Location via proxy:   [ UP ]  
[Report a bug]   [Manage cookies]                
Eşref Sencer Kuşçubaşı Hayatı ve Faaliyetleri (1873-1964) Ahmet Furkan Bahçe Fatih Sultan Mehmet Vakıf Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü, İstanbul/ Türkiye, mehahmetfurkanbahce@gmail.com Öz Kahraman ve Hainliğin arasında adeta bir sarkaç rolünü üstlenen Kuşçubaşı hakkında doğru olmayan ve şehir efsanesine dönüşen hayatını incelemeye aldığımızda böylesine paradoks bilgiler içeren malumatların sebebini bu araştırmamızda ortaya koymaya çalıştık. Eşref Sencer Kuşçubaşı İstanbul’da doğmuş, Kuleli’ de okumuş ve her ne kadar kendisi mezun olduğunu söylese de Harbiye den mezun olmamıştır. Osmanlı hanedan yakınlarından olan Kuşçubaşı Sultan Abdülhamit’e karşı propagandalar yürütmüş ve Sultan Eşref Bey’i Arabistan’a sürgüne yollamıştır. Eşref Taife’ deki hapishaneden kaçmayı başarmış fakat daha sonra yakalanarak Medine deki zindanlara atılmıştır. Ancak yine Eşref Medine zindanlarından da kaçmayı başarmış ve Necide Çölü’ndeki Arap kabilelerin arasında bir süre yaşamıştır. Ve çok meşakkatli bir yolculuk sonunda Yunan kıyılarına Atina’daki Osmanlı Büyükelçisine sığınarak Sultan’a bağlılığını söyleyerek daha sonra İzmir’e gelmesine izin verildi. Jön Türklerin devrimi ardından Eşref Bey İTC’i için faaliyetlerde bulunmuştur. Daha sonra bu sayede Enver Paşa ile tanışma fırsatı elde etmiştir. 1911’de İtalyanların Libya ya saldırmasından dolayı Enver Paşa eski silah arkadaşlarına çağrıda bulunur ve Eşref Kuşçubaşı bu çağrıya gönüllü katılmıştır. Eşref Bey bundan bir buçuk yıl sonra İstanbul’a döndü. Daha sonra 1913’ de Edirne’yi Bulgarlardan geri almak için Enver Paşa’nın yanına gelmişti. Daha sonra Enver Paşanın emri ile Yemen’deki Osmanlı askeri birliğine yardım götürmüş ve bu yardımı götürürken Şerif Abdullah kuvvetlerine yakalanıp esir düşmüş ve daha sonra Araplar onu İngilizlere teslim etmiştir. Ve Malta’ya savaş tutsağı olarak götürüldü. 1920’ye kadar orada kalan Eşref Bey serbest kaldı. Ve daha sonra Türkiye’ye döndü. Ve Mustafa Kemal’in yanında Yunanlılara karşı istiklal harbinde yer aldı. Ancak daha sonra Çerkez Ethem’le saf değiştirip Yunanlılara sığındı. Ve Ankara Eşref’i hain ilan etti. Lozan Barış Konferansı imzalandıktan sonra Eşref Yüzellilikler denilen listeye adını yazdırdı. Daha sonra ülkeden uzak sürgün hayatı yaşadı. 1936’ya kadar Yunanistan’da 1950’ye kadar da Mısır’da yaşadıktan sonra Türkiye’ye döndü. Ve bundan sonraki 14 yıllık hayatını İzmir’deki çiftliğinde geçirdi. 1964 yılında 91 yaşında vefat etti. Anahtar Kelimeler: Teşkilat-ı Mahsusa, Enver Paşa, İttihat ve Terakki, Çerkez Ethem Giriş Kimilerine göre hain kimilerine göre ise bir kahraman olarak anılan Kuşçubaşı Eşref’in biyografisi yansıtmakla beraber olayın iç yüzünü aydınlatmaya daha da şeffaf hale getirmeye objektif bir bakış açısıyla ele almaya gayret edilmiştir. Bu çalışmamızda yukarıda da aksettirdiğimiz gibi Osmanlı Devleti’nin 20. yüz yılda Sultan Abdülhamit’e karşı tutumları olan İttihatçı diye anılan şahısların o dönemde Sultan’dan ne talep ettiklerini Osmanlı Devletini nerede görmek istediklerini ve o dönemin devlet adamları ve isminden söz ettirmiş şahısların nasıl bir amacı olduğunu ve o dönem de bu şahısları nelerin etkilediğini dönemin kendine ait psikolojisinden etkilenen Kuşçubaşı Eşref’in faaliyet alanları ve eylemlerine bakacak olursak Sultan Abdülhamit’in Eşref Bey’in babası Mustafa Nuri Bey ve Kardeşi Kuşçubaşı Selim Sami Sencer ile sürgüne yollaması ve Taife’ de hapse atılması daha sonra kaçmayı başarıp tekrar yakalanarak Medine zindanlarında hapsedilmesi ve bütün bu olan olayların yaşanmasından ötürü ve o dönemin belki de baskıcı olmasından kaynaklı olabilir. Kuşçubaşının Enver Paşa’nın çağrısı üzerine Libya’ya gitmesi ve daha sonra 1913’de Edirne’yi Bulgarların elinden almak için balkanlarda faaliyet göstermesi Yemen’deki askeri birliğe yardım amaçlı yola çıkması, daha sonra yakalanıp, İngilizlere teslim edilip serbest bırakılması ve 1920’de tekrar Türkiye’ye gelmesi ve Kuşçubaşı Eşref’in böylece dinamik ve karmaşık bir hayatı olmasından dolayı ismin den söz ettirmiştir. Eşref Bey’in dinamik bir hayatı olmasından ziyade kendisi hakkında çelişkili ifadelerde bulunmakla beraber olumsuz iddialarda vardır. 1 Bu konu hakkında Kuşçubaşıyı hem hain hem kahraman görenlerde var. Ama genellikle akademik çevrelerce bu hususta Kuşçubaşı Eşref hakkında pek olumlu düşünüldüğü söylenemez ama halk nazariyesinde kahraman olarak görülür. Ama bu konular hakkında ehliyet sahibi olanlar Kuşçubaşı Eşref Sencer’i bir kahraman olarak değil bir eşkıya olarak addetmektedirler. Ve Kuşçubaşının dâhil olduğu olaylar aslında dünyadaki olmuş reel tarih olaylarıdır. Arabistan’daki İngiliz etkisi Balkan topraklarının elimizden çıkışı gibi büyük ve önemli hadiseleri yaşayıp şahit olması Kuşçubaşının göz ardı edilmeyecek bir öneme sahip olduğunu bizlere göstermektedir.1 Subay olarak anılan Kuşçubaşının aslında Harbiye’den mezun olmadığı saptanmış ve ayrıca Çerkez Ethem ile beraber Yunanlılara sığınması iddiaları ve Kuşçubaşı Eşref, Lozan Antlaşması’nın imzalanmasının ardından 1924’te “150’likler listesine” alınmış, listedeki diğer kişilerle beraber Türk vatandaşlığından çıkartılmış ve memlekete girişi yasaklanmıştı. Ayrıca Teşkilat-ı Mahsusa’nın komutanlarından da değildi. Ve ayrıca Teşkilat-ı Mahsusa da çalışan ajan iddiaları da doğru değildir. Hem Osmanlı Padişahı II. Abdülhamid’in hem büyük devlet adamları ve Türkiye Cumhuriyeti kurucusu olan Mustafa Kemal Paşa dahi göz ardı etmediği ve dikkat ettiği bir kişiliktir. İşte bütün bu malumatlar Kuşçubaşı hakkında bizi meraka sürükleyip Kuşçubaşı Eşref’i araştırmamıza sebep olmuş ve bu araştırmalarda kaynak ve belgelerin ışığında ilerlemeye gayret edip bu konu hakkında ciddi gayret sarf eden ve bu konuda ehil olan kişilerin ciddi araştırmalarından faydalanılmıştır. Kuşçubaşı Eşref’in Kütüğü Kuşçubaşı Eşref Sencer 1873’de İstanbul’da doğdu. Babası Mustafa Nuri Bey Kafkasyalı Ubıh kavmine mensuptur. Hem Mustafa Nuri Bey hem eşi Selçuklu Sultanlarından Sultan Sencer Han’ın soyundandı. Eşref Bey’in Sencer ismi oradan geliyor. 19. asrın ikinci yarısında Ruslar Kafkasya’ya yayılınca aile oradan kaçar; Mustafa Nuri Bey o zaman bir delikanlıdır. Eşref Kuşçubaşı, Hayber’de Türk Cengi, İstanbul, 1997, s. 215. Ancak Ahmet Efe Eşref Bey’in Sultan Sencer’le akrabalığı karışıktır ve açıklanmaya muhtaçtır. İddiasını ortaya atmaktadır. Çünkü Selçuklu Sultanlarının sulbu nün 19. Yüzyıla dek devam ettiğine dair bir kaynak ortaya çıkmamıştır. Ayrıca Hacim Muhittin Çarıklının anılarında da Kuşçubaşı Eşref’le ilgili şöyle bir kayıt vardır: ‘’ Meğer Adapazarı’nda Çerkezler Kuşçubaşıya aslen köle olduğu için isyan etmişler.’’ Hacim Muhittin Çarıklı, Balıkesir ve Alaşehir Kongreleri ve Hacim Muhittin Çarıklı’nın Kuva-yı Milliye Hatıraları, ( 1919-1920 ) Ankara, 2014, s. 110. Görüldüğü üzere bu mevzu aydınlatılmaya muhtaç bir konudur. Eşref Bey’in halası, Sarayda görevli olan Hacı Muhtar Bey’le evlenince, Eşref’in babası Mustafa Nuri Beyi Padişah’ın Kuşçubaşısı olan Reşit Beyle tanıştırmıştır. Mustafa Nuri Bey Sarayın 100 den fazla üyesi olan Kuşçu Ocağına kaydolur ve Sultan Abdülhamit Mustafa Nuri Bey’i Kuşçubaşısı yapar. Kuşçubaşı, HTC, s. 215. Eşref Beye de Kuşçubaşı denilmesinin sebebi de budur. Eşref Bey’in Eğitim Tahsil Etme Serüveni Eşref Bey Beşiktaş’taki Hamidiye ilk Okulu nu bitirince Sultan Abdülhamit’in emriyle, Kuleli Askeri Lisesi’nin saray memurlarının çocuklarına ayrılan ‘’Sınıf-ı Mahsusaya’’ kayıt olunur. Philip H. Stoddart verdiği bilgilere göre Eşref Bey’in anlattıklarına göre okul idaresinin sürdüğü istibdada dayanamayan sınıf arkadaşlarıyla beraber protesto etmek için gösterilerde bulunurlar. Bu hareketin öncüleri Sultanın emriyle dağıtılır. Bir kısmı Bursa bir kısmı da Eşref’inde aralarında bulunduğu Edirne’deki Askeri liseye gönderilir. Kuşçubaşı, A.g.e, s. 215. 3 yıl orda okuduktan sonra İstanbul’a döner ve Kuleli den mezun olur. Mekteb-i Harbiye’nin süvari bölümüne girer. Bunu da bitirince 1898 dolaylarında, Makedonya’daki bir süvari alayına tayin çıkar. Philip Hendrick Stoddart, Teşkilatı Mahsusa, İstanbul, 2014, s. 187. Ancak Eşref Bey’in Genelkurmay ve Milli Savunma Bakanlığı Arşivleri Kuşçubaşı Eşref’in Harbiye’yi bitirdiğini doğrulamadı. Tabi öncelikle Eşref Bey’in Kuleliyi ne zaman bitirdiği ve Harbiye’ye hangi yıl girip hangi yıl mezun olduğunun belirtilmemesi dikkat çekicidir. Kara Kuvvetleri Komutanlığı’ndan Eşref Bey’in kaydının olmadığını belirtiyor. Aynı zamanda ‘’Milli Savunma Bakanlığı Arşiv Müdürlüğü kayıtlarında adı geçen şahıs yapılan inceleme ve araştırma sonucunda herhangi bir kayda rastlanmamıştır.’’ Ahmet Efe, Efsaneden Gerçeğe Kuşçubaşı Eşref, İstanbul, 2007, s. 3-4. ( Ahmet Efe’nin Genelkurmay Arşivine aynı zamanda Milli Savunma Bakanlığı Arşiv Müdürlüğüne Kuşçubaşı Eşrefin kaydının olup olmadığını ve gerçekten harbiye den mezun olup olmadığını öğrenmek için her iki kuruma girişimde bulunarak Genelkurmay Arşivi ve MSB Arşivlerinde kaydının bulunmadığını ortaya çıkarmıştır. ) Açıklamasını yapmıştır. Eşref Bey öğrenci olduğu dönemlerde ailesine yatılı gelen bir misafir gelmiştir. Doğu Anadolu’dan genç ve tutuklu bir medrese öğrencisi olan Said Nursi Eşref Beyin ailesinin yanında uzun süreliğine kalmıştır. Said Nursi Eşref Beyle iyi bir dostlukları vardı. Şerif Mardin, Bediüzzaman Said Nursi Olayı: Modern Türkiye´de Din ve Toplumsal Değişim Religion and social Change in Modern Turkey: The Case of Bediüzzaman Said Nursi İstanbul, 2015, s. 82-3. Said Nursi Kuşçubaşını ne derecede etkilediği bilinmemekle beraber ikisinin de pan-İslamist propaganda yapılmasına yönelik faaliyetleri mevcuttur. Benjamin C. Fortna, Kuşçubaşı Eşref, İstanbul,2017, s. ; 60-1. Arabistan’a Sürgün Edilmesi Kuşçubaşı Eşref Harbiye’de süvari sınıfının ikinci yılına geldiğinde babası Mustafa Nuri Bey ile kardeşi Selim Sami ile beraber Arabistan’a sürgün edildi. Cumhurbaşkanlığı Devlet Arşivleri, BEO.2712 / 203385/ 1, 30 Kasım, 1905. Sürgün edilmesinin tam olarak sebep tespit edilemese de genel kanı şudur. Eşref Bey 1898 dolaylarında, Makedonya’daki bir süvari alayına tayin çıktığında burada da boş durmaz siyasi faaliyetlerde bulunur. Bunun neticesinde Sultandan sürgün yemesine sebep olmuştur. Kuşçubaşı, HTC, s. 215-216. Sultan Eşref Bey’in babası Mustafa Nuri Bey’e sorduğu bir suale karşılık Mustafa Nuri Bey’in sert ve kabaca bir cevap vermesine karşılık Sultan bu duruma baya bir içerlenmiştir. Daha sonra Mustafa Nuri Bey oğulları Eşref ve Selim’in Padişaha karşı muhalif tutumları da sürgün edilmelerine sebep olmuş olabilir. Sürgün edilmelerinin temel bir sebebi olmasa da ardından Eşref Bey ve kardeşi Selim Sami Bey önce Mekke daha sonra Taif ‘deki bir kaleye Eylül ayının 1900 senesinde hapsedildi. Ama birkaç hafta sonra buradan kaçıp Cidde’ye giderken Hicaz’dan kaçmak için Hindistan’a giden bir gemiye binerken yakalanır. Daha sonra Mekke’de Jihad kalesine hapsedilir. Bir müddet sonra Taif’e geri gönderilir. Eşref Bey burada Şihap adında bir adamı yaralar ve ardından 7 ay geceli gündüzlü Tomruğa vurulur. Bu işkence biçimi tutuklular hurma ağaçlarının tomruklarına zincirlenmekteydi. Bu ceza Eşref Bey’in çok ağırına gitmiştir. Hakaretten cezalandırılan Musa isimli birisine zincirlenmiştir. Hicaz Valisi Ahmet Ratip Paşa Eşref Bey’i kapatılmak üzere Medine’ye gönderir. Kaçmaya defalarca teşebbüs etseler de bunu başaramaz ve bir buçuk yıl burada kalır. Ancak Medine hapishanesinde yardımcı subay olan ve kendileri gibi Çerkez olan Tahir isimli kişinin yardımıyla Eşref Bey ve kardeşi Selim Sami Kuşçubaşı buradan da kaçmayı başarır. Fortna, KE, s. 62-3-4. Kuşçubaşı Eşref’in Devrimci Arap Örgütünü Kurması Medine hapishanesinden kaçan Eşref çöle sığındı ve eşkiyalık yoluna girdi. Birkaç yıl boyunca Necid Çölü’ndeki Arap kabilelerin arasında yaşadı. Bedevilerin alışkanlıklarını, yaşayış biçimini ve kıyafetlerini benimsedi. Yerleşik halkın üzerine gerçekleştirdiği çok hızlı akınlar düzenlediği için ona Şeyhül al Tuyur (Kuşların Şeyhi veya Uçan Şeyh) lakabını aldı. Bu dönemde Faraj ibn-i el- Mısri isimli bir Arap’la Arap Devrimci Komitesini kurdu. 1903’de faaliyete başlayan bu çete baskıncılık yağmacılık ve eşkıyalık yaptı. Bu örgütün kurulmasındaki amaç II. Abdülhamid’i devirmektir. Eşref Bey üç tabur askeri Medine’deki komutanlardan Vasıf Bey’i kaçırır. Vasıf Bey Şükrü Paşa’nın oğlu üstelik Padişah yaveridir. Sultan II. Abdülhamid Komiteyle mücadele etmek yerine çeteyi satın almanın daha uygun olduğu düşüncesiyle 1903-4 de Eşref Bey ve arkadaşlarına teklif eder. Silahlarını terk ettikleri takdirde onlara ayda 50’şer altın verilecekti. Teklif kabul edilir. Anlaşmaya göre Eşref’in Medine’nin dışına çıkmak yasaktı. Ancak Medine içinde serbestti ve bunu istifade bilen Eşref tekrardan örgüt kurar ve Medine’nin Kuzey Doğusundaki dağlara kaçar. Kuşçubaşı, HTC, s. 215-216 vd. ; Fortna, KE, s. 67-8. Kuşçubaşı Eşref’in Surre-i Hümayuna Saldırması Padişahın hediyelerini harameyn bölgesine götüren Surre-i Hümayunu Eşref ve arkadaşları soyarlar. Bir ara Eşref mali ve siyasi destek almak için Hindistan’a gider. Dönüşte Osmanlı Jandarmalarına karşı direniş gösterir. Süleymaniye’deki Kürtleri ziyaret eder. Medine civarında bunları avdet eder. Bu arada Sultan Eşref’in babasını Mustafa Nuri Bey’i affeder. Ama Eşref ve adamları Surre alaylarını tekrar soyar. Hatta Mısır’dan, Kâbe’ye Kisve (Kâbe’nin işlemeli örtüsü) götüren kervana saldırıp, bunu da ele geçirir. Kuşçubaşı bu eylemi yapmasındaki bilinç arkası Padişah’ın bağışlayıcılık eğiliminin olmasıdır. Eşref’in ifadesiyle ‘ Her zaman sonucu af çıkardı. Sürgünü idama tercih ederdi. Nitekim de öyle oldu. Eşref ve kardeşi Selim affedildi. Ancak Sultan fikrini değiştirip Eşref Beyleri gözden çıkardığını anlayınca Eşref kaçarak tekrar Bahreyn’e gitti, bir süre orada saklandı daha sonra Maskat oradan da Hindistan’a gitti. Orada Hindistan’ın bağımsızlığı için çalışan gruplarla temasa geçti. Bu temaslar sonra Pan-İslamist propaganda kampanyalarında işe yarayacaktır. Stoddart, TM, s. 190 vd. ; Fortna, KE, s. 68, Kuşçubaşı, HTC, s. 217-18. Eşref’in Arabistan’daki bu faaliyetleri Osmanlı topraklarının ötesinde de dikkate alınmıştır. Bilhassa İngilizlerin özellikle dikkatini çekmiştir. Çok daha meşhur olan Arabistan macerası T.E Lawrence, Seven Pillars of Wisddom ( Bilgeliğin Yedi Sütunu ) isimli otobiyografisinde Eşref’in bu dönemdeki serüvenlerinden bahseder. Eşref’in çocukluğunun İzmir’deki evinin yakınlarında geçtiğini belirtmesi gibi örnekler vermesiyle beraber yanlış bilgilerde vermiştir. Lawrence Eşref’in gözüpekliliğinden etkilenmiştir. Lawrence ve Eşref daha sonra Arap isyanı sırasında karşı karşıya gelecektir. Fakat Eşref Lawrence ve efsanesini küçümsüyordu. Çünkü haklı olarak Lawrence’ın rolünün abartıldığını söylüyordu. Fortna, KE, s. 69. Eşref Bey’in Sultan’a Karşı Faaliyetleri Kuşçubaşı Hindistan ve Türkistan’da birçok yere gitti. Eşref Bey Hindistan’dan ve Türkistan’a kılık değiştirerek hiç yakalanmadan gitmeyi başarmıştır. Ardından Afganistan, İran ve Hicaz’a geri döndü. Eşref Sultanın hafiyelerinden kaçmak için Mısır’a gitmek durumundaydı. Mısır’a geri dönen bir hac kafilesine kılık değiştirerek sızan Eşref Bey Mısır’a ulaştı oradan da Kıbrıs’a vardı. Burada İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin bir hücresi mevcuttu. Buradan da Paris’e giden Eşref Bey ( 1907 ), artık Abdülhamid ile kişisel mücadelesinin son safhası için orada İttihat ve Terakki Cemiyeti’ne katıldı. Ancak burada bir sonuç bulamayacağını düşünen Kuşçubaşı ona göre Osmanlı ordusundaki ittihatçıların etkisi çok daha büyüktü. Ve Eşref Bey burada müfettiş himayesinde bir memurluğa tayin olma niyetini de taşımaktaydı. CDA, DH. ŞFR.357 / 128 7 / 1, 8 Aralık, 1905. Belgenin görüntüsü Ek 6’dadır. Bu sebep ile Eşref Makedonya’ya gitti. Eşref Bey Karadağ dan Berane’ye siyah ve seyyah kıyafetleriyle geçerken yakalanarak babası Çerkez Mustafa’nın oğlu olup olmadığına dair soruşturularak Selanik’e gönderilmiş ve burada işkenceye maruz kalmıştır. CDA, DH. MKT.129 / 11 / 7, 6 Aralık, 1095. Mahalli kaymakamlığının bildirmesi üzerine Eşref’in Mustafa Bey’in oğlu olduğunu bildirmesi ve Müfettiş Paşa Hazretlerinin yanına gönderilmesi ve şahsın gözetim altında tutularak merkeze gönderilmesine Kosova vilayetine bildirilmiştir. CDA, BEO.2712 / 203385/ 1, 30 Kasım, 1905. Aralarında Şemsi Paşanın da bulunduğu İttihatçı yüksek rütbeli subaylar sayesinde işkence durduruldu. Mahmut Şevket Paşa ve Hüseyin Hilmi Paşalar Abdülhamid’e bir daha Eşref’in vatana hıyanet gibi davranışlar sergilemeyeceğinin garantisini verdikten sonra Eşref’in serbest bırakılmasını sağladılar. Eşref Beyin İzmir yakınlarında Tepeköy de zorunlu ikamet etmesi ve orada sakin kalması emredildi. Bunun karşılığında günde 1 altın lira maaş bağlandı. Stoddart, TM, s. 191-92 vd. ; Kuşçubaşı, HTC, s.218-19. Kuşçubaşı İttihat ve Terakki Cemiyetinden mi? İttihatçıların iddialarına göre İttihatçılık komiteci namuslu olmak arkadaşlarını korumak hiçbir şahsi menfaat beklemeden çalışmak verilen görevi yapmamak halinde ölmek gibi koşulları olmakla beraber iki sınıfa ayrıldığı söylenmektedir. Fikir ve Eylem adamları olmak üzere sınıflara ayrılır. Ziya Gökalp ile Kuşçubaşı Eşref bu iki kategorinin örnekleridir. Tarık Zafer Tunaya, Türkiye’de Siyasi Partiler İttihat ve Terakki Bir Çağın Bir Kuşağın Bir partinin Tarihi, Cilt. III, İstanbul, Sefaköy, 1989, s. 327. Ayrıca Kuşçubaşı Eşref Amerikalı yazar Philip Hendrick Stoddart’a kendi niteliğini şöyle açıklamıştır. Durmadan çalıştım. Bu işe gönül vermiştim. Biz eylem adamıydık, mantık ne derse desin. Hiçbir zaman filozof yahut siyasetçi olmadım ve bu işten, iyi dostlar yara izleri, birkaç kalça çıkığı, birkaç madalya ve memleketim için çok iyi dövüştüğümü bilmenin verdiği tatmin dışında hiçbir şey elde etmedim. Stoddart, TM, s.198. Demiştir. Görüldüğü üzere Kuşçubaşı eylem adamı olduğunu söylemlerinde dile getirmiştir. Ancak Enver Paşa’nın anılarında ön plana çıkan neredeyse bütün İttihatçıların isimlerinin geçmesine karşın İttihat Terakki ile çok içli dışlı olan Eşref Bey’in ismi geçmemektedir. Halil Erdoğan Cengiz, Enver Paşa’nın Anıları 1881-1908, s. 230 vd. ; Efe, EGKE, s. 11. Kuşçubaşının İzmir Yılları Stoddart’a göre İzmir Sultanı devirme planları yapılacak uygun bir yerdir. Çünkü buradaki hafiyeler İstanbul’daki kadar nüfuslu değil üstelik Payitaht hafiyelerine nazaran teşkilatlanması zayıftır. İzmir’de Eşref Bey kardeşi Selim Sami ile birlikte İttihat Terakki hücresi oluşturmuşlar. Bu cemiyete Tütün tüccarı olarak seyahat eden eşkıya grupları ve ünlü haydut Çarkırcalı da katıldı. Eşref Bey kötü acımasız bir eşkıya adını alması bu tip insanlarla arkadaşlık etmesinden kaynaklıdır. Her ne kadar inandırıcı olmasa da Eşref Abdülhamid’in istibdadını bitirmeye yönelik olduğunu şahsi bir çıkar söz konusu olmadığını belirtir. 24 Temmuz 1908’de, Sultan, 1876 anayasasını yeniden yürürlüğe koymak zorunda kaldı. Ve İkinci Meşrutiyet devri başladı. Eşref Bey ve diğerleri bir gecede saygı değer kişiler oldular. Abdülhamid tarafından bağışlanarak İzmir ve çevresinde polis ve jandarma birliklerinin amirliğine atandılar. Ancak O dönemde Eşref Bey ve arkadaşı Binbaşı Mısırlı Aziz Ali Bey Osmanlı Meclis-i Mebusan üyeleri yeni hükümete karşı olan ayaklanmaları bastırırken fazla zalimce davranmakla suçlanmışlardı. Özellikle gayrimüslim tebaaya karşı acımasız davranıldığı iddia edilmişti. Eşref Bey’in anlatımıyla gayret ve ehliyet meclisteki Türk ve Müslüman olmayan unsurlardan birçok mebusun husumeti yüzünden tahkikat ve tekdirlerle mükâfatlandırılıyordu. Bunun üzerine Eşref Bey öfkelenerek ordudan istifa etti. Daha sonra Enver Paşa Eşref Bey’e Abdülhamid’e karşı sürdürdüğü muhalifliğinden dolayı çeşitli politik görevler verdiği fakat Eşref Bey bunları sıkıcı bulduğu için kabul etmediğini söyler. 