Location via proxy:   [ UP ]  
[Report a bug]   [Manage cookies]                
2. TURGUT REİS VE TÜRK DENİZCİLİK TARİHİ ULUSLARARASI SEMPOZYUMU (1-4 KASIM 2013) 2ND INTERNATIONAL SYMPOSIUM OF TURGUT REIS AND TURKISH MARITIME HISTORY (1-4 NOVEMBER 2013) BİLDİRİLER CİLT II Editörler Cihan Yemişçi Tarık Eray Çakır Mustafa Gürbüz Beydiz Cezmi Çoban Bodrum Belediyesi 2. TURGUT REİS VE TÜRK DENİZCİLİK TARİHİ ULUSLARARASI SEMPOZYUMU 2nd INTERNATIONAL SYMPOSIUM OF TURGUT REIS AND TURKISH MARITIME HISTORY BİLDİRİLER Editörler Cihan Yemişçi Tarık Eray Çakır Mustafa Gürbüz Beydiz Cezmi Çoban Logo Tasarım Ergün Sazak Ön ve Arka Kapak Tasarımı Serhat Ergün BASKI YILI Haziran 2015 TAKIM NUMARASI: 978-605-65560-1-2 ISBN: 978-605-65560-3-6 YAYINCI SERTİFİKA NO: 31712 / 05.03.2015 - 05.03.2019 BASKIYA HAZIRLIK ve BASKI: Halikarnas Matbaacılık San. Tic. Ltd. Şti. Merkez Mah. Gazderesi Cad. No: 21/2 Konacık / Bodrum - Tel: 0 252 317 02 91 YAZIŞMA ADRESİ: Bodrum Belediyesi Basın Yayın ve Halkla İlişkiler Müdürlüğü Çarşı Mahallesi Neyzen Tevfik Caddesi No: 1 48400 Bodrum Telefon: 0 252 382 30 19-20 / Belgeç: 0 252 316 10 09 www.bodrum.bel.tr / info@bodrum.bel.tr www.turgutreissempozyum.org Referans gösterilmeden alıntı yapılamaz. 2. TURGUT REİS VE TÜRK DENİZCİLİK TARİHİ ULUSLARARASI SEMPOZYUMU 2ND INTERNATIONAL SYMPOSIUM OF TURGUT REIS AND TURKISH MARITIME HISTORY SPONSOR VE DESTEKÇİLER SPONSOR AND SUPPORTERS 2. TURGUT REİS VE TÜRK DENİZCİLİK TARİHİ ULUSLARARASI SEMPOZYUMU 2nd INTERNATIONAL SYMPOSIUM OF TURGUT REIS AND TURKISH MARITIME HISTORY BİLİM KURULU / SCIENTIFIC COMITEE Mim Kemal ÖKE ....................... (Prof. Dr., İstanbul Ticaret Üniversitesi) Abdalaziz M. AWADALLAH ... (Prof. Dr., El-Ezher Üniversitesi - MISIR) Abdulhalik BAKIR .................... (Prof. Dr., Bilecik Şeyh Edebali Üniversitesi) Adnan ÇEVİK ........................... (Doç. Dr., Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi) Ahmet YİĞİT ............................ (Doç. Dr., Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi) Akif FARZALIEV ..................... (Doç. Dr., St. Petersburg Devlet Üniversitesi - RUSYA) Ali Fuat ÖRENÇ ....................... (Doç. Dr., İstanbul Üniversitesi) Cengiz TOMAR ........................ (Doç. Dr., Marmara Üniversitesi) Dejanirah COUTO ..................... (Prof. Dr., Ecole Pratique des Hautes Etudes, FRANSA) Eloy Martin CORALLES .......... (Prof. Dr., Universitat Pompeu Fabra - İSPANYA) Erhan AFYONCU ..................... (Prof. Dr., Marmara Üniversitesi) Gülay ÖĞÜN BEZER ............... (Prof. Dr., Marmara Üniversitesi) Hamdi ŞAHİN ........................... (Doç. Dr., İstanbul Üniversitesi) Mahmut AK ............................... (Prof. Dr., İstanbul Üniversitesi) Maria Pia PEDANI-FABRIS .... (Prof. Dr. Universita ca Foscari Venezia - İTALYA) M. Münir ATALAR .................. (Prof. Dr., Gaziosmanpaşa Üniversitesi) Mehmet Yaşar ERTAŞ ............... (Prof. Dr., Sakarya Üniversitesi) Mualla UYDU YÜCEL ............. (Prof. Dr., İstanbul Üniversitesi) Murat ARSLAN ........................ (Prof. Dr., Akdeniz Üniversitesi) Mustafa Sabri KÜÇÜKAŞÇI .... (Prof. Dr., Marmara Üniversitesi) Mustafa ŞAHİN ......................... (Prof. Dr., Uludağ Üniversitesi) Muzaffer DOĞAN .................... (Prof. Dr., Marmara Üniversitesi) Numan ELİBOL ........................ (Prof. Dr., Osmangazi Üniversitesi) Oktay DUMANKAYA .............. (Yrd. Doç. Dr., Kahramanmaraş Sütçü İmam Üniversitesi) Özlem KUMRULAR ................ (Doç. Dr., Bahçeşehir Üniversitesi) Robert BACALJA ..................... (Prof. Dr., University of Zadar - HIRVATİSTAN) Selahattin DÖĞÜŞ .................... (Prof. Dr., Kahramanmaraş Sütçü İmam Üniversitesi) Yüksel ÇELİK ........................... (Doç. Dr., Marmara Üniversitesi) J.L. BACQUÉ-GRAMMONT (Prof. Dr., Directeur de recherche émérite au Centre National de la Recherche Scientifique (CNRS) – FRANSA) OTURUM BAŞKANLARI / CHAIRS Adnan ÇEVİK (Doç. Dr.) Ahmet YÖRÜK (Prof. Dr.) Alaybey KAROĞLU (Prof. Dr.) Ali Fuat ÖRENÇ (Doç. Dr.) Dejanirah COUTO (Prof. Dr.) Eloy Martin CORALLES (Prof. Dr.) Ergün Laflı (Prof. Dr.) Ertuğrul ÖNALP (Prof. Dr.) Gülay ÖĞÜN BEZER (Prof. Dr.) Hamdi ŞAHİN (Doç. Dr.) Jean-Louis BACQUÉ-GRAMMONT (Prof. Dr.) Mahmut AK (Prof. Dr.) M. Münir ATALAR (Prof. Dr.) M. Yaşar ERTAŞ (Prof. Dr.) Mualla UYDU YÜCEL(Prof. Dr.) Murat ARSLAN (Prof. Dr.) Mustafa ŞAHİN (Prof. Dr.) Muzaffer Metin ATAÇ (Em. Ora.) Nesimi YAZICI (Prof. Dr.) Robert BACALJA (Prof. Dr.) Selahattin DÖĞÜŞ (Doç. Dr.) Yüksel ÇELİK (Doç. Dr.) DÜZENLEME KURULU / ORGANIZING COMITEE Mehmet DİNÇBERK ......... (Turgutreis Belediye Başkanı) Mim Kemal ÖKE .............. (İstanbul Ticaret Üniversitesi Ticari Bilimler Fakültesi) Gülay ÖĞÜN BEZER ....... (Marmara Üniversitesi Tarih Bölüm Başkanı) Adnan ÇEVİK .................... (Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi AKMEDAM Başkanı) Yusuf Ziya TENGİZ .......... (Kadir Has Üniversitesi Dış Ticaret Bölüm Başkanı) Tarık Eray ÇAKIR ............ (Turgutreis Belediyesi Meclis Üyesi) Pembegül YILDIZ ............. (Turgutreis Belediyesi Yazı İşleri Müdiresi) Serhat ERGÜN .................. (Turgutreis Belediyesi Şevket Sabancı Kültür ve Sanat Merkezi) Yaşar TAŞLICALI ............ (Turgutreis Belediyesi) Cihan YEMİŞÇİ ................ (Marmara Üniversitesi Tarih Bölümü) Mustafa Gürbüz BEYDİZ .. (Çankırı Karatekin Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi) Fatma Aysel DINGIL ........ (İstanbul Üniversitesi Tarih Bölümü) Gözde SAZAK .................. (İstanbul Üniversitesi Tarih Bölümü) Ebru ZEREN ..................... (İstanbul Üniversitesi Tarih Bölümü) AKADEMİK SEKRETERYA / ACADEMIC SECRETERIA Cihan YEMİŞÇİ ................ (Marmara Üniversitesi Araştırma Görevlisi) Mustafa Gürbüz BEYDİZ . (Çankırı Karatekin Üniversitesi Öğretim Görevlisi) Tarık Eray ÇAKIR ............. (Turgutreis Belediyesi Meclis Üyesi) TURGUTREİS BELEDİYESİ - SEMPOZYUM ORGANİZASYON EKİBİ MANICIPALITY OF TURGUTREİS - SYMPOSIUM ORGANIZING TEAM Ali KESER Akın BAĞCI Bade KIRTAY Burbuye İSTEKLİ Cavit İSTEKLİ Cezmi ÇOBAN Damla Ornay KURT Evren ALTELLİ Eda Hülya TEKİN Hakan Osman AYBEY Melis İSTEKLİ Ömür KARAKALLE Özgül ÖZDURMUŞ Pınar MUSLU Selahattin TETİK Serhat ERGÜN Sinan VİZİK Şenol KAYA Yeliz BATMAZ Zeynep ÖZŞEKER SİMULTANE ÇEVİRMENLER / SIMULTANEOUS TRANSLATORS Pelin DİRİN Melisa ROMAN Esin ASLAN Bahar ERİŞ Cansu KAPTANER SİMULTANE ÇEVİRİ - SES VE GÖRÜNTÜ SİSTEMLERİ SIMULTANEOUS TRANSLATION - AUDIO & VISUAL SYSTEMS Sistem Vizyon İstanbul - TÜRKİYE 6 İÇİNDEKİLER TÜRK DENİZCİLİĞİ - 2 M. Münir ATALAR ve Mustafa ŞAHİN Denizden Hacc Yolculuğu ve Surre ............................................................... 12 Nesimi YAZICI Sultan Reşadın Rumeli Seyahati Sırasındaki Deniz Yolculuğu (Haziran 1) ...... 28 Özgür YILMAZ Buharlı Gemi Çağı’nda Karadeniz’de Avrupa Denizciliği .............................. 56 Figen ATABEY ve Ramazan USLU Atatürk ve Donanma ..................................................................................... 82 Çağatay BENHÜR Başbakanlık Cumhuriyet Arşivi’nde Bulunan Denizcilikle İlgili Belgeler (1939-1945) .......................................................................... 94 Yusuf Ziya ŞİPAL Cumhuriyetin İlanindan Günümüze Türk Deniz Ticari Filosu ...................... 130 Elif Meryem YURDAKUL Türkiye’de Dış Ticaretin Taşınmasi ve Denizyolu Taşımacılığı .................. 148 İrfan KALAYCI ve Nejat TARAKÇI Deniz Ticareti ve Küresel Mali Kriz ......................................................... 168 Okan YEŞİLOT ve Elif ÇALIŞKAN Dünden Bugüne Kırım’ın Stratejik Önemi ............................................. 178 TÜRK DENİZCİLİK TARİHİ VE KÜLTÜRÜ, KAYNAK, LİTERATÜR VE BİYOGRAFİ Ercan ALAN Rumeli Kadıaskerliği Ruznamçelerine Göre 17. Yüzyıl Kadı Tayinlerinde Donanma ve Tersaneye Yapılan Hizmetin Rolü 196 Dilara DAL The Physical Structure of the Port of Chios and Its Importance in the Eastern Mediterranean Trade during the 18th Century .......................... 204 7 Kevser DEĞİRMENCİ 19. Yüzyıl Girit’inden Bir Kesit: Mustafa Naili Paşa Döneminde Girit Limanları ve Gemileri ......................................................................... 216 Metin ÜNVER Ege’nin Depremzede Adası: 1867 Midilli Depremi ve Sosyo-Ekonomik Etkileri .......................................................................... 230 Aynur GÜNER Türk Denizcilik Tarihinde Önemli Bir Belge: Ceride-i Bahriye ................... 248 Cem KARAKILIÇ Denize ve Denizciliğe Adanmış Bir Ömür: Abdülhamit Naci Özdeş .......... 254 Cihan ÖZGÜN Rodos Adasında Tanassur Hareketleri ve Namık Kemal ............................. 302 Eminalp MALKOÇ “Sivil Amiral” Abidin Daver’in Kaleminden Türk Denizciliği ..................... 316 DENİZCİLİK MÜZECİLİĞİ OTURUMU Ali Rıza İŞİPEK Turgutreis Denizcilik Müzesi ................................................................... 358 Osman ÖNDEŞ Deniz Müzeleri ve Müze Gemiler ............................................................ 368 Tarık Eray ÇAKIR ve Pembegül YILDIZ Turgut Reis’in Hatırasını Yaşatmak ve Tanıtmak: Dünden Bugüne Turgut Reis Anıtları, Akdeniz Denizcilik Tarihi Kitaplığı ve Turgut Reis Müzesi ........................................ 420 8 9 10 TÜRK DENİZCİLİĞİ - 2 11 DENİZDEN HACC YOLCULUĞU VE SURRE PILGRIMAGE BY SEA AND SURRE M. Münir ATALAR * Mustafa ŞAHİN ** Özet: Surre Alayı’nın yolu zamanla değişikliğe uğramıştır. 1839 ve hatta ondan bir süre sonraya değin katır ve develerle (Receb ayında) gönderilirken, mevcut bilgiye nazaran 1864’lerden1 itibaren 1908’lere kadar (Şaban ayında) denizden vapurla; 1908’den sonra da Hicaz demiryolunun yapılması üzerine trenle gönderilmiştir. Bu bildirimizde deniz yolu ile surre gönderilmesini ve güzergâhını, hacc kâfilesini oluşturan hacıların sayısını, Hicaz’a gelen ziyaretçilerin miktarını ve bildirimizin de esasını teşkil edecek olan vapur kiralanmasında çevrilen entrikalara değineceğiz. Dayanağımız olan yazma esere2 göre Paşakapısı’ndan çıkarılarak Harem İskelesi’ne indirilen Surre-i Hümâyûn, özel olarak ayrılmış bulunan Girit vapuruna yüklenilir. İstanbul’da, Dolmabahçe Sarayı’ndan çıkan surre alayının, Beyrut’a kadar uğradığı yerler ve adları şu şekildedir: Beşiktaş–Paşakapısı (Üsküdar)–Harem–Gelibolu–Çanakkale Bozcaada– Midilli (Sakız)– Sisam– Rodos – Kıbrıs–Beyrut. Anahtar Kelimeler: Deniz Yolu, Entrika, Surre, Hacc Yolu, Hicaz Seyahatnâmesi 1 Hacıları getirmek için, Beyrut’a vapur gönderildiğini belirten bir belgenin, tarihinin 1267/1850 olması, hacıların vapurla naklinin 1281/1864 tarihinden daha gerilere gidebileceğini göstermektedir. Bkz. Başbakanlık Osmanlı Arşivi, İrâde-i Dâhîlîye, No: 13328. 2 Söylemezoğlu Süleyman Şefik b. Ali Kemâlî, Hicaz Seyahatnamesi, İstanbul 1308/1890, Üniversite Kütüphanesi, Türkçe Yazma Dili 4199, 385 sayfa (Eser Rik’a yazmadır). * ** Prof. Dr., Gaziosmanpaşa Üniversitesi, Fen-Edebiyat Fakültesi, Tarih Bölümü, Ortaçağ Tarihi Anabilim Dalı, mehmetmunir.atalar@gop.edu.tr. Dr., Tokat Plevne Anadolu Lisesi Müdürü, sahinmustafa66@hotmail.com. 12 PILGRIMAGE BY SEA AND SURRE M. Münir ATALAR * Mustafa ŞAHİN ** Abstract: The route of Surre cortege had changed in the course of time. Surre cortege travelled on mule and camel in 1839 and also after a while, by ship from 1864 to 1908 and by train after 1908 due to building of Hicaz railroad. In this study, the researcher observes the travel and route of Surre by sea, the number of pilgrims, the number of visitors in Hicaz and the intrigues in renting a boat. As to the manuscript, Surre-i