RAST
DERGISI
| Kış Sayısı
6 (2)
RASTMÜZIKOLOJI
MÜZIKOLOJI
DERGISI
| 2018,
Kış Sayısı
2018, 6 (2)
Özgün Araştırma
Feyzi, A. (2018), Türk müziğinde notasyon ve miftâh-ı nota, Rast Müzikoloji Dergisi, 6(2). s.18901913. Doi:https://doi.org/10.12975/pp1890-1913
Türk müziğinde notasyon ve miftâh-ı nota
Ahmet Feyzi*
*Doç.Dr., Atatürk Üniversitesi K.K.E.F. Güzel Sanatlar Eğitimi Bölümü-Müzik Eğitimi Ana Bilim Dalı,
eposta: ahmet.feyzi@atauni.edu.tr, https://orcid.org/0000-0001-6455-6081
Özet
Türk müzik kültüründeki ilk nota yazım çalışmaları Göktürkler ve Uygurlar döneminde başlamıştır. Bu
toplumlar tarafından kullanılan Kuça notasyonu Ebced notasının temelini oluşturmuştur. Türklerin
İslamiyet’i kabul edişinden sonra Ebced notasyonu yaygınlaşmaya başlanmış ve bu sistem yaklaşık
olarak 700 yıl boyunca bu kültüre ait müzik eserlerinin kayıt altına alınması amacı ile kullanılmıştır.
Ebced sisteminin kullanımı devam ederken, ilerleyen süreçte Kantemiroğlu, Tanburi Küçük Artin,
Çanakkaleli Hrisantos ve Hamparsum Limonciyan gibi müzik bilimciler Ebced notasyonu dışında
kalan sistemlere uygun nota yazım şekilleri geliştirmişlerdir. Bu nota yazımlarından bazıları yoğun
olarak kullanılmış fakat bazıları müzik icracıları tarafından kabul görmemiştir. Miftâh-ı Nota, birkaç
farklı nota yazım şeklini içerisinde barındıran ve oluşturulduğu dönem içerisindeki toplumsal ve
müzikal etkileşimin izlerini taşıyan özgün bir kaynaktır. Eser içerisinde kullanılan notasyon, kısmi
olarak gelenekten kısmi olarak ta Batı’dan etkilenerek oluşturulmuştur. Bu notasyon sistemi,
iki farklı nota yazım yaklaşımının (harf notası-dizekli nota) birleştirilmesiyle oluşturulmuş fakat
dönemi içerisinde yeteri kadar yaygınlık kazanmamıştır.
Anahtar kelimeler
türk müziği, nota yazımı, miftah-ı nota, müzikal etkileşim
Seslerin
Işaretlerle
Tespitine
Dair
(Müzikte Notasyon)
Müzikal kültürün kalıcılığını ve aktarımını
sağlamakta kullanılan temel araç, müzikal
ifadeyi herhangi bir yolla yazıya geçirme
işidir ki müziği işaretlerle tespit etme işi
yüzyıllar boyunca birçok müzikbilimcinin
fazlasıyla ilgisini çekmiştir. Notasyon yani
musiki yazısı hem görünür olguları, hem
de birleştirici kuralları kapsayan karmaşık
bir bildirişimin özel işaretler sistemini
kurmuş ve topluma ait müzikal hissiyatın
somuta dökülmesinde aracılık görevi
üstlenmiştir (Poescu-Judetz 2007, 18).
Dolayısıyla dünyada varlığını sürdüren her
toplum, kendi müzikal mirasını yazıya
geçirme ve müzikal hissiyatını ifade
etme yolunda değişik sistemler ve değişik
işaretleme yaklaşımları denemiştir. Bu
çabalar birbirinden farklı fakat birbirinden
mental olarak kısmen etkilenen notasyon
sistemlerinin ortaya çıkmasını sağlamış
ve bu sistemler birbirleriyle kısmi olarak
etkileşerek değişimler geçirmiş, farklı
kültürlere ait müzikleri ifade etmekte
kullanılmıştır. Toplumların tarihsel süreçte
yaşamış olduğu sosyo-kültürel değişimler ve
farklı müzik kültürleriyle girmiş oldukları
ilişkiler, bu farklı sistemlerin ortaya
çıkışlarındaki ve kullanım yoğunluğundaki
ana
etkenlerden
bazıları
olarak
işlevselleşmiştir ki yakın kültürlerin benzer
1890
Türk müziğinde notasyon ve miftâh-ı nota
müzikal işaretleme dillerini kullanma
sebebinin temel alt yapısını da bu durum
oluşturmaktadır.
Dünya üzerinde geçmişten günümüze
kadar kullanılan nota yazıları genel olarak
ele alındığında dört farklı nota yazım
yaklaşımının (harf yazıları, harf-şekil
yazıları (neumatik), dizekli nota yazıları ve
tabulaturalar) ortaya çıktığı görülmektedir.
Bu yazım türlerinin ilk örneklerinin
görülmeye
başlanması
MÖ.
1500’lü
yıllara dayanmaktadır ki bu ilk örneklerin
Sümerlere ait çivi yazısıyla oluşturulduğu
bilinmektedir. Sümerlerde görülen ve nota
yazısı olduğu düşünülen bu prototip yazının
ardından, yapılan araştırmalar ve elde
edilen bulgular sonucunda M.Ö. 1400’den
M.S. 10. yüzyıla kadar müziği yazmak
amacı ile alfabetik ifade sistemlerinin,
neumatik sistemin ise 9. ve 12. yüzyıllar
arasında Batı Avrupa, Bizans, Doğu Avrupa,
Japonya ve Tibet’te oluşturulduğunu ve
kullanılabilir boyuta geldiğini söylemek
mümkündür (Bent 1991).
Bahsi geçen bu dört farklı nota yazım
yaklaşımlarının ilki olan harf yazıları, en
genel anlatımla bağlı olduğu kültürün
alfabesine bağlı olarak geliştirilen ve
büyük ölçüde alfabede kullanılan harflerin
sıralı olarak seslere atandığı nota yazım
sistemlerdir. Bu sistemlerde seslere
işaret eden tek bir harf, yan yana harfler,
hece şeklindeki harf topluluğu veya
yanına değişik işaretler konmuş harflerin
de kullanıldığı görülmüştür. Büyük bir
çoğunluğunda alfabetik sıra takip edilmiş,
perde yükseklikleri ile harf sırası koşut
olarak eşleştirilmiştir. Dünya üzerinde
birçok örneği görülen bu yazı tiplerinin
(Grek, Boethius, Ebced vb) yoğun ve
uzun süreli kullanılma nedeni sağladığı
avantajlardır. Nitekim alfabetik sistemle
oluşturulan harf yazısının en önemli
avantajı sıralı harflerden oluşturulmalarıdır
ki bu da bağlı olduğu kültüre eğitim-öğretim
ve aktarım açısından büyük kolaylıklar
sağlamıştır. Alfabede sıralı olarak verilen
harflerin mutlaka bir sese denk gelmesi
ve büyük ölçüde alfabetik sıralılık;
algılama, anlama ve anlatma kolaylığını
sağlarken bazı türlerinde var olan sonsuz
kombinasyon oluşturabilme gibi avantajlar
da bu notasyon yaklaşımını kullanan
müzik kültürlerini doğrudan etkilemiştir.
Ayrıca benzer alfabeyi kullanan kültürler
arasındaki geçişlilik ise ortak bir müzik dili
oluşturmaya etkili bir zemin hazırlamıştır.1
Nota yazımında ikinci tür olan harf-şekil
(neumatik) nota yazım yaklaşımı ise
nokta, eğri, çizgi ve daire gibi şekillere
dayanan ve bazen harflerin de2 sistem
içerisinde kullanıldığı yazma eğilimidir
ki bu yaklaşımdaki ana prensip, icracıya
melodinin hareketini hatırlatmaya yarayan
şekil kullanmaktır. Bu yazım sistemlerinin
çoğunluğu melodik ayrıntıdan çok bilinen
ezgilerin hatırlanması amaçlı olarak
tasarlanmıştır ve en büyük gelişimini
ortaçağ kiliselerinde göstermiştir. Çok
büyük bir kısmında ise aralıklardan
ziyade icracı tarafından zaten bilinen bir
melodinin unutulmaması adına melodik iniş
ve çıkışları hatırlatma amacı güdülmüştür.
Buna karşın modern Bizans notası
örneğinde
de
görüleceği
gibi
ses
aralıklarının belirtildiği ve yeteri derecede
melodik ayrıntıların işlendiği örnekleri de
bulunmaktadır.3
Fakat fazlasıyla girilen
müzikal ayrıntılar kiliseler tarafından çoğu
zaman hoş görülmemmiş, müziğin dinsel
öğelerin önüne geçmesi hususu tartışmalara
neden olmuştur.4 Bu tartışmalar altında
gelişim kaydeden Neumatik notasyon,
müzik
icracıları
tarafından
kimi
durumlarda avantajın kimi durumlarda ise
dezavantajın sembölü olarak algılanmıştır.
Neumatik nota yazım yaklaşımının en
önemli dezavantajı kültürden kültüre göre
farklılık göstermesidir ki bu durum müzik
kültürleri arasında ortaya çıkan ortak dil
oluşturma çabasını engelleyen en önemli
durumdur. Ayrıca sistematik yönünden
harf yazım sisteminde olan düzenlilikten
uzak olması, bu yazım sistemlerinin
eğitim-öğretim ve aktarımı açısından bazı
zorluklar ortaya çıkarmıştır. Fakat bu yazım
1891
RAST MÜZIKOLOJI DERGISI | Kış Sayısı 2018, 6 (2)
sistemlerinin en önemli avantajı icracıya
verdiği sınırlı serbestliktir ki bu durum da
bağlı olduğu müzikal yapıda üslup veya
tavır olgusunun5
hayatiyet bulmasını
sağlamakta ve oral geleneğin yaygın olduğu
müzik kültürlerinde meşk unsurunun yaşam
zemini oluşturmasına ön ayak olmaktadır.6
Üçüncü notasyon şekli olan dizekli nota
yazılarının kökeni ise 11. yüzyılda atılmış
ve bu nota yazım şekli ilk olarak neuma
işaretlerinin dizek benzeri çizgiler üzerine
yerleştirilmesiyle başlamıştır. İlerleyen
süreç içerisinde de neumeler standart
şekiller haline dönüştürülerek daha da
işlevselleştirilmiştir.
Bugün
kullanılan
porteli nota yazısının temeli olan bu yazım
şekli 13. yüzyıldan itibaren süre gösterimi
açısından gelişmelere sahne olmuş (siyah
ve beyaz mensural notasyon dönemi),
17. yüzyıldan sonra ek dizek çizgilerinin
de eklenmesiyle bugünkü halini alana
dek gelişim sürecine devam etmiştir.
Bu nota yazım sistemi diğer sistemlere
nazaran müzikal ifadeyi daha net yazıya
dökme olanağı sağladığından ve diğer
notasyon sistemlerine nazaran daha fazla
gelişim kaydettiğinden dolayı günümüzde
müzik dünyasında en sık kullanılan yazım
sistemidir.
Öyle
ki
etnomüzikolojik
çalışmaların gelişmesi ve buna bağlı
olarak sistem üzerinde zamanla yapılan
düzeltmeler sonucu Doğu kültürlerinin
müzikal ifadelerini de yazıya dökme
hususunda büyük aşama kaydedilmiş
ve yaygın olarak kullanım sahasına
kavuşmuştur.7
Dördüncü nota yazım sistemi olan
tabulatura sistemi, doğrudan bir nota
yazım sistemi olmaktan çok enstruman
çalım
kolaylığı
sağlama
açısından
geliştirilen bir işaretleme dilidir ve
birçok kültürde yaygın olarak kullanılan
bu sistem daha çok vokal müzik dışında
kullanılmıştır. Genellikle çizgiler üzerinde
parmak baskı noktalarının işaretlenmesi ve
isimlendirilmesi yoluyla oluşturulur. İcracı
parmaklarının numaralandırılması metodu
ile enstruman çalımını sağlaması açsısından
Feyzi, A.
sık kullanıma sahip olmuş ve günümüzde de
yaygın olarak kullanılan bir yazım dilidir.8
Bu yazım dilinin en önemli avantajı kolay
anlaşılabilir bir yazım tekniği olmasıdır ki
kültürler arasındaki farklılıklara rağmen
ortak tabulatura dilini kullanan kültürlerin
sayısı oldukça fazladır.
Türk müzik kültüründe seslerin işaretlerle
tespiti bağlamında yapılan araştırmalar,
dünya üzerinde benimsenen nota yazım
yaklaşımlarının hemen hepsine ait örneğin
Türk müziği kültüründe de değişik zaman
dilimlerinde kullanıldığını göstermektedir.