1909’da çeşitli ayrılıkçı ve irrendentist hareketler olmuştu. Türk olmayan Müslümanlar ve Müslüman olmayan Türk unsurların, İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin koyduğu inkılap hedeflerinden uğradıkları hayal kırıklıkları giderek artıyordu. Ancak Eşref Bey, hala İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin desteklemek zorunda olduğunu belirtir. Eşref Bey ile görüşmede şunları söylediği belirtilir. ‘‘Ben bir Osmanlı’ydım Türkçe konuşan bir Osmanlı… Dağıstan hayali kuran bir Çerkez milliyetçisi veya Arap yahut Rum değildim’’ demişti. Stoddart, TM, s. 192-93-94 vd. ; Kuşçubaşı, HTC, s.220-21. Ancak Kuşçubaşı Eşref’in bu sözlerine binaen Stoddart’a farklı bir kayıt daha bulunmaktadır. Kendisi bir Çerkez olduğu için 1. Cihan Harbinden önce politik olarak Osmanlı İmparatorluğu’ndaki azınlıklar için Âdem-i merkeziyeti savunanlara yakınlık duyuyordu. Efe, EGKE, s. 16. Eşref Bey Trablusgarp ve Balkan Savaşlarında İtalyanlar 1911’de Trablusgarp ve Bingazi’deki Osmanlı vilayetlerini işgal ettikleri zaman Enver Paşa eski silah arkadaşlarını ve yakın gördüğü kişileri çağırır. Bu çağrıya İttihat ve Terakki Cemiyeti, bütün teşkilatlarıyla birlikte İtalyan işgaline karşı mücadele edilmesine karar verilmiştir. Cemiyet içerisinde Enver, Fethi, Mustafa Kemal, Cevat Abbas, Fuat Bulca, Süleyman Askeri, Kuşçubaşı Eşref, Yakup Cemil’ de bulunmaktadır. Nevzat Artuç, İttihat ve Terakki’nin İttihad-ı İslam Siyaseti Çevresinde İttihatçı Senüsi İlişkileri ( 1908-1918 ), İstanbul, 2013, s. 85. Ve bu çağrıya Eşref Bey gönüllü olarak katılır. T. Zafer Tunaya, A.g.e, C. III, s. 536, 537-538. Eşref Bey burada düzensiz Bedevi mücahitlere kumandanlık yaptı. Daha sonra 1912 yılında Balkan Savaşı patlak verince Enver paşa İstanbul’a döndü. Eşref Bey burada bir buçuk yıl kaldıktan sonra Enver Paşa’nın çağrısıyla Eşref Bey Süleyman Askeri Beyler İstanbul’a ardından Trakya’ya hareket ettiler. Haziran 1913’te Mahmut Şevket Paşa suikasta kurban gidince İstanbul Muhafızı Cemal Bey, bir taraftan devletin otoritesini sarsan bu mukavemetin sürüp gitmesine, diğer taraftan katillerin bir türlü teslim olmamalarına bakarak bunları hile ile elde etmeye karar vermiş ve kendilerini müdafaa edenlerin içinde elebaşı olarak bulunması muhtemel Yüzbaşı Kazım'ın ele geçmesi için arkadaşlarından İzmit' li Mümtaz (bilahare Enver Paşa’ nın yaveri olmuştur) Çerkez Kuşçubaşı Eşref ve kardeşi Sami Beylere müracaat edilmesini tensip etmişti. Diğer taraftan meşhur İttihatçılardan Topçu İhsan (Esbak Bahriye Vekili) ve Yakup Cemil Beylerin de bu işe karışmasını muvaffak görmüştü. Bunları hemen muhafızlığa çağırtmış ve kendilerinden tavassutlarını rica etmişti. Kuşçubaşı Eşref ‘e bu suikastçıları bulunup yakalanması görevi verildi. Samih Nafiz Tansu, İttihad ve Terakki İçinde Dönenler, İstanbul, 2003, s. 268. Nihayet suikastçılar yakalanıp idam edildi. Daha sonra Trakya’ya tekrar dönüp Enver Bey’in önderliğinde mücadele ettikleri Edirne’yi Bulgarların Yunanistan ve Sırbistan’a saldırmasından istifade etti. Altay Cengizer, Adil Hafızanın Işığında Osmanlı’nın Son Savaşı, İstanbul, 2017, s. 208. Kuşçubaşı Dört bin kişilik gönüllü birlikle, Draç torpidosunun ve Bafra gambotunun desteğinde 13 Temmuz 1913’te Marmara Ereğlisi’ne çıkan Kuşçubaşı Eşref ve kardeşi Selim Sami Bey, aynı gün Muratlı’yı almışlardı. 15 Temmuz’da Midye yani Kıyıköy Enez hattı geçilmiş, 23 Temmuz’da Edirne dört aylık bir esaretten sonra kurtarılmıştı. Eşref ve Selim Sami Bey, daha sonra Enver Paşa’nın emri üzerine Cenub-u Garbi Kafkas Hükümetini kuracak olan Cihangiroğlu İbrahim Bey ile birlikte 15 Ağustos 1913’te akıncı kolu olarak Ortaköy üzerinden Batı Trakya’ya girmişlerdi. Papazköy’de Domuzciyef çetesini yakalayan akıncılar, sırasıyla Koşukavak’ı, Mestanlı’yı ve Kırcaali’yi kurtarmışlardı. Edirne’de bulunan 10. Kolordu Kumandanı Hurşid Paşa, Memleketin selâmeti için hududa dönün” demiş fakat Ortaköy’de Enver Paşa ile yapılan görüşme neticesinde bütün Batı Trakya’nın kurtarılması kararlaştırılmıştı. Süleyman Askeri Bey’in de katıldığı harekât sonunda Gümülcine, İskeçe, Sofulu ve Ferecik alınmış, Yunanlılar Dedeağaç’ı teslim etmek zorunda kalmışlardı. Mustafa Birol Ülker, Hürriyet Gazetesi imparatorluk MİT’inin başındaydı ama kaderinde sürülmek yazılıydı, İstanbul, 2004, s. 19. Edirne Bulgarların elinden 22 Temmuz 1913’te geri alındı. Stoddart, TM, s. 194-95 vd. ; Kuşçubaşı, HTC, s.221-22 vd. ; Fortna, KE, s.89, 131. Ve İkinci Balkan Savaşı’nı sona erdiren barış antlaşması o yıl içinde imzalandı. Edirne’nin alınışında İttihat ve Terakkinin içinde 1908 devrimi den beri ‘fedailer’ diye bilinen bir grubunda etkileri vardır. Bu grup a önderlik eden Enver Paşa olduğu anlaşılıyor bu grup daha sonra Teşkilatı Mahsusa adını alacaktır. Erik Jan Zürcher, Modernleşen Türkiye’nin Tarihi, Turkey a Modern History, İstanbul, 2018, s. 136. Bulgarlarla mücadele gönüllü Türk çetelerde mevcuttu. Gönüllülerin oluşturduğu birlikler, geleneksel olarak kullanılan "çete" kelimesiyle de adlandırılmışlardır. Dönemin yazışmalarında "gönüllü birlikler" için çoğu zaman "çete" kelimesinin geçtiği görülür. Askeri bir terim olarak çete, "müfreze" kelimesinin yanı sıra, "önden gidip yolu keşfeden ve düşmanın ahval ve durumları ve yerleri hakkında malumat alan asker, şeklinde ifade edilmiştir. Silahlı küçük birlik karşılığında kullanılan "çete" kelimesi, Osmanlı hâkim olduğu dönemde de askeri terim olarak Macarcaya da geçmiştir. Eşref Bey ise Balkan Savaşında Çatalca Ordusuna mensubu umum çeteler kumandanı olarak görev yapmıştır. Ahmet Tetik, Teşkilat-I Mahsusa (Umur-ı Şarkiyye Dairesi) Tarihi Cilt I: 1914-1916, İstanul,2014, s. 19-20. Kuşçubaşının Hindistan İhtilal Cemiyetiyle Münasebetleri Bunun üzerine Eşref Bey İzmir yakınlarındaki çiftliğine döndü. 1914 yılının başlarında Eşref Bey, Harbiye Nazırı olan Enver Paşa'nın isteği üzerine Belçika'da Hindistan İhtilal Cemiyeti'nin temsilcileri ile bir görüşme yaptı. Eşref Bey, geri döndüğünde verdiği raporda, Hintli temsilcilerin coşkusu ve Britanya'ya karşı Hintlilerin siyasi eylem planlarından bahsetmiştir. Bunlar, Enver Paşa'yı cesaretlendirdi ve son derece memnun etti. Enver Paşa, kendi hareketlerinin ve Osmanlı hükümetinin yararına olacak bir işbirliği planının geliştirilmesinin mümkün olduğunu düşünüyordu. Enver Paşa, bu yüzden Eşref Bey, Selim Sami ve birkaç başka kişiye, Hindistan'a gidip İngiltere'ye karşı, İslam birliği adına şiddetli bir propaganda başlatmalarını, hatta mümkünse Orta Asya'da Ruslara da bu propagandayı yapmalarını emretti. Stoddart, TM, s. 195 vd. ; Kuşçubaşı, HTC, s. 222. Grup, Bombay'a giden gemideyken, Almanya ile İtilaf Devletleri arasında savaş patlak verdi. Eşref Bey'in derhal İstanbul’a dönmesi emredilmiş. Selim Sami Bey ve 4 arkadaşı İstanbul'a dönmeyip önce Hindistan'a, daha sonra da Türkistan'a gitti. Stoddart, A.g.e, s. 196. Kuşçubaşının Teşkilatı Mahsusa da Aldığı Görevler İstanbul'a dönen Eşref Bey, yeniden düzenlenen Teşkilâtı Mahsusa içinde Arabistan'daki operasyonlardan sorumlu saha müdürlüğüne atandı. Süleyman Askeri Bey ise direktör (Enver Paşa'nın altında) olarak, Arap düzensiz birliklerinden bir ordu oluşturmak üzere Irak'a gitti. Eşref Bey, bir kez daha üniformalı olarak çeşitli görevlere (1914-1916), Arabistan yarımadasında çeşitli aşiret reislerine, özellikle İbn-i Reşid, İbn-i Suud ve Mekke Şerifinin oğlu, Emir Ali'ye gitti. Görevi, hediyeler ve vaatlerle Osmanlı'ya desteklerinin devamını sağlamak ve İngiltere'nin önerilerine karşı durmaları için ikna etmekti. Arabistan yarımadasındaki savaş sırasındaki durum, savaş öncesinden çok daha karışıktı Milli İstihbarat Teşkilatı kaynaklarına göre Kuşçubaşı Teşkilat-ı Mahsusa’nın Hicaz Arabistan sorumlusu olarak nitelendirmektedir. Milli İstihbarat Teşkilatı ( www.mit.gov.tr ) / Tarihçe / Birinci_ Bölüm_B2. Kimi kaynaklarda Kuşçubaşının Teşkilat-ı Mahsusa’nın başkanı Şevket Süreyya Aydemir, Makedonya’dan Ortaasya’ya Enver Paşa Cilt. III, 1914-1922, İstanbul, 1993, s. 622, vd. ; Orhan Koloğlu, Trablusgarp Savaşı (1911-12) ve Türk Subayları, Ankara, 1979, s. 67; vd; Arslan Tekin, Enver Paşa ve Dönemi, İstanbul, 2016, s. 486, vd. ; Ülker, Hürriyet Gazetesi, s. 18. ve lideri olduğu ifade edilse de Ergun Hiçyılmaz, Belgelerle Teşkilat-ı Mahsusa ve Casusluk Örgütleri, İstanbul, 1979, s. 56. bu doğru değildir. Teşkilatı Mahsusa Nedir? Philip Stoddart’ın hakkında doktora tezi yaptığı ve ona göre Teşkilatı Mahsusa bir gizli örgüttür. II Meşrutiyet dönemi hakkında yazılan kitapların çoğunda isminin olmaması bir sır perdesi olmasına rağmen Osmanlı yüksek rütbeli subaylar tarafından biliniyordu. Anılan dönemde Teşkilatı Mahsusa iyi bir üne sahip değildi. Bazı Osmanlı yüksek rütbeli bürokratları bile Sultan II Abdülhamid’in gizli servisi olduğu düşünülüyordu. Teşkilatı Mahsusa’ nın daha iyi tanınması için 30 Ekim 1918 Mondros ateşkes imzalanmasından hemen sonra başlatıldı. Osmanlı Meclis-İ Mebusanı’nın Kasım 1918’de İTC’nin Osmanlı yönetiminin fiilen elinde tuttuğu 1913-1918 yılları arasında uyguladığı politikaları soruşturmaya başlatılması neticesinde Beşinci Şube İTC Bakan kabinesinin on bir üyesini sorgulamıştır. Stoddart, TM, s. 63. Sorulan soruların neredeyse onda biri Teşkilatı Mahsusa ile ilgiliydi. Oturum Tutanakları tarafından TM