınan verilere göre mahallenin son nüfus durumu ise, . ki i eklindedir. Mahallede yakla ık 1 .
civarında seçmen bulunduğu da bildirilmi tir. Buna göre, 1 ya altı nüfus .
civarındadır.
Üsküdar ilçesinde, -1 ya arası grup, ya piramidinde toplam nüfusun % . ’I oranındadır (Url ). Ferah mahallesinde de bu oranla bir hesaplama yapılırsa, -1 ya
aralığında . 1 ki inin ya adığı dü ünülmektedir. Mahalledeki seçmen sayısı bilgisinden yola çıkılırsa, 1 -1 ya aralığındaki genç nüfus 1. 1 ki i civarına denk gelmektedir. - ya grubu yine ilçe bütününde % . oranındadır ve Ferah Mahallesi’nde bu oranla 1. 1 çocuk yer almaktadır. - ya grubu ise ilçede, % . oranında ve
mahallede sayıca 1.
çocuğa denk gelmektedir. 1-1 ya grubu ise, % . oranıyla
1. çocuk etmektedir. 1 -1 ya araslığında, % . ’lik bir oranla 1. 1 çocuk hesaplanmaktadır. Bu ya grubunu daha çok gençler olarak adlandırmak mükün olduğu
382
K E N T T E
Ç O C U K L A R I N
için, -1 ya aralığında,
alanları kullanıcılarıdır.
M E K A N L A R I
M A H A L L E S İ
F E R A H
. nüfustan geriye kalan
çocuk, tasarlanmı oyun
Tablo ’deki verileri değerlendirdiğimizde, ki i ba ına aktif ye il alan miktarı Ferah mahallesi için ilçe bütünü ortalaması olan . m ’nin altında ve . 1 m eklindedir ve
ki i ba ına 1 m aktif ye il alan standartının çok altındadır. Çocuk ba ına çocuk oyun
alanları büyüklüğü ise mahallede, . m eklindedir ve standart olan çocuk ba ına
1. m ’den oldukça eksiktir.
Listedeki park alanları; tasarımları, kullanım durumları ve park mobilyaları açısından
ayrıca değerlendirilmi tir. Her parka en az iki kez olmak üzere gözlem ve analiz ziyaretleri yapılmı tır.
Park adı
Ye il alan
(m2)
Gez.Din.
Alanı
(m2)
Çocuk
Oyun
Alanı
(m2)
Spor
Alanı
(m2)
1
Erenler
1443
454
145
58
2
Ta lıbayır
625
216
79
3
Irmak 1
1126
666
194
4
Mehmet Akif Ersoy
1678
237
5
Gündoğdu 1
804
6
Gündoğdu 2
7
Fitness
(m2)
Havuz
(m2)
Ko u
Parkuru
(m2)
TOPLAM
2100
21
941
385
33
2404
113
67
78
2173
356
75
160
442
151
108
Altınta
924
211
71
8
Kamelya Irmak
835
253
181
59
1328
9
. Yusuf Beyazta
563
235
112
98
1008
113
19
1060
10
Denizciler
687
241
11
Çamlıca S. Önü
376
152
12
Zerafet
1294
93
127
TOPLAM
10797
3265
1318
1395
701
31
1237
528
35
670
343
1549
31
-
16424
Tablo . Ferah Mahallesi’nde yer alan Park alanları bilgisi
383
Ü S K Ü D A R
S E M P O Z Y U M U
V I I I
Park Gözlem ve Görü me Notları
Parklarda birebir yapılan görü meler ve gözlem, analiz notları ilk gidi sırasıyla anlatılmaktadır.
Erenler Parkı, İki sokaktan da giri i vardır, eğimli bir arazide yer almaktadır, fonksiyonlar birbirinden anlamlı ekilde ayrılmı tır. Park mobilyaları standart yarı plastik, yarı ah aptır. Parkta görü ülen çocuklar parklarda arılarla mücadele etmenin yaz
aylarında onları parktan soğuttuğunu belirtmi lerdir. Daha orjinal park mobilyaları
istediklerini ve çevredeki diğer parklar yakın olduğu için onlara da gidip geldiklerini
söylemi lerdir. Uzun ve kıvrımlı kaydıraklar istediklerini, ini i dik ve tehlikeli kaydırakların onları tedirgin ettiğini eklemi lerdir. Parklara arkada grubuyla gelip gitmeleri
konusunda kendilerini tedirgin hissetmediklerini ifade etmi lerdir.
Ta lıbayır Parkı, iki sokaktan da giri i vardır, eğimli arazide yer almaktadır, çocuk
oyun alanında sadece bir tane oturma birimi vardır ve bu nedenle oturma birimleri
çok yetersiz durumdadır. Ebeveynler oyun oynayan çocuklarının yanında oturamamaktadır. Yakın çevrede oturan ve torununu parka getiren bir ebeveynle yapılan görü mede, geceleri parkta aydınlatma olmamasından, parkı gece kullanan gençlerin
gürültüsünden, küfürlü konu malarından rahatsız oldukları ve bu durumu bir çok
kez ikayet ettikleri öğrenilmi tir. Kendisi, buradan bir an önce ta ınmak istediğini de
söylemi tir. Bu yeti kin, parkı geceleri hiç güvenli bulmadığını ifade etmi tir. Kendisi,
park mobilyalarının sürekli tahrip edildiğini, belediyenin sürekli yenilediğini ancak
yine de durumun deği mediğini ifade etmi tir. Gündüzleri yakın çevreden küçük çocuklu ailelerin geldiği gözlenmi tir. Bu noktada çocuğun tasarıma katılması konusu
önem kazanmaktadır. Tasarımına katıldığı park alanlarını çocuklar sahiplenmekte ve
vandalizmin önüne geçilmi olmaktadır. Bu bölgede parkların tasarımı, onarımı ve
yenilenmesinde çocukları i in içine katabilmek, parkların korunması anlamında da
olumlu sonuçlar doğuracaktır.
Irmak 1 parkı, İMKB Kız Lisesi’ne biti ik çıkı ına yakın konumdadır. Parkın arkası
dı ında üç tarafı açık ve serbest giri lidir. Bu park, gündüzleri daha çok gençlerin kullandığı ve konut arası parklardan farklı daha merkezi konumda yer almaktadır. Park,
yanındaki okulun çıkı ında kızlarla bulu mak isteyen erkek çocuklarla doludur. Okul
çıkı veya giri saatleri dı ında gündüz aileleriyle birlikte gelen küçük çocuklar da gözlenmi tir. Oyun alanı parkta görü ülen ebeveynlere göre küçük çocuklar için yetersizdir ve özellikle emniyetli salıncak sayısı bir tanedir. Ebeveynler, park zemininin toprak
olmasını, kum ya da plastik olmamasını arzulamaktadırlar. “Çocuklar için su havuzu
olabilir, kum havuzlarına kediler pisleyebiliyor mikrop olabilir” diyerek bunu belirtmi lerdir. Diğer kısımlarda ise, küçük çocukların oyun alanını kullanımı, gençlerin
yoğunlukla burada bulunmasından dolayı zorla maktadır.
384
K E N T T E
Ç O C U K L A R I N
M E K A N L A R I
F E R A H
M A H A L L E S İ
Parkta, gençlere yönelik uyu turucu benzeri tehlikeler bulunduğunu görü ülen gençlerin kendileri ifade etmi tir. Gençler, görü ülen dönemde yeni in a edilen ve henüz
açılmayan basketbol sahasının bir an önce açılmasını istemektedir. Anfitiyatro eklinde oturma birimleri çocuk oyun alanının hemen arkasında basketbol sahasının biti iğinde yer almaktadır ve gençler bu alanda takılmaktadırlar. Bu bölgenin üzeri kapatılsa
da kı ın da buraya gelebilsek diye taleplerini belirtmi lerdir. Genç erkekler, ısrarla spor
yapmak istediklerini ve parkta barfix aleti istediklerini belirtmi lerdir. Genel olarak,
her mevsime uygun, kapalı ve ücretsiz sosyalle ebilecekleri yerler aramaktadırlar. Bir
genç, “bu parka dü enlerin hayatı bozulur” demi tir. Her türlü risk tehlikenin burada
olduğunu, çünkü bundan sene önceye kadar burasının tinerci yuvası olduğunu eklemi lerdir. Bize bu bölgede sosyal aktivite alanları lazım demi lerdir. Ke ke izin verseler
grafiti ile bölgedeki duvarları boyamak istediklerini söylemi lerdir. Olabilirse bir futbol
sahasının da kendilerini mutlu edeceğini ifade etmi lerdir.
Mehmet Akif Ersoy Parkı, yeni tasarlanmı bir parktır. Kullanıcısı henüz az gibidir,
ancak manzarası güzel ve oldukça havadar bir konumdadır. Fonksiyonlar birbirinden
net ekilde ayrı mı tır. Diğer parklara göre yeni olduğu için bakımlı ve gündüz güvenliği iyi görünmektedir.
Gündoğdu 1 Parkı, iki sokaktan da giri i bulunmaktadır, üst giri i iki bina arasındadır ve giri in parka yönlendirdiği belli belirsiz görünümdedir. Park alanı temiz ve
düzenli görünmektedir. Fonksiyonlar birbirinden net ekilde ayrı mı tır. İki gözlem
sırasında da sadece çocuklar gözlendiği ve konu maya kalkıldığında tedirgin olacakları
hissedildiği için görü me yapılamamı tır. Çocukların ailelerinin hemen parkın arkasındaki binalarda oturduğu ve çocuklarına sık sık seslendikleri gözlenmi tir.
Gündoğdu Parkı, oldukça küçük kapsamlı bir parktır. Çocukların bu konut
arası parkta top oynamaları, gürültü yaptıkları bahanesiyle halkı rahatsız etmi ve
halk belediyeye sürekli ikayet etmi tir. Sonunda zaten yeterince küçük olan parkın bo görünen noktalarına spor aletleri gibi çe itli fonksiyonlar ekletilmi tir. Bunu
da görü ülen ebeveynler ba arı olarak anlatmı lardır. Parka -11 ya a aralığındaki
erkek çocuğuyla gelen bir ebeveyn, kom usuyla burada sosyalle mektedir. Parkın
bo alanlarını çocuklardan kurtarmakla kendi çocuğunun da alanını daralttığını
farketmemektedir. Çocuk oyun alanıyla ilgili ba ka talepleri sorulduğunda burayla
ilgili hiç taleplerinin olmadığını ve olursa pazar alanının kendilerine yakın olmasını arzuladıklarını söylemi lerdir. Parkta oynamayıp da annesinin biraz uzağında bir
bankta oturan erkek çocuk ise, bu parkların kendileri için hiç cazip olmadığını ve
farklı oyun oynama aletlerinin olmasını çok istediğini, olabilirse dönme dolap gibi
eyleri istediğini belirtmi tir. Gençlerin buralarda uyu turucu kullandığına yönelik
söylenti duyduğunu da eklemi tir.
385
Ü S K Ü D A R
S E M P O Z Y U M U
V I I I
Altınta Parkı, Gündoğdu parkında görü ülen bir çocuk bu parka da ailesinin
yanından ayrılarak hiç tedirginlik göstermeyerek gelmi tir ve konu maya gönüllü olmu tur. Oldukça rahat tavırları olan çocuk, “ben burada istediğimi yaparım” diyerek
kendini olan özgüvenini göstermi tir. Bu parkın giri i, sokağın bir kısmından ba lamaktadır ve araya bir konut birimi girdikten sonra sokağın diğer tarafında diğer bir giri i bulunmaktadır. Eğimden dolayı ini çıkı ı olan ve ye il dokusuyla çocukların doğayı
ya ayabilecekleri, ke fe açık bir parktır. Fonksiyonlar birbirlerinden ayrı mı olsa da,
çocuklar için eğlenceli görünmektedir. Parkta iki sefer gözlem yapılmı tır ve ba ka bir
çocuğun parkı kullandığı görülmemi tir. Bunun nedeni parkın - özel konut birimiyle
sınır olması ve konutların giri lerinin park içinden yapılıyor olması gibi görünmektedir.
Park gözlemine e ilk eden çocuktan, parka kom u konutların çocukları sürekli kovdukları bilgisi öğrenilmi tir.
Kamelya Irmak Parkı, Diğer parklardan farklı olarak değil salıncak yer almaktadır. Arkasını bina giri lerine yaslamı ve ön tarafından giri i olan bir parktır. Gözlem
sırasında parkın sol tarafında yarı in aat bir bölge bulunmaktadır. Ebeveynler bundan
rahatsız olduklarını, yapılan i in çabuk bitirilmediğini bildirmi lerdir. “Burada farklı
oyun aletleri olabilir aslında ve eskiden kum zemin vardı, o daha iyiydi” demi lerdir.
ehit Yusuf Beyazta Parkı, İki tarafında da yeni konut in aası bulunmaktadır. Belki bu nedenle parkta çocuğa rastlanmamı tır. Fonksiyonlar birbirlerinden net ekilde
ayrılmı tır. Parkın arka tarafında uzun bir merdivenle arka sokağa bağlantı bulunmaktadır. Parkın arka tarafı bir konutun ön bahçesi niteliğindedir. Mahremiyet ve güvenlik
anlamında konutlar için sıkıntılar bulunmaktadır. Diğer parkların hiçbirinde olmayan
bir masa tenisi tesisatı vardır.
386
K E N T T E
Ç O C U K L A R I N
M E K A N L A R I
M A H A L L E S İ
F E R A H
Denizciler Parkı, parkın arka tarafında büyük bir bina in aatı bulunmaktadır. Diğer
üç tarafından giri serbesttir. Ye il alan oranı az olmakla birlikte oturma birimlerinin
çok olması, parkın yoğun kullanımına sebep olmu tur. Birbirleriyle sohbet eden kadınlar, oyun oynayan çocuklar parkı oldukça canlı kılmaktadır. Parktan giderken bir
çocuğun gülerek hiç tanımadığı halde ara tırmacıya selam vermesi de, bölgenin parkın güvenliğini sağladığı ve sosyal ili kilerin parkla birlikte geli tiğine yönelik ipuçları
vermektedir.
LEJAND
Çocuk Oyun
alanları
Dinlenme
Alanı
Spor
Alanı
Park Genel Yapı
Kullanım
Durumu
1
Erenler
2
Ta lıbayır
3
Irmak 1
4
Mehmet Akif
Ersoy
5
Gündoğdu 1
6
Gündoğdu 2
7
Altınta
8
Kamelya
Irmak
9
.Yusuf
Beyazta
10
Denizciler
11
Çamlıca S.
Önü
12
Zerafet
Yeti kinler
Çocuklar (12-18)
Çocuklar (0-11)
Spor Aletleri
Basket Sahası
Farklı i levler
Eri ilebilme
Ergonomi
Güvenlik, Aydınlatma
Kapasite
Ye il Doku
Kapasite
İlgi çekicilik
Kısmen Uygun,
Geli tirilmesi İyi
olur
Mobilya
Var, Olumlu,
Uygun
Zemin
Yetersiz, uygun
değil, olumlu değil
Tablo . Üsküdar Ferah Mahallesi Park Alanlarının Detaylı Analizi
387
Ü S K Ü D A R
S E M P O Z Y U M U
V I I I
ekil 1 . Ferah
mahallesi - ya
grubu için mevcut
oyun alanları
eri im durumu
Çamlıca Sitesi Önü Parkı, yasal olarak kamusal bir park olmasına rağmen, özel bir
sitenin giri inden geçilmesi ve daha önce site mahremiyeti içerisinde bulunmasından
dolayı, bölge tarafından neredeyse hiç kullanılmamaktadır. Ye il alan anlamında oldukça zengin, temiz ve bakımlı bir parktır.
Zerafet Parkı, yeni düzenlenmi bir parktır. Parka ula ım tehlikeli bir araç yolundan olabilmekte ve yaya kaldırımı bulunmamaktadır. Çevresindeki eğim bile parkın
kullanımını etkilememi durumdadır ve günün bir çok saati yoğun kullanılmaktadır.
Özellikle Salı günleri parkın a ağısında yer alan pazar alanının kullanımına bağlı olarak
park yoğun kullanılmaktadır. Mahallenin üst tarafında hiç oyun alanı olmamasından
da kaynaklanan ve üst caddeye en yakın park olduğu için de yoğun kullanımı anlam
kazanmaktadır. Ancak, acilen parka ula an yolda yaya ula ımını güvenli yapmak üzere
yaya kaldırımı düzenlenmesine ihtiyaç bulunmaktadır.
Parkların tek tek ele alınarak incelenmesinin ardından, hepsini bir arada, çocuk oyun
alanları, dinlenme alanları, parkın genel yapısı, spor alanları ve parkın ya gruplarına
göre kullanım durumu analiz edilmi tir (Tablo ).
Çocukların oyun alanlarında oynamayı tercih etmeleri, bu alanı veya oyun aletlerini
ilgi çekici bulup bulmamaları önem kazanmaktadır. Çocuk oyun alanlarının çekiciliği yeniliğinde değil, çocuklara farklı, yaratıcı etkinlikler yapma gücü vermelerindedir
388
K E N T T E
Ç O C U K L A R I N
M E K A N L A R I
F E R A H
M A H A L L E S İ
ekil 1 . Ferah
mahallesi -11 ya
grubu için mevcut
oyun alanları
eri im durumu
(Duman ve Koçak, 1 ). Ferah mahallesi parklarında ilgi çekici olabilecek tek park
Altınta parkı olarak görünmektedir. Bunun nedeni de, Altınta Parkı’nın giri iyle ula tığı diğer giri arası ke fe izin verebilmesidir. Bu bo alanine yapısından kaynaklanıp
özellikle yapılmı bir ey olmasa da çocuklar için cezbedici görünmektedir. Ancak, aynı
parkın özel alanla olan ili kisinden dolayı da çocukların buraya gelmek istememesi de
bir engel te kil etmektedir.
Bu analizlerden sonra bir diğer analiz de, mevcut park alanlarının hitap ettiği kullanıcı
yerle im alanlarını ölçmek olmu tur. Ya gruplarına göre ortalama yürüme mesafeleri
üzerinden sayısal haritada parkların hangi konut alanlarını kapsadığı ortaya çıkarılmı tır. Buna göre; - ya grupları yürüme mesafesi -1 m mesafe olarak ele alınıp
bir değerlendirme yapılmı tır. ekil 1 ’te görüleceği üzere, - ya çocuk gruplarının
büyük bir kısmı çocuk oyun alanlarına eri ememektedir.
-11 ya için yürüme mesafesi - metre olarak ele alınmı tır. Buna göre mahallede
yer alan park alanlarına eri im durumu ekil 1 ’te görülmektedir. Mahallenin yarısı bu
park alanlarından yararlanıyor görünmektedir.
1 -1 ya grubu için ise, ortalama mesafe m olarak ele alınmı tır. Bu ya grubunda
değerlendirme mahalle içerisindeki sadece parka yönelik yapılmı tır. Çünkü bu iki
park dı ında bu iki ya grubunun gidebileceği fonksiyonların olduğu park yok gibidir.
389
Ü S K Ü D A R
S E M P O Z Y U M U
V I I I
ekil 1 . Ferah
mahallesi 1 -1
ya grubu için
mevcut oyun
alanları eri im
durumu
Zaten diğer parklar değerlendirilse de yakın çevrede oldukları için metrede sonuç
deği memektedir. ekil 1 ’te bu analiz sonucu görülmektedir.
