Genel Savaş Türleri
Mücahit Özdoğan
Bu yazıda 4 savaş türünden bahsedilecektir.
1- Konvansiyonel Savaş
2- Sınırlı Savaş
3- Topyekûn Savaş
4- Gayrinizami Savaş
Giriş
Geçmiş dönemlerde savaşların türünü belirlemek bugüne nazaran daha kolaydı çünkü o dönemdeki kısıtlı teknoloji savaşan taraflarını zaten belirli bir yöne doğru itiyordu. Elbette, geçmişte de gerilla, terörizm veya vur kaç taktikleri gibi farklı yöntemlerle karşılaşılsa da geçmişte genellikle belli bir meydanda iki tarafın askerleri arasında, bir kalenin kuşatılması şeklinde veya ani baskınlarla düşman ülkeyi yıldırma yöntemleri kullanılan savaşlar görünüyordu. Yöntemlerin farklılaşması genelde savaşın içerisinde meydana gelen farklı taktiklerin kaynaklanıyordu. Örneğin bazıları süvari hücumunu ilk olarak tercih ederken bazıları da ilk olarak okçu atışını kullanıyordu veya sahte geri çekilme (ricat) gibi yanıltma taktikleriyle üstünlük kurmaya çalışıyorlardı. Bu noktada şunu da belirtmek gerekir ki, düşman rakibi yanıltmak bugün de temel askerî stratejiler arasında yer almaktadır.
Thucydides’in Peloponez Savaşı kitabında, klasik manada meydan muharebesi şeklinde ortaya çıkan konvansiyonel savaşların yanında iç savaşlar, düşük yoğunluklu çatışma ve gerilla yöntemleri gibi unsurların izlerine rastlamak mümkündür. Tarihteki bu izler, savaşların ortak yönlerinin her daim var olduğuna dair iddiaları destekleyebilir. Sadece tarihten bu yana bazı eğilimler ve teknolojiler değiştirmiş olabilir.
Bugüne bakıldığında savaşların türleri çeşitlenmiş ve karmaşıklaşmıştır. Gelişen teknolojiyle birlikte belirsizlik her alana yayılmaya başlamıştır. Savaşların sınıflandırılmasındaki bir diğer sorun da her savaşın birden fazla özelliğinin olmasıdır.[1]Bu durum günümüzde ve gelecekte savaş türlerinin sayısını artıracak bir özellik taşımaktadır. Örneğin bundan 100 sene önce havada uçabilen dronelardan bahsedemezken, bugün drone filolarından ve drone hava kuvvetlerinden bahsedilebilmektedir. Ortaya çıkacak yeni bir teknolojik gelişme, yeni bir savaş türünü doğurabilir. Bundan dolayı hem savaş türü konusu hem de genel olarak savaşa dair konular anlatılırken sabitlikten ve değişmezlikten söz etmek çok zordur.
Hem geçmişteki hem bugünkü savaşlarda en ufak bir ayrıntıya bakılarak bile yeni bir savaş türü belirlenebilmektedir. Bu yüzden bu çalışmada daha çok genel eğilimler ve kabuller dikkate alınacaktır.
Konvansiyonel Savaş
Konvansiyonel savaş, genellikle nükleer silahlar haricindeki klasik, yaygın ve geleneksel savaş araç gereçleriyle yapılan savaşları tanımlamak için kullanılır. İki taraf da düzenli ordularla bu savaşı icra etmektedir. Nükleer silahların yanı sıra biyolojik ve kimyasal silahlar da konvansiyonel savaşın dışında yer almaktadır. İkinci Dünya Savaşı’nda nükleer silahların kullanılmasıyla birlikte dünya yeni bir döneme girmiştir. Karşılıklı yok oluş riskinden dolayı özellikle nükleer silah sahibi devletler sorunların çözümünde farklı yöntemleri izlemek zorunda kalmışlardır.
Ulusun bütün gücüne dayalı konvansiyonel savaşların azaldığı fikri, artık bu savaşın modasının geçtiği gibi sonuçlara ulaşılmasına sebebiyet vermiştir. Bu düşüncenin aksine verilebilecek pek çok örnek kolaylıkla bulunabilmektedir. Örneğin 1980-1988 arası gerçekleşen İran-Irak savaşı, konvansiyonel savaşlara verilebilecek örneklerden sadece biridir.[2]
Konvansiyonel savaşların sayısı azalmasına rağmen devletler hâlâ konvansiyonel şekilde örgütlenmiş ordular beslemektedirler. Bu ordular, genellikle devlet dışı gruplar ve terörizmin yükselişi dikkate alınarak farklı formlarda eğitim ve doktrin çalışmalarına devam etmektedirler.