hakkında komisyon üyelerinin pek bir şey bilmediği açıktı. Beşinci Şube ise bu örgüt hakkında Enver Paşa, Talat Paşa, Cemal Paşa’nın ifadesi alınmadan kesin bir bilgiye ulaşılamazdı. Bunda dolayı eski İTC nazırlarının Teşkilatla bir bağ kurulamazdı. Kuşçubaşı Eşref ise İTC Bakanlarının güvenilmez olduğu için Teşkilat Mahsusa hakkında bilgilendirilmemiştir demiştir. Stoddart, A.g.e, s. 65. Örgütün niteliği ve faaliyet alanları eldeki verilere göre örgüt, Çete savaşları, casusluk propaganda yapan itibarsız bir örgüttü Harbiye Nezareti dışında hiçbir bakanlığı bağlılığı ve ilişkisi yoktu Teşkilatın resmi savaş bütçesinin dışındaki kaynaklardan bağımsız bir şekilde destekleniyordu. Teşkilatı Mahsusa Enver Paşa’nın kurduğu garı resmi bir örgüttür. Enver paşa bilinçli olarak teşkilatı, hükümetin mali, politik askeri kurumlarının dışında kurmuştur. A.g.e, s. 66. Teşkilat-ı Mahsusa’nın kuruluşu kesin olarak belli değildir. Enver Paşa’nın örgütün kurulması için emir vermiş 5 Ağustos 1914 yılına kadar Teşkilatın ismi ve profili resmiyet arz etmemekteydi. Tevfik Bıyıklıoğlu, Trakya’da Milli Mücadele, Cilt II, Ankara, 1955-1956, s. 88-90. Cemal Paşa’nın iddiası ise Teşkilat-ı Mahsusa, Enver Paşa ve yardımcısı Süleyman Askeri Bey’in yönettiği İTC’nin Batı Trakya ile sorumlu bir örgütten türemiştir. Teşkilat-ı Mahsusa da Eşref Bey, Selim Sami Bey, Çerkez Reşit ve Hüsrev Sami de dâhil olunduğu belirtilmektedir. Stoddart, TM, s. 69. Teşkilat-ı Mahsusa Umur-ı Şarkiyye Dairesi'nin görev alanına girdiğini belgeler açıkça göstermektedir. Harbiye Nezaretine bağlı birim tarafından geliştirilen ve uygulamaya konulan siyasetin, Hariciye ve Dâhiliye Nezareti başta olmak üzere diğer devlet organlarının da bilgisi ve katılımıyla yürütülmeye gayret edildiğini gözden kaçırmamak gerekiyor. 1918-1922 yılları arasında istiklalini kurtarmanın mücadelesini veren geleneksel devlet birimleri arasında, resmi anlamda kaldırılmış olsa da Teşkilat-ı Mahsusa Umur-ı Şarkiyye' Dairesi'nin bulunduğunu ifade etmekte bir sakınca yoktur. Milli Mücadele yıllarında, "fertlerin etrafında kurulan irili ufaklı gruplarla mücadelenin yürütüldüğü bilinen gerçektir. Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluşunun ardından 1926 yılı başında hayata geçirilen "Milli Emniyet Hizmeti Riyasetini teşkil eden Genelkurmay, Dışişleri ve İçişleri Bakanlıklarından gelen kadroların, Teşkilat-ı Mahsusa Umur-ı Şarkiye Dairesi'nin bir şekilde faaliyetleri içinde yer aldıklarını söylemek mümkündür. Teşkilat-ı Mahsusa Umur-ı Şarkiyye Dairesi Tarihi, 1914-1918 yıllarındaki faaliyetleri içermektedir. 1914-1916 yıllarını kapsayan bu birimin kuruluş ve kapatılışının yanı sıra, gerçekleştirilen faaliyetler İspanya, Fas, Trablusgarp, Rusya, İran ve Kafkas Cephesi başlıkları altında yer aldı. Tetik, TMUŞD, s. 11-12. Sanılanın aksine Teşkilat-ı Mahsusa bir casusluk örgütü değil Harbiye Nezareti’nin bir dairesi müdürlüğüdür. Süveyş Kanalı Operasyonu Teşkilât-ı Mahsusa Trablusgarp ve Bingazi'de, İngilizlerin altın ve vaatlerle çok aktif olduğu ve aşiretler arası husumetin çok derin olduğu Arabistan'dan çok daha fazla başarı elde etti. Eşref Bey'e göre, aşiret reislerinin çoğu, ya 1916'da Osmanlı'ya karşı ayaklanan Mekke Şerifi 'ne katıldılar ya da savaşın dışında kalıp, sağ kalacak olanlarla kavgalarını sürdürmek için beklediler. Eşref Bey şehirli nüfus arasında pek başarılı olamadı fakat Süveyş kanalına yapılacak saldırı için Hicaz bedevilerini ve 1916'da Yemen seferi için başka kuvvetler toplamayı başardı. Eşref Bey Şubat 1915'te Süveyş Kanalı'na yapılan ilk saldırıda, Sina Çölünde, bir Bedevi yardımcı kuvvetine kumanda etmiştir Stoddart, A.g.e, s. 196. ve sefer güçlerinin kanala ilerleyeceği iki hattan birinin üzerinde olan önemli bir vahayı, Kal'etü'n-Nahl'i ele geçirdi. Alpay Kabacalı, Hatıralar Cemal Paşa, İstanbul, 2001, s. 175. 1915-1916 kışında, İbn el-Reşid ile bir görüşmeden döndükten sonra, Eşref Bey'e, Enver ve Cemal Paşa'lar tarafından Suriye ve Lübnan'da bulunan Arap milliyetçisi belirli kişilere karşı bir davanın hazırlanmasında, yardımcı olma görevi verilmiştir. Söz konusu kişilerin, Fransız hükümeti ile temas halinde olduklarından ve yıkıcı milliyetçi örgütlere katıldıklarından şüphe duyuluyordu. Bu kişilerin çoğu, bir süredir gözetim altındaydı fakat hükümet daha fazla belge ve delilinin gerektiği kanaatindeydi. Eşref Bey'in birliği, 1914 yılında, Beyrut'taki Fransız konsolosluğunda bazı belgeler ele geçirdi. Bu belgeler, 1916 İlkbaharında söz konusu Arapları yargılanırken iddia makamının temel dayanaklarını oluşturulmuştur. Kuşçubaşı, HTC, s. 197. Enver Paşa'nın Teşkilât-Mahsusa mensuplarından ve yardımcı kuvvetlerden oluşan bir grupla Yemen'e gönderdi. Eşref Sencer Kuşçubaşının Meşhur Yemen Harekâtı Kuşçubaşı Eşref Yemendeki askeri birliğe yardım götürmek için Enver Paşadan nasıl görev aldığını Hayber’de Türk Cengi ’nde aynen şöyle açıklıyor. Aldığım Emir 332 nci senesi Temmuzunun (günsüz)* inci günü Harbiye Nazırı Enver Paşa hazretleri tarafından vuku bulan davet emri üzere Ortaköy’deki sahilhanelerin üstündeki tepede bulunan köşklerine gitmiş ve Paşa'yı müşarünileyh tarafından kabul buyurularak beynimizde şu suretle bir muhavere vâki olmuştu: Nazır Paşa- Hicaz Şerifinin' isyan etmesi sebebiyle her tarafdan mahsur kalan Yemen'deki ordumuzun ihtiyaç içinde bulunduğu haber veriliyor ve oraya muavenet-i lâzımenin ifası ise kabil olamıyor. Bunun için her ne surette olursa olsun ibraz-ı fedakârî edilerek oradaki ordumuza para ve emir yetiştirmek üzere senin gitmekliğini münasip görüyorum, ne dersin? Memleketime olan hizmet-i fevkalâdesiyle, hüsn-i niyeti yüzünden bütün âlem-i İslâmın medar-ı iftiharı ve gözbebeği olan bu mukaddes kumandanın vermiş olduğu şu emre ve vuku'u melhuz bütün mehaliki nazar-ı dikkate almaksızın, Ben - Başımla beraber, Paşam! diyerek bilâ tereddüt ve fahr ile kabul ettim. Kuşçubaşı, A.g.e, s. 20. Bunun üzerine Enver Paşa Eşref Bey’e peki Yemen’deki ordumuza nasıl ve ne zamana gidersin sualini buyurunca Eşref Bey bir motor tedarik edeceğini deniz üzerinden gitmek istediğini söyler. Ve bu süre zarfında Yemen’e 2 veya 3 ay içinde varabileceğini söyler. Eşref Bey parayı teslim alır o günün parasıyla milyonun üçte birinin verilmesi emrini aldı. Bu para bugünkü para ile 15 milyondan fazladır. A.g.e, s. 23. Yanına adamlarını da alarak yola çıkar. Bunların arasında meşhur Zenci Musa’da bulunmaktadır. Enver Paşa’nın bu görev için Eşref’i seçmesindeki sebep ise onun Arap kabileleri arasında kazandığı dikkate değer tecrübe ve Balkanlarda birtakım görevler icra ettiği 1908 yılına kadar giden, uzun yıllar komutanına bağlılığını ve faydasını kanıtlamış olmasıydı. Fortna, KE, s. 269. İstanbul’dan Yemen’e Gitme Macerası Eşref Bey bu esnada motor tedarik etme sürecine girmiştir. Ama motoru tam olarak tedarik edememiştir. Motorun çalışması için sökülüp tamir edilip tekrar takılması lazım gelir. Motoru tedarik edene kadar emrinde çalışan 8 kişiye o hazineyi emanet ederek Pozantı ya göndermiştir. Kuşçubaşı, HTC s. 24. Kendisi İstanbul’dan çıkmış ve İzmir’e gelmiştir. Oradaki arkadaşlarına hazır olmalarını emrederek bir müddet burada kalmıştır. Bu süre zarfında motorun sökülmesi sevk işi vardı ve hazırlığını burada ikmal etmeye çalıştı. Kuşçubaşı, A.g.e, s. 25. Ama motor bir türlü tedarik edilemiyor bunun üzerine Eşref vakit kaybetmeden 13 arkadaşını yanına alarak Karahisar’a doğru hareket etti. Ama motor bir türlü yapılamadığında Karahisar’daki arkadaşlarına hazinenin bulunduğu Pozantı’ya sevk ederek Şam’da kendisini beklemelerini emretmiştir. Kendisi de Karahisar da Zenci Musa ile kalmıştır. Ama makine bir türlü zuhur etmediğinden İsmail Ağa’yı orada bırakarak Pozantı’ya oradan da Tarsus’a gelmiş oradan da Osmaniye’ye geçmiştir. Daha sonra Halep’e gelerek ilk defa yüz yüze Cemal Paşa ile görüşmüştür. Halep’te iki gün kaldıktan sonra Şam’a vardı. Şam’da Damascus Otel’inde konaklamış burada bir hafta kalmıştır. A.g.e, s. 26. Buradan da ayrılarak yanına Şeyh Mezigir ve Ahmet Mücahit’le Zenci Musa’yı alarak 6 Ekim 1916 tarihinde Medine’ye gelmiş ve burada Fahrettin Paşa ile buluşmuştur. A.g.e, s. 30-1. Bu arada tedarik edilemeyen makine tedarik edilmiş ancak burada da sahil yoktu bunun için yemene karadan gitmek hâsıl olmuştu. A.g.e, s. 39. Medine’den Yemen’e Yolculuk Düşman Medine’yi Şimal dan garbe kadar muhasara altına almıştı. Eşref Bey Yemen’e gidecek kafileyi hazır hale getirip çıkacakları sırada Cemal Paşa’dan Eşref Bey’e bir emir gelir. Bu emirde İbnü’s Su’ud’un adamlarından Abdülaziz’in Eşref Bey’in nezdine gelmesine kadar hareket etmemesini söylemiştir. Buna benzer tavsiye Eşref Bey’e Fahrettin Paşa’dan da gelmiştir. Çünkü her taraftan muhasara edilmiş az bir kuvvet ile yola çıkmanın mantıklı olmadığı ayrıca Şerif Abdullah’ın on on beş bin kişilik bir kuvveti olduğu ayrıca gidilecek, mahalin uzak olduğundan Eşref Bey’in yola çıkılmasına olumsuz bakılmıştır. Ama Eşref Bey in söylediğine göre Yemen’deki askerlerimizin zor durumda olduğunu ve acilen imdatlarına yetişme arzusunda olacağından hemen yola çıkmak istemiştir. Buna binaen Eşref Kuşçubaşı strateji yaparak kafileyi ikiye ayırmıştır. Plan’a göre birinci kafile ile birlikte Uhud dağına doğru gidip orada biraz oturmak ve bir müddet orada kaldıktan sonra birinci kafileyi gizlice yola çıkarmak ve kafilenin selametini temin ettikten sonra geri dönüp Hayber’de bir müddet kalıp es- Suleyl’e doğru hareket etmek birinci kafile ile birleşmekti. Birinci kafile Eşref Bey’inde olduğu ikinci kafileye nazaran çölü daha tehlikesizce geçebilirdi. A.g.e, s. 41-2. Ve bu plana göre de hareket ederek Fahri Paşa 14 Ocak 1917’ de İstanbul’a Eşref ve adamlarının Yemene doğru ilerlediklerini haber eden bir telgraf gönderdi. CDA