Location via proxy:   [ UP ]  
[Report a bug]   [Manage cookies]                
Sakarya Üniversitesi FEN EDEBİYAT DERGİSİ 6 (1-2) 2004 ____________________________________________________________________ FARKLI BİR BAKIŞ AÇISIYLA KÜRESELLEŞME VE ALMANYA’YA YANSIMASI Yusuf GENÇ Sakarya Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Serdivan- Adapazarı E-posta: yusufgenc@hotmail.com ÖZET Çağımızda en sık kullanılan, çokkültürlü ortamla yakından ilişkili ve dünyada yaşanan en önemli değişimlerden birisi küreselleşmedir. Küreselleşme kavramı dünya çapında bir benzeşmeye, aynîleşmeye vurgu yapan bir kavram. Globalleşme, iktisadi, siyasi, sosyal ve kültürel alanlarda bazı ortak değerlerin yerel ve milli sınırları aşarak dünya çapında yayılmasını ifade ediyor. Ulusal kültürlerin, ekonomilerin ve sınırların ortadan kalkmaya yüz tuttuğu, politik kutuplaşmaların ortadan kalktığı, hemen hemen her alanda liberal eğilimlerin güç kazandığı, teknolojinin akıl almaz bir hızla geliştiği ve toplumsal hayatın büyük bir kısmının global süreçler tarafından belirlendiği bir çağda yaşıyoruz. Artık dünya global bir köye doğru hızlı bir şekilde ilerlemektedir. Bu gelişime küresel bazda hızlı bir şekilde angaje olmak zorunda olan ülkelerden birisi Almanya’dır. Yeni dünya düzenine yön vermeye çalışan küresel anlayış, son yıllarda Alman bilim adamlarının ve ekonomistlerinin dikkatini çekerek özellikle üzerinde yoğunlaştıkları önemli bir alan durumuna gelmiştir. Artık Almanya globalleşme baskısı karşısında oldukça zorlanmaktadır. Günümüzde globalleşmenin sadece ekonomik boyutu değil, siyasi, sosyal ve kültürel boyutları da değerlendirilmektedir. Anahtar Kelimeler: Küreselleşme (Globalleşme), Kültür, Almanya, Bölgeselleşme GİRİŞ Bu güne kadar küreselleşme1 [globalleşme]; ülkeler arasındaki iktisadi, sosyal ve siyasal ilişkilerin gelişmesi, farklı toplum ve kültürlerin inanç ve beklentilerinin daha iyi tanınması, uluslararası ilişkilerinin yoğunlaşması gibi birbiriyle bağlantılı konuları içeren bir kavram olarak tanımlanıyordu. Küreselleşme çağı olarak adlandırılan yaşadığımız dönemde hemen her alanda çarpıcı değişiklikler görülmekte, karmaşık bir çevre içinde yaşama zorunluluğu ortaya çıkmaktadır. Küreselleşme, bünyesinde farklı boyutlarda birçok konuyu barındıran karmaşık bir sosyal, ekonomik ve politik içeriğe sahiptir Küreselleşmenin tanımı konusunda henüz tam bir fikir birliği sağlanamamış olmakla birlikte; Martin Albrow‟a göre “küreselleşme dünya insanlarının tek bir dünya toplumunda bütünleştirilme süreçleriyle ilgilidir”. Teorinin mucitlerinden biri olan Bu kavram, Türkçe literatürde yaygın olarak „küreselleşme‟ nadiren de “uluslararasılaşma”, yabancı terminolojide globalleşme gibi terimlerle ifade edilmektedir. 1 25 Sakarya Üniversitesi FEN EDEBİYAT DERGİSİ 6 (1-2) 2004 ____________________________________________________________________ Roland Robertson‟a göre ise “tek bir mekan olarak tüm dünyanın kristalleşmesi, global insan koşullarının açığa çıkışı ve dünya bilinçliliğidir”[Khonder, 1997:67]. Bazı yazarlar, globalleşmenin sadece ekonomik boyutuna ağırlık verirlerken; diğerleri, bunun yanında siyasi ve kültürel boyutlarına da temas etmektedirler. Geniş bir perspektiften bakarak tanımlayacak olursak globalleşme; “ülkeler arasındaki ekonomik, siyasi, sosyal ilişkilerin yaygınlaşması ve gelişmesi, emek ve sermaye hareketlerinin artması, ideolojik ayrımlara dayalı kutuplaşmaların çözülmesi, farklı toplumsal kültürlerin, inanç ve beklentilerin daha iyi tanınması, ülkeler arasındaki ilişkilerin yoğunlaşması gibi farklı görünen ancak birbirleriyle bağlantılı olguları içeren, bir anlamda maddi ve manevi değerlerin ve bu değerler çerçevesinde oluşmuş birikimlerin milli sınırları aşarak dünya çapında yayılması” anlamına gelmektedir. Globalleşme, siyasal, ekonomik ve sosyo-kültürel değişimleri kapsayan çok boyutlu bir süreçtir. Siyasi açıdan globalleşme, devletin rolü ve görevlerinin yeniden tanımlanması şeklinde karşımıza çıkmaktadır. Globalleşme sürecinde, ulus devletin hâkimiyeti sarsılmış, devletin etkin ve sınırlı bir yapıya kavuşturulması gereği yoğun bir şekilde tartışılmaya başlanmıştır. Globalleşme ile ülkeler arasındaki ekonomik, siyasi ve sosyo-kültürel entegrasyonun artması, ulus-devletin güç ve etkinliğini azaltmıştır. Ulus-devlet, sınırları içindeki fikirlerin akışını ve ekonomik politikaları artık kontrol edememekte ve böylece iç politika araçları etkisini yitirmektedir. Ekonomik globalleşme, genel anlamda ülke ekonomilerinin dünya ekonomisiyle entegrasyonunu, yani dünyanın tek bir pazarda bütünleşmesini ifade etmektedir. Bir başka deyişle ekonomik globalleşme, ülkeler arasında mal, sermaye