Devletlerin konvansiyonel ordu yapıları üç döneme ayrılarak incelenmektedir. Modern dönem, Fransız Devrimi ve Napolyon Savaşları süreciyle başlayıp İkinci Dünya Savaşı’na kadar olan dönemdir. Geç modern dönem İkinci Dünya Savaşı’nın sonundan Soğuk Savaş’ın sonuna kadar olan dönemdir. Post-modern dönem ise Soğuk savaş sonrası dönemdir. Soğuk Savaş sonrası, devletler ulus-üstü kuruluşların görev tanımları doğrultusunda insani yardım operasyonlarına katılım göstermeye başlamışlardır.[3]Ayrıca ordularda küçülmeye gidilmiştir. Sayıca az ama nitelik olarak daha iyi örgütlenmiş birlikler tercih edilmeye başlanmıştır.
Günümüzde her devlet teknoloji ağırlıklı ve dinamik bir yapı temelinde ordularını dönüştürmeye başlamıştır. Soğuk Savaş dönemindeki “düşman işgali” endişesinin yok olması, kalabalık ve hantal orduların yükünü ve maliyetini artık karşılanamaz hâle getirmiştir. Soğuk Savaş döneminden galip çıkan serbest pazar ekonomisi etkisini askerî alanda da göstermiştir. Ordunun ihtiyacı olan yan sektörlerin yanı sıra, artık kendileri için savaşacak askerlerin dahi özel sektörden alındığı görülebilmektedir. Savaşlarda insan kaybı azalmasına rağmen, bu kaybın yarattığı bedel artmıştır. Çünkü halk artık eskisine nazaran daha fazla sorgulayıcıdır ve yürüttüğü medya çalışmalarıyla müdahaleci olabilmektedir. Devletler bu yüzden askerî müdahalelerde insan kaybını en aza indirmeye ve insansız sistemlerin sayısını artırmaya çalışmaktadır.
Konvansiyonel savaşların azalmasına rağmen devletlerin hâlâ konvansiyonel ordulara yatırım yapmasının sebeplerinden biri caydırıcılıktır.[4] Devletler böylelikle olası risk ve tehditlere karşı tedbir alabilmektedir. Devletler arası ikili ilişkilerde her iki taraf da birbirlerinin askerî durumunu bilerek masaya oturmaktadır. Caydırıcılık konusu, sorunların çözümünde ve devletlerin iradeli duruş belirlemesinde etkili olmaktadır.
Hızlı teknolojik gelişmeler, devlet dışı gruplar ve terörizmin yükselişi, konvansiyonel ordular için yeni dönüşümleri gerekli kılmıştır. İstenilen sonuçları elde etmek için sürekli olarak yeni mücadele trendlerini izlememiz ve kendi ordunuzda uygulamanız gerekmektedir. Örneğin ABD, yeni gelişmeleri takip etmek için Savunma Bakanlığı bünyesinde Defense Transition Office (Savunma Değişim Ofisi) kurmuştur.[5]
Örneklerden de anlaşılacağı üzere konvansiyonel savaşların bittiğine dair yorumlar genellikle yanlış algılar çerçevesinde gerçekleşmektedir.[6]
Simetri ve doğrudan saldırılar konvansiyonel savaşın temel nitelikleri arasındadır. Devletlerin orduları için transfer ettikleri veya satın aldıkları teknolojilerin kaynağı genelde aynı oldukları için klasik savaşta doğal olarak kullanılan silah sistemleri de çok benzer olabilmektedir. Örneğin ordu envanterindeki uçak modelleri veya gemiler incelendiğinde hepsinin kendi içerisinde birbirine benzerliği kolaylıkla fark edilebilir. Günümüzde bir yandan belirli şirketlerden aynı ürünleri almak ve ürün benzerlikleri olağan ve yaygın hâle gelirken bir yandan da milli yazılımlar, ürünler ve teknolojiler ön plana çıkmaya başlamıştır. Bu durum, küreselleşmenin bir yandan yerelliği zayıflatıp bir yandan güçlendirmesini akla getirmektedir.. Günümüzde bireyler, bir yandan benzer endişelere sahip olurken bir yandan da kendi kimliğini korumaya yönelik eğilimler ve dışlayıcılıklar geliştirmeye başlamıştır. Bu tarz ikircikli eğilimler günümüzün karmaşık, çok yönlü ve belirsizlik özelliğiyle ilgili olabilir.
