Location via proxy:   [ UP ]  
[Report a bug]   [Manage cookies]                
1 ORTAÇAĞ’DA MALATYA Ağustos 2020 MALATYA ORTAÇAĞ’DA MALATYA ORTAÇAĞ’DA MALATYA BİLSAM Yayınları: 70 E-Kitap:13 Yayın Koordinatörü: Murat AŞAN Kapak Tasarım ve Mizanpaj: Neslihan DOĞAN ISBN: 978-605-60825-2-8 Yayıncı Sertifika No:14983 BİLSAM Yayınları 2020 Bu e-kitabın yayın hakları saklıdır. Yayıncıdan izin alınmadan kısmen veya Tamamen çoğaltılamaz ve yayınlanamaz. Malatya, Ağustos 2020 BİLSAM Yayınları Bilgi Yolu Eğitim Kültür ve Sosyal Araştırmalar Merkezi Büyük Hüseyinbey Mah. Ş. Abdulvahap Akkoç Sok. No:6 İstanbulluoğlu Konağı Yanı (Tekke Camii Arkası) Malatya Tlf: 0 422 323 69 80 Fax: 0 422 323 36 33 www.bilsam.org bilgi@bilsam.org www.bilsamyayinlari.com ORTAÇAĞ’DA MALATYA ORTAÇAĞ’DA MALATYA -Makaleler(Genişletilmiş ve Gözden Geçirilmiş II. Baskı) Editörler: Doç. Dr. Yahya BAŞKAN Doç. Dr. Murat ZENGİN Prof. Dr. Orhan YAZICI Dr. Öğretim Üyesi Osman KARACAN MALATYA ORTAÇAĞ’DA MALATYA SUNUŞ Anadolu, Eski ve Ortaçağlar boyunca Fırat Nehri’nin batısından Adalar Denizi’ne (Ege Denizi) kadar uzanan coğrafi bölgeye verilen addır. Bu coğrafî taksimat tarih boyunca idarî yapılanmanın temel unsurunu teşkil etmiştir. Anadolu’nun en uç doğu noktasında yer alan Malatya şehri, doğu ile batı arasında bir sınır şehri olma özelliğinden kaynaklanan stratejik konumu nedeniyle tarih boyunca pek çok uygarlık ve devletin dikkatini celb etmiştir. Şehirdeki ilk yerleşim alanlarından olan Aslantepe’de elde edilen bulgular ışığında kentin tarihinin beş bin yıl geriye gittiği görülmektedir. Kuşarra, Meliddu, Hitit, Kargamış, Asur, Urartu, Pers ve Pontus gibi medeniyet ve krallıklar tarafından el değiştiren şehir, M.Ö. 30 yılında Roma hâkimiyetine girdi. Garnizon kent özelliğine dönüşen şehirdeki Roma hâkimiyeti 7. Yüzyıla kadar devam etti. İslâm ordularının Anadolu’ya yönelik fetih hareketleri sonucu 638’de Müslüman hâkimiyetine giren Malatya şehri, yaklaşık dört asır devam eden Doğu Roma-İslâm Devletleri rekabetinde stratejik bir saha haline geldi. Türklerin Anadolu’ya yönelik yaptıkları akınlar neticesinde şehir 1058’de kuşatıldıysa da ele geçirilemedi. 1102’de Danişmendli Gümüştegin Ahmed Gazi tarafından fethedilen şehir, dokuz asırdan fazla bir süredir Türk hâkimiyetindedir ve klasik Türk-İslam kentlerinin önemli bir örneğidir. Malatya şehri Türk hâkimiyetine girdikten sonra özellikle mimari ve kültürel yönden büyük gelişme katetti. Türk-İslâm kent konseptinin belirleyici unsuru olan “Ulu Cami ve müştemilatı” mimari anlayışı şehirde de uygulandı. Dânişmendliler şehirde bir cami inşa etseler de bu eser günümüze ulaşmamıştır. Malatya şehri, 1178’de Türkiye Selçuklu hâkimiyetine girdi. I. İzzedin Keykâvus (1211-1220) döneminde yapıldığını tahmin ettiğimiz Ulu Cami ve müştemilatı, şehrin Türk-İslâm kimliğinin oluşmasında önemli bir kilometre taşıdır. Zira bu dönemlerde Mecdüddin İshak, Sühreverdî-yi Maktûl, Muvaffakeddin Abdüllâtif, Muhyiddin İbnü’l-Arabi, Sadreddin Konevi ve erRâzi gibi farklı alanlardaki pek çok bilim adamı şehirde ikametle çalışmalarda bulunmuşlardır. Ortaçağlarda genel olarak IV ORTAÇAĞ’DA MALATYA Dânişmendli, Selçuklu ve Memlûklu hâkimiyetinde kalan şehir, bu üç gelenekten de etkilenmiştir. Şehirdeki kültürel gelenek Dânişmendli-Selçuklu tesiriyle gelişirken idari, iktisadi ve mimari gelenek Türkiye Selçukluları tesiriyle şekillenmiştir. Askeri gelenek üzerinde ise yadsınmayacak bir Memlûklü tesiri vardır. Ortaçağlarda tarımsal üretim başta olmak üzere dokuma ürünleri bakımından da oldukça gelişmiş bir merkez olan Malatya şehri önemli ticaret yollarının kavşak noktalarından biri idi. Ortaçağ’da Malatya başlığıyla kaleme alınan bu eser, Malatya şehrinin Doğu Roma, İslâm, Selçuklu, Memlûklü ve Osmanlı hâkimiyetleri dönemini tüm yönleriyle ele almaya çalışmıştır. Hemen hemen tamamı Ortaçağlar mütehassısı olan bilim adamlarının kaleme aldıkları makalelerden oluşan bu eseri, bir proje ile başından beri destekleyen BİLSAM’a ve değerli yönetici ve çalışanlarına teşekkür ederiz. Editörler Kurulu V ORTAÇAĞ’DA MALATYA İÇİNDEKİLER SUNUŞ...................................................................................... IV İÇİNDEKİLER ......................................................................... VI Ali AHMETBEYOĞLU İslam Öncesi Dönemde Malatya’ya Yapılan Türk Akınları ....... 1 Mert KOZAN Roma İmparatorluğu Döneminde Malatya ............................... 15 Mahmut KELPETİN İyâz b. Ganm ve Malatyaʼnın Fethi .......................................... 37 Cüneyt GÜNEŞ Notitia Episcopatuum (Kilise Kayıtlarına) Göre Melitene Metropolitliği ve Bu Metropolitliğe Bağlı Piskoposluklar Hakkında (VII.-XI. Yüzyıllar) .................................................. 47 Dilara ALTAŞ Ortaçağ Süryani Kroniklerinde Malatya ................................... 64 Talat KOÇAK Geç Antik Çağ’da Doğu Roma İmparatorluğu’nun Son Büyük Meydan Okuması: İmparator Theophilus’un Zibatra (Doğanşehir) Yağması .............................................................. 78 Hüseyin POLAT Ebu’l-Ferec İbnu’l-İbrî’nin Anadolu Türk Tarihi ve Süryaniler Açısından Değeri....................................................................... 89 Emel AKBAŞ Ortaçağ Tarihi Filmlerinde Malatya: Battal Gazi Örneği ....... 118 Tülay METİN Selçuklular Zamanında Malatya ............................................. 133 Selim KAYA Malatya’da Tarihi Bir Kale: Masâra (Minşar) Kalesi ............. 197 VI ORTAÇAĞ’DA MALATYA YAHYA BAŞKAN Ankara Savaşı Öncesi Timur-Bayezid Mücadelesinde Malatya’nın Yıldırım Bayezid Tarafından Ele Geçirilmesi .... 222 Murat ZENGİN Memlûk Türk Devleti Döneminde Malatya Niyâbeti (13611516) ....................................................................................... 235 Ersin GÜLSOY Osmanlı Arşiv Kaynaklarında Malatya’nın Orta Çağına Dair Kayıtlar.................................................................................... 279 VII ORTAÇAĞ’DA MALATYA İSLAM ÖNCESİ DÖNEMDE MALATYA’YA YAPILAN TÜRK AKINLARI Dr. Öğr. Üyesi Ali AHMETBEYOĞLU Türk Milleti tarihin ilk dönemlerinden beri doğuda Çin içlerinden batıda Orta Avrupa’ya, kuzeyde Sibirya’dan güneyde Yemen ve Habeşistan’a kadar uzanan geniş coğrafyaya yayılmış, günümüze kadar gelen bir tarih meydana getirmiştir. Dünyanın kadim kavimlerinden olan ve Yafes’ten türediği düşünülen, beyaz ırka mensup ve Europid denilen grubun Turanȋd tipindeki breakisefal savaşçı Türk soyunun anavatanı; Altay Dağlarının kuzeyi ile Sayan Dağları’nın güney-batısı arasındaki bölge, Baykal Gölü’nün güney-batısına düşen Yenisey-Orkun sahası yani Kutsal Ötüken toprakları olmuştur. Tarihi süreçte anavatan Türkistan’dan çeşitli Türk boyları; kuraklık, nüfusun kalabalıklaşması, otlakların yetersizliği, mevsimlerin değişikliğe uğramaları sonucunda hayat tarzlarının etkilenmeleri ve daha çok hayvancılığa dayalı ekonomik yapılarının bozulmaları, otlak darlığı, yaşadıkları yerlerin istilaya uğraması, Orta Asya’da birleştirici ve müreffeh siyasi yapıların dağılması, iç ve dış mücadeleler, baskı ve tahrikler sonucu ortaya çıkan kaos ve hareketli hayat tarzına uygun olarak yeni yerler keşfetme  İstanbul Üniversitesi, Edebiyat Fak. Tarih Bölümü. 1 ORTAÇAĞ’DA MALATYA psikolojisi gibi sebeplerle değişik zamanlarda, değişik sahalara göç etmişlerdir. Türk göçlerinin ana karakteri, yeni bir yurt tutma gayesini güden büyük çaplı fütuhattır. Bu sebeple göçler her Boy’un kendi Bey’i etrafında ve Türk hükümdar ailelerinin sevk ve idaresinde planlı, kurallı, disiplinli şekilde gerçekleştirilmiştir. Kuralları ve uyulmak zorunda olunan töresiyle, adeta ilan edilmemiş hareketli devlet olarak adlandırabileceğimiz teşkilat ciddiyeti ve anlayışıyla vuku bulmuştur. Bunun yanında, bazı boylardan kalabalık grupların, ailelerin yahut sağlam yapılı gençlerin yabancı devletlerde hizmet almaları ve zaman içerisinde büyük başarılar elde ederek siyasi, askeri gücün ele geçirilmesiyle sonuçlanan ve sızma adı verilen yurt tutmalar da görülmüştür. Mısır ve Hindistan’da olduğu gibi devlet dahi kurulmuştur. - I. yüzyıl sonları ile II. yüzyıl ortalarında Hunlar Orhun bölgesinden Güney Kazakistan bozkırlarına ve Türkistan’a; - 350 yıllarında Ak-Hunlar Afganistan ve Kuzey Hindistan’a; - 375’i takip eden yıllarda yine Hunlar Orta Avrupa’ya; - 461-465 arasında Ogurlar, Güneybatı Sibirya’dan Güney Rusya’ya; - V. yüzyılın ikinci yarısında Sabarlar, Aral’ın kuzeyinden Kafkaslar’a; - VI. yüzyılın ortasında Avarlar, Orta Asya’dan Orta Avrupa’ya; - 669’u takip eden yıllarda Bulgarlar, Karadeniz’in kuzeyinden Balkanlara ve İtil Nehri kıyılarına; - 830’dan sonra Macarlarla birlikte bazı Türk Boyları Kafkasların kuzeyinden Orta Avrupa’ya; - 840 ’ı takip eden yıllarda Uygurlar, Orhun bölgesinden İç Asya’ya; - IX.-XI. yüzyıllar arasında Peçenek, Kuman (Kıpçak) ve Oğuzların bir kolu olan Uzlar, Doğu Avrupa’ya ve Balkanlara; - X. yüzyılda Oğuzlar, Orhun bölgesinden Seyhun kıyılarına; - XI. yüzyılda aynı Oğuz kitlesi Maveraünnehir üzerinden İran’a ve Anadolu’ya göç etmişlerdir. 2 ORTAÇAĞ’DA MALATYA Batıya göç eden Türk toplulukları iki ana yolu takip etmişlerdir. İlki “Kuzey Göç Yolu” olup, Hazar Denizi’nin kuzeyindeki “Kavimler Kapısı” adı verilen geçitten başlar ve Hazar, Kıpçak bozkırları denilen geniş düzlükler üzerinden Tuna Nehri mansıbına kadar inerdi. Bu nehrin açtığı vadi boyunca ilerleyerek, “Demir Kapı Geçit”ini aşarak muazzam Macar Ovası’na kadar uzanırdı. İkincisi ise “Güney Göç Yolu” olup, Horasan ve Hazar Denizi’nin güneyinden, bugünkü İran üzerinden geçerek Azerbaycan, Irak, Suriye, Mısır ve Türkiye’ye ulaşırdı ve buradan Balkanlar’a geçilirdi. Böylece iki yol 1 Balkanlar’da birleşirdi. Türklerin göç ve yurt tutma süreçleri Milattan sonra genelde bu ana eksende cereyan etmiştir. Bazı coğrafyalar geniş Türk kitleleri tarafından fethedilmeden de tanınmış ve küçük gruplar halinde bazı boyların uğrak ve yaşam alanı olmuştur. Bunun en dikkat çeken örneğini Anadolu teşkil etmiştir. Selçuklulardan çok önce fetih, ticaret, göç, keşif gayesiyle çeşitli Türk grupları Asya’nın Akdeniz’e doğru uzantısı olan Anadolu coğrafyasına gelmişlerdir. Ayrıca Pers ve Araplar yanında Romalıların sınırlarını korumak için teşkil ettikleri lejyonlar içerisinde vazife yapma gayesiyle bazı Türkler de Anadolu’ya gelerek bu coğrafyada iz bırakmışlardır. Nitekim yer adları, Eski Anadolu Türkçesindeki bazı kelimeler ve günümüze ulaşan arkeolojik buluntular ilk Türklerin varlığına işaret 2 etmiştir. Anadolu’da varlığı bilinen ilk Türk boyu İskitler/Sakalardır. İskitler, Tuna Nehri’nden Çin’in batısına kadar geniş bir sahada faaliyet göstermişlerdir. Tabii bir otlak yeri olan bu coğrafya Pamir, Tanrı Dağları, Altay Dağları ve Batı 3 Türkistan üzerinden Batıya ve Aşağı Tuna Bölgesine uzanırdı. 1 A. Ahmetbeyoğlu, Sorularla Eski Türk Tarihi, İstanbul 2015, s. 23-26. 2 A. Kaya. “Başlangıcından 1071’e Kadar Türklerin Anadolu’ya Akınları Hakkında Bir Değerlendirme”, EKEV Akademi Dergisi, Sayı 59, 2014, s. 213; H. N. Orkun, Peçenekler, İstanbul 1933, s. 69. 3 E. Memiş, İskitlerin Tarihi, Konya 2005, s. 24; R. Öztürk, Grek ve Latin Kaynaklarına Göre İskit, Sarmat ve Avrupa Hunlarında Askeri Kültür (M.Ö. V. yy- M.S. VI. yy), Gazi Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Basılmamış Yüksek Lisans Tezi, 2007, s.3. 3 ORTAÇAĞ’DA MALATYA İskitlerin/Sakaların ilk yurtları Türkistan’da idi. Burası Türklerin neşet ettiği, yayıldığı alanların en mühimidir. Nitekim İskitler/Sakalar hakkında yapılan araştırmalardan onların ilk yurtlarının Altaylar, Tanrı dağları ve Yenisey Irmağı’nın yukarı kesimi olduğu anlaşılıyor. İskitler/Sakalar buradan batıya göçerek Doğu Avrupa’da yayılmışlardır. İskitler çok eski devirlerde Doğu Türkistan’da Tarım Havzası’nın güneyindeki merkezlerde özellikle Hoten ve Tomşuk’ta yaşamışlardır. Eski Fars kaynaklarında da İskitlerin/Sakaların yayıldığı sahalar Fergana, Tanrı Dağları’nın orta kısımları ve Kaşgar dolayları gösterilmiştir. Doğu Türkistan’dan yayılmaya başlayan İskitler/Sakalar sonraki yıllarda bugünkü Afganistan’a çekilmiş, hükümdarları Asoka’nın idaresinde bir yandan Kuzeybatı Hindistan bir yandan da Doğu Türkistan’ın güney bölgelerine inmişlerdir. 10. yüzyılda Karahanlılar tarafından iktidarlarına son verilen Hotenli “Aslan” lakaplı beyler Sakalardan neşet etmişlerdir. Ayrıca Sha-ch’e 4 (Yarkend) adının da Sakalardan yadigâr olduğu kabul edilmiştir. Bizans Kaynaklarında İskitler tarih sahnesinde ilk kez bir göç neticesinde M.Ö. VIII. yüzyılda Kimmerlerin topraklarına yerleşmeleriyle zikredilmektedirler. Heredotos İskitlerin Asya’da yaşadıklarını ve Massagetlerin tazyikiyle Karadeniz’in kuzeyine geldiklerini bildirmektedir. İskitler bu esnada Hazar Denizi’nin batısı ve Ön Asya’da yayılmışlar ve Asur sınırlarına gelmişlerdir. İskitler bu sahalara ilk geldiklerinde Kimmerleri Urartu ve 5 Anadolu topraklarına doğru itmişlerdir. Sakalar; M.Ö. VII. yüzyılda Tanrı Dağları, Doğu Türkistan, Fergana Vadisi, Maveraünnehir, Aral-Hazar sahası, Derbend Geçidi üzerinden Ön Asya, Suriye, Filistin, Anadolu, 4 K. Yıldırım, “Doğu Türkistan’da Erken Saka Kültür Çevresi”, s. 4; K. Yıldırım, “Doğu Türkistan ve İlk Sâkinleri”, Türk Dünyası İncelemeleri Dergisi, XII/1, 2012, s. 195-214; C.I. Beckwith, İpek Yolu İmparatorlukları, Çev. K. Yıldırım, Ankara 2011, s.336. 5 T. Tarhan, "Eski Çağda Kimmerler Problemi", VIII. Türk Tarih Kongresi, I, Ankara 1979, s.365;Y. Demirağ, Ön Asya Dünyasında Kimmerler ve İskitler, Gazi Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yayınlanmamış Doktora Tezi, 2003, s. 34-36. 4 ORTAÇAĞ’DA MALATYA Karadeniz’in kuzeyi, Tuna’nın doğusuna uzanan topraklarda 6 yayılmışlardı. İskitler/Sakalar batıya gelmeden önce Orta Asya’da meydana gelen kuraklık neticesinde, Türkistan ve Rus bozkırlarında kayda değer bir nüfus baskısı meydana gelmiştir. Otlakların kuraklıktan etkilenmesi, doğu bozkırlarında yaşayan Hiung-nu (Hun) boylarının Çin’in kuzey batı sınırına kaymalarına yol açmıştır. Çin kaynaklarından anlaşıldığı üzere Hunlar, Çin’deki Chou hanedanıyla savaşmışlardır. Savaş sonucunda Hunlar Çin sınırının batısına kadar çekilmiş ve orada bulunan komşularını yerlerinden oynatmışlardır. Komşuları da batıda bulunan kabilelere hücum etmiş ve çok geçmeden hareketli bozkırlarda bir göç harekâtı başlamıştır. Bu göç neticesinde İskitler M.Ö 8. asırda Kimmerlerin ülkesine gelmişlerdir. Herodot, Sakaların Asya’da yaşadıkları ve Massagetler tarafından mağlup edilince Kimmerlerin ülkesine geldiklerini bildirmektedir. Greklerle İskitlerin tanışması ise Karadeniz ticaret 7 kolonileri vasıtasıyla gerçekleşmiştir. M.Ö. 750-700 yılları arasında Türkistan ve Batı Sibirya'dan gelen Sakalar, Turgay bölgesi ve Yayık Irmağı havzasından geçerek Karadeniz’in kuzeyindeki bozkırlara inmeye ve burada bulunan Kimmerleri yerlerinden çıkarmaya başladılar. Öyle anlaşılıyor ki, bu Sakaların asıl büyük kitlesi Altaylar çevresi ile Tanrı Dağları yöresinde, bugünkü Fergana ve Kaşgar’da oturmakta idiler. Gelenler bu büyük kavimden ayrılmış bir parça oluyor. Göçen Sakalar Karadeniz’in kuzeyindeki bozkırlarda kalan bütün kavimlere hâkimiyetlerini ve adlarını kabul ettirdiler. Sakalar Doğu Avrupa’ya göçtükten sonra hâkimiyet merkezlerinden birisini “Kuban-Terek Bozkırı”, diğerini ise daha 6 İ. Tellioğlu, “Kimmer ve İskit Göçlerinin Doğu Anadolu Bölgesindeki Etkileri”, A.Ü. Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü Dergisi, sayı 27, 2005, s.239. 7 T.T. Rice; The Scythians, London 1958, s. 43; T. Tarhan, Eskiçağ’da Kimmer Problemi, İ.Ü. Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü, Basılmamış Doktora Tezi, 1972, s. 76-77. 5 ORTAÇAĞ’DA MALATYA sonraki adı ile “Kıpçak Bozkırı'“ olmak üzere başlıca iki bozkırda 8 kurmuşlardı. Sakalar Doğu Avrupa da iki merkez etrafında yani KubanTerek ile Kıpçak Bozkırlarında toplanmışlardı. Kıpçak Bozkırı’nda yaşayan Kimmerlerin bir kısmı Saka akını üzerine Macar ovasına doğru çekildi. Bunların geri kalanı da Strabon'un rivayetine göre Thrakia (Trakya) yolu, Heredotos’un anlatışına göre Kolkhides yolu ile Anadolu’ya kaçtı. Bu Kimmerler M.Ö. 720 sıralarında Phrygia da, sonra M.Ö. 714 yılında Urartu Devleti’ne yıkıcı bir darbe indirerek 650 sıralarında Kapadokya ve Kilikya’da ve nihayet 630 sıralarında Pontus’da görüldüler. 9 Kimmerlerin yerlerine Sakalar yerleşti. Kuzey Kafkaslardaki Sakalara gelince, Heredotos’un anlattığına göre Sakaların bir kolu 720-700 yılları arasında Kimmerleri takibe başlamışlardı. Ancak bunlar yukarıdakilerden ayrı bir yol tuttular. Kimmerlerin Asurlularla uğraştığı sıralarda bazı İskit grupları, Sırderya ve İtil nehirlerini geçerek esas Kimmer kitlesinin bulunduğu Güney Rusya’yı ele geçirmişlerdir. Başka bir grup ise Kuzey Kafkaslara inip Demirkapı geçidini geçerek Urmiye gölü sahiline kadar ileri harekâta devam etmiştir. Böylece güneye inerek M.Ö. 7. yüzyılın ilk çeyreğinde güçlü bir şekilde Asur Krallığı ile temasa 10 geçtiler. Asur Kralı Asarhaddon M.Ö. 678 sıralarında Urmiye Gölü civarına kadar gelen bu İskitler (Sakalar) ile savaşa girişti ise de bir sonuç elde edemedi. Yapılan müteaddit savaşlar sonucunda Asur Kralı Asarhaddon oldukça kıymetli hediyeler göndererek ve kızını İskit Hükümdarı Bartatua ile evlendirerek barış sağlayabilmiştir. Sağlanan barışa istinaden İskitler, Asarhaddon’un isteğiyle Mannalar ve Kimmerler üzerine 8 K. Kretschmer, "Scythae", Paulys Real Encyclopâdie der Classischen Altertumswissenschaft, Stuttgart, II A 1, 1921, s. 923; T.T. Rice; The Scythians, London 1958, s. 42-44. 9 J. Lewy, “Kimerier und Skythen in Vorderasien”, Reallexion der Vorgeschichte, 1926, VI, 347 vd.; T. Tarhan, "Bozkır Medeniyetlerinin Kısa Kronolojisi", Tarih Dergisi, 24, 1970, s. 22. 10 Herodotos, Herodot Tarihi, IV: 11, Çev, M. Ökmen, İstanbul 1973, IV:12, s.233; E. Memiş, İskitlerin Tarihi, Konya 2005, s. 42. 6 ORTAÇAĞ’DA MALATYA yürümüşlerdir. Nitekim Saka kolunun uzak görüşlü hükümdarı Bartatua Asur Devleti’ne dostlukla yanaştı. Asur ülkesinin batıdaki Kappadokia ve Kilikia sınırlarında tecavüzlerde bulunan Kimmerleri mağlup etti. Yine Asur Devleti ile dostluk kuran Sakalardan bir grup 638 sıralarında Pontus'da bulunan son Kimmerleri ezmek için sefere çıktı. Günümüzdeki Azerbaycan’a tekabül eden sahadaki Urartu Krallığı’nın parçalanması üzerine İskitler, kralları Bartatua ve oğlu Madyes idaresinde bizzat Urartu’yu işgal etmek, Sakız’ı başkent yaparak Kızılırmağa kadar olan bölgeyi kontrol altına almak sureti ile kuzey Persia’ya yerleşmişlerdir. M.Ö. 611 yılında İskitler Filistin’e ulaşıncaya kadar Yuda ve Suriye’yi tazyik etmişlerdir. M.Ö. 630-625 yılı hadiseleriyle alakalı olarak Diodorus Sicilus, İskitlerin Karadeniz’in güneyine ilerleyerek güçlerini Nil’e kadar yaydıklarını, Trakya ve Mısır arasındaki pek çok soyu idarelerine aldıktan sonra Doğuda Okyanusa, diğer taraftan Hazar Denizi ve Maeotis Gölü’ne kadar hâkimiyetlerini genişlettiklerini 11 söylemiştir. Heredotos da Mısır Kralı I. Psammetikos (663609)’un yüklü bir vergi ödeyerek ülkesini daha fazla İskit 12 hücumlarından koruduğunu belirtmiştir. Mısır Seferi’nden sonra İskitler dönemin en zengin devletlerinden biri olan Med Ülkesine yöneldi. M.Ö. 612’de İskit-Med ortak ordusu Asur 13 Başkenti Nineveh’i ele geçirerek Asur Devleti’ni perişan etti. On yıl kadar sonra 628 sıralarında Bartatua’nın oğlu (Heredotos'a göre Madyes), Medler'in istilâsına uğrayan Asur'un çağrısı üzerine onların yardımına koştu. Saka ordusu da Medya’yı istilâ etti ve onları hâkimiyeti altına aldı. Ancak Medyalılar başkaldırmakta gecikmediler. Med Hükümdarı Kyaksares (M.Ö.633–585) isyan ederek Saka Hükümdarı ile yanındakileri öldürdü. Medler’in baskıları sonucunda, Batı Asya’nın büyük bir 11 E. Memiş, İskitlerin Tarihi, s. 43-48; E.D. Phillips, “The Scythian Domination in Western Asia: Its Record in History, Scripture and Archaeology”, World Archaeology, Sayı 4, 1972, s. 129-138. 12 Herodotos, I:105, s. 60. 13 Herodotos, I:105, s.60-61 ;Diodorus Sicilius, Diadorus of Scily, İng.çev. C.H. Oldfather, Cambridge 1996, s. 34; E.V. Cernenko, The Scyhians 700-300 BC., Osprey 1983, s. 4-6. 7 ORTAÇAĞ’DA MALATYA bölümüne 28 yıl hükmeden İskitler (Sakalar) Urartu ülkesine çekildiler. Bazıları burada kalsa da büyük çoğunluğu Kafkaslar 14 üzerinden Karadeniz’in kuzeyine doğru gitmişlerdi. VI. yüzyılın ortalarında Yakın-Doğu'da Akamenitler’den II. Kirus (M.Ö. 560-529), Medleri ve Babillileri yenerek onlara hâkimiyetini tanıtmış ve İran ile komşu ülkelerde büyük bir devlet kurmuştu. Pers adı verilen bu devlet fetihlerini gittikçe arttırıyor ve sınırlarını genişletiyordu. Herodotos’a göre II. Kirus son seferini Massagetler yani bugünkü Hive'nin doğusunda uzanan topraklarda yaşayan Sakalar üzerine yapmıştı (M.Ö. 529 sırasında) M.Ö. 514-512 sıralarında Pers Devleti’nin büyük hükümdarlarından Darius (M.Ö. 521-486)’un seferi neticesinde 15 İskitler yıkılış sürecine girmişlerdir. İskitlerden sonra Anadolu coğrafyasıyla irtibatı bilinen en önemli Türk boyu Avrupa Hunları olmuştur. IV. Yüzyılda Doğu Avrupa önlerinde görünmeleriyle dikkatleri çeken, ani hareketleri yüksek dağlardan esen kasırgaya benzetilen, isimleri Türkçede “kavim, halk” manasına gelen Hunların menşei klasik ve modern devir tarihçilerini uzun süre meşgul etmiştir. Ortaya atılan çeşitli iddialara rağmen, yapılan araştırmalar neticesinde ortaya çıkarılan tarihî, arkeolojik, etnografik, coğrafî belgelerle, Attila'nın oğulları başta olmak üzere bazı Hun isimlerinin Türkçe olması gibi hususlarla Avrupa Hunlarının Hiung-nu denilen Asya Hunlarının devamı ve ahfadı oldukları anlaşılmıştır. Avrupa Hunlarının batıya göçleri, Asya Hunlarının OrtaAsya'da hâkimiyetlerini kaybetmelerinden sonra vuku bulmuştur. Batıya doğru göç eden Hunlar hakkında yaklaşık 170 yılından Alania'nın fethine kadar (355-365 yılları), gerek batı gerekse doğu kaynaklarında hiçbir bilgiye rastlanamamıştır. Orta Asya’da hâkimiyetlerini tamamen kaybeden ve etrafa dağılan Hun 14 Herodotos, I:106, s.61; B. Landsberger, "Ön Asya Kadim Tarihinin Esas Meseleleri", II. Türk Tarih Kongresi Zabıtları, İstanbul 1987, s. 78-80; E. H. Minns, Scythians and Greeks, s. 189-191; R. Öztürk, Grek ve Latin Kaynaklarına Göre İskit, Sarmat ve Avrupa Hunlarında Askeri Kültür (M.Ö. V. yy- M.S. VI. yy), Gazi Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Basılmamış Yüksek Lisans Tezi, 2007, s.7. 15 Herodotos, II:201-202, s. 96; Z.V. Togan, “Sakalar (VI)”, Belgelerle Türk Tarihi Dergisi, 26, 1987, s. 32-33; A. Ahmetbeyoğlu, “Kültürel Açıdan Doğu Avrupa’da İskit/Saka-Hun Aynılığı Meselesi”, Tarih Dergisi, Sayı 61, 2015/1, s. 65-68. 8 ORTAÇAĞ’DA MALATYA kitlelerinin bir kısmı Kazakistan bozkırlarında uzun süre kalıp nüfus ve askerî bakımdan güçlendikten sonra batıya doğru yöneldiler. Ardından 360’lı yıllarda Başbuğ Balamir idaresinde İtil Nehri’ni geçerek İtil, Don ve Kafkasya arasındaki sahada yaşayan Alanları mağlup edip hakimiyet altına aldılar ve 370’li yıllarda ilk defa Avrupa önlerinde görüldüler. Hunların önünden kaçan bazı Alan kuvvetleri Balkanlar'da Gotlara daha sonra da Vandallara katıldılar. Harekâtlarına devam eden Hunlar, Don Nehri’ni geçerek Ostragotları (Doğu Gotları) yenip idareleri altına aldılar (374–375). Bazı Hun birlikleri ise Pannonia ve Karpatlar Bölgesi'nde Suep-Quatlar ile Gepitlere baskın düzenlediler. Ostragotların yenilmesi üzerine bugünkü Romanya taraflarına kaçan Atanarik idaresindeki Vizogotlar (Batı Gotları) ile Hunlar karşı karşıya geldi. Atanarik Dinyester’in dik kıyılarına çekilerek Hunlara karşı savunma hattı oluşturdu. Hem nehirle hem de nehrin önündeki otuz bin askerle ordusunu koruma altına aldı. Fakat ani Hun baskını neticesinde ağır bir mağlubiyete uğrayan Vizigotlar dağıldı ve büyük bir kısmı güneye kaçtı. Atanarik ise kendine bağlı kitlelerle Olt ve Tuna ırmakları arasına, oradan da Karpatları geçerek Macar Ovası’na sığındı (376). Bu hezimetten sonra Gotların çoğu Doğu Roma'ya sığındı. Yaklaşık 375–400 yılları arasında Hunlar, Doğu Roma İmparatorluğu'nun Avrupa'daki toprakları üzerinde direkt bir harekette bulunmadılar. Fakat bu arada İmparatorluktaki olayları da yakından takip ettiler. Nitekim tarihçi Hieronymos'un da dediği gibi ilk saldırıyı Doğu ve Batı Roma imparatorluklarının birbirleri ile savaşa tutuştuklarını haber aldıklarında gerçekleştirdiler. Doğu Roma İmparatoru I. Theodosius (379– 395) birliklerini doğu bölgelerinden çekti. Hatta Tuna'nın güney kıyılarında oturan ve sınırlarını korumakla vazifeli Vizigotları da yanına aldı. Ordusuyla imparator karşıtı Eugenius'a karşı Alpler'e çekildi (394). Böylece, doğu ve Tuna'daki sınırlar korumasız kaldı. Hunlar, 395 yılında kendilerini Romalılara hatırlatmak için 16 bu uygun fırsatı değerlendirdiler. 16 A. Ahmetbeyoğlu, Avrupa Hunları, İstanbul 2013, s. 51-66. 9 ORTAÇAĞ’DA MALATYA Hunlar, meşhur stratejilerine uygun olarak İmparatorluğa iki farklı yönden saldırdılar. Ağırlık merkezi Tuna olan Batı kanadı tarafından organize edilen bir kısım Hunlar, önce donmuş olan Tuna'dan geçerek Moesia düzlüklerini zapt ettiler. Buradan Alpler'e kadar akınlar yapmayı denediler. Balkanlar, İllyria ve Trakya'ya kadar ilerleyerek tahrip ettiler. Hunların bu hareketi, Romalılar’dan çok, 20 yıl önceki dehşeti içlerinde taşıyan 17 Gotlar'da büyük bir korku uyandırdı. Merkezi, Don nehri civarında bulunan doğu kanadı tarafından tertip edilen ve Basık ile Kursık adlı iki bey tarafından idare edilen bir kısım Hunlar ise Kafkasya üzerinden Küçük Asya (Anadolu) ve Suriye'ye saldırdılar. Bu Anadolu akını sırasında Hunlar, bugünkü Erzurum, Karasu ile Fırat'ı geçerek Malatya ve Çukurova bölgesine kadar ilerlemişler, Urfa ile Antalya'yı kuşatıp, Suriye'ye gelerek Kudüs taraflarına varmışlardır. Orta Anadolu'ya Kayseri-Ankara civarına kadar gittikten sonra, Azerbaycan-Bakü yolu ile merkezlerine geri dönmüşlerdir. Gerçekleştirilen bu akınlar planlı olmuş ve yerleşilerek vatan haline getirilecek en müsait toprakları bulma gayesi taşımıştır. Bu durum, Doğu Roma İmparatorluğu kadar Sasanileri de 18 telaşlandırmış ve korkuya sevk etmiştir. M.S. 375-400 yılları arasında Avrupa'da faal bir harekette bulunmayan Hunlardan küçük bir grup, Tuna'nın güneyindeki toprakları ele geçirdiler ve Pannonia bölgesinde görüldüler. Bu zaman içerisinde Doğu Roma hudutlarındaki Hunların sayısı fazla değildi. Bunlar da Doğu Macaristan ve Transilvanya'da bulunmaktaydılar. Hunların esas kütlesi Güney Rusya'da Don 19 nehri civarındaki merkezlerinde bulunuyordu. Doğu ve Batı da yapılan seferler merkezin kontrolü altında kanatlar tarafından idare edilmekteydi. Anadolu seferinden bahsettiğimiz Hunların, dönüşte 396 yılında Sasaniler ile mücadeleler yaptığı 17 B. Szász, A Húnok Története, Attila Nagykıraly, Budapest 1943, s. 23; A. Ferrill, The Fall of the Roman Empire, Londra 1986, s. 90-91. 18 A. Ahmetbeyoğlu, Avrupa Hunları, s. 67; G. A. Willamson, ProcopiusThe Secret History, Middlesex 1966, s. 50. 19 W. M. McGovern, The Early Empires of Central Asia, Chapel Hill-North Carolina 1939, s. 375; E. Gibbon, Roman Empire, I, 1764, s. 268 vd. 10 ORTAÇAĞ’DA MALATYA görülmektedir. Sasaniler'in merkezine yakın bir yerde görülmeleri ahaliye bir korku yaşattı ve Sasani kralı IV. Behram 20 Hunlarla şiddetli bir mücadeleye girişti. Romalı tarihçi Priskos bu olaylar hakkında şu bilgileri vermektedir: Priskos, Batı Romalı elçi Romulus ile konuşurken, onun anlattıklarına istinaden şunları nakletmektedir. “...İskit ülkesinden İranlılar'ın ülkesine nasıl gidilir diye sorulması üzerine Romulus, İranlılar'ın ülkesinin İskit ülkesinden çok uzak ve İskitler'in bu yolda acemi olmadığını, bir zamanlar memleketlerinde kuraklık olduğundan ve Romalılar o zaman devam eden harplerinden dolayı onlarla savaşamadıklarından, İskitler'in İranlar'ın ülkesine girdiklerini söyledi. İskit kral soyundan Basık ve Kursık idaresindeki İskitler, İran'a kadar giderek buralarda büyük bir kalabalığa hâkim olmuşlar. Roma'ya gelmişler ve ittifak etmişlerdir. Onlarla birlikte gidenler anlatıyorlar ki, çölden geçtikten sonra bir gölü de geçerek -Romulus Maeotis (Azak Denizi)'i düşünüyor- on beş gün dağlık bölgelerden gidip İran'a bu suretle gelebilmişlerdi. Etrafı yağma ettikleri bir sırada İran ordusu gelerek gökyüzünü oklarla kaplamış olduklarından, başlarının üzerinde bulunan tehlikeden korkarak pek az ganimet ile geri çekildiler. Bu felaket önünden geri çekilirken, dağlar aşmak mecburiyetinde kalmışlar ve ganimetin pek çoğunu da İranlılar geri almışlar. Düşmanların hücumundan kurtulmak için başka yola saparak bir deniz kenarındaki kayalıklardan ateş çıktığı yerden ilerlemişler, 21 günlerce yolculuk yaptıktan sonra ülkelerine dönmüşlerdi...” Bu sefer sırasında Hunların genel olarak aşağı Don'un doğusunda ve Maeotis'de oturdukları anlaşılmaktadır. Hunlar hareketlerinde Maeotis'in doğu kıyısı boyunca uzanan Kafkasya'nın batı yolunu seçmişler ve İranlılara ulaşmak için en az 15 güne ihtiyaç duymuşlardır. Burada kayalıklardan çıkan ateşin Bakü yarım adasındaki petrol yatakları olduğu tahmin edilmektedir. Buna göre geri dönüş Hazar Denizi’nin batı kıyısı 20 I. Bóna, Das Hunnenreich, Stuttgart 1991, s. 19. 21 Priskos’un eseri için bkz. A. Ahmetbeyoğlu, Attila’nın Sarayında Bir Romalı, İstanbul 2014, s. 27. 11 ORTAÇAĞ’DA MALATYA 22 boyunca Derbent geçidi veya Hazar kapısı vasıtasıyla olmuştur. Ayrıca Edessa(Urfa)'nın kuşatılması dolayısıyla da Edessa kroniğinde Hunların atlarının üzerinde fırtına gibi uçan Ye’cücMe’cüc kavmi olduğu kabul edilerek şu bilgiler verilmiştir: “ Şehir Hunlar tarafından kuşatıldı. Halk dağlara çıktı. Manastır ve rahiplerin olduğu şehrin üst kısmı kaldı. Hunlar halkı kovaladı. Kimi kaçtı, kimini de Hunlar esir aldılar. Bazı rahibeleri kovaladılar. Bazılarına da tecavüz ettiler. Şehirde başka bir şey 23 bırakmadılar” Yalnız Hunların bu seferi hakkında ortaya çıkan bilgiler oldukça karışıktır. Hepsinin 395 yılındaki harekete mi ait olduğu, yoksa 359-61 veya 400 yıllarında başka bir sefer düzenlediler de bazıları ona mı dairdir, bilinmemektedir. Güney yolu ile gelenler yanında kuzey göç yoluyla batıya göç eden Türk grupları da değişik vesilelerle Balkanlar’dan Anadolu’ya geçmişlerdir. 530 yılında Bizans tarafından mağlup edilen bazı Ogur grupları Anadolu’ya geçirilerek Trabzon çevresiyle Çoruh ve Yukarı Fırat bölgelerine yerleştirilmişlerdir. İmparatorlar II. Justinyen ve Heraklius, Sasaniler ile yapılan savaşlarda yeralmaları için Avarlardan bir grubu Balkanlardan Anadolu’ya geçirerek İran sınırına yerleştirmişlerdir. İmparator V. Konstantinos da 755 senesinde İslam ordularıyla harp etmeleri gayesiyle bazı Türk Bulgarları Anadolu’ya göndermiş ve bunlar Tohma ve Ceyhun havzalarına yerleştirilmiştir. Bu bağlamda Oğuz boylarından daha evvel Peçenek, Uz, Kuman-Kıpçak Türkleri Bizans ordusu içerisinde Anadolu’da İran, Arap ve 24 Ermenilere karşı savaşmışlardır. İslam orduları, Torosların en mühim geçidi olan ve Anadolu’nun her tarafından gelerek Kilikya’ya inen stratejik yolların geçtiği Silisya Kapısı’na inen yol ve kavşaklara hakim olabilmek için Tarsus, Adana, Ceyhun, Maraş ve Malatya 22 F. Altheim, Geschichte Der Hunnen, I, Berlin 1959, s. 12-13; IV, 1962, s. 186. 23 F. Altheim, Geschichte Der Hunnen, II, Berlin 1960, s.1; P.Váczy, Hunlar Avrupa’da, bkz. Attila ve Hunları, Ankara 1982, s.53-54. 24 A. Kaya. “Başlangıcından 1071’e Kadar Türklerin Anadolu’ya Akınları Hakkında Bir Değerlendirme”, s. 214-215; A. N. Kurat, “Avarlar”, yayına Hazırlayan S. Acar, Tarih İncelemeleri Dergisi, Cilt XXVI, Sayı 1, 2011, s. 89. 12 ORTAÇAĞ’DA MALATYA şehirlerini Suriye’deki Kınnasrin askeri bölgesine bağlı askeri bir üs haline getirerek buradan Bizans topraklarına seferler yapmaya başlamışlardır. Bu kuvvetler içerisinde Türkler de bulunmaktaydı ki, bu sayede Anadolu coğrafyasını daha etraflıca tanıma imkanı 25 elde etmişlerdir. Hazar Devleti yıkılmadan önce Bizans İmparatorluğu güney ve doğudan gelen İslam kuvvetlerine karşı bir cephe oluşturmak gayesiyle Anadolu’nun muhtelif yerlerine, özellikle Doğu ve Güney-Doğu Anadolu bölgesine Hristiyanlığı kabul etmiş Türkleri yerleştirmiştir. Bunlar arasında Hazarlar, henüz Slavlaşmış Hristiyan Bulgar Türkleri, Avarlar, Uzlar, Peçenekler vb. diğer bazı Türk grupları bulunmaktaydı. İslam tehlikesine karşı Bizans’ı korumak üzere getirtilip iskân edilen Hristiyan Türkler beraberlerinde ailelerini de getirmişlerdi. Bu nedenle Anadolu’da bu Türkler tarafından şehirler vücuda getirilmiştir ki, Bizans kaynakları bunları Turkopol diye zikretmişlerdir. Türk şehirleri özellikler güneyde Toros Dağları silsilesini takip ederek Konya, Karaman, Adana, Maraş, Kayseri, Malatya, Elazığ, Diyarbakır, Hakkari, Van, Kars ve Ağrı gibi günümüz vilayetleri içerisinde kurulmuştur. Türklerin Anadolu’daki bu 26 yerleşmelerinin başlangıcı VI. asra kadar gitmektedir. Hazar Devleti son bulduktan sonra Hrisyanlaşan Hazar Türkleri Anadolu’nun muhtelif yerlerine özellikle Kars, Ağrı, Erzurum, Sivas, Kayseri, Konya, Kahramanmaraş, Malatya, Diyarbakır, Elazığ, Hakkari, Van bölgelerine gelip yerleşmişlerdir. Oğuz boylarının Anadolu’ya gelmesinden ve Selçukluların coğrafyaya hâkim olmalarından sonra bu Türklerin durum ve akıbetlerine dair kaynaklarda malumat elde edilememiştir. 516 yılında Kubad liderliğindeki Sabirler Hazar Denizi civarına inerek Ermeni şehirlerini yağma etmişlerdir. Ermeni Kralı Vardan bunlara karşı Gürcistan Prensi Mijej’i göndermiş ise de, Kubad Mijej’in kuvvetlerini Dicle kıyısında Sasun eyaletinde 25 A. Kaya, aynı eser, s.215. 26 M. Eröz, Hristiyanlaşan Türkler, Ankara 1983, s. 17; Ş. Kuzgun, Hazar ve Karay Türkleri, Ankara 1993, s. 170-172. 13 ORTAÇAĞ’DA MALATYA durdurmuş ve kendisini Ermenistan hâkimi ilan etmiştir. Bu süreçte Sabirler Kapadokya, Galatya’yı geçip etrafı yağma ederek 27 Euchaita ve Konya sınırlarına kadar ilerlemişlerdir. Netice olarak Anadolu, Selçukluların fethinden ve Oğuzlar başta çeşitli Türk boylarınca yurt tutulmadan önce Türkler için meçhul bir coğrafya değildi. Değişik neden ve vesilelerle bazı Türk gruplarının çok daha evvelden geldiği, akınlarda bulunduğu, çeşitli yörelerine yerleştiği bir saha olmuştur. 27 Ş. Baştav, “Sabir Türkleri”, Belleten, Sayı 17-18, 1941, s. 60-61. 14 ORTAÇAĞ’DA MALATYA ROMA İMPARATORLUĞU DÖNEMİNDE MALATYA Dr. Öğr. Üyesi Mert KOZAN Özet Roma İmparatorluğu, M.Ö. 753 yılında Palatina tepesinde başlarda küçük bir köy olarak kuruldu. Daha sonra İtalya’yı ele geçirmeye başlayan Romalılar M.S. 117 yılına gelindiğinde toplamda 5.000.000 km2’lik alana hükmeden bir imparatorluğa dönüşmüştü. Bu büyük genişleme dalgası Britanya’dan Fırat Nehri havzasına kadar olan toprakları da kapsamaktaydı. Fakat İmparatorluk burada kendisi kadar kadim bir güçle karşılaştı. Gücün sahibi olan Persler, İran coğrafyasına ve hinterlandına yüzyıllardır hükmediyordu. Coğrafi olarak kilit bir noktada bulunan Malatya, imparatorluk açısından yadsınamaz bir öneme sahipti. İslâm’ın doğuşu ile birlikte mevcut İran tehlikesi yerini başka bir korkuya bırakmıştır. İmparatorluk açısından Malatya bu kez İslâm tehlikesine karşı önemli bir rol oynamıştır. Ancak, İmparatorluğun güç kaybetmeye başlaması ile birlikte sürekli el değiştirmiştir. Roma İmparatorluğu tarafından her fırsatta şehrin tekrar ele geçirilme çabası, şehre verilen değerin en önemli kanıtıdır. Bu bağlamda çalışma, Roma İmparatorluğu’nun  Ankara Üniversitesi mkozan@ankara.edu.tr Dil ve Tarih Coğrafya Fak. Tarih Bölümü, 15 ORTAÇAĞ’DA MALATYA Malatya’yı ele geçirişinden kaybetmesine kadar olan süreci değerlendirmelerle açıklamayı amaçlamaktadır. Giriş Akdeniz Havzası ve Anadolu ile ilgili bilgi veren İlkçağ ve Ortaçağ kaynakları Malatya hakkında ittifakla geniş sulak arazilere sahip olduğu ve jeopolitik açıdan son derece önemli olduğuna vurgu yapmaktadır. Şehrin ismi konusunda çeşitli tartışmalar olmasına rağmen İlkçağ coğrafyacılarından Anadolu’nun ve bilinen dünyanın geneli ile ilgili önemli çalışmalara imza atmış olan Strabon (M.Ö. 58- - M.S. 21) Malatya'nın coğrafi yerini ilk defa belirleyerek, şehirle ilgili dikkat çekici bilgiler verirken adını da “Melitene” olarak kaydetmiştir. Strabon Melitene’den şu şekilde söz etmektedir: “Melitiene, Kommagene’ye benzer, çünkü her tarafında meyve ağaçları vardır ve bugün Kappodokia’da böyle olan tek ülkedir. Böylece hem zeytin üretir hem de Hellen şarabıyla rekabet eden, Monarite şarabı elde eder. Melitine, Sophene’nin karşısında kurulmuştur ve Euphrates Irmağı bununla 1 Kommagene arasında akar ve sınırı oluşturur.” Strabon şehrin zenginliği ve üretim araçları konusunda bu kayıtları düşmüştür. Şehrin zenginliği ve bereketi konusundaki bu bilgiler bize açık bir şekilde göstermektedir ki bölge o dönemden itibaren önemli bir konumda bulunmaktaydı. Arkeolojik verilere bakıldığında Malatya’nın tarihi M.Ö. 8000’li yıllara kadar dayanmaktadır. M.Ö. 3300 ile 3000 yılları arasında inşa edildiği düşünülen kerpiç saray bugünkü Eski Malatya’nın Arslantepe bölgesinde keşfedilmiştir. Sarayın varlığı açık bir şekilde şehirde bürokrasinin geliştiğinin, siyasi ve iktisadi kurumlarının var olduğunun açık bir kanıtı niteliğindedir. Saray dışında bölgede çok sayıda metal levha, mühür baskı ve bir tapınak tespit edilmiştir. MÖ. 2300’lü yıllarda Anadolu'da mevcut 17 krallıktan birisine ait olduğu bilinen Malatya, Anadolu ile Mezopotamya arasında Akadlı Sargon zamanından beri işleyen Hititler Devri' nde de kullanılacak olan Hattuşaş1 Strabo, The Geography of Strabo, Book XI, 2, 1928, s.351. 16 ORTAÇAĞ’DA MALATYA Kiiltepe-Tegarama (Gürün)-Taranta (Darende)-Melit (Malatya)Samusat (Samsat)- Urşu (Urfa) güzergâhında yer alan önemli bir 2 şehir olarak daha da gelişmiştir. Roma Devrinde Malatya M.Ö 550’lerde Persler Anadolu’ya yayılmaya başlamış ve bu tarihte Malatya kenti Kapadokya Satraplığı’nın idari sınırlarına dâhil edilmiştir. Yaklaşık 250 yıl bu idari sınırlar içerisinde kalan Malatya kenti, M.Ö 330’larda Anadolu’daki Pers hâkimiyetine son veren Makedonya kralı Büyük İskender’in kontörlüne girmiş ve onun ölümünden sonra generalleri arasında çıkan savaşlar nedeniyle birçok kez el değiştirmiştir. M.Ö 280– 212 yılları arasında Kapadokya yönetiminde kalan yörede Helenistik kültürel etki oldukça yüzeysel kalmış, Pers kültürü 3 bölgede daha çok iz bırakmıştır. Kapadokya yönetiminden sonra M.Ö 66’ya kadar Slevkos ve Pontus krallıklarına bağlı kalan Malatya, bu tarihten sonra Roma yönetiminde önemli bir askeri sınır merkezi olarak varlığını sürdürmüştür. İmparator Titus (M.S 79-81) devri Roma varlığının bölgede ciddi anlamda hissedildiği ilk dönemi ifade etmektedir. M.S. 65 yılında Yahudi isyanını bastırmak üzere babası Vespasianus (M.S. 69-79) quaestor olarak atanarak M.S. 69’da İudaia bölgesine gönderilmişti. Titus bir yıl sonra M.S. 70 yılının Eylül ayında Hierousalem’i uzun bir kuşatmadan sonra almaya muvaffak oldu. Bu isyanı bastırmasında kendisine katılan lejyonları belli başlı sınır bölgelerine gönderdi. İşte bu lejyonlardan birisi de 12. Lejyon idi. Josephus’un verdiği bilgilere göre 12. Lejyon başlarındaki generali Cestius ile birlikte Armenia ve Kappadokia bölgesinin 2 Göknur Akçadağ, Malatya Şehir Adı ve Şehrin Tarihi Süreçleri, Akra Kültür Sanat Ve Edebiyat Dergisi, 2016 (S.9), s.185-206 3 Anthony A Barrett, .. "Annals 14.26 and the Armenian Settlement of AD 60." The Classical Quarterly 29.2 (1979): 465-469.; Theodor Nissen, "Zu den ältesten Fassungen der Legende vom Judenknaben." Zeitschrift für Französische Sprache und Literatur H. 7/8 (1939): 393-403.; Göknur Akçadağ, Malatya Şehir Adı s.185-206.; Murat Zengin, İlhanlılar-Eratnalılar-Memluklar Dönemi Malatya (1295-1401), Malatya Kitaplığı Yayınları, Malatya, s.20. 17 ORTAÇAĞ’DA MALATYA 4 kesiştiği noktada yer alan Meletine kentine gönderilmişlerdir. Melitene, işte bu tarihten sonra Roma için son derece önemli bir sınır kenti olmuştur. Malatya’nın gelişimi bu tarihten sonra 5 6 hızlanmıştır. Özellikle 12. Lejyon gibi önemli bir birliğin bölgeye yerleştirilmesi son derece önemli bir gelişmedir. Çünkü Malatya bulunduğu yer itibariyle Fırat Nehri’ni kontrol etmede ve Roma’nın kadim düşmanı İran’a karşı yapılacak saldırılarda ana üs olarak kullanılmıştır. Ayrıca Malatya’nın konumu Güney Anadolu’nun korunmasında ve saldırılarda gelecek ilk dalgalarda adeta bir dalga kıran görevi görecektir. Bunun dışında şehir, pek çok farklı göreve ev sahipliği yapmıştır. Bakü yakınlarında yer alan Büyükdoş bölgesinde bu lejyona ait M.S. 75 tarihli bir kayıt, taş üzerine işlenmiş şekilde bulunmuştur. Bugün halen okunabilen kaidede şu ifadeler yer almaktadır: “IMP DOMITIANO CAESARE AVG GERMANIC, LVCIVS IVLIVS MAXIMVS, LEG XII FVL”. Buradan açık bir şekilde anlaşılmaktadır ki lejyonun görevi yalnızca sınır boyunda görev yapmak değil aynı zamanda Kafkasya bölgesini de denetim altında tutmaktır. Bu ise Malatya’nın stratejik konumunun Roma İmparatorluğu tarafından önemsendiğinin açık bir kanıtı niteliğindedir. İmparator Traianus devrinde şehrin önemine binaen etrafı surlar ile çevrilmiştir. Bu tarihten itibaren Part akınlarına karşı önemli bir üs vazifesi görmüştür. Ayrıca Partlara karşı çıkılan seferlerin de ana noktalarından birisi haline gelmiştir. 4 Marcus Aurelius Antoninus, &George Long. Thoughts of the Emperor Marcus Aurelius Antoninus. H. Altemus, 1899, s.45; Thomas, S. Parker, "Roman legionary fortresses in the East." Occasıonal Papers-Socıety Of Antiquaries of London (2000): 121-138.; David French, . "Cappadocia and the Eastern Limes: Aspects of Romanisation at Amaseia in Cappadocia." The Defence of the Roman and Byzantine East, BAR International Series 297, (1986): 277-285. 5 Mehmet Ali Kaya, Anadolu'da Roma Eyaletieri: Sınırlar ve Roma Yönetimi, Tarih Araştırmaları Dergisi, C.24, S.38, 2005, Ankara, s.27 6 Konu ile ilgili detaylı bilgi için bkz: Burak Takmer, & Baz Ferit. "Legio XII Fulminata’da optio olarak Askerlik Yapmış Olan C. Iulius’ un Mezartaşı.", 2017, PHILIA 3: 176-187. 18 ORTAÇAĞ’DA MALATYA Resim 1: Azerbaycan’da bulunan 12. Lejyona ait bir kalıntı 7 Diocletianus-Constantinus Dönemi Reformları: Diocletianus dönemi imparatorluk açısından çok farklı alanlarda değişiminin başlangıç noktası olarak ifade 8 edilmektedir. Bu dönemde pek çok alanda reformlar yapılmıştır. Bunun temel sebebi ise artık imparatorluk ekonomisinin ordunun masraflarını karşılayamayacak duruma gelmesidir. Enflasyon kontrol edilemez boyuta ulaşmış ve Diocletianus tavan fiyat 9 uygulamasına gitmiştir. Bu, imparatorluğun zor bir dönemden 7 https://www.azernews.az/culture/91386.html erişim tarihi 10.10.2018. 8 Ladislas Castiglione, "Diocletianus und die Blemmyes." Zeitschrift für ägyptische Sprache und Altertumskunde 96.1 (1970): 90-103; Otto Voetter, Die Münzen der römischen Kaiser, Kaiserinnen und Caesaren von Diocletianus (284) bis Romulus (476), Katalog der hinterlassenen Sammlung und Aufzeichnungen des Herrn Paul Gerin Buchdruckereibesitzer und Mitglled der Wiener numismatischen Gesellschaft. P. Gerin, 1921, s.56 9 Erkan İznik, "İmparator Diocletianus’un." Tavan (En Yüksek) Fiyatlar Fermanı”“Edictum de pretiis Rerum Venalium” Ankara üniversitesi Dil TarihCoğrafya Fakültesi Tarih Bölümü Araştırmaları Dergisi 30.49 (2011): 97-130.; Michael Ford, "The coin hoards of late Roman/early Byzantine Egypt from the reform 19 ORTAÇAĞ’DA MALATYA geçtiğinin açık kanıtı niteliğindedir. İşte bu dönemde eyalet sisteminde önemli değişikliklere gidilmiştir. Büyük eyaletler daha küçük idari teşkilatlara bölünmüştür. Bunun temel nedeni pek çok büyük eyaletin tek bir merkezden yönetilmesinin zorluklarından ileri gelmektedir. Diocletianus devrinden itibaren devlet içerisinde 100, V. yüzyılda ise 120’den fazla eyalet vardı. Diocletianus devlet arazisini toplamda 12 diocese’ye ayırmıştır. IV. yüzyılın sonlarına doğru bunların sayısı 14’e yükseltilmiştir. Bu taksim Constantinus devrinde praefectura’lara ayrılmıştır. Her Preafactura birkaç diocese’yi, her diocese ise büyükçe 10 eyaletleri kendi bünyesinde barındırmaktaydı. Bu sistem özüne bakılacak olursa merkeziyetçi ve hiyerarşi üzerine kurulmuş idari bir sistemdi. Preafectura’ların sınırları önceleri belli olmasa da IV. yüzyılın sonu yani Büyük Theodisus’un ölümüne denk gelen zamanda bunların sınırları belirlenmişti. of Diocletianus to the reform of Anastasius, AD 294-491." The Numismatic Chronicle (1966-) (2000): 335-367.; Arthur, Rosenberg, . "Ein Dokument zur Reichsreform des Kaisers Gallienus." Hermes 55.H. 3 (1920): 319-321. 10 John Haldon, Bizans Tarih Atlası, Çev. Ali Özdamar, Kitap Yayınevi, İstanbul, 2007, s. 121. 20 ORTAÇAĞ’DA MALATYA Harita 1: Roma İmparatorluğu’nun M.S. 395 yılındaki idari taksimatı 11 IV. yüzyılın sonunda genel olarak 4 preafucturadan söz etmemiz mümkündür. Bunların ikisi Doğu’da, üçü ise Batı’da yer almaktaydı. Doğu’da yer alan preafuctura’lar şunlardı: 1. Preafectura Praetorio Ilyyrici. Bunların dioceseleri ise Dacia ve Macedoinia’ydı. 2. Preafectura Praetorio per Orientilis yani Doğu Preafectura’sı. Bunların dioceseleri ise Aegyptus, Oriens, Asiana, Pontica ve Thracia’dan müteşekkildi. Bu dönemde Malatya Eyalet olarak Armenikion II eyaletinde yer almaktaydı. Burada dikkat çekilmesi gereken başka bir unsur ise artık eyaletlerin yönetiminin sivil ve askeri olarak ayrılmasıydı. Neredeyse her eyalette 1 sivil yönetici 11https://placeduluxembourg.wordpress.com/2015/02/20/military-civiladministration-taxes-politics-and-economics-of-the-roman-republic-and-empire/, erişim tarihi: 26.11.2018. 21 ORTAÇAĞ’DA MALATYA bulunurken bir veya birden fazla eyaletin komutasını elinde tutan askeri yönetici vardı ki buna dux unvanı ile hitap edilmekteydi. Malatya bu dönemde de önemli bir merkez olma özelliğini sürdürmüştü. Malatya İçin Yeni Bir Dönem: Bölünen İmparatorluk Roma devrinde Malatya’nın konumu son derece önemliydi. Genel kabul İran’a yapılacak seferlerin en önemli destek noktasında olduğudur; bununla birlikte şehir, özellikle Kafkasya bölgesinde yer alan dost ve müttefik devletlere yardımların gönderildiği ana merkezlerden biri idi. 395 yılına gelindiğinde artık bu büyük İmparatorluğun tek bir elden yönetilemeyeceği 12 gerçeği kabul edilmişti. I. Theodosius, imparatorluğu iki oğlu 13 arasında ikiye bölmüştür. Bunlardan Honorius imparatorluğun Batı kısmını yönetirken; Arcadius İmparatorluğun Doğu kısmını yönetecektir. Bu taksim, literatüre “Sözde Bölünmüşlük” yani 14 “Quasi Partitio” olarak geçmiştir. Bu bölünme, tüm İmparatorluk eyaletlerini derinden etkilemiştir. Etkilenen kentlerden birisi de Malatya idi. Malatya’nın Doğu Roma İmparatorluğu döneminde öneminin gitgide arttığını dile getirebiliriz. 395 yılında I. Theodosius öldüğünde Hunların özellikle Roma toprakları içerisinde önemli faaliyetler yürüttüğü yadsınamaz bir gerçektir. Tarihi kayıtlar her ne kadar imparatorluğun Balkan coğrafyasında cereyan eden olaylara yoğunlaşmış olsa da Hunlar imparatorluğun doğusunda da faaliyetler yürütmekteydi. Barsık ve Kursık Beyler önderliğinde bir Hun grubu bu tarihlerde Kafkasya’dan Anadolu’ya inmek suretiyle Erzurum, Karasu vadilerinden, Malatya’ya ve Çukurova’ya gelmişlerdir. Buradan Antakya üzerinden Kudüs’ün 12 Ludwig Hahn, "VIII. Ueber das Verhältnis von Staat und Schule in der römischen Kaiserzeit." Philologus 76.1-4 (1920): s.176-191. 13 Malcolm R. Errington, "Church and state in the first years of Theodosius I." Chiron 27, (1999): s.21-72. 14 Peter, Hermann. Die geschichtliche Litteratur über die römische Kaiserzeit bis Theodosius I und ihre Quellen. Vol. 1. BG Teubner, 1897, s.76.; Hermann Peter, "Die geschichtliche Litteratur über die römische Kaiserzeit bis Theodosius I und ihre Quellen Leipzig, 1897. 33-34. 22 ORTAÇAĞ’DA MALATYA önlerine kadar ulaşan grup tekrar kuzeye yönelmiş ve Don 15 çevresindeki ana karargâhlarına ulaşmışlardır. Buradan açık bir şekilde görülmektedir ki Malatya’nın coğrafi konumuna Romalılar tarafından verilen önem boşa değildir. Çünkü Kafkasya veya İran’dan gelebilecek herhangi bir akının vuracağı ilk dalgaları karşılamak Malatya’da bulunan ordunun göreviydi. Iustinianos Dönemi Roma Yapılanması ve Malatya’ya Yansımaları: İmparatorluk Hun tehlikesi başta olmak üzere bu tarihlerde pek çok tehlikeyi atlatmıştı. Ancak bunun bedeli ağır olmuştur. 476 yılında imparatorluğun Batı kısmı bir zamanlar barbar olarak görülen Germenlerin eline tamamen düşmüş, imparatorluğun 16 elinde yalnızca Doğu kısmı kalmıştı. Bu hakikat, imparatorluk yöneticilerine yeniden bir organizasyon yapmanın zaruri olduğu fikrini verdi. Bu yeni süreci hayata geçiren ilk devlet adamı, Roma Tarihinde bir kahraman mı yoksa bir maceracı mı olduğu sorusu tarihçiler tarafından sorgulanan İmparator Iustinianos (527-565) idi. İmparator Iustinianos’un hükümdarlığı 527 yılında 17 başlamıştır. Bu devirde Doğu Roma İmparatorluğu’nun ordu yapılanması şu şekildeydi: 5 adet seyyar sahra ordusu bulunmaktaydı. Bu seyyar ordunun ardından imparatorluğun adeta her tarafına yayılmış küçük bölgesel birlikler mevcuttu. 18 15 Saadettin Yağmur, Gömeç, Türk Hun Tarihi, Berikan Yayınevi, 2. Basım, Ankara 2018, s.321 16 Bu aşamadan sonra imparatorluk kavramı, yalnızca Doğu Roma İmparatorluğu’nu belirtmek için kullanılacaktır. 17 John Haldon, Bizans Atlası, s. 48.; Geoffrey Greatrex, . "Dukes of the eastern frontier." Bulletin of the Institute of Classical Studies, 50.S91 (2007): s.87-98. 18 Joseph.E. Atkinson, "Justinian and the Tribulations of Transformation, " Acta Classica, 43 (2000), 1532; John Haldon, "Economy and Administration: how did the Empire work." The Cambridge Companion to the age of Justinian, M. Maas ed., Cambridge (2005): 2831.; James Allan Steven. Evans, “The Age of Justinian: the Circumstances of Imperial Power”, Routledge, 212-213; 3 Charlotte Roueché, "The Function of the Governor in Late Antiquity: Some Observations, " Antiquité Tardive 6 (1998): 31-36; Chris Wickham, "The Other Transition: From Ancient World to Feudalism." P&P 103, (1984), s.3-36. Wickham, Chris. Framing the Early Middle Ages Europe and the Mediterranean 400-800, Oxford: Oxford University Press, 2005. 23 ORTAÇAĞ’DA MALATYA Iustinianos bir takım reformlar gerçekleştirdi. Afrika ve İtalya’nın yeniden ele geçirilmesiyle sskeri eğitmenler için yeni komutanlıklar tahsis edildi. Doğu Sahra Komutanlığını Ermenistan için yeni bir askeri eğitim merkezi haline getirdi. Bu yeni sistem Malatya’nın önemini bir kez daha arttırdı. İmparatorluk stratejisi müstahkem mevkiler, büyük kaleler ve ikinci derecede büyük müstahkem mevkilerin birbirine bağlı 19 olduğu son derece karmaşık bir ağ görünümündeydi. Bu strateji gereği şehrin surları yeni İmparator döneminde onarılmıştı. Malatya, Doğu’daki savunma yapılarını karakterize den büyük kalelerin en güzel örneklerinden birisini teşkil etmekteydi. Bu büyük kaleler birbirlerine askeri yollarla bağlı çok sayıda küçük kalenin ve savunulan ileri karakolların ayakta kalmasını sağlıyordu. İmparatorluğun doğu sınırı adeta bir perde şeklinde örgütlenmiş son derece karışık ama savunma açısından son derece yararlı bir konuma evirilmişti. Ermenistan vilayeti bu tarihlerde birleştirilmiş ve merkez Malatya olmuştur. Herakleios Dönemi Thema Sistemi ve Malatya’ya Yansımaları: Doğu Roma tarihçilerinden birçoğu, Doğu Roma İmparatorluğu’ndaki başarılı imparatorlardan bahsetmekle birlikte bu imparatorların hiçbirisinin başarı olarak Herakleios (610-641) ile kıyaslanamayacağını dile getirirler. Gerçekten durum bu şekildedir. Herakleios İmparatorluğu ele aldığında İmparatorluk adeta harap haldeydi. Ülke iktisadi bakımdan çok zor durumdaydı. İdare mekanizması durmuş, ordu yerinden hareket edemez hale gelmişti. İmparatorluğun çekirdek arazisi olan Balkanlar, Slavların ve Avarların istilası altındaydı. Anadolu’nun durumu da son derece kötüydü. İran neredeyse bütün Anadolu’yu ele geçirmişti. Hatta dönemin İmparatoru Herakleios’un İmparatorluğu Kartaca’ya taşımayı düşündüğü ancak onu, Constantinopolis Patriği (Aziz) Sergius’un 20 19 John Haldon, Bizans Tarih Atlası, s.51.; Ernest Honigman, Bizans Devleti’nin Doğu Sınırı(Çev.Fikret Işıltan), İstanbul Üniv Yay. İstanbul, 1970, s.9-10. 20 Patrik Sergius’a Azizlik makamı ölümünden sonra verilmiştir. 24 ORTAÇAĞ’DA MALATYA vazgeçirdiği tarihi kayıtlara geçmiştir. İmparatorluğu düştüğü bu durumdan kurtarabilecek tek şey idari nizamın yeniden düzelmesiydi. İmparatorlukta adeta kendine geliş ve içten sağlamlaşma oluşumu başlamıştır. Bu devirde ordu ve idare 21 düzeni tamamen değişip thema denilen nizama geçilmiştir. Thema düzeni Diocletianus ve Konstantinos nizamına son verip imparatorlukta adeta yeni bir çağ başlatacaktır. Thema’nın başında bölgelerinde en yüksek askeri ve sivil idareyi eline alan strategos’lar bulunmaktaydı. Thema organizasyonunun başında bu Strategos’a bir de sivil idarenin başında kalmak suretiyle Proconsül’lük makamına uygun bir kişi de seçiliyordu; ancak en başından itibaren Strategos’un konumu tartışmasız ve mutlak idi. Bu elbette eski nizamın birdenbire terkedilmesi anlamına gelmiyordu. Eski eyalet sistemi bu Thema’ların içerisinde yıllarca var olmaya devam etti. Thema sisteminin özü şuydu: Yerli bir ordu vücuda getirilerek imparatorluğa ciddi bir maliyet yükleyen ve hiçbir zaman yeterli olamayan yabancı ücretli askerlerin 22 masraflarından kurtulunacaktı. Sınır ordusu askerleri özellikle savaşçı Anadolu ve Kafkas kavimlerinden derlenecek ve Roma köylüsü de bu organizasyonda yerine alacaktı. Ancak burada Malatya için kilit nokta şu idi. Malatya, 12 Fluminate lejyonunda gördüğümüz gibi hem bahsi geçen yerel savaşçı Anadolu kavimlerinin merkezinde hem de Kafkas bölgesine yakın bir konumda bulunmaktaydı. Bu açıdan elbette Malatya Armenikion Thema’sını başkenti konumunda olacaktı. Böylelikle savaş zamanında gerek duyulan asker sayısı neredeyse sağlanmış oluyordu. Thema ordusunun iaşe ve donatım ihtiyaçları stratiotes 21 Erich Trapp, Lexikon zur byzantinischen Gräzität besonders des 9.–12. Jahrhunderts, 4. Faszikel. Verlag der Österreichischen Akademie der Wissenschaften, 2001.; Ostrogorsky, a.g.e., s.91, ; Speck, Paul. Beiträge zur Thema, Byzantinische Feindseligkeit gegen die Juden im frühen siebten Jahrhundert: nebst einer Untersuchung zu Anastasios dem Perser. Vol. 6. Rudolf Habelt, 1997; Hartmann, Richard. "Zum Thema: Minaret und Leuchtturm." Der Islam; Zeitschrift für Geschichte und Kultur des Islamischen Orients 1 (1910): 388. 22 Heinrich L Nickel, Arbeitsgruppe für Byzantinische, and Osteuropäische Kunst des Mittelalters. Ikone und frühes Tafelbild: Beiträge des IX. Kolloquiums der Arbeitsgruppe für Byzantinische und Osteuropäische Kunst des Mittelalters der Sektion Orient-und Altertumswissenschaften, gemeinsam veranstaltet mit dem Staatlichen Lindenau-Museum zu Altenburg, 15.-17. Okt. 1984. Martin-Luther-Universität HalleWittenberg, 1988. 25 ORTAÇAĞ’DA MALATYA mülklerinden sağlanıyordu. Bu, devletin önemli bir masraf kaleminden kurtulması anlama geliyordu. Toprak babadan oğula intikal ediyor ve bu topraklar devredilemiyordu. VII. yüzyıl sona ermeden Doğu Roma topraklarında yeni bir çiftçi-asker sınıfı 23 oluştu. Bu sınıf çağrıldıklarında silahlı ve donanımlı bir şekilde göreve gitmeye hazır olmak durumundaydılar. İslâm’ın Ortaya Çıkışı ve Malatya’nın Durumu: Hicret, Doğu Roma İmparatorluğu’nun İran’a karşı kazandığı zaferlerle aynı yıla denk gelmektedir. Herakleios, İran’ı çok uzun mücadelelerden sonra yendiğinde, Hz. Muhammed Arapların dini ve siyasi birleşmesinin temellerini atmaktaydı. Hz. Peygambere tebliğ edilmiş olan Kur’an-ı Kerim önünde durulması adeta imkânsız bir enerjiye sahipti. Bu enerji, Hz. Muhammed önderliğinde Araplar arasında büyük bir heyecan yarattı. Hz. Muhammed’in vefatını müteakip iki yıllık süre zarfında bu enerji büyük bir muhacerete dönüştü. Bu fütühat ruhunun ilk kurbanları eskinin büyük devletleri olan Roma İmparatorluğu ve İran olacaktı. İlk dalga İran’a ulaştığında İran derhal bu büyük kudret karşısında teslim oldu. Doğu Roma İmparatorluğu ise biraz daha şanslıydı. Bu büyük kudret karşısında yaklaşık on yıl dayanmaya çalıştı. Yüzyıllar boyunca Roma-İran savaşları bu iki devleti de tükenme noktasına getirmişti. Özellikle son mücadele can çekişmekte olan bu geçmişin görkemli devletinin sonu manasına gelmekteydi. Sasani Devleti tarih sahnesinden çekilirken Doğu Roma İmparatorluğu geçmişte uyguladığı politikaların büyük bölümünü değiştirerek varlığını uzunca bir süre korumayı başardı. Hz. Ömer döneminde 636 yılında Yermuk adlı mevkide Arap orduları ve Doğu Roma 23Georg Ostrogorsky, Bizans Tarihi., s.91; Harhoiu, Radu. Der römisch-byzantinische Import des 6.-7. Jahrhunderts als ethnischer Indikator der siebenbürgerischen Romanen. Verlag der Österreichischen Akademie der Wissenschaften, 2004; Nickel, Heinrich L., Arbeitsgruppe für Byzantinische, and Osteuropäische Kunst des Mittelalters. Ikone und frühes Tafelbild: Beiträge des IX. Kolloquiums der Arbeitsgruppe für Byzantinische und Osteuropäische Kunst des Mittelalters der Sektion Orient-und Altertumswissenschaften, gemeinsam veranstaltet mit dem Staatlichen Lindenau-Museum zu Altenburg, 15.-17. Okt. 1984. Martin-Luther-Universität HalleWittenberg, 1988. 26 ORTAÇAĞ’DA MALATYA 24 orduları karşı karşıya geldi. Sayıca çok üstün olmasına rağmen Doğu Roma orduları büyük bir hezimete uğradı. Böylelikle Suriye’nin kaderi belli olmuştu. Suriye’nin başşehri olan Antiochia, Araplar tarafından zapt edildi. Araplar bu zaferden sonra Kudüs’e yöneldi. Kudüs şehri Patrik Sophronios idaresinde 25 Araplara yaklaşık olarak iki yıl direndi. Ancak kuşatma çok yıpratıcıydı. Şehrin dayanacak gücü kalmamıştı ve 638 yılında teslim oldu. Bunu Doğu Roma Mezopotamya’sının ve Armenia’nın çöküşü izledi. 640 yılında bu sefer Mısır eyaleti muzaffer İslâm ordularına boyun eğmeğe mecbur kaldı. İslâm’ın yükselişi Malatya açısından da son derece önemliydi. Yaklaşık 600 yıldır Roma sınır şehri konumunda bulunan şehir, İslâm’ın Anadolu’nun içlerine nüfuz etme girişiminde kilit bir rol oynamaktaydı. İslâm orduları komutanı Mesleme, 638 yılında Malatya’yı fethettikten sonra şehre askeri birlikler yerleştirdi ve ardından şehrin yönetimini kendi atadığı bir valiye bıraktı. Muaviye (661-680) bu kente gelerek bir süre kaldı ve asker sayısını artırdı. Kenti İslâmlaştırmak gayesiyle Irak ve Suriye’den Müslüman halkın bir kısmını getirerek Malatya’ya yerleştirdi. Malatya bu şekilde, Doğu Roma İmparatorluğu’na karşı yapılan yaz seferlerinin üssü durumuna getirilmiştir. Hz. Ali ile Muaviye taraftarları arasındaki mücadeleler zamanında Müslümanlar, Anadolu seferlerini ihmal ettiğinden fırsattan yararlanan Doğu Roma İmparatorluğu Müslüman halkın ve askerlerin çekilmiş olduğunu görerek Malatya’yı yeniden zaptetti. Şehrin kalesini yıkarak büyük bir katliam 26 gerçekleştirdiler. Bu esnada İmparator II. Constans (641-688) şehre Ermeni ve Nebati Hıristiyanlarından oluşan kalabalık bir grup yerleştirdi. Bu yerleştirilen grupların içinde Romalıların da olduğunu söylemek yanlış olmaz. 24 Mustafa Fayda, “Yermuk”, DİA, C.43, s.486; Ernst Honigmann, “Yermûk”, İA, XIII, 400. 25 Barbara Hendrickx, "The “Abominatio Desolationis”, Standing in the Holy Place: Remarks on the Conquest of Jerusalem and the ‘Pact’Between Muslims and Christians." Acta Patristica et Byzantina 13.1 (2002): 165-176. 26 Murat Zengin, Malatya, s.22. 27 ORTAÇAĞ’DA MALATYA Ancak Roma İmparatorluğu’nun şehri fethi uzun soluklu olmadı. İslâm Devleti, kendi iç çekişmelerini bir kenara bırakıp yeniden Emevi hanedanlığının çatısı altında toparlanmayı başarınca tekrar Anadolu’nun içlerine doğru sefer düzenledi. Hedefteki şehirlerden biri yeniden Malatya idi. Emevi Hükümdarı Abdülmelik bin Mervan’ın iktidarı döneminde şehir tekrar İslâm ordularının denetimine girdi. Bu sırada tarihler 714’ü göstermekteydi. V. Konstantinus (741-775) dönemi ise Roma İmparatorluğu için yeni bir dönemi müjdeliyordu. İmparator V. Konstantinus çok sayıda dış sorunla uğraşmasına rağmen şehri 751 yılında ele geçirmeyi başardı. 751 yılı Malatya kuşatmasında şehir hem yağmalanıp hem de halkın büyük bir kısmı Trakya dolaylarına sürgüne gönderilmiştir. Elbette esasında bu İmparatorun gerçekleştirdiği bilinçli hamlelerin yalnızca bir 27 ayağı idi. Çünkü İmparator bu bölgelerdeki nüfusu Trakya dolaylarına yollayarak İmparatorluğun o dönem için en büyük tehdidi olarak gördüğü Bulgarlara karşı bir set oluşturmak istiyordu. Malatya ile birlikte Theodosiopolis (Erzurum) kenti de bu devirde ele geçirilmiştir. Hem Malatya hem de Theodosiopolis kentleri iki önemli sınır şehri olarak göze çarpmaktadır. Yine V. Konstantinus devrinde İskenderiye’den gönderilen çok büyük bir Arap donanması Kıbrıs yakınlarında yenilgiye uğratılmıştı. V. Konstantinus devrine kısaca bakacak olursak İslâm ordularıyla Romalılar arasında denge sağlanmış oluyordu. Artık büyük savaşlardan ziyade daha çok küçük sınır çatışmaları belli bir status que’ya kavuşmuştu. Ancak Roma’nın bu sınır kentlerini uzun süre elinde tutamayacağı aşikârdı. Çünkü Roma ordusu her zaman iki cepheli savaştan çekinmişti. Ayrıca İmparatorluğun başkentine de yakın olması nedeniyle Bulgarlar tehdit algısında birinci sırayı işgal ediyordu. Nitekim sadece yedi yıl sonra Arap orduları yeniden Malatya önlerinde gözüktü. 