ve emek akışkanlığının artması sonucu ülkeler arasındaki ekonomik ilişkilerin yoğunlaşması ve ülkelerin birbirlerine yakınlaşması demektir [Aktan,1999:2]. Reel sosyalizmin çöküşü ile birlikte dünyada liberal ekonomik düzen, yani serbest piyasa ekonomisi giderek globalleşmektedir. Tüm dünyada kamu ekonomisinin görev ve fonksiyonları yeniden tanımlanmaktadır. Devletin sınırlanması ve küçültülmesi [Drucker, 1998: 5] ve bu şekilde piyasa ekonomisine işlerlik kazandırılması görüşleri önem kazanıyor. Globalleşme sürecinde özellikle 1960‟lardan sonra gelişmekte olan ülkelerin, Japonya, ABD, Almanya ve başlıca gelişmiş Avrupa ülkeleriyle ekonomik ve ticari bağlantıları belli ölçüde artmıştır. Bu bağlantılar, global sistem içinde gelişmekte olan ülkelerin ticaret, finans ve üretim sürecine entegrasyonunu hızlandırmıştır [Sachs,1998: 91]. Ekonomik globalleşme, dünyada üretim, ticaret, sermaye hareketleri ve teknolojinin rekabette geniş açılımlar sağlaması suretiyle ürün ve faktör piyasalarının liberalleşerek bütünleşmesi sonucunu doğurmuştur. Sosyo-kültürel açıdan ise globalleşme; demokrasi, insan hakları, özgürlük, çevrenin korunması, uyuşturucu, terör, organize suçlarla mücadele gibi tüm insanları ilgilendiren konuların uluslar üstü düzeyde ortak bir platforma taşınmasını ifade etmektedir. Sosyo-kültürel globalleşme ile ülkeler, birbirlerini, kültürlerini daha yakından tanımakta ve bu da uzun dönemde dünya barışına katkıda bulunabilecektir. Sosyokültürel globalleşme, batı kültürünü ön plana çıkarmakta ve bu kültürün diğer ülkelere yayılmasına ortam hazırlamaktadır. Başta demokrasi, insan hakları, piyasa ekonomisi gibi batılı değerler bütün dünyaya yayılmaktadır. Bütün bunların yanında 26 Sakarya Üniversitesi FEN EDEBİYAT DERGİSİ 6 (1-2) 2004 ____________________________________________________________________ batılı ülkelerin damak tadından tutunuz da giyim kuşamına kadar geniş bir yelpazedeki zevk ve tercihler giderek homojenleşmektedir. Ancak farklı kültürlere sahip tüm toplumların kendi kimliklerini terk ederek batı kültürünü kabullenmeleri kolay olmayacaktır. Her ne kadar tüm insanlığın ortak bir kültür etrafında birleşmesi, dünya genelinde tüm insanların yakınlaşmasını sağlayacak olsa da, bu konuda her toplumun kendi kültürel değerlerine sahip çıkmak ve korumak isteyeceği, kültürel globalleşmeye direnç göstereceği açıktır. Küreselleşme, Loomba'nın sözleriyle "Bazı ülkelerin başka bazı ülkelere ekonomik, kültürel ve (değişen derecelerde) politik yönden nüfuz etmesine izin verir" [Loomba, 2000: 25]. Bu nüfuzun sağlanmasında kitle kültürünce özümsenme zafiyeti bulunan popüler kültürün etkili bir rol oynayabileceği düşünülebilir. Gerçi Alan Swingewood Frankfurt Okulu'nun mandarence kültür eleştirisine karşı çıkar ve "kitle kültürü" gibi "kültür endüstrisi" kavramlaştırmasını da yanlış bulur. Hatta, kitle kültürü anlayışını "aşağılık" olarak niteler [Swingewood, 1996: 187] Sosyolojik anlamda küreselleşme; mahalli kültürlerin ve geleneksel toplumsal bağların çözüldüğü, millî devletlerin belirleyiciliğinin azaldığı, gruplar ve kişiler arasındaki her türlü ilişkinin kolaylaşıp yaygınlaştığı, üretimin ve bölüşümün yeni bir dönüşüm içine girdiği, gerek toplumlar arasında gerekse aynı toplum içindeki sürtüşmelerin yayılma tehlikesinin her zamankinden daha çok olduğu, sınırların ve geleneksel aktörlerin öneminin azaldığı bir süreç olarak ifade edilebilir. Küreselleşmede Eğitim ve Kültürün Rolü Teknolojilerdeki hızlı gelişmeler ve bilgi; bütün toplumları yoğun bir yaşama doğru sürüklemekte, eğitim programları bu yönde düzenlenmekte, eğitime yapılan yatırımlar arttırılmakta, eğitim politikaları bu yönde oluşturulmakta, bilim adamları, toplumun tüm kesimleri ve kurumlarını 21. Yüzyılın bilgi çağı olacağı noktasında birleştirmektedir. Bilgi çağında bilim adamları; süper bilgi ağlarından, nesnel bir maddeyi atomlara ayırarak bir yerden diğer bir yerleşim birimine transfer etmeyi, sanal üniversitelerden, iletişim ağlarından, globalleşmeden ve şu anda hayal bile edemediğimiz diğer teknolojik gelişmelerden bahsetmektedirler [Negroponte, 1995]. Çağımızda hızla gelişmekte olan iletişim teknolojileri, eğitim sisteminin yapısını ve eğitim ortamlarında uygulanan öğrenme-öğretme faaliyetlerini de etkilemektedir. Bilgi iletişimi teknolojilerinin kullanımı ile eğitimciler " küresel eğitime" doğru gidişin kaçınılmaz olduğunu ve küresel eğitim uygulamalarının mutlaka başlatılması gerektiğini belirtmektedirler [İşman, 1997 ]. Küreselleşmeye her ne kadar bazı görüşler sadece ekonomik boyutu olan bir olgu olarak yaklaşsalar da, kültürel olarak da önemli bir dönüşümü ifade etmektedir. Özellikle yeni teknolojilerin kullanımıyla