Nota yazım şekillerinin geçirdiği tarihsel
değişim süreci açısından bakıldığında,
müzikal eserlerin notaya alınmasında
yaygın olarak yukarıda kısaca özetlenen
dört temel yaklaşımın da kullanıldığı
görülmektedir. Bunlardan ilki, harf yazım
sistemi yani Arap alfabesindeki harfleri
ve harf guruplarını kullanma şekliyle
oluşturulan nota yazım sistemidir ki bu
sistemin oluşumunda eski Yunan harf yazım
şeklinin etkilerini görmek mümkündür.9
Bu sistemde; genellikle harfler ses
yüksekliklerini (perde) temsil ederken,
bu harflerin karşılığı olan sayılarla süre
değerleri verilmeye çalışılmıştır. Bu tip
notasyon sistemi örneklerine değişik
kültürlerde
rastlanmakla
birlikte;
genellikle “Araplar, İranlılar,
Türkler
musikiyi geleneksel olarak harf ve sayı
notlarıyla yazmışlardır” (Popescu-Judetz
2007, 20). Genel bir tabirle Ebced sistemi
olarak bilinen bu nota sistemi, ortaya
çıkışından sonraki dönemi fazlasıyla
etkilemiş ve yüzyıllar boyunca oluşturulan
farklı türleriyle hem Orta Asya-Arap hem de
Türk kültürüne ait müzikal eserlerin kayıt
altına alınmasını sağlamıştır. Zamansal
bağlamda düşünüldüğünde en uzun süreli
varlığını koruyan nota yazım sistemi
olduğunu söylemek yanlış olmayacaktır. ElKindî ile başlayıp Abdülbâki Nâsır Dede’ye
kadar uzanan süreç içerisinde birçok nota
yazım şekli ortaya çıksa da bu sistem
varlığını değişik şekillerde sürdürmeye
1892
Türk müziğinde notasyon ve miftâh-ı nota
devam etmiştir. Nitekim Fârâbi, Urmevî
ve Merâgi gibi isimlerinde içerisinde
bulunduğu birçok müzik bilimci tarafından
kullanılan bu sistem haricinde, yine Ebced
sistemi tabanlı fakat kısmi farklılıklar
arz eden türleri de ortaya çıkmıştır.10
Bu yaklaşım benimsenerek oluşturulan
notasyon sistemlerinin gelişmiş örneklerine
de rastlamak mümkündür ki; bu örneklerin
en bilineni Kutbeddin-i Şirâzî’ye ait olan
notasyon sistemdir. Nüans işaretlerinin
de kullanıldığı bu notasyon sistemi Ebced
notası temelli fakat daha kapsamlı bir
notasyon sistemi olma özelliği taşımaktadır
(Arslan 2015, 131-150).
Müziği ifade etmede kullanılan diğer bir
sistem ise harf-şekil (Neumatik) notasyon
sistemleridir. İçerisinde Tanburi Küçük Artin,
Grigor Gapasakalin, Bizans ve Hamparsum
ve Mustafa Nezih Albayrak tarafından
tasarlanan Stenografik nota yazımın
da bulunduğu bu nota bu yazımlarının
tamamı harf-şekil yazı sistemi içerisinde
yer almaktadır. Türk müzik kültüründe bu
kapsamda ele alınan notasyon sistemlerinin
en büyük özelliği multikültürel bir yapının
ürünü olmalarıdır ki bu sistemlerin
birçoğunun farklı kültürel öğeleri (TürkRum, Türk-Ermeni) içerisinde barındırdığı
gerçeği bu durumun en açık göstergesidir.
Bu yazı sistemlerinden özellikle Hamparsum
notası 19. yüzyıl süresince yoğunlukla
kullanılan bir sistemdir ki bu sistem de
Khaz nota yazısının yeni bir yorumu olarak
nitelendirilmektedir. Bu tür notasyon
sistemlerinde seslerin yükseklikleri ve
süreleri genel olarak değişik harf, sembol
ve işaretlerle belirtilmiştir. Her harf, işaret
ve sembole belli bir anlamın yüklendiği
bu sistemlerin en bilinenlerinden birisi
Bizans notasyonudur. Bu notasyon sistemi
“işaretlere dayalı olarak geliştirilmiştir
ve bu işaretlerin kombinasyonu temeline
dayanır” (Bardakçı 1993, 19). Bu notasyon
genellikle Rum teba’a tarafından kilise
ilahilerinin
hatırlanması
amacı
ile
kullanılmasına rağmen birçok Türk müziği
eseri bu yolla kayıt altına alınmış ve külliyat
haline getirilmiştir (Behar 1994, 38-53).
Harf-şekil yazı sistemlerinde görülen
multikültürel dokuya ilişkin veriler Bizans
yazı sisteminde fazlasıyla hissedilmektedir
ki bu yönlü yapılan çalışmalar bu yazı
sistemindeki kültürel etkileşim izlerini
ortaya koymaktadır. Özellikle 1700’lü
yıllar öncesinde ve sonrasında Bizans
müziğinde kullanılan yazı sistemlerinin
karşılaştırılmasında Kantemiroğlu’nun bir
milat olarak kabul edilmesi ve bu müellifin
her iki müzik türünün (Bizans-Türk) ortak
paydası olarak işlevselleşen edvarı, tarih
içerisinde gerek kuramsal gerekse yazım
olarak yaşanan etkileşimin en net izlerini
içerisinde taşımaktadır (Feyzi 2016, 11951209, Feyzi 2017, 261-294).
Türk müzik kültüründe benimsenmiş
olan üçüncü tip sistem olan dizekli
nota yazılarının ilk örneği Ali Ufkî’de
görülmektedir. Bu tip nota yazılarının 19.
yüzyıldan sonra yaygınlaştığı ve günümüz
nota yazısının oluşumuna temel teşkil
ettiği görülmektedir. Ali Ufkî döneminin
ardından fazlaca kullanılmayan bu notasyon
sistemi belki de Türk müziği tarihinin
19. yüzyılına kadar geçen süre içerisinde
Batı’da kullanılan notasyon sistemlerine en
yakın biçimde şekillendirilen nota yazım
sistemidir. Ali Ufkî ile birlikte prototip
örneği görülen fakat yaygınlaşmayan bu
yazım yaklaşımının tekrar yaygınlaşması ve
kendisine kültürel zemin oluşturması ise
19. yüzyılla birlikte görülmeye başlamıştır
ki bu yüzyılın, Avrupa ile Osmanlı devletinin
en yoğun yakınlaşma dönemi olduğunu
hatırlamak yerinde olacaktır.
Dördüncü nota yazım sistemi olan
Tabulatura
sisteminin
Türk
müzik
kültüründeki kullanımına ilişkin en önemli
örneklerin edvar türü yazma eserlerde
olduğunu
söylemek
herhâlde
yanlış
olmayacaktır. Bu eserlerin en önde gelen
örnekleri içerisinde sıkça tabulatura
sistemi kullanıldığını ve bu yolla çalgılar
üzerindeki perde yerlerinin gösterildiği
görülür. Başta El-Kindî olmak üzere Fârâbi,
1893
RAST MÜZIKOLOJI DERGISI | Kış Sayısı 2018, 6 (2)
İbn-i Sînâ, Abdülkâdir Merâgi ve edvar
geleneğini temsil eden diğer birçok kuramcı
eserlerinde perde sistemlerini açıklamakta
tabulatura notası kullanmıştır. Özellikle
Bedr-i Dilşâd, Hızır bin Abdullah ve Yusuf
bin Nizameddin gibi 15. ve 16. yüzyıl edvar
müellifleri tabulatura yazım sisteminden
eserleri içerisinde sıkça faydalanmış ud
ve tanbur gibi enstrumanların perdeleri
ve çalım şekillerini açıklamakta bu sistemi
kullanmışlardır. Başta Arap ve eski Yunan
kültürünün etkileşimi ile İslam dünyasına
intikal eden bu sistem, Türk-İslam kültürü
içerisinde yoğrularak 17. yüzyıla kadar
nakledilmiş ve bu yazım türünün etkileri
Kantemiroğlu edvarında da etkilerini
bırakarak 20. yüzyıla kadar Türk müzik
kültüründe görülmeye devam etmiştir.
Türk Müziği Paleografisinin Kısa Tarihi
Yüzyıllar boyunca eğitim-öğretim ve
aktarımını büyük ölçüde meşk sistemiyle
yürütmüş olan Türk Müziği, gelişim
ve ilerlemesini büyük ölçüde bu yolla
sağlamıştır. Ustadan çırağa eserlerin
yüz yüze aktarımı şekliyle yürütülen
bu sistemle, Türk Müziği repertuvarı
sonraki kuşaklara nakledilmiş; fakat meşk
zincirinin kopması veya başka sebeplerden
dolayı eser repertuvarında kısmi kayıplar
da zaman içerisinde yaşanmıştır (Behar
2012). Yaklaşık 1000 yıl boyunca sürdürülen
bu sisteme rağmen bu müzik türüne ait
eser repertuvarı, farklı tarih dilimlerinde
müziğin kuramsal boyutuna ilgi duyan
musikişinaslar
tarafından
geliştirilen
değişik notasyon sistemleriyle yazılı kayıt
altına alınmaya çalışılmıştır. Öyle ki bu
bağlamda en ilgi çekici nokta, dünyada
kullanılan tüm nota yazım yaklaşımı
türlerine ait örneklerin meşk sistemi
etkisine rağmen Türk müzik kültüründe de
görülmüş olduğudur. Her ne kadar Türk
müziğinde derli toplu nota derlemeleri
ancak “17. yüzyılın sonlarına11 doğru”
görülmeye başlansa da, Türk Müziğinde
işaretler kullanılarak eserlerin kayıt
altına alınma tarihi, Türklerin İslamiyet’i
kabulünden önce başlamıştır (Popescu-
Feyzi, A.
Judetz 2007, 17).
Göktürkler ve Uygurlar dönemine ait yapılan
araştırmalarda ele geçen Dunghuang
müzik notaları, Türklerin İslam’ı kabulden
önce Kuça nota sistemini kullandığını ve
bu sistemin de Ebced sisteminin temeli
olduğunu göstermektedir.12 Orta Asya’dan
Anadolu’ya göçe kadar kullanılan bu
sistemin ardından İslamiyet’in kabulünden
sonraki dönemlerde ise “Türkler müşterek
İslam Medeniyetinin ebced notasını
kullanmışlardır”(Karamahmutoğlu
2014,
756). Büyük İslam bilgini “El-kindî, notaları
ebced harfleriyle sembolize ederek İslam
âleminde nota yazımına ilk adımı atmıştır”
(Arslan 2015, 50). El-kindi’nin oluşturduğu
ebced notası, 13. yüzyıldan sonra
“Sistemci Okul’un kurucusu Safiyüddin
Abdu’l-Mü’mîn’el-Urmevî
(ö.1294)
ile
tam işlerliğe kavuşmuş” ve tüm İslam
dünyasında Türk müzik kültüründe sıklıkla
kullanılır hale gelmiştir (Popuscu-Judetz
2007, 22). Yine 13. yüzyılda bu notasyon
sistemine, Safiyüddin Abdu’l-Mü’mîn’elUrmevî’nin takipcisi olan Kutbüddîn-i Şirâzi
tarafından, ifade ve dinamizmi artırmak
amacıyla tecvid13 ilminde kullanılan nüans
terimleri eklenmiş fakat sonraki yüzyıllarda
bu sistem yeteri kadar kullanılmadığından,
“İslam dünyası devam eden yüzyıllarda,
Şirâzî çizgisini sürdürememiştir” (Arslan
2015, 145).
19. yüzyıl başlarına kadar Ebced notasının
farklı varyantları (Abdülkâdir Merâgi,
Kantemiroğlu, Nâyi Osman Dede, Abdülbâki
Nâsır Dede) varlığını sürdürürken, bu
notasyon sistemi kadar sık olmasa da harf
sistemi dışında kalan harf-şekil (neumatik),
dizekli nota yazım ve tabulatura örnekleri
de kısmi olarak kullanıma alınmıştır. 15. ve
16. yüzyıllara genel anlamda bakıldığında
ise dikkat çeken durum; dönemin Türk
müziği dünyasında edvarların yaygın olması
ve buna bağlı olarak ta nota yazım sistemi
olarak Ebced notasının yanı sıra tabulatura
sisteminin Yusuf bin Nizâmeddin, Bedr-i
Dilşâd, Hızır bin Abdullah gibi dönem
1894
Türk müziğinde notasyon ve miftâh-ı nota
kuramcıları tarafından tercih ediliyor
olmasıdır. Bu aşamada en dikkat çekici
olan17. yüzyıl sürecindeki nota yazımı
kullanımıdır ki aynı yüzyıl içerisinde dört
farklı nota yazım sisteminin birbirine
eşzamanlı olarak kullanılması gerçekten
ciddi bir araştırma konusu olarak
görülmektedir. Aynı yüzyıl içerisinde harf
(Kantemiroğlu-Nâyi Osman Dede), harfşekil (Bizans notasyonu), dizekli nota (Ali
Ufkî)14
ve tabulatura (Kantemiroğlu)
yazım sistemlerinin birlikte kullanılması
bu yüzyıl ve sonrasını müzik paleografisi
bağlamında dikkat değer yapan en önemli
özelliktir. Bu yüzyıl içerisinde Kantemiroğlu
ve Nâyi Osman Dede ebced yani harf notası
bağlamında birbirine kısmen benzeyen
sistemler ortaya koymuş, kendinden sonraki
çalışmalara kaynaklık etmişlerdir. Öyle ki
“Batı müzisyenlerinin pragmatik tutumunu
yansıtan ve teorik yaklaşımın merkezine
müzik notasyonunu alan” Kantemiroğlu
sayesinde “müziğin notayla yazılabileceği,
okunabileceği
ve
icra
edilebileceği
düşüncesi de” yine bu yüzyılda görülmeye
başlanmıştır (Popescu-Judetz 199, 40). Bu
düşünceyi Türk müziği tarihinde bir milat
olarak kabul etmek yanlış olmayacaktır.
