GAUN JSS
Türkiye Selçuklularının Sinop’un Fethinde Gâşiye’yi Hâkimiyet Âlameti
Olarak Kullanmaları ve Fetih İçin Gönderilen Fütüvvetnâme
Use of the Gaşiye by the Seljuks of Turkey in the Conquest of Sinop as the
Sovereignty and Futuwwa-nama Sent for Conquest
Mustafa ŞAHİN*
Zekiye TUNÇ**
Öz
I. İzzeddîn Keykâvus, devletin ekonomik bakımdan daha da güçlenmesi için Anadolu’nun Karadeniz ve Akdeniz’e
kıyısı olan önemli limanlarının alınmasının bilincindeydi. Sinop tabii bir limana sahip olması dolayısıyla çok eski
dönemlerden itibaren önemli bir yerleşme yeri olmuştur. Şehrin Kırım’ın tam karşısında yer alması da önemini
ayrıca arttırmıştır. Burası Türkiye Selçuklularının Akdeniz ve Karadeniz’e hâkim olma amaçlarını gerçekleştirmek
için almak istedikleri en öncelikli limanlardan birisi olmuştur. Trabzon Rum İmparatorluğu’nun Canik
çevresindeki Müslümanlara karşı olumsuz tutumu buranın ivedi olarak alınmasında etkili oldu. Kuşatma öncesinde
esir alınan Trabzon Rum İmparatoru şehrin tesliminde önemli rol oynadı. Sultan İzzeddîn Keykâvus, esir edilen
Trabzon Rum İmparatoru’na fetihten sonra hil‘at giydirdi. Ona hediyeler verdi. Rum İmparatoru da hükümdarın
hâkimiyetini tanıdığının bir göstergesi olarak Sultanın atının yuları elinde ve gâşiyesi omuzunda bir müddet
yürüdü. Selçuklu Sultanı, Abbâsî Hâlîfesine fethin müjdesi olarak fetihnâme ile birlikte hediyeler gönderdi.
Selçuklu ülkesinde fetih onuruna eğlenceler düzenlendi. Sultan, şehrin imarı için görevlendirmeler yaptı. İzzeddîn
Keykâvus zamanında fethedilen şehir imar faaliyetleri ve buraya göçün teşvik edilmesi ile kısa zamanda
Müslüman Türk beldesi haline geldi. Türkiye Selçukluları daha önce Akdeniz kıyısında önemli bir liman olan
Antalya’yı almakla güney ticaretini kontrol altına almayı düşünmüşlerdi. Sinop’un alınmasıyla Karadeniz
ticaretinin güvenliği sağlanmış; Kırım başta olmak üzere Karadeniz’in kuzeyi ile canlı ticârî ilişkilerin yolu
açılmıştır. Antalya ve Sinop limanlarının Selçuklular tarafından fethi ile Kıbrıs’tan Kırım’a kadar olan alanda
ticaretin kendi lehlerine olmasının yolunu da açmışlardır. Bu çalışmada bilimsel etik kuralları çerçevesinde
döneme ait birinci elden kaynaklar ve tetkik eserler kullanıldı. Çalışmada Gâşiye’nin hâkimiyet alâmeti olarak
kullanılması ve fethin önemini gösteren fütüvvetnâme konusu ele alındı.
Anahtar Kelimeler: Sinop, Türkiye Selçukluları, Trabzon Rum İmparatorluğu, Gâşiye, Fütüvvetnâme.
Abstract
I. İzzeddîn Keykâvus, the State economic empowerment of the Black Sea and Anatolia than to the Mediterranean
coast is important upon receipt of the internal ports. Sinop has a port due to the very important an have been
settlement from theold period. The Crimean peninsula of the city directly opposite, she received has increased the
importance of also. This place as the Seljuks has been one of the primary ports to achieve the objectives they want
to take Turkey to dominate the Mediterranean and the Black Sea. Trabzon Greek Empire negative attitude towards
Muslims around here is was instrumental in handling as well. He played an important role in delivering taken
prisoner before the siege of the city of Trabzon Greek Emperor. Sultan İzzeddîn Keykâvus dressed hil‘at after the
conquest of Trabzon Greek Emperor prisoners were captured. Gave him gifts. Greek emperor for a while walked
in the hands of the sultan's horse rope and horse’s Gâşiye his shoulder as an indicator of recognizing the sovereignty
of the monarch. Seljuk Sultan sent as a gift, along with the good news of the conquest of the Abbasid Caliphs
fetihnâme In the land of the Seljuk conquest in honor of entertainment. The reconstruction of the city, the Sultan
for assignments. İzzeddîn Keykâvus time conquered the city and made construction activities here in a short time
by encouraging Muslim immigration has become a Turkish resort. Turkey to take an important port on the
Mediterranean coast in Antalya, which had previously Seçuklu are thought to control the southern trade. With the
acquisition of the Black Sea Sinop ensured the safety of trade, way of living, especially trade relations with the
north of the Black Sea Crimea has been opened. With the conquest of the ports of Antalya and Sinop by the Seljuks
the region from Cyprus to Crimea have opened the way for trade to be in their favor. In this study, first-hand
resources and investigations belonging to the period of the scientific ethics were used. In the study, it was discussed
the use of the gaşiye as a dominion and Futuwwa-nama indicative the importance of the conquest.
Keywords: Sinop, the Seljuks of Turkey, Trabzon Rum Empire, Gâşiye, Futuwwa-nama.
*
Dr. Öğr. Üy., Sinop Üniversitesi, Fen Edebiyat Fakültesi, Tarih Bölümü, msahin@sinop.edu.tr.
Dr. Öğr. Üy., Sinop Üniversitesi, Fen Edebiyat Fakültesi, Tarih Bölümü, ztunc@sinop.edu.tr.
**
Şahin, M., & Tunç, Z., (2018). Türkiye Selçuklularının Sinop’un Fethinde Gâşiye’yi Hâkimiyet Âlameti Olarak
Kullanmaları ve Fetih İçin Gönderilen Fütüvvetnâme, Gaziantep University Journal of Social Sciences, 17 (2),
701-710, Submission Date: 08-02-2018, Acceptance Date: 28-03-2018.
Araştırma Makalesi.
GAUN JSS
702
Giriş
Bazı araştırmacılar Antik Çağ’da Sinope olarak bilinen Sinop isminin Yunanca “zarar
vermek, yok etmek” anlamındaki “sinomai”den türediğini kaydetmişlerse de ismin kaynağı ile
söylenişlerinde çeşitlilik görülmüştür. Sinop ismi Hititçe “Sinuwa”dan, Asurluların inançlarına
göre “Sin”den gelmiştir (Demirkaya ve Tuluk, 2012, s. 48). Orta Çağ’da Sinop’taki zevk,
eğlence ve aşk hayatının Türkiye’nin diğer şehirlerinin hiç birinde olmadığı kadar şöhret
kazandığı bilinmektedir. Bu nedenle hem yerli hem de yabancı kaynaklarda şehirden “Âşıklar
Adası” manasına gelen “Cezîretül’ül-‘uşşak” şeklinde bahsedilmiştir (Turan, 2014, s. 155).