yeni kültürel kodlar tüm dünyaya rahatlıkla yayılmaktadır. Bu türden bir yapının getireceği, dünya çapında kendine özgü bir düzene sahiptir. “Gündelik tecrübe ve pratikleri dönüştüren yeni kültürel üretim ve yeniden üretim tekniklerinin ortaya çıkışının vurgulanması [Feathersone,1996:94] olarak tanımlanabilecek küresel kültürel dönüşüm, küreselleşmenin boyutlarının anlaşılmasında önemli bir sacayağını oluşturmaktadır 27 Sakarya Üniversitesi FEN EDEBİYAT DERGİSİ 6 (1-2) 2004 ____________________________________________________________________ Hızla gelişen ve ilerleyen teknoloji sayesinde insanlar arasında bir iletişim yoğunluğu yaşanmaktadır. Küreselleşme olgusu toplumsal, ekonomik, kültürel ve teknolojik gelişmeler içerisinde bir bütünlük arz eder. Küreselleşme, en küçük bir kültürel farklılığı bile vurgulayarak, elektronik medya aracılığı ile bunu tüm dünya kamuoyunun dikkatine sunan, ayrıca siyasal açıdan, kültürel farklılıkların korunması ilkesini demokratik hak ve özgürlükler alanının ayrılmaz bir parçası olarak gören bir anlayışı yaygınlaştırmaktadır. Kaldı ki, küreselleşmenin ön şartı olan bilgi toplumunun temel şartlarının gerçekleşmesi orta vadede en gelişmiş ülkeler için bile mümkün değildir. Bu şartlar şöyle ifade edilebilir: Bütün ülkeye yayılan teknik altyapının bulunması (Hard- ve Sofware, kablo ağı, temel haberleşme altyapısı, uydular, mobil telefonlar vs.) gereklidir. Teknik bilgi birikimi bütün yönleriyle kullanıma sunulmalı, kullanılabilir hale getirilmelidir. Bu bilgilerin toplanması, depolanması, işlenmesi, kullanması konularında moral, sosyal ve organizasyonel tedbirler alınmalıdır. Bilginin mesleki veya kurumsal ayrımı, fonksiyonel bilimsel iş bölümüne tabi tutulmalıdır. Bilimselteknik araştırma, arşivleme vb. işlemlerin toplumsal altyapısı ve kurumsal müesseseleri oluşturulmalıdır. Ekonomi, hukuk ve bilim konularında düzenlemeler yapılmalıdır. Millî ve sınır aşan bilgiler için politik çözümler bulunmalıdır [Spinner, 1996: 2]. Kültürel Globalleşme ve Küresel Kültür Globalleşmenin bir diğer boyutu da kültürel globalleşmedir. Kültürel globalleşmenin etki ve sonuçları, bu sürece maruz kalan yerel kültürün öznel şartlarına göre değişmektedir. Bu durumda, yerel kültürü tamamen reddedip global kültüre bağlanmak veya kendi kültürü içine haps olup dış dünyaya kapanmak şeklinde tercihler gündeme gelmektedir. Bu iki tercihin dışında globalleşme ve yerelleşme arasında orta bir yol bulup insanların kendi kültürel değerlerini kaybetmeden, global değerlerle bütünleşmeleri de söz konusu olabilir [Aktan, 1999: 289]. Kültürel globalleşme farklı kültürler arasında kısmi bir yerelleşmeye yol açar. Globalleşme yerel kültür öğelerini öncü toplumların kültür kodlarıyla etkileşime sokarak son tahlilde yeni kültürel pratiklerin ve anlayışların da oluşmasına katkıda bulunmaktadır. Günümüz toplumları kaçınılmaz şekilde birbirleriyle her alanda sıkı bir temas halinde bulunmaktadırlar. Arjun Appadurai, söz konusu alanları şu 5 kategoride karakterize etmektedir: i. Etno–mekân: İçinde yaşadığımız dünyayı değiştiren insanların (turistler, göçmenler, mülteciler, sürgünler, misafir işçiler ve hareket halindeki diğer insan grupları) oluşturduğu etkileşim alanı. ii. Tekno– mekân: Yüksek ve düşük, mekânik ve enformatik teknolojinin kapalı sınırları bile aşacak yaygınlıkta ve hızda akışının yarattığı alan. iii. Finans–mekân: Uluslar arasında bugüne kadar görülmemiş hacimde ve hızda para akışının ve bu akışın kışkırttığı piyasa işlemlerinin (uluslararası borsa ve spekülasyon işlemleri) yapıldığı ve yayıldığı alan. iv. Medya–mekân: Gazeteler, dergiler, televizyon istasyonları, film stüdyoları gibi bildirişim (enformasyon) araçlarının elektronik olarak üretildiği ve kültürel temasların sıklaşmasını sağlayan alan. v. Fikri–mekân: Özellikle Aydınlanma kökenli ideolojilerin ve fikirlerin dayandığı kavramların (özgürlük, refah, insan hakları, egemenlik, temsil ve demokrasi gibi) etkin olduğu alan. Bu 28 Sakarya Üniversitesi FEN EDEBİYAT DERGİSİ 6 (1-2) 2004 ____________________________________________________________________ durumun bir adım ötesi, globalleşme sürecinin sanal bir zeminde sürmeye devam etmesi, dolayısıyla toplumların, toplulukların siber alanda (cyberspace) ilişkiye geçmeleridir. 