Bu analizden ortaya çıkan sentezde mahallenin orta kesimi ye il alan olarak oldukça
olanaklara sahip bir bölge iken, üst ve daha a ağısı bu noktada zayıf beslenmi bir bölge konumundadır. Alt bölge Kısıklı ve Ümraniye sınırındaki park alanlarından kısmen
de olsa yararlanabilirken, mahallenin üst bölgesinin yakın çevrede yararlanabileceği
çocuk oyun alanları da bulunmamaktadır.
Değerlendirme ve Sonuç
Kentsel ye il alanların planlamasında; yerle im alanının doğal yapısı, mekanın konumu, mekanların çekiciliği ve içerdiği donanımı, kullanıcının bo zaman aralıkları ve
bo zamandaki alı kanlıkları belirlenmesi de önemlidir. Detaylı yapılacak ara tırmalar,
nasıl bir ye il alan, nasıl bir çocuk oyun alanı sorusuna da önemli cevaplar verebilecektir. Çocukların alan ara tırmasında taleplerini dikkate almak “Çocuk Haklarına
Dair Sözle me”nin 1 , 1 ve 1 . Maddelerde belirtildiği üzere (Unicef, ), çocukların
kendisini ilgilendiren konularda serbestçe ifade hakkını yerine getirmektir. Taleplerini
belirten çocuklar yerel yönetimler tarafından dikkate alınmak durumundadır.
390
K E N T T E
Ç O C U K L A R I N
M E K A N L A R I
F E R A H
M A H A L L E S İ
Ferah mahallesi parklarına genel olarak bakıldığında, fonksiyonların birbirleriyle ili kisi ve ayrımla ması çoğunlukla iyi durumdadır. Ancak konutlar arası parkların çoğunda
konut giri lerinin parktan olması sebebiyle, özel alan kamusal alan ayrımı konusunda
sıkıntılar görünmektedir. Geleneksel tanıdıklık ili kilerinin zayıflaması ile birlikte bazı
parklarda bu ayrım özel alan lehine sonuçlanabilmekte ve konutun hemen yakınında
bir ye il alan ve oyun alanı imkanı demek olurken, kamu için burası kullanım anlamında sıkıntı demek olabilmektedir. Yani kullanırken özel alan sahibi tarafından uyarılara
maruz kalmak söz konusu olabilmektedir. Diğer taraftan bu alanların fazlaca kamusal
nitelikte kullanılması demek, özel alan sahipleri için gece ve gündüz sürekli gürültü,
karga a demek olabilmektedir. Kom uluk ili kilerini geli tirebilecek bir olanak olabilecekken böylesi sıkıntılara yol açması üzücüdür. Ancak, bu parkların kullanıcıları ve yakın çevre sakinleri üzerinde detaylı ara tırmaların yapılmasına ihtiyaç bulunmaktadır.
Çocukların kum, su, elle i lenebilen doğal materyaller, yapraklar ve kozalaklar gibi
doğal malzemelerle de oynamaya ihtiyaçları vardır. Doğayla bütünle me ve ili ki kurma çocuğun geli imi için de elzemdir. Oyun alanlarında çocuklar için vazgeçilmez bir
oyun aracı olması gereken su öğesi, yalnızca görsel amaçlı kullanılmaktadır.
Oyun alanlarının yer seçiminde; çocukların güvenli bir ekilde oyun oynamaları için
motorlu ta ıt trafiğinden arındırılmı olmasına da dikkat edilmelidir. Oyun alanı, belli
oyun araç ve gereçlerinin serpi tirildiği bir mekan değildir, aksine çocuklar için farklı
kullanımlara izin veren, çocuğun ke if duygusunu besleyen, yeni oyunlar üretmesi için
imkan tanıyan, doğayla ili kisini kuvvetlendiren bir yapıya sahip olmalıdır. Çocukların
ya gruplarına uygun olarak yerle tirilmi park elemanları, çocuğun yaratıcı ve ara tırıcı gücünü geli tirecektir. Mahallede, oyun alanlarının neredeyse tamamı salıncak,
kaydırak ve tahterevalli’den olu maktadır ve sınırlı sayıda oyun elemanına sahiptirler.
Eri ilebilir bir açık alan kavramı ülkemizde henüz engellilerin parkın içine fiziksel eriiminin ötesine gitmediği içindir ki, bu mahallede de parkların uyu turucu kullanımı
tehlikesi gibi, ahlaki, psikolojik çe itli engellerin da eri ilebilirliği negatif etkilediği bir
gerçektir. Fiziksel engellerin ortadan kaldırılması anlayı ı bile henüz açık alanlarımızın
tümüne yayılmamı tır. Bölgede de, eğimden dolayı sadece merdivenle ula ılan parklar
bulunmaktadır. Bütün bunlarla birlikte, temelde bir çocuk için eri ilebilir bir mekan,
en doğal hakkı olan oyun oynama hakkına güvenli ve mesafe olarak da uygun mesafede eri meyi içermektedir. Bu noktadan bakıldığında, Ferah mahallesi içerisinde yapılı oyun alanlarının belirli bir bölgede yoğunla mı olduğu ve mahallenin geri kalan
bölgelerinin bu olanaklardan yararlanamadığı açık ve net olarak görülmektedir. Ye il
alan kullanıcıya ne kadar yakınsa, alanın kullanım yoğunluğu da o kadar fazla olacaktır.
Mevcut park alanları içerik yönünden oldukça fakir olup, sadece çocuk oyun alanları
ve spor alanı olarak da basketbol sahası dı ında imkan sunmamaktadır. Çocukların
391
Ü S K Ü D A R
S E M P O Z Y U M U
V I I I
bisiklet sürebileceği mahalle içerisinde bir alan bulunmamaktadır. Parklarda bunun
için imkanların tanınması olumlu olacaktır.
pKent planlaması kapsamında çocuk oyun alanlarına ili kin yeterliliklerin denetimini sağlayan mekanizma olmadığı için, ayrıca kamula tırma faaliyetlerinin güçlüğü ve
bakım masrafları sebebiyle, çocuk oyun alanları kentsel planlama boyutunda göz ardı
edilmektedir. Mevcut çocuk oyun alanlarının konum, mekân, güvenlik ve donatım
yönünden standartlara uygun olup olmadığı bir çok bölge için daha detaylı ara tırmalarla ortaya çıkarılmalıdır ki, yeni tasarlanacak oyun alanları benzer sıkıntılarla ortaya
çıkmasın.
Dipnotlar
1
H. Dinç, Çocuk Oyun İ levi ve Öğeleri, Yıldız Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü Mimarlık Fakültesi
Peyzaj Planlama Bölümü, yüksek lisans tezi, İstanbul 1 .
Y. Bekta , İlköğretim Çağındaki Çocukların Çocuk Oyun Alanlarından Beklentilerinin Belirlenmesi
Üzerinde Bir Ara tırma: Ankara-Çankaya Örneğ, yüksek lisans tezi. Ankara Üniversitesi Fen Bilimleri
Enstitüsü, Ankara .
G. Duman-N. Koçak, “Çocuk Oyun Alanlarının Biçimsel Özellikleri Açısından Değerlendirilmesi,Konya İli Örneği”, Türk Eğitim Bilimleri Dergisi, 11/ ( 1 ).
S. Yılmaz-Z. Bulut, “Kentsel Mekanlarda Çocuk Oyun Alanları Planlama ve Tasarım İlkeleri”, Atatürk
Üniversitesi Ziraat Fakültesi Dergisi, / ( ).
Y. Aksoy, “Üsküdar İlçesi Açık Ye il Alan Durumunun İrdelenmesi”, Ekoloji, 1 /
( )
F. Kara- A. Demirci-S. Kocaman, “ ehir Coğrafyası Açısından Bir Ara tırma: İstanbul’un Açık Rekreasyon Alanlarının Değerlendirilmesi”, Marmara Coğrafya Dergisi, sy. 1 , ( ).
Ö. Uz -A. Çubuk, A, “Eski ehir İli Kent Merkezine Ait Ye il Alanların CBS Yöntemleri Kullanarak
Saptanabilirliğinin İncelenmesi”, . Mühendislik Ölçümleri Sempozyumu, İstanbul .
Kaynaklar
F. Kara- A. Demirci-S. Kocaman, “ ehir Coğrafyası Açısından Bir Ara tırma: İstanbul’un Açık
Rekreasyon Alanlarının Değerlendirilmesi”, Marmara Coğrafya Dergisi, sy. 1 , ( ), s.
- .
G. Duman-N. Koçak, “Çocuk Oyun Alanlarının Biçimsel Özellikleri Açısından Değerlendirilmesi,Konya İli Örneği”, Türk Eğitim Bilimleri Dergisi, 11/ ( 1 ), s. - 1.
H. Dinç, Çocuk Oyun İ levi ve Öğeleri, Yıldız Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü Mimarlık Fakültesi Peyzaj Planlama Bölümü, yüksek lisans tezi, İstanbul 1 .
Ö. Uz -A. Çubuk, A, “Eski ehir İli Kent Merkezine Ait Ye il Alanların CBS Yöntemleri Kullanarak
Saptanabilirliğinin İncelenmesi”, . Mühendislik Ölçümleri Sempozyumu, İstanbul ,
s. - 1 .
392
K E N T T E
Ç O C U K L A R I N
M E K A N L A R I
F E R A H
M A H A L L E S İ
S. Yılmaz-Z. Bulut, “Kentsel Mekanlarda Çocuk Oyun Alanları Planlama ve Tasarım İlkeleri”,
Atatürk Üniversitesi Ziraat Fakültesi Dergisi, / ( ), s.
- 1.
Y. Aksoy, “Üsküdar İlçesi Açık Ye il Alan Durumunun İrdelenmesi”, Ekoloji, 1 /
- .
( ), s.
Y. Bekta , İlköğretim Çağındaki Çocukların Çocuk Oyun Alanlarından Beklentilerinin Belirlenmesi Üzerinde Bir Ara tırma: Ankara-Çankaya Örneğ, yüksek lisans tezi. Ankara Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü, Ankara .
Unicef. ( ). Çocuk Haklarına Dair Sözle me. (http://www.unicef.org/turkey/pdf/_cr .pdf).
Url 1 Çocuk Hakları ve Çocuk Haklarına Dair Sözle me. (http://cocuk.basbakanlik.gov.tr/cocuk.html).
Url Aktif Ye il Alanların Coğrafi Bilgi Sistemi Platformunda Irdelenmesi, Konya Selçuklu Örneği (http://www.konya.bel.tr/sayfadetay.php?sayfaID=
).
Url . Kent-Mimari ve Çocuk (http://www.evkultur.com/evler/aciklamalar/cocukmekan/cocukmekan.htm)
Url . Ferah, Üsküdar (http://tr.wikipedia.org/wiki/Ferah,_Üsküdar)
Url . Üsküdar Nüfusu-İstanbul (http://www.nufusu.com/ilce/uskudar_istanbul-nufusu)
Url . Mekânsal Planlar Yapım Yönetmeliği. (http://www.alomaliye.com/ 1 /mekansal-planlar-yapim-yonetmeligi.htm)
393
Foto: Ufuk Teksoy
ÜSKÜDAR BELEDİYESİNDE BİR KENT HAFIZA
MERKEZİ MODELİ
NİYAZİ ÇİÇEK
İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi
RIFAT GÜNALAN
İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi
Giriş
Maddi ve teknolojik olanakların artması, belge ve bilgi yönetimi alanındaki geli meler,
bilgi kullanıcılarının daha özel nitelikte ara tırma ve inceleme yapma eğilimleri ve
farklıla an ihtiyaçlar, bilgi kurumlarının da çe itlenmesine sebep olmu tur. Halk kütüphanesi, üniversite kütüphanesi veya devlet ar ivi gibi klasik merkezler yanında tarih
ara tırmaları merkezi, İstanbul kitaplığı veya banka ar ivi gibi daha özel koleksiyonlar
barındıran kurumlar ortaya çıkmı tır. Türkiye’de son yirmi yıl içerisinde geli me gösteren bilgi merkezlerinden biri de ehir ar ivleridir. Bu yerlerin, birçok ehirde “Kent
Hafıza Merkezi”, “Kent Belleği”, “Kent Ara tırmaları Merkezi”, “Kent İhtisas Kütüphaneleri” ve “ ehir Ar ivi” gibi adlarla kuruldukları görülmektedir.
Adı ne olursa olsun bu yerler, ilgili ehrin geçmi ine ve bugününe ait her türlü bilgi
malzemesini derleyip kullanıcıların hizmetine sunan kurumlar olarak tanımlanabilir.1
Bilgi malzemesi ifadesi, hem ar iv belgelerini hem de kütüphane ve dokümantasyon
kaynaklarını kar ılayacak ekilde kullanılmı tır. Gerek teorik çalı malarda ve gerekse
uygulamalarda o beldeyle ilgili kitap ve dergi gibi yayınları, nüfus kütükleri, evlilik kayıtları ve ehre ait mimari çizim, proje, harita ve yazı malar eklinde ar iv kaynakları
ile biletten, afi e, kartpostaldan, pul ve kartvizite kadar efamera türü kayıtları kapsamaktadır.
395
Ü S K Ü D A R
S E M P O Z Y U M U
V I I I
Türkiye’de son yıllarda özellikle yerel yönetimlerin güçlenip, kültür hizmetlerine daha
fazla kaynak ayırmaları sonucu birçok ehirde bu merkezlerin kurulduğu görülmektedir. İzmir, Çorum, Bursa, Samsun, Denizli, Balıkesir, Adapazarı, Beyoğlu, Kayseri ve
Mersin ilk göze çarpan örneklerdir. Yerel düzeyde bulunmaları sebebiyle sınırlı bir
hizmet alanına sahip oldukları dü ünülebilir. Fakat, kuruldukları beldenin yazılı ve
görsel kültür mirasını derleyip düzenleyerek ara tırmacıların hizmetine sundukları
göz önünde bulundurulursa, yürüttükleri hizmetin düzeyi kendiliğinden ortaya çıkar.
Bu öneminden dolayı son yıllarda ehir ar ivleri üzerine ara tırma ve incelemeler
artmı tır. Yapılan yüksek lisans tezleri düzenlenen sempozyum ve paneller aynı zamanda yayınlanan makaleler bunun göstergesidir. Daha önce çe itli kaynaklarda ehir
ar ivinin nitelikleri üzerine ayrıntılı olarak değinildiği için tekrar edilmeyecektir. Hatta,
İstanbul için bir ehir ar ivi konusu müstakil bir makalede ele alınmı tır. Her ne kadar
birkaç çalı maya rastlansa da İstanbul ba ta olmak üzere, Kadıköy, Üsküdar, Be ikta ,
i li gibi tarihi zenginliği ve kültür varlıkları ciddi bir birikim olu turan yerlerde, bu
zenginliği değerlendirecek mekânların olabilirliği hâlâ yeteri kadar ele alınmı değildir.
Bu konuda yeni yayınlara olan ihtiyaç açıktır.
Bu örneklerden birinin de Üsküdar’da kurulmaya çalı ıldığı görülmektedir. Bugün birçok ara tırmaya kaynaklık eden Üsküdar Belediye bünyesindeki tarihi koleksiyon ehir
ar ivi olu turma yolunda önemli bir kaynaktır. Fotoğraf, yazı ma, çe itli diploma ve
resimlerden meydana gelen bilgi kaynakları üzerinde çe itli çalı malar yapılıp katalog
eklinde de yayınlanmı tır. Ancak, çoğu orijinal birçok belgeyi barındıran ve Üsküdar’ın tarihi geçmi i dü ünüldüğünde geli meye ve zengin bir koleksiyon olu turmaya
aday Belediye’ye ait tarihi ar iv henüz profesyonelce yönetilme imkânı bulamamı tır.
Oysa, bağı larla ve Devlet Ar ivleri Genel Müdürlüğü, İstanbul Müftülüğü Me ihat Arivi, Milli Kütüphane gibi yerlerden derlenecek kaynaklar ile aynı zamanda ahıslardan
gelecek bağı koleksiyonlarla zengin bir dokümantasyon olu turmak mümkündür.
Bu dokümantasyon, bilgi ve belge yönetimi teknikleri ve bilgi teknolojisinin getirdiği
olanaklarla ara tırmacıların hizmetine sunulabilir. Beldenin sahip olduğu tarihi ve
kültür varlıklarının, yazılı ve görsel bilgiyi kaynakları ile desteklenerek ara tırmacı ve
meraklıların istifadesine sunulması önemli bir hizmet olarak kar ımızda durmaktadır.
Bu hizmetin de doğru strateji ve politikalarla kurulacak bir ehir ar ivi ile mümkün
olacağı gözükmektedir.
Dünyada bunun birçok örneğini görmek mümkündür. Avusturalya’da Sydney ehir Arivi, Amerika Birle ik Devletlerinde New York Belediye Ar ivi, Kanada’da Vancouver
ehir Ar ivi, İskoçya’da Edinburg ehir Ar ivi, Hollanda’da Amsterdam ehir Ar ivi,
İsveç’te Stockholm ehir Ar ivi tüm dünyada var olan kent hafıza merkezlerinden
sadece birkaçıdır.
396
B İ R
K E N T
H A F I Z A
M E R K E Z İ
M O D E L İ
Şehir Arşivleri
Bir beldenin sosyal ya antısı, kültürü, coğrafyası ile idari ve toplumsal yapısına ait
bilgi kaynaklarının düzenlendiği ehir ar ivlerinin farklı örneklerine rastlanmaktadır.
Bunlar bölge ar ivi, yerel ar iv, belediye ar ivi, ilçe (kaymakamlık) ar ivi, eyalet ar ivi
gibi kurumlardır. Yapısal özellikleri bakımından çe itlilik gösteren bu ar ivler, merkezi
olup–olmadıklarına, birden çok ehrin i birliği yapmasıyla olu mu olmalarına ve
bağımsız olu larına göre üç farklı kategoride değerlendirebilir.
ehir ar ivleri, sahip oldukları adlar yanı sıra gerek bağlı bulundukları makam, gerekse
barındırdıkları malzeme itibariyle diğer bilgi ve belge merkezlerinden ayrılmaktadır.
Kanada’da ehir Ar ivi (City Archives) adı ile genellikle o ehre ait yerel yönetim
örgütü olan belediye tarafından kurulmaktadır.1 Almanya’da ehir (yerel) ar ivleri,
merkezi ar ivlerin dı ında, valilik, belediye veya diğer yerel yönetim kurumlarına
ait merkezlerdir.11 Almanya’nın yönetim yapısı gereği ar iv konusunda yetkili kılınan
kurumlar farklıdır. Federal sistem ile yönetilen bu ülkenin merkezi idaresi, ar ivlerini
düzenlemek üzere eyalet yönetimlerine yetki tanımı ; valilik, kaymakamlık, belediye,
bucak gibi birimlere kendi ar ivlerini kurma izni vermi tir. Hessen ve Thüringen Eyaletleri ar iv düzenlemeleri bu ekildedir.1 Diğer eyaletler de bundan çok farklı değildir.