70.000 kişilik 27 John Haldon & Hugh Kennedy, “The Arab-Byzantine Frontier in the Eighth and Ninth Centuries, Military Organisation and Society in the Borderlans” ZRVI 19 (1980), 79-116. 28 ORTAÇAĞ’DA MALATYA Abbasi ordusu şehri kolay bir biçimde zapt etmişti. Şehir yeniden 28 iskân edilmiş ve şehre bir camii kazandırılmıştır. Pavlikanlar ve Malatya: Roma İmparatorluğu tarihinde dini ayrılıklar her zaman belirleyici rol oynamıştır. Tarih boyunca iki Roma İmparatorluğu ve 476 sonrası Roma İmparatorluğu’na bakılacak olursa dini tartışmalar devletin iç düzenini her zaman tehdit eder konuma gelmiş; devleti zor duruma düşürmüştür. Tarihte bu tip dini mücadelelerin İmparatorluğa zarar verdiği bilinmektedir. Bunlardan biri de IX. Yüzyılın ilk yarısında ortaya çıkan tasvirkırıcı hareket ve Pavlikanlar meselesidir. Pavlikanlar tasvirlere karşı olan grubu temsil etmektedirler. Esasen Pavlikanlar, Samosatalı Paulus'un takipçileri olarak bilinirler. Kilisenin kurallarına ve tüm dogmatik geleneklerine karşı çıkmışlar, bu nedenle de Roma İmparatorluğu tarafından sürekli saldırıya uğramışlardır. Gördükleri baskı nedeniyle bir tür gizli 29 tarikat gibi hareket etmişlerdir. Pavlikanların Roma İmparatorluğu’na karşı yaptıkları eylemlerin temeline dünyevi iktidarın kötülüğü temsil ettiğine dair görüşleri yatmaktadır. Malatya, Sivas ve bu hattın doğusunda yaşayan Pavlikanlar hem Roma’nın siyasi hâkimiyetine hem de kiliseye karşı muhalif tavırları münasebetiyle Roma açısından 30 sorun teşkil etmişlerdir. Pavlikanlar, zamanla egemen sınıfın ve kilisenin sömürü ve baskılarına karşı dini, siyasi ve ekonomik bir eşitlikçiliğe dayalı bir öğreti olarak değişime uğramıştır. Zaman zaman Pavlikanlar’ın Roma yönetimiyle işbirliği içerisinde olduğunu gösteren deliller mevcuttur. Buna en güzel örnek ikona 28 Murat Zengin, Malatya, s.22. 29 Johannes Friedrich, “Der ursprüngliche bei Georgios Monachos nur theilweise erhaltene Bericht über die Paulikianer”. Druck der Akademischen Buchdruckerei von F. Straub, 1896, s.87; Johann. Karl. Ludwig Gieseler, . "Untersuchungen über die Geschichte der Paulikianer." Theolo-gische Studien und Kritiken, II (Hamburg, 1829) s.89-98; Ter-Mĕkĕrttschian, Karapet. Die griechischen Quellen über die Paulikianer, Inaugural-Dissertation... von Karapet Ter-Mekertchian, Hartmann und Wolf, 1893, s.15-16 vd.. 30 Werner, E. "Die Krise im Verhältnis von Staat und Kirche in Byzanz: Theodor von Studion." Berliner Byzantinische Arbeiten 5 (1957): 113-33. 29 ORTAÇAĞ’DA MALATYA kırıcılık döneminde kiliseye karşı, ikonaları yasaklayan ve bunları kırmaya girişen Roma yönetimiyle işbirliğidir. Ancak Roma İmparatoru III. Mikhail (842-867) dönemi, tasvir kırıcılığa karşı şiddetli saldırıların başladığı önemli bir dönem olarak göze çarpmaktadır. Bu tarihte Pavlikanlar Roma İmparatorluğu’na karşı Malatya Valisi Ömer bin Abdullah’a başvurarak sığınma talep etmiştir. Ömer bin Abdullah bu teklifi kabul etmek suretiyle Pavlikanları Malatya şehrine yerleştirmiştir. Her ne kadar talih Pavlikanlardan yana gözükse de Abdullah, Roma’nın Pontus eyaletinde yaptığı savaşı kaybederek şehit olmasının ardından Roma orduları Malatya’yı zapt etmek suretiyle şehirdeki Pavlikanların önemli bir kısmını kılıçtan geçirmiş, kalan kısmını 31 da Balkanlara sürmüştür. Şehir için belirsiz dönemler tekrar başlamıştır. Malatya’nın kaderi yaklaşık 200 yıldır sürekli el değiştirmekti. Bu makûs kader yine aynı şekilde yüzünü gösterecekti. Abbasilerin X. Yüzyılda güç kaybetmesinden yararlanan Doğu Roma İmparatorluğu bu kez Ermeni komutanlar vasıtasıyla şehri kontrol altına almaya girişti. Nitekim bu girişimleri 925 yılında Ermeni kökenli komutan Kourkouas 32 tarafından neticeye ulaştırıldı. Şehir bir kez daha Roma İmparatorluğunun kontrolüne girmişti. Steven Runciman’a göre bu dönem Doğu Roma İmparatorluğu’nun tekrar güç topladığı bir 33 dönemi ifade ettiği için Kourkouas’a ayrı bir parantez açmak gerekmektedir. Özellikle 860 yılından sonra Doğu Roma İmparatorluğu’nun gücü artmaya; buna mukabil Abbasilerin gücü bir o kadar azalmaya başlamıştı. 912 yılına gelindiğinde ise 34 Arapları Doğu Fırat ve Torosların ötesinde tutmayı başarmıştı. Roma gücünün artması, özellikle merkezi hükümetin birçok isyan 31 Grégoire, Henri, &Roger Goossens. "Byzantinisches Epos und arabischer Ritterroman." Zeitschrift der Deutschen Morgenländischen Gesellschaft 88.3/4 (1934): 213-232. 32 Paul J. Alexander, "Secular biography at Byzantium." Speculum15.2 (1940): 194209. 33 Steven Runciman, The Emperor Romanus Lecapenus and His Reign: A Study of Tenth-Century Byzantium. (1988) Cambridge, UK: Cambridge University Press. s.140. 34 Grégoire, Henri, and Roger Goossens. "Byzantinisches Epos und arabischer Ritterroman." Zeitschrift der Deutschen Morgenländischen Gesellschaft 88.3/4 (1934): 213-232. 30 ORTAÇAĞ’DA MALATYA ile karşı karşıya kaldığı Muktedir yönetimindeki Abbâsîler'in zayıflaması ile daha da arttı. Halifeliğin çevresinde merkezi otoritenin zayıflaması ile yarı bağımsız yerel hanedanların ortaya çıkmasına neden oldu. Ayrıca Bulgar Çarı I. Simeon'un 927 yılında ölümünden sonra, Bulgarlar ile imzalanan barış anlaşması İmparatorluğun dikkatini ve kaynaklarını Doğu'ya yöneltmesine fırsat verdi. 925 yılında zaten İmparatorluğun bu gücü hissedilmeye başlanmıştı. Öyle ki 925 yılına gelindiğinde İmparator Romanos Lekapenos (920-944), Fırat'ın batı yakasında bulunan Müslüman şehirlerden haraç isteyecek kadar kendini güçlü hissetti. Reddettiklerinde, 926 yılında, Kourkouas önderliğinde bir ordu sınırı geçti. Bu orduda Kourkouas’ın kardeşi Theophilos ve Lykandos strategosu Mleh de mevcuttu. Roma ordusu şehri ele geçirse de iç kaleyi ele geçiremediğinden önemli bir miktar haracı kabul ederek Ermenistan taraflarına sefere çıktılar. Emir Ebû Hafs’ın ölümünden sonra, Malatya’nın Roma'ya olan bağlılığını kaldırdı. Saldırı ya da manevralar ile şehri alma teşebbüsleri başarısız olduktan sonra, Malatya platosunu çevreleyen tepelere kaleler inşa ettiler ve düzenli olarak bölgeyi tahrip ettiler. 931 başlarında, Malatya halkı anlaşmaya varmaya zorlandı. Malatya halkı vasal olacak ve Romalılara askeri birlik vereceklerdi. 933 yılında, Kourkouas, Malatya 35 saldırısını yeniledi. Mûnis el-Muzaffer , etrafı çevrilmiş şehre yardım için kuvvet yolladı; fakat çatışmaların sonucunda Romalılar galip gelerek birçok esir aldılar ve Arap ordusu şehri kurtaramadan geri döndü. 934 yılının başlarında 50.000 kişilik olduğu rivayet edilen bir ordunun başında Kourkouas sınırı geçip, 36 Malatya’ya doğru yürüyüşe geçti. Halife Ebû Mansûr Muhammed el-Kâhir-Billâh’ın tahttan indirilişinden sonra ortaya çıkan karışıklıklar nedeniyle hiçbir İslâm ülkesi Malatya’nın 37 yardımına gidemedi. Kourkouas, Samosata'yı tekrar ele geçirip, Malatya’yı kuşattı. Kourkouas'ın yaklaştığı haberi ile birçok kişi şehri terk etmişti. Kuşatma altında olan şehir açlığa daha fazla 35 İsmail Yiğit, “Mûnis el-Muzaffer”, DİA, C. XXXI, s.148. 36 Steven Runciman, Emperor Romanus Lecapenus, s. 141. 37 Mustafa Sabri Küçükaşçı, Kāhir-Billâh, DİA, C XXIV, s.172-173. 31 ORTAÇAĞ’DA MALATYA dayanamadı ve 19 Mayıs 934 günü şehir teslim oldu. Şehrin daha önceki isyanlarından ihtiyatlı olan Kourkouas sadece Hristiyan ya da Hristiyanlığa dönenlerin şehirde kalmasına izin verdi. Geri kalanlar ise şehirden gönderildi. Malatya tamamen İmparatorluk ile birleştirildi ve verimli topraklarının çoğu imparatorluk mülküne devredildi. Bu, I. Romanos tarafından güçlü Anadolu toprak sahibi aristokratların şehirlerin kontrolünü ele geçirmesini engellemek için uygulanan bir politika idi. Ayrıca bu hareket aynı zamanda, önemli sınır bölgelerinde, doğrudan imparatorluk varlığının ve kontrolünün artmasına da hizmet etti. Şehir bu tarihten sonra uzunca bir süre Doğu Roma İmparatorluğunda kalmaya devam etti; ancak Türklerin gelişi şehrin kaderini değiştirdi. Malatya, 1102 tarihinde Dânişmendli Gümüştegin Gazi tarafından fethedilerek Türk hâkimiyetine alındı. SONUÇ Malatya, İmparator Tiberius’dan Gümüştekgin Gazi’ye kadar olan yaklaşık bin yıllık süreçte, imparatorluğun en önemli sınır kentlerinden birisi olmuştur. Şehir ilk ele geçirildikten sonra 12. Lejyon tarafından Doğu’ya ve Kafkas bölgesine yapılacak sefer ve destek görevlerinde bir üs görevi yapmıştır. İmparatorluğun gücünün zayıflaması ile birlikte şehir özellikle VII. yüzyılın başlarından itibaren el değiştirmeye başlamıştır. İmparatorluk her fırsatta şehri geri almak için önemli çabalar sarf etmiştir. Bunun temel nedeni şehrin sadece bir sınır karakolu olarak değil; farklı amaçlarla da kullanılmış olmasıdır. Şehir coğrafi bakımdan Fırat Nehir havzasının orta kısmında, Anadolu Yarımadası olarak nitelendirilen bölgenin Fırat nehri ile ayrılan bölümünün hemen batısında yer almaktadır, bu nedenle stratejik bakımdan önemli bir yerdedir. İşte bu sebepten ötürü Malatya yeryüzü şekilleri ve iklim özellikleri itibarıyla tarih boyunca önemli ticaret yollarının geçiş güzergâhında yer almıştır. İslâm’ın yükselişi ile birlikte şehrin kaderi sürekli iki taraf arasında el değiştirmek suretiyle değişmiş ancak önemini asla kaybetmemiştir. Nihayet 1071 Malazgirt zaferinin ardından geçen 30 yıllık bir süre sonunda şehir Türkler tarafından ele geçirilmiş ve Türklerin ebedi yurtlarından birine dönüşmüştür. 32 ORTAÇAĞ’DA MALATYA Böylelikle Roma İmparatorluğu’nun şehir üzerindeki hâkimiyeti tamamen son bulmuştur. KAYNAKÇA AKÇADAĞ, Göknur, Malatya Şehir Adı ve Şehrin Tarihi Süreçleri, Akra Kültür Sanat Ve Edebiyat Dergisi, 2016 (S.9), s.185-206.; ALEXANDER, Paul J. “Secular biography at Byzantium.” Speculum, 15.2 (1940): 194-209. ATKİNSON, Joseph. E., “Justinian and the Tribulations of Transformation, “ Acta Classica, 43 (2000), 15-34 BARRETT, A. Anthony. “Annals 14.26 and the Armenian Settlement of AD 60.” The Classical Quarterly 29.2 (1979): 465469.; CASTİGLİONE, Ladislas. “Diocletianus und die Blemmyes.” Zeitschrift für ägyptische Sprache und Altertumskunde 96.1 (1970): 90-103; ERRİNGTON, R. Malcolm. “Church and state in the first years of Theodosius I.” Chiron 27 1999: 21-72. EVANS, James Allan Steven, “The Age of Justinian: the Circumstances of Imperial Power”, Routledge.2005 FAYDA, Mustafa “Yermuk”, DİA, C.43, s.486; FORD, Michael. “The coin hoards of late Roman/early Byzantine Egypt from the reform of Diocletianus to the reform of Anastasius, AD 294-491.” The Numismatic Chronicle (1966-) (2000): 335-367. FRENCH, David, “Cappadocia and the Eastern Limes: Aspects of Romanisation at Amaseia in Cappadocia.” The Defence of the Roman and Byzantine East, BAR International Series 297 (1986): 277-285. FRİEDRİCH, Johannes Der ursprüngliche bei Georgios Monachos nur theilweise erhaltene Bericht über die Paulikianer, Druck der Akademischen. Buchdruckerei von F. Straub, 1896. GİESELER, Johann Karl Ludwig, “Untersuchungen über die Geschichte der Paulikianer.” Theolo-gische Studien und Kritiken, II (Hamburg, 1829) 89 (1829). 33 ORTAÇAĞ’DA MALATYA GÖMEÇ, Saadettin Yağmur, Türk Hun Tarihi, Berikan Yayınevi, 2. Basım, Ankara 2018. GREATREX, Geoffrey. “Dukes of the eastern frontier.” Bulletin of the Institute of Classical Studies 50.S91 (2007): 8798. HAHN, Ludwig. “VIII. Ueber das Verhältnis von Staat und Schule in der römischen Kaiserzeit.” Philologus 76.1-4 (1920), s.176-191. HALDON, John “Economy and Administration: how did the Empire work.” The Cambridge Companion to the age of Justinian, M. Maas ed., Cambridge (2005): 28-31. HALDON, John-HUGH Kennedy, “The Arab-Byzantine Frontier in the Eighth and Ninth Centuries, Military Organisation and Society in the Borderlans” ZRVI, 19 (1980), 79-116. HALDON, John, Bizans Tarih Atlası (Çev. Ali Özdamar), Kitap yayınevi, İstanbul, 2007 HARHOİU, Radu. Der römisch-byzantinische Import des 6.-7. Jahrhunderts als ethnischer Indikator der siebenbürgerischen Romanen. Verlag der Österreichischen Akademie der Wissenschaften, 2004. HARTMANN, Richard. “Zum Thema: Minaret und Leuchtturm.” Der Islam; Zeitschrift für Geschichte und Kultur des Islamischen Orients, 1 (1910): 388. HENDRİCKX, Barbara “The “Abominatio Desolationis”, Standing in the Holy Place: Remarks on the Conquest of Jerusalem and the ‘Pact’Between Muslims and Christians.” Acta Patristica et Byzantina 13.1 (2002): 165-176. HERMANN, Peter, Die geschichtliche Litteratur über die römische Kaiserzeit bis Theodosius I und ihre Quellen. Vol. 1., BG Teubner, 1897. HONİGMAN, Ernest, Bizans Devleti’nin Doğu Sınırı (Çev.Fikret Işıltan), İstanbul Üniv Yay. İstanbul, 1970 HONİGMANN, Ernst, “Yermûk”, DİA, XIII, 400. İznik, Erkan “İmparator Diocletianus’ un.” Tavan (En Yüksek) Fiyatlar Fermanı”“Edictum de Pretiis RerumVenalium” Ankara üniversitesi Dil Tarih-Coğrafya Fakültesi Tarih Bölümü Araştırmaları Dergisi 30.49 (2011): 97-130.; 34 ORTAÇAĞ’DA MALATYA KARAPET, Ter-Mĕkĕrttschian, Die griechischen Quellen über die Paulikianer, Inaugural-Dissertation, Hartmann und Wolf, 1893. KAYA, Mehmet Ali, Anadolu'da Roma Eyaletieri: Sınırlar ve Roma Yönetimi, Tarih Araştırmaları Dergisi, C.24, S.38, 2005, Ankara, LONG George-MARCUS Aurelius Thoughts of the Emperor Marcus Aurelius Antoninus. H. Altemus, 1899. NICKEL, Heinrich L., “Arbeitsgruppe für Byzantinische, and Osteuropäische Kunst des Mittelalters. Ikone und frühes Tafelbild: Beiträge des IX. Kolloquiums der Arbeitsgruppe für Byzantinische und Osteuropäische Kunst des Mittelalters der Sektion Orient-und Altertumswissenschaften, gemeinsam veranstaltet mit dem Staatlichen Lindenau-Museum zu Altenburg”, 15.-17. Okt. 1984. Martin-Luther-Universität HalleWittenberg, 1988. NISSEN, Theodor. “Zu den ältesten Fassungen der Legende vom Judenknaben.” Zeitschrift für französische Sprache und Literatur H., 7/8 (1939): 393-403.; PARKER, S. Thomas. “Roman legionary fortresses in the East.” Occasıonal Papers-Socıety of Antiquaries of London (2000): 121-138.; ROSENBERG, Arthur. “Ein Dokument zur Reichsreform des Kaisers Gallienus.” Hermes 55.H. 3 (1920): 319-321. ROUECHÉ, Charlotte, “The Function of the Governor in Late Antiquity: Some Observations, “Antiquité Tardive 6 (1998): 31-36. RUNCIMAN, Steven, The Emperor Romanus Lecapenus and His Reign: A Study of Tenth-Century Byzantium. Cambridge, UK: Cambridge University Press, 1988. SPECK, Paul. Beiträge zur Thema, Byzantinische Feindseligkeit gegen die Juden im frühen siebten Jahrhundert: nebst einer Untersuchung zu Anastasios dem Perser. Vol. 6., Rudolf Habelt, 1997. STRABO, The Geography of Strabo, Book XI, 2, 1928. 35 ORTAÇAĞ’DA MALATYA TAKMER, Burak-BAZ, Ferit. “Legio XII Fulminata’da optio olarak Askerlik Yapmış Olan C. Iulius’ un Mezartaşı.”, 2017, PHILIA 3: 176-187. TRAPP, Erich. Lexikon zur byzantinischen Gräzität besonders des 9.–12. Jahrhunderts, 4. Faszikel. Verlag der Österreichischen Akademie der Wissenschaften, 2001. VOETTER, Otto. Die Münzen der römischen Kaiser, Kaiserinnen und Caesaren von Diocletianus (284) bis Romulus (476): Katalog der hinterlassenen Sammlung und Aufzeichnungen des Herrn Paul Gerin Buchdruckereibesitzer & Mitglled der Wiener numismatischen Gesellschaft. P. Gerin, 1921. WERNER, Ernst. “Die Krise im Verhältnis von Staat und Kirche in Byzanz: Theodor von Studion.” Berliner byzantinische Arbeiten 5 (1957): WICKHAM, Chris “The Other Transition: From Ancient World to Feudalism.” P&P, 103 (1984), 3-36. WICKHAM, Chris, Framing the Early Middle Ages Europe and the Mediterranean 400-800, Oxford: Oxford University Press, 2005. ZENGİN, Murat, İlhanlılar-Eratnalılar-Memluklar Dönemi Malatya (1295-1401), Malatya Kitaplığı Yayınları, Malatya. İnternet Kaynakları: https://placeduluxembourg.wordpress.com/2015/02/20/mil itary-civil-administration-taxes-politics-and-economics-of-theroman-republic-and-empire/, erişim tarihi: 26.11.2018. https://www.azernews.az/culture/91386.html erişim tarihi 10.10.2018 36 ORTAÇAĞ’DA MALATYA İYÂZ B. GANM VE MALATYAʼNIN FETHİ Doç. Dr. Mahmut KELPETİN İyâz b. Ganm, Kureyş kabilesinin bir kolu olan Hâris b. Fihrʼe mensuptu. 1 Doğum tarihi bilinmeyen İyâzʼın altmış 2 yaşında vefat etmesinden hareketle hicretten kırk yıl kadar önce doğduğu tahmin edilmektedir (Miladi 582). Müslüman olmadan önceki adı, Abdüganmʼdı. İsim ve künyesinin benzerliği 3 4 nedeniyle Ebû Saʿd (Saʿîd) olarak da bilinen amcası İyâz b. 5 Züheyr ve kendisinden hadis rivayet eden İyâz b. ʿAmr el-Eşʿarî ile karıştırılmaktadır. 6  Marmara Üniversitesi, İlahiyat Fakültesi 1 İbn Saʿd, et-Tabakâtü’l-kübrâ (nşr. Ali Muhammed Ömer), IX, 402; İbn Abdülber, el-İstîʿâb fî maʿrifeti’l-ashâb (nşr. Ali Muhammed el-Bicâvî), III, 1234; Buhârî, etTârîhuʼl-kebîr (nşr. Muhammed Abdülmuʿîd Han), VI, 444. 2 İbn Saʿd, et-Tabakât, IX, 402; Hatîb el-Bağdâdî, Târîhu Bağdâd (nşr. Beşşâr Avvâd Maʿrûf), I, 196; İbn Abdülber, el-İstîʿâb, III, 1234. 3 Belâzürî, Ensâbü’l-Eşrâf (nşr. Süheyl Zekkâr-Riyâd ez-Ziriklî), I, 226. 4 İbn Saʿd, et-Tabakât, III, 417. 5 İbn Saʿd, et-Tabakât, III, 386; Halîfe b. Hayyât, Kitabüʼt-tabakât (nşr. Süheyl Zekkâr), s. 65. 6 İbn Asâkir, Târîhu medîneti Dımaşk (nşr. Muhibbüddin Ebû Saʿîd Ömer b. Garâme el-Amrevî), XLVII, 251; Zehebî, Siyeru aʿlâmi’n-nübelâʾ(nşr. Şuayb el-ArnaûtHüseyin el-Esed), IV, 138; İbn Hacer el-Askalânî, el-İsâbe fî temyîzi’s-sahâbe (nşr. nşr. Âdil Ahmed Abdülmevcûd-Ali M. Muavvaz), IV, 630; Asri Çubukçu, “İyâz b. Ganm”, Türkiye Diyanet Vakfı İslâm Ansiklopedisi (DİA), XXIII, 498. 37 ORTAÇAĞ’DA MALATYA Kaynaklarda İyâz b. Ganmʼin çocukluğu, gençliği ve müslüman olmadan önceki hayatı hakkında bilgi yoktur. Cesur, yiğit ve heybetli bir kumandan olarak bilinen İyâz b. Ganmʼin İslâmiyetʼi kabul etmesiyle ilgili ise iki farklı rivayet bulunmaktadır: İlkine göre erken dönemde müslüman olan İyâz, II. Habeşistan hicretine katılmış; Hz. Peygamber ile birlikte Bedir, Uhud ve Hendek başta olmak üzere bütün gazvelere iştirak 7 etmişti. Diğer rivayete göre İyâz, Hudeybiye Anlaşmasıʼndan 8 önce İslâmiyetʼi benimsemiş ve buna katılmıştı. İyâz b. Ganm, müslüman olduktan sonra, babasının adı olan Abdüganm isminden hoşlanmadığı için “İyâz b. Ganm” adını 9 kullandı. Yine İyâzʼın hicretin 7. Yılında (629) “Kâfir kadınları 10 nikâhınızda tutmayın” (el-Mümtehine 60/10) âyetinin nâzil olması üzerine İslâmiyetʼi kabul etmeyen Ebû Süfyânʼın kızı Ümmü Harbʼten ayrıldığı ve ödediği mehri de geri aldığı rivayet 11 edilmektedir. İyâz b. Ganmʼin Hz. Peygamber dönemindeki diğer faaliyetleri hakkında kaynaklarda bilgi yoktur. Allah Resûlüʼnün vefatından sonra iktidar vazifesini üstlenen Hz. Ebû Bekir döneminde ilk olarak irtidad hareketlerinin bastırılmasında Hâlid b. Velîdʼe verdiği destek önemlidir. Yine İyâz b. Ganm, Yemâme savaşından sonra Hâlid ile birlikte Irak bölgesinin fethinde askerî görevler üstlendi. Başkomutanlığını Hâlid b. Velîdʼin yaptığı bu cephede müslümanlar bölgenin fethine aşağı bölgelerden; İyâz b. 7 İbn Hacer, el-İsâbe, IV, 629-630. 8 İbn Saʿd, et-Tabakât, IX, 402. 9 Belâzürî, Fütûhüʼl-büldân, s. 171. 10 Ey iman edenler! Mü'min kadınlar muhacir olarak size geldiklerinde, onları imtihan edin. Allah onların imanlarını daha iyi bilir. Eğer siz onların inanmış kadınlar olduklarını anlarsanız, onları kafirlere geri göndermeyin. Çünkü müslüman hanımlar kafirlere helal değillerdir. Kafirler de müslüman hanımlara helal olmazlar. Mehir olarak harcadıklarını onlara (kocalarına geri) verin. Mehirlerini verdiğiniz takdirde, bu kadınlarla evlenmenizde size bir günah yoktur. Müşrik karılarınızın nikahlarına tutunmayın. (Zira bu nikahlar ortadan kalkmıştır.) Onlara harcadığınız mehri, (evlendikleri kafir kocalarından) isteyin. Kafirler de (İslâm'ı kabul eden ve sizinle evlenen eski hanımlarına) harcamış oldukları mehri (sizden) istesinler. Bu, Allahʼın hükmüdür. O, aranızda hüküm veriyor. Allah hakkıyla bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir. 11 Vâkıdî, el-Megâzî (nşr. Marsden Jones), II, 633; İbn Saʿd, et-Tabakât, X, 13. 38 ORTAÇAĞ’DA MALATYA Ganm komutasındaki birlikler de ayrı bir plan çerçevesinde Irak’ın üst bölgelerinden başlayacaktı. Daha sonra iki ordu 12 Hîreʼde bir araya geleceklerdi. İyâz, emrindeki İslâm ordusu ile birlikte Yemâmeʼden Dûmetülcendel’e doğru hareket etti. Ancak Behrâ, Kelb, Gassân, Tenûh ve Decâim kabilelerinden meydana gelen güçlü bir orduyla karşılaşınca zor anlar yaşadı ve yardım istedi (13/634). Bunun üzerine Hz. Ebû Bekir, Hâlid b. Velîd’i Dûmetülcendel’e 13 sevketti. Bir müddet sonra buraya ulaşan 14 Hâlid, İyâz’la birlikte Dûmetülcendelʼi ele geçirdi. İyâz b. Ganm, Hz. Ömer döneminde de askerî görevlerini devam ettirdi. Hâlid b. Velîd’in yerine bu bölgedeki orduların başkumandanlığına getirilen amcasının oğlu veya yeğeni 15 Ebû 16 Ubeyde b. Cerrâh kumandasında Suriye bölgesinin fetihlerine iştirak etti. Rivayete göre İyâz b. Ganm, Bizansʼa karşı gerçekleştirilen Fihl savaşında (13/635) yayaların başına komutan olarak tayin edilmişti. Yermük savaşında (15/636) beş 17 komutandan biri olarak görev yapmıştı. Diğer yandan Kâdisiyeʼde Sâsânîlerʼle mücadele eden Saʿd b. Ebû Vakkâsʼın yardım istemesi üzerine de Ebû Ubeyde tarafından bin kişilik bir destek kuvvetinin başında buraya gönderilmişti. (15/636). 18 12 Taberî, Târîhu’l-ümem ve’l-mülûk (nşr. Muhammed Ebüʼl-Fadl İbrahim), III, 343, 346-347; İbnü’l-Esîr, el-Kâmil, II, 356; İbn Kesîr, el-Bidâye, IX, 511. 13 Dûmetülcendel, Kuzey Arabistan’da Hicaz Suriye kervan yolu üzerinde bulunan eski bir ticaret merkezidir. bkz. Ahmet Güner, “Dûmetülcendel”, DİA, X, 1. 14 Taberî, Târîh, III, 378-379; İbnü’l-Esîr, el-Kâmil fîʼt-târîh (nşr. Ömer ʿAbdüsselâm Tedmurî), II, 367-368; İbn Kesîr, el-Bidâye ve’n-nihâye (nşr. thk. ʿAli Şîrî), IX, 530531. 15 Zührîden gelen rivayette İyâzʼın Ebû Ubeydeʼnin dayısı veya amcasının oğlu “‫ أو ابن ع َّمه‬،‫”فاستخلف خالَه‬ (Buhârî, et-Târîhuʼl-kebîr, VI, 444) olduğu öne َ sürülmektedir. Ancak Ebû Ubeydeʼnin annesinin Ümeyme bint Ganm b. Câbir b. Abdüluzzâ b. ʿÂmire b. ʿUmeyre b. Vedîʿa b. Hâris b. Fihr (Belâzürî, Ensâbü’leşrâf, XI, 67) olduğu dikkate alındığında bunun doğru olmadığı anlaşılmaktadır. Diğer yandan Ebû Ubeydeʼnin dedesi Cerrâh ile İyâzʼın babasının dedesi Rebîʿa kardeş olduğu için amcasının oğlu ifadesi daha uygun düşmektedir. Karşılaştırma için bkz. Halîfe b. Hayyât, et-Tabakât, s. 65. 16 Buhârî, et-Târîhuʼl-kebîr, VI, 444; Taberî, Târîh, IV, 288. 17 Asri Çubukçu, “İyâz b. Ganm”, DİA, XXIII, 498. 18 Taberî, Târîh, III, 572. 39 ORTAÇAĞ’DA MALATYA Yermük zaferiyle Suriye bölgesinin fethini gerçekleştiren müslümanların yeni hedefi, Filistin şehirleri oldu. İyâz b. Ganmʼin de içinde yer aldığı Ebû ʿUbeyde komutasındaki İslâm ordusu, Kınnesrîn ve çevresini fethettikten sonra Filistinʼe geldi ve Hristiyanların kutsal merkezi olan Kudüsʼü ele geçirdi (17/638). Daha sonra İyâz, Ebû Ubeyde tarafından öncü birliklerin komutanı olarak Halepʼin fethi ile görevlendirildi. Halep üzerine yürüyen İyâz, önce şehrin dışında “Hâdıru Haleb” denilen yerde yaşayan Tenûh ve diğer bazı Arap kabilelerini itaat altına aldı. Daha sonra şehri muhasara etti. Ancak şehir halkı çok uzun süre direnemedi; canlarına, mallarına ve surlarla, binalarına dokunulmaması şartıyla sulh ve eman verilmesini istedi. İyâz b. Ganm de cizye vermeye râzı olmaları üzerine onların isteklerini 19 kabul etti ve bir antlaşma yaptı (17/638). Ancak Halep halkı, verdiği sözü tutmadı ve bir süre sonra anlaşmayı bozdu. Bunun üzerine İyâz b. Ganm, Habîb b. Mesleme ile tekrardan buraya 20 geldi ve şehir halkıyla eski anlaşma üzerinden yeniden anlaştı. Bundan sonra İyâz b. Ganm, Antakya, Kurûs, Menbic, Raʿbân ve Dülükʼü içine alan şehirlerin fethine de öncü kuvvet olarak iştirak 21 etti ve halklarıyla anlaşma yaparak onların itaatini sağladı. Böylece müslümanlar, Suriye bölgesinin Fırat nehrine kadar olan kısmını kontrol altına aldılar. 22 Suriye valisi Ebû Ubeydeʼnin “tâûnu Amvâs” diye anılan veba salgınında vefat etmeden önce kendi yerine İyâz b. Ganmʼi vekil olarak atamasından sonra İyâzʼın idarî sorumluluğu da başlamış oldu (18/639). 23 Hz. Ömer de “Ebû Ubeydeʼnin 19 Tâlib Yâzîcî, “Halep”, DİA, XV, 240. 20 Belâzüri, Fütûh, s. 170, 171, 172. 21 Belâzüri, Fütûh, s. 174-175, İbnüʼl-Esîr, el-Kâmil, II, 326. 22 İbn Saʿd, et-Tabakât, III, 264; Halîfe b. Hayyât, et-Tabakât, s. 65, 138. 23 İbn Saʿd, et-Tabakât, V, 95; Buhârî, et-Târîhuʼl-kebîr, VI, 444; Belâzüri, Fütûh, s. 163. 40 ORTAÇAĞ’DA MALATYA 24 atadığını değiştirmem” diyerek İyâzʼı Humus, Kınnesrîn ve el25 Cezîre valiliğine getirdi ve bölgenin fethiyle görevlendirdi. İyâz b. Ganm, şaban ayının ortasında 5000 kişiyle birlikte el-Cezîreʼye doğru hareket etti. Bu ordunun öncü kuvvetlerine Meysere b. Mesrûk el-Absî, sağ kanadına Saʿîd b. Âmir b. Hizyem el-Cumahî, sol kanadına Safvan b. Muʿattal kumanda 26 etmekteydi. İyâz komutasındaki müslümanlar ilk olarak Rakkaʼya geldi ve şehri muhasara etti. Beş altı gün süren kuşatmanın ardından Rakka, barış yoluyla ele geçirildi 27 (18/639). Daha sonra İyâz, Harranʼa yöneldi. 28 Baceddâ 29 mevkiinde konaklayan İyâz, öncü kuvvetlerini Harranʼa sevk etti. Ancak şehir halkı İyâzʼın dışında kimseye şehrin kapılarını açmayacaklarını söyledi. Bunun üzerine Harranʼa gelen İyâz, 30 Harrânîlerʼden (Harnânîler) bir elçiyle görüştü. Elçi, İyâzʼdan öncelikle Ruhâʼya gitmesini; onlarla anlaşması halinde 31 kendilerinin de anlaşacağını söyledi. Bu gelişme üzerine İyâz da Ruhâʼya yöneldi. 32 Şehir halkı müslümanlara bir müddet direndiyse de sonunda barış yapmaya razı oldular (18/639). 33 24 İbn Hacer, el-İsâbe, IV, 630. Benzer bir rivayet için bkz. İbn Saʿd, et-Tabakât, V, 95. 25 Belâzüri, Fütûh, s. 200; Yâkût el-Hamevî, Muʿcemü’l-büldân, II, 136; İbnüʼl-Esîr, el-Kâmil, II, 357. 26 Yâkût el-Hamevî, Muʿcemü’l-büldân, II, 136. 27 Belâzüri, Fütûh, s. 201. 28 Bir başka rivayete göre İyâz, Ruhâ (Urfa)ʼya hareket etti. (18/639). bkz. Belâzüri, Fütûh, s. 202 29 Reʾsülʿayn ve Rakka arasında büyük bir köydür. bkz. Yâkût el-Hamevî, Muʿcemü’lbüldân, I, 313. 30 Milâttan önce III. binyıldan milâttan sonra XIII. yüzyıl ortalarına kadar varlıklarını sürdüren Harranlı putperestlerdir. Yerleşim merkezleri olan Harran’a nisbetle komşularının Harrânîler adını verdiği topluluk, İslâmî kaynaklarda bu isimle, ayrıca Harnânîler ve Harbânîler şeklinde zikredilir. bkz. Şinasi Gündüz, “Harrânîler”, DİA, XVI, 240. 31 İbn İshakʼa göre İyâz b. Ganm, önce Harran halkı ile daha sonra da Ruha halkı ile anlaşma yaptı. bkz. Taberî, Târîh, IV, 53. 32 Diğer yandan İyâzʼın Rakkaʼdan Harranʼa gelmesinden sonra halkın şehri terk ettiği ve Ruhâʼya gittiği rivayet edilmektedir. bkz. Belâzüri, Fütûh, s. 203. 33 Hatîb el-Bağdâdî, Târîhu Bağdâd, I, 197. 41 ORTAÇAĞ’DA MALATYA Ruhâʼnın ele geçirilmesinden sonra Harran halkı da Ruhâʼda yapılan anlaşma şartlarına göre müslümanlarla barış yaptı ve şehri savaşsız olarak teslim etti. Daha sonra İyâz, Safvân b. Muʿattâl ile Habîb b. Meslemeʼyi Sümeysâtʼa (Samsat) yolladı. 34 Ardından kendisi de buraya geldi ve şehir halkıyla 35 Ruhâlılarʼın kabul ettiği şartlara göre anlaşma yaptı. Sümeysâtʼın fethinden sonra İyâz b. Ganm komutasındaki müslümanlar, Serûc (Suruç), Reʾsükeyfâ 36 ve Arzu’l-beyzâʼya 37 yöneldiler. Buraları savaş yoluyla ele geçiren İyâz, kalelerdeki halk ile Ruhâʼdaki şartlara göre antlaşma yaptı. Ancak Sümeysât halkının antlaşmayı bozduğunu öğrenince geri döndü ve burayı fethetti. Bu esnada Ruhâ halkının da anlaşmayı ihlal ettiğinden haberdar oldu. Bunun üzerine Ruhâʼya yürüdü ve şehri tekrar ele geçirdi. Daha sonra Fırat’ın etrafındaki küçük köyleri fethetti ve Aynülverdeʼye (Resüʼl-ʿayn) geldi. Şehir halkı mukavemet edemeyeceğini anlayınca eman diledi. Böylece İyâz burayı da ele 38 geçirdi. İyâz b. Ganm, Sümeysâtʼın fethinden sonra Habîb b. Meslemeʼyi Malatyaʼnın fethiyle görevlendirdi. Habîb, 39 Malatyaʼya kadar ilerledi ve şehri savaşla (anveten) ele geçirdi. (18/639) Ancak bir süre sonra şehir halkı anlaşma şartlarını ihlal etti. Bunun üzerine Suriye valiliğine tayin edilen Muâviye b. Ebû Süfyân, Habîbʼi tekrar Malatya üzerine gönderdi ve şehir savaş yoluyla yeniden ele geçirildi. (35/655-56) Böylece hem Bizansʼın askerî üssü olması hem de müslümanların Bizans ile yaptıkları mücadelelerde ordunun güzergâhında önemli bir geçiş noktasında bulunması sebebiyle 40 stratejik öneme haiz Malatya, tekrar 34 İyâzʼın Ebû Mûsâ el-Eşʿarî ile birlikte buraları fethettiği de rivayet edilmektedir. bkz. Hayyât, Târîh, s. 139; Hatîb el-Bağdâdî, Târîhu Bağdâd, I, 197. 35 Belâzüri, Fütûh, s. 203. 36 Harrân yakınlarında bir yerdir. bkz. Yâkût el-Hamevî, Muʿcemü’l-büldân, III, 14. 37 Kudâme b. Caʿfer, Kitâbüʼl-Harâc ve sınâʿat (sanʿat) (nşr. Muhammed Hüseyin ezZebîdî), Bağdat 1402/1981, s. 313; Yâkût el-Hamevî, Muʿcemü’l-büldân, III, 14. 38 Belâzüri, Fütûh, s. 200-204. 39 İbnüʼl-Esîr, el-Kâmil, II, 359. 40 Belâzürî, Fütûh, s. 216; 42 ORTAÇAĞ’DA MALATYA kontrol altına alınmış oldu. Bununla birlikte şehirde uzun süreli bir istikrar sağlanamamıştır. İki taraf arasında uzun süre devam 41 eden mücadele nedeniyle Malatya şehri, sık sık el değiştirmiştir. Diğer rivayete göre Yermük savaşının komutanlardan biri olan İyâz b. Ganm, savaş sonunda mağlup olan düşman askerlerini takip etmek üzere yola çıktı. Malatyaʼya kadar gelen İyâz, şehir halkının cizye ödemeyi kabul etmesi üzerine onlarla anlaşma yaparak geri döndü. Bu gelişmeden haberdar olan Bizans İmparatoru Herakleios, Malatyaʼya asker gönderdi ve şehri 42 yaktırdı. (15/636) İkinci rivayete göre şehrin daha erken ve savaş olmadan fethedildiği anlaşılmaktadır. Malatyaʼnın fethiyle ilgili iki farklı rivayet tetkik edildiğinde ortaya çıkan esas problem ve izah edilmesi gereken durum, şehrin ne zaman fethedildiğidir. Genel kabul edilen rivayete göre İyâz, bu bölgenin fethiyle görevlendirilmişti. İlk rivayete göre İyâz, el-Cezîre bölgesinin fethi kapsamında önce Ruha/Harrân ve Sümeysâtʼı sonrasında da Malatyaʼyı ele geçirmiştir. Bölgenin coğrafî durumu dikkate alındığında rivayetlerdeki malumatın da buna uygun olduğu görülmektedir. Bu nedenle Malatya fethinin, el-Cezîre bölgesi fethi kapsamında gerçeklemiş olması daha makul olmalıdır. Diğer yandan ikinci rivayetten İyâzʼın Malatyaʼyı el-Cezîre fethinden önce ve Yermük harbinden hemen sonra ele geçirdiği anlaşılmaktadır. Buradaki en önemli problem, İyâz komutasındaki müslümanların yol güvenliğini dikkate almayıp fethin genel politikasına aykırı davranmaları olmuştur. Çünkü bu rivayete göre İyâz, henüz müslümanların kontrolüne girmemiş ve Anadolu-Suriye topraklarını birbirine bağlaması itibariyle stratejik bir öneme sahip el-Cezîre bölgesinin fethinden önce Malatya’ya gelmiş ve şehri ele geçirmiştir. Fetihlere devam eden İyâz b. Ganm, Malatyaʼnın fethinden sonra el-Cezîre bölgesinde yer alan Aynülverde, Dârâ, Habur, Serûc, Karkîsiyâ, Nusaybin (Nasîbîn), Sincar, Âmid (Diyarbekir), 41 İbnüʼl-Esîr, el-Kâmil, II, 359; Göknur Göğebakan, “Malatya”, DİA, XXVII, 469. 42 Taberî, Târîh, III, 572; İbn Hibbân, es-Sîretü’n-nebeviyye ve ahbârü’l-hulefâ, II, 466; Teymî, Kitâbüʼl-mebʿas veʼl-meğâzî, II, 819. 43 ORTAÇAĞ’DA MALATYA Meyyâfârikîn (Silvân), Mardin, Erzen, Derbe, Bitlis, Hılât (Ahlat) ve Besni (Behisni) gibi yerleri İslâm topraklarına dâhil ettiler. Böylece 18-20 (639-641) yılları arasında düzenlenen bu seferler neticesinde el-Cezîre bölgesinin hemen hemen tamamı 43 İslâm topraklarına katılmış oldu. el-Cezîre fetihlerini tamamlayan İyâz, Rakkaʼya döndü. Burada Hz. Ömerʼden yaptığı başarılı hizmetlerden dolayı kendisini öven bir mektup aldı. Ayrıca Hz. Ömer, İyâzʼdan yerine güvenilir birini bıraktıktan sonra Suriyeʼye dönmesini ve hastalığı bulunan Yezîd b. Ebû Süfyanʼın vefatı halinde idareyi üstlenmesini istedi. Verilen emri yerine getiren İyâz, Rakkaʼdan 44 hareket edip Humusʼa geldi. Ancak orada hastalandı ve altmış 45 46 iki yaşında vefat etti (20/641). İyâz b. Ganm, devletteki büyük imkân ve yetkilerine rağmen mütevazı bir hayat yaşadı. İnfak etmeyi seven İyâz, kendi malından ihtiyaç sahiplerine ihsanlarda bulunurdu. Meselâ yanına gelen ve “yiyecek bir şeyimiz yok” diyen kölesine üzerindeki elbiseyi çıkarıp vermek istemesi bunu teyit etmektedir. Yine vali olarak atandığında yetki ve nüfuzu sebebiyle mal ve memuriyet isteyen yakın çevresinden bazı kimselere “devletin bir kuruşuna ihanet etmektense testere ile biçilmeyi tercih ederim” diyerek bunu reddetmesi onun son derece dürüst ve güvenilir bir kişi 47 olduğunu göstermektedir. Cömert kişiliğiyle tanınan ve “zâdüʼr-rükb (râkib)” sıfatı ile 48 anılan İyâz, kendisine yetecek kadar azığı yakınları ile paylaşan, ikram edecek bir şey bulamadığında bindiği deveyi kesmekten kaçınmayan bir kimseydi. 49 Savaşlarda payına düşen 43 Belâzüri, Fütûh, s. 200-204. Ayrıca bkz. Taberî, Târîḫ, IV, 101; Asri Çubukçu, “İyâz b. Ganm”, DİA, XXXIII, 498-499. 44 Asri Çubukçu, “İyâz b. Ganm”, DİA, XXIII, 498. 45 Belâzüri, Ensâb, XI, 74. 46 İbn Saʿd, et-Tabakât, IX, 402; Halîfe b. Hayyât, et-Tabakât, s. 65. 47 İbn Saʿd, et-Tabakât, V, 95-97. 48 İbn Ebû Âsım, el-Âhâd ve’l-mesânî, II, 153. 49 Ebû Nuaym el-İsfahânî, Maʿrifetü’s-sahâbe (nşr. Âdil b. Yûsuf el-Azâzî), IV, 2162; İbn Asâkir, Târîhu medîneti Dımaşk, XLVII, 281. 44 ORTAÇAĞ’DA MALATYA ganimetleri paylaştırdığı için vefat ettiğinde geriye iki at ve bir deveden başka bir şey bırakmamıştı. 50 KAYNAKLAR BELÂZÜRÎ, Ahmed b. Yahyâ, Ensâbü’l-eşrâf (nşr. Süheyl Zekkâr-Riyâd ez-Ziriklî), I-XIII, Beyrut 1417/1996. BELÂẐÜRÎ, Ahmed b. Yahyâ, Fütûhu’l-büldân (trc. Mustafa Fayda), İstanbul 2013. BUHÂRÎ, Muhammed b. İsmâil, et-Târîhuʼl-kebîr (nşr. Muhammed Abdülmuʿîd Han), I-IX, Haydarâbâd ts. ÇUBUKÇU, Asri, “İyâz b. Ganm”, DİA, XXIII, 498-499. EBÛ NUAYM EL-İSFAHÂNÎ, Ahmed b. Abdillâh, Maʿrifetü’s-sahâbe (nşr. Âdil b. Yûsuf el-Azâzî), I-VI, Riyad 1419/1998. GÖĞEBAKAN, Göknur, “Malatya”, DİA, XXVII, 468469. GÜNDÜZ, Şinasi, “Harrânîler”, DİA, XVI, 240. GÜNER, Ahmet, “Dûmetülcendel”, DİA, X, 1-2. HALÎFE B. HAYYÂT, Kitabüʼt-tabakât (nşr. Süheyl Zekkâr), Beyrut 1414/1993. HATÎB EL-BAĞDÂDÎ, Ebû Bekr Ahmed, Târîhu Bağdâd (nşr. Beşşâr Avvâd Maʿrûf ), I-XVI, Beyrut 1422/2001. İBN ABDÜLBER EN-NEMERÎ, Ebû Ömer, el-İstîʿâb fî maʿrifeti’l-ashâb (nşr. Ali Muhammed el-Bicâvî), I-IV, Beyrut 1413/1992. İBN ASÂKİR, EBÜ’L-KÂSIM, Târîhu medîneti Dımaşk (nşr. Muhibbüddin Ebû Saʿîd Ömer b. Garâme el-Amrevî), ILXXX, Beyrut 1415-1421/1995-2001. İBN EBÛ ÂSIM, Ebû Bekr Ahmed, el-Âhâd ve’l-mesânî, (nşr. Bâsim Faysal Ahmed el-Cevâbire), I-VI, Riyad 1411/1991. İBN HACER EL-ASKALÂNÎ, Ebû’l-Fadl, el-İsâbe fî temyîzi’s-sahâbe (nşr. nşr. Âdil Ahmed Abdülmevcûd - Ali M. Muavvaz), I-VIII, Beyrut 1415/1994. 50 Asri Çubukçu, “İyâz b. Ganm”, DİA, XXIII, 499. 45 ORTAÇAĞ’DA MALATYA İBN HİBBÂN, Ebû Hâtim Muhammed, es-Sîretü’nnebeviyye ve ahbârü’l-hulefâ (nşr. Hâfız Azîz Bey el-Kādirî enNakşibendî v.dğr.), I-II, Beyrut 1407/1987. İBN KESÎR, Ebû’l-Fidâ, el-Bidâye ve’n-nihâye (nşr. thk. ʿAli Şîrî), I-XIV, Beyrut 1408/1988. İBN SAʿD, Ebû Abdillâh Muhammed, et-Tabakâtü’l-kübrâ (nşr. Ali Muḥammed Ömer), I-X, Kahire 1421/2001. İBNÜʼL-ESÎR, İzzüddîn, el-Kâmil fîʼt-târîh (nşr. Ömer ʿAbdüsselâm Tedmurî), I-X, Beyrut 1417/1997. KALLEK, Cengiz, “Müdd”, DİA, XXXI, 457-459. KELPETİN, Mahmut, “Urfa Bölgesi Fetihleri”, Medeniyetler Beşiği Orta Doğu ve Şanlıurfa (ed. Metin Eriş), Şanlıurfa 2017, s. 32-38. KUDÂME B. CAʿFER, Ebü’l-Ferec, Kitâbüʼl-Harâc ve sınâʿat (sanʿat) (nşr. Muhammed Hüseyin ez-Zebîdî), Bağdat 1402/1981. TABERÎ, Ebû Caʿfer Muhammed b. Cerîr, Târîhu’l-ümem ve’l-mülûk (nşr. Muhammed Ebüʼl-Fadl İbrahim), I-XI, Beyrut 1387/1967. TEYMÎ, Ebü’l-Kāsım, Kitâbüʼl-mebʿas veʼl-meğâzî (nşr. Muhammed b. Halîfe er-Rebâh), I-II, Trablus1431/2010. VÂKIDÎ, Ebû Abdillâh Muhammed b. Ömer, el-Megâzî (nşr. Marsden Jones), I-III, Beyrût 1409/1989. YÂKÛT EL-HAMEVÎ, Ebû ʿAbdullâh Şihâbüddîn, Muʿcemü’l-büldân, I-VII, Beyrut 1397/1997. YÂZÎCÎ, Tâlib “Halep”, DİA, XV, 240. ZEHEBÎ, Ebû Abdillâh Şemsüddîn, Siyeru aʿlâmi’nnübelâʾ(nşr. Şuayb el-Arnaût-Hüseyin el-Esed), I-XXV, Beyrut 1405/1985. 46 ORTAÇAĞ’DA MALATYA NOTİTİA EPİSCOPATUUM (KİLİSE KAYITLARINA) GÖRE MELİTENE METROPOLİTLİĞİ VE BU METROPOLİTLİĞE BAĞLI PİSKOPOSLUKLAR HAKKINDA (VII.-XI. YÜZYILLAR) Arş. Gör. Dr. Cüneyt GÜNEŞ A. BÖLGENİN TARİHÎ SÜRECİ MÖ. I. yüzyılın Amasyalı ünlü coğrafyacısı Strabon’un 1 vermiş olduğu bilgiye göre, Kataonia ve Euphrates [Fırat] Nehri arasında bulunan Melitene [Malatya], Kommagene’ye sınır olup 2 Kappadokia’nın bölünmüş olduğu on valiliğinden birisidir ve eski ve köklü bir tarihe sahip olan Melitene, Armenia 3 coğrafyasından doğan Euphrates kıyısında yer almaktadır. Dolayısıyla Melitene, doğusunda Euphrates, batısında Kappadokia, kuzeyinde Armenia, güneyinde ise Kommagene ile çevrili oldukça stratejik bir coğrafyadadır. Antikçağlardan beri oldukça uzun bir süre yerleşilen Melitene, özellikle MS. I. yüzyıldan itibaren askerî bir karargâh/lejyon merkezi olarak organize edilmiştir. Roma İmparatorluğu’nun doğuya yapmış olduğu seferler sırasında Melitene, hem kuzeyi-güneyi hem de  Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi. 1 Kappadokia’nın güneyinde Amanos ve Anti-Toros Dağları’yla çevrilmiş geniş bir yayla; Strabon’un vermiş olduğu bilgiye göre Kappadokia’nın onda biri yani on valiliğinden birisidir. Bkz. Strb. XII. 1.2. 2 Strab. XII.1.2. 3 Veli Sevim, Anadolu’nun Tarihi Coğrafyası, Ankara 2016, s. 15. 47 ORTAÇAĞ’DA MALATYA doğuyu-batıyı birbirine bağlayan askerî bir kavşak vazifesi üstlenmiş ve bundan dolayı da Roma İmparatorları tarafından şehre ayrıca önem verilmiştir. Melitene’nin bu önemi, Doğu Roma [Bizans] İmparatorluğu döneminde de devam etmiştir. Nitekim Bizans İmparatoru I. Iustinianos (527-565) döneminin meşhur tarihçisi Prokopios, hem Roma hem de kendi dönemine ait Melitene hakkında şu bilgileri vermektedir: “Aşağı Armenia bölgesinde, Euphrates’ten çok da uzakta olmayan ve Roma birliklerinin konuşlandıkları antik bir şehir vardı. Bu şehir, Melitene’ydi ve burada bir “lejyon” bulunmaktaydı. Bu yerde, eskiden Romalılar “kare” şeklinde zeminde bir kale inşa ettiler. Burası askerler için kışla olarak hizmet etti… İmparator Trajan’ın kararıyla bir “şehir” payesi aldı ve eyaletin metropolisi oldu. Zaman geçtikçe Melitene şehri büyüdü ve kalabalıklaştı. İnsanlar, artık kalelerin içinde yaşayamaz oldu ve yandaki ovaya yerleştiler. Tapınaklarını, magistrateslerinin konutlarını, pazar yerlerini, ihtiyaçlarını aldıkları diğer bütün yerleri, bütün caddeleri, stoalarını, hamamlarını ve şehrin tiyatrolarını ve büyük bir şehrin güzelleşmesine katkıda bulunan hemen her şeyi inşa ettiler. Melitene’nin büyük bir kısmı duvarsızdı. İmparator Anastasios, bir duvar ile tamamını çevirme işine girişti ve yaşamı boyunca bu amacını gerçekleştirmek için çabaladı. Fakat İmparator Iustinianos, çok güçlü bir sur ile şehrin etrafını inşa etti ve Melitene’yi, Ermeniler için hoş ve güzel şeyleri olan çok güçlü bir 4 kale haline getirdi.” Bu çerçevede VI. yüzyılın önemli Bizans coğrafyacılarından birisi olan ve 527 yılına tarihlendirilen 5 Synekdemos adlı eserinde Hierokles , Armenia II bölgesi dâhilinde altı kentten bahsetmektedir ve bu kentlerden birisi de 703.7. satırda kaydedilen Melitene’dir. İlerleyen bölümlerde de bahsedileceği üzere bu bölgenin idarî, askerî ve dinî merkezi olarak görülen Melitene’ye, civar bölgelerden Arka [Akçadağ], 4 Prokop. Aedi. III. 4.15-20. 5 S. Mitchell, Geç Roma İmparatorluğu Tarihi M.S. 284-647, Çev. Turhan Kaçar, Ankara 2016, s. 67. 48 ORTAÇAĞ’DA MALATYA Arabissos [Afşin], Koukousos [Göksun], Komana [Şar] ve 6 Araratheia [Pınarbaşı] dâhil edilmiştir. İmparator I. Iustinianos döneminde yapılan idarî ve askerî bölgelerin yeniden yapılandırılması sonucu Melitene, Armenia III eyaletinin merkezi 7 olmuştur. İmparator I. Iustinianos’un bu idarî düzenlemesi, İmparator Mavrikios (591-602) ve Sasaniler arasında yapılan 591 anlaşmasından sonra kısmen değişti. Bu değişiklikle o zamana kadar Theodosiopolis [Erzurum] ve Pontus coğrafyasına verilen 8 “I. Armenia” adı, Melitene coğrafyasına geçti. Nitekim ilerleyen bölümlerde de bahsedileceği üzere Kilise kayıtlarındaki “eparkhia” düzenlemesi de İmparator Mavrikios döneminde yapılan düzenlemeye uygun olarak yapılmıştır. Batı Roma İmparatorluğu’nun 476’da son bulmasıyla doğuda Roma’nın varisi olarak siyasî varlığını devam ettiren Bizans İmparatorluğu’nun, özellikle doğulu kökenlerinin ağırlık basmasıyla doğu bölgelerine ayrı bir önem verdiği görülmektedir. Bu çerçevede Melitene, önceki dönemlerdeki önemini devam ettirmiş ve bu önemini, İslam devletinin ortaya çıkmasından sonra Bizans İmparatorluğu ve İslam devleti arasındaki özellikle askerî ilişkilerde de devam ettirmiştir. Bu önemine binaen Bizans İmparatorluğu’nun, ilk başta Sasanilere, arkasından da İslam devletine karşı doğu bölgelerini ayrı bir idarî ve askerî stratejiyle yönettiği anlaşılmaktadır. Müslüman Arapların, Yakındoğu bölgelerini ele geçirip çok kısa bir sürede Bizans sınırlarına ulaşması ve gelişen olaylar sonucunda imparatorluğun tahıl ambarı olarak nitelendirilen Mısır’ın ve Kuzey Afrika’nın elden çıkması, Kafkasya’nın önemli bir bölümünün Müslüman 9 Arapların hâkimiyetine girmesi ve Toros ve Anti-Toros dağ silsilesinin güneyinin boşaltılması, imparatorluğun varlığını 6 Hierok. Synek. 703.7-12. 7 Nina Garsoïan, “Marzpanate (428-652)”, The Armenian People From Ancient to Modern Times, Vol. I, Ed. R. G. Hovannisian, University of California 1997, s. 106107; Besim Darkot, “Malatya”, İslam Ansiklopedisi, C. VII, s. 229. (225-232) 8 Rene Grousset, Ermenilerin Tarihi, s. 243; Robert H. Hewsen, The Geography of Ananias of Širak (Ašxarhacʿoycʿ). The Long and the Short Recensions, Wiesbaden 1992, s. 19. 9 Casim Avcı, İslâm-Bizans İlişkileri, İstanbul 2003, s. 61. 49 ORTAÇAĞ’DA MALATYA devam ettirmesi için ayrı bir strateji geliştirmesini gerekli kılmıştır. Bu durum, imparatorluk için bir hayatta kalma mücadelesi olarak görülmektedir ve bu mücadelede Anadolu coğrafyası başrol oynamıştır. Bu çerçevede hem imparatorluk hem de Anadolu için kırılma noktası, Bizans ile İslam devleti arasında 636 yılında yapılan Yermük Savaşı’dır. Bu savaş sonucunda ağır bir yenilgi alan Bizans İmparatoru Herakleios, savaşta sağ kalan Yakındoğu’daki birliklerinin Müslüman Arap tehdidinden uzak tutmak için Toros ve Anti-Toros dağlarının arkasına çekilmesini emretmiştir. Bu emir sonrasında, bu imparatorluk birlikleri ve bölgede yaşayan halkların bir kısmı, kendilerini güvende hissedebilecekleri Toros Dağları’nın yamaçları dâhil 10 Anadolu’nun iç bölgelerine çekilmişlerdir. Bu çekilme, birincisi imparatorluğun Yakındoğu’daki varlığının artık bir daha geri dönülemeyecek bir şekilde son bulmasına neden olmuş; ikincisi ise Anadolu’da imparatorluğun hem siyasî, idarî ve askerî hem de sosyo-ekonomik olarak yeniden güçlenmesini sağlayacak olan 11 yeni bir sistemin yani “themaların” temellerinin atılmasına ön ayak olmuştur. Bu geri çekilme sonrasında Melitene, Hz. Ömer zamanında ilk defa İslam komutanı Habib b. Mesleme tarafından fethedilmiştir. Ancak imparatorluk kısa bir süre sonra burayı geri almıştır. İslam devletinin üçüncü halifesi Osman döneminde ise Şam valiliği görevini sürdüren Muaviye’nin, görev ve yetki alanı genişletilerek özellikle Bizans’a karşı daha organize ve düzenli seferler düzenlemesinin önü açılmıştır. Bu doğrultuda Şam valisi Muaviye, Habib b. Mesleme’yi, Melitene’yi İmparatorluktan 10 Ahmet b. Yahyâ el-Belâzurî, Fütûhu’l-Büldân, Terc. Mustafa Fayda, İstanbul 2013, s. 160; Saim Yılmaz, Anadolu’da Abbâsî-Bizans Mücadelesi (132-193/750-809), İstanbul 2015, s. 39-40. 11 Grekçede tekili, τό θέμα/thema; çoğulu τα θέματα/themata olarak kullanılan thema terimi, idarî ve askerî gücü bir arada tutan Στρατηγος/Strategos yani komutanın yönetiminde, VII. yüzyıldan XI. yüzyılın ortalarına kadar Bizans İmparatorluğu’nun idarî, askerî ve sosyo-ekonomik yönetim birimini karşılamaktadır. Bkz. A. Pertusi, “Nuova ipotesi sull’origine dei «Temi» bizantini”, Aeum, 28, 1954, s. 128; J. D. Howard-Johnston, “Thema”, in Maistor, Classical, Byzantine and Renaissance Studies for Robert Browning, Ed. A. Moffatt, Canberra 1984, s. 189-191; Georg Ostrogorsky, Bizans Devleti Tarihi, Çev. Fikret Işıltan, Ankara 2011, s. 90, 99. 50 ORTAÇAĞ’DA MALATYA tekrar almak için görevlendirdi ve Mesleme, savaşarak Melitene’yi ele geçirmiş ve burada İslam devletini temsilen bir vali ve şehri korumak için kalıcı bir askerî kuvvet bırakmıştır. Özellikle 653-54 yılındaki akınında Anti-Toros geçidini geçen Muaviye, bizzat kendi emrindeki ordu ile Melitene önlerine kadar 12 gelmiş ve şehri takviye etmiştir. Daha sonraki akınlarda da görüleceği üzere İslam orduları, Kilikya Geçitleri ve AntiToroslardaki geçitler olmak üzere çok kısa bir sürede Anadolu’nun içlerine ulaşmak için iki geçit bölgesini kullanmışlardır. Nitekim ikinci yolun sonundaki kavşak, doğrudan Melitene’ye ulaşmaktaydı ve dolayısıyla bu durum, Melitene’nin, Bizans-İslam ilişkilerinde stratejik bir önemde olacağını da kanıtlamaktadır. 636 geri çekilmesinden sonra özellikle 653-54 yılında Muaviye’nin de Melitene önlerine kadar gelmesi, İmparatorluğun özellikle hem tarihî hem de stratejik öneminden dolayı Melitene ve çevresinde az da olsa hem imparatorluk birliği hem de nüfus bıraktığı tahmin edilebilir. Nitekim Bizans tarihi hakkında bir Kronik kaleme alan Theophanes, 666/667 yılında Arabissos [Afşin]’ta bulunan ve Müslüman Araplarla işbirliği yapan κλεισουροφύλακι=kleisourophilaki yani geçitin 13 komutanı/muhafızı bahsetmektedir. anlamına gelen unvanlı Theophanes daha sonrada bir kişiden kleisoura 14 12 Ernst Honigmann, “Malatya”, İslam Ansiklopedisi, C. VII, s. 232; Mustafa Zeki Terzi, “Emevîler ve Abbâsîler Zamanında Malatya Hudut Garnizonu”, Ondokuz Mayıs Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, S. 3, 1989, s. 109; Adem Apak, “Emevîler Döneminde Anadolu’da Arap-Bizans Mücadelesi”, Uludağ Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, C. 18, S. 2, 2009, s. 101-102. 13 Theophanes’te geçen bu kelimenin Grekçedeki orijinal hali κλεισουροφύλαξ olup Bizans idarî ve askerî sistemi içerisinde sınır thema bölgelerinde özellikle Arapların Anadolu’nun iç kısımlarına ulaşmak amacıyla kullanmış olduğu geçiş güzergâhlarının stratejik noktalarını koruyan askerî bir komutan olarak görünmektedir. Anlaşıldığı kadarıyla kendi yetki bölgelerinde bulunan bu kişiler, themaların idarî ve askerî komutanları olan strategoslardan bağımsız olup ancak herhangi bir tehlike durumunda strategoslar ile hareket eden idarî ve askerî yetkili olarak düşünülmelidir. Kleisoura ve kleisourarkhes kelimesi hakkında bkz. H. G. Liddell-R. Scott, “κλείσουρά”, GreekEnglish Lexicon, New York 1883, s. 812. 14 “Dağ Geçitleri” anlamına gelen kleisoura, Bizans idarî ve askerî tarihinde Bizans ve İslam kuvvetlerinin, Toros ve Anti-Toros dağ geçitlerinde ilk karşılaştıkları ve mücadeleye giriştikleri bölgeler olarak karşımıza çıkmaktadır. Bkz. Cüneyt Güneş, “X. Yüzyıldaki Bizans Taktikonlarına Göre Bizans-İslâm Güçlerinin İlk Karşılaşma 51 ORTAÇAĞ’DA MALATYA yöneticisini, κλεισουράρχης=kleisourarkhes olarak tanımlamış ve 15 bu rütbeye sahip Kappadokialı Gregorios’dan bahsetmiştir. Bu bahis, Melitene’ye ulaşmak amacıyla kullanılan Anti-Toros geçiş güzergâhında stratejik bir önemi bulunan Arabissos’ta, Müslüman Araplarla işbirliği içerisinde olsa da İmparatorluğa ait idarî yöneticilerin ve askerî birliklerin bulunduğunu kanıtlamaktadır. Başka bir kaynakta ise 863 yılındaki Melitene’den, “…şehrin önünde bulunan çok sayıdaki insan tarafından korunan ve bu zamanlarda oldukça iyi 16 nüfuslandırılmış bir şehir…” olarak bahsedilmektedir. Dolayısıyla hem Melitene’ye ulaşmadan önceki stratejik mevkilerde hem de Melitene’de, imparatorluk birliklerinin ve nüfusunun bulunduğu tahmin edilebilir. İmparatorluğun Toros ve Anti-Torosların batısını ve kuzeyini thema bölgeleriyle idare ettiği gibi İslâm devleti de sınırın doğu tarafını, kendi sınırları içerisinde tutabilmek için Tarsus’tan Melitene’ye kadar uzanan ve Arapça sugûr/hudut, yarık, sınır, geçit adı verilen yine müstahkem mevkilerle 17 korumuştur. Ancak bu sınır hattı, themalardaki gibi Anadolu’yu güneyden kuzeydoğuya doğru kesen bir sınır hattı değil belli bölgelerde yoğunlaşan stratejik askeri bölgeler olarak karşımıza çıkmaktadır. Bahsetmiş olduğumuz bu sugûr hattı, Yukarı Fırat boyundaki Melitene’den başlayıp Akdeniz sahili kenarındaki Tarsus’a erişen bir müstahkemler zinciri olup sınırların belirlenmesi ve korunmasına hizmet ederdi. Bu hat, Sugûrü’lCezîre denilen kuzeydoğuda Mezopotamya’yı ve Sugûrü’ş Şâm adı verilen güneybatıda Suriye’yi koruyan sugûrlar olmak üzere Alanları: Kleisouralar ve Kleisouralardaki Askerî Taktiklere Dair”, History Studies, Vol. 10/1, 2018, s. 87-88. 15 Theop. Khr. A.M. 6159, 6187. 16 Theop. Kont. Vita Basilii. 40.21-23. 17 Asa Eger, The Spacaes Between the Teeth: A Gazetteer of Towns on the IslamicByzantine Frontier, İstanbul 2012, s. 5; Mustafa S. Küçükaşçı, “Anadolu’da ArapBizans Mücadelesi ve “Saife” Seferleri”, Türk Kültürü İncelemeleri Dergisi, S. 2, İstanbul 2000, s. 1-2; Michael D. Bonner, “The Naming of the Frontier: ‘Awāsım, Thughūr, and the Arab Geographers”, School of Oriental and African Studies, Vol. 57, No. 1, 1994, s. 17-24; Michael Decker, “Frontier Settlement and Economy in the Byzantine East”, Dumbarton Oaks Papers, Vol. 61, 2007, s. 258; Travis Zadeh, Mapping Frontiers Across Medieval Islam, I. B. Tauris 2011, s. 67. 52 ORTAÇAĞ’DA MALATYA genellikle iki gruba bölünmüştür. Cezire Sugûru, Melitene, Zibatra, Hısn-ı Mansûr, Behesnâ, Hades, Mar’aş, Harûnîye, Kenîse ve ‘Ayn Zerbâ’dan meydana gelirken; İskenderun körfezi kuzey sahili kenarında uzanan ve Suriye’yi korumakla görevli olan Şam Sugurû ise Massisa, Adana ve Tarsus’tan 18 oluşmaktaydı. Dolayısıyla iki devlet arasında sınır hattı oluşturan Toros ve Anti-Toros dağları ve çevresi, iki devletin hem sık sık mücadele ettikleri hem de birbiriyle sosyo-ekonomik ve dinî ilişkiler çerçevesinde birbirini etkiledikleri bir bölge olarak tanımlanmalıdır. B. NOTİTİAE EPİSCOPATUUM KAYITLARINDA MELİTENE VE MELİTENE’YE BAĞLI PİSKOPOSLUKLAR Bizans İmparatorluğu’nun, VII. yüzyıldan XI. yüzyılın ortalarına kadar bir şekilde bölgedeki siyasî ve askerî varlığını 19 kaybetmeme gayreti içerisinde olduğu aşikârdır ki imparatorluk sadece bunlarla yetinmeyip ayrıca buradaki Hıristiyanların, hem Hıristiyanlıktan hem de imparatorluktan kopmasını engellemek için dinî gayretler içerisine de girmiştir. Özellikle Geç Antikçağda idarî ve askerî önemi bilinen Melitene’nin, imparatorluk ve bölgedeki Hıristiyan halk için dinî öneminin de ön planda tutulduğu ayrıca belirtilmelidir. Melitene’nin bu niteliği, VII. yüzyıldan XII. yüzyıla kadar imparatorluğa ait metropolitlik, başpiskoposluk ve piskoposluklar hakkında önemli bilgiler edinilen ve başşehir Konstantinopolis’te kaydedilen Notitiae Episcopatuum yani “Kilise Kayıtlarından” da anlaşılmaktadır. Bu kayıtlar, 18 Notitia’dan oluşmakla beraber genel itibariyle ilk başta imparatorluk dinî yapısına uygun olarak üstten 18 Guy Le Strange, Doğu Hilafetinin Memleketleri, Çev. Adnan Eskikurt-Cengiz Tomar, İstanbul 2015, s. 174; İstahri, Ülkelerin Yolları, Çev. Murat Ağarı, İstanbul 2015, s. 60; Mustafa S. Küçükaşçı, “Anadolu’da Arap-Bizans Mücadelesi ve “Saife” Seferleri”, s. 4-5. 19 Melitene, Bizanslılar tarafından çeşitli tarihlerde, 695’te, 740/1’de ve 750/1’de tahrip edilmiştir. Ancak İslam devletinin güçlü olduğu bu dönemlerde imparatorluğun, Melitene’yi daimi olarak elde tutması, imkânsız görünmektedir. Bkz. Ernest Honigmann, Bizans Devletinin Doğu Sınırı, Çev. Fikret Işıltan, İstanbul 1970, s. 53. 53 ORTAÇAĞ’DA MALATYA alta doğru metropolitlik, başpiskoposluk ve piskoposluk şeklinde sıralamaya sahiptir. Bu kayıtlarda İmparatorluğa ait yönetim bölgelerinin, Geç Roma Eyalet yönetimindeki adlandırmalarla ancak eyaleti tanımlamak için “eparkhia” tabiriyle, örneğin “Asia Eparkhia=Asia Eyaleti/Yönetimi” ve “Metropolitliği Ephesos” şeklinde tanımlandığı görülmektedir. Roma İmparatorluğu idarî yapısında dioikesis denilen ve şehirlerin birleşimiyle oluşan idarî birimlerin kilise hiyerarşisinin başına “metropolit” denir. Temelde piskopos olarak takdis edilmiş olsalar da genelde içinde bulundukları dioikesis yöresinin tamamının idaresinden 20 sorumludurlar. Bu kayıtlardan özellikle bölgenin coğrafyasını tespit edilmesinde, metropolitliklerin arkasından başpiskoposluk ve piskoposluk merkezlerinin verilmesi oldukça önemlidir. Diğer yazılı kaynaklarla kıyaslanabilirliğinin kolay olmasının yanı sıra bu kayıtların, kendi içerisinde birçok tutarsızlığı ve zorlukları da söz konusudur. Nitekim kayıtlar bağlamında en çok dikkat edilen nokta burasıdır. Örneğin VII. yüzyılın ikinci yarısından itibaren kaydedildiği düşünülen Notitia 1’de kaydedilen bir piskoposluğun, Notitia 2’de veya Notitia 7’de kaydedilmediği sonrasında Notitia 10 veya Notitia 13’te kaydedildiği yani bir istikrarsızlığın olduğu tespit edilebilmektedir. Bu istikrarsızlık hakkında çeşitli yorumlar yapılabilmekle beraber bunun en önemli sebebi, Anadolu’ya ulaşan Müslüman Arap saldırılarının bölgedeki etkisi ve bu etkiye bağlı olarak piskoposlukların kaydedilmemesidir. Kayıtlardan karşılaşılan diğer bir zorluk ise, örneğin Notitia 1’de kaydedilen bir piskoposluğun diğer Notitialarda aynı adla kaydedilmediği sonrasında tekrar eski adı ile kaydedildiğidir. Bu tarz kayıtlar hakkında da farklı yorumlar yapılabilmekle beraber bunların tespit edilmesi, başlı başına bir problemi teşkil etmektedir. Dolayısıyla bu kayıtlar, karşılaştırmalı olarak dikkatli bir şekilde incelenmelidir. Bu noktada, kayıtlar her ne kadar imparatorluk coğrafyasında bulunan dinî bölgelerin tespit edilmesi adına değerli olsa da aynı zamanda her bir dinî kurumun bulunduğu bölge, aynı zamanda idarî ve askerî bir garnizon statüsünde olduğu da belirtilmelidir. 20 Kutlu Akalın-Zafer Duygu, Süryanî Literatürü, Mardin 2017, s. 38. 54 ORTAÇAĞ’DA MALATYA Bu kayıtların ilkinin, VII. yüzyılın ikinci yarısından sonra yazıldığı anlaşılmakla birlikte ilk kayıt olan Notitia 1 de imparatorluk sınırları içerisinde bulunan 38 metropolitlik arasında Melitene, Armenia I bölgesinin metropolitliği olarak 21 kaydedilmiştir. Bilindiği üzere Konstantinopolis Patriğinden sonra özellikle taşradaki dinî statüdeki en yüksek rütbeli metropolittir ve metropolitin dinî yönetiminde olan metropolitlik ise, coğrafî sınırlarına, nüfus sayısına ve dinî önemine göre bir veya birden fazla metropolit veya metropolitlik tarafından idare edilebilmekteydi. Metropolitlerin, bölgesinde yaşayan Hıristiyanların kendi bölgesinde çözülemeyen sorunlarını patriğe taşıyabilme ve çözüm bulunmasını sağlayabilme yetkisi mevcuttu. Dolayısıyla bölgedeki sorunları çözmek için sadece patriğin veya imparatorun kararıyla değil sorunun veya sorunların çözümünün ortaklaşa bir kararla alındığını gösteren tomos ismi 22 verilen “bölgesel kararnameler” çıkarılırdı. Metropolitin bölgesinde yaşayan Hıristiyan halkı için göstermiş olduğu çaba veya ona verilen yetkiler, metropolitlerin siyasî iktidara hem yakın olduğunu hem de özellikle “taşra” yönetimlerinde sorunları çözebilecek bir yetkili olduğunu da kanıtlamaktadır. Bu metropolitliğe bağlı olarak da başpiskoposluk ve piskoposluk bölgeleri ve yöneticileri mevcuttur. Bu doğrultuda İmparatorluğun kilise örgütlenmesinin ve hiyerarşisinin oluşmasındaki en önemli unsurun, Roma İmparatorluğu’nun çağının gereksinimlerine göre sürekli yenileyerek geliştirdiği bürokrasi ve idarî sisteminin olduğu anlaşılmaktadır. Hıristiyan örgütlenme öncelikle kentlerde gerçekleştirilirken, buradaki piskoposlar, kent çevresindeki bütün ruhbanların üzerinde danışılan bir otorite olmuştur. Bütün bu örgütlenme, küçük bir cemaat için ilk başlarda yeterli olurken, Hıristiyanların sayısı çoğaldıkça ve Hıristiyanların resmen tanınmasından sonra Kilise’nin devlet içindeki etkisi artmış ve 21 Notit. 1.18. 22 M. H. Congourdeau-B. Martin-Hisard, “Bizans Kilisesi’nin Kurumları”, Bizans Dünyası: Bizans İmparatorluğu (641-1204), Ed. Jean-Claude Cheynet, İstanbul 2018, s. 112. 55 ORTAÇAĞ’DA MALATYA piskoposlar arasındaki hiyerarşi tartışmaları da ortaya çıkmıştır. Sonuçta Roma, Kudüs, Konstantinopolis, Antakya ve İskenderiye ve bu merkezlerin çevreleri gibi en eski ve en geniş Hıristiyan cemaatlerinin bulunduğu bölgeleri yöneten piskoposları tanımlamak için patriklik makamı oluşturulmuş ve patrik, dini hiyerarşide en yüksek rütbeli olarak belirlenmiştir. Patrikten sonra bu bölgeler içindeki en büyük kentlerde görev yapan din adamları, metropolit olarak adlandırılmış ve kent içindeki bütün dinsel yetki de bu metropolitlere bırakılmıştır. Bu metropolitlere bağlı olarak da başpiskoposluk, piskoposluk, rahip ve keşiş 23 statüleri oluşturulmuştur. Dolayısıyla diğer dinî merkezler elden çıktığı için kilise kayıtlarının kaydedildiği dönemlerde en yüksek patriklik makamı, aynı zamanda imparatorluğun merkezi de olan Konstantinopolis’tedir ve patriğin makamı da Konstantinopolistir. Bütün bölge kiliselerini gözetim altında tutan yüksek yetkililer yani piskoposlar, II. ve III. yüzyılda ortaya çıkmıştır. Bu yetkililer, zaman zaman metropolitin bulunduğu merkezin yanı sıra kendi bölgesinde de ikamet etmekteydiler. Nitekim imparatorluk yönetiminden uzak olan bölgelerde, devleti temsil etmesi ve halkın sorunlarını çözmesi ve gerektiğinde de imparatorluğa iletmesi sebebiyle piskoposlara hem yönetimsel hem de yargısal yetkiler verilmiştir. Dolayısıyla piskoposluklar, halkın şikâyetinin olması durumunda başvuracakları bir mevkii 24 statüsü de kazanmışlardır. Bu noktada piskoposların bölgesel olarak temsil edilmesinin bir nedeni de bölgelerine yapılan saldırı sonucu, imparatorluğun bölgedeki siyasi hâkimiyetinin sarsılması veya bazen ortadan kalkmasıyla ilgili olarak piskoposların, imparatorluğu temsil eden tek siyasî ve yargı temsilcisi olarak kalmasıdır. Nitekim Müslüman Araplar, piskoposluğu olan bir bölgeye saldırdığı veya orayı ele geçirdiğinde, bu bölgedeki Hıristiyanlar için tek yargı merci ve Müslüman Araplar için de 23 Erkan İznik, “Pagan Bir İmparatorluğun Hıristiyan İmparatorluğa Dönüşümü”, Doğu Batı-Romalılar I, S. 49, 2009, s. 62-63. 24 İznik, “Pagan Bir İmparatorluğun Hıristiyan İmparatorluğa Dönüşümü”, s. 63, dpnt. 53, 54. 56 ORTAÇAĞ’DA MALATYA tek meşru muhatap piskopos olurdu. Nitekim fatihlerle yapılan anlaşmalar gereğince, piskopos Hristiyanları ilgilendiren her konudan ve yaşamlarını idame ettirecekleri en basit günlük faaliyetlerinden dahi sorumluydu. Özellikle saldırı sırasında ele geçirilen esir var ise bunların tekrardan geri alınması görevi yine piskoposun sorumluluğundaydı. Bu tarz olağanüstü durumlarda piskoposların görevleri, sıradan değil hem imparatorluk hem de 25 bölge halkı için oldukça hayatiydi. İmparator Mavrikios’un yapmış olduğu idarî ve askerî düzenlemeye göre Notitia 1 ve 2’de, Armenia I bölgesinin 26 metropolitliği olarak kaydedilen Melitene’ye bağlı olarak başpiskoposluk kaydedilmemekle birlikte sadece piskoposluklar kaydedilmiştir. Nitekim bu piskoposluklar, sırasıyla Arka, 27 Koukousos, Arabissos, Ariaratheia ve Komana’dır. Bu piskoposluklar, görüleceği üzere VI. yüzyıl coğrafyacısı Hierokles’in Synekdemos adlı eserinde bahsetmiş olduğu şehirlerdir. Notit. 3’teki kayıtta ise, Melitene ve Melitene’ye bağlı piskoposluklar kaydedilmemiştir. Bunun sebebi de özellikle Melitene ve çevresinin, Müslüman Arap saldırılarına maruz kalması, Müslüman Arapların sıkça Anti-Toroslardaki geçitleri kullanarak kısa bir sürede Melitene ve çevresine ulaşması ve sonraki dönemlerde de Bizans ile İslâm devleti arasında yapılan savaşların bu bölgede yoğunlaşmasıdır. Bu nedenlerin, imparatorluğun bölgedeki hem idarî ve askerî hem de dinî hâkimiyetini zayıflattığı aşikârdır. Ancak bir sonraki Notit. 4 ve 28 Notit. 7, Notit. 9, Notit. 10 kayıtlarında, metropolitlik Melitene ve buna bağlı Arka, Koukousos, Arabissos, Ariaratheia ve 29 Komana piskoposlukları tekrardan kaydedilmiştir. Bu kayıtlardan özellikle Notit. 13 kaydı diğerlerinden farklıdır. Bu kayıtta, Melitene metropolitliğine 30 bağlı olarak 25 Congourdeau-Martin-Hisard, “Bizans Kilisesi’nin Kurumları”, s. 125. 26 Notit. 1.18; Notit. 2.17. 27 Notit. 1.218-222; Notit. 2.274-279. 28 Notit. 4.18; Notit. 7.268; Notit. 9.168; Notit. 10.201. 29 Notit. 4.231-235; Notit. 7.268-273; Notit. 9.169-173; Notit. 10.202-206. 30 Notit. 13.187. 57 ORTAÇAĞ’DA MALATYA dokuz piskoposluk kaydedilmiştir ki önceki Arka, Koukousos, Arabissos, Ariaratheia ve Komana piskoposluklarına ayrıca 31 Taranta [Darende], Zerbe [Elbistan?] , Aromane [Hurman Kale] 32 33 ve İberon [Hunu/Arıtaş?] Piskoposlukları eklenmiştir. Nitekim Melitene metropolitliğine bağlı bu piskoposluk sayısının artmasında, imparatorluğun güçlenmesinin, imparatorluk sınırlarının genişlemesinin ve bölgede artık İslam etkisinin ortadan kalkmasının olduğu tahmin edilebilir. Dolayısıyla kayıtlardan da anlaşılacağı üzere Notit. 1’den başlayarak Notit. 