Notayon hakkında bahsi geçen yaklaşım
dönem sonrasını etkilemesine rağmen yine
de bu sistemlerin geniş bir musikişinas
topluluğu tarafından kullanıldığını söylemek
pek mümkün olmamaktadır. Bu sistemlerin
sık kullanılmama nedeni ise “müzisyenler
açısından kullanışsız olması ve 19. yüzyılın
sonlarına kadar müzisyenler tarafından
ezgilerin kağıda dökülmesi gibi bir faaliyete
rastlanmaması” olarak açıklanmaktadır
(Kerovpyan ve Yılmaz 2010, 84). 18.
yüzyıl da yine bir önceki dönem gibi farklı
nota yazım yaklaşımlarının hayatiyet
bulduğu dönemdir. Bu yüzyıl içerisinde
Tanburi Küçük Artin tarafından geliştirilen
Khaz notası yanı sıra Chalatzoglou ve
Marmarinos15 tarafından kullanılan Bizans
notası harf-şekil (neumatik) nota yazımını
örneklerken, “Fârâbi’den itibaren, daha çok
aralık ve perdeleri göstermek maksadıyla
kullanılan Ebced notası Abdülbâki Dede’nin
eliyle en kullanışlı şeklini kazanacaktır”
(Başer 2013, 45). On dokuzuncu yüzyıla
gelindiğinde ise toplumsal yapı açısından
köklü değişikliklerin yaşanması müzik
paleografisini de doğrudan etkilemiştir
ki bu etkiyi kavrayabilmek adına yüzyıl
içerisindeki sosyo-kültürel değişimi kısaca
da olsa ele almak gerekmektedir.
Türk Müziğinde On dokuzuncu Yüzyıl ve
Türk Müziği Paleografisi
Osmanlı devleti ve bu devlet bünyesini
oluşturan teba’a, kuruluşundan itibaren
çeşitli vesilelerle sürekli farklı toplumlarla
iletişim ve etkileşim içerisinde olmuş,
Orta Asya’dan Anadolu topraklarına
beraberinde getirdiği bozkır kültürü
üzerine,
“Selçuklu imparatorluğunun
(1040-1157) tüm kadim İran topraklarını
kapsaması ve Türk hânedanları idaresinde
kadîm İran kültürünün canlanmasıyla”
klasik İran üslubunu eklemiş, ilerleyen
yüzyıllar içerisinde ise İslam, Eski Anadolu,
Akdeniz, Ege ve Batı kültürü olmak üzere
birçok kültürel renkle alış-veriş içerisinde
olmuştur (İnalcık 2015, 3-4).
Farklı toplumlarla yaşanan bu kültürlenme
ve kültürleşme 18. yüzyıl ortalarına kadar
dikkat çekici boyutlardan uzak bir şekilde
süregelmiştir. Fakat 18. yüzyılın ikinci
yarısında kültürlenme ve kültürleşme
olgusu farklı toplumlarla cereyan etmeye
başlamış, Batı’da İngiltere merkezli
olarak ortaya çıkan Sanayi devrimi ve
bu devrimin ortaya çıkardığı düşünce
sisteminin16
dünyada yayılışı, Osmanlı
toplumsal yapısını ve ardından da bu
toplumsal yapının somut göstergeleri olan
kültürel yapıyı doğrudan etkilemiştir.
“Eski kültür ve yaşayışın çözülmesi veya
19. yüzyılın başında eski geleneklerin
tam anlamıyla tükenişinden ve yerine,
yeni ve yaratıcı bir etkinin geçmeyişinden
kaynaklanan bir çöküş”17
neticesinde,
Tanzimat dönemi öncesinde başlayan ve
başta askeri alandaki mağlubiyetlere bir
çare olarak düşünülen, fakat ilerleyen
süreçte Türk toplumuna ait sosyo-kültürel
1895
RAST MÜZIKOLOJI DERGISI | Kış Sayısı 2018, 6 (2)
hayatı da derinden etkileyen bir dizi
değişim hareketi içerisine girmiştir (Aksoy
1985; Lewis 2011, 51). Değişim ilk olarak
“devletin Avrupa’daki gelişmeleri takip
etmesinin ve ülke dâhilinde üretmesinin
en önemli kanalı olarak” gördüğü askeri
ve sivil eğitim kurumlarında kendisini
hissettirmiştir (Erdoğan 2013, 132). Askeri
ve sivil eğitim kurumlarının ardından bu
kurumların doğrudan etkisi altında bulunan
teba’a ile birlikte toplumun sosyo-kültürel
yapısı üzerinde de etkisini göstermeye
başlamıştır (Akyüz 2009; Kodaman 1999,
14-25). Dönemin siyasi şartları gereği,
Askeri
alanda Avrupa’ya
yaklaşmak
zorunda kalan Osmanlı devletinde yapılan
“askerî reformların sadece kışlayla sınırlı
kalmayacağı, daha doğrusu reformun askerî
cerrah yetiştirmek için tıp eğitimi, istihkâm
ve yol için toplanması için maliyeye
yansıyacağı açıktır” ve nitekim öyle de
olmuştur (Ortaylı 2014, 27). Mehterhâne
kapatılmış, yerine “Musika-i Hûmâyun”
olarak adlandırılan resmi müzik topluluğu
kurulmuştur.
Klasik Batı Müziği öncelikle tören, teşrifat
ve kutlamalarda18
kendini göstererek
devlet tarafından büyük ölçüde benimsenen
ve model olarak batının alındığı bir müzik
politikası, Türk müzik kültüründe etkilerini
göstermeye başlamıştır (Aksoy 1986; Akkaş
2015). 19. yüzyılın ilk çeyreğinden sonra,
Klasik Batı Müziği toplum yaşamında
kendine ait bir alan oluştururken,
“devletin, toplumun benimsediği kültüre
ve geleneksel toplum kimliğine karışmıyor
olması ve Batı ile Doğunun toplum katında
bir arada, birbirine müdahale etmeden
yaşamasına izin vermesi” sonucunda,
müzik kültürü açısından yepyeni bir dönem
başlamıştır (Ayas 2014, 59). Bu dönemin
devamında ise Cumhuriyet dönemine
kadar devam edecek olan bir “düalizmçok kültürlülük” dönemi ürünleri de
yoğunlukla görülemeye başlanmıştır.19
Mehterhanenin işlevsiz hale getirilmesi bu
dönem içerisinde büyük bir değişime işaret
etse de III. Selim sarayında yani musikişinas
Feyzi, A.
bir padişahın sanat ortamında yetişmiş
bestecilerle onların yetenekli öğrencilerinin
filizlenmesiyle
klasik
anlayışın
son
dönemini yaşaması geleneğin hâlihazırda
süregeldiğini göstermekle birlikte bahsi
geçen düalizm döneminin de devamlılığını
sağlamıştır. Ayrıca Enderun içerisinde Türk
müziği icrası ile ilişkili musikişinasların
görevlendirilmesi bu düalizmin ricâl-i
devlet içerisinde de varlığını sürdürmesine
zemin hazırlamıştır.20 İki müzik türünden
büyük ölçüde değişime maruz kalan Türk
Müziği, döneme ait bu müzik politikasından
fazlasıyla etkilenmiştir (Alimdar 2011).
Başta “kapalı mekân müziği” niteliği taşıyan
Türk Müziği, Klasik Batı Müziğinin Türk
müzik kültürüne getirdiği bazı yenilikler
sayesinde icra mekânı değişikliğine
uğrayarak daha geniş kitlelere ulaşma
imkânına kavuşmuştur (Behar 1993,120;
Kalender 1978, 411-444). Değişim sadece
müziğin icra mekânlarında yaşanmamış,
melodik yapı, çalgı çeşitliliği, usûl ve güfte
gibi alt dinamiklerin yanı sıra, “düşüncede
ve anlayışta farklı eğilimleri temsil eden”
ve müziğin işaretlerle tespitine yarayan
nota yazım sistemleri de bir düalist yaşam
biçiminden fazlasıyla etkilenmiştir (PoescuJudetz 2007, 19).
Bu değişim çerçevesi içerisinde, Türk Müziği
tarihi açısından 19.yüzyılı, ebced notası
ile birlikte farklı nota yazım sistemlerinin
de ortaya çıktığı ve birkaç farklı notasyon
sisteminin birlikte kullanıldığı bir dönem
olarak ele almak mümkündür. Fakat bu
dönem içerisinde dikkate değer olan husus,
Asya ve Arap kültürlerinin yanı sıra Avrupa
ile kurulan sıkı münasebetler nedeni ile
notasyon sistemi etkileşiminde yaşanan yön
farklılaşmadır. Bu bağlamda; 18. yüzyıl sonu
ve 19. yüzyıl başlarında, Abdülbâki Nâsır
Dede’nin ortaya koyduğu ve eski geleneğin
devamı olan “ebced sistemi” geliştirilerek
daha da kullanışlı hale getirilmiş ve geçmiş
yüzyıllarda kullandığından daha fazla ifade
gücüne ulaşmıştır. Fakat Nâsır Dede’nin
harf sistemine dayalı olarak oluşturduğu
notasyon kısa süreli olarak kullanılmış ve bu
1896
Türk müziğinde notasyon ve miftâh-ı nota
yüzyılın son üç çeyreği, birbirinden farklı üç
notasyon sisteminin kullanımına daha sahne
olmuştur. Bu kapsamda ilgi çekici olan, bu
sistemlerin harf-şekil (neumatik) ve dizekli
nota yazım sistemi olmalarıdır. Bu notasyon
sistemlerinden yüzyıl içerisinde en yaygın
kullanılanları Bizans ve Hamparsum
notasıdır. Yüzyılın dördüncü çeyreğinde
yaygınlaşmaya başlayan dizekli nota yazım
sistemi ise adaptasyonla oluşturulan ve
günümüz notasyon sisteminin de temelini
teşkil eden diğer bir yazım sistemdir.
19. yüzyıl başlarında oluşturulan bu
sistemlerden ilki Bizans notasyon sistemidir
ki; bu sistem “parasemantik notasyon”
olarak adlandırılan son dönem Modern
Bizans notasyon sistemidir (Skoulios 2012,
15; Romanou 1973; Bardakçı 1993, 1824) . Bu sistem Grek teorist (Çanakkaleli)
Hrisantos tarafından 1821 ve 1832’de
yazdığı iki kaynakla ortaya konulmuş
ve 19. yüzyıl sonlarına kadar Rumca ve
Karamanlıca yazılan birçok kaynakta21 RumOrtodoks cemaatine ait müzik eserlerinin
yanı sıra Türk Müziğine ait birçok eser, bu
notasyon sistemiyle kayıt altına alınarak
yayımlanmıştır. Genellikle dini cemaatler
içerisinde ortaya çıkan birçok tartışmaya
rağmen22 aynı nota sisteminin 19. yüzyıl
önceki halinden oldukça farklı olan bu
yeni sistem sayesinde tam olarak olmasa
da harf-şekil notasyonlarında görülen bazı
eksiklikler23 kısmen giderilmiş ve öğrenme
kolaylığı sağlanmıştır. Buna bağlı olarak ta
notasyonların icracıya aktardığı ifade gücü
fazlalaştırılarak Rum kilise ilahileri dışında
Türk müziği eserlerinin notasyonları da bu
sistemle yazılabilir hale getirilmiştir.
III. Selimin arzusu üzerine tasarlanan
Hamparsum (Khaz) notası ise bu yüzyılda
yoğun olarak kullanılan ikinci notasyon
sistemidir ki yukarıda bahsi geçen ve harfişaretlere (neumatik) dayalı notasyon
sistemlerinin bir örneği olan bu sistem,
“Abdülbâkî
Dede’nin
arkadaşı
olan
Ermeni kilise hanendesi Baba Hamparsum
tarafından (1768-1839) Ortaçağ Ermeni
neum notasına dayanarak 1813 dolaylarında
geliştirilmiştir” (Popescu-Judetz 2007, 49).
Sadece Ermeni kilise müziğindeki değil,
aynı zamanda Klasik Osmanlı müziğindeki
bir ihtiyacı da gidermek için tasarlanan
ve Khaz sistemi adı verilen harf-işaretlere
(neumatik) dayalı olan bu sistem, 20.
yüzyılın başlarına kadar yoğun bir şekilde
kullanılmıştır (Kerovpyan ve Yılmaz 2010,
90). Bu notasyon sistemi sayesinde birçok
Türk müziği eseri kaybolmaktan kurtularak
günümüze kadar ulaşabilmiştir. Öyle ki 19.
yüzyıl bağlamında düşünüldüğünde en yoğun
kullanılan notasyon sisteminin Hamparsum
notası olduğunu söylemek mümkündür ki
dizekli batı notasının Musika-i Hümayun
yöneticileri tarafından musikişinaslara
aktarımı aşamasında bu yöneticilerin
dizekli notasyonu öğretmek için öncelikle
Hamparsum notası öğrendikleri bilgisi, bu
nota sisteminin döneme ait musikişinaslar
tarafından kullanım sıklığına dair ipuçları
vermektedir.
