Location via proxy:   [ UP ]  
[Report a bug]   [Manage cookies]                
Academia.eduAcademia.edu

Cumhuriyet kuşakları NTV tarih için

Gezi Parkı eylemleri ile başlayıp ülkeye yayılan toplumsal hareketler, gençlerin yoğun katılımları, etkin aktörleri oldukları "orantısız" zeka ürünü afişler, duvar yazıları, sloganlar, şarkılar ve videolarla biçimlenen bir protesto kültürünün kendisini göstermesi, gençlik ve kuşak olgularını kamuoyu gündemine getirdi.

Cumhuriyet’in Gençlikleri ve Kuşakları Gezi Parkı eylemleri ile başlayıp ülkeye yayılan toplumsal hareketler, gençlerin yoğun katılımları, etkin aktörleri oldukları “orantısız” zeka ürünü afişler, duvar yazıları, sloganlar, şarkılar ve videolarla biçimlenen bir protesto kültürünün kendisini göstermesi, gençlik ve kuşak olgularını kamuoyu gündemine getirdi. Toplumsal kurgu olan gençlik çoğulluk içinde okunmalıysa da, gençler arasında kuşak kavramıyla belli düzeyde ortaklaşmalardan söz edilebilir. Kuşağı düşünceleri, duyguları ve yaşam tarzları benzeşen ve unsurları oldukları toplumu etkileyen büyük olaylara benzer tepkiler veren ortak fiziksel, entelektüel ve ahlaki koşullarda yaşayan insanlar topluluğu, yaş grubu olarak ele alıyoruz. Genç Cumhuriyetin Gençleri Demet Lüküslü, Türkiye örneğinde, modernleşmenin ve ulus-devlet olma sürecinin bir parçası olarak inşa edilen gençlik kategorisinden ve bu gençlik kategorisine verilen siyasal misyon ile oluşturulan “gençlik miti”nden söz eder. “Ülkenin geleceği gençlik” söyleminin hedefi “eğitimli, orta sınıf, topluma tehdit yaratmayan gençlik”tir. Bu anlamda gençlik aslında bir kurgu, icat olarak modernleşme sürecinin başlamasıyla birlikte gençlik devlet için temel önemdeki konuların arasındaki yerini aldı. 19. yy’da Batılı terbiye ile geleceğin seçkinleri olarak gençler yetiştirmek hedeflendi. Genç Osmanlılar ve II. Meşrutiyet rejimini kuran Jöntürk hareketi bu koşullarda oluşmuştu. Bu eğitimli gençlik uzun süre bir seçkinler grubu olarak kaldı. Cumhuriyetimiz kurulduğunda nüfusun % 10’u okur-yazardı. Yine aynı dönemde Üniversite öğrencileri çok küçük bir nüfusu oluşturuyorlardı, 285’i kadın olmak üzere 2629 öğrenci vardı. Hemen hemen tümü kamuda istihdam edilen, “gençlik mit”i ile biçimlendirilen ve çok küçük bir nüfus oluşturan bu [eğitimli] gençliğin maddi ve ideolojik açıdan siyasi merkezden özerkleşen bir toplumsal aktör oluşturduklarını söylemek güç. Zaten Cumhuriyetin ilk onyıllarındaki öğrenci olayları da genellikle yabancı şirketlere karşı “milliyetçi” gösterilerden ibaretti. 1950’lerin sonuna kadar bu durum pek değişmedi. Ancak Levent Cantek’in deyimiyle Cumhuriyetin ilk özgün popüler kültürü olan ve Cumhuriyetin 1940’lı yılların ikinci yarısındaki “buluğ çağı”nda başlayan Bobstil kültürü, gençlerin Batı etkisiyle oluşan hazcı özellikte bir kültürle özerkleşmeye başlamasının işareti olarak görülebilir. 1950’li hatta 1960’lı yıllara hakim olan saç stili, kılık-kıyafet tarzı, davranış kodları, İngilizceyle karışık kendine özgü bir argo ile biçimlenen bu gençlik kültürü bir tehdit olarak görülüp hem ilerici hem de muhafazakar kültür seçkinleri tarafından kıyasıya eleştirilmişti. 1968’liler, 1978’liler 1950’lerden başlayarak kentlileşen, eğitime ulaşan nüfusu çeşitlenen ve gelişen Türkiye’de 1960 yıllarda eğitimli gençlik yaş grubunun hala küçük bir kesimini oluşturuyor olsa da artık önemli ve heterojen bir nüfus oluşturmaya başlamıştı bile 1968’de 146.299 (nüfusun % 6.5’i) artık üniversite öğrencisiydi. Bu koşullarda eğitim doğrudan kamuda istihdam ve seçkinlik oluşturmuyordu. Her ne kadar Türkiye ‘68’i ve onu oluşturduğu gençlik kültürü Batılı örneklerden etkilenmiş olsa da kendine özgü nitelikleri belirgindi. Siyasi olan kültürel olana göre daha ağırlıklı olduğu gibi, bireysel özgürlük arayışı da antiemperyalizm ve bağımsızlık taleplerinin gölgesinde kalıyordu. Devleti ve toplumu kurtarmayı hedefleyen gençlik sözkonusuydu. Genelleyici bir açıklamayla, 1978 kuşağının aslında 1968 kuşağının toplumsal tabanının yaygınlaşması olarak görebiliriz. 1960-1978 yılları arasında yüksek öğretimde okuyan öğrenci sayısının 63 bin’den 298 bin’e çıkarak neredeyse beşe katlandığını görülür. 70’li yıllardaki üniversite nüfusu yeni bir toplumsal grup yaratmıştır. 