2 İçinde bulunduğumuz küreselleşme sürecinin beraberinde getirdiği küresel kültürün gündelik yaşantımız dahilinde giyimimizde, tavırlarımızda, maddi ve kültürel tüketimimizde, "fast food" türü yiyeceklerde, dilimize giren İngilizce deyimlerle hayata ve dünyaya bakışımızda kendini hissettirdiğini biliyoruz. Küresel kültür bir taraftan dünya insanlarına bir küresel üst kimlik kazandırırken, öte yandan bu üst kimliğin belirli bir entelektüel, düşünsel ve kültürel derinliğinin bulunması, yüzeysel olmayıp kişilikli olması esas olarak yerel tarihlerle zenginleştirilmiş, akılcı ve çok sesli bir ulusal tarihin ilkokuldan üniversiteye değin gençlere ve ayrıca yetişkin kuşaklara mâl edilmesiyle mümkündür Global bir kültürün varlığını savunanlar yerel olanın küreselleşmesiyle ve özgün yerel kültürel ürünlerin kozmopolitleşmesiyle artık bir global kültürün oluştuğunu ortaya atmaktadırlar [Keyman,1999 :41]. Ancak bu global kültürün niteliği üzerinde farklı yorumlar yapılmaktadır. Bazı görüşler, bu türden bir kültürel yapının dünyanın farklı alanlarındaki çeşitliliği ortadan kaldırarak hem de iletişim kanallarını kullanarak “kültürel farklılık üzerinde bir hegemonya yarattığını [Wheller, 1999:359]” hem de bu durumun farklı kültürlerde farklı gerilimler yarattığını öne sürmektedirler. Ancak herhalde global kültüre yapılan en radikal eleştiri küreselleşmenin kültürel motifleri kullanarak, kendi emperyalizmini yarattığı ve bu durumun sömürgecilikle aynı olduğudur. Globalleşme, hem enformasyon teknolojisindeki devasa gelişmelerin nedeni, hem de sonucu olarak dünyayı „global bir köy‟ e dönüştürmüştür. İlk olarak 1964 yılında Kanadalı Sosyoloji Profesörü Marshall McLuhan “global köy” (global village) kavramını kullandı. Gerçekten de, dünya en azından belli bir bölümü için global köy haline gelmektedir. Kavramın kullanıldığı yıl ilk haberleşme uydusu fırlatılmıştı. Günümüzde bu türden 2.000‟den fazla uydu faaliyet göstermektedir [Weirich, 1996: 27]. "McLuhan elektronik medyadaki ve telekomünikasyon alanındaki gelişmelerin dünyayı küresel köy (global village) haline getirdiğini iddia etmektedir." McLuhan yeni iletişim teknolojilerinin dünyayı küresel köy imgesine uygun bir biçimde yeniden yarattığını belirtmiştir. Küçük bir köyde bir arada yaşarmışçasına birbirinden haberdar olan insanlar bütün dünyayı bir bütün olarak algılayacaktır. " küresel köy-başarılı bir iletişim doğrultusunda- dünyanın bir bütün olarak homojenleşmesini ifade eder." Teknoloji etkisiyle radyo, televizyon, posta hizmetleri, uydular, telli ve telsiz haberleşme, kütüphaneler, basılı medya, internet, elektronik posta, veri ve bilgi nakli gibi iletişim farklı araçlarla gerçekleştirilen, farklı fonksiyonları, giderek birbirleriyle bütünleştirmektedir. Bunun sonucunda da, örneğin, cadde ve sokaklardaki bankamatikler; evdeki VCD çalarlar, bilgisayarlar; televizyondaki teleteks servisi; bürodaki bilgi işlem aracı ve sayısal telefon gibi, kitle iletişim, ticari iletişim ve kişisel iletişim araçları, giderek birbirlerine yaklaşmaktadır." Ancak, 2 Ali Yaşar Sarıbay; Abant toplantısı tebliğ metni. 29 Sakarya Üniversitesi FEN EDEBİYAT DERGİSİ 6 (1-2) 2004 ____________________________________________________________________ iletişim teknolojisindeki gelişmelerin insanları giderek birbirinden uzaklaştırdığını, ilişkileri karmaşıklaştırdığını belirterek bu tezin aksini de düşünmek mümkündür. Kitle iletişim araçlarındaki bu hızlı gelişim, bilgi akışını inanılmaz ölçüde hızlandırmış ve bilgi akış maliyetlerini asgariye indirmiştir. Bu gelişmeler sonucu ülkeleri ve insanları birbirlerinden ayıran fiziki engeller hemen hemen ortadan kalkmıştır. Artık dünyanın bir ucundan diğer ucuna anında ulaşmak sıradan bir olay haline gelmiştir. Globalleşme ile birlikte günümüzde komşuluk kavramının içeriği de şekil değiştirmiştir. Eskiden çevremizdeki birkaç köy ya da şehirle veyahut ta ülke ile sınırlı olan komşuluk ilişkileri, artık kıtaları ve hatta bütün dünyayı ilgi alanına almıştır. Ayrıca, bilgi ağının genişlemesine paralel olarak çıkar grupları da genişlemiştir. Harvard Sosyologlarından Daniel Bell 1973 yılında “postindustriellen” toplumdan söz etmişti. Ona göre gelecekte makine üretimi ve işçilik son bulacak ve bunların yerini bilim, hizmet ve bilgi toplumu alacaktı. 1980‟de Alvin Toffler “Dritten Welle”3 sini yayınladı: Birkaç bin yıl önce ilk dalga tarımdaki buluşlarla geldi. İkinci dalga, üç yüzyıl kadar önce sanayi devrimiyle geldi. 