Türk Müziği eserlerinin dizekli nota
sistemiyle yazılıp yayınlanmasına ait
ilk örnekler her ne kadar Ali Ufkî Bey
ile beraber görülmeye başlansa da,
günümüzde kullanılan dizekli notasyon
sistemi bağlamında yapılan ilk yayın
çalışmaları 19. yüzyılın son çeyreğine
rastlamaktadır. Fakat “Türkiye’de resmi
sistem olarak batı notasının adaptasyonu
ve Osmanlı musikişinaslarınca kullanılması
1828-1830’dan sonraki tarihlerdir” (Behar
1987, 41; Ayangil 2008, 401). Musıka-i
Hûmâyunda verilen Klasik Batı Müziği
eğitimi sonucunda, bu yüzyılda yaygın
olarak kullanılan Hamparsum notasının
paralelinde Ali Ufki’den beri görülmeyen
Batı notası, “Osmanlı ortamına yavaş yavaş
sızmış, 19. yüzyılın ikinci yarısında gitgide
yaygınlaşıp tutulmuştur” (Popsecu-Judetz
2007, 53). Musika-i Hûmâyunda eğitim
veren Donizetti, Guatelli ve Aranda Paşa
gibi yabancı musikişinasların yanı sıra, bu
hocaların öğrencisi olan Notacı Hacı Emin,24
Dikran Çuhacıyan ve Hacı Haşim Bey gibi
Türk Müziğine aşina olup, aynı zamanda
1897
RAST MÜZIKOLOJI DERGISI | Kış Sayısı 2018, 6 (2)
Klasik Batı Müziği eğitimi de alan isimler
ise Türk Müziğinde kullanılan bu yeni
adaptasyon sistemin bir anlamda öncüleri
ve ilk kullanıcıları olarak kabul edilmiştir.
1876’lı yıllardan itibaren yeni bestelenen
marş, operet, oyun müziği ve döneme ait
eğitim-öğretimde kullanılan yazılı müzik
yayınlarının yanı sıra Türk Müziğine ait
eserler de “kafa karıştırıcı nota kurallarına
ve çelişkilere rağmen” yeni oluşturulmaya
çalışılan bu notasyon sistemi ve piyano
eşliğiyle beraber kayıt altına alınmıştır
(Popescu-Judetz
2007,
19).
Fakat
“Cumhuriyet öncesi yayınlanmış notaların
aşağı yukarı tümü tampere sisteme
uygun değiştirme işaretleriyle yetinerek”
yayınlanmıştır.25 Bu süreç içerisinde Türk
Müziği kuramının anlatımında ve eserlerin
notaya alınmasında artık yeni sistem
arayışları yoğunlaşmış26
ve bir sistem
adaptasyonu yoluna gidilerek, 20. yüzyılda
da devam edecek olan bu arayışların
merkezine “Dizekli nota yazım sistemi ”
alınmıştır.27
Öyle ki; 1870’li yıllardan başlayarak 20.
yüzyılın ortalarına kadar devam eden bu
süreçte basılan ve yayınlanan kaynaklarda,
dizekli nota yazısının Türk Müziğine
uyarlanmasına dair örnekleri görmek
mümkündür. İlk örneklerinde28
Klasik
Batı Müziği eğitimini amaçlayan matbu
kaynaklarda zamanla Türk Müziğine ait
perde ve usûl gibi bazı konularda yer almaya
başlamakla birlikte,29 bu yeni adaptasyon
sistemin yaygınlaşması Türklerde nota
yayıncılığını da harekete geçirmiş ve daha
önce istinsah edilerek az sayıda çoğaltılan
eser notasyonlarının matbu olarak basımını
da beraberinde getirmiştir.30
Bu tür
yayınların sayısının artması, Avrupa’da
yaklaşık 1480’li yıllarda başlayan nota
yayıncılığının Osmanlı devletinde de
sektörel olarak belirginleşmesine ve
yaygınlaşmasına önayak olmuştur (Üngör
1977, Alaner 1986).
Dizekli nota yazısının Türk Müziğine
adaptasyonu sürecinin başlangıcı Türk
musiki dünyasını büyük ölçüde etkisi
Feyzi, A.
altına alsa da 20. yüzyıl başlangıcı, hem
gelenekten gelen notasyon sistemlerinin
devamına sahne olmuş hem de yeni notasyon
şekli bulma çabalarının da beraberinde
getirmiştir. Yüzyıl başlangıcında harf-şekil
nota yazımının örneği olan Hamparsum
notası kullanılmakta iken, Türk Notası
ile Kırâat-ı Musîkiyye Dersleri” adlı eser
örneğinde de görüleceği üzere, Rauf Yekta
tarafından ebced notasından uyarlanarak
yazılan ve yayınlanan harf nota yazımı
örneği de halen eğitim-öğretim aracı olarak
kullanılagelmektedir. Fakat bu eserin
ilk sayfasında bulunan “milli notamız
ile Türk musikisinin füruk-i dekâyık-i
lahniyyesinden hiçbirinin zâyi edilmeyerek
yazılub okunmasını tâlim eder bir eserdir.”
ifadeleri bahsi geçen milli nota yazım
arayışları açısından dikkate değerdir (Yekta
1919, 1).
Yekta tarafından girişilen bu çaba bir süre
sonra bahsi geçen adaptasyon eğiliminden
etkilenerek, dizekli nota yazım sistemi
adaptasyonuyla
geliştirdiği
“milli
notasyon” sistemiyle somuta dökülmüş
ve bu girişim kendinden sonra Arel-EzgiUzdilek’le tâdil edilip günümüze kadar
gelecek olan sistemin temellerinin de
atılmasını sağlamıştır. Yekta, daha önceki
yazdığı eserlerinden farklı olarak bu eser
içerisinde dizekli nota yazım sistemini esas
alıp, bu notasyonda bulunmayan bazı ses
değiştirici işaretleri sisteme dâhil ederek
milli notasyon oluşturma çabalarının en
temel adımlarından birini atmıştır ki Yekta
tarafından yazılmış olan “Türk Musîkisi
Nazariyatı” adlı eserde bu yazım sisteminin
detaylarını görmek mümkündür (Yekta
1924, 53-118). Yine aynı yıllarda ortaya
çıkan ve özgün nitelik taşıyan başka bir
notasyon sistemi Mustafa Nezih Albayrak’a
aittir. Tohumcu’nun ifadesiyle; Dede
Efendi’nin torunu, bestekâr, öğretmen olan
Albayrak (1871-1964), yaşadığı dönemde
müziğin yazı ile anlatımında uygulanan
ifade sistemlerini yetersiz görmüş ve
stenografik bir harf-şekil (neumatik)
yazısı düzenlemiştir (2006, 184). Fakat
1898
Türk müziğinde notasyon ve miftâh-ı nota
bu sistem de yeterince kullanılmamış ve
yaygınlaşamamıştır.
Bu dönemle birlikte başlayan adaptasyon
eğilimi; başka bir anlatımla “milli müziği
ifade edebilecek içerikte düzenlenmiş
nota yazım sistemi oluşturma çabaları”
süreklilik arz etmiş ve değişik besteci ve
musîkişinaslar tarafından yeni işaretleme
dilleri oluşturulmaya çalışılmıştır. Mildan
Niyazi Ayomak, Ali Rıfat Çağatay, Kemal
İlerici, Abdülkadir Töre, Ekrem Karadeniz,
Gültekin Oransay gibi isimler, değişik
yaklaşımlar ve işaret dilleri içeren eserler
oluşturmuşlardır.31 Bir notasyon sistemi
olmaktan ziyade daha çok solfej metodu
olarak Muallim Sabri Bey tarafından
oluşturulan ve “Sabri Sistem”32 olarak
bilinen harflere dayalı seslendirme metodu
gibi değişik çalışmalar yapılmış olsa da bu
dönem sonrasında oluşturulan notasyon
sistemleri yaygınlık kazanmamıştır. Öyle
ki Rauf Yekta Bey’in ölümünün ardından
H. Saadettin Arel, Suphi Ezgi ve S. Murat
Uzdilek tarafından devralınan kuram
çalışmaları, yeni bir notalama sisteminin
de ortaya çıkmasını sağlamış ve bu sistem
müzik eğitim–öğretiminde günümüze kadar
yaygın olarak kullanılagelmiştir.
Miftâh-ı Nota
Yukarıda kısaca anlatılmaya çalışılan
tarihsel süreçte hemen hemen tüm
notasyon sistemlerini örneklendirebilecek
nitelikte birçok yayın yapılmış ve Türk
Müziği eserlerinin bir bölümü bu sistemlerle
notaya alınarak yazılı hale getirilmiştir. Bu
yayınlar içerisinde M. Nezih Albayrak ve
Sabri Sistem örneğinde de görüldüğü gibi
özgün nitelik taşıyan ve yaygınlaşmamış
olanlara da rastlamak mümkündür. Böylesi
özgün yayınlardan birisi de “Miftah-ı
Nota” adlı yazılı eserdir ki Kânûni Şamlı
Hasan Dede ve Ahmed Rıfat’a ait bu
eser hakkında günümüze kadar yapılmış
olan herhangi bir transkripsiyon veya
analiz çalışmasına rastlanamamıştır. Bazı
araştırmalarda sadece kaynağın ismi
Osmanlı’dan Cumhuriyete kadar olan yazılı
kaynaklar arasında verilmiş fakat içeriği
hakkında herhangi bir bilimsel araştırma
yapılmamıştır.
“Miftah-ı Nota” Kanuni Şamlı Hasan Dede
ve Ahmed Rıfat Bey tarafından 30 sayfa
ve nesih yazı şekliyle yazılmış Hicri 1291
(Milâdi 1874/1875) tarihli bir kaynaktır.
Üç baskısı yapılmıştır (İhsanoğlu vd 2003,
159). Kaynağın bu araştırmada incelemeye
alınan
nüshası,
İstanbul
Büyükşehir
Belediyesi Atatürk kitaplığında Muallim
Cevdet Osmanlıca Kitapları bölümünde
00998 katalog numarası ile kayıt altında
bulunmaktadır.
Miftâh-ı
Nota
Türk
Müziğine ait nazari bilgiler içeren bir
kaynak olmakla birlikte, daha çok yazıldığı
dönemde bu müzik türünde kullanılmayan
bir notasyon sistemini ele alarak bu
sistemin detayları hakkında detaylı bilgiler
vermeyi amaçlamaktadır Maarif Nezareti
Celilesi (Milli Eğitim Bakanlığı) izniyle
yayınlanan kaynak, müzikal anlamda bir
ders kitabı niteliği taşımakta ve ele alınan
notasyon konusu on bölüme ayrılarak bu
bölümlerin her biri ders olarak okuyucuya
sunulmaktadır. Kaynağın her bölümünde
Kanuni Şamlı Hasan Dede tarafından
geliştirilen ve naşir (yayıncı) Ahmet
Rıfat Bey tarafından yazılan bu notasyon
sistemine ait bilgiler, belli bir sıralamaya
bağlı kalınarak okuyucuya aktarılmaktadır.
Miftah-ı Nota ilk olarak bir giriş bölümüyle
başlamaktadır. Bu bölümde; Kanuni
Şamlı Hasan Dede tarafından verilen
kanun derslerinde öğrencilere makam
ve eser öğretimi esnasında karşılaşılan
bazı zorluklar ele alınarak, bu zorlukların
giderilmesi maksadıyla yazılı bir sistem
oluşturulduğu ve bu kaynağın yazılma
nedeninin büyük ölçüde bu zorlukları
giderme amaçlı olduğu aktarılmaktadır.
Kaynağın
başlangıcında
kullanılan
“Meydân-ı kemâlatta bunca ehl-i ma’arife
karşı benim böyle bir kitap yapıpta inzâr-ı
umûmiyeye çıkarmak haddim değildir”
cümlesi, yazılan bu kaynağın tamamıyla
bir notasyon sisteminden ziyade, çalgı
1899
RAST MÜZIKOLOJI DERGISI | Kış Sayısı 2018, 6 (2)
öğretiminde kolaylık sağlama amaçlı
oluşturulan özgün bir işaretleme dili ortaya
koyma çabasının sonucu olarak yayınlandığı
hissini uyandırmaktadır. Bu bölümde diğer
dikkate değer husus ise nota kullanımının
faydalarına dair belirtilen düşüncelerdir.
“Usûl-i mezkûre nota kâidesini tevfîk
edilerek ahkâmınca şâkirdana tâlim
edildikde pek suhûletle ve az vakitte
tahsil eyledikleri” ifadeleriyle aktarılan bu
düşünce, geçmiş yüzyıllarda asli olarak meşk
sisteminin benimsendiği Türk müziğinde,
nota kullanımının eğitim-öğretim sürecini
ziyadesiyle kolaylaştırdığı ve kısalttığı
üzerinde durulduğunu göstermekte ve
meşkin yanı sıra nota kullanımı açısından
bu döneme ait yaklaşımı da ortaya koyar
niteliktedir.