13’te dâhil bölgede, bir takım istikrarsızlıkların ve problemlerin olduğu da aşikârdır. Ancak kayıtlar bazında, örneğin Notit. 1’den Notit. 13’e kadar kaydedilen Arabissos’un yazımında veya şehrin farklı bir şekilde adlandırılmasıyla ilgili olarak Arabissos’un herhangi bir değişikliğe maruz kalmadan kaydedildiği 34 görülmektedir. Nitekim bu durum, imparatorluğa ait olan diğer yazılı kaynaklarda da tespit edilebilmektedir ki aslında imparatorluk ve imparatorluğu bölgede temsil eden idarî, askerî ve dinî temsilciler bazında da coğrafyanın bilindiğini ve bölgeden merkeze, doğru bir bilgi akışının olduğunu kanıtlamaktadır. Melitene metropolitliğine bağlı piskoposluklarla beraber imparatorluk, diğer metropolitlik bölgelerinde de tespit edilebildiği gibi geniş bir coğrafyada idarî, askerî ve dinî yönetim bölgeleri oluşturmuştur. 31 Burası muhtemelen, Arap kaynaklarında “Ayn Zerbe” olarak geçen ve günümüzde “Anavarza” bölgesine tekabül eden şehirdir. 32 Honigmann, hem Zerbe hem de İberon için net bir şey söyleyememekle birlikte bu yerlerin Ermenice versiyonlarından yola çıkarak birisinin Plasta [Elbistan]’a; birisinin ise Honin [Khonion/Hunu/Arıtaş] şehirlerine tekabül ettiğini ve bunların hepsinin Euphrates’e yakın olduğunu ifade etmektedir. Bkz. Honigmann, Bizans Devletinin Doğu Sınırı, s. 73; İberon’un, kilise kayıtlarında aynı zamanda Helenopontus bölgesinde bulunan İbora [İverönü]’yı çağrıştırdığı da belirtilmelidir. Ancak kayıtlarda belirtilen iki yerinde, farklı iki yer olduğu fikri ağır basmaktadır. Çünkü Helenopontus bölgesindeki dinî önemi bilinen İbora’nın, kayıtlarda kesintisiz bir şekilde varlığı tespit edilebildiği de ifade edilmelidir. Bkz. Notit. 1.212; Notit. 2. 269; Notit. 3.316; Notit. 4.226; Notit. 7.265; Notit. 9.164; Notit. 10.181; Notit. 13.181; Nitekim piskoposlukların birbirine yakın coğrafî konumlarına baktığımızda Zerbe’nin günümüzde Elbistan’a; İberon’un da Hunu/Arıtaş’a tesadüf ettiği tahmin edilebilir. 33 Notit. 13.189-197. 34 Kayıtlar bazında bazı örnekleri bulunmakla beraber, kilise kayıtlarını kaydedenlerin yerleşim yerlerini yanlış yazdıkları da tespit edilebilmektedir. 58 ORTAÇAĞ’DA MALATYA Kayıtlarda verilen Melitene metropolitliğine bağlı piskoposlukların idarî, askerî ve coğrafî önemi oldukça önemlidir. Nitekim bu bölgeler, Anti-Toroslarda Müslüman Arapların, Anadolu içlerine; Bizans yönetiminin ise Suriye’ye hızlı bir şekilde ulaşmak amacıyla sıkça kullanmış olduğu askerî güzergâhın stratejik noktalarıdır. Dolayısıyla bu bölgeler, Bizans ve İslâm devletinin sürekli mücadele ettikleri ve bu mücadeleler sonucunda da şehirlerin devamlı olarak el değiştirdiği bölgeler olmuştur. Bu durum, bu bölgelerde tam anlamıyla idarî ve askerî bir yapının kurulmasını engellemiş ve bölgenin iki devlet arasında tampon bir bölge olarak kalmasını sağlamıştır. Bu niteliğinden dolayı bu coğrafya, özellikle Bizans kaynaklarında “insansız” bölge olarak tanımlanmıştır. Ancak bölge her ne kadar “insansız” olarak tanımlansa da imparatorluğun bir şekilde bölgedeki hâkimiyetini sürdürmek için çabaladığı ve bunun için de Müslüman Araplarla bölgede sık sık mücadeleye giriştiği görülmektedir. Bunun yanı sıra sadece sürekli savaşların değil aynı zamanda iki devlet arasında sosyo-kültürel ve ekonomik ilişkilerin de geliştirildiği bir sürecinde var olduğu anlaşılmaktadır. 35 SONUÇ Roma İmparatorluğu döneminden itibaren tarihi önemi bilinen Melitene ve çevresinin, bu önemini özellikle Bizans İmparatorluğu döneminde de devam ettirdiği ve özellikle de İslam devletinin ortaya çıkmasıyla daha da arttığı aşikârdır. Nitekim İslam akınlarının, hızlı bir şekilde imparatorluğun Anadolu arazilerine ulaşması, imparatorluğun Anadolu’da adeta bir ölüm-kalım savaşı vermesine neden olmuştur. Bu çerçevede imparatorluk, İslam akınları sırasında hayatta kalabilmek için Anadolu’da farklı idarî, askerî ve sosyo-ekonomik bir yönetim anlayışı benimsemiştir. Bu anlayışta imparatorluk, ilk başta savunmada kalarak İslam akınlarının olumsuz etkilerini en aza indirmeye gayret etmiştir. Ancak alınan önlemler yeterli olmamış ve bu akınlar sırasında, Geç Antikçağdan beri önemi bilinen 35 Avcı, İslâm-Bizans İlişkileri, s. 69. 59 ORTAÇAĞ’DA MALATYA doğudaki birçok imparatorluk şehri elden çıkmıştır. Bu doğrultuda imparatorluk özellikle siyasî hâkimiyetini kaybetmiş olduğu bölgelerde, şehirlerin Hristiyan nüfusuna göre dinî niteliklerini ön plana çıkararak varlığını devam ettirmeye çalışmıştır. Nitekim oluşturulan metropolitler ve piskoposluklar, her ne kadar dinî statüdeki kurumlar olsa da “thema sistemi” içerisinde bu bölgeler aynı zamanda idarî, askerî ve sosyoekonomik bölgeler olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu çerçevede VII. yüzyılın ikinci yarısından XII. yüzyıla kadar Konstantinopolis’te kaydedilen Notitialar, sadece dinî değil aynı zamanda imparatorluğun idarî ve askerî bölgelerini de tanımladığı anlaşılmaktadır. Bu kayıtlardan anlaşılan tarihî süreçte Melitene metropolitliği ve Melitene metropolitliğine bağlı piskoposluk, Armenia I Eparkhiası başlığında kaydedilmişlerdir. Her ne kadar bu bölgelerde, Bizans ve İslam devleti arasında ciddi askerî mücadeleler göze çarpsa da bu coğrafyanın, aynı zamanda dönemin iki hâkim devletinin ve bu hâkim devletlerin mensup oldukları dinlerinin hem çarpışma hem de bir arada yaşayabilme çabalarını sergiledikleri bir coğrafya olarak tespit edilmektedir. Bunun en net örneği, iki devletin de kendilerine sınır olacak şekilde “insansız” bir bölge teşkil etmesi ve bu bölgede, salt askerî mücadeleler değil aynı zamanda bölge halkının, karşılıklı olarak özellikle ticaret aracılığıyla sosyo-ekonomik ihtiyaçlarını karşılaması, dinî ve kültürel olarak birbirlerini etkilemesi olarak görülmektedir. Bu çerçevede Bizans-İslam ilişkilerinde Melitene’nin, stratejik bir kavşak vazifesi görmesi, bu önemine binaen bölgenin metropolitlik yapılması ve buna bağlı stratejik Anti-Toros şehirlerinin piskoposluk statüsüne kavuşturularak Melitene metropolitliğine bağlanması, İmparatorluğun bölgedeki varlığını devam ettirebilmesi için Melitene ve çevresinin siyasi, idarî, askerî ve dinî vb. çok önemli olduğunu kanıtlamaktadır. KAYNAKLAR Belâzurî (=Ahmed b. Yahyâ el-Belâzurî, Fütûhu’l-Büldân) Kullanılan Metin ve Çeviri: Fütûhu’l-Büldân, Terc. Mustafa Fayda, İstanbul 2013. Hierok. (=Hierokles, Synekdemos) 60 ORTAÇAĞ’DA MALATYA Synek. Kullanılan Metin ve Çeviri: Synekdemos, Comm. Petrus Wessling, Bonnae 1840. İstahrî (=Ebû İshak İbrahim b. Muhammed İstahri, Mesâliku’l-Memâlik) Kullanılan Metin ve Çeviri: Ülkelerin Yolları, Çev. Murat Ağarı, Ayışığıkitapları, İstanbul 2015. Notit.(=Notitiae Episcopatuum Ecclesiae Constantinopolitanae) Kullanılan Metin ve Çeviri: Geographie Ecclesiastique de l’Empire Byzantin: Notitiae Episcopatuum Ecclesiae Constantinopolitanae, Texte Critique, Introduction et Notes par Jean Darrouzés, Paris 1981. Prokop. (=Procopius, de aedificiis) aedi. Kullanılan Metin ve Çeviri: Buildings VII, Trans. H. B. Dewing, Harvard University Press 1954. Strab.(=Strabon, Geographika) Kullanılan Metin ve Çeviri: The Geography of Strabo, LOEB London, 1917-1932; Coğrafya Anadolu XII-XIV, Çev. Adnan Pekman, İstanbul 2009. Theop. Khr. (=Theophanis Confessor, Chronographia) Kullanılan Metin ve Çeviri: Chronographia, Ed. Ioannıs Classeni, Bonnae 1839; Chronographia, Trans. Cyril MangoRoger Scott, Oxford 1997. Theop. Kons. (=Theophanes Continuatus, Vita Basilii) Kullanılan Metin ve Çeviri: Chronographiae Quae Theophanis Continuati Nomine Fertur Liber Quo Vita Basilii Imperatoris Amplectitur, Ed. Ihor Ševčenko, de Gruyter 2011. Araştırma Eserler AKALIN, Kutlu-DUYGU, Zafer, Süryanî Literatürü, Mardin 2017. AVCI, Casim, İslâm-Bizans İlişkileri, İstanbul 2003. APAK, Adem, “Emevîler Döneminde Anadolu’da ArapBizans Mücadelesi”, Uludağ Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, C. 18, S. 2, 2009, s. 95-122. BONNER, D. Michael, “The Naming of the Frontier: ‘Awāsım, Thughūr, and the Arab Geographers”, School of Oriental and African Studies, Vol. 57, No. 1, 1994, s. 17-24. CONGOURDEAU, H. M.- MARTIN-HISARD, B., “Bizans Kilisesi’nin Kurumları”, Bizans Dünyası: Bizans 61 ORTAÇAĞ’DA MALATYA İmparatorluğu (641-1204), Ed. Jean-Claude Cheynet, İstanbul 2018, s. 100-131. DARKOT, Besim, “Malatya”, İslam Ansiklopedisi, C. VII, s. 225-232. DECKER, Michael, “Frontier Settlement and Economy in the Byzantine East”, Dumbarton Oaks Papers, Vol. 61, 2007, s. 217-267. EGER, Asa, The Spacaes Between the Teeth: A Gazetteer of Towns on the Islamic-Byzantine Frontier, İstanbul 2012. GARSOÏAN, Nina “Marzpanate (428-652)”, The Armenian People From Ancient to Modern Times, Vol. I, Ed. R. G. Hovannisian, University of California 1997, s. 95-115. GÜNEŞ, Cüneyt, “X. Yüzyıldaki Bizans Taktikonlarına Göre Bizans-İslâm Güçlerinin İlk Karşılaşma Alanları: Kleisouralar ve Kleisouralardaki Askerî Taktiklere Dair”, History Studies, Vol. 10/1, 2018, s. 85-100. HEWSEN, H. Robert, The Geography of Ananias of Širak (Ašxarhacʿoycʿ). The Long and the Short Recensions, Wiesbaden 1992. HONIGMANN, Ernst, Bizans Devletinin Doğu Sınırı, Çev. Fikret Işıltan, İstanbul 1970. __________________, “Malatya”, İslam Ansiklopedisi, C. VII, s. 232-239. HOWARD-JOHNSTON, D. J., “Thema”, in Maistor, Classical, Byzantine and Renaissance Studies for Robert Browning, Ed. A. Moffatt, Canberra 1984, s. 189-196. İZNİK, Erkan, “Pagan Bir İmparatorluğun Hıristiyan İmparatorluğa Dönüşümü”, Doğu Batı-Romalılar I, S. 49, 2009, s. 41-76. KÜÇÜKAŞÇI, S. Mustafa, “Anadolu’da Arap-Bizans Mücadelesi ve “Saife” Seferleri”, Türk Kültürü İncelemeleri Dergisi, S. 2, İstanbul 2000, s. 1-22. LE STRANGE, Guy, Doğu Hilafetinin Memleketleri, Çev. Adnan Eskikurt-Cengiz Tomar, İstanbul 2015. MITCHELL, S., Geç Roma İmparatorluğu Tarihi M.S. 284-647, Çev. Turhan Kaçar, Ankara 2016. 62 ORTAÇAĞ’DA MALATYA LIDDELL, G. H.–SCOTT, R., Greek-English Lexicon, New York 1883. OSTROGORSKY, Georg, Bizans Devleti Tarihi, Çev. Fikret Işıltan, Ankara 2011. PERTUSI, A., “Nuova ipotesi sull’origine dei «Temi» bizantini”, Aeum, 28, 1954, s. 126-150. SEVİM, Veli, Anadolu’nun Tarihi Coğrafyası, Ankara 2016. TERZİ, Zeki, Mustafa, “Emevîler ve Abbâsîler Zamanında Malatya Hudut Garnizonu”, Ondokuz Mayıs Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, S. 3, 1989, s. 108-118. YILMAZ, Saim, Anadolu’da Abbâsî-Bizans Mücadelesi (132-193/750-809), İstanbul 2015. ZADEH, Travis Mapping Frontiers Across Medieval Islam, I. B. Tauris 2011. 63 ORTAÇAĞ’DA MALATYA ORTAÇAĞ SÜRYANİ KRONİKLERİNDE MALATYA Dilara ALTAŞ Özet Tarih boyunca farklı toplumlar ve kültürleri bünyesinde barındıran Malatya, Süryani toplumu için de büyük önem arz eden bir şehir olmuştur. Özellikle Ortaçağda. Süryani vakanüvis ve din adamlarının doğup büyüdükleri ve yaşadıkları şehrin tarihini de ihtiva eden kroniklerde Malatya oldukça detaylı bilgi verilmiştir. Malatya’dan söz eden Zuqnin kroniğinde de Süryani tarih yazıcılığının titizliğini ve ayrıntıcılığını görmek mümkündür. Anonim Süryani kronikleri de dâhil olmak üzere Malatya ve çevresi hakkında bilgi veren bütün kroniklerde Bizans, Sasani ve Türklerin Malatya’ya düzenledikleri akınlar ve buraya yerleşmeleri mevzuundan bahsedilmiştir. Bazı kroniklerde ise Malatya oldukça yüzeysel anlatılmış, yalnızca Malatyalı Süryani azizlerden bahsedilmiştir. Süryani kronikleri Doğu ve Güneydoğu Anadolu hakkında önemli veriler sunmaktadır. Anahtar Kelimeler: Süryani, Malatya, Melitene, kronik, Ermeni.  İnönü Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Tarih Anabilim Dalı Doktora Öğrencisi 64 ORTAÇAĞ’DA MALATYA MALATIA IN MEDIEVAL SYRIAC CHRONICLE ABSTRACT Malatya, which has different societies and cultures throughout its history, has been a city of great importance for the Syriac society. Especially in the Middle Ages. Malatya was given detailed information in the chronicles including the history of the city where the Syriac chronicles and clergy were born and raised. In the chronicle of Zuqnin, who speaks of Malatya, it is possible to see the meticulousness and detail of Syriac historiography. Anonymous Chronicles including the Syriac chronicles of Malatya and all the chronicles that provide information about the Byzantine, Sassanid and Turks settled here are mentioned about the issue. In some chronicles, Malatya is described as superficial, and only Syriac saints from Malatya are mentioned. Syriac chronicles provide important data about Eastern and Southeastern Anatolia. Key Words: Syriac, Malatya, Melitene, chronic, Armenian. 1. GİRİŞ Malatya; Süryani ve Ermeni kroniklerinde “Melitene” olarak geçmektedir. Melitene adını ilk olarak Eskiçağ 1 coğrafyacılarından Strabon kaydetmiştir. 724-842 yıllarını ihtiva eden kronikte İslam akınları dönemi ayrıntılı şekilde anlatılmıştır. İbn Havkal, Malatya’yı Şam diyarı içinde gösterirken, Ebu’l Fida Rum ülkesinden saymış, İbn Hurdazbih ise “el-Cezire cephesi” demiştir. Ayrıca Malatya Ermeni nüfusuna sahip olduğu için ve Ermeni asilzadelerin doğduğu bir şehir olduğu için Ermeniler Malatya’yı “Hayastan” (Ermenistan) olarak nitelendirmişlerdir. Ancak bu bölgede 1 Strabon, Antik Anadolu Coğrafyası (Geographika XII, XIII, XIV), (çev. Adnan Pekman), Arkeoloji ve Sanat Yayınları, İstanbul 2000, s.1-3. Strabon, Melitene’nin Kappadokia’nın bölündüğü on valilikten biri olduğunu belirtmiştir. Makedonialılar Kappadokia’yı kuşattıkları dönemde Persler bu bölgeyi iki satraplığa bölmüşler; Malatya ise Kataonia, Kilikia, Tyanitis, Garsauritis gibi kentlerle birlikte bölgenin önemli yerleşim yerlerinden biri olmuştur. 65 ORTAÇAĞ’DA MALATYA 2 mutlak bir Ermeni egemenliği olmamıştır. VIII. Yüzyılda Süryaniler ve Ermenilerin, Melitene ve Sebastia (Sivas) büyüdükten sonra Bizans baskılarına rağmen burada başpiskoposluklarının olduğu bilinmektedir. Hatta günümüzde Ermenistan sınırları içinde olan Sünik, İberya (Gürcistan) ve Mardpetakan ile birlikte Melitene en önemli patrikliklerden biri 3 olmuştur. Roma İmparatorluğu’nun önemli şehirlerinden biri olan Comana (günümüzde Kapadokya’nın güneyi) ve Malatya arası VII. Yüzyıla kadar Erken Doğu Roma için önemli bir ticaret güzergâhı olmuş, daha sonra Arap akınlarına karşı daha da 4 güçlendirilerek sınırları korumak için üs haline getirilmiştir. Müslümanların 695-702 yılları arasında Malatya’ya yaptıkları akınlarla birlikte Malatya’ya ilk Müslüman nüfus yerleşmiştir. Kaynaklarda Turande olarak da geçen Darende’ye gelen Araplar, mevsim şartları nedeniyle kışın ülkelerine geri dönmüşlerdir. Arap fetihleri ve yerleşimi kalıcı olmamıştır. 716717 yıllarında ise el-Cezire’den gelen Arap gaziler, Malatya yakınlarındaki Hısnü’l Merat’ı (Kız Kulesi) ele geçirmişler fakat karın yağmasıyla birlikte geri dönmüşlerdir. Ömer b. Abdülaziz döneminde ise Bizans tazyiklerinden endişe eden Araplar Darende’deki halkı Malatya’ya yerleştirmişlerdir. Malatya’dan söz eden Ortaçağ Süryani kronikleri çoğunlukla Arap kuşatmaları, Bizans-Sasani mücadeleleri ve Haçlı Seferleri ile ilgilidir. Süryani tarih yazıcılığının önde gelen örneklerini inceleyeceğiz. 5 2 Hamilton, Bernard. "Women in the Crusader States: Queens of Jerusalem, " in Medieval Women. Edited by Derek Baker. Oxford: Basil Blackwell, 1978. Bu hususta XI. yy’da Ermeni prensi Horil’in kızı ve Kudüs Latin kralı II. Badwin’in eşi Prenses Morfiya Malatya’da doğup büyüdüğü için günümüz Ermeni tarihçileri böyle bir iddiada bulunmuşlardır. 3 Stepannos Orbelean, History of The State of Sisakan, (tr. Robert Bedrosian ), s.29 4 Silvia Polla, Philip Verhagen, Computational Approaches to the Study of Movement in Archaeology, Hubert & Co. GmbH & Co. KG, Göttingen 2014, s. 46. 5 Yakut el-Hamevi, Mu’cemu’l-Buldan, C: IV, Daru’s-Sadr, Beyrut 1995, s. 32-33; Ebu Cafer Muhammed et-Taberi, Tarihu’t-Taberi: Tarihu’r-Rüsul ve’l-Muluk ve Sılatu-Tarihu’t-Taberî, C:VI Daru’t-Turas, Beyrut 1387, s. 542. 66 ORTAÇAĞ’DA MALATYA 2. SÜRYANİ KRONİKLERİ 2.1. Rabban Eudochos Günümüzde Kudüs’te adını taşıyan Evanjelik kilisesi bulunan Aziz Mark, Süryani bir din adamıdır. Aziz Mark’ın adını taşıyan kilisede Süryani yazma eserleri mevcuttur. Rabban Eudochos’un XII. Yy’da yazdığı Arapça terimlerin de yer aldığı bu eserde Süryanilerin Hristiyanlığı benimsedikten sonra Süryanicenin gramer yapısı ve Süryanice kelimelerin etimolojisi üzerine çalışan dilbilimcilerden bahsedilmiştir. Bu dilbilimcilerin en önemlilerinden biri Malatyalı yeminli rahip Rabban Eudochos’tur. Grekçe ve Latince olarak öğretilen dini terimlerin Süryanice olarak adlandırılmasını desteklemiştir. Örneğin; Hz. İsa’nın havarileriyle yediği son akşam yemeğine “Efkaristiya” denirken Süryanicede bu terim “Şumlaya” olarak adlandırılmıştır. Şumlaya esasen “tamlama” anlamına gelirken, havarilerin bir arada olması nedeniyle bu ad verilmiştir. Rabban Eudochos, Aramice ile akraba olan Süryanicenin kutsal metinlerde kullanılmasının uygun olduğundan söz etmiştir. Malatyalı Rabban Eudochos, talaebeleriyle birlikte yazdığı bu eser ile halefi olan ve Süryani grameri üzerine yazılan kitaplara öncülük 6 etmiştir. 2.2. Zuqnin Kroniği VIII. yüzyılın ilk yarısında yazılmış olması nedeniyle ilk İslam fetihleri için önemli bir kaynaktır. Arap-Doğu Roma mücadelelerinden bahsedilmekte ve Batı Süryani Kilisesi’nin iç meseleleri ele alınmıştır. 587-775 yılları arasında gerçekleşen olaylardan söz edildiğinden, Emevi ve Abbasi dönemi için değerli bilgiler sunmaktadır. Ayrıca Doğu Roma tarihine ilişkin bilgiler de içermektedir. Elimizde üçüncü ve dördüncü bölümü bulunan bu eserin Efesli Yuhanna’nın yazdığı bölümü kayıptır. Doğu Roma imparatoru V. Konstantin’in Malatya’yı yağmalaması şöyle geçmektedir: 6 St. Mark’s Convent Jerusalem (ed: Gary Gillum), Harold B. Lee Library, Utah 1995; s. 88. Baumstark, Graf, and Ruecker Die Literarischen Handschriften Des Jakobitischen Markusklosters In Jerusalem, Oriens Christianus 2, Leipzig 1912, s. 130 67 ORTAÇAĞ’DA MALATYA Roma İmparatoru V. Konstantin, sayısız güçle yürüdü, Melitene'i yıktı ve onu yağmaladı. Sakinlerini, kimseyi öldürmeden ya da eşyalarını almadan devretti. Onları dışarı çıkardı ve yolladı. Hepsi Jazlra'ya gitti. Daha sonra Melitene'nin duvarını yıkarak temeli yıktı ve evlerini yaktı, ardından ordusunu aldı ve ülkesine geri döndü. (749750)) Bunun ardından eserde 761’de yapılan İslam akınlarında Malatya’nın yeniden imar edildiği, harabe olan binalarının yerine 7 yenilerinin inşa edildiği anlatılmıştır. 2.3. Tel Mahre Kroniği Yanlış bir sınıflandırma nedeniyle Zuqnin kroniğinin bir bölümü olduğu zannedilmiştir. Dionysos 818 ve 845 yılları arasında Antakya Patrikliğinin başındaki kişidir. Bu iki kronik 8 birbirinden farklıdır. Bu kronikte VIII. yüzyılda Mesleme bin Abdülmelik komutasındaki Emevi ordusunun Kapadokya’dan Malatya’ya, güneyde ise Lübnan’a kadar uzanan bölgeyi kuşattığını ve buradaki birçok yerleşim yerinin hasar gördüğünü kaydetmiştir. Ayrıca Emevi komutanı Malik bin Şebib’in Malatya’yı kuşatması bu kronikte Hristiyan alemi için büyük bir felaket olarak geçmektedir. İmparator V. Konstantin döneminde şehirde yakılıp yıkılan evler onarılmış ve Malatya yeniden imar edilmiştir. Kronikte olaylar yerine kişiler hakkında daha fazla detay bulunmaktadır. 9 7 The Chronicle of Zuqnin, Parts III and IV. A.D. 488-775, (tr. Amir Harrak), Pontificial Institute of Medieval Stduies, 1999. S. 189-190. 8 Ayrıntılı bilgi için bkz: Witold Witakowski, The Syriac Chronicle of PseudoDionysius of Tel-Maḥre: A Study in the History of Historiography, Uppsala: Uppsala University 1987. 9 Chronique de Denys De Tel Mahré Quatriéme Partie (tr. J.B. Chabot), Librairie Emile Bouillion, Paris 1895, s. 12-25. Tel Mahre’nin Fransızcaya tercüme edilmiş versiyonunu inceledik ve bilgileri karşılaştırdık. Süryani kroniklerinde genel itibariyle Süryaniler için kutsal sayılan kişilerin Malatya’daki faaliyetleri ve orada yaşayan azizlerin adları geçmektedir. Malatya Arap coğrafyası ile Anadolu’yu birbirine bağlayan bölgeye yakın olduğu için Arap akınlarına ilişkin I. Muaviye dönemini anlatan Bizans vakanüvisi Theofanis’in kroniğinden istifade ediyoruz. Theofanis Malatya’da I. Muaviye ile Bizans komutanı Sergios arasındaki siyasi mücadeleden ve Malatya 68 ORTAÇAĞ’DA MALATYA 2.4. Efesli Yuhanna’nın Kroniği Aslen Amidli olan Efes piskoposu John tarafından Süryanice yazılan bu eser, Tritton tarafından tercüme edilmiştir. Roma döneminde Anadolu ve çevresini ele alması bakımından çok değerli bir kaynaktır. İlk kısmında Julius Caesar’ın hükümdarlığı, ikinci kısmında daha sonraki imparatorların yaşamı ele alınmış olup, Malatya bahsinin en çok geçtiği kısım ise üçüncüdür. Süryani tarih yazıcılığında “ilahi tarih” olarak 10 kabul edilen ilk kroniktir. Kronikte Malatya ile ilgili olarak, Hristiyanlığın ilk yüzyılından beri Malatya’nın dini bir merkez olmasıyla birlikte büyüdüğü anlatılmıştır. Malatya piskoposu Domitian, SasaniDoğu Roma arasındaki çekişmede arabuluculuk rolü üstlenmiştir. İmparator Tiberius’un damadı Mauricius, piskopos Domitian’ı Malatya’da görevlendirerek onun ve ailesinin Roma’ya tam 11 olarak sadık olmasını sağlamıştır. Sasani –eserde Pers olarak geçmektedir-hükümdarı I. Hüsrev Anuşirvan Roma generalleri arasındaki çekişmelerden istifade ederek Malatya’yı kuşatmıştır. Amacı Doğu Roma ordusunu Malatya’da bozguna uğratarak Fırat’ın doğusuna çekilmektir. Fakat Doğu Roma ordusunun hücum etmesi ve Sasani ordusunu Fırat’ın üzerine doğru kovalaması sonucunda Sasanilerin yarısından fazlası Fırat’ta boğulmuştur. Sadece I. Hüsrev Anuşirvan ve yakınındakiler Roma Ermenistanı’na doğru kaçmışlardır. Eserde Malatya’nın sahne olduğu Bizans-Sasani mücadeleleri teferruatlı şekilde işlenmiştir. 12 halkının Emevilere isyan etmesinden söz etmiştir. Theophanes, The Chronicle of Theophanes Confessor Byzantine, (tr. Harry Turtledove), University of Pennsylivania Press Philadelphia, 1982. s.49 10 Eserin kutsal olmasının nedeni bin din adamı tarafından yazılmış olmasıdır. Süryani tarihçilerin önemli bir kısmı azizler ve kilisenin tarihini de ele aldıkları için kronikler dini ve dünyevi olarak gruplandırılmıştır. 11 John Bishop of Ephesus, Ecclestical History of The Third Part, (tr. Payne Smith), Oxford Press, 1860, s. 356. 12 S. 395 69 ORTAÇAĞ’DA MALATYA 2.5. Stilit Joshua’nın (Yuşa) Kroniği Sasani-Bizans çekişmelerini aktaran bu kronik, Malatya, Urfa ve Antakya üzerindeki mücadeleleri anlatmaktadır. I. Kavad (Kubad) döneminde Malatya’nın Bizans tarafından yağmalanması ve Süryaniler ile Ermenilerin yerleşim yerlerinin talan olmasını konu almaktadır. Amid ve Malatya’nın Sasaniler için önemli bir yayılma alanı olduğu; kronikte geçtiği şekliyle Fars-Hun-Arap birliklerinin Bizans’la olan mücadeleleri ve bozguna uğramaları I. Kavad’ın fillerle desteklenmiş ordusunun 13 dahi Bizans karşısında tutunamaması anlatılmıştır. Malatya Perslerin kışlak olarak kullandığı ve Amid ile birlikte maden ticareti yaptıkları ve cephane olarak kullanarak silahlarını onardıkları bir şehirdir. Grek ordusunun bu bölgede sağlam bir otorite kuramamış olduğunu Stilit Yuşa’nın kroniğinden 14 öğreniyoruz. Stilit Yuşa, Malatya, Antakya, Şam, Menbiç, Edessa gibi şehirleri, Süryanilerin inancına göre “kutsal Meryem’in emriyle kiliselerini kurdukları şehirler” olarak nitelendirmiştir. 15 2.5. Anonim Süryani Kroniği (I. ve II. Haçlı Seferleri Hakkında) Haçlı Seferleri üzerine ana kaynak niteliği taşıyan bu kronikte, Türklerin Danişmend Gazi’nin ölümünden sonra oğlu Muhammed’in Malatya üzerinde tahakküm kurduğu anlatılmıştır. Kronikte geçtiği şekilde aktaralım: Danişmend Gazi Kapadokya bölgesinin halkına ağır vergiler yüklemiş, baskı yapmış ve Tanrı tarafından hastalıkla cezalandırılmıştı. Daha sonra Aynüddevle ve Yakub bu bölgeye egemen olmuştu. Kudüs kralı Baldvin, Cermen ve Frenk krallarıyla görüşmüş, Şam’ı kuşatmaya karar vermişlerdi. Eğer Şam kaybedilirse, Anadolu da tehlikeye girecekti. Danişmend Gazi’nin torunu Aynüddevle, Baldvin’in ölümünden sonra 13 Joshua The Stylite, The Chronicle of Joshua The Stylite Composed In Syriac A.D. 507, Cambridge at the University Press, 1882. s. 40 14 A.g.e, s. 55. 15 A.g.e. s. 69. 70 ORTAÇAĞ’DA MALATYA Edessa (Urfa)’nın başıboş kaldığını ve Ermeni Zabar’ın manastırlarda asker toplayarak Malatya sınırına yığdığını öğrenmişti. Türkler Suriye’ye kadar gelmiş ve Süryanileri öldürmüş, geri kalanları ise köleleştirmişlerdi. 16 2.6. Anonim Süryani Kroniği (1234 Yılına Kadar) Urfa ve civarında yaşayan Süryani piskopos Meliteneli İgnatius’un hayatı ve faaliyetleri ile ilgili bir kroniktir. Ayrıca eserin dünyevi kısmı Eyyubiler için de ana kaynaktır. Malatya, Ahlat, Urfa, Mardin, Kudüs, Dımaşk ve Mısır ile ilgili bilgi vermektedir. Dini nitelik taşıyan bölümde ise Ermeni Apostolik Kilisesi ve Urfa’daki Süryani kiliselerinin o dönemde gündeminde olan, inançla ilgili konular ele alınmıştır. Eserde ele alınan konularda iki kişi kaynak olmuştur: Edessalı Jacob ve Meliteneli İgnatius. Daha eski dönemlerden de bahseden kronikte İgnatius’un ifadesiyle Malatya’yı kuşatan Farsların Tanrı tarafından hastalık ve yağmurla cezalandırılması bahsi geçmektedir. Bu eserde Bizans tarihçisi Theophanes’in verdiği bilgilerin geçmesi de ilginçtir. Kroniği tercüme eden Andy Hilkens, kroniği 16 The First and Second Crusades from an Anonymous Syriac Chronicle, (tr. A.S. Tritton), Journal of the Royal Asiatic Society of Great Britain and Ireland, No. 1, 1933, s. 275-299.. Bu hususta kronikte Türklerin Süryanileri acımasızca katlettiği, Malatya ve civarını yakıp yıkarak ganimet topladığı bahsi geçmiştir. Türklerin Urfa ve Antakya kuşatmasından büyük bir felaket olarak bahsedilmektedir. Muhammed’in ölümünden sonra Aynüddevle’nin 1143 yılında gerçekleştirdiği Malatya kuşatması tam olarak başarılı olmamıştır. Azimi Tarihi (çev. Ali Sevim), TTK Yayınevi, Ankara 2006, s.188. Ancak Malatya, Urfa ve Antakya’da XIII. yüzyıla kadar Ermeniler ve Süryanilerin rahatça yaşayabildikleri şehirler olmuş ve kimi zaman Bizans tazyiklerine karşı Türkleri desteklemişlerdir. Osman Turan, Doğu Anadolu Türk Devletleri Tarihi, Ötüken Yayınevi, İstanbul 2006, s. 250-251; Malatya XI. yüzyılda ve XII. yüzyılın başlarında tüccarların çok olduğu bir şehir olduğundan oldukça zengindi. Bu nedenle hem Selçuklu hem de Bizans’ın dikkatini çekiyordu. Ermeni kroniklerinden bu durumun hoşnutsuzluğa neden olduğunu öğreniyoruz. Ermeniler ve Süryanilerin Bizans çekişmelerine Türk fütühatı da eklendiği için kaynaklarında büyük bir felaket ve zulüm olarak geçmektedir. Hatta Ermeni tarihçi Aristakes, 1058’de Malatya’nın Türkler tarafından fethedilmesini “Sonsuza kadar acı hatırası kalacak bir adaletsizlik” olarak nitelendirmiş, dramatik bir tablo çizmiştir. Aristakes Lastivertc’i’s, History (Chronicle), (tr, Robert Bedrosian), Sources of Armenian Tradition, New York 1985, s. 45. 71 ORTAÇAĞ’DA MALATYA yazan kişinin birçok kaynaktan yararlandığını ve yalnızca kendi döneminden söz etmekle kalmadığını, önceki dönemler için bir 17 derleme niteliğinde olduğunu kaydetmiştir. 2.7. Bar Hebraeus (Ebu’l Ferec Tarihi) Bar Hebraeus (Ebu’l Ferec İbnü’l İbrî) Miladın 1225-26 senelerinde Malatya’da doğmuştur. Esasen İbrani kökenli olduğu halde eserlerini Süryanice yazmıştır. Tarih-i Muhtasarü’d-Düvel adlı eseriyle birlikte kroniği XIII. yüzyıl Türk tarihine ışık tutmaktadır. Arapça ve Süryaniceyi Malatya’da öğrenmiş, yazacağı kroniğe kaynak olması için Tel Mahreli Dionysius’un kroniğini incelemiştir. Ebu’l Ferec Tarihi, Malatya’nın Roma ve Sasani savaşlarına sahne olması konusuyla başlar, Emevi akınlarıyla devam eder. Kroniğin birinci cildinde özellikle Doğu Roma tarafından sürülen Ermenilerin, Arapların sayesinde Malatya’ya yerleşmeleri ve Arap-Ermeni ittifakının nasıl geliştiği anlatılmıştır. Kroniğin ikinci cildinde ise Haçlı Seferleri ve Moğolların Malatya’daki faaliyetleri ayrıntılı şekilde 18 anlatılmıştır. 2.8. Süryani Mihail Vekayinamesi En uzun Süryani kroniklerinden biri olan Patrik Mihail’in kroniği, dilimize Hrant Andreasyan tarafından tercüme edilmiştir. İngilizcesi ise Robert Bedrosyan tarafından Klasik Ermeniceden tercüme edilmiştir. “1050 yılında imparator olan Konstantin Monomechus, 12 yıl hüküm sürmüştür. Türkler 1050 yılının baında yaklaşık 3000 kişiden mürekkep bir orduyla Melitene’yi kuşatmışlar ve şehirde sur olmadığı için Melitene halkının dağlara kaçmasına neden olmuşlardı. Türkler o kadar merhametsizce katliam yaptılar ki birçok insan cesetlerin arasına girerek kurtulmayı denedi. Türkler on gün boyunca Malatya’yı talan edip yağmaladılar ve bu 17 Gregory Abu’l Farac, Abu’l Farac Tarihi (çev.Ömer Rıza Doğrul), C:I TTK Basımevi, Ankara 1987, s. 23-38. 18 C: II, s. 339 72 ORTAÇAĞ’DA MALATYA 19 bahtsız şehri ateşe verdiler. Bu esnada Bar Gagai Manastırı da tahrip edildi. Bir Ermeni topluluğu olan Sasunlular çok kar yağmasından istifade ederek Türklerin yolunu kestiler. Böylece Türkler açlıktan ve soğuktan kırılmış oldu. Şans eseri sağ kalanları da Sasunlular öldürdü. 1066 yılında Türk akınlarından yararlanan ErmenilerDoğu Roma’ya başkaldırdılar ve şakilik yapmaya başladılar. Madik, Mor Asya, Beit Sahde, Marcus gibi manastırları talan ettiler. Buna mukabil, Türkler de Ermenilerin üstüne yürüdüler. Daha eski tarihli Süryani kroniklerinde bahsedilen Danişmendli hakimiyetinde Malatya’da kıtlık olduğu şöyle anlatılmıştır: “Sultan Kılıç Arslan II. Yunanlıların kralı (imparatoru) ile barış yaptığında, Melitene'yi işgal etti. Melitene'de hakim olan kişi o zamanlar, kardeşini öldüren Danişmendli sülalesinden ünlü bir emirdi. O ve erkek kardeşi şeytani işlerle meşgullerdi. Hristiyanların çoğu, her yere yayılan açlık yüzünden, özellikle Melitene şehrini terk etmek zorunda kaldı. Sultan, Melitene'ye 25 Ekim 1489 Çarşamba günü (A.D. 1178) girdi ve sakinlerinin mutluluğuna hükmetti. Padişah kuvvetleri, şehri ezici olmadan dört ay boyunca kuşatmıştı ve nihayet ele geçirdi. Meliteneliler eski emiri (Danişmendli) desteklediklerini ve onun Melitene halkını vergilerden muaf tuttuğunu söylediler. Sultan onlara yılda beş yüz dinarın haraç olarak ödenmesini emretti. Onları sınır dışı ettiği 19 Smbat Spararet’s Chronicle, (tr. Robert Bedrosian), Sources of the Armenian Tradition Long Branch, New Jersey 2005. s. 23. Başkumandan Simbat Vekayinamesi’nde de Türklerin Malatya kuşatmaları, Türklerin Malatya Ermenileri ile olan mücadeleleri ve Emir Dinar’ın Malatya’yı yağmaladığı şeklinde anlatılmıştır. 73 ORTAÇAĞ’DA MALATYA eski amir ile temas kurmamaları konusunda uyardı. Ayrıca 20 Danişmendlilere hizmet veren tüm Türkleri kovdu. 118 yılında II. Kılıç Arslan (1155-1192) ve kayınpederi Nureddin (Artuklu) arasında çatışmalar yaşandı. Nureddin, Selahadin'e (Eyyubi) yardım için başvurdu ve Selahaddin Mısır'dan padişahla savaşmak için yola çıktı, sultan Kesum'un surlarının tahrip edilmesini ve sakinlerinin tahliye edilmesini emretti. Sanja Nehri'nde Selahaddin ile bir ittifak yapmıştı. Tanrı'nın rahmet bahşettiği ve sultanın Selahaddin ile barış görüşmesi için görevlendirdiği bilge adam Hasan'ın arabuluculuğu olmasaydı, barış yerine savaş gerçekleşecekti. Sultan, Melitene'ye gitti ve iki duvarı yeniden inşa etti. Melitene’yi bayındır kıldı. Görüldüğü üzere Süryani Mihail II. Kılıç Arslan’dan övgüyle bahsetmiş ve ondan çok nazik ve mütevazı bir tavır gördüğünü belirtmiştir. Ayrıca Malatyalı Süryani piskoposların adlarının listesini vermesi de önemlidir: 1. Leontius, 2. Otreius 3. Accacius, 4. Mama, 5. Domitian, 6. Tuma, 7. Ezekiel, 8. Gregorius 9. Ahrun (Aaron) 10. Daniel 11. Ezekiel 12. Iliyya (Elijah) 13. Yuhanon 14. Gregorius 15. İyavannis 16. İliyya (Elijah) 17. Ezekiel 18. İgnatius Rahuto, 19. İyavanni, 20. İgnatiu, s 21. Yuhanon, 22. Ignatius, 23. Yuhanon, 24. Dionysius, 25. Lyavannis, 26. İgnatius, 27. Dionysius 28. Lyavannis.21 3. SONUÇ Malatya’nın Amid’e komşu olması ve Kilikya bölgesine açılan kapı olması pek çok devletin hedefi haline gelmesine neden 20 Michael The Great, The Chronicle of Michael The Great, Patriarch of the Syrian (tr. Robert Bedrosian), Sources of the Armenian Tradition Long Branch, N.J., 2013. s. 181-183 21 The Syriac Chronicle of Michael Rabo (The Great), (tr. Matti Mousa), A publication of the Archdiocese of the Syriac Orthodox Church for the Eastern United States, 2014, s. 769. 74 ORTAÇAĞ’DA MALATYA olmuş, bu da Malatya’da yaşamış ve Süryani toplumunun kanaat önderi olmuş din adamlarını tarih yazıcılığına sevk etmiştir. Hatta Hristiyanlığın ilk yüzyıllarından beri Malatya, Süryani dilbilimi ve etimolojisi üzerine çalışmalar yapan rahipler çıkarmıştır. Grek-Pers savaşları ve bu süreçte Malatya’nın Perslerin üssü konumunda olmasından ayrıntılı şekilde bahsedilmesi ilginçtir. Malatya’nın eski tarihine ilişkin önemli bilgileri Süryani kaynaklarından öğreniyoruz. Türk tarihine ışık tutan Süryani kronikleri, karşılaştırdığımız üzere Ermeni kronikleri ve Arap kaynakları ile paralellik göstermektedir. Malatya’da doğmuş veya orada din adamı olarak görev yapmış Süryani vakanüvisler büyük bir titizlikle kaydettikleri olayları mevcut koşullara göre değerlendirmişlerdir. Kimi zaman Bizans’ın Süryani ve Ermenilere yönelik sert tutumu nedeniyle Türklerin fütühatına destek vermişler, kimi zaman da Türklerin o bölgedeki Hristiyan varlığı için tehdit oluşturduğunu düşündüklerinden dolayı Türkleri yağmacı, zalim, işgalci olarak lanse etmişlerdir. O dönemde yaşamış oldukları için objektif olmasalar da olayları kronolojik sıraya göre anlattıkları için anlaşılması ve diğer kaynaklarla mukayese edilmesi kolay olmaktadır. Ayrıca Süryani vakanüvislerin şahısları ve olayları düzenli bir şekilde sınıflandırmış ve bilgileri net olarak vermiş olmaları ve daha önce yazılmış olan eserleri inceledikten sonra yazmış olmaları bu kaynakları muteber kılmaktadır. 4. KAYNAKÇA Aristakes Lastivertc’i’s, History (Chronicle), (tr, Robert Bedrosian), Sources of Armenian Tradition, New York 1985. Azimi Tarihi (çev. Ali Sevim), TTK Yayınevi, Ankara 2006. Baumstark, Graf, and Ruecker Die Literarischen Handschriften Des Jakobitischen Markusklosters In Jerusalem, Oriens Christianus 2, Leipzig 1912. Chronique de Denys De Tel Mahré Quatriéme Partie (tr. J.B. Chabot), Librairie Emile Bouillion, Paris 1895. 75 ORTAÇAĞ’DA MALATYA Ebu Cafer Muhammed et-Taberi, Tarihu’t-Taberi: Tarihu’r-Rüsul ve’l-Muluk ve Sılatu-Tarihu’t-Taberî, C:VI Daru’t-Turas, Beyrut 1387. HAMİLTON, Bernard. "Women in the Crusader States: Queens of Jerusalem, " in Medieval Women. Edited by Derek Baker. Oxford: Basil Blackwell, 1978. Gregory Abu’l Farac, Abu’l Farac Tarihi (çev. Ömer Rıza Doğrul), C: I-II, TTK Basımevi, Ankara 1987. John Bishop of Ephesus, Ecclestical History of The Third Part, (tr. Payne Smith), Oxford Press, 1860. POLLA, Silvia, VERHAGEN Philip, Computational Approaches to the Study of Movement in Archaeology, Hubert & Co. GmbH & Co. KG, Göttingen 2014. Smbat Spararet’s Chronicle, (tr. Robert Bedrosian), Sources of the Armenian Tradition Long Branch, New Jersey 2005. Stepannos Orbelean, History of The State of Sisakan, (tr. Robert Bedrosian). Strabon, Antik Anadolu Coğrafyası (Geographika XII, XIII, XIV), (çev. Adnan Pekman), Arkeoloji ve Sanat Yayınları, İstanbul 2000. The First and Second Crusades from an Anonymous Syriac Chronicle, (tr. A.S. Tritton), Journal of the Royal Asiatic Society of Great Britain and Ireland, No. 1, 1933. The Chronicle of Zuqnin, Parts III and IV. A.D. 488775, (tr. Amir Harrak), Pontificial Institute of Medieval Stduies, 1999. The Syriac Chronicle of Michael Rabo (The Great), (tr. Matti Mousa), A publication of the Archdiocese of the Syriac Orthodox Church for the Eastern United States, 2014. Theophanes, The Chronicle of Theophanes Confessor Byzantine, (tr. Harry Turtledove), University of Pennsylivania Press Philadelphia, 1982. TURAN, Osman, Doğu Anadolu Türk Devletleri Tarihi, Ötüken Yayınevi, İstanbul 2006. 76 ORTAÇAĞ’DA MALATYA WİTAKOWSKİ, Witold, The Syriac Chronicle of Pseudo-Dionysius of Tel-Maḥre: A Study in the History of Historiography, Uppsala: Uppsala University 1987. Yakut el-Hamevi, Mu’cemu’l-Buldan, C: IV, Daru’sSadr, Beyrut 1995. 77 ORTAÇAĞ’DA MALATYA GEÇ ANTİK ÇAĞ’DA DOĞU ROMA İMPARATORLUĞU’NUN SON BÜYÜK MEYDAN OKUMASI: İMPARATOR THEOPHİLUS’UN ZİBATRA 1 (DOĞANŞEHİR) YAĞMASI Öğr. Gör. Dr. Talat KOÇAK GİRİŞ İslamiyet’in doğuşu, eski dünya tabir edilen Yakındoğu’nun tamamında çok kısa bir zamanda yayılması dünya tarihinin önemli olaylarından bir tanesidir. O zamana kadar askeri eğitim açısından tarihte benzersiz kabul edilen Doğu Roma’nın, askeri başarıları bakımından olumlu bir geçmişi olmayan, gücünü daha çok din kuvvetinden alan Arap kitlelerince 2 ezilmesini halk şaşkınlık içerisinde izlemiştir. Doğu Roma için önemli toprak kayıpları verdiren Müslüman Araplar daha sonra, Küçük Asya olarak anılacak Anadolu sınırlarına dayanmıştır. 1 Bu bölüm 2018 yılında Selçuk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Tarih Ana Bilim Dalı’nda tarafımdan hazırlanmış “Arkeolojik Veriler ve Yazılı Kaynaklar Işığında Amorium Kentinin Tarihi (En Eski Çağlardan Bizans Yerleşiminin Sonuna Kadar)” isimli tezden üretilmiştir.  Afyon Kocatepe Üniversitesi, Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi Bölüm Başkanlığı, tkocak@aku.edu.tr 2 Karalidis, 2004: 24-25; 78 ORTAÇAĞ’DA MALATYA A. İlk Devir Doğu Roma-İslam Halifeliği Mücadelesi Emeviler dönemi Muaviye Bin Ebu Süfyan’ın halife olmasıyla başlar. Muaviye Bin Ebu Süfyan İslam tarihi açısından tartışmalı bir figürdür. Fakat neredeyse bütün tarihçiler onun yaradılışı gereği akıllı kurnaz bir siyaset adamı olduğu konusunda 3 hemfikirdir. Muaviye Bin Ebu Süfyan halife olmadan önce Şam’da 4 valilik yapmıştı. Valiliği döneminde bir donanma kurdurdu ve karadan da sürekli Anadolu içlerine seferler düzenledi. Muaviye Bin Ebu Süfyan Şam valisiyken 646 yılında 5 Kapadokya’ya girerek Kayseri’yi haraç vermeye mecbur etti. Buradan Frigya’ya yöneldi. Amorium şehrini almaya çalıştıysa da bunda başarılı olamadı. Buna rağmen çok sayıda esir ve 6 ganimetle geri döndü. Yetkileri sınırlı bir yöneticiyken Bizans’a seferler düzenleyerek prestijini artıran Muaviye Bin Ebu Süfyan, halife olduktan sonra bu hedefi gerçekleştirmek için gerekli siyasal gücü eline geçirmişti. Politikayı iyi bilen halife aradığı fırsatı çok geçmeden bulacaktı. II. Konstans bir isyan neticesinde Sirakuza’da 15 Eylül 7 668’de katledilmiştir. O sırada Armeniaks stratejisti Saborius II. 8 Konstans idaresine karşı isyan etmiş bulunuyordu. Arap kaynaklarında hiç geçmeyen Saborius isyanı çok az anılan bir olaydır. Daha çok Bizans ve Süryani kroniklerinde tekrar edile 9 gelmiştir. İmparator ve isyancı komutan halifeye birer elçi göndermişlerdir. Theophanes Muaviye’nin “siz ikinizde benim düşmanımsınız; kim daha çok verirse ona yardım ederim” 3 Aycan, 1960: 65. 4 Aycan, 1960: 83. 5 Uçar, 1990: 69. 6 Ostrogorsky, 1999: 108. 7 Ostorogorsky, 1999: 114 8 Uçar, 1999: 80. 9 Kaegi, 2000: 335. 79 ORTAÇAĞ’DA MALATYA 10 dediğinden söz eder. Saborius bu arada Hadrianopolis’e kadar ilerler. Fakat bir kaza neticesinde ölür. Bu arada halife, Fadele Bin Ubeydullah isimli bir komutanı isyancılara yardıma göndermiştir bile. Saborius’un ölüm haberini alan komutan Hexapolis’ten halifeye haber gönderir ve yardım ister. Bunun 11 üzerine halife oğlu Yezid’i Fadele’ye yardıma gönderir. Bu olaylar sırasında Araplar geçici bir süre için Amorium’u ele geçirirler ve İstanbul’u kuşatırlar. Fakat takip eden kış şartlarında Bizanslılar Amorium’daki Arap karargâhını yok 12 ederler. Emevilerin Bizans karşısındaki üstünlükleri Akroinos Savaşı’ma kadar devam etmiştir. Bu savaş 740 yılında, Emevi ordusu ile Bizans kuvvetleri arasında, Anadolu platosunun batı kıyısındaki Frigya’da yer alan Akroinon veya Akroinos’ta (bugünkü Afyon yakınları) meydana gelmiştir. Araplar önceki yüzyılda Anadolu içlerine sürekli akınlar düzenliyordu ve 740 yılında yapılan sefer, son on yılda yapılan ve üç ayrı tümenden oluşan en büyük seferdi. Abdullah El Battal El Malik İbn-i Şuayb komutasındaki 20 bin kişilik bir tümen, İmparator İsauralı III. Leo (717-741) ve oğlu V. Constantine (741-775) komutasındaki Bizanslılar tarafından Akronion’da karşılandı. Muharebe Mutlak Bizans zaferiyle sonuçlandı. Emevi hilafetinin hem diğer cephelerde yaşadığı sorunlar hem de Abbasi ayaklanması öncesi ve sonrası yaşanan iç istikrarsızlıkla birlikte bu mağlubiyet, Arapların Anadolu’ya yaptığı büyük saldırılara otuz yıllığına son 13 verdi. Emeviler döneminde Araplar Doğu Roma’ya karşı görece bir üstünlük sağlamışlardır. Gerek Bizans İmparatorluğu’nun içinde bulunduğu durum, gerekse Araplar üzerinde İslamiyetin geliştirdiği cihat ruhu bu başarıları kolaylaştıran etkenlerdir. Kısa zamanda toprakları genişleyen devlet artık çok uluslu bir imparatorluk olmuştu. Emevilerin, Arap devletinin yapısını 10 Theophanes, 1997: 489 11 Uçar, 1999: 81. 12 Kaegi, 2000: 336. 13 Foss, 1991: 48. 80 ORTAÇAĞ’DA MALATYA hantallaştıran aşırı milliyetçi tutumu içerideki huzuru bitirmiş, muhalefetin güçlenmesine zemin hazırlamıştır. 749 yılında artık İslam Devleti’nin başında Emevi Hanedanı olmayacaktı. B. Zibatra Felaketine Giden Süreç Abbasilerin ilk yıllarında Bizans’ın maruz kaldığı baskı oldukça azaldı. Artık Bizans’ın Araplar’a karşı mevcudiyetini korumak için verdiği mücadeleler geride kalmıştı. Bizans-Arap mücadelesi bir sınır çatışması karakterini aldı ve bu arada inisiyatif Bizans’ın eline geçti. Doğuda Bizans artık taarruza 14 uğrayan değil, taarruz edendi. Abbasiler Dönemi denilince akla ilk gelenler Amorium kent soylu kişiler olarak Bizans tahtını ele geçiren Amorium Hanedanı ve kentin 838 yılında Araplar tarafından kuşatılmasıdır. Bu imparatorlar yarım asra yakın imparatorluğun kaderini bir 15 dönem ellerinde tutmuşlardır. Abbasi halifelerinin en ünlüsü kuşkusuz halife Harun Reşit’tir.(786-809) Harun Reşit dönemi’nde Anadolu’ya birçok sefer düzenlenmiştir. 16 Bu seferlerden bazıları Amorium ve 17 Ankara civarına kadar ulaşmıştır. Harun Reşit döneminde Anadolu’ya yapılan askeri tacizler Bizans İmparatorluğunda kalıcı bir yıkım bırakmamıştır. Halife Memun döneminde Abbasiler ve Bizans’ın mücadelesi çetin bir şekilde devam etmiştir. Theophilus Toroslar’ı geçerek Tarsus civarına kadar ilerlemiş, karşısına çıkan Abbasi kuvvetlerini yenerek 7.000 tutsakla geri dönmüştür. 14 Ostrogorsky, 1999: 156 15 Amorium Hanedanı: 820-867 yılları arasında Bizans imparatorluğunda hüküm sürmüş hanedana verilen isim. Bu hanedan sırasıyla II. Michael, Theophilus ve III. Michael isimli imparatorlardır. 16 Bizans tahtına imparator Nicephoros’un geçmesinden sonra Bizans-Abbasi ilişkileri bozulmuştur. Bardanes Tourkos isyanını fırsat bilen halife Bizans’ı cezalandırma maksatlı oğlu Kasım önderliğinde bir orduyu Anadolu’ya göndermiştir. Fakat Kasım’ın bu akınları dar bir çerçevede kalmış, Bizans’a zarar verememiştir. Koçak, 2015: 70. 17 Halife Harun Reşit Amorium ve Ankara’ya yapılan kuşatmalar sırasında ele geçirilen kitapların kendisine getirilmesini istemiştir. Avcı, 2003: 193. Amorium’da kitaplara dair azda olsa ciltlemede kullanılan metal parçalar ele geçmiştir. Bkz. Lightfoot, 2014: 381-386. 81 ORTAÇAĞ’DA MALATYA Bunun üzerine halife misilleme olarak 831 yılının Temmuz ayında Bizans seferine çıktı. Anadolu’nun önemli kentlerinden olan Herakleia’yı (Ereğli) aldı. Theophilus bu yenilgiden sonra diplomasiden anlayan hocası Ionnes Gramatikos’u Memun’a elçi olarak gönderdi ve barış istedi. Halife bunu kabul etmedi. 832 yılında yeniden Bizans seferine çıktı. Ertesi yıl Abbas adındaki bir komutanı Tyana Kalesi’ne Müslüman halkı yerleştirmek için gönderdi. Bu hareketi Memun kısır ve gündelik yağma akınlarından vazgeçtiği ve Anadolu’yu fethetme arzusunda olduğunun göstermiş oluyordu. Fakat aynı yıl içinde halifenin 18 Zap Suyu kenarında ölmesi Theophilus’a rahat bir nefes aldırdı. Yerine kardeşi Mutasım geçti. Harun Reşit’in küçük oğlu Mutasım dönemi Bizans Anadolu’su için tam bir yıkımın habercisi olacaktır. Mutasım’ın Zibatra (Doğanşehir) kentinin intikamı için Amorium kentine yaptığı sefer ve kuşatma şehre tamiri mümkün olmayan yaralar açacaktır. C. Zibatra Felaketi ve Halife Mutasım’ın İntikamı Bilindiği gibi imparator Theophilus Amorium Hanedanı’nın ikinci imparatorudur ve yüksek ihtimalle bu kentte doğmuştur. Mutasım bu dönemde abisinin Anadolu politikasını tam anlamıyla devam ettiremedi. Çünkü başında Memun döneminden beri halledilemeyen bir sorun vardı. Babek İsyanı’nı Memun’dan devralmıştı. Bu meselenin halli için halife Afşin adındaki bir Türk komutanı görevlendirmişti. Afşin yıllardır halifeleri ve devleti sıkıntıya düşüren bu meseleyi halletti. Mutasım’da Afşin’in bu başarısını ödüllendirerek ona bir at ve 19 hilat hediye etti. Araplar kendi iç meselesiyle ilgilenirken Bizans boş durmamıştı. Babek imparatora bir mektup göndererek20 18 Yıldız, 1982: 508. 19 Yıldız, 1974: 12; Sümer, 1987: 657. 20 Sonunun yaklaştığını anlayan Babek, “Arap Kralının ordularını gönderdiğini hatta terzisini (Cafer b. Dinar) ve aşçısını (Aytakh) gönderdiğini ve karargâhında kimsenin kalmadığı bilgisini verdi. Şöyle devam etti. “Ona karşı savaşmak istiyorsan seni engelleyecek kimsenin olmadığını bil.”” Al-Tabari XXXIII, 1991: 94. 82 ORTAÇAĞ’DA MALATYA Abbasilere saldırmak için bundan daha uygun bir fırsatın olmayacağını dile getirmişti. Gerçekten de Abbasi kuvvetleri isyancı Babek’i yakalamak için mücadele ediyorlardı. Theophilus fırsatı değerlendirip Zibatra’ya (Doğanşehir) saldırdı. Şehirde yaşayan Hıristiyanlarda dâhil tüm guruplar bu zulümden nasibini alacaktı. Theophilus, Zibatra halkını onları esir ederek ve şehirlerini yıkıp yakarak onurlandırdı(!). Hemen Malatya’ya doğru ilerledi ve Müslümanların elinde olan çeşitli yerlerin halkına saldırdı. Kaynaklarda binin üzerinde Müslüman kadını köle yapıldığı ve Müslüman erkeklerin gözlerini kızgın demirle 21 dağlandığı, kulaklarını ve burunlarını kesildiği söylenir. Bu olay Abbasi sarayında şok etkisi yarattı. İmparatorda bu zafer sarhoşluğuyla halifeye tehditkâr bir mektup yazdı. Bu durum karşısında daha da hiddetlenen halife ilgili görevliler tarafından yazılan cevabı uzun bularak imparatora şu sert ve kısa cevabı göndermiştir: “Bismillahirrahmanirrahim. Mektubunu okudum, ne demek istediğini anladım. Cevabını duymakla kalmayacak, bizzat göreceksin. Kâfirler bu yurdun (dünyanın) sonunun kime ait 22 olduğunu yakında bileceklerdir.” İbn’ül Esir Amorium kuşatması ile ilgili şunları nakleder. “… Mutasım Babek’i ele geçirdikten sonra Bizans memleketlerinden hangisinin daha muhkem ve zaptının daha güç olduğunu sordu. Ammuriye olduğunu söylediler. Ammuriye Hristiyanlığın merkeziydi ve aynı zamanda onlara göre İstanbul’dan daha mukaddes bir yerdi. İslamiyetin ortaya çıkışından beri buraya İslam orduları gelmemişti. Mutasım bir rivayete göre 222 (836), diğer bir rivayete göre 224 (838) yılında Samerra’dan hareket etti. Bu sefer için kendisinden önce hiçbir 23 halifenin yapmadığı ölçüde büyük bir hazırlık yaptı.” Görülüyor ki İbnü’l Esir bazı noktaları yanlış bilmekte, hatalı bilgiler vermektedir. Fakat seferin halife tarafından ne 21 Al-Tabari XXXIII, 1991: 93. 22 Avcı, 2003: 101. 23 İbn’ül Esir, 1994: 419. 83 ORTAÇAĞ’DA MALATYA kadar ciddiye alındığının gösterilmesi bakımından bu abartılı 24 bilgiler önemlidir. Hazırlıklarını tamamlayan Abbasi orduları iki koldan Anadolu’ya girdiler. Öncü birlikler Afşin’in komutasındaydı. Mutasım bu kuvvetlere Hades (Göynük) geçidi ve ya Malatya üzerinden Anadolu’ya girme emri vermiş, kendisi de Tarsus’tan 25 ilerlemiştir. Afşin’in kuvvetleri ile imparator Theophilus’un ordusu Dazimon’da (Turhal yakınlarında) karşılaştı. Bizans kuvvetlerinin taarruzu ile başlayan savaşın ilk başlarında Afşin’in birlikleri dağılma emareleri gösterdi. Çünkü Afşin’in gücü 10.000’i Türklerden oluşan, geri kalanları ise Arap ve Ermeniler’den müteşekkil 30.000 kişilik, değişik milletlerden oluşan esnek bir orduydu. Özellikle Arap ve Ermeni öncü birlikler çarpışmanın şiddetinden dolayı geri çekilmişlerdi. Fakat öğleye doğru Türklerden oluşan hareketli süvari birlikleri isabetli ok atışlarıyla çatışmanın kaderini değiştirdiler. Bu ani saldırı Bizans saflarını bozdu ve Bizans ordusu dağıldı. Hatta imparatorun yanında çok az sayıda asker kalmıştı. Theophilus bu kötü durumdan karanlığın basması ve yağan yağmur sebebiyle Türklerin kullandıkları yayların kirişlerinin gevşemesi sayesinde kurtuldu ve savaş meydanından kaçtı. Bundan sonra Mutasım ve Afşin kuvvetleri Ankara’da birleşerek Amorium’a hareket etti. 7 günlük bir yürüyüşün ardından Amorium’a ulaştılar. (1 Ağustos 26 838) Birliklerden Amorium’a ilk ulaşan Ashnas adındaki komutan ve askerleriydi. Ertesi gün Mutasım geldi. Bu noktada halife orduyu ikiye bölerek kenti kuşattı. O emrindeki komutanlarının birliklerinin gücüne göre şehir surlarından bulunan savunma kulelerinin her birine bölüştürdü. Bu arada Amorium’un sakinleri kalelerinin arkasında saklanmışlardı ve kendilerini en kötü duruma hazırlamışlardı. 27 24 Koçak, 2007: 121. 25 Sümer, 1987: 657-658. 26 Yıldız, 1974: 13-15 27 Al-Tabari XXXIII, 1991: 108. 84 ORTAÇAĞ’DA MALATYA Amorium halkı Müslümanlardan birini önceden yakalamıştı. O kişi Hıristiyan olmuş ve onlardan biriyle evlenmişti. Fakat Müslümanların komutanını görünce açığa çıktı ve şehirden kaçtı. Mutasım’a geldi ve ona yağmurlarla oluşan bir göletin yer aldığı şehirde bir yer olduğunu söyledi. Yağmur yağınca su oraya dolmuş ve bunun sonucunda duvar rutubetten yıkılmıştı. Bizans imparatoru Amorium valisine mektup yazdı. O yeri yeniden inşa etmesini emretti. Fakat vali imparator İstanbul’dan yola çıktığında gelmesine biraz mesafe kalana kadar orayı inşa etmeyi savsakladı. Vali, imparator bölgeyi gelince duvarın yanından geçip yapılmadığını görüp kızacak diye çok korktu. Onun için duvarın tamiratı için hünerli zanaatkârları gönderdi. Duvarın ön cephesi birini diğerinin üzerine koyulan taşlarla tamir edildi. Fakat duvarın arka yüzeyi şehri tutan tarafı molozlarla dolduruldu. Sonra en tepesini sanki daha önce ordaymış gibi burç duvarı inşa ettirdi. O adamın verdiği bu bilgiden sonra Mutasım kendi çadırının o yerde kurulması için emir verdi. Duvarın yeniden inşa edilen bölümüne karşı 28 mancınıklar kurdurdu. Bir dizi gelişmeden sonra Abbasi ordusu kente surun en zayıf yerinden girmeyi başardığında takvimler 12 Ağustos 838 tarihini gösteriyordu. 12 günlük bir kuşatmanın ardından kent düşmüştü. Mesudi Amorium’un zaptından sonra Mutasım’ın İstanbul’a yürümek istediğini, fakat Bağdat’ta kardeşi Emin’in oğluna biat edildiğini duyunca seferi kesip Bağdat’a dönerek 29 hesap sorduğundan söz eder. Theophilus bu yenilgiden sonra panik içinde Avrupa’dan ve hatta Endülüs Emevileri’nden yardım istediyse de aradığı yardım gelmemiştir. D. İmparator Theophilus’un Büyük Pişmanlığı Theophilus bu yenilginin akabinde Mutasım’a özel bir elçilik heyeti gönderdi. Heyetle birlikte gönderdiği mektubunda krallar arasında savaş ve barışın, yenilgi ve zaferin öteden beri var olduğunu belirttikten sonra esir alınan 150 Bizanslı komutanın 28 Al-Tabari XXXIII, 1991: 109. 29 Mesudi, 1892: 473; Toprak, 1999: 136. 85 ORTAÇAĞ’DA MALATYA serbest bırakılması durumunda her komutana karşılık 100 Müslüman esirin serbest bırakılacağını bildirdi. Fakat heyetin halifeyi görmesi halifenin meşguliyetinden dolayı 6 ayı buldu. 30 Mutasım uzun süre beklettiği için elçilerden özür diledi. Hediyelerini kabul ederek elçilik heyetindekilerin gönüllerini aldı. Yalnız Amorium kuşatması sırasında esir alınan 42 31 asilzadeyi iade etmedi. IX. yüzyılda Bizans İmparatorluğu büyüyüp güçlenirken, Arapların gücü zayıflıyordu. Mutasım’ın kendisine karşı bir isyan hazırlığının olduğunu duyması ordunun acilen dönmesini gerektirdi. Bu yüzden yenilgi Amorium’un yağmalanması, can kaybı, binaların zarar görmesine rağmen Bizans İmparatorluğu üzerinde geçici bir etki yaptı. Ancak Amorium’un yağmalanması imparator Theophilus üzerinde derin bir teessür bırakmıştır. 838 kuşatmasının Bizans tarihinde bir diğer etkisi halkın büyük tepki gösterdiği “İkona Kırıcılık” hareketinin sonunu getirmesidir. Bu bakımdan Bizans tarihi bakımından bir dönüm noktası olarak değerlendirilebilir. Kuşatmadan beş yıl sonra kutsal kabul edilen ikonalar yeniden kiliselerde yerlerini almıştır. Bu olayın Yunan Kilisesi’nin gelişimine, Ortodoks Hristiyanlığı tarihine ve Doğu Avrupa sanatının kendine yeni bir yön bulmasında etkili olduğu söylenebilir. 32 SONUÇ Geç Antik Çağ’da İslam Bizans mücadelesi iki tarafında zaman zaman üstünlük sağladığı bir çatışmalar silsilesi şeklinde geçmiştir. Bu mücadelede İslam fırtınasının ilk yıllarında Anadolu’da fethedilen yerlerden olan Malatya ve havalisi doğal sınır vazifesi görmüştür. Doğu Roma İmparatoru Theophilus’un 30 Avcı, 2003: 191. 31 Mutasım’ın askerleri Amorium’dan çekilirken yanlarında götürdükleri 42 subay ve asil kişiyi 5 yıldan daha uzun bir süre Tarsus’ta bir zindanda tutmuşlardır. Sonunda bu kişiler Samerra’ya götürülmüşler, idam edilerek Dicle Nehri’ne atılmışlardır. Bu kişiler her yıl idam edildikleri gün olan 6 Mart’ta Ortodokslarca anılırlar. Bu olay IX. Yüzyılın ünlü ilahi yazarı Joseph’in bir ağıtına da konu olmuştur. Tafsilat için bkz Dermitzaki, 2010: 141-162. 32 Lightfoot ve Lightfoot, 2007: 57. 86 ORTAÇAĞ’DA MALATYA Zibatra üzerine yaptığı sefer ve yıkım sonuçları bakımından önemli bir olaydır. İmparatorun yaptığı bu hata Abbasi sarayında büyük bir öfkeye neden olmuştur. Halife intikam seferine çıkarken asıl amacının Amorium’u fethetmek olmadığı açıktır. Çünkü Amorium kentinde Abbasi devletinin konumunu güçlendirmek adına askeri açıdan bir Arap garnizonu ve ya demografik yapıyı değiştirmek için bir iskân hamlesi yapmamıştır. Sadece yağmayla meşgul olmuş ve Zibatra kentinin intikamını almıştır. KAYNAKÇA AL-TABARI XXXIII (1991), The History Of Al-Tabari (Ta’rikh al-rusul wa’l muluk), Vol. XXXIII, (ed. and tr.) Ehsan Yar-Shater-C. E. Bosworth, New York. AVCI C. (2003), İslam-Bizans İlişkileri, İstanbul 2003. AYCAN, İ. (1990), Saltanata Giden Yolda Muaviye Bin Ebu Süfyan, Ankara 1990. DERMITZAKI, A. K. (2002), “The Execution of the FortyTwo Martyrs of Amorion: Proposing an Interpretation, AlMasaq: Islam and the Medieval Mediterranean”, Vol. XIV, 2002, 141-162. EL-MESUDI III 1309 (1892), (HASAN ALİ B. HUSEYIN B. ALI EL-MESUDİ), Mürucü’z-Zeheb ve Meadinü’l Cevher, Vol. III, Kum. FOSS, C. F.W. (1991). "Akroinon", The Oxford Dictionary of Byzantium (Ed. Kazhdan A.). Washington D.C., 48. İBNU’L ESİR VI (1994), El Kamil Fit Tarih, Vol. VI, (ed. and tr.) Ahmet Ağırakça, İstanbul. KAEGI, W. E. (2000), Bizans ve İlk İslam Fetihleri, İstanbul. KAHZDAN, A. VE SEVCENKO, N. P. (1991), Barbara, The Oxford Dictionary of Byzantium (Ed. Kazhdan, A.). Washington D.C., 252. KARALİDİS, P. (2004), İstanbul’a Yollar Açılırken, (ed. and tr.) Kriton Dinçmen, İstanbul. KOÇAK, T. (2015), Bizans (Doğu Roma) İmparatorluğu’nda Türk Kökenli Bir Komutan: Bardanes 87 ORTAÇAĞ’DA MALATYA Tourkos ve İsyanı, History Studies International Journal Of History Special Issue on Byzantine, March 2015, 67-76. _____ (2007), Fetih’e Giden Yolda İlk Engel İlk Müjde Amorium, (2005-2006 İstanbul’un Fethi Fatih ve Dönemi Sempozyumu II), İstanbul 2007, 116- 125. LIGHTFOOT, C. ve M. (2007), Anadolu’da Bir Bizans Kenti Amorium. İstanbul: Homer Kitabevi. LIGHTFOOT, C. (2014), “Learning and Literacy at Byzantine Amorium” Arkeolojiyle Geçen Bir Yaşam İçin Yazılar Veli Sevin’e Armağan SCRIPTA, (ED. ÖZFIRAT), Ege Yayınları, İstanbul. OSTROGORSKY, G. (1999), Bizans Devleti Tarihi, Ankara 1999. SUMER, F. (1987), Abbasiler Tarihinde Orta Asyalı Bir Prens Afşin, Vol. LI, Ankara 1987, 651-666. THEOPHANES CONFESSOR (1997), The Cronicle Of Theophanes Confessor, (ed. and. tr.) C. Mango and the others, Oxford. TOPRAK, F. (1999), Arap Şiirinde Rumiyat, Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi Dergisi, Vol. XXXIX, Ankara, 131-158. UÇAR, Ş. (1990), Anadolu’da İslam Bizans Mücadelesi, İstanbul. YILDIZ, H. D. (1974), “Abbasiler Devrinde Türk Kumandanları El-Afşin Haydar b. Kavus”, İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Enstitüsü Dergisi, İstanbul, 1-22. YILDIZ, H. D. (1982), Bizans Tarihi, Anadolu Uygarlıkları Görsel Anadolu Tarihi Ansiklopedisi, Vol. III, İstanbul. 88 ORTAÇAĞ’DA MALATYA EBU’L-FEREC İBNU’L-İBRÎ’NİN ANADOLU TÜRK TARİHİ VE SÜRYANİLER AÇISINDAN DEĞERİ Dr. Hüseyin POLAT Özet Dünya ve Türk tarihinde önemli bir yere sahip olan Anadolu, dünyayı değiştiren birçok bilim adamına yurt olmuştur. Söz konusu bilim adamları hem maddî hem de manevî dünyada insanlığa yol göstermişlerdir. Araştırmaya konu olan Ebu’l-Ferec İbnu’l-İbrî de bu tür bilim adamlarından birisidir. Anadolu kültür mozayiğinin bir parçası olan Süryanilerin yeryüzündeki varlıklarını devam ettirmelerinde önemli rol oynamıştır. Araştırmada, köklü bir geçmişe sahip olan Anadolu ve Malatya’nın Ebu’l-Ferec İbnu’l-İbrî bağlamında Süryaniler açısından önemi araştırılmıştır. Özellikle birinci el kaynaklardan yararlanılarak Süryaniler, Süryanice ve Süryani kültürüyle ilgili bilgiler aktarıldıktan sonra Ebu’l-Ferec İbnu’l-İbrî hakkında bilgiler verilmiştir. Araştırma sonucunda Süryani toplumu ve dinleriyle ilgili farklı rivâyetler bulunduğu tespit edilmiştir. Bu rivâyetlerden elde edilen bilgilere göre Süryanilerin dünya medeniyet tarihinde önemli bir yere sahip oldukları sonucuna ulaşılmıştır. Eskiden putperest inanışa sahip olan Süryanilerin  Gazi Üniversitesi Yabancı Diller Yüksek Okulu, polat312@hotmail.com 89 ORTAÇAĞ’DA MALATYA Yahudilik inancından sonra Hıristiyanlık inancını seçtikleri görülmüştür. Hıristiyanlıkta da Protestan ve Katolik olmak üzere iki farklı mezhebi kabul etmişlerdir. Dünya medeniyetinin beşiği sayılan Mezopotamya’da yer alan Malatya, araştırmaya konu olan İbnu’l-İbrî döneminde onun sayesinde Süryaniler için önemli bir konuma gelmiştir. Diğer yandan İbnu’l-İbrî, özellikle tıp alanındaki çalışmaları ve eserleriyle Süryani toplumunun önde gelen bilim adamları arasında yer almıştır. Giriş Anadolu ya da batılıların tabiriyle Küçük Asya, yeryüzündeki medeniyetlerin temelini oluşturan bir coğrafyada yer almaktadır. Özellikle Fırat-Dicle Nehirleri arasında bulunan ve Mezopotamya adı verilen bölge, insanlık tarihinin ilk medeniyetlerine ev sahipliği yapmıştır. Bölge; eğitim, dil, tarih, kültür vb. birçok alanda günümüz gelişmiş dünyasına sayısız katkılarda bulunmuştur. Son iki bin yıldır din, felsefe, toplumbilim gibi sosyal bilimlerin yanı sıra tıp, uzay bilimleri, matematik gibi sayısal bilimlerde de insanlığın bilim tarihine son derece etkili bir şekilde yararlar sağlamıştır. Din olgusunun çok büyük roller oynadığı son iki bin yılının ilk başlarında; bölgede araştırmaya konu olan Süryanilerin ataları ve akrabaları sayılan Akad, Keldani, Elam, Arami ve Asur gibi uygarlıklar hüküm 1 sürmüşlerdir. Ortadoğu’nun en eski topluluklarından olan Süryaniler, Hıristiyanlığı kabul etmeden önce bir kavim olarak varlıklarını sürdürürlerken özellikle bu dine geçtikten sonra kendilerinden söz ettirmeye başlamışlardır. İlk Süryani Hıristiyanlar, önceleri tek bir kilise çatısı altında yer alırken Antakya Süryani Kilisesi’nin kurulmasından sonra dini ve siyasi bazı görüş ayrılıkları yaşamaya başlamışlardır. Bunun sonucunda da kiliseler arasında farklılıklar ortaya çıkmıştır. Bu bağlamda Süryanilerin o dönemdeki siyasi otorite olan Bizans İmparatorluğu ve Sasaniler tarafından bazı haksızlıklara maruz kaldığını savunan görüşler de bulunmaktadır. Söz konusu haksızlıkların temelinde Süryanilerin farklı Hıristiyanlık inancına 1 Kadir Albayrak, Keldaniler ve Nasturiler, Ankara 1997, s.32-33. 90 ORTAÇAĞ’DA MALATYA 2 sahip oldukları yönünde bir inanış bulunmaktadır. Anadolu’daki Süryaniler bu nedenle İslâmiyet’in ve özellikle de Türklerin Anadolu’da söz sahibi olmaya başlamalarından itibaren rahat 3 nefes almışlar ve bu durumu sevinçle karşılamışlardır. Selçuklular ve Anadolu Beylikler dönemlerinde de hoşgörüyle karşılanmışlardır. Süryaniler, Hıristiyanlığı kabul ettikten bir süre sonra başta Katolik ve Protestan olmak üzere farklı mezheplere ayrılmışlardır. Dünyanın birçok yerine göç ederek farklı millet ve kültürlerle karışıp kültürel etkileşim içine girmişlerdir. Ancak tarihsel süreçte, Hindistan dışındaki ülke ve bölgelerdeki varlıklarını sürdürmelerini XIII. yüzyılın Süryani güneşi kabul edilen Ebu’l-Ferec İbnu’l-İbrî’ye borçludurlar. Çünkü onları, yaşadığı dönemde özellikle Irak, Suriye ve Anadolu’yu kasıp kavuran Moğol Hanı Hülagü’nün hışmından kurtararak nesillerinin devamını sağlamıştır. Malatya’ya gelen Moğollar şehri ve civarını yağmalamak niyetindeyken önde gelen komutanlarından birisi hastalanmıştır. Bunun üzerine zamanın en önemli tabiplerinden olan İbnu’l-İbrî’nin babasına başvurulmuş ve onun sayesinde bu kişi sağlığına kavuşturulmuştur. Babası gibi tıpçı olan İbnu’l-İbrî ise henüz küçük yaşlarından itibaren bilimin hemen her alanıyla ilgilenmiştir. Kendisinin bizzat ifadesiyle, o yaşlarda İncil’i ve tefsirlerini okumuştur. Dönemin din alanındaki önemli bilginlerinden dersler alarak ruhani dünyadaki yolculuğunu uzaklara taşımıştır. Bu alanda söz sahibi bir bilim adamı olmuş ve Hıristiyan 4 dünyasındaki görüş ayrılıklarını gidermeye çalışmıştır. İbnu’l-İbrî’nin hayat felsefesindeki dünya ömrünün kısa olduğu ve bir an önce tüm bilim dallarındaki yetkinliğini arttırması gerektiği düşüncesi, onun ilahiyat eğitiminin yanı sıra edebiyat, astronomi, tıp, matematik vb. alanlarda söz sahibi olma 2 Deniz Bayburt, “Milli Mücadele Dönemi’nde Süryaniler”, Gazi Akademik Bakış, C.3, S.6, Ankara 2010, s.45-46. 