Fransa’da bölge, il ve belediye ar ivleri bulunmakta ve ar ivler farklı tiplerde örgütlenebilmektedirler.1 Kısaca yurt dı ında Almanya örneğinde olduğu gibi çok sayıda yerel
ar ivin birle tirilmesiyle olu turulan merkezi ehir ar ivleri, iki veya daha fazla ehrin
birle mesi ile meydana gelen i birliği içindeki ehir ar ivleri ve doğrudan o ehrin yerel
yönetimlerince kurulan bağımsız ehir ar ivlerinin olduğu görülmektedir.1
Türkiye’de kanun gibi merkezi bir norma dayalı olmayıp, genellikle yerel idarenin
meclisince çıkarılan kararlar doğrultusunda olu turulan ehir ar ivi niteliğindeki kent
hafıza merkezleri bulunmaktadır. Bunlar idari olarak Devlet Ar ivleri Genel Müdürlüğü gibi merkezi bir otoriteye bağlı olmayıp, belediyenin idari organlarınca kurulup,
yönetilir. Son dönemde Türkiye’nin Çorum, İzmir, Ankara, Siirt, Gaziantep, Ahlat gibi
farklı ehirlerinde kent/ ehir ar ivleri kurulmu tur.1 Aynı zamanda üniversitelere bağlı
ara tırma merkezlerinin kurduğu yerler de bu kapsamda değerlendirilebilir.1
Her ne kadar İshak Keskin doğrudan “ ehir ar ivi” adıyla bir merkezin kurulmasının
Türkiye’deki mevcut ar iv mevzuatı sebebiyle pek mümkün olamayacağı onun yerine
“belge-bilgi merkezi” olarak adlandırılabilecek bir te ekkülün mümkün olabileceğini
belirtse1 de dünyadaki örneklere bakıldığı zaman bunun “ar iv” olarak dü ünülmesi
daha yerinde bir karar olur kanaatindeyiz. Mevcut örneklere bakıldığı zaman belediyeler kanalıyla kurulan bu yerlerin “kent hafıza merkezi” adı ile örgütlenmesi, bunu
a mak adına yapılan bir hareket midir, tam bilemiyoruz. Tüm bu geli meler ehirlerde
397
Ü S K Ü D A R
S E M P O Z Y U M U
V I I I
o beldeye ait yazılı ve görsel kültür varlıklarının bir merkez tarafından derlenip, bilgi
kullanıcıları ve meraklıların hizmetine sunulması gerektiğini göstermektedir.
Şehir Arşivlerinin Bilgi Kaynakları
ehir ar ivleri, bir yönüyle özel ve kamuya ait ar iv, dokümantasyon, kütüphane ve
yer yer de müze malzemesinin birlikte tutulup kullanıma sunulduğu kurulu lar olarak
kar ımıza çıkmaktadır. Bu sebeple ehir ar ivleri geni bir kaynak çe itliliğine sahiptir.
Koleksiyon, bölge coğrafyasına veya bu coğrafyada ya ayan topluma ait gündelik hayatın her türlü faaliyetlerinin geçmi ine ve bu gününe ait kayıtlardır. Bilgi kaynakları
her ne kadar farklı nitelikte olsa da bölge veya ehir teması üzerine odaklandığından
kendi içinde bir bütünlük arz eder. Odak nokta beldeye ait bilgi ve kültür varlıklarının
kaynağını meydana getirmeleridir. Bilgi malzemesi içerisinde aynı zamanda ehir
halkının veya ilgili ehirde ya amı daha önceki toplumların maddi kültür unsurları
da bulunabilir.1 Mesela bu kaynaklar bir yandan o bölgenin kurum ve kurulu larına ait
resmi belgelerden olu urken, diğer taraftan özel ki ilerin, ailelerin, sigorta irketlerinin, okulların, dini kurumların, sivil toplum kurulu larının, parti ve sendikaların hatta
özel i letmelerin belgeleri de katılabilir.
Ara tırmacılar, bunları iki kategoriye ayırmaktadır. İlki birinci elden ar iv belgesi niteliğinde orijinal kaynaklar. Diğer grup ise daha çok makale, dergi, kitap niteliğinde
yayınlanmı olan eserlerdir ve tamamlayıcı niteliktedir.
İki kategoride toplanan bu bilgi kaynakları genellikle kurumların elinde bulunan resmi evraklarken önemli bir grup, önceki dönemlere ait devletlerin ürettiği kayıtlardır.
İ te Osmanlı dönemine ait eriye sicilleri, tapu tahrir defterleri, nüfus defterleri tipik
yerel bilgi kaynağı örnekleridir. ehir ar ivlerinin koleksiyonunu meydana getiren
kaynaklardan biri de o beldede ya amı ki i ve ailelerin elinde bulunan malzemedir.
Günümüzde ehir ar ivlerinde bulunan malzemenin önemli bir kısmı bağı yoluyla
gelenlerdir. Aynı zamanda basın yayın kurulu larının çıkardığı günlük, haftalık ya da
on be günlük gazete, dergi, bülten ile derlemeler önemli bilgi kaynaklarıdır. Haritalar,1
sokak rehberleri ve ehir planları, fotoğraflar, efemera (her türlü bro ür, poster, ilan ve
afi ) belgeler, yerel gazete ve bültenler, yerel nitelikli faaliyet ve değerlendirme raporları
ile bilimsel tezler, bölgesel tarih veya biyografik eserler, bölgeye ait sözlü tarih kayıt ve
dökümleri, yönetimin ve yabancı kaynakların ar ivleri, mikrofilme alınmı belgeler,
yöreye ili kin kitaplar, kartlar ve planlar gibi bilgi kaynakları bulunabilir.
Türkiye’de Şehir Arşivlerinin Kuruluşunda Mevzuat
Geli mi ülkelerde var olan ehir ar ivlerinin bir kültür hizmeti kapsamında kolaylıkla kurulup faaliyet gösterdikleri bilinmektedir. Türkiye’de ise özellikle kurum ar ivi
398
B İ R
K E N T
H A F I Z A
M E R K E Z İ
M O D E L İ
malzemesi olabilecek belgeler söz konusu olduğunda, gerek
sayılı Muhafazasına
Lüzum Kalmayan Evrak ve Malzemenin Yok Edilmesi Hakkındaki Kanun’da (1 ),
gerekse Devlet Ar iv Hizmetleri Yönetmeliği’nde (1 ) gerekçeler aranır ya da Devlet
Ar ivleri Genel Müdürlüğünün konuya müdahil olması gerektiği dü ünülür. Bu durumun, resmi kurumlara ait ar iv belgelerinin söz konusu olması ve bu konuda da
Milli Ar ivin otorite olarak görülmesinden kaynaklandığı dü ünülebilir. Bu yüzden
ehir ar ivlerinin kurulu u, kısmen tartı ma konusu olmu tur. Gerek adı geçen Kanun
ve gerekse Yönetmelikte açık hüküm olmadığı için ara tırmacılar ehir ar ivlerinin
kurulu u konusunda hukuki açıklık bulunduğunu dile getirmi lerdir. 1 Oysa ehir arivlerinin kurulu u, bugün çoğu belediyenin kütüphane ve bilgi evi gibi kültür merkezi
hizmetlerinden farklı değildir.
Bu yüzden kent hafıza merkezi ve ehir ar ivleri eklindeki bilgi ve belge merkezlerinin
kurulu gerekçesi belediyelerin hizmetleri ile ilgili mevzuatta aranmaktadır. Genellikle bir belediye bünyesinde te kilatlanan ehir ar ivlerinin, meclis gibi organların
kararıyla kurulduğu bilinmektedir. Mesela Çorum Belediyesi Kent Ar ivinin kurulu u,
belediye meclisinin .1. tarihli toplantısında aldığı bir karara dayanmaktadır.
Ar ivin kurulu kararında hukuki dayanak, yılında ilga olan 1 Sayılı Belediye
Kanunu’nun “Belediyenin Vazifeleri” ba lıklı 1 . Maddesinin “Halk için kütüphaneler…
yapmak” konulu . bendine dayandırılmaktadır. Yine aynı hukuki gerekçe ile “Çorum
Belediyesi Kent Ar ivi Yönergesi” hazırlanmı tır.
En ba ta açıklığa kavu turulması gereken husus, adı her ne kadar “kent ar ivi” ya da
“ ehir ar ivi” olsa da buranın Devlet Ar iv Hizmetleri Hakkında Yönetmelik hükümlerinde belirtilen “kurum ar ivi”, “birim ar ivi” veya “devlet ar ivi” gibi bir örgüt olmadığı
gerçeğidir. Çünkü dü ünülen bu kurum, yerele ait her türlü bilgi ve kültür varlığının
yazılı kayıtlarını muhafaza edip, meraklı ara tırmacıların hizmetine sunmak için kurulur. Merkezde ar iv kayıtları bulunabileceği gibi makale türünde dokümantasyonu da
kapsamaktadır. Her ne kadar ilgili beldenin belediye gibi diğer resmi kurumlarına ait
ar iv malzemesinin de bu merkezde değerlendirilmesi mümkün olsa da bu toplam dokümantasyonun sadece bir kısmını meydana getirmektedir. Bundan dolayı kurulması
dü ünülen ehir ar ivinin bir kurum ar ivi gibi olmadığı bir dokümantasyon merkezi
eklinde “bilgi ve belge kurumu” olarak görmek gerekir. Bu yüzden belediye nasıl ki
bir kütüphane açarken Belediye Kanunu’na göre hizmet veriyorsa, kent ar ivleri de
imdilik bu kapsamda dü ünülebilir.
İlga olan 1 sayılı Belediye Kanunu’nun ardından çıkarılan
sayılı yeni Belediye Kanunu’nun bu konuda belediyelere yetki verdiği dü ünülmektedir. Kanun’un
“Belediyenin görev ve sorumlulukları” ba lıklı 1 . Maddesinin a) bendinde “Belediye,
mahallî mü terek olmak artıyla, … ehir içi trafik; defin ve mezarlıklar; ağaçlandırma,
park ve ye il alanlar; konut; kültür ve sanat,…geli tirilmesi hizmetlerini yapar veya
399
Ü S K Ü D A R
S E M P O Z Y U M U
V I I I
yaptırır” denilmektedir. Burada geçen “kültür ve sanat hizmeti” belediyelerin kurmayı
dü ündükleri ehir ar ivleri için kurulu gerekçesini olu turabilir. Burada asıl i , kültür
faaliyetleri kapsamında stratejik hedefler belirleyip, doğru projeler geli tirebilmektir.
Üsküdar Belediyesi Şehir Arşivi Koleksiyonu
Üsküdar Belediyesi Tarihi Ar iv malzemesinin hukuki ve idari olarak resmi bir mahiyeti
ve kurulu prosedürü bulunmadığı için mevcut bilgi kaynaklarının derlenmesinin de
ba ta meraklı belediye çalı anları olmak üzere farklı bağı lar yoluyla gerçekle tiği
bilinmektedir. Her ne kadar resmi bir kayda imdilik rastlanamasa da belediye yetkilileri ile yapılan görü melerde bu koleksiyonun ilk nüvesinin Üsküdar Belediyesi’nin
kültür i leri eski müdürlerinden Seyfettin Ünlü Bey’in gayretleriyle olu turulduğu
ifade edilmi tir. Tarihi devlet ar ivinin ilk ortaya çıkı ı her ne kadar Seyfettin Bey’in
gayretleriyle olsa da koleksiyonunun tahrip olmadan muhafazası ve günümüze ula ması ba ta ba kan Yılmaz Bayat ve merhum Mehmet Çakır Beyler sayesinde olmu tur.
Özellikle Mehmet Bey bu malzemenin değerlendirilip tasnif edilerek ilim dünyasına
duyurulmasında konuya sahip çıkmı ve onun döneminde mevcut koleksiyona ait bir
katalog yayınlanmı tır.
Koleksiyonun İçeriği
Kaynaklarda genellikle Üsküdar Belediyesi Tarihi Ar ivi olarak geçen koleksiyon
birçok kaynaktan elde edilerek olu turulmu farklı malzemelere sahiptir. Elde edilen
bu farklı bilgi kaynaklarından olu an koleksiyonu ar iv, kütüphane ve müze malzemesi
olarak üç ana ba lıkta sınıflandırmak mümkündür.
Ar iv malzemesi, tarihi defter, belge ve fotoğraflardan meydana gelmektedir. Tarihi
belgeler, Üsküdar’daki bazı vakıfların 1 .yüzyıldan itibaren idari sistemlerini ara tırma
ve incelemeye yarayacak özelliklere sahiptir. Üsküdar Matbaası’nda basılmı kitaplar,
el yazmaları, haritalar, resim ve gravürlerden meydana gelen koleksiyon kütüphane
malzemesini olu turmaktadır. Bu malzemeler özellikle Üsküdar Tarihi’nin XIX ve XX.
yüzyıllarını bir belgesel zenginliğinde ortaya koyacak niteliktedir. Müze malzemesini
ise kültürel ve maddi değerleri için bir araya getirilmi küçük mütevazi bir koleksiyon
olu turmaktadır. Bunlar arasında; porselen tabak, madalyon, madalya, kalemdan,
küllük, yazı takımı, pergel takımı ve ta plakları saymak mümkündür.
Bütün bu farklı gruptaki malzemeyi özelle tirdiğimiz zaman her birinin Üsküdar’ın
Osmanlı’dan günümüze Üsküdar’la alakalı konulara ı ık tuttuğunu görürüz. Özellikle
ar iv malzemesi niteliğindeki kayıtlar birinci el kaynak olarak dikkat çekmektedir.
400
B İ R
K E N T
H A F I Z A
M E R K E Z İ
M O D E L İ
Resmi Kurumlara ve Vakıflara Ait Belgeler
Bu bölümde 1 farklı kurum ve vakfa ait belgeler bir araya getirilmi tir. Bunlardan ilki
Üsküdar kadılığına ait malzeme olup ar ivin en eski tarihli kayıtlarını olu turmaktadır. 1 ve . yüzyıllara ait bu belgeler orijinal kadı hüccetleri olması dolayısıyla diğer
Osmanlı ar ivlerinde bulunamayacak türden belgelerdir. Üsküdar kadılığının yanı
sıra Osmanlı döneminde kurulmu olan ve faaliyetlerine Cumhuriyet döneminde de
devam eden Kadıköy Sulh Mahkemesi’nin evrakı da mahkeme faaliyetlerine ait orijinal
belgeler olması dolayısıyla dikkate değerdir.
Belgeler içerisinde önemli bir grubu Aziz Mahmud Hüdayi Dergahı evrakı ile Rum
Mehmed Pa a Vakfı evrakı olu turmaktadır. Bu koleksiyonda yer alan belgeler her iki
vakıf kurumunun 1 ve . yüzyıllardaki hayatına ait ilk elden bilgiler sunmaktadır.
Üsküdar-Alemdağ Tramvayı ile ilgili in a faaliyetlerine be dosya halinde ar ive kazandırılmı olan belgeler koleksiyonu, bu hattın in ası ile ilgili çalı maları ve yüklenici
Simens irketi ile olan ortak yapım sürecini kronolojik bir ekilde gözler önüne sermektedir.
Üsküdar ve Kadıköy Su irketi’ne ait belgeler ise hisse senetleri, mukavelenameler ve
faturalardan olu maktadır. Bu koleksiyonda ayrıca su irketi tarafından yaptırılacak
bir bendin in asına ait planla su dağıtımı hakkındaki bir nizamname kurumun tarihi
açısından önemlidir.
Rasadhâne-i Âmire müdürlüğüne ait belgeler, Edirne ve Kandilli Rasathanelerinde
yürütülen hava tahmin çalı malarını, rasathanelere alınacak e ya ve rasat aletleriyle
çe itli in a faaliyetlerini belgelemektedir.
Beykoz Evkaf Müdürlüğü ile Evkaf Umûm Müdürlüğü ve Evkaf İstanbul Müdürlüğüne
ait evrak ba lığı altındaki belgeler, Kuyûd-ı Vakfiye kaleminden emekli eyh Abdülgafur
Abid Efendi’nin kurumda çalı tığı döneme ait belgelerden olu maktadır. Fakat, koleksiyon husûsî olmaktan daha çok resmî mahiyette bulunduğundan evraklar kurumlar
dikkate alınarak tasnif edilmi tir. Bu koleksiyonda Beykoz Evkaf Müdürlüğüne ait
yazı malar, kurum adına alınan e yalar, vakfiyelerden çıkarılmı sûretler ve muhasebe
kayıtları gibi belgeler bulunmaktadır. Bu belgelerin büyük bir çoğunluğu Cumhuriyet
dönemine aittir.
Çe itli kurumlara ait Osmanlıca belgeler ba lığı altındaki koleksiyonda resmi kurumlara ait belgelerin yanı sıra Müdâfaa-i Milliye Cemiyeti gibi çe itli sivil kurum ve
kurulu lara ait ve bir konu birliği ihtiva etmeyen belgeler toplanmı tır. Belgeler .
yüzyılın ba larına aittir.
401
Ü S K Ü D A R
S E M P O Z Y U M U
V I I I
Çe itli vakıflara ait temessük belgeleri, Aziz Mahmud Hüdayi ve Rum Mehmed Pa a
Vakıflarının dı ındaki vakıflarla ilgili bazı senetler bu ba lık altında toplanmı tır. İçlerinde en eskisi Rebiülahir
/1 Mart 1
tarihli olan ve II. Bayezid İmareti Vakfı
mütevellisi tarafından verilen bir temessük belgesi olup bir tarlanın Mehmed Pa a
tarafından tasarrufunu belgelemektedir. Belgeler koleksiyonu içerisinde en eski tarihli
bu belge orijinal olup tarihi değer bakımından da kendi belge türü içerisinde önemli
bir yere sahiptir. Bunun dı ındaki diğer temessük belgelerinin vakıf evlerinin tasarruf
ve kira durumlarını göstermesi bakımından önemlidir.
Anadolu ve Rumeli kazaskerleri tarafından bir medreseye müderris tayini dolayısıyla
verilmi belgelere murâsele denmekte olup, Üsküdar Ar ivi’nde bu türden 1 . yüzyıla
ait belge bulunmaktadır. Bunlardan dördü Anadolu Kazaskerliği tarafından ikisi ise
Rumeli Kazaskerliği tarafından düzenlenmi tir.
Koleksiyonda mevcut üç tane berat bulunmaktadır. Bunlardan ikisi imaretten görev
ve ekmek verilmesine dairdir. Evkaf Hazinesi’ne ait olan bir berat varakası ise doldurulmamı tır.
Ni ân-ı Osmânî beratlarına ait bo zarflar bulunmaktadır. Devlet görevlilerine ve saray
görevlilerine ni an verilmesi dolasıyla düzenlenmi beratların konulduğu adet bo
zarf bu ba lık altında tasnif etmek mümkündür.
Cumhuriyet döneminde çe itli kurumlar tarafından düzenlenmi 1
ait adet resmî belge bulunmaktadır.
-1 1 yıllarına
Sergilenmek üzere çerçeveletilmi 1 ve . yüzyıllara ait adet belgeden olu an bir
koleksiyon mevcuttur. Koleksiyon içerisinde tayin belgeleri, vakıf mütevellileri tarafından gayr-ı menkûllere tasarruf hakkı sağlamak üzere verilmi temessükler, kadılıklar
tarafından düzenlenmi ilam ve hüccetler, beratlar, diplomalar, ehâdetnâmeler, miting
ilanları ve tahvil senetleri gibi farklı türde belgeler bulunmaktadır. Bu koleksiyondaki
ilk belge Valide Sultan Kethüdası Hüseyin Efendi tarafından Süleyman Ağa’nın voyvoda
tayin edilmesine dair olup 1 /1 tarihli bir belgedir.