Hümayun departed from Paşakapısı and boarded ship of Girit at Harem dock. The route of Surre community from Dolmabahçe palace to Beyrut is Beşiktaş – Paşakapısı – Harem – Gelibolu – Çanakkale – Bozcaada – Midilli(Sakız), Sisam, Rodos, Kıbrıs, Beyrut. Key Words: Sea Way, Intrugue, Surre, Pilgrimage Road, Hicaz Seyahatnâmesi (Hijaz Travels). * ** Prof. Dr., Gaziosmanpasha University, Department of History, Sub-Department of Middle Ages, mehmetmunir.atalar@gop.edu.tr. Dr., Administrator of Tokat Plevne High School, sahinmustafa66@hotmail.com. 13 DENİZDEN HACC YOLCULUĞU VE SURRE M. Münir ATALAR Mustafa ŞAHİN Giriş Surre, Arapça bir kelimedir. Akçe kesesi, para çıkını, iâne (yardım) demektir. Konumuzu ilgilendiren tanımı ise şöyledir: Padişahın, her yıl Hacc mevsiminden önce, İstanbul’dan Mekke ve Medine’ye, oranın ileri gelenlerinden yoksullarına kadar dağıtılmak üzere gönderdiği para ve hediyelerdir.3 Hacc için Mekke›ye giden kafilenin başkanına Emirü’l-Hacc denmektedir. Mısır’ın, Yavuz (1512-1520) tarafından Osmanlı ülkesine katılmasına kadar, Mısır Memlükleriyle Osmanlı padişahları, ayrı ayrı Emirül-Hacc tayin ederlerdi. Mısır Emirü’l-Hacc’ı Kahire hacılarını, Osmanlı Emirü’l-Hacc’ı da İstanbul hacılarını Şam yoluyla Mekke’ye götürürlerdi. Osmanlı hilafetinde bu memuriyet sonraları “Surre Eminliği”ne dönüştürülmüştür.4 Surrre Emini, doğruluk ve dindarlıkla tanınmış yüksek rütbeli sivil, asker veya ilmiye sınıfından birisi olurdu. Surre alayı ile İstanbul’dan yola çıkar, hacc kervanını güven içinde götürüp-getirir, Mekke ve Medine’de para ve hediye emanetlerini ilgililere dağıtır, hacc süresince güvenliği sağlar ve İstanbul’a dönerdi.5 Harameyn’e surre gönderilmesi Abbasiler (750-1258) zamanında başlamış; Fatimîler, Eyyubiler ve Osmanlılar bu görevi devam ettirmişlerdir. 1917’lerde, surre gönderilmesine son verilmiştir. Osmanlı Tarih Araştırmaları Merkezi’nde (OTAM) konu ile ilgili hacca gidiş-gelişe dair 1253/1837 tarihli bir belge tarafımızdan tüm ayrıntılarıyla 3 4 5 Abdurrahman Vefik (Sayın), Tekâlif Kavâidi, İstanbul 1328, s. 183; Yılmaz Öztuna, Büyük Türkiye Tarihi, İstanbul 1978, C. VII, s. 366. Surre kelimesini Fransızca “La bourse” kelimesi ile karşılayabiliriz. Konuyla ilgili olarak Fransızca iki makalemiz şöyledir: M. Münir Atalar, “Les Ottomans au Service de Harameyn”, Revue D’Histoire Maghrebine,17eme Année, Numeros 59-60, Octobre 1990, Tunis, pp. 23-26 ve “Les Aides Economiques des Ottoman’s Pour Kaaba”, Lâ Vie İntellectule dans les Provinces Arabes a’ L’Epoque Ottomon, Tome 3, Tunis 1988, s.131-142. M. Zeki Pakalın, Osmanlı Tarih Deyimleri Sözlüğü, İstanbul, 1971, C. I, s. 527; A. J. Wensinck, “Emirü’l-Hacc”, İ.A., IV, MEB, İstanbul 1988, s. 263. A.g.e., aynı yer; Mouradjah d’Ohsson, Tableau General de l’Empire Ottoman, 1790, C. III, s. 258 v.d.; Meydan Larousse, XI, s. 628. 14 yayınlanmıştır. Aynı belgenin daha teferruatlı bir şekli de Yitik Hazine Yayınları’ndan çıkmış bulunan Surre Alayları isimli kitabımızda yer almaktadır. Kitabın kapağında Yusuf Çağlar ve Salih Güven isimleri geçmesine rağmen, eserin ¼’lük kısmı tarafımdan (M. Atalar) yazılmıştır. Burada güzergâh İstanbul - Bursa - Söğüt - Eskişehir - Konya - Şanlıurfa - Halep - Şam - Mekke ve Medine şeklindedir.6 Surre Alayı’nın yolu zaman zaman değişmiştir. Tanzimat’a ve hatta ondan bir süre sonraya değin, katır ve develerle (Recep ayında) gönderilirken; O tarihten itibaren 1908’e değin (Şaban ayında) denizden vapurla; 1908’den sonra da Hicaz Demir Yolu’nun yapılması üzerine trenle gönderilmiştir. Nakit para yardımları ve hediyeler Furjon denilen demir sandık ve vagonlara konuluyor, ağızları mühürleniyor ve Mekke’de açılıyordu. Konuyla ilgili Sultan II. Abdülhamit’e sunulmuş bir lâyiha (rapor) da yine tarafımızdan yayınlanmıştır.7 1. Deniz Yolu ile Surre Gönderilmesi: İslam Tarihi boyunca devam eden ticari hareketle birlikte, hacı adaylarının meydana getirdiği deniz trafiği de Kızıldeniz’e yönelik ilginin belirgin sebeplerinden olmuştur. Kızıldeniz, Hacc dolayısıyla İslâm dünyasının değişik yerlerindeki kültürleri karşılaştırıp kaynaştırmıştır. Afrika’nın doğu kıyılarından, daha doğuya göç edenlerin geçit hattı da Kızıldeniz olmuştur. Bütün bu hareketler Müslümanlarda denizciliğin gelişimine doğrudan katkı sağlamıştır. Hicaz’a dışarıdan gelip egemenlik kuranlar da hemen hep denizi tercih etmiş ve egemenliklerini deniz üstünlüğüne dayanarak sürdürmüşlerdir.8 Buharlı ulaşım araçlarının, vapurların işlemesinden sonra Surrre yolu değişmiştir. Gavurdağı eşkiyası, Payas (Üzeyr)’ın beri tarafında Burnaz Köprüsü mevkiinde Surre-i Hümâyûn’u “ahz ü gasb” etmişlerdi. Binaenaleyh Fuad Paşa, Üsküdar’dan Şam’a kadar olan karayolunu terk ile Surre-i Hümâyûn’u bahren (denizden) Beyrut’a ve oradan Şam’a gönderilmesini usul ittihaz etmiş idi.9 Surre’nin denizden gönderilmesi kararı üzerine, yolun kısalması sebebiyle Surre, Şaban ayının on dört veya on beşinde gönderilmeye başlanmıştır.10 1281/1864 senesinden itibaren yapılan bu değişiklik Lütfi Efendi Tarihi’nde şöyle anlatılır: “Vapurların zuhurundan sonra Surre-i Hümayûn’un ve beraberinde 6 7 8 9 10 Bkz. s. 233-236. Münir Atalar, Osmanlı Devletinde Surre-i Hümâyûn ve Surre Alayları, Diyanet İşleri Bşk. Yay., Ankara 1991, s. 162-165; Atalar,”Surre-nâme (1335/1916)”, AÜİFD, C. XXVII, Ankara 1986, s. 419-426. Yusuf Hikmet Bayur, Türk İnkılabı Tarihi, C. III Kısım: 10, T.T.K., Ankara 1991 (4. Basım), s. 142-143. Ahmet Cevdet Paşa, Ma’ruzât, (Haz. Yusuf Halaçoğlu), Yaylacık Matbaası, İstanbul 1980, s. 129. BOA., İ.DH., 36788 (Sene 1281/1864); BOA., Dâhîlîye, 38849 (Sene 1282/1866). 