Devletler konvansiyonel ordularına yatırım yapmayı ve bütçe ayırmayı sürdürmektedir. Ayrıca zorunlu askerlik gibi uygulamalar azalsa da varlıkları hâlâ devam etmektedir. Devletler arasındaki cari ilişkilerde meydana gelen ani kırılma ve riskler, zorunlu askerlik gibi uygulamaları eskisine nazaran esnekleştirmiştir. Örneğin genellikle “barışçıl ülke” olarak algılanan Norveç’te kadınlara da zorunlu askerlik uygulaması getirilirken[7], 2008’de Rusya’yla savaşan Gürcistan’da ise zorunlu askerlik uygulaması kaldırıldı.[8]
Sınırlı Savaş
Sınırlı Savaş, genellikle bölgesel düzeyde gerçekleşen iki veya daha fazla devlet arasında meydana gelen ve topyekûn seviyeye ulaşmayan savaşlardır.[9]Sınırlı savaşlar, görünen politik amaçlar ve kullanılan güçler bakımından gönüllü olarak kısıtlanmıştır.[10]Sınırlı savaşlar, kısıtlı imkân ve güçlerle yapılsa dahi bu saldırılara yine kısıtlı olarak cevap vermek istenilen amaç için yeterli olmayabilir çünkü sınırlı savaşlar caydırıcılık bakımından sınırlılıklar taşımaktadır. Ayrıca politik ve psikolojik olarak sınırlı savaşlar kendi içerisinde topyekun savaş riski taşımaktadır. Günümüzdeki sınırlı savaşlar, nükleer silahların yok etme özelliğinden ve gelişen teknolojiyle birlikte büyük yıkıcılıklara sebep olan diğer konvansiyonel silahlar yüzünden tercih edilen savaşlar olmuşlardır. Bu savaşlara örnek olarak 1950 yılında başlayan Kore Savaşı ve 1991 yılındaki Körfez Savaşı verilebilir. Sınırlı savaşların ulus devlet döneminden önceki savaşlar için de kullanıldığı düşünülürse bu savaş türünün yeni bir fenomen olmadığı rahatlıkla söylenebilir. Yine de sınırlı savaşların günümüzdeki konumu daha çok ikinci Dünya Savaşı sonrası oluşan iki büyük gücün topyekûn yıkım anlamına gelen savaşını önlemek adına kullanılan bir kavram olmuştur. Bu tarz savaşlara bakıldığında genellikle koalisyon ya da ittifak devletleri tarafından paylaşılan sorumluluklar dikkat çekmektedir. Bu tarz savaşlar iki devletin bütün gücünü ortaya koyduğu savaşlar olmadıklarından dolayı günümüzde çoğu zaman NATO veya diğer bir ittifak sisteminin müttefikine yardımcı olmak için yürütülen savaşlar olarak ortaya çıkmıştır. Bunun dışında sadece iki devlet arasında meydana geldiği örnekler de mevcuttur. Örneğin İngiltere ve Arjantin arasında 1982 yılında meydana gelen Falkland Savaşı, özellikleri itibariyle bir sınırlı savaştır. Savaş, iki hükümetin birbirlerini yok etme amacıyla değil; Falkland ve Güney Georgia adalarındaki egemenlik sorunu olarak ortaya çıkmıştır. Amaç olarak sadece adalarla kısıtlanmış olan bu savaş sonucunda Arjantin’in yenilmesiyle ülkede var olan iktidar devrilmiştir ve İngiltere’deki iktidardaki yönetim ise daha da güçlenmiştir. Savaşın bu etkisi açıkça sınırlı savaşların bünyesinde taşıdığı potansiyeli göstermektedir. Sonuçta savaşın boyutu ne olursa olsun ortada rakip ve bir mücadele sahası oldukça, bu mücadelenin sonuçları iki rakip tarafın destekçileri üzerinde büyük bir etkisi göstermektedir. Savaşların ulusal gücü ve birliği yansıtması her türden savaşın benzer etkilere sebebiyet vermesine yol açmaktadır.