Hususi Şahıslara Ait Belgeler
Hususi ahıslara ait belgeler bölümünde, eğer belgeler ortak bir konuya veya tek bir
ahsa ait gruplar olu turmuyorsa bu çe it belgeler belgenin diplomatik türüne göre
tasnif edilmi tir. Mesela bu bölümde tasnif edilen tapu belgeleri, çe itli ahıslara ve
İstanbul ve Anadolu’nun çe itli tapu müdürlüklerine ait olduğu için bunlar ahsa göre
veya kuruma göre değil belgenin türüne göre düzenlenmi tir. Tapu Belgeleri, Defter-i
Hâkânî Nezâreti tarafından verilen be adet belgeden olu maktadır. Bunlar İstanbul
402
B İ R
K E N T
H A F I Z A
M E R K E Z İ
M O D E L İ
ve Anadolu’nun çe itli illerindeki ev, tarla ve bahçelerin tasarruf haklarına ait olarak
düzenlenmi tir.
Yine bir koleksiyon özelliği ta ımayan ahsi evrak da husûsî ahıslara ait mektup, belge
ve notlar ba lığı altında tasnif edilmi tir. Bu ba lıkta tasnif edilen belgeler genellikle
. yüzyılın ba ına ve kısmen de olsa Cumhuriyet dönemine aittir. Bu koleksiyonda
1 belge bulunmaktadır. Belgeler çok farklı konulara aittir. Mesela Kadıköy, Moda’da
açılan meyhane mü terilerinin bayanları rahatsız ettikleri için meyhanelerin kapatılmasını isteyen bir dilekçeden Hattat Mustafa Hilmi Efendi’nin Fuat emsi Bey’e üzüm
sipari ine ait bir mektubuna kadar ilginç konu ve çe itlilikte belgeler bulunmaktadır.
Koleksiyon içerisinde en dikkat çekici belge grubunu Kırım Harbi esnasında İstanbul
ve Üsküdar’dan İngiltere’ye gönderilmi İngilizce özel mektuplar olu turmaktadır.
yıllarında yazılan bu on be adet mektup hem Üsküdar tarihi hem de Kırım
1 -1
Harbi için önemli belgeler niteliğindedir.
Koleksiyon özelliği gösteren ve kendi içerisinde bütünlük arz eden Baytar Binba ısı
Sadri Bey’e ait evrakla . Kablo Takımı Kumandanı İsmail evki Efendi’ye ait evrak,
ahısların adını alan bir ba lık altında toplanmı tır.
Hususi ahıslara ait ve büyük çoğunluğu . yüzyılın ba larına tarihlenen ruhsatnameler, vergi ve harç makbuzları, ilmuhaber ve senetler, bu döneme ait husûsî ahıslara ait
koleksiyonların ortak belge gruplarını olu turmakta olup efemera meraklıları için bir
katalog özelliği ta ımaktadır. 1 adet belgeden olu an bu koleksiyonun bir gurubunu
da Cumhuriyet dönemine ait belgeler olu turmaktadır.
Çe itli kurumlara ait bilet, ilan ve davetiyeler ile bayram tebrik kartları . yüzyılın
bireyler tarihinin görsel malzemeleri olarak önem ta ımaktadır.
Okul Belgeleri
Bu koleksiyonda Üsküdar’da kurulmu olan ve bugün pek çoğu artık faaliyet göstermeyen okullara ait belgeler yer almaktadır. Karneler, diplomalar, aferin belgeleri gibi ilginç
bir koleksiyon te kil eden bu belgeler Üsküdar eğitim tarihinin 1 ve . yüzyıllardaki
durumunu sergileyen dokümanlardır.
Okul belgelerinin ilk kısmını karneler olu turmaktadır. İlk karneden 11’i . yüzyılın
ba larına ait olup Osmanlıca’dır. Kalan 1 okul karne ve belgesi ise Cumhuriyetin ilk
yıllarından 1 yılına kadar ki döneme aittir.
ehâdetnâme ve tasdiknâmeler ba lığı altında sınıflandırılan belgeler, koleksiyonun
önemli bir parçasını olu turmaktadır. adet belgeden olu an koleksiyonun ilk 11’i Osmanlı dönemine aittir. Çoğunluğu . yüzyılın ba larına ait olan diplomalar, ilkokuldan
tıp mektebine kadar çok farklı eğitim kurumlarına aittir. Diplomalar, ehâdetnâme ve
403
Ü S K Ü D A R
S E M P O Z Y U M U
V I I I
tasdiknâme adlarıyla da anılmaktadır. Koleksiyon’da Üsküdar’ın yanısıra İstanbul ve
Anadolu’daki bazı okullara ait diplomalar da mevcuttur. Koleksiyondaki diğer 1 belge
ise Cumhuriyet’in ilk dönemlerinden 1
yılına kadar Üsküdar ve İstanbul’da faaliyet
gösteren resmi ve özel okullar tarafından verilmi ehâdetnâme, diploma, alfabe öğretim çetvelleri, okul gazetesi gibi çe itli belgelerden olu maktadır. Bu koleksiyonda yer
alan ve “Zikri Cemil Varakaları” eklinde adlandırılan belgeler öğrencilerin derslerde
gösterdikleri ba arılarının taltîfi amacıyla verilen günümüzün takdir belgeleri türü
belgelerdir.
Mazeret dilekçeleri, ödeme makbuzları ve imtihan cetveleri de okul belgelerinin ayrı
bir koleksiyonunu olu turmaktadır. . yüzyılın ba larına ait bu belgelerin adedi 11’dir.
Bu koleksiyon, resmî ve özel okullara ait okul taksidi makbuzları, mazeret dilekçeleri
ve öğrencilerin imtihan not cetvellerini içermektedir.
Okul belgeleri arasında yer alan öğrenci kimlik ve pasoları da ayrı bir belge grubunu
olu turmaktadır. Osmanlı döneminin sonlarından Cumhuriyetin ilk yıllarına uzanan
bir dönemde çe itli okulların öğrencilerine ait kimlik ve paso belgelerinden olu an
koleksiyondur. belge mevcuttur. Pasolardan İstanbul ve Üsküdar’daki öğrencilerin
Osmanlı döneminin sonlarında bazı ula ım vasıtalarından indirimli yararlandıklarını
öğrenmekteyiz. Mesela, Dersaadet Haliç Vapurları Anonim irketi’nin talebeye ait bilet
pasosu, Üsküdar-Kadıköy ve Havalisi Halk Tramvayları T.A. ’ye ait paso, ehir Hatları
Vapur Talebe Hüviyet Varakası, gibi belgeler hem bu kurumlara ait pasoları tanımamızı
sağlamakta hem de öğrencilerin kamu hizmetlerinden indirimli yararlanmalarının
oldukça erken bir dönemde ba ladığını göstermektedir.
Aferin, tahsin ve takdir belgeleri de okul belgeleri koleksiyonları arasında sayıca önemli
bir yere sahiptir. adet belgeden olu an bu koleksiyonun çoğu Osmanlı döneminin
sonlarına aittir. Bu koleksiyondaki belgeler ilk, orta ve lise düzeyindeki okullarda
öğrencilerin durumlarını ifade eden belgelerdir. Bu koleksiyon genellikle Üsküdar’ın
dı ındaki okullara aittir. Anadolu’daki bazı okullara ait belgeler de bulunmaktadır. Bu
koleksiyonda ayrıca öğrencilere verilen mükafat, imtiyaz belgeleri de bulunmaktadır.
Bazı okulların yıl sonu müsamereleri veya yardım konserlerine ait davetiyeler de koleksiyonda yer almaktadır.
Okul belgeleri ba lığı altında tasnif edilen belgeler arasında azınlık mekteblerine ait
adet belge de bulunmaktadır. Bu belgeler 1 -1
yılları arasını içermektedir.
Koleksiyonun son kısmı çe itli afi , matbu mar , dergi ilan ve dokümanlardan olu maktadır. Bu kısımda 1 adet belge bulunmaktadır. Koleksiyonda yer alan belgelerin
tamamı Cumhuriyet dönemine ait olup bunlardan tanesi Semerciyan Cemaran
ilkokulunu tanıtan ilanlardan olu maktadır. Koleksiyonda ayrıca iki tane sinema afi i,
404
B İ R
K E N T
H A F I Z A
M E R K E Z İ
M O D E L İ
bir tane okuma-yazma seferberliğine katılım afi i, bir adet mar ve bir okul dergisi de
yer almaktadır.
Defterler
Üsküdar ehir ar ivine ait defterler arasında; çe itli vakıflara ait muhasebe defterleri,
medrese defterleri, vakıf mekteblerine ait not ve ders devam defterleri, talebe yoklama
defterleri, imtihan defterleri, İstanbul . Katib-i Adl (İstanbul . Noteri) defterleri, Sultan Mustafa Hân-ı Sâlis Nümûne Mektebi defterleri, okul yazı ve not defterleri, muhtelif
ahıslara ait not defterleri bulunmaktadır.
Üsküdar Ar ivi’nin önemli koleksiyonlarından bir grubunu da Üsküdar tarihini aydınlatmada çok değerli bir kaynak olan vakıf defterleri olu turmaktadır. Aziz Mahmud
Hüdayi, Rum Mehmed Pa a, Valide Sultan Kethüdası Ahmed Efendi vakıflarına ait
defterler bu vakıfların 1 ve 1 . yüzyıllardaki gelir ve gider durumlarını, vakıflara gelir
sağlayan gayr-ı menkûlleri, vakfiye özetlerini ve vakıf yazı malarını içermektedir.
Ar ivde, Aziz Mahmud Hüdayi vakfına ait dört defter bulunmaktadır. Bunlardan ilk
ikisi 1 -1 /1 -1
yılları arasında tutulmu muhasebe defterleridir. Üçüncüsü
“Defter-i evkâf-ı müteferrika an mülhakât-ı Hüdayi Aziz Mahmud Efendi -kuddise
sırrahû- cedîd ude bâ-fermân-ı âlî fî sene Rebî‘ulevvel 11 -11 ” ba lığını ta ımakta
olup vakfa sonradan katılmı vakıfları gösterir. Bir de tarihsiz ve tek sayfalık bir defter
mevcut olup bu defterde ise Hüdayi Dergahı dervi lerinden Kuran ve Salavat okuyanlara ait maa kayıtları verilmektedir.
Rum Mehmed Pa a Vakfı’na ait defter mevcut olup ilk defter bu vakıftaki anla mazlıkları ortadan kaldırmak gayesiyle çıkarılmı 11 tarihli bir vakfiye sûretinden ibarettir.
İkinci defter 1 1 /1
yılında hazırlanmı vakfa ait binaların (musakkafat) yoklama
ve tefti defteridir. Üçüncü defterde ise yine vakfın İstanbul ve Manisa’da olan binaları
kayıtlıdır. Dördüncü defter ise 1 1/1
yılında Evkaf Nezaretince hazırlanmı olup
vakıf tahrir defterinden çıkarılmı bir kopyadır.
Defter koleksiyonlarının üçüncüsü Valide Sultan Kethüdası Ahmed Efendi Vakfı muhasebe defterlerinden olu maktadır. Bu vakfa ait muhasebe defteri mevcut olup ilki
1 /1 sonuncusu ise 1 /1 1 yılına aittir.
Bu üç vakfın dı ında kalan vakıflara ait defter “Çe itli Vakıflara Ait Muhasebe ve Temessük Defterleri” ba lığı altında kataloglanmı tır. Bunlardan ilki Üsküdar’da Vâlide-i
Atik İmâretine ait 11 -11 /1 - tarihli, ikincisi eyhülislam Zenbilli Ali Efendi
vakfına ait 1 1-1 /1 -1 tarihli muhasebe defteridir. Üçüncü defterde Mahmud
Ağa b. Molla Mehmed’le Sadrazam Arnavut Kara Mustafa Pa a’nın karısı Saliha Hatun’a
ait vakfiyeler kayıtlıdır.
405
Ü S K Ü D A R
S E M P O Z Y U M U
V I I I
Dördüncü defter diğerlerinden farklı bir özellik arzetmektedir. Bu defterde Darüssaâde
vakıflarından Behram Kethüda Vakfı’nın gayr-ı menkul kiralamalarıyla tasarruf haklarının satı larına ait temessükler mevcuttur.
Defter koleksiyonlarının be incisi Evkaf Nezareti’ne bağlı olarak kurulmu olan Medresetü’l-Vâizin, Medresetü’l-Kuzat ve Medresetü’l-İr ad’a ait yoklama, imtihan ve devam
defterlerinden olu maktadır. Bunlar 1 , 1
ve 1
tarihlidir. - . ba lıklar altında
toplanmı olan defterler Evkaf Nezareti’ne bağlı vakıf mekteblerin öğretmen ve öğrencilerine ait yoklama, not ve devam defterlerinden olu maktadır. Yine vakıf mekteblere
ait olup bir seri te kil etmeyen devam, imtihan ve yoklama türü defterler “Vakıflara Ait
Müteferrik Defterler” ba lığıyla kataloglanmı tır. Bu ba lıkta defter bulunmaktadır.
Üsküdar’da kurulmu olan Sultan Mustafa Hân-ı Salis Nümune Mektebi’ne ait defter
1 -1 /1 11-1 1 yılları arasında tutulmu müfredat ve yoklama defterleri olup 11.
ba lık altında kaydedilmi tir.
İstanbul’da noterlik hizmetlerinin tarihi bakımından önem ta ıyan ve İstanbul . Noterliği’ne ait olan 1
(1 1 )-1
yılları arasına ait 1 defter Osmanlı ve Cumhuriyet
döneminden günümüze ula mı nadir bir koleksiyondur. Koleksiyonda vekâletnâme,
kefâletnâme, borç senetlerinin kaydedildiği üç farklı seri ile bir de yevmiye defteri
bulunmaktadır.
Üsküdar ve İstanbul Kartpostalları
Bu koleksiyon
kartpostaldan olu maktadır. Bunların büyük bir bölümü Üsküdar’a
ve bir kısmı da Boğaziçi ve İstanbul’a aittir. Kartpostallarda genellikle tarih bulunmamaktadır. Bu sebeple Üsküdar kartpostallarının tarihlendirilmesi önemli bir sorun
olarak kar ımıza çıkmaktadır. Bunlardan yazılı olanlar vasıtasıyla tahmini bir tarihlendirme yapmak mümkündür. Kartpostallarda yazılı tarihler ve posta damgalarına
bakılacak olursa bunların çoğunun XX. Yüzyılın ilk çeyreğine ait olduğu söylenebilir.
Koleksiyondaki Cumhuriyet kartpostalları sayıca daha azdır.
. yüzyılın ba larına ait olan Üsküdar kartpostalları ehrin geçirdiği imar faaliyetlerinin
tarihi doku üzerinde yaptığı tahribat öncesindeki durumu görmek bakımından e siz
birer belge değerindedir. Tramvay yolunun açılı ı, meydan düzenlemeleri ve caddelerin geni letilmesi amacıyla yapılan yıkımlar ehrin XIX. Yüzyıldaki dokusundan pek
çok eyi alıp götürmü tür. Günümüze ula abilmi kartpostal ve fotoğraflar maalesef
çok sınırlı alanların görüntüsünü günümüze ta ımı tır. ehrin yüksek bir noktasından
çekilmi ve ehrin merkezi yerle im alanlarını gösteren fotoğraflar çok sınırlı sayıdadır.
XX. Yüzyıl ba larına ait Üsküdar fotoğrafları genellikle bir sokağı, sahilde iskeleleri veya
tarihi bir eseri görüntülemektedir. Genellikle Avrupalı fotoğrafçıların çektiği fotoğraflardan çoğaltılan kart postallarda, Doğu imgesinin ba lıca unsurları arasında yer alan
406
B İ R
K E N T
H A F I Z A
M E R K E Z İ
M O D E L İ
mezarlık resimleri Üsküdar’da da ön plandadır. Günümüze ula an pek çok Üsküdar
fotoğrafı, Karacaahmet mezarlığını konu edinmektedir.
Üsküdar sokak fotoğrafları ehrin tarihi açısından çok değerlidir. Bu fotoğraflarda yer
alan bazı mimari eserler vasıtasıyla sokağın günümüzde mevcut olup olmadığını,
mevcutsa yüzyıl içerisinde sokakta meydana gelen büyük deği imi görmek mümkün
olmaktadır.
Üsküdar meydanına ait fotoğraflar da çok çarpıcıdır. Bol miktarda bulunabilen bu
fotoğraflar sayesinde meydanın tarihi Üsküdar tramvayı için nasıl yeniden düzenlendiğini, emsipa a Camii ve meydanını gölgeleyen ucube ve devasa tekel binasının
meydanı nasıl terk ettiğini görmek mümkündür.
Sultan II. Abdülhamid dönemi fotoğrafçılarından Abdullah Biraderlerin çektiği
fotoğraflardan büyük boyutlu birkaç fotoğraf da Üsküdar Ar ivi’nde bulunmaktadır.
Bunların bazıları Selimiye Kı lası ve civarında Abdülhamid döneminde yapılan bazı
yeni binalara aittir.
Fotoğraf Albümleri
Fotoğraf albümleri Üsküdar ve İstanbul tarihi için değerli bir koleksiyon te kil etmektedir. Albümler içerisinde özellikle ve numarada kaydedilmi olanlar, Üsküdar’la
ilgili iki tarihi müessesenin kurulu dönemine ait yayınlanmamı fotoğraflardan olu maktadır. numaralı albüm Üsküdar Sağlık Merkezi’nin 1 1 yılında çekilmi
adet
fotoğrafından olu maktadır. numaralı albüm ise Mekteb-i Tıbbiye’ye ait 11 fotoğrafı
içermektedir. Mekteb-i Tıbbiye’nin dersane ve laboratuvarlarının görüntülendiği bu 11
fotoğraf tıp tarihimiz için de önemli bir belge durumdadır.
Üsküdar Fotoğrafları
Üsküdar Ar ivi’nde mevcut fotoğraflar iki grup halinde tasnif edilmi tir. Bunlardan
numaralı ba lıkta kataloglananlar, Alman Arkeoloji Enstitüsü Ar ivi’nden çoğaltılmı
fotoğraflardır. 1 1 fotoğrafın yer aldığı bu bölümde daha çok tarihi eserlere ait fotoğraflar bulunmaktadır. Üsküdar cami, türbe ve çe meleri ile Karacaahmet mezarlığına ait
fotoğrafların yoğun olduğu bu koleksiyon XX. yüzyılın ikinci yarısına aittir.
Çeşitli Fotoğraflar
Fotoğraflarda genellikle ahıslar ön plandadır. Osmanlı ve Cumhuriyet döneminden
1 fotoğraf bulunmakta olup koleksiyonda asker ve sivil bireylerin portre fotoğraflarından okul fotoğraflarına kadar birçok farklı kesimden insanlar bulunmaktadır.
407
Ü S K Ü D A R
S E M P O Z Y U M U
V I I I
Fotoğrafların bir kısmında isim ve mekanlara ait bilgiler yer alırken ithaf yazıları olan
fotoğraflarda hem ahıs adları hem de tarihler tespit edilebilmektedir.