15 gidecek hüccacın karadan gidip-gelmek tekellüfüne hacet kalmamış olduğundan ve hususuyla Surre-i Hümayûn eminlerinin avdetinde surrece işleri kalmadığından eyab ve zehapta (gidip-gelme) vapur ile azimet olunması ve mevsim-i hacca vaktin müsait olmaması cihetiyle mutâd-ı kadîm olan Receb’in onikinci gününe inhisarın terkiyle Surre-i Hümâyûn ihracının Şaba›nın ondördüncü gününe tahsisi itiyat kılındı”,11 On sekizinci yüzyıl ortalarında alaylarda bazı değişiklikler yapılmıştır: Surrelerin meşin keselere ve bohçalara konulan öteki hediyelerin keçi derisinden yapılmış sandıklara konulmasına başlanılmıştır. Ayrıca Surre’nin mutlaka Şaban ayının ortasında İstanbul’dan çıkarılması, bu merasim yapılırken sırf o güne mahsus olmak üzere padişah için büyük ve süslü bir çadır, ayrıca devlet erkanına mahsus bir kaç çadır daha dikilmesi, alayın buralardan seyredilmesi yapılan değişiklikler arasındadır. Ayrıca Surre’nin Şam’a varmasında bir emirü’l-hac tayini, Medine fakirlerine sadakalar gönderilmesi de bu değişiklikler arasındadır.12 Surre-i Hümâyûn Alayı’nın deniz güzergahını, Hicaz Seyahatnâmesi13 isimli yazma bir esere dayanarak açıklamaya çalışacağız: “Surre- i Hümâyûn resmen Şaban ayının 15. günü alay-ı vâlâ ile Saray-ı Hümâyûn (Dolmabahçe)’den çıkarılarak Beşiktaş iskelesine ve andan vapur-ı mahsus ile Üsküdar’da Paşakapısı’na naklettirilir. Çünkü eskiden Surre-i Hümayûn’un Üsküdar’dan berren (karadan) ta Mekke’ye kadar gönderilmek adet olmakla bittabi levazım-ı seferiyye Üsküdar›da ikmal edilir, hücâc-ı müslümin de orada ictima edermiş.14 Her ne kadar şimdilerde bahren (denizden) Beyrut’a ve ondan Şam-ı Şerif’e gönderilmekte ise de yine ve teşrifat-ı kadimeye riayeten ber-mu’tâd Üsküdar’a geçirilmektedir”.15 19. yüzyılın sonlarından itibaren Şaban ayı ortalarında çıkarılan Surre için, bir-iki gün evvel Evkaf hazinesine ikmal edilmek üzere olan Surre keselerinin, mühr-i hümâyûnla mühürlenmesi babında Evkaf Nezareti’nden Sadaret’e bir tezkire yazılır ve Surre ihracı gününün tespiti için irade çıkması arz olunur ve o suretle iradesi çıkardı.16 1307/1889 Ramazan’ının on üçüncü Cuma günü (20 Nisan 1306 Mali yıl) güneşin batışıyla Der-saadet’ten (İstanbul) hareket edilir. Surre-i Hümâyûn, kaide icabı mutantan (görkemli) bir alay ile Paşa Kapı’sından çıkarılarak Harem İskelesi’ne indirilir ve orada Surre-i Hümâyûn’a özel olarak ayrılmış bulunan Girit vapuruna yüklenilir.17 11 12 13 14 15 16 17 Hâfız Ahmed Lütfi, Tarih-i-i Lütfi (Yazma Nüsha), C. X, s. 87 (Basılmamış kısımlar için bkz. İstanbul Arkeoloji Ktb. No: 1343 IX, Cilt No: I347 (X. Cilt). Ali Seydî Bey, Teşrifât ve Teşkilatımız, (haz. Niyazi Ahmet Banoğlu), İstanbul (Tarihsiz), s. 154. Söylemezoğlu, Hicaz Seyahatnamesi. A.g.e., s. 2. A.g,e., s. 3. BOA., İ.DH., No: 44556 (Sene 1288/187l). Söylemezoğlu, a.g.e., s. 3. 16 İstanbul’da, Dolmabahçe Sarayı’ndan çıkan Surre Alayı’nın Beyrut’a kadar uğradığı yerler ve adları şöyledir: Beşiktaş - Paşakapısı (Üsküdar) - Harem - Gelibolu - Çanakkale - Bozcaada - Midilli - Sakız - Sisam - Rodos - Kıbrıs - Beyrut.18 İstanbul’dan Beyrut’a kadar süren bu deniz yolculuğunda geçilen ve görülen yerler konak konak, çeşitli yönleri ile tanıtılmıştır. Uğranılan yerlerin tarihi, coğrafi ve etnik durumu, tarım ve ticareti, buralardaki camii, medrese, tekke, kütüphane, kilise, manastır, havra, okul, dükkan, han, hamam sayısı ve saire hakkında bilgi verir. Surre Alayı Beyrut’ta Vali İzzet Paşa tarafından parlak bir törenle karşılanır.19 Ardından Şam’a geçilir. Alay Şam’da da törenle karşılanır ve törenle uğurlanır. Surre’nin, Beyrut ve Şam’dan, Medine ve Mekke’ye gidebilmesi için gereken nakil vasıtaların sağlanması ve alayın korunma ve emniyeti için Beyrut ve Şam valilerine bu hususların temini babında ayrı ayrı fermanlar gönderilirdi.20 Cebel-i Şemmar Emiri Muhammed İbn er-Reşid’in adamlarına, Devlet-i Aliyye tarafından gönderilen 25.000 kuruş atiyye ile 40-50 hil’at teslim edilmiştir.21 Nihayet Surre Alayı Medine’de karşılanır. Burada Peygamberin merkadı ziyaret edilir. 2 Temmuz’da Cuma namazından sonra Mekke’ye hareket eden kafile 5 gün sonra Mekke’ye ulaşır. Burada gerekli ziyaretler yapılır. Hacıların durumuna değinilir. Surre-i Hümâyûn resmi hey’eti Mekke Şerifi ile Vali Paşa’yı ziyaret eder, Surre Emini’nin memuriyetine dair taraf-ı şâhâneden Mekke emirine gönderilen ferman ile şerif hazretlerine yazılan hususi mektup resmen okunur, şerif tarafından Surre Emini ve Kethüdasına yeşil kaplı siyah samur kürkler giydirilir. Sonra Mekke Emiri’nin mutantan (görkemli) bir alayla Surre Emini’ni ziyarete gelişi tasvir edilir.22 Surre-i Hümâyûn Alayı, İstanbul›dan 20 Nisan 1306 Mâli tarihinde hareket ettiğine ve 7 Temmuz 1306 Mâli tarihinde de Mekke’ye ulaştığına göre, İstanbul-Beyrut-Mekke arasındaki mesafe 2,5 aylık bir zamanda alınabilmiştir. Hicaz Seyahatnâmesi’nin Hatime’sinde anlatıldığına göre, Eylül’ün 14’ünde hac kafilesi Cidde’ye23 iner. Ancak vapur bulunamadığından 25 Ekim’e 18 19 20 21 22 23 A.g.e., s. 3-25; Akdeniz’deki, 1317/1899’da mevcut iskeleler ve bu iskeleler arasındaki mesafelerin deniz mili olarak karşılıkları için bkz.: el-Hacc Hâfız Davud, Hac Rehberi, 1317, s. 130-131. A.g.e., aynı yer. Ayrıca, Beyrut’tan sonra deniz yolu ile de Mekke’ye gidildiği vaki’dir. Süveyş-Yenbu-Cidde-Mekke şeklinde. Bunun için izin, irade çıkması gerekirdi. Bkz. BOA., İ.DH., No: 29080 (Sene 1276/1859): “Surre-i Hümayûn Emini Hilmi Paşa’nın Beyrut’tan bahren azimetine ruhsat verilmesine dair”. BOA., A.DVN.MHM, No: 134/339; A.DVN.MHM, No: 153/48; D’Ohsson, a.g.e., II, s. 85. Söylemezoğlu, a.g.e., s. 162. A.g.e., s. 117, 220, v.d. Cidde: Kızıldeniz’in doğu kıyılarında yer alan Cidde’nin, Mekke ve Medine’den sonra toplumsal hareketliliği ile Hicaz’daki üçüncü önemli şehir olduğu söylenebilir. Cidde coğrafi olarak düz bir yerleşim bölgesi olup, şehrin bulundu genel alan belirgin herhangi 17 kadar burada kalınır. Sonra Hidiviyye (Mısır) Şirketi’nin bir vapuruyla Süveyş’e