Academia.edu no longer supports Internet Explorer.
To browse Academia.edu and the wider internet faster and more securely, please take a few seconds to upgrade your browser.
2020, Cins
Modern metafizik vehmin çelişik yargılarını muhakeme etme kabiliyetini temsil eden aklı, vehmin egemenliği altına sokar. Dahası vehmi sınama yönündeki her aklî teşebbüsü "sınırı aşma" olarak yorumlar ve aşma çabalarının sadece hayali dünyalar yarattığını iddia eder. Bir başka deyişle vehim, duyusal idrakin hayale sunduğu veriler üzerinde yegâne hüküm verici olarak öne çıkar ve kendisini vehim değil akıl olarak takdim eder. Bunu sınayacak gerçek aklî idrak ise eski dünyanın mitoloji, efsane ve kurmaca üretme makinası olarak etiketlenir.
KAYGI, 2020
Öz Bu makalede kavramların anlam bakımından boşalması ile gerçeklik hissinin yitirilmesi arasında, terimleri Kant düşüncesi çerçevesinde ele alarak bağlantı kurmaya çalışacağız. Filozoflar, hatta yanıltıcı doğası nedeniyle hissetme yetisine hiç güvenmeyenler bile bu yetide göz ardı edemeyecekleri bir şey bulmuşlardır. Hisleri bilginin tek kaynağı olarak gören ampirist filozofları ayrı tutarsak, Kant'ın hissetmeye yönelik tutumunu, bir bilme yetisi olarak hissetmenin itibarını iade etme diye tarif etmek haddini aşan bir ifade olmayacaktır. Kant'a göre hissetme, düşünme yetisi kadar değerli ve kaynak teşkil edici bir bilme yetisidir. Bu makalede, hissetme yetisini vazgeçilmez kılan şeylerin, his ile ilgili tek şüphe götürmez şey olan her hissin tekliği ile genel olarak kabul edildiği gibi irademizden bağımsızlığı olduğunu tespit edeceğiz. Kant'a göre gerçekliğin ne olduğunu ve insan bilgisi bakımından nasıl sadece tezahürlere sınırlandığını açıkladıktan sonra, bir kavramın kapsamı (veya küresi) ile içeriği arasında yaptığı ayrımı ve içeriğin kapsam genişledikçe daralmasını değerlendireceğiz. Son olarak ise, bu ayrımdan hareketle 'sanal gerçeklik' olarak kullanıldığında gerçeklik kavramının boşaldığını, anlamını yitirdiğini öne süreceğiz. Abstract In this essay, we will try to construct a relation between concepts' becoming empty of sense and loss of the sense of reality by taking each term in its Kantian sense. Throughout history, philosophers, even who do not lay much trust on sensibility due to its misleading nature, find something indispensable in it. If we let aside empiricist philosophers who take sensibility to be the sole source of cognition, it will not be extravagant to characterize Kant's approach as the restitution of the dignity of sensibility as a faculty of knowing, which is as equally valuable and original as the faculty of thinking. We will argue that what makes sensibility indispensable is what is indubitable in sensation, that is, its uniqueness and also, as a generally accepted fact, its independence from our will. After explaining what reality is according to Kant and how it is restricted to mere appearances in so far as human cognition is concerned, we will elaborate the distinction he makes between the extension (or sphere) of a concept and its content, and how the content diminishes due to the expansion of the concept's extension. Finally, depending on this distinction, we will argue that the concept of reality is emptied and denuded of sense when it is employed in the expression "virtual reality."