Gravürler
Çoğu Üsküdar’a ait gravürden olu an bu koleksiyon 1 -1
yılları arasında yapılmı orijinal veya çoğaltma gravürlerden olu mu tur. Özellikle Kırım Sava ı dolayısıyla
Üsküdar, İngiliz gravür sanatçılarının gözde mekanı haline gelmi ve Üsküdar konulu
pek çok gravür yayınlanmı tır. İllustrated London News ve İllustrated Times gibi İngiliz
yayın organları, sava dolayısıyla bölgede bulunan İngiliz askerlerini ve askerlerin karargahlarını konu alan çok sayıda gravür yayınlamı tır. Koleksiyon’da bu gravürlerden
bazıları da bulunmaktadır.
Haritalar ve Planlar
Bu koleksiyon, Üsküdar ve İstanbul’a ait 1
ve plandan olu maktadır.
-1
yılları arasında yapılmı
harita
Yağlı Boya Tablolar ve Resimler
Genelde Üsküdar konulu ve tarihsiz adet yağlı boya tablo ile resimlerden olu an bu
bölümdeki eserler deği ik çap ve boyutta olup bir tanesi Kız Kulesine ait minyatürdür.
adet yağlı boya tablonun yapanlarına ait imzalar bulunmakta iken diğerlerinde her
hangi bir isim bulunmamaktadır.
Çerçeveli Ebrular
Koleksiyon 1 çerçeveli ve tarihsiz ebrudan olu maktadır. Bunlardan tanesi Necmeddin Okyay’a tanesi Mustafa Düzgünman’a aittir. Diğer ebruların aidiyetleri bilinmemektedir.
Hat Eserleri
Bu bölümde adet orjinal hat eseri bulunmaktadır. Bu eserlerden bir tanesi Necmeddin Okyay’a biri Mevlevi eyhizâde es-Seyyid Yahya Sezai ve Mehmed Zühdi’ye, bir
tanesi de efiki Efendi’ye aittir.
Müze Malzemeleri
Koleksiyonda adet de müze malzemesi bulunmaktadır. Bunlar; The Leander’s Tower
İstanbul yazılı porselen tabak, “Kurtardığın Türk Kadını Sana Bağlılığını Sunar” yazılı
madalyon, “Türkiye Cumhuriyeti 1 - ” yazılı madalya, kalemdan, küllük, parça
408
B İ R
K E N T
H A F I Z A
M E R K E Z İ
M O D E L İ
yazı takımı, Barnatan ve ürekası Dersaadet Galata yazılı pergel takımı, J. Verdaux
Constantinople yazılı gönye ile Katibim ve Üsküdar arkılarına ait adet ta plaktan
olu maktadır.
Kütüphane
Üsküdar Belediyesine ait Ar iv içerisinde genellikle Üsküdar’a ait konuları içeren 1 ’ye
yakın kitap bulunmaktadır. Envanteri çıkarılan bu kitapların daha da zenginle tirilerek
Ar iv kullanıcıları için gerekli olan kütüphanenin de olu turulması önemlidir.
Üsküdar Arşiv, Kütüphane ve Müzesinin Zenginleştirilmesi
Ar iv, kütüphane ve müze malzemesinin zenginle tirilmesinden önce olu turulacak
koleksiyonlar için Üsküdar merkezinde herkesin çok kolay ula abileceği bir mevkide,
verilecek hizmete uygun bir binanın in a ve temini yoluna gidilmelidir.
Üsküdar kent ar ivi için kurumda yer alan içerik ve kapsam açısında zengin olan bu
ar iv, kütüphane ve müze malzemesi elbette yeterli değildir. Bu üç birimin geli tirilmesi için resmî, tüzel ve özel ki iler yoluyla koleksiyonların zenginle tirilmesi gerekir. Bu
amaca matuf olarak ilk yapılacak i leri sıralayacak olursak öncelikle resmi kurumlarda
bulunan Üsküdar’ın tarih, kültür ve sanatını ortaya koyacak malzemelerin tespitinin
yapılması gerekmektedir. Bunlar arasında İstanbul Müftülüğüne ait eriye Sicilleri
Ar ivi’nde yer alan ve 1 . yüzyıldan . yüzyılın ilk çeyreğine kadar Üsküdar mahkemelerinde olu an 1 adet Üsküdar er‘iyye Sicilinin dijital ortamdaki kayıtlarının bir
kopyasının ar ive sağlanması, Ba bakanlık Osmanlı Ar iv’inde bulunan Üsküdar’a
ait Nüfus Defterlerinin dijital kopyaları ile Üsküdar’a ait deği ik defter ve belgelerde
yer alan kayıtların tespiti ve kopyalarının alınması, diğer resmi kurumlarda yer alan
Osmanlı dönemine ait defter ve belgelerin (Belediye, Nüfus, Tapu, Eğitim, Hastane,
Noter vs.) tespiti ve kopyalarının alınması, Üsküdar hakkında yazılmı yerli ve yabancı
her türlü kitap, albüm, katalog vs’nin toplanması, Üsküdar’ın tarihi, idari ve ekonomik
yapısını konu alan yükseklisans ve doktora tezlerinin tespiti ve sağlanması, tüzel ve özel
kurum ve kurulu larla i birliği yapılıp Ar iv malzemesi niteliğinde olanların tespiti ve
sağlanması, Üsküdar’ın köklü aileleri, sanatçıları, ilim ve fikir adamlarının bu projeye
destek vermelerinin sağlanması vs.
Kent ar ivine Üsküdar’da ya amı me hur sanatçı, yazar, bilim adamı ve airlere ait
özel ar iv koleksiyonlarını da bünyesine kazandırılması ayrıca Üsküdar’da yayınlanmı gazete, dergi, kitap ve görsel malzemelerin toplanarak ara tırmacıların hizmetine
sunulması gerekmektedir.
409
Ü S K Ü D A R
S E M P O Z Y U M U
V I I I
Sonuç
Üsküdar Belediyesine ait tarihi bir koleksiyon olduğu bilinmektedir. İdarecilerin
özel ilgisi ve meraklıların gayretiyle toplanan nadir eser niteliğinde birçok malzeme
bulunmaktadır. Bunların bir de kataloğu hazırlanmı tır. Ancak kurumsal bir mekân
olmadığı için adı geçen koleksiyonun muhafazası ve ara tırmacıların hizmetine
sunulmasında problemler ya anmaktadır. Belediyede idareci ve görevlilerinin özel
gayretlerine rağmen koleksiyonun sağlıklı bir ekilde muhafaza edilememe durumu söz konusudur. Hatta, yapılan görü melerde kurumsal bir merkez olmaması
durumunda eserlerin ilerleyen zamanlarda kaybolma ihtimalinin bulunduğu dile
getirilmi tir.
Mevcut koleksiyonun yerinde değerlendirilmesi, Üsküdar’da kurulacak bir kent hafıza merkezi ile mümkün olacaktır. Kültür varlıkları, tarihi geçmi i, sosyo-ekonomik
ve kültürel yapısı göz önünde bulundurulduğunda bölgenin buna çok müsait olduğu
anla ılmaktadır. Son yıllarda geli en ve yaygınla an bilimsel ve kültürel faaliyetler
böyle kurumlara olan ihtiyacı artırmaktadır. Aynı zamanda farklı kamu ve özel üniversitelerin bulunması ve yenilerinin kurulması yeni ara tırma alanlarının ortaya çıkacağını, ara tırmacıların da aratacağını bize göstermektedir. Stockholm’den Vancouver’a,
Amsterdam’dan Newyork’a kadar dünyanın birçok ehrinde örneklerine rastladığımız
ehir ar ivlerinin bir örneği Üsküdar’da kurulabilir.
Kurulacak olan böyle bir müessesenin idari olarak Üsküdar Belediyesi bünyesinde
olması gerekir. Belediye daha önce kurup i lettiği bilgi evi ve kütüphane gibi kültür
hizmetlerine bunu da katabilir. Kaldı ki
sayılı yeni Belediye Kanunu bu tür kültür
merkezleri kurmaya müsaittir. Kanunun’un 1 . Maddesinin a) bendinde geçen “… kültür ve sanat faaliyetleri yapar…” hükmü, “ ehir ar ivi”, “kent hafıza merkezi” veya “kent
bilgi ve belge merkezi” adlarında bir kurumun te kiline izin vermektedir.
Böyle bir merkezin tek tip malzeme derlemesi, sadece kütüphane veya sadece kurumsal bir ar iv olması da yeterli değildir. Yapılan görü melerde ortaya konan ortak kanaat
üç temel ayağı olan bir müessese ihdasıdır. Daha önce de belirtildiği gibi bunların
ilki Üsküdar’la ilgili kitap, dergi, makale ve gazetelerin derlendiği bir “kütüphane”,
kurumsal belgeler, resmi evraklar ve efemera türü malzemenin toplanacağı bir “ar iv”
ile Üsküdar’da geçen sosyal ve kültürel hayata ait bilgilerin somut görüntüsünün derlendiği etnografya müzesi niteliğinde bir mekandan meydana gelmelidir. Kültür tarihi
bakımından oldukça eskilere giden böyle bir beldede belde sakinlerinin de burasını
sahiplenip, koleksiyonun zenginle mesi için bağı eklinde katkıda bulunacakları düünülmektedir.
410
B İ R
K E N T
H A F I Z A
M E R K E Z İ
M O D E L İ
Dipnotlar
1
Niyazi Çiçek, “ ehir Ar ivlerinde Sağlama Politikası”, Kent Hafıza Merkezleri, Kent İhtisas Kütüphaneleri, Kent Ar ivleri ve Kent Müzeleri Sempozyumu ( - Mart 1, Erciyes Üniversitesi) Bildiriler
ve Tartı malar Kitabı, Ankara: Detay Yayıncılık, s.
.
İshak Keskin, “İstanbul’da Bir ehir Ar ivi Kurulması”, İmparatorluk Ba kentinden Kültür Ba kentine
İstanbul (ed. Feridun Emecen), İstanbul: Kitapevi, 1, s. 1- .
Üsküdar Belediyesi Ar iv Belgeleri Kataloğu (haz. Bilgin Aydın, Rıfat Günalan; fotoğraf İsmail Küçük),
İstanbul: Üsküdar Belediyesi, .
Sydney City Archives, http://www.cityofsydney.nsw.gov.au/learn/history/archives (1 .1. 1 ).
Municipal Archives, http://www.nyc.gov/html/records/html/archives/archives.shtml (1 . . 1 ).
City of Vancouver Archives, http://vancouver.ca/your-government/city-of-vancouver-archives.aspx,
(1 . . 1 ).
Edinburgh City Archives, http://www.edinburgh.gov.uk/info/ / access_to_information / /
edinburgh _city_archives ( . . 1 ).
Stadsarchief Amsterdam, https://stadsarchief.amsterdam.nl/english/ ( .1. 1 ).
Stadsarkivet, http://www.ssa.stockholm.se/en/ (1 . . 1 ).
1
City of Vancouver Archives, http://vancouver.ca/your-government/city-of-vancouver-archives.aspx
(1 .1. 1 ).
11
Gülgün Baydur, “Yerel Ara tırmalarda Ar ivlerin Değeri”, Türk Kütüphaneciliği, 1 / ( ), Ankara,
s.
–
.
1
Hussong, U. ( ), “Historische Forschung als Aufgabe von Kommunalarchiven”, Archive und
Forschung (Referate des . Deutschen Archivtags in Trier. Der Archivar Beiband ) Verlag Franz
Schmitt, Siegburg, s. 1 , s. 1 -1 .
1
Faruk, Bilici. “Türk ve Fransız ar ivlerin kar ıla tırmalı denemesi: Tarih ve te kilat” (yay. haz. Hamza
Kandur) Ar ivcilik Konferansları I Librairie de Péra, İstanbul, 1 , s. - .
1
Çiçek, a.g.e, s.
1
Çorum Belediyesi Kent Ar ivi, http://kentarsivi.corum.bel.tr/KentArsivi.aspx (1 . . 1); Ahmet
Piri tina Kent Ar ivi Müzesi, (APİKAM) İzmir http://www.apikam.org.tr ( . . 1 ); Balıkesir Büyük ehir Belediyesi Kent Ar ivi, http://kentarsivi.balikesir.bel.tr/ ( .1. 1 ).
1
Kayseri Ara tırma ve Uygulama Merkezi (KAYHAM) Erciyes Üniversitesi, http://kayham.erciyes.edu.
tr/ .1. 1 ; AKKENT, ( 1), Akdeniz Kent Ara tırmaları Merkezi, (AKKENT) http://www.mersin.
edu.tr/ alt. php?tip=1 &id=
(11.1. 1).
1
Keskin, s. 1.
1
İlhan Tekeli, “Tarih yazımında gündelik ya am tarihçiliğinin kavramsal çerçevesi nasıl geni letilebilir?” Zeynel Abidin Kızılyaprak (Yay. Haz.). Tarih Yazımında Yeni Yakla ımlar: Küreselle me ve
Yerelle me İstanbul: Tarih Vakfı Yurt Yayınları, , s. .
1
Davut Hut, “Ahmet Fethi Pa a (1 1-1 ) Yalısı ve Korusu, c.1, Uluslar arası Üsküdar Sempozyumu
VI. ( - Kasım ) Bildiriler, İstanbul, Üsküdar Belediyesi Kültür ve Sosyal İ leri Müdürlüğü, ,
s. 1- .
1.
Gülgün, a.g.e., s.
1
İshak Keskin,“ ehir Ar ivlerinin Kurumsal ve Toplumsal İ levleri”, Kent Hafıza Merkezleri, Kent İhtisas
Kütüphaneleri, Kent Ar ivleri ve Kent Müzeleri Sempozyumu ( - Mart 1, Erciyes Üniversitesi)
Bildiriler ve Tartı malar Kitabı, Ankara: Detay Yayıncılık, s.
.
.
411
Ü S K Ü D A R
S E M P O Z Y U M U
V I I I
Rıfat Günalan, Yerel Yönetimlerin Bilgi Toplumu Olu umundaki Rolleri: Üsküdar Belediyesi Örneği
/ The Role of of Local Governments in Establishing Information Society: The Case of Üsküdar Municipality” . Bilgi, Ekonomi ve Yönetim Kongresi, - Haziran 11, Saray-Bosna, s. 1 - 1 .
Meclis Kararı, ( ), Çorum Belediye Meclisinin, / içtima dönemi, Ekim ayı .1. Pazartesi günü saat 1 . ’da yapmı olduğu olağan toplantısına ait “Kent Ar ivi Kurulması” ve “Çorum
belediyesi Kent Ar ivi Yönergesi” konulu . madde örneği, (yayınlanmamı belge).
“Belediye Kanunu”, Kanun nu: 1 , Resmi Gazete, s. 1 1, t. 1 . .1 , http://www.khgm.gov.tr /
mevzuat /kanun /belediyekanunu.htm, Eri im Tarihi ( . . 1).
“Devlet Ar iv Hizmetleri Hakkında Yönetmelik”, Resmi Gazete, s. 1 1 , t.1 / /1
mevzuat. adalet.gov.tr/html/
.html ( .1. 1).
“Belediye Kanunu” Kanun No:
, Resmi Gazete, s.
tr/ Mevzuat Metin/1. .
- 1 .pdf (1 .11. 1 ).
, http://www.
, t. 1 . . http://www.mevzuat. gov.
Davut Hut gibi birçok ara tırmacı, ehir ar ivi koleksiyonu olmaya aday bu malzemeyi kullanırken
Üsküdar Belediyesi Tarihi Ar ivi eklinde kaynak göstermi lerdir. a.g.e., s. 1.
İshak Keskin, “Efemera Koleksiyonu Olu turmada Ar ivcinin Rolü”, Prof. Dr. Gülbün Baydur Armağanı, Özgür Külcü, Tolga Çakmak ve Nevzat Özel (ed., Hacettepe Üniversitesi Bilgi ve Belge Yönetimi
Bölümü), Ankara 1 , s. - 1.
Kaynakça
“Belediye Kanunu” Kanun No:
, Resmi Gazete, s.
, t. 1 . . http://www.mevzuat.
gov.tr/ Mevzuat Metin/1. .
- 1 .pdf (1 .11. 1 ).
“Belediye Kanunu”, Kanun nu: 1 , Resmi Gazete, s. 1 1, t. 1 . .1 , http://www.khgm.gov.
tr /mevzuat /kanun /belediyekanunu.htm, Eri im Tarihi ( . . 1).
“Devlet Ar iv Hizmetleri Hakkında Yönetmelik”, Resmi Gazete, s. 1 1 , t.1 / /1 , http://
www. mevzuat. adalet.gov.tr/html/
.html ( .1. 1).
Ahmet Piri tina Kent Ar ivi Müzesi, (APİKAM) İzmir http://www.apikam.org.tr ( . . 1 ).
Akdeniz Kent Ara tırmaları Merkezi, (AKKENT) http://www.mersin. edu.tr/ alt. php?tip=1 &id=
(11.1. 1).
Balıkesir Büyük ehir Belediyesi Kent Ar ivi, http://kentarsivi.balikesir.bel.tr/ ( .1. 1 ).
Baydur, Gülgün. “Yerel ara tırmalarda ar ivlerin değeri”, Türk Kütüphaneciliği, 1 ( ) , s.
- .
Bilici, Faruk. (1 ), “Türk ve Fransız ar ivlerin kar ıla tırmalı denemesi: Tarih ve te kilat”,
Hazma Kandur (Yay. Haz.). Ar ivcilik Konferansları I, Librairie de Péra, İstanbul, s. -1.
City of Vancouver Archives, http://vancouver.ca/your-government/city-of-vancouver-archives.
aspx, (1 . . 1 ).
City of Vancouver Archives, http://vancouver.ca/your-government/city-of-vancouver-archives.
aspx (1 .1. 1 ).
Çiçek, Niyazi.“ ehir Ar ivlerinde Sağlama Politikası”, Kent Hafıza Merkezleri, Kent İhtisas Kütüphaneleri, Kent Ar ivleri ve Kent Müzeleri Sempozyumu ( - Mart 1, Erciyes Üniversitesi) Bildiriler ve Tartı malar Kitabı, Ankara: Detay Yayıncılık,
- , s.
.
Çorum Belediyesi Kent Ar ivi, http://kentarsivi.corum.bel.tr/KentArsivi.aspx (1 . . 1).
412
B İ R
K E N T
H A F I Z A
M E R K E Z İ
M O D E L İ
Hut, Davut. “Ahmet Fethi Pa a (1 1-1 ) Yalısı ve Korusu”, c.1, Uluslar arası Üsküdar Sempozyumu VI. ( - Kasım ) Bildiriler. İstanbul, Üsküdar Belediyesi Kültür ve Sosyal İ leri
Müdürlüğü, , s. 1- .
Edinburgh City Archives, http://www.edinburgh.gov.uk/info/ / access_to_information
/ / edinburgh _city_archives ( . . 1 ).
Günalan, Rıfat. “Yerel Yönetimlerin Bilgi Toplumu Olu umundaki Rolleri: Üsküdar Belediyesi
Örneği / The Role of of Local Governments in Establishing Information Society: The Case
of Üsküdar Municipality” . Bilgi, Ekonomi ve Yönetim Kongresi, - Haziran 11, Saray-Bosna, s. 1 - 1 .