Sinop’a Osmanlı Pâdişâhı Fatih Sultan Mehmet’in de “Cezîretül’ül-‘uşşak” dediği
bilinmektedir (Demirkaya ve Tuluk, 2012, s. 49). Şehrin adı İbn Bîbî, Aksarayî, Anonim
Selçuknâme ve Eflâki’de ( سينوبSînub) şeklinde kaydedilmişken (İbn Bibi, 1956, s. 147;
Aksarayî, 1999, s. 62; Anonim, 1952, s. 63; Ahmet Eflâkî, 1980, C. II, s. 981); Ebü’l-Fida’da
( سنوبSinûb) (Ebu’l Fida, 1992, s. 393); Dânişmend-nâme’de ise Sinobiyye ve Sınabiyye
şeklinde yazılmıştır (Dânişmend Gazi Destanı, 2005, s. 9, 50, 93, 128, 219).
Karadeniz’in tek doğal limanı olması ve kuzey güney yolu üzerinde bulunup Kırım ile
Anadolu arasında bağlantıyı sağlayan en kısa yol güzergâhına sahip bulunması şehrin çok
eskiden beri stratejik yönden önemli olmasına yol açmıştır (Koçak, 2003, s. 702-703; Tunç ve
Şahin, 2016, s. 291).
Sinop’ta ilk yerleşim neolitik hatta kalkolitik dönemlere kadar gitmekle birlikte
Sinop’un şehir olması MÖ VIII. yüzyıla dayandırılmış ve Strabon’a göre şehir Miletoslar
tarafından kurulmuştur (Strabon, 2009, s. 22-23; Koçak, 2003, s. 700; Çapar, 1991, s. 303).
Gaşka, Hitit ve Friglerin egemenliğinden sonra MÖ 695 yılından itibaren Kimmerler ve
devamında İskitlerin Sinop’a kadar geldikleri bilinmektedir (Heredotos, 2012, s. 298; Tellioğlu,
2007, s. 33; DİA, 2006, C. 32, s. 252). Sinop’ta MÖ IV. yüzyılda Pers, ardından Kapadokya
ve Makedonya krallıklarının hâkimiyeti yaşanmışken; MÖ 183 yılında Pontus Kralı Pharnakes
şehri ele geçirip başkent yapmıştır. Lucullus tarafından MÖ 70 yılında Roma hâkimiyetine
alınan Sinop’ta Sezar MÖ 48 yılında Colonia Lulia Felix Sinope isimli bir Roma kolonisi
kurmuş ve şehir sonrasında Bizans egemenliğinde kalmıştır (Barat, 2014a, s. 211; Barat, 2014b,
s. 213; Barat, 2014c, s. 216; İA, 1977, C. 10, s. 684; DİA, 2006, C. 32, s. 252).
Malazgirt Savaşı’ndan sonra Selçuklu komutanlarından Karatekin 1084 yılında kuzey
Karadeniz kıyılarını fethederek bir süre Sinop, Kastamonu ve Çankırı civarında hüküm
sürmüştür (Yücel, 1991, s. 33). Anna Komnena’nın bahsettiği Kharatikés isimli birinin
Sinop’taki devlet hazinesini ele geçirmek için birden bire burayı fethettiğini belirttiği isim
Karatekin’dir (Anna Komnena, 1996, s. 195). Büyük Selçuklu Sultanı Meklikşâh, Tutuş’un
güçlenmesine karşı Bizans İmparatoru ile hısımlık kurmak istemiş ve eğer bu hısımlık
geçekleştiği takdirde kendilerinin Karadeniz’in kıyı bölgelerinden çekileceğini de belirttiği bir
mektubu Emîr Siyâvuş ile imparatora göndermiştir. Ancak Emîr Sîyâvuş, Emîr Karatekin’e bu
mektubu gösterip onun Karadeniz kıyılarından çekilmesini sağladıktan sonra buraları İmparator
Konstantinos Dalassenos’a teslim edip kendisi de İstanbul’da vaftiz edilerek Hristiyan olmuştur
(Anna Komnena, 1996, s. 195-196).
Sinop, IV. Haçlı Seferi (1204) sonunda Latinlerin İstanbul’a hâkim olup buradan Bizans
ailesinin çıkartılması neticesinde kurulan Trabzon Rum İmparatorluğu’nun eline geçmiştir.
Trabzon Rum İmparatoru Alexios Komnenos ve kardeşi David; Sinop, Amasra ve Ereğli
şehirlerine hâkim oldu. Bizans İmparatorluğu’nun yıkılmasıyla bir yandan İznik’te kurulan
İznik Rum Devleti, diğer yandan Trabzon’da kurulan Trabzon Rum İmparatorluğu Selçuklu
Türklerinin Karadeniz ve Batı Anadolu ile bağlarını tehlikeye düşürmüştür. Selçuklu ekonomisi
için Kırım’dan Mısır’a kadar giden ticaret yolu çok önemliydi ve Sinop buranın en önemli köşe
TÜRKİYE SELÇUKLULARININ SİNOP’UN FETHİNDE GÂŞİYE’Yİ HÂKİMİYET ÂLAMETİ OLARAK KULLANMALARI VE FETİH İÇİN GÖNDERİLEN
FÜTÜVVETNÂME
703
başı konumundaydı (İA, 1977, C. 6, s. 635; Yakupoğlu, 2009, s. 27; Redford, 2010, s. 126). Bu
nedenle şehre hâkim olmak Türkiye Selçukluları açısından elzemdi.
Türkiye Selçuklu Sultanı I. İzzeddîn Keykâvus’un Sinop’u Fethi
Trabzon Rum İmparatorluğu sürekli Selçuklu hâkimiyet bölgelerine saldırarak
Müslümanların canlarına ve mallarına zarar veriyordu. Trabzon Rum İmparatoru özellikle I.
Gıyâseddîn Keyhüsrev’in ölümünden sonra tahta geçen I. İzzeddîn Keykâvus’un, kardeşi I.
Alâeddîn Keykûbâd ile taht mücadelesine girişmesi nedeniyle onu zayıf gördüğünden bu fırsatı
değerlendirmek istiyordu (Müneccimbaşı, 2017, s. 49). Bu konuda sürekli olarak Selçuklu
sarayına şikâyetler geliyordu. Selçuklu Sultanı I. İzzeddîn Keykâvus Sivas’ta iken bölgedeki
sınır muhafızları yine Trabzon Rum İmparatoru Kir (Kyr) Aleksi’nin kendi topraklarının dışına
çıkıp Sinop civarındaki Müslüman ahaliye zarar verdiğini haber verdiler. Sultan İzzeddîn
Keykâvus bu habere üzülse de etrafındakilere belli etmedi (İbn Bibi, 1996, C. I, s. 169; İbn
Bîbî, 2010, s. 51; Yazıcızâde Ali, 2017, s. 221). Aslında İznik Rum İmparatoru Laskaris’in
Karadeniz’e hâkim olma düşüncesi Türkiye Selçuklularını zora sokacağı için zaten I. İzzeddîn
Keykâvus’un ondan önce davranıp bölge ticareti bakımından stratejik önemi olan Sinop’u
almak isteyeceği açıktır (İA, 1977, C. 6, s. 635).
Sultan, emîrleri ile bölgenin durumu ve fethinin nasıl gerçekleştirileceğini istişare etti.