1980 yılında ise, üçüncü dalga başladı. Çünkü kitle toplumu ferdileşmeye başladı, tek tip çalışma kayboluyor, hiyerarşiler çözülüyor, monopoller ortadan kalkıyor ve bir bilgi toplumu ortaya çıkıyordu [Kleinsteuber, 1996: 2]. Siyasal fikirler, akımlar ve kültürler, ulusal sınırları zorlamakta ve global bir kimlik kazanmaktadır. Daha önceleri ulusal hükümetlerin sorumluluğundaki görevler şimdi bunların kapasitelerini aşar duruma gelmiştir. Ülkelerin güvenlik, refah, çevre sorunları, uyuşturucu trafiği, terörizm, salgın hastalıklar, insan hakları gibi konular artık uluslararası politikalardan bağımsız düşünülmemektedir. Öte yandan, global ekonomik krizlerin üstesinden gelebilmek için ülkelerin global bir finansal sistemin -global finansal mimari altyapı- inşası, uluslararası enformasyon sisteminin kurallarının belirlenmesi gibi konular ister istemez uluslararası işbirliğini zorunlu kılmaktadır. Bir başka yönden bakıldığında küresel kültürün oluşumunun yok sayılması da anlamlı bir tepkiyi ifade etmez. Elbette, bu yapının getirdiği bazı olumsuzluklar olmasına rağmen önemli olan pozitif yönünün arttırılması için uğraş vermektir. Bu anlamıyla global kültür emperyalizmden farklıdır. “Çünkü emperyalizm etnik ya da ulusal bir ideolojiye sahipken bugünkü durum ideolojik ve ulusal karakteri aşmakta ve teknolojik altyapıyı da kullanarak kozmopolit bir yapıya bürünmektedir” [Smith, 1999:176]. Fakat yerel kültürlerin global kültüre karşı bir reaksiyon göstermesi ihtimali de her zaman mevcuttur. Diğer taraftan kültürel globalleşmenin ortaya çıkardığı batı tüketim anlayışının ve yaşam biçiminin, diğer ülkeler için bir tehdit mi yoksa bir fırsat mı olduğu kişilerin bakış açısına göre değişebilmektedir Globalleşme, bir yandan yerel farklılıkları minimize ederek ortak bir kültür ortaya çıkarırken diğer yandan da global köyün içinde „alt köy‟lerin ortaya çıkmasına zemin hazırlamaktadır. İnsanların yerel değerlerini bir tarafa bırakmadıkları gibi köklerine daha sıkı sarılmalarına ve bölgesel blokların ortaya çıkmasına yol açarak 3 Dritten Welle: Üçüncü dalga 30 Sakarya Üniversitesi FEN EDEBİYAT DERGİSİ 6 (1-2) 2004 ____________________________________________________________________ adeta bir „global paradoks‟ yaratmaktadır [Gürses,1998]. Kültürel globalleşme, değişime ayak uyduramayan, değişim talebiyle baş edemeyen veyahut ta değişimi benimsemek istemeyen kesimlerin kendi iç dünyalarına kapanmalarına neden olabilecektir. Küresel kültürün oluşum sürecinde olması, bir birinden çok farklı görüşlerin ve öngörülerin bir arada bulunması sonucunu doğurur. Fakat buna rağmen küresel kültür üzerinde ortak noktalardan hareketle “global kültür, bolluk yaratan ürün yelpazesi, etnik yapılı yerel motifler ve bunların oluşturduğu genel insani değer ve ilgilerin bir arada bulunduğu, bütün bunların gelişen iletişim sistemleri ile bağlantılı olduğu yeni bir düzeni anlatmaktadır [Smith, 1993 :127]. Son olarak ve belki de en şümullü olanı, kitle telekomünikasyon sistemlerinin güçlerinde ve etkinlik sahalarında hızlı bir gelişmenin ortaya çıkması ve bilgisayarlı haberleşme şebekelerinin genişleyerek devasa boyutlara varmış olmasıdır. Bu sistemlerin nüfuz alanı ile karmaşıklığı, haberleşme ağlarının en geniş milli birimlerle bile sınırlanabilmesini imkânsız kılmaktadır; aynı zamanda bu sistemler milli kültürlerin bölgesel kültürlere karışması ve hatta küresel kültürün ortaya çıkışına maddi temel sağlamaktadırlar. Devasa güç blokları ile ulus aşırı şirketler, ellerindeki bu telekomünikasyon sistemleri ve bilgisayarlı haberleşme ağları ile, yeni bir kültür emperyalizminin güçlü aygıtları olarak işlev görebilirler [ a.g.e., s.232]. Globalleşmeden Bölgeselleşmeye Günümüzde kendi kendini besleyen bir süreç haline gelen globalleşme yanında bölgeselleşme eğilimlerinin güçlenmesi de dikkate değer bir gelişmedir. Bir yanda "globalleşme" eğilimi sürerken diğer yanda ulusal motifin giderek güç kazandığı siyasi bir süreç dünyaya egemen olmuş görünümündedir. Dahası, rekabet yeteneklerini tek başlarına sürdüremeyeceklerini gören uluslar, bölgesel bloklaşmaların peşindedirler. Küreselleşme beraberinde bölgeselleşmeyi de getirmektedir. Bugün bölgesel ticaret bloklarının dışında kalan ülkenin ekonomik yönden gelişme hatta yaşama şansı çok azalmıştır. Yerelleşme bir diğer küresel gerçektir. Bir diğer ifadeyle, yerelleşme artık dünyada global bir değer olarak kabul edilmektedir. Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik şartı, yerelleşmenin anayasal ve yasal güvence altına alınmasının önemi üzerinde durmaktadır. Bloklar kendi iç hukuk sistemlerini oluşturup pekiştirme çabasındadırlar. Ve bugün, bir yanda "globalleşme" akımı sürüp giderken, öte yanda bloklararası rekabetin egemen olacağı bir dünya oluşturma sürecine tanık olunmaktadır Bu süreçte uluslararası rekabetin şiddetlenmesi ile beraber ülkeler arasında bölgesel bütünleşmelerin önemi artmıştır. Avrupa Kıtasında Avrupa Birliği [AB], Amerika Kıtasında Kuzey Amerika Serbest Ticaret Anlaşması [NAFTA] ve Asya Kıtasında Asya-Pasifik Ekonomik İşbirliği [APEC] gibi bölgesel ekonomik bütünleşmeler, globalleşme eğilimleri karşısında güçlü kutuplaşma eğilimlerini yansıtmaktadır. 