Hussong, U. ( ), “Historische Forschung als Aufgabe von Kommunalarchiven”, Archive und
Forschung (Referate des . Deutschen Archivtags in Trier. Der Archivar Beiband )
Verlag Franz Schmitt, Siegburg, s. 1 , s. 1 -1 .
Kayseri Ara tırma ve Uygulama Merkezi (KAYHAM) Erciyes Üniversitesi, http://kayham.erciyes.edu.tr/ .1. 1 ; AKKENT, ( 1).
Keskin, İshak. “Efemera Koleksiyonu Olu turmada Ar ivcinin Rolü”, Prof. Dr. Gülbün Baydur
Armağanı, Özgür Külcü, Tolga Çakmak ve Nevzat Özel, Ed., Hacettepe Üniversitesi Bilgi ve
Belge Yönetimi Bölümü, Ankara, ss. - 1-, 1 .
Keskin, İshak. “İstanbul’da Bir ehir Ar ivi Kurulması”, İmparatorluk Ba kentinden Kültür Ba kentine İstanbul, ed. Feridun Emecen, İstanbul: Kitapevi, 1, s. 1- .
Keskin, İshak. “ ehir Ar ivlerinin Kurumsal ve Toplumsal İ levleri”, Kent Hafıza Merkezleri,
Kent İhtisas Kütüphaneleri, Kent Ar ivleri ve Kent Müzeleri Sempozyumu ( - Mart 1,
Erciyes Üniversitesi) Bildiriler ve Tartı malar Kitabı, Ankara: Detay Yayıncılık, s. - .
Meclis Kararı, ( ), Çorum Belediye Meclisinin, / içtima dönemi, Ekim ayı
.1. Pazartesi günü saat 1 . ’da yapmı olduğu olağan toplantısına ait “Kent Ar ivi
Kurulması” ve “Çorum belediyesi Kent Ar ivi Yönergesi” konulu . madde örneği, (yayınlanmamı belge).
Municipal Archives, http://www.nyc.gov/html/records/html/archives/archives.shtml
(1 . . 1 ).
Stadsarchief Amsterdam, https://stadsarchief.amsterdam.nl/english/ ( .1. 1 ).
Stadsarkivet, http://www.ssa.stockholm.se/en/ (1 . . 1 ).
Sydney City Archives, http://www.cityofsydney.nsw.gov.au/learn/history/archives (1 .1. 1 ).
Tekeli, İlhan. ( ), “Tarih yazımında gündelik ya am tarihçiliğinin kavramsal çerçevesi nasıl
geni letilebilir?” Zeynel Abidin Kızılyaprak (Yay. Haz.). Tarih Yazımında Yeni Yakla ımlar:
Küreselle me ve Yerelle me İstanbul: Tarih Vakfı Yurt Yayınları, s. - .
Üsküdar Belediyesi Ar iv Belgeleri Kataloğu, Haz. Bilgin Aydın, Rıfat Günalan; fotoğraf İsmail
Küçük, İstanbul: Üsküdar Belediyesi, .
413
ÜSKÜDAR’A MÜZE GEREK,
BİR DEĞİL ON MÜZE GEREK
P R O F. D R . M E H M E T Z E K İ K U Ş O Ğ L U
Marmara Üniversitesi
Üsküdar’a niçin müze gerek konusuna geçmeden önce müsaade ederseniz “Müze
nedir” sorusuna cevap arayalım. Müze nedir?
Müze, içinde sanatımızın, daha geni manada medeniyetimizin bütün güzelliklerinin
sergilendiği bir mekândır. Ba ka tarifler de yapabiliriz. Mesela:
Müze, görsel hafızamızdır. Hafızasını yitiren insan ne ise müzesiz millet de odur.
Müzeler her türlü suçlamalara kar ı kalkandır. Ancak onların mevcudiyeti ile kendimizi savunabiliriz.
Ar ivlerde kayıtlı belgeler, görselleri ile desteklenince çok daha büyük önem ta ır.
Öyleyse müzeler, ar iv belgelerinin (eser manasında) ifre çözücüsüdür.
Kütüphanelerimizdeki kitapların da müzelere ihtiyaçları vardır.
Kütüphanelerdeki kitaplar, ar ivlerdeki belgeler, bize ancak “eskiden öyleymi , böyleymi ” fikrini verirken müzeler, ar ivlerin ve kütüphanelerin görsel vesikalarıdır.
Müzeleri anlatmak için daha birçok tarif yapabilirim. Ancak imdilik fazlasına lüzum
görmüyorum.
Bana sorarsanız her ar ivin, özellikle her kütüphanenin bulunduğu mekânların yanında mutlak bir müze olması gerekir. Diğer yandan, “Bizde her ey bulunur derde
devadan gayrı” mantığı ile kütüphane ve müze kurma fikrinden de vazgeçmeliyiz.
Demem o ki, konulu kütüphaneler, konulu ar ivler, konulu müzeler kurmamız çok
daha doğru olur.
Mesela dünyanın en önemli üç mutfağından birinin Türk mutfağı olduğu bilinir. O
yemeklerin neler olduğunu, nasıl pi irildiğini anlatan kitaplar azımsanmayacak kadar
415
¬ Foto: Çetin Canbazoğlu
Ü S K Ü D A R
S E M P O Z Y U M U
V I I I
çoktur. Hatta bazen urada burada eskiden pi irilmi yemek çe itlerini yazan kitap ve
evraka halen rastlanmaktadır.
Ancak Selçukludan Osmanlıya, büyük kısmı da Cumhuriyete aktarılmı olan ve her gün
büyük beğenilerle yediğim bu yemeklerin hangi kaplarda pi irildiğini ve sunulduğunu
bilmiyoruz. Topkapı Sarayı Mutfağında bile mahdut sayıda e ya var ve ancak onlar da
hem son dönem hem de Çin porselenlerinden ibarettir.
Bizim mutfağımızın evanesi bakırdır ve az da olsa bronzdur. Bakır e yaya Anadolu’da
“ölmezoğlu” derlerdi. Bakır, zaman zaman kalaylanır ve yüzlerce yıl kullanılırdı. Ancak
bakırın ba ına gelenler hiçbir eyin ba ına gelmedi ve adeta sonunu getirdik. (Onu
ba ka bir konu ba lığı yaparız ilerde.)
Anadolu’daki etnografya müzelerinin tamamına yakınında elle tutulacak sanat değeri
bulunan hiçbir eser yok gibi ve bugün bir Türk Mutfağı müzesi kurmaya kalksak, ben
ve bir iki arkada ım eser vermesek, anlı Selçuk ve Osmanlı mutfağı kurulamaz. Neden
kuramayız sorusunun da cevabı çok acıklı. Bugün dahi bu eserlerin büyük bir kısmı,
dün Fransa’ya götürülürken bugün Amerika’ya ta ınmakta. Orada bulunan Ermeniler,
Osmanlı mutfak e yalarından bir Ermeni Mutfağı Müzesi kurmak için yıllardır çalııyorlar. Osmanlı azınlıklarının; Rumların, Ermenilerin, Yahudilerin ve diğerlerinin
yerel mutfak müzeleri kurmalarına kar ı değilim. Ancak devletin adı Selçuklu’dur,
Osmanlı’dır ve mutfağın adı da bunlar olmalıdır. Yöresel mutfaklar da kurulur ve de
kurulmalıdır. Ancak bizim böyle bir dü üncemiz bile yok.
Tekrar ba a dönecek olur isek, yalnız yazılı eser okumak yetmez diyorum. Sizlere
Osmanlı mühürlerini, ibriklerini, kemer tokalarını, padi ah kaftanlarını, kuma larını,
Selçuklu halılarını anlatabilirim, hatta yazıma o eserlerin fotoğraflarını da koyarım.
Ancak ısrarla diyorum ki eseri bir müzede görmek gerek.
Bir soru: Kaçınız Saltuklu, Artuklu, Dani mend, Zengi, Atabek ve diğer Selçuklu uç
beylerinin resimli paralarını gördünüz? Bakınız, bunlar Müslüman idiler. Onların
bütün madeni paraları resimliydi. Anadolu Selçuklu Sultanı Kılıç Aslan’ın da resimli
416
Ü s k ü d a r ’ a
M ü z e
G e r e k ,
B i r
D e ğ i l
O n
M ü z e
G e r e k
parası vardı, hem de at üstünde. Tabi ki u andaki konumuz “İslam’da resim yasağı var
mı yok mu?” yu tartı mak değil. Topkapı Sarayı Müzesi’ndeki Kutsal Emanetleri görmeyen kimselere, onları ciltlerle anlatsanız ne kadarını anlarlar? Osmanlı Okçuluğunu
bilmeyene, “zihgir”i, “kiri ”i, “kubur”u, “temren”i, “ok yelesi”ni, “sadak”ı, “puta”yı yazı
ile nasıl anlatırsınız? Siz anlatırsınız da okuyan ne kadarını anlar?
Sözü uzatmayayım. Müzesiz kütüphane, vücudunun yarısı felçli, bir gözü de kör bir
insan gibidir.
Satır arası olarak, Paris’te
müze var, İstanbul’da
. Acı, acı…
Gelelim Üsküdar’a:
Tartı mayı sevmem, i imi, mesleğimi severim. Teklifim:
417
Ü S K Ü D A R
S E M P O Z Y U M U
V I I I
Üsküdar’a On Müze
ϣ. Karacaahmed Sultan’da bir mezarlık adası bo altılarak, güzel, yazılı ta lardan (nakl-i
kubur kaydıyla) açık ve kapalı mekânlı “Mezar Ta ları Müzesi”
Ϥ. Hat Sanatları Müzesi
a. Osmanlı Hattatları
b. Cumhuriyet Hattatları
ϥ. Ebru Sanatları Müzesi
a. Osmanlı Ebrucuları
a. Cumhuriyet Ebrucuları
Ϧ. Ya ayan Osmanlı Mutfağı Evanesi Müzesi
a. Yemekler, eskiler örnek alınarak yapılan kaplarda pi irilecek, sunulacak
b. Eskileri yemek salonunda, vitrinlerde sergilenecek
c. İsteyenler, yemek yedikleri kapları da satın alabilecekler
ϧ. Osmanlı Kahve Kültürü Müzesi (Osmanlı Mutfak Evanesi Müzesi gibi)
Ϩ. Ya ayan Osmanlı Musikisi Müzesi
ϩ. Üsküdar Me hurları Müzesi (Tek çatı altında)
Ϫ. Su Kültürü Müzesi
418
Ü s k ü d a r ’ a
M ü z e
G e r e k ,
B i r
D e ğ i l
O n
M ü z e
G e r e k
ϫ. Osmanlı Kuyumculuğu Müzesi
ϣϢ. Mehmet Zeki Ku oğlu Eserleri Müzesi
Ben müze dediğimde herkesin aklına Topkapı Sarayı, Sadberk Hanım ve Sabancı
müzeleri geliyor ve biz nasıl öyle müze kurarız diye vazgeçiliyor.
Hayır, onlar dünyanın sayılı müzeleri. Benim teklif ettiğim müzeler - metrekarelik kapalı alanlı, butik, kimlikli, ayrıcalıklı ve her objesinin bir mesajı olduğu müzelerdir.
Türk Kahve Kültürü Müzesi gibi.
Sanat, Allah’ın kullarına lütfettiği ortak dilin adıdır. Bu dili anlamıyorsanız, konu amıyorsanız, meyveniz tatsız, yemeğiniz tuzsuz olur.
Sanat, insanı saran atmosferdir. Fark edemeyiz ama o kirlenince her eyi fark ederiz.
O, koruyucu hekimliktir.
Müze ziyaretleri dünde ya amak değildir. Neyi yanlı yaptığımız anlama mekânlarıdır.
419
DEĞERLENDİRME
İskender Pala
Çiçek Derman
Mehmet İpşirli
Alparslan Açıkgenç
Tufan Buzpınar
Ahmet Emre Bilgili
Vehbi Dinçerler
DEĞERLENDİRME
İSKENDER PALA
(Oturum Ba kanı)
Sayın bakanım,
Sayın belediye ba kanım,
Değerli ilim adamları,
Saygıdeğer misafirler,
Aziz Üsküdarlılar
Emeği geçenlere çok te ekkür ediyoruz. İlmî münaka alar ve müzakerelerle dolu zamanları bize ya atan ve bunun organizasyonunda görev alan herkese te ekkür ediyoruz. Onlar çalı tılar ki biz bir eyler söyleyebildik. Buradaki hocalarımız, dinledikleri tebliğlerden
yola çıkarak size bu iki gün boyunca neler olduğunu değerlendirmeye çalı acaklar.
Öncelikle ben gördüğüm birkaç hususu zikretmek istiyorum kabul buyururlarsa: Üsküdar kültür ehri diyoruz. Sloganımız böyle. Böyle tanınmak istiyoruz. Sekiz defadır bu
sempozyum yapılıyorsa bütün bunların sonuçlarının hayata yansıması ve yansıtılması
da gerekir. Güzel tebliğler dinledim. Mesela bugün Üsküdar Sarayı’nın nerede olduğunu
bilen pek az Üsküdarlı var. Üsküdar’daki tekkelerle ilgili çok güzel tebliğler dinledim.
Kimisinin yerinde bugün apartman var... Mimari eserler, ki iler, sanatçılar, yazarlar,
burada ya anmı hadiseler, bunların ortaya çıkardığı eserler... Daha uradaki resimlerden itibaren, mesela “ u sokakta eskiden insanlar yürürdü”, “bu binada falanca ya amı tı” gibi tanıtım levhalarıyla... Tüm bunların, bu sempozyumların bir ki i tarafından
423
Ü S K Ü D A R
S E M P O Z Y U M U
V I I I
taratılmasını ve tanıtım levhalarıyla “bu binanın yerinde eskiden u vardı...” gibi bu sekiz
cilt, sekiz sempozyumun bildirilerini ayrı ayrı tarayıp da bugüne yansıtmazsak bunların
sonuçlarını hayatımızda göremeyiz. Benim teklifim, buradan çıkardığım sonuç bu.
Benim u söyleyeceğimi muhtemelen pek çoğunuz hatırlayacaktır. Yahut bilenler vardır. Ancak net bir kaynak gösteremeyeceğim... Muhtemelen Turgut Cansever’den dinlemi tim:
18. yüzyılın sonlarına doğru, Üsküdar’da Mihrimah Sultan Külliyesi’nin yamaçlarında,
yani Sultan Tepesi’nde mimari yapıların bir özelliği ve bu özelliğe uygun yapılması
kanun haline getirilmi . İstanbul’un herhangi bir yerinde bir pencere boyu diyelim ki
120 x 90 ise Sultan Tekkesi yamaçlarında pencere boyu 90 x 60 yani üçte iki oranında
küçük yapılacak ekilde...
Kapılar ona göre, binalar ona göre, her eyi üçte iki oranında küçük yaptığınızda; sözgelimi Sirkeci’den sandala binip Üsküdar’a gelen bir deniz yolcusu yahut vapurla gelen
birinin – o dönemde yoktu gerçi, yandan çarklılar vardı- her yerde bir pencere boyunu
120 x 90 görmeye alı kın gözleri oradan gelirken aynı algıyı Üsküdar’a bakınca da göreceği için onun önündeki Mihrimah Külliyesi birdenbire üçte iki oranında büyüyüveriyor. Mimari bir algı olacak ekilde, bu kadar estetik değerlere sahip bir kasabadayız.
Bir semtteyiz. Bu güzellikleri insanlara yansıtmadığımız takdirde, burada ya ayanlara
Üsküdar’ın bir kültür ehri olduğunu gösteremediğimiz takdirde, bu sempozyumların
da birer cilt olarak kütüphane raflarında durmaktan öte, bilimsel alandaki i leri kültürel alana yansımazsa bana göre fazla bir ba arı elde etmi olmayız diye dü ünüyorum.
Bir saat içerisinde siz değerli hazırûndan da birkaç söz almak istiyoruz. Sözü sırasıyla
hocalarıma ve salondaki bazı misafirlerimize vereceğim.
ÇİÇEK DERMAN
Sayın Bakanım,
Değerli Ba kanım,Üsküdar’ı seven misafirlerimiz,
Her eyin bir sonu var, sempozyumun da sonuna geldik. Onu durdurmak mümkün
değil, mühim olan güzel sonlandırmak. Ben buna inanıyorum ki 8. Uluslararası Üsküdar Sempozyumu hakikaten tebliğleriyle, katılımcılarıyla, konuklarıyla çok güzel bir
sempozyum oldu. İn aallah diğer belediyelere de örnek olur.
Ben sözlerime merhum Belediye Ba kanımız Mehmet Çakır’ı rahmetle anarak ba lamak istiyorum. Çünkü bu sekiz sempozyumun altısında görev aldık ve hep Mehmet
Çakır Bey’le birlikteydik. Hilmi Türkmen de bizlerleydi. O günleri yâd ettim, hatırladım
ve tekrar rahmet dilemek istiyorum.
424
D e ğ e r l e n d i r m e
Sempozyumlar sekizinciye ula ırken zaman içinde büyük bir geli me ve zenginle me
gösterdi. En büyük sebep, her sempozyum sonrası yapılan değerlendirmelerle “Daha
iyisini nasıl yaparız? Bir sonrakini daha mükemmel nasıl hazırlayabiliriz?” dü üncesinde olmamızdı. Hem tebliğ sunanlar hem takip edenler bize bu sempozyumun ne
kadar büyük bir alâkayla kar ılandığının ve bu artı ın, zenginle menin de in aallah
devam edeceğinin bir i aretidir. Ben de böyle bir sempozyum ekibinde yer almaktan
büyük mutluluk duyuyorum.
Değerlendirme deyince artısıyla eksisiyle konu mak gerekiyor. Eksi aradım, bir eyler
söylemek istedim. İlk aklıma gelen, tebliğ sahiplerinin verilen zamana riayet etmemeleri oldu. Çünkü oturum ba kanlığında da takip ettiğim sempozyumlarda da bir
ba kanın konu an ki inin sözünü kesmesi çok zor oluyor ve bunu istemeden yapıyor.
İstemeden yaptığına eminim. Ancak saat tutarak bu önlenebilir. Konu ba lıkları ana
hatlarıyla tebliğ edilmeli, ayrıntıya girilmemelidir. Çünkü tebliğler sunulurken, basımdan evvel yapılan hataların görülmesi, ilaveler ve düzeltmeler açısından çok önemli.
Bunlar basımdan sonra yapılırsa hiçbir kıymeti yok. Onun için ana hatlarıyla belirtip
zamana uymak çok mühimdir.
İkincisi de –talebin çokluğundan buna ba vuruldu- tebliğlerin üç ayrı salonda verilmesidir. Dinlemek istediğimiz pek çok tebliği dinleyemedik. Ama buna çare yok, bir
hafta ayıramayız. Mecburuz.
Gerek hazırlık safhasında gerek sempozyum süresince, Ba kanımız Hilmi Türkmen bizimle oldu. Rahat çalı abilmemiz için imkanları seferber etti. Ba ta kendileri olmak üzere, Sempozyum Koordinatörümüz Co kun Yılmaz Bey’e, Bilim Kurulu’ndaki arkada larıma ve Düzenleme Kurulu’na bilhassa tebrik ve te ekkürlerimi bildirmek istiyorum.