Kaynağın “İhdârat” başlıklı bölümünde ise;
yazıldığı dönemde Türk musîkisi dünyasına
yeni yeni girmeye başlayan nota (dizekli)
yazım sistemine ait temel bilgiler verilmiş
ve bu sistemin detayları ele alınarak,
bu notasyon sistemiyle gösterilebilen
sesler piyano, fagot, armonika ve bason
gibi çalgılarla ilişkilendirilmiştir. Ayrıca,
kanun, santur, tambur, keman ve ney gibi
Türk Müziğinde dönemde sık kullanılan
çalgılar da ele alınarak bu çalgıların en pes
seslerinin bu notasyon sistemi içerisinde
nerelere denk geldiği anlatılmıştır. Ayrıca
makam, perde ve eser öğretiminde “elifba” hurufatı (Ebced) ile öğretim sistemi
yerine, tıpkı dizekli nota yazım sisteminde
olduğu gibi çizgiler ve birtakım işaretler
kullanılarak, daha kolay öğrenilebilen
ve öğretilebilen bir sistem oluşturulması
amacı ile bu kaynağın yazıldığı üzerinde
durulmuştur. İlgili cümleler şu şekildedir.
“Bâlâda beyân olunduğu üzere, alafranga
notalarda sesler beş adet çizgilerle
müteaddit alâmet ve işaretlerden ibâret
idi ve kendi ibtidâi emirde sahihen bunların
der-hazır edilmesinde bazı mertebe sübut
çekileceği gibi meleke hâsıl edilince dahî
bir hayli vakte ve epeyce gayrete muhtaç
olduğu gayri münkerdir. Amma yalnız elifba hurûfâtını tanıyabilen ve tanıyamayan
Feyzi, A.
böyle bir şâkirde yirmi dört adet işâret-i
mahsusiyyeyi bilmektense yedi adet hurûfu
hıfz ettirilmekte sühûlet olacağı derkâr
olmasına mebnî işbu hurûfatı tanıyabilen
mübtediyan tâlim ve tâlimde sühûlet olmak
üzere yalnız ikişer çizgi üzerine seslerin
terakkîce olarak isimleri yazılmak ve lazım
gelen bazı işaretleri dahî muhtasaran
işaretlemekle dahî matlûb-i hâsıl olmakta
bulunduğundan ileride görüleceği üzere
terakkî-ül ibare ve işaret-i muhtasara ile
bir nota tertib edilmiştir.”
Kaynak içerisinde numaralı ders olarak
ana hatlarıyla verilmeye çalışılan notasyon
sistemi hakkında ise aşağıdaki bölümler
verilmiştir.
1.
Ders
Kaynağın birinci dersinde; ortaya konulan
sistemin ana hatları çizim olarak verilmiş
ve dört oktavlık bir ses dizisinin bu
notasyon sisteminde ne şekilde gösterildiği
açıklanmaya çalışılmıştır. Bu sistemde
ilk dikkati çeken husus, bu notasyon
sisteminde seslerin sağdan sola doğru
yazılmasıdır. Türk Müziğinde kullanılan
eski notasyon sistemlerinde genel olarak
rastlanan bu temayülün bu nota sisteminde
de benimsendiği görülmektedir.
Resim 1’de de görüldüğü üzere günümüz
dizekli nota yazım sisteminde kullanılan
beş çizgiye benzer fakat iki çizgiden
oluşan bir porte sistemi geliştirilip, bu
porte sistemi üzerinde her çizgi bir oktav
olarak kabul edilmiştir. Sesler ise grafik
işaretlerle değil alttan yukarıya doğru
bu porte üzerindeki çizgi ve boşluklara
nota isimlerinin baş harflerini içeren harf
veya harfler yerleştirilerek gösterilmiştir.
Ayrıca sistemin anlatımı sırasında, eser
icrası esnasında icra edilecek sesler aynı
oktavda ise sesin isminin yazıldığı çizgi
değiştirilmeyip yalnızca ses sıralamasının
değiştirileceği belirtilmiştir. Bu dersin
son bölümünde ise 5 çizgili dizekli nota
yazım sisteminden avantajlı olarak bu
sistemde ses isimlerinin kullanılmasından
1900
Türk müziğinde notasyon ve miftâh-ı nota
dolayı fazla sayıda çizgi kullanmaya gerek
olmadığı belirtilmiştir. Sistemin temelinin
anlatıldığı bu bölümde dikkate değer ilk
husus oluşturulan sistemin yapısıdır. Yapı
itibariyle bu sistemin, dizekli nota yazımı
ve kısmı olarak da Ebced (harf) sisteminin
birleşiminden oluşan bir karma sistem
olduğu görülmektedir. Sistemin porte
benzeri çizgiler yardımıyla oluşturulması
dizekli nota yazım sistemi etkilerini ortaya
koyarken, seslerin ifadesinde ise neumalar
yerine alfabe harfleri kullanılarak harf
notasyonu oluşturma yaklaşımının esas
alınması dikkat çekicidir. Bu sistemde
ebced sisteminde olduğu gibi seslere arap
alfabesinden sıralı olarak birer harf tayin
etmek yerine ifade edilmek istenen seslerin
ilk harflerinin kullanılması ve süre belirteci
olarak rakam kullanılmaması dikkate değer
diğer husustur.
2.
Ders
İncelenen kaynağın ikinci dersinde;
daha önceki derste verilmiş olan natürel
seslerin bemol ve diyezlerinin de olduğu
belirtilip, natürel seslerin yanı sıra bemol
ve diyez alan sesler de bir çizim üzerinde
gösterilmiştir.
Dört oktavlık ses dizisi bemol, diyez ve
natürel işareti olarak kullanılan sembollerle
birlikte iki çizgili porte üzerinde
gösterilmiştir. Bu bölümde kullanılan ses
Resim 1: Dört oktava ait seslerin gösterim şekli
Resim 2: Natürel ve ses değiştirici işaret alan seslerin gösterim şekli
1901
RAST MÜZIKOLOJI DERGISI | Kış Sayısı 2018, 6 (2)
değiştirici işaretlerden bemol ve diyezin,
günümüz dizekli nota yazım sistemindeki
sembollerle aynı olduğu, sadece natürel
işaretinin kısmen farklılık gösterdiği
görülmektedir.
3.
Ders
İncelenen kaynağın üçüncü dersinde
ise; öncelikli olarak müzik eserlerinin
sadece seslerin çeşitli varyasyonlarından
oluşmadığı, bunun yanı sıra müzik eserleri
içerisinde “es” (sus) olarak adlandırılan
nefes noktalarının da bulunduğu anlatılıp
bu işaretlerin ilerleyen
bölümlerde
açıklanacağı anlatılmıştır. Bu bölümün
devamında, müzikte kullanılan nota
değerleri bahsi anlatılmış ve bu nota
değerleri süre açısından açıklanmaya
Feyzi, A.
çalışılmıştır. Bölümde nota değerleri dört
dörtlük, iki dörtlük, bir dörtlük, bir sekizlik,
bir onaltılık, bir otuz ikilik ve bir altmış
dörtlük ifadeleriyle sunulmuştur. Nota
değerlerinin bölünme şekilleri anlatılarak
bu bölüm sonlandırılmıştır.
4.
Ders
Kaynağın dördüncü dersinde daha önceki
derste verilmiş olan nota değerlerinin bahsi
geçen notasyon sistemindeki görünümleri
resim üzerinde gösterilmiştir. İlgili resim
aşağıda verilmiştir.
Dizek türü iki çizgili şekil başlangıcına
Sol anahtarına kısmi olarak benzeyen bir
nevi anahtar konulmuştur. Seslerin süre
değerlerinin gösterilmesi için ise nokta
Resim 3: Nota değerlerinin porte üzerinde gösterimi
ve günümüz dizekli notasyon sisteminde
de görülen alt çizgi sistemi kullanılmıştır.
Fakat başlangıçta birlik nota değeri yerine
ikilik nota değeriyle başlanmıştır. İlk
ölçüde ikilik değerli nota sadece sese ait
ismin baş harfiyle yazılırken, ikinci ölçüde
dörtlük nota belirteci olarak nokta, üçüncü
ölçüde sekizlik nota belirteci olarak alta
tek çizgi, dördüncü ölçüde onaltılık nota
belirteci olarak alta iki çizgi, son ölçüde
ise otuz ikilik nota belirteci olarak alta üç
çizgi çizilmiştir. Ölçüler ise yine günümüz
dizekli notasyon sisteminde kullanılan ölçü
çizgileriyle birbirinden ayrılmıştır.
5.
Ders
Kaynakta beşinci ders olarak; bir ölçü
içerisinde farklı nota değerlerinin nasıl
kullanılacağı hakkında bilgiler verilmesinin
yanı sıra, eser içerisinde değişik bölümlerin
nasıl tekrar edileceği ve bu tekrarlara ilişkin
işaretler verilmiştir. Nota değerlerinin
kullanımına ilişkin eser içerisindeki resim
aşağıda verilmiştir.
Bu bölümde aynı ölçü içerisinde farklı nota
değerlerinin nasıl yazılacağı bir örnekle
açıklanmıştır. Yukarıda verilen örnekte,
ölçü içerisinde aynı süre değerine sahip
1902
Türk müziğinde notasyon ve miftâh-ı nota
Resim 4: Nota değerlerinin kullanımına ilişkin resim
notaların ortak süre belirteç çizgileriyle
ve noktalarla gösterildiği görülmektedir.
Yukarıda verilen melodinin günümüz dizekli
notasyon sistemine göre transkripsiyonu
aşağıda verilmiştir.
Kaynağın yine bu bölümünde, yukarıda
verilen bilgiye ek olarak ikilik değerli
notaların altına herhangi bir işaret
konulmadığı ve noktalı sekizlik ve noktalı
Resim 5: Resim 4’te verilen örneğin günümüz notasyonuna çevirisi
onaltılık notaların ise sekizlik ve onaltılık
notanın alt çizgilerinin çengelli hali olduğu
belirtilmiştir. İki ölçüyü birbirinden ayıran
çizgi üzerine konulan kuşak işaretinin ise
önceki ölçünün son sesi ile gelen ölçünün
ilk sesinin sürelerini birleştirmek için
kullanıldığı belirtilmiştir. Devamında ise
bu notasyon sisteminde kullanılan çeşitli
tekrar ve nüans işaretleri verilmiştir. Bu
işaretler ve kullanım şekilleri aşağıda tablo
halinde verilmiştir.
Kullanılan tekrar işaretlerinden ilki
günümüz dizekli notasyon sistemindeki
“röpriz” işareti ile aynı işleve sahip
olmakla birlikte, şekil açısından kısmen
Tablo 1: Miftâh-ı Nota adlı kaynaktaki tekrar ve nüans işretleri
1903
RAST MÜZIKOLOJI DERGISI | Kış Sayısı 2018, 6 (2)
Feyzi, A.
röpriz işareti ile benzerlik göstermektedir.
İkinci işaret yine günümüz dizekli notasyon
sisteminde de kullanılan ve şekil olarak
ta aynı olan ölçü tekrar işareti olarak
verilmiştir. Üçüncü işaret ise bir önceki
ölçüdeki onaltılık notaların tekrarı olarak
verilmişse de bu işaretin işlevi, açıklama
yetersizliğinden
dolayı
tam
olarak
anlaşılamamıştır. Dördüncü işaret olan
serbest uzatma işareti ise yine günümüz
dizekli notasyon sisteminde “Puandorg
(Durak)” işaretiyle şekil ve işlev açısından
benzerlik göstermektedir.
sadece rakamsal olarak verilmiştir. Bu
bölümde diğer dikkati çeken husus ise
eser notasyonun başlangıcında donanım
kısmı kullanımıdır. İçerisinde anahtar, ölçü
rakamı ve daimi ses değiştirici işaretlerinin
bulunduğu bu kısım, daha önce kullanılan
notasyon
sistemlerinin
büyük
bir
çoğunluğunda bulunmamaktadır.
Triyole (tril) ve kuşak (bağ) ve kısa
basamak (Çarpma) işaretleri ise günümüz
dizekli notasyon sistemi ile kısmen
benzerlik göstermektedir. Kaynağın yine
bu bölümünde notasyon sistemi içerisinde
ses değiştirici işaret kullanımı konusuna
değinilmiş ve nota yazımı esnasında daimi
ses değiştirici işaretler alan seslerin her
birinin ayrı ayrı belirtilmesine gerek
olmadığı ve bu ses değiştirici işaretlerin
Sol anahtarı benzeri işaret (miftah) ile ölçü
rakamının arasına konulmasının yeterli
olduğu belirtilmiştir.
8.