3 Osman Turan, Cihan Hakimiyeti Mefkuresi Tarihi, C.1, İstanbul 1969, s.203-204. 4 İbnu’l-İbrî, el-Hamâma (Süryaniceden Arapçaya Tercüme ve Araştırma:Zakka Iwas), Bağdat Süryani Dili Derneği Yayınları, Trablus, 1984, s.141. 91 ORTAÇAĞ’DA MALATYA arzusunu kamçılamıştır. Ne var ki kendi ifadesiyle bu engin bilim denizinde az kalsın boğula yazmıştır. Hayatın ve bilim dünyasının tüm bu tenakuzlarından ise manevi liman olan din sayesinde kurtulmuştur. Henüz yirmili yaşlarındayken din alanında da söz sahibi bir kişi olmuştur. Zekâsı, dirayeti ve her bilim alanındaki bilgisi sayesinde yaşadığı dönemde Süryanilerin, Moğollar tarafından yok edilmeleri şöyle dursun, onlar tarafından el üstünde tutulmalarını sağlamıştır. Antakya’dan Azerbaycan’a, Malatya’dan Irak’a, Halep’e kadar birçok bölgede yeni Süryani kiliselerinin en modern tarzda inşasını, eskilerin en mükemmel bir şekilde tamir edilmesini sağlamıştır. Müslüman dünyasının Moğol hükümdarının gazabından dolayı binlerce kurban verdiği bir dönemde Süryani halkı, İbnu’l-İbrî sayesinde dünya tarihinde altın çağını yaşamıştır. Nitekim günümüz de dâhil Süryaniler yeryüzünde, onun dönemde olduğu kadar parlak bir dönemi yaşayamamıştır. Ebu’l-Ferec el-İbrî’nin Hayatı ve Çalışmaları: Ebu’l-Ferec el-İbrî, kısaca İbnu’l-İbrî (‫ )ابن العبري‬olarak 5 anılmaktadır. Batı dünyasında ise Bar Hebraeus olarak bilinmektedir. Ancak uzun adı Ebu’l-Ferec Cemâluddîn Yuhannâ Mâr Grigorius b. Tâcuddîn Ehrûn (Hârûn-Aaron) el-Malatî ( ‫(أبو‬ ‫ الفرج جمال الدين غريغوريوس بن هرون بن توما الملطي‬şeklindedir. Asıl adı Hârûn olup Beşinci Yuhannâ olarak da bilinmektedir. Ferec ismi doğuştan olmayıp uğur getirsin diye sonradan edinmiştir. Çünkü İbnu’l-İbrî, genç yaşında ruhbanlığı seçtiği için evlenmemiş ve çocuk sahibi olmamıştır. Ebu’l-Ferec, kelime anlamı itibariyle Ferec’in Babası demektir. Nitekim İbnu’l-İbrî, genç yaşta nasıl ruhban olduğunu el-Kavânînu’l-Kenisiyye (Kilisenin Kanunları) adlı eserinde özgeçmişinden bahsederek anlatmıştır. Bu tip 5 A. J. Wensinck, Bar Hebraeus’s Book of The Dove , Leyden 1919:XIII; Tolga Ersoy, “İlahî Bir Ceza:Hülâgü Han’ın Mektubu Bağlamında Gregorius Bar Hebraeus’un Yapıtlarında Moğolların Tasviri”, Prof. Dr. Erdoğan Merçil’e Armağan, Bilge Kültür Sanat Yayınları, İstanbul 2013, s.362. 92 ORTAÇAĞ’DA MALATYA filancanın oğlu şeklindeki kullanım o sıralarda Süryanilerin 6 Arapları özenerek taklit ettikleri bir isim alma yöntemiydi. 1225 veya 1226 (h.622, 623) yılında günümüzdeki Türkiye sınırları içerisinde bulunan ve Süryanilikle ilgili bilimlerin kaynağını teşkil ettiğinden dolayı Süryaniler için son derece 7 önemli olan Malatya şehrinde doğmuştur. İbnu’l-İbrî, o dönemlerde Selçuklu hâkimiyetinde bulunan Malatya şehrinin yerlilerindendir. Nitekim babası da Malatya yakınlarında yer alan İbrâ köyündendir. İbrâ köyünden dolayı babası, İbrâ’lı olarak bilinmekteydi. el-İbrî de bu nedenden dolayı İbnu’l-İbrî yani 8 “İbra’lı olan kişinin oğlu” lakabıyla meşhur olmuştur. İbra kelimesi, Yahudi anlamındadır. Ancak babasının İbralı olarak anılmasının nedeni Yahudi olduğunun göstergesi olarak kabul edilmemektir. Çünkü babası ve dedesi Malatya yakınlarında ve Fırat Nehri üzerinde yer alan İbra Köyündedir. Bu nedenle bazı 9 bilim adamlarının iddia ettiği gibi önce Yahudi olup sonradan Hıristiyanlığı seçmiş değildir. Nitekim o dönemlerdeki Hıristiyanlar arasında Yahudi adları sıkça kullanılan bir gelenekti. Örneğin birçok Hıristiyan çocuğuna Musa adını koyabilmekteydi. Babasının adındaki Ehrûn kelimesinden dolayı Yahudi olduğu konusunda yorumlar bulunmaktaysa da kendisinin koyu bir Hıristiyan olduğu ağırlık basmaktadır. Çünkü bu sırada Hıristiyanlar arasında Ehrûn ismi yaygın olarak kullanılmaktaydı. Hıristiyanlar o sıralarda Ehrûn adını Patrik 10 anlamında kullanmaktaydılar. Adındaki İbrî kelimesinden dolayı Yahudi olabileceği yorumlarının geçersiz olduğunu İbnu’l-İbrî, kendi ifadeleriyle reddetmiştir. Kendi ifadesine göre 6 Zakka Iwas, “Sunuş” el-Hamâma, Bağdat Süryani Dili Derneği Yayınları, Trablus 1984, s.11; el-Muhamî Abbâs el-Azâvî, et-Tarîf Bi’l-Muerrihîn fî Ahdi’l-Moğol ve’tTürkmân (601-1204), Bağdat 1957, s.120. 7 Zekka Iwas, a.g.e., s.10. 8 Abdülkerim Özaydın, “İbnü’l-İbrî”, İslâm Ansiklopedisi, C.21. Türkiye Diyanet Vakfı, 2000, s.92. 9 Abdülkerim Özaydın, a.g.e. s.92. 10 Piskopos Gregory Paul Behnam, Yuhannâ İbnu’l-İbrî, Hayatuhu ve Şiiruhu, Halep 1984, s.9. 93 ORTAÇAĞ’DA MALATYA İbnu’l-İbrî kelimesindeki İbrî ifadesi Yahudi anlamında olmayıp 11 Fırat Nehri’ni göstermektedir. Yuhudi veya Hıristiyan asıllı İbnu’l-İbrî, Batıda Barhebreus olarak bilinmektedir. Süryânîler ise kendisini Bar İbrâyâ olarak adlandırmaktadır. Babasının Yuhidilikle ilişkisi olmadığını ve sadece Hıristiyan olduğunu savunanlara göre İbrî kelimesi Arapçadaki abare (‫ )عبر‬fiilinden gelmektedir. Bu fiil ise Arapçada “bir yerden geçmek” anlamındadır. İbnu’l-İbrî’nin de Fırat Nehri’ni geçerken dünyaya geldiği varsayılmaktadır. Buna göre adındaki İbrî kelimesi “geçen, geçene ait” gibi anlamlar 12 taşımaktadır. Künyesindeki Cemâluddîn lakabının nereden geldiği konusunda kesin bilgilere ulaşılamamıştır. Yuhannâ adını ise vaftiz edildiği sırada aldığı bilinmektedir. Babası Ehrûn (Hârûn) saygın bir hekim olmasının yanı sıra oğlunun eğitimini de ihmal etmemiştir. Bu nedenle el-İbrî; çocukluğundan itibaren döneminin önemli bilim adamlarından İbrânîce, Süryânîce, Grekçe, Farsça, Ermenice ve Arapça öğrenme imkânı bulmuştur. Ayrıca felsefe ve ilâhiyat öğrenimi görmüştür.13 Böylece zamanının fen ve sosyal bilimleri 14 alanlarında kendisini son derece yetiştirme imkânı bulmuştur. Babasından ise tıp eğitimi almıştır. Babasının, yaşadığı dönemde Malatya’nın ünlü doktoru ve Tâcuddîn lakaplı Şemmâm Ahrûn et-Tabîb İbn-Tomâ el-Malatî olup soylu bir aileden geldiği anlaşılmaktadır. Annesinin de soylu bir aileden geldiği tahmin 15 edilmektedir. İbnu’l-İbrî’nin Mihail (‫) ميخائل‬, Mufık (‫ ) موفق‬ve Kufer (‫)قوفر‬ adında üç kardeşi daha bulunmaktaydı. Ancak bunlar kendisinden önce ölmüştür. Barsûmâ Sâfî (‫ )برصوما‬adındaki kardeşi ise kendisinden sonra dünyaya gelmiş ve hayatta kalmıştır. 11 Efrâm Barsûm, el-Lu’luu’l-Mensûr fî Târîhi’l-Ulûm ve’l-Âdâbi’s-Süryâniyye, Bağdat 1976, s.413. 12 Zakka Iwas, a.g.e., s.11-12. 13 Zakka Iwas, a.g.e., s.8. 14 İbnu’l-İbrî, a.g.e., s. 203; el-Muhamî Abbâs el-Azâvî, a.g.e. s.120. 15 Efrâm Barsûm, a.g.e., s. 411. 94 ORTAÇAĞ’DA MALATYA 1243 yılındaki Moğol istilâsı sırasında Malatya’daki Müslümanlarla Hıristiyanlar Moğol saldırılarında güç birliği yapmaya ve birbirlerine ihanet etmemeye karar vermişlerdi. Moğollar şehre gelip yağmalamada bulunarak şehirdeki altın ve gümüşten yapılmış değerli ve kutsal alıp çıktıktan sonra şehrin 16 yakınlarında, komutanları sahac (döküntü) hastalığına yakalanmıştır. Bu sırada meşhur bir doktor olan İbnu’l-İbrî’nin babası Ehrûn, Moğol komutanını tedavi etmek üzere özel doktor olarak tayin edilmiştir. Bu sayede ailesini kurtarmayı başarmıştır. Babası Ehrûn, Moğol komutanını tedavi ettikten sonra Malatya’ya gelmiş ve Hülagü’nün saldırılarına dayanamayıp aynı yıl içinde ailesiyle birlikte Antakya’ya göç etmiştir. Bir rivâyete 17 göre Hıristiyanlığı da burada kabul etmiştir. Oğlu İbnu’l-İbrî de 18 babasıyla birlikte göç etmiştir. Çünkü günümüzdeki Türkiye sınırları içerisinde yer alan Antakya şehri, o dönemde yine günümüzde Suriye devleti olarak bilinen toprakların en büyük şehri olup doğu başkentlerinin en büyükleri arasında yer almaktaydı. Ayrıca havasının hoş olması, suyunun tatlı olması, 19 meyvelerinin bol olması gibi doğal özelliklere de sahipti. Bunun dışında Antakya, Hıristiyanlığın Küdüs dışına çıkıp günümüzdeki konumuna gelmesinde Roma ve İskenderiye gibi önemli rol oynayan üç merkezden birisiydi. Bazı görüşlere göre Hırisiyanlığın ilk kilisesi olduğu için üç merkezden en 20 birincisidir. Antakya, yeryüzündeki Kudüs’ten sonra ikinci kilise olan ve MS.37 yılında inşa edilen kiliseye ev sahipliği yaptığı için de Hırisityan dünyasında önemli bir yere sahiptir. Bu kiliseden sonra Süryaniler ilk patrikhaneyi yine burada inşa 16 Cemaleddin Muhammed b. Mukerrem İbnu Manzûr, Lisânu’l-Arab, C.2, Beyrut 2003, s.296 17 el-Muhamî Abbâs el-Azâvî, a.g.e., s.121. 18 Piskopos Gregory Paul Behnam, a.g.e., s.6. 19 Şahâbeddîn Ebu Abdullâh Yâut el-Hamavî, Mu’cemu’l-Buldân, C.5, Dâru Sâdır , Beyrût 1997, s.382. 20 Zeynep Gül Küçük, Mardin ve Çevresinde Süryaniler, (Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Çukurova Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü), Adana 2008, s.15-17; Mehmet Çelik, Süryani Tarihi, İstanbul 1987, s.60. 95 ORTAÇAĞ’DA MALATYA etmişlerdir. Bu sayede Hıristiyanlığın doğuda yayılmasının önü açılmıştır. Ehrûn, ailesiyle birlikte buraya geldiğinde Antakya ve Trablus 1233 yılından beri Buheymond tarafından yönetilmekteydi. Şehir, konumu itibariyle dağların ve Asi Nehri’nin koruduğu korunaklı bir yerdi. Şehirde, ayrıca yaklaşık yirmi km. uzunluğundaki surlar da bulunmaktaydı. Bu surlarda yüz otuz adet kule vardı. Kulelerde de toplam yirmi dört bin adet şerefe bulunmaktaydı. Bu nedenle Moğol saldırılarından kaçanlar bu şehirde güvenli bir şekilde yaşamaktaydılar. Ehrûn, burada yaklaşık üç sene kalmıştır. Ancak bir süre sonra Moğollar bu şehre kadar ulaşmışlardır. 1252 yılına kadar ailesiyle birlikte Antakya’da kalmaya devam etmiştir. Daha sonra da yine ailesiyle birlikte Halep’e gitmiştir. Bundan sonra babasıyla ilgili herhangi bir habere ulaşılamadığı için ölmüş olabileceği tahmin edilmektedir. Ehrûn, küçük oğlu Barsûm ile birlikte Murğa’da bulunmaktaydı. Moğol saldırısından sonra Murğa Köyü’nün diğer halkıyla birlikte kaçmak zorunda kalmıştır. Başka bir köye sığınarak bir süre dağlara çıkıp küçük oğluyla birlikte Fırat Nehri yakınlarındaki korunaklı bir mağarada kalmıştır. Bu mağarada küçük oğluyla birlikte yaklaşık kırk gün yaşamıştır. Yanlarında sadece bir katır vardır. Kaçarak bu bölgeye sığınan diğer kişiler gibi gündüzleri saklanıyor ve geceleri de yiyecek aramışlardır. Fırat Nehri’nde boğulduğu tahmin edilmektedir. Diğer yandan İbnu’l-İbrî, Antakya’dayken 1244 yılında bir süre mağaranın birinde yaklaşık bir yıl süresince ilk ruhbanlar 21 gibi münzevi hayat yaşamıştır. Mağarada bulunduğu sırada 1245 yılında Yakubi patriklerinden olan IV. Ignatius saygı ve takdir göstergesi olarak kendisini ziyaret etmiştir. İbnu’l-İbrî, bu ziyareti “Dün Patrik beni ziyaret etti. Onun ziyareti sırasında her yer nurlarla aydınlandı. Ben de bu ziyaretten dolayı büyük bir şerefe nail oldum. Hala kafam bu büyük nimetin sarhoşudur.” şeklinde ifade etmektedir. 22 IV. Ignatius, bu ziyareti sırasında 21 Piskopos Gregory Paul Behnam, a.g.e., s.13; Zakka Iwas, a.g.e., s.13. 22 Zakka Iwas, a.g.e., s.13. 96 ORTAÇAĞ’DA MALATYA İbnu’l-İbrî’den münzevi hayatı terk edip kilise ve topluma daha yararlı hizmetlerde bulunabilmesi için kendisini ruhsal, kültürel ve bilimsel alanda yetiştirmesini istemiştir. Nitekim henüz yirmi yaşındayken meşhur olan İbnu’l-İbrî, bu ziyaretten kısa bir süre sonra 1245 yılında Trablusşam’a giderek Yakûb adındaki bir Nestûrî’den felsefe, din, tıp ve mantık ilimleri alanında eğitim almıştır. 1246 yılında ise IV. Ignatius, İbnu’l-İbrî’yi Antakya’ya çağırarak 14 Eylüldeki Haç Bayramı’nda Malatya yakınlarında yer alan Gabos (Cûbâs) yöresindeki Yakûbî piskoposu olarak tayin edip Grigorius lakabını vermiştir. Bir yıl sonra 1247 yılında Gabos yakınlarında yer alan Lâkbîn ‫ القبين‬piskoposu istifa edince Patrik IV. Ignatius’un emriyle buraya piskopos olarak tayin 23 edilmiştir. Bu makamda beş yıl kalmıştır. İbnu’l-İbrî, 1252 yılında IV. Patrik Ignatius ölünce John Bar Madani’nin (Yuhannâ İbnu’l-Ma’denî) rakibi olan Diyonisius’a destek vermiştir. Diyonisius, patrik olunca da 1253 yılında kendisini Halep metropoliti yapmıştır. Halep’te on iki yıl kadar kalmıştır. Burada görev yaptığı kilisenin yanına hastaların ve kimsesizlerin tedavi edildiği bir hastane yaptırmıştır. 1258 yılında Hülagü, Bağdat’ı işgal ederek Abbâsî Devleti’ni ortadan 24 kaldırmıştır. Hülagü daha sonra Halep’e saldırmıştır. Halep’e gelince İbnu’l-İbrî, kendisini karşılamaya çıkanlar arasında yer almıştır. Hülagü’den kendilerine şefkat etmesini rica etmiştir. Bu ricası ise gerekli kabulü görmemiş ve aralarında Rum ve Süryanilerin de bulunduğu çokça kişi katledilmiştir. Halep’te katledilenlerin sayısının Bağdat’ta katledilenlerden daha fazla 25 olduğu tahmin edilmektedir. Ancak burada katledilen Hıristiyanların kasti olarak katledilmediği anlaşılmaktadır. Çünkü daha X. yüzyıldan itibaren Moğollar arasında sızmış olan Hıristiyanlık zamanla orada kök salmayı başarmıştır. Hatta Cengiz Han’ın torunlarından annesi Hıristiyan olan Güyük Han 23 İbnu’l-İbrî, a.g.e., s.16. 24 İbnu’l-İbrî, Târîhu Muhtasari’d-Duveli, (Yayına Hazırlayan: Anton Salhânî elYesûi), Dâru’R-Râid el-Lubnânî, Beyrut 1983, s.501-515. 25 Zakka Iwas, a.g.e., s.18-20. 97 ORTAÇAĞ’DA MALATYA dönemde Hıristiyanlık, Moğollar arasında diğer dinlere oranla daha tutulur olmuştur. Yine Cengiz Hanın torunlarından Sartak da Hıristiyanlığı kabul etmiştir. Hülagü ise kendi topraklarında sadece Hıristiyanlara ait çanların çalınmasına izin vermiş ve karısı Göyük Hatun’un bizzat inşa ettirmiş olduğu kiliselerde ibadet etmiştir. Bunun dışında Moğol Devleti’nin kurumlarında 26 Hıristiyanları istihdam etmiştir. Bu nedenle başka bir görüşe göre Hülagü, İbnu’l-İbrî’nin bu ricasını kabul etmiş ve ondan 27 sonra Süryaniler, Moğollarla işbirliği içinde hareket etmişlerdir. İbnu’l-İbrî Halep’teyken muhalif kanadın, Meliku’n-Nâsır Selâhuddîn Yûsuf’la işbirliği yapması sonucunda Halep’ten ayrılarak Malatya’ya dönmek zorunda kalmıştır. Yaklaşık iki yıl Malatya yakınlarındaki Barsûmâ Manastırı’nda bulunan Patrik Diyonisius’un yanında kalmıştır. Daha sonra da Dımaşk’a gitmiştir. Burada Meliku’n-Nâsır’dan Diyonisius’un patrikliğini onaylaması konusunda girişimlerde bulunmuştur. Batı Yakûbîleri’nin patriği olan Diyonisius, Anadolu Selçuklu Sultânı olan II. İzzeddî Keykâvus tarafından Doğu Yakûbîleri’nin patriği olarak da atanmıştır. Rabban İşo (Yeşu), IV. Ignatius adıyla patrik olunca da 1264 yılında Tikrit ve Şark Mefriyânı unvanıyla Irak, İran ve Azerbaycan gibi eski Sâsânî topraklarında yaşamakta olan Yukûbî Hıristiyanlarının patriği olarak tayin edilmiştir. Bu unvan, Antakya patriğinden sonraki en yüksek rütbedir. 19 Ocak 1264 yılında Sîs şehrinde kendisi için görkemli bir tören yapılmıştır. Törene Klikya kralı, kardeşleri, çocukları ve devletin ileri gelenleri iştirak etmiştir. Ayrıca Ermeni papazları, bilim adamları, Ermeni ahalisi, Süryani papazları, din adamları ve sıradan halktan oluşan büyük bir kalabalık da hazır bulunmuştur. Tören sırasında hitabet kürsüsüne çıkarak anlamlı bir konuşma yapmış, makamına geçtikten kısa bir süre sonra da o sıralarda Erzincan’da bulunan Hülagü ile görüşerek hem kendi hem de IV. 26 Mustafa Akkuş, İlhanlıların Anadolu’daki Siyaseti, (Yayımlanmamış Doktora Tezi, Selçuk Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü), Konya 2011, s.61-68. 27 el-Muhamî Abbâs el-Azâvî, a.g.e., s.121. 98 ORTAÇAĞ’DA MALATYA 28 Ignatius’un patrikliğini onaylamasını sağlamıştır. İbnu’l-İbrî, bu görüşmeden sonra Musul, Bağdat ve birçok yerleri gezerek buralara kiliseler yaptırtmıştır. Ayrıca Meryem Ana Kilisesi’nin tamiratını yaptırmıştır. Bu bağlamda doğudaki ilk görev yeri olan Musul’a gelince şehrin seçkin papazları, ileri gelenleri, Müslüman ve Hıristiyanların her halk tabakasından kişileri tarafından büyük bir coşkuyla karşılanmıştır. 1265 yılında Hülagü ölüp yerine oğlu Abaka geçmiştir. Abaka da İbnu’l-İbrî’ye karşı babası gibi ruhani olması bakımından saygı duymuştur. 1282 yılında IV. Ignatius ecelinin yaklaştığını fark edince İbnu’l-İbrî’yi yanına çağırtarak patrikliğin idaresini kendisine vermek istemiştir. Ancak IV. Ignatius, bölgedeki savaşlardan dolayı İbnu’l-İbrî Antakya’ya ulaşamadan ölmüştür. Kilise ise kendi içinde seçim yaparak 1283 yılının başlarında İbnu’l-İbrî’ye haber vermeden başka birisini patrik olarak ilan etmiş ve Moğol yönetiminden bu kişinin tanınmasını sağlamıştır. Bu durum kilise temayüllerine aykırı olduğu için İbnu’l-İbrî’nin hoşuna gitmemiştir. Yeni papa, İbnu’l-İbrî’ye elçiler gönderip özürler dilemek istemiştir. Ancak onun bu özürleri kabul edilmeyip kendisine neden patrik olamayacağını anlatan uzun bir mektup 29 gönderilmiştir. İbnu’l-İbrî, 1282 yılında İlhanlı Hanı Abaka’nın tahta çıkışını tebrik etmek üzere doğru Tebriz’e yola çıkmıştır. Ne var ki Abaka’nın ölümü üzerine yerine geçen Ahmed Teküder ile görüşüp cülûs törenine katılmıştır. İbnu’l-İbrî, 1286 yılında her zamanki gibi yaz aylarını Musul’da geçirmektedir. Musul ise genellikle Suriye’den gelen haydutların saldırılarına maruz kalmaktadır. O yıl hırsızlık ve saldırı olayları çok daha artmıştır. Tam bu sırada da İbnu’l-İbrî, rüyasında o yılda öleceğini görmüştür. Bunun üzerine kardeşi Barsûm es-Safâ, kendi hayatını tehlikeye atmayıp Azerbaycan’ın o sıralardaki en büyük ve en meşhur şehri olan Merağa’ya gitmesi 28 Piskopos Gregory Paul Behnam, a.g.e., s.21-23. 29 Zakka Iwas, a.g.e., s.21-22. 99 ORTAÇAĞ’DA MALATYA 30 konusunda ısrar etmiştir. O da kardeşinin sözüne uyup oraya gitmiştir. Merağa’da tüm dinlerin mensupları tarafından hoş karşılanmıştır. Hatta Müslümân âlimleri kendisinden tarihteki Süryanileri anlatan kitabını Arapçaya çevirmesi ricasında bulunmuşlardır. O da ricalarını geri çevirmemiştir. Bu kitabın Arapça adını da Târîhu Muhtasar ed-Düvel şeklinde 31 belirlemiştir. İbnu’l-İbrî, 28 Temmuz 1286 tarihinde cumartesi gecesi altmış yaşında Azerbaycan’ın vilayetlerinden olan Merağa’da iken eklemleri sızlamaya başlamıştır. Sabaha doğru ağrıları daha da artmıştır. Ertesi gece ağrıları katlanarak devam etmiştir. Pazar günü sabahleyin doktorlar kendisine ilaç içmesi gerektiği konusunda telkinlerde bulunmuştur. Ancak hastalığı, ilaca tercih edeceğini söyleyerek ilaç içmeyi kabul etmemiştir. Bu nedenle 30 Temmuz 1286 tarihinde pazartesi gecesi hayata gözlerini yummuştur. Ölmeden önce bir kalem isteyerek son vasiyetini yazmak istemiştir. Ancak parmakları kalemi tutacak takatten yoksun kalmıştır. Bir kelime dahi yazamamıştır. Sonunda talebelerinden birisini çağırarak vasiyetini yazdırmış ve vasiyetine “Her insan tarlada açan bir çiçek gibidir. Önce yeşil bir ot olur, sonra çiçek açar ve sonra da yok olur.” şeklinde başlayan 32 ifadelerle başlamıştır. Ölüme yavaş yavaş yaklaşırken başucunda ağlayan kardeşine ağlamamasını ve ölümün yeni bir şey olmadığını tavsiye etmiştir. Can çekiştiği sırada kendisini uğurlamaya gelen yakınları ve öğrencilerine hayata, sevgiye ve ölüme dair tavsiyelerde bulunup onlara destek vermeye devam etmiştir. Bu sırada talebeleri gözyaşlarına boğulmuşlardır. Gözlerine sürmek için de elbiselerini yırtmışlardır. Ölüm döşeğindeyken Müslüman olduğuna daire rivâyetler de bulunmaktadır. Bazı görüşlere göre sağlığında her ne kadar Müslümanlara yakın gibi görünmüş olsa da İslâmiyete tahammül 33 edememiştir. Öldüğü gecenin sabahında ölüm haberi yayılınca 30 Şahâbeddîn Ebu Abdullâh Yâut el-Hamavî, a.g.e., s.93. 31 Zakka Iwas, a.g.e., s.25. 32 Piskopos Gregory Paul Behnam, a.g.e., s.46. 33 el-Muhamî Abbâs el-Azâvî, a.g.e., s.121. 100 ORTAÇAĞ’DA MALATYA şehirde yas tutulmuştur. Kilise çanları çalmış, halk demir zırhlarını giymiş ve alışveriş mekânları açılmamıştır. Cenaze törenine, aralarında Yunan ve Ermenilerin de olduğu farklı milletlerden yaklaşık iki yüz kişi katılmıştır. Halk sabahtan akşama kadar onun için dua etmiştir. Cenazesi ikindi vakti kilisenin sağlığında ibadet ettiği sunak kısmında toprakla yıkanmıştır. Daha sonra da kardeşi Barsûmâ Safâ’nın gayretiyle Musul’a getirilerek Mâr Mattey Manastırı’nda toprağa 34 verilmiştir. Bazı rivâyetlere göre İbnu’l-İbrî astroloji bilgisine dayanarak öleceği tarihi bildiği için tedavi görmeyi kabul 35 etmemiştir. Başka bir rivâyete göre de ölüm tarihini yazmış 36 olduğu bir beytinde ifade etmiştir. İbnu’l-İbrî; tarihte Süryânî filozof, ilâhiyatçı, edip, doktor, tercüman ve tarihçi olarak tanınmıştır. Bunu yazmış olduğu eserlerde de görmek mümkündür. Hayatı boyunca çoğu Süryanice ve birkaçı da Arapça olmak üzere otuz altı adet kitap yazmıştır. Eserlerinden bazıları temel kaynak eser olarak 37 görülmektedir. Din alanında; Kethâbhâ Dhe Şemhe (Kitâbu’l-Eşia-Işıklar Kitabı), Kethâbhâ Dhe Yaunâ (Kitâbu’l-Hamâme-Güvercinler Kitabı), Muhtasar fî İlmi’n-Nefsi’l-İnsânî, Ausar Raze (Kenzu’lEsrâr), Kethâbhâ Dhe Zalge (Kitâbu’l-Eşrâ), Kethâbhâ Dhithiqon (Kitâbu’l-Ahlâk), Kethabha Dhe-Menarath Kudhshe (Mâbedin Çırağı), Kitâbu’l-İşârât gibi eserleri kaleme almıştır. Tarih alanında; Makhebhanûth Zabhne (Târîhu’z-Zamân ya da Târîhu’l-Ezmine-Zamanların Tarihi “Süryanice”), Târîhu Muhtasari’d-Duvel-Devletlerin Kısaltılmış Tarihi gibi eserleri kaleme almıştır. Edebiyat alanında; Kethabha Dhe Şemhe (Kitâbu’l-Lemai-Işıklar Kitabı) gibi eserleri kaleme almıştır. Felsefe alanında; Ticâretu’l-Fevâid-Faydaların Ticareti, Huwatth Hekhmuthâ (Zubdetu’l-Hikme-Hikmetin Özü) gibi eserleri 34 Anton Sâlihânî el-Yesûi, “Sunuş” Târîhu Muhtasari’d-Duveli, Dâru’R-Râid elLubnânî, Beyrut 1983, s.2-6. 35 Zakka Iwas, a.g.e., s. 22. 36 Piskopos Gregory Paul Behnam, a.g.e., 44. 37 Zakka Iwas, a.g.e., s. 8-50. 101 ORTAÇAĞ’DA MALATYA kaleme almıştır. Fen bilimleri alanında; Kitâbu Cemi’l-EdviyeTüm Aletler Kitabı, Kitabu Dioscorides- Pedanius Dioscorides’ten Seçmeler, Kitâbu Fusûli İbokrat-Hipokrat’ın Kısımları Kitabı, Kitabu Menâfiu Adâi’l-Cism-Vücudun Organlarının Yararları Kitabı, Kitâbu Tefsîri Mesâili Hanîn İbn İshâk et-Tabîb-Doktor Hanîn İbn İshâk’ın Meseleler Kitabı, Kitâbu’l-Kânûn li İbni Sînâ-İbnu Sînâ’nın Kânûn Kitabı, Kitabu’z-Zîci’l-Kebîr-Büyük Yıldızlar Kitabı, Tefsîru Kitâbu’lMacistî-Macistî’nin Tefsir Kitabı, Kethabha Dhe Bhâbbâthâ (Gözbebekleri Kitabı), Kethabha Dhe Sullâkâ Haunânâyâ (Suûdu’l-Aklî-Aklın Yükselmesi) gibi eserleri kaleme almıştır. Ayrıca Kuthâbhâ Dhu Thunnâye Meghahhekhâne, Tefsîru’lEhlâm-Rüyalar Kitabı gibi eserleri de kaleme almıştır. Bu telif eserlerinin yanı sıra İbnu Sînâ’nın Uynu’l-Hikme, Kitâbu’lKânûn ve Kitâbu’l-İşârât ve’t-Tenbîhât adlı eserlerini, Esîruddîn el-Ebherî’nin Zubdetu’l-Esrâr ve Tenzîlu’l-Efkâr Li Ta’dîli’lEsrâr adlı eserlerini, Ahmed b. Muhammed el-Gafîkî’nin elEdviyetu’l-Mufrede adlı eserini Süryaniceye çevirerek tercümanlık alanındaki yetkinliğini de ispatlamıştır. İbnu Sînâ’nın eserlerinden birisinin tercümesini tamamlayamadan 38 hayata gözlerini yummuştur. Bu eseri kayıptır. Târîhu Muhtasari’d-Düvel adlı eseri tarih alanındaki en önemli eseri olarak kabul edilmektedir. Eseri Süryanice olarak kaleme almıştır. Eser, dönemin tarihçilerinde görülen üsluba uygun olarak insanlığın yaratılışıyla başlamakta ve XIII. yüzyılın yarısına kadar devam etmektedir. Yazar, hayatının son dönemlerinde bu eserini Arapça olarak özet halinde tekrar kaleme almıştır. Özet eseri ise yıl olarak esas eserinden daha yakın dönemleri de içermektedir. Yazar özet eserinde tarafsız kalmaya çalışmıştır. Mesûdî ve İbnu Haldûn gibi Arap tarihçilerin yöntemlerini kullanarak eserini on devlet üzerine inşa etmiştir. 38 Abdülkerim Özaydın, a.g.e., s.93. 102 ORTAÇAĞ’DA MALATYA Süryaniler: Süryani kelimesi Yunanca olup “Sûrî” demektir. Yani “Sûr”lara ait anlamındadır. Süryaniler ise adlarını Efrâm esSüryânî’den almaktadır. Efrâm, aslen günümüzde Türkiye sınırları içerisinde bulunan Nusaybinlidir. Ancak bu adın kökeni konusunda farklı rivâyetler söz konusudur. Süryani tarihinin çok eskiye dayanmaması ve bu konudaki belgelerin az olması nedeniyle rivâyetler sadece teoride kalmıştır. Nitekim başka bir rivâyete göre de bu ad Pers Kralı Sirus (Cyrus ya da Keyhüsrev) 39 adından gelmiştir. Rivâyete göre Sirus, Bâbil’i fethedip Yuhudileri kurtarmıştır. Bâbil’den Kudüs’e giden Yahudiler ise 40 kendilerini “Surin” olarak tanıtmışlardır. Başka bir rivâyete göre Süryani adı Suriyeliler anlamındadır. Bu rivâyete göre Süryaniler, günümüzde Lübnan sınırları içerisinde yer alan Sur şehrinden ortaya çıkmışlardır. Süryani kelimesinin Asurin kelimesinden geldiğini iddia eden görüşler de bulunmaktadır. Keldanice sözlükte ise aslında Atarimiler dendiği, Süryani adının ilk defa Yunanlar tarafından Asur krallarının Şam bölgesini işgal etmelerinden sonra kullanıldığı ifade edilmektedir. Buradan hareketle Süryani kelimesinin Asurcadan türeyip Yunancanın etkisiyle bazı değişikliklere uğradığı ve MS. I. yüzyılın ortalarında Mezopotamya, Asur ve Babil’de oturanlar arasında kullanıldığını söylemek mümkündür. Bu dönemde Süryaniler eski dinleri olan 41 putperestliği bırakıp Hıristiyan olmaya başlamışlardır. Bundan sonra da Arami kelimesi, Sabii ve Putperest kelimeleriyle eş anlamlı olarak kullanılırken Süryani kelimesi Nasranî ve Mesihî 42 kelimesiyle eş anlamlı olarak kullanılmaya başlamıştır. Bu noktada Hıristiyanlığı kabul eden Aramilerin aynı ırktan gelen 39 Nihat Durak, Süryani Ortodoks Kilisesinde İbadet, (Yayımlanmamış Doktora Tezi, Marmara Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü), İstanbul 2000, s.1. 40 Mor Ignatius III Yakub, Süryani Ortodoks Kilisesi Genel Tarihi, Çev. Melek Sevinç, Hollanda 1985, s.2; R. Salahi Sonyel, The Assyrians of Turkey Victims of Major Power Policy, Ankara 2001, s.3. 41 Mehmet Çelik, a.g.e., s.17; Şemseddin Günaltay, Yakın Şark III, Suriye ve Filistin, Ankara 1987, s.133-39. 42 Kadir Albayrak, a.g.e., s.41. 103 ORTAÇAĞ’DA MALATYA diğer putperestlerden ayrı olduklarını göstermeleri için kendilerine Suryoye ya da Süryani lakabı verdikleri de rivâyetler 43 arasındadır. Süryanilerin kökeni konusunda da farklı görüşler 44 bulunmaktadır. Süryanilerin köklerinin Asurlara, Aramilere ve diğer Mezopotamya halklarına dayandıran görüşler bulunmaktadır. Bu görüşlerin kendilerine göre dayanakları bulunmaktadır. Asur ve Aramilerin aslında aynı olduğunu iddia eden görüşe göre Süryani halkı Eski Mezopotamya kültüründen gelen ve Hıristiyan olan bir toplumdur. Bu halk İran ve Irak’ta Asur olarak adlandırılırken Suriye ve Türkiye’de ise Süryani olarak adlandırılmaktadır. Asurlar, Süryanilerin Hıristiyan olmadan önceki dönemlerine ait bir ifadedir. Süryanilerin köklerini bunun dışında Fenikeliler, Akkadlar, Keldalılar, 45 Babiller ve Kenanlar’a dayandıran görüşler de bulunmaktadır. Sentezci görüşe göre ise Süryanileri tek bir halka bağlı kılmak yerine Mezopotomya halklarının kültürel kimlik temeline 46 yaslamak daha doğrudur. Günümüzdeki Süryanilerilerin kimlik sorunu ise özellikle 1960’lı yıllarda Avrupa’ya yapılan göçlerden sonra başlamıştır. 47 43 Aziz Günel, Türk Süryaniler Tarihi, Diyarbakır 1970, s.30; Aziz Koluman, Ortadoğu’da Süryanilik, Ankara 2001, s.24. 44 Deniz Bayburt, Türk Tarihi’nde Süryaniler (1880-1938), (Yayınlanmamış Doktora Tezi, Gazi Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü), Ankara 2009, s.1-5; İbrahim Özcoşar, Bir Yüzyıl Bir Sancak Bir Cemaat, 19. Yüzyılda Mardin Süryanileri, Ankara 2008, s.21; M. Murat Öztemir, Yezidiler ve Süryaniler, Ekin Yayınları, İstanbul 1988, s.30; Aziz Günel, a.g.e., s.30; Kadir Albayrak, “Günümüz Ortadoğu Coğrafyasında Süryaniler”, Ortadoğu Yıllığı 2011, s. 618; Mutay Öztemiz, II. Abdülhamit’ten Günümüze Süryaniler, İstanbul 2012, s.7-8. 45 Zeynep Gül Küçük, a.g.e., s.6-8; Şemseddin Günaltay, a.g.e., s.133; Kadir Albayrak, a.g.e., s.34-35; Nihat Durak, “Süryani Ortodoks Kilisesi”, Süryaniler ve Süryanilik I, Ankara 2005, s.190; R. Salahi Sonyel, a.g.e., s.3; Yakup Bilge, Geçmişten Günümüze Süryaniler, İstanbul 2001, s.23-24; Mehmet Şimşek, Süryaniler ve Diyarbakır, İstanbul 2003, s.23; Mehmet Çelik, a.g.e., s.15; Gökhan Sarı, Geçmişten Günümüze Süryaniler ve Süryanilerin Türkiye’ye Etkileri:İdil Örneği, (Yayınlanmamış Doktora Tezi, Gazi Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü), Ankara 2011, s.52-57; Mutay Öztemiz, a.g.e., s.9-13. 46 Nihat Durak, a.g.e., s.190; Gabriyel Akyüz, Tüm Yönleriyle Süryaniler, Kırklar Kilisesi Yayınları, Mardin 2005, s.16. 47 Gökhan Sarı, a.g.e., s.-63-70; Mutay Öztemiz, a.g.e., s.68-76. 104 ORTAÇAĞ’DA MALATYA Süryaniler günümüzde Türkiye, Lübnan, Ürdün, Suriye, İsrail ve Hindistan’da yaşamaktadırlar. Diğer yandan 1782 yılındaki patriklik seçiminde bir anlaşmazlık meydana gelmiştir. Bundan sonra Mihayel Carve etrafındaki bazı Süryaniler Roma Katolik Kilise’sine bağlanmış ve Osmanlı Devleti tarafından da kabul edilmişlerdir. Antakya Patrikliğine bağlı olanlar ise kendilerini Katoliklerden ayırt etmek için kendilerine “Kadim Süryaniler” adını vermişlerdir. Bundan başka günümüzde Urfa Kilise’sine dayanan ve Asur soyundan gelen Süryanileri ve Antakya Kilisesi’ne dayanan ve Arami soyundan gelen Batı Süryanileri vardır. 48 Süryanice: Dünyada konuşulan ilk dilin Aramice olduğuna dair yaygın bir görüş bulunmaktadır. Belli başlı kutsal kitaplarda Hz. Nuh’un Sam, Ham ve Yafes adında üç oğlu olduğundan bahsedilmektedir. İnsanlar tufandan sonra meşhur gemiden çıkıp Şınar Ovası’na yerleşmişler ve sayıları artınca da Babil Kulesini yapmışlardır. Allah bir süre sonra dillerini karıştırıp 15 dile veya bazı rivayetlere göre 72 dile ayırır. Sam’ın soyundan gelen kavim de İbrani, Arami, Asur, Elam ve Babil olmak üzere beş dile 49 ayrılmışlardır. Başka bir görüşe göre eski Mezopotamya dillerine dayanan Arami dili bir süre sonra diğer Sami dillerine 50 baskın gelerek onların yerini almıştır. Arami dili Hz. İsa’nın gittiği yerlerde ve vaazlarında kullandığı dildir. Kilisedeki ilk vaaz da bu dille yapılmıştır. 48 Zeynep Gül Küçük, a.g.e., s 6; Aziz Koluman, a.g.e., s.43; Gabriyel Akyüz, Mardin İli’nin Merkezinde Civar Köylerinde ve İlçelerinde Bulunan Kiliselerin ve Manastırların Tarihi, Mardin 1998, s.84; Ekrem Sarıkçıoğlu, Başlangıçtan Günümüze Dinler Tarihi, Isparta 2002, s.379; Nihat Durak, Süryani Ortodoks Kilisesinde İbadet, (Yayımlanmamış Doktora Tezi, Marmara Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü), İstanbul 2000, s.7-11. 49 Bülent Özdemir, Süryanilerin Dünü Bugünü, I. Dünya Savaşı’nda Süryaniler, TTK Yayınları, Ankara 2008, s.46. 50 Yakup Bilge, a.g.e., s.49; Aziz Günel, a.g.e., s.61. 105 ORTAÇAĞ’DA MALATYA Süryanice ise Sami dil ailesinden olup Urfa (Edassa) 51 Aramcasının bir lehçesidir. Süryanice, özellikle MÖ. II. ve MS. III. yüzyıllar arasında Urfa’nın önemli ticaret merkezi olmasıyla daha işler hale gelmiştir. Çünkü bu dönemde Urfa ve komşu bölgelerde Hıristiyanlığı kabul eden Süryaniler bu dili kullanmaktaydı. Bu dönemde Süryanice, Yunancadan sonra en 52 önemli işlek dil olmuştu. MS. V. Yüzyıldan itibaren Bizans etkisinde kalan Batı Süryanice ve doğuda kullanılan Doğu Süryanicesi iki farklı koldan gelişmiştir. Her iki kol arasındaki lehçe adını Nesturî ve Yakubî lehçesi olmak üzere ikiye 53 ayrılmıştır. Yakubî lehçesi Yunancanın etkisinde kalmıştır. Süryanice özellikle VII. yüzyıldan sonra dünya kültür mirasında ve medeniyetinin gelişmesinde önemli rol oynamaya başlamıştır. Çünkü artık Yunan kültür ve medeniyetine ait olan eserler Arapçaya aktarılmıştır. Oradan da günümüze kadar gelmiştir. Süryani yazarlar daha sonra Arapça yazmaya başlamıştır. Bu sırada Arapça da Süryani alfabesiyle yazılmaya başlanmış ve buna da Gerşuni Dili adı verilmiştir. Süryanice X. –XIII. yüzyıllar arasında sönük durumda kalmışsa da daha sona tekrar canlanmaya başlamıştır. Günümüzde ise Türkiye, Suriye, İran, Irak, Azerbaycan ve Hindistan’da kullanılmakla birlikte İsveç, Almanya, Hollanda ve Amerika’daki göçmenler arasında da 54 kullanılmaktadır. Günümüzde Mardin ve civarında yoğun olmak üzere Diyarbakır, Hatay, Elazığ ve Adıyaman gibi bölgelerde yaşayan Süryaniler günlük hayatta Turoyo adında bir dili konuşmaktadırlar. Ancak konuşma dili ile yazılı kaynaklardaki dil çok farklıdır. Türkiye’deki Süryaniler kendi 51 Melki Ürek, “Süryanilerin Tarihi ve Sosyolojik Yapısı”, Milel ve Nihal İnanç, Kültür ve Mitoloji Araştırmaları Dergisi, C.10 2013, s.97-98; Mutay Öztemiz, a.g.e., s.14; Mustafa Kılıçarslan, “Süryani Harfli Türkçe Bir Şiir ve Şark Yıldızı Gazetesi”, Uluslararası Sosyal Araştırmalar Dergisi, C.8, S.39, 2015, s.179; Abîr Fârûk Hasan elVâlî, Ağrâdi’ş-Şi’r es-Suryânî fi’l-Asri’l-Hadîs, (Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Ezher Üniversitesi), Mısır 2010, s.3. 52 Kadir Albayrak, Keldaniler ve Nasturiler, Ankara 1997, s.61; Aziz Günel, a.g.e., s.61; Eyyüp Tanrıverdi, “Süryani Dili”, Süryaniler ve Süryanilik II. Ankara 2005, s.1. 53 Zeynep Gül Küçük, a.g.e., s.9. 54 Hale Soysü, Kavimler Kapısı I, İstanbul 1992, s.74; Mehmet Şimşek, a.g.e., s.36, Bilge, 2001:61. 106 ORTAÇAĞ’DA MALATYA aralarında Turoyo dilinden başka Arapça veya Kürtçe 55 konuşurlarken günlük hayatta Türkçe konuşmaktadırlar. Günümüzde Süryanilerin yoğun olarak yaşamış oldukları coğrafyada kullanılan Süryanice 22 ünsüz harften oluşmaktadır. Arapça gibi sağdan sola doğru yazılmaktadır. Yine Arapça olduğu gibi bazen harekeler kullanılmakta bazen de satırın altına ya da üstüne küçük Yunan harfleri konmaktadır. Fonemler de Arapça ve İbranice gibidir. İsimlerde eril ve dişil durumu vardır. Ancak Süryanice konuşma ve yazı dili olarak farklılık arz etmektedir. 56 Bu nedenle Süryaniceyi de Arapçanın bir kolu olarak gören görüşler de bulunmaktadır. 57 Anadolu’daki Süryaniler: Türkiye’de yaklaşık 35 bin kadar Süryani yaşadığı, bunların da 30 bin kadarının İstanbul’da ikamet ettiği tahmin 58 edilmektedir. Türkiye’deki Süryaniler günümüzde temelde üç grup halindedirler. Birisi Süryani Ortodoks Cemaati ya da Antakya Süryani Kadim Cemaati’dir. Bu cemaatin yaklaşık yirmiye yakın rahibi, yirmiye yakın rahibesi ve faal durumda olan on iki manastırı bulunmaktadır. İkincisi ise merkezi İstanbul olan ve Ankara bölgelerini de kapsayan İstanbul Metropolitliği’dir. 59 Üçüncüsü ise merkezi Midyat olan Turobdin Metropilitliği’dir. Türkiye’deki Süryanilerin yaşadığı Antakya, Urfa ve Mardin gibi şehirler genel olarak Hıristiyanlığın özel olarak da Süryani inancının tüm dünyaya yayılmasında önemli bir yere 55 Zeynep Gül Küçük, a.g.e., s.13, 32-34; M. Hadi Tezokur, “Süryanilerde Namaz”, Süryaniler ve Süryanilik I, Ankara 2005, s.302; Kadir Albayrak, “Günümüz Ortadoğu Coğrafyasında Süryaniler”, Ortadoğu Yıllığı 2011, s. 622; Mutay Öztemiz, a.g.e., s.2122. 56 EyyüpTanrıverdi, a.g.e., s.5-6; Muzaffer İris, Bütün Yönleriyle Süryaniler, İstanbul 2003, s.52; Zeynep Gül Küçük, Mardin ve Çevresinde Süryaniler, Sarkaç Yayınları, Ankara 2013, s.10. 57 Espiru Cebbûr, “Sunuş” el-Hamâma (Süryaniceden Arapçaya Tercüme ve Araştırma: Zakka Iwas), Bağdat Süryani Dili Derneği Yayınları, Trablus 1984, s.7. 58 Zeynep Gül Küçük, Mardin ve Çevresinde Süryaniler, (Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Çukurova Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü), Adana 2008, s.13; M. Hadi Tezokur, a.g.e., s.302. 59 Nihat Durak, “Süryani Ortodoks Kilisesi”, Süryaniler ve Süryanilik I, Ankara 2005, s.107-202; Muzaffer İris, a.g.e., s.149-153; Gökhan Sarı, a.g.e., s.61. 107 ORTAÇAĞ’DA MALATYA sahiptir. Çünkü dünyadaki ikinci kilise Antakya’da kurulmuş ve bu sayede Hıristiyanlık doğuda yayılmaya başlamıştır. Dünyadaki ilk ilahiyat fakültesi de MS. II. yüzyılda Süryaniler tarafından günümüzde Şanlıurfa sınırları içerisinde yer alan Harran’da kurulmuştur. Bu fakültenin sadece dini eğimi vermeyip astronomi, tıp, matematik gibi pozitif bilimlerin öğretildiği bir eğitim kurumu olduğu da varsayılmaktadır. İncil de ilk defa bu eğitim kurumunda Süryaniceye çevrilmiştir. Anadolu Süryanileri, Süryaniliğin ve Hıristiyanlığın sadece Anadolu’da değil, tüm dünyada yayılmasını sağlamıştır. Nitekim MS. 345 ya da 354 yılında Hindistan’a giden ve Hz. İsa’nın talebelerinden olan Thomas’a destek vermek amacıyla günümüzdeki Şanlıurfa’dan 72 Süryani ailesi Hindistan’a göçmüştür. Dört yüz kişilik bir gruptan oluşan Süryaniler Urfa Metropoliti Yusuf liderliğinde diğer ruhani ve tüccar kesimi 60 kapsamaktadır. Anadolu’da yaşayan Süryanilerden bazıları ise geçen yüzyılın ilk yarısında da yurt dışına göç etmeye başlamıştır. Bu göç ise başta Almanya olmak üzere Avrupa ülkelerinin Türkiye’den göçmen kabul ettiği yıllar olan 1963-1973 yılları arasında misafir işçi, daha sonraki yıllarda ise mülteci olarak 61 gerçekleşmiştir. Ancak Türkiye’deki Süryani kültürü, kilisesi ve diğer mabetleri hala varlığını sürdürmektedir. Süryaniler kendi geleneklerini ve dini hayatlarını yaşamaya devam etmektedirler. 62 Ebu’l-Ferec el-İbrî’nin Süryani Toplumundaki Konumu: İbnu’l-İbrî’nin Malatya’da geçen çocukluk dönemi, geleceğinin oluşmasında çok önemli rol oynamıştır. Çünkü Malatya’daki çocukluk hayatı sırasında, toplumda saygın bir konumda olan babası sayesinde eğitim ve kültür bakımından iyi yetişme imkânı bulmuştur. Yine bu sayede dönemin 60 Nihat Durak, Süryani Ortodoks Kilisesinde İbadet, (Yayımlanmamış Doktora Tezi, Marmara Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü), İstanbul 2000, s.11. 61 Gabriel Rabo, “Batı Diasporasında Süryaniler ve Süryani Kilisesi”, Mukaddime, S. 7. 2013, s.2. 62 Zeynep Gül Küçük, a.g.e., s.60-83. 108 ORTAÇAĞ’DA MALATYA Malatya’daki önemli kişilerinden dersler alması hayat harcının iyi ve sağlam karılmasına olumlu katkılarda bulunarak kendisini büyük bir misyona hazırlamıştır. Sosyal ve fen bilimlerindeki başarıları onun ne kadar büyük bir dehaya sahip olduğunun göstergesidir. Malatya’daki çocukluk döneminde ilkönce Süryanice öğrenmiştir. Daha sonra ise kilisenin kutsal geleneklerine vakıf olup İncil’in tefsirlerini okuyarak derinliklerine ulaşmaya çalışmıştır. O dönemde Malatya’daki en 63 meşhur tabip olan babasından tıp ve felsefe dersi almıştır. Kendi ifadesiyle ilim meclislerinde henüz çocuk yaşta bulunmasının yanı sıra gençlik dönemi de bilim ve kültürle yoğrularak geçmiştir. Bu nedenle henüz yirmi yaşındayken piskoposluk makamına erişmiştir. Daha sonra Yunan felsefesi ve ilahiyat alanında yetişmiştir. Ayrıca matematik, mühendislik, uzay bilimleri gibi diğer fen bilimleri alanında da eğitim almıştır. Böylece hayatının kısa bir döneminde hemen tüm bilim dallarına vakıf olmuştur. Ancak kısa bir zaman diliminde uğradığı bütün bu bilgi seli, engin ilim deryasında boğula yazmasına neden 64 olmuştur. İbnu’l-İbrî, Süryanilerin en meşhur bilim adamı ve şairlerindendir. Şöhreti sınırları aşmıştır. Kitapları birçok dile tercüme edilmiştir. Süryani Ortodoks Kilise’sinin en önemli 65 şahsiyetlerindendir. Özellikle Yakûbî cemaatinin korunup devamında hayati bir rol oynamıştır. Nitekim Moğollar 1260 yılında Abbâsî Halîfesi el-Mu’tasım’ı öldürüp Halep’e girince Hülagü’den kendi cemaatine dokunmaması ricasında bulunmuştur. İstediğini de elde etmiştir. Böylece Yakûbî’liğin doğuda yayılmasını sağlamıştır. Yaşadığı dönemde Antakya’daki Süryanî ibrişîleri (kilise) ve önemli diğer Süryanî kiliseleri yıkılıp dağılırken kendisinin başında bulunduğu Doğu Süryanî kiliseliği rahat bir durumdadır. Üstelik bu kilise, kendisi sayesinde gelişmiş ve birçok alanda 63 Piskopos Gregory Paul Behnam, a.g.e., s.11. 64 Piskopos Gregory Paul Behnam, a.g.e., s.12-18. 65 İbnu’l-İbrî, el-Hamâma (Süryaniceden Arapçaya Tercüme ve Araştırma:Zakka Iwas), Bağdat Süryani Dili Derneği Yayınları, Trablus, 1984, s.45. 109 ORTAÇAĞ’DA MALATYA ilerleme göstermişti. Süryanî kilisesi onun zamanında altın çağını 66 yaşamıştır. İbnu’l-İbrî, 1264 yılında Moğol komutanı Hülagü ile görüştükten sonra Irak’a giderek orada Süryaniler adına kiliseler yaptırmak, kiliselerin tadilatını yaptırmak ve insanları irşâd 67 etmek gibi birçok başarılı çalışmalar yapmıştır. Bütün yazı Irak’ta geçirerek birisi Bağdât’ta diğeri Azerbaycan’da olmak üzere iki büyük kilise inşa ettirmiştir. Yirmi iki yıl boyunca on iki kilise inşa ettirmiş ve bunları bilimle güçlendirmiştir. Kiliselerin yapımı ve tamiratında dönemin en iyi mühendislik bilgisinden yararlanmış, bu konuda Moğol hakanının kızı Hüsbina Hatun’dan yardım istemiş ve o da İstanbul’dan getirtmiş olduğu en iyi iki mühendisi kendisine tahsis etmiştir. Bu sayede kiliselerin içlerini 68 Yunan kiliseleri tarzında tasarlamıştır. Halep’te bulunduğu dönemde ise Süryani Kilisesi’nin yanına insanların yararlanması 69 için bir otel inşa ettirmiştir. İbnu’l-İbrî’nin Sis şehrinde bulunan Doğu Kilisesi’ndeki makamına geçiş töreni o güne kadar Süryani geleneğinde eşi görülmemiş bir görkemle olmuştur. Doğu Kilise’si o güne kadar din, felsefe ve pozitif bilimler bakımından ondan daha iyi bir şahsiyetle karşılaşmamıştır. Irak topraklarında altıncı asırdan beri Ortodokslarla Nesturiler arasında büyük görüş ayrılıkları bulunmaktaydı. İbnu’l-İbrî, dirayetli tasarrufları ve siyaseti sayesinde bu çatlakları ortadan kaldırıp birliği sağlamayı 70 başarmıştır. Tüm Doğu Kilisesinin genel papası olarak görev yapan İbnu’l-İbrî’nin, yaşadığı dönemdeki şöhreti tüm Süryani kiliselerine yayılmıştır. Bilgisi ve yetenekleri ise tüm dünyada 71 bilinir olmuştur. Şark topraklarına geldikten sonra her düzeyde sayısız rahipler atamıştır. Yetkili olduğu dönemde on iki adet 66 Hamîs es-Suûd, “Mukaddime”, Yuhannâ İbnu’l-İbrî, Hayatuhu ve Şiruhu (‫انحوي‬ (‫اب ن ال ع بري ح يات ه و ش عره‬, Halep 1984, s.4-5. 67 Zakka Iwas, a.g.e., s.24. 68 İbnu’l-İbrî, a.g.e., s.25. 69 Piskopos Gregory Paul Behnam, a.g.e., s.18. 70 Piskopos Gregory Paul Behnam, a.g.e., s.22-23. 71 Piskopos Gregory Paul Behnam, a.g.e., s.20. 110 ORTAÇAĞ’DA MALATYA papaz ataması yapmıştır. Atama yaparken de en yetkin, en 72 tecrübeli gibi liyakat ölçütlerine önem vermiştir. Yaşadığı dönemdeki Patriklik, genellikle onun tarafını tutmuştur. Genel olarak tüm kiliselerde İbnu’l-İbrî’nin özel bir yeri vardı. İrşad ve işlerin halli konusunda isabetli kararlarıyla göz doldurmaktaydı. 1268 yılında Suriye’ye yapmış olduğu ilk seyahatinde Patrik Ignatus Yeşû ile bir araya gelmiştir. Kendi ifadesiyle İbnu’l-İbrî kırk yıllık bir dini görevde bulunmuştur. 73 Bunun yirmi yılını batıda diğer yarısını da doğuda geçirmiştir. Birçok araştırmacı ve bilim adamı Süryani kültürüne, mezhebine onun sayesinde ilgi duymuştur.74 İbnu’l-İbrî, Süryani edebiyatı ve özellikle de şiiri bakımında çok önemli bir konuma sahiptir. Çünkü Süryanice yazmış olduğu birçok mersiyesi ve şiiri bulunmaktadır. Şiir alanındaki başarıları diğer alanlardaki çalışmalarından daha geride değildir.75 Süryani dili gramerinin en önemli temsilcisi kabul edilmektedir. Bu alanda yazmış olduğu Kitâbu’l-Lemai adlı kitabında meşhur Arap dilcisi Zemahşiri’nin el-Mufassal adlı kitabından esinlenmiştir. Kitâbu’l-Medhal adlı eseri ise birinci kitabının manzum olarak özeti niteliğindedir. Şiir alanında kafiyeyi kullanan İbnu’l-İbrî şiirin methiye, hiciv, mersiye gibi her alanında eserler vermiştir. Süryaniler onun mutlaka bir şiirin ezbere biliyorlardı. Sevinç ve üzüntülü anlarında okuyorlardı. Divanı ise otuz kaside ve yüzden fazla 76 kıtadan oluşmaktaydı. İbnu’l-İbrî, Süryânî edebiyatındaki öncü şairlerdendir. Şiirdeki dili akıcı olup ifade gücü yüksek, beliğ ifadeleri kullanmıştır. Şiirinde kafiye kullanmış ve bu alanda usta olmuştur. Şiirin gibi methiye, hiciv, tasvir, mersiye, züht, hikmet, felsefe her dalında yetkin şiirler yazmıştır. Kasidelerinin çoğunu Surcî Bahrı’nda yazmıştır. Şiirdeki en büyük kusuru ise Yunanca kelimeleri neredeyse Süryaniceye yakın olacak kadar fazla 72 Piskopos Gregory Paul Behnam, a.g.e., s.35-39. 73 Piskopos Gregory Paul Behnam, a.g.e., s.35-41. 74 Zakka Iwas, a.g.e., s.8. 75 Piskopos Gregory Paul Behnam, a.g.e., s.5. 76 İbnu’l-İbrî, a.g.e., s.37-42. 111 ORTAÇAĞ’DA MALATYA kullanmasıdır. Yüzer kıtalık otuz kasideden oluşan bir divanı vardır. Kasidelerindeki her beyit iki ile on arasında değişmektedir. Ayrıca Efrâmî Bahriyle altı yüz beyiti aşan bir 77 kaside de yazmıştır. el-Medhal, el-Lemi ve Şerâre adlı eserleriyle Süryânicenin dilbilgisi alanındaki en önemli şahsiyet olarak kabul edilmektedir. Bu konuda Arap dilinin zamanındaki en önemli şahsiyeti olan Zemahşeri ile eş değer durumdaydı. Süryaniler tarafından XIII. yüzyılın kutbu olarak görülen İbnu’l-İbrî, Müslümanlara karşı saygılı bir tutum izlemiştir. Müslümanların birçok güzel davranışlarını da örnek almıştır. Sonuç İbnu’l-İbrî on üçüncü yüzyılın Ortadoğu’daki en büyük âlimi olarak kabul edilmektedir. İlgi alanları ve kültür denizi aşırı derecede geniştir. Bir ara bu engin deryada boğulacak gibi olmuştur. Nitekim bu dünyanın tüm nimetlerini bir tarafa itmiş ve 78 kendisini tamamen ahrete adayarak inzivaya çekilmiştir. İbnu’l-İbrî, Hıristiyan mezhepleri arasındaki görüş ayrılıklarının yüzeysel olduğunu düşünmekteydi. Onun bu görüşleri kendisinden sonraki Hıristiyan din adamları arasında da tartışılmıştır. Süryaniler ve Katolik kilisesi bakımından oldukça önemli bir konuma sahip olan İbnu’l-İbrî, aslında İslâm düşüncesinden de etkilenmiştir. Nitekim İslâmiyet’teki sûfîlik düşüncesi ile Süryanilikteki inziva düşüncesini tek çatıda birleştirmeye çalışmıştır. el-Hamâma ve el-İskûn (‫ )اإلثقون‬adlı kitaplarında kendisinden yaklaşık yüz yıl önce yaşamış olan büyük İslâm âlimi İmâm Gazalî’den etkilenmiştir. Özellikle Moğol istilasının dünya nimetlerini reddedip münzevi bir hayat yaşamasında etkili olduğunu savunanlar da bulunmaktadır. İbnu’l-İbrî kendisini tasavvuf yoluna o kadar adamıştır ki 79 yaşadığı sürece elini paraya sürmemiştir. Onun dünya nimetlerine olan nefreti on yıl boyunca almış olduğu felsefe ve 77 Piskopos Gregory Paul Behnam, a.g.e., s.49-84; Abîr Fârûk Hasan el-Vâlî, a.g.e., s.4-5. 78 Espiru Cebbûr, a.g.e., s.7. 79 Zakka Iwas, a.g.e., s.10-13. 112 ORTAÇAĞ’DA MALATYA din eğitimi neden olmuştur. Astronomi ve tıp alanındaki eğitim de insanın aslında bir hiç olduğunu fark etmesine neden olmuştur. Yaşam felsefesinden de anlaşılacağı üzere dünya nimetlerine bel bağlamayan İbnu’l-İbrî, 1282 yılında kendisine teklif edilen patrikliği kilisenin hile ve oyunlarını dile getirerek kabul etmemiştir. Çünkü zaman zaman Antakya’daki IV. Patrik Ignatus ile aralarında görüş ayrılığı meydana gelmiştir. Patrik, İbnu’l-İbrî’nin engin görüşlerine kulak vermekten kaçınmıştır. Bu anlaşmazlık neredeyse mutlak bir ayrılığa yol aça yazmıştır. Aralarındaki soğukluk 1264 yılında Sîs şehrinde İbnu’l-İbrî’nin dizanteri hastalığına yakalanıp iyeleşmesinden sonra IV. Patrik’in geçmiş olsun mesajı göndermesiyle ortadan kalkmaya 80 başlamıştır. İbnu’l-İbrî’nin yaşadığı dönemde asıl memleketi olan Malatya ve çevresinde 60.000 Süryanin olması ve 56 kilisenin 81 bulunmasında kendisinin mutlak surette katkısı olmuştur. Belki de bu dönemde onun sayesinde Süryanilik özellikle Malatya’da altın çağını yaşamıştır. 82 İbnu’l-İbrî iyi bir vaizdir. Hayatının hemen her döneminde sadece ve sadece Süryani kilisesini düşünmüş, gece gündüz demeden orası için çalışmıştır. Gözünü para ve makam hırsı bürümemiştir. Kendisini hayır işlerine adamıştır. Kendi ifadesiyle kırk yıllık kilise hizmeti sırasında eline bir dirhem bile almamıştır. Hayırseverler kendisine herhangi bir hediye getirdikleri zaman bile o hediyeye elini sürmemiştir. Bunun üzerine getirilen hediye önüne bırakılmıştır. Bazı kişiler ise para hediye edecekleri zaman elini öperken kendisine hissettirmeden oturduğu minderin altına sıkıştırmaktaydılar. Döşeğin altındaki paralar sadece döşek başka bir yere taşınırken fark edilmekteydi. Biriken paralar da kilise yapımı ve tamiratı gibi yine hayır işlerine harcanmaktaydı. İbnu’l-İbrî, mesela Marâğa’da sadece bir kilise mevcutken buraya bir tane daha yaptırmış ve ayrıca insanların 80 Zakka Iwas, a.g.e., s.21-24. 81 Gabriel Rabo, a.g.e., s.1. 82 İbnu’l-İbrî, el-Hamâma (Süryaniceden Arapçaya Tercüme ve Araştırma: Zakka Iwas), Bağdat Süryani Dili Derneği Yayınları, Trablus, 1984, s.34. 113 ORTAÇAĞ’DA MALATYA konaklaması için kilisenin yanına parasını kendi cebinden 83 harcayarak çok fazla miktarda odalar yaptırmıştır. İbnu’l-İbrî ilmi, yetenekleri ve siyaseti sayesinde dönemin en önemli gücü olan Moğollar tarafından saygı görmüştür. Çünkü kendisi tıp biliminde yaşadığı dönemdeki birçok tıp âlimlerini geride bırakacak bilgiye sahipti. Onun bu özellikleri Moğol sarayındakiler ve bizzat Hülagü tarafından seçkin bir konumda tutulmasına zemin hazırlamıştır. İbnu’l-İbrî, Arap emîrleri tarafından da takdirle karşılanmıştır. KAYNAKÇA ABBÂS EL-AZÂVÎ, el-Muhamî, et-Tarîf Bi’l-Muerrihîn fî Ahdi’l-Moğol ve’t-Türkmân (601-1204), Bağdat 1957. AKKUŞ, Mustafa, İlhanlıların Anadolu’daki Siyaseti, (Yayımlanmamış Doktora Tezi, Selçuk Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü), Konya 2011. AKYÜZ, Gabriyel, Mardin İli’nin Merkezinde Civar Köylerinde ve İlçelerinde Bulunan Kiliselerin ve Manastırların Tarihi, Mardin 1998. AKYÜZ, Gabriyel, Tüm Yönleriyle Süryaniler, Mardin, Kırklar Kilisesi Yayınları 2005. ALBAYRAK, Kadir, “Günümüz Ortadoğu Coğrafyasında Süryaniler”, Ortadoğu Yıllığı, 2011, ss.612-632. ALBAYRAK, Kadir, Keldaniler ve Nasturiler, Ankara 1997. BARSÛM, Efrâm, el-Lu’luu’l-Mensûr fî Târîhi’l-Ulûm ve’l-Âdâbi’s-Süryâniyye, Bağdat 1976. BAYBURT, Deniz, “Milli Mücadele Dönemi’nde Süryaniler”, Gazi Akademik Bakış, C.3, S.6, 2010, ss.45-72. BAYBURT, Deniz, . Türk Tarihi’nde Süryaniler (18801938), (Yayımlanmamış Doktora Tezi Gazi Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü), Ankara 2009. BEHNAM, Piskopos Gregory Paul, Yuhannâ İbnu’l-İbrî, Hayatuhu ve Şiiruhu, Halep 1984. 83 Piskopos Gregory Paul Behnam, a.g.e., s.42-43. 114 ORTAÇAĞ’DA MALATYA BİLGE, Yakup, Geçmişten Günümüze Süryaniler, İstanbul 2001. CEBBÛR, Espiru, “Sunuş” el-Hamâma (Süryaniceden Arapçaya Tercüme ve Araştırma: Zakka Iwas), Trablus, Bağdat Süryani Dili Derneği Yayınları 1983. ÇELİK, Mehmet, Süryani Tarihi I, İstanbul 1987. DURAK, Nihat, “Süryani Ortodoks Kilisesi”, Süryaniler ve Süryanilik, C. I, İstanbul 2005, ss.187-210. DURAK, Nihat, Süryani Ortodoks Kilisesinde İbadet, (Yayımlanmamış Doktora Tezi, Marmara Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü), İstanbul 2000. EL-YESÛİ, Anton Sâlihânî, “Sunuş” Târîhu Muhtasari’dDuveli, Dâru’R-Râid el-Lubnânî, Beyrut 1983. ERSOY, Tolga, “İlahî Bir Ceza: Hülâgü Han’ın Mektubu Bağlamında Gregorius Bar Hebraeus’un Yapıtlarında Moğolların Tasviri”, Prof. Dr. Erdoğan Merçil’e Armağan, İstanbul, Bilge Kültür Sanat Yayınları, 2013, ss.362-377. ES-SUÛD, Hamîs, “Mukaddime”, Yuhannâ İbnu’l-İbrî, Hayatuhu ve Şiruhu (‫)يوحنا ابن العبري حياته وشعره‬, Halep 1984. GÜNALTAY, Şemseddin, Yakın Şark III, Suriye ve Filistin, Ankara 1987. GÜNEL, Aziz, Türk Süryaniler Tarihi, Diyarbakır 1970. HASAN EL-VÂLÎ, Abîr Fârûk, Ağrâdi’ş-Şi’r es-Suryânî fi’l-Asri’l-Hadîs, (Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Ezher Üniversitesi), Mısır 2010. IWAS, Zakka, “Sunuş” el-Hamâma, Bağdat Süryani Dili Derneği Yayınları, Trablus 1984. İBNU MANZÛR, Cemaleddin Muhammed b. Mukerrem, Lisânu’l-Arab, C.2, Beyrut 2003. İBNU’L-İBRÎ, el-Hamâma (Süryaniceden Arapçaya Tercüme ve Araştırma: Zakka Iwas), Bağdat Süryani Dili Derneği Yayınları, Trablus 1984. İBNU’L-İBRÎ, Târîhu Muhtasari’d-Duveli, (Yayına Hazırlayan: Anton Salhânî el-Yesûi), Dâru’R-Râid el-Lubnânî, Beyrut 1983. İRİS, Muzaffer, Bütün Yönleriyle Süryaniler, İstanbul 2003. 115 ORTAÇAĞ’DA MALATYA Kılıçarslan, Mustafa, “Süryani Harfli Türkçe Bir Şiir ve Şark Yıldızı Gazetesi”, Uluslararası Sosyal Araştırmalar Dergisi, C.8, S.39, 2015, ss.179-187. KOLUMAN, Aziz, Ortadoğu’da Süryanilik, Ankara 2001. KÜÇÜK, Zeynep Gül, Mardin ve Çevresinde Süryaniler, (Yayımlanmamış Yüksek Lisan Tezi, Çukurova Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü ), Adana 2008. KÜÇÜK, Zeynep Gül, Mardin ve Çevresinde Süryaniler, Sarkaç Yayınları, Ankara 2013. ÖZAYDIN, Abdülkerim, “İbnü’l-İbrî”, T.D.V. İslâm Ansiklopedisi, C.21, İstanbul 2000, ss.92-94. ÖZCOŞAR, İbrahim, Bir Yüzyıl Bir Sancak Bir Cemaat, 19. Yüzyılda Mardin Süryanileri, Beyan Yayınları, Ankara 2008. ÖZDEMİR, Bülent, Süryanilerin Dünü Bugünü, I. Dünya Savaşı’nda Süryaniler, TTK Yayınları, Ankara 2008. ÖZTEMİR, M. Murat, Yezidiler ve Süryaniler, Ekin Yayınları, İstanbul 1988. ÖZTEMİZ, Mutay, II. Abdülhamit’ten Günümüze Süryaniler, Ayrıntı Yayınları, İstanbul 2012. RABO, Gabriel, “Batı Diasporasında Süryaniler ve Süryani Kilisesi”, Mukaddime, S.7, 2013, ss. 1-13. SARI, Gökhan, Geçmişten Günümüze Süryaniler ve Süryanilerin Türkiye’ye Etkileri: İdil Örneği, (Yayımlanmamış Doktora Tezi, Gazi Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü), Ankara 2011. SARIKÇIOĞLU, Ekrem, Başlangıçtan Günümüze Dinler Tarihi, Isparta 2002. SONYEL, R. Salahi, The Assyrians of Turkey Victims of Major Power Policy, Ankara 2001. SOYSÜ, Hale, Kavimler Kapısı I, İstanbul 1992. ŞİMŞEK, Mehmet, Süryaniler ve Diyarbakır, İstanbul 2003. TANRIVERDİ, Eyyüp, “Süryani Dili”, Süryaniler ve Süryanilik II. Ankara 2005. TEZOKUR, M. Hadi, “Süryanilerde Namaz”, Süryaniler ve Süryanilik I, Ankara 2005. 116 ‫‪ORTAÇAĞ’DA MALATYA‬‬ ‫‪TURAN, Osman, Türk Cihan Hâkimiyeti Mefkûresi Tarihi,‬‬ ‫‪C.1, İstanbul 1969.‬‬ ‫‪ÜREK, Melki, “Süryanilerin Tarihi ve Sosyolojik Yapısı”,‬‬ ‫‪Milel ve Nihal İnanç, Kültür ve Mitoloji Araştırmaları Dergisi,‬‬ ‫‪C.10 (2), 2013, ss.95-112.‬‬ ‫‪WENSİNCK, A. J., Bar Hebraeus’s Book of The Dove,‬‬ ‫‪Leyden 1919.‬‬ ‫‪YAKUB, Mor Ignatius III, Süryani Ortodoks Kilisesi Genel‬‬ ‫‪Tarihi, Çev. Melek Sevinç, Hollanda 1985.‬‬ ‫‪YÂKÛT EL-HAMAVÎ, Şahâbeddîn Ebu Abdullâh,‬‬ ‫‪Mu’cemu’l-Buldân, C.5, Beyrût, Dâru Sâdır, 1977.‬‬ ‫ابن العبري (‪ )1983‬تاريخ المختصر الدول‪ ،‬أنطون صالحاني‬ ‫اليسوعي طرابلس‪.‬‬ ‫ابن العبري (‪ )1984‬الحمامة مختصر ترويض النساك حققه وعربه‬ ‫أغناطيوس زكا األول عيواص‪ ،‬طرابلس‪.‬‬ ‫إمام العالمة أبي الفضل جمالدين محمد بن مكرم إبن المنظور‬ ‫األفريقي المصري (‪ )2003‬لسان العرب‪ ،‬ج‪ .2 .‬بيروت‪.‬‬ ‫عبير فاروق حسن الوالي (‪ )2010‬أغراض الشعر السرياني في‬ ‫العصر الحديث دراسة وترجمة نماذج مختارة‪ .‬رسالة مقدمة لنيل الماجستير‪،‬‬ ‫جامعة األزهر‪.‬‬ ‫اللؤلؤ المنثور في تاريخ العلوم واآلداب السريانية‪،‬بغداد‪ .‬أفرام‬ ‫برصوم (‪)1976‬‬ ‫المحامي عباس العزيزي (‪ )1957‬التعريف بامؤرخين في عهد‬ ‫المغول والتركمان (‪ ،)1204-601‬بغداد‪.‬‬ ‫المطران غريغوريوس بولس بهمان (‪ )1984‬يوحنا ابن العبري‬ ‫حياته وشعره‪ ،‬حلب‪.‬‬ ‫ياقوت الحماوي (‪ )1977‬معجم البلدان‪ ،‬ج‪ ،1.‬بيروت‪.‬‬ ‫‪117‬‬ ORTAÇAĞ’DA MALATYA ORTAÇAĞ TARİHİ FİLMLERİNDE MALATYA: BATTAL GAZİ ÖRNEĞİ Emel AKBAŞ “Sinema, duygular, düşler ve içgüdü dünyalarını anlatmak için en iyi araçtır.” Luis Bunuel Giriş Türk sineması, Türk halkının tarihini milliyetçi bir yaklaşımla ele almaya başladığı 1960’lı yıllardan itibaren özellikle Orta Çağ dönemine geniş bir şekilde yer vermiştir. Türk kimliğinin büyük oranda kendisine en çok yer bulduğu dönemin Orta Çağ dönemi olması bunun en büyük sebebidir. Bu tarihsel arka plan dikkate alındığında Türk sinemasında Orta Çağ tarihi konulu filmler için sayısız senaryo oluşturulabilir. Ancak oluşturulan senaryolar bir gerçeği ya da bilimsel bir veriyi  Bu bölüm 2016 yılında Marmara Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü’nde tarafımca hazırlanmış olan “Türk Sinemasında Ortaçağ Tarihi Algısı (1943-2014)” isimli yüksek lisans tezinden üretilmiştir.  Doktora Öğrencisi, Sakarya Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, akbassemell@gmail.com 118 ORTAÇAĞ’DA MALATYA 1 yansıtmaktan ziyade bir ‘fantazya’ niteliği taşımaktan öteye gidememiştir. Bu süreçte tarih, Yeşilçam sinemasının elinde adeta yeniden şekillenmiştir. Üstelik Orta Çağ’a ait efsaneler, tarihsel gerçekliklerden farklı olarak her çağın şartlarına göre yeniden yorumlanmaya, efsane kahramanları da her devre göre yeniden biçimlendirilmeye açıktır. Türk sineması bu özellikten büyük ölçüde yararlanmıştır. Bu açıdan kaynaklarını sözlü gelenekten alan filmler Türk halkıyla daha yakın iletişime geçme imkânını bulmuştur. Örneğin gerçek kimliği tartışmalı olan Battal Gazi, tıpkı halk hikâyelerinde, İstanbul’un fethi yıllarında yazılmış menkıbelerde olduğu gibi Türkleştirilmiş, halkın yakınlık kurabileceği bir 2 kahramana dönüştürülmüştür. Seyit Battal Gazi bir destan kahramanı olarak güncel mitlerle Bond’laşarak veya Western’leşerek beyazperdeye yansıtılmıştır. Maceraları, menkıbeleri halk hikâyelerinden derlenen 3 “Battalname” isimli elyazmalarında toplanmıştır. Battal Gazi Destanı, muhtemelen XI-XIII. yüzyıllar arasında teşekkül etmiş, XIII. yüzyılda kaleme alınmıştır. İlk şeklinin mensur olduğu bilinmektedir. Darendeli Bekâyî 1183 (M. 1769-70)’te eseri özetleyerek manzum olarak yeniden yazmıştır. Baştanbaşa ikili dünya görüşüne dayanmakta, dinî farklılıktan kaynaklanan 1 Giovanni Scognamillo-Metin Demirhan, Fantastik Türk Sineması, Kabalcı Yayınevi, İstanbul 2005, s. 139. 2 Bizans tarihi yazarlarından Vasiliev ve Alman oryantalistlerince Türk olarak vasıflandırılan Battal Gazi, İslam Ansiklopedisi’nin verdiği bilgiye göre bir Arap’tır. Battal Gazi’nin yaşadığı varsayılan dönemden 785 yıl geçtikten sonra, Osmanlı Devleti’nin Bizans sınırlarına yerleştiği tarihlerde Battal Gazi efsanesinin devam etmiş olması ve Osmanlı’da fetih ruhunu uyandıran bir kahraman olması, O’nun bir Türk kahramanı olarak kabul edilmesini sağlamıştır. Battal Gazi eposu Anadolu kasaba atmosferi içinde sözlü gelenek halinde yürümüş, derli toplu bir roman haline gelişi ancak İstanbul’un fethinden sonraki dönemlerin atmosferi içinde olmuştur. Bkz. Tahir Alangu, Türkiye Folkloru El Kitabı, Adam Yayıncılık, İstanbul 1983, s. 73. 3 Arap halk kahramanlık hikâyelerinin en önemlisi, içerisinde Battal Gazi Destanı’nı barındıran Emire Zatü’l Himme (Siretü’l Emire-Zatü’l Himme) destanıdır. Şifahi geleneğin bir ürünü olarak dilden dile dolaşan hikâyeler, muhtemelen XII. yüzyılda kayda geçirilmiştir. 1909 yılında Abdülhamid Hanefi’nin gayretiyle X bölüm ve VII cilt olarak basılan eser, 5084 sayfadır. Tafsilat için bkz. Casim Avcı, İslam-Bizans İlişkileri, İstanbul 2003, 229. Daha sonra bu hikayelerin farklı varyantları Türkler arasında yayılmıştır. Talat Koçak, “Geç Antik Çağ Kenti Amorium’un Edebiyat ve Sinemaya Yansıması”, Uluslararası Türk Dünyası Araştırmaları Sempozyumu 23-25 Kasım 2018, Afyonkarahisar, s. 428. 119 ORTAÇAĞ’DA MALATYA mücadeleler tek taraflı olarak ele alınmaktadır. Battal Gazi Destanı’nın yazarı, Malatya ile ilgili olarak eser içerisinde daima ayrıntıya girmiş, diğer yörelere göre kendisinden daha emin bir biçimde Malatya’yı anlatırken mekân tasvirleri yapmıştır. Bu durum; Battal Gazi Destanı’nın Malatya’da, Malatya’yı iyi tanıyan bir kişi tarafından kaleme alındığı düşüncesini 4 kuvvetlendirmiştir. Battal Gazi Destanı’nın anlatıldığı öykülerde yer alan mekânlara bakıldığında ise Destan’ın başkentinin Malatya olduğunu söylemek yerinde olacaktır. Kendisi Malatya’da doğmuş, çocukluk ve gençlik yılları Malatya’da geçmiştir. Hatta savaşlar ve esir düştüğü zamanlar dışarıda tutulursa bütün ömrünün Malatya’da geçtiği söylenebilir. Battal Gazi’nin kimliği ile ilgili tarihî kaynaklardaki bilgiler çeşitlilik göstermektedir. Bu bilgileri değerlendiren Hasan Köksal, onun VIII. yüzyılda Emevi-Bizans savaşında 5 meşhur olmuş bir Arap komutanı olduğunu söylemektedir. İbn’ül Esir’e göre ise Emevilerin azatlı kölesi olup Arap asıllı 6 değildir. Asıl adının Abdullah, babasının adının ise Ömer veya Amr olduğu belirtilmektedir. Doğum yerinin Antakya veya Şam (Dimaşk) olduğu tahmin edilmektedir. 715-717 yılları arasında yapılan Bizans seferine gittiği, 731-732’de yapılan bir başka savaşa katıldığı, ölüm tarihinin 740-741 yılları olabileceği görüşü 7 öne çıkmaktadır. Türbesi; Eskişehir, Seyitgazi ilçesi Üçlertepesi 8 mevkiindedir. Bunun dışında Malatya’da Aspuzu Bağları içinde 9 kendisine atfedilen bir türbe bulunmaktadır. “Seyit”, (peygamber soyundan olma) unvanı gerçek olmayıp, onu seven halk tarafından verilmiştir. 4 Necati Demir, Mehmet Dursun Erdem, “Türk Kültüründe Destan ve Battal Gazi Destanı”, Turkish Studies International Academic Journals, S. I., s. 104. 5 Hasan Köksal, Battalnâmelerde Tip ve Motif Yapısı, Başbakanlık Basımevi, Ankara 1984, s. 36-38. 6 İbnü’l Esir, el-Kamil fi’t-Tarih, V, çev. Abdülkerim Özaydın vd., Ocak Yayıncılık, İstanbul 2016, s. 129. 7 Köksal, a.g.e., s. 38 8 Ayşe Denknalbant, “Seyyid Battal Gazi Külliyesi”, DİA, XXXVII, s. 51. 9 Ahmet Yaşar Ocak, “Battal Gazi”, DİA, V, s. 205. 