1980’lerin “Apolitik” Gençliğinden Milenyum Kuşağına: “tehdit gençlik” mi, “kaynak gençlik” mi? 1968’den 1980’e uzanan dönemde gençliğin özerkleşen bir toplumsal grup olarak ülke siyasetine özerk bir aktör olarak ağırlığını koyması, 1980 darbesinin ertesinde gençlik karşıtı ve depolitizasyon hedefli yeni bir gençlik politikasının oluşmasına yol açtı. Bugün yaşı 45 ve altında olanların kendilerini “potansiyel tehdit” olarak algılayan politikaların mağduru kuşaklar olarak nitelememiz mümkündür. 1980’lerin gençlik politikası gençleri siyasetten arındırma yani depolitizasyonla biçimlenmişti. Ancak bu politika, spor ve kültür alanlarının daha fazla siyasallaşmasını sonucunu da doğurdu, toplumsal hareketlerde son derece aktif olan taraftar grubu Çarşı 1980’lerde kuruldu. 1980’li yıllardan beri gençliği damgalayan “apolitiklik” ise çok kez bilinçli olarak geliştirilen ve gençlerin katılımına kapalı ve ahlaki olarak kirlenmiş bir alan kabul edilen “kurumsal siyaset”ten uzak durup, siyasetin başka ortamlarda gerçekleştirilmesini içeren bir tutumdur. Bu nedenle 1990’lardan başlayarak yeni kuşakları anlamak için kültür alanını ve bu alandaki pratikleri önemsemek gerekmektedir. Bugünlerde çok tartıştığımız bir konu olan “tehdit gençlik” kapsamında “marjinallik” üzerinden gençlerin damgalanması çok da yeni değil. Hatırlanacağı üzere 1990’lı yıllardan müzik akımları kaynaklı altkültürler üzerinden kimliklenen gençlik grupları da sadece dışlanmaya tabii tutulmakla kalmayıp medya tarafından hedef gösterilmişti: “satanizm” tartışmalarında çok açık bir şekilde “tehdit algısının” nasıl gençlik altkültürlerine karşı toplu histeriye dönüştüğü görülmüştü. Etnik, dinsel azınlıklara mensup gençler de siyasi ve/veya sosyoekonomik açıdan marjinalleştirilen gençlik grupları da benzer bir damgalanma ve dışlanma mekanizması içine girdiler. Son aylardaki imanlı gençlik/tinerci gençlik, “taş atan çocuklar” hakkındaki tartışmalar da bu anlamda değerlendirilebilir. Milenyum kuşağı ya da 1990’larda doğanlar Son haftalardaki toplumsal hareketlerin aktörü olan 1990’lı yıllarda doğan gençleri, -imkan ve kısıtlarıylaküreselleşme süreci, neoliberal politikaların krizi ve AKP hükümetlerinin özne olmaya çalışan toplumsal aktörlerin özgürlük arayışıyla çelişen otoriter uygulamalarıyla anlamak doğru olacaktır. Türkiye’nin son yıllarına mizahı, sosyal medyayı kullanan, küresel ağlarda yerini alan gençliğinin temel aktörü olduğu toplumsal hareketler damgasını vurdu. Son yıllarda özellikle artan, birbirinden son derece farklı grupları bir araya getiren gençlik eylemleri “değer” merkezli Yeni Toplumsal Hareketler’e uygun özellikler göstermektedir. Bu bağlamda bireysel/kolektif “çıkarlar” değil “değerler” ile birleşen Gezi Parkı gençleri iyi bir örnek oluşturmaktadır. Dominique Reyné’nin yönetiminde yayına hazırlanıp 2011’de basılan ve içinde Türkiye’nin bulunduğun 25 ülkeyi kapsayan güncel bir araştırma bize oldukça ilginç veriler sunmaktadır. Türkiye’deki gençlerin % 63’ü, “ideal toplumun” kişisel performansın ödüllendirildiği bir toplum değil de zenginliklerin hakkaniyetli olarak dağıtıldığı bir toplum olduğunu ifade ederek araştırma yapılan 25 ülkenin gençleri arasında toplumsal duyarlılık açısından birinci gelmektedir1. Belki de Türkiye gençleri, bazı liderlerin sandığı kadar “maddiyatçı” değiller? Bu yeni kuşak, küreselleşen dünyanın küresel sorunlarının mağduru, imkanlarından faydalanan etkin bir aktör olan kuşaktır. Facebook kullanımında dünya üçüncüsü olan Türkiye’de sosyal medyaya ulaşım son yıllarda hızla yükseldi ve farklı sınıfsal kökenden gelen gençler arasındaki iletişim kolaylaştı. Etkin oldukları mücadele alanı sosyal medya aracılığıyla, gençlerin küresel düzeyde iletişim ve dayanışması mümkün olmaktadır. Gezi Parkı Direnişi yerel olduğu kadar, ulusal ve küresel ölçekte eylemler oluşturdu. Sermayenin küreselleştiği bir dünyada sermayenin etkilerine karşı mücadelenin de küreselleşmesi ve dayanışma ağlarının kurulmasını dış komployla açıklamak -eğer sözkonusu olan bir “dezenformasyon” çabası değilse- bize şunu gösteriyor: küreselleşmenin mağdurları, küreselleşme sürecini, egemen aktörlerden daha iyi kavramaktalar. Gençlerden mi öğrensek? Yrd. Doç. Dr. Hakan Yücel Galatasaray Üniversitesi Siyaset Bilimi Bölümü Bu fotoğrafı 16 Haziran’da Beşiktaş Köyiçi’nde çektim. 1 REYNIE Dominique, La jeunesse du monde, une enquête planétaire, Lignes de Repères Editions, 2011, s.109.