Düzenleme Kurulu hakikaten çok yoruldu. Buna yakinen ahit oldum. Ama böyle bir
sonuç onları bahtiyar etmi tir. Belediye çalı anları da her zaman güler yüzüyle bizlere
yardımcı olup canla ba la çalı tılar. Ayrıca ula tırma ekibini de tebrik ediyorum, onlara
te ekkür ediyorum. Bu sempozyumun daha güzel devam ederek diğer belediyelere
örnek olmasını gönülden arzu ediyorum.
MEHMET İP İRLİ
Çok kıymetli Üsküdar severler,
Üsküdar â ıkları,
Sempozyumumuz biraz önce hocamın da belirttiği gibi ba arılı geçti. Çok iyi bir hazırlık yapıldı. Belediye bu konuda çok itina gösterdi. Komiteler çalı tı ve düzgün bir sempozyumu size ula tırdık. Belediye ba kanımıza, sempozyum koordinatörümüz Co kun
425
Ü S K Ü D A R
S E M P O Z Y U M U
V I I I
Yılmaz’a -hakikaten onun çok emeği geçiyor ve uzun süredir de büyük bir ba arıyla bu
hizmeti sürdürüyor-, Bilim Kurulu’na, Düzenleme Kurulu’na, Belediye çalı anlarına
çok te ekkür ediyorum.
Sanıyorum be inci sempozyumdaydı, yine böyle bir kapanı konu masında “artık be
tane yapıldı konular bundan sonra azalır” gibi bir kanaat olu mu tu. O zaman ben
dedim ki “değil be incisi, on be incisi ve yirmi be incisi yapılsa Üsküdar’ın hazineleri
bitmez” demi tim. Bunu söylerken de ondan birkaç gün önce çok değerli bir Batılı
meslekta ımız, İSAM’a gelmi ti. Sık sık gelir, biz Balkan ehirlerini ansiklopedi maddesi olarak kendisine yazdırırdık. Camilere, medreselere kendi evi, kendi mirası gibi
sahip çıkan bir zattı. Bana dedi ki “Senden bir ricam olacak, Atik Valide Külliyesi’ne
beni götürebilir misin? Orada bir sütunla ilgili bir tespitte bulunacağım.” Memnuniyetle dedim. Oraya vardığımızda öğle ezanı okunuyordu. Edepli bir ekilde bir kö eye
oturdu. Biz namazı kıldık. Ondan sonra oradaki ilgili sütunu göstererek dedi ki; “Bu
sütun çok önemli. Bununla ilgili Sultan 3. Murat’ın bir hükmü var.” Namazdan sonra
emin olun bir tebliğ verdi. Demek ki bu Üsküdar’ın bir sütunu dahi bir tebliğ konusu
olacak kadar zengin. Dolayısıyla bu sempozyumlar 15. veya 25. kez de yapılsa bir tekrar
durumu olmaz. Zaten gerekli tedbirler alınıyor; önceden verilen tebliğler duyuruluyor.
Gelen müracaatlar heyetler tarafından dikkatlice inceleniyor, yetersiz bulunanlar, tekrara girenler buraya gelmeden eleniyor. Üsküdar büyük bir zenginliğe sahip, Cenab-ı
Hakk’ın bir lütfu bize. Hem imdi moda olduğu için belediyelerimiz hemen her hafta
e-mail gönderiyorlar “Sempozyum yapıyoruz” diye. Oralarda insan konu bulmakta sıkıntı çekiyor. Üsküdar bu mânâda müstesna bir konuma sahip.
Bir diğer güzellik de bu sempozum silsilesinin bir bayrak yarı ı gibi devam ediyor olmasıdır. Sekizincisi gerçekle ti. İlk iki sempozyum değerli Ba kanımız Yılmaz Bayat
tarafından yapılmı tı. Ondan sonra merhum Mehmet Çakır devraldı ve gerçekten çok
büyük önem vererek aralıksız dört sempozyum gerçekle tirdi. Üsküdar’a çok güzel hizmetler yaptı. Allah rahmet eylesin. imdiki ba kanımız da onun yardımcısı durumundaydı. Gayet rahat bir ekilde yapıldı. Sonra Mustafa Bey geldi onun döneminde de
bir sempozyum yapıldı. imdi Hilmi Türkmen ba kanımız geldi ve bu geleneği devam
ettiriyor. Hiçbir aksama, hiçbir alınma olmaksızın, gayet rahat bir ekilde, bir bayrak
devir teslimi gibi yürütülüyor. Böyle olduğu müddetçe, iyi hazırlanıldığı sürece bu sempozyumlardan büyük faydalar sağlanacaktır.
Aksaklıklar da olmuyor değil, onlara da temas ediliyor. Onlar da her seferinde dikkate
alınarak yönetilecektir. Daha iyi hale getirilecektir. Bu tebliğlerin herkesin ula abileceği
ekilde internete konulması, kitapların gayet cömertçe isteyenlere verilmesi güzel eylerdir. İn aallah bu sempozyumlar bu ekilde devam eder. Üsküdar da bu mânâda bir
örnek olur. Eyüp’te ba lamı tı bu çalı malar ancak onların nefesi biraz erken kesildi.
Üsküdar -Allah nazardan saklasın- ba ını aldı gidiyor. Hepinize çok te ekkür ederim.
426
D e ğ e r l e n d i r m e
ALPARSLAN AÇIKGENÇ
Ben de sempozyumun biraz daha tarih felsefesi açısından önemine dair bir iki not
aldım. Zaman kaybetmemek için onları hızlı bir ekilde okuyacağım:
Tarih geçmi te olup bitenleri maziden günümüze aktaran hikayelerden ibaret değildir.
Daha çarpıcı bir ekilde söyleyecek olursak “hikaye tarih değildir”. Tarihte anlatılanların ba ka bir mânâsının olması gerekir. Hikayeler anlamsızdır demek istemiyorum.
Edebî eserler olarak hikayeler çok anlamlıdır. Ancak tarih olanları bir anlayı çerçevesine yerle tirir, güvenilirliği sağlar ve bir yöntemle ifade eder. Bu ekilde tarih bir bilim,
disiplin olma özelliğine kavu mu tur. Tarihten nakledilenler o olayların devamında
kendini gören ki ilerin kimliğinin olu masına ve teferruatla ıp geli mesine yol açar.
Bilindiği gibi bir insanın kimliği sadece anne baba ve akraba-i taallukatının ilgisinden
ibaret değildir. Yani bilinmelerinden ibaret değildir.
İnsan, bu biyolojik diyebileceğimiz mezhebi kimliği, kültür ve medeniyet kimliğiyle
teferruatlı bir yapıya sahiptir. Bu gelenekselle en Üsküdar sempozyumu bize bunu göstermi tir. Bu açıdan ben de çok memnun oldum. Diğer bir eyi dile getirmek gerekirse
ehir kimliği mensup olduğu medeniyetin aynasıdır. Bir bildiride Zeki Ku oğlu hocamızın bir teklifi geldi. O teklif çerçevesinde bir eyler daha söylemek isterim. Müzeler
medeniyetlerin inceliklerini ve sanat zevkini yansıtırlar, onların ailesidirler. Bu yönde
bazı müze teklifleri gelmi ti yayınlanırsa onları hayata geçirme açısından önemli bir
katkıya imza atmı oluruz.
Tarih sadece bu kimliği olu turmada etkin olması açısından önemli değildir. Sadece bu
açıdan bakarsak tarihi geçmi e hapsetmi oluruz. Geleceğe yönelik ayrıca bir özelliği
vardır. Geleceğe yönelik bizim yapacağımız planlamada bize ayrıca ı ık tutacaktır. Bir
benzetmeyle bunu ifade etmek istersek: Bir atlet, uzun atlamacı atlamaya çalı ırken ne
kadar çok geriye giderse o kadar hız alır ve ileri doğru o kadar sıçrayabilir, atlayabilir.
Tarihin böyle bir özelliği var. Yani biz ayet önümüzdeki be yıl için bir planlama yapacak olursak, belki 50 yıl geriye gitmemiz gerekir. Ancak 50 yıl sonrası için plan yapıyorsak
belki 500 yıl öncesine gitmemiz gerekir ki ona göre daha sağlıklı bir planlama yapalım.
İskender Hocam da açılı konu masında belirttiler; bu sempozyumda dile getirilen
tekliflerin hayata geçirilmesi de önemli. Fakat bunu olduğu gibi belediyemize yüklemek haksızlık olur. Bizim de aynı sorumluluğu payla ıp destek olmamız lazım. Herkesin gücü yettiği nispette buna katkıda bulunması gerekir. Zaten bu sempozyuma
olan ilgi ve katılım da in aallah böyle bir katkının olacağını gösteriyor. Bu açıdan ben
yine Sayın Ba kanımızın ahsında bu sempozyumu düzenleyenleri tebrik ediyorum.
İn aallah Mehmet hocamın dediği gibi 9, 10 ve 15.si bir gelenek eklinde devam ederek
gelecektir. Emeği geçenlere de aynı ekilde Co kun Yılmaz Hocamın ahsında herkese
te ekkürlerimi sunmak istiyorum.
427
Ü S K Ü D A R
S E M P O Z Y U M U
V I I I
TUFAN BUZPINAR
Sayın Bakanı, Ba kanı ve hazirunu saygıyla selamlıyorum.
Öncelikle ben de sempozyumun bu ehrin tarihi ve kültürel hafızası, envanterinin çıkarılması anlamında mutlaka devam etmesi gerektiğini dü ünenlerdenim. İlk sempozyumların da organizasyonunda görev almı bir karde iniz olarak, o zamanki tartı maları hatırlıyorum. Biri, ikiyi yapıp sonra nereden konu bulacağız denmi ti. Bir canlı
misal vereyim, Be ir Ayvazoğlu hocamıza arkada larımız emrivaki yapmı lar. Burhan
Felek üzerine bir tebliğ sundu dün. Ben dinlerken öyle dü ündüm: Burhan Felek’in
“Hayal Belde Üsküdar” adlı kitabından onlarca tebliğ konusu çıkıyor. Yani Be ir Bey
bir kısmını anlattı ama Be ir Bey’in orada sıraladığı konular, önemli isimler... Ben kendi adıma bazı notlar bile aldım, benim ilgi alanım, Arap topraklarında görev yapmı
önemli devlet adamlarından Üsküdar’da ya ayanların ismi geçince... Gerçekten bu
ehrin envanteri çıkıyor.
İskender Bey aracılığıyla 2005’te Londra’da Byzantinist kongresine katıldım. 900 küsur
Byzantinist gelmi ti ve 1920’lerden bu yana her be yılda bir bir araya geliyorlar. Yapmak istedikleri her önemli i , Bizans’a dair en küçük malzemeyi dahi kayda alıp tarihe
geçirmekti. Yani onun üzerine bir makale, tebliğ, bir çalı ma yaptırarak fiziksel olarak
yok olsa bile hafızalarda yer almasını sağlıyorlardı. Bence bu bizim için de çok önemli.
Zaten tarihi tahrip edilmi bir toplumuz. Hafızamız zayıflamı . Hiç olmazsa var olanı
bu sempozyumlarda bu ilmî çalı malarla kayda geçirelim, gelecek nesillere aktarmı
olalım.
İkincisi sürdürülebilirlik çok önemli. Bir ara kesinti oldu malum, ama çok ükür Hilmi
Bey gelir gelmez bu fetret devrini sona erdirdiğini göstermi oldu. İn allah bu devam
etsin ki toplumun, Üsküdar’ın kılcal damarlarına inelim. Daha biz geni konular konu uyoruz. Her bir sokağın hikayesi vardır belki ama bilmiyoruz henüz. Dün Ali Birinci’den öğrendim. Benim çok ilgilendiğim Selim Faris Üsküdar’da ya ıyormu . Selim
Faris çok önemli bir isim, üzerine çalı malar yapıyoruz ama Üsküdarlı olduğunu emin
olun dün öğrendim, yıllardan beri de bu i lerle uğra ıyoruz. Yani yapacağımız, öğreneceğimiz çok ey var.
Ba kanımıza yönelik, Türk kültürünü ve ilmini önemseyen insanlar adına bir iki istirhamım olacak. Üsküdar hakikaten kültürel değerleri yoğun bir ehir. Ama hakkıyla
bir kütüphanesi yok. Yani İSAM Kütüphanesi ara tırmacıların ihtiyaçlarını kar ılıyor.
Gençlerimizin, emeklilerimizin ya da genel okuyucuların, ev hanımlarının, kı ın sıcak,
yazın serin bir ortamda okumak istediklerini bulabilecekleri veya kitap ödünç almak
için, okuyup tekrar iade etmek üzere müracaat edebilecekleri bir kütüphane yok. Mesleki kütüphaneler hariç genel olarak gidebileceğimiz bir kütüphanemiz yok. Mimarisi
Üsküdar’a yakı ır, birkaç katlı, içinde bütün genel referans kitaplarının, tarih, kültür,
428
D e ğ e r l e n d i r m e
edebiyat kitaplarının olduğu ve insanların huzur içerisinde sadece okumak için değil,
gençlerimizin ders çalı mak için de kullanabileceği bir kütüphaneye ihtiyaç var. Neden
böyle bir kütüphane bu ehirde kurulup da örnek olmasın?
Ve müze... Ben de katılıyorum. Bu ekilde o kadar çok malzeme var ki... Müzelerin
katkısını anlatmaya gerek yok. Bu insanlık hafızasıdır. Zannediyorum modernizmin
etkisiyle her ey modern zamanlarda ortaya çıktı; karyolasından süs e yalarına kadar.
Ancak birkaç müzeye gidince görüyoruz ki bunu insanlık çok öncelerden ke fetmi .
Bu ehir gerçekten çok güzel müzelere layık bir ehir. Sayın ba kan, in aallah sizin
döneminizde bu güzelliklere kavu ursak o da bizim için mutluluk olur.
Organizasyonun çok oturumlu olmasını ben ahsen doğru bulmuyorum ama arkada lar haklı olarak “ne bulursak ula tıralım, dinleyelim, kayda geçirelim” diyor. uuraltında bir korku var; yarın bunu tekrarlayamazsak bu fırsat kaçar gibi. Bu korkularımızdan
sıyrılacak bir gelenek, bir sürdürülebilirlik olu turalım ki “Evet bu her yıl devam eder,
bunu kimse durdurmaya te ebbüs etmez.” densin. Öyle bir algı olu turalım in allah.
Emeği geçenlere ba ta Sayın Ba kanımız olmak üzere, Co kun Bey’in de ahsında günlük ko u turmaları gerçekle tiren arkada lara bu güzel kültürel ve ilmî ziyafet için çok
te ekkür ediyorum. İn allah daha iyileri gerçekle ir diyorum. Bir dahakinde bulu mak
üzere hepinize selam ve saygılarımı sunuyorum.
AHMET EMRE BİLGİLİ
Sayın Bakanım, ba kanım,
Değerli misafirler…
Hepinizi sevgi ve saygıyla selamlıyorum. Açılı ıyla birlikte 3 gündür bilimsel büyük
bir etkinlik gerçekle tiriyoruz. Ba kanımızın nezdinde emeği geçen herkese te ekkür
ediyoruz.
Ben bazı notlar almı tım, onların bir kısmına örneğin Çiçek Hoca vurgu yaptı “bir oturum nasıl yönetilir?” konusuna. Zamana riayet ederek, hem oturum ba kanı hem konu macı dikkat etmeli. Biliyorsunuz reklamcılıkta metin yazarlığı diye bir ey vardır,
metin yazarlığının en önemli zorluğu kısa metin yazmaktır. Uzun metin kolaydır ama
kısa yazmak zordur. Bu i in görünmeyen kahramanları vardır. 2003 yılında Üsküdar
sempozyumu ba ladı. O zaman sanıyorum Kemal Kahraman burada, ba kan Yılmaz
Bayat’ın özel kalem müdürüydü. Bir de Celil Güngör diye bir arkada ımız vardı imdi
Milli Eğitim Bakanlığı’nda genel müdür. O da belediyede çalı ıyordu. Üçümüz kafa
kafaya verdik ba kana bir ey önerelim diye gittik Üsküdar sempozyumunu önerdik
sağ olsun Yılmaz Bayat ba kan da bize güvenerek hadi yapın dedi. Biz de belediyenin
imkanlarıyla onu iki sene arka arkaya aksatmadan yaptık. Ve o geleneği ba latmı
429
Ü S K Ü D A R
S E M P O Z Y U M U
V I I I
olduk. Sağ olsun ondan sonra gelen ba kanlarımız, özellikle Mehmet Çakır da bu geleneği devam ettirdiler. Ve ciddi bir bilim ehir, akademik ehir geleneği ortaya çıktı.
Hilmi ba kanımız da zaten uzun yıllardır belediyede çalı tığı için bu i in ruhunu da
felsefesini de bildiği için, bu sene gerçekten kusursuz bir organizasyon oldu. Bizden sonra Zekeriya Kur un hocam da bu i e el attı, o da öncesinde Co kun Yılmaz
bey karde imin yaptığı vazifeyi yaptı. Ben de iki sene koordinasyon yaptım. Ve güzel
günlere geldik. imdi biliyoruz ki Üsküdar sempozyumları sadece akademik etkinlik
değil bir ehir etkinliği. Akademik tarafı da olan bir ehir etkinliği. Ben buna “Üsküdar ûrâsı” lafını kullanıyorum. Gerçekten Üsküdar ile ilgili kültürel boyutta birçok
konuyu burada müzakere ediyoruz ve karara varıyoruz. Üsküdar’ı asla ilçe sınırları
içine hapsetmiyoruz. Üsküdar Anadolu’dur diyoruz. Anadolu kimliğini Üsküdar’da
özel hale getiriyoruz. Bu da Üsküdar’ın sınırlarını geni leten bir yakla ım oluyor. Bu
sempozyumun bundan önceki oturumunda neredeyse Karacaahmet oturumu gibi
bir oturum oldu. Ben de büyük kısmını izledim. Orada dikkatimizi çeken konu: Biliyorsunuz Karacaahmet Türbesi Üsküdar’da. Türbe de Kültür ve Turizm Bakanlığına
bağlı. Türbeler Müzesi müdürümüz Mustafa Küçüka çı da burada. Türbeler Derneği
Ba kanıyım aynı zamanda. Üsküdar’da bu bir sorun haline geldi. Oturum ba kanı hocamız dedi ki cemevi buraya yapılmadan önce burayı İstanbul’daki çok sayıda insan
ziyaret ediyordu. Böyle bir hatırasını nakletti. Cemevi buraya yapıldıktan sonra diğer
kesim tamamen ili kisini kesti. Karacaahmet’i hiç ziyaret etmiyorlar, sadece belli bir
kesime kaldı Karacaahmet Türbesi. Devlet olarak Kültür ve Turizm Bakanlığı olarak
biz de elimizi eteğimizi çekmi iz. Halbuki Karacaahmet Türbesi ve Bekta i geleneği
bizi birle tiren bir unsur haline gelmesi lazım. Ama bugün bu süreçte, bizi ayrı tıran
bir unsur oldu. Bizim tekrar fabrika ayarlarına dönmemiz gerektiğini dü ünüyorum.