120 ORTAÇAĞ’DA MALATYA Tarihteki Battal Gazi’yi incelediğimizde beyaz perdedeki Battal Gazi arasında büyük karakter benzerliği görürüz. Öyle ki bir Orta Çağ Cüneyt Arkın’ı canlanır gözümüzde: Bizanslıların İstanbul içindeki Müslümanları bir baskınla kılıçtan geçirmeleri üzerine Hicri 114 (MS. 8. yüzyıl başı) yılında Bizans’a yapılan baskında “Abdullah el-Battal bir yolunu bularak Bizans İmparatorunun kızını kaçırmıştır”. Fevri hareketleri, imparatorlara “ders” vermesi, kulelerden prenses kaçırmasıyla tarihteki Battal Gazi, şaşılacak derecede Yesilçam’ın kendine has kahraman romantizmiyle sinema perdesine yansıyan “Battal Gazisi”yle uyumludur. Battalname’deki, Seyid Battal’ın karakteristik özellikleri genel bir şablon çizmekte ve bu şablon Arkın tarafından ufak makyaj farklılığıyla Battal Gazi isimli kostümlü avantür kahramanına adapte edilmektedir. Arkın’ın çizdiği hemen her karakter aslında bir Battal Gazi türevidir; başına buyruk, “seyit” denecek kadar dinine bağlı ancak kulelerden prenses kaçırmayı da ihmal etmeyen, imparatorları tutsak eden tek kişilik ordu, ordular karşısında değil ama bir karanfil karşısında dize gelen, romantik ve şövalye ruhludur. Ancak, tarihteki Battalnameler yine de bir Arkın filminde gördüklerinizi tam olarak açıklamaya yetmez. Yeşilçam, 10 Battalnamelerin çok ötesinde zengin bir malzeme verir. Battal Gazi konulu filmlere baktığımızda toplamda altı filmin çekildiğini görüyoruz. Bunlar: (1955) Battal Gazi Geliyor, (1966) Battal Gazi Ölüm Kalesi Cengi, (1971) Battal Gazi Destanı, (1972) Battal Gazi’nin İntikamı, (1973) Savulun Battal Gazi Geliyor ve son olarak (1974) Battal Gazi’nin Oğlu adlı 11 filmlerdir. Serinin ilk filmi olan Battal Gazi Geliyor adlı 1955 yapımı filmin yapımcısı, senaristi ve yönetmeni Sami Ayanoğlu’dur. Filmin konusu genel olarak şöyledir: Dönem, Türklerin Anadolu’da henüz yurtlandıkları bir çağdır. Anadolu o zamanlar muhtelif kavimlerin 10 Yıldırım, a.g.t., s. 94, 95. 11 Emel Akbaş, Türk Sinemasında Ortaçağ Tarihi Algısı (1943-2014), Kitabevi Yayınları, İstanbul 2018, s. 93. 121 ORTAÇAĞ’DA MALATYA yaşadığı yer yer beyliklerden, tekfurların, derebeylerin idare ettiği kalelerden müteşekkil kısmen Arapların kısmen de Bizans’ın hükmü altında bir ülkedir. Kuvvetli 12 bir kale olan Malatya ise Türklerin bir ileri karakolu olup 13 komşu beyliklerden Amorium Kalesi halkını da himayesi altına almıştır. Ticaretle meşgul olan Amoriumlular cengâverlikte olduğu gibi adalet ve hakkaniyette de devrin öncüsü olan Türklerin himayesinde mesut ve müreffeh bir hayat geçirmektedir. Fakat gayrimemnunlar ve menfaatleri haleldar olanlar her 14 yerde bulunacağı gibi şüphesiz Amorium’da da vardır. Başını Mihriyabil’in çektiği bir grup, Amorium’un Beylik himayesinde olmasından ve vergi verilmesinden rahatsızdır. Bizans’ın da yardımıyla Malatya Beyliği’ne gizlice saldırmayı planlarlar. Amorium’un ileri gelenlerinden Eflatun Bey ise ilişkilerin bozulmasını istemez ve Malatya’yı bu planlardan haberdar eder. Malatya Beyi Ömer, haberi doğrulatmadan harekete geçmek istemez ve teftişte bulunması için Hüseyin Gazi’yi Amorium’a gönderir. Ancak Hüseyin Gazi dönüş yolunda öldürülür. Bunun üzerine Battal Gazi babasının katillerini öğrenmek üzere Amorium’a gider ve intikamını almaya çalışır. 12 Malatya, Bizans-Arap mücadelesinde müstahkem surları ve askerî gücüyle dikkati çeken bir sınır şehri özelliğini taşıdı. Daha sonra yazılan bazı tarihi ve edebi eserlerde bu dönem Battal Gazi'nin adı ve kahramanlık menkıbeleriyle özdeşleştirildi. Ayrıntılı bilgi için bkz. Göknur Göğebakan, “Malatya”, DİA, XXVII, s. 468-473. 13 Amorium (Ἀμ[μ]όρι[ο]ν, Ἀμ[μ]ώρι[ο]ν, Ἀμούώριον) bugünkü adıyla Hisarköy, Türkiye’nin Anadolu topraklarında bulunan Afyonkarahisar şehrinin 70 km. kuzey doğusunda, Emirdağ ilçesinin 12 km. doğusunda, Ankara’nın 180 km. güneybatısında yer alır. Talat Koçak, The Struggle Between the Caliphate and Byzantium For the City of Amorium (Amorion), Porphyra XXV, Anno XIII, N. 25, 2017, s. 70. 14 Selçuklu Sultanı Tuğrul Bey (1040–1063), 1054 yılları başlarında Anadolu topraklarına yerleşmeye başlamış ve Erzurum topraklarına kadar ilerlemiştir. Anadolu içinde akınlar devam etmiştir. Bu ilerleyiş ile birlikte Türkler, Doğu Anadolu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerinde beylikler kurmuş ve hâkimiyetlerini ilan etmiştir. Ayrıntılı bilgi için bkz. Turan, a.g.m., s. 88; İbrahim Kafesoğlu, “Selçuklular”, İA., X, s. 355; Osman Gazi Özgüdenli, “Tuğrul Bey Dönemi (1040–1063)”, Selçuklu Tarihi El Kitabı, ed. Refik Turan, Grafiker Yayınları, Ankara 2012, s. 62. 122 ORTAÇAĞ’DA MALATYA Serinin İkinci filmi olan 1966 yapımı Battal Gazi: Ölüm Kalesi Cengi adlı filmin senaristliği, yapımcılığı ve yönetmenliğini bu defa Muharrem Gürses üstlenmiştir. Ancak Muharrem Gürses filmlerinin kopyaları zamanında bir yangın sonucunda yok olduğundan filmin kaydına ulaşılamamıştır. 123 ORTAÇAĞ’DA MALATYA Serinin üçüncü filmi ise 1971 yılında yönetmenliğini Atıf Yılmaz Batıbeki’nin yaptığı Battal Gazi Destanı adlı filmdir. Senaristliğini Atıf Yılmaz Batıbeki ve Ayşa Şaşa birlikte üstlenmiştir. Yapımcısı ise Mehduh Ün’dür. Konusu kısaca şöyledir: Cafer, Malatya Serdarı Hüseyin Gazi’nin oğludur. Hüseyin Gazi, Bizanslı komutanların kurduğu bir pusuda öldürülür. Cafer, babasının intikamını almaya yemin eder. Bunun için Amorium’a doğru tek başına yola çıkar. Yolda babasının eski dostu Bizanslı savaşçı Hammer’le karşılaşıp dost olurlar. Yola birlikte devam ederler ve yolculuk sırasında yaşadıkları Hammer’in İslamiyet’i kabul etmesine, adını Ahmet Turani olarak değiştirmesine ve bir zamanlar uğruna savaştığı devlete düşman olmasına 124 ORTAÇAĞ’DA MALATYA neden olmuştur. İmparatora ulaşmaya çalışan ikilinin önüne yol boyunca türlü engeller çıkacaktır. Serinin dördüncü filmi Battal Gazi’nin İntikamı adıyla 1972 yılında çekilmiştir. Yönetmenliğini Natuk Baytan, senaristliğini Duygu Sağıroğlu ve yapımcılığını Memduh Ün üstlenmiştir. Filmin konusuna değinecek olursak özetle şu şekildedir: 15 Battal Gazi, Ayşe Hatun ile evlenmiş ve bir erkek çocukları olmuştur. Battal Gazi, eşi Ayşe ve oğlu Ali ile 15 Emevîler devrinde Anadolu’da Bizans’a karşı yapılan savaşlarda ün kazanmış, Müslümanlar ve bilhassa Türkler arasında büyük bir gazi-velî hüviyetiyle yüceltilip destan kahramanı yapılmış Müslüman emir. Tarihî şahsiyetiyle menkıbevî şahsiyeti kaynaklarda ve hâfızalarda birbirine karışmış, Endülüs’ten Orta Asya’ya kadar bütün Müslüman milletlerin ortak malı haline gelmiş olan Battal Gazi’nin gerçek hüviyetiyle efsanevî hüviyetini birbirinden ayrı olarak ele almak gerekir. Battal Gazi’den bahseden Ya‘kubî ve Taberî’den başlayarak Evliya Çelebi’ye gelinceye kadar Mes‘ûdî, İbn Asâkir, İbnü’l-Esîr, Sıbt İbnü’l-Cevzî, İbn Şâkir el-Kütübî, İbn Fazlullah el-Ömerî, Zehebî, İbn Kesîr ve Gelibolulu Mustafa Âlî gibi pek çok kaynakta tarih ve menkıbe iç 125 ORTAÇAĞ’DA MALATYA mutlu bir hayat sürmektedir. Bu sırada, Kara Şövalye Alfons, kardeşi Alyon’un intikamını almak üzere Malatya Beyliği'ne saldırır. Battal’ı ve ailesini esir alır. Ayşe'yi öldürür ancak Battal Gazi’ye ve oğlu Ali'ye dokunmaz. Alfons, Ali’yi bir Hristiyan gibi yetiştirir. Battal Gazi ise taş ocaklarında çalıştırır. Alfons’un büyü ile etkisi altına aldığı Ali büyüdüğünde ise babası sandığı Alyon’un intikamını almak için Battal Gazi’yi öldürme planları yapar. Ancak Battal Gazi hapisten kurtulmayı başarır ve Alfons’tan intikamını almak için dostlarıyla birlikte geri döner. Oğlu Ali’yi de kurtarıp olan bitenden haberdar etmek ister. Mücadelenin sonunda Battal Gazi, Kara Şövalye'den intikamını alacak ve Ali’yi kurtaracaktır. içedir. Bu malzemeye dayanarak Battal Gazi’nin tarihî şahsiyetini ortaya koymak oldukça zordur. Mevcut rivayetler tarihî tenkide tâbi tutulup menkıbeler bir kenara bırakılınca Battal Gazi hakkında elde çok az ve yetersiz bilgi kalmaktadır. Hemen hemen bütün kaynaklar, “Battal” kelimesinin onun asıl adı değil kahramanlığını belirten lakabı olduğunu ve asıl adının Abdullah olduğunu bildirmektedir. Buna karşılık aynı kaynaklar künyesi için Ebû Yahyâ, Ebû Hüseyin veya Ebû Muhammed, babası için Hüseyin, Ömer yahut Amr gibi farklı isimler kaydeder. Ayrıca ailesi hakkındaki bilgiler de birbirini tutmaz. Hatta İbnü’l-Esîr’e göre Battal Gazi aslen Arap bile olmayıp Emevîler’e intisap etmiş âzatlı bir köle ailesinden gelmektedir (el-Kâmil fi’t - Tarih, V, 129). Ayrıntılı bilgi için bkz. Ocak, a.g.m., s. 204, 205. 126 ORTAÇAĞ’DA MALATYA Serinin beşinci filmi 1973 yılında çekilen Savulun Battal Gazi Geliyor adlı filmdir. Yönetmenliğini Natuk Baytan, senaristliğini Natuk Baytan ile Duygu Sağıroğlu ve yapımcılığını Memduh Ün üstlenmiştir. Filmin konusu ise şöyledir: 16 17 Battal Gazi, oğlu Seyyid Battal’a kılıcını ve Malatya Serdarlığını bırakmıştır. Artık münzevi bir hayat sürmeye karar verdiği sırada Battal Gazi, Kara Şövalye ve Azize Emarya’nın planı sonucunda Bizans’a esir düşer. Malatya Serdarlığını üzerine alan oğlu Seyyid Baddal ise 16 Bkz. dipnot: 286. 17 “Emevî kumandanı Battal Gazi, heterodoks Türk zümreleri arasında yerini Hz. Ali soyundan gelen Seyyid Battal Gazi'ye bırakmıştır.” Bilgisi Seyyid Battal’ın, Battal Gazi’nin oğlu olmadığını göstermektedir. Ayrıntılı bilgi için bkz. Ocak, a.g.m., s. 205. 127 ORTAÇAĞ’DA MALATYA hem ezilen Müslüman halkı hem de babasını kurtarmak için Kara Şövalye ve onun işbirlikçilerini öldürmek üzere bir maceraya atılır. Bu macerada tıpkı babası gibi Hristiyan bir güzele aşık olur. Kara Şövalye’nin kız kardeşi İsabella, aşkı için uğruna din değiştirecek ve ülkesine ihanet edecektir. Serinin son filmi ise 1974 yılında çekilen Battal Gazi’nin Oğlu adlı filmdir. Yönetmenliğini yine Natuk Baytan üstlenmiştir. Senaristliğini Duygu Sağıroğlu, yapımcılığını ise Memduh Ün yapmaktadır. Filmin konusuna bakacak olursak kısaca şöyledir: Bizans Kumandanı Antuan, Battal Gazi’yi öldürüp Malatya Beyliği'ni ele geçirir ancak Kâhini 128 ORTAÇAĞ’DA MALATYA Antuan’a, Battal Gazi’nin oğlunun büyüyünce ondan intikam alacağını söyler. Antuan, bu kehanetin gerçekleşmesini engellemek için köylerdeki yeni doğmuş bebeklerin öldürülmesini emreder. Battal Gazi’nin eşi Fatma, askerlerden kaçtığı sırada bebeğini bir sepete koyup ırmağa bırakır ve bebek, Antuan’ın eşi Kraliçe Maria tarafından bulunur. Maria, bulduğu bebeği kaçırılan öz çocuğu yerine koyar. Battal büyüdüğünde geçmişte yaşananları öğrenecek ve dostlarının yardımıyla Antuan’dan ailesinin ve Türkmenlerin intikamını alıp sevdiği kadın Irene’ye kavuşacaktır. 129 ORTAÇAĞ’DA MALATYA SONUÇ Malatya, Orta Çağ’da özellikle Bizans-Arap mücadelesinde müstahkem surları ve askeri gücüyle bir sınır şehri özelliği taşımıştır. Bu özellik Battal Gazi filmlerinde de yer bulmuştur. Beyazperdeye Malatya coğrafyası olarak uçsuz bucaksız düzlükler yansıtılmış ve “Akkoyun Düzü, Süleymanşah Türbesi” gibi yer isimleri Malatya’da yer alıyor gibi gösterilmiştir. Türk yurdunun ileri karakolu olarak gösterilen Malatya Beyliği’nin serdarlığını üstlenmiş yiğit bir kahramanın maceraları bu topraklarda başlamasına rağmen hikâye, ağırlıklı olarak Bizans saraylarında ve Amorium topraklarında geçmektedir. Dış mekân çekimlerinin maliyeti bunun başlıca sebebi olarak gösterilmiş ve bu nedenle olay örgüsü buna bağlı olarak şekillendirilmiştir. Nihayetinde film boyunca seyirci Bizans saray ve kaleleri gibi iç mekân tasvirleriyle baş başa bırakılmıştır. Battal Gazi filmlerinde ekrana yansıyan Malatya, tıpkı Battal Gazi gibi tarihi fantazya filmlerine uygun olarak yeniden var edilmiştir. Ayrıca, Malatya Beyliği’nde yaşayan Türkler, çadırlarda yaşayan göçebeler olarak gösterildiğinden, şehirde yer alan herhangi bir mekân tasvirinden söz edemeyiz. Filmler, aslında hikâyede adı geçen coğrafi bölgelerde değil, İstanbul’da Kemerburgaz, Emirgan ve Rumeli Hisarı gibi tarihsel dokusunu korumuş ilçelerde çekilmiştir. Ağırlıklı olarak 1960’lı yıllardan itibaren tarih, tarihçilerin çalışmalarıyla değil, sinema aracılığı ile gündeme gelmiştir. Tarihi filmlerde işlenen Türk kimliğine ve Türklerin İslâmiyet’i kabul etmesiyle Türk-İslâm kültürüne ait öğeler kendi içinde milliliği barındıran Türk sineması aracılığı ile topluma yansıtılmıştır. Araştırmalardan elde edilen bilgiler bu amaçla çekilen filmlerin milli Türk sineması örnekleri olmaları dışında halk tarafından arzulanan ve izlenilen filmler olarak furya şekline dönüştüğünü göstermektedir. Dönemin toplumsal ve siyasal koşullarında bunalan halkın sorunlarına ve dertlerine bir çare olarak üretilmiş olan tarihi filmler, bir kurtarıcıya bir kahramana olan hasretin tezahürü olarak ortaya çıkmıştır. Orta Çağ ile ilgili ele alınan filmlerin genel olarak tarihsel bilgilerden yoksun bir şekilde ve çoğu zaman mantık hatasıyla çekildiği, ticari kaygıların gözetildiği ve fantastik bir anlayış ile kahraman miti 130 ORTAÇAĞ’DA MALATYA yaratılmaya çalışıldığı görülmüştür. Bu amaçlara zaman zaman devlet kendi ideolojik amaçlarını da eklemiş ve Türk halkı üzerinde oluşturulmak istenen algıyı desteklemesi için Türk sinemasından yararlanmıştır. Çoğunlukla tarihi temellerden yoksun olarak yaratılan kahraman tiplemesi; fetih duygusuyla hareket eden, güçlü, milletine ve devletine canı pahasına bağlı, aman dileyene kılıç kaldırmayan, atasını sayan, ahlakı yerinde, töresine bağlı olarak resmedilmiştir. Böylece Türk halkının hafızasında yer edinerek çocukluktan yetişkinliğe kadar bu filmlerle büyüyen nesillerin bilinçaltına Türk imajı işlenmiştir. KAYNAKÇA AKBAŞ, Emel, Türk Sinemasında Ortaçağ Tarihi Algısı (1943-2014), Kitabevi Yayınları, İstanbul 2018. ALANGU, Tahir, Türkiye Folkloru El Kitabı, Adam Yayıncılık, İstanbul 1983. AVCI, Casim, İslam-Bizans İlişkileri, İstanbul 2003. DEMİR, Necati, Erdem, Mehmet Dursun, “Türk Kültüründe Destan ve Battal Gazi Destanı”, Turkish Studies International Academic Journals, S. I., s. 104. DENKNALBANT, Ayşe, “Seyyid Battal Gazi Külliyesi”, DİA, XXXVII, s. 51. GÖĞEBAKAN, Göknur, “Malatya”, DİA, XXVII, s. 468473. İBNÜ’L ESİR, el-Kamil fi’t-Tarih, V, çev. Abdülkerim Özaydın vd., Ocak Yayıncılık, İstanbul 2016. KAFESOĞLU, İbrahim, “Selçuklular”, İA., X, s. 355. KOÇAK, Talat, The Struggle Between the Caliphate and Byzantium For the City of Amorium (Amorion), Porphyra XXV, Anno XIII, N. 25, 2017, s. 70-87. ___________, “Geç Antik Çağ Kenti Amorium’un Edebiyat ve Sinemaya Yansıması”, Uluslararası Türk Dünyası Araştırmaları Sempozyumu 23-25 Kasım 2018, Afyonkarahisar, s. 417-436. KÖKSAL, Hasan, Battalnâmelerde Tip ve Motif Yapısı, Başbakanlık Basımevi, Ankara 1984. OCAK, Ahmet Yaşar, “Battal Gazi”, DİA, V, s. 205. 131 ORTAÇAĞ’DA MALATYA ÖZGÜDENLİ, Osman Gazi, “Tuğrul Bey Dönemi (1040– 1063)”, Selçuklu Tarihi El Kitabı, ed. Refik Turan, Grafiker Yayınları, Ankara 2012. SCOGNAMİLLO, Giovanni - Demirhan, Metin Fantastik Türk Sineması, Kabalcı Yayınevi, İstanbul 2005. 132 ORTAÇAĞ’DA MALATYA SELÇUKLULAR ZAMANINDA MALATYA Doç. Dr. Tülay METİN Giriş Anadolu’nun doğusunda bulunan Malatya şehri, ilkçağdan itibaren bulunduğu yerde meskûn olarak, bu bölgede siyasî, sosyal, ekonomik ve kültürel olaylarda faaliyet göstermiştir. Bu nitelikleri haiz olması bakımından her dönem dikkat çeken özelliği ile tercih alanı olmuştur. Yerleşim alanı olarak tarih sahnesindeki varlığı M.Ö. 8000 yılına kadar götürülen şehir, Türk hâkimiyetine kadar Hitit, Urartu, Asur, Roma, Emevî, Abbasî ve Bizans devletlerinin egemenliğinde kalmıştır. Tarih boyunca stratejik konumu itibarıyla daima rekabet sahası olmuş ve bu yönde meydana gelen mücadelelerin içinde bulunmuştur. Malatya’ya Türklerin yerleşmeleri ile yeni bir dönem başlamıştır. Büyük Selçuklu Sultanı Tuğrul Bey döneminde Anadolu’ya yapılan akınlar dâhilinde Selçukluların Malatya’ya geldikleri bilinmektedir. Tuğrul Bey, Selçuklu Devleti kurulduktan kısa süre sonra, Selçuklu şehzâde ve emîrlerini Anadolu’nun fethiyle görevlendirerek, Anadolu’ya yapılan Türkmen akınlarının devlet kontrolünde gerçekleşmesini sağladı. Böylece Anadolu’ya büyük kitleler hâlinde yönelen 1 Türkmen kuvvetleri Doğu Anadolu’da etkili olmaya başladılar.  Bolu Abant İzzet Baysal Üniversitesi, Fen-Edebiyat Fak. Tarih Bölümü 1 Aristakes Lastivertc, History, İng. çev. R. Bedrosian, New York, 1985, s. 86-89; Urfalı Mateos Vekayinâmesi (952-1136) ve Papaz Grigor Zeyli (1136-1162), Çev. 133 ORTAÇAĞ’DA MALATYA A. İlk Selçuklu Akınları Tuğrul Bey, kendisi Anadolu’dan çekildikten sonra akınlara devam etmek üzere Selçuklu şehzâdesi Yakutî’yi görevlendirdi. Bizans’ın içinde bulunduğu iç karışıklıktan dolayı karşılarında onları durduracak güç bulunmayan Selçuklu şehzâdeleri ve Türkmen beyleri, Anadolu’ya üç koldan birden akınlarda bulundular. Bir kol Kars, Ani kalelerini kuşatırken, diğer kol Malazgirt, Muş yörelerine akınlar yapıyordu. Yakutî’nin Azerbaycan ve Erran’dan sevk ettiği bir başka Selçuklu birliği ise Erzurum üzerinden Erzincan ve Kemah’a kadar ilerlemişti.2 Bu birliğe bağlı kuvvetlerden olan Emîr Dinar komutasındaki Türkler, Kemah, Arapgir üzerinden Malatya önüne geldiler. Selçuklular, o devirde Anadolu’nun en zengin ticaret şehirlerinden biri olan Malatya’da altın, gümüş, çeşitli mücevherler ve değerli kumaşların bol olduğundan haberdardılar. Sayıları yaklaşık üç bin kadar olan Türk kuvvetleri, Malatya’ya geldiklerinde karşılarında savunmasız bir şehir bulmuşlardı. Rumlar, Araplardan şehri aldıklarında surlarını tahrip etmişler ve bu şekilde bırakmışlardı.3 Türklere karşı az sayıda Bizans atlı birlikleri şehri savunmaya çalıştılarsa da mukavemetin zor olduğunu görerek kaçtılar. Böylece büyük bir direnişle karşılaşmayan Türkler, kolaylıkla şehre girdiler (1058).4 Bizans İmparatoru I. İsaac Komnenos’un (1057-1059) Hrant Andreasyan, 3. Baskı, Ankara: TTK, 2000, s. 85-90; M. Altay Köymen, “Anadolu’nun Fethi”, Diyanet İşleri Başkanlığı Dergisi, II (1961), s. 94-95. 2 M. H. Yinanç, Türkiye Tarihi, Selçuklular Devri I, İstanbul, 1944, s. 53; Köymen, a.g.m., s. 99; Tamara Talbot Rice, The Seljuks in Asia Minor, London, 1961, s. 35; A. Sevim, Anadolu’nun Fethi Selçuklular Dönemi, Ankara: TTK, 2000, s. 55-56. 3 Gregory Abû’l-Farac, Abû’l-Farac Tarihi, C. II, Türkçeye trc. Ömer Riza Doğrul, TTK, Ankara, 1999, s. 312. 4 Aristakes, 137-138; Abû’l-Farac, İng., s. 212-213, Trk., I, s. 312-313; Mateos, s. 107; Simbat Sparapet, Chronicle, İng. çev. Robert Bedrosian, Lord Branc, New Jersey 2005, s. 27, Türkçe terc. s. 37; F. Chalandon, Les Comnene Etudes Sur L’Empire Byzantin Alexis I Comnene (1081-1118), New York, s. 11; Claude Cahen, Osmanlılardan Önce Anadolu’da Türkler, Çev. Yıldız Moran, 3. Baskı, İstanbul: E Yayınları, 1994, s. 44; S. Runciman, Haçlı Seferleri Tarihi, I, 3. Baskı, Ankara: TTK, 1998, s. 47; O. Turan, Selçuklular Zamanında Türkiye, Boğaziçi Yayınları, İstanbul, 1998, s. 20; Köymen, a.g.m., s. 99; Sevim, a.g.e., s. 56; Honingmann, “Malatya”, İA, s. 235; Rene Grousset, 134 ORTAÇAĞ’DA MALATYA batıyla meşgul olması yüzünden doğu topraklarının ihmal edilmiş olması Türklerin kolayca Malatya’yı ele geçirmelerini sağladı.5 Burada bir süre kalan Türk kuvvetleri, ele geçirdikleri ganimetlerle birlikte şehirden ayrıldılar.6 Selçuklu ülkesine gitmek için yola çıkan Emîr Dinar, mevsimin kış olması nedeniyle bir müddet Hanzit bölgesinde kalarak orada karargâh kurdu. Malatya’nın intikâmını almak üzere Türkleri takip eden Bizans kuvvetleri, onlara yaklaştıklarında savaşmaya cesaret edemeyip, geri döndüler. Hanzit bölgesinde kışı geçiren Türkler, havaların ısınmasıyla buradan hareketle Muş bölgesine gelerek Sasun yakınlarında bulunan yerlere akın düzenlediler. Bunun üzerine bölgenin hâkimi olan Ermeni prensi Tornik’in topladığı Ermeni askerlerinin saldırısına uğradılar. Bir gün boyunca süren mücadele neticesinde bozguna uğrayan Selçuklu kuvvetlerinden pek çoğu hayatını kaybetti. Ölenler arasında Emîr Dinar’ın da bulunduğu rivâyet edilmektedir.7 1059 yılında Sultan Tuğrul’un buyruğuyla Horasan 8 Sâlârı , Kapar, Kicaciç ve Sabuk9 adlı Türk emîrleri Anadolu’ya Başlangıcından 1071’e Ermenilerin Tarihi, Çev. Sosi Dolanoğlu, İstanbul: Aras Yayınları, 2005, s. 591. 5 S. Mihail, Süryanî Mihail Vekainâmesi, trc. Hrant D. Andreasyan, II. Kısım, TTK’da Basılmamış Nüsha, s. 16-l22. 6 Simbat, s. 27, Türkçe terc. s. 37; Mateos, s. 108; Michael Angold, Byzantine Empire (1025-1204), New-York 1997, s. 41; J. Laurent, Byzance Et Les Turcs Seldjoucides Dans L’Asie Occıdentale, Paris, 1913, s. 24-107; Vryonis, The Decline of Medieval Hellenism in Asia Minor and The Process of Islamization from the Eleventh through the Fifteenth Century, California, 1971, s. 18; S. Mihail Türklerin Malatya’da 10 gün, Ebû’l-Ferec 20 gün kaldıklarını belirtir. Grousset ise 3 gün kaldıklarını ifade eder. Bkz. S. Mihail, II, s. 17, Abû’l-Farac, İng., s. 213, Trk., I, s. 312; Grousset, a.g.e., s. 591. 7 Mateos, s. 108-109; Aristakes, 139-140; Simbat, s. 27; Türkçe terc. 37; Yinanç, a.g.e., s. 54; Sevim, Anadolu’nun Fethi, s. 56; Aynı yazar, Anadolu Fatihi Kutalmışoğlu Süleymanşah, Ankara: TTK, 1990, s. 5-6. 8 Burada zikredilen Sâlâr kelimesi ordu kumandanı manasında olup, “Sâlâr-ı Horasan” şeklinde ifade edilen kişinin Selçuklu kuvvetleri başında bulunan kumandan olması düşünülmektedir. Kaynaklarda ismi bu şekilde geçen şahsın Şehzâde Yakutî olması kuvvetli bir ihtimaldir. C. Cahen, “Türklerin Anadolu’ya İlk Girişi (XI. Yüzyılın İkinci Yarısı)”, Çev. Yaşar Yücel- Bahaeddin Yediyıldız, Belleten, LI/201 (1987), s. 1391; Ebû’l-Ferec, Salar Şah’tan Alp Arslan’ın oğlu olarak söz eder. Abû’l-Farac, İng., s. 217, Trk., I, s. 317. 9 Emîr Sabuk’un ismi Bizans ve Süryanî kaynaklarında Samuk/Samukh(t) şeklinde geçmektedir. Bkz. Michaelis Attaliotae, Historia, Bonn, 1853, s. 78; Ioannes Skylitzae, Historia, Nşr. I. Bekker, Bonn, 1839, s. 653; Mateos, s. 110. O. Turan bu Emîr’in Saltuk olduğunu, A. Sevim Sunduk veya Saltuk olabileceğini, M. H. Yinaç ise Sabuk şeklinde 135 ORTAÇAĞ’DA MALATYA Selçuklu akınlarını devam ettirdi. Bu akınlar sırasında Emîr Sabuk ve Emîr Kapar, Sivas önlerine gelerek, surları bulunmayan şehre kolayca girdiler. Emîr Sabuk ve Horasan Sâlârı’nın kumandasında ileri harekâtına devam eden Selçuklu birlikleri Fırat ırmağı boyunca ilerleyerek Malatya ve Şebinkarahisar bölgelerine akınlarda bulundular.10 Bizans imparatoru X. Konstantin Dukas (1059-1067), Türklerin Doğu Anadolu’daki akınlarının giderek hızla artmasından ve elde ettikleri başarılardan endişe ederek derhal harekete geçti. 1061 yılında Malatya’nın surları ve hendeği kısa sürede yeniden inşâ edildi.11 İmparator Dukas’ın Türk akınlarına son vermek için Bizanslı generalleri görevlendirerek ve bu akınlardan korumak amacıyla Bizans şehirlerini tahkim ettirerek aldığı tedbir Türkleri durduramadı. Bilakis, Tuğrul Bey, ölümüne kadar bu akınların sürdürülmesinden yana bir siyaset izledi, ondan sonra sultan olan Alp Arslan da Türk akınlarını hızla devam ettirdi.12 Doğu Anadolu’da Diyarbakır’a kadar başarılı fetih hareketlerinde bulunan Alp Arslan, Anadolu’da fetih hareketlerini sürdürmeleri için Hacip Gümüştekin ile beraberinde Afşin, Ahmetşah ve daha bazı Selçuklu emîrlerini görevlendirdi. Bu beylerin komutasındaki Türkler, Bizans’ın doğu sınırında ilerleyerek Fırat’a kadar geldiler. Önlerine çıkan kuvvetleri mağlup ederek, büyük ganimetler elde ettiler.13 Afşin, batıya doğru akınlarını devam ettirerek Malatya önlerine kadar ifade etmektedir. Bkz. Turan, Selçuklular Zamanında Türkiye, s. 19, 57 dn. 33; Sevim, Anadolu’nun Fethi, s. 55; M. H. Yinanç, a.g.e., s. 51, 54. 10 Simbat, s. 30-31; Türkçe terc. s. 38-39; Attaliotae, s. 78; Skylitzae, s. 653; Abû’lFarac, İng., s. 217, Trk., I, s. 317; Grousset, a.g.e., s. 594. 11 S. Mihail, II, s. 23; Honingmann, “Malatya”, İA, s. 235. 12 1062 yılından 1063 yılında Tuğrul Bey’in vefatına kadar geçen sürede Anadolu’ya yapılan akınlar yoğunlaşmıştır. Selçuklu kuvvetleri kısa süre de olsa Urfa’yı ele geçirmişler, Kızılırmak’a kadar ilerlemişlerdir. Ancak buralarda kalıcı bir hâkimiyet sağlanamamıştır. Bu dönemde Anadolu’ya yönelik Türk askerî hareketi fetih niteliğinde olmayıp, akından ibaret kalmıştır. Bkz. Mateos, s. 112-117; Sevim, Anadolu’nun Fethi, s. 57-58. 13 M. A. Köymen, Alp Arslan ve Zamanı, İstanbul, 1972, s. 41. Mateos, Gümüştekin’in ele geçirdiği çok sayıda ganimet ve tutsak ile ülkesine döndüğünü, erkek ve kızlardan oluşan yaklaşık iki bin esiri Sultan Alp Arslan’a takdim ettiğini yazmaktadır. Bkz. Mateos, s. 135-136. 136 ORTAÇAĞ’DA MALATYA ilerledi. Afşin komutasındaki birlikler, buradaki Bizans kuvvetlerini yenilgiye uğrattılar. Ölümden ve tutsaklıktan kurtulabilenler güçlükle Malatya Kalesine kaçtılar. Afşin ve kuvvetleri Tohma ırmağı vadisi boyunca ilerlediler. Burada dikkate değer bir mukavemet ile karşılaşmadan, Kayseri-Konya istikâmetinde İç Anadolu’ya kadar akınlarını sürdürdüler (1067).14 Gittikçe artan Türk akınları, Bizans sarayında endişe uyandırmaya başlamıştı. Bizans’ın yeni imparatoru Romanos Diogenes (1068-1071) imparator olur olmaz bu akınları durdurmak ve Anadolu’daki Türk yerleşmesini engellemek amacıyla Anadolu’ya sefere çıkmaya karar verdi. Topladığı büyük bir ordu ile önce Suriye’nin kuzeyine gelen imparator, Halep yakınlarında karargâh kurdu (1068). Bu seferden hiçbir sonuç alamayan imparator İstanbul’a dönmek zorunda kaldı.15 Selçuklu kuvvetleri doğu ve güneydoğu bölgelerinde yeniden akınlara başladılar. Bu akınları önlemek üzere Romanos Diogenes’in gönderdiği kuvvetlerin Türkler karşısında başarısızlığa uğraması imparatoru tekrar harekete geçirdi. Bir kez daha Anadolu’ya sefere çıkmaya karar veren Romanos Diogenes, Malatya’ya bizzat önem vererek, Ermeni komutan Philaretos kumandasındaki bir orduyu buraya sevk etti. Manuel Komnenos komutasındaki bir orduyu da Sivas’a gönderdikten sonra üçüncü ordu ile kendisi harekete geçti. İmparator, Harput civarına geldiğinde Selçuklu kuvvetleri Malatya’ya saldırarak Philaretos’u mağlup etmişlerdi. Ermeni komutan, kalan az sayıda asker ile kaçarak Bizans imparatorunun yanına gitti.16 Malazgirt zaferinin ardından Bizans ile yapılan antlaşmanın kısa bir süre sonra hükümsüz kalması üzerine Sultan Alp Arslan, Selçuklu ve Türkmen beylerine Anadolu’nun fethi için emir 14 Attaliotae, s. 93-94; Honigmann, a.g.e., s. 182; Yinanç, a.g.e., s. 60-61; Köymen, a.g.m., s. 103; A. Sevim, Ünlü Selçuklu Komutanları Afşin, Atsız, Artuk ve Aksungur, Ankara: TTK, 1990, s. 18-19; Aynı yazar, Anadolu’nun Fethi, s. 64; Honingmann, “Malatya”, İA, s. 235-236. 15 Mateos, s. 137; Mikhail Psellos’un Khronographia’sı, Çev. Işın Demirkent, Ankara: TTK, 1992, s. 226. 16 Laurent, a.g.e., s. 82; Köymen, a.g.m., s. 105; Sevim, Anadolu’nun Fethi, s. 69. 137 ORTAÇAĞ’DA MALATYA verdi.17 Bu emirle birçok Selçuklu (başta Kutalmış oğulları Süleymanşâh ve Mansur kardeşler) ve Türkmen beyleri (Mengücük Gazi, Karatekin, Tutak, Boldacı, Danişmend Gazi, Artuk) Anadolu’ya yöneldiler. Alp Arslan bu beylerden Artuk Bey’e Mardin, Diyarbakır, Malatya, Harput ve civarını ıkta ederek bu bölgeyi fethetme emri verdi. Artuk Bey, Anadolu’da Yeşilırmak ve Kızılırmak havzalarını aşarak Sakarya’ya kadar ilerledi. Ancak Alp Arslan’ın ölümünden sonra Melikşah ile kardeşi Kavurd arasında ortaya çıkan taht mücadeleleri üzerine Artuk’un geri çekilmek zorunda kalması nedeniyle fetihlerin tamamlanmadığı anlaşılıyor.18 Bizans’ın Malazgirt’te aldığı yenilgi üzerine Doğu Anadolu topraklarını kontrol edemez hale gelmesi ile başlayan istikrarsızlık, Ermeniler için büyük bir fırsat olmuştu. Malatya’dan Antakya’ya kadar uzanan bölgeye Bizans’ın görevlendirdiği Ermeni komutan Philaretos19 bir Ermeni beyliği tesis etmeye çalıştı. Anadolu’nun güneydoğusunda yaşayan Ermenileri etrafında toplayıp Maraş ve yöresini ele geçirerek burada hâkimiyetini kurdu (1074).20 Bizans Bazileüsü VII. Mikhaelis Dukas, Antakya ve Malatya valilerine Philaretos’u ortadan kaldırmaları için emir verdi.21 Bizans kuvvetlerine karşı başarılı bir şekilde mücadele eden Philaretos, 1077’de Urfa’yı 17 Mateos, s. 144; Zâhireddîn Nişâbûrî, Selçuknâme, Nşr. İsmailhân Afşar Hamîdü’lMülk, Tahran, H. Ş. 1332 (1954), s. 27-28. 18 Reşidüddin Fazlullah, Câmiu’t-Tevârih II/5, Selçuklular Tarihi, Nşr. Ahmed Ateş, 2. Baskı, Ankara: TTK, 1999, s. 33, 38, 39; Yinanç, a.g.e., s. 80; O. Turan, Doğu Anadolu Türk Devletleri Târihi, 4. Baskı, İstanbul: Boğaziçi Yayınları, 1997, s. 134; Aynı yazar, Selçuklular Zamanında Türkiye, s. 36. 19 Philaretos’un asıl adı Vahram olup Bizans kaynaklarında Vrachamius veya Brachamius (Barcramios) olarak geçmektedir. Bkz. Skylitzae, s. 681; M. A. Kaşgarlı, Kilikya Tâbi Ermeni Baronluğu Tarihi, Ankara, 1990, s. 21. Bazı kaynaklar onun muhtemelen Vaspurakanda’ki Varajnovnik bölgesinden gelen ve bu bölgede yaşayan Ardzruni Ermenilerinden olduğunu ifade etmektedirler. Bkz. C. J. Yarnley, “Philaretos Armenian Bandit or Byzantine General?”, Revue des Etudes Armeniennes, IX, Paris 1972, s. 334. Mateos, Philaretos’un din ve adetçe bir Romalı, baba ve anne tarafından da bir Ermeni olduğunu, çocukluğunun Hısn-ı Mansur’da bulunan Zorvri-Gozern manastırında amcasının yanında geçtiğini ve daha sonra Mişar (Masara)’a gelerek oraya yerleştiğini yazmaktadır. Bkz. Mateos, s. 147. 20 Abû’l-Farac, I, s. 331; Yarnley, “Philaretos”, REA, s. 336; İbrahim Kafesoğlu, Sultan Melikşah Devrinde Büyük Selçuklu İmparatorluğu, İstanbul, 1953 s. 69; Mehmet Ersan, Selçuklular Zamanında Anadolu’da Ermeniler, Ankara: TTK, 2007, s. 38. 21 Kaşgarlı, a.g.e., s. 21; Yarnley, “Philaretos”, REA, s. 339. 138 ORTAÇAĞ’DA MALATYA Bizans valisi Leon’un elinden aldı.22 Malatya’daki Gabriel’i de kendisine tâbi kıldı.23 Malatya’ya hâkim olan Philaretos, buraya öncelikle Urfa’da öldürülen Hetum’un oğlu Toros’u (Teodoros) vali tâyin etti.24 Daha sonra ise sırasıyla Toros’a halef olmak üzere Ermeni Hareb, Balatianos ve Gabriel vali olarak şehirde hüküm sürdüler.25 Philaretos’un ölümüyle kurmuş olduğu prenslik sona erdi, ancak Ermeni asıllı Ortodoks Gabriel, Malatya’da hüküm sürmeye devam etti. Gabriel, Malatya’daki hâkimiyetini meşrulaştırmak amacıyla hanımını Bağdat’a göndererek Halife tarafından Malatya’yı kendisine tevdî eden bir ferman aldı.26 Ancak bu dönemde siyasî güç Selçuklularda olduğu için Gabriel’in hanımının Melikşah’ın huzuruna gitmiş olması kuvvetli ihtimaldir. Böylece Melikşah’tan bir tefviz fermanı alan Gabriel, Malatya’daki hâkimiyetini sağlamlaştırdı. B. Malatya Üzerinde Selçuklu-Danişmendli Rekabeti Malatya’da yönetimini meşrulaştıran Gabriel, damadı Toros’un zehirleyerek öldürdüğü Kutalmışoğlu Alp İlek’in askerlerini Malatya’yı teslim vaadi ile şehre davet etti. Ancak Malatya’ya gelen askerler Gabriel’in hile yaparak şehrin kapılarını kapatması üzerine dışarıda kaldılar. Bunun üzerine askerler, Davud adlı reisleri idaresinde Malatya’yı kuşattılar. Fakat bu sırada şehri kendisi ele geçirmek isteyen Danişmendli Gümüştekin Ahmed Gazi, taraflar arasında barış yaparak, kuşatmanın kaldırılmasını sağladı.27 Malazgirt Savaşından sonra Sivas’a yönelen Gümüştekin Ahmed Gazi, burayı ve etrafındaki birçok şehri fazla direnişle karşılaşmadan ele geçirmişti. Bundan sonra Gabriel’in elinde bulunan Malatya’yı da almak için harekete geçen Gümüştekin Ahmed Gazi, Büyük Selçuklu sultanının metbû olarak 1085 22 Mateos, s. 155; Sevim, a.g.e., s. 14. 23 S. Mihail, II, s. 37. 24 S. Mihail, II, s. 31. 25 S. Mihail, II, s. 37; Kafesoğlu, Sultan Melikşah, s. 82; Honingmann, “Malatya”, İA, s. 236; Ersan, a.g.e., s. 73. 26 S. Mihail, II, s. 37; Kafesoğlu, Sultan Melikşah, s. 82. 27 Mateos, s. 186; S. Mihail, II, s. 37-38; Turan, Selçuklular Zamanında Türkiye, s. 49. 139 ORTAÇAĞ’DA MALATYA yılında burayı kuşattı.28 Ebû’l-Ferec’in kaydına göre ise Kutalmışoğlu’nun dayısı olarak zikrettiği Ahmed Gazi, Malatya’yı ele geçirmiştir.29 Ancak Malatya ve havalisi Anadolu’nun diğer bazı şehirlerinde olduğu gibi belli bir vergi karşılığında yerli Hıristiyan yöneticilerin elinde kalmıştır.30 Bundan böyle bu bölge Danişmendlilerin ve Türkiye Selçuklularının hedefi alanına girmiştir. Malatya’nın Gabriel’in hâkimiyeti sırasında bir müddet Türkiye Selçuklularına tâbi olduğu anlaşılmaktadır. Zîra Sultan Süleymanşah, 1083-1084 yıllarında Malatya’yı vergiye bağlamıştır.31 Ermenilerin Fırat bölgesinde bir takım prenslikler kurmaları Türkiye Selçukluları için önemli bir sorun teşkil etmeye başlamıştı. Zîra onlar Selçukluların doğu ve güneyde Türk-İslâm devletleriyle ilişkilerini engelliyorlardı. Bu sorunun bir an önce halledilmesi gerektiğini düşünen Sultan I. Kılıç Arslan, Çaka Bey’i ortadan kaldırıp, Bizans ile de barış yaparak batıda güvenliği sağladıktan sonra yönünü doğuya çevirdi. Bu sırada Ermenilerin hâkimiyetinde önemli bir şehir olan Malatya’ya doğru hareket etti. Malatya’yı Danişmendliler’den önce ele geçirmek isteyen I. Kılıç Arslan, büyük bir ordu ile şehri kuşattı.32 28 Turan, Selçuklular Zamanında Türkiye, s. 70, 113; Kaşgarlı, a.g.e., s. 106; Ersan, a.g.e., s. 73. 29 Abû’l-Farac, The Chronography, s. 229. 30 Yinanç, a.g.e., s. 102. 31 Abû’l-Farac, I, s. 332; Kafesoğlu, Sultan Melikşah, s. 81-82; Sevim, Anadolu Fatihi, s. 30. 32 S. Mihail (II, s. 42) ve Ebû’l-Ferec (I, s. 335) Kılıç Arslan’ın Malatya’yı 1095 yılında kuşattığını kaydetmektedirler. O. Turan (Selçuklular Zamanında Türkiye, s. 98) da mezkûr kaynakların verdiği tarihi kabul etmektedir. I. Demirkent (Türkiye Selçuklu Hükümdarı Sultan I. Kılıç Arslan, Ankara: TTK, 1996, s. 22-24) ise Kılıç Arslan’ın 1096’da Drakon vadisinde ilk haçlı seferine çıkan orduyu mağlup ettikten sonra 1097 ilkbaharında Malatya üzerine yürüdüğünü yazmaktadır. Anna Komnena, Piyer Lermit (Pierre l’Hermit) idaresindeki bu haçlı kuvvetlerini İlhan adlı komutanın, İbnü’lKalânisî ise Sultanın kardeşi Davud’un mağlup ettiğini kaydetmektedirler. Bkz. Anna Comnena, The Alexiad, İng. çev. Elizabeth A. S. Dawes, Londra, 1967, s. 251; İbnü’lKalânisî, Zeylü Tarihi Dimaşk, Thk. H. F. Amedroz, Beyrut, 1908, s. 134; A. Sevim, “İbnü’l-Kalânisî’nin Zeylü Tarih-i Dımaşk Adlı Eserinde Selçuklularla İlgili Bilgiler I (H.436-500=1044/45-1106/7)”, Belgeler Dergisi, XXIX/33(2008), s. 24; Mateos (s. 187) Kılıç Arslan’ın Malatya kuşatmasını Şubat 1096-Şubat 1097 tarihleri arasında zikrederken Ermeni yazar Vardan ise (Compilation of History, İng. çev. Robert 140 ORTAÇAĞ’DA MALATYA Tacirleri ve din adamlarını çeşitli bahanelerle öldürterek onların evlerindeki ve kiliselerdeki değerli eşyaları alan Gabriel, halkın nefretini kazandığı için Ermeni ve Süryanî halk da şehrin Selçuklulara teslim edilmesini istiyordu.33 Bu durumun farkında olan I. Kılıç Arslan, bir an önce şehri ele geçirmek için muhasarayı uzatıyordu. Ancak bu sırada Haçlıların İznik önüne geldiklerini haber alan Sultan, kuşatmayı kaldırarak Malatya’dan ayrılmak zorunda kaldı ve İznik’e döndü.34 I. Kılıç Arslan’ın Malatya kuşatmasını kaldırarak dönmek zorunda kalması ve Bizans ile meşgul olması Danişmendli Gümüştekin Ahmed Gazi için büyük bir fırsat oldu. Ahmed Gazi, Sivas’tan ayrılarak Malatya’ya doğru hareket ederek şehri kuşattı (1098).35 Malatya surlarının kuşatmaya dayanıklı olması fethi zorlaştırıyordu. Ancak Gümüştekin Ahmed Gazi kuşatmadan vazgeçmiyor, yaz mevsimlerinde gelip muhasaraya devam ediyordu. Böylece Danişmendli baskısı üç yıl devam etti. 1101 yılında I. Kılıç Arslan ile birlikte Haçlıları bertaraf eden Danişmendli Gümüştekin Ahmed Gazi beraberindeki kuvvetlerle 18 Eylül 1102 (3 Zilhicce 495) tarihinde Malatya’ya girdi. 36 Bedrosian, Long Branch, New Jersey 2007, s. 63; “Türk Fütühatı Tarihi (889-1269)”, (Çev. Hrant D. Andreasyan), Tarih Semineri Dergisi, III (1937), s. 186.) 1098 yılını göstermektedir. Honingmann (Malatya, İA, s. 236) daha da ileri giderek Kılıç Arslan’ın Malatya’yı ilk defa 1100 yılında kuşattığını ifade etmektedir. Bütün bu bilgiler ve Mayıs 1097 tarihinde Haçlıların İznik’i kuşatmaları üzerine Kılıç Arslan’ın Malatya muhasarasını kaldırması, 1097 yılının başlarında Malatya kuşatması ile meşgul olduğunu göstermektedir. 33 Abû’l-Farac, I, s. 337. 34 Mateos, s. 187; Abû’l-Farac, I, s. 336; S. Mihail, II, s. 46, Simbat, s. 47; Aksarayî, s. 28; İ. Kafesoğlu, Selçuklu Tarihi, İstanbul, 1972, s. 90; Coşkun Alptekin, “Türkiye Selçukluları”, DGBİT, C. VIII, İstanbul: Çağ Yayınları, 1989, s. 225; Abdülkerim Özaydın, “Danişmendliler”, DGBİT, C. VIII, İstanbul: Çağ Yayınları, 1989, s. 123; Sevim, Anadolu’nun Fethi, s. 130. Honingmann hatalı olarak I. Kılıç Arslan’ın Malatya’yı 1100 yılında kuşattığını ve Gabriel’in Frankları yardıma çağırması üzerine kuşatmayı kaldırarak geri çekildiğini yazmaktadır. Bkz. Honingmann, “Malatya”, İA, s. 236. 35 Vardan, Gümüştekin Ahmed Gazi’nin Malatya’yı 1100 yılında kuşattığını belirtmektedir. Bkz. s. 65, Türkçe terc. 188. 36 Süryanî Mihail, Malatya’nın fetih tarihini 18 Eylül 1102 Çarşamba günü olarak kaydetmektedir. Hâdiseyi S. Mihail’den nakleden Ebû’l-Ferec de aynı tarihi vermekle beraber “Arap kaynaklarında fethin 1101 yılında meydana geldiği nakledilmektedir” der. Bkz. S. Mihail, II, s. 47; Abû’l-Farac, II, s. 342; Ayrıca bkz. Anonim Süryanî Vekayinâmesi, s. 75; Türkçe terc. s. 16; Arap kaynaklarında fethin tarihi H. 495 (Ekim 1101-Ekim 1102) yılı şeklinde geçmektedir. İbnü’l-Esir, X, s. 300; terc. X, s. 247-248; İbn Şıhne, a.g.e., s. 197; Ayrıca bkz. Runciman, a.g.e., II, s. 31-32; Irene Melikoff, 141 ORTAÇAĞ’DA MALATYA Böylece Danişmendlilerin Malatya’yı fethi ile I. Kılıç Arslan tarafından kuşatılan fakat alınamayan şehirde Türk hâkimiyeti başladı. 1101 yılında Haçlılara karşı birlikte mücadele eden I. Kılıç Arslan ile Danişmendli Gümüştekin arasındaki münasebetler, Malatya’nın Danişmendliler tarafından fethedilmesiyle yerini rekabete bıraktı. Bizans imparatoru ile anlaşıp batıda emniyet ve istikrarı kuran Sultan I. Kılıç Arslan, Doğu Anadolu’daki işleriyle uğraşmaya ve oradaki emellerini takibe fırsat buldu.37 Sultan, Ermenilerin daveti üzerine önce Maraş’a gelerek şehri Haçlılardan aldı (1103). Daha sonra oradan Antakya seferine çıkmak üzere hazırlıklara başladı. I. Kılıç Arslan ile Gümüştekin arasındaki münasebetlerin bozulması ve iki güç arasında hâkimiyet mücadelesinin başlaması üzerine Antakya seferinden vazgeçen sultan, Danişmendliler üzerine yürüyerek onları bozguna uğrattı.38 I. Kılıç Arslan 1 Muharrem 500/2 Eylül 1106 tarihinde Malatya’yı almaya muvaffak oldu.39 Anadolu’nun doğusundaki beylerin I. Kılıç Arslan’ın idaresine girmeleri ve Türkiye Selçuklularının genişlemeleri, Büyük Selçuklular ile komşu olmalarına neden oldu. Böylece “Dānishmendids”, The Encyclopadedia of Islam, II, Leyden, 1965, s. 110; Özaydın, “Danişmendliler”, TDVİA, s. 470; Sefer Solmaz, “Dânişmendliler”, Türkler, C. 6, Ankara: Yeni Türkiye Yayınları, 2002, s. 432. 37 Turan, Selçuklular Zamanında Türkiye, s. 106. 38 Turan, Selçuklular Zamanında Türkiye, s. 107; M. H. Yinanç, “Dânişmendliler”, İA, s. 469. 39 I. Kılıç Arslan’ın Malatya muhasarası, Danişmendlilerin ve sonrasında Selçukluların Malatya’ya hâkim olması hakkında ayrıntılı bilgi için bakınız T. Metin, Selçuklular Döneminde Malatya, İstanbul, 2013, s. 43-48; Sıbt İbnu’l-Cevzî, Mir’atü’z-Zamân fî Târîhi’l-Âyân’da Selçuklular, Seçme, Tercüme ve Değerlendirme: Ali Sevim, Ankara: TTK, 2011, s. 267; Abû’l-Faraj (Ebû’l-Ferec), Gregory, The Chronography, Süryanîceden İngilizceye trc. Ernesrt A. Wallis Budge, Oxford, 1932, s. 229; Gregory Abû’l-Farac, a.g.e. s. 342-345; M. H. Yinanç, s. 102; Süryanî Mihail, a.g.e. II., s. 4751; Anonim Süryanî Vekayinâmesi, s. 75; İbnû’l-Esir, el-Kâmil fi’t-Tarih, Thk. Halil Me’mun Şiha, X, Beyrut, 1965-66, s. 300, Terc. Abdülkerim Özaydın, İstanbul, 1987, s. 247-248; İbn Şıhne, ed-Dûrru’l-Muntehab fî Tarih Memleketi Haleb, Nşr. Yusuf b. Elyan Serkis ed-Dımaşkî, Beyrut, 1909, s. 197; O. Turan, a.g.e. s. 106-107; I. Melikoff, “Dānishmendids”, The Encyclopadedia of Islam, II, Leyden, 1965, s. 110; A. Özaydın, “Danişmendliler”, DGBİT, C. VIII, İstanbul: Çağ Yayınları, 1989, s. 470; S. Solmaz, “Dânişmendliler”, Türkler, C. 6, Ankara: Yeni Türkiye Yayınları, 2002, s. 432; I. Demirkent, Türkiye Selçuklu Hükümdarı Sultan I. Kılıç Arslan, TTK, Ankara, 1996, s. 52-53; C. Alptekin, “Türkiye Selçukluları”, DGBİT, C. VIII, Çağ Yayınları, İstanbul, 1989, s. 229; Yinanç, “Dânişmendliler”, İA, C. III, s. 469; E. Honingmann, “Malatya”, İA, VII, İstanbul: MEB, 1997, s. 236. 142 ORTAÇAĞ’DA MALATYA aynı soydan gelen iki devlet arasında geleneksel rekabet yeniden canlandı. Emîr Çavlı komutasındaki Büyük Selçuklu kuvvetleri ile girdiği mücadelede hayatını kaybeden sultanın geride Mesud, Şahinşah, Arab ve Tuğrul Arslan olmak üzere dört oğlu kalmıştı. I. Kılıç Arslan’ın vefatından sonra Türkiye Selçuklu kuvvetlerini mağlup ederek Musul’a hâkim olmayı başaran Büyük Selçuklu Emîri Çavlı’ya karşı mukavemet edemeyeceğini anlayan Emîr Bozmış sultanın hanımıyla birlikte küçük oğlu Tuğrul Arslan’ı yanına alarak Malatya’ya geldi.40 Yanlarında Kılıç Arslan ve Ayşe Hatun’un kızı, Tuğrul Arslan’ın kız kardeşi Seyyide (veya Saide) Hatun41 da bulunuyordu. Sultanın ölümünden sonra Selçuklu iktidarındaki belirsizlik, oldukça ihtiraslı olan Ayşe Hatun’u harekete geçirdi. Ayşe Hatun’un etkisi altına aldığı Emîr Bozmış, hiç vakit 40 Sultan Kılıç Arslan’ın hanımının Antakya Prensi Raymond’un kız kardeşi İsabella olduğu rivâyet edilmektedir. Ancak Raymond, Ayşe Hatun’un yaşadığı dönemden ileri bir tarih olan 1136-1149 yılları arasında Antakya’da hüküm sürmüştür. S. Mihail, 1152 yılında Malatya’da idareyi ele alan Zülkarneyn’in annesinden yeni İsabel olarak bahsederken eski İsabel olarak Tuğrul Arslan’ın annesine işaret etmektedir. Ebû’l-Ferec ise Ayşe Hatun’dan ikinci bir İsabel olarak söz etmektedir. Türkçe tercüme metinde ise ikinci bir İsabel rolü oynayan valide sultan şeklinde geçmektedir. Urfalı Mateos Vekayinâmesi’ne ilâvelerde bulunan Ed. Dulaurier, Ebû’l-Ferec’in kaydından hareketle I. Kılıç Arslan’ın hanımının İsabel olduğunu ve bu isimden dolayı bir Hıristiyan olabileceğini ifade etmiştir. M. H. Yinanç ise bu hanımın adının Ayşe Hatun olduğunu, Ebû’l-Ferec’in bu muhteris kadını zemmetmek için “ikinci bir İsabel gibi hareket eden” şeklinde ifade kullandığını belirtmektedir. I. Demirkent de M. H. Yinanç gibi kaynak belirtmeksizin bu kadının ismini Ayşe Hatun olarak kaydetmiştir. Bkz. Rice, a.g.e., s. 59, 92; S. Mihail, II, s. 167; Abû’l-Faraj, The Chronography, s. 252; Abû’l-Farac, Abû’l-Farac Tarihi, II, s. 359; Mateos, s. 282 dn. 160; Demirkent, I. Kılıç Arslan, s. 57, 59; Kaynaklarda adı geçen, Kılıç Arslan’ın hanımı Ayşe Hatun’un Çaka Bey’in kızı olduğu muhakkaktır. İzmir ve çevresine hâkim olan Çaka Bey’in günden güne gücünü artırarak bölgede etkili nüfuz sahibi olması Sultan Kılıç Arslan’ın dikkatini çekmiştir. Kendi menfaati açısından fayda sağlayacağını düşünerek Çaka Bey’in kızı ile diplomatik amaçlı 1092 yılında bir evlilik gerçekleştirmiştir. Bkz. Anna Comnena, The Alexiad, İng. trc. Elizabeth A. S. Dawes, Londra, 1967, s. 219; A. N. Kurat, Çaka Bey, Ankara, 1966, s. 43; O. Turan, Selçuklular Zamanında Türkiye, s. 93; Aynı yazar, “Kılıç Arslan I.”, İA, C. VI, s. 682; Tülay Metin, “Türkiye Selçuklu Siyasi Hayatında Kadının Rolü Üzerine”, Ortaçağda Kadın, Lotus yay., Ankara 2011 s. 472-478. 41 Seyyide Hatun 1122 yılında babası Artuklu beyi Necmeddin İlgazi’nin ölümünden sonra Meyyâfârikîn’in idaresini eline alan Şemsuddevle Süleyman ile evlenmiştir. Kadı Tâceddin Ebû Salim b. Nubâta Malatya’ya giderek gelini alıp Meyyâfârikîn’e getirmiştir. Burada nikâh akdi gerçekleşmiştir. Bkz. İbnû’l-Ezrak, Târihi Meyyâfârikîn ve Âmid, Neşr. Ahmet Savran, Erzurum, 1987, s. 16, Meyyâfârikîn ve Âmid Tarihi, (Artuklular Kısmı), Araştırma, İnceleme ve trc. Ahmet Savran, Erzurum, 1992, s. 39. 143 ORTAÇAĞ’DA MALATYA 42 kaybetmeden Tuğrul Arslan’ı Malatya’da sultan ilân etti. Tuğrul Arslan’ın Malatya’da sultan ilân edilmesi, bu sırada Anadolu’da bulunan kardeşleri Mesud veya Arab’tan birinin sultan olmadığı ve Selçuklu tahtının henüz boş olduğu fikri ihtimal çerçevesinde değerlendirilebilir. Bununla birlikte bazı kaynakların belirttiği şekilde babasının vefatından sonra Konya’da bulunan Mesud’un ve akabinde Şahinşah’ın buradaki devlet adamlarının desteği ile sultan ilân edildiği ifade edilebilir. Bu nedenle Tuğrul Arslan’ın Konya’ya mukabil, rekabet ve muhalefet halinde Malatya’da 43 sultan ilân edildiğini imkân dâhilinde söylemek mümkündür. Tuğrul Arslan sultan sıfatıyla babası I. Kılıç Arslan’dan sonra 1107-1124 yılları arasında Malatya’da hüküm sürmüştür. Yaşı küçük olan Tuğrul Arslan’ın Malatya’daki saltanatı ismen olup, siyasî manevra kabiliyeti yüksek olan annesi Ayşe Hatun, idareyi eline almış, oğlunun saltanatının idamesi için gerek Büyük Selçuklularla gerekse Haçlılarla her türlü siyasî dengeyi kurarak varlık mücadelesi vermiştir. Ayşe Hatun, Malatya’daki durumunu muhafaza edebilmek için güçlü bir desteğe ihtiyaç duymaktaydı. Bu nedenle annesi Ayşe Hatun, onu atabegi ile birlikte bırakarak Artuklu hükümdarı Belek b. Behram’ın himâyesini talep etmek üzere Palu’ya gitti. Burada Belek’e taltif sadedinde şu sözleri söyledi: “Sultan (Kılıç Arslan) nice defalar sizi methederek dedi ki, bütün Türk emîrleri içinde Belek derecesinde akıllı ve kudretli bir kimse yoktur. Ben de, beni ve çocuklarımı adınızla korumanızı istiyorum.” Böylece Belek’in himâyesine giren Ayşe Hatun, bir süre sonra onunla evlendi.44 42 Tülay Metin, “Sultanlığı Meşruiyet Kazanmamış Bir Selçuklu Şehzadesi: Tuğrul Arslan”, USAD, 6 (2017), s. 41. 43 “Sultan I. Kılıç Arslan’dan Sonra Türkiye Selçuklu Devleti Tahtına Kim Geçti?” mevzusu hakkında bkz. Muharrem Kesik, Türkiye Selçukluları -Makaleler-, İstanbul, 2015, s. 15-26. 44 C. Cahen kaynak göstermeden Ayşe Hatun’un Belek’ten önce birkaç Türk Emîri ile evlendiğini ve bu emîrleri oğluna atabeg yaptığını yazmaktadır. Bu konuda kaynaklarda yeterli bilgi mevcut olmamakla birlikte, Ayşe Hatun’un evlendiği kişilerden biri daha önce zikrettiğimiz İlarslan olup, diğeri de Bozmış olmalıdır. Bkz. Cahen, Osmanlılardan Önce Anadolu’da Türkler, s. 101; The Formation of Turkey, s. 15; Belek ile evliliğinin bitmesinden sonra ise Hısn-ı Keyfa Artuklu Beyi Rüknüddevle Dâvud ile evlendiği bilinmektedir. Bkz İbnü’l-Ezrak, Neşr. Ahmet Savran, Erzurum, 1987, s. 25, Türkçe terc. s. 45. 144 ORTAÇAĞ’DA MALATYA Birlikte Malatya’ya gelerek orada bulunan atabegi uzaklaştırdılar. Belek Gazi, Tuğrul Arslan’ın atabegliği görevini üzerine alarak, bu unvan ile Malatya ve çevresini yönetmeye başladı. Şehrin idaresinde asıl söz sahibi olan kişi ise yine Ayşe Hatun’du.45 Belek Gazi’nin 1124 yılında Menbiç kuşatmasında şehit düşmesinin ardından meydana gelen siyasî buhran ve Tuğrul Arslan’ın güç kaybetmesi Danişmendlilerin beklediği büyük bir fırsattı. Anadolu’da siyasî birliği kurmaya çalışan Danişmendliler, bölgede önemli bir güç haline gelmişlerdi. Malatya’daki yönetimin zayıflaması, şehri on sekiz yıl önce I. Kılıç Arslan’a kaptıran Danişmendlilerin ilgisini tekrar buraya yöneltti. Nitekim 1124 yılında Tuğrul Arslan’ın Malatya’daki hâkimiyetine Danişmendliler tarafından son verildi. 1128 yılında Tuğrul Arslan, Malatya’ya yeniden hâkim olmak amacıyla bir akın düzenlediyse de muvaffak olamadı.46 1124 ve 1178 yılları arasında Malatya’nın idaresini elinde bulunduran Danişmendliler ile Selçuklular arasında şehre hâkim olma hususundaki mevcut rekabet hâlâ devam etti. Sultan Mesud iktidarı döneminde, üç defa şehri ele geçirmek için teşebbüste bulundu. Danişmendli Melik Muhammed’in 6 Aralık 1142 tarihinde ölümü ile Danişmendlileri parçalanmaya götürecek taht kavgaları başladı.47 Bu durum Sultan Mesud’un devletini ve kudretini genişleterek Anadolu’da üstünlüğü ele geçirmesine yarayacaktı. Sultan, 17 Haziran 1143 tarihinde Malatya’yı kuşattı. Üç ay süren kuşatma sırasında ciddi bir hücum olmadı. Zîra Sultan Mesud, Malatya’nın eski bir Selçuklu şehri olduğu 45 S. Mihail, II, s. 60, 66; Abû’l-Farac, II, s. 351; M. H. Yinanç, “Belek”, İA, II, s. 469; C. Alptekin, “Belek b. Behrâm”, TDVİA, C. 5, İstanbul, 1992, s. 402-403; C. Alptekin, “Artuklular”, DGBİT, C. VIII, İstanbul: Çağ Yayınları, 1989, s. 182; Aydın Usta, “Artukoğlu Belek Gazi’nin Siyasî Faaliyetleri”, Prof. Dr. Ramazan Şeşen Armağanı, İstanbul, 2005, s. 359. 46 S. Mihail, II, s. 89; Abû’l-Farac, II, s. 361. 47 Melik Muhammed’in ölüm tarihi kaynaklarda farklı zikredilmektedir. Azîmî, (s. 56, terc. s. 81) ve İbnü’l-Kalânisî (s. 275) 536/1141-42, İbnü’l-Esir (XI, Beyrut, 1966, s. 92, Çev. A. Özaydın, İstanbul, 1987, XI, s. 89) 537/1142-43 yılını gösterirlerken, S. Mihail (II, s. 119) 6 Aralık 1143 tarihini, Ebû’l-Ferec, Tarihinde (II, s. 376) 1143, Tarihi Muhtasarü’d-Düvel’de (s. 206) 537/1142-43 yılını kaydederler. Ancak S. Mihail, Melik Muhammed’in ölümünden sonra meydana gelen olayları 1143 yılı başından itibaren anlatmaktadır. Dolayısıyla diğer kaynaklarla da mukayese ederek, Mihail’in vermiş olduğu tarihin doğru, ancak yılın yanlış olduğunu anlamaktayız. 145 ORTAÇAĞ’DA MALATYA için buranın harap olmasını ve iki taraftan da kan dökülmesini istemiyordu.48 Sultanın Malatya kuşatmasını birdenbire bırakarak geri dönmesinin nedeninin sultana yapılan büyü olduğu yönünde rivayetler yayılmıştı. Asıl önemli sebep, Kilikya’dan dönen Bizans ordusunun Selçuklu topraklarına izinsiz girdiklerinin sultan tarafından haber alınarak kuşatmanın kaldırılmasıdır.49 Sultan Mesud, 1144 yılında Malatya’yı ikinci defa kuşattıysa da yine başarı elde edemedi. Üç ay süren bu muhasara sırasında, Akdeniz seferine çıkmış bulunan Bizans İmparatoru Manuel’in Selçuklu ülkesine doğru hareket etmesi üzerine Mesud çekilmek zorunda kaldı.50 Danişmendli Aynüddevle’nin, 12 Haziran 1152’de ölümünün ardından, oğlu Zülkarneyn’in Malatya’da idareyi eline alması üzerine Sultan Mesud, tekrar harekete geçti. Malatya’ya hareket ederek şehri üçüncü defa kuşattı (24 Temmuz 1152). Zülkarneyn, 15 Ağustos’ta yanında bir kılıç ve bir kefen ile birlikte sultanın huzuruna çıkarak itaatini sundu. Sultan sözünde durarak kendisine tâbi olmak şartıyla Malatya hâkimiyetini ona bıraktı. Böylece Danişmendlilerin bir kolu olan Malatya, Sultan Mesud’un tâbiiyeti altına girdi.51 C. Selçuklu Hâkimiyetinde Malatya Sultan Mesud’un ölümünden sonra yerine geçen oğlu II. Kılıç Arslan zamanında Selçuklu kudreti gittikçe artmaktaydı. Danişmendli Feridun’un çok genç ve tecrübesiz olması nedeniyle Malatya’da karışıklıklar ortaya çıktı. Bundan yararlanmak isteyen II. Kılıç Arslan, Malatya üzerine yürümeye hazırlandı. Malatya önlerine gelerek şehri kuşattı (1172). Ancak kuvvetli bir mukavemet ile karşılaşan sultan, başarılı olamadı. II. Kılıç Arslan, Miryokefalon zaferini (1176) kazandıktan ve Bizans İmparatoru Manuel ile barış antlaşması yaptıktan sonra yönünü doğuya çevirdi. Nitekim dört ay süren kuşatmanın ardından II. 48 S. Mihail, II, s. 120. 49 Niketas Khonıates, Historia, Nşr. I. Bekker (Nicetae Choniatae, Historia), Bonn, 1835, s. 34; Tülay Metin, Selçuklular Döneminde Malatya, İstanbul, 2013, s. 59-60. 50 Niketas, s. 35; Alptekin, “Türkiye Selçukluları”, DGBİT, s. 241. 51 T. Metin, Selçuklular Döneminde Malatya, s. 61. 146 ORTAÇAĞ’DA MALATYA Kılıç Arslan, 25 Ekim 1178’de Malatya’yı ele geçirerek Danişmendliler’in buradaki koluna son verdi.52 II. Kılıç Arslan ihtiyarladığında eski Türk devlet töresinde ülke hükümdar ailesinin ortak malıdır anlayışına göre devlet topraklarından bir kısmını vermek suretiyle ülkeyi 11 oğlu arasında taksim etti. Sultan daha sonra 1192 yılında vefat etti. Bu taksimatta Malatya, Muizeddin Kayserşah’ın payına düştü.53 Tarihî Takvimlerin birinde Sivas ve Aksaray’ın idaresini alan Kutbeddin Melikşah’ın, babası II. Kılıç Arslan tarafından veliaht tâyin edildiği kaydedilmektedir.54 Kutbeddin Melikşah veliahtlığı aldıktan sonra kendi hâkimiyetini ve devletin siyasî birliğini sağlamak amacıyla kardeşlerini itaat altına almak veya onları ortadan kaldırmak istedi. Bunun için önce Malatya’da 55 bulunan kardeşi Kayserşah’ın üzerine yürüdü (1191). Kutbeddin Melikşah’a karşı istiklâlini kazanan Kayserşah, Malatya’da mevcut durumunu sürdürmeye devam ederken karşısına şimdi de Anadolu’da Selçuklu birliğini kurmaya çalışan diğer kardeşi Süleymanşah çıktı. Kayserşah, Eyyûbilere dayanarak 1201 yılının Haziran ayında (Ramazan/597) Malatya’yı kuşatan II. Süleymanşah’a tâbi olmamak için direndi. Ancak mukavemet edemeyeceğini anlayınca Malatya’dan ayrılarak kayınpederi Melik Âdil’in yanına gitti. Melik Âdil onun 52 S. Mihail, II, s. 251-252; Abû’l-Farac, II, s. 424; Anonim Selçuknâme, s. 25; Niketas, s. 84; Melikoff, “Dānishmendids”, EI, s. 111; Alptekin, “Türkiye Selçukluları”, DGBİT, s. 254-255; Özaydın, “Danişmendliler”, TDVİA, s. 473; Solmaz, “Dânişmendliler”, Türkler, s. 441. 53 S. Mihail, II, s. 284; Abû’l-Farac, II, s. 450; İbnü’l-Esir, XII, Beyrut, 1966, s. 87; Çev. Ahmet Ağırakça-Abdülkerim Özaydın, XII, İstanbul, 1987, s. 82; İbn Bîbî, elEvâmirü’l-Alâiyye fî’l-Umûri’l-Alâiyye, Tıpkı Basım, Önsöz ve Fihristi Haz. Adnan Sadık Erzi, Ankara: TTK, 1956, s. 22; Aynı yazar, Selçuknâme, Çev. M. H. Yinanç, Haz. Refet Yinanç-Ömer Özkan, İstanbul: Kitâbevi, 2007, s. 20; Aksarayî, s. 30; Müneccimbaşı, Câmiu’d-Düvel, Selçuklular Tarihi II, Anadolu Selçukluları ve Beylikler, Yay. ve çev. Ali Öngül, İzmir: Akademi, 2001, s. 25; Mehmed Neşrî, Kitâbı Cihan-Nümâ, I. Cilt, Yay. F. R. Unat, M. A. Köymen, 2. Baskı, Ankara: TTK, 1987. s. 30-31; Cahen, The Formation of Turkey, s. 39: T. Baykara, Türkiye Selçuklularının Sosyal ve Ekonomik Tarihi, İstanbul: IQ, 2004, s. 114-115. 54 Anonim Selçuknâme, s. 26; Müneccimbaşı, II, 26; O. Turan, İstanbul’un Fethinden Önce Yazılmış Tarihî Takvimler, 2. Baskı, Ankara: TTK, 1984, s. 77; İbnü’l-Esir’in kaydına göre, II. Kılıç Arslan ülkeyi taksim ettikten sonra pişman olmuş ve bütün ülkeyi büyük oğlu Kutbeddin’e vermek istemiştir. Daha geniş bilgi için bkz. el-Kâmil fî’tTarih, XII, s. 87-90, Türkçe terc., XII, s. 82-84. 55 T. Metin, Selçuklular Döneminde Malatya, s. 65-67. 147 ORTAÇAĞ’DA MALATYA mevkîine uygun bir hayat sürmesi için Urfa’da ikâmet etmesini sağladı. Birkaç gün süren kuşatmadan sonra II. Süleymanşah, Malatya’ya hâkim oldu (1201).56 Süleymanşah burayı kardeşi Melik Mugiseddin Tuğrulşah’a verdi. Ancak bir süre sonra Saltuklulara son verince Malatya’yı Melik Tuğrulşah’tan alarak onu Erzurum’a gönderdi (1202).57 II. Süleymanşah’ın ölümü üzerine Gıyâseddin Keyhüsrev ikinci defa tahta oturarak yeniden sultan oldu (1205). Keyhüsrev yönetimi ele aldıktan sonra, büyük oğlu İzzeddin Keykâvus’u Malatya’ya melik tâyin etti.58 I. İzzeddin Keykâvus, babası Gıyâseddin Keyhüsrev’in ikinci saltanatı süresince altı yıl Malatya’da melik olarak kaldı. I. Gıyâseddin Keyhüsrev’in, 1211 yılında Alaşehir ovasında şehit olması üzerine Konya’da toplanan devlet erkânı tarafından Malatya meliki I. İzzeddin Keykâvus, sultan ilân edildi (6 Safer 608/21 Temmuz 1211).59 I. İzzeddin Keykâvus, sultan olduktan sonra kardeşi Alâeddin Keykubâd’ın muhalefetiyle karşılaştı. Ankara Kalesine sığınan Alâeddin Keykubâd’ın tehdidi altındaydı. Bu tehlikeden kurtulmak isteyen Keykâvus, kardeşini Ankara’da kuşatarak teslim aldı. Malatya yakınlarında bulunan Minşar Kalesine hapsedilmek üzere gönderdi.60 Alâeddin Keykubâd, bir müddet sonra, yine bu çevrede olan Kezirpert Kalesine nakledildi.61 Sultan I. İzzeddin Keykâvus’un ölümü üzerine Malatya’daki Kezirpert Kalesinde bulunan Alâeddin Keykubâd, oradan çıkarılarak sultan ilân edildi (1220).62 I. Alâeddin 56 Abû’l-Farac, II, s. 474; İbnü’l-Esir, XII, s. 169, 201, Türkçe terc. XII, s.146-147, 170; Tarihi Muhtasarü’d-Düvel, s. 225; Reşidüddin Fazlullah, Câmiu’t-Tevârih, C. I, Nşr. Muhammed Ruşen-Mustafa Musevî, Tahran, 1373, s. 430; İbrahim Düzen, Muhammed b. Gâzî al-Malatyavî ve Eseri Ravzat al-Ukûl, Doçentlik Tezi, Erzurum, 1978, s. 9, metin, s. 27; Müneccimbaşı, II, s. 29; Cahen, The Formation of Turkey, s. 42. 57 Turan, Selçuklular Zamanında Türkiye, s. 253. 58 İbn Bîbî, s. 90-93, terc. I, s. 110-114; Muhtasar, s. 28, terc., s. 43; Yazıcızâde, s. 7678; Müneccimbaşı, II, s. 36. 59 İbn Bîbî, s. 111-113, terc. I, s. 132-134; Selçuknâme, s. 41; Yazıcızâde, s. 97-98. 60 Abû’l-Farac, II, s. 491; Tarihi Muhtasarü’d-Düvel, s. 233; İbn Bîbî, s. 140; Muhtasar, s. 50, terc., s. 58; Yazıcızâde, s. 121. 61 İbn Bîbî, s. 204-205. 62 Abû’l-Farac, II, s. 505; İbn Bîbî, s. 214; Yazıcızâde, s. 189; İbnü’l-Esir, XII, s. 355, Türkçe terc., XII, s. 313. 148 ORTAÇAĞ’DA MALATYA Keykubâd, sultan olduktan sonra yoğun bir imâr faaliyetine başlamıştı. Yaklaşan Moğol tehlikesine karşı tedbir mahiyetinde başta Konya, Kayseri ve Sivas gibi önemli Selçuklu şehirleriyle birlikte Malatya’nın da surlarını tamir ve tahkim ettirdi.63 Yassıçimen savaşının (1230) ardından Harezmşahların ortadan kalkması üzerine onları takip eden Moğolların önü açıldı. Doğu Anadolu’da Eyyûbî ve Artuklu şehirlerini istilâ eden Moğollar, Malatya’ya kadar ilerlediler. Moğolların uğradıkları her yeri tahrip ettiklerini duyan Malatya halkı korkudan şehirden kaçtı, ancak Moğollar buraya gelmeden önce geri döndüler.64 Sultan I. Alâeddin Keykubâd döneminde genel olarak iyi bir çizgide ilerleyen Selçuklu-Eyyûbî ilişkileri 1233 yılında Selçukluların Eyyûbîlere ait Ahlat ve civarını ele geçirmeleriyle yerini gerginliğe bıraktı. Bunun üzerine birleşen Eyyûbî kuvvetleri ile Selçuklu askerleri Malatya yakınlarında Akçaderbend’de karşılaştılar. Ancak bir süre sonra Eyyûbîlerden bir kısmının çekildiği haberini alan Sultan I. Alâeddin Keykubâd, Malatya’ya geldi. Bir müddet burada kaldıktan sonra kışı geçirmek üzere Antalya’ya gitti.65 I. Alâeddin Keykubâd, 1235’te Urfa, Harran ve Rakka’nın fethedilmesi için Melikü’l-Ümera Kemâleddin Kamyar ile 50 bin kişilik bir süvari kuvvetinin başında tekrar Malatya’ya geldi. Sultan, fetih için orduyu Kemâleddin Kamyar’ın öncülüğünde Urfa’ya gönderdi kendisi ise Malatya’da kaldı. Urfa, Siverek, Rakka ve Harran’ın alındığını öğrenen sultan, Malatya’da şenlikler yapılmasını emretti. Ayrıca Harran’da ele geçirilen ganimetlerden kalenin tamiri için gerekli olanın orada bırakılmasını, gerisinin devlet hazinesine koyulmak üzere Malatya’ya getirilmesini emretti. Hazinelerle birlikte ele geçirilen kalelerin anahtarları sultana getirildi. Sultan I. Alâeddin Keykûbad kış mevsiminin yaklaşması üzerine yeni bir hazırlığa 63 Turan, Selçuklular Zamanında Türkiye, s. 333. 64 Abû’l-Farac, II, s. 530. 65 Müneccimbaşı, II, s. 75-76. 149 ORTAÇAĞ’DA MALATYA ve sefere başlamanın gerekebileceğini düşünerek ordusu ile Malatya’dan Kayseri’ye geçti.66 Sultan I. Alâeddin Keykubâd’ın 1237’de vefat etmesinin ardından yerine oğlu II. Gıyâseddin Keyhüsrev geçti. Onun döneminde Selçuklu idaresi ile Harezm beyleri karşı karşıya geldi. Malatya da Selçuklular ile Harezmliler arasında cereyan eden olayların tesirinde kalan şehirlerdendi.67 XIII. yüzyılın başlarında Moğolların doğuya doğru başlattıkları istilâ hareketi Anadolu’ya yeni bir Türkmen göçünü başlatmıştı. Zîra bu istilâ önünden kaçan Türkmenler, Anadolu’ya sığınarak Harezmlilerin faaliyet gösterdiği Suriye sınırında büyük bir kalabalık oluşturmuşlardı. Bu zümre, bölgenin nizamını sarsmaya başladı. Nitekim içlerinden Baba İshak veya Baba Resul adıyla ortaya çıkan bir önderin etrafında toplanarak Selçuklu idaresine karşı isyan hareketini başlattılar.68 Babaî hareketi, konumuz kapsamından çıkmamak amacıyla detaya girmeden bilhassa Malatya ile ilgili boyutu dikkate alınarak mütalaa edilecektir. Bölgede bulunan bütün halkı kendi yanlarına davet eden Türkmenler, Adıyaman, Samsat, Gerger ve Kâhta civarını yağmalayarak Malatya’ya vardılar. Baba Resul, Malatya bölgesinde yoğun olarak bulunan Türkmenler arasında büyük bir nüfuz kazandı.69 Selçuklu idaresi Malatya’ya kadar uzanan bu hareketi bastırmak üzere, kahramanlığı ile tanınan Malatya sübaşısı Alişir oğlu Muzafferiddin’i görevlendirdi. Muzafferiddin, Babaîler olarak adlandırılan bu Türkmenlere karşı giriştiği ilk savaşta mağlup oldu. Türkmenler, çok kayıp vererek bozguna uğrattıkları Muzafferiddin’in sancağını ve davullarını ellerine geçirdiler. Muzafferiddin, Malatya’ya dönerek tekrar 66 Abû’l-Farac, II, s. 534-535; İbn Bîbî, s. 446-450; Muhtasar, s. 194-199, terc. 176181; Turan, Selçuklular Zamanında Türkiye, s. 380-382; Emine Uyumaz, Sultan I. Alâeddin Keykubad Devri Türkiye Selçuklu Devleti Siyasî Tarihi (1220-1237), Ankara: TTK, 2003, s. 75-78. 67 Ayrıntılı bilgi için bkz. T. Metin, Selçuklular Döneminde Malatya, s. 72-73. 68 İbn Bîbî, s. 498-504; Ahmed b. Mahmud, Selçuk-nâme, II, Haz. Erdoğan Merçil, İstanbul, 1977, s. 153; M. Ersan, Türkiye Selçuklu Devletinin Dağılışı, Ankara: Birleşik Yayınevi, 2010, s. 99-100; Ocak, Babaîler İsyanı, s. 37-51. 69 Faruk Sümer, “Anadolu’da Moğollar”, Selçuklu Araştırmaları Dergisi, I (1969), s. 8. 150 ORTAÇAĞ’DA MALATYA kuvvet topladıysa da bu defa yine mağlup olmaktan kurtulamadı.70 Türkmenler cesaret ve kuvvetleri iyice arttı, Sivas, Tokat ve Amasya’ya doğru ilerlediler. Nihayet üzerlerine gönderilen büyük bir Selçuklu ordusu tarafından Kırşehir yakınlarındaki Malya ovasında ortadan kaldırıldılar (1241).71 II. Gıyâseddin Keyhüsrev döneminde devlet yönetimindeki etkin emîrler arasındaki mevkî mücadeleleri, Babaî isyanı ve beraberinde getirdiği toplumsal-siyasal karışıklıklar ile Sultan I. Alâeddin Keykubâd döneminde devletin ulaştığı ihtişam ve kudret sarsılmaya başladı. Bu durum Selçuklular için büyük bir tehdit olan Moğollara cesaret verdi. Nitekim beklenen tehlike 1241’de Erzurum’un işgal edilmesiyle başladı. Türkiye’nin içlerine doğru istilâ hareketlerine hız kazandıran Moğolları durdurmak amacıyla Selçuklular ordu hazırladılar. İki ordu arasında Kösedağ’da meydana gelen savaşta Selçuklular mağlup olmaktan kurtulamadılar (1243). Kösedağ savaşına ait haberlerin yayılması ve Moğolların Kayseri’de yaptıkları vahşet ile bütün şehirler korku ve heyecan içinde kaynamaya başladı. Malatya halkı da Moğolların Kayseri’de insanları öldürdüklerini, şehri yakıp yıktıklarını duymuş ve büyük bir endişeye kapılmıştır. İşte bu sırada şehrin sübaşısı Reşidüddin Cüveynî yanına adamlarını ve değerli eşyalarını alarak Halep’e doğru kaçtı. Bunun üzerine şehrin zenginleri ve ileri gelenleri de kaçmaya başladılar. Malatya iki ay karışık ve düzensiz bir vaziyette kaldı. Moğollar, Malatya önlerine kadar geldikleri halde buraya girmediler, ancak şehre bir günlük mesafede olan Bacuze (Bet Gazve) köyü civarında karşılaştıkları Malatya’dan kaçmakta olan bir grubu yakalayıp erkekleri öldürdüler, kadınları ve çocukları esir aldılar. Moğolların elinden kurtulanlar ise dere kenarlarında, mağaralarda 70 İbn Bîbî, s. 501; Ocak, a.g.e., s. 127. 