Adnan Oktar (Harun Yahya) Çeşitli eserlerimizde ayrıntılı olarak açıkladığımız "maddenin ardındaki sır" konusu, geniş bir okuyucu kitlesini etkilemiş ve bu kişilerin yaşadıkları hayat boyunca hiç farkında olmadıkları önemli bir gerçeği fark etmelerine vesile olmuştur. Bu, yeni bir felsefe ya da bir ideoloji değil, her insanın ister istemez içinde olduğu, yaşadığı, anlaşılması kolay, bilimin çeşitli alanlarında uzun yıllar önce ispatlanmış bir gerçektir. Bu gerçeği; "Allah'ın yarattığı madde dışarıda vardır, ancak biz maddenin sadece beynimizdeki haliyle muhatap oluruz. Dışarıda var olan aslını ise hiçbir zaman bilemeyiz. Hayatımızı meydana getiren herşey ruhumuz tarafından idrak edilen bir algılar bütünüdür. Dünyamızı ve bütün varlığımızı anlamlı kılan şeyleri, kişileri, mekanları, olayları tıpkı bir rüya gibi, sadece görüntü olarak beynimizde algılayabiliriz, asılları ile muhatap olamayız" şeklinde özetlemek mümkündür. Samimi ve önyargısız bakan, derin düşünen bir insan kendisine bu konu anlatıldığında, bu büyük gerçeği kolay bir şekilde, kısa sürede kavramakta ve hayata geçirmektedir. Ancak, alışkanlıkların, küçüklükten itibaren öğretilen bilgilerin oluşturduğu önyargıların ve çevrenin negatif yönde verdiği telkinlerin etkisinde kalmış olan okuyucular olması da muhtemeldir. Bunu düşünerek, bu kitabı çeşitli soruları olan üç okuyucuyla yapılan bir sohbet tarzında düzenledik. Böylece okuyucuların anlamakta veya kabul etmekte zorlandığı aşamalar, günlük hayatta karşılaştığımız çeşitli olaylardan alınan güncel örneklerle açıklanmış oldu. Okuyucular bu şekilde evde, işte, okulda, televizyon karşısında, kısaca hayatın her aşamasında, öğrendiklerini daha kolay düşünme ve uygulama imkanı bulacaklardır. Her okuyucunun aklına takılan olası soruları da kapsayan bu konuşmada, her insan için yaşamın Allah'ın ruhumuza izlettiği bir algılar bütünü olması, yaşadığımız hayatın bir nevi rüya gibi yaşanması, algılardan oluşan bu hayatın amacı gibi konulardaki sorulara cevaplar verilecek, gerçeği öğrenmek isteyen okuyucular bu konuda aradıkları cevapları bulacaklardır. Gerçeklere samimi ve önyargısız olarak yaklaşan birçok kişinin yanında, gerçeği anladıkları, bildikleri halde kabul etmek istemeyen, bu gerçeği öğrenmenin getireceği sorumluluklardan kaçan kişiler de olacaktır. Bu yanlış görüşe sahip olanlar kitabı okuduklarında, gerçeklerden kaçarak, yalanlar ve hayaller üstüne kurulmuş bir dünyada yaşamayı kabullenmenin, aklı başında bir insan için ne kadar küçük düşürücü bir durum olduğunu daha iyi anlayacaklardır. Unutulmamalıdır ki güzel olan gerçek olandır; bu yüzden gerçeklerden korkmanın ve kaçmanın hiçbir anlamı yoktur. İnsanın yepyeni bir bakış açısıyla, huzurlu ve mutlu bir hayata başlamak için samimi olarak biraz düşünmesi ve vicdanına başvurması yeterlidir. Kendini kandırarak hayallerin peşinden koşan insanlar, gerçeklerden kaçmak yerine, gerçeği anlamak ve öğrenmek için çaba gösterdiklerinde, aldatıcı bir dünyadaki sahte mutlulukların yerine, gerçek ve sonsuz bir mutluluğa kavuşmanın güzelliğini yaşayacaklardır.
İslâm’ın ilk asırlarında bir dindarlık biçimi olarak temâyüz eden tasavvuf hareketinin kısa süre içerisinde gelişme kaydederek bir dünya görüşü olmayı başardığını ve İslâm medeniyetinde ortaya çıkan diğer entelektüel gelenekler karşısında rüşdünü ispat ettiğini görürüz. Bu bağlamda tasavvuf kendi özgün varlık anlayışını ve bilgi teorisini tesis etmiştir. Daha çok Tanrı’nın tek gerçek varlık olduğu ve âlemin Onun karşısında bir varlığının bulunmadığı ilkesine bağlı bir ontoloji olan bu varlık tasavvuru, özgün bir bilgi teorisinin sonucudur. Bu teoride insan, gerçeğin bilgisini duyular ve akla bağlı olarak geliştirilmiş epistemolojilerle elde edemez. Çünkü duyular ve akıl nesnelerin hakîkatlerini bilmek konusunda sınırlı hatta yetkisiz araçlardır. Dolayısıyla tasavvuf hareketine göre insanın duyular ve akıldan hareket ederek nesnelerin hakîkatini bilmesine imkân yoktur. Nesnelere dair gerçek bilgiyi elde etmek sadece vahiy, keşf ve müşâhede olarak bilinen mistik yöntemle mümkündür. Buna ulaşmak ise öncelikle ilâhî bir yardıma ve bu yardımın doğrultusunda geliştirilmiş adına seyr u sülûk denen bir sürece bağlıdır. Bu süreçte insan öncelikle soyutluk, ardından tümellik en son olarak da mutlaklık kazanarak nesnelerin gerçek doğalarını, nereden kaynaklandıklarını, ne için var olduklarını bilebilir. Hakîkatin Perdesini Açmak başlığıyla yayınladığımız elinizdeki bu eserde insanın nesnelere dair gerçek bilgiye ulaşması süreci Şeyh-i Ekber nâmıyla tanınan İbnü’l-Arabî ve Abdülkerîm Cîlî gibi iki büyük tasavvuf üstadının kaleminden anlatılmaktadır. Eser İbnü’l-Arabî’nin Risâletü’l-Envâr/Nûrlar Risâlesi isimli kitabına Abdülkerîm Cîlî tarafından yazılmış kapsamlı bir açıklamadan oluşmaktadır. Özellikle Vahdet-i Vücûd doktrinine bağlı bilgi teorisinin varlık tasavvuruyla ilişkisini göstermesi bakımından oldukça başarılı bir örnek olan eser, ayrıca okura tasavvuf geleneğinin dünya görüşünün de bir özetini sunmaktadır.