Yapılan istişarede emîrler fethi gerçekleştirmeye ve Kir Aleksi’nin cezasını vermeye muktedir
olduklarını söylediler. 1 Sultan bölgeyi iyi bilenlerden neler yapılması gerektiği konusunda
görüş sordu. Bölgeyi bilenler Sinop’un doğrudan yapılacak bir savaşla alınmasının mümkün
olmadığını, ancak karadan ve denizden gelebilecek yardımlar kesilirse ve kuşatma yapılırsa
fethedileceğini kaydettiler. Kuşatma sırasında halkın açlık ve daha başka sıkıntılarla
karşılaşacaklarını, yapılacak en iyi şeyin bu yıl bölgede askerî faaliyetlerde bulunarak şehrin
ikmalini kesmek, zahire kıtlığına sebep olmak, Gayri Müslimleri birçok yönden zayıf düşürmek
ve bu faaliyetleri uzun süre devam ettirmek olduğunu belirttiler. Emîrler de aynı görüşü
paylaştılar (İbn Bibi, 1996, C. I, s. 169; İbn Bîbî, 2010, s. 51; Yazıcızâde Ali, 2017, s. 221-222;
Müneccimbaşı, 2017, s. 49).
Sultan İzzeddîn Keykâvus bunun üzerine Sinop’un ve Kir Aleksi’nin durumunu
öğrenmeleri için bölgeye casuslar gönderdi. Ertesi gün de bölgeye bir ordu gönderdi (İbn Bibi,
1996, C. I, s. 169; İbn Bîbî, 2010, s. 51; Yazıcızâde Ali, 2017, s. 222). İstihbarat toplamak için
önceden Sinop civarına giden casuslar İmparatorun yanındaki beş yüz atlı adamıyla birlikte
avlanıp içkili eğlencelerle vakit geçirdiğini belirttiler. Bunun üzerine fırsatı değerlendiren
Selçuklu askerleri, onu eğlence meclisinde kısa bir arbededen sonra yakalayıp kendi
ordugâhlarına getirdiler ve durumu Selçuklu Sultanına bir müjdeci ile bildirdiler (İbn Bibi,
1996, C. I, s.170; İbn Bîbî, 2010, s. 51; Yazıcızâde Ali, 2017, s. 222; Müneccimbaşı, 2017, s.
49).
İbn Bibi bu müjdeyi;
Müjdeci, Sultana; Hazreti Sultanın istek ve arzuları gerçekleşti. Hiçbir zorlukla karşılaşılmadan, savaşa
girilmeden devletimizin düşmanı, yaptıklarının esiri ve talihsizliğinin mahkûmu oldu deyince sultan
haberciye mal mülk vererek onu deniz ve maden ocağı gibi zengin yaptı. Fetih müjdesini ve zafer haberini
yere göğe gönderdi.
1
Emîrlerin Selçuklu Sultanına söyledikleri sözleri İbni Bibî şu şekilde kaydetmiştir: “Her zaman siz sultanımıza
haraç vermiş olan kâfir dinlinin küstahlığına bakın. Şimdi ülkemiz üzerinde hak iddia ederek haddini hududunu
aşmaktadır. Eğer siz cihan pâdişâhımız ferman verirseniz kötü niyetlinin kanına susamış olan biz devlet
kullarının hançeri o rezillerin uğursuz kellelerini kopararak susuzluğunu giderir. Onun beldelerinin tarlasını
muzaffer askerlerin kahır orağıyla hasat ederiz. Böylece başını ihanet halkasından çıkarmış olan o şaşkın
karabahtlının yaptığı kötü işlerin karşılığı verilmiş olur.” (İbn Bibi, 1996, C. I, s. 169).
GAUN JSS
704
şeklinde kaydetmiştir (İbn Bibi, 1996, C. I, s. 170).
Sultan bu başarının korunmasını, çok yakında kendisinin de oraya geleceğini ve varana
kadar yapmaları gerekenlerin neler olduğunu söyledi (İbn Bibi, 1996, C. I, s.170; Yazıcızâde
Ali, 2017, s. 222). Habercinin İmparatorun esir edildiğini söylediği tarihten üç gün sonra (İbn
Bibi, 1996, C. I, s.170; Yazıcızâde Ali, 2017, s. 223) İzzeddîn Keykâvus yola çıkıp Sinop
civarına ulaştı. İmparator Kir Aleksi bağlı şekilde Sultanın huzuruna getirildi. Sultan,
İmparatoru teselli etti (İbn Bibi, 1996, C. I, s. 171; İbn Bîbî, 2010, s. 51; Yazıcızâde Ali, 2017,
s. 223; Müneccimbaşı, 2017, s. 50).
İmparator, Selçuklu Sultanı’nın huzuruna getirilince Sultanın ona söylediği ilk sözler
aslında bundan sonra nasıl bir yol izleneceğinin de ipuçlarını vermektedir. İmparatorun
hayatının devam edip etmeyeceği kuşatma sırasında tehdit konusu yapılacaktır. Çünkü
İmparator Kir Aleksi af dileyince (İbn Bîbî, 2010, s. 51) Sultan İzzeddîn Keykâvus tevazu
gösterip onu teselli etmiş ve “Canınızı sıkmayın. Can sağ olunca bütün işler düzelir.” demişti
(İbn Bibi, 1996, C. I, s. 171; Yazıcızâde Ali, 2017, s. 223). Selçuklu Sultanı, İmparatordan
adamlarını gönderip şehri teslim etmeleri için içeriye haber vermesini istedi. Çünkü
kendilerinin buraya kadar geldikten sonra bu işi sonlandırmadan gitmeyeceklerini belirtti.
İmparator da kendisiyle birlikte esir edilen tekfurlardan birisini teslim olmaları için kaleye
gönderdi. Ancak şehrin ileri gelenleri; eğer İmparator esir edilmişse onun yerine imparatorluk
yapacak oğulları olduğundan burayı Müslümanlara ve Türklere bırakmayız dediler. Sinop
kalesinden gelen tekfur bu haberi Sultana iletince o, bir daha aynı kişiyi kaleye göndererek
akıllarını başlarına alarak kaleyi teslim etmelerini söylediyse de bu söz de bir işe yaramamıştır
(İbn Bibi, 1996, C. I, s. 171; İbn Bîbî, 2010, s. 51; Yazıcızâde Ali, 2017, s. 223-224;
Müneccimbaşı, 2017, s. 50).
Anonim Selçuknâmeye göre Behram Tranbulusî bin kişi ile deniz tarafından saldırıya
geçerek Trabzon Rumlarının gemilerini ateşe verip otuz civarındaki Rum ve Frenk emîrini esir
aldılar. Alınan bu esirlerin hepsini diri diri yüzerek derilerine saman doldurdular ve bunları
Rum diyarında gezdirdiler (Anonim, 1952, s. 28-29 ve Anonim, 2014, s. 40).