John Garnett, sınırlı savaşların günümüzde dört belirgin formundan bahsetmektedir. Bunlar: Coğrafi alan, amaçlar, savaş için istihdam edilen insan kaynağı ve seçilen hedefler.[11]Coğrafi alanın kısıtlı olması, savaşın her zaman sınırlı olduğu anlamına gelmeyebilir. Kısıtlı coğrafyalarda yapılan savaşlara yerel savaşlar da denilmektedir.[12]Sınırlı savaşların tanımı konusunda pek çok tartışma yaşanmaktadır. Örneğin savaşın belirli bir bölgeyle sınırlı kalması o savaşı, gerçekten sınırlı yapar mı yapmaz mı sorunsalı tartışmanın odak noktalarından biridir. Çünkü savaş belirli bir bölgede cereyan etse dahi kullanılan araçlar bakımından bir devletin bütün askeri gücü bu savaşta rol oynayabilir. Sonuçta her devletin toprak büyüklüğü birbirine yakın ölçülerde değildir. Örneğin Arap-İsrail Savaşları, tarihsel olarak 1948’den bu yana devam etmektedir ve savaşın yapıldığı bölgeler de hemen hemen aynıdır. Yıllardır aynı bölgelerde taraflar bütün güçleriyle düşmana saldırıp onu yenmeyi amaçlarlar. Bu savaşlarda nükleer silahlar da yoktur. Savaş, sınırlı olarak gözükse de, toprak büyüklüğünü ve toplam kapasitesini düşündüğümüzde İsrail’in, nükleer silahların haricindeki hemen hemen bütün gücünü kullandığı yorumu yapılabilir. Yani bu yönüyle savaş aslında bir topyekûn savaştır.
Bölgesel nitelikteki savaşlardan biri de, Kore Savaşı’dır. Kuzey Kore ve Güney Kore arasındaki savaş kısa sürede diğer devletlerin katıldığı bir savaşa dönüşmüştür. Bu savaş da aynı Arap-İsrail savaşları gibi çok yönlü olarak değerlendirilebilir. Örneğin Güney Kore veya Kuzey Kore’yi destekleyen devletler için savaş, sınırlı bölgede, sınırlı amaçlar için sınırlı insan kaynağıyla gerçekleştiriliyorken, Kuzey Kore ve Güney Kore için ise bir topyekûn savaştır; çünkü söz konusu olan iki tarafın da varlık meselesidir. Kalıcı barışın hâlâ tam olarak sağlanamamasının nedenlerinden biri de işte bu varlık meselesidir. Bu tarz savaşlarda tarafları desteklemek için askerî müdahalede bulunan devletler için amacın kısıtlı veya belirsiz olması, onların işine gelebilir ve bilerek bu yöntemi seçebilirler.[13]Savaşların taraflar nezdindeki göreceliğine pek çok örnek verilebilir. Örneğin Vietnam Savaşı da taraflar için farklı anlamlar ihtiva etmektedir. ABD için Vietnam savaşı, sınırlı bir savaşken Vietnamlılar için topyekûn bir savaştır. Ayrıca savaşın yürütülüş şekli olarak ABD daha çok konvansiyonel yöntemleri tercih ederken Vietnamlılar da teknolojik imkân bakımından kısıtlılıklarını bildikleri için gayrinizami harp yöntemlerini tercih etmişlerdir. Savaş, Vietnamlıların kendi toprağında olduğu için komünist bir perspektifle bakıldığında bu savaşa rahatlıkla Partizan Savaşı da denilebilir.
Sınırlı savaşları, bir kanoda dövüşmeye benzeten yorumlar da mevcuttur.[14]Kanonun düşmesi iki tarafında düşmesi anlamına geleceği için taraflar kanoyu devirmeyecek şekilde belirli ölçüleri esas alarak mücadele ederler. Kanonun gerçekten devrilmemesi için veya başka bir söylemle iki tarafın amaç dengesinin bozulmaması için mücadele süresince en azından yöntemler bakımından belirli veya belirsiz bir mutabakatın olması gereklidir. Çünkü savaşta misilleme, anında cevap verme ve karşı koyma gibi kavramlar esastır. Bu yüzden eğer bir taraf kimyasal silah kullanırsa diğer taraf buna karşılık vermek isteyecektir. Veya bir taraf savaşın boyutunu genişletirse, diğer taraf buna ayak uydurmak zorundadır. Aksi takdirde yenilgi kaçınılmaz olmaktadır.
Topyekûn Savaş
Westphalia anlaşmasından sonra kurulan ulus-devletler Merkantilizmin ekonomik anlayışının etkisiyle hızlı bir sömürge yarışına girmişlerdi. Fransız Devrimi’yle birlikte ulus bilincinin çoğu toplumda yükselmesiyle sömürge yarışı devletler arasında ciddi gerilimler doğurmuştu.