Ders
Sekizinci derste; notasyon işleminde ses
değiştirici işaretlerin ne şeklide yazılması
gerektiği ve eser içerisinde seslerdeki
geçici değişimler esnasında bu işaretlerin
nasıl kullanılması gerektiğine ilişkin bilgiler
verilmektedir. Bu bilgiler büyük ölçüde
günümüz dizekli notasyon sistemindeki
ses değiştirme işaretlerinin kullanım
kurallarıyla benzerlik göstermektedir.
6.
Ders
Kaynağın
altıncı
dersinde;
müzik
eserlerinde ölçülerin nasıl oluşturulduğuna
dair temel bilgiler verilerek, müzik
eserlerinin başlangıcında, porte başında
bulunması gereken anahtar ve ölçü rakamı
(donanım) üzerinde durulmuş; bir örnekle
(3/4) usullerin nasıl icra edileceği hakkında
bilgiler verilmiştir. Bu bölümde dikkati
çeken ilk husus, müzik eserlerinde usûl
gösterim şeklidir. İncelenen kaynakta
usulün sadece rakamsal şekilde verilmesi,
19. yüzyıl öncesinde sık kullanılan usûl
gösterme şeklinden farklılık arz etmektedir.
Türk Müziği eserlerinin kayıt altına
alınmasında
kullanılan
notasyon
sistemlerinde,
genellikle
usûl
eser
başlangıcında yazıyla verilirken, bu
notasyon sisteminde günümüz dizekli
notasyon sisteminde olduğu gibi usûl
7.
Ders
Kaynağın sayfa numaralarında herhangi
bir eksiklik bulunmamasına rağmen eserde
yedinci ders başlığı bulunmamaktadır.
9.
Ders
Kaynağın dokuzuncu dersinde ise kanun sazı
ele alınarak her makama göre tellerin farklı
akort edilmesi gerekliliği anlatıldıktan
sonra, aynı ses dizisine sahip makamların
aynı akort sistemiyle çalınabileceği,
küçük ses farklılıklarının ise tırnakla tel
üzerine bastırılarak giderilmesi gerektiği
anlatılmıştır. Son olarak farklı ses dizilerine
sahip makamların farklı akort düzenleri
gerektirdiği anlatılmıştır. Dokuzuncu ders
sonrası Türk Müziğindeki makamların
düzenlerinin (makamsal ses dizileri)
örneklendiği bir bölüm verilmiştir. Bu
bölümde sırasıyla Beyâti, Hicaz, Ferahnâk,
Hüseynî, Sabâ, Hüzzam ve Acemâşiran
Makam dizileri verilmiş ve oluşturulan nota
sistemiyle bu ses dizileri gösterilmiştir.
Bu dizilerden birisi örnek olarak aşağıda
verilmiştir.
Verilen makamsal ses dizilerinin hepsinin
“mi” sesinden başlaması ve makam
dizilerinin gösteriminde Türk Müziğinde
kullanılan diğer ses değiştirici işaretlerin
1904
Türk müziğinde notasyon ve miftâh-ı nota
Resim 6: Kaynakta beyâti düzeni (beyâti makamı) ses dizisinin gösterimi
kullanılmaması
dikkat
çekicidir.
Bu
bölümde ayrıca aynı ses dizisini kullanan
makamların hepsinin dizisinin ayrı ayrı
verilmesine gerek duyulmadığı eser
içerisinde belirtilmiştir.
10.
Ders
Eserin onuncu dersinde “Esame-i makamat”
başlığı altında pes hüseyni perdesinden
başlayarak dört oktavlık ses dizisine ait
perde isimleri verilmiştir. Bu bölümde
verilen diziye ait sesler kaynakta verilen
şekliyle aşağıdaki tabloda gösterilmiştir.
Son bölümüne bu notasyon sistemiyle
yazılan örnek bir peşrevle (Bülbül Peşrevi)
kaynak tamamlanmıştır.
Tablo 2: Miftah-ı nota adlı kaynakta verilen ses dizisi
1905
RAST MÜZIKOLOJI DERGISI | Kış Sayısı 2018, 6 (2)
Sonuç
Türk müziği tarihinde icat edilen notasyon
sistemlerinin
geneline
bakıldığında
“oluşturulan hemen her sistemin belli
kültürel etkileşimler sonucu ortaya çıktığı”
görülmektedir ki “müşterek ilişkilerin fazla
olduğu kültürlerle bağlantılı olarak bu
yazım sistemleri oluşturulduğu ve ortak
paydaların var olduğu” iddiası örneklerle
somutlaştırılabilen bir vakıadır. Türk
tarihi içerisinde 17. ve 18. yüzyıla kadar
Orta Asya ve Arap medeniyetleriyle olan
kültürel ilişkiler sonucu, bu coğrafya
içerisinde yaygın kullanıma sahip olan harf
notasının (Ebced) Türk müzik dünyasında
da yaygın kullanımı, bu durumun ilk somut
göstergesi olarak ele alınabilir. Toplumsal
münasebetlerin
yön
değiştirmeye
başladığı ve Asya-Arap toplumlarından
ziyade Avrupa’yla ilişkilerin sıklaşmaya
başladığı 18. yüzyıl ve sonrasında ise bu
yön değişimine paralel olarak nota yazım
sistemlerindeki yaklaşımın da farklılaşması,
oluşturulan notasyon (harf-şekil, neumatik
ve dizekli nota yazımı) sistemleriyle
somutlaşan bir durumdur. Nitekim verilen
kültürlenme-kültürleşme ve ortaya çıkan
nota yazı tekniği örnekleri de bahsi geçen
iddiayı doğrular niteliktedir.
Özellikle 19. yüzyıl sonrasında notasyon
yaklaşımlarında mental bir farklılaşmanın
olduğunu görmek mümkündür ki araştırma
sürecinde incelenen “Miftâh-ı Nota” adlı
eser bu farklılaşmanın izlerini üzerinde
taşımaktadır. yüzyıl sonlarına doğru
dünyada yaygın olarak kullanılan dizekli
nota yazım sistemine geçilmesi ve türk
müziğinde müzikal ayrıntıları ifade etmeye
yönelik eğilimin etkisi gerek “Miftâh-ı
Nota” adlı eserde bulunan gerekse
diğer adaptasyon yoluyla oluşturulan
notasyon sistemleri içerisinde kendisini
açıkça hissettirmektedir. Bu tarihsel
yörünge içerisinde yoğun kullanılan
notasyon sistemleri oluşturulabildiği gibi
fazla yaygınlaşmayan ve özgün nitelik
taşıyan bazı sistemlerin de ortaya çıktığı
görülmektedir ki “Miftâh-ı Nota” adlı eser
Feyzi, A.
ve bu eserde kullanılan sistem, bu özgün
yaklaşımları örnekler niteliktedir.
Araştırma sürecinde eser üzerinde yapılan
içerik analzinden elde edlen en önemli
sonuçladan birisi Miftâh-ı Nota adlı eserin
sadece notasyon öğretimine ilişkin bir eser
olmasıdır ki; Cumhuriyet dönemi öncesi
Türk müziği yazılı kaynakları arasında
sadece notasyon üzerine yazılmış bu
formatta bir kaynak örneğine pek fazla
rastlanamamaktadır. Ayrıca dönemine ait
diğer yazılı kaynaklarda bulunmayan farklı
ve özgün bir notasyon sistemi içermesi ise
dikkat değer diğer bir noktadır. Eserde
oluşturulmaya çalışılan sistemin, harf
notası, neumatik notasyon ve dizekli
nota sistemlerinde karşılaşılan zorlukların
giderilmesi adına tasarlanmış yeni bir
notasyon ve çalgı öğretmeye yönelik bir
sistem olduğu, eser yazarları tarafından
vurgulanan bir düşüncedir ki ilk belirtileri
Kantemiroğlu’nda görülen “kolay nota
okuma, yazma ve icra etme” adına
notasyon oluşturma eğiliminin bu yüzyılda
da devam ettiğini göstermektedir. Nitekim
oluşturulan yazım dilinin enstruman çalımını
kolaylaştırmak üzere yüzyıllardan beri
kullanılagelen tabulatura sistemiyle ilişkili
olmaması da bu yeni arayışların o dönem
içerisinde devam ettiğini göstermektedir.
Miftâh-ı Nota” da kullanılan notasyon
sisteminin oluşturulma şekli incelendiğinde;
bu notasyonun kısmi olarak dizekli nota
yazımı, diğer yönüyle de harf notasyonu
(Ebced) oluşturma anlayışına dair izleri
içerisinde taşıdığı görülmektedir. Bu
bağlamda; nüans, tekrar ve ses değiştirici
işaretlerin birçoğunun günümüz dizekli nota
yazım sistemiyle benzerlik göstermesinin
yanı sıra porte benzeri bir şeklin kullanılması
ve donanım kullanımı bu eserin dizekli nota
yazım sistemi etkilerini göstermektedir.
Bunlar dışında kalan işaretleme dili ise
harf notasyonunun (Ebced) etkilerini
üzerinde taşımaktadır. Fakat harf notası
bağlamındaki alıntıların bu nota yazım
sistemindeki genel yaklaşımdan kısmen
1906
Türk müziğinde notasyon ve miftâh-ı nota
uzak olduğu görülmektedir. Ayrıca sistemin
oluşumunda doğrudan günümüz dizekli
nota yazım sisteminin tercih edilmeyerek,
sistem içerisine geleneksel eklemeler
yapılması, Miftâh-ı Nota’yı dönemin
yaygın kullanımda olan diğer notasyon
sistemlerinden farklı hale getirmektedir.
Eser içerisindeki notasyonda dönem
itibariyle nadir görülen nüans işaretlerinin
(triole, çarpma, serbest uzatma) görülmesi
de dikkate değer diğer bir durumdur. Türk
müziği notasyonlarında üslubu kısmen
ortaya koymakta kullanılan ve tarih
içerisinde tasarlanan nota yazımlarının
bazılarında da (Şirâzi, Modern Bizans)
görülen bu yaklaşımın, bu eser içerisinde
de ortaya konulmaya çalışıldığını söylemek
bu bağlamda yanlış olmayacaktır.
bahsedilen ve melodik yapı, çalgı çeşitliliği,
usûl ve güfte gibi alt dinamiklerde kendini
büyük ölçüde gösteren “düalizm ve çok
kültürlülük” olgusunun, notasyon sistemleri
açısında
da
hissedilebilir
derecede
olduğunu örnekleme açısından da Miftâh-ı
Nota adlı eserin önemli bir örnek teşkil
ettiğini söylemek mümkün olmaktadır.
Araştırma sürecinde incelenen Miftâh-ı
Nota adlı eser ve aynı dönem yayınlanmış
notasyon içeren diğer eserler birlikte
ele alındığında ise; bu geçiş sürecinin
gelenekten yeniliğe doğru bir adaptasyon
şeklinde cereyan ettiği sonucu ortaya
çıkmaktadır. Dönem içerisinde yapılan
yayınların içerikleri kronolojik olarak
dikkatle incelendiğinde bu durum daha da
net olarak görülebilmektedir. İncelenen
eser içerisinde hem geleneksel anlayışın
(ebced) devam etmesi hem de yeniliğin
benimsenmeye çalışması (dizekli nota
yazısı) ve aynı sistem içerisinde sunulması
ise daha önce bahsi geçen ve Tanzimat
dönemine ait “düalist müzikal anlayışı”
örneklendirir nitelikte olup, her iki anlayış
tarzının dönem itibariyle iç içe yaşamını
sürdürdüğünü göstermektedir. İncelenen
eser içerisindeki notasyon sisteminde
Ebced notasına ait olguların çok fazla
kullanılmaması, kısmi olarak gelenekten
kopuşu belgelerken, neumatik ve dizekli
nota yazım yaklaşımına ait öğelerin
daha fazla tercih edilmesi ise yenilik
arayışlarının etkisi olarak ele alınabileceği
gibi Avrupa’yla dönem içerisinde sıklaşan
musiki münasebetlerinin bir getirisi olarak
değerlendirilebilir. Bu çerçevede; Tanzimat
dönemi ile ilgili yazılı kaynaklarda sıkça
Aktar, Ayhan. «Şark Ticaret Yıllıklarında
“Sarı Sayfalar”: İstanbul’da Meslekler
ve İktisadi Faaliyetler Hakkında Bazı
Gözlemler, 1868-1938.» Toplum ve Bilim,
1998: 105-143.
Kaynaklar
Akkaş, Salih. Türkiye’de Cumhuriyet
Dönemi Kültür ve Müzik Politikaları (19232000). Ankara: Sonçağ Yayıncılık, 2015.
Aksoy, Bülent. «Tanzimat’tan Cumhuriyet’e
Musiki ve Batılılaşma.» Tanzimat’tan
Cumhuriyet’e
Türkiye
Ansiklopedisi.
İstanbul: İletişim Yayınları, 1985.
Akyüz, Yahya. Türk Eğitim Tarihi. Ankara:
Pegem Yayınevi, 2009.
Alaner, Bülent. Osmanlı İmparatorluğundan
Günümüze Belgelerle Müzik Yayıncılığı.
Ankara: Anadol Yayıncılık, 1986.
Alimdar, Selçuk. «“XIX. Yüzyıldan İtibaren
Osmanlı
Devletinde
Batı
Müziğinin
Benimsenmesi ve Toplumsal Sonuçları.»