Sultan İzzeddîn Keykâvus, İmparatorun kaleden görülebilecek bir yere getirilerek
işkence edilmesini emretti. Bu işkence şehirdekiler tarafından da seyredilmeye başlandı. Bunun
üzerine esir İmparator Kir Aleksi; “Ey dinsizler! Şehri kimin için koruyorsunuz. Ben öldükten
sonra sizi de zorla esir edip çoluk çocuğunuzu köle yaparlar. O halde bu direnişinizin bana ne
faydası var!” dediyse de bu sözler İbn Bibi’nin de işaret ettiği gibi ancak rüzgârın granit taşına
yaptığı kadar etkili olmuştur (İbn Bibi, 1996, C. I, s. 171; İbn Bîbî, 2010, s. 52; Yazıcızâde Ali,
2017, s. 224). Ertesi gün İmparator yeniden getirilerek baş aşağı teşhir edildi (İbn Bîbî, 2010,
s. 52; Yazıcızâde Ali, 2017, s. 224). İmparatora yine işkence edildiğini gören halk onun
dayanamayıp öleceğini ve artık direnmenin de bir faydasının olmadığını düşünerek Sultandan
şehre haberci göndermesini ona anlatacaklarının olduğunu söylediler. Kaledeki ileri gelenler
Sultana; eğer İmparatorun canına dokunmazsa ve kendilerinin istedikleri yerlere gitmelerine
izin verirse şehri teslim edeceklerini söylediler. Bu durum Sultana iletilince o, eğer şehri teslim
ederlerse İmparatorun canını bağışlayacağını, isteyen herkesin dilediği yere gidebileceğini,
İmparatorun kendisine itaati, vergi vermeyi ve istediği zaman orduya asker yardımı göndermeyi
kabul ettiği takdirde ona dokunmayacağını, Sinop’tan başka bütün Canik bölgesini de ona
bırakacağını, ancak aksini yaparsa onu öldüreceğini ve ahaliyi de esir alacağını söyledi (İbn
Bibi, 1996, C. I, s. 172; İbn Bîbî, 2010, s. 52; Yazıcızâde Ali, 2017, s. 224). Bu haber şehre
ulaştırılınca şehirdekiler Sultana güvenip ondan Selçukluların bayrağını (Sultan-ı Sancak)
istediler. Bunun üzerine bir grup emîr şehre girerek 26 Cemaziyelahir 611/2 Kasım 1214’te
bayrağı kalenin burçlarına astılar (İbn Bibi, 1996, C. I, s. 173; İbn Bîbî, 2010, s. 52; Yazıcızâde
TÜRKİYE SELÇUKLULARININ SİNOP’UN FETHİNDE GÂŞİYE’Yİ HÂKİMİYET ÂLAMETİ OLARAK KULLANMALARI VE FETİH İÇİN GÖNDERİLEN
FÜTÜVVETNÂME
705
Ali, 2017, s. 225).2 Bundan sonra Sultan şehrin dışında bir eğlence meclisi düzenledi. Meclise
İmparatoru da yanına davet etti. Ertesi gün şehrin ileri gelenleri kaleden çıkınca Sultanı
İmparatorun yanında görüp kalenin anahtarını ona teslim ettiler.3 Sultan da bu ileri gelenlerin
bazılarına hil‘atlar verdi. Böylece şehir 27 Cemaziyelahir 611/3 Kasım 1214 yılında Türkiye
Selçuklularının eline geçmiş oldu. Şehrin ileri gelenleri tekrar şehre girip Sultana saçılacak
şeyleri hazırlamaya başladılar. İbn Bibi’nin deyimiyle Sultan İzzeddîn Keykâvus; Dârâ’nın,
İskender’in, Vağfûr’un ve Kayser’in ruhunun gıpta ettiği şekilde azamet ve haşmetle muzaffer
olarak şehre girdi (İbn Bibi, 1996, C. I, s.173; İbn Bîbî, 2010, s. 53; Yazıcızâde Ali, 2017, s.
225).
Sultan şehre girdikten sonra İmparatoru onurlandırmak için bir süre yanında ayakta tuttu
ve kendi devlet büyüklerinden daha yükseğe oturttu (İbn Bibi, 1996, C. I, s. 173; Yazıcızâde
Ali, 2017, s. 225).4
Ertesi gün Sultan İzzeddîn Keykâvus, İmparatordan ahidnâmeye uyacağına dair söz
istedi. İmparator uyacağına dair yemin etti ve şu sözü verdi:
Sultan benim canımı bağışlar, Sinop dışındaki Canit bölgesini, onun eklentilerini ve bağlı yerlerini benim
çocuklarımın idaresine bırakırsa her yıl on bin dînâr, beş yüz at, iki bin sığır, on bin koyun, ülkemin
kıymetli şeylerinden meydana gelecek elli yükü kendi hayvanlarımla onun hazinesine, mutfağına ve
ahırına gönderirim. Yardım istediği zaman imkânım ölçüsünde ona yardım gönderir askerimi ondan
esirgemem (İbn Bibi, 1996, C. I, s.1 73-174; İbn Bîbî, 2010, s. 53; Yazıcızâde Ali, 2017, s. 225-26).
Ahidnâmenin hazırlanmasından sonra taraflar şahidler gösterdi ve ahidnâme saklanmak
üzere Selçuklu hazinesinde gönderildi (İbn Bîbî, 1996, C. I, s. 53; Yazıcızâde Ali, 2017, s. 226).
Sultan İzzeddîn Keykâvus bu ahidnâmenin tamamlanmasından sonra İmparator Kir
Aleksi’ye; hil‘at, külâh, başka kıymetli elbiseler, atlar ve yük katırları, yanındaki adamlarına da
benzer hediyeler verdi (Yazıcızâde Ali, 2017, s. 226). Sultan bu davranışı ile onların gönüllerini
hoş tuttu.
Gâşiye’nin Hâkimiyet Alâmeti Olarak Kullanılmasında Sinop Örneği
Gâşiye; Arapça bir kelime olup atların eyerlerinin altına konan örtü, eyer örtüsü
anlamına gelir. Bu örtü sırmalı ve şeritli olup kişinin zenginliği nisbetinde de kıymetli olurdu
(Pakalın, 2004, C. 1, s. 649). Selçuklular, Eyyûbîler ve Memlûkler başta olmak üzere bir kısım
Ortaçağ İslâm devletlerinde hükümdara mahsus olan gâşiye saltanat alâmetlerindendi ve gidiş
alaylarında hükümdarın önünden taşınırdı. Gâşiye hükümdarlık alâmeti dışında başka birçok
anlama da gelirdi. Bunlar: kılıç kını, kılıç kabzasına sarılan deri, büyük ceza, cehennem ateşi,
sıkıntı, karındaki bir hastalık, birinin başına gelen felâket, kalbi çevreleyen ince zar, musibet,
perde, hizmetçi, ziyaretçiler, yâran, tâbilik, boyun eğme ve itaat işareti.5
Abû’l-Farec Sinop’un alınışını gün ve ay belirtmeden 611/1214 yılı olarak kaydetmiştir (Abû’l-Farec, 1999, C.