Sanayi Devrimiyle birlikte üretimin gittikçe artması ve makineleşmenin hızlanması ağır savaş aletlerinin yapımını kolaylaştırmıştır. Devletlerin gittikçe zenginleşmesi de bunun üzerine eklenince endüstriyel devletlerin makineleşmiş ordularla yeni bir savaşa girmesi kaçınılmaz olmaktadır. Topyekûn savaşlara en iyi örnekler Birinci ve İkinci Dünya Savaşları’dır. Tarihçiler ve uzmanlar daha önceki savaşları da örnek gösterebilseler de ihtilaflı konular olduğundan dolayı genellikle bu iki savaş üzerinden topyekûn savaşın nitelikleri ortaya konmaya çalışılır.
Topyekûn savaşların ayırt edici özelliklerinden biri savaştaki sivillerin ağırlığıdır. Bu, savaşın bir ulusun topyekûn mücadelesini simgelemesi açısından önemlidir. Siviller, geri hizmette askerlere yardımcı olmakta ve savaş araç gereçlerini hazırlayan unsurlar olabilmektedir. Savaşla bir alakası olmasa bile siviller düşman kuvvetlerin vurucu gücünden nasibini alabilmektedir. Dünyanın tanık olduğu iki dünya savaşında da sivil katliamları gerçekleşmiştir. Bu savaşlarda devletler, düşman devletle işbirliği yapan siviller konusunda sert müdahalelere başvurmuşlardır.
1799-1815 yılları arasında meydana gelen Napolyon Savaşları, makineleşme veya teknoloji anlamında kendinden sonraki dünya savaşlarına nazaran daha kısıtlı gelişmelere tanıklık etse de, topyekûn savaş kategorisine girebilecek bir savaştır. Aynı zamanda ilk yurttaş orduların mücadelesinin örneklerinden biri olması ve savaş sonundaki etkileri itibariyle siyasi tarih açısından çok önemli bir dönüm noktası teşkil etmektedir.
Napolyon Savaşları, kendi içerisinde pek çok farklı savaşa tanıklık yapmıştır. Bu savaşlar farklı tarihlerde ve farklı bölgelerde olabilmektedir. Her savaş kendi içerisinde farklı özellikler barındırabilir.
Napolyon Savaşları döneminde uygulanan seferberlik sistemi, 19. yüzyıl savaşlarının genel karakteristiğinin habercisi niteliğindeydi. Dünya savaşlarında da kullanılan bu yöntemle beraber savaşa katılan asker sayıları artmıştır. Savaşlar kitlesel boyut kazanmıştır.
Dünya savaşlarından önce yapılan topyekûn savaşlara örnek olarak 1850-1861 yılları arasında Çin’de meydana gelen Taiping Ayaklanması da verilebilir.[16]Bu savaş ayrıca hem iç savaş, hem ideoloji savaşı hem de din savaşı olarak nitelenebilir. Savaş, dönemin iktidarı Qing Hanedanı’na karşı Hong Xiuquan’ın isyan etmesi ve devlet içinde yeni bir krallık kurmasıyla başladı. İsyan sonucunda aralarında kadın ve çocukların da olduğu 25 milyon kişi hayatını kaybetti. Savaşa katılım gösterenlerin çeşitliliği ve kayıp sayısı, bu savaşın topyekûn olarak değerlendirilmesine yardımcı olmaktadır. Savaşta Birinci Dünya Savaşı’ndan daha fazla insan hayatını kaybetmiştir.
Bir savaşın, topyekûn olarak değerlendirilebilmesi için sadece sayılara bakmak, yanlış değerlendirmelere yol açabilir. Örneğin küçük bir devletin kendi ülkesini işgal etmeye çalışan bir devlete karşı, tüm ülkece karşı koymaya çalışması da topyekûn olarak değerlendirebilir. Savaşın kapsamı ve niteliği, bu değerlendirmelerde göz önünde tutulması gereken hususlardır.
16. ve 18. yüzyıllar arası dönemde bugünün siyasal tablosunu belirleyen pek çok büyük savaş olmasına rağmen bu savaşların topyekûn sınıfına girmemesinin sebebi teknolojinin yetersizliğidir. Topyekûn savaş genellikle makineleşme ve seri üretimle özdeşleşmiştir. Makineleşme, seri üretim ve insan kaynağından olabildiğince faydalanılması 19. yüzyılın başlarıyla beraber başlamıştır. Buradan da anlaşılacağı üzere topyekûn savaşların bir diğer özelliği olarak endüstriyel savaşlar olması sayılabilir.