71 İbn Bîbî, s. 501-504; Selçuknâme, s. 167-170; Ahmed b. Mahmud, Selçuk-nâme, II, s. 153; Ebû’l-Ferec, Malatya sübaşısı Muzafferiddin’in Babaîler ile mücadelesinden bir defa olmuş gibi bahsederken isim vermeden Malatya Emîrinin 500 atlıdan oluşan asker topladığını, Bar-Sauma manastırından da ok atmada hünerli 50 kişiyi yanına aldığını ve Türkmenlerle savaştığını, fakat mağlup olduğunu, manastıra mensup olanlardan çok az kişinin kurtulduğunu ifade etmektedir. Bkz. Abû’l-Farac, II, s. 540. 151 ORTAÇAĞ’DA MALATYA ve dağ eteklerinde saklanarak daha sonra perişan bir şekilde Malatya’ya dönebilmişlerdir.72 Malatya önlerine kadar gelerek buradan Erzincan’a giden Moğolların akınları devam ediyordu. Halep üzerine yürüyen Yasavur Noyan komutasındaki Moğol ordusu, atlarının ayaklarında görülen rahatsızlıktan dolayı buradan dönmek zorunda kaldı. Yasavur Noyan, Halep’ten dönüşünde Malatya’ya gelerek burada ordugâhını kurdu (1244). Malatya’da ne kadar bağ, bahçe varsa hepsini talan ederek ekinleri askerlerinin hayvanlarına yedirtti. Şehrin dışında bulunanlar da öldürüldüler. Malatya’yı büyük bir tahribata uğratan Moğollar bir süre sonra buradan ayrıldılar.73 Moğolların Anadolu şehirlerine yönelik taarruzları Anadolu’da kısa sürede siyasî yapıda karışıklık meydana gelmesine neden oldu. II. İzzeddin Keykâvus’un tahta çıkmasıyla devlet içinde nizam sağlandıysa da bir süre sonra ortaya çıkan siyasî rekabetler mevcut düzeni bozmaya başladı. Yaşanan siyasî mücadelelerde Moğolların desteğini alan Kılıç Arslan, Moğol Hanı Güyük Hanın tahta çıkış merasimine katılarak Han tarafından kendisi Selçuklu sultanı ilân edildi. Rükneddin Kılıç Arslan yanındaki Moğol askerleri ile birlikte önce Erzincan’a, oradan Sivas’a gelerek saltanatını ilân etti. Buralardan sonra Malatya, Harput, Kayseri ve Diyarbakır’da da Selçuklu sultanı 74 olarak kabul edildi (1249). Bu sırada Selçuklu makamlarında bir takım değişiklikler yapılırken Malatya’ya Emîr Seyfeddin Torumtay sübaşı olarak tâyin edildi.75 Sultan I. Alâeddin Keykubâd’dan sonra II. Gıyâseddin Keyhüsrev döneminde Malatya’da sübaşı olarak sırasıyla Seyfüddevle Ertokuş76, Emîr Zâhireddin Mansur Tercüman77, Alişir oğlu Muzafferiddin78 ve 72 Abû’l-Farac, II, s. 543; Muhtasarüddüvel, s. 20. 73 Abûl-Farac, II, s. 544; Muhtasarüddüvel, s. 21. 74 İbn Bîbî, s. 584; Abû’l-Farac, II, s. 547-548. 75 İbn Bîbî, s. 589-590; Muhtasar, s. 268, terc., s. 242. 76 İbn Bîbî, s. 469. 77 İbn Bîbî, s. 487. 78 İbn Bîbî, s. 500-501. 152 ORTAÇAĞ’DA MALATYA Reşidüddin Cüveynî79 bulundular. Söz konusu sübaşıların ne kadar süreyle sübaşılık görevini ifa ettikleri hakkında net bir bilgi yoktur. Kösedağ savaşından sonra Selçukluların gittikçe zayıflamaya başlamaları ve devletin üzerinde artan Moğol baskısının sonucu olarak yönetimde de dengelerin değiştiği görülmektedir. 1258 yılında Moğollar tarafından tâyin edilen valiler tarafından yönetilmeye başladı. Malatya’ya gelen Baycu Noyan, Fahredddin Ayaz’ı buraya vali tâyin etti. Bir süreliğine de olsa II. İzzeddin Keykâvus’un kumandanı Ali Bahadır’ın çabalarıyla bu durum engellenmeye çalışıldıysa da onun Malatya’dan ayrılmasından sonra Moğol hâkimiyeti kat’i olarak kendisini gösterdi. Şehirde Moğolların tâyin ettikleri valiler, yönetimi ele aldılar. Bu dönemde Malatya’daki çeşitli atamaların da İlhanlılar tarafından yapıldığını gösteren kayıtlar mevcuttur. Nitekim Gazan Han namına düzenlenen bir fermanda Malatya’daki camiye imam tâyin edildiği şeklinde kayıt bulunmaktadır.80 Ebû Said Bahadır Han’ın 1335 yılında ölümü ile İlhanlı devletinin sona ermesine kadar Eretna Bey, Anadolu’da Moğol naibi olarak görev yaptı.81 Bu tarihten sonra Malatya, Eretnalıların hâkimiyetine girdi. Ancak onların Memlûklere tâbi olmalarıyla dolaylı olarak Memlûklere bağlandı (1338).82 D. Selçuklular Zamanında Malatya’da Türk İskânı Selçuklu hâkimiyeti ile birlikte Anadolu’nun Türkleşme sürecinde önemli adımlar atılmıştır. XI. yüzyıldan itibaren devam eden ve Moğol istilası akabinde Horasan ve Azerbaycan coğrafyasından yoğun bir şekilde gerçekleşen göçler ile bölgede Türk nüfusu artmıştır. Anadolu’da bir müddet hâkim gibi görünen kargaşa manzarası bilhassa yöneticiler tarafından izlenen sistemli iskân siyaseti neticesinde yerini huzur ve güvene bırakmıştır. 79 İbn Bîbî, s. 536. 80 Z. V. Togan, Umumî Türk Tarihine Giriş, İstanbul 1946, s. 472. 81 Kemal Göde, Eratnalılar (1327-1381), Ankara: TTK, 1994, s. 38-43. 82 el-Makrizî, es-Sûlûk, C.II, K.2, s. 533; Göde, a.g.e., s. 69; Sümer, a.g.m., s. 102 vd. 153 ORTAÇAĞ’DA MALATYA Malazgirt zaferi ile nizama bağlanan yerleşim neticesinde şehirler, Türk toplum yapısı ile yeniden teşkil edildiler. Türk yerleşiminin kaçınılmaz olduğu şehirlerden Malatya, eski yerleşim yerinde, surlar içinde, Türkler tarafından yeniden kurulmuştur. Malatya’nın çehresi, büyük ölçüde değişerek hızla Türk kimliğine bürünmüştür. Şehrin yerleşim alanına baktığımızda önceki dönemlere ait eserler ve anıtlara dair hiçbir iz kalmamış, hemen hemen yok olmuştur. Böylece Türk iskânı ile birlikte Türk vasıflarının şehre hâkim olduğu açıkça görülmektedir. Danişmendli ve ardından Selçuklu hâkimiyeti ile kalıcı Türk iskânının sağlandığı Malatya ve civarında Türk varlığının izleri çok eskilere götürülmektedir.83 İslâmiyeti kabul ettikten sonra Abbasî hizmetine giren Türkler, Anadolu’ya seferler düzenleyen İslâm kuvvetleri içinde yer almışlardır. VIII. yüzyıldan itibaren Bizans’a karşı düzenlenen gazalarda hilafet ordusunu teşkil eden Türk askerlerinin dışında Horasan, Harezm ve Türkistan’dan Anadolu’ya getirilen çok sayıda Müslüman Türk bulunuyordu. Türkistan gönüllüleri olarak zikredebileceğimiz Türkler, Anadolu’ya gelerek İslâmiyet uğrunda cihad yapmışlardır. İslâm kuvvetleri ile birlikte Anadolu’ya gelen bu gönüllü Türkler, İslâm orduları tarafından fethedilen Bizans şehirlerinde kalarak buraları Bizans’a karşı düzenlenen gazalarda askerî üs olarak kullandılar.84. Abbasî halifesinin hassa ordusunu oluşturan Türk birlikler İslam-Bizans mücadelesinde uçları temsil eden Tarsus, Misis, Anazarba, Maraş, Adana, Göynük, Malatya, Diyarbakır, Silvan, Ahlat, Malazgirt ve Erzurum gibi hudud şehirlerine yerleştiriliyordu. 83 XI. yüzyılda Doğu Anadolu’ya yapılan Türk akınlarından önce, Türklerin Anadolu’ya geldikleri belirtilir. M.Ö. VII. yüzyılın ortalarından itibaren M.S. VI. yüzyıl ortalarına kadar, çeşitli sebepler veya hallerde özellikle doğudan ve kuzeyden gelen Türk grupları Kimmerler, akabinde Sakalar (İskitler), Hunlar ve Sabar Türkleri ile yörede gerçekleşen yerleşme hareketlerinin olduğu ileri sürülür. Bkz. Z. V. Togan, a.g.e., s. 159-160, 163-164; A. Nimet Kurat, IV-XVIII. Yüzyıllarda Karadeniz’in Kuzeyindeki Türk Kavimleri ve Devletleri Tarihi, Ankara: TTK, 1972, s. 17; A. Sevim, a.g.e., s. 33-35; İ. Kafesoğlu, Türk Millî Kültürü, 4. Baskı, İstanbul, 1997, s. 158-159; İ. Durmuş, İskitler, İstanbul: Kaynak Yay., 2007, s. 83; A. Yuvalı, “Fırat Havzasının Türk Tarihindeki Yeri”, Türk Kültürü, XXIV/273 (Ocak 1986), s. 2-3. 84 Sevim, Anadolu’nun Fethi, s. 35-37. 154 ORTAÇAĞ’DA MALATYA Müslümanlar bu sırada önemli bir sınır şehri olan Malatya’ya hâkim olduklarında, şehri İslâm siyasetine uygun olarak yapılandırırken buraya büyük bir kısmı Türklerden oluşan halkı iskân ettirdiler.85 Bizans’a karşı müdafaa amaçlı olarak Abbasîler tarafından yerleştirilen Türklerden başka Bizans tarafından da Malatya ve çevresine Türklerin yerleştirildiği bilinmektedir. Nitekim Bizans İmparatorluğu, 755 yılında Balkanlardan Anadolu’ya geçirdiği Bulgar Türklerinden bir kısmını Tohma ve Ceyhan havzalarına yerleştirmiştir. Abbasîler de olduğu gibi Bizans’ın da amacı İslâm kuvvetlerine karşı Türkleri savaşçı unsur olarak kullanmaktı.86 Malazgirt zaferinin ardından Türkler, geçici ve kesin yerleşmekten uzak hareketlerin aksine Anadolu şehirlerini yurt edinme amacıyla fethetmeye yönelik uygulamalarda bulundular. Bu bağlamda Türkiye Selçuklu Sultanı I. Kılıç Arslan ile Danişmendliler arasında rekabet sahası haline gelen Malatya’ya ilk teşebbüs Selçuklulardan oldu. Fakat Malatya, 18 Eylül 1102 tarihinde Danişmendliler tarafından fethedilerek Türk hâkimiyetine girdi.87 Fetihten sonra şehrin elde tutulmasını sağlamak amacıyla kaleye yerleştirilen muhafız askerler, şehrin ilk Türk nüfusunu oluşturmaktaydılar. Bunların evladı da şehrin en eski ve yerli sâkinleri olmuşlardır.88 Bu tarihten itibaren şehirde Türk nüfusunun arttığı anlaşılmaktadır. 85 O. Turan, Türkler Anadolu’da, İstanbul: Hareket yay., 1973, s. 28; O. Ünal, Horasan’dan Anadolu’ya Türkiye Tarihine Giriş, Ankara, 1980, s. 25 vd. 86 M. H. Yinanç, Türkiye Tarihi, Selçuklular Devri I, İstanbul, 1944, s. 167; T. Metin, “Selçuklular Zamanında Anadolu’da Türk İskânına Dair Bir İnceleme: Malatya Örneği”, Çankırı Karatekin Ü. Sosyal Bilimler Ens. Dergisi, 4(2), s. 139-140. 87 S. Mihail, II, s. 47; Abû’l-Farac, II, s. 342; Anonim Süryanî Vekayinâmesi (Anonymous Chronicle), İng. çev. A. S. Tritton, “The First and Second Crusades from an Anonymous Syriac Chronicle”, JRAS, Londra 1933 (January), s. 75; Çev. Vedii İlmen, I. ve II. Haçlı Seferleri Vakayinamesi, İstanbul, 2005, s. 16; İbnü’l-Esir, X, s. 300; terc. X, s. 247-248, İbn Şıhne, a.g.e., s. 197; S. Runciman, Haçlı Seferleri Tarihi, II, Çev. Fikret Işıltan, 2. Baskı, Ankara: TTK, 1992, s. 31-32; Irene Melikoff, “Dānishmendids”, The Encyclopadedia of Islam, II, Leyden, 1965, s. 110; Abdülkerim Özaydın, “Dânişmendliler”, TDVİA, C. 8, İstanbul, 1993, s. 470; Sefer Solmaz, “Dânişmendliler”, Türkler, C. 6, Ankara: Yeni Türkiye Yayınları, 2002, s. 432. 88 T. Baykara, “Türkiye Selçuklularında Şehir/Kent ve Şehirliler/Kentliler”, Anadolu Selçukluları ve Beylikler Dönemi Uygarlığı I, T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığı Yayınları, Ankara, 2006, s. 291. 155 ORTAÇAĞ’DA MALATYA Gümüştekin Ahmed Gazi’nin 1105 yılında vefat etmesinin ardından küçük oğlu Yağısıyan, Malatya’da hüküm sürmeye başladı. Böylece şehirde yönetim tamamen Türklerin eline geçti ve buna bağlı olarak Türk iskânı hız kazandı. Selçuklu hâkimiyetinin ilk yıllarında muhtelif Türk gruplarının Anadolu’ya göçü sırasında Malatya’ya yerleşen kitleler oldu. Bu tarihlerde Malatya’da nüfusun arttığı izlenmektedir. Bu artışın sebeplerinden biri de başka yerlerden insanların şehre getirilmesidir. Nitekim 1137 yılında Sultan I. Mesud, Adana’yı ele geçirdiğinde burada bulunan Hıristiyan piskopos ile birlikte şehir halkını Malatya’ya götürdü.89 Özellikle Selçukluların Malatya’ya hâkim oldukları 1178 yılından itibaren yoğun bir şekilde şehre Türk göçleri başlamıştır. Söz konusu tarihte II. Kılıç Arslan’ın Malatya’yı muhasara ettiği sırada Malatya’da meydana gelen kıtlık neticesinde halk, açlıktan muzdarip oldu. Süryanî Mihail, bu yüzden Hıristiyan halkın şehri terk ettiğini ifade etmektedir.90 Bu durum şehirde Türk nüfusun diğer gruplara sayıca üstünlük sağladığının delilidir. Anlaşıldığı gibi, sayı bakımından XII. yüzyılın ortalarına doğru yerli Hıristiyan nüfus ile hemen hemen eşit durumda olan Türk nüfusu, Malatya’da Selçuklu hâkimiyetinin kesinlik kazandığı XII. yüzyılın ikinci yarısından itibaren hızla arttı. Doğudan batıya doğru ilerleyerek Kilikya bölgesine gelen Türkmenlerden bir 91 grup Malatya’ya girdi. Selçuklular döneminde Malatya’da yaşadıkları bilinen Türk gruplarından biri Ağaç-erilerdir. Malatya-Maraş-Elbistan arasında yer alan ormanlık bölgede yaşayan ve eşkıyalıkla tanınan bir kabile olarak zikredilen Ağaç-erilerin Selçuklu Türklerinden önce Anadolu’ya geldikleri bilinmektedir.92 Reşidüddin, Ağaç-eri isminin eski zamanlarda mevcut olmadığını ve Ağaç-erilerin Oğuz kavminden olduklarını belirtir. Ağaç89 Abû’l-Farac, II, s. 374. 90 S. Mihail, II, s. 251. 91 T. Metin, “Selçuklular Zamanında Anadolu’da Türk İskânına Dair Bir İnceleme: Malatya Örneği”, s. 142-143. 92 M. H. Yinanç, “Maraş Emirleri”, Türk Tarih Encümeni Mecmuası, 8/85 (1341), s. 94; Togan, a.g.e., s. 163; Aynı yazar, “Azerbaycan, ” İA, II, s. 98. 156 ORTAÇAĞ’DA MALATYA erilerin ormanlık bölgede yurt tuttukları için “Ağaç-eri”, yani “orman adamı” adını aldıklarını da ilave eder.93 İbn Bîbî ile Ebû’l-Ferec de Ağaç-erilerin Maraş ve Malatya bölgesinin ormanlık alanlarında yaşadıklarını ifade ederek, Reşidüddin’in vermiş olduğu bu bilgiyi teyid ederler.94 Ağaç-eriler, Malatya’da yoğun olarak 1255’lerden itibaren katıldıkları çeşitli faaliyetlerde görülürler. Dönemin kaynaklarının ifadesiyle bu tarihlerde Malatya’nın adeta dağları, tepeleri, vadileri Ağaç-eriler ile dolmuştu.95 Selçuklular döneminde Malatya’ya yerleşen bir diğer Türk kitlesi Germiyanoğullarıdır. Germiyanlıların geldikleri Türkistan’daki Germ şehrinden dolayı bu adı aldıkları da düşünülmektedir. Ayrıca Germiyanlıların Fars ve Kirmân havalisinden Malatya’ya gelmiş olabilecekleri ileri 96 sürülmektedir. İbn Bîbî’de Germiyanî olarak geçen Türk aşiretinin, Moğol istilâsı önünden kaçarak Harezm hükümdarı Celâleddin Mengüberti ile Anadolu’ya geldikleri tahmin edilmektedir.97 Germiyanlıların 1260’lardan sonra Malatya’dan ayrıldıklarını göstermektedir.98 Bütün bunlara rağmen Germiyanlıların bir aşiret olarak hepsinin mi yoksa onlardan bir kısmının mı göç ettikleri hususunda kesin bir bilgi mevcut değildir. Malatya civarında Germiyan veya Alişir’e yakın yer isimlerinin bulunması Germiyan Türklerinin yörede kalan izleridir.99 Mamafih Germiyanlıların taşıdıkları ismi Malatya’ya yerleştikten önce mi, sonra mı aldıkları bilgisi henüz net olarak 93 Reşidüddin Fazlullah, Câmiu’t-Tevârih, C. I, Nşr. Muhammed Ruşen-Mustafa Musevî, Tahran, 1373hş., s. 54. 94 İbn Bîbî, s. 618; Abû’l-Farac, II, s. 564. 95 Abû’l-Farac, II, s. 564-5; Ebül-Ferec, Tarihi Muhtasarüddüvel, Çev. Ş. Yaltkaya, İstanbul, 1941, s. 30-31; F. Sümer, “Ağaç-Eriler”, Belleten (1962), XXVI/103, s. 524; Abû’l-Farac, II, s. 565; Tarihi Muhtasarüddüvel, s. 31; T. Metin, Selçuklular Döneminde Malatya, s. 103-105; T. Metin, “Selçuklular Zamanında Anadolu’da Türk İskânına Dair Bir İnceleme: Malatya Örneği”, s. 143-144. 96 Fuad Köprülü, Osmanlı Devletinin Kuruluşu, Ankara, 1972, s. 35; Varlık, a.g.e., s. 2, 8. 97 İbn Bîbî, s. 506-507. 98 İbn Bîbî, s. 698-699, 728. 99 Refet Yinanç-Mesut Elibüyük, Kanuni Devri Malatya Tahrir Defteri (1560), Ankara, 1983, s. 57, 214, 463. 157 ORTAÇAĞ’DA MALATYA tespit edilememiştir. Urfalı Mateos Vekayinâmesinde Germiyan (Garmin) adlı yer isminin bulunması Germiyan Türkmenlerinin bu adı Malatya’ya geldikten sonra aldıkları fikrini güçlendirmektedir.100 Ağaç-eriler ve Germiyanlılardan başka Malatya ve civarında rastlanılan bir diğer halk kitlesi Tatarlardır. XIII. yüzyılda Moğol istilâsı sırasında Anadolu’ya gelip Hülagû ve ondan sonra başa geçen Hanlar tarafından, Selçukluları tazyik için Anadolu sınırlarına yerleştirildikleri rivâyet edilen Kara Tatarlar, Moğol veya Türkmen olarak addedilmektedirler. Müneccimbaşı Ahmed, Osmanlı Sultanı Yıldırım Bayezid’in Kara Tatarları Sivas, Kayseri, Amasya ve Malatya civarına yerleştirdiğini ve onların her türlü mükellefiyetten muaf tutulduklarını kaydetmektedir.101 Ankara savaşında Timur’un ordusuna katılan Kara Tatarlardan sayıları yaklaşık otuz-kırk bin ile altmış bin arasında olan çadır halkı, Timur tarafından Maveraünnehir sınırına yerleştirilmek üzere göçürülmüşlerdir. Bunlardan bir kısmının Anadolu’da kaldıkları bilinmektedir.102 Tatarları, Kara Tatarlar, Ak Tatarlar ve Vahşi Tatarlar olmak üzere üç gruba ayıran Z. V. Togan, Moğol boylarından olan Suriye sınırındaki Sunitlerle beraber Ak Tatarlardan bir kısmının Uyratlar ve Sulduzlardan bir grup ile Malatya ve Harput taraflarına yerleştiğini ifade etmektedir.103 Sulduz boyundan olan Emîr Çoban’ın atalarının mâlikanesi olan Malatya’nın Sulduz beylerinin ıktâı olduğu anlaşılmaktadır.104 100 Mateos, s. 267. 101 Müneccimbaşı Ahmed b. Lütfullah, Camiu’d-Düvel, Osmanlı Tarihi (1299-1481), Çev. A. Ağırakça, İstanbul: İnsan yay., 1995, s. 147. 102 Togan, a.g.e., s. 271, 471, nr. 398b; F. Sümer, Oğuzlar (Türkmenler), 5. Baskı, İstanbul, 1999, s. 184-185; J. P. Roux, Aksak Timur İslamın Kutsal Savaşçısı, Çev. Ali Rıza Yalt, İstanbul, 1994, s. 146. Johannes Schiltberger, Yıldırım Bayezid’in ordusunda yer alan 30 bin Ak Tatarın savaş esnasında Timur’un tarafına geçtiğini belirtmektedir. Bkz. Schiltberger, Türkler ve Tatarlar Arasında (1394-1427), Çev. T. Akpınar, 3. Baskı, İstanbul: İletişim Yay., 1997, s. 66. 103 Togan, a.g.e., s. 237; C. Kanat, “Gazan Han Zamanında Memlûk Devletine İltica Eden Uyratlar”, Tarih İncelemeleri Dergisi, S. XV, İzmir, 2000, s. 107-110. 104 Togan, a.g.e., s. 288, 475. 158 ORTAÇAĞ’DA MALATYA E. Selçuklular Zamanında Malatya’nın Nüfusu Malatya’nın demografik yapısını, nüfusun etnik dağılımını ve halkın sayısını belirlemeye yönelik başvurulacak mevcut Türkiye Selçuklu devri ile ilgili kaynakların yetersiz malûmat vermeleri, bu konuda kesin ve net hüküm vermemizi zorlaştırmaktadır. Ancak şehrin Selçuklu dönemi fizikî özelliklerini, sosyal ve ekonomik şartlarını göz önünde bulundurarak nüfusun dağılımını ve sayısal verileri elde etmek mümkündür. Ayrıca Osmanlılar dönemine ait kayıtlar bu konuda yardımcı olmaktadır. Bununla birlikte elde edilen bilgilerin tümünün değerlendirilmesine rağmen sadece yaklaşık rakamlar söylenebilmektedir. Selçuklular zamanında yerleşim alanının sur içinde yer aldığı Malatya, çok sayıda nüfusu alabilecek geniş özellikte bir şehirdi. Nüfusun hemen hemen geneli Müslüman Türkler ile Hıristiyan Ermeni ve Süryanîlerden oluşuyordu. Malatya’daki genel nüfusu tespit edebilmek için şehrin fizikî olarak yerleşim alanının büyüklüğünün bilinmesi önemlidir. Selçuklular döneminde sur içi şehir yapılanması gereği halkın sur içinde yaşadığı anlaşılmaktadır. O halde Malatya surlarının çevrelediği meskûn yerleri içine alan yaklaşık 550 bin metre kare genişliğe sahip iskân alanı mevcuttur. Bu alanın ihtiva ettiği kamu binaları, iş mekânları veya yeşil alanlar hariçte bırakılırsa mevcut alanın üçte birinde meskûn hâne sayısının 2.500 ile 3 bin arasında bir rakam olduğu tahmin edilebilir. Ailelerin 5 kişiden oluştuğu kabul edilirse şehirde ortalama 12-15 bin nüfus bulunmaktadır.105 Bu nüfusun artan göç hareketleri neticesinde XIII. yüzyılda iki katına ulaştığını söylemek mümkündür. Ticarî yolların merkezinde olması sebebiyle Bizans devrinde fazla gelişme gösterememiş olan Sivas, Kayseri gibi şehirlerin nüfusunun Selçuklular zamanında yüz bini aşmış 105 Malatya surlarının kapladığı alan takriben 55 hektar kadardır. Bir hektarda 40 hânenin yer aldığı iddia edilmektedir. Bkz. Baykara, T. Selçukluları Devrinde Konya, s. 124. Bu hesaplamaya göre Malatya’nın nüfusu 10-12 bin civarında olmalıdır. 159 ORTAÇAĞ’DA MALATYA olduğu ifade edilir.106 Niğde gibi daha küçük şehirlerin ise 40004500 nüfusa sahip olduğu yaklaşık olarak tespit edilmiştir.107 Ancak yapılan değerlendirmeler sonucu Sivas ve Kayseri için verilen rakamın Malatya için oldukça abartılı olduğu, Niğde için verilen rakamın ise az olduğu açıkça görülmektedir. Malatya’daki nüfus Türkler ve diğer unsurlar şeklinde tasnif edilmiştir. Türkler konusu dâhilinde şehirde yaşayan Müslüman, diğer unsurlar konusu dâhilinde ise Gayrimüslim nüfus söz konusu edilecektir. Malatya’da Selçuklular döneminde şehir merkezinde başta idareci sınıf olmak üzere yaşayan Türk nüfusun azımsanamayacak kadar çok sayıda olduğu anlaşılıyor. Şehirdeki mevcut Müslüman nüfusun sayısal değerini yaklaşık olarak tahmin edebilmek mümkündür. Öncelikle Malatya şehrinin merkezinde bulunan temel ibâdet kurumu Ulu Cami’nin kapasitesinden hareket edebiliriz. Cuma namazında caminin aldığı cemaat miktarı şehirdeki Müslüman erkek nüfusu vermektedir. Ulu Cami’nin yaklaşık 2000 metre kare alana sahip olması, caminin içinin ortalama 2500 kadar cemaati alabileceğini göstermektedir. Cami cemaati arasında bekâr erkek nüfusun da mevcut olduğu düşünülürse hâne sayısının 2000’e yakın bir rakam olduğu tahmin edilmektedir. Buradan yola çıkarak XIII. yüzyılın başlarında şehirde 10-12 bin arasında Müslüman nüfusun yaşadığı söylenebilir. F. Sosyal Hayat Selçuklular devrinde Malatya’nın genel dokusu Müslüman Türk toplumun özellikleri ile yeniden şekillenmiştir. Bu şekillenmede Orta Asya Türk şehircilik geleneğindeki sosyal ve dinî koşullara bağlı olarak yaşanan değişim ve gelişim sürecinin etkisinin olduğunu söylemek mümkündür. Önemli bir kültür ve ilim merkezi olan Malatya, sosyal ve iktisadî gelişmelerin de merkezi olmuştur. 106 O. Turan, Selçuklular Târihi ve Türk İslâm Medeniyeti, 6. Baskı, İstanbul, 1997, s. 361. 107 A. Akşit, “Niğde’nin Selçuklular Devrindeki Nüfusuna Dair”, A.Ü. Tarih Araştırmaları Dergisi, XXIII/36 (2004), s. 5. 160 ORTAÇAĞ’DA MALATYA Anadolu şehirlerinde camilerin, mescidlerin, medreselerin ve zâviyelerin etrafında zamanla Türklerin yaşadıkları mahalleler oluştu. Selçuklular döneminde geniş şehir yapılanmasının varlığı ve demografik açıdan yoğunluğun yaşandığı bilinmektedir. C. Cahen, Malatya’nın çeşitli konutlara sahip, büyük bir şehir olduğunu söylemektedir.108 Malatya’da tespit edilen Atabey adında bir mahalle bulunmaktadır. Selçuklu atabeylerinden birinin adından mülhem buraya Atabey Mahallesi adı verildiği anlaşılmaktadır. Şehirde aynı isimli bir mescidin bulunması, iki mekânın da aynı kişiden bu adı aldığını göstermektedir. N. Göyünç, mescidin adını 1249’da üç Selçuklu sultanına atabey tâyin edilen Celâleddin Karatay’tan almış olabileceğini ifade etmektedir.109 Osmanlı kayıtlarında da bunu doğrular şekilde mescidin atabey tarafından inşâ edildiği geçmektedir.110 O halde Atabey Mahallesi, adını bir süre Malatya’da bulunduğu anlaşılan Celâleddin Karatay’dan almıştır. Malatya’da Atabey Mahallesinden başka Seyfeddin Sungur Mahallesi bulunmaktadır.111 İlhanlıların 1330’larda Niğde valisi olan Seyfeddin Sungur’un adını taşıyan mahalle, Selçukluların son döneminde kurulmuş veya bu adı almış olmalıdır. Kervansaraylar, XIII. yüzyılda Türkiye’nin iktisadî vaziyetini, ülkede cereyan eden ticarî faaliyetleri ve devletin bu konuda takip etmiş olduğu siyaseti anlayabilmemizi sağlayan yapılardır.112 Malatya-Sivas, Malatya-Harput, Malatya-Adıyaman, Malatya-Elbistan, Malatya-Divriği, Malatya-Kâhta yol güzergâhları üzerinde dizilmiş olan kervansaraylar ve menziller 108 Cahen, The Formation of Turkey, s. 122. 109 N. Göyünç, “Kanûnî Devrinde Malatya Şehri”, VII. Türk Tarih Kongresi, C. II (2529 Eylül 1970), Ankara: TTK, 1973, s. 659. 110 T.C. Cumhurbaşkanlığı Devlet Arşivleri Başkanlığı Osmanlı Arşivi (BOA), 323 no’lu Evkâf Defteri, s. 6. 111 O. Turan, Türkiye Selçukluları Hakkında Resmî Vesikalar, 2. Baskı, Ankara: TTK, 1988, s. 50. 112 O. Turan, “Selçuk Kervansarayları”, Belleten, X/39 (1946), s. 471. 161 ORTAÇAĞ’DA MALATYA bulunmaktadır.113 Malatya’dan etraf illere ulaşımı sağlayan yollar üzerinde belirli aralıklarla inşâ edilen kervansaraylar ve hanlar, Selçuklular döneminde şehirde muntazam şekilde işleyen yol ağı olduğu hakkında fikir sahibi olunmasını sağlamaktadır. XIII. yüzyılın ilk yarısına tarihlendirilen Çingene Hanı, Selçuklu dönemi kervansarayları arasında yer alır. Eski Malatya’nın 1 km. batı yönünde inşâ edilmiştir.114 Yapının kitâbesinde herhangi bir tarihlendirme bulunmamaktadır. Buna karşın Çingene Hanı’na ait olan kitâbede H. 621 (1224) tarihli Ulu Cami kitâbesinde olduğu gibi Mansur b. Yakub ismi kullanılmıştır. Bu veriden yola çıkılarak Çingene Hanı’nın bu zaman diliminde inşâ edildiği düşünülmektedir. Nitekim Sultan I. Alâeddin Keykubâd dönemi yapılarından olabileceği düşünülen Han, şehir surlarının dışında Yenimahallede Karlık mevkîinde bir bahçenin içinde yer almaktaydı. Bugün yapıdan hiçbir kalıntı mevcut olmayıp yerinde havuz bulunmaktadır. Yeni Malatya’da Derme İlköğretim Okulu’nun önündeki tarihî kapının Çingene Hanı’na ait olduğu ileri sürülmektedir. Okulun yapıldığı 1907 yılında Malatya mutasarrıfı Nasuhi Paşa tarafından Han’dan söktürülerek buraya nakledilmiştir. Han’a ait kitâbe Han’ın 30 m. güneyinde yer alan Edir ve Bedir türbesinin mezar sandukasının taşları olarak kullanılmıştır. Kitâbede tarih kısmı yok olmuş ve yalnız kısa bir metin kalmıştır.115 Han’ın XIX. yüzyılda sapasağlam ayakta durduğu, 1835’de Malatya’ya gelen J. Brant’ın vermiş olduğu bilgilerden anlaşılmaktadır. Zîra müellifin, şehirde iyi inşâ edilmiş İran mimarî sitilinde diyerek 113 İ. Aytaç, Malatya ve Yöresindeki Türk-İslam Dönemi Yapıları, Yayınlanmamış Doktora Tezi, Konya, 1998, s. 14 vd.; Aynı yazar, “Selçuklu Döneminde MalatyaKahta Kervanyolu ve Kervansarayları”, I. Uluslar arası Selçuklu Kültür ve Medeniyeti Kongresi, Bildiriler, I. Cilt, Konya, 2001, s. 52. 114 İ. Aytaç, “Malatya-Elbistan Kervanyolu Güzergahı ve Kurttepe Hanı”, VI. Millî Selçuklu Kültür ve medeniyeti Semineri Bildirileri (16/17 Mayıs 1996), Konya, 1997, s. 36. 115 Kitâbede “Allah’ın rahmeti Mansur b. Yakub ve ona rahmet dileyenlerin üzerine olsun” ibaresi bulunmaktadır. Bkz. H. Rahmi Ünal, “Doğu Anadolu’da Bilinmeyen Üç Selçuklu Hanı”, Arkeoloji-Sanat Tarihi Dergisi, II, İzmir, 1983, s. 117; Aytaç, a.g.t., s. 31; B. Eskici, Eski Malatya’daki Türk-İslam Eserleri, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Ankara, 1993, s. 130-131. 162 ORTAÇAĞ’DA MALATYA bahsettiği iki kervansaraydan biri şüphesiz Çingene Hanı’dır.116 Bugün mevcut olmayan eserden günümüze taşların bir bölümü ile taşlardan yapılmış bir ev ulaşmıştır.117 Çingene Hanı’ndan başka Malatya-Elbistan güzergâhında sırasıyla Şahnahan, Doğanlar köyü “Hanönü” mevkîinde bulunan Han, Sarıca Han, Karahan, Bekiruşağı köyünün 1 km. batısında Delimezarı mevkîinde bulunan Han, Kurttepe Han ve Sevdilli köyü yakınındaki Han, Selçuklular döneminde inşâ edilen kervansaraylardır.118 Malatya-Sivas yolu üzerinde yer alan Selçuklu dönemi yapılarından olan Hekim Han (Taş Han), Malatya’nın şimdiki Hekimhan ilçesinde bulunmaktadır. Han’a ait H. 615 (1218) tarihli Arapça, Ermenice ve Süryanîce yazılmış kitâbeler mevcuttur. Kitâbelerden edinilen bilgiye göre Han, Sultan I. İzzeddin Keykâvus zamanında Ebû Salim b. Ebi’l-Hasan eşŞammas el-Hekim el-Malatî tarafından yaptırılmıştır.119 Bu inşâ kitâbelerinin dışında barınak portalinin doğu cephesinde duvar üzerinde üç satırlık Arapça bir onarım kitâbesi bulunmaktadır. Buna göre Han, Osmanlılar zamanında H. 1071 (1660-1661) yılında tamir görmüştür. Kaydı bulunan bir diğer Arapça kitâbe bulunmaktadır. Bu kitâbeden Han’ın avlusunun Sultan I. Alâeddin Keykubâd zamanında tamamlandığı anlaşılmaktadır.120 J. Brant, Hekim Han’ın İran mimarî sitilinde olduğunu belirtmektedir.121 İnşâ edildikten sonra çok defa onarım geçiren Han, en son 2006 yılında restore edilmiştir. Çeşitli tamirata uğramış olsa da birçok aslî özelliğini koruyarak günümüze ulaşabilmiştir. 116 James Brant, “Journey Through a Part of Armenia and Asia Minor, in the Year 1835”, Journal of the Royal Geographical Society of London, 6 (1836), s. 211. 117 Aytaç, a.g.m., s. 36. 118 Aytaç, a.g.t., s. 33-39, 53-55; Aynı yazar, a.g.m., s. 35-38. 119 Aytaç, a.g.t., s. 47-49; Nurşen Özkul Fındık, “Hekimhan”, Anadolu Selçuklu Dönemi Kervansarayları, Ankara: T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığı Yayınları, 2007, s. 104-105. 120 Aytaç, a.g.t., s. 49; K. Erdmann, Das Anatolische Karavansaray des 13. Jahrhunderts II-III, Berlin, 1976, s. 46, 52, 66; K. Özergin, “Anadolu’da Selçuklu Kervansarayları”, İÜEF Tarih Dergisi, XV/20 (Mart 1965), s. 151-152. 121 Brant, a.g.m., s. 212. 163 ORTAÇAĞ’DA MALATYA Malatya’da kitâbesi bilinen Selçuklu hanlarından biri Yazı Han’dır. Han bugünkü Malatya-Sivas karayolunun 35. km’sinde, Malatya-Arguvan-Arapgir yol kavşağından güneye dönen Eski Malatya-Sivas yoluna 1200 m. uzaklıktadır. Kervansaraydan günümüze çok az bir yığıntı kalmıştır. Han’a ait olduğu düşünülen kitâbe, Fırat kıyısındaki Balaban köyünün şimdiki mezarlığında musalla taşı olarak kullanılmaktadır. Kitâbe metninde Han’ın Sultan I. İzzedin Keykâvus zamanında H. 614 (1217) senesinde inşâ edildiği yazmaktadır.122 Malatya-Kâhta yolu üzerinde Eski Malatya’ya yaklaşık 17 km. mesafede Yaygın kasabası içinde inşâ edilmiş iki tane Sevserek Hanı bulunmaktadır. 80 m. arayla yer alan bu hanlar halk tarafından Çifte Han olarak adlandırılırlar. Yine aynı civarda Malatya-Pütürge yolu üzerinde Görk Han (Han-ı Kürk), Pütürge’ye bağlı Tepehan beldesinde Yazıca köyü yakınlarında Alayasyazı (Yazıca) Han, Tepehan ile Yandere köyü arasında Çat Han ve Yandere’nin güneybatısında 250 m. mesafe ile inşâ edilmiş iki Taşkale Han bulunmaktadır. Ayrıca Malatya-Divriği yolunda Kızılca Han ve Mirçinge Hanı yer almaktadır.123 Son yıllarda yapılan çalışmalarda Malatya-Harput güzergâhı üzerinde XIII. yüzyılın ilk yarısına tarihlendirilen Şişman Hanı tespit edilmiştir.124 Selçuklu yapılarından olduğu tahmin edilen Küllü Han, bugünkü Hekimhan’ın Boğazgören köyünde bulunmaktadır.125 Osmanlı döneminde Şirzu adıyla geçen köye, Cumhuriyet döneminde Şırzı, daha sonra Boğazgören adı verilmiştir. Malatya-Harput güzergâhında, Eski Malatya’nın 6 km. doğusunda Yarımca köyünde Sultan I. Gıyâseddin Keyhüsrev zamanında H. 602 (1205) senesinde inşâ edilmiş Yarımca Han tespit edilmiştir. Yarımca Han’dan günümüze doğu, batı ve güney cephesi temelleri ulaşmıştır. Han’a ait kitâbe, köy camisinin 122 Aytaç, a.g.t., s. 44-45. 123 Aytaç, a.g.t., s. 65-76; Aynı yazar, “Selçuklu Döneminde Malatya-Kahta Kervanyolu ve Kervansarayları”, s. 49-59. 124 Aytaç, a.g. t., s. 61-63; Aynı yazar, a.g.m., s. 52. 125 Göknur Göğebakan, XVI. Yüzyılda Malatya Kazası (1516-1560), Malatya: Malatya Belediyesi Kültür Yayınları, 2002.s. 281. 164 ORTAÇAĞ’DA MALATYA cemaat mahallinde kullanılmıştır. Kitâbe metninden Han’ın, Sultan I. Gıyâseddin Keyhüsrev’in saltanatı döneminde Tengribirmiş oğlu Emîr Hüsameddin tarafından 602 yılının Rebiü’l-evvel ayında inşâ edildiği anlaşılmaktadır.126 XIII. yüzyıl Selçuklu yapılarından olduğu tespit edilen Kalolar Han, Eski Malatya-Kayseri yolu üzerinde Darende ilçesi Kalolar (Şendere) köyünün 1 km. batısında meyilli bir arazi üzerinde bulunmaktadır. Yapının büyük bölümü harap durumda olup, cephe duvarlarının bir kısmı günümüze ulaşabilmiştir. Bu kalıntılar, bir bölümünün izleri görülebilen Kuzey-doğu duvarı ile önemli bir bölümü yıkık olan doğu duvarıdır.127 Eski Malatya’da XIII. yüzyıl ortalarına tarihlendirilen bir hastanenin varlığı bilinmektedir. Günümüze ulaşmayan yapının kitâbesi de mevcut değildir. Cami-i Kebir (Ulu Cami) mahallesinde bulunan hastane hakkında çok fazla bilgi mevcut değildir. Sadece dokuz odasının bulunduğu belirtilmektedir.128 Eski Malatya dışında surların güneyinde olduğu tespit edilebilen Meşak kapısı (bab-ı Meşak) mahallesinde bulunan Altun-aba Hamamı Selçuklu dönemine ait yapılardandır. Hamamı, Sultan I. Alâeddin Keykubâd’ın emîrlerinden Atabey Şemseddin Altunaba’nın yaptırmış olduğu açıktır.129 Selçuklular devrinde Malatya çarşıları ve buradaki dükkân sahipleri veya satıcılar hakkında kaynakların vermiş olduğu malûmat oldukça sınırlıdır. Ebû’l Ferec, 1244 yılında Malatya’yı büyük bir tahribata uğratan Moğolların ayrılmasından sonra şehirde ve çevresinde ortaya çıkan büyük bir kıtlık ve veba salgını neticesinde birçok kişinin öldüğünü ve Malatya’nın çarşılarının 126 Aytaç, a.g.t., s. 59-60. 127 Aytaç, a.g.t., s. 40-41; Özergin, a.g.m., s. 153. 128 BOA, TD, 323, s. 5-6; Göyünç, “Kanûnî Devrinde Malatya Şehri”, s. 659; Metin Sözen, Anadolu Medreseleri Selçuklular ve Beylikler Devri, İstanbul, 1972, s. 206; Gönül Cantay, Anadolu Selçuklu ve Osmanlı Darüşşifaları, Ankara: AKM, 1992, s. 17. 129 “Sümün hamam Altunaba Hamamı dimekle marufdur der hâric-i Malatya der kurbi Bâb-ı Meşak”, “Hamam-ı Altunaba der hâric-i Şehr der kurb-ı Bâb-ı Meşak”, “Hamam-ı Altunaba der hâric-i Malatya”, T.C. Cumhurbaşkanlığı Devlet Arşivleri Başkanlığı Osmanlı Arşivi (BOA), TD 156, s. 20, 28, 53; TD 323, s. 4, 11, 24; Ersin Gülsoy- Mehmet Taştemir, Vakıf ve Mülk Defteri, Ankara: TTK, 2007, s. 27, 37, 66, 374, 382, 407. 165 ORTAÇAĞ’DA MALATYA hayvanlardan farksız, sefil kimselerin cesetleriyle dolduğunu belirtir.130 Malatya çarşılarında bezzâz131, tuzcu, buğdaycı, dokumacı, ayakkabıcı, debbağ gibi satıcı veya meslek erbablarının bulunduğu anlaşılmaktadır.132 Malatya’da yaptırılan su kanalları ile Türkiye’nin ilk modern sulama sisteminin yörede tesis edildiğini söylemek mümkündür. Ünlü İlhanlı veziri Reşidüddin’in oğullarına ve bazı devlet memurları ile âlimlere devlet işleri hususunda yazmış olduğu mektuplardan bu tarihlerde Malatya civarında su kanalları ile bir takım yerleşim birimlerinin oluşturulduğu anlaşılmaktadır. Selçuklular döneminde temelleri atılan düzenli alt yapı ve sulama sistemi Memlûkler döneminde gelişerek 133 devam etmiştir. Şehir, kasaba, köy veya yollar üzerinde kurulan içinde belli bir tarikata mensup şeyh ve dervişlerin yaşadığı müesseseler olan tekke ve zâviyeler dinî hayatta olduğu gibi sosyal hayatta da son derece önemli role sahiptiler. Selçuklular devrinde Malatya’daki zâviyelerden birkaçını tespit etmek mümkündür. Şehir surları dışında muhtemelen XIII. yüzyıl ortalarında inşâ edilmiş olan Heft Lüle Zâviyesi bulunmaktadır. Zâviye, Celâleddin Karatay tarafından yaptırılmıştır.134 1693 tarihli bir evkâf defterinde bu zâviye “Heft Lala Hüseyin” ismiyle geçmektedir.135 Ahmet Yesevî’nin talebelerinden olan Şeyh Hasan, XII. yüzyıl sonu XIII. yüzyıl başlarında Malatya’ya gelerek Onar köyüne yerleşmiştir. Bugün Malatya’nın ilçesi Arapgir’e 11 km. uzaklıktaki Onar köyünde Şeyh Hasanlu zâviyesini (veya On-er 130 Abû’l-Farac, II, s. 545. 131 VGMA, D. No: 584, s. 289. 132 Abû’l-Farac, II, s. 565; Muhtasarüddüvel, s. 31; Selçuklular döneminde çarşılarda yaygın olarak görülen faaliyetlerin Malatya’da da görüldüğü muhakkaktır. Bu devirde çarşılar, pazarlar ve meslekler ile ilgili toplu ve detaylı bilgi bkz. E. Merçil, Türkiye Selçukluları’nda Meslekler. 133 T. Metin, Selçuklular Döneminde Malatya, s. 138-140. 134 “Zâviye-i Heft Lüle ki Karatay binâ eylemişdir der zâhir-i Malatya” BOA, TD 156, s. 29; Gülsoy-Taştemir, a.g.e., s. 38, 383; Göyünç, “Kanûnî Devrinde Malatya Şehri”, s. 658-659; Eskici, a.g.t., s. 129. 135 Göğebakan, a.g.e., s. 153. 166 ORTAÇAĞ’DA MALATYA zâviyesi) kurmuştur. Zâviyeye ait Sultan I. Alâeddin Keykubâd döneminde düzenlenmiş 1224 tarihli bir vakfiyenin mevcut olduğu ileri sürülmektedir. Bu vakıfnâmede Selçuklular döneminde yaygın olarak görüldüğü gibi zâviyeye tahsis edilen vakıf gelirlerinin tasarruf hakkı kendilerinden sonra evlatlarına geçtiği belirtilmektedir.136 Onar köyünde bulunan zâviye dışında Şeyh Hasan, Malatya’nın Muşar nahiyesinde metruk bir yerde Şeyh Hasan adıyla bir köy ve zâviye kurarak başına kardeşi Şeyh Ahmet’i getirmiştir.137 Şeyh Ahmet zâviyesine ait Sultan I. Alâeddin Keykubâd tarafından verilmiş bir vakfiye olduğu Osmanlı kayıtlarından anlaşılmaktadır.138 Selçuklular zamanında Malatya’da, Türkmen Şeyhi Evhâdüddin Kirmânî ve arkadaşları için bir zâviye inşâ edildiği bilinmektedir.139 Türkiye Selçukluları döneminde eğitim, toplumun tamamını ilgilendiren temel eğitim ve meslek veya ihtisas eğitimi olmak üzere iki kademeden oluşuyordu. Temel eğitim şehrin mahallelerinde bulunan mektepler vasıtasıyla sağlanmaktaydı. Meslek sahibi olmayı sağlayan veya ileri düzey bilgilerin verildiği yüksek öğretim ya da ihtisas eğitimi olarak adlandırılan eğitim, medreselerde verilirdi. Malatya’da Selçuklular döneminde kurulmuş olan medreseler, burada ulaşılan eğitim ve kültür düzeyini gösterir. Bu dönemde Malatya’da önemli yapılar olan Şehabiyye-i Kübra ve Şehabiyye-i Sugra medreseleri inşâ edilmiştir. Şehabiyye-i Kübra Medresesi, Ulu Cami’nin güneyinde yer almaktadır. Şehabiyye-i Sugra Medresesi ise Ulu Cami’nin batı yönünde yer alır. 136 İsmail Onarlı, “Şeyh Hasan Ocağı ve Aşireti”, Gazi Üniversitesi Türk Kültürü ve Hacı Bektaş Veli Araştırma Merkezi Dergisi, S. 12 (1999), s. 26, 29, 43. 137 Bugün Elazığ’ın Baskil ilçesi Aydınlar beldesine bağlı Tabanbükü köyünde bulunan Şeyh Hasan mezarlığında Orta Asya kültürünü Anadolu’ya taşıyan Selçuklu ve Beylikler dönemine ait önemli eserler olan türbe ve mezartaşları yer almaktadır. Muhammed Beşir Aşan, “Tabanbükü (Şeyh Hasan) Köyü Mezarlıkları”, Fırat Havzası Yazma Eserler Sempozyumu (5-6 Mayıs 1986), Elazığ, 1987, s. 147 vd. 138 “Zâviye-i Şeyh Hasanlu tâbi-i nâhiye-i Muşar nâm-ı diger Setbed ki merhumu’lmağfurleh Sultan Alâeddin nevverallahu merkadehu iki başın bile vakf eylemiş.” “Karye-i Şeyh Hasanlu tâbi-i Muşar” BOA, TD 156, s. 41; T. Metin, Selçuklular Döneminde Malatya, s. 142. 139 Kirmânî, Menâkıb, s. 269; Türkçe terc., s. 6, 292. 167 ORTAÇAĞ’DA MALATYA G. İktisadî Hayat 1. Tarım ve Hayvancılık Selçuklularda iktisadî yapı tarım, hayvancılık, sanayi ve ticaret faaliyetlerine dayanmaktaydı. Türklerin, Anadolu’ya gelmeden önce Orta Asya döneminden itibaren tarımla uğraştıkları bilinmektedir. Tarım daha ziyade şehrin kırsal alanlarında yaygındı. Selçuklular dönemine ait vakıf kayıtlarında geçen Malatya civarında mezraalar, çiftlikler ve araziler bölgede ziraatin gelişmiş olduğunu göstermektedir.140 Malatya’nın ikliminin elverişli olmasıyla yörede tahıl üretimi ve bağ-bahçe ziraati gelişmişti. Selçukluklar döneminde Malatya’da çok sayıda bulunan su değirmenleri, tahıl üretiminin ilerlemiş olduğunu göstermektedir.141 Tahıl ürünlerinden en çok arpa ve buğdayın üretildiği düşünülmektedir. Meyvecilik kültürü Malatya’da XI. yüzyıldan itibaren gelişme göstermiştir. Selçuklu Malatyası’nda özellikle kayısı, zerdali, üzüm, erik, armut ve dut üretimi çok yaygın olup bu meyveler, Türklerin Orta Asya’dan beri yetiştirdikleri meyvelerdir.142 Toprağının, suyunun ve havasının tarıma elverişli olduğu şehirde ziraat kültürü Türk hâkimiyeti ile birlikte gelişme göstermiştir.143 Vakfiye kayıtlarından da anlaşıldığı gibi Malatya’nın etrafında çok sayıda çiftlikler, bağ ve bağçeler bulunuyordu.144 Şehir, ağaçları ve nehirleriyle ün kazanmıştı.145 Bol miktarda bulunan üzüm bağları için gerekli su, yeterli derecede bulunuyordu. Malatya’nın dağlardan akan beyaz tatlı suyu meşhurdu.146 Düz bir araziye sahip olan şehir su, nehir, ağaç ve meyvelikler bakımından 140 VGMA, D. No: 584, s. 289; VGMA, D. No: 582/1, s. 69. 141 VGMA, D. No: 582/1, s. 69, 70. 142 A. Yuvalı, “Malatya Meyvecilik Gelenekleri Üzerine Bazı Bilgiler”, II. BGMST (Malatya/19-21 Ekim 1987), İstanbul, 1988, s. 249-250. 143 Texier, a.g.e., s. 144. 144 VGMA, D. No: 582/1, s. 69, 70. 145 VGMA, D. No: 582/1, s. 69; el-Kirmânî, Ahbâru’d-Dûvel ve Asâru’l-Evvel fî’tTarih, Bağdat, 1282, s. 488. 146 Zekeriya b. Muhammed Kazvinî, Kitâbu Asâru’l-Bilâd ve’l-Ahbâru’l-İbâd, Nşr. Ferdinand Koştenfeld, Frankfurt, 1994, s. 379. 168 ORTAÇAĞ’DA MALATYA oldukça zengindi.147 Üzüm bağlarının çok olduğu Malatya’da fındık ve badem ağaçları da yetiştirilmekteydi.148 Hayvancılık tarımın geliştiği yerlerde ziraat ile birlikte bir bütün hâlinde önem arz etmektedir. Malatya’da yaşayan halk, özellikle şehrin köy yerleşmelerinde Anadolu’daki diğer Türkmenler gibi başta koyun ve keçiden teşekkül küçükbaş hayvancılık ile uğraşmaktaydı. Küçükbaş hayvancılığa göre daha az önem taşımakla birlikte büyükbaş hayvancılık da yapılmaktaydı.149 Selçuklular zamanında Malatya ve civarında arıcılık gelişmişti. Malatya ve çevresinde arıcılığın tarihi çok eskilere dayanır.150 2. Sanayi Malatya’da dokumacılık ilkçağlardan itibaren mevcut olup, Selçuklular zamanında pamuklu dokuma sanayi hayli gelişmiş, şehir bu alanda sayılı merkezlerden olmuştur. Çulhacılık (dokumacılık) önemli bir meslek haline gelmiştir. Özellikle beyaz pamuklu dokumanın yaygın olarak yapıldığı şehirde ipekli, 151 yünlü, sof kumaşlar ve halı dokumacılığı da gelişmişti. XIV. yüzyılın ilk yarısında Malatya sanayi ve ticareti ileri, zengin bir şehir idi. Burada kumaş dokuyan tezgâh (navl) sayısının 12.000 ile 19.000 arasında olduğu şeklinde abartılı bir rakam telaffuz edilmektedir.152 3. Ticaret Selçuklular devrinde milletlerarası ticaret yollarının güzergâhında bulunan Malatya önemli ticaret merkezlerinden biri oldu. Anadolu’nun en zengin ticaret şehirlerinden biri olan Malatya, altın, gümüş, mücevher ve kıymetli kumaşlarla 147 el-Kâlkâşandî, Subhû’l-‘Aşâ fî Sınâ’ati’l-İnşâ, C. IV, Kahire: Vezaretü’s-Sekafe, 1963, s. 132; Halil b. Şahin, Zubdet, Zubdetü Keşfi’l-Memâlik, Nşr. Fuad Sezgin, Frankfurt, 1993, s. 52. 148 el-Istahrî, Kitâbu’l-Mesâlik ve’l-Memâlik, Nşr. M. J. De Goeje, Leyden, 1927, s. 71, 72, 75. 149 Cahen, a.g.e., s. 162-163; Göğebakan, a.g.e., s. 350-351. 150 T. Metin, Selçuklular Döneminde Malatya, s. 152-153. 151 T. Metin, Selçuklular Döneminde Malatya, s. 153. 152 Turan, Selçuklular Zamanında Türkiye, s. 641. 169 ORTAÇAĞ’DA MALATYA doluydu.153 Malatya, Anadolu ile Suriye’yi birbirine bağlayan ve iki bölge arasında geçişin yapıldığı en önemli merkezdi.154 Milletlerarası ticaret kervanlarının yoğun olarak geçmesi ile Malatya’da ticarî hareketlilik artmıştır. Bu vesileyle şehrin komşusu bulunduğu diğer şehirlerle ulaşımını sağlayan yollar üzerinde çok sayıda kervansaraylar, hanlar yapılmıştır. Malatya’ya gelen kervan kafilelerinin burada üretimi son derece yüksek olan tarım ve sanayi ürünleri götürdükleri şüphesizdir. Özellikle Selçuklular döneminde yaygın olan pamuk dokuma bezlerin Malatya dışına satıldığı anlaşılmaktadır. Malatya’da ticaretin yoğun olarak yapıldığı merkez, şehir surlarının bir kapısını oluşturan Pazar kapısının hemen olduğu yerdi. Pazarın dışında, Malatya’da, şehrin içinde bulunan dükkânların toplanmış olduğu çarşılar da ticaret merkezleri idi. Buralarda çeşitli meslek grupları faaliyetlerini icra etmekteydiler. Önemli bir kültür ve ticaret şehri olan Malatya, Türk hâkimiyetinin ilk darp merkezlerinden biridir. Ticaretin temel birimi olan sikke, Malatya’da Danişmendli ve Selçuklu hükümdarları tarafından bastırılmıştır. II. Kılıç Arslan’ın ülkeyi oğulları arasında taksim ettikten sonra Malatya’da hüküm sürmeye başlayan Muizeddin Kayserşah’ın Malatya’da adına kestirttiği tarihsiz ve darb yerine rastlanmayan bakır sikkeleri vardır.155 Sultan I. Gıyâseddin Keyhüsrev’in Malatya darbhânesinde bastırttığı gümüş ve nısfiye adı verilen yarım dirhemleri bulunmaktadır. Ayrıca tarihi ve darb yeri olmayan veya darb yerinin yazılmayıp tarihin bulunduğu ya da tarihi olmayan Malatya’da kestirilmiş bakır sikkeleri vardır.156 I. Gıyâseddin Keyhüsrev’in H. 603 (1206-7), H. 604 (1207-8), H. 605 (1208-9) ve H. 606 (1209-10) yılllarında Malatya’da bastırttığı gümüş sikkeleri (dirhem) bulunmaktadır.157 I. Alâeddin Keykubâd 153 Köymen, “Anadolu’nun Fethi”, s. 99. 154 İbn Bîbî, s. 487, 488; F. Sümer, Yabanlu Pazarı, s. 4. 155 Nezihi Aykut, Türkiye Selçuklu Sikkeleri I, İstanbul, 2000, s. 106. 156 Aykut, a.g.e., s. 116, 138, 384-386; Halit Erkiletlioğlu, Türkiye Selçuklu Sultanları ve Sikkeleri, Kayseri, 1996, s. 67, 83. 157 Aykut, a.g.e., s. 173, 183. 170 ORTAÇAĞ’DA MALATYA döneminde sultan adına Malatya’da kestirilmiş H. 618 (1221-22), H. 619 (1222-23) ve H. 623 (1226) tarihli bakır felsler mevcuttur. Anlaşıldığı gibi bu sikkeler I. Alâeddin Keykubâd’ın saltanatının ilk yıllarına aittir.158 XII. ve XIII. yüzyıl kayıtlarında Malatya’da sultanî tabir edilen gümüş sikkelerden ve altın dinardan söz edilmektedir.159 IV. Rükneddin Kılıç Arslan’ın müstakil saltanatı döneminde Malatya’da H. 656 (1258), H. 657 (1259), H. 660 (1261-62), H. 661 (1262-63) tarihli dirhemler basılmıştır.160 IV. Kılıç Arslan’ın ölümünden sonra H. 664 (1266) yılında tahta çıkan Gıyâseddin Keyhüsrev’in aynı yıl Malatya’da adına kesilmiş dirhem bulunmaktadır.161 Malatya’da son olarak Sultan II. Mesud adına H. 691 (1292) ve H. 693 (1293-1294) yıllarında dirhemlerin kesildiği görülmektedir.162 H. Selçuklular Zamanında Malatya’da İnşâ Edilen Yapılar 1. Şehir Surları ve Kaleler Malatya, ilk yerleşim yeri olarak bugün Battalgazi adıyla bilinen ilçenin 4 km. kadar güneydoğusundaki Orduzu mevkîinde, Arslantepe olarak adlandırılan yerde kuruldu. Bugün Arslantepe yakınında yapıldığı bilinen surlar hakkında fazla bilgi bulunmamaktadır. Malatya surları Roma hâkimiyeti döneminde yenilenmiş ve tahkim edilmiştir.163 Askerî ve ticarî öneminden dolayı BizansArap mücadelelerinde iki devlet arasında sürekli el değiştiren Malatya, sık sık taarruzlara maruz kaldı. Malatya surları hakkında önemli bilgiler veren Evliya Çelebi, Abbasî halifesi Harun Reşid’in İstanbul muhasarasına giderken Malatya’ya uğradığını 158 Erkiletlioğlu, a.g.e., s. 118. 159 S. Mihail, II, s. 82, 263-264, 277; Abû’l-Farac, II, s. 359, 544, 563; Muhtasarüddüvel, s. 21, 30; Reşidüddin, Câmiu’t-Tevârih, II, s. 1104. 160 Erkiletlioğlu, a.g.e., s. 186, 189, 195, 195. 161 Erkiletlioğlu, a.g.e., s. 210. 162 Erkiletlioğlu, a.g.e., s. 249, 250. 163 Darkot, “Malatya”, İA, s. 228-229. 171 ORTAÇAĞ’DA MALATYA ve burada kuvvetli bir sur inşâ ettiğini belirtir.164 Ancak Malatya’nın 934 yılında Rumlar tarafından ele geçirildiği sırada surları yıkılmış ve bu şekilde bırakılmıştır.165 1058 yılında Türkler, Malatya’ya geldiklerinde şehir adeta sursuz vaziyette bulunuyordu. Malatya’nın surlarının harap olmasından dolayı Türklere karşı mukavemet edilemediğinden haberdar olan X. Dukas şehrin surlarının ve hendeğinin yapılmasını istedi. Hendeği de su ile doldurulup şehrin etrafı eskisi gibi çevrildi.166 Evliya Çelebi, 1102’de Danişmendlilerin eline geçen Malatya surlarının bu dönemde yeniden inşâ edildiğini ifade etmektedir.167 Malatya, Selçuklu egemenliğine geçtikten sonra surlarının tam anlamıyla müstahkem vaziyette olmadığı anlaşılıyor. Bu nedenle Selçuklular zamanında şehrin korunmasına, bilhassa surlarına büyük önem verildiği anlaşılmaktadır. Nihayet 1178’de kesin olarak Selçukluların eline geçen şehrin fethinden sonra 1181 yılında Malatya’ya gelen Sultan II. Kılıç Arslan ilk iş olarak harap vaziyette bulunan iki suru yeniden yaptırdı.168 Malatya surları, Selçuklular döneminde son olarak Sultan I. Alâeddin Keykubâd zamanında tamir ve tahkim edildi. Osmanlı dönemine kadar intikal eden surların yapımı ve fizikî görünüşü hakkında Evliya Çelebi kıymetli bazı bilgiler vermektedir. Seyyah, etrafı sur ile çevrili Malatya şehrinden kale diye bahsederek buraya “Rakabe Kalesi” denildiğini ve Yunus Peygamber Musul’da iken ona imân eden Rakabe adlı bir Kayser’in Malatya’nın havasını ve suyunu çok beğendiğinden dolayı burada bir kale yaptırdığını söyler.169 Etrafında hendek bulunan şehrin surlarının gayet muntazam şekilde yontulmuş 164 Evliya Çelebi, surun inşâ tarihini Harun Reşid’in hüküm sürdüğü 786-809 yılları arasında belirtmesi gerekirken H. 244 (858-859) yılını vermiştir. Bkz. E. Çelebi, Seyahatnâme, C. IV, Nşr. Ahmed Cevdet, İstanbul, 1314, s. 7. 165 S. Mihail, II, s. 16, 22; Abû’l-Farac, I, s. 312-313. 166 S. Mihail, II, s. 23; Honingmann, “Malatya”, İA, s. 235. 167 E. Çelebi hatalı olarak Danişmendlilerin Malatya’yı H. 583 (1187-88) yılında imâr ettiklerini yazmaktadır. Bkz. E. Çelebi (1314), IV, s. 10. 168 S. Mihail, II, s. 261; Abû’l-Farac, II, s. 426. 169 E. Çelebi (1314), IV, s. 7. 172 ORTAÇAĞ’DA MALATYA taşlarla inşâ edildiğini belirten seyyah, surların çevresini 5100 adım olarak tespit etmiştir. Ancak bu genişliğin yeterli olmadığını, yerleşim yerlerinin sur dışına taştığını; evlerin, camilerin, mescidlerin, cephânelik ve erzak anbarının sur içinde olmasına karşılık, çok sayıda evin ve bazı yapıların sur dışında kurulmuş olduklarını ifade eder. Hatta şehrin Sultanî çarşısının bile dışarıda olduğunu belirtir. Ayrıca seyyahın kaydına göre dış mahallelerin etrafında kale duvarı bulunmayıp, köşe başlarında kapılar olup, mevcut kapılar geceleri kapatılıyordu.170 Malatya surları fizikî olarak dikdörtgene yakın yamuk şeklinde olup, doğu cephesi 850, batı cephesi 800, kuzey cephesi 500, güney cephesi 750 metre uzunluğundadır. Ayrıca doğu ile kuzey cepheleri kavisli olan surların batı ile güney cepheleri hemen hemen düzgün biçimde olduğu ve kuzeyden güneye uzunluğu 800, doğudan batıya genişliği 700 metre olduğu, ölçmeler sonucu tespit edilmiştir. 71 burç ve kule tahkim edilen surların doğuda 5, kuzeyde 1, batıda 1, güneyde 4 olmak üzere toplam 11 kapısının mevcut olduğu bilinmektedir.171 Bugün, sağlam şekilde bulunmayan surların yüksekliğinin 20 metre olduğu bilinmekle birlikte, birincisi diğerinden daha alçak olmak üzere 15 metre aralıkla inşâ edilen ikinci bir sur, şehri kuşatmaktaydı. Bu dış suru da içi su dolu geniş bir hendek çevirmekteydi.172 Kaynaklarda ve Malatya ile ilgili yapılan araştırmalarda Malatya Kalesi genellikle surların oluşturduğu yapı olarak geçmektedir. Buna göre Malatya’dan bahsederken tüm surların çevrelediği şehri kapsayan alan “Malatya Kalesi” şeklinde nitelendirilmiştir. Bu şekilde Malatya Kalesinin varlığı şehrin kuruluşu kadar eskidir. Bununla birlikte söz konusu alanda şehrin yöneticilerinin ve bunlara bağlı sivil ve askerî maiyetlerinin ikâmet ettiği bir iç kalenin (ahmedek) veya konutun bulunduğuna 170 E. Çelebi (1314), IV, s. 10. 171 Nezih Başgelen, Bir Zamanlar Malatya, Arkeoloji ve Sanat Yayınları, İstanbul, 1998, s. 6; T. Metin, Selçuklular Döneminde Malatya, s. 126-127. 172 Gabriel, Voyages Archeologiques Dans La Turquie Orientale, s. 268; Sevgen, a.g.e., s. 245. Evliya Çelebi surların yüksekliğinin 26 arşın olduğunu söyler; bu da yaklaşık 20 metreye tekabül etmektedir. Bkz. E. Çelebi (1314), IV, s. 10. 173 ORTAÇAĞ’DA MALATYA dair her hangi net bir bilgi mevcut değildir. Türk hâkimiyetine kadar böyle bir kalenin varlığını tam olarak tespit etmek mümkün olmasa da şüphesiz yönetici sınıf için müstahkem bir mevkînin olduğu düşünülmektedir. Nitekim Gabriel’in Malatya şehir plânında Ulu Cami ve medresenin güneybatısında göstermiş olduğu antik yapı kalıntılarının erken dönemlerde kullanılan garnizon olduğu söylenebilir.173 Memlûk tarihçisi es-Sayrafî ise Malatya’nın suru olduğunu ancak içinde kale olmayıp şehrin yakınında kalesinin bulunduğunu kaydetmiştir.174 Selçuklu dönemi kaynaklarında Malatya’da surların içinde bir iç kale bulunduğuna dair her hangi bir bilgiye rastlanılmıyor. Ancak yönetici sınıfın ikâmet ettiği bir kalenin veya sarayın yer aldığı anlaşılmaktadır.175 Bunun dışında, şehrin diğer yerlerinde bir takım kalelerin varlığı bilinmektedir. XIX. yüzyılda Anadolu’ya gelen St. Martin, XII. yüzyılda Malatya’da üç kalenin bulunduğunu ifade etmektedir.176 Ancak bu sayının daha fazla olduğu saptanmıştır. Malatya bölgesindeki kalelerden biri, günümüzde çok az kalıntıları tespit edilen Malatya’nın Cubas nahiyesine yakın bir mevkîde bulunan ve kaynaklarda Claudia (Klaudia), Klodya, Claudiopolis, Kaluziye, Kalozya, Kalazya, Hısn Kalauziya, Arkaludya veya Galanos gibi muhtelif adlar ile geçen kaledir.177 Bunun dışında Minşar (Masara, Muşar), Kezirpert (Kal’a-i Keder Beyt), Kûmî, Karahisar, Akçakale, Nevhamam, Ekrad, Eski Arapgir’de bulunan Arapgir Kalesi, Darende’de bulunan Darende veya Zengibar Kalesi Malatya’da bulunan kalelerdendir. 173 Gabriel, Voyages Archeologiques Dans La Turquie Orientale, s. 265. 174 T. Metin, a.g.e., s. 128. 175 İbnü’l-Ezrak, Danişmendli Nâsıreddin Muhammed’in 1175 yılında Malatya’ya geldiğinde “kale”ye giderek ikinci defa idareyi eline aldığını belirtir. Bkz. Târihi Meyyâfârikîn ve Âmid, s. 184, Türkçe terc. s. 172; Ebû’l-Ferec, XIII. yüzyılın ortalarında sübaşı ve maiyetinin ikâmet ettiği bir saraydan bahsetmektedir. Bkz. Abû’lFarac, II, s. 543. 176 V. S. Martin, a.g.e., s. 476. 177 Belâzurî, Fûtûhu’l-Bûldan, Thk. Selahaddin el-Müneccid, Kahire, 1956; Çev. Mustafa Fayda, Ankara: Kültür Bakanlığı Yayınları, 2002, s. 222, 223, Türkçe terc. 268, 270; Abû’l-Farac, I, s. 23, 199, II, s. 390, 440, 563, 591; Muhtasarüddüvel, s. 30; S. Mihail, I, s. 92, 124, 151;166; II, s. 19 vd.; Honingmann, “Malatya”, İA, s. 233; J. H. Mordtmann, “Kalevziye”, İA, VI, s. 130-131; C. Cahen, “Kalawdhiya”, EI, IV, Leiden, 1978, s. 484; K. Çelebi, Cihânnümâ, s. 195. 174 ORTAÇAĞ’DA MALATYA 2. Camiler, Mescidler 2.1.Ulu Cami Müslüman-Türk kültürünün sembolü olarak Selçuklular döneminde hemen hemen her yerde bir Ulu Cami inşâ edilmiştir. Bunun en güzel örneklerinden biri de Malatya’daki Ulu Cami’dir. Selçuklu döneminin bilinen en eski ve en önemli yapısı olan cami, Malatya surlarının içinde, şehrin doğusuna yakın bir mevkîde, Şehabiye Medresesi karşında yapılmıştır.178 Cami-i Kebir de denilen Ulu Cami’nin yapılış tarihiyle ilgili bu zamana kadar muhtelif tarihlere işaret edilmektedir. Bunlardan en çok, caminin Sultan I. Alâeddin Keykubâd zamanında 1224 (621) yılında Ahmed b. Yakub ve Yakub b. Ebubekir el-Malatî tarafından yaptırıldığı hususunda müşterek bilgiler ortaya konulmuştur. Caminin sağ tarafındaki kemer ayağında “amele Yakub bin Ebubekir el-Bennan el-Malatî” yazısı bulunmaktadır. Malatya evkâf defterindeki “Evkâf-ı Câmi-i Kebîr der bâtın-ı Malatya ki merhumu’l-mağfurleh Keykâvus bin Keyhüsrev mü’essisdir” şeklinde geçen kayda göre cami, Keykâvus b. Keyhüsrev döneminde inşâ edilmiştir.179 Cami, II. İzzeddin Keykâvus zamanında tamir edildiğine göre I. İzzeddin Keykâvus döneminde yaptırılmış olmalıdır (1211-1220).180 2.2.Melik Sunullah Camii Bazı kaynaklarda Karacaköy Cami adıyla geçtiği gibi Âdile Camii olarak da anılan camiye halk arasında halen Vaiz Ocağı 178 VGMA, D. No: 582/1, s. 69. 179 BOA, TD 156, s. 3; Gülsoy-Taştemir, a.g.e., s. 2, 357; Malatya Ulu Cami ile ilgili çalışma yapan Y. Keskin, mimarî özellikler ve tarihî belgeleri dikkate alarak caminin aynı sultan zamanında yapıldığını ifade etmektedir. Bkz. Keskin, “Malatya Ulu Camii’in Aslî Hali”, 9. Milletlerarası Türk Sanatları Kongresi (İstanbul 23-27 Eylül 1991), Bildiriler, C. II, Ankara, 1995, s. 370-371. 180 T. Metin, Selçuklular Döneminde Malatya, s. 168-172. 175 ORTAÇAĞ’DA MALATYA 181 182 veya Vaiz Baba denilmektedir. Battalgazi’de sur içinde Ulu Cami’den belediyeye giden yol üzerinde yer alan bugün Melik (veya Şeyh) Sunullah Camii ve türbesi adıyla zikredilen eser, bu adını XIV. yüzyılda Malatya’da etkili olan “Melik Sunullah 183 ailesi”nden almıştır. Bu eserin hangi döneme ait olduğu kesinlik kazanmamıştır. Minaresinin mimarî yapısı ve tuğla örgü bakımından Hötüm Dede ve Ulu Cami minarelerine çok benzemesinden dolayı caminin inşâsı XIII. yüzyılın ilk yarısına tarihlendirilmektedir.184 2.3.Hötüm Dede (Hal Fetih) Minaresi Şehir suru içinde Ulu Cami’nin güneyinde yer alan minarenin, Selçuklu döneminden kalma önemli eserlerden biri olduğu aşikârdır. Minarenin, mimarî üslubunun ve tuğla örgü yapısının Ulu Cami ile aynı tarzda olması hemen hemen yakın tarihlerde inşâ edildiğini göstermektedir. Böylece minarenin, XIII. yüzyılın ilk yarısında yapıldığı söylenebilir.185 2.4.Ak Minare Camii Eski Malatya’da sur dışında Derme deresi kenarında bulunan Ak Minare Camii, Osmanlı dönemine ait olmasına rağmen, minaresinin Selçuklular zamanında XIII. yüzyılın ilk yarısında yapıldığı ileri sürülmektedir.186 181 Bu camide üç kabir bulunmaktadır. Bunlardan biri Selçuklular döneminde Malatya uc beyi olduğu rivâyet edilen Koca Vaiz’e aittir. Be sebeple camiye Vaiz Ocağı veya Vaiz Baba da denilmektedir. Diğer kabirlerin ise Seyyid Battal Gazi’nin lalası olduğu söylenen Tevabil Gazi ile Seyyid Battal Gazi’nin hanımı olduğu söylenen Sitti Zeynep Hatun’a ait olduğu iddia edilmektedir. 182 Gabriel, Voyages Archeologiques Dans La Turquie Orientale, s. 263; Eskici, a.g.t., s. 61. 183 Sunullah ailesi hakkında detaylı bilgiler veren Z. Oral, Ahmet Tevhid’den edindiği bilgiye ve kendisinden aldığı şecereye dayanarak bu ailenin Danişmendliler bakiyesinden olup Selçukluların inkirazından sonra 1301-1380 yılları arasında Malatya’da kısmen müstakil ve kısmen tâbi olarak bir beylik kurmuş olabileceklerini iddia etmektedir. Bkz. Oral, “Malatya Kitâbeleri ve Tarihi”, s. 434 vd. 184 Eskici, a.g.t., s. 63; Eskici, “Malatya”, s. 264 dn. 11; Ömür Bakırer, Selçuklu Öncesi ve Selçuklu Dönemi Anadolu Mimarisinde Tuğla Kullanımı, C. I, Ankara, 1981, s. 336337. 185 T. Metin, Selçuklular Döneminde Malatya, s. 173-174. 186 T. Metin, Selçuklular Döneminde Malatya, s. 175. 176 ORTAÇAĞ’DA MALATYA 2.5.Namazgâh (Musalla) Malatya’daki namazgâh, Ali Baba adıyla maruf olup Yeni Malatya’dan Eski Malatya’ya inen yolun sağında Meydanbaşı mahallesinde geniş bir alanın ortasında yer alır. Surların dışında açık alanda inşâ edilmiş olması, namazgâhın öncelikle yolcuların ibâdet etmelerine imkân sağlamak için yapılmış olduğunu akla getirmektedir. Bununla birlikte şehrin nüfusunun artması ve sur dışına taşması sonucu zaruretten dolayı bir namazgâhın inşâ edilmiş olabileceği de söylenebilir.187 2.6.Arapgir Ulu Cami Arapgir ilçesine yaklaşık 10 km. uzaklıktaki eski şehirde bulunan camiye ait bir kitâbe mevcut değildir. Bu nedenle yapım tarihi tespit edilemeyen caminin, Selçuklular döneminde külliye olarak yapıldığı tahmin edilmektedir. Minaresi bulunmayan cami, günümüzde yıkık vaziyettedir.188 2.7.Zeynel Bey Mescidi Malatya’da Selçuklu dönemine ait Zeynel Bey mescidi, bugün hemen hemen tamamı yok olmuş şehrin iç surlarına yakın bir yerde inşâ edilmiştir. Yapının tarihini veren her hangi bir kitâbe veya belge yoktur. Türklerin Malatya’ya hâkim oldukları XII. yüzyıl sonları veya XIII. yüzyıl başlarında acil ibâdet ihtiyaçlarını karşılamak üzere yapılmış olması muhtemeldir.189 2.8.Seyfeddin Sungur Mahallesi Mescidi Malatya’da Seyfeddin Sungur mahallesinde bir mescidin varlığı bilinmektedir. O. Turan tarafından neşr ve tercüme edilen Selçuklu dönemine ait Takârîru’l-Manâsib (devlet makamlarına tâyinler) adlı eserde Malatya’da Seyfeddin Sungur Mahallesi mescidi olarak bir mescidden söz edilmektedir.190 187 T. Metin, Selçuklular Döneminde Malatya, s. 175-176. 188 H. Karpuz vd., a.g.e., s. 175. 189 Eskici, a.g.t., s 54-56; Eskici, a.g.m., s. 263 dn. 12. 190 O. Turan, Türkiye Selçukluları Hakkında Resmî Vesikalar, 2. Baskı, Ankara: TTK, 1988, s. 50, Farsça metin, s. 65, 66. 177 ORTAÇAĞ’DA MALATYA 2.9.Atabey Mescidi Mescidin, adını 1249’da üç Selçuklu sultanına atabey tâyin edilen Celâleddin Karatay’tan almış olabileceği ifade edilmektedir.191 Osmanlı kayıtlarında da bunu doğrular şekilde mescidin atabey tarafından inşâ edildiği geçmektedir.192 3. Türbeler: Malatya’da Selçuklu dönemine ait olduğu bilinen ya da düşünülen birkaç türbe bulunmaktadır. Bunlardan en önemlisi Sıddı Zeynep Türbesi adıyla da tanınan Sitti Zeynep Kümbeti olup, Battalgazi ilçesinde (Eski Malatya) şehir surlarının dışında, Karahan mahallesinde yer alır. Türbenin, Selçuklular döneminde yaşayan bir hatuna ait olduğunu söylemek mümkündür. Malatya’da, Selçuklular devrinde yapıldığı iddia edilen bir diğer türbe Üç Kardeşler Türbesi’dir. Şehir surlarının içinde, Hötüm Dede minaresinin yanında bulunan türbenin XIII. yüzyıl yapılarından olduğu anlaşılmaktadır.193 Eski Malatya’da Grenard’ın yaptığı incelemede Ulu Cami’nin bir kilometre kadar güneyinde, bir türbe tespit edilmiştir. Grenard, türbenin üzerinde Keykâvus ismini taşıyan Zilkâde 610 (1213-1214) tarihli kırık bir kitâbe bulunduğunu belirtir.194 Surların dışında, Meydanbaşı mahallesinde, eski mezarlığın içinde yer alan Kanlı Kümbet veya Kanlı Türbe adıyla tanınan yapının kitâbesi mevcut olmakla birlikte okunamayacak derecede tahrip olmuştur. Battalgazi ilçesinde bulunan Ali Baba Türbesi 195 Selçuklu yapılarından olup XIII. yüzyılda inşâ edilmiştir. Malatya’da mezar taşlarının konumları, üzerindeki yazı ve motiflerden Selçuklular zamanına ait olduğu düşünülen Kırkkardeşler Şehitliği bulunmaktadır. XIII. yüzyıl Selçuklu dönemi mezarlığı olduğu anlaşılan şehitlikte, kırk Selçuklu 191 N. Göyünç, “Kanûnî Devrinde Malatya Şehri”, VII. Türk Tarih Kongresi, C. II (2529 Eylül 1970), Ankara: TTK, 1973, s. 659. 192 BOA, TD 323, s. 6. 193 T. Metin, Selçuklular Döneminde Malatya, s. 181. 194 Grenard, a.g.m., s. 551. 195 T. Metin, Selçuklular Döneminde Malatya, s. 182-183. 