2, s. 497). Anonim Tevârîh-i Âl-i Selçuk ise Sinop’u İzzeddîn Keykâvus’un sevk ettiği ordunun sabaha kadar
savaş yaptığını, şafak vakti İslâm ordusunun yetişerek -muhtemelen sonradan ordunun arkasından gelen Sultan
kastedilmekte- hep birlikte galip geldiklerini kaydetmiştir. Bu eser savaşın tarihini Şevval Bayramı (Ramazan
Bayramı) 17 Şevval 612/8 Şubat 1216 yılı olarak kaydetmiştir. Sinop’un fethi ile ilgili verdiği bilgiler diğer
kaynaklarla uyuşmamaktadır. Muhtemelen Kir Aleks’i Laskaris ile karıştırmış ve Selçukluların şehri
Laskaris’ten aldıklarını zannetmiştir. (Anonim, 1952, s. 28-29; Anonim, 2014, s. 40). Müneccimbaşı da Sinop’un
Türkiye Selçuklularının egemenliğine geçtiği tarihi 16 Cemâziyyelevvel 611/23 Eylül 1214 yılı olarak
kaydetmiştir.
3
Müneccimbaşı; müneccimlerin Sultan I. İzzeddîn Keykâvus’un durmunu gözönüne alarak daha önceden onun
kolayca Sinop’u fethedeceğini söylediklerini kaydetmiştir (Müneccimbaşı, 2017, s. 50).
4
İbn Bibi’nin eserinde İmparatorun öldürüldüğüne dair bir kayıt yokken Abû’l-Ferac onun öldürüldüğünü
kaydetmiştir (Abû’l-Farac, 1999, C. 2, s. 497).
5
Bu konuda ayrıntılı bilgi ve örnekler için bkz. Pakalın, 2004, C. 1, s. 649; Merçil, 2007, s. 183-193.
2
706
GAUN JSS
İbn Bibi ve Yazıcızâde Ali, Sultan İzzeddîn Keykâvus ve İmparator Kir Aleksi’nin
birlikte at üstünde gezinti yapacakları sırada Sultan ayağını üzengiye koyunca İmparatorun
Sultanın atının gâşiyesini rikabdârın elinden alarak kendi omzuna koyduğunu ve bir süre böyle
yürüdüğünü, daha sonra Sultanın ondan gâşiyeyi rikabdâra verip atına binmesini isteyince
İmparatorun da gâşiyeyi verip atına bindiğini ve bir süre bu şekilde geziye devam ettiklerini
kaydetmişken (İbn Bîbî, 2010, s. 53; Yazıcızâde Ali, 2017, s. 226); bu bilgi el-Evâmîrü’l
Alâiyye’de; “Tekfur hemen Sultanın atının dizginini Sultanın rikabdarının elinden alarak
omzuna koyup yola düştü. Bir süre böyle gittikten sonra Sultanın buyruğu üzerine atının
dizginini tekrar rikabdar’a bırakarak atına bindi. Bir süre böyle giderek yolda sohbet ettiler.”
şeklinde kaydedilmiştir (İbn Bibi, 1996, C. I, s. 174). Bu bilgilerden İmparatorun; Sultanın
atının dizginini eline, gâşiyesini de omzuna alıp bir süre yürüdüğü anlaşılmaktadır. Kaynaklar
Kir Aleksi’nin tevazu sahibi ve nazik birisi olduğu için böyle bir şeyi yaptığını söylemişlerse
de aslında onun daha önce Müslümanlara yaptığı zulümler göz önüne alındığında böyle bir şeyi
zorunluluktan belki de can korkusundan yaptığı anlaşılmaktadır.
Fetihten Sonra Şehrin Türk-İslâm Beldesi Haline Getirilmesi İçin Yapılan
Çalışmalar
Sultan şehirden kaçmış veya fetih sırasında gitmiş olanlara haber verilmesini, onların
mal ve mülklerini almalarına müsaade edilmesini emretti. Şehirdeki kilise camiye çevrildi.
Şehre kadı, hatip, müezzin ve muarrif tayin etti. Kale komutanı ve muhafızlar görevlendirdi.
Şehrin kuşatmasına iştirak etmiş üst düzey görevlileri de masraflarının karşılanmasına dâhil
ederek iç kale inşâ ettirdi ve her komutana kendi adına birer burç yaptırdı. 6 Tersanenin
onarımını emretti. Şehre tüccarlarla iyi ilişki kurabilecek vali tayin etti. Sultan; emîrlerine
ülkenin her tarafından şehre yetenekli, zengin, itibarlı ve iyi nam sahibi insanların yerleştirilerek
canlandırılmasını, buraya yerleşmek isteyip de mallarını satamayanların mallarının devlet
tarafından değeri ile satın alınmasını emretti (İbn Bibi, 1996, C. I, s. 174-175; İbn Bîbî, 2010,
s.53; Yazıcızâde Ali, 2017, s. 226; Cevdet Yakupoğlu, 2012, s. 361-362; Müneccimbaşı, 2017,
s. 50).7
Sultanın bu emri kısa sürede şehri bir İslâm beldesi haline getirmek istediğinin
göstergesidir. Şehir, Sultanın emriyle kısa sürede canlandırılmış ve hızla İslâmî bir kimliğe
bürünmeye başlamıştır. Sinop konum itibariyle çok elverişli bir yerleşim merkeziydi ve bu
tarihten sonra Karadeniz’de Selçukluların bir limanı ve üssü oldu (Cahen, 2014, s.73). Trabzon
Rum İmparatorluğu fethedildiği tarihten 641/1243 yılındaki Kösedağ yenilgisine kadar Türkiye
Selçuklu Devleti’nin metbûluğunu tanıdı (DİA, 2002, C. 25, s. 351). Bu tarihten itibaren
Selçuklular üzerindeki Moğol etkisi artınca, Trabzon Rum İmparatorluğu tekrar müstakil
hareket etmeye başladı.
Bu kişileri yaptırdıkları burçların (bedenlerin) üzerine koydurdukları kitâbelerinden tanıyabiliyoruz (Ulus, 2014,
s. 5). Bu kitâbeler, kitâbeleri diktirenlerden öte çok önemli başka bilgiler de vermektedirler. Meselâ Selçuklular
“Karanın ve Denizin Sultanı” lakabını Sinop’u aldıktan sonra kullanmışlardır.
Büyük galip sultanın, en büyük Şahlar Şahı, milletlerin boyunlarının efendisi, İzzed-Dünyâ ve ed-Dîn, İslâm ve
Müslümanların desteği, kâfir ve müşriklerin kıyıcısı, kral ve sultanların şerefi, Allah’ın topraklarının sultanı,
Allah’ın hizmetkârlarının koruyucusu, Allah’ın Hâlîfesinin yardımcısı, Anadolu (Rûm) ve Suriye ve Ermenistan
ülkelerinin karadan ve denizden sultanı, fethin babası, Keyhüsrevoğlu Keykâvûs, müminlerin komutanının
burhanı, krallığının ve devletinin devamı için Allah, sultanlığının sancaklarını açsın, izniyle bu mübarek burcun
ve bedenin inşasını emreden emîr, askerî komutan (isfahsalâr) Husâmeddîn Yûsuf es-Sultânî ve Malatyalı emîr
ve ileri gelenler, (Allah) onlara yardımcı olsun, 612 (1215-1216) yılının ayları (Redford, 2014: s. 157).
7
Sultan I. İzzeddîn Keykâvus, Sinop’a Türk tüccar ve nüfusunun iskânını teşvik ederek şehri Türkleştirmişse de
hem yerli Rum halkı hem de dünya ticaretinin kesafeti nedeniyle birçok millete mensup tüccarların oraya
uğraması ve oturması içtimâî hayatın inkişafında önemli bir rol oynamış ve şehrin özellikleri daha ziyade bu
amillerle şekillenmiştir (Turan, 2014, s. 155).