Topyekûn savaşların özelliklerinden biri de çok boyutlu olmasıdır.[17]Coğrafi olarak kullanılabilecek bütün alanların savaş için kullanılabilmesi yanında örneğin karada, denizde veya havada çarpışan her sistemin alt kategorileri de en az savaşın bütünlüğü kadar önemlidir. Bu alt kategoriler farklı uzmanlıklar ve uygun insan kaynağı gerektirmektedir. Teknolojinin gelişim hızı, savaşları daha karmaşık hâle getirmektedir. Bu nedenle farklı uzmanlıkların eşgüdümü çok önemlidir.
Topyekûn savaşların temel nitelikleri olarak üç madde sayılabilir[18]:
1. Endüstriyelleşen savaş yetenekleri
2. Seferberlik ve zorunlu askerlik
3. Merkezileşen devlet yapıları
Genellikle dünya savaşlarıyla özdeşleşse de, Soğuk Savaş döneminde topyekûn savaşlar olarak sınıflandırılabilecek ve bunun yanında farklı niteliklere de sahip savaşlar mevcuttur. Örneğin Vietnam Savaşı. Bu savaş, ABD açısından olmasa da Vietnamlılar için topyekûn savaştır denilebilir. Çünkü bütün milli unsurlar devreye sokulmuştur. Vietnamlılar bu savaşı “Ulusal Kurtuluş Mücadelesi” olarak görüyorlardı ve başarı için tüm halkın seferber edilmesini istiyorlardı.[19]
Topyekûn savaşların ayırt edici özelliklerinden biri, savaşın etkilerinin kapsam itibariyle genellikle dönüştürücü nitelikte olmasıdır. Bunun yansıması olarak siyasi, toplumsal ve bireysel etkileri itibariyle yeni dönemi belirleyici olabilmektedirler.
Topyekûn savaşlara verilebilecek bir diğer örnek, Amerikan İç Savaşı’dır. Bazı yazarlar tarafından dünyanın modern anlamda ilk savaşı sayılmaktadır.[20]Nitelik itibariyle pek çok teknolojiye ev sahipliği yapan bir savaştır. Teknolojinin yanı sıra savaşan tarafların sivillere bakışı itibariyle de, topyekûn savaş kategorisine girmektedir. Çünkü bu savaşta siviller de önemli rol oynamış ve düşman tarafından hedef olmuşlardır.
Savaş 12 Nisan 1861 yılında başladı. Savaşın en büyük nedeni olarak ekonomik sebepler ön plana çıkmaktadır. O dönemki kuzey eyaletleri gittikçe sanayileşmiş bölgelerdi. Güney eyaletleri ise hâlâ tarım ekonomisi odaklı olarak ilerlemeye çalışıyordu, tarımda çalıştırdıkları işçiler ise Afrika’dan yasal veya kaçak yollarla getirdikleri siyahi kölelerdi. Dönemin Amerika Birleşik Devletleri Başkanı Abraham Lincoln’ün köleliği kaldırmak istemesiyle beraber savaşa giden ilk büyük adım gerçekleşmiş oldu. Bütün ekonomik sistemini köleler üzerine inşa eden güney eyaletleri, köleliğin kaldırılmasına tepki göstererek Birleşik Devletlerden ayrılıp bağımsız olmak istedi. Böylelikle savaşta taraflar ortaya çıktı. Kuzey eyaletleri “Union”-“Birlik” adı altında birleşirken güney eyaletleri ise “Confederation”-“Konfederasyon” adı altında birleştiler.[21]Savaşı kuzeylilerin kazanmasıyla 1865 yılında kölelik kaldırıldı; fakat uygulamada siyahilere yapılan ayrım çok uzun süre daha devam etti.