Doktora Tezi. İstanbul: İstanbul Teknik
Üniversitesi, 2011.
Arslan, Fazlı. İslam Medeniyetinde Mûsıkî.
İstanbul: Beyan Yayıncılık, 2015.
Ayangil, Ruhi. «Western Notation in Turkish
Music.» Journal of the royal Asiatic Society,
2008: 401-447.
Ayas, Güneş. Musiki İnkilabının SosyolojisiKlasik Türk Müziği Geleneğinde Süreklilik
ve Değişim. İstanbul: Doğu Kitabevi, 2014.
1907
RAST MÜZIKOLOJI DERGISI | Kış Sayısı 2018, 6 (2)
Bardakçı, Murat. Fener Beylerine Türk
Şarkıları. İstanbul: Pan Yayıncılık, 1993.
Başer, Fatma Âdile. Türk Musikisinde
Abdülbâki
Nâsır
Dede.
İstanbul:
Konservatuvar Müdürlüğü Yayınları, 2013.
Beaud, Michel. A History of Capitalism
1500-1980. New York: Monthly Review
Press, 1983.
Behar, Cem. Aşk Olmayınca Meşk Olmaz.
Geleneksel
Osmanlı/Türk
Müziğinde
Öğretim ve İntikal. İstanbul: Yapı Kredi
yayınları, 2012.
—. Klasik Türk Müziği Üzerine Denemeler.
İstanbul: Bağlam Yayıncılık, 1987.
—. Saklı Mecmua-Ali Ufkî’nin Bibliothèque
Nationale de France’taki [Turc 292)
Yazması. İstanbul: Yapı Kredi Yayınları,
2008.
—. «Türk Musikisinin Tarihi Kaynaklarından
Karamanlıca Yayınlar.» Müteferrika, 1994:
38-53.
—. Zaman, Mekân, Müzik (Klasik Türk
Musıkisinde Eğitim (Meşk), İcra ve Aktarım.
İstanbul: Afa Yayınları, 1993.
Bent, D. İan. The new Grove Dictionary
of Music and Musicians. Glasgow: Oxford
University Press, 1991.
Çetin, Abdurrahman. Türkiye Diyanet
Vakfı İslam Ansiklopedisi. Ankara: Türkiye
Diyanet Vakfı Yayın Matbaacılık ve Ticaret
İşletmesi, 2011.
Ekrem, Nuraniye Hidayet. «Dunhuang Müzik
Notaları.» Modern Türklük Araştırmaları
Dergisi, 2012: 101-159.
Elçin, Şükrü. Ali Ufkî: Hayatı, Eserleri ve
Mecmuâ-i Saz ü Söz. İstanbul: Milli Eğitim
Basımevi, 1976.
Feyzi, A.
Enderuni, Hafız İlyas. Vekây-i Letâif-i
Enderûn. İstanbul: İstanbul Üniversitesi
Nadir Eserler Kütüphanesi, D.N:1299/1922,
1858.
Erdoğan, Aynur. «Yurtdışı Eğitim ve Türk
Modernleşmesi.» Doktora Tezi. İstanbul:
İstanbul Üniversitesi, 2013.
Erol, Merih. «The “Musical Question” and
Educated Elite of Greek Ortodox Society in
Late Nineteenth-Century Constatinople.»
Journal of Modern Greek Studies, 2014:
133-163.
Feyzi, Ahmet. «Tanzimat Döneminde
Geleneksel Türk Müziği-Bizans Müziği
“Kuramsal
Benzerlikler
Üzerine
Bir
İnceleme”.» Bilig, 2017: 261-294.
—.«XIX. Yüzyı Bizans Müziği Kuramsal Yapı
İfadesinde Geleneksel Türk Müziği Etkileri.»
Zeitschrift für die Welt der Türken, 2016:
199-215.
Gazimihal, Mahmut Ragıp. «“Sabri Sistem”Nota Okuyuş.» Musiki Mecmuası, Sy.325326-329-330-333, 1976.
İhsanoğlu, Ekmeleddin, Ramazan Şeşen,
Gülcan Gündüz , ve M. Serdar Bekar.
Osmanlı Musiki Literatürü Tarihi. İstanbul:
İslam tarih, Sanat ve Kültür Araştırma
Merkezi, 2003.
İnalcık, Halil. Has-Bağçede ‘Ayş u TarabNedimler Şairler Mutrîbler. İstanbul: İş
Bankası Yayınları, 2015.
Kalender, Ruhi. «Yüzyılımızın Baslarında
İstanbul’un
Musiki
Hayatı.»
Ankara
Üniveristesi İlahiyat Fakültesi Dergisi,
1978: 411-444.
Kaplan, Ayten.
Kültürel
Müzikoloji.
İstanbul: Bağlam Yayınları, 2008.
Kappler, Matthias. «I Giovani fanarioti’
e le antologie Dicanzoni Ottomane.»
1908
Türk müziğinde notasyon ve miftâh-ı nota
Annalidica’ Foscari. Rivistadella facolta
di Linguie e Letterature Stranieredell
Universitadi Venezia, Estratto, 1991: 5-37.
Romanou, Katy. «Great Theory of Music By
Chrysanthos of Madytos.» Master Thesis.
İndiana University, 1973.
Karamahmutoğlu, Gülay. «Türk Müziğinde
Kullanılan Notasyon Sistemleri.» Yeni
Türkiye, 2014: 755-773.
Savas, Savas I. Byzantine Music in Theory
and in Pratice. Boston: Hercule Press, 1965.
Karateke, Hakan T. Padişahım Çok
Yaşa- Osmanlı Devletinin Son Yüzyılında
Merasimler. İstanbul: Türkiye İş Bankası
Kültür Yayınları, 2017.
Kerovpyan, Aram, ve Yılmaz Altuğ. Klasik
Osmanlı Müziği ve Ermeniler. İstanbul: Surp
Birgiç Kültür Yayınları, 2010.
Kodaman, Bayram. Abdülhâmîd Devri
Eğitim Sistemi. Ankara: Türk Tarih Kurumu
Basımevi, 1999.
Lewis, Bernard. Modern Türkiyenin Doğuşu.
Ankara: Arkadaş Yayınevi, 2011.
Melling, David. Reading Psalmodia An
introduction to Modern Byzantine Notation.
Manchester: Greek Orthodox Church, 2000.
Notacı Hacı Emin. Nota Muallimi. İstanbul:
Zartaryan Matbaası, 1884.
Ortaylı, İlber. İmparatorluğun En Uzun
Yüzyılı. İstanbul: Timaş Yayınevi, 2014.
—. İmparatorluğun En Uzun
İstanbul: Hil Yayınları, 1987.
Yüzyılı.
Popescu-Judetz, Eugenia. Prince Dimitrie
Cantemir-Theorist and Composer of Turkish
Music. İstanbul: Pan Yayınevi, 1999.
—. Türk Musiki Kültürünün anlamları.
İstanbul: Pan Yayıncılık, 2007.
—. Eugenia, ve Adriana Ababa Sırlı.
Sourches of 18th Century Music, Panayiotes
Chalatzoglou and Kyrillos Marmarinos
Comparative Treatises on Secular Music.
İstanbul: Pan Yayıncılık, 2000.
Selanik, Cavidan. Müzik Sanatının Tarihsel
Serüveni. Ankara: Doruk Yayıncılık, 1996.
Skoulios, Markos. «Modern Theory And
Notation Of Byzantine Chanting Tradition–A
Near Eastern Musicological Perspective.»
NEMO-online, 2012: 15-34.
Şamlı Hasan Dede, ve Ahmet Rıfat. Miftâh-ı
Nota. İstanbul, 1874-1875.
Tohumcu, Z.Gonca Girgin. Müziği YazmakMüzik Notasyonunun Tarih İçerisinde
Yolculuğu. İstanbul: Nota Yayıncılık, 2006.
Töre, Abdülkadir. Usûl-i Tâlim-i Keman.
İstanbul, 1911.
Tura, Yalçın. Kitâb-ı İlm ül Musıki âla Vechül Hurufat, Mûsikîyi Harflerle Tesbit ve
İcrâ İlminin Kitabı. İstanbul: Yapı Kredi
Yayınları, 2001.
Üngör, Etem Ruhi. «Türk Musikisinde Nota
Yayımcılığı Yayımlar-Yayımcılar.» Musiki
Mecmuası, 1977: 337-338.
Williams, C.F. Abdy. The Story of Notation.
London: The Walter Scott Publishing
Co.,Ltd., 1903.
Yekta, Rauf. Türk Musikisi Nazariyatı.
İstanbul: Mahmud Bey Matbaası, 1924.
—. Türk Notası ile Kırâat-ı Musîkiyye
Dersleri.
İstanbul:
evkâf-ı
İslâmiye
Matbaası, 1919.
1909
RAST MÜZIKOLOJI DERGISI | Kış Sayısı 2018, 6 (2)
Feyzi, A.
Notation systems in Turkish music and Miftâh-ı Nota
Extended Abstract
The idea of notation to melodies is very useful
for reminding music, playing pieces with
the nuances and special dynamics that the
composer wants to see in the performance.
Correct notation is upon the notation systems
that were formed according to requirements.
Various notation systems were used in different
stages of history. When one look to the history
of notation systems, easily can there are four
types of notation systems. These systems are
the letter, letter-figure, tablature, and staff
notation systems. The oldest one is the letter
notation system. This system created by using
letters of alphabet systematically.
In this study, We will examine to Miftah-ı
Nota that is the letter and staff notation
systems are jointly explained in it. This book
is really important due to reflecting musical
understanding and affection of this paradigm on
musical notation systems in the Tanzimat era.
This book is really important due to reflecting
musical understanding and affections of this
paradigm on musical notation systems in the
Tanzimat era. The first notation activity in
Turkish music culture started in the period of
Göktürk and Uyghur. The Kuça notation system
was used by these societies. Actually, this system
can be seen as the basis of the Ebced notation
system. After the acceptance of Islam by Turks,
the Ebced notation has started to be seen and
has been used for the purpose of throughout
approximately 700 years. While using the Ebced
system has been continued, other notation
systems have been developed. Musicologists,
such as Kantemiroğlu, Tanburi Küçük Artin,
Hrisantos from Çanakkale and Hamparsum
Limonciyan have developed notation systems
for the different theoric systems. Some of these
notations were used extensively, but some of
them were not accepted by the musicians.
Some of the Dynamics of the Turkish music
had been changed after the Westernisation
movement of Ottoman State. One of theses
Dynamics is new notation system, modelled
according to Western notation system. Miftah-ı
nota, written as a result of this change process
by Kanuni Şamşı Hasan Dede and Ahmet Rıfat
Bey. This new notation system consists of
original characters.
There is no transcription or analyse of Miftah-ı
Nota in literature. We can see its name on some
sources but can’t see any source that gives
information about its content. It is 30 pages
long and written with Nesih writing style. The
year of Hicri 1291 seems as publication time
on the book. There are three editions of this
book. The edition that we examine recorded
with the catalogue number of 00998 in the
Muallim Cevdet Ottoman Books section of İBB
(İstanbul Metropol Municipality) Atatürk Library.
In addition to explaining notation system, this
book consists some information about Turkish
music. After the get approval Education Ministry
it got to feature of being the textbook. Because
of this, all issues explained under the unities
in it.
It starts with the chapter of introduction. In
this chapter, writers state that this system
was created to overcome some difficulties that
Kanuni Şamlı Hasan Dede faced while he was
teaching Kanun to students. In the chapter,
titled as İhdarat, giving basic information about
the western staff notation system. Additionally,
details of this system are given by associated
with some instruments such as the piano,
harmonica, Basson, kanun, santur, tambur,
violin, and ney.
As result, it seems this book consists some
features that show partial-staff notation
system was tried to create with this book. This
system jointly consists of some aspects of the
Ebced and Western staff notation systems. In
this context, it seems that alteration, nuance
and repetition symbols are nearly current
western notation system. Additionally, this
system consists a notation staff that reminds to
current staff. Apart from this affection of Ebced
1910
Türk müziğinde notasyon ve miftâh-ı nota
notation system is seen on the sign system. But
unfortunately, it can be said that this system
could not spread because it is based on the
meşk system and some other reasons.
Keywords
turkish music, notation, miftah-ı nota, musical interaction
1911
RAST MÜZIKOLOJI DERGISI | Kış Sayısı 2018, 6 (2)
Dipnot
1. Bu konuda daha ayrıntılı bilgi için bkz: (Williams
1903)
2. Tanburi Küçük Artin’in tasarladığı ota sisteminde
sadece neumlar değil 16 tane de harf
bulunmaktadır.
3. Bu nota yazım sistemi ve örnekleri için bkz:
(Savas 1965), (Melling 2000).
4. Bu kapsamda örnek olarak gösterilen modern
Bizans notasyonu ve müziğinin yol açtığı
tartışmalar hakkında daha ayrıntılı bilgi için bkz:
(Erol 2014)
5. Bu notasyon sistemlerinde ortaya çıkan üslup
veya tavrın anlaşılabilmesi adına yapılan örnek
bir çalışma için bkz: (Skoulios 2012).