6
TÜRKİYE SELÇUKLULARININ SİNOP’UN FETHİNDE GÂŞİYE’Yİ HÂKİMİYET ÂLAMETİ OLARAK KULLANMALARI VE FETİH İÇİN GÖNDERİLEN
FÜTÜVVETNÂME
707
Fethi Müjdelemek İçin Bağdad’a Fetihnâme Gönderilmesi
İbn Bibi de geçen bilgilere göre İzzeddîn Keykâvus Sinop’un fethi ile birlikte İslâm’ın
bölgeye yerleşmesi dolayısıyla Allah’a şükretti (İbn Bibi, 1996, C. I, s. 176; İbn Bîbî, 2010, s.
54). Sultan, cihad anlayışına uygun olarak göreceğimiz bu davranışından sonra Şeyh
Mecneddîn-i Ishak’ı8 fethi müjdeleyen bir mektup ve hediyelerle birlikte Bağdad’daki Abbâsî
hâlîfesi Nâsır Lillah’a elçi olarak gönderdi (İbn Bibi, 1996, C. I, s. 176; İbn Bîbî, 2010, s. 54;
Yazıcızâde Ali, 2017, s. 227; Müneccimbaşı, 2017, s. 51; Turan, 2014, s. 298).
Elçilik heyeti çok sayıda mücevherler, altın sırmalı Rumî kumaşlar, medenî atlaslar, Rus
ketenleri, Kıbrıs malı kadın giysileri ve örtüleri, çok sayıda erkek ve kadın köleler, igdişler,
Arap atları, Rahvan merkepler ve Bohtî develeri, altın haçlar, günlerin raflarının ve zamanın
sandıklarının taşımaktan aciz ve kusurlu kaldıkları gümüş tabaklardan meydana gelen sınırsız
hediye ve armağanlarla o mübarek haberi tebliğ etmek, İslâm’ın yüzünü ağartan ve padişahlık
tahtının gözünü aydınlatan o önemli fethin ve büyük zaferin müjdesini vermek için gönderip
hâlîfe’den bir fütüvvet şalvarı istedi (İbn Bibi, 1996, C. I, s. 176; İbn Bîbî, 2010, s. 54;
Yazıcızâde Ali, 2017, s. 227).
Elçi hilâfet merkezinde hürrmetle karşılandı ve ikram gördü. Hâlîfe, Sultan İzzeddîn
Keykâvus için Ramazan 608/Şubat-Mart 1212 tarihinde bir fütüvvetnâme yazdı (İbn Bibi,
1996, C. I, s. 176).
Fütüvvetnâmede
Bismillahirrahmanirrahim
Azâmeti ve şanı sınırsız, nimetleri ve lütuflarını saymanın mümkün olmadığı, sevenlerine destek,
taraflarına güç ve kuvvet veren, Hazreti Muhammed’i (A.S.) sonsuz hidayet ışıklarıyla, mucizeli delillerle
şereflendiren, hazreti Peygamber’i (A.S.) diğer insanlardan üstün kılan onu her türlü sapık yoldan uzak
tutan ve cehalet hastalığından kurtaran Allah’a hamd olsun. Onun elçisi Hazreti Muhammed (A.S.)
kuraklık ve susuzluk alanında yemyeşil din bahçesi ortaya çıkardı. Cahiliyenin izlerini silerek onların
görüşlerini çürütttü.
Allah’ın kelâmını yüceltmek için can ü gönülden çalıştı. Sapıklıpı ve asilliği yok etti. Onun karşısında
yanlış yolda olanlar seslerini kestiler. Büyük gayretleriyle imam direğini ayağa kaldırdı. Allah, ondan
temiz ve pâk ailesinden râzı olsun.
Onun babasının yerini tutan Abdülmüttalib ve oğlu Abbas’ın iyi özellikleri yıldızlardan daha üstün;
cömertlikleri, bereketli yağmur bulutlarından daha fazladır.
Onlardan başka amcasının oğlu ve manevî kardeşi, bütün hareketlerinin ve Şerî’attinin destekçisi, ilmin
kapısı, zaferin kılıcı, adaletin dili, övülmek isteyenlerin övdüğü, Allah’a ortak koşanlara cihat açan,
Allah’ın dininin en büyük destekçisi, Allah’a ilk inananlardan, dinin sünnetlerini ayakta tutan,
sünnetlerin, farzların ve ilimlerin sırlarını ayrıntılarına kadar bilen Müminlerin emîri ve dindarların imamı
Hazreti Ali’ye selâm olsun.
Hazreti Ali, Hazreti Peygamber tarafından kardeş edilmiş bir kişidir. Bütün insanlardan ayrı olarak
kendisine fütüvvet verilmiştir. Onun için hazreti Cebrail, Allah’ın Hazreti Ali’yi överken şöyle dediği
naklediliyor: “Ali’den başka yiğit, zülfikârdan başka kılıç yoktur” Ayrıca peygamberlik soyunu o devam
ettirmiştir.
Hilâfetin kendisiyle övünüp yüceldiği, kutsal topraklardaki Allah’ın hâlîfesi, Allah’ın farzını ve sünnetini
ayakta tutan, bütün insanlara itaati farz kılınmış Mü’minlerin Emîri En-Nasir Li-Dinillah-Allah ondan ve
temiz ve asil ailesinden razı olsun- Hûlefâ-i Râşidîn’in izinden giderek, cömertlik ışıklarıyla karanlıkları
aydınlatmıştır. Yıkılmış olan yiğitlik (fütüvvet) binalarını, kendisine verilmiş olan ilahî güçle imar etmiş,
sütunları ve dayanakları yok olmaya yüz tutmuş olan devleti yeniden kurmuştur. Körelmiş kılıçları
yeniden bilemiş, kaynaklardan ve çeşmelerden bulanmış olan suyu yeniden durultmuştur. Doğruluğu
ortaya çıkana kadar çalışmış, İslâmın güçlü bağlarını daha da güçlendirmiştir. Allah’ın kendisine ibadet
8
Şeyh Mecneddîn-i Ishak b. Yusuf b. Ali hem Sultan I. İzzeddîn Keykâvus’a hem de babası I. Gıyâseddîn
Keyhüsrev’e hocalık yapmıştır (Turan, 1998, s. 298).
GAUN JSS
708
etmeleri için yarattığı bütün insanlar adına Allah ondan razı olsun. Allah, insanları korumak için onu
seçmiş, onu onlar için imam tayin etmiş, onlara hâlîfe yaparak onlara huzur ve güven sağlamıştır. Onunla
bir milleti en iyi şekilde ödüllendirmiştir.
İnsanların seçkini, İslâmın büyüğü, dine güç veren, bilgili ve adil sultan, devletin önderi, milletin tacı,
kâfirlerin ve müştiklerin düşmanı, mücahitlerin önde geleni Rum ülkesinin meliki Ebu’l-Muzaffer
Keykâvus b. Keyhüsrev b. Kılıç Arslan’a-Allah ona uzun ömür versin, yükseltip yücelmesine devam etsin
-ibadet ve itaat şartlarını yerine getirmek, imamlık görevlerini yapmakta önemli bir araç olan kutlu ve
uğurlu şalvar lâyık görülmüştür. Sonsuz iyiliklerini ve engin cesaretini takdir etmek için ona hil‘at ve
kaftan yollanmıştır. Bunların ona hayır ve uğur getirmesi dilenmektedir. İnşallah iyi hareketleri, yüce
makamların istediği doğrultuda gider ve ileri gelenlerin sahip olduğu şeylerden sıradan kişileri de
yararlandırır. Onun iyilik gölgesi herkesin üzerine düşer.