31 Sakarya Üniversitesi FEN EDEBİYAT DERGİSİ 6 (1-2) 2004 ____________________________________________________________________ Ülkeler, bölgeselleşme hareketleri içinde yer alarak, rekabet güçlerini arttırmaya çalışmaktadırlar. Günümüzde, gelişmiş ülkelerin oluşturdukları blokların, kendilerine önemli siyasi ve ekonomik güç sağladığı; bu ülkelerin, ekonomik ve sosyal sorunlarla karşılaştıkları ölçüde içlerine kapandığı, koruma siyasetlerine ağırlık verdiği ve aralarında geliştirdikleri blok içindeki ilişkileri geliştirmeye öncelik tanıdıkları görülmektedir. Öyle gözükmektedir ki, bu bölgesel bloklar kendi içlerinde tek bir pazar oluşturmanın siyasi ve hukukî altyapısını tamamladıklarında, bunların dışında kalan ülkelerin neredeyse yaşam hakları kalmayacaktır4. Küreselleşme Karşısında Almanya En genel anlatımla; ulusal ekonomilerin artan ölçüde birbirine bağımlılığı olarak tanımlanan [Ekin, 1999: 50] küreselleşme, yoğun uluslararası rekabet olgusu ve bunların yarattığı değişim ile çalışma hayatını etkileyerek çalışma yaşamında esnekliği gerekli kılmıştır. Küreselleşme; her alanda mesafenin daha az önemli hale gelerek, siyasal, ekonomik, sosyal ve kültürel alanlarda dünyanın daha çok bütünleşmesidir. Tek yanlı bir süreç değildir; daha çok diyalektik bir süreçte, zıt eğilimlerini de ihtiva ederek gelişmektedir. Küreselleşme dünyayı global bir köy haline getirmekte; bu “köy”de tüketim kalıpları, kurumlar, gruplar benzeşmekte ve farklı bir hayat tarzı zorlaşmaktadır. Küresel ortamların ülkelerin milli sınırlarını, ekonomilerini ve yaşam standartlarını etkileyeceği bir gerçektir. Bu gerçeği Alman bilim adamları yakından takip etmekte, ve ülkede globalleşmeye karşı hızlı bir tepki oluşmaktadır. Bu arayış öyle boyutlara gelmiştir ki, ülkedeki araştırmalar, basılı yayınların büyük bir bölümü bu alana kaymıştır. Almanya gündemi yakından takip ederek "Global Öğrenme ve Global Bilgi" konulu açık oturumlar her geçen gün medyada artmaktadır. Almanya‟nın en büyük araştırma merkezlerinden biri olan “HWWA” ya göre; 1999 ve 2000 yıllarında Alman bilim dünyasında bu konuda 1110 kitap kaleme alındığı ve halkın çoğu bu alanla ilgili kitaplara ilgi duyduğu ve okuduğu tespit edilmiştir. Bu durum Alman ilim dünyası için bu bir rekordur. Bu ilgi günümüzde artarak devam etmektedir. Küreselleşme, ekonomik sahada olmazsa olmazları aşarak, en güçlü sosyal devlet özelliğine sahip olan devletlerden biri olan Almanya‟yı olumsuz etkileyebilmektedir. Eğer, gerekli önlemler alınmazsa işsizlik oranı rekor kırmakta, devlet borçları artmakta, sosyal hizmetlerle ilgili maliyetler ekonominin tahammül edemeyeceği seviyelere çıkabilmektedir. Gelecek teknolojilerine milyarlarca dolarlık yatırımların yapıldığı, sosyal yardımlardan yapılan kesintilerin insanların yeni düzene uyumu için harcandığı (ABD, İngiltere, Hollanda, Danimarka, İsveç gibi) ülkelerin aksine Almanya bir paradoks yaşamaktadır: Bir yandan firma kârları ve borsa indeksleri rekor seviyede 4 http://www.tubitak.gov.tr/btpd/btspd/misyon/ozet.html, Temmuz, 2001 32 Sakarya Üniversitesi FEN EDEBİYAT DERGİSİ 6 (1-2) 2004 ____________________________________________________________________ yükselirken, diğer yandan işsizlik (OECD istatistiklerine göre % 9,6) rekor boyutlara ulaşmaktadır. Oysa işsizlerin sayısı ABD‟de % 5,3, Hollanda‟da % 6,4 ve İngiltere‟de % 7,3 azalmıştır. Bu ülkelerde yeni yeni meslekler ortaya çıkmakta, ülke yabancı yatırımlar için cazip hale gelmektedir. Almanya ekonomik yapısı ve işsizliğe çare politikaları doğrultusunda yeni iş sahaları ve meslek grupları oluşturmaya başlamıştır. Almanya rekabet gücü esas alınarak yapılan sıralamada sürekli gerilemekte, şimdilerde 10. sırada tutunmaya çalışmaktadır. Bunda, diğer ülkelerin aksine Almanya‟da vergi indirimlerine gidilmemesi, ücret ödemelerinde gerekli değişikliklerin yapılmaması, gelecek teknolojilerine yatırım yapılmamasının payının olduğu ifade edilmektedir [Arbeit, Arbeit, Arbeit”, 1997: 24- 36]. Özellikle Avrupa‟da euroya geçişten sonra Alman ekonomik düzeni sarsılmış, işsizlik oranı her geçen gün artmakta ve sosyal haklar özellikle 2005‟ten sonra artan oranda azalacaktır. Yabancılar yasasının bir türlü çıkartılamaması, iktidar ve muhalefet arasında ciddi görüş ayrılıklarının bulunması, ekonomistleri, yatırımcıları ve özellikle halkın % 9.8‟ini oluşturan yabancıları tedirgin etmekte, ülke yönetimi ise, bu durumu dünyanın hızlı bir şekilde globalleşmesine bağlamaktadırlar. Gerçekten de bu ülkelerdeki dönüşümün temelinde devletin işsizlik parası, asgari ücret, çalışma saatleri, sendikal haklar, ücretli tatil, sosyal yardım, işten çıkarılmalar, çiftçi yardımı, yatırım teşviki, işyerleri ve inşaat konularında hukuki düzenlemeler gibi alanlarda ciddi şekilde geriye çekilmesi yatmaktadır. Özellikle işgücü maliyetleri hissedilir şekilde