6. Bu yazım sistemlerinin yaygın olduğu müzik
kültürlerinde, İlk bakışta eser külliyatı kayıplara
uğrama ve değişme tehlikesiyle karşı karşıyaymış
gibi görünse de icracıya sadece melodik
iskeleti hatırlatma amacı ile yazılan bu notalar
sayesinde icra edilen her eser her icra anında
yeniden yapılanma süreci içerisine girmekte
ve her defasında farklı bir müzikal tat elde
edilmektedir ki bu durum birçok müzik bilimci
tarafından dezavantaj değil avantaj olarak ele
alınmaktadır. Tarih içerisinde hemen her tür nota
yazımı kullanılmasına rağmen GTM’de üslup ve
tavır olgularının oluşumu da nota yazısına bu
yönlü bir bakışın getirisi olarak ele alınabilir.
7. Bu gelişim çabaları dâhilinde üzerinde durulması
gereken en önemli girişim Etnomüzikoloji
çalışmalarının yoğunlaşmasıyla birlikte baş
gösteren doğu müziklerinde kullanılan seslerin
kayıt altına alınma sorunudur ki tampere dışı
müziklerin kayıt altına alınması için Alexander
J. Ellis ve Charless Seeger tarafından yapılan
yenilikler dikkate değerdir (Kaplan 2008).
8. Tüm nota yazım sistemlerinin tarihsel gelişimi ve
alt türleri hakkında daha ayrıntılı bilgi için bkz:
(Tohumcu 2006).
9. Eski Yunan da müzik yazısının hem harflerle
hem neumatik olarak yazılmasının yanı sıra
Grek müziğinin büyük kuramcısı Pisagor’un
Mısır’da yetişmesi ve hem Pisagor’un hemde
Arap müziğinin kuramlarının Firavunlarla olan
bağlantısı bu iddiayı güçlendirmektedir ki bu
konuda bkz: (Selanik 1996, 17-23).
10. Kantemiroğlu ve Nâyi Osman Dede’ye ait
notasyon sistemleri temel olarak ebced
sistemine dayanmakla birlikte bu sistemden
kısmi farklılıklar göstermektedir. Bkz: (Tura
2001, 2-11).
11. Bu nota derlemelerinin ilk ve en geniş hacimlilerin
Ali Ufkî (yak.1610-1675) ve Kantemiroğlu’na
(1673-1723) aittir. Bu kaynaklardan Ali
Ufkî’ye ait olan Mecmûa-i Saz ü Söz 400 kadar
Kantemiroğlu’na ait “Kitâb-ı İlm ül Musıki âla
Vech-ül Hurufat” adlı kaynak ise 350 kadar müzik
eseri içermektedir. Daha ayrıntılı bilgi için bkz:
(Elçin 1976); (Tura 2001).
12. Kuça nota sistemi, Kuça’da üflemeli çalgılar
için geliştirilen ve 19 nota karakterine bir nota
Feyzi, A.
13.
14.
15.
16.
17.
1912
karakteri daha ilave dilmesi ile geliştirilen Pipa
sistemidir. Daha ayrıntılı bilgi için bkz: (Ekrem
2012).
Kur’ân-ı Kerîm’in kurallarına uygun biçimde
okunmasını konu alan bilim dalı ve bu dalda
yazılan eserlerin ortak adı. Sözlükte “bir
şeyi güzel ve sağlam yapmak, onu süslemek”
anlamındaki tecvîd kelimesi için “ifrat ve tefrite
kaçmadan sıfatlarına uygun şekilde harfleri
mahreçlerinden çıkarmak”, “Kur’an harflerinin
mahreç ve sıfatlarının konu edildiği ilim. (Çetin
2011)
Geleneksel Türk Müziğinde kullanılan porteli
nota sisteminin ilkidir. Her ne kadar sınırlı bir
kullanım alanı ve süresine sahipse de Geleneksel
Türk Müziğine grafik batı notası adaptasyonunun
ilk görüldüğü sistem olarak kabul edilebilir.
Ali Ufki yazmış olduğu üç eserde de grafik batı
notasyonundan adaptasyon bir nota sistemi
kullanarak Geleneksel Türk Müziği eserlerini
kayıt altına almıştır. Kullandığı adaptasyon
sistem içerisinde grafik batı notasında kullanılan
birçok unsuru kullandığı sisteme dâhil etmiştir.
Oluşturmak istediği notasyon sistemi hakkında
yazdığı iki eserde kısmi karasızlıklar yaşayıp
farklı teknikler kullanmış olsa da “Ufkî Mecmûa-i
Saz ü Söz’de kararsızlığını yenerek kendi yazım
kurallarını oluşturmuştur. O kullanışsız çeviriharf
uygulamasını bir kenara bırakmış, bütün musiki
parçalarını sağdan sola doğru yazmış, şarkıların
Türkçe sözlerinin bir bölümünü notaların altına,
bir bölümünü de şarkının notası verildikten sonra
en aşağıya Arap alfabesiyle eklemiştir” (Behar
2008, 147-148); (Popescu-Judetz 2007, 28-29).
Bu sistemin ayrıntıları için bkz: (Popescu-Judetz
ve Sırlı 2000).
Sanayi devrimi ilk bakışta sadece dünya
milletlerinin teknoloji ile olan beraberliğinin
sıkılaşmasına işaret eden bir kavram veya süreç
olarak görünse de bu devrimle birlikte ortaya
çıkan düşünce sisteminin etkileri doğrudan
toplumsal hayatı etkilemiş ve bu toplumsal
hayatın ürünsel göstergeleri olan sanat ve
sanat eserlerindeki değişimi de beraberinde
getirmiştir. Bu konuda daha ayrıntılı bilgi için
bkz: (Beaud 1983, 17).
Tanzimat dönemi hakkında bazı yazarlar
tarafından kullanılan “çözülme veya çöküş”
ifadelerine eleştirel bir bakış açısıyla yaklaşan
Aktar, Ortaylı tarafından yayınlanan kitabın
önsözünden yola çıkarak şu ifadeleri kullanmıştır:
“Zihniyet yapısı ve pek tartışılmadan kabul
edilmiş olan genellemeler sonucunda, özellikle
siyasi tarihçiler on dokuzuncu yüzyılda yaşanan
toplumsal değişme sürecini “kötümser üslûb
ve yorumla” ele almışlardır. Bu dönemin,
İlber Ortaylı’nın deyimi ile bir “karanlık yakın
tarih” olarak nitelendirilmesinin bir nedeni de,
belki, tarihçilerin çoğunun geçtiğimiz yüzyılı
“cumhuriyet dönemi modernleşme hareketinin
parlak kazanımları” perspektifinden bakarak
incelemiş olmalarıdır.” (Aktar 1998, 107-108);
Türk müziğinde notasyon ve miftâh-ı nota
(Ortaylı 1987, 10)
18. Döneme ait resmi anlamda yayımlanmış bir
talimatname veya benzeri bir hanedanlık
iradesi olmasa da 19. yüzyıl başlarından itibaren
hükümdarlığın meşruiyet ilan zemini olan bu tür
toplu kutlamalarda (Tören, teşrifat, kabul vs)
sıklıkla Klasik batı müziği icrasının yapılmakta
olduğu belgelerle ortaya konulan somut bir
durumdur (Karateke 2017).
19. Dede Efendi ile başlayıp Hacı arif bey ile devam
eden ve Türk müziği tarihinde neoklasik dönem
olarak adlandırılan dönemin müzikal ürünleri,
bu değişimin önemli göstergeleri arasındadır
ki güfte, melodi ve usûl bağlamında yaşanan
değişimi bu durumun bir yansıması olarak ele
almak mümkündür.
20. Enderûn hayatını konu edinen birçok eserde
bu yapı içerisindeki müzikal canlılığa ve bu
kapsamda yaşanan olaylara ciddi şekilde vurgu
yapılmaktadır. (Enderuni 1858, 74-109-150-151177-178-180-446); (Aksoy 1985, 1217).
21. Rumca ve Karamanlıca yazılan bu eserlere ait
detaylı bir liste için bkz: (Kappler 1991, 33-37);
(Behar 1994, 52).
22. Gerek Modern Bizans gerekse Hamparsum notası
için kilise otoriteleri tarafında yapılan en büyük
eleştiri “geçmiş döneme ait müzikal eserlerle ve
kültürle bağın koparılacağı” şeklinde olmuştur
ki nitekim 19. yüzyıl sonrasındaki süreçte de
beklenilen kopma kısmi olarak yaşanmıştır. bkz:
(Erol 2014); (Kerovpyan ve Altuğ 2010, 87).
23. Bu bağlamda seslerin sürelerine ilişkin eklemeler
yapılmış, Rum-Ortodoks kilise ezgilerinde
olmamasına rağmen notasyona ritmisel unsurlar
dâhil edilmiş ve müzikal ifadeyi zenginleştirici
eklemeler yapılmıştır.
24. Notacı Hacı Emin Efendi tarafından yayınlanan
piyano eşlikli bir eser örneği için Bkz: Ek:1
25. Behar bu bilgiye ek olarak Geleneksel Türk
müziği eserlerinin bu sistemle notaya alınıp
yayınlanmasında karşılaşılan zorluklarla ilgili
aşağıdaki
bilgilere
yer
vermektedir.Türk
musikisinde ise ses aralıklarının çeşitliliği
dolayısıyla birkaç ayrı türden diyez ve bemol
işareti kullanılması gerekir. Daha da önemlisi,
bu yeni diyez ve bemol işaretlerinin ne olmaları
gerektiğinin tesbiti için Türk Musikisinin ses
sisteminin nazarî olarak açıklanması gerektir.
Ancak bu çalışma ve Batı notasının adapte
edilmesi ilk kez olarak Rauf Yekta Bey tarafından
yapılabilmiş, ilk adapte notalar da Darülelhan’ca
yayınlanmışlardır. (Behar 1987, 43-44)
26. Notacı Hacı Emin tarafından “Nota muallimi” ve
bu araştırmada incelemesi yapılan Miftah-ı Nota
adlı kaynaklar bu arayış çabalarının birer örneği
olarak kabul edilebilir. (Notacı Hacı Emin 1884);
(Şamlı Hasan Dede ve Ahmet Rıfat 1874-1875).
27. Bu araştırmada ele alınan Miftah-ı Nota adlı
kaynakta da adaptasyon yoluna gidilerek yeni bir
sistem oluşturulmaya çalışıldığı aktarılmaktadır.
Kaynaktaki ilgili bölüm şu şekildedir; “Kanunî
Samlı Hasan Dede Efendi’nin şakirdânına kanun
28.
29.
30.
31.
32.
33.
34.
1913
ve sâire talimi esnasında suhûlet olmak için
öğrenmekte olduğu makamâtın notalarını yani
perdelerin ismini okuyarak tefhim ve kendi
kendine dahi meşk etmek için isimleri bir yere
yazdırarak talim etmekte olduğu görüldüğünden
ve bu usûl oldukça faideden hallî değilse
de esâme-i mezkûreden hangisi ne mikdar
uzatılacağı ve hangi oktavın notası olduğu malûm
olamayacağından üstâd-ı mûmâileyh ile bilmüzakere usûl-i mezkûre nota kaidesine tevfik
edilerek (uyarlanarak) ahkâmınca şakirdana
talim edildikte pek suhûletle ve az vakitte
tahsil eyledikleri indel-tecrübe tebeyyün etmiş
olmağla şu hale istinaden tab ve neşrine ictisar
olunmuştur”
Bu bağlamdaki ilk örnek Hüseyin Remzi, Usul-i
Nota, İstanbul 1292/1875 künyeli eserdir.
Geleneksel Türk Müziğinde kullanılan perdelerin
dizekli batı notasyonunda gösterimi ile alakalı
erken tarihli bir örnek için bkz: (Töre 1911).
Bu bağlamda Notacı Hacı Emin tarafından
yılında yayınlanan “nota muallimi” adlı
kaynak Geleneksel Türk Müziğine batı grafik
notasyonunun adaptasyonu açısından önem
taşımaktadır. Daha önce yayınlanan kaynakların
aksine bu kaynakta; sekizli 12 eşit parça yerine
16 parçaya bölünmüş ve Geleneksel Türk
Müziğinde kullanılan bazı sesleri göstermek için
bazı ek işaretler kullanılmıştır. Bkz. Ek:3
Yirminci yüzyıl başlangıcıyla birlikte daha net
görülmeye başlanan bu eğilim ve bu eğilimin
sonucunda notasyon sistemi oluşturmaya çalışan
musîkişinaslar ve sistemleri hakkında toplu bir
bakış için bkz: (Ayangil 2008, 418-441).
Bu sistemin detaylı açıklamaları hakkında Musiki
mecmuasının 325-326-329-330-333 sayılarına
bakılabilir (Gazimihal 1976).
İncelenen kaynakta bu işaret Triole olarak
verilmişse de işaretin kullanımına ilişkin
açıklamada bu işaretin Tril olduğu anlaşılmaktadır.
Bu işaret kaynak içerisinde her ne kadar ölçü
çizgi üzerinde gösterilmiş olsa da asli olarak
Grafik Batı Notasyonunda kullanılan bağ işareti
ile aynıdır.