O Sultanın elçisi Allah’tan korkan, ibadetlerini yerine getiren, dinin büyüğü, İslâm’ın yıldızı ve
Müslümanların övünç kaynağı, doğruluğun örneği, âlimlerin seçkini büyük şeyh İshak b. Yusuf b. Ali’yiAllah onu yüceltsin- vekil kıldık. Şerefli bir kişiliğe, kutsal bir yaratılışa, övünülecek bir ahlâka sahip
olan En-Nâsır Lidinillah’ı-Allah ondan razı olsun- destekleyen (Ebû’l Yumn? Necah- Allah ona uzun
ömür versin, yükselip yücelmesine yardımcı olsun-şerefli hizmeti ve kutsal çabasıyla bu vekâletnâme
kaleme alındı. Hâlîfe’nin emriyle Sultana insanı yücelten elbise giydirildi. O (fütüvvet elbisesi) giyenlere
şeref ve şan verir. O elbise insanları cehennem azabından korur. O elbise, onun büyüklüğüne büyüklük
katsın. Onun etekleri yerlerde sürünsün. Onun başarılarında katkılarda bulunsun. Yüce Allah, onun
imanını ve inancını artırsın. Çünkü bu elbise imanın bir simgesi, inancın bir aracıdır. Gaybın sırlarından
haber getirir.
O Sultan, Allah’ın farz kıldığı namaz ve oruç gibi farzları titizlikle yerine getirmektedir. Fütüvvet
şartlarına uyarak içini temiz, yolunu doğru tutmaktadır. Bütün davranışları Şerî‘at ölçüsü içindedir. Yüce
Allah’ın kutsal kitabında emrettiği şeylere uymaktadır. “Allah, şüphesiz adaleti, iyilik yapmayı, yakınlara
bakmayı emreder; hayâsızlığı, fenalığı ve haddi aşmayı yasak eder. Tutasınız diye size öğüt verir”
nasihatini tutar. Şüphesiz başarı Allah’tan’dır ve Allah’ın rızasını arayanlara ve ona ibadet edenlere Allah
yeter (İbn Bibi, 1996, C. I, s. 177-178).
Hâlîfe bu fütüvvetnâmeyi Mecdeddîn İshak’a teslim etti (İbn Bibi, 1996, C. I, s. 178179). Elçiye ayrıca bir de mektup verdi ve I. İzzeddîn Keykâvus’a Sultanü’l-Gâlib unvanını
verdi (Müneccimbaşı, 2017, s. 51) ve Sultanın ölümünden sonra yerine oğlunu vekil tayin
ettiğini kaydetti (İbn Bibi, 1996, C. I, s. 178).
Hâlîfe, Sultan İzzeddîn Keykâvus’un elçisine Sultanına ulaştırmak üzere verdiği
fütüvvetnâme’nin yanında ayrıca; Rum ülkelerine şerî‘at hükümlerini yaymayı tavsiye eden bir
saltanat menşûru, siyah bir imâme, zırhlı bir elbise, özenle dikilmiş bir derviş cübbesi, altın ve
gümüş nallarla nallanmış, koşumları altın işlemeli, eyeri kıymetli taşlarla süslenmiş beş rahvan
katır, çok iyi cins beş Arap atı, on Hicâzî devesi, Hicâz ve Şam taraflarının kıymetli eşyasından
ve Hint mamulü mallardan meydana gelen çeşitli eşyalar, kıymetli elbiseler, ipekli ve pamuklu
kumaşlar, Şuşterî-yi Haydarî giyecekler, altın işlemeli İskenderî döşemelikler, billur ve akik
taşlar, ince nefis örtüler, misk kutuları, amber kaplarıyla dolu sandıklar; yaban eşeği, zürafa,
kartal gibi yaban hayvanları ve Irak’a mahsus diğer şeylerden, daha önceki hâlîfelerin hiçbirinin
hiçbir padişaha vermediği ölçüde büyük ve kıymetli hediyeler ve bir fütüvvet şalvarı gönderdi
(İbn Bibi, 1996, C. I, s. 179-180; İbn Bîbî, 2010, s. 54; Yazıcızâde Ali, 2017, s. 228; Turan,
2014, s. 298). Hâlîfe bu davranışıyla Sinop’un fethine ve şehrin fatihi Sultan İzzeddîn
Keykâvus’a özel bir önem verdiğini göstermiştir.
Sonuç
Türkiye Selçukluları kuruldukları dönemden itibaren Anadolu’da güvenli bir şekilde
yaşamak ve sağlam bir ekonomik temel oluşturmak için denizlere hâkim olmanın bilincine
vardılar. Kısa zamanda ticârî yönden önemli başarılara imza atan devlet, yolların emniyetini
sağlamak ve bu ticâreti uluslararası boyuta taşımak için kuzey güney yolunu emniyet altına
almak istiyordu. Bu uğurda Antalya, Sinop ve Alâiye önemli birer limandı. Buralar aynı
zamanda devletin güvenliği için de çok önemliydi.
TÜRKİYE SELÇUKLULARININ SİNOP’UN FETHİNDE GÂŞİYE’Yİ HÂKİMİYET ÂLAMETİ OLARAK KULLANMALARI VE FETİH İÇİN GÖNDERİLEN
FÜTÜVVETNÂME
709
Kir Aleksi’nin kendi sınırları dışında kalan Müslüman ahaliye saldırıp zulmetmesini
fırsat bilen Sultan I. İzzeddîn Keykâvus, Sinop’u kuşatıp fethederek burayı kısa zamanda İslâm
beldesi haline getirecek adımları atmıştır. Şehrin fethinin, Selçuklu devletinin ekonomisine ve
güvenliğine yaptığı olumlu etkileri kısa zamanda görülmüştür.
Sinop’un fethinden sonra şehre giren Türkiye Selçuklu Sultanının atının gâşiyesini
Trabzon Rum İmparatorunun omuzuna alarak bir süre yürümesi onun Selçuklu hâkimiyetini
kabul ettiğini açıkça göstermiştir. Fethi müjdelemek için Abbâsî hâlifesine gönderilen elçilik
heyetinin dönüşünde bir fütüvvetnâme ve hâlifenin o güne kadar başka hiçbir hükümdara
vermediği fütüvvet şalvarı ile dönmesi ise şehrin alınmasının İslâm Hâlîfesi nazarında yarattığı
etkiyi göstermesi bakımından oldukça önemlidir.
Kaynakça
Anna Komnena (1996). Aleksiad, (çev.) Bilge Umar, İnkılap Yayınları, Ankara.
Anonim Tevârîh-i Âl-i Selçuk (2014), (tercüme ve notlar) Halil İbrahim Gök-Fahreddîn
Coşkuner, Atıf Yay. Ankara.