hareket edilir. Yol üç gün sürer. Buradan trenle İskenderiye›ye geçilir. Bir kaç gün sonra kendi daire halkı ile vapurla Pire’ye hareket eden kafile, İzmir ve Çanakkale üzerinden Der-saâdet’e ulaşır.24 Osmanlılar Kızıldeniz’de denizcilikle ilgili hemen her çeşit olayda bölgesel sorumluluklarının gereğini yapmaya çalışmışlardır. Kızıldeniz’deki korsanlık, kıyılardaki haydutluk faaliyetleri bölgesel ve uluslararası açıdan Osmanlı Devleti’ni ciddi anlamda bunaltmaktaydı. Kızıldeniz’de ticari senbuklara (ufak yelkenli gemi) saldırıp yağma ve öldürme gibi suçları işleyen eşraf kabilesi eşkıyasına ait Osmanlı bandıralı bir senbuk Mekke istimbotu tarafından görülerek yakalanmıştır. Ardından sembuğun dokuz kişilik tayfası yargılanmak üzere Hudeyde’ye gönderilmiştir. Orada Mahkeme-yi Şer’iyye tarafından icra olunan inceleme ve yargılama sonucunda haydutların üçer sene hapis cezasına çarptırılmaları ve senbuğun ise müsadere edilmesine hükmedilmiştir. Bölgedeki silah kaçakçılığında yabancıların iki türlü kârı vardı. Bu işi yapanlar bir yandan içerden para çekiyorlar, öte yandan Arabistan’ı silahlandırarak Osmanlı Devleti’ni zora sokuyorlardı. Yemen sahilleri, Basra Körfezi ve Suriye sahilleri silah ticaretinin önemli merkezleri durumundaydı. Söz konusu silahlar gemilerle bölge sularına ve belli limanlara getiriliyor, daha sonra da senbuklarla Kızıldeniz sahillerine sevk ediliyordu. İngiltere, körfezde silah kaçakçılığının ve her türlü silah ticaretinin yasak olduğunu söylemesine rağmen bölgedeki silah kaçakçılığında İngilizlerin adından sıkça söz ediliyordu.25 Avrupalılar tarafından Arabistan işlerine ciddi miktarlarda silah naklediliyordu. Arabistan’da gerçekleştirilen silah kaçakçılığında Kızıldeniz sahillerinin önemli rolü vardı. Arabistan kıyılarına getirilen silahlar ucuz fiyatlarla bedevi kabilelere veriliyordu. II. Abdülhamid kıyı korumasına ciddi anlamda önem vermiştir. İktidarı döneminde ucuz ve etkili kıyı tekneleri satın alınmıştır. Hicaz sahillerinin korunması için de güçlü bir filo26 oluşturulmasını istemiş ve bu konuda gerekli çalışmalar yapılmıştır. Bahriye Nazırı Hasan Hüsnü Paşa27 da bu filo için ne tür 24 25 26 27 bir yükseltiye sahip değildir. Osmanlı idaresinde sancak statüsünde olan Cidde, Hicaz Vilayeti’nin batısına düşmekteydi. Mekke’ye deve yürüyüşü ile on sekiz saat uzaklıktaydı. Doğusunda Mekke, batısında Kızıldeniz, kuzeyinde Medine ve güneyinde Asîr bulunuyordu. Lît (Mağmuretü’l-Hamîdiyye) Kazası ve Ra’büğ Nahiyesi Cidde’ye bağlı önemli yerleşim birimleriydi. Ayrıca Cidde zengin yapısal unsurlarıyla tipik bir liman şehri özelliği taşıyordu. Bkz. Mustafa Lütfi Bilge, “Cidde”, DİA, VII, İstanbul 1993, s. 523-5. Söylemezoğlu, a.g.e., s. 270. Süheyl Sapan, “Başbakanlık Osmanlı Arşiv Belgelerinde Arap Yarımadasında Silah Kaçakçılığı”, Akademik Araştırmalar Dergisi, S. 27, 2005-6, s. 84, 87. Filo: (İtalyanca’dan) Aynı hizmeti yapmaları için görevlendirilen ve bir kumanda altında bulunan gemi ve uçaklardan meydana gelen birliğin adıdır. II. Abdülhamit döneminde bahriye nazırlığı görevinde bulunmuş bir amiral olup, Osmanlı Devleti’nin ilk denizcilik bakanıdır. Bozcaadalıdır. 1853 yılında Sinop baskınında şehit olan 18 gemiler kullanılabileceğini ve neler yapılabileceğini belirtmiştir. Hicaz filosu için Avrupa tersanelerine işletilmesi masraflı olmayan, özel olarak inşa edilmiş tekneler sipariş edilmiştir. Bunlar Kızıldeniz ile Basra Körfezi kıyılarında devriye amaçlı olarak kullanılabilecek özellikteydiler. 1892 yılında Hicaz filosunda üç korvet (hafif zırha sahip savaş gemisi olup firkateynden küçüktür), bir gambot (birkaç silahı olan küçük savaş gemisi) ve bir de vapur bulunuyordu. Kızıldeniz’de sahil güvenliği için daha önce de Bahr-i Ahmer Komodorluğu adıyla küçük bir filo vardı. 1886 yılında Hicaz vilayetinin özellikle kuzey kıyılarının emniyeti için Medine’den bölgeye aktarılan askerler dışında, Cidde limanında bulunan küçük bir vapurun da, on beş günde bir sahil boyunda dolaştırılması kararlaştırılmıştır. II. Abdülhamid ayrıca, Hicaz ve Yemen sahillerinin korunması için İdare-i Mahsusa tarafından tayin edilen vapurların uğrayacakları iskelelerde birer acente bulundurulmasını istemiştir.28 Önemli bir ticaret merkezi olan Cidde limanında daima bir-iki savaş gemisi, elli-altmış kadar senbuk denilen ufak yelken gemisi, iki-üç posta vapuru bulunurdu. Liman girişindeki şablardan dolayı ikindiden sonra limana girmek ya da limandan çıkmak ciddi anlamda tehlikeli idi. Cidde limanındaki gemiler Malibar, Zengibar, Hint ve Singapur’a kadar, senbuklar ise Massava, Sevakin, Yenbu’ul-Bahr, el-Vech, Hudeyde, Zile-i Şehr, Mekla, Maskat ve Basra’ya kadar gidip gelirlerdi. Cidde’ye her sene 100 bin hacı uğrardı. Limanda çok sayıda gemi ve tekne bulunmasına rağmen demir atma yerleri yetersizdi. Ayrıca Cidde’de, hayatı genellikle rahatsız edici bir hale sokan sıcak ve nemli bir hava hakimdi. Şehrin altyapısı yetersiz durumdaydı. Hacc mevsiminde denizden gelen hacıların burada bir müddet kalmaları da eklenince, şehir oldukça sıkıntı verici bir hal alıyordu.29 2. Kafile-i Haccı Teşkil Eden Hüccâc ve Hayvanat Miktarı: “Bu tarihte ictimâ eden hüccâcın arkası alınıp 350 İran ve 40-50 kadar Şam hüccacı ile asâkir-i muhafaza ve 300-400 Akkâm, 700-800 kadar zehâyir-i seferiyyeyi nakle memur Urban ve Deveci, 2000-3000 deveden mürekkeb kafile (Mevkibü’l-Hac) 27 Mayıs 1360 senesinin Salı günü ale’s-sabah 12’yi 20 geçe Müzeyrib’den hareketle savb-ı maksûde teveccüh eyledi”. Bu rakamlar, kervanın yaklaşık 4500 kişiden oluştuğunu göstermektedir.30 28 29 30 Piyâle Hüseyin Paşa’nın oğludur. II. Abdülhamit yaptığı hizmetlere karşılık olarak kendisine Sultan Beyliği Çiftliği’ni ulufe olarak vermiştir. 