178 ORTAÇAĞ’DA MALATYA şehidinin mezarı bulunmaktadır.196 Bu nedenle mezarlık yerine şehitlik olarak nitelendirilmiştir. Bugün Battalgazi ilçesinde sur içinde bulunan şehitlik, Battal Gazi ile birlikte şehit olan kırk kişiye ait türbe olarak da kabul edilmektedir.197 İ. Malatya’da İlmî Hayat ve İlim Adamları Selçuklular devrinde Malatya, muhtelif ilim muhitlerinin oluştuğu ve değişik dinlerden ulemanın var olduğu bir şehir özelliği göstermektedir. Selçuklular zamanında Malatya’da kurulmuş olan medreseler, burada ulaşılan eğitim, ilim ve kültür düzeyini gösterir. Medreseler, eğitim amaçlı ilim tedrisi için genellikle bir dershâne ve bu dershânenin etrafındaki talebe odaları şeklinde kurulmuşlardır. Hepsinin ayrı müfredatı olurdu. İhtisas medreseleri, hizmetlerine göre; Dârü’l-Hadis, Dâru’t-Tıp ve Dâru’l-Kurra olarak üç grupta toplanmaktadır. Darü’ş-şifalar dışında Selçuklu medreselerinde verilen eğitimin daha çok dinî ağırlıklı olduğu düşünülmektedir. Bu dönemde Malatya’da Şehabiyye-i Kübra ve Şehabiyye-i Sugra medreseleri ile bir de adı kaynaklarda geçmeyen bir medresenin varlığı bilinmektedir. Günümüze kadar ulaşan kalıntıları ile Malatya’daki ilmî hareketin canlı şahitlerinden olan Şehabiyye-i Kübra Medresesi dönemin büyük üniversitelerinden sayılıyordu. Meşhur âlimler ve mutasavvıflar burada yüksek ilim dersleri vermişlerdir. Malatya, Selçuklu şehzâdelerinin eğitim ve tahsil gördükleri önemli bir şehirdir. Bu uygulama Malatya’nın ilmî yönden pek çok Anadolu şehrinden ileri safhada olduğunu göstermesi bakımından dikkat çekicidir. Zîra şehrin kültürel ve ilmî yapısı bu belirlemede etkili olmuştur. Sultan I. İzzeddin Keykâvus, babası Sultan I. Gıyâseddin Keyhüsrev tarafından Malatya’ya melik olarak tayin edildiğinde aynı zamanda burada eğitime başlamıştır. Malatya’daki şehzâdeliği sırasında, babasının hocası Malatyalı Şeyh Mecdüddin İshak’tan eğitim 196 Eskici, a.g.t., s. 122-124; Oğuz, a.g.e., s. 193. 197 Göğebakan, a.g.e., s. 165. 179 ORTAÇAĞ’DA MALATYA almıştır. Süleymanşah sultanlardandır.198 da Malatya’da eğitim gören Malatya’nın doğudan ve güneyden Anadolu’ya açılan yollar üzerinde bulunması, meşhur âlim ve mutasavvıfların toplandığı önemli bir ilim ve kültür merkezi olmasını sağlamıştır. Selçuklular zamanında Malatya’da Müslüman veya Gayrimüslim çok sayıda ilim adamı yaşamıştır. Bunlardan bazıları Malatyalı olup bazıları da sonradan şehre gelerek ilmî faaliyetlerini burada idâme ettirmişlerdir. Bir kısmı şehre yerleşmiş bir kısmı ise bir süre kalarak şehirden ayrılmıştır. Özellikle XIII. yüzyılın ilk yarısında Malatya’da şehzâdeler döneminde ve Sultan I. Alâeddin Keykubâd’ın saltanatı zamanında ünlü bilginler yetişmiştir. İlim ve kültür merkezi olan Malatya’ya gelen âlimlerden biri Muhammed el-Mavsilî’dir. XII. yüzyılın ikinci yarısında kendisine bir şeyler öğretecek ilim adamları veya kendisi gibi öğrenci aramak için Irak ve Suriye’yi dolaşmış nihayet Malatya’ya geldiğinde aradığı ilmî ortamı burada bulmuş ve buraya yerleşmiştir.199 Malatya’daki ilmî ve fikrî muhit Endülüslü ilim adamlarının da ilgisini çekmiştir. Endülüslü ünlü mutasavvıf Muhyiddin İbnû’l-Arabî, 1201 yılında hac görevini ifa etmek için Endülüs’ten ayrıldı. Önce Mısır’a, oradan Kudüs, Mekke, Hicaz ve Bağdat’a geldi. Malatya ve Konya gibi Anadolu’nun bazı şehirleri başta olmak üzere, Doğu’nun çeşitli şehirlerini dolaştı.200 İbnû’l-Arabî, H. 602/1205 ve H. 613-15/1216/18 yıllarında iki defa Malatya’ya geldi. İbnû’l-Arabî, Malatya’da kaldığı süre zarfında burada kısa bir eser meydana getirdi.201 198 Selim Kaya, I. Gıyâseddin Keyhüsrev ve II. Süleymanşah Dönemi Selçuklu Tarihi (1192-1211), Ankara: TTK, 2006, s. 53. 199 Cahen, Osmanlılardan Önce Anadolu’da Türkler, s. 247. 200 Ahmet Ateş, “Muhyi-d-din Arabî”, İA, C. VIII, s. 533-539. 201 C. Cahen, The Formation of Turkey The Seljukid Sultanate of Rum: Eleventh to Fourteenth Century, İng. çev. P. M. Holt, London, 2001, s. 162; T. Metin, “Selçuklular Devrinde Malatya’da İlmî Hayat ve İlim Adamları”, Selçuklularda Bilim ve Düşünce 4- II. Uluslararası Selçuklu ve Kültür ve Medeniyeti Sempozyumu Bildiriler, Konya, 2013, s. 563-564. 180 ORTAÇAĞ’DA MALATYA Selçuklular döneminde Malatya’da yetişen en önemli bilginlerden biri Muhammed b. Gâzî el-Malatyavî’dir. XII. yüzyılın ikinci yarısında ve XIII. yüzyılın ilk yarısında yaşadı. Malatya’da dünyada gelmiş ve yetişmiş ilim adamlarından olan Mecdüddin İshak, Selçuklu döneminin en meşhur âlim, şeyh ve kadılarındandır. Büyük mütefekkir Mecdüddin İshak, Malatyalı Arap bir aileye mensuptur.202 Mecdüddin İshak’ın oğlu Sadreddin Konevî de babası gibi büyük bir ilim adamıdır. H. 605 (1208/1209) yılında Malatya’da doğdu.203 Malatyalı olduğu için 204 kaynaklarda Sadreddin Malatî adıyla da geçmektedir. Mecdüddin İshak’ın vesilesiyle Anadolu’ya gelen ilim adamlarından biri de Cemâleddin el-Vâsıtî’dir. Önemli bir ilim adamı olan Vâsıtî, bilhassa tıp ve hendese sahasında meşhurdur. Bir süre Malatya’da hocalık yaptı. Daha sonra Konya’ya giderek burada uzun yıllar kadılık görevini ifa etti.205 Mevlânâ Şemseddin-i Malatî, Selçuklular zamanında Konya’da yaşamış Malatyalı âlimdir. Mevlânâ’nın muasırlarından olup onun sohbetlerinde bulunmuştur.206 Mevlânâ Selâhaddin-i Malatî de Şemseddin Malatî gibi Konya’da yaşayan Malatyalılardandır. Mevlânâ’nın oğlu Veled Çelebi’nin oğlu Ulu Ârif Çelebi’nin hocalığını yapmıştır.207 Sultan I. İzzeddin Keykâvus’a takdim edilen Enîsu’l-Kulûb adlı bir eserin müellifi Burhaneddin Ebû Nâsır b. Mesud b. Muzaffer el-Anevî, I. İzzeddin Keykâvus’un şehzâdeliği sırasında Malatya kadılık yapan âlimlerdendir.208 Malatya’da bir müddet bulunan İranlı meşhur âlim ve filozoflardan biri Şeyh Şihâbeddin Ömer b. Muhammed 202 Cahen, The Formation of Turkey, s. 262. 203 Cahen, The Formation of Turkey, s. 262. 204 T. Metin, “Selçuklular Devrinde Malatya’da İlmî Hayat ve İlim Adamları”, s. 565. 205 Mehmet Yavuz, “Anadolu Selçukluları Devrinin Arapça Yazan Önde Gelen Müellifleri”, Nüsha (Güz 2003), Sayı 11, s. 10. 206 Eflâkî, Menâkıb, I, 101, 106, 109, 125 vd., II, 602, Türkçe, I, s. 272, 277, 281, 299 vd., II, s. 174. 207 Eflâkî, Menâkıb, I, 228, 355, 359, 489, 562, Türkçe, I, s. 419, 567, 572, 721, II, s. 135. 208 Köprülü, “Anadolu Selçukluları Tarihi’nin Yerli Kaynakları”, Belleten, VII/27 (Temmuz/1943), s. 459-522. 181 ORTAÇAĞ’DA MALATYA Suhreverdî’dir. Bağdat’tan Konya’ya gelen Sühreverdî, burada kaldığı zaman zarfında ilim ve irfanıyla saray çevresinde ciddi tesirlerde bulundu. Bir süre sonra tekrar Bağdat’a dönmek için yola çıktı. Güzergâhı üzerinde bulunan Malatya’ya gelmiş ve bir 209 müddet burada kalarak yoluna devam etmiştir. Dönemin büyük âlimlerinden olan Kutbeddin Şirazî (ö. 710/1311), 1282-83 yılında Malatya’ya kadı tâyin edildi ve 128586 yılına kadar bu görevi devam etti. Aynı zamanda müderris olan Şirazî, Türkiye Selçukluları döneminde üzerinde durulan bilim 210 alanlarından olan astronomi ile ilgilendi. Ünlü İslâm bilgini filozof-tabip Abdullatif Bağdâdî (ö. 629 / 1231), uzun yıllar Erzincan’da yaşadı. Ayrıca dönemin önemli 211 ilim merkezlerinden olan Malatya’da da bir süre ikâmet etti. Selçuklular zamanında yetişmiş Malatyalı âlimlerin diğer devletlerde kadılık gibi vazifelerde bulundukları bilinmektedir. Bunlardan Kadı Şemseddin Süleyman (veya Selman) b. İbrahim b. İsmail el-Malatî (ö. 703/1303-1304) Memlûk coğrafyasında kadılık yaptığı bilinir.212 Türkiye Selçuklu devrinin önde gelen şair mutasavvıflarından Şeyh Evhâdüddin Hâmid el-Kirmânî (ö. 1238), 1237’de geldiği Malatya’da bir müddet ikâmet etti.213 Şeyh Evhâdüddin Kirmânî’nin en ünlü halifelerinden Zeynüddin Sadaka (ö. 1262), Şeyh’in Malatya’da ikâmet ettiği sırada onun hizmetinde bulundu.214 Şeyh Fahreddin Hasan, Şeyh Evhâdüddin Kirmânî’nin Malatya’daki halifelerindendir. Malatya’da bulunduğu esnada burada zâviye ve imaret inşâ ettirdi.215 209 T. Metin, “Selçuklular Devrinde Malatya’da İlmî Hayat ve İlim Adamları”, s. 566567. 210 E. Wiedemann, “Kutbeddin Al-Şirazî”, İA, C. VI, s. 1049-1050; Azmi Şerbetçi, “Kutbüddîn-i Şirazî”, TDVİA, C. 26, Ankara, 2002, s. 487-488; İhsan Fazlıoğlu, “Selçuklular Döneminde Anadolu’da Felsefe ve Bilim”, Cogito (2001), S. 29, s. 159160. 211 T. Metin, “Selçuklular Devrinde Malatya’da İlmî Hayat ve İlim Adamları”, s. 567. 212 İbn Tagrıberdi, en-Nücum ez-Zâhire fî Mısr ve’l-Kahire, C. VIII, Kahire, 1929, s. 212. 213 Kirmânî, Menâkıb, s. 269-271; Türkçe terc., s. 292-293. 214 Kirmânî, Menâkıb, Türkçe terc, s. 92. 215 Kirmânî, Menâkıb, s. 83; Türkçe terc., s. 95, 191, 292. 182 ORTAÇAĞ’DA MALATYA Türk egemenliği sırasında Malatya’da Türk veya Müslüman âlimlerin yanı sıra Gayrimüslim bilginler de yetişmiştir. Selçuklular döneminde Malatya’da yaşayan Süryanî âlimlerden bilinenleri Malatyalı Piskopos İgnace, Malatyalı Papaz Denis Bar Saliba, Malatyalı Piskopos Zacharie, Süryanî Mihail ve Ebû’l-Ferec’dir. Bunların en meşhurları günümüzde eserlerinden istifade edilen Süryanî Mihail ve Ebû’l-Ferec’dir.216 Süryanî Mihail, 1126 yılında Malatya’da doğdu. Babası papaz olduğundan kendisi de, iki kardeşi ile beraber dinî terbiye ile yetiştirildi. Meşhur Süryanî manastırına girdi ve buranın başrahibi oldu. Başarıları neticesinde 1166’da Süryanî patriği seçildi. 1199 yılında vefat etti, Bar-Sauma manastırına defnedildi. Mihail’in meşhur eseri Vekainâme, Hz. Adem’den başlayarak 1195 tarihine kadar gelmektedir.217 Ortaçağ Monofizit bilginlerinin en büyüğü ve sonuncusu olan Gregory Ebû’l-Ferec (Bar Hebraeus), 1225-26 yılında Malatya’da doğdu. Uzun yıllar Malatya’da yaşadı. 1251’de tâyin edildiği Halep piskoposluğu görevine 1253’de başladı. Bu tarihten sonra çeşitli yerlere seyahatlerde bulunan Ebû’l-Ferec, 1286’da vefat etti. XIII. yüzyılda her alanda inkişaf devrini yaşayan Malatya’da tıp ilmi de hayli gelişmişti. Müslüman ve Gayrimüslim çok sayıda meşhur tabip şehirde yaşamaktaydı. Bunlardan biri Ebû Salim b. Ebi’l-Hasan eş-Şammas el-Hekim elMalatî’dir. Sultan I. İzzeddin Keykâvus zamanında yaptırdığı Han’a ondan mülhem Hekim Han adı verilmiştir.218 Edesalı İsa, XIII. yüzyılın ilk yarısında Malatya’da yaşamış meşhur bir tabiptir. Bir süre sonra Malatya’dan ayrılarak Kilikya’ya gitti ve orada yaşamaya devam etti.219 216 Süryanî Mihail Vekainâmesi, Çev. Hrant D. Andreasyan, I. Kısım, TTK’da Basılmamış Nüsha, s. II, VIII; Cahen, Osmanlılardan Önce Anadolu’da Türkler, s. 212, 213. 217 S. Mihail, I, s. I, II. Çalışmanın “Kaynaklar” kısmında Süryanî Mihail’in eseri ile ilgili daha geniş bilgiye yer verilmiştir. 218 K. Erdmann, Das Anatolische Karavansaray des 13. Jahrhunderts II-III, Berlin, 1976, s. 46, 52, 66; K. Özergin, “Anadolu’da Selçuklu Kervansarayları”, İÜEF Tarih Dergisi, XV/20 (Mart 1965), s. 151-152. 219 Abû’l-Farac, II, s. 545. 183 ORTAÇAĞ’DA MALATYA Sultan I. Alâeddin Keykubâd zamanında yaşamış Malatyalı Süryanî tabip İbn Kerâyâ, sultanın yakın dostlarındandı. Tıp sahasında iyi bir âlim olmadığı rivâyet edilen İbn Kerâya ilim ve kültür alanında bilgiliydi.220 Bunlardan başka Kadı İzzeddin el-Urmevî, meşhur muhaddis Ebû’l-Hasan Ali el-İskenderanî, Şeyh İzzeddin Ebû’lKasım el-Hamevî221, Malatyalı Şeyh İmamüddin222 ve kaynaklarda adları zikredilmeyen çok sayıda ilim adamı Malatya’da doğmuş veya buraya sonradan gelerek ilmî faaliyetlerde bulunmuştur. SONUÇ Türklerin kendine özgü Türk kültürünün bir unsuru olarak oluşturdukları şehirler arasında şüphesiz Malatya da yer almaktadır. Bilhassa Türk ve İslâm kimliğinin şehre tam manasıyla hâkim olması Selçuklu döneminin eseridir. Uzun süre Danişmendli ve sonrasında Selçukluların siyasî ve idarî merkezlerinden olan Malatya, XII. yüzyıldan itibaren önemli sosyal, siyasal, iktisadî ve kültürel gelişmelere sahne olmuştur. Kuzey-güney ve doğu-batı ticaret yollarının buradan geçmesi şehrin gelişiminde etkili olmuştur. Türkiye Selçukluları devrinde önemli bir merkez haline gelen şehir, aynı adla anılmasının yanında asalet ve üstünlük ifadesi olarak Dâru’r-Rıf’a unvanını aldı. Ticarî konumu dolayısıyla ekonomik refahın yaşanması kültürel canlılığı da beraberinde getirdi. Malatya, Selçuklu şehzâdelerinin ilim ve tahsil gördüğü fikir merkezlerinden biri olarak dikkat çekmektedir. Kültürel alanda zamanın en gelişmiş şehirlerinden olan Malatya’da çok sayıda ilim adamı yetişmiş veya buraya gelmiştir. Gerek şehzâdelerin eğitimi için gerekse şehrin ilmî ününü işiterek Malatya’ya gelen âlimler veya şehirde doğup yetişen ilim 220 Turan, Selçuklular Zamanında Türkiye, s. 391-392. 221 M. Bayram, “Selçuklular Zamanında Tokat ve Malatya Yöresinin Fikrî ve Kültürel Yapısı ve Siyasi Boyutları”, s. 92; Aynı yazar, “Selçuklular Zamanında Malatya’da İlmî ve Kültürel Faaliyetler ve Siyasi Boyutları”, s. 69. 222 Kirmânî, Menâkıb, s. 158; Türkçe terc., s. 239. 184 ORTAÇAĞ’DA MALATYA adamları, isimleri ve eserleri ile Malatya tarihinde unutulmayacak derin izler bırakmışlardır. Selçuklu Anadolusunda genel hâkim zihniyeti ve düşünce yapısını etkileyen şehirlerden biri olan Malatya’da cereyan eden ilmî ortamı tanımanın Selçuklu ilim ve fikir literatürünü anlayabilmek ve değerlendirebilmek açısından oldukça önemlidir. Malatya’nın Türk egemenliğinden sonra ilmî, fikrî ve kültürel yapının İslâm merkezli teşekkül ettiği önemli bir şehir olduğu anlaşılmaktadır. Bir Türk şehri olması nedeniyle Malatya sadece Türklüğün yahud İslâm anlayışının tesirinde kalarak ilim üretilen fikrî bir yapıya sahip değildi. Selçuklu Malatyasında ilmî hayatın şekillenmesinde üç temel karakterin etki ve nüfuzunun olduğu muhakkaktır. Türkmen, Fars ve Arap fikrî teamülünün bu ilmî oluşumu yoğuran âmil olduğu görülmektedir. Selçuklular devrinde şehrin genel dokusu Müslüman Türk toplumun özellikleri ile yeniden şekillenmiştir. Böylece önemli bir kültür ve ilim merkezi olan Malatya, siyasî ve sosyal gelişmelerin de merkezi olmuştur. Selçuklular zamanında fizikî olarak şehrin dokusunu oluşturan mimarî eserler Türk-İslâm şehrinin özelliğini yansıtmaktadır. Şehrin surları ve diğer yapıları varlıklarını uzun süre muhafaza etmiştir. Bu dönemde yapılan cami, mescid, medrese, darüşşifa, han, hamam, çarşı, köprü ve vakıf eserlerinden pek çoğu Osmanlılar dönemine intikal etmiştir; bazıları ise günümüzde kullanılmaya devam etmektedir. Bugün Selçuklulardan itibaren ayakta duran bu yapılar Malatya’nın zengin bir tarih mirasına sahip olduğunu göstermektedir. 185 ORTAÇAĞ’DA MALATYA Selçuklular Zamanında Eski Malatya (Battalgazi) KAYNAKLAR I. ARŞİV KAYNAKLARI T.C. CUMHURBAŞKANLIĞI DEVLET ARŞİVLERİ BAŞKANLIĞI OSMANLI ARŞİVİ (BOA), TD No. 156, s. 1264. T.C. CUMHURBAŞKANLIĞI DEVLET ARŞİVLERİ BAŞKANLIĞI OSMANLI ARŞİVİ (BOA), TD No. 323, s. 1-54. VGMA, D. No: 582/1, s. 69-70. VGMA, D. No: 584, s. 287-292. 186 ORTAÇAĞ’DA MALATYA II. KAYNAK ESERLER ABÛ’L-FARAJ (EBÛ’L-FEREC), Gregory, The Chronography, Süryanîceden İngilizceye Çev. Ernesrt A. Wallis Budge, Oxford, 1932, Abû’l-Farac Tarihi, C.I-II, Türkçeye çev. Ömer Riza Doğrul, Ankara: TTK, 1999. ABÛ’L-FARAJ (EBÛ’L-FEREC), Gregory, Tarihi Muhtasarü’d-Düvel, Beyrut, 1958; Ebül-Ferec, Tarihi Muhtasarüddüvel, Çev. Şerafeddin Yaltkaya, İstanbul, 1941. AHMED B. MAHMUD, Selçuk-nâme, I, Haz. Erdoğan Merçil, İstanbul, 1977. AKSARAYÎ, Kerîmüddin Mahmud, Müsâmerüt ül-Ahbâr, Nşr. Osman Turan, 2. Baskı, Ankara: TTK, 1999; Çev. Mürsel Öztürk, Müsâmerütü’l-Ahbâr, Ankara: TTK, 2000. ANGOLD, Michael, Byzantine Empire (1025-1204), NewYork 1997. ANONİM SELÇUKNÂME, (Tarih-i Âl-i Selçuk Der Anatoli, Anadolu Selçukluları Tarihi III), Yay. ve çev. Feridun Nafiz Uzluk, Ankara, 1952. ANONİM SÜRYANÎ VEKAYİNÂMESİ (Anonymous Chronicle), İng. çev. A. S. Tritton, “The First and Second Crusades from an Anonymous Syriac Chronicle”, JRAS, Londra 1933 (January), I. ve II. Haçlı Seferleri Vakayinamesi, Çev. Vedii İlmen, İstanbul, 2005. ATTALIOTAE, Michaelis, Historia, Bonn, 1853. AZÎMÎ TARİHİ, Selçuklular Dönemiyle İlgili Bölümler, Nşr. ve Çev. Ali Sevim, 2. Baskı, Ankara: TTK, 2006. İBN BÎBÎ, el-Evâmirü’l-Alâiyye fî’l-Umûri’l-Alâiyye, Tıpkı Basım, Önsöz ve Fihristi Haz. Adnan Sadık Erzi, Ankara: TTK, 1956. İBN BîBî, Selçuknâme, Çev. M. H. Yinanç, Haz. Refet Yinanç-Ömer Özkan, İstanbul: Kitâbevi, 2007. BELÂZURÎ, Fûtûhu’l-Bûldan, Thk. Selahaddin elMüneccid, Kahire, 1956; Çev. Mustafa Fayda, Ankara: Kültür Bakanlığı Yayınları, 2002. CHALANDON, F., Les Comnene Etudes Sur L’Empire Byzantin Alexis I Comnene (1081-1118), New York. 187 ORTAÇAĞ’DA MALATYA COMNENA, Anna, The Alexiad, İng. çev. Elizabeth A. S. Dawes, Londra, 1967. EVLİYA ÇELEBİ, Seyahatnâme, C. IV, Nşr. Ahmed Cevdet, İstanbul, 1314; E. Çelebi, Seyahâtnâme, Haz. Yücel Dağlı, Seyit Ali Kahraman, 4. Kitap, İstanbul: Yapı Kredi Yayınları, 2001. FAZLULLAH, Reşidüddin, Câmiu’t-Tevârih II/5, Selçuklular Tarihi, Nşr. Ahmed Ateş, 2. Baskı, Ankara: TTK, 1999. HALİL B. ŞAHİN, Zubdetü Keşfi’l-Memâlik, Nşr. Fuad Sezgin, Frankfurt, 1993. İBNÛ’L-CEVZÎ, Sıbt, Mir’atü’z-Zamân fî Târîhi’lÂyân’da Selçuklular, Seçme, Tercüme ve Değerlendirme: Ali Sevim, Ankara: TTK, 2011. İBNÛ’L-ESİR, el-Kâmil fi’t-Tarih, Thk. Halil Me’mun Şiha, V, VI, VI, VII, X, XI, XII, Beyrut, 1965-66, Çev. Yunus Apaydın, Abdullah Köşe, Ahmet Ağırakça, Abdülkerim Özaydın, İstanbul, 1986-87. İBNÛ’L-EZRAK (Ahmed b. Yûsuf b. Ali b. El-Ezrak ElFârikî), Târîhu Meyyâfârıkîn ve Âmid, Neşr. Ahmet Savran, Erzurum, 1987, Meyyâfârıkîn ve Âmid Tarihi (Artuklular Kısmı), Çev. Ahmet Savran, Erzurum, 1992. İBN ŞIHNE, ed-Dûrru’l-Muntehab fî Tarih Memleketi Haleb, Nşr. Yusuf b. Elyan Serkis ed-Dımaşkî, Beyrut, 1909. EL-ISTAHRÎ, Kitâbu’l-Mesâlik ve’l-Memâlik, Nşr. M. J. De Goeje, Leyden, 1927. İBN TAGRIBERDİ, en-Nücum ez-Zâhire fî Mısr ve’lKahire, C. VIII, Kahire, 1929. KALÂNİSÎ, İbnü’l-, Zeylü Tarihi Dimaşk, Thk. H. F. Amedroz, Beyrut, 1908. EL-KÂLKÂŞANDÎ, Subhû’l-‘Aşâ fî Sınâ’ati’l-İnşâ, C. IV, Kahire: Vezaretü’s-Sekafe, 1963. KÂTİP ÇELEBİ, Cihânnümâ, Ed. Bülent Özükan, İstanbul: Boyut Yay., 2008. KAZVİNÎ, Zekeriya b. Muhammed, Kitâbu Asâru’l-Bilâd ve’l-Ahbâru’l-İbâd, Nşr. Ferdinand Koştenfeld, Frankfurt, 1994. 188 ORTAÇAĞ’DA MALATYA KHONIATES, Niketas, Historia, Nşr. I. Bekker (Nicetae Choniatae, Historia), Bonn, 1835; Historia (Ioannes ve Manuel Komnenos Devirleri), Çev. F. Işıltan, Ankara: TTK, 1995. EL-KİRMÂNî, Ahbâru’d-Dûvel ve Asâru’l-Evvel fî’tTarih, Bağdat, H. 1282 (1865). LASTIVERTC, Aristakes, History, İng. çev. R. Bedrosian, New York, 1985. EL-MAKRİZÎ, Takiyyeddîn Ahmed b. Ali, Kitâbu’s-Sulûk li Marifetî Duvelu’l-Mulûk, Thk. M. Mustafa Ziyâde-Said Abdulfettah Aşûr, 4 Cild, 12 Kısım, Kahire, 1934-1958. MİHAİL, S., Süryanî Mihail Vekainâmesi, trc. Hrant D. Andreasyan, II. Kısım, TTK’da Basılmamış Nüsha. MÜNECCİMBAŞI, Câmiu’d-Düvel, Selçuklular Tarihi II, Anadolu Selçukluları ve Beylikler, Yay. ve çev. Ali Öngül, İzmir: Akademi, 2001. NEŞRÎ, Mehmed, Kitâb-ı Cihan-Nümâ, I. Cilt, Yay. F. R. Unat, M. A. Köymen, 2. Baskı, Ankara: TTK, 1987. NİŞÂBÛRÎ, Zâhireddîn, Selçuknâme, Nşr. İsmailhân Afşar Hamîdü’l-Mülk, Tahran, H. Ş. 1332 (1954). PSELLOS, Mikhail Psellos’un Khronographia’sı, Çev. Işın Demirkent, Ankara: TTK, 1992. SCHILTBERGER, Johannes, Türkler ve Tatarlar Arasında (1394-1427), Çev. T. Akpınar, 3. Baskı, İstanbul: İletişim Yay., 1997. SEVİM, A., “İbnü’l-Kalânisî’nin Zeylü Tarih-i Dımaşk Adlı Eserinde Selçuklularla İlgili Bilgiler I (H.436-500=1044/451106/7)”, Belgeler Dergisi, XXIX/33(2008). SKYLITZAE, Ioannes, Historia, Nşr. I. Bekker, Bonn, 1839. SPARAPET, Simbat, Chronicle, İng. çev. Robert Bedrosian, Lord Branc, New Jersey 2005. TEVÂRÎH-İ ÂL-İ SELÇUK, Muhtasar Selçuknâme (Recueil des Textes Relatifs a l’Histoire Des Seldjoucides), Nşr. M. Th. Houtsma, Leiden, 1902, Anadolu Selçukî Devleti Tarihi, Anadolu Selçukîleri Gününde Tarih Bitikleri I (Muhtasar İbn Bîbî), Çev. M. Nuri Gençosman, Ankara, 1941. 189 ORTAÇAĞ’DA MALATYA URFALI MATEOS, Urfalı Mateos Vekayinâmesi (9521136) ve Papaz Grigor Zeyli (1136-1162), Çev. Hrant Andreasyan, 3. Baskı, Ankara: TTK, 2000. VARDAN Vardapet, Compilation of History, İng. çev. Robert Bedrosian, Long Branch, New Jersey 2007, “Türk Fütühatı Tarihi (889-1269)”, Çev. Hrant D. Andreasyan, Tarih Semineri Dergisi, III (1937). YAZICIZÂDE ÂLİ, Tevârîh-i Âli Selçuk (Histoire Des Seldjoucides D’Asie Mineure), Nşr. M. Th. Houtsma, Leyden, 1902. III. ARAŞTIRMA ESERLER AKŞİT, A., “Niğde’nin Selçuklular Devrindeki Nüfusuna Dair”, A.Ü. Tarih Araştırmaları Dergisi, XXIII/36 (2004), s. 1-5. ALPTEKİN, C., “Belek b. Behrâm”, TDVİA, C. 5, İstanbul, 1992, s. 402-403. ALPTEKİN C., “Artuklular”, DGBİT, C. VIII, İstanbul: Çağ Yayınları, 1989, s. 170-193. ALPTEKİN Coşkun, “Türkiye Selçukluları”, DGBİT, C. VIII, İstanbul: Çağ Yayınları, 1989, s. 209-382. AŞAN, Muhammed Beşir, “Tabanbükü (Şeyh Hasan) Köyü Mezarlıkları”, Fırat Havzası Yazma Eserler Sempozyumu (5-6 Mayıs 1986), Elazığ, 1987, s. 147-169. ATEŞ, Ahmet, “Muhyi-d-din Arabî”, İA, C. VIII, s. 533539. AYKUT, Nezihi, Türkiye Selçuklu Sikkeleri I, İstanbul, 2000. AYTAÇ, İ., Malatya ve Yöresindeki Türk-İslam Dönemi Yapıları, Yayınlanmamış Doktora Tezi, Konya, 1998. AYTAÇ, İ., “Malatya-Elbistan Kervanyolu Güzergahı ve Kurttepe Hanı”, VI. Millî Selçuklu Kültür ve medeniyeti Semineri Bildirileri (16/17 Mayıs 1996), Konya, 1997, s. 35-47. AYTAÇ, İ., “Selçuklu Döneminde Malatya-Kahta Kervanyolu ve Kervansarayları”, I. Uluslar arası Selçuklu Kültür ve Medeniyeti Kongresi, Bildiriler, I. Cilt, Konya, 2001, s. 519527. 190 ORTAÇAĞ’DA MALATYA BAKIRER, Ömür, Selçuklu Öncesi ve Selçuklu Dönemi Anadolu Mimarisinde Tuğla Kullanımı, C. I, Ankara, 1981. BAŞGELEN, Nezih, Bir Zamanlar Malatya, Arkeoloji ve Sanat Yayınları, İstanbul, 1998. BAYKARA, Tuncer, T. Selçukluları Devrinde Konya, Ankara 1985. BAYKARA, T., Türkiye Selçuklularının Sosyal ve Ekonomik Tarihi, İstanbul: IQ, 2004. BAYKARA T., “Türkiye Selçuklularında Şehir/Kent ve Şehirliler/Kentliler”, Anadolu Selçukluları ve Beylikler Dönemi Uygarlığı I, T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığı Yayınları, Ankara, 2006. BAYRAM, Mikail, “Selçuklular Zamanında Malatya’da İlmî ve Kültürel Faaliyetler ve Siyasi Boyutları”, III. Battal Gazi ve Malatya Çevresi Halk Kültürü Sempozyumu Tebliğler (19-21 Ekim 1988), İstanbul, 1989, s. 66-74. BRANT, James, “Journey Through a Part of Armenia and Asia Minor, in the Year 1835”, Journal of the Royal Geographical Society of London, 6 (1836), s. 187-223. CAHEN, Claude, Osmanlılardan Önce Anadolu’da Türkler, Çev. Yıldız Moran, 3. Baskı, İstanbul: E Yayınları, 1994. CAHEN, C., “Kalawdhiya”, EI, IV, Leiden, 1978, s. 484. CAHEN, C., “Türklerin Anadolu’ya İlk Girişi (XI. Yüzyılın İkinci Yarısı)”, Çev. Yaşar Yücel- Bahaeddin Yediyıldız, Belleten, LI/201 1987, s. 1375-1431. CANTAY, Gönül, Anadolu Selçuklu ve Osmanlı Darüşşifaları, Ankara: AKM, 1992. DARKOT, Besim, “Malatya”, İA, VII, İstanbul: MEB, 1997, s. 225-232. DEMİRKENT, Işın, Türkiye Selçuklu Hükümdarı Sultan I. Kılıç Arslan, Ankara: TTK, 1996. DURMUŞ, İ., İskitler, İstanbul: Kaynak Yay., 2007. DÜZEN, İbrahim, Muhammed b. Gâzî al-Malatyavî ve Eseri Ravzat al-Ukûl, Doçentlik Tezi, Erzurum, 1978. ERDMANN, K., Das Anatolische Karavansaray des 13. Jahrhunderts II-III, Berlin, 1976. 191 ORTAÇAĞ’DA MALATYA ERKİLETLİOĞLU, Halit, Türkiye Selçuklu Sultanları ve Sikkeleri, Kayseri, 1996. ERSAN, Mehmet, Selçuklular Zamanında Anadolu’da Ermeniler, Ankara: TTK, 2007. ERSAN, M., Türkiye Selçuklu Devletinin Dağılışı, Ankara: Birleşik Yayınevi, 2010. ESKİCİ, B., Eski Malatya’daki Türk-İslam Eserleri, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Ankara, 1993. FAZLIOĞLU, İhsan, “Selçuklular Döneminde Anadolu’da Felsefe ve Bilim”, Cogito (2001), S. 29, s. 152-167. FINDIK, Nurşen Özkul, “Hekimhan”, Anadolu Selçuklu Dönemi Kervansarayları, Ankara: T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığı Yayınları, 2007. GABRIEL, Albert, Voyages Archeologiques Dans La Turquie Orientale, I, Paris, 1940. GÖDE, Kemal, Eratnalılar (1327-1381), Ankara: TTK, 1994. GÖĞEBAKAN, Göknur, XVI. Yüzyılda Malatya Kazası (1516-1560), Malatya: Malatya Belediyesi Kültür Yayınları, 2002. GÖYÜNÇ, N., “Kanûnî Devrinde Malatya Şehri”, VII. Türk Tarih Kongresi, C. II (25-29 Eylül 1970), Ankara: TTK, 1973, s. 654-659. GROUSSET, Rene, Başlangıcından 1071’e Ermenilerin Tarihi, Çev. Sosi Dolanoğlu, İstanbul: Aras Yayınları, 2005. GÜLSOY, Ersin-Mehmet Taştemir, Vakıf ve Mülk Defteri, Ankara: TTK, 2007. HONINGMANN, E., “Malatya”, İA, VII, İstanbul: MEB, 1997, s. 232-239. KAFESOĞLU İbrahim, Sultan Melikşah Devrinde Büyük Selçuklu İmparatorluğu, İstanbul, 1953. KAFESOĞLU, İ., Selçuklu Tarihi, İstanbul, 1972. KAFESOĞLU, İ., Türk Millî Kültürü, 4. Baskı, İstanbul, 1997. KANAT, C., “Gazan Han Zamanında Memlûk Devletine İltica Eden Uyratlar”, Tarih İncelemeleri Dergisi, S. XV, İzmir, 2000, s. 105-120. 192 ORTAÇAĞ’DA MALATYA KARPUZ, Haşim vd., Anadolu Selçuklu Eserleri, C. 2, İstanbul, 2008. KAŞGARLI, M. A., Kilikya Tâbi Ermeni Baronluğu Tarihi, Ankara, 1990. KAYA, Selim I. Gıyâseddin Keyhüsrev ve II. Süleymanşah Dönemi Selçuklu Tarihi (1192-1211), Ankara: TTK, 2006. KESİK Muharrem, Türkiye Selçukluları -Makaleler-, İstanbul, 2015. KESKİN, Yıldız, “Malatya Ulu Camii’in Aslî Hali”, 9. Milletlerarası Türk Sanatları Kongresi (İstanbul 23-27 Eylül 1991), Bildiriler, C. II, Ankara, 1995, s. 365-377. KÖPRÜLÜ, M. Fuad, Osmanlı Devletinin Kuruluşu, Ankara, 1972. KÖPRÜLÜ, “Anadolu Selçukluları Tarihi’nin Yerli Kaynakları”, Belleten, VII/27 (Temmuz/1943), s. 459-522. KÖYMEN, M. Altay, Alp Arslan ve Zamanı, İstanbul, 1972. KÖYMEN, M. A, “Anadolu’nun Fethi”, Diyanet İşleri Başkanlığı Dergisi, II (1961), s. 89-122. KURAT, Akdes Nimet, Çaka Bey, Ankara, 1966. KURAT, A. Nimet, IV-XVIII. Yüzyıllarda Karadeniz’in Kuzeyindeki Türk Kavimleri ve Devletleri Tarihi, Ankara: TTK, 1972. LAURENT, J., Byzance Et Les Turcs Seldjoucides Dans L’Asie Occıdentale, Paris, 1913. MELIKOFF, Irene, “Dānishmendids”, The Encyclopadedia of Islam, II, Leyden, 1965, s. 110-111. MERÇİL, E., Türkiye Selçukluları’nda Meslekler, Ankara: TTK, 2000. METİN, Tülay, , Selçuklular Döneminde Malatya, İstanbul, 2013. METİN, T. “Selçuklular Zamanında Anadolu’da Türk İskânına Dair Bir İnceleme: Malatya Örneği”, Çankırı Karatekin Ü. Sosyal Bilimler Ens. Dergisi, 4 (2), s. 137-156. METİN, T., “Selçuklular Devrinde Malatya’da İlmî Hayat ve İlim Adamları”, Selçuklularda Bilim ve Düşünce 4- II. 193 ORTAÇAĞ’DA MALATYA Uluslararası Selçuklu ve Kültür ve Medeniyeti Sempozyumu Bildiriler, Konya, 2013. METİN, T., “Sultanlığı Meşruiyet Kazanmamış Bir Selçuklu Şehzadesi: Tuğrul Arslan”, USAD, 6 (2017), s. 35-52. MORDTMANN, J. H., “Kalevziye”, İA, C. VI, s. 130-131. ORAL, Zeki, “Malatya Kitâbeleri ve Tarihi”, III. Türk Tarih Kongresi, Ankara: TTK, 1948, s. 434-439. ÖZAYDIN Abdülkerim, “Danişmendliler”, DGBİT, C. VIII, İstanbul: Çağ Yayınları, 1989, s. 121-140. ÖZERGİN, K., “Anadolu’da Selçuklu Kervansarayları”, İÜEF Tarih Dergisi, XV/20 (Mart 1965), s. 141-170. RICE, Tamara Talbot, The Seljuks in Asia Minor, London, 1961. ROUX J. P., Aksak Timur İslamın Kutsal Savaşçısı, Çev. Ali Rıza Yalt, İstanbul, 1994. RUNCIMAN, S., Haçlı Seferleri Tarihi, I, Çev. Fikret Işıltan, 3. Baskı, Ankara: TTK, 1998. RUNCİMAN, S., Haçlı Seferleri Tarihi, II, Çev. Fikret Işıltan, 2. Baskı, Ankara: TTK, 1992. OCAK, A. Yaşar, Babaîler İsyanı, 2. Baskı, İstanbul: Dergah Yayınları, 1996. ONARLI, İsmail, “Şeyh Hasan Ocağı ve Aşireti”, Gazi Üniversitesi Türk Kültürü ve Hacı Bektaş Veli Araştırma Merkezi Dergisi, S. 12 (1999), s. 25-50. SAINT MARTIN, Vivien De, Description Historique et Geographique de L’Asie Mineure I, Paris, 1852. SEVİM, Ali, Anadolu Fatihi Kutalmışoğlu Süleymanşah, Ankara: TTK, 1990. SEVİM, Ali, Ünlü Selçuklu Komutanları Afşin, Atsız, Artuk ve Aksungur, Ankara: TTK, 1990. SEVİM, Ali, Anadolu’nun Fethi Selçuklular Dönemi, Ankara: TTK, 2000. SOLMAZ, Sefer, “Dânişmendliler”, Türkler, C. 6, Ankara: Yeni Türkiye Yayınları, 2002, s. 430-451. SÖZEN, Metin, Anadolu Medreseleri Selçuklular ve Beylikler Devri, İstanbul, 1972. 194 ORTAÇAĞ’DA MALATYA SÜMER, Faruk, Oğuzlar (Türkmenler), 5. Baskı, İstanbul, 1999. SÜMER, F., “Anadolu’da Moğollar”, Selçuklu Araştırmaları Dergisi, I (1969). SÜMER, F., “Ağaç-Eriler”, Belleten (1962), XXVI/103. SÜMER, F., Yabanlu Pazarı: Selçuklular Devrinde Milletlerarası Büyük Bir Fuar, İstanbul: TDAV Yayınları, 1985. ŞERBETÇİ, Azmi, “Kutbüddîn-i Şirazî”, TDVİA, C. 26, Ankara, 2002, s. 487-488. TOGAN, Zeki Velidi, Umumî Türk Tarihine Giriş, İstanbul, 1946. TOGAN, Z. V., Azerbaycan, ” İA, C. II, İstanbul: MEB, 1979, s. 91-118. TURAN, Osman, Türkler Anadolu’da, İstanbul: Hareket yay., 1973. TURAN, O., Selçuklular Zamanında Türkiye, Boğaziçi Yayınları, İstanbul, 1998. TURAN, O., Doğu Anadolu Türk Devletleri Târihi, 4. Baskı, İstanbul: Boğaziçi Yayınları, 1997. TURAN, O., İstanbul’un Fethinden Önce Yazılmış Tarihî Takvimler, 2. Baskı, Ankara: TTK, 1984. TURAN, O., “Selçuk Kervansarayları”, Belleten, X/39 (1946). TURAN, O., Selçuklular Târihi ve Türk İslâm Medeniyeti, 6. Baskı, İstanbul, 1997. TURAN, O., Türkiye Selçukluları Hakkında Resmî Vesikalar, 2. Baskı, Ankara: TTK, 1988. TURAN, O., “Kılıç Arslan I”, İA, C. VI, İstanbul: MEB, 1977, s. 681-688. USTA, Aydın, “Artukoğlu Belek Gazi’nin Siyasî Faaliyetleri”, Prof. Dr. Ramazan Şeşen Armağanı, İstanbul, 2005, s. 355-367. UYUMAZ, Emine, Sultan I. Alâeddin Keykubad Devri Türkiye Selçuklu Devleti Siyasî Tarihi (1220-1237), Ankara: TTK, 2003. ÜNAL, O., Horasan’dan Anadolu’ya Türkiye Tarihine Giriş, Ankara, 1980. 195 ORTAÇAĞ’DA MALATYA ÜNAL, H. Rahmi, “Doğu Anadolu’da Bilinmeyen Üç Selçuklu Hanı”, Arkeoloji-Sanat Tarihi Dergisi, II, İzmir, 1983. VARLIK, Mustafa Çetin, Germiyan-oğulları Tarihi (13001429), Ankara, 1974. VRYONIS, S., The Decline of Medieval Hellenism in Asia Minor and The Process of Islamization from the Eleventh through the Fifteenth Century, California, 1971. WIEDEMANN, E., “Kutbeddin Al-Şirazî”, İA, C. VI, s. 1049-1051. YALÇINKAYA, Ekrem, Muhtasar Malatya Tarih ve Coğrafyası, İstanbul, 1940. YARNLEY C. J., “Philaretos Armenian Bandit or Byzantine General?”, Revue des Etudes Armeniennes, IX, Paris 1972, s. 331-353. YAVUZ, Mehmet, “Anadolu Selçukluları Devrinin Arapça Yazan Önde Gelen Müellifleri”, Nüsha (Güz 2003), S. 11, s. 720. YİNANÇ, M. Halil, Türkiye Tarihi, Selçuklular Devri I, İstanbul, 1944. YİNANÇ, M. H. “Maraş Emirleri”, Türk Tarih Encümeni Mecmuası, 8/85 (1341), s. 81-100. YİNANÇ Refet -Mesut Elibüyük, Kanuni Devri Malatya Tahrir Defteri (1560), Ankara, 1983. YİNANÇ, M. H., “Dânişmendliler”, İA, C. III, İstanbul: MEB, 1945, s. 468-479. YİNANÇ, M. H., Türkiye Tarihi, Selçuklular Devri I, İstanbul, 1944. YUVALI, A., “Fırat Havzasının Türk Tarihindeki Yeri”, Türk Kültürü, XXIV/273 (Ocak 1986), s. 1-10. YUVALI, A., “Malatya Meyvecilik Gelenekleri Üzerine Bazı Bilgiler”, II. BGMST (Malatya/19-21 Ekim 1987), İstanbul, 1988, s. 248-253. 196 ORTAÇAĞ’DA MALATYA MALATYA’DA TARİHİ BİR KALE: MASÂRA (MİNŞAR) KALESİ Doç. Dr. Selim KAYA Giriş Mekânlar şahıslara ev sahipliği yaparken olaylara şahitlik etmiş, tarihe ışık tutmuştur. Tarihin en eski devirlerinden beri can ve mal güvenliği için korunaklı yerler aranılmış veya oluşturulmaya çalışılmıştır. Bu bağlamda öne çıkan mekânların başında ilk akla gelen hiç şüphesiz kalelerdir. Malatya tarihi söz konusu olduğunda bu anlamda incelenilmesi gereken önemli yerlerden birisi de Masâra (Minşâr) Kalesi’dir. Türklerin Hunlardan itibaren kullanmaya başladığı, 1 2 “balık” olarak da ifade ettikleri kaleler; daha çok kavşaklarda, ana yollar üzerinde, geçit ve boğaz özellikli yerlerde, denize uzanan burun gibi stratejik noktalarda, arazinin tabiî özelliklerinden de yararlanılarak inşa edilmiştir. Kaleler yapılırken birkaç yönünün doğal korunaklı olması, kolay ve az sayıda bir kuvvetle savunulabilmesi, gerektiğinde içeridekilerin dışarı çıkabilecekleri özel bölümlerin bulunması, uzun süreli kuşatmalara dayanabilecek ve su ihtiyacını sağlayabilecek  Afyon Kocatepe Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü, skaya@aku.edu.tr 1 Mustafa Kalkan, Orta Asya Türk Devletlerinde Ordu ve Savaş Stratejileri, Kaynak Yayınları, İzmir 1995, s. 166. 2 Divanü Lügati’t-Türk Dizini, Türk Dil Kurumu Yayını, Ankara 1996. 197 ORTAÇAĞ’DA MALATYA imkânlara sahip olması gibi unsurlar göz önünde bulundurulmuştur. En önemli bölümü kule veya burçlar olan, dışı “kale önü”, içi “kale meydanı” olarak tanımlanan ve şehrin nüvesini teşkil eden kaleler; genellikle ehmedek (iç kale), dış kale ve şehristan gibi bölümlerden, bazen de sadece iç kaleden oluşmuştur. Üst idarî ve askeri birimlerin merkezi olan iç kale, en büyük unvana sahip yöneticinin oturması ve en son savunma yeri olarak planlanmıştır. Surlarla çevrili iç kalede, yönetici sarayı, beylerin konutları, darbhâne, hapishâne ve ibadethâne gibi yapılar 3 da yer almıştır. Masâra (Minşâr) Kalesi, Malatya’nın tarihi önemi ve coğrafi konumunun da etkisiyle öne çıkmıştır. Bu kale kıymetini hiç şüphesiz Malatya ile kazanmıştır. Malatya’nın önemini ve kıymetini anlamamız ölçüsünde Masâra’yı (Minşâr’ı) da anlamamız kolay olacaktır. Bu sebeple Malatya ile alakalı bazı hususları ifade etmek kalenin daha iyi değerlendirilmesi için önem arz etmektedir. Malatya, eskiçağlardan beri bölgede etkin devletler tarafından askerî üs olarak kullanılmıştır. Roma döneminde Perslere karşı çıkılan seferlerin askerî destek merkezi olmuştur. Ortaçağda da askerî özelliği ile bağlantılı olarak siyasî ve dinî önemini de devam ettirmiştir. Ortodoksların en önemli Metropolitlik merkezlerinden biridir. Tarih ve coğrafya yazarlarının eserlerinde “mühim” ve “büyük” olarak zikrettikleri bir şehirdir. Nitekim İslam coğrafyacısı İstahrî, X.yüzyılda Malatya’yı büyük bir şehir olarak tasvir etmiştir. Merâsidü’lIttılâ‘ başlıklı XIII. ve XIV.yüzyıla ait bir coğrafya sözlüğünde Malatya; “İskender’in yaptırdığı şehirlerden biridir. İçinde, sahabe tarafından yaptırılmış olan bir cami vardır. Burası, Rum ülkesinin meşhur şehirlerindendir” şeklinde kaydedilmiştir. İbnü’l-Adîm ise Müslümanların elinde olan Malatya’nın mâmur ve büyük bir şehir olduğunu zikretmiştir. Hamdullah Müstevfî, 3 Semavi Eyice, “Kale”, İslâm Ansiklopedisi (TDV), C. XXIV, s.235 vd; G.Kessler, “Şehirin Tarihi ve Sosyal Fonksiyonu”, İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi Mecmuası, (Türkçe terc. Refii Şükrü), s. 525. 198 ORTAÇAĞ’DA MALATYA XIV.yüzyılda Malatya’yı kuvvetli bir kalesi olan güzel bir şehir 4 olarak tanımlamıştır. Bizans Devleti’nin iki önemli sınır şehrinden biri konumunda olan Malatya, Halife I.Muaviye’nin (661-680) de 653 yılında çıktığı ve Kapadokya'ya kadar ilerlediği seferin hareket merkezidir. Askerî yolların birleştiği bir noktada bulunması sebebiyle Malatya, Emevîler döneminde Müslüman Arapların hudut bölgesindeki en önemli askerî üslerinden biri, hatta Anadolu seferlerinin başladığı ilk üs olmuştur. Emeviler döneminde askerî düşüncelerle özel olarak tahkim edilen “Sugûr” bölgesinden Sugûrü’l-Cezîriyye’nin merkezi olan Malatya, bu önemini ve statüsünü sonraki yıllarda da devam ettirmiş, 5 Abbasiler devrinde de “Avasım” bölgesinin merkezi olmuştur. Bizans İmparatoru V.Konstantinos (741-775) doğu seferine çıktığı 750 yılı sonları 751 yılı başlarında Malatya'yı kuşatmış, şehir halkı ona karşı direnerek savaşmış, ancak başarılı olamamıştır. V.Konstantinos cami ve mescidlerden başka 6 hükümet konağını ve şehri yıktırmıştır. Abbâsî ordusunun Bâbek İsyanı ile meşgul olmasını fırsat bilen Bizans İmparatoru Theophilos (829-842) Zibatra'ya (Doğanşehir) saldırarak 838 yılında katliam yapmış, şehri tahrip ettikten sonra da Malatya'yı kuşatmıştır. Bunun üzerine Abbasi Halifesi Mu'tasım (833-841) büyük bir ordu ile hareket geçmiş, kendisi Tarsus üzerinden Anadolu'ya girerken komutanlarından Haydar b. Kâvûs Afşin Bey (ö.841) de, on bin kişilik bir Türk kuvvetinin başında Malatya üzerinden Bizans topraklarına 4 H.İbrahim Gök, “XIII ve XIV. Yüzyıla Ait Bir Coğrafya Sözlüğü: Merâsidü’l-Ittılâ ve Anadolu’ya Dair Kayıtları”, Kırıkkale Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, Ocak 2014, Cilt IV, Sayı: 1, s. 158; Göknur Göğebakan, “Malatya”, İslam Ansiklopedisi (TDV), İstanbul 2003, C.XXVII, s. 471. 5 İbnü'l-Esir, İslam Tarihi el-Kamil fi't-Tarih Tercümesi, (Türkçe terc. Ahmet Ağırakça), Bahar Yayınları, İstanbul 1991, C. III, s. 142; M. Halil Yinanç, Türkiye Tarihi Selçuklular Devri I Anadolu'nun Fethi, İstanbul 1944, s. 19 vd.; Hakkı Dursun Yıldız, “Avâsım”, İslam Ansiklopedisi (TDV), İstanbul 1991, C.IV, s. 111-112; Şahin Uçar, Anadolu’da İslam Bizans Mücadelesi, İşaret Yayınları, İstanbul 1990, s. 59, 61, 81, 125; Göknur Akçadağ, “Malatya Şehir Adı ve Şehrin Tarihi Süreçleri”, Akra Kültür Sanat ve Edebiyat Dergisi, 2016, 9, s. 188. 6 El-Belâzurî, Fütûhü'l-Buldan, (Türkçe terc. Mustafa Fayda), Kültür ve Turizm Bakanlığı Yayını, Ankara 1987, s. 264 vd.; Halife b. Hayyat, Tarihu Halife b. Hayyat, (Türkçe terc. Abdulhalık Bakır), Ankara 2001, s. 493. 199 ORTAÇAĞ’DA MALATYA 7 girmiştir. Halife Müstaîn (862-866) devrinde, Malatya’da “emîrlik” görevini Ömer b. Ubeydullah isimli bir komutan yapmıştır. Bizans İmparatoru I.Romanos (920-944) döneminde Doğu Domestikosu loannes Kurkuas kumandasındaki Bizans 8 ordusu Fırat'a kadar ilerlemiş ve 934'te Malatya'yı zaptetmiştir. Ermeni Philaretos Brachamios, 1083 yılı civarında Bizans imparatorluğunun zaafından istifade ile Malatya ve çevresini ele geçirerek özerk bir devlet kurmuştur. Dânişmendli hanedanının kurucusu ve ilk hükümdarı olan Danişmend Gazi, fetih menkıbelerinden oluşan ve bir roman mahiyeti arzeden Dânişmendname'de, Malatya Emîri Ömer'in torunu olarak tanıtılmış ve Battal Gazi'nin torunu Sultan Turasan 9 ile arkadaşlık ettiği ifade edilmiştir. Malatya, Dânişmendliler ve Selçuklular arasında sık sık hâkimiyet mücadelelerine sahne olmuştur. Dânişmendliler ve Selçuklular döneminde Malatya önemli bir ilim ve kültür şehri özelliği kazanmış, çok sayıda âlim ve 10 mutasavvıf huzur ve güven hissedilen Malatya’ya gelmiştir. Mesela Fütüvvet teşkilâtının Anadolu’da yayılmasında etkili olan Mecdüddin İshâk (ö.1221), Vahdet-i Vücûd öğretisi ile tasavvufa farklı bir boyut kazandıran Muhyiddin İbnü’l-Arabî (ö.1249), Vahdet-i vücûd düşüncesinin Muhyiddin İbnü’l-Arabî’den sonraki en önemli temsilcisi Sadreddin Konevî (ö.1274), Mevlânâ Celâleddin-i Rûmî'nin babası Bahâeddin Veled (ö.1231), Evhadüddin-i Kirmânî (ö.1238) gibi pek çok ilim ve fikir adamı Malatya'da bir müddet yaşamıştır. Selçuklular zamanında Anadolu şehirlerinin her birine ortaçağ geleneğine uygun olarak birer unvan verilmiştir. Malatya 7 Casim Avcı, “Mu'tasım-Billah”, İslam Ansiklopedisi (TDV), C. XXXI, s. 381; Hakkı Dursun Yıldız, “Afşin, Haydar b. Kâvûs” İslam Ansiklopedisi (TDV), C.I, s. 441. 8 Işın Demirkent, “Bizans” İslam Ansiklopedisi (TDV), C. VI, s. 236 9 Abdülkerim Özaydın, “Danişmend Gazi”, İslam Ansiklopedisi (TDV), C. VIII, s. 467. 10 el-Ömerî, Şihabeddin b. Fazlullah, Mesâlikü’l-Ebsâr, (Çeviri ve Notlar D.Ahsen Batur), Türkler Hakkında Gördüklerim ve Duyduklarım, Selenge Yayınları, İstanbul 2014, s. 316, 333; Göknur Akçadağ, “Malatya Şehir Adı ve Şehrin Tarihi Süreçleri”, Akra Kültür Sanat ve Edebiyat Dergisi, 2016, 9, s. 193. 200 ORTAÇAĞ’DA MALATYA da bir "üstünlük ve asalet şehri" anlamında “dârü’r-rif’â” olarak lakaplanmış, böylece diğer şehirler içindeki müstesna yeri de 11 vurgulanmıştır. Selçuklular döneminde bazı kentler yönetim merkezi işlevi üstlenmiştir. Bunlardan biri de Malatya’dır. Nitekim Selçuklu vekâyî-nameleri incelendiğinde Malatya şehrinin bazı zamanlarda siyasi açıdan sultana tâbi meliklik merkezi, bazı zamanlarda da özerk ya da muhtar bir yönetim sistemine sahip 12 Selçuklu idari birimlerinden biri olmuştur. Denilebilir ki Türkiye Selçuklularının önemli büyük şehirlerinden biri de Malatya’dır. Malatya’nın bu özelliği şehrin her zaman siyasi, idari, askeri, iktisadi olarak tercih edilmesine ve revaç görmesine de sebep olmuştur. Muhtemelen ortaçağda Malatya, başta kuzey Suriye olmak üzere Ortadoğu bölgesine hâkim olmanın ön şartı ya da en önemli adımı olarak algılanmıştır. Türkiye Selçuklu şehzadelerinden II. Kılıç Arslan oğlu Muizzüddin Kayserşah ile I.Gıyaseddin Keyhüsrev oğlu İzzeddin Keykâvus Malatya Meliki olarak görev yapmıştır. Sultan I.Alâeddin Keykubad 1227’de Eyyubi hükümdarı Melikül Eşref’in kızkardeşi ile Malatya’da evlenmiş, halifenin elçilerini burada ağırlamıştır. Kösedağ savaşı sonrası Moğolların yönetimde etkili olduğu şehir 50 yıl kadar İlhanlı valilerince yönetilmiştir. Moğol işgalinin sebebi de Malatya’nın stratejik 11 İbn Bîbî, el-Evamirü’l-Alaiye fil Umuri’l-Alaiye (Selçuk Nâme), Türkçe terc. Mürsel Öztürk, Ankara 1996, C.I, s. 292; İbrahim Cevriye Artuk, "Ortaçağda Bazı Anadolu Şehirlerine Verilmiş Olan Ünvanlar", Türk Kültürü Araştırmaları, H.Z.Koşay'ın Hatırasına Armağan, XXIV/2, Ankara 1986, s. 65; Akçadağ, a.g.m, s.188; Mehmet İpşirli, “Anadolu”, İslam Ansiklopedisi TDV, C.III, İstanbul 1991, s.123. 12 İbn Bîbî, el-Evamirü’l-Alaiye fil Umuri’l-Alaiye (Selçuk Nâme), Türkçe terc. Mürsel Öztürk, I-II, Ankara 1996. Tülay Metin, “Sultanlığı Meşruiyet Kazanmamış Bir Selçuklu Şehzadesi: Tuğrul Arslan”, Selçuk Üniversitesi Selçuklu Araştırmaları Dergisi (USAD), 2017, s. 37-48; Koray Özcan, Zekiye Yenen, “Anadolu-Türk Kent Tarihine Katkı: Anadolu Selçuklu Kenti (XII. Yüzyılın Başından XIII. Yüzyılın Sonuna Dek)”, MEGARON, C.V, 2010, S.2, s.59; Ansiklopedik bir eser olan Mesâlikü’lEbsâr’ın müellifi, tarih ve coğrafya âlimi el-Ömerî (Şihabeddin b. Fazlullah)’nin Türkiye Selçuklularının atası Kutalmış Bey’i anlatırken “bu Kutalmış denilen şahıs, Konya, Aksaray ve Malatya Selçuklu sultanlarının atasıdır” diyerek Malatya’yı Konya’dan ayrı bir merkez gibi zikretmiş olması bu konuya iyi bir örnek oluşturur. Bkz: el-Ömerî (Şihabeddin b. Fazlullah), Mesâlikü’l-Ebsâr, (Çeviri ve Notlar D.Ahsen Batur), Türkler Hakkında Gördüklerim ve Duyduklarım, Selenge Yayınları, İstanbul 2014, s. 215. 201 ORTAÇAĞ’DA MALATYA değerinden kaynaklanmıştır. Malatya, Abaka Han tarafından II.Mesud’a verilmiş, 1315 yılında şehre Memlukler hakim olmuştur. Memluk Sultanı el-Melikü’n-Nasır Muhammed b. Kalavun şehri yedi bölgeden oluşan bir sınır eyaleti haline getirmiştir. Bu sırada şehrin etrafında yedi kale vardır. kalelerden biri de Masâra (Minşâr) Kalesi’dir. 13 Bu Masâra (Minşâr) Kalesi Anadolu’da askerî ve siyasî şartlarına dayalı olarak; Malatya gibi stratejik bağlantı-geçiş noktasında yer alan şehirlerin yakınında, sarp ve erişilmesi güç kayalıklar üzerine inşa edilmiş kale kentler niteliğindeki yerleşim merkezlerinden biri de, mazisi Selçuklu öncesine uzanan Masâra (Minşâr) Kalesidir. Bazı tarih ve coğrafya yazarlarının Malatya’yı “kuvvetli bir kalesi olan güzel bir şehir” olarak tasvir ederken zikrettikleri ancak ismini belirtmedikleri kalenin, olayların akış seyri dikkate alındığında Minşâr Kalesi olabileceği kanaatindeyiz. Minşâr Kalesi tarihi süreç içinde birçok muhasara ve muharebeye konu olmasının yanında XI-XIII.yüzyılda bazı devlet adamlarının yönetim merkezi, hanedan mensubu bazı saltanat adaylarının da cezalandırılma yeri olmuştur. Dânişmenli Yunus Bey ve hapis hayatı sonrası Türkiye Selçuklu sultanı olan Alâeddin Keykubad bu konuda en önde gelen isimlerdir. Minşâr Kalesi’nin içinde ve çevresinde yaşanan olaylar hiç şüphesiz Malatya şehrini de, diğer şehirleri de, Anadolu’yu da, Türk tarihini de etkilemiştir. Çünkü bu kale, özellikle XI-XIII. yüzyılda Malatya’nın en önemli kalelerinden biridir. Belki de bu sebeple Urfalı Mateos, Kilikya Ermeni hâkimi Filarotes (Philarotes) Brachamius’un en kuvvetli döneminin Minşâr’a gelip yerleştikten sonra olduğunu kaydetmiştir. 14 13 Göğebakan, “Malatya”, s. 470. 14 Urfalı Mateos, Urfalı Mateos Vekayi-Namesi (952-1136) ve Papaz Grigor’un Zeyli (1136-1162), Türkçe terc. Hrant D.Andreasyan, Notlar: Edouard Dulaurer, M.Halil Yinanç, Türk Tarih Kurumu Yayını, Ankara 2000, s. 147. 202 ORTAÇAĞ’DA MALATYA Minşâr; Arapça “bıçkı (bıçku), dest-erre (el bıçkısı), 15 destere" anlamındadır. Merâsidü’l-Ittılâ başlıklı XIII. ve XIV.yüzyıla ait bir sözlükte de; “testere”, “marangoz testeresi” 16 şeklinde tanımlanmıştır. Mehmed Memdûh Paşa’nın Dîvân-ı Eş‘âr’ında bu anlamı teyit edilerek “minşâra ser verir” şeklinde kullanılmıştır. Kalenin adı farklı şekillerde yazılmış ve telaffuz edilmiştir. Kale için Masâra’dan başka Minşâr, Menşar, Mışar, Muşar gibi isimler de kullanılmıştır. Urfalı Mateos Vekayi-Namesi’nin 17 18 çevirisinde Mışar, Abu’l Farac Tarihi’nin çevirisinde Masâra, Tarihu Muhtasari’d-Düvel çevirisinde 19 Menşar, el-Evâmirü’l 20 Ala’iye fi’l-Umuri’l-Ala’iye (Selçuk Name) çevirisinde Menşar, 21 Müsâmeretü’l-Ahbâr çevirisinde Minşâr, Anonim Selçuknâme 22 çevirisinde Minşâr olarak yazılmıştır. İsmail Hakkı Uzunçarşılı Mintaş olarak zikretmiştir. 23 Faruk Sümer Minşâr kalesi için 24 “ünlü” sıfatını kullanmıştır. Kalenin adı olarak pek çok kaynak ve araştırmada Minşâr zikredilmiştir. Biz de Masâra’dan daha çok Minşâr adını tercih ediyoruz. 15 Serdar Mutçalı, el-Mu'cemü'l-Arabiyyü'l-Hadîs, Dağarcık Yayın, İstanbul 2013, s. 909; Ferit Devellioğlu, Osmanlıca-Türkçe Ansiklopedik Lûgat, Aydın Kitabevi, Ankara 2011, s. 757; Besim Atalay, et-Tuhfetu'z-Zekiyye fi'I-Lugati't-Türkiyye, İstanbul 1945. 16 H.İbrahim Gök, “XIII ve XIV. Yüzyıla Ait Bir Coğrafya Sözlüğü: Merâsidü’l-Ittılâ‘ ve Anadolu’ya Dair Kayıtları”, Ocak 2014, Cilt IV, Sayı: 1, s. 158. 17 Urfalı Mateos, Vekayi-Name, s.147, 282. 18 Ebü’l-Ferec İbnü’l-İbrî, Abu’l-Farac Tarihi, C. II, (Türkçe terc. Ö.Rıza Doğrul), Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara 1999, s. 491. 19 Ebü’l-Ferec İbnü’l-İbrî, Tarihu Muhtasari’d-Düvel, Türkçe terc. Şerafeddin Yaltkaya, Türk Tarih Kurumu Yayını, Ankara 2011, s. 30. 20 İbn Bîbî, el-Evâmirü’l Ala’iye fi’l-Umuri’l-Ala’iye (Selçuk Name), Türkçe terc. Mürsel Öztürk, Kültür Bakanlığı Yayını, Ankara C.I, s.160. 21 Aksarayi Kerimüddin Mahmud, Müsâmeretü’l-Ahbâr, Türkçe terc. Mürsel Öztürk, Türk Tarih Kurumu Yayını, Ankara 2000, s. 25. 22 Anonim Selçuknâme-Tarih-i Âl-i Selçuk, (Çev. Halil İbrahim Gök-Fahrettin Coşkuner), Atıf Yayınları, Ankara 2014, s. 103. 23 İsmail Hakkı Uzunçarşılı, Anadolu Beylikleri, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara 1988, s. 163. 24 Faruk Sümer, “Ağaçeriler”, İslam Ansiklopedisi (TDV), C. I, s. 461. 203 ORTAÇAĞ’DA MALATYA Masâra (Minşâr) Kalesi’nin Yeri Ebü’l-Ferec İbnü’l-İbrî, Minşâr Kalesi’nin yerini iki faklı mekânmış gibi Malatya civarındaki Mukaddes Dağ’da bulunan Mar Ahron Manastırı’nın altındaki kale 25 ve “Briha Dağındaki 26 kale” olarak zikretmiştir. Mukaddes Dağ ile Briha Dağ muhtemelen aynı olabilir. Masâra (Minşâr) Kalesi’nin yeri için Merâsidü’l-Ittılâ‘ başlıklı XIII. ve XIV.yüzyıla ait bir coğrafya sözlüğünde ise Fırat ırmağına yakın bir kale olarak 27 belirtilmiştir. 28 Ebü’l-Ferec İbnü’l-İbrî, Yassıçimen Savaşı’ndan sonra Selçukluların hizmetine giren Harezm beylerinden Kayır Han’ın hapsedilmesi ve ölümü sonrası kendi hayatlarından endişe eden Harezimlilerin Malatya’ya geldikten ve Subaşı Seyfüddevle’yi esir aldıktan sonra yaya olarak Fırat’ı geçtiklerini ve Masâra Kalesi’ne gittiklerini kaydetmiştir. Bu bilgiye istinaden Masâra (Minşâr) Kalesi’nin Fırat’ın doğusunda olduğu düşünülebilir. Edouard Dulaurer, Urfalı Mateos’un çevirisine eklediği 29 notda “bence, “Mışar”, başka bir yerde “Masr” olarak yazılı olan şehir ile Ebü’l-Ferec İbnü’l-İbrî’nin “Masâra’' ve Ptoleme’nin, küçük Ermenistan’ın bir şehri diye zikrettiği “Masâra’' veya “Masora’' ile aynıdır. Bu ad, Malatya’nın sekiz mil cenub-i şarkisinde Samsat yolunun üzerinde bulunan Misere adlı köyü hatırlatmaktadır” demiştir. 30 Ahmed b. Mahmud’un Selçuk-Name’sinin çevirisinde Minşâr (Masâra) Fırat kenarında kale olarak kaydedilmiştir. 31 Kinnamos’un Historia’sının çevirisinde Işın Demirkent kalenin yerini Mut ilçesinin 11 km Kuzeydoğusunda ve Mavga 25 Ebü’l-Ferec İbnü’l-İbrî, Abû’l-Farac Tarihi, C.II, s. 491. 26 Ebü’l-Ferec İbnü’l-İbrî, Abû’l-Farac Tarihi, C.II, s. 505. 27 Gök, a.g.m, s. 158. 28 Ebü’l-Ferec İbnü’l-İbrî, Abu’l-Farac Tarihi, C. II, s. 537. 29 Urfalı Mateos, Vekayi-Name, s.147, n.91. 30 Ahmed b. Mahmud, Selçuk-Name II, haz. Erdoğan Merçil, Tercüman 1001 Temel Eser, İstanbul 1977, s. 151. 31 Ioannes Kinnamos’un Historia’sı (1118-1176), Türkçe terc Işın Demirkent, TTK Ankara 2001, s. 128. 204 ORTAÇAĞ’DA MALATYA Kalesi’nin 3 km güneybatısındaki bir yerleşim merkezi olan Yıldız köyü olarak vermiştir. Minşâr Kalesi’nin yerini Bilge Umar 32 "Malatya 33 dolaylarında çok eski bir köy" olarak, Tülay Metin ise Elazığ’a bağlı Baskil ilçesinin Aydınlar bucağı olarak belirtmiştir. Bünyad Dinç ise kalenin yerinin; Eğribük dolaylarındaki Baraj Gölü’nün doğu yakasındaki Işıklar Köyü’nün alt tarafında Mar Akron Manastırı’ndan bugüne dek kalmış kalıntı izlerinin hemen altında baraj kenarında olduğunu belirtmiş ve bu fikrine delil olarak burada kalenin sağlam kalan duvarlarının ve sarnıçlarının görüldüğünü ifade etmiştir. 34 Mevlüt Oğuz, 35 Minşâr’ın yerini 36 Eğribük, Ahmet Şentürk ve Mehmet Gülseren ise Abdulvahap Gazi Türbesi’nin alt tarafında Fırat kıyısında bir kale olarak belirtmişlerdir. Orhan Tuğrulca’ya göre Minşâr Kalesi, Fırat vadisinin çok önemli bir noktasında içe doğru bir burun şeklinde sarp bir bölgede yer almıştır. Fırat vadisinin hem yukarı tarafını hem de aşağı akış yönünü görebilecek stratejik bir bölgede inşa edilmiştir. Kale sırtını bugün Abdulvahap Dağı dediğimiz Ebü’lFerec İbnü’l-İbrî’nin ise “Mukaddes Dağ” olarak adlandırdığı dağa dayamıştır. Kalenin kalıntılarının hâlâ sağlam olması oldukça güvenli bir kale olduğunu düşündürmektedir. Zira kalenin aşağısı Fırat Nehri ile yukarısı Abdulvahap Dağı ve uzantısı olan dağ ile korunurken, diğer açıkta kalan taraflarının bir kısmı doğal kayalıklar ve kalın taş duvarlar ile kapatılmıştır. Kale kapısının olduğu girişin hemen sağ tarafında su sarnıçları, kapının kuzey doğu istikametinde, sarp kayaların ortasında arka tarafı toprağa dayalı zindan bulunmaktadır. Minşâr Kalesi, Eskimalatya’nın yaklaşık 35 km kuzeydoğusunda bulunan 32 Bilge Umar, Türkiye’deki Tarihsel Adlar, İnkılâp Kitabevi, İstanbul 1993, s. 551. 33 Tülay Metin, Türkiye Selçukluları Devrinde Malatya, Gazi Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Doktora Tezi, Ankara 2010, s. 138. 34 Orhan Tuğrulca, Malatya Siyasî Tarihi, Kilim Yayınları, Malatya 2006, s. 44. 35 Mevlüt Oğuz, Malatya Tarihi, Milli Eğitim Gençlik ve Spor Bakanlığı Yayını, İstanbul 1985. 36 Ahmet Şentürk-Mehmet Gülseren, Malatya’nın Kültürel Yapısı, Sezer Ofset, Malatya 1995. 205 ORTAÇAĞ’DA MALATYA Abdulvahap dağının kuzey alt bölgesinde barajın sıfır 37 noktasındadır. Kale köyü de bu baraj sularının altında kalmıştır. Minşâr’ın yeri ile alakalı olarak kalenin önemli bir merkez olduğu bir dönemde Malatya’da yaşamış olan Süryani tarihçi Ebü’l-Ferec İbnü’l-İbrî’nin verdiği bilgilerin dikkate alınmasının doğru bir yaklaşım olacağı kanaatindeyiz. Masâra (Minşâr) Kalesi’nde Neler Oldu Bizans İmparatoru IV.Romanos Diogenes (1068-1071) tarafından Kilikya ve doğusuna yönetici tayin edilmiş olan din ve adetçe bir Romalı, baba ve anne tarafından da bir Ermeni olan Filaretos (Philaretos) Brachamius Maraş ve çevresinde birçok 38 yeri ele geçirdikten sonra Minşâr’a gelip yerleşmiştir. Türkiye Selçuklu Sultanı I.Kılıç Arslan da Malatya’yı ele geçirmek için şehri kuşatmış, ama Birinci Haçlı seferi sebebiyle kuşatmadan vazgeçmek zorunda kalmıştır. Daha sonra Malatya, Dânişmendli Gümüştekin Gazi tarafından Filaretos'un komutanı Gabriel'den alınmıştır (1102). Gümüştekin Gazi’nin ölümü (1104) sonrası I.Kılıç Arslan 2 Eylül 1105’te Malatya’yı ele geçirmiştir. I.Kılıç Arslan'ın 1107’de ölümü sonrası oğullarından Tuğrul Arslan Malatya’da sultan ilan edilmiştir. Ancak Malatya kısa bir süre sonra I.Kılıç Arslan’ın diğer oğlu Melikşah (Şahinşah)'ın idaresi altına girmiştir. Tuğrul Arslan'ın yaşı çok küçük olduğundan annesi Ayşe Hatun, Emîr İlarslan ile evlenerek onu oğluna atabeg tayin etmiştir. Ancak kısa bir süre sonra İlarslan'ı hapsettiren Ayşe Hatun, akıllı ve cesaretli davranışlarını takdir ettiği Artuklu beyi Belek Gazi’den (Belek b. Behrâm’dan) oğlu Tuğrul Arslan'ın atabegi olmasını istemiştir. Ayşe Hatun'un teklifini kabul eden ve onunla evlenerek Tuğrul Arslan'a atabeg olan Belek, Malatya ve çevresini beyliğine katarak topraklarını genişletmiştir. 39 37 Orhan Tuğrulca, “Muşar Kalesi”, http://malatyahaber.com/haber/musar-kalesi/ 38 Urfalı Mateos, Vekayi-Namesi, s.147; Ebü’l-Ferec İbnü’l-İbrî, Abu’l Farac Tarihi, C.I, s. 331. 39 Anonim Tarih-i Al-i Selçuk, (nşr. F. N. Uzluk) Ankara 1952, s. 24 vd.; Akçadağ, “Malatya Şehir Adı…”, s. 402-403. 206 ORTAÇAĞ’DA MALATYA Malatya üzerindeki emellerinden vazgeçmeyen Emir Gazi, vaktiyle babası Gümüştekin Gazi tarafından Dânişmendli hâkimiyetine alınan ancak daha sonra Türkiye Selçuklu Sultanı I.Kılıç Arslan'ın eline geçen Malatya’ya yeniden hâkim olmak istemiştir. Ancak Haçlılar karşısında kazandığı başarılarla temayüz eden Artuklu beyi Belek Gazi’den çekindiği için onun vefatına kadar şehir üzerinde herhangi bir girişimde bulunamamıştır. Belek Gazi’nin 1124’de şehit düşmesi sonrası çocuğu olmadığı için ülkesi Artukoğulları arasında paylaşılmıştır. Malatya sultanı Tuğrul Arslan da Belek Gazi’nin üvey oğlu olması hasebiyle bu mirasta hakkı olduğunu düşünerek Minşâr ve Gerger’i almış ve bölgedeki hâkimiyet mücadelelerine katılmıştır. Bu mücadeleyi fırsata çevirmek isteyen Dânişmendli Emir Gazi 13 Haziran 1124 tarihinde oğlu Muhammed’i de yanına alarak Malatya’yı muhasara etmiştir. Melik Arab’ın Dânişmendli topraklarına saldırması nedeniyle kuşatmayı oğlu Muhammed’e devrederek ayrılmıştır. Muhammed altı ay muhasarayı başarılı bir şekilde sürdürmüştür. Ancak bu süreçte Ayşe Hatun ve Tuğrul Arslan halka büyük sıkıntılar çektirmiştir. Şehirde baş gösteren kıtlık ve açlığın da etkisiyle muhasaraya daha fazla dayanamayacağını anlayan Ayşe Hatun ve Tuğrul Arslan Haçlılardan yardım istemiştir. Ancak Halep muhasarasında olan Haçlılar yardıma gelmemiştir. Ayşe Hatun ve oğlu Tuğrul Arslan tüm ümitlerini kaybetmiş ve 10 Aralık 1124 Çarşamba günü Malatya’dan çıkarak yakında bulunan Minşâr kalesine çekilmiştir. 40 40 Urfalı Mateos, Vekayi-Name, s. 282; Ebü’l-Ferec İbnü’l-İbrî, Abû’l-Farac, C.II, s.358; A.S.Tritton, H.A.R.Gibb, “The First and Second Crusades from an Anonymous Syriac Chronicle”, JRASGBI, Cambridge University Press, 1933, 89-90; Sefer Solmaz, Danişmendliler Devleti ve Kültürel Mirasları, Basılmamıs Doktora Tezi, Selçuk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Konya 2001, s.124-125; Abdülkerim Özaydın, “Danişmendliler”, DGBİT, Çağ yay., İstanbul 1992, C.VIII, s.130; Osman Turan, Selçuklular Zamanında Türkiye, Boğaziçi yay., İstanbul 1993, s.168; Claude Cahen, Anadolu’da Türkler, Türkçe terc. Yıldız Moran, İstanbul 1994, s. 106; Tülay Metin, “Sultanlığı Meşruiyet Kazanmamış Bir Selçuklu Şehzadesi: Tuğrul Arslan”, USAD, Bahar 2017; (6), s. 46-47; Mevlüt “Günler, Türkiye Selçuklu Devleti’ndeki Saltanat Mücadelelerinde Çukurova Ermenilerinin Rolü”, KMÜ Sosyal ve Ekonomı̇ k Arastırmalar Dergı̇ si, 16 (26), 2014 s. 65; Muharrem Kesik, “Emîr (Melik) Gazi (11041134)”, Avrasya İncelemeleri Dergisi (AVİD), III/2 (2014), s. 164-165. 207 ORTAÇAĞ’DA MALATYA Emir Gazi Malatya’yı teslim aldıktan sonra halka çok iyi davranmıştır. Halka tohumluk buğday ve büyük baş hayvan dağıtmıştır. Şehre yönelik imar faaliyetlerinde bulunmuştur. Sultan I.Kılıç Arslan’ın 1106 yılında Dânişmendli Gümüştekin’den aldığı Malatya, on sekiz yıl sonra 1124 yılında tekrar Dânişmendlilerin eline geçmiştir. Emîr Gazi oğlu Muhammed’i Malatya’ya yönetici tayin etmiştir. Muhammed’in oğlu olan torunu Yunus’u da Minşâr’ı ele geçirmesi için görevlendirmiştir. Malatya’yı ele geçirmesi sonrası Artuklular ile ilişkileri bozulan Emîr Gazi, Harput (Hısn-ı Ziyâd)’ı alamayınca yağmalamış, ele geçirdiği malları ve esirleri Malatya’ya taşımıştır. Emîr Gazi bölgeye ikinci defa yağma akını düzenlemiş 41 ve müstahkem bir kale olan Minşâr’ı da ele geçirmiştir. Türkiye Selçuklu Sultanı I.Mesud, Konya’yı kuşatmakta olan Melik Arab’ı yenilgiye uğratmıştır. Melik Arab, Kilikya Ermeni hakimi I.Toros’un sağladığı yardımcı kuvvetlerle mücadelesine devam etmiştir. 1127 yılı yazında önce Dânişmendli Emir Gazi’nin oğlu Muhammed’i, daha sonra da oğlu Minşâr hâkimi Yunus’u tuzağa düşürerek esir etmiştir. Daha sonra Emir Gazi’nin üzerine yürümüş ve mağlup etmiş olmasına rağmen Dânişmendli Meliki’nin savaş hilesi sonuç almasını engellemiştir. Emir Gazi mahpus olan oğlu Muhammed’i kurtarmıştır. Melik Arab yeniden asker toplayarak mücadelesine devam etmek istemiş ancak başarılı olamayarak Bizans İmparatoru II.Ioannes Komnenos’a (1118-1143) sığınmak 42 zorunda kalmıştır. Emir Gazi’nin 1134 yılında ölümü sonrası üç 41 Ebü’l-Ferec İbnü’l-İbrî, Abu’l-Farac Tarihi, C. II, s. 359; Urfalı Mateos, VekayiName s. 282; Kesik, “Emîr (Melik) Gazi (1104-1134)”, s. 166; Mustafa Kılıç, “Melik Muhammed Döneminde Danişmendli Devleti”, Gaziosmanpaşa Üniversitesi Danişmendliler Sempozyumu (12-13 Kasım 2015), Bildiriler, Tokat 2016, s. 79; Erdoğan Merçil, Müslüman Türk Devletleri Tarihi, Bilge Kültür Sanat Yayıncılık, İstanbul 2013, s. 113; Turan, Türkiye, s. 168; Kesik, “Emîr (Melik) Gazi (1104-1134)”, s. 166. 42 Muharrem Kesik, Türkiye Selçuklu Devleti Tarihi Sultan I.Mesud Dönemi, Türk Tarih Kurumu Yayını, Ankara 2003, s. 39; Kesik, “Emîr (Melik) Gazi (1104-1134)”, s. 168; Turan, Türkiye, s. 195; Mehmet Ersan, “Danişmendlilerin Kilikya Ermenileri ile Siyasî İlişkileri”, Gaziosmanpaşa Üniversitesi Danişmendliler Sempozyumu (12-13 Kasım 2015), Bildiriler, Tokat 2016, s. 52; Murat Serdar, “Batılı Tarihçilerde Danişmendli Algısı”, Gaziosmanpaşa Üniversitesi Danişmendliler Sempozyumu (1213 Kasım 2015), Bildiriler, Tokat 2016, s. 108. 208 ORTAÇAĞ’DA MALATYA oğlundan Melik Muhammed Malatya’da hükümdar ilan edilmiştir. Dânişmendlilerden başka Bizans, Selçuklu ve Haçlıların hedefi haline gelen Malatya, Sultan II. Kılıç Arslan tarafından 25 Ekim 1178’de Selçuklu topraklarına dahil edilmiştir. Sultan I.Gıyaseddin Keyhüsrev’in oğullarından Melik İzzeddin Keykâvus Malatya’da görevlendirilmiştir. I.Keyhüsrev’in şehit olması sonrası devlet adamlarının ve komutanların seçimi ve ortak kararı ile Kayseri'de Selçuklu tahtına çıkarılan ağabeyi I.İzzeddin Keykâvus'a karşı saltanat mücadelesine girişen Tokat Meliki Alâeddin Keykubad, Kayseri'yi muhasara etmiş ancak istediği sonucu alamamış ve Ankara Kalesi'ne çekilmiştir. 1212 yılı ilkbaharından 1213 yılı ilkbaharına kadar yaklaşık bir yıl devam eden uzun kuşatma sürecinde bazı devlet adamları Keykubad’ı teslim olması için ikna etmiştir. Keykâvus’un hem kendisinin hem de Alâeddin Keykubad’ın hocası ve atabegi Çaşniğir Emir Seyfeddin Ayaba, Beylerbeyi Hüsâmeddin Çoban ve Seyfeddin Kızıl beyler de iki kardeş arasında arabuluculuk yapmıştır. İçinde bulunduğu zor durumdan kurtulma ümidi kaybolan Alâeddin Keykubad ağabeyi İzzeddin Keykâvus’a haber göndererek Ankara halkına ve kendi canına dokunulmayacağına söz verilmesi halinde şehri teslim edeceğini bildirmiştir. Seyfeddin Ayaba’nın araya girmesi ve telkinleriyle Alâeddin’in şartları kabul edilmiştir. İzzeddin Keykâvus bir ahidname hazırlatarak Alâeddin Keykubad’a göndermiştir. Bu ahidnamede kardeşi Melik Alâeddin Keykubad’a ve adamlarına bir zarar verilmeyeceğine, Alâeddin’in yanındakiler ile birlikte selametle itimat ettiği bir kaleye gönderilip orada yaşayabileceğine ve Ankara kalesinin zabtına mani olanlara ceza tatbik olunmayacağına söz 43 verilmiştir. Ankara Kalesi’nin teslimi sırasında Alâeddin Keykubad Ankara şehrinin sarayından alınarak şehrin önde gelen iğdişlerinden (vergi memurlarından) birinin evinde alıkonulmuş, 43 Emine Uyumaz, Sultan I.Alâeddin Keykubad Devri Türkiye Selçuklu Devleti Siyasi Tarihi, Türk tarih Kurumu, Ankara 2003, s. 17. 209 ORTAÇAĞ’DA MALATYA bir süre göz hapsinde tutulduktan sonra Seyfeddin Ayaba nezaretinde eski meliklik bölgesi olan Malatya’ya götürülmüş ve yakınında bulunan Minşâr Kalesi'nde hapsedilmiştir (1213). Seyfeddin Ayaba, Keykubad ile maiyetini adı geçen kaleye sağsalim teslim ettiğine dair kale yöneticisi beyden aldığı belge ile geri dönmüştür. Muhtemelen duyulan bu rahatsızlık ve güvenlik zafiyeti sebebiyle Melik Alâeddin Keykubad ilerleyen süreçte Minşâr Kalesi’nden alınmış, Malatya yakınlarındaki Kezirpert Kalesi’ne nakledilmiştir. Alâeddin Keykubad Minşâr sonrası 44 hapis hayatı bitene kadar Kezirpert kalesinde kalmıştır. İzzeddin Keykâvus, muhtemelen Malatya melikliği döneminde Dânişmendli Yağıbasan’ın torunu, Muzafferuddin Mahmud’un kızı Raziye Hatun ile evlenmiştir. 1213 ve 1223 tarihli vakfiyelerde Raziye Hatun, “Al-i Selçuk” olarak vasıflanmış, “Devlet Hatun” adı ile tesmiye olunmuştur. Dânişmendli Raziye Devlet Hatun’un İzzeddin Keykâvus ile evliliği meselesi alt başlığında Raziye Hatun’un Selçukluların gelini olduğu ve sadece I.İzzeddin Keykâvus ile evlenmiş olabileceği anlatıldıktan sonra Yağıbasanoğullarının İzzeddin ve Alâeddin kardeşlerin taht mücadelesi sırasında gerçekleştirdikleri faaliyetlerinden bahsedilmiştir. İzzeddin Keykâvus’un bu evliliğinin kaynaklarda zikredilmemiş olması muhtemelen Yağıbasan oğullarının taht mücadelelerinde Alâeddin Keykubad’ın tarafında yer almalarından kaynaklanmıştır. Ayrıca erkek çocuklarının olmaması da bu evliliği muhtemelen olumsuz 45 etkilemiştir. 44 İbn Bîbî, el-Evamirü’l Ala’iye fi’l-umuri’l-Ala’iye (Selçuk Name), C.I, s.154-161, Ebü’l-Ferec İbnü’l-İbrî, Abû’l-Farac Tarihi, C.II, s.49; Aksarayî, Müsâmeretü’l-Ahbâr, s.25; Yazıcızâde Ali, Tevârîh-i Âl-i Selçuk, haz. Abdullah Bakır, Çamlıca Yayını, İstanbul 2009, s.267-269; Turan, Türkiye, s. 300-302; Salim Koca, Sultan I.