düşmektedir. Parola “ucuz iş, işsizlikten daha iyidir” şeklindedir. Bunun neticesi gelirin ve istihdamın yeniden dağıtıldığı hızlı, sessiz ve genellikle duygusuz ama aynı zamanda etkin ve başarılı yeni bir kapitalizmdir. Liberal Sosyolog Sir Ralf Dahrensdorf ve çok sayıda ekonomist ve sosyolog batı iş dünyasının geleceğini şöyle ifade etmektedirler: Daha çok belirsizlik, daha esnek fleksibl- çalışma saatleri ve daha çok hizmetler sektörü meslekleri... Dahrensdorf‟a göre, “Ömür boyu iş garantisi yakın gelecekte çalışanların sadece yarısı için geçerli olacaktır.” Almanya‟da çalışanların, her zaman iş yerlerinin kapanacağı yada işten çıkarılacakları yönünde taşıdıkları endişeler dikkate alınırsa Dahrensdorf‟un görüşünün doğru olduğu anlaşılmaktadır. Almanlar, diğer ülkelerdeki gelişmeler karşısında daha ziyade müdafaa duygusuna dayalı iddialar ortaya atmakta; bu ülkelerde her geçen gün daha da bozulan gelir dağılımına, uygulanan modellerin sosyal maliyetlerine, insani olmayan yeni mesleklere ve çalışma şartlarına dikkat çekmektedirler. Kültürel küreselleşme bakımından Almanya‟da farklı kültürlerin bir arada yaşamasının sağlayacağı avantaj, ırkçı akımların da etkisiyle hakim kültür anlayışını gündemde tutarak hatta savunularak dezavantaj konumuna gelmektedir. Çokkültürlü bir ülke olabilme fırsatını yakalayan ve bu sayede global dünyada önemli bir örnek teşekkül edebilecek bir konumda olan Almanya, uygulamakta olduğu bu hakim kültür anlayışı ile Avrupa ve dünyada diğer ülkelerinde dikkatini çekmektedir. Bu durumun çözümü için iyileştirmeler yapılmadığı, küreselleşmeyle savaşmak değil uyuşmak ve yarışmak için önlemler alınmadığı sürece Almanya‟yı 33 Sakarya Üniversitesi FEN EDEBİYAT DERGİSİ 6 (1-2) 2004 ____________________________________________________________________ gelecekte bazı sıkıntılar beklemektedir. Küreselleşmeden kaçmak, küreselleşmenin dışında kalmak imkânsızdır [Rhein, 1997: 55-60]. Küreselleşme sadece imkanların değil, başta çevre ve organize suçlar olmak üzere bir çok problemin de sınırları aşan bir nitelik kazanmasına yol açmaktadır. Bu durum medeniyetler ya da kültürler çatışmasını muhtemel hale getirmektedir. Almanya‟da daha şimdiden hem medeniyetler bazında hem de aynı medeniyet içinde şiddet kullanımına varan çatışmalar gözlemlenmektedir. Küreselleşen bir dünyada bölgesel huzursuzluklar da küresel bir problem haline gelmektedir. Almanya, Avrupa ülkeleri arasında en çok göç kabul eden ülke olması dolayısıyla globalleşme sürecinde bir adım daha önde olduğu söylenebilir. Küreselleşme sürecinin önemli bir özelliği millî sınırların önemini yitirmesi ve millîdevletin ekonomi üzerindeki denetiminin yavaş yavaş ortadan kalkmasıdır. İstihdam ve gelir eskiden olduğu gibi imalat sektöründe değil, hizmetler sektöründe oluşmaktadır [Neyer–Kaiser,1996: 36]. Küreselleşme kavramı ile yakından ilişkili bir başka kavram da -global city- küresel şehir kavramıdır [Winstone, 1996: 15-23]. Bu kavram da küresel ekonomi kavramı gibi yeni değildir. Daha önce dünya şehri kavramı kullanılıyordu. Küresel şehirler New York, Londra, Tokyo, Amsterdam, Frankfurt, Hongkong, Meksika, Paris, Sao Paulo, Sidney ve Zürich gibi şehirlerdir [Saskia, 1994]. Bu şehirler sahip oldukları özellikleriyle global ekonominin kontrol, talimat ve yönetim merkezi olma kabiliyetini haizdirler. Hangi şehirlerin küresel şehir olarak isimlendirilecekleri konusunda üzerinde mutabakata varılmış kriterler yoktur. Avrupa, bir şehir olma sürecine doğru gitmektedir. Almanya bu şehrin bir kasaba yada mahallesi durumunda olacaktır. Çok sayıda araştırma küreselleşmenin sadece New York ve Londra‟da etkili olduğunu değil, diğer büyük şehirlerde de aynı etkilerin yaşandığını göstermektedir. Almanya‟nın küçük bir kopyası Frankfurt metropolüdür. Frankfurt‟ta 175 ayrı din ve 200 ayrı ırk mensubu insan yaşamaktadır. Neredeyse bu şehirde her dine ve her ırka rastlamak mümkündür. 15 Avrupa ülkesinden 60 temsilcinin katılımıyla 4-5 Ekim 1997 tarihlerinde Bonn‟da yapılan bölgesel Habitat toplantısında geleceğin şehirlerinin nasıl olacağı, sürdürülebilir kalkınma ile şehirlerde ve konutlarda insani bir hayatın nasıl gerçekleştirilebileceği tartışıldı [Das Parlament, 1997: 24]. Bu toplantıya kendilerini “Global Habitat Parlamenterleri” şeklinde adlandıran ve çevre dostu ve hayat bakımından değeri olan bir iskân ve kent gelişimine adayan 150 temsilci katıldı. Yukarıda sayılan etkiler, yoğun göç alan, baş döndürücü bir büyümeye maruz kalan, farklı (multi-kültürel) kültür gruplarının yaşadığı, kayıt dışı ekonominin serpilip geliştiği, gelir farklarının uçurum mertebesine ulaştığı, aidiyet duygusunun kaybolduğu ya da parçalandığı, eğitim ve kültürel