Uluslararası Türk Dünyası Sosyal Bilimler Sempozyumu, 2022
In the studies carried out in the field of folklore so far, it has been stated that myths are the narratives that form the basis of the belief system, and in this context, it meets the need of belief and nourishes the religious aspect of human beings. In line with this acceptance, it would not be wrong to say that myths are the first sacred texts of humanity. These sacred texts not only meet the need for belief and worship of human beings, but also meet the need to know, understand and know themselves and the world they live in. With the changing world conditions, myths lost their function, and the persuasive function of mythical narratives was transferred to legends, which were created later and are a literary genre. Legends, like mythical narratives, are texts that give answers to questions about one's self and the environment in which they live, make the world they live in meaningful for humans, and convey the knowledge of existence to us. However, in the modern world, scientific research has undertaken the function of understanding, defining oneself and the universe, and answering the questions about the existential process of the universe. In this context, it is necessary to mention the existence of a functional unity between myth and scientific research. In this paper, we will focus on the logical relationship between legend and science, and their similarities and differences in the points they serve humanity.
Psikeart, 2019
Oedipus kendince hep hakikatin peşindeydi, gözünün önündekileri göremeyen ama her yanda hakikatin peşine düşen bir hakikat budalasına dönüşmüştü. Kendi anne-babasının öz olup olmadıkları kuşkusuyla cesaretini toplayıp, zaten bildiği gerçekle yüzleşebilmek için kahine giden Oedipus, aslında en usta olduğu konunun kendini aldatmak olduğunu henüz keşfetmemişti. En nihayetinde o an geldiğinde, hakikat karşısına sevgili annesi ve karısı, Kraliçe Iakoste’nin ölü bedeni olarak dikildiğinde yapabileceği tek şeyi tereddütsüz yaptı; kendi gözlerini oydu. Kendi hakikatlerimize ne kadar dayanabiliriz? “Kendini bil” öğüdü Delfi Tapınağı’ndan, Yunus Emre’nin dizelerine dek birçok öğretinin ana öğüdü iken bunun önünde engeller olduğu da açıktır. Tarihin hiçbir döneminde insanın kendi doğasına bu dönemde olduğu kadar yabancılaşmadığını öne sürebiliriz. Günümüzde yalnızca dervişlerin ya da kralların değil, her sınıftan insanın kendi hakikatine duyduğu gereksinim ile kentteki terapi odalarının niceliği arasında bir doğru orantı olduğunu söyleyebiliriz. Hakikat arayışının metaforu haline gelmiş bu odalar hakikate ne kadar dayanaklıdır?
Eğitim Bilim Toplum, 2016
The relationship of society and individual with “information” and “reality” as notions are determined by those who are hegemon in daily life of Turkey. This particular information are changed by some media groups and governmental instruments, who are collaborating with hegemonic authorities, by the way of whatever they would like to manage their perceptions, to be converted of perspective of what they would have to do an idea, to the way what they want to create a future. However, the “new created product” transmits to the society using the way all of the communication channels, so there is no one who has got the created one. Information centres is one of the most significant organisations of society, enlightenment and form of that are able to change to the correct meaning. Ability of information centres to do functions is one of the most considerable issues for countries, which are to be democratic. There are so many difficulties to understand the significance of information centre...
Anadolu Öğretmen Dergisi
Fizik insanlık tarihinin en eski bilim dalıdır. Astrofizikten çekirdek fiziğine kadar pek çok araştırma alanına sahip olan fizik bilimi, teknolojinin ve endüstrinin ilerlemesinde önemli etkilere sahiptir. Fizik, birçok kişi tarafından anlaşılması zor bir bilim dalı olarak tanımlanır. Bu nedenle bu makalede, fiziğin farklı alanlarındaki bazı bilgilerin günlük yaşamda karşılaşılan olay ve durumlar arasında benzerlikler bulunarak açıklanması ve böylece fizik biliminin daha ilgi çekici ve anlaşılır hale getirilmesi amaçlanmaktadır.
POLITICAL COMMUNICATION IN THEORY AND PRACTICE: PTCS2Q18 NON-WESTERN APPROACHES, 2018
Archeologie in Nederland, 2023
Machine Graphics and Vision
Anales De La Universidad Nacional De Los Estados Unidos De Colombia, 2009
Journal of Religion and Health, 2017
Traditional Approach of Conflict Resolution in Pre-colonial Yoruba Markets: The case of Ebute-ero Market in Lagos, 2020
Clinical Immunology, 2010
Romanian Journal of Pediatrics
Media Riset Akuntansi, Auditing & Informasi, 2012