DH. S. ŞFR 574/59, 14 Ocak 1917. Belgenin görüntüsü Ek 9’dedir. Birinci kafileyi gönderdikten sonra Eşref Bey Hayber’e doğru yola çıktı. Ve bir müddet sonra Şerif’in kuvvetleri ile karşılaştılar. Ve sıcak bir çatışmanın içine girilmiş oldu. Düşman kuvveti Eşref Bey’in kafilesini iki koldan sarmaya başlayınca geri çekilmek zorunda kalındı. Ancak bu geri çekilme Yemen’e gitmekten vazgeçmek değildi. Eşref Bey’in emrinde olan Mehmet Ağa’ya paraların gömülmesini emretti. Kuşçubaşı emrindekilere orada bulunan kayalıklardaki boğaza girilmesini emretti. Ancak o boğazda kör boğaz olarak karşılarına çıktı. Kuşçubaşı, HTC, s. 60-1. Bu boğaz kayalıklarında bir gece geçirdikten sonra sabah saat dokuz sularından tam dokuz saat süren bir sıcak çatışmaya daha girdiler. Burada Eşref Bey’in kafilesinde onlarca yaralı ve ölü zuhur eylemişti. Bu sırada hazinenin gömüldüğü yeri bulmuşlardı. Ve Şerif’in emrindeki bedeviler altınların etrafında üşüşmeye başlamışlardı. Çatışma şiddetini korurken Eşref Bey adamlarının parçalandığını görüyordu. Yanında sağ kalan birkaç kişiden biri İzzet adında bir kimse idi. İzzet’te susuzluktan ve açlıktan biçare kaldı. Eşref Bey bu halde iken Şerif Abdullah’ın adamları Eşref Beyleri esir almayı başardılar. Eşref Bey, Ocak 1917'de Emir Abdullah'ın kuvvetlerince esir alındı. Kuşçubaşı, A.g.e, s. 62, 77. T.E Lawrence’ın Seven Pillars of Wisdom ( Bilgeliğin Yedi Sütunu ) eserinde bu vakayı şöyle açıklamaktadır. … Newcombe ve ben çadırımızda uzandktan kısa bir müddet sonra dışarıda esen heyecan havasını sezdik; Develer koşuşuyor, silahlar patlıyor ve bağrışma sesleri duyuluyordu. Nefes nefese kalmış bir köle başını çadıra sokar ve Haber! Haber! Şerif bey yakalanmış müjdesini verir. Hemen Ayağa fırladım koşarak toplanmaya başlayan kalabalığı yararak Faysal’ın çadırına gittim. İçi dost ve hizmetkârlarla dolmuştu. Faysal’ın yanında gürültüye rağmen ve anlamlı gayr-i tabii bir ifade ile Vadi Ais’e doğru oturmaktaydı. Faysal zevkinden çoşmuştu. Gözleri sevinçten şişmişti. Ayağa fırlayarak bağıra bağıra diğer sesleri bastırarak Abdullah Eşref Bey’i yakaladı der. O anda haberin ne kadar büyük ve önemli olduğunu anladım der. A.g.e, s. 253. Esir alınan Eşref Bey ve adamları Şerif Abdullah’ın çadırına getirildi. Eşref Bey’in anlatımına göre Şerif Abdullah kendilerine nazik davrandı. Yaralarının sarılmasına ve yiyecek, içecek verilmesine yanındakilere emretti. Şerif Abdullah Eşref Bey’e ya Eşref Bey bizim topraklarımızda ne işiniz var burası diyar-ı Arap tır. Deyince Eşref Bey’de ben Yemendeki kardeşlerime Müslümanlara yardım için hükümetim tarafından görevlendirildim demiştir. Bunun üzerine Abdullah sizi buraya İttihat ve Terakki sevk ediyor. Deyince Eşref Bey’de hayır beni buraya hükümetim görevlendirdi cevabını vermiştir. Ardından Şerif Abdullah nasıl size emreder siz İttihadın rüesalarındansınız ( başkanlarındansınız ) diye tepki verince ardından Eşref Bey İttihat ve Terakki başkanından olup ta suiistimal eden Yakup Cemil’i bu hükümet kurşunlarıyla yola getirmiştir. Biz hükümet emriyle vazifemizi yerine getirmeye mecburuz, kendiliğimizden bir şey yapılmaz. Beni bu vazifeye Harbiye Nezareti tayin etti. Cevabını vermiştir. Şerif Abdullah’ta hayır efendim ben gerek Enver Paşa hazretlerine gerekse Talat Paşa hazretlerine hürmet ederim. Biz hükümete değil İttihat ve Terakkiye İlan-ı harp ettik. Cevabını vermiş oldu. Eşref Bey ile Şerif Abdullah’ın arasında böylesine nazikâne bir muhabbet geçmiştir. A.g.e, s.78-9. Ancak bu sadece muhabbetti çünkü Şerif Abdullah Eşref Bey’i İngilizlere teslim etmiştir. Eşref Bey daha sonra Malta’ya savaş tutsağı olarak gönderildi. Ve orada Türkiye hristiyanlarına zorbalık suçuyla yakalanıp yargılanmak istenen (B) listesinde yerini almıştır. Bilal N. Şimşir, Malta Sürgünleri, İstanbul, 1985, s. 223. 1920’ ye kadar orada kaldı. Kuşçubaşı, HTC, s. 224. Bu arada Eşref Bey hazinenin çoğunu birinci kafileye emanet etmişti. Birinci kafileye Kuşçubaşı Yemenli Şeyh Mehmet Mazgirt’in idaresi altına verilmiş Sakallı Ahmet Mücahit’i de buraya ayırtmış, Rıfat Efendi’yi muhafız olarak Yusuf Efendiyi hazineden sorumlu etmiş ve Zenci Musa’yı da memur tayin etmişti. Kuşçubaşı, A.g.e, s. 42. Ve bu kafile İn-il Suudi’n himayesine verilmişti. Bu kafile Yemen’e vasıl olup hazine oradaki Türk ordusunun komutanı Ali Sait Paşa’ya teslim edilir. Paşa’nın anlattığına göre, Musa oraya varınca hüngür, hüngür ağlamış Çok şükür Allah’ım başardık ve hazineyi teslim ettik. Fakat bu arada Eşref Beyimizi düşman eline düşmesine müsaade ettik demiştir. A.g.e, s. 232. Zenci Musa Kimdir? Arap. Musa ismindeki zenci Eşref Kuşçubaşının emir eriydi. İki metre boyunda, kemikleri iri ve çok güçlüydü. Enver paşa onu her gördüğünde, iltifat edip sevgi gösterirdi. Dedeleri Sudanlıydı. Babası Girit'te yerleşmişti ve Musa orada doğmuştu. Mısır Hıdivinin kuzeni Prens Ömer Tosun'un hizmetine giren Musa Mısır'da iken Trablusgarp Harbi çıkar. 1911-12 yıllarında Eşref Bey İtalyanlara karşı Derne cephesinde çarpışırken onun emir eri olur. Kahraman bir asker olan Musa her girdiği çarpışmada kendini gösterirdi. Arap Musa o kadar kuvvetliydi ki aynı anda iki koltuğunda birer torba arpa taşıyabiliyordu. Selamet ismindeki bir at kolunu ısırıp bırakmayınca, serbest kalan eliyle hayvanın şakağına attığı tek yumruk ile atı öldürmüştü. İtalyan Harbi, Balkan Harpleri ve 1914-18 Dünya Harbi sırasında düşmana karşı yapılan hücumlarda gösterdiği cesaretten ötürü şöhret sahibi olmuştu. 1915'de Süveyş Kanalı'na karşı girişilen saldırı sırasında, herkes onun kahramanlıklarından bahis ederdi. 1916'da Arabistan'da Necid çölünde Al-Hayal’de bulunan İn al Raşide gitmekte olan kafileye katıldığı sırada onu gören şair Mehmet Akif bakıp da hayran kalmamak imkânsızdır" der. Boyuna hayret eden bir halk ozanı şerefine hemen bu sözleri söyler. Eşref Bey'in emir eri, zenci Musa, İsa Peygambere omuzlarını ödünç verir Ve Peygamber bu sayede Göğe tırmanabilir!" A.g.e, s. 231. Savaş bittikten sonra, Yemen'de kalan ordumuzun bakiyesi ile Musa harp tutsağı olarak Mısır'a sevk edilir. Türkiye'ye dönünce askerler arasında, bir birlikten diğerine sevk edilince hep Eşrefin Arabi" veya "Eşrefin Komandosu" olarak tanınırdı. Ali Sait Paşa da onu hep överdi. "O bizim cengâver Musa’dır, Yemen'e bize parayı getiren adam," derdi. Nihayet terhis edilir. Daha önce kendisine ufak bir ev almıştım. Böylece hiç olmazsa barınacak bir yeri vardı. İstanbul'daki Gümrük hamalları onu kâhya olarak seçer, fakat başkaları çalışırken oturup emir vermek hoşuna gitmezdi. Yapılması gereken herhangi bir görev olunca, kendisi şahsen işe katılırdı. İki kişinin kaldıramadığı yükleri kendi kendine kaldırırdı. Bir gün, habersiz gelen bir kalp krizi ölümüne sebep olur. Kendisini tanıyanların hepsini mateme boğar. Askerlerimize altın yüklü develeri teslim eden kahramanın eceli böylece gelmiş oldu. Hamal olarak vefat etti. A.g.e, s. 232. Kuşçubaşının Malta’dan dönüşü Eşref Malta’ya sürüldüğü sırada bile hakkında iddialar dedikodular eksik olmamıştır. Malta tutsaklarının liderliği rolünü oynayan Eşref’in Osmanlı Hilal-i Ahmer Cemiyeti tarafından Osmanlı esirlerine gönderilen bir miktar parayı zimmetine geçirmekle itham edildi. CDA HR. SYS 2210/44. 3 Eylül 1919 Bu haber İsviçre Büyükelçiliği tarafından Osmanlı Hariciye Nezareti tarafından iletilmiştir. Hadisenin 1 yıl önce vuku bulduğunu rapor etmişlerdir. Belgenin görüntüsü Ek 7-8’dedir. 1. Dünya Savaşı’nın bitmesinden sonra Osmanlı Devletinin Sevr mütarekesi imzalamasından hemen sonra hükümet değişmişti. İtilaf devletleri işgal altındaki yeni hükümet İTC üyelerini tutuklamıştı. Savaşın bitmesiyle mütareke imzalanmış ve devletlerin karşılıklı esirleri bırakılması kararlaştırıldı. Kuşçubaşı bundan sebep serbest bırakılmıştır. Ve bir hastane gemisiyle İstanbul’a gelmiştir. İngiliz kayıtlarında Eşref’in 2 Ocak 1920’de hapisten çıkarıldığı belirtilmektedir. Bu kayıtlarda kendisinin bir hata sonucu bırakıldığından ve onun çok tehlikeli ve sabıkalı bir propagandacı olduğundan söz edilir. Fortna, KE, s. 338-39. Eşref’in Yunan İşgalindeki Faaliyetleri Enver Paşa İtilaf Devletleri’nin Çanakkale Boğazı’nı düzenlendiği harekât İstanbul’u tehdit ediyordu. Enver Paşa ricat etmek ve Anadolu içlerinden bir direniş icra etmek üzere hazırlıklar yapmıştı. Bu İttihatçı şebekeler şimdi Yunan işgali karşısında harekete geçmişti. Bu işgal sırasında Çerkez Ethem önemli bir rol oynayacaktı. Eşref’in Salihli deki mülkünde saklı olan silahları kullanan Ethem’in Kuva-yı Seyyaresi 1919-1920 yılları arasında Batı Anadolu’da faaliyet gösteren yegâne etkin milliyetçi kuvveti teşkil etti. Eşref’in Malta’daki esareti ülke dışında kalmış olmasından dolayı kendi başına bir mahalli temel edinememiş biri olarak kendisine önerilen ne ise onu kabul etmek durumundaydı. Ama direniş hareketinin ön saflarında olan Teşkilat-ı Mahsusa’daki eski arkadaşlarıyla temasa geçmesi pek uzun sürmedi. Fortna, A.g.e, s. 344- 45-46-47. Eşref’in Balkan savaşları sırasında dostu olan Rauf Orbay milletvekili olan Mustafa Kemal’in o dönemde Harbiye Nezaretine girip çıkabilen bir sırdaşı niteliğindeydi. Orbay Ankara gönderdiği bir şifreli telgrafla Eşref’in Malta’dan geldiği ve Kuva’yı Milliye’de bir komutanlık görevi üstlenmeye memnuniyetle kabul ettiğini rapor etmiştir. Ve Eşref Kartal, İzmit ve Adapazarı bölgeleri komutanlığına atandı. A.g.e, s. 347. Mustafa Kemal ertesi gün Eşref’e bir telgraf göndererek, kendisinin Bolu, Adapazarı, İzmit ve Kartal bölgelerinin Kuva-yı Milliye komutanlığına atandığını ve Ankara’daki Heyet-i Temsiliye’ye Mustafa Kemal’e rapor vereceğini bildirdi. Ama Eşref’in eşi olan Pervin’e göre Mustafa Kemal’e bu teklifi yapan kocasının kendisidir. Diğer bir rivayete göre ise bunu Hüsamettin