faaliyetlerin nüfusun mühim bir ekseriyeti için mümkün olmadığı, gençlik arasında kopma ve kutuplaşma tehlikesinin muhtemel olduğu, yabancılaşma ve anonimitenin5 yaygınlaştığı Alman 5 Anonimite kavramı ile fertlerin aile, sülale gibi bağlarından koparak, sosyal oto-kontrol mekanizmalarının hiç birine tabi olmayıp, sadece tanınmaz bireyler haline gelmeleri kastedilmektedir ki 34 Sakarya Üniversitesi FEN EDEBİYAT DERGİSİ 6 (1-2) 2004 ____________________________________________________________________ büyük şehirleri için daha da tehlikeli bir geleceğin habercileri olarak ele alınmalıdır. Almanya küreselleşmeye değil küreselleştirmeye önlem almalıdır. SONUÇ Dünya kamuoyunda en fazla konuşulan ve ilgi duyulan alanların başında küreselleşme gelmektedir. Küreselleşme; belli bir kültür, ekonomi ya da siyaset normunun, değer yargısının ya da kurumsal yapının küresel ölçekte yaygınlık kazanarak o alanda geçerli tek norm, tek değer yargısı ya da tek kurumsal yapı haline gelmesi olarak ifade edilir. Önceleri küreselleşme denince akla ekonomik birliktelikler geliyordu. Artık bu gün sosyal, siyasal ve kültürel küreselleşme, ekonomik küreselleşmeyi geride bırakarak ülkelerin yönetim kaderlerini etkilemektedir. Kültürel globalleşme ile ortaya çıkan kültür, batı kültürüdür. Kısaca, batılı değerlerin dünyada hâkimiyet kurmasıdır. Dünya da çok sayıda farklı kültür mevcuttur. Yerel kültürler global kültürü benimsediği ölçüde ancak kültürel globalleşme gerçekleşebilecektir. Liberal bir perspektiften bakıldığında kültürel globalleşme, dünyada barış ve huzurun sağlanmasına katkıda bulunabilecek iken; milliyetçi muhafazakâr perspektiften bakıldığında kültürel globalleşme, ulusal kültürlerin yok olması anlamına gelmektedir. Küreselleşmenin olumsuz etkilerinden en fazla endişe duyan ülkelerden bir de Almanya‟dır. Çünkü Almanlar milliyetçi bir kavimdir. Dünyanın global bir köye dönüşeceğini, Almanya‟nın da burada bir mahalleden ibaret olacağını düşünen ve gidişatın oraya doğru yöneldiğini görev Almanya, buna karşı koymaya, direnmeye ve önlem almaya çalışmaktadır. Çünkü bünyesinde azınlıkları (göçmenleri) ve farklı kültürleri barındıran Almanya, çokkültürlü bir toplum olduğunu her ne kadar kabullenmese de hissetmektedir. Çokkültürlü bir toplumun globalleşme karşısında dayanması, kendi kültürünü yaşatması, monokültürel değerlerde ısrar etmesi, tsunami karşısında dayanmaya, mücadele etmeye çalışan bir insana benzer. KAYNAKLAR AKTAN, Coşkun Can, “Global Ekonomik Entegrasyon ve Türkiye”, Dış Ticaret Dergisi, Sayı: 12, Yıl: 4, Ocak 1999 KHONDER, Habibul Haque, “Globalleşme Teorisi: Eleştirel Bir Değerlendirme”, The Journal of Scuau Studies, Sayı:73, Haziran 1996‟dan Çeviren: Betül Duman, Türkiye Günlüğü, Sayı:44, Ankara 1997 FEATHERSTONE, Mike, “Postmodernizm ve Tüketim Kültürü” Ayrıntı Yayınları, İstanbul, 1996 KEYMAN, E. Fuat, “Radikal Demokrasi ve Türkiye”, Bağlam Yay., Ankara:1999 LOOMBA, Ania, “Kolonyalizm, Postkolonyalizm” Çev.: M.Küçük, Ayrıntı Yay., İstanbul, 2000 KLEİNSTEUBER, Hans J., “Amerikanismen ersetzen noch keine Subtanz”, Das bu durum özellikle kırsal kesimden büyük kentlere göç eden insanlarımız bakımından vahim bir hakikattir. 35 Sakarya Üniversitesi FEN EDEBİYAT DERGİSİ 6 (1-2) 2004 ____________________________________________________________________ Parlament, 33-34/1996 SPİNNER, Helmut F., “Die neue Hoffnung des 21. Jahrhunderts”, Das Parlament, 33-34/1996 WEİRİCH, Dieter, “Das globale Dorf”, Internationale Politik, 11/1996, WHELLER, Deborah, “Global Culture or Cultural Clash” – Communcation Research, volume:25, August:1999 SACHS, J. “International Economics: Unlocking the Mysteries of Globalization”, Foreign Policy, Spring 98, 1998 GÜRSES, M. “Küresel Ekonomi: şirket yapısında Değişiklikler, DışTicarette şirketlerin Yönlendirici İşlevleri ve Küreselleşme Sonrasında Gelir Dağılımı Üzerine”, Maliye Dergisi, Sayı:128, Mayıs-Ağustos, 1998 “Arbeit, Arbeit, Arbeit” , Der Spiegel, Nr. 17/21., Deutschland, 1997 RHEİN, Eberhard, “Herausforderung der Globalisierung”, Internationale Politik, Nr. 1/Januar, 1997 NEYER, Jürgen, Seelib-Kaiser, Martin, “Arbeitsmarktpolitiknach dem Wohlfahrtsstaat, Konsequenzen der ökonomischen Globalisierung”, Aus Politik und Zeitgeschichte, Nr. 26/1, Deutschland,1996 WİNSTONE, Paul., “The Global City”, in: Cities of the Future: Managing Social Transformations, Internaional Social Science Journal, Blackwell Publishers/ Unesco, No: 147, March 1996, Sarıbay, Ali Yaşar, Abant toplantısı tebliğ metni, 13.07.2002 SASKİA, Sassen, “Cities in a World Economy”, Thousand Oaks 1994 SWİNGEWOOD, Alan, “Kitle Kültürü Efsanesi”, Çev.: Aykut Kansu, Bilim ve Sanat Yayınları, Ankara, 1996 36