1867’de Miralay, 1877’de Donanma Komutanı ve 11880’de bahriye nazırı olmuştur. Hasan Barlak, Dinî ve Siyâsî Yönden Osmanlı Devleti İdaresinde Hicaz (1876-1909) (Doktora Tezi), 19 Mayıs Üniversitesi S.B.E., Samsun 2013, s. 232. A.g.t, s. 41. Atalar, ”Haremeyn’e Denizden Surre Gönderilmesi”, XXI. Türk Tarih Kongresi, T.T.K., Ankara 1994; aynı bilgi için bkz. AÜİFD, C. XXXII, Ankara 1992, s. 121-127. 19 3. Kıta-i Hicaziyye’ye Senevî Gelen Zuvvârın Miktarı: “Hac için Hicaz kıtasına dışardan gelen Hüccacın birbiri üzerine olarak miktarı ancak 60.000’e ulaşabilir. Bunlardan 35.000’ini Cava; 5.000 kadarı Hind ve 5-6 bin kadar Türk, Mısır-Arnavud, Kürt; beş-altı yüzü Buhara, Tatar, iki bini Acem ile iki bin kadarı da Ma’ribi’den ibarettir. Şu hesaba nazaran zuvvârdan tabiiyet-i Osmaniyye’de bunlar 5-6 bin raddelerinde bir cüz-i kâlîlden ibaret kalıb, kısm-ı mütebaki-i küllisinin icabında mürekkeb olduğu anlaşılır. İşte buna binaen en ziyade ad ü intizama i’tina olunacak mahmil kita-i hicaziyyedir ve çünki mevkeb-i ictima-i müslimin olduğundan âlem-i İslâmiyet merkez-i İslâmiyet’in ahval ve idaresine ait ma’lumatı buradan alır ve daha doğrusu gördüğü ahval ile bir mukayese zann ve tahmin eder”.31 Beynelmilel sıhhiye meclisinin Cidde’de bir karantina istasyonu tesis etmesinden beri, bu sayededir ki, Birinci Cihan Harbi’nden evvel, hacı sayısının 36 bin ile 108 bin arasında dolaştığı ve vasati olarak 70 bin tuttuğu görülmüştür.32 “Birinci ve İkinci Dünya Savaşları arası devrede, hacı sayısındaki yıllık ortalama artış, yaklaşık olarak 172.000’i bulmuştu. Bu devreden sonra sayı artmış ve 1960’larda, Mısır ve Pakistan en başta gelmek üzere, milyona varmıştır.33 Hacca gelen fakir insanların önemli bir kesimini de Yemenliler teşkil ediyordu. Sayıları binlerle ifade edilen Yemenli hacı adaylarının büyük çoğunluğu ekonomik olarak son derece zayıf idi. Bunlar San’a’da toplanıyorlar ve buradan yürüyerek kırk iki günde Arafat’a ulaşıyorlardı. Daha varlıklı olan Yemenliler ise Hudeyde’den vapur ve senbuklarla bir hafta zarfında Cidde’ye varıyorlardı.34 Yemen de Müslümanların hac güzergahlarından biriydi. Mekke ve Medine’ye gönderilen en büyük kervanlar Mısır, Suriye ve Irak kervanı ile birlikte Yemen kervanıydı. Hacc için demir yolu daha fazla kullanılmaya başlanınca, Yemen güzergahını da daha çok Yemenlilerin kullanmaya başladıkları anlaşılmaktadır. Ulaşım imkanları arttıkça Yemen’den Hicaz’a gelen hacıların sayılarında da artış oldu. Örneğin 1882 yılında deniz yoluyla Hacca gelen Yemenlilerin sayısı 421 kişi iken, 1893 yılında bu sayı 6410 kişiye ulaşmıştır. Yemen’den kara yoluyla Hacca gelenler bu sayının dışındadır. Aynı yıllarda Tihame yoluyla gelen Yemen kafilesi 10.000 kişi, Cebel yoluyla gelen Yemen kafilesi ise 6.000 kişiydi. Aynı şekilde tüm bölgelerden gelen hacıların sayılarında da yıllara göre ciddi bir artış vardır. Hacc-ı Ekber35 olarak bilinen 1893 yılında Hicaz’a gelen toplam hacı sayısının 200.000 ila 300.000 arasında olduğu tahmin edilmektedir.36 31 32 33 34 35 36 A.g.m., s. 125. A. J. Wensinch, “Hac”, İ.A., V/I, MEB, İstanbul 1988, s. 13. Phlip K. Hitti, Siyasi ve Kültürel İslâm Tarihi, (çev. S. Tuğ), C. I, İstanbul 1980, s. 204. H. Barlak, a.g.t., s. 194. Müslümanların hacc farizasını ifa ettikleri sırada Arafat’a çıkılan gün (9 Zilhicce)’ün yani Arefe gününün Cuma gününe rastladığı yılın haccına verilen isimdir. Böyle yıllarda hacı sayısı artmıştır. Musahipzâde Celâl, Eski İstanbul Yaşayışı, İstanbul 1946, s. 109-110. Yasemin Barlak, Dinî ve Siyasî Yönden Osmanlı İdaresinde Yemen (1872-1909) (Doktora Tezi), 19 Mayıs Üniversitesi S.B.E., Samsun 2013, s. 135. 20 4. Vapur Kiralanmasında Çevrilen Entrikalar: “Ba’del Hac bi’l-cümle hüccâc istediği zamanda Cidde’ye inmekte hür ve muhtar ise de, bî-çare Cavalılar işbu müsa’adatdan mahrumdurlar. Sebebi şudur: Cavalılar, Cidde’ye vusullerinde kendilerinden mutavvifleri, 25 şerî rîyâl avdet-i vapur ücreti olmak üzere almış bulunurlar ve halbuki ba’del-hac Cidde limanı vapurlarla mâlâ-mâl (dolu) olduğundan 8-10 riyâle Hind ve Cava’ya gitmek kabildir. Eğer Cavalılar bırakılsa, ucuzluğu hasebiyle bu vapurlara bineceklerinden, istifade mahvolur. Maksada vusûl zımnında hacdan 15-20 gün sonraya kadar Cavalıları Mekke’de alıkoyarak Cidde limanında artık vapurdan eser kalmadığı zamanda Felemenk konsolosu, mutavvifîn ve şerif 10-15 riyale vapurlar isticâl ederek bunlara bindirilir ve para beyinlerinde taksim edilir. Hükümet-i mahalliye tarafından bu işe müdahale olunub men edilmek istenildiği takdirde yine maksadlarına muvaffakiyet zımnında envâ-i desâyise müracaatla, meselâ deve bulmakta müşkilât çıkarılmakta ve buna dahî bir çare bulundukta vapur acenteleri ile uyuşarak yine istihsali amal muvaffak olunmaktadırlar.37 Vaka şu işlere Felemenk konsolosu dahi dâhil olarak, teb’ası hakkında kendisü dahi, mu’ame1at-ı zâlimânede bulunmakta ise de, şu misillû ahvâl esef-i iştimâl-i memalik-i Osmaniyye dâhilinde vâki’ olduğundan mesuliyyet-i maneviyyesi devlete âit ve râcî olduğu gibi Felemenk konsolosu şu vesait hem cebini doldurmakta ve hem de esas vazifeleri olan ahali-i müslimeyi hilafet-i kübraya karşı soğutmaya muvaffak olmaktadır”.38 Her sene mûtâd olarak ve Mısır’dan Harameyn’e gönderilen gallâtın(zahire) aynen ve gecikmeksizin gönderilebilmesi için Süveyş’de 3 gemi yapılması emredilmiş ve yapılmakta olan üç gemi için, tarafından gönderilecek kereste ve ziftin çabuk gönderilmesi babında, Rodos mutasarrıfı deniz ümerasından Mustafa Paşa’ya hüküm gönderilmiştir.39 Türkiye’nin çeşitli limanlarındaki yelkenli gemilerin genel geliş-gidişini, 1846 senesi için (giriş-çıkış beraber), yaklaşık olarak 4.700.000 tonajlık bir toplamı bulan, 35.000 gemi tahmin edilmektedir. Belli başlı limanlara göre, bu rakam şöyle taksim edilir: 37 38 39 40 Limanlar Gemilerin Sayısı Tonaj İstanbul İzmir Beyrut 15.770 5.916 1.150 2.638.994 281.884 150.219240 Söylemezoğlu, a.g.e., s. 269. A.g.e., s. 269-270. BOA. C.EV., No: 16939 / A, B (Sene 1183/1769); C.EV., No: 29107 (Sene 1159/1747). M. A. Ubicini, Türkiye 1850, C. II, (çev. Cemal Karaağaçlı), Tercüman 1001 Temel Eser Serisi, No: 63-64, İstanbul, s. 375-376. 