Ertürk Eşref’in Adapazarı’na gönderilme kararını alan Enver Paşaydı. Ama her halükarda Eşref Malta’dan geldikten sonra görev verildiği açıktır. A.g.e, s. 348. Adapazarı’ndaki Olaylar Adapazarı’na atanan Eşref Bey için durumlar iyiye gitmeyecekti. Eşref Çerkez kökenli olduğundan Adapazarı’nda pekte hoş karşılanmadı. Adapazarı’ndaki hassas durumu iyileştirmek yerine daha da beter hale getiren Eşref eşrafa para vermesi için baskı yapması durumları daha da berbat hale getirdi. A.g.e, s. 360. Adapazarı’ndaki bu durumun alevlenmesindeki bir diğer sebep ise Eşref’in köle kökenli olduğu iddiasıydı. Çarıklı, Balıkesir ve Alaşehir Kongreleri ve Kuva-yı Milliye Hatıraları, ( 1919-1920 ) s.110. Eşref’in bu haraç kesme tavrını sürdürmesi herkesi endişelendiriyordu. Bunun önüne geçmek için Eşref’e karşı bir komite kuruldu. Fortna, KE, s. 362. Eşref adamları Adapazarı’nın etrafını sarmaya başlarken ilçe kaymakamı devreye girip Eşrefi Adapazarı’ndan ayrılmasına sebep olmuştur. Fortna, A.g.e, s. 363. Eşref’in eylemleri İstanbul’u Ankara’ya bağlamak suretiyle direniş hareketi için hayati önem taşıyan bu bölgeyi emniyet altına tutmak yerine olayları kızıştırmıştır. Çok geçmeden Ankara’ya yerel Çerkez liderliğinin sadece Kuva-yı Milliye’nin varlığını reddedip Anzavur kuvvetlerini yardıma çağırdığına ilişkin haberler gelmişti. Bütün bu gelişmeler neticesinde Ankara’nın Eşref’e olan güveni gittikçe azalmaya başlamıştı. İsmet Paşa’nın da etkisiyle Mustafa Kemal Eşref’e artık kuşkuyla bakıyordu. Eşref 16 adamı ile 12 Mart’ta Düzce’ye gitti. Eşref’in emrindekilerle dolaştığını duyan gayri Müslimler korkuya kapılıp Adapazarı’na kendilerini güvene almak için Adapazarı’na gitmişlerdir. CDA. DH. ŞFR. 660/128, 14 Mayıs 1920. Mustafa Kemal Eşref’e Düzce’den Ankara’ya gelmesini yazdı. Artık Mustafa Kemal Eşref’e daha sert mizaç sergiliyordu. Eşref Ankara’ya gitmek için hazırlık yaparken büyük Maltepe baskını ortaya çıktı. Bu baskının olmasıyla İtilaf devletlerinin fiilen İstanbul’u işgal ettiği gündü. Bunun üzerine Eşref küçük kardeşi Ahmet ve yanında bulunan Hasan Adli isimli şahsa Eşref’in İstanbul’daki aile fertlerini İstanbul’dan çıkarmasını söylemiştir. İstanbul’dan Anadolu’ya yolculuk yapacak olanlar Eşref’in karısı Pervin Eşref’in ilk evliliğinden oğlu Feridun ile onunla aynı yaşta olan Yektal adından bir Çerkez kızı da vardı. Fortna, KE, s. 363-366. Gizlice İstanbul’un doğusundaki Samandıra’ya gittiler. Ahmet ve Hasan tüccar kılığına bürünmüşlerdi. Ama ifşa olunup Yakacık tarafında yakalandılar. CDA DH. EUM. AYŞ. 40/20, 6 Mayıs 1920. Pervin ve yanındakiler bir muhtarın evine götürüldü. Ahmet ve Hasan Adli ise karakolda tutularak İstanbul’daki askeri yetkililere teslim edilecekti. Pervin nihayetinde kaçmayı başarmış oradan da vapura binerek Bursa’ya gitmiştir. Ve bunlar Bursa’da güvendeydiler Ahmet ve Hasan Adli ise 8 ay kadar tutuklu kaldıktan sonra serbest bırakıldı. Bu arada Eşref’in Adapazarı’ndaki fiyaskosu nedeniyle Adapazarı’na Mahmut adlı bir subay atanmıştı. Ankara bu subayı Eşref’in bozduğu şeyleri düzeltmek için göndermişti. Oradaki halka daha yumuşak bir dil kullanmaktaydı. Ama Eşref Adapazarı halkı için tam bir travma idi. Mahmut Eşref’in bu bölgeden gitmesi için Ankara’ya telgraf yollamıştır. Çünkü oradaki halkın Eşref’i görmeye tahammülleri bile yoktu. Fortna, KE, s. 368. Ankara artık Eşref’i adeta bir yük gibi görmeye başlamıştı. Ankara Büyük Millet Meclisi’nin açılışı 23 Nisan 1920’de Mustafa Kemal Meclis ve Hükümet Başkanlığına seçilmişti. Ve bu esnada Mustafa Kemal Eşref’e bu meclisin bir üyesi olmasını istemiş Eşref de bunu reddetmiştir. Aslına bakılacak olunursa Mustafa Kemal bu teklifi Eşref’e güveni olmadığından dolayı sunmuş olarak gözükmektedir. Eşref Bey’in bu teklifi kabul etmemesindeki sebep ise kendisinin bir siyasetçi değil bir asker olduğunu söylemesidir. Fortna, A.g.e, s. 373. Eşref Yunanlılara karşı faaliyetler yürütmeye halen devam etmektedir. Kuva-yı Millîye generallerinden Ali Fuat Paşa’nın ( Cebesoy ) orada çıkan isyanı bastırmak için teşkilatlandığı Geyve’de yeniden bir araya getirilen birkaç savaşçı guruptan bir tanesiydi. Eşref’in emrindeki birliğin Adapazarı’nın güneydoğusundaki Göynüğün doğusu ve Mudurnu’yu işgal etti. Eşref’in Ankara ile Zıt Düşmesi Bütün bunlar cereyan ederken Mustafa Kemal ile Çerkez Ethem’in arası açıldı. Ve Ankara Çerkez Ethem’i hain ilan etti. Bunun sebebi Ethem’in 1921 Ocak’ın başlarından Yunan kuvvetleriyle bir protokol imzalamasıdır. Nedendir bilinmez ama Eşref’ de yer değiştirip Çerkez Ethem’den yana saf tuttu. Eşref’in taraf değiştirmesindeki en büyük etken Ankara tarafından istediği saygınlığı elde edememesi yâda halen Eşref’in Enver’ Paşa’ya tartışmasız sadakatinin olmasından kaynaklı olabilir. Belki de Çerkez Ethem’in karizmasın dan da etkilenerek yön değiştirmiştir. Eşref’in eşi Pervin’in anlatımına göre kocasını Söke’ye gelmesi için ikna etmiş ve artık bu hareketli hayatından vazgeçmek için Anadolu’nun batısına gelmek için böyle bir yol çizmiştir. Ama Eşref’in bu hareketi Anadolu’da verilen istikbal savaşının sonuçlanmadığı bu zamanlarda savaşta taraf değiştirmek anlamına geliyordu. Ayrıca Ethem ile beraber yer alması da onu hain iddialarına karşı savunmasız bırakacaktı. A.g.e, s. 374-383. Ankara’nın Şubat Ayında Yunanlar tarafından işgal edilen İzmir’e geldiği haber edilmiş ayrıca kendine Ethem’in adamları arasından savaşçı bir kuvvet topluyordu. Oldukça sert bir dil kullanan Refet Bele asi Ethem ve arkadaşlarının ve kardeşi Reşid’in yunanlara teslim olduğunu anlatmış ellerine geçen belgelerin Eşref ‘in de 1920 Eylül’ünden beri Ethem’le beraber bir ihanetin içerisine girdiğini iddia etmişti. A.g.e, s. 387-88. Anılan dönemde Türk – Yunan savaşı olan İstiklal Harbi olarak tanımlanan savaşın sonuna gelindiğinde Eşref, Ethem ve Reşid İzmir’in kuzeyinde 1912’e kadar Osmanlı’nın elinde bulunan Midilli Adasını faaliyetlerinin merkezi haline getirdiler. Eşref, Ethem ve Reşid muhtemelen işgal veya darbe yapmak için bir kuvvet yetiştiriyorlardı. Anadolu İhtilal Komitesi denilen bu grup Kemalist hareketini tasfiye etmek için Midilli’de kuvvet yetiştiriyordu. Ve bu grubun İngilizlerle’ de teması olduğu yönünde Mareşal Fevzi Çakmak’ın bu yönde Mustafa Kemal’e 21 Kasım 1922’de bir telgraf çekmiş ve şunlar yazmıştır. Başkumandan Paşa Hazretleri’ne, İstanbul muhalifeyninden üç yüz küsur kişinin firaren Atina’ya vâsıl oldukları ve içlerinde pek çok hoca bulunan bu eşhâsın (şahısların) Yunan mehâfiliyle (çevreleri ile) ve İngilizlerle daimî temasta bulundukları ve pek çok faaliyet gösterdikleri, Murat Bardakçı, Habertürk Gazetesi Kuşçubaşı Eşref Bey Hakkındaki Gizli Yazışmalar: Mustafa Kemal Paşa, Lozan’da bulunan İsmet Paşa’yı Dikkat et sana suikast yapabilirler diyor, 02. 12. 2018-01: 58. Belgenin görüntüsü Ek 10’dadır. Ankara tarafından dikkatle gözlenen ve kimi zaman Midilli’ye havadan bombalama yapılmıştır. Ethem Anadolu anakarasına baskınlar düzenlediyse de pek etkili olmamıştır. A.g.e, s. 394. Ethem ameliyatı için 1923’te Almanya’ya Eşref ise İsviçre’ye gitti. Ancak bu grubun başka niyetler ve faaliyetler düzenlemek için Almanya’ya gittiklerinden şüphe ediliyordu. Çünkü bu tarih Lozan Barış Konferansı’nın açıldığı gündür. Ve Lozan’daki Türk delegelerine bir suikast düzenlemelerinden şüphe duyuluyordu. Efe, EGKE, s. 212. Mustafa Kemal Paşa’nın Uyarıları Mustafa Kemal Paşa Lozan da bulunan Türk Baş delegesi olan İsmet Paşa’ya çekilen 22 Kasım 1922 tarihli bir şifreteli “Lozan’da Türk Hey’et-i Murahhasası Reisi (Başdelegesi) İsmet Paşa Hazretleri’ne, Edhem ve Eşref ile rüfekasının (arkadaşlarının), muhtemelen Reşid ve Tevfik’in İsviçre’ye gittikleri istihbar olunmuştur. Zât-ı devletlerine suikastte bulunmaları ihtimali olduğundan hükümete de müracaatla tevkif ve hudut haricine ihraç ettirilmelerinin teminini talep ederim. Mustafa Kemal Bardakçı, Habertürk Gazetesi. Belgenin görüntüsü Ek 11’dadır. Başka bir şifretel’de ise Mustafa Kemal Paşa 13 Ocak 1923 tarihli İsmet Paşa’ya Ethem ve Eşref’in Almanya ve İsviçre’ye niçin gittiklerini İsmet Paşa’ya bildirmesi hakkındaki telgrafı… Refakatinde Eşref’de olduğu halde berai tedavi ( tedavi için ) İsviçre’ye giden Çerkes Ethem’in Lozan’a giderek heyeti murahhasamıza suikast tertibatıyla alakadar olması bazı istıtlâata nazaran Erkânı Harbiyei Umumiyyece muhtemel görülmektedir. Mustafa Kemal Efe, EGKE, s. 213. Ethem bir komite teşkil edip ve adamlarını Anadolu ya geçirip maksatları sadece Lozan’a giden delegelere yapılması beklenen suikast’ in İsmet Paşa ve beraberindeki kişilere değil Mustafa Kemal Paşa’ya Mareşal Fevzi Çakmak İsmet Paşa ve Refet Bele’ ye de bir suikast edileceğinin bilgisi de dolaşmaktadır. CDA 30-10-0-0, Muamelat Genel Müdürlüğü, 54 / 357 / 3, 19 Mart 1923. Belgenin görüntüsü Ek 5’dedir. Söz edilen olaylarla alakalı elimizdeki bir başka belgede ise buna benzer bir şifre ile kodlanmış telgraf daha bulunmaktadır. Edhem ve Eşrefle rüfakasının ve muhtemelen Reşid ve Tevfik’in İsviçre’ye gittikleri istihbar edilmişdir. İsmet Paşa hazretlerine suikastte bulunmaları ihtimali olduğundan kendilerinin tevkif ve hudud haricine ihraçları ve ( bu yerde şifreli kodlar mevcuttur ) icab eden mümessiller nezdinde teşebbüsadı seriada bulunulması mercudur efendim CDA HR. İM 13/ 54 / 1, 22 Kasım 1922. Belgenin görüntüsü Ek 4’dedir. Görüldüğü üzere Lozan’a giden Türk diplomatlarına başta İsmet Paşa olmak üzere Eşref ve Ethem’in arkadaşları tarafından suikast girişimi ihtimali Ankara tarafından göz ardı edilmemiştir. Bu da Eşref ve Ethem’in Ankara tarafından artık bir hain olarak kesin bir nitelik kazanmasına sebep olacaktır. Anadolu İhtilal Komitesi Anadolu İhtilal Komitesi Cumhuriyet tarihinde ilk yasadışı bir örgüttür. Mustafa Kemal’i devirme arzusu içindelerdi. Bundan dolayı Ankara Ethem ve Eşref’in Anadolu’da ihtilal yapma girişimlerine bastırılması için tedbirler alınmıştır. CDA, 30-10-0-0, Muamelat Genel Müdürlüğü 107 /699 / 4, 7 Mayıs 1923. Belgenin görüntüsü Ek 3’dedir. Bu grubun 29 Ekim 1923 tarihinde kurulan Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşundan önce de faaliyet içerisindeydi. Ve Yunanlılardan da destek almışlardır. Sadece Yunanlılar değil İngilizlerinde desteğini almışlardır. Buna karşın Ankara bu komiteye karşı bir propaganda broşürleri dağıttı Broşürlerde Ethem, Eşref ve Hacı Sami yapının önde gelen ajanları olarak tanımlanmışlardır. Fortna, KE, s. 395. Anadolu anakarasına adam sızdırma maksadıyla adamlarını Midilli’de eğitiyordu. İngiliz kaynaklarına göre Çerkezler, Ermeniler ve Rumlar’ da bu yapının içerisinde rol almışlardır. Ve bu yapı Ankara tarafından tehlike olarak tanımlanmıştır. Ve daha sonra Anadolu İhtilal Komitesi’nde faaliyet yürütmüş şahıslarda ileriki safhalarda Türkiye Cumhuriyeti tarafından hain ilan edileceğinin alametlerinden de saymak mümkündür. 