Amerikan İç savaşı, günümüzde kullanılan pek çok silahın altyapısını oluşturan teknolojilerin kullanıldığı bir savaştır. Örneğin tüfeklerin tekrar ateş edebilmesinin kolaylaşması bakımından büyük ilerlemeler kaydedilmiştir. Savaştaki tüfekler, Napolyon Savaşlarındaki yivsiz misket tüfeklerinden çok farklıydı, arkadan dolduruluyor ve kullanana tekrar ateş edebilme fırsatı doğuyordu; ayrıca menzilleri yivsiz tüfeklere göre daha uzundu ve sürati daha fazlaydı.[22] Yivli tüfeklerin dışında mayın, havan, el bombası, alev makineleri ve makineli tüfekler de bu savaşta kullanıldı.[23]Gettysburg Savaşı, iç savaşın kaderini belirledi. Kuzeyliler, Güney’in ünlü komutanı Robert Lee’yi teslim almışlardı. Savaş sonucunda Amerika, bölünme tehlikesini atlattı. Savaş sonucunda Kuzey bölgeler ve Güney bölgeler arasında ekonomik farklar ortaya çıktı.
Gayrinizami Savaş
Gayrinizami savaşlar, en kısa tanımıyla düzensiz savaşlar olarak tanımlanabilir. Konvansiyonel savaşlardan farkı çoğunlukla düzenli büyük birliklerin olmadığı bir savaş türüdür. Mücadele genellikle insan ve meşruluk merkezli yürütülmektedir.[24]
Düzensiz savaş taktiklerinin ana karakteristikleri olarak şu unsurlar öne çıkmaktadır[25]: Küçük gruplar tarafından yapılır, konvansiyonel olmayan küçük operasyonların birikimsel etkileri söz konusudur, gizlilik ön planda tutulur, amaç sadece askerî zafer değil; politik zafer de elde etmektir.
Gayrinizami savaş, ABD ordusunun kullandığı sözlükte “Devlet veya devlet-dışı aktörler arasında meşruluk ve ilgili halk üzerindeki nüfuz alanı için yapılan şiddet içerikli mücadele.” olarak tanımlamaktadır.[26]
Gayrinizami savaş, Westphalia sonrası oluşan ulus devlet sistemindeki düzenli savaşların haricinde kalan düzensiz savaşlar şeklinde görünmektedir. Bu yönüyle geleneksel ve konvansiyonel savaştan daha farklıdır.[27]
Gayrinizami savaş, literatürdeki modern çıkışı itibariyle “küçük savaş” olarak adlandırılmaktaydı.[28]Bu kavramın üzerine yüklenen misyon ise nizami kuvvetlere ve büyük harbe yardımcı olmaktı. Özellikle devletlerin gayrinizami harbe bakış eğilimi bu yönde olmakta ve diğer insanlar açısından da algı bu yönde seyretmektedir.
Gayrinizami savaş[29] zaman zaman yasadışı, insan haklarına aykırı veya hukuk dışı olarak algılanabilmektedir. Bu algının altında yatan sebep bu harbin alışılmış ve gelenekselin dışında bazı yöntemler içermesidir. İnsanlar bu tarz farklı yöntemlere başvuranları kimi zaman “korkak” olarak niteleyebilmektedir. Fakat tanımlardan da anlaşılacağı üzere bu yönteme atfedilen bu tarz nitelikler doğru değildir. Bu yönteme meşru devletler de hukuk içerisinde kalmak şartıyla başvurabilmektedir. Gelenekselin veya kanıksanmış savaşın dışında olmak, yöntemi hukuk dışı yapmamaktadır. Hukuka aykırı fiiller geleneksel/konvansiyonel savaşta da görülebilmektedir. Buradaki ölçü, yöntemin içerdiği ve öngördüğü temel eksenin meşru olmasıdır. Gayrinizami harbin hukuk dışı olarak algılanmasının bir diğer sebebi, terör örgütlerinin kendini “gerilla” sıfatı şemsiyesine sığınarak meşrulaştırma çabasıdır. Bunun sonucu olarak terör grubuna karşı olan halk, bu terör örgütü yüzünden gerilla yöntemlerini gayri-meşru sayabilir. Başka bir halk ise terör örgütünün “gerilla” propagandasına kanıp gayri-meşru olan bu terör örgütüne sempatiyle bakmaya başlayabilir.