21 İstanbul merkez alınmak suretiyle Lloyd kumpanyası (yabancı şirket) tarafından ulaşım için kullanılan hatlardan biri de İstanbul-Beyrut arasında, ayda iki kere gidiş, iki kere dönüş olmak üzere yapılmakta idi. Yolculuk müddeti ortalama 6 gün sürmekte idi. Bu hatta başlıca İskeleler İzmir-Çeşme, Rodos Larnaka idi.41 Hacıları getirmek için, Beyrut›a vapur gönderildiğini belirten bir belgenin tarihinin 1267/1850 olması, hacıların vapurla naklinin 1281/1864’lerin gerisine gidebileceğini göstermektedir,42 ki bu husus deniz yolculuğunun başlangıcını 15 yıl öncesine götürmektedir. Mısır yoluyla hacca gidenler, 1672’lerde ortalama 40.000 kişidir. Süveyş’deki derya sancak beyinin bir görevi de bu hacıları Süveyş’den Cidde’ye taşımaktır. İsteyen hacılar, karadan giderler Ama deniz yolu kısa ve meşakkatsizdir. Kızıldeniz’de işleyen 200 kadar Türk ticaret gemisi vardır. Süveyş Kaptanı, bunları kontrole selahiyetlidir. Kaptan Mısır hazinesinden yılda 12 kese akçe alır.43 Hicaz’daki Osmanlı donanması Bahr-i Ahmer Komodorluğu olarak ifade edilmekteydi. 1891-92 yılında Bahr-i Ahmer komodorluğu heyetinde komodor Kaymakam Sabri Bey ve Miralay Hacı Teyfik Bey idi. Hicaz donanmasında şu gemilerin adı verilmektedir: Muzaffer Korvet-i Hümâyûnu, Bursa Korvet-i Hümâyûnu, İdâret Korvet-i Hümâyûnu, Necm-i Feşân Gambot-u Hümâyûnu ve İstanköy Vapur-u Hümâyûnu.44 Hacc mevsiminde İslam dünyasının her köşesinden Müslümanlar karadan ve denizden kalabalıklar halinde Hicaz’a geliyorlardı. Buharlı gemilerin yaygınlaşması ve Süveyş Kanalı’nın açılmasıyla (1869) Kızıldeniz trafiği iyice hareketlenmişti. Cidde zaten bölgenin ticaret limanı olarak denizcilik faaliyetlerinde azımsanamayacak bir role sahipti. Deniz yolunun getirdiği avantajlardan dolayı hacılar da gemi yolculuğunu tercihe yönelince Hicaz, her yıl eskisine oranla daha fazla insan tarafından ziyaret edilmeye başlandı. Deniz yolunu kullanarak uzaktan Hicaz limanlarına gelen hacı adaylarının takip ettikleri iki rota vardı. Bunların birincisinde güneyden Bâbü’l-Mendeb Boğazı geçilerek Kızıldeniz’e giriliyor ve kuzeye doğru ilerleniyordu. Diğerinde ise kuzeyden Süveyş Kanalı geçilerek Kızıldeniz’e giriliyor ve güneye doğru gidiliyordu. Bu arada Cidde ile İslam ülkelerinin çeşitli şehirleri arasında vapur seferlerinin düzenlenmesi eski Hacc yolları olarak bilinen karayollarının öneminin azalmasını beraberinde getirmiştir.45 41 42 43 44 45 A.g.e., s. 380. BOA., İ.DH., No: 13328. Öztuna, a.g.e., XIV, s. 65; BOA., İ.DH., No: 13328 (Karşılaştırmak için bkz. F. R. Unat, Osmanlı Tarih Deyimleri ve Terimleri Sözlüğü, C. III, İstanbul 1971, s. 280. H. Barlak, a.g.t., s. 113. Gülden Sarıyıldız, Hicaz Karantina Teşkilâtı (1865-1914), TTK, Ankara 1996, s. 39-40; Atalar, Osmanlı Yönetimindeki (1831-1911) Hicaz’da Hac ve Kolera”, OTAM, S. 7, Ankara 1977, s. 497-511. 22 İstanbul’dan Cidde’ye giden Kâmil Paşa Vapuru fakir hacıları bedava olarak taşınmasına tahsis edilmiş ve vapurda hacılara nezaret etmek üzere memurlar görevlendirilmiştir.46 Hicaz’la ilgili bir sorun daha vardı. Vilayette bulunan kara ve deniz kuvveti personelin maaşlarının ödenmesinde sıkıntılar yaşanıyordu. Hükümet sıkıntının nereden kaynaklandığını öğrenmek istemiştir. Bu arada Cidde ve Yenbu iskelelerinde emniyeti sağlamak üzere tayin edilen 3 komiser ile 10 polisin götürülerek, kendilerine ait hizmetlere yerleştirilmesi emredilmiştir. Bunlar dışında Hicaz bölgesinde bulunan seyyid ve şeriflerin hal ve hareketlerini gizli bir şekilde takibi, haklarında elde edilen bilgilerin düzenli olarak hükümete bildirilmesi istenmiştir.47 Cidde ile Yenbu arasındaki sahilde oturan Zebid Bedevileri, fırsat buldukça kayıklarla bazı tüccar ve hacı kayıklarını gaspa ve yağmaya yeltenebiliyordu. Özellikle İngilizlerin uygun şartlar oluştuğunda söz konusu eşkıya kayıklarıyla gizli bir şekilde urban içine silah sokmaları da muhtemel bir durumdu. Makam-ı Seraskerî, Bahriye Nezâreti Kurumu ve Rüsûmât Emâneti, silah kaçakçılığına karşı gereken bütün tedbirleri alıyor, kaçakçılığa engel olmak için sahillere gambotlar gönderiliyor, sahil gümrük muhafızlarının sayısı arttırılıyordu. Osmanlı donanmasına bağlı gemiler tarafından Kızıldeniz’deki silah kaçakçılığının takibi yapılıyordu. Ancak bütün bunlar, silah kaçakçılığının durdurulması için çok yetersiz kalıyordu. Erkân-ı Harp Feriklerinden Âtıf Paşa, kaçak silah hareketlerinin engellenmesi için kaçakçılık yapılan iskelelerin tam manasıyla askeri kontrol altına alınması ve denizde de sürekli olarak üretim sağlanması gerektiğini ifade etmiştir.48 Hicaz’daki güvenliğin ikinci ayağı kıyı savunması idi. Kızıldeniz sahilleri her geçen gün daha da önem kazanıyordu. Kıyıların her türlü taarruzdan korunması gerekiyordu. Bahriye Nezareti bölgede bulunan 4 korvet, 1 ganbot ve İstanköy vapurunun sahil güvenliği için kafi olduğunu belirtmişti. Buna rağmen, bunların Kızıldeniz’de gereken şekilde hızlı seyir ve hareket yapıp yapamadıklarının, savunma için yeterli olup olmadıklarının, teçhizatlarının, Hicaz’daki deniz kuvvetinin miktarının ve eksikliklerinin incelenerek bildirilmesi istenmiştir.49 Osmanlı Devleti’nin bölgede kullandığı deniz araçlarındaki teknik yetersizlik Hicaz’daki kıyı güvenliğinin önemli sorunlarından biri idi. Cidde’de bulunan Osmanlı gemileri Kızıldeniz sahillerinde çalıştırılmaya uygun değildi. Bahriye subayları bunlarla birlikte özellikle şaplar arasında görev yapamıyordu. Eşkıya kayıtlarını takibe uygun, hızlı iki üç ile üç vapurun Hicaz’a gönderilmesi için İstanbul’a sürekli yazılar yazılmıştır. Sonunda Nimet adında bir vapur 46 47 48 49 H. Barlak, a.g.t., s. 195. H. Barlak, a.g.t., s. 79. H. Barlak,a.g.t., s. 234-235. H. Barlak, a.g.t., s. 79. 