8. Haziran 1923 tarihli Tanin Gazetesi'nde ‘Hainler Cezalarını Gördüler’ başlığı ile verilen haberde, hem Anadolu Osmanlı İhtilâl Komitesi'nin o güne kadar ki faaliyetleri hem de gerek çatışmalarda öldürülen, gerekse yapılan yargılama neticesinde idam edilen çete liderleri ve mensuplarının isimleri kaydedilmişti. Gazetenin haberi şöyleydi. Mukaddema Yunanlılar ile teşrik-i mesai ederek memleketimizde birçok fenalıklarda bulunan ve hezimet üzerine Yunanlılarla birlikte kaçan Ethem ve kardeşleriyle Çerkez Eşref ve hempaları düşmanların âmâl ve mekâsıd-ı lâinânelerini terviç için Yunanistan'da Anadolu İhtilâl Komitesi namıyla bir cemiyet teşkil ederek Yunanlılar' ın himaye ve sahâbetleriyle memleketimize müsellah çeteler göndermeye başladılar. Asaf Özkan, Milli Mücadelenin Sonlarına Doğru İşbirlikçi İki Örgüt Anadolular Cemiyeti Ve Anadolu Osmanlı İhtilal Komitesi, s. 177. Bu yapıda toplam 1400 kişi bulunuyordu. Daha sonra bu sayı 1700’lere kadar ulaştı. Fortna, A.g.e, s. 396. İçlerinde Çerkezlerin hem de Yunanlıların da bulunduğu 32 kişilik bir kuvvetin Söke ve Kuş Adası arasında kıyıya çıkmasıyla ve bu olay Yunan hükümeti tarafından koruduğu anlaşılınca o dönemin Dış İşleri Bakanı olan İsmet Paşa vaziyeti Yunan hükümetinin dikkatine sunabilmesi için İtilaf devletlerine yazdı. O yazıda aynen şunlar geçmekteydi. Dersa’adet Murahhaslığına Anadolu İhtilal Cemiyeti namı altında Çerkes Ethem ve biraderleri ve Çerkes Eşref ve rüfakası tarafından Midilli Adası merkez ittihaz olunarak Anadolu’ya çeteler ihraç edildiği ve imha olunan mezkur çeteler efradının üzerinde zuhur eden evrakı vesaiki resmiyeye nazaran Yunan hükümeti mezkur çeteleri himaye ettiği suret katiyede tahakkuk eylediği ve ahiren 39/8/11 tarihinde de yine Rum ve Çerkeslerden mürekkep otuz iki bir çetenin Söke ile Kuş Adası arasına çıkarıldığı ve imhalarına ibtidar edildiği dahiliye vekaleti celilesinden bildirilmektedir bu gibi harekata nihayet verilmek üzere Atina hükümetinin şiddetli nazarı dikkati celb edilmesi hususunda düvel-i itilafiye komiserleri nezdinde teşebbüsatı münasibede bulunarak neticesinin inbasını rica eylerim efendim Hariciye Vekili İsmet CDA HR. İM 87/ 57 / 1, 23 Ağustos 1923. Belgenin görüntüsü Ek:1’dedir. Her ne kadar bu komite Ankara’nın başını ağrıtsa ’da Türkler İstiklal Harbinde büyük bir zafer elde etmesiyle komite istediği amaca ulaşamamış ve Ankara’nın baskılarına dayanamamış ve böylece yok olmaya mahkûm olmuşlardır. Eşref’in Yüz Ellilikler Listesine Girmesi Bundan sonra Eşref için bir sürgün hayatı beklemektedir. Eşref’ Yüzellilikler listesine girmesine Teşkilat-ı Mahsusa başkanlarından Hüsamettin Ertürk, Eşref bu listeye yanlışlıkla girdiğini Fevzi Çakmak’ın Hüsamettin Ertürk’e bu listeden çıkarmaya çalıştığını ama başaramadığını söyler. Onu Çerkez Ethem’le bir göstermekte yanlıştık. Tam aksine Çerkez Ethem kuvvetlerinin çarpıştığı Refet Paşa’nın birliklerinde onun büyük yararlığı görülmüştür dediği belirtilir Samih Nafiz Tansu, Teşkilat-ı Mahsusa İki Devrin Perde Arkası, İstanbul, 2012, s. 135. Ancak belgelerle sunduğumuz bilgilere dayanarak böyle bir şeyin olması zordur. Çünkü Fevzi Paşa imzalı Genel Kurmay raporlarında Eşref’in bir ihanet içerisinde oluğunu belirtmektedir. Belki de gerçekten Fevzi Paşa Eşref hakkındaki fikir ve düşünceleri değişikliğe uğramıştır. Lozan ve İstiklal Harbi sonrasında vatana ihanet iddiaları hedefinde olan kişilerden 150 tanesi TBMM’ nin 16, 22 ve 23 Nisan 1924 tarihli oturumlarda hainlerin isimleri listelenmiş ve netleşmiştir. Efe, EGKE, s. 266. Ve bu kişiler 1927 yılında vatandaşlıktan çıkarılarak temel hakları ellerinden alınmıştır. Şaduman Halıcı, Yüzellilikler, Eskişehir, 1998, özet kısmı. Bu listeye girenler arasında Eşref’in kardeşi Selim Sami Kuşçubaşı ’da vardır. Murat Bardakçı, Enver, İstanbul, 2015, s. 283. Hacı Sami, Yunan adalarında düzdüğü bir çete ile ve Atatürk'e suikast için gizlice geçtiği Ege topraklarında görülerek öldürüldüğü söylenir. Aydemir, MOEP, s. 623. Ancak bu olayda kesin olmamakla beraber gizemini korumakta ve aydınlatılmaya muhtaçtır. Aile’nin anlattığına göre yakalanacaklarını anlayan Hacı Sami önce küçük kardeşini ve daha sonra silahı kendine doğrultarak kendini öldürmüştür. Fortna, KE, s. 397. Ve bu listeye girenlerin Türkiye ile haberleşmeleri yasaklanmıştır. CDA, Kararlar Daire Başkanlığı ( 1920-1928 ), 26 Ağustos 1925. Belgenin görüntüsü Ek: 2’dedir. Eşref sürgün hayatında Yunanistan’da yaşamaya başladı. Efe, EGKE, s. 266. Ancak Yunanistan’ da 1928 tarihinde Yunanistan’ının başına Venizelos geçmiştir. Venizelos’un başa geçmesiyle Yunanistan politika değişikliğine gitmiş ve Türkiye ile bir uzlaşma yoluna girmiştir. Bu durumdan Eşref ‘de payını almıştır. Çünkü Yunanistan bu uzlaşma nedeniyle Yunanistan’ da sürgün hayatı yaşayan kişilere ülkeyi terk etmek için teşvik yoluna girmiştir. Eşref ’de bundan dolayı Yunanistan’ı 1936’ tarihinde terk etmek zorunda kalmıştır. Fortna, KE, s. 400. Yunanistan’ dan çıkan Eşref Mısır’a gitmiş 1938’ tarihinde Cumhuriyet’in 15. Yıl dönümü hasebiyle bir af kararı çıkmış ancak Eşref bu karara rağmen yurda dönmemiştir. Bunun sebebi Eşref’in bu affı kabul etmediğini ihanet gibi bir zillete bulaşmadığını dolayısıyla affedilecek bir cürüm işlemediğini söyleyerek yeniden muhakeme edilip ona isnad edilen suçlardan temizlenmesini istediğini böylece dosta düşmana kendisinin hain olmadığını göstermek ona yöneltilen suçların tekrar mahkeme kararınca temizlenmesi halinde yurda döneceğini aksi takdir de yurda dönmeyeceğini söylemiş ve bunun için yurda dönmemiştir. Efe, EFKE, s. 267. Ancak Eşref CHP’nin iktidarı kaybedip yerine Demokrat Parti’nin geçtiği 1950 yılında yurda dönmüştür. Eşref bundan sonra hayatını İzmir Söke’deki evinde geçirmiştir. Ve 1964 yılında 91 yaşında vefat etmiştir. Kuşçubaşı, HTC, s. 225. SONUÇ Yakın tarihimizin söz edilesi şahsiyeti olan Kuşçubaşı kadar ifrat ve tefrit arasında bu denli gidip gelen bir karakter az rastlanır. Kuşçubaşı hakkında bu kadar yalan yanlış bilgilerin her tarafta görmemizin sebepleri mevcuttur. Bunların bir sebebi Cemal Kutay diyebiliriz. Çünkü Cemal Kutay Kuşçubaşı hakkında Adeta bir mübalağa sanatını konuşturmuştur. Bizde bu sebepten Cemal Kutay’dan bu araştırmamızda malumat aktarmadık. Bu güne kadar bu konu ile alakalı en ciddi çalışma olarak addedilen Philip Stoddart’ın aktarmış olduğu doğru bilgilerin yanında vermiş olduğu bütün bilgilerin hepsine doğru diyemeyiz. Bu konu ile alakalı Ahmet Efe ve Benjamin C. Fortna’nın çalışmaları bu konuda daha güvenilirdir. Kuşçubaşı hakkındaki bilgilerin çoğu kesin net bir şekilde doğru diyemeyiz. Örneğin Eşref’in Sultan Sencer’in soyundan geldiği bilgisi kafa karıştırıcıdır. Bununla alakalı hiçbir kaynak yokken Hacim Muhittin Çarıklı’nın bize aktarmış olduğu bilgi bunun tam aksini söylemekte Eşref Adapazarı’nda görevli iken soyu kölelere dayandığı için Adapazarı eşrafı Eşref’e isyan etmiştir. Eşref’in soy kütüğü ’nün dahi nereden geldiği muallaktır. Diğer bir husus ise Eşref’in Harbiye’den mezun olmayışıdır. Kimileri ona subay ya da Teşkilat-ı Mahsusa’nın lideri, kurucusu, başkanı gibi unvanlar yakıştırırken bunlar hiçbiri doğru bir bilgi değildir. Bilinenin aksine İTC’ nin ileri gelenlerinden de değildir. Eşref’in Trablusgarp ve Balkan Harplerinde rol oynamıştır. Ancak buralardaki faaliyeti üst rütbeli bir asker olarak gerçekleşmemiştir. Balkanlardaki konumu umumi çetelerin kumandanlığı Trablusgarpdaki konumu ise o bölgedeki bedevilere kumandanlık yapmasıdır. Aslında abartıldığı kadar bu harplerde çok fazla rolü yoktur. Eşref hain mi? Sorusunun cevabını bize en iyi Osmanlı Padişahı II. Abdülhamid Han Hazretleri ve Mustafa Kemal Paşa ve arkadaşları vermektedir. Çünkü Eşref’e hain denilmesinin en büyük müsebbipleri onlardır. Ve kendilerince de haklılardır. II. Abdülhamid’in Surre-i Hümayununa saldırması ve Arabistan bölgesinde Sultana karşı örgütler düzenlemesi gözden kaçmamış buda Yıldız Saray’ı tarafından hain ilan edilmesine sebep olmuştur. Ne olursa olsun bu olay her hangi bir devlette cereyan etse dahi o kişinin hain ilan edilmesi gayet doğaldır. Eşref Karadağ’a geçerken Berane’de yakalanmış ve işkenceye maruz kalırken Mahmut Şevket Paşa araya girerek Sultan’a bir daha devlete hıyanet etmemesi şartı ile serbest bırakılmasını talep etmiştir. Görüldüğü gibi devlete hıyanet söz konusu Ancak Sultan Eşref’i affetmiştir. Sultan Hamid tahtan indirilince Eşref’ gibiler saygın kimseler olmuşlardır. Eşref’in yanlış yaptığı eylemlerin yanında güzel yaptığı işlerde mevcuttur. Daha önce belirttiğimiz gibi Trablusgarp ve Balkan Harpleri, bunun yanında Yemen’deki askeri birliğe yardım amaçlı