Dipnotlar ve Kaynakça
[1] Ali Bilgin Varlık, http://dergipark.gov.tr/ejatd/issue/5150/70122
[2] Yunus Öztürk, Konvansiyonel Savaş Devri Geride mi Kaldı?, Milli Güvenlik ve Askerî Bilimler Akademik Dergisi, Cilt 2, Sayı 6, 2015, s. 25
[3] Salih Akyürek, Zorunlu Askerlik ve Profesyonel Ordu, Rapor No: 24, Kasım 2010, s. 3
[4] Caydırıcılık, pek çok farklı kıstasa ve alana göre farklı isimler alan ve göreceli bir kavramdır. En basit tanımıyla “Bir kimseyi korkutarak bir eylemi yapmaktan alıkoymaktır” (Hakan Mehmetçik, 21. Yüzyıl için Caydırıcılık: Teori ve Pratikte Neler Değişti?, Güvenlik Stratejileri Dergisi, Yıl 11, Sayı 22, s. 36)
[5] Cem Harun Meydan, Dünya Ordularında Yeniden Yapılanmanın Kaynakları Üzerine Bir İnceleme, Güvenlik Stratejileri, Yıl 11, Sayı 21, s. 2)
[6] Yunus Öztürk, a.g.e. s. 28
[7] http://www.ntv.com.tr/galeri/dunya/norvecten-kadinlara-da-zorunlu-askerlik-karari,dX5xsPCmJEWwJsl43kMpXg/bK_hYpyCFEiI19J0gzUF3Q (Erişim Tarihi: 10.10.2016)
[8] http://www.ensonhaber.com/gurcistanda-zorunlu-askerlik-kalkti-2016-06-27.html (Erişim Tarihi: 10.10.2016)
[9] Ali Bilgin Varlık, http://dergipark.gov.tr/ejatd/issue/5150/70122
[10] Jacob Grygiel & Wess Mitchell, Limited War is Back, The National Interest, Number 133, September 2014, s. 37
[11] Muhammed Zarrar Haider, Misconception of Limited War, Online erişim:
[12] Muhammed Zarrar Haider, a.g.m.
[13] Clinton H. Whitehurst, Isolation, Limited War, Total War, Containment, Intervention and Pre-emptive Strikes, The Strom Thurmond Institute Special Report, Carolina, 2002, s. 2
[14] Robert Powell, Nuclear Brinkmanship, Limited War and Military Power, 2014, s. 17 Online Erişim için: https://www.princeton.edu/politics/about/file-repository/public/NBMP-140413-Princeton.pdf (Erişim Tarihi: 26.10.2016)
[15] Vuslat Uyanık & Yeliz Aksoy, Tarihteki Ünlü Savaşlar Saldırılar ve Antlaşmalar, CNR Stüdyo Yayınları, İstanbul, 2013, s. 66
[16] http://www.tarihiolaylar.com/tarihi-olaylar/taiping-ayaklanmasi-197 (Erişim Tarihi: 05.10.2016)
[17] Mehmet Beşikçi, “’Topyekûn Savaş’ kavramı ve Son Dönem Osmanlı Harp Tarihi”, Toplumsal Tarih, Sayı 198, Haziran 2010, s. 2
[18] Mehmet Beşikçi, a.g.e. s. 3
[19] Vo Nguyen Giap, Vietnam Ulusal Kurtuluş Savaşı, İlkeriş Yayınları, s. 34
[20] Mehmet Tanju Akad, Savaş Tarihinin Dönüm Noktaları, a.g.e. s. 158
[21] http://www.milliyet.com.tr/bu-savasta-600-bin-asker-oldu/ilber-ortayli/pazar/yazardetay/11.04.2010/1223372/default.htm (Erişim Tarihi: 08.10.2016)
[22] William Weir, Dünyayı Değiştiren 50 Savaş, Etkileşim Yayınları, çev. Mesut Usta, Emine Demirtaş, İstanbul, 2009, s. 292
[23] Mehmet Tanju Akad, Savaş Tarihinin Dönüm Noktaları, a.g.e. s. 160
[24] Hilmi Kendircioğlu, Tuncay Kaymazlı, Alper Alpaslan Eker, Irregular Warfare with Cyber Means, International Information Security & Cryptology Conference, Ankara, 2013, s. 276
[25] Johann Hindert, German Views of Irregular Warfare, Master’s Thesis, June 2015, s. 3
[26] Department of Defence, Dictionary of Military and Associated Terms, Joint Publication 1-02, s. 121
[27] Doctrine fort he Armed Forces of the United States, Joint Publication 1, s. 5
[28] Ergüder Topbaş, Gerilla-Kontrgerilla Savaşı, Kripto yayınları, Ankara, 2015, s. 200
[29] Gayrinizami harp kavramı Türkçede yerleşmiş bir kullanım olduğundan dolayı bu çalışmada gayrinizami savaş yerine kullanılmıştır. Ayrıca harp ve savaş kelimesi eş anlamlı olduğundan dolayı sorun yaratmayacağı düşünülmüştür.