23 gönderilmiş, Kunfuda isimli bir diğer vapurun da gönderileceği söylenmiştir. Ancak bu gemilerin hızları da bölgedeki asayiş için gerekli takibi yapmaya yeterli olmamıştır. Bir aralık Kızıldeniz’e İskender isimli bir Korvet ile Zîver-i Deryâ isimli bir vapur tayin edilmiştir. Bunlarla ilgili olarak sunulan bir görüşte de Kızıldeniz’in suları ve denizcilik sorunları itibari ile önemli denizlerden olduğu bu gemilerin ise süratleri ve diğer özellikleri açısından Kızıldeniz’de görev yapabilecek nitelikte olmadıkları belirtilmiştir.50 Hicaz’da yaşayan ve Hicaz’a dışarıdan gelen Müslümanların kalplerinin kazanılması ve Hilafet makamıyla irtibatlarının kuvvetlendirilmesi devlet için son derece önemliydi. Nâfiz Paşa’dan bunun için gayret göstermesi istenmiştir. Tabi bunun sağlanması için Hicaz’da adaletli uygulamalar yapılması zorunluydu. Bu bağlamda dikkat edilmesi gereken bazı işler vardı. Mekke ve Medine de hacılar için kullanılan deve ücretine ilave olarak ek ücretler alınıyordu. Buna engel olmalıydı. Bölge halkının, mücavirlerin ve hacıların zorunlu ihtiyaçlarının karşılanması konusunda mühtekirlerin zulmünün ve yolsuzlukların engellenmesi icap ediyordu. Bunlar gibi rahatsız edici durumların ortadan kaldırılması için valinin gerekli çalışmaları yapması istenmiştir.51 Osmanlı Devleti, İslami bir kimlikle ortaya çıkıp siyasi olarak ayrı bir cemaat vaad eden oluşumlardan rahatsız olmuştur. Bu tedirginlik, Bingazi ve çevresinde etkili olan Şeyh Senûsî hakkında da geçerlidir. Senûsîlik, Hicaz’da da etkili olan bir tarikattı. Hicaz için endişelenecek diğer bir siyasi konu da Tâif Mahkûmları idi. Ayrıca kolera salgınları Hicaz’da her zaman endişe oluşturmuştur.52 Karantina uygulamasına gidilmiş ve sınırlarda eski adıyla tahaffuzhâneler kurulmuştur. Diğer taraftan hacıların Hicaz’da maruz kaldıkları en ciddi tehlikelerden biri de bedevi saldırılarıydı. Hacıların her şekilde bedevi saldırılarından korunması gerekiyordu. Uluslararası açıdan bölgedeki en önemli tehdit olarak İngilizler görülmüştür. 50 51 52 H. Barlak, a.g.t., s. 236. H. Barlak, a.g.t., s. 79. Sinan Kuneralp, “Osmanlı Yönetimindeki (1831-1911) Hicaz’da Hac ve Kolera”, (çev. Münir Atalar), Ankara Üniversitesi Osmanlı Tarihi Araştırma ve Uygulama Merkezi Dergisi, C.7, s. 497-511. 24 KAYNAKÇA A. ARŞİV KAYNAKLARI Başbakanlık Osmanlı Arşivi İrade Dahiliye, No: 13328; 29080; 36788; 38849; 44556. Cevdet Evkaf, No: 16939 / A, B; 291070. Mühimme Defteri, No: 134/339; 153/48. Dâhîlîye, No: 38849. B. KİTAP VE MAKALELER Abdurrahman Vefik (Sayın), Tekâlif Kavâidi, İstanbul 1328. Ahmet Cevdet Paşa, Ma’ruzât, (haz. Yusuf Halaçoğlu), Yaylacık Matbaası, İstanbul 1980. Ali Seydî Bey, Teşrifât ve Teşkilatımız, (haz. Niyazi Ahmet Banoğlu), İstanbul (Tarihsiz). ATALAR, Münir, “Osmanlı Yönetimindeki (1831-1911) Hicaz’da Hac ve Kolera”, OTAM, S.7, Ankara 1977, s. 497-511. __________, “Surre-nâme (1335/1916)”, AÜİFD, XXVII, Ankara 1986, s. 419426. __________, “Les Aides Economiques des Ottoman’s Pour Kaaba”, Lâ Vie İntellectule dans les Provinces Arabes a’ L’Epoque Ottomon, Tome 3, Tunis 1988, s. 131-142. __________, “Les Ottomans au Service de Harameyn”, Revue D’Histoire Maghrebine, 17eme Année, Numeros 59-60, Octobre 1990, Tunis, pp. 23-26. __________, Osmanlı Devletinde Surre-i Hümâyûn ve Surre Alayları, Diyanet İşleri Bşk. Yay., Ankara 1991. __________, “Haremeyn’e Denizden Surre Gönderilmesi”, AÜİFD, C. XXXII, Ankara 1992, s. 121-127. __________, “Haremeyn’e Denizden Surre Gönderilmesi”, XXI. Türk Tarih Kongresi, TTK, Ankara 1994. 25 BARLAK, Hasan, Dinî ve Siyâsî Yönden Osmanlı Devleti İdaresinde Hicaz (1876-1909) (Yayımlanmamış Doktora Tezi), 19 Mayıs Üniversitesi S.B.E., Samsun 2013. BARLAK, Yasemin, Dinî ve Siyasî Yönden Osmanlı İdaresinde Yemen (18721909) (Yayımlanmamış Doktora Tezi), 19 Mayıs Üniversitesi S.B.E., Samsun 2013. BAYUR, Yusuf Hikmet, Türk İnkılabı Tarihi, C. III Kısım: 10, TTK, Ankara 1991 (2. Baskı). BİLGE, Mustafa Lütfi, “Cidde”, DİA, VII, İstanbul 1993, s. 523-5. ÇAĞLAR, Yusuf - GÜVEN, Salih, Dersâadet’ten Haremeyn’e Surre-i Hümâyûn, Yitik Hazine Yayınları, İstanbul 2009. D’OHSSON, Mouradjah, Tableau General de l’Empire Ottoman, 1790, C. III, Paris 1787. El-Hacc Hâfız Davud, Hac Rehberi, 1317/1901. Hâfız Ahmed Lütfi, Tarih-i-i Lütfi (Yazma Nüsha), C. X, İstanbul Arkeoloji Ktb. No: 1343 IX, Cilt No: I347 (X. Cilt). HITTI, Phlip K., Siyâsî ve Kültürel İslâm Tarihi, C. I, (çev. S. Tuğ), İstanbul 1980. İbrahim Rıfat Paşa, Miratü’l-Haremeyn: Bir Generalin Hac Notları, (Mtc. Abdulah Yavuz), İstanbul (Nisan 2010). KUNERALP, Sinan, “Osmanlı Yönetimindeki (1831-1911) Hicaz’da Hac ve Kolera”, (çev. Münir Atalar), Ankara Üniversitesi Osmanlı Tarihi Araştırma ve Uygulama Merkezi Dergisi, C.7, s. 497-511. Meydan Larousse, XI, s. 628. Musahipzâde Celâl, Eski İstanbul Yaşayışı, İstanbul 1946. ÖZTUNA, Yılmaz, Büyük Türkiye Tarihi, C. VII, İstanbul 1978. PAKALIN, M. Zeki, Osmanlı Tarih Deyimleri Sözlüğü, C. I, İstanbul 1971. SAPAN, Süheyl, “Başbakanlık Osmanlı Arşiv Belgelerinde Arap Yarımadasında Silah Kaçakçılığı”, Akademik Araştırmalar Dergisi, S. 27, 2005-6, s. 8487. SARIYILDIZ, Gülden, Hicaz Karantina Teşkilâtı (1865-1914), TTK, Ankara 1996. 26 SÖYLEMEZOĞLU Süleyman Şefik b. Ali Kemâl, Hicaz Seyahatnâmesi, Üniversite Kütüphanesi, T.Y. 4199, İstanbul 1308/1890. UBUCINI, M. A., Türkiye 1850, C. II, (çev. Cemal Karaağaçlı), Tercüman 1001 Temel Eser Serisi, No: 63-64, İstanbul (Tarihsiz). WENSINCK, A. J., “Hac”, İ.A., V/I, MEB, İstanbul 1988, s. 13-18. __________, “Emirü’l-Hacc”, İ.A., IV, İstanbul 1988, s. 263. 27