götürülmesi gereken parayı Yemen’deki birliklerimize göndermeyi başarması Eşref’in isminin bu denli ses getirmesine vesile olacaktır. Ancak şöyle bir soru sormadan kendimizi alı koyamadık. Enver Paşa niçin Yemen’deki askeri birliğimize gitmesi gereken meblağı Daha üst rütbeli bir askere veya görevliye değil’ de Harbiye’den mezun olmamış bir kimseyi görevlendirmiştir? buda sorulması ve aydınlatılması gereken bir konu Yemen’deki askeri birliğe para götürürken Şerif Hüseyin’in kuvvetlerine yakalanıp daha sonra İngilizlere teslim edilip Malta’ya sürgün edilmiştir. Eşref Malta’dayken bile rahat durmamıştır. İngilizler onun için propagandacı ve tehlikeli biri olarak belirtmişlerdir. Eşref Malta’dan gelirken İstiklal Harbine Mustafa Kemal’in yanında mücadele sürdürürken keskin bir manevra yapmış Çerkez Ethem ile birlikte Yunanlıların yanında saf tutmuştur. Bunun birkaç nedeni olabilir. Eşref Malta sürgün hayatından kurtulup Anadolu’ya gelmesi sürgünden önce elde ettiği güven ve saygınlığı Ankara tarafından bu saygınlığı görmemesinden dolayı olabilir. Çünkü Mustafa Kemal Eşref’i Adapazarı’nda görevlendirirken görevini iyi yapamamış ve buda hem İsmet Paşa, hem Refet Paşa tarafından güven kaybı yaşatmış ve şüpheleri üstüne çekmiştir. Paşaların bu tavrı Mustafa Kemali’de etkilemiştir. Diğer bir sebep Çerkez Ethem’in karizmasından etkilenmiş olabilir. Eşref’in Enver Paşa’yı sorgulanamaz derecede bağlılığını hemen hemen herkes bilir. Eşref’ Enver’den değil de Mustafa Kemal’den emir almaya alışık olmadığı için Ankara’nın karşısında yer almış olabilir. Ama her ne olursa olsun Ankara’nın Eşref’ ile alakalı tutumu isabetlidir. Çünkü İstiklal Harbi yaşanırken düşman işgali olan topraklara geçmesi kabul edilebilir bir şey değildir. Eşref’in Lozan’a giden delegelere suikast teşebbüsü ihtimalinin konuşulması bile Eşref’in ne kadar tehlikeli birisi olduğunu gösterir. Anadolu İhtilal Komitesi tehlikesini ve tehdidini Anadolu topraklarına yaşatması Eşref’in artık Ankara tarafından net bir şekilde hain ilan edilmesine sebebiyet verecektir. Ve yüzellilikler listesine girmesine de kapı aralıcaktır. Şunu diyebiliriz ki Eşref hem Osmanlı Devleti için Hem Türkiye Cumhuriyeti kurucu otoriterleri için hain ilan edilmiş ve daha sonra bağışlanmıştır. Ama Türkiye Cumhuriyeti Osmanlı Devleti’ne nazaran Eşref’e karşı daha sert bir tutum sergilemiştir. Eşref 1924’te tekrar sürgün hayatına başlamış 1938’ de af çıksa dahi ülkeye 1950’de gelmiştir. Osmanlı Devleti ve onun devamı olan Türkiye Cumhuriyeti’nin hain ilan ettiği kişi nasıl kahraman olabilir aslında bir soru işareti olmakla beraber hem Osmanlı’nın hem de Türkiye’nin bağışlamasıyla ne kadar hain denilebilir? Ancak Osmanlı ve Türkiye Cumhuriyeti hain olmadığını iddia ederek affetmedi hain olmadığını kanıtlayacak bir argüman Osmanlı ve Türkiye Cumhuriyeti’nde yoktur. Buda bir soru işaretidir. Eşref’in de belirttiği gibi ne siyasetçi ne de filozoftu Aksiyondan beslenen hareketli bir dinamik yapısı olan bir kimse aslında Eşref hem Osmanlı Devletine hem Türkiye Cumhuriyeti’ne karşı tavır almasındaki amacı dahi yoktur. Çünkü Eşref’in karşı aldığı tavırları neden niçin sorusuna verilecek cevabı kimse bulamamıştır. Düşünerek hareket etmesi Eşref’in mizacında olmayan bir huydur. Ve son olarak şunu diyebiliriz ki Eşref bir asker değil bir gerilla savaşçısıdır. Ek SEQ Şekil \* ARABIC 1 İçlerinde Çerkezlerin hem de Yunanlıların da bulunduğu 32 kişilik bir kuvvetin Söke ve Kuş Adası arasında kıyıya çıkmasıyla ve bu olay Yunan hükümeti tarafından koruduğu anlaşılınca o dönemin Dış İşleri Bakanı olan İsmet Paşa vaziyeti Yunan hükümetinin dikkatine sunabilmesi için İtilaf devletlerine yazısı KARARLAR DAİRE BAŞKANLIĞI (1920-1928) 15 - 54 - 10 Ek SEQ Şekil \* ARABIC 2: Kararlar Daire Başkanlığına ait Yüzelliliklerin Türkiye ile haberleşmelerinin yasaklanması ile ilgili belge MUAMELAT GENEL MÜDÜRLÜĞÜ 107 - 699 - 4 Ek SEQ Şekil \* ARABIC 3: Çerkez Ethem'le kardeşleri ve Eşref'in Anadolu'da ihtilal çıkarma girişiminin bastırılması için alınacak tedbirlerin gönderildiğine dair tezkere. Ek SEQ Şekil \* ARABIC 4: Edhem ve Eşref ile arkadaşlarının İsviçre'ye gittiklerinin haber alındığı ve İsmet Paşa’ya suikast edeceklerine dair şifreli istihbarat haberi MUAMELAT GENEL MÜDÜRLÜĞÜ: 54 - 357 - 3 Ek SEQ Şekil \* ARABIC 5: Çerkez Ethem ve arkadaşlarının Kemal, Fevzi, İsmet ve Refet paşalara suikast edilecek bilgisini taşıyan belge Ek SEQ Şekil \* ARABIC 6: Merkum Eşref'in Mekke ve Medine'ye gidip, Karadağ'a döndüğü, burada müfettişin himayesinde bir memurluğa sahip olmak fikrinde olduğunun anlaşıldığı ve Berane Hapishanesi'nden paşanın işarıyla Selanik'e götürüldüğüne dair belge DH.İ.UM.EK. 74-16 Ek: 7 Malta'daki Osmanlı esirlerine gönderilen paranın İzmirli Eşref Bey tarafından suistimal edildiğine dair belge DH.İ.UM.EK. 74-16 Ek SEQ Şekil \* ARABIC 8 Malta'daki Osmanlı esirlerine gönderilen paranın İzmirli Eşref Bey tarafından suistimal edildiğine dair başka bir belge Ek SEQ Şekil \* ARABIC 9 Fahri Paşa 14 Ocak 1917’ de İstanbul’a Eşref ve adamlarının Yemene doğru ilerlediklerini haber eden bir telgraf gönderdiğine ve Mücahidin Kumandanı Rıfat Bey'in emaneti Yedinci Orduya Eşref Bey vasıtasıyla teslim ettiği vesairenin Medine-i Münevvere'den bildirildiğine dair belge  ve Birkaç belgeden bir tanesi Ek SEQ Şekil \* ARABIC 10: Murat Bardakçı, Habertürk Gazetesi Kuşçubaşı Eşref Bey Hakkındaki Gizli Yazışmalar: Mustafa Kemal Paşa, Lozan’da bulunan İsmet Paşa’yı Dikkat et sana suikast yapabilirler diyor, İstanbul, 2018. Başlıklı köşe yazısından aldığımız belgede Fevzi Paşa’nın (Çakmak) Kuşçubaşı Eşref, Çerkez Ethem ve arkadaşları hakkında 21 Kasım 1922’de Mustafa Kemal Paşa’ya gönderdiği yazı  Ek SEQ Şekil \* ARABIC 11 : Murat Bardakçı, Habertürk Gazetesi Kuşçubaşı Eşref Bey Hakkındaki Gizli Yazışmalar: Mustafa Kemal Paşa, Lozan’da bulunan İsmet Paşa’yı Dikkat et sana suikast yapabilirler diyor, İstanbul, 2018. Başlıklı köşe yazısında aldığımız belge Mustafa Kemal Paşa, 22 Kasım 1922’de o sırada barış görüşmeleri için Lozan’da bulunan İsmet Paşa’ya gönderdiği bu şifrede Kuşçubaşı Eşref ve Çerkez Ethem’in kardeşlerinin suikast yapmaları ihtimalinden bahsederek İsviçre makamlarından bu kişilerin sınırdışı edilmelerinin istenmesi talimatını veriyor. KAYNAKÇALAR Ahmet Efe, Efsaneden Gerçeğe Kuşçubaşı Eşref, Bengi Yayınları, İstanbul Efe, 2007. Ahmet Tetik, Teşkilat-ı Mahsusa Umur-ı Şarkiyye Dairesi Cilt 1 (1911-1916), Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, İstanbul, 2014. Alpay Kabacalı, Hatıralar Cemal Paşa, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, İstanbul, 2001. Altay Cengizer, Adil Hafızanın Işığında Osmanlı’nın Son Savaşı, Ötüken Neşriyat A.Ş, İstanbul, 2017. Arslan Tekin, Enver Paşa ve Dönemi, Kariyer Yayıncılık, İstanbul, 2016. Benjamin C. Fortna, Kuşçubaşı Eşref, Timaş Yayınları, İstanbul,2017. Bilal N. Şimşir, Malta Sürgünleri, Bilgi Yayınevi, İstanbul, 1985. Ergün Hiçyılmaz, Belgelerle Teşkilat-ı Mahsusa, Ünsal Yayınları, İstanbul, 1979. Erik Jan Zürcher, Modernleşen Türkiye’nin Tarihi ( Turkey A Modern History ), İletişim Yayıncılık, İstanbul, 2017. Eşref Kuşçubaşı, Hayber’de Türk Cengi, Arba Yayınları, İstanbul, 1997. Hacim Muhittin Çarıklı, Balıkesir ve Alaşehir Kongreleri ve Hacim Muhittin Çarıklı’nın Kuva-yı Milliye Hatıraları, ( 1919-1920 ) Ankara Üniversitesi Basımevi, Ankara, 2014. Halil Erdoğan Cengiz, Enver Paşa’nın Anıları 1881-1908, İletişim Yayınları, İstanbul, 1991. Murat Bardakçı, Enver, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, İstanbul, 2015. Nevzat Artuç, İttihat ve Terakki’nin İttihad-ı İslam Siyaseti Çevresinde İttihatçı Senüsi İlişkileri (1908-1918), Bilge Kültür Sanat Yayın Dağıtım San ve Tic. Ltd. Şti, İstanbul, 2013. Orhan Koloğlu Trablusgarp Savaşı ve Türk Subayları (1911-12), Basın Yayın Genel Md, Ankara,1979. Philip Hendrick Stoddart, Teşkilatı Mahsusa, Yarın Yayınları, İstanbul, 2014. Samih Nafiz Tansu İttihad ve Terakki İçinde Dönenler, Yeni Zamanlar Yayınları, İstanbul, 2003. Samih Nafiz Tansu, Teşkilat-ı Mahsusa İki Devrin Perde Arkası, Nokta Kitap Yayınları, İstanbul, 2012. Şerif Mardin, Bediüzzaman Said Nursi Olayı: Modern Türkiye´de Din ve Toplumsal Değişim Religion and social Change in Modern Turkey Case of Bediüzzaman Said Nursi İletişim Yayıcılık İstanbul, 2015. Şevket Süreyya Aydemir, Makedonya’dan Ortaasya’ya Enver Paşa Cilt. III, 1914-1922, Remzi Kitabevi, İstanbul, 1993. Tarık Zafer Tunaya, Türkiye’de Siyasi Partiler İttihat ve Terakki Bir Çağın Bir Kuşağın Bir partinin Tarihi, Cilt. III, Hürriyet Vakfı Yayınları, İstanbul, Sefaköy, 1989. Tevfik Bıyıklıoğlu, Trakya’da Milli Mücadele, Cilt I-II, Türk Tarih Kurumu, Ankara, 1955. MAKALELER Murat Bardakçı, Habertürk Gazetesi Kuşçubaşı Eşref Bey Hakkındaki Gizli Yazışmalar: Mustafa Kemal Paşa, Lozan’da bulunan İsmet Paşa’yı Dikkat et sana suikast yapabilirler diyor, İstanbul, 2018. Mustafa Birol Ülker, Hürriyet Gazetesi imparatorluk MİT’inin başındaydı ama kaderinde sürülmek yazılıydı, İstanbul, 2004. TEZLER Asaf Özkan, Milli Mücadele’nin Sonlarına Doğru İşbirlikçi İki Örgüt: Anadolular Cemiyeti ve Anadolu Osmanlı İhtilal Komitesi Şaduman Halıcı, Yüzellilikler, Eskişehir, 1998. ARŞİV BELGELERİ Bab-ı Ali Evrak Odası: (BEO.) Cumhurbaşkanlığı Devlet Arşivleri: ( CDA.) Dâhiliye Nezareti Emniyet-i Umumiye Müdüriyeti Asayiş Kalemi: ( DH.E.UM.AYŞ.) Dâhiliye Nezareti İdare-i Umumiye Evrakı: ( DH.İUM.EK.) Dâhiliye Nezareti Mektubî Kalemi: ( DH.MKT.) Dâhiliye Nezareti Şifre Kalemi: ( DH.ŞFR. ) Hariciye Nezareti İstanbul Murahhaslığı: ( HR.I.IM. ) Hariciye Nezareti Siyasi Kısım Evrakı: (HR.SYS.) Kararlar Daire Başkanlığı. Muamelat Genel Müdürlüğü. İNTERNET SİTELERİ www.haberturk.com www.mit.gov.tr 2 1 1