Bir uzla ma ve barı sağlayacaksak bu konuda, Karacaahmet de bir simgedir, burada
dile getirmi olalım.
İkinci bir husus; Üsküdar’ın bir kültür merkezi haline gelmesi lazım. Ben bir Üsküdarlı
olarak Kadıköy’ün bir kültür merkezi, kitap aranan bir yer haline gelmesinden rahatsızım. Kadıköy’ün bu i levinden memnunum ancak Üsküdar’a da kültür merkezi olmak
yakı ır. Bu da Üsküdar’ın meydanından ba lar. Elbette ba ka alanlarda devam eder
ancak ba langıç meydandır. Biz Üsküdar’ın meydanını kitapların, sahafların, kültür
insanlarının bulu tuğu bir alan haline getirmek zorundayız. Bunun için özel bir çalı tay yapılmasını öneriyorum, sadece bu amaca yönelik.
Son husus: Ben sağlam bir Üsküdarlıyım. Tevafuken geldim ama Allah ayırmasın diyorum. Üsküdar ismine de çok hassasiyet gösteriyorum. Bunu uzun uzun dü ündüm
acaba bu oturumda söylesem mi diye. Ancak biraz önce çay faslında bir tarafta Mehmet İp irli hocam bir tarafta da Alparslan hocam vardı. Onlarla küçük bir isti are yapıp, onlardan cesaret alarak söylüyorum: Üsküdar ismi İstanbul’da, İstanbul ismine
430
D e ğ e r l e n d i r m e
ihtiyaç duymayan tek isim. Hangi ismi anarsanız anın, eğer onu küresel bir marka
haline getirmek istiyorsanız yanına mutlaka İstanbul ismini koymak zorundasınız.
Bugün bizim bütün üniversitelerimize bakın, hepsi İstanbul ismini kullanır. Çünkü
buna ihtiyaç var. İstanbul ismine ihtiyaç duymayan tek isim Üsküdar’dır. Ve Üsküdar
deyince benim aklıma ehir geliyor, kültür geliyor, mimari geliyor, sosyal bilimler
geliyor, eğitim geliyor... Üsküdar deyince benim aklıma psikiyatri gelmiyor. Nereye
bağlayacağımı tahmin edersiniz. Teması psikiyatri olan, i e psikiyatri ile ba layan bir
üniversitenin Üsküdar ismini almasından rahatsızım. Bir Üsküdarlı olarak, resmi unvanımı karı tırmıyorum. Ciddi bir gerekçe yaparak, bunu YÖK’e dilekçeyle arz edeceğim. YÖK Ba kanımız Yekta Hoca’ya da bir zamanlar bu fikrimi söylemi tim. Sözlerim
bundan ibaret sevgili Ba kanım. Emeği geçenlere tekrar gönlümüzden te ekkür ediyoruz. Bu i lerin devamını diliyoruz. Burası bir Üsküdar ûrâsı olarak devam ediyor.
Biz de üzerimize dü eni severek yapıyoruz, yapacağız. Sözlerimi bitirirken, Belediye
ba kanımız Hilmi Türkmen beye, koordinatörümüz Co kun Yılmaz’a ve emeği geçen
herkese te ekkürlerimi, siz değerli dinleyenlerimize, kıymetli misafirlerimize de selam ve saygılarımı sunuyorum.
İSKENDER PALA
Değerli hazirun,
Bu kadar tebliğin zihinlerimizde bir kar ılığı olmalı. Olacaktır da. Aramızda Milli Eğitim eski bakanlarımızdan sayın Vehbi Dinçerler Bey var. Ben sözü kendilerine vermek
istiyorum.
VEHBİ DİNÇERLER
Çok değerli belediye ba kanımızın ahsında hem idareyi hem de diğer yönetimlerin
tümünü saygıyla selamlıyorum. İlaveten, tebliğ veren, ilim çalı maları yapan tüm değerli katılımcılara, temsilcilere de İskender Bey’in ahsında saygılarımı arz ediyorum.
İlk sözüm u olsun:
Üsküdarlı olasım geliyor. Kendi kendime; acaba Antep’ten, ba ka yerden olup da Üsküdarlı olmak mümkün mü diye dü ünürken; kültür müdürü arkada ımız fetvayı verdi:
Dı arıdan tevafuken geldim ama Üsküdarlıyım, dedi. Ben de öyle olurum in allah. Antepli olu umla ilgili bir ey daha söyleyeyim: Biz Antepliyiz. Herkes kendi memleketiyle
iftihar eder. Gelmi ine, geçmi ine, atasına dua eder. Biz de Antep harbiyle tanınmı ız.
Ama imdi Zeugma ile tanınıyoruz. Zeugma, eskiden yapılan mozaik, me hur mozaik.
Antep’te eski belediye ba kanımız benim de arkada ımdır. Çok ciddi hizmetleri oldu,
bu görünen kısmı yalnızca. Onun dı ında Gaziantep’in, hem İslami tarihi hem İslam
431
Ü S K Ü D A R
S E M P O Z Y U M U
V I I I
öncesi tarihini, hem Osmanlı ve Selçuklu tarihini öne çıkaracak çok eyler yaptı. Fakat
ne çare ki, dü ünebiliyor musunuz, biz 1922’de Antep Harbi’ni yaptık. Herkesin ailesinde, doğduğu yerde ehitler var. Zaruretler ve sıkıntılar var. Hepsi unutuluyor. Çingene Kızı ile anılıyoruz. Kaldı ki Gaziantep’te bu harbin, ehadetin dı ında birkaç tane
olduğu söylenen peygamberin hatıratı var ve hatta peygamber mezarı olduğu söyleniyor. Demek ki ehirlerin ya antısı ve geleceğe bakı ı, yerle im yerlerinin kültürleriyle
anılmasıyla çok ilgili.
Ben İstanbul’da okudum, onun etkisiyle olabilir. Üsküdar’ı u geli melerden sonra Selçuklu ve Osmanlı’nın kültür sorumlusu olarak görüyorum. Olsun istiyorum. İn aallah
olacak. u son toplantıda bile dinlediklerim gönlüme büyük bir in irah veriyor. Bir
kısım insanlar, görevi gereği ta toprak kazarak tarihin köküne inmek istiyor. Ama Üsküdar bizim iman kökümüze ve yücelen bir imparatorluğun köküne iniyor. Bunu nasıl
dikkate almazsınız?
Hem belediyeden, hem katılımcılardan bir istirhamım olacak: Antep’e yardım etmeniz
lâzım. Yalnız Antep’e değil; ba kala an ve modernizm adı altında tarihinden, kültüründen uzakla an yerlere yardım etmeniz lâzım. Üsküdar’da büyük bir kültür, büyük bir
hazine var. Buradaki hazine Türkiye’nin her yerine yeter. Bunu da belirttikten sonra,
Rabbimize hamd ve sena ile sözümü öyle bitireyim:
Bendeniz, 4-5 ya larında mahalle camiinde Kur’an dersine giderdim. Allah rahmet
eylesin, babamız, dedemiz, atamız bize bunu böyle gösterdi. Böyle öğretti. Ama camilerde kitaplarımızı, Kur’an-ı Kerim’i ellerimizden alırlardı. Hocalarımızı yargılar ve
tutuklarlardı. Biz diyorum ya 20-30 ki iydik; içimizden en az 3-4 ki i, 3-4 kademede
öğreticilik yapardı. Nereden nereye geldik...
İ te özümüzde, Üsküdar’ın özünde bulunan kaynak var. İn aallah o kaynağın, o pınarın
ta masını istiyoruz. İn aallah o ta ar ve aynen Osmanlı’da olduğu gibi sadece siyaseten değil, ilmen, tüm toplumu cehaletten uzakla tıracak kadar yayılır gider. Hepinize
te ekkür ediyorum. İlim adamlarının meclisinde bize söz dü mezdi ancak bizi görevlendirdiği için İskender Pala Hocama, belediye ba kanımıza çok te ekkür ediyorum.
Hepinize hürmetlerimi arz ediyorum.
İSKENDER PALA
Tebliğlerin içinde bir ba lık vardı. Sn. Bakan’ı dinlerken o ba lık hep zihnimdeydi: “Kölelerin Kaçıp Sığındığı ehir Üsküdar” diye. Modern zaman kölelerinin, materyalizme,
modern anlayı lara, teknoloji oyunlarına, internetteki sava oyunlarına köle olmu insanların buraya sığındıkları zaman tarihi koklayabilecekleri, kendilerini bulabilecekleri bir ehir olarak gördük Üsküdar’ı. Ve hep de öyle olacak in aallah…
432
D e ğ e r l e n d i r m e
Sempozyum bilimsel, akademik bir zemindir. Fakat bu akademik zeminden ya ı genç
bir öğrenci görüyorum. Bir lise öğrencisi. O da takip etti. Niye bir lise öğrencisi böyle
bir sempozyumu takip eder? Doğrusu onun da bu konuda fikirlerini almak istiyorum.
Lise öğrencisi
Fikirlerime değer verdiğiniz için te ekkür ederim. Siz bir sual sordunuz: “Niye bir lise
talebesi böyle bir sempozyuma gelir?” Öncelikle hocalarımızın da dediği gibi Üsküdar
bir kültür merkezi. Üsküdar’da böyle bir sempozyumun yapılması çok güzel. Buna değer verdiğim için geldim.
İkincisi tarihe değer verdiğim için, üçüncüsü de buraya gelen birçok kıymetli, değerli
tarihçinin tebliğlerindeki bilgilere ihtiyaç duyduğum için geldim. Kendileriyle tanı mak, fikirlerine ba vurmak, tebliğlerini dinlemek ve soru sormak için geldim. Te ekkür
ediyorum.
İSKENDER PALA
Aziz misafirler,
Bu değerlendirme konu malarından sonra sempozyumun sonuna geldik. Uzun söze
ne hacet… Sonuç ortada… Ben de Belediye ba kanımız Hilmi Türkmen’e, bu sempozyumun gerçekle mesinde çok büyük emeği geçen, bu organizasyonu uzun süredir
ba arıyla sürdüren koordinatörümüz Co kun Yılmaz’a Bilim Kurulundaki dostlara,
Düzenleme Kurulumuza, bizi güleryüzle ağırlayan belediye çalı anlarına, sempozyum görevlilerine ve yalnız bırakmayan Üsküdar ilim, kültür ve sanat dostlarına çok
te ekkür ediyorum. Ve kapanı konu ması yapmak üzere sözü Belediye Ba kanımıza
bırakıyorum.
433
ÜSKÜDAR BELEDİYE BAŞKANI
HİLMİ TÜRKMEN’İN
SEMPOZYUM KAPANIŞ KONUŞMASI
Muhterem hocalarım,
Saygıdeğer bakanım,
Kıymetli misafirler,
Aziz İstanbullular,
Sevgili Üsküdarlılar,
Hepinizi sevgi ve saygıyla selamlıyorum.
Cuma günü co kulu bir açılı töreniyle ba layan, Çiçek Derman hocamızın “Her güzel
eyin bir sonu var.” sözüyle ifade ettiği gibi bu güzel sempozyumun sonuna geldik. Öncelikle bu sempozyumumuzun olu masında, bugüne gelmesinde emeği geçen, ba ta
Dr. Co kun Yılmaz olmak üzere Bilim Kurulu’na ve Düzenleme Kurulu’na çok te ekkür
ediyorum. Onlar olmasa bu sempozyum olmazdı. Bu i in tabii görünmez kahramanları
var. Belki göz önünde bizler olduğumuz için zannediliyor ki bu ba arı bizim. Hayır bu
ba arı dediğim gibi dostlarımızın, hocalarımızın. Allah hepsinden razı olsun.
Değerli dostlar,
Üsküdar bir kültür ehri, bir tarih ehri, bir sanat ehri. Üsküdar, İstanbul’un kültür
yakası. İstanbul’da “İstanbul” kelimesine ihtiyaç duymayan tek ilçe Üsküdar. Bunlar
hiç kimsenin itiraz etmediği, herkesin ittifakla kabul ettiği gerçekler. Hamdolsun bu
ehirde ya ıyoruz. Bu beldeye hizmet etmek nasip olmu . Bu bizim için büyük bir
mutluluk, büyük bir iftihar meselesi. Ancak bu aynı zamanda bizim sorumluluğumuzu artıran bir mesele. Bu ehir diğer beldelerden, ehirlerden bir ehir değil. Bu
ehirde her yaptığınız i te, kere dü ünüp bir kere karar vermek durumundasınız.
Bu sempozyumlardan biz çok dersler çıkarıyoruz, çıkarmak durumundayız. İ te kü435
Ü S K Ü D A R
S E M P O Z Y U M U
V I I I
tüphane ve müzeden bahsedildi. Bizim böyle bir projemiz var, kıymetli hocalarım. İnaallah bir dahaki sempozyumdan önce Üsküdar’da bir müzeyi açmı olacağız. Böyle
bir çalı mamız var.
Kütüphane konusunda da direkt belediyemizle ilgili değil; ilgilisinden izin almadığım
için net söyleyemiyorum ama Üsküdar’a uluslararası, bakın ulusal değil, uluslararası
ölçekte bir kütüphane projesi var. İn allah onu da yakında ilgilisiyle birlikte kamuoyuyla payla ırız.
Bu sempozyumlardan istifade ediyoruz dedik, burada bazı dersler, notlar aldık tabii ki.
Ben son oturumda yukarıda, mesela Üsküdar’ın siluetiyle ilgili, meydanla ilgili, Kuzguncuk’la ilgili sunumlar yapıldı. İzledik, istifade ettik. İn aallah bizim de projelerimizle bu sunumda anlatılanların örtü tüğünü görmekten büyük bir mutluluk duyuyorum.
Bu tebliğlerde ortaya konulan hususlardan yapacaklarımız ve belki yapamayacaklarımız da var. Dün bir oturumda 1 . yüzyılda Üsküdar esnafının kuralları ihlal etmeleri
sonucu uygulanan müeyyidelerle ilgili bir sunum yapıldı. O zaman kural ihlalinde bulunan esnafı –afedersiniz- e eğe ters bindiriyorlarmı . Biz bunu yapamayız İskender
Hocam. Ancak istifade ediyoruz.
436
K a p a n ı ş
K o n u ş m a s ı
Güzel bir sempozyum oldu, biz de takip etmeye çalı tık. Ba kan yardımcısı arkada larım, çalı ma arkada larım, notlar aldık. Bunları değerlendireceğiz. Yüzde yüze yakın
bir oranda hocalarımız, oturum ba kanlarımız katıldılar. Ben çok te ekkür ediyorum.
Değerli dostlar,
Üsküdar, İstanbul, herkesin ittifak ettiği bir gerçek kültür ehri diyoruz. Burhan Felek, Mahir İz, Ahmed Yüksel Özemre... Hepsi ayrı bir meslek, ayrı bir me rep.. Ama,
anlayı birliğini, görü birliğini vardıklari yer Üsküdar. Üsküdar böyle bir yer. Burhan Felek’in Üsküdar’ımızda kö kü var: Burhan Felek Kö kü. Biz burayı restore ettik
aslına uygun olarak. İn aallah çok yakın bir vakitte, bu kö kü Üsküdar Bilim Sanat
Merkezi olarak hizmete açacağız. Yine Üsküdar’da E- ’in hemen kenarında güzel bir
projemiz daha devam ediyor: Bilim ve Gözlemevi... İn aallah bir sonraki sempozyumdan önce bu projelerimiz hayata geçmi olacak. Üsküdar Meydanı, Büyük ehir
Belediye Ba kanımız Sn. Kadir Topba ile birlikte çalı tığımız çok önemli bir proje.
1 ’dan önce çok güzel bir Üsküdar Meydanı hepimizi bekliyor. Biraz önce oturum
ba kanımız, İskender Pala hocamız, yapmaktan çok yıkmakla hizmet yapabiliyorsunuz. Üsküdar meydanında da –tabii tarihi eserleri kastetmiyoruz- güzel bir meydan
projemiz var. İn aallah bunları da bu dönem Üsküdarlıların İstanbulluların hizmetine sunmu olacağız.
437
Ü S K Ü D A R
S E M P O Z Y U M U
V I I I
Değerli misafirler,
Bu kadar kültür ve sanat dostunu bir arada bulmu ken bir müjde de vermek isterim.
Bazı hocalarımızın da üstün gayretleri ve onların himayesiyle yürüttüğümüz bir çalı ma var. Bir Üsküdar dergisi çıkaracağız, adı da Üsküdar olacak. Zannediyorum yeni
yılda in allah ilk sayısıyla çıkaracağız. Bu bir belediye dergisi olmayacak. Tamamen
Üsküdar’da sanat, kültür edebiyat, iir, Üsküdar’ın hazineleri... Bu anlamda bir çalı mamız var, İskender Pala hocamız var, Be ir Ayvazoğlu hocamız var... Böyle kalıcı bir
eser daha olacak. İn allah önümüzdeki günlerde onu da sizlerin hizmetine sunmu
olacağız.
Üsküdar’da ’ten bu yana görev yapan bir karde inizim. yılında, . Sempozyumu gerçekle tirdiğimiz, böyle bir sempozyum kapanı ında rahmetli Mehmet Çakır
ba kanımız yine bir söz aldı, böyle bir te ekkür konu ması yaptı. Ondan önce değerlendirme toplantısında çok değerli Mehmet İp irli hocamız bir ifadede bulundular.
Ben bunu geçen basın toplantısında da ifade ettim. Orada birçoğunuz yoktu, bunu
sizinle de payla mak isterim. Hiç unutmuyorum hocam o gün dedi ki “Bir bir talebenin
ba arılı olabilmesi için, ya da bir i in sonuna ba arıyla ula abilmek için üç eyin bir
arada olması lazım. Bir: O öğrencinin hevesli olması lazım. İki: Bu öğrenciyi yeti tirecek
hocanın nefesi lazım. Üç: Babanın da kesesi lazım.” Gerçekten çok doğru. Ben görüyorum ki, sevgili Üsküdarlılarda, kültür sanat dostlarında muazzam bir nefes, muazzam
bir i tah var. Hocalarımız da hamdolsun çok gayretliler. Hiçbir fedakarlıktan kaçınmıyorlar. Hocalarımızın nefesi de gayet sağlam, hiç sıkıntı yok. Biz de üzerimize dü en
görevi in allah fazlasıyla yaparız diyorum.
Değerli hocalarım,
Aziz hem ehrilerim,
Allah bu güzel, bu hayırlı çalı malarımızda hepimizi muvaffak eylesin. Bu güzel ehrin
güzel insanlarına hizmet etmek bizim için büyük bir mutluluk. Allah geri bırakmasın.
Kem gözlerden, kötü niyetlerden uzak etsin. Ve in aallah Üsküdar’ımız, İstanbul’umuz,
ülkemiz, bu aziz millet, kültürüyle, tarihiyle, geçmi iyle, geleceğiyle hem kendi içinde
hem dünyaya örnek bir millet olarak ya ayacaktır.
Katıldığınız için tekrar hepinize çok te ekkür ediyorum. Muhterem hocalarımı saygıyla,
sevgiyle ve büyük bir muhabbetle selamlıyorum. Bilim Kurulumuz, Düzenleme Kurulumuz ve çalı ma arkada larıma... Herkese çok te ekkür ediyorum. Hepinizi saygıyla
selamlıyorum. Hayırlı ak amlar diliyorum.
438