Anonim, Anadolu Selçukluları Devleti Tarihi III Histoire des Seldjoukıdes d’asie Minure
(1952), (haz.) Feridun Nafız Uzluk, Ankara.
Barat, C. (2014a). “Roma Dönemi Pontus at Bithynia Eyaleti”, Roman Art and Civilization- a
Common Language in Antiquity, (coordinator) Mihaela Lakob, România, ss. 211-212.
Barat, C. (2014b). “Roma Dönemi Sinope Tarihi”, Roman Art and Civilization- a Common
Language in Antiquity, (coordinator) Mihaela Lakob, România, ss. 213-214.
Barat, C. (2014c). “Sinope’de Romalılaşma ve Şehirleşme”, Roman Art and Civilization- a
Common Language in Antiquity, (coordinator) Mihaela Lakob, România, ss. 216-217.
Cahen, C. (2014). Osmanlılardan Önce Anadolu, (çev.) Erol Üyepazarcı, Tarih Vakfı Yurt
Yayınları, İstanbul.
Çapar, Ö. (1991). “Karadeniz’de En Eski Grek Yerleşmeleri”, A.Ü. Dil ve Tarih Coğrafya
Fakültesi Dergisi, XV/26, ss. 303-327.
Dânişmend Gazi Destanı (2005). (haz.) Necati Demir, Niksar Belediyesi, Niksar.
Demirkaya, F. Ü. ve Tuluk, Ö. İ. (2012/1). “Eflatun’un “Kurbağa”sı Sinope’den Sinop’a,
Kaynaklara Göre Sinop Kentinin Fiziksel Gelişimi”, METU JFA, 29/1, ss. 45-68.
Ebu’l Fidâ (1992). Takvimü’l-Büldan, ed. Fuat Sezgin, (yay. haz.) Farid Benfeghoul, Carl
Ehrig-Eggert, Eckhard Neubauer. Frankfurt.
Gregory Abû’l-Farac İbnü’l-İbrî (Bar Hebraeus) (1999). Abû'l-Farac Tarihi, C. 2, Baskı,
(İngilizceden trc.) Ö. Rıza Doğrul, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara.
Heredotos (2012). Tarih, (çev.) Müntekim Ökmen, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları,
İstanbul.
İbn Bibî, El-Hüseyin b. Muhammed b. Ali El-Ca‘feri Er-Rugadi (1956). El-Evamirü’l Ala’iyye
fi’l Umuri’l-Ala’iyye, Tıpkıbasım, (haz.) A. Sadık Erzi, Türk Tarih Kurumu Yayınları,
Ankara.
İbn Bibî, El-Hüseyin b. Muhammed b. Ali El-Ca‘feri Er-Rugadi (1996). El-Evamirü’l Ala’iyye
fi’l umuri’l-Ala’iyye (Selçuknâme), I, (çev.) Mürsel Öztürk, Kültür Bakanlığı 1000
Temel Eser Dizisi, Ankara.
İbn Bibî, El-Hüseyin b. Muhammed b. Ali El-Ca‘feri Er-Rugadi, (2010). Selçuknâme, (haz.)
Refet Yınanç-Ömer Özkan, Kitabevi, İstanbul.
İslâm Ansiklopedisi (1977). “Keykâvus I”, C. 6, Milli Eğitim Bakanlığı Yayınları, İstanbul, ss.
631-642.
İslâm Ansiklopedisi (1977). “Sinop”, C. 10, Milli Eğitim Bakanlığı Yayınları, İstanbul, ss. 683689.
710
GAUN JSS
Kerimüddin Mahmud-i Aksarayî (1999). Müsâmeret ül-Ahbâr, (Farsça nşr.) Osman Turan,
Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara.
Koçak, Ö. (2003). “Erken Sinop Yerleşmeleri”, Belleten, LXVII/250, ss. 697-718.
Merçil, E. (2007). Selçuklular’da Hükümdarlık Alâmetleri, Türk Tarih Kurumu Yayınları,
Ankara 2007.
Müneccimbaşı Ahmet b. Lütfullah (2017). Câmiu’d-Düvel Selçuklular Tarihi Anadolu
Selçukluları ve Beylikleri, (haz.) Ali Öngül, Kabalcı Yayınları, İstanbul.
Pakalın, M. Z. (2004). Osmanlı Tarih Deyimleri ve Terimleri Sözlüğü, C. 1, Milli Eğitim
Bakanlığı Yayınları, İstanbul.
Redford, S. (2010). “Sinop in the Summer of 1215, The Beginning of Anatolian Seljuk
Architecture”, Ancient Civilizations from Scythia to Siberia, 16, ss. 125-149.
Redford, S. (2014). İktidar İmgeleri (Sinop İçkalesindeki 1215 Tarihli Selçuklu Yazıtları,
(İngilizceden Çev.) Barış Cezar, Koç Üniversitesi Yayınları, İstanbul.
Strabon (2009). Antik Anadolu Coğrafyası, (çev.) Prof. Dr. Adnan Pekman, Arkeoloji ve Sanat
Yayınları, İstanbul.
Tellioğlu, İ. (2007). “Doğu Karadeniz Bölgesinin Türk Yurdu Haline Gelmesi Hakkında Bir
Değerlendirme”, Turkish Studies/Türkoloji Araştırmaları, Volume 2/2, ss. 654-664.
Tunç, Z. ve Şahin, M. (2016). “Türkiye Selçukluları Döneminde Âşıklar Adası “Sinop”un
Fethi”, 14. Uluslararası Türk Dünyası Sosyal Bilimler Kongresi, 22–23 Ağustos 2016,
(ed) A. Vehbi Can vd., E-ISBN, Gostivar/MAKEDONYA Türk Dünyası Araştırmalar
Vakfı Yayınları, İstanbul, ss. 290-297.
Turan, O. (1998). Selçuklular Zamanında Türkiye, Boğaziçi Yayınları, İstanbul.
Turan, O. (2014). Türkiye Selçukluları Hakkında Resmi Vesikalar, Türk Tarih Kurumu
Yayınları, Ankara.
Türkiye Diyanet Vakfı İslâm Ansiklopedisi (2002). “Keykâvus I”, Diyanet Vakfı Yayınları, C.
25, Ankara, ss. 352-353.
Türkiye Diyanet Vakfı İslâm Ansiklopedisi (2006). “Sinop”, Diyanet Vakfı Yayınları, C. 32,
İstanbul, ss. 252-256.
Ulus, İ. (2014). Açıklamalı Sinop Kitâbeleri, İstanbul.
Yakupoğlu, C. (2009). Kuzeybatı Anadolu’nun Sosyo-Ekonomik Tarihi, Gazi Kitabevi, Ankara.
Yakupoğlu, C. (2012). “Sultan I. İzzeddin Keykâvus Devri”, Selçuklu Tarihi El Kitabı, (Ed.)
Refik Turan, Grafiker Yayınları, Ankara, ss. 351-386.
Yazıcızâde Ali (2017). Tevârîh-i Âl-i Selçuk, (haz.) Abdullah Bakır, Çamlıca Yayınları,
İstanbul.
Yücel, Y. (1991). Anadolu Beylikleri Hakkında Araştırmalar I, Türk Tarih Kurumu Yayınları,
Ankara.