İzzeddin Keykâvus (1211-1220), TTK Yayını, Ankara 1997, s. 21-28; Mevlüt Günler, “Türkiye Selçuklu Devleti’ndeki Saltanat Mücadelelerinde Çukurova Ermenilerinin Rolü”, KMÜ Sosyal ve Ekonomı̇ k Arastırmalar Dergı̇ si 16 (26): 64-71, 2014, s. 70; Yusuf Ayönü, Selçuklu Bizans Münasebetleri (1116-1308), Doktora Tezi, İzmir 2007, s. 148; Osman Turan, “Keykavus I”, İslam Ansiklopedisi (MEB), C.VI, s. 632, 634; Kemal Göde, “Alâeddin Keykubad ve Kayseri”, Selçuklu Araştırmaları Merkezi Selçuk Dergisi, I.Alâeddin Keykubad Özel Sayısı, S. 3, Haziran 1988, s. 62; Uyumaz, a.g.e, s. 16-17, 19; Sümer, “Keykâvus I”, s. 352. 45 Mustafa Demirci, “Selçuklular ile Danişmentliler Arasındaki Evlilikler ve Evlilik Diplomasisi”, Gaziosmanpaşa Üniversitesi Danişmendliler Sempozyumu (12-13 210 ORTAÇAĞ’DA MALATYA I.İzzeddin Keykâvus’un, Raziye Devlet Hatun ile evliliğinde çocuklarının olmaması veya geç olması kardeşi Alâeddin’i öldürtmeyip Minşâr Kalesi’nde tutmasına sebep olmuştur. Yağıbasan oğullarının taht mücadelelerinde destekleri Alâeddin Keykubad’ı tutuklu bulunduğu Minşâr Kalesi’nden kaçırıp kurtarmak ve tahta çıkarmak istemeleri, zaten çok vehimli olan I. İzzeddin’i iyice rahatsız etmiş ve bu duruma çok sert tepki göstermiştir. 46 47 İbnü’l-Esîr’in bildirdiğine göre yakın adamlarından bazıları Keykâvus’a kardeşi Keykubad’ı hapiste öldürmesini tavsiye etmişlerse de o bu tavsiyeyi dinlememiştir. Keykâvus vefat ettiğinde çocukları küçük yaşta olup onlardan hiç biri babasının yerine geçebilecek durumda değildir. Başka bir rivayette ise Keykâvus’un hastalığı bir hayli artınca kardeşi Keykubad’ı hapisten çıkartarak yanına getirtmiş, onu kendisinden sonra hükümdar ilân edip halkın ona itaat etmesi için devlet içinde etkili ve yetkili olanlardan yemin almıştır. Başka bir rivayete göre de I.İzzeddin Keykâvus, kendisi ile saltanat mücadelesine girişen ve kaybeden kardeşi Alâeddin Keykubad’ı öldürmek istemiş, ancak Fütüvvet teşkilâtının Anadolu’da yayılmasında önemli rolü olan Mecdüddin İshak bunu engellemiştir. Çünkü Mecdüddin İshak, mücadele başladığında Malatya Meliki olan İzzeddin Keykâvus’un tahta çıkmasında önemli katkı sağlamıştır ve sultanın yanında büyük bir itibara sahip olduğu için sultan onun 48 sözünü dinlemiştir. Yazılı olmayan sözlü olarak nakledilen bir menkıbeye göre; Alâeddin Keykubad, Minşâr Kalesinde mahpus iken, Şeyh Ahmed isimli bir sofi ile görüşmüş ve ona akıbetinin ne olacağını sormuştur. Şeyh Ahmed de kendisine lutfedilen bir his ile Kasım 2015), Bildiriler, Tokat 2016, s. 48-49; Mehmet Ali Hacıgökmen, “SelçukluDanişmendli İlişkileri Çerçevesinde Kadınhanı’na Adını Veren Raziye Devlet Hatun”, Vakıflar Dergisi 44 - Aralık 2015, s. 42. 46 Alâî Muhammed, Şeyh Evhadüddin el- Kirmani ve Menakıbnâmesi, (Türkçe terc Mikâil Bayram), Konya 2005, s. 271-273; Hacıgökmen, a.g.m, s. 40-42; Demirci, a.g.b, s. 48-49. 47 İbnü'l-Esir, İslam Tarihi el-Kamil fi't-Tarih Tercümesi, C. XII, s. 312-313. 48 Mehmet Ali Hacıgökmen, “Mecdüddîn İshâk”, İslâm Ansiklopedisi (TDV), İstanbul 2016, Ek-2, s. 210-211. 211 ORTAÇAĞ’DA MALATYA Alâeddin Keykubad’a sabretmesini, akıbetinin güzel olacağını 49 müjdelemiştir. Evhadüddin-i Kirmânî Menakıbnâmesi’nde de bazı farklılıklar bulunmakla birlikte içerik olarak bu menkıbeye benzer bazı hususlar zikredilmiştir. Evhadüddin-i Kirmânî’nin asıl adı Hâmid, lakabı Evhadüddin’dir. Kaynaklarda genellikle lakabıyla anılmıştır. Ancak Kazvînî’nin Âsâru’l-Bilâd’ında ve Kerbelâî’nin Ravzatü’l-Cinân’ında, “Hâmid” kelimesinin 50 muhaffefi olan “Ahmed” kaydedilmiştir. Bu durumda Hâmid ile Ahmed aynı kişi olmalıdır. Bu Menakıbnâme’de de Evhadüddini Kirmânî’nin, İzzeddin Keykâvus ile Alâeddin Keykubad arasında gerçekleşen saltanat mücadeleleri esnasında veya sonrasında Alâeddin Keykubad ile görüştüğü ifade edilmiştir. Evhadîler, muhtemelen I.İzzeddin Keykâvus’un saltanatını istemeyen ve mücadele ettiği kardeşi Alâeddin Keykubad’ı destekleyenler içinde olsalar gerektir ki Evhadüddin-i Kirmânî I.İzzeddin Keykâvus’un huzuruna çağrılmıştır. Evhadüddin-i Kirmânî Menakıbnâmesi’nde kaydedildiğine göre Şeyh Evhadüddin bu daveti kabul etmemiş, zorla getirilmesinin emr edildiğini öğrenince de yanına iki kişi alarak yola çıkmıştır. Yolculuğu esnasında Alâeddin Keykubad’ın tutuklu bulunduğu Fırat kenarındaki Minşâr kalesi önünde mola vermiş, burada Alâeddin Keykubad’a huzur içinde sabretmesini, işlerin gönlüne ve muradına uygun olarak gelişeceğini söylemiş ve bu teberrük bizimle onun arasında bir nişan olsun, itikadının semeresi tahakkuk edecektir, bundan emin olsun” 51 demiştir. Görüldüğü 49 https://www.seyhahmeddedeocagi.com/%C5%9Feyh-ahmed-dede/ 50 Nihat Azamat, “Evhadüddîn-i Kirmânî”, İslâm Ansiklopedisi (TDV), İstanbul 1995, C.XI, s. 518. 51 Alâî Muhammed, Şeyh Evhadü’d-Din Hamid el-Kirmani ve Menakıb-Namesi, (Türkçe terc. Mikâil Bayram), Konya 2005, s. 271-72. Menakıbnâme’ye göre Şeyh Evhadüddîn-i Kirmânî, Sultan I.İzzeddin Keykavus’ın yanına gitmiş, görüşme esnasında öfkeye kapılan sultan tarafından hapsettirilmiştir. Evhadüddîn-i Kirmânî hapiste iken sultan ile beyleri arasında anlaşmazlık çıkmıştır. Sultan’ın kendilerini öldürmeyi planladığını öğrenen beyler, aralarında ittifak edip yemeğine zehir koydukları sultanı öldürmüşlerdir. Sonra da bu beyler Alâeddin Keykubad’ı hapis bulunduğu yerden getirtmiş ve tahta çıkarmışlardır. Sultan I.Alâeddin Keykubad, Evhadüddîn-i Kirmânî’yi hapishaneden çıkarttırmış ve yanında kalmasını istemiştir. Ancak Şeyh Evhadüddîn-i Kirmânî bu teklifi kabul etmemiş ve Sultan I.Alâeddin Keykubad’a nasihatlerde bulunduktan sonra oradan ayrılmıştır. 212 ORTAÇAĞ’DA MALATYA üzere yukarıdaki menkıbe ile Menakıbnâme’de geçen bilgiler benzerlikler içermektedir. I.İzzeddin Keykâvus’un Dânişmendli Zahirüddin İliğ ve dolayısıyla Dânişmendli Türkmenlerine karşı tavrı, onların Alâeddin Keykubad’a meyletmesine sebep olmuştur. İçlerinden pek çoğunun Evhadî olduğu bu Türkmenler, muhtemelen I.İzzeddin Keykâvus’u ortadan kaldırıp, kardeşi Alâeddin Keykubad’ı hapisten kurtarıp tahta çıkarmak için çalışmalara başlamışlardır. Bu faaliyetlerden ve gelişmelerden haberdar olan I.İzzeddin Keykâvus da kaçırılmasından endişe ettiği Alâeddin 52 Keykubad’ı Minşâr kalesinden Kezerpirt (Gezerpirt) kalesine 53 54 naklettirmiştir. Aksarayî, Alâeddin Keykubad’ın Minşâr Kalesinde yedi yıl mahpus kaldığını kaydetmiştir. Menakıbnâmeyi değerlendiren Mehmet Ali Hacıgökmen’in 55 de ifade ettiği gibi; Alâeddin Keykubad’ın Minşâr kalesinden kurtarılmak istenmesi ve I.İzzeddin Keykâvus’un zehirlenmesi hadisesi tarihi bilgilere uygunluk göstermektedir. Nitekim I.İzzeddin Keykâvus tahta çıktıktan sonra kardeşi Alâeddin’e gösterdiği tepkiden çok daha fazlasını Yağıbasanoğlu Zahiruddin İliğ’e göstermiştir. Hatta ölümü sonrası Zahiruddin İliğ’in mezarından kemiklerini çıkarttırıp yaktırmıştır. Bu durum Evhadîliğin yaygın olduğu Dânişmendli Türkmenlerinin I.İzzeddin Keykâvus’tan nefret etmelerine, ona karşı cephe almalarına ve Alâeddin Keykubad’ı hapis hayatı yaşadığı Minşâr kalesinden kurtaracak destek ve yardım arayışına girmelerine sebep olmuştur. Bu olaylar yaşanırken Dânişmendli Türkmenleri ile iç içe olan Evhadîler ve Alâeddin Keykubad’ın tahta geçmesi için yapılan faaliyetler sebebiyle Evhadüddin-i Kirmânî de gelişmelerden etkilenmiştir. Bu konuda ayrıca bkz: Mehmet Ali Hacıgökmen, “Menâkıb-ı Şeyh Evhadü’d-Dîn-i Kirmânî’de Geçen Selçuklu Tarihi ile İlgili Bilgiler ve Değerlendirilmesi”, TAD, C. 34/ S. 58, 2015, s.549. 52 Malatya Akçadağ, Samah (Çatalbahçe) köyüne hâkim kale. 53 Hacıgökmen, “Menâkıb-ı Şeyh Evhadü’d-Dîn-i Kirmânî’de Geçen…, s. 551. 54 İbn Bîbî, el-Evamirü’l-Alaiye fil Umuri’l-Alaiye (Selçuk Nâme), s. 25. 55 Hacıgökmen, “Menâkıb-ı Şeyh Evhadü’d-Dîn-i Kirmânî’de Geçen…, s. 555. 213 ORTAÇAĞ’DA MALATYA I.İzzeddin Keykâvus'un ölümünden sonra Alâeddin Keykubad’ın yanına giderek onu hapisten çıkartma ve yeni hükümdar olarak Selçuklu sultanı olacağını bildirme işini Melikü'1-umera Seyfeddin Ayaba üstlenmiştir. Alâeddin Keykubad’ı ilk hapis yeri olan Minşâr kalesine bizzat götüren Seyfeddin Ayaba, bu olaydan dolayı kendisine kırgın olduğunu düşündüğü Alâeddin Keykubad’a tahta çıkacağı haberini ilk 56 veren kişi olmak ve kendini affettirmek istemiştir. Sultan I.İzzeddin Keykâvus’un öldüğüne delil olarak yüzüğünü ve destarçesini (mendilini) alıp seçkin adamlarıyla hızla yola çıkmış ve Alâeddin Keykubad'ın hapsedildiği Kezerpirt kalesine varmış, yanında getirdiği kefeni ve kılıcını yeni Sultan'ın önüne koyarak 57 58 af dilemiş ve itaatini arz etmiştir. Ahmed b. Mahmud’a göre, I.İzzeddin Keykâvus’un oğlu kalmadığı için Alâeddin Keykubad zindandan çıkarılmış ve sultan yapılmıştır. II. Gıyâseddin Keyhüsrev (1237-1246) devrinde Vezir Sâdeddin Köpek’in kışkırtmasıyla Hârizmlilerin büyük emîri Kırhan tutuklanarak hapsedilmiş ve Zamantı Kalesi’nde hastalanarak ölmüştür. Bunu duyan Hârizmli diğer emîrler kendi hayatlarından endişe ederek kabileleriyle birlikte Anadolu’dan ayrılmak için hareket etmiş, Minşâr ve Arapgir üzerinden Fırat’ı 59 geçerek Suriye bölgesine doğru ilerlemiştir. II. İzzeddin Keykâvus (1246-1249 müstakil, 1249-1262 müşterek saltanat) 1257 yılında Maraş’tan Elazığ’a uzanan bölgede yağma ve çapulculuk yapan, Malatya’yı sürekli tehdit altında tutan Ağaçeri Türkmenlerini cezalandırmak üzere sadık ve cesur kumandanlarından Ali Bahadır’ı görevlendirmiştir. Maraş Emîri İmadeddin’den de destek alan Ali Bahadır Ağaçerilerin üzerine yürümüş ve onları bozguna uğrattığı gibi 56 İbn Bîbî, el-Evamirü’l-Alaiye fil Umuri’l-Alaiye (Selçuk Nâme), C.I, s.222; Yusuf Ayönü, Selçuklu Bizans Münasebetleri (1116-1308), Ege Üniversitesi Doktora Tezi, İzmir 2007, s. 158. 57 İbn Bîbî, el-Evamirü’l-Alaiye fil Umuri’l-Alaiye (Selçuk Nâme), C. I, s. 224. 58 Ahmed b. Mahmud, Selçuk-Name II, haz. Erdoğan Merçil, Tercüman 1001 Temel Eser, İstanbul 1977, s. 151. 59 M.Fuad Köprülü, “Harizmşahlar”, İslâm Ansiklopedisi MEB, C. V/1, s. 291; Aydın Taneri, “Hârizmşahlar”, İslâm Ansiklopedisi TDV, İstanbul 1997, C.XVI, s.230. 214 ORTAÇAĞ’DA MALATYA liderleri olan Cuti Bey’i de esir alarak Minşâr Kalesi’ne hapsetmiştir. Böylece bölgedeki asayiş ve ticaret yollarının 60 güvenliği yeniden sağlanmıştır. 1308-1309 tarihli Hüsâmeddin el-Hacı Dilenci (b. Emîrü’lMükerrimüddin Emîr Ahmed b. Halil) Vakfiyesi’nde Minşâr, 61 Malatya Mahrusesi tevabiinden bir belde olarak zikredilmiştir. İbn Tagriberdî’nin kaydettiğine göre Melikü’l-müeyyed Seyfeddin Şeyh el-Mahmûdî döneminde Memlûklu-Karakoyunlu mücadeleleri devam ederken, Ağustos 1417’de Karakoyunlulardan üç yüz kişilik askeri birlik Minşâr Kalesi önlerine gelmiş ve yakınındaki Kürt obalarını yağmalamıştır. Karakoyunluları takip eden Malatya nâibi Mengliboğa, onlardan on iki atlıyı esir etmiş, yirmiye yakınını öldürmüş, bir o kadarı da 62 Fırat nehrini geçerken boğulmuştur. XVI.yüzyılda Malatya kazasının nahiyelerinden biri de içinde Minşâr Kalesinin yer aldığı Muşar Nahiyesi’dir. Kale nâibi Zeyneddin Bey'in Malatya ve civarında Osmanlı öncesi Memlüklu-Dulkadirli döneminde ve sonrasında güç-mevki sahibi 63 kişilerden biri olduğu belgelerde zikredilmiştir. Minşâr Kalesi, Osmanlı döneminde de yakınındaki yerleşim yerleri ile birlikte önemli bir merkez olmuştur. Tasavvufî faaliyetlerin yürütüldüğü tekke ve zaviyeleri ile öne çıkmıştır. Muşar Kalesi nâibliği görevi uzun yıllar devam etmiştir. 60 Ebü’l-Ferec İbnü’l-İbrî, Tarihu Muhtasari’d-Düvel, s. 30; a.mlf, Abu’l-Farac, C.II, s. 563-564; Osman Turan, Doğu Anadolu Türk Devletleri Tarihi, Boğaziçi Yayınları, İstanbul 1993, s.230; İlyas Gökhan, “XIII. Yüzyılda Maraş”, Selçuk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, S. 13, 2005, s. 206; Turan, Türkiye, s. 487-488; Faruk Sümer, “Ağaçeriler”, İslam Ansiklopedisi (TDV), İstanbul 1988, C.I, s. 461; Osman Turan, Doğu Anadolu Türk Devletleri Tarihi, Boğaziçi Yayınları, İstanbul 1993, s.230. 61 Tülay Metin, “708/1308-1309 Tarihli Hüsâmeddin El-Hacı Dilenci Vakfiyesi”, AİBÜ Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, Cilt XIV, Sayı 1, s. 220, 223, 225. 62 İbn Tagriberdî, en-Nücûmu'z-Zâhire (Parlayan Yıldızlar), Türkçe terc. D.Ahsen Batur, Selenge Yayınları, İstanbul 2013, s. 418; Faruk Sümer, Karakoyunlular, C.I, Ankara 1984, s. 97. 63 Göknur Göğebakan, “XVI. Yüzyılda Malatya Kazasında Vakıflar ve Vakıf Görevlileri”, OTAM, 10, Ankara 1999, s. 75. 215 ORTAÇAĞ’DA MALATYA SONUÇ Malatya tarihi söz konusu olduğunda bu anlamda incelenilmesi gereken en önemli yerlerden biri de Masâra (Minşâr) Kalesi’dir. Çünkü bu kale ortaçağ boyunca özellikle de Selçuklular döneminde birçok muhasara ve muharebenin gerçekleştiği mekândır. Ayrıca hanedan mensubu bazı saltanat adaylarının cezalandırılma yeri veya bazı devlet adamlarının yönetim merkezi olmuştur. Bu kalenin içinde ve çevresinde yaşanan olaylar hiç şüphesiz sadece Malatya şehrini etkilemekle kalmamış, aynı zamanda Selçuklu tarihi de etkilemiştir. Minşâr Kalesi, Malatya’nın yakınında konumlanmış olması nedeniyle, hem bölge tarihi açısından hem de mikro tarih çalışmaları bakımından önemli bir merkezdir. Kale, Malatya şehrinin ve Malatya yolunun emniyetini temin edecek şekilde oldukça stratejik bir konumda inşa edilmiştir. Bu bağlamda önemli bir geçiş noktası niteliğindedir. Ancak Minşâr Kalesi zamanla eski önemini yitirmiş ve maddi yıkımlara maruz kalmıştır. Minşâr Kalesi, Alâeddin Keykubad’ın psikolojisine etki etmiş ve bu psikoloji Selçuklu siyasetine yansımıştır. Bu sebeple Minşâr Kalesi’nin Türkiye Selçuklu siyasi tarihine etkisi büyük olmuştur. Türkiye Selçuklularının yükselişten yıkılışa geçmesi noktasında Minşâr Kalesi çok önemli bir rol oynamıştır. Alâeddin Keykubad’ın kuşkucu, şüpheci tavrında burada yaşadığı hapis hayatı doğrudan etkili olmuştur. Her gün hatta her an öldürülme ihtimaline dayalı psikoloji içinde yaşaması Alâeddin Keykubad’ın ruh sağlığına olumsuz etki yapmıştır sağlıklı düşünmesine engel olmuştur. Bunun neticesinde de umera katliamı olarak adlandırılan pek çok kabiliyetli ve tecrübeli devlet adamını öldürtmüş ve devlet yönetimini büyük bir zaafa uğratmıştır. Minşâr Kalesi içinde ve çevresinde yaşanan olaylar sebebiyle Türk siyasi tarihinde önemlidir. KAYNAKÇA AHMED B. MAHMUD, Selçuk-Name II, haz. Erdoğan Merçil, Tercüman 1001 Temel Eser, İstanbul 1977. 216 ORTAÇAĞ’DA MALATYA AKÇADAĞ, Göknur, “Malatya Şehir Adı ve Şehrin Tarihi Süreçleri”, Akra Kültür Sanat ve Edebiyat Dergisi, 2016, 9, s. 185-206. AKSARAYÎ, Kerîmüddin Mahmud, Müsâmeretü’l-Ahbâr, Türkçe terc. Mürsel Öztürk, Türk Tarih Kurumu Yayını, Ankara 2000. ALÂÎ, Muhammed, Şeyh Evhadü’d-Din Hamid el-Kirmani ve Menakıb-Namesi, (Türkçe terc. Mikâil Bayram), Konya 2005. ALPTEKİN, Coşkun, “Belek b. Behrâm”, İslâm Ansiklopedisi TDV, C. V, s. 402-403. ANONİM SELÇUKNÂME-Tarih-i Âl-i Selçuk, (Çev. Halil İbrahim Gök-Fahrettin Coşkuner), Atıf Yayınları, Ankara 2014. ANONİM TARİH-İ AL-İ SELÇUK, (nşr. F. N. Uzluk) Ankara 1952. ARTUK, İbrahim-Cevriye, "Ortaçağda Bazı Anadolu Şehirlerine Verilmiş Olan Ünvanlar", Türk Kültürü Araştırmaları, H.Z.Koşay'ın Hatırasına Armağan, XXIV/2, Ankara 1986. ATALAY, Besim, et-Tuhfetu'z-Zekiyye fi'I-Lugati'tTürkiyye, İstanbul 1945. AVCI, Casim, “Mu'tasım-Billah”, İslam Ansiklopedisi (TDV), C. XXXI, s. 380-382. AYÖNÜ, Yusuf, Selçuklu Bizans Münasebetleri (11161308), Doktora Tezi, İzmir 2007. AZAMAT, Nihat, “Evhadüddin-i Kirmânî”, İslâm Ansiklopedisi (TDV), İstanbul 1995, C.XI, s.518. BELÂZURÎ, Fütûhü'l-Buldan, (Türkçe terc. Mustafa Fayda), Kültür ve Turizm Bakanlığı Yayını, Ankara 1987. CAHEN, Claude, Anadolu’da Türkler, Türkçe terc. Yıldız Moran, İstanbul 1994. DEMİRCİ, Mustafa, “Selçuklular ile Danişmentliler Arasındaki Evlilikler ve Evlilik Diplomasisi”, Gaziosmanpaşa Üniversitesi Dânişmendliler Sempozyumu (12-13 Kasım 2015), Bildiriler, Tokat 2016. DEMİRKENT, Işın, “Bizans” İslam Ansiklopedisi (TDV), C. VI, s. 230-244. 217 ORTAÇAĞ’DA MALATYA DEVELLİOĞLU, Ferit, Osmanlıca-Türkçe Ansiklopedik Lûgat, Aydın Kitabevi, Ankara 2011. DİVANÜ LÜGATİ’T-TÜRK DİZİNİ, Türk Dil Kurumu Yayını, Ankara 1996. EBÜ’L-FEREC, İbnü’l-İbrî, Abu’l-Farac Tarihi, C. I-II, (Türkçe terc. Ö.Rıza Doğrul), Türk Tarih Kurumu Yayını, Ankara 1999. EBÜ’L-FEREC, İbnü’l-İbrî, Tarihu Muhtasari’d-Düvel, (Türkçe terc. Şerafeddin Yaltkaya), Türk Tarih Kurumu Yayını, Ankara 2011. ERSAN, Mehmet, “Dânişmendlilerin Kilikya Ermenileri ile Siyasî İlişkileri”, Gaziosmanpaşa Üniversitesi Dânişmendliler Sempozyumu (12-13 Kasım 2015), Bildiriler, Tokat 2016. EYİCE, Semavi, “Kale”, İslâm Ansiklopedisi (TDV), C. XXIV, s. 234-242. GÖDE, Kemal, “Alâeddin Keykubad ve Kayseri”, Selçuklu Araştırmaları Merkezi Selçuk Dergisi, I.Alâeddin Keykubad Özel Sayısı, S. 3, Haziran 1988. GÖĞEBAKAN, Göknur, “Malatya”, İslam Ansiklopedisi (TDV), İstanbul 2003, C.XXVII, s. 468-473. GÖĞEBAKAN, Göknur, “XVI. Yüzyılda Malatya Kazasında Vakıflar ve Vakıf Görevlileri”, OTAM, 10, Ankara 1999, s. 59-86. GÖK, H.İbrahim, “XIII ve XIV. Yüzyıla Ait Bir Coğrafya Sözlüğü: Merâsidü’l-Ittılâ ve Anadolu’ya Dair Kayıtları”, Kırıkkale Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, Ocak 2014, Cilt IV, Sayı: 1, s. 123-160. GÖKHAN, İlyas, “XIII. Yüzyılda Maraş”, Selçuk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, S. 13, 2005, s. 191-222. GÜNLER, Mevlüt, Türkiye Selçuklu Devleti’ndeki Saltanat Mücadelelerinde Çukurova Ermenilerinin Rolü”, KMÜ Sosyal ve Ekonomı̇ k Arastırmalar Dergı̇ si, 16 (26), 2014 s. 64-71. HACIGÖKMEN, Mehmet Ali, “Mecdüddin İshâk”, İslâm Ansiklopedisi TDV, İstanbul 2016, s. 210-211. HACIGÖKMEN, Mehmet Ali, “Menâkıb-ı Şeyh Evhadü’d-Dîn-i Kirmânî’de Geçen Selçuklu Tarihi ile İlgili 218 ORTAÇAĞ’DA MALATYA Bilgiler ve Değerlendirilmesi”, TAD, C. 34/ S. 58, 2015, s.543562. HACIGÖKMEN, Mehmet Ali, “Selçuklu-Dânişmendli İlişkileri Çerçevesinde Kadınhanı’na Adını Veren Raziye Devlet Hatun”, Vakıflar Dergisi, 44, Aralık 2015. HALİFE B. HAYYAT, Tarihu Halife b. Hayyat, (Türkçe terc. Abdulhalık Bakır), Ankara 2001. https://www.seyhahmeddedeocagi.com/%C5%9Feyhahmed-dede/ İBN BÎBÎ, el-Evamirü’l-Alaiye fil Umuri’l-Alaiye (Selçuk Nâme), Türkçe terc. Mürsel Öztürk, C.I-II, Ankara 1996. İBN TAGRİBERDÎ, en-Nücûmu'z-Zâhire (Parlayan Yıldızlar), Türkçe terc. D.Ahsen Batur, Selenge Yayınları, İstanbul 2013. İBNÜ'L-ESÎR, İslam Tarihi el-Kamil fi't-Tarih Tercümesi, (Türkçe terc. Ahmet Ağırakça Abdülkerim Özaydın), Bahar Yayınları, C. XII, İstanbul 1991. KALKAN, Mustafa, Orta Asya Türk Devletlerinde Ordu ve Savaş Stratejileri, Kaynak Yayınları, İzmir 1995. KESİK, Muharrem, “Emîr (Melik) Gazi (1104-1134)”, Avrasya İncelemeleri Dergisi (AVİD), III/2 (2014), s. 157-182. KESSLER, G., “Şehirin Tarihi ve Sosyal Fonksiyonu”, İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi Mecmuası, (Türkçe terc. Refii Şükrü). KILIÇ, Mustafa, “Melik Muhammed Döneminde Dânişmendli Devleti”, Gaziosmanpaşa Üniversitesi Dânişmendliler Sempozyumu (12-13 Kasım 2015), Bildiriler, Tokat 2016. KİNNAMOS, Ioannes, Historia (1118-1176), Türkçe terc Işın Demirkent, TTK Ankara 2001. KOCA, Salim, Sultan I.İzzeddin Keykâvus (1211-1220), TTK Yayını, Ankara 1997. KÖPRÜLÜ, M.Fuad, “Harizmşahlar”, İslâm Ansiklopedisi MEB, C. V/1, s. 291. MERÇİL, Erdoğan, Müslüman Türk Devletleri Tarihi, Bilge Kültür Sanat Yayıncılık, İstanbul 2013. 219 ORTAÇAĞ’DA MALATYA METİN, Tülay, “708/1308-1309 Tarihli Hüsâmeddin ElHacı Dilenci Vakfiyesi”, AİBÜ Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, Cilt XIV, Sayı 1, s. 211-230. METİN, Tülay, “Sultanlığı Meşruiyet Kazanmamış Bir Selçuklu Şehzadesi: Tuğrul Arslan”, Selçuk Üniversitesi Selçuklu Araştırmaları Dergisi (USAD), 2017, s. 37-48. METİN, Tülay, Türkiye Selçukluları Devrinde Malatya, Gazi Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Doktora Tezi, Ankara 2010. MUTÇALI, Serdar, el-Mu'cemü'l-Arabiyyü'l-Hadîs, Dağarcık Yayın, İstanbul 2013. OĞUZ, Mevlüt, Malatya Tarihi, Milli Eğitim Gençlik ve Spor Bakanlığı Yayını, İstanbul 1985. ÖMERÎ, Şihabeddin b. Fazlullah, Mesâlikü’l-Ebsâr, (Çeviri ve Notlar D.Ahsen Batur), Türkler Hakkında Gördüklerim ve Duyduklarım, Selenge Yayınları, İstanbul 2014. ÖZAYDIN, Abdülkerim, “Danişmend Gazi”, İslam Ansiklopedisi (TDV), C. VIII, s. 467-469. ÖZAYDIN, Abdülkerim, “Dânişmendliler”, DGBİT, Çağ Yay., C.VIII, İstanbul 1992. ÖZCAN, Koray, Yenen Zekiye, “Anadolu-Türk Kent Tarihine Katkı: Anadolu Selçuklu Kenti (XII. Yüzyılın Başından XIII. Yüzyılın Sonuna Dek)”, MEGARON, C.V, 2010, S.2, s.5566. SERDAR, Murat, “Batılı Tarihçilerde Dânişmendli Algısı”, Gaziosmanpaşa Üniversitesi Dânişmendliler Sempozyumu (12-13 Kasım 2015), Bildiriler, Tokat 2016. SOLMAZ, Sefer, Dânişmendliler Devleti ve Kültürel Mirasları, Basılmamıs Doktora Tezi, Selçuk Üniversitesi SBE, Konya 2001. SÜMER, Faruk, “Ağaçeriler”, İslam Ansiklopedisi (TDV), İstanbul 1988, C. I, s. 460-461. SÜMER, Faruk, Karakoyunlular, C.I, Ankara 1984. ŞENTÜRK, Ahmet - Gülseren Mehmet, Malatya’nın Kültürel Yapısı, Sezer Ofset, Malatya 1995. TANERİ, Aydın, “Hârizmşahlar”, İslâm Ansiklopedisi TDV, İstanbul 1997, C.XVI, s.228-231. 220 ORTAÇAĞ’DA MALATYA TRİTTON, A.S., Gibb, H.A.R., “The First and Second Crusades from an Anonymous Syriac Chronicle”, JRASGBI, Cambridge University Press, 1933. TUĞRULCA, Orhan, “Muşar Kalesi”, http://malatyahaber.com/haber/musar-kalesi/ TUĞRULCA, Orhan, Malatya Siyasî Tarihi, Kilim Yayınları, Malatya 2006. TURAN, Osman, “Keykâvus I”, İslam Ansiklopedisi (MEB), C.VI, s. 632. TURAN, Osman, Doğu Anadolu Türk Devletleri Tarihi, Boğaziçi Yayınları, İstanbul 1993. TURAN, Osman, Selçuklular Zamanında Türkiye, Boğaziçi yay., İstanbul 1993. UÇAR, Şahin, Anadolu’da İslam Bizans Mücadelesi, İşaret Yayınları, İstanbul 1990. UMAR, Bilge, Türkiye’deki Tarihsel Adlar, İnkılâp Kitabevi, İstanbul 1993. URFALI MATEOS, Urfalı Mateos Vekayi-Namesi (9521136) ve Papaz Grigor’un Zeyli (1136-1162), Türkçe terc. Hrant D.Andreasyan, Notlar: Edouard Dulaurer, M.Halil Yinanç, Türk Tarih Kurumu Yayını, Ankara 2000. UYUMAZ, Emine, Sultan I.Alâeddin Keykubad Devri Türkiye Selçuklu Devleti Siyasi Tarihi, Türk tarih Kurumu, Ankara 2003. UZUNÇARŞILI, İsmail Hakkı, Anadolu Beylikleri, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara 1988. YAZICIZÂDE ALİ, Tevârîh-i Âl-i Selçuk, haz. Abdullah Bakır, Çamlıca Yayını, İstanbul 2009. YILDIZ, H. Dursun, “Afşin, Haydar b. Kâvûs” İslam Ansiklopedisi (TDV), C.I, s. 441-442. YILDIZ, H. Dursun, “Avâsım”, İslam Ansiklopedisi (TDV), İstanbul 1991, C.IV, s. 111-112. YİNANÇ, M. Halil, Türkiye Tarihi Selçuklular Devri I Anadolu'nun Fethi, İstanbul 1944. 221 ORTAÇAĞ’DA MALATYA ANKARA SAVAŞI ÖNCESİ TİMUR-BAYEZİD MÜCADELESİNDE MALATYA’NIN YILDIRIM BAYEZİD TARAFINDAN ELE GEÇİRİLMESİ Doç. Dr. Yahya BAŞKAN Yıldırım Bayezid’in Malatya’yı ele geçirmesini ele alırken Timur ve ona karşı kurulan, tarihçilerin “dörtlü ittifak” adını da vermiş oldukları ittifakı öncelikle ele almak gerekir. Döneminde cereyan eden ilgili hadisatı ele alırken de yeni bir kaynak teklifimiz olmayıp, devrin kaynak metinlerinden hareketle, olayları kronolojik istiflemeye tabi tutmadan, siyasi tavır almalar üzerinden kaynak metinlerini yorumlamaya çalışacağız. Memlûklular, Osmanlılar, Altınorda Hanlığı ve Kadı Burhaneddin Ahmed zikredilen ittifakın üyeleridir. Dönemin mektuplaşma ve kroniklerinden öğrendiğimiz bu ittifak üyeleri her ne kadar Timur’a karşı birleşmiş olsalar da kendi aralarında da ciddi proplemler bulunmaktadır. Kadı Burhaneddin-Bayezid çekişmesi, yine Kadı Burhaneddin Beyliği ile Memlûkluların Malatya üzerinden mücadeleleri bu sıkıntılar cümlesindendir. Timur bu ittifakı başarıyla alt etmiş ve dağıtmıştır. Önce Altınorda’yı yenmiş, ardından Kadı Burhaneddin’in ölümü Timur’a önemli bir imkân sağlamış, sonra güneye Memlûk topraklarına sarkıp Halep ve Şam’ı vurarak müttefikleri akim bırakmıştır.  İnönü Üniversitesi Fen-Edebiyat Fak. Tarih Bölümü, ybaskan@hotmail.com 222 ORTAÇAĞ’DA MALATYA Konumuz bakımından da önem taşıyan Kadı Burhaneddin’in yanında yetiştirip koruduğu Kara Yölük Osman Bey tarafından öldürülmesi Osmanlılarla Timur’u karşı karşıya getirecektir. İfade etmiş olduğumuz üzere Kadı Burhaneddin’in hayatını kaybetmiş olması Timur’a imkân sağlamış ancak bu imkânın onun tarafından kullanımı Bayezid’in, Sivas ve Malatya’ya gözlerini çevirmesi üzerine gecikecektir. Timur’un belirmesiyle Osmanlıların doğu ucu tehdid altına girmiştir. Kadı Burhaneddin ve Memlûklularla ittifak akdeden Bayezid hızla Konya’ya yönelip Timur’la mektuplaşan ve onu Anadolu’ya davet eden aynı zamanda eniştesi de olan Karaman Bey’i Alaeddin Ali Beyi öldürüp Karamanoğullarını ortadan kaldırarak Sivas ve Malatya’nın gerisindeki bölgeyi kendisi bakımından emniyete almıştır. (1397-1398). Karamanlıların Osmanlı hâkimiyetine alınmasını zikrederken Karamanoğullarının Kadı Burhaneddin’le rekabet halinde olduklarını ve bu rekabetin 1395’de Kayseri meselesi yüzünden savaşa dönüştüğünü hatırlamakta fayda vardır. Karamanlıların Kadı Burhaneddin’e ait Kayseri’ye saldırmasının arkasındaki sebep Timur’un 1394 senesinde Erzincan’a kadar gelmiş olmasının vermiş olduğu cesarettir. Timur taraftarı Erzincan Emiri Mutahharten de aynı sene Kadı’ya ait Sivas’a saldırmıştır. Her iki tarafı da Timur’un tahrik etmiş olabileceği kuvvetle muhtemeldir. Ancak Timur’un Deşt-i Kıpçak’a yürümesi Anadolu’daki sıkıntıyı bir nebze olsun sakinleştirmiş fakat bütün bu olanlar endişelerin artmasına ve alınması gereken tedbirler 1 hususunda tarafları daha da tetiklemiştir. İfade etmiş olduğumuz gibi bu sırada Kadı Burhaneddin’in en yakınındaki Akkoyunlu Beyi Kara Yölük Osman tarafından öldürülmesi bütün dengeleri değiştirdi (Temmuz 1398). Hem Timur’un hem de Bayezid’in dikkatleri bir anda Kadı Burhaneddin’e ait topraklara çevrildi. Timur kendisine karşı kurulan ittifakın önemli ayaklarından birisinin ortadan kalkması ile memnun olmuş gözükmekte ancak esas sorun rakibinin topraklarının ne olacağıdır. Bunun için Kadı Burhaneddin’in maktulü ve kendisine sığınmış olan Kara Yölük 1 Halil Çetin, Timur’un Anadolu Seferi ve Ankara Savaşı, İstanbul 2012, s. 88. 223 ORTAÇAĞ’DA MALATYA Osman’ı Sivas ve Malatya üzerine göndererek ilk ve önemli hamlesini yaptı. Yıldırım Bayezid’in de dikkati bir anda Kadı Burhaneddin Ahmed’in bölgesine çevrildi. Esasen burada gözden kaçırılmaması gereken özellikle Sivas ve Malatya gibi Kadı Burhaneddin’e ait topraklar üzerinden, iki taraf arasında yaklaştığı düşünülen mücadelede pozisyon alma ve kendilerine büyük imkân sağlayacağını düşündükleri yer kapma mücadelesi olduğudur. Osmanlılar açısından baktığımız zaman; Kadı Burhaneddin’in ortadan kalkmasıyla Osmanlıların Timur tehlikesiyle doğu hududlarında burun buruna kalmasıdır ki Sivas bu noktada oldukça önemli olup buranın Timur’un kontrolüne girmesi akabinde Malatya’nın da Timur’un eline geçeceği korkusu Osmanlıları büyük bir emniyet açığının meydana geleceği noktasında endişeye düşürmüş olması muhtemeldir. Nitekim Ankara Savaşı’nın hemen öncesinde Timur’un ele geçirmiş olduğu Malatya’yı Kara Yölük Osman’a vermiş olması Osmanlıların endişesini haklı çıkarmaktadır. İlgili coğrafyanın ve hususiyle Sivas’ın ehemmiyeti Kadı Burhaneddin adına kaleme alınan Bezm u Rezm’de Rum’un anahtarı olarak takdim edilmiş olması oldukça önemlidir. Timur’un tarihçisi Nizâmüddin Şâmî 2 de bu bölgeyi Rum hududu olarak vasıflandırır. Kadı Burhaneddin’i öldüren Kara Yölük Osman Bey Sivas’ı kuşatmış ancak Sivas’taki emirler şehri ona vermeye yanaşmamışlar ve kendilerine yardım etmeleri için Yıldırım Bayezid’i davet etmişlerdir. Bu davette şüphesiz Burhaneddin’in ölümünden önceki Timur’a karşı yakınlaşmanın rolü olmuş olmalıdır. Şehir halkının davetini kabul eden Bayezid en büyük oğlunu muhtemelen Süleyman’ı Sivas’a gönderdi. Bu sefer esnasında orduda Niğbolu Savaşı’nda esir düşen yaşının küçük olması sebebiyle öldürülmeyip kul yapılan Schiltberger de bulunmaktaydı. Kaleme almış olduğu eserinde dönemin ilgili hadisatı hakkında malumat nakletmektedir. Şehri Kara Yölük Osman’la mücadeleden sonra ele geçiren Bayezid’in oğlu, 2Nizâmüddin Şâmî, Zafernâme, (çev. N. Lugal), Ankara 1987, s. 261; Aziz Esterebâdî, Bezm u Rezm, (terc. M. Öztürk), Ankara 1990, s. 419, 425. 224 ORTAÇAĞ’DA MALATYA babasının gelmesini bekleyerek onun gelmesinden sonra şehri 3 Bayezid teslim alıp idareci olarak oğlunu tayin etmiştir. Elbistan’a yönelen Bayezid burasını da ele geçirerek Dulkadiroğlu Beyi Sadaka’yı görevinden uzaklaştırıp onun yerine aynı hanedandan Nasıreddin’i iş başına getirmiş ve Kadı 4 Burhaneddin’in kızını ona nikâhlamıştır (2 Ağustos 1399). Buradan Darende’ye asker gönderen Bayezid ardından Malatya’yı iki aylık bir kuşatmadan sonra Memlûk naibi Çakmak’ın elinden almıştır. Şehre idareci olarak Timur’un tarihçisi Nizâmüddin Şâmî’nin vermiş olduğu bilgiye göre Sivas 5 hakimi Mustafa’nın oğlunu tayin etmiştir. Anonim Osmanlı tarihinde ve Ȃşıkpaşazâde’de şehrin Emir Süleyman’a verilmiş 6 olduğu kayıtlıdır. Malatya’nın ele geçirilmesi esnasında ordugâhta bulunan Schiltberger, Malatya ve Sivas’ın Kadı Burhaneddin’e ait ülkeler olduğunu ve teslimi için Mısır Sultanı’na elçiler gönderilip buraların istediğini ancak onun kendisinin kılıç ile aldığı yerleri ancak kılıç ile alınabileceği cevabını verdiğini nakleder. Bunun üzerine iki ay kuşatmış olduğu şehrin sakinlerinin teslime yanaşmadığını gören Bayezid hendekleri doldurtup orduyla çembere almış bunun üzerine şehirdekiler af dileyip teslim olmuşlardır. Schiltberger; “fakat O, 7 şehri fethedip iskân etti” demektedir. Tam bu esnada Memlûk hükümdarı Berkuk ölmüş yerine oğlu geçmiş ve Bayezid’den yardım istemiştir. 20 bin kişilik bir kuvvetle Schiltberger’in de içinde bulunduğu bir heyet Kahire’ye gitmiş ve yeni Sultan’ın 8 iktidarına yardımcı olmuşlardır. Neşrî, Sultan’ın Malatya, Divriği, Darende ve Behisni’yi fethettikten sonra Erzincan’ı Tahirten Beğ’den alıp Karakoyunlu Kara Yusuf’a verdiğini ancak 3 Johannes Schiltberger, Türkler ve Tatarlar Arasında (1394-1427), (çev. T. Akpınar), İstanbul 1997, s. 54-59. 4 Oruç Beğ Tarihi, (haz. N. Öztürk), İstanbul 2008, s. 37; H. Çetin, s. 99. 5 Şâmî, s. 220. 6 Anonim Tevârîh-i Ȃl-i Osmân-F. Gıese neşri, (nşr. N. Azamat), İstanbul 1992, s. 37; Ȃşıkpaşazâde, Tevârîh-i Ȃl-i Osmân, (haz. K. Yavuz-Y. Saraç), İstanbul 2003, s. 405. 7 Schiltberger, s. 60. 8 Schiltberger, s. 62, 63. 225 ORTAÇAĞ’DA MALATYA onun halk ile geçinememesi ve halkın ricasıyla şehri eski sahibi Tahirten’e verdiğini fakat ehli beytini Bursa’ya naklettirdiğini 9 yazmaktadır. Bu malumattan da anlaşılacağı üzere Bayezid’in ilgili askeri harekâtının neredeyse hepsi Timur’a yakınlığı olan hedefleredir. Bu da Bayezid’in Memlûkluklardan ziyade bir boşluğa mahal bırakmamak gayesiyle sefer tehdid önceliğinin Timur ve bağlılarına yönelik olduğunu ifade etmek mümkündür. Nitekim Oruç Beğ’de geçen; “Ve andan sonra Tahirten Beg ve Germiyanoglı ve Menteşeoglı ve Aydınoglı ve Sarhanoglı ve dahı İsfendiyar Beg Timur Han’a elçiler gönderdiler, hallerin arzettiler akıbet Timur Han’ı yerinden kopardılar dürlü dürlü haberlerle…” cümlelerini takdim tehirle ele alırsak Osmanlı merkezinin hassasiyetini daha da anlamamız mümkün hale gelmektedir. Oruç Beğ ve Ȃşıkpaşazâde Bayezid’in önce Sivas’a ardından Erzincan’a gittiğini burada Mısır Sultan’ı Berkuk’un ölüm haberini alınca Bayezid’in Malatya, Darende ve Behisni’yi 10 aldığını kaydetmektedir. Bu noktada eğer Oruç Beğ’in zikretmiş olduğu gibi Memlûk Sultanı’nın ölümü Sivas civarında veya Erzincan’da öğrenilmiş ise Bayezid’in Schiltberger’de de nakledildiği üzere Memlûk tahtındaki karışıklıkları hesaba katarak Malatya’ya yönelmiş olma ihtimalini gözden uzak tutmamak gerekir. Malatya ve mücavir sahanın Osmanlıların eline geçmesiyle alakalı ilk kaynağımız erken tarihlerde kaleme alınmış olan Ahmedî’nin eseridir. Ahmedî’nin nazmen takdim etmiş olduğu malumatta Bayezid’i suçlayıcı ton vardır; “Bunı (Berkuk’un ölümü) işidüb Şam’a ol kasdeyledi. Mısr benüm oldı deyü söyledi. Dimedi ol öldi ben dahi ölürem. Şöyle kim ol oldı, ben dahı oluram. Fırsatıdur deyüben dutdı yol, Leşker ile Maldanı’ya vardı ol, 9 Neşrî, Kitâb-ı Cihannümâ I, (nşr. F. R. Unat-M. A. Köymen), Ankara 1995, s. 335. 10 Oruç Beğ, s. 37. 226 ORTAÇAĞ’DA MALATYA 11 Feth etdi anı egridüb bir zaman”. Buradaki cümleler Ankara Savaşı sonrası hâlet-i rûhiyeyi aksettirmesi bakımından oldukça önemlidir. Dönemin kronikleri hezimetin bütün suçunu 12 satırlarında ustaca Bayezid’e yüklemektedirler. Ahmedî’nin Ankara Savaşı’ndan hemen sonra kaleme almış olduğu eserini Süleyman Çelebi’ye ithaf etmiş olduğunu da hatırdan çıkarmamak gereklidir. Aynı cümleler Neşrî’de de tekrarlanmaktadır. Oruç Beğ ve Ȃşıkpaşazâde, Bayezid’in Malatya’yı Türkmen’den, Divriği’yi de Kürdden aldığını belirttikten sonra şu cümleleri ortaklaşa naklederler; “Zira bunlar kadimi Padişah degüllerdi, Eretna Beg’den sonra ol vilayeti bunlar almışlardı, hükm itmişlerdi. Anun için Yıldırım Han ol vilayetleri 13 almışıdı…” Bu metinde Bayezid’in buralara alel usul şahıslar tarafından yönetilen yerler olması dolayısıyla sefer yaptığı anlatılmak istenirken metin altı okuması yapıldığında Osmanlıları meşrulaştırmak gaye ve endişesi görülmektedir. Nitekim Ȃşıkpaşazâde Sivas’ın alınmasıyla ilgili nakilde bulunurken; “Kanûn-ı Pâdişâhîlik ne ise olunub yerine geldi…” demektedir. Osmanlı nakillerinde başvurulan gerekçelendirme Timur’a ve onun iddialarına yönelik bir tavırdır. Timur, Bayezid’e göndermiş olduğu mektuplarında kendisini İlhanlıların varisi görmekte ve bizim soyumuz İlhan-ı âlişâna ulaşmaktadır cümlesini kullanmaktadır. Bayezid de mektuplarında Timur’un Hülagu gibi bir kâfirin soyundan gelmiş olduğunu belirterek bu durumu 11Ahmedî, Dâsıtân-ı Tevârîh-i Mülûk-ı Ȃl-i Osmân, (nşr. N. S. Banarlı), İstanbul 1939, s. 83, 84; Memlûk müellifi İbn Hacer’de de Osmanlıların ve hususiyle Bayezid’in Memlûklular bakımından Timur’dan daha esaslı bir tehlike olduğu noktasında tedirginlikler bulunmaktadır. İbn Hacer, “İbn Haldun’dan birçok defalar Mısır mülkü için İbn Osmân’dan başka korkulacak yoktur cümlesini defalarca işittiğini” söylemektedir. Yine İbn Hacer, Memlûk Sultanı Melik Zâhir’in, “Ben Timurleng’den korkmam çünkü ona karşı herkes bana yardım eder, ben ancak İbn Osmân’dan korkarım” dediğini nakleder. İlgili cümlelerin devamında İbn Hacer, Melik Zâhir’in ölümü üzerine Bayezid’in Mısır’ı almak için geleceği hakkında dedikodular arttı ise de Timur’un Osmanlıları mağlub edip, Bayezid’i esir almasıyla bunun mümkün olmadığını zikretmektedir. Bkz. Şevkiye İnalcık, “İbn Hâcer’de Osmanlılara Dair Haberler II”, DTCF. Dergisi, Cilt 6, Sayı 4, (1948), s. 351. 12 Feridun Emecen, “İlk Osmanlı Kroniklerinde Timur İmajı”, İlk Osmanlılar ve Batı Anadolu Beylikler Dünyası, İstanbul 2003, s. 161-174. 13 Ȃşıkpaşazâde, s. 406; Oruç Beğ, s. 37. 227 ORTAÇAĞ’DA MALATYA zımnen de olsa kabul etmektedir. Timur, soyunun İlhanlılara dayandığını zikretmiş olduğu mektubunda Sivas ve Malatya’yı 14 Bayezid’in almış olduğunu belirtmesi de oldukça ilginçtir. Malatya ve Sivas’ın Osmanlılar tarafından ele geçirildiği sırada kaleme alınan Timur’un mektubunda Bayezid’in Erzincan’a saldırdığı belirtilmekte kısa zaman içinde Sivas, Malatya, Erzincan, Kemah ve Elbistan’ın Timur’a bırakıldığını belirtir bir ahidnâmenin gönderilmesi ve bunun bir suretinin de Mekke-i Mükerreme Babü’l Harâm da kapalı bir kutuda muhafaza olunması sulha kimin uyup kimin uymadığının görülmesi 15 istenmiştir. Nizâmüddin Şâmî’nin eserinde geçen bir mektupta; “Bayezid’in ele geçirmiş olduğu Kemah’ın kendilerine bırakılması çünkü burası bu memlekete (İlhanlı) dahildi ve bu memleketin Padişahları orayı tasarruflarında 16 bulunduruyorlardı” denmektedir. Memlûk müellifi Makrizî’nin eserinde de benzer mektup bulunmaktadır; “Atan ve dedenden kalan topraklarla kanaat etmelisin ve Hükümdar (İlhanlı) Ebû Said döneminde Rum sahibi Eretna’ya ait olan 17 toprakları bana vermelisin…”. İlhanlılardan gelme ve bu şehirlerin mektuplarda zikredilmiş olması Bayezid’e diplomatik dille usulünce hatırlatma olmalıdır. Timur mektuplarında Bayezid’e; “Biz sizin aslınızı neslinizi gayet iyi biliriz…” cümlesi ve Bayezid’in ordusunun sonradan Müslüman olan Hıristiyan devşirmelerden meydana geldiği hatırlatılmaktadır. Bayezid buna cevaben; “Osmanlı askerine Abdullah oğlu demekten fazlasıyla zevk duyarız. Çünkü bütün Sahabe-i Kirâmın ataları kâfir iken 18 kendileri Müslüman oldular…” şeklinde cevaplanmıştır. 14 Abdurrahman Daş, “Ankara Savaşı Öncesi Timur ile Yıldırım Bayezid’in Mektuplaşmaları”, Selçuk Üniversitesi, Türkiyat Araştırmaları Dergisi, Sayı 15, (2004), s. 146. 15 A. Daş, s. 150. 16 Şâmî, s. 249, 250. 17Musa Şamil Yüksel, El Makrizî (Kitâb es Sulûk) ve İbn Hacer (İnbâ el Gumr)’de Timur ile İlgili Kayıtlar ve Çağdaşı Arap Tarihçilerine Göre Timur Tasviri, Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Ege Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, İzmir 2001, s. 34, 35. 18 A. Daş, s. 147. 228 ORTAÇAĞ’DA MALATYA Osmanlı askerlerinin Hıristiyan ve devşirmelerden meydana 19 geldiği dönemin Memlûk kaynaklarınca da zikredilmektedir. Yukarıda nakletmiş olduğumuz Osmanlı kaynaklarının Eretna’dan sonra bölge vilayetlerinin kadîmî Padişahlar tarafından idare olunmadığı ifadeleri Timur’un mektuplarındaki cümleler ile karşılaştırıldığında bir meşrûiyet, karşı bir cevap ve gerekçelendirme endişesi taşıdığı açıkça görülmektedir. Tam da bu noktada 1330’lu yıllarda Anadolu’ya gelen ve Beylik merkezlerini ziyaret eden İbn Batuta’nın, Kayseri ve Sivas’ın 20 İlhanlıların askeri ve idari merkezleri olduğunu belirtmesi iddiaların tarihi zemini hakkındaki ilginç bir bilgi olarak karşımızda durmaktadır. Bu cümleden olmak üzere İlhanlı hazinesine ait vergi kayıtlarını muhtevi iki kaynakta; Nüzhetü’l Kulûb ve Risâle-i Felekiyye’de Sivas ve Malatya’nın İlhanlı Devletine bağlı iki şehir olarak zikredilip vermiş oldukları 21 vergilerin rakam olarak zikredilmesi yine bu tarihi zemini tevsik etmekte olup tarafların birbirlerine almış oldukları tavrın altyapısı hakkında bize ciddi veriler sağlamaktadır. Osmanlılar bu İlhanlı iddiasına karşı kadîmî Padişah lafzına sığınmaktadır. Kadîmî Padişahtan kasdın ise Türkiye Selçuklukları olduğu noktasında elimizde ciddi karineler bulunmaktadır. Bayezid, Timur’a yazmış olduğu mektubunda; “Atası Ertuğrul’un 300 kadar gazisiyle Hülagu Tatarından 10 bin kişiyi vurduğunu Alaeddin Keykûbâd’a galib gelenleri mağlub ettiğini bundan sonra Devlet yönetme şerefine nail olduğunu ve hil’at kendisine verilerek Osman Bey’in Ȃl-i Selçûk’un yerine idareyi devraldığını” tarihi malumata 22 müracaat ederek Timur’a hatırlatmaktadır. 1420’lerde kaleme alınmış olan Yazıcızâde’nin, Tevârîh-i Ȃl-i Selçûk adlı eserinde Malatya ile alakalı ilginç bir bilgi verilmektedir. Ertuğrul Bey Selçuklu Sultanı Gıyâseddin’i ziyarete gittiğinde oğlu Osman 19 Memlûk kaynaklarından menkûlen Murat Zengin, İlhanlılar-Eratnalılar-Memluklar Dönemi Malatya (1295-1401), İstanbul 2017, s. 121. 20 İbn Battûta Seyahatnâmesi I, (çev. A. S. Aykut), İstanbul 2004, s. 414, 416. 21 Hamdullah Müstevfî, Nüzhetü’l Kulûb, (tashih G. L. Strange), Leiden 1933, s. 98, 99; Risâle-i Felekiyye (Kitabu’s Siyakat), (terc. İ. Otrar), İstanbul 213, s. 251. 22 A. Daş, s. 147. 229 ORTAÇAĞ’DA MALATYA Bey’in bir oğlunu Sultan’ın hizmetine bırakmış sonra Sultan ona Kahta nahiyesinde Yığniyek (Bağnik) ilini tımar olarak vermiş ve onun neslinden Halil Beg, Bayat Beg ve Ahmed merhum Sultan Bayezid Malatya’ya vardığı yıl katına varıp kavm ve kabile olduklarını arz etmişlerdir. Bayezid de onlara çokça para ve 23 hediyeler vererek yerlerine göndermiştir. Malatya ve bölgenin Osmanlılar tarafından ele geçirilmesine yakın tarihlerde kaleme alınan Yazıcızâde’de bu hikâyenin nakledilmiş olması bölgenin ne zamandan beri “kadîm Padişahlar” tarafından yönetildiğinin ve aslında kime ait olduğunun vurgulanmak istenmesi bakımından oldukça mühimdir. Timur, Hindistan seferini tamamladıktan hemen sonra Bayezid’in ele geçirmiş olduğu bölgelere dikkatini çevirdi. Hindistan seferi esnasında bölgeden haberdar olan Timur Bayezid’e mektup yazarak Malatya ve diğer şehirlerin İlhanlı hukukuna dayanarak kendilerine bırakılmasını talep etmiş Bayezid de bunu reddetmiştir. Önce Sivas’ı ele geçiren Timur ardından Malatya’ya yönelip şehrin kendisine teslimini talep etti. Ancak şehrin Osmanlı hakimi bunu reddettiği gibi kendisine gelen elçiyi hapsettirdi. Bunun üzerine şehri muhasara eden Timur, şehirdeki Osmanlı idarecisinin kaçmasıyla Malatya’yı 4 Eylül 1400’de ele geçirip, Ermeni ve Gürcüleri esir etmiştir. Müslümanlardan ise emân malı almakla iktifa ederek onları serbest bırakmış, İslâm savaş hukukuna uygun davranmıştır. Malatya’yı zabt eden Timur şehrin idaresini Akkoyunlu Kara 24 Yölük Osman Bey’e bırakmıştır. Timur, Bayezid’e göndermiş olduğu mektupta; “Sen Malatya’yı muhasara ettin dört ay elde edemedin ve geri dönmek zorunda kaldın…” demektedir. Bayezid de karşı mektubunda; “Malatya hususundaki iddianız doğru değildir, Karaman ve Kastamonu hakimlerinin bazı vilayetlerimize saldırmaları sebebiyle muhasarayı kaldırmak 25 zorunda kaldık” şeklinde cevap vermektedir. Yukarıda da zikredildiği üzere Osmanlıların Malatya kuşatması esnasında 23 Yazıcızâde Ali, Tevârîh-i Ȃl-i Selçûk, (nşr. A. Bakır), İstanbul 2017, s. 694. 24 Şâmî, s. 263; M. Zengin, s. 120-123. 25 A. Daş, s. 146, 147. 230 ORTAÇAĞ’DA MALATYA Osmanlı ordugâhında bulunan Schiltberger, Malatya kuşatılırken Ankara kalesine Beyaz Tatarların saldırdığını Bayezid de bu sebeple oğlunu onların üzerine gönderdiğini ilkinde galip gelemeyen Şehzadeye Bayezid’in tekrar asker vererek Tatarlar üzerine gönderdiği ve bu kez Osmanlıların beyaz Tatarları 26 mağlup ettiğini nakletmektedir. Mektuplara yansıyan muhtemelen Schilberger’de geçen ve henüz tamamlanmamış Malatya muhasarası esnasında cereyan eden olay olmalıdır. Nitekim Malatya’nın ele geçirilmesi ile alakalı Osmanlı kaynaklarının dışında Timur’un kaynağı Nizâmüddin Şâmî ve Memlûk kaynaklarının şehadeti Malatya’nın Osmanlılar tarafından alındığı noktasında tereddüde mahal bırakmamaktadır. Sonuçta; Yıldırım Bayezid doğudan beliren bir tehlike olarak Timur’a karşı yukarıdaki satırlarda da ifade edildiği üzere önce Memlûk, Altınıorda ve Kadı Burhâneddin ile dörtlü ittifak adı verilen bir müttefiklik ilişkisi içerisine girmiş ancak Timur’un Altınorda’yı saf dışı bırakması sonrasında da Kadı Burhâneddin’in ölümü bu ittifakı sarsmıştır. Bütün bunların üzerine Timur'un Sivas ve Malatya’ya Kara Yölük Osman vasıtasıyla el koyma çabası Osmanlıların dikkatinden kaçmamış Yıldırım Bayezid hemen duruma müdahil olarak Sivas ve Malatya’yı ele geçirip ileri bir savunma hattı oluşturarak ülkesinin doğu hududlarını emniyet altına almayı düşünmüştür. Dönemin kaynak metinlerinde, tarihi geçmişe müracaat ederek iki şehir üzerinde oluşan sahiplenme cümleleri meydana gelecek olan büyük mücadelenin meşrûiyet kavgası olarak karşımızda durmaktadır. Yıldırım Bayezid’in bu müdahalesi Timur’la arayı iyice açtığı gibi ona yeni bir düşman daha kazandırmıştır. Bu da Timur’a karşı eski müttefikleri Memlûklular olmuştur. Ancak Yıldırım Bayezid’in bu noktada Memlûk düşmanlığına ileri bir savunma hattı oluşturma düşüncesini tercih ettiği görülmektedir. Memlûk kaynağı Nücûmu’z Zâhire’de ilgili tartışmalar nakledilmektedir. İbn Takrıberdî eserinde, Osmanoğlu’ndan Memlûk Sultanına, Timur’a karşı birlikte mücadele etme ve ittifak teklifi geldiğini belirtilip, bu teklifin Bayezid’in 26 Schiltberger, s. 60, 61. 231 ORTAÇAĞ’DA MALATYA Malatya’yı alması sebebiyle reddedildiği anlatılmaktadır. İbn Takrıberdi devamında, her ne kadar bunun doğru olsa bile iki gücün ittifak yapması gerektiğini eğer böyle olsaydı Timur tehlikesinin berteraf edilebileceğini anlatarak reel-politiğe uygun soğukkanlı bir değerlendirmede bulunur. Bu değerlendirmesini de Timur’a esir düşen Emir Esenbay Zâhirî’nin kendisine Timur’un şu sözleri söylediğini ifade ederek temellendirir; “Timurlenk bir gün bana ömründe pek çok kalabalık orduyla karşılaştığını ama Mısır ve Osmanoğlu’nun ordusu gibi ordu görmediğini söyledi. Gerçekten de Mısır ordusu büyük bir orduydu ama başlarındaki hükümdar Farac çocuk yaştaydı. Çevresinde savaş tecrübesi olan komutanlar yoktu. Sultan Bayezid tecrübeli ve tedbirli ve ileri görüşlüydü fakat onun da zaferi düşünen bir ordusu yoktu. Ben dedim; işte bu yüzdendir ki Sultan Bayezid’le ittifak edilmeliydi. Böylece O, Mısır askerini doğru yönetecek kişiler gönderir, yardım eder, Timur da bu ikisine karşı duramazdı. Mısır’dan Osmanoğlu’na bu şekilde bir mektup gönderildikten sonra hiçbir Mısır’lı Timur’la savaşmakla ilgilenmedi. Aksine herkesin tek derdi, saltanatta kendisine bir yer kapmak ve başkalarını oradan uzaklaştırmaktı. Kimsenin ne 27 olup bittiği umurunda bile değildi…”. Timur, kendisine hiçbir direnç gösteremeyen Osmanlı birlikleri karşısında Sivas ve Malatya’yı aldıktan sonra Elbistan, Behisni ve Kahta’yı da ele geçirerek Bayezid’ın hakimiyetine geçen bütün topraklarda kendisine yakın insanlara idareyi bırakıp güneye Memlûklular üzerine yürümüş Halep, Hama, Humus ve Şam’ı vurarak Ankara Savaşı öncesi sahayı kendisi adına temizlemiş, yaklaşık bir yıl sonra da Sivas-Malatya hattı üzerinden Kayseri’ye oradan da Ankara-Çubuk Ovası’na inmiş ve Bayezid’le karşılaşmıştır. KAYNAKÇA AHMEDÎ, Dâsıtân-ı Tevârîh-i Mülûk-ı Ȃl-i Osmân, (nşr. N. S. Banarlı), İstanbul 1939. 27 İbni Tağrıberdi, En Nücûmu’z Zâhire, (çev. A. Batur), İstanbul 2013, s. 329. 232 ORTAÇAĞ’DA MALATYA Anonim Tevârîh-i Ȃl-i Osmân-F. Gıese neşri, (nşr. N. Azamat), İstanbul 1992. ȂŞIKPAŞAZÂDE, Tevârîh-i Ȃl-i Osmân, (haz. K. YavuzY. Saraç), İstanbul 2003. ÇETİN, Halil, Timur’un Anadolu Seferi ve Ankara Savaşı, İstanbul 2012. DAŞ, Abdurrahman, “Ankara Savaşı Öncesi Timur ile Yıldırım Bayezid’in Mektuplaşmaları”, Selçuk Üniversitesi, Türkiyat Araştırmaları Dergisi, Sayı 15, (2004). EMECEN, Feridun, “İlk Osmanlı Kroniklerinde Timur İmajı”, İlk Osmanlılar ve Batı Anadolu Beylikler Dünyası, İstanbul 2003. HAMDULLAH MÜSTEVFÎ, Nüzhetü’l Kulûb, (tashih G. L. Strange), Leiden 1933. İbn Battûta Seyahatnâmesi I, (çev. A. S. Aykut), İstanbul 2004. İBNİ TAĞRIBERDİ, En Nücûmu’z Zâhire, (çev. A. Batur), İstanbul 2013. İNALCIK, Şevkiye, “İbn Hâcer’de Osmanlılara Dair Haberler II”, DTCF. Dergisi, Cilt 6, Sayı 4, (1948). SCHİLTBERGER, Johannes, Türkler ve Tatarlar Arasında (1394-1427), (çev. T. Akpınar), İstanbul 1997. NEŞRÎ, Kitâb-ı Cihannümâ I, (nşr. F. R. Unat-M. A. Köymen), Ankara 1995. NİZÂMÜDDİN ŞÂMÎ, Zafernâme, (çev. N. Lugal), Ankara 1987. AZİZ ESTEREBÂDÎ, Bezm u Rezm, (terc. M. Öztürk), Ankara 1990. Oruç Beğ Tarihi, (haz. N. Öztürk), İstanbul 2008. Risâle-i Felekiyye (Kitabu’s Siyakat), (terc. İ. Otrar), İstanbul 213. YAZICIZÂDE ALİ, Tevârîh-i Ȃl-i Selçûk, (nşr. A. Bakır), İstanbul 2017. YÜKSEL, Musa Şamil, El-Makrizî (Kitâb es Sulûk) ve İbn Hacer (İnbâ el Gumr)’de Timur ile İlgili Kayıtlar ve Çağdaşı Arap Tarihçilerine Göre Timur Tasviri, Yayımlanmamış Yüksek 233 ORTAÇAĞ’DA MALATYA Lisans Tezi, Ege Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, İzmir 2001. ZENGİN, Murat, İlhanlılar-Eratnalılar-Memluklar Dönemi Malatya (1295-1401), İstanbul 2017. 234 ORTAÇAĞ’DA MALATYA MEMLÛK TÜRK DEVLETİ DÖNEMİNDE MALATYA NİYÂBETİ (1361-1516) Doç. Dr. Murat ZENGİN ÖZET Orta Fırat Havzası’nın önemli merkezlerinden olan Malatya şehri, Türkiye Selçuklu Devleti’nin tarih sahnesinden çekilmesinin ardından İlhanlı hâkimiyetine girdi. İlhanlılar ile Memlûkler arasındaki güç mücadelesinde kilit rol oynayan şehir 1315’te Memlûkler tarafından kuşatıldı; fakat alınamadı. Ticarî ve askeri yolların kesiştiği bir konumda bulunan, verimli tarım alanlarının ve dokuma ürünlerinin bol olduğu bir şehirdi. Memlûk Türk Devleti, Anadolu yönünde genişleme politikası takip ettiğinden Malatya’nın alınmasını elzem görüyordu. 1361 yılı sonbaharında Memlûk Türk Devleti hâkimiyetine giren şehir, kısa bir inkıta hariç bir buçuk asır bu devletin hâkimiyetinde kalmıştır. Memlûkler, sistematik olarak Malatya şehrine yatırımlar yaparak şehrin gelişimine katkı yapmışlardır. Osmanlı Devleti’nin Anadolu’nun tamamına hâkim olma faaliyetlerine karşı, Malatya şehri askerî bir üs görevi görmüş ve Memlûk Türk Devleti’nin önemli sınır şehirleri olan Divriği, Darende, Elbistan, Besni, Urfa ve Antep çoğu kez buradan yapılan sevkiyatlarla korunmuştur. Memlûk Türk Devleti’nin son anlarına kadar bir  İnönü Üniversitesi Fen-Edebiyat Fak. Tarih Bölümü, murat.zengin@inonu.edu.tr 235 ORTAÇAĞ’DA MALATYA Memlûklu şehri olan Malatya, Mercidâbık Savaşı’nın arefesinde 1516 yılında Osmanlı hâkimiyetine girmiştir. GİRİŞ Türkiye Selçuklu Devleti’nin inkırazından sonra Anadolu’da yaşanan otorite boşluğunu doldurmak isteyen 1 İlhanlılar ile Suriye ve Mısır’da hâkim Memlûk Türk Devleti arasında bu boşluğu doldurmak ve Selçuklu mirasına sahip çıkmak noktasında ciddi mücadeleler yaşandı. Memlûk Türk Devleti, Bilâd-ı Şam’ın (Suriye) güvenliğini sağlama noktasında Anadolu’ya doğru genişleme siyâseti takip ediyordu. Sultan Melikü’z-zâhir Baybars el-Bundukdârî (1260-1277), bu siyaset çerçevesinde Anadolu seferine çıkmış ve Elbistan’da Moğol kuvvetlerini bozguna uğrattıktan sonra Kayseri’de Selçuklu 2 tahtına çıkarak Anadolu’nun hâkimi olduğunu ilân etmişti. Baybars’tan sonra tahta çıkan Memlûk sultanları da bu politikayı takip ile Anadolu istikametinde ülke topraklarını genişletmeye devam ettiler. Sultan Melikü’l-mansûr Seyfeddin Kalâvun (12791290) döneminde Antep, Besni, Gerger ve Kahtâ gibi Fırat havzasındaki bölgeler Memlûk hâkimiyetine girdi. Sultan Eşref Halil (1290-1293) döneminde stratejik konumdaki 3 Kalaturrum’un alınmasıyla Memlûk-İlhanlı rekabeti, şiddetli savaşların yaşanacağı yeni bir sürece girdi. 1 Kösedağ Savaşı’nın ardından Moğollar, Anadolu’yu vergi almak suretiyle yönetmeye başladılar. Elbistan Savaşı’nın hemen ardından İlhan Abaka, Sâhib-i Divan Şemseddin Cüveynî’yi bölgeye atayarak Anadolu’yu İlhanlı mâlî sistemine dâhil etti. Bkz. Reşidüddin Fazlullah, Kitâb-ı Tarih-i Mübârek Gâzânî Dastân-ı Abağa Han ve Sultan Ahmed ve Argûn Han, Nşr: Karl Jahn, Mouton&Co 1957, s. 32; İlhan Erdem, “Sâhib-i Divan Şemseddin Cüveynî’nin Anadolu’ya Gelişi, Yeni Moğol Rejiminin Kurulması, Sonuçları”, Prof. Dr. Kâzım Yaşar Kopraman’a Armağan, Ankara 2003, s. 331-339. 2 Baybars el-Mansûrî ed-Devadâr, et-Tuhfetü’l-Mülûkîye fî Devleti’t-Turkîyye, Nşr: Dr. Abdülhâmid Sâlih Hamdan, Beyrut 1987, s. 84; İbn Tağrıberdî, en-Nücûmu’z-zâhire fî Mülûk-ı Mısr ve’l-Kâhire, Tahkik: Muhammed Hüseyin Şemseddin, C. 7, Beyrut 1992, s. 154; Murat Zengin, “Memlük Türk Sultanlığı’nın Anadolu Hâkimiyet Mücâdelesi: Malatya’nın Zaptı (28 Nisan 1315)”, Tarih Araştırmaları Dergisi, XXXIII/55, (Mart 2014), s. 97; Murat Zengin, İlhanlılar, Eratnalılar-Memlûklar Dönemi Malatya (12951401), İstanbul 2017, s. 30. 3 İbnü’l-Fuvâtî, el-Hevâdisü’l-Câmiâ ve’t-Tecâribü’l-Nâfiâ fî’l-Mâiye ve’s-Sâmine, Tahkik: Mehdi en-Necm, Beyrut, ty., s. 323; el-Cezerî, Târih-i Hevâdis- i Zamân ve Enbâehu ve Vefiyâtü’l-Ekâbir ve’l-Âyân min Ebnâehu, Tahkik: Prof. Dr. Ömer Abdüsselâm Tedmürî, C. 1, Beyrut 1998, s. 101 vd; İbn Şıhne, Ravzü’l-menâzir fî 236 ORTAÇAĞ’DA MALATYA Malatya şehri, Türkiye Selçukluların tarih sahnesinden çekilmesinin ardından İlhanlılara tâbi yerel yöneticiler tarafından 4 idare edilmiştir. İlhanlı devlet adamı Emir Çoban’ın iktası olan şehir, Memlûk sultanı Melikü’n-nâsır Muhammed’in (12931294/1299-1309/1310-1341) üçüncü saltanatı döneminde 5 kuşatıldı. Münbit arazileri, dokuma ürünleri ve sahip olduğu diğer zenginlikleri ile tarih boyunca önemini koruyan şehir, askerî bir üs olarak da temâyüz etmişti. İlhanlılar, başta Kalaturrum olmak üzere Memlûk hâkimiyetindeki Antep, Besni ve Gerger gibi bölgelere Malatya üzerinden taarruz etmekte idiler. Memlûk sultanı Melikü’n-nâsır Muhammed, Malatya halkından gelen daveti kabul ile Bilâd-ı Şam nâibi Emir Seyfeddin Tengiz elHüsâmî komutasında on bin kişilik bir orduyu Nisan 1315’te Malatya’ya sevk etti. Memlûk kuvvetleri tarafından üç gün boyunca yağmalanan şehir ciddi bir tahribata uğradı. Başta şehir yöneticisi Emir Şahabeddin Mezâmir olmak üzere şehir kadısı Şeyh Şemseddin ve diğer ekâbir esir edilerek Kahire’ye gönderildiler. Emir Çoban hadiseden kısa süre sonra tasarrufundaki Malatya’ya gitti ve şehrin güvenliği ve tamiriyle meşgul oldu. İlhanlıların Anadolu Genel Vâlisi Emir Timurtaş b. Çoban’ın Kahire’ye ilticâsı üzerine yerine vekil bıraktığı kayınbiraderi Emir Eretna, kısa sürede beyliğini kurmaya muvaffak oldu. Malatya şehri, Melik Sunullah ve Emir Mezâmir ailelerine mensup yöneticiler tarafından Eretnalılara bağlı olarak idare edildi. Melik Sunullah ailesi efradından olan Emir Ömer Bey et-Türkmânî, şehrin bu dönemki tarihinde önemli bir devlet adamı olarak öne çıkmıştır. Günümüzde ibâdete açık olan Ömer Bey Mescidi’nin de bânisi olan bu emirin 1358 veya 1359’da ölümünden sonra Malatya halkı Dulkadirli Beyliği taarruzlarına maruz kaldı. Şehir halkı, Eretna-Dulkadirli çekişmesinden daha İlmi’l-Evâil ve’l-Evâhir, Tahkik: Seyyid Muhammed Muhennâ, C. 1, Beyrut 1997, s. 271; Murat Zengin, Malatya (1295-1401), s. 53. 4 Bu yerel yöneticiler Melik Sunullah ve Mezâmir aileleri üyeleri arasından seçilmiştir. Ayrıntılı bilgi için bkz. Nejat Göyünç, “Memlûk Devrinde (Eski) Malatya’da Bir Aile” V. Milletlerarası Türkoloji Kongresi, İstanbul 1985, s. 245-250; Murat Zengin, Malatya (1295-1401), s. 70-79. 5 Memlûk Türk Devleti’nin ilk Malatya kuşatması hakkında ayrıntılı bilgi için bkz. Murat Zengin, “Malatya’nın Zaptı”, s. 91-120; a. mlf., Malatya (1295-1401), s. 52-59. 237 ORTAÇAĞ’DA MALATYA fazla zarar görmemek için Memlûkleri şehre davet etti. Memlûk sultanı Melikü’l-mansûr Muhammed b. Hacı (1361-1363), Halep Nâibi Ahmed b. Kuştimur’u şehre gönderdi ve Ekim 1361’de Malatya şehri Memlûk hâkimiyetine girdi. 6 A. MEMLÛK TÜRK DEVLETİ HÂKİMİYETİNE GİRİŞİNDEN 1382 YILINA KADAR MALATYA (Bahrî Memlûkleri Dönemi/1361-1382) Memlûk Türk Devleti’nde hâkimiyet altına alınan bir şehir, 7 Memlûk idarî sistemi esasına göre yapılandırılırdı. Malatya şehri, Halep niyabetine (valiliğine) bağlı yirmi bir niyâbetten biri 8 olarak belirlendi. Atama usulüne göre şehre, takdimetü’l-elf (binbaşı) rütbesinde bir nâip atandı. Kaynaklardan ismini tespit edemediğimiz bu ilk Memlûk nâibinin görev süresi yaklaşık bir yıl sürdü ve 28 Temmuz 1362’de Malatya nâipliğine Emir 9 Esendemir et-Tâzî atandı. Elbistan’dan Malatya’ya doğru genişleme siyaseti güden Dulkadirli Halil Bey, Eretna hükümdarı Gıyâseddin Muhammed ile ittifak ederek Malatya’ya saldırdı. Malatya nâibi Esendemir, saldırıdan kurtulmayı başararak Malatya’da savunmaya geçti ve durumu Kahire’ye bildirdi. Sultan Melikü’l-mansûr Muhammed, Malatya’dan gelen talep 10 üzerine Atabekü’l-asâkir Emir Yelboğa el-Ömerî önderliğinde on iki bin kişilik bir kuvveti Elbistan hâkimi Halil Bey ile 11 mücadele etmek üzere bölgeye yolladı. Halil Bey bu gelişme üzerine Malatya kuşatmasını kaldırmak zorunda kaldı. 6 Kadı Şuhbe, Târih-i İbn-i Kadı Şuhbe, Tahkik: Adnan Derviş, C. 2, Dımaşk 1997, s. 188; Murat Zengin, Malatya (1295-1401), s. 95. 7 Murat Zengin, Malatya (1295-1401), s. 92 vd. 8 Murat Zengin, “Memlûk Türk Sultanlığı Döneminde Malatya’nın İdarî Durumu”, Geçmişten Günümüze Malatya Kent, Kültür, Kimlik, C. 2, Ankara 2017, s. 1558. 9 Makrizî, es-Sülûk li-Mârifet-i Düveli’l-Mülûk, Tahkik: Muhammed Abdülkâdir Âtâ, C. 4, Beyrut 1997, s. 262; Murat Zengin, Malatya (1295-1401), s. 96. 10 Hakkında ayrıntılı bilgi için bkz. Fatih Yahya Ayaz, “Türk Memlükler Döneminin Büyük Emirlerinden Yelboğa el-Ömerî (ö. 768/1366) ve İdaredeki Nüfuzu”, Çukurova Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, XVI/1, (2007), s. 81-100. 11 Makrizî, es-Sülûk, C. 4, s. 262. 238 ORTAÇAĞ’DA MALATYA Memlûk sultanı Melikü’l-mansûr Muhammed b. Hacı, 19 Mayıs 1363’te tahttan indirilerek yerine amcazâdesi Ebû’l-meâli 12 Zeyneddin Şâbân b. Hüseyin geçirildi. Sultan Şâbân’ın tahta çıkışının ardından Malatya niyâbetinde görev değişikliği yaşandı ve 11 Kasım 1363’te Emir Esenkoca Ali el-Cevkendâr şehrin yeni 13 nâibi olarak atandı. Esenkoca, vefat ettiği 1364-1365 yılına kadar Malatya nâibi olarak görev yaptı. Vefatından sonra ise 14 şehre Emir Devlet Han Bey atandı. Faaliyetleri ve görev süresi hakkında bilgi sahibi olamadığımız bu devlet adamının ardından 15 Ağustos 1370’de Malatya nâipliği vazifesine Emir Yakup Şah el-Hazinedâr getirildi. Sâbık Mısır Hazinedârı olan bu devlet adamı, bahsi geçen tarihte Malatya’ya sürgün edilmiş ve 17 Temmuz 1373’te Trabulus nâipliği görevine atanmıştı. Bu nedenle Malatya nâipliği görevini yaklaşık üç yıl sürdürdüğü 15 tahmin edilmektedir. Sultan Zeyneddin Şâbân b. Hüseyin’in 16 Mart 1377’de öldürülmesinin ardından oğlu Melikü’l-mansûr Âlâeddin Ali, 16 yeni Memlûklu sultanı ilân edildi. Sultan Âlâeddin Ali’nin tahtta çıkışından kısa süre sonra Malatya niyâbeti görevine Emir 17 Hutat Seyfeddin atandı. Dulkadirli Halil Bey, Sultan Zeyneddin Şâbân’ın öldürülmesiyle sonuçlanan karışıklıklardan istifade ile Memlûk hâkimiyetindeki Harput’u ele geçirmişti. Yeni sultan, bu hadise üzerine Halil Beyi Elbistan niyâbetinden azlederek yerine Gazze nâibi Mübârek Şâh’ı atadı. Halil Bey, bu atamaya rıza göstermeyerek süratle Elbistan’a döndü ve Mübârek Şâh ile 12 İbn Dokmak, el-Cevherü’s-Semîn fî Seyrü’l-Hulefâ ve’l-Mülûk ve’s-Selâtin, Tahkik: Dr. Sâid Abdülfettâh Âşûr, yy., 1982, s. 409; İbn Tağrıberdî, en-Menhelü’s-Sâfî ve’lMüstevfî Bâde’l-Vâfî, Tahkik: Muhammed Muhammed Emin, C. 6, Kâhire 1990, s. 234. 13 Makrizî, es-Sülûk, C. 4, s. 273; İbn Tağrıberdî, en-Nücûmu’z-Zâhire fî Mülûk-ı Mısr ve’l-Kâhire, Tahkik: Muhammed Hüseyin Şemseddin, C. 11, Beyrut 1992, s. 22; Murat Zengin, Malatya (1295-1401), s. 96; 14 Zeki Oral, “Malatya Kitâbeleri”, III. Türk Tarih Kongresi, (Ankara 15-20 Kasım 1943), Ankara 1948, s. 434-440. 15 Murat Zengin, Malatya (1295-1401), s. 98 vd. 16 İbn Dokmak, el-Cevherü’s-Semîn, s. 435; İbn Hacer, İnbâi’l-Ğumr bi-Enbâi’l-Umr, Tahkik: Dr. Hasan Habeşî, C. 1, Kahire 2014, s. 130 vd. 17 Kadı Şuhbe, Târih-i İbn Kadı Şuhbe, C. 2, s. 515; İbn Tağrıberdî, en-Nücûmu’zZâhire, C. 11, s. 121. 239 ORTAÇAĞ’DA MALATYA savaşmak üzere hazırlık yaptı. Halil Bey ile Mübârek Şâh arasından yapılan savaşı Halil Bey kazandı ve Mübârek Şâh, Eylül 1378’de öldürüldü. Onun ölümünün ardından Halil Bey ile mücadele etmek üzere Malatya nâibi Emir Hutat Seyfeddin, Elbistan nâibi olarak tayin edildi. Emir Hutat’tan boşalan Malatya 18 nâipliğine ise Emir Altunboğa es-Sultânî atandı. Emir Hutat, Dulkadirli Halil Bey’e karşı başarısız olunca Elbistan nâipliği görevinden alındı ve yerine Malatya nâibi Emir Altunboğa esSultânî gönderilirken Altunboğa’dan boşalan Malatya niyâbeti görevine ise o sırada Besni nâipliği vazifesini ifâ eden Emir 19 Timurboğa el-Efdâl el-Emir Mintaş atandı. Memlûk sultanı Âlâeddin Ali, Halil Bey’e kesin bir darbe indirmek üzere Halep ve Bire kuvvetlerinden mürekkep yaklaşık üç bin kişilik bir orduyu Halep emir-i kebiri Emir Çögen önderliğinde Elbistan’a yolladı. Halil Bey ile Memlûk kuvvetleri arasında Nisan 1381’de yapılan savaşı Dulkadirli Halil Bey kazandı ve Emir Çögen savaş alanında öldürüldü. Çögen’in ölümü üzerine Emir Altunboğa es20 Sultânî ve Malatya nâibi Mintaş kaçarak hayatlarını kurtardılar. Elbistan’da bu gelişmeler yaşanırken Sultan Âlâeddin Ali, 24 Safer 783/20 Mayıs 1381’de vefat etti. Onun vefatından sonra yerine kardeşi Melikü’s-sâlih Selâhaddin Hacı, Bahrî 21 Memlûklerinin son sultanı olarak geçti. Sultan Hacı döneminde Nâib-i saltana olarak görev yapan Emir Berkûk, 26 Kasım 1382’de Hacı’yı azledip Bahrî Memlûklerinin hâkimiyetine son vererek Melikü’z-zahîr unvanıyla tahta geçti. 22 18 Murat Zengin, Malatya (1295-1401), s. 100. 19 Murat Zengin, Malatya (1295-1401), s. 101. 20 Kadı Şuhbe, Târih-i İbn Kadı Şuhbe, C. 3, s. 56. 21 İbn Dokmak, el-Cevherü’s-Semîn, s. 455; Makrizî, es-Sülûk, C. 5, s. 118; İbn Hacer, İnbâi’l-Ğumr, C.1, s. 232; İbn Tağrıberdî, en-Menhelü’s-Sâfî ve’l-Müstevfî Bâde’l-Vâfî, Tahkik: Dr. Nebil Muhammed Abdülaziz, C. 5, Kâhire 1988, s. 48 vd. 22 İbn Dokmak, el-Cevherü’s-Semîn, s. 457; Kadı Şuhbe, Târih-i İbn Kadı Şuhbe, C. 3, s. 56; İbn Şıhne, Ravzü’l-menâzir, C. 1, s. 291; Makrizî, es-Sülûk, C. 5, s. 141; İbn Hacer, İnbâi’l-Ğumr, C.1, s. 257; İbn Tağrıberdî, en-Nücûmu’z-Zâhire, C. 11, s. 181; Sayrafî, Nüzhetü’n-Nüfûs ve’l-Âbidân fî Tevârihü’z-Zâmân, Tahkik: Dr. Hasan Habeşî, C. 1, yy., 1970, s. 37 vd; İbn Îyâs, Bedâiü’z-Zuhûr fî Vekâîü’d-Duhur, yy., 1960, s. 223. 240 ORTAÇAĞ’DA MALATYA B. BURCÎ MEMLÛKLERİ DÖNEMİNDE MALATYA (1382-1517) 1. Melikü’z-zahîr Berkûk Döneminde Malatya (13821389/1390-1399) Sultan Melikü’z-zahîr Berkûk, Burcî Memlûkleri 23 döneminin ilk sultanıdır. Tahta çıktıktan sonra sayıları on bini bulan ve sâbık sultanlardan Melikü’l-Eşref Şâbân’a aidiyetleri münasebetiyle “Eşrefîye Memlûkleri” olarak adlandırılan memlûklerin büyük bölümünü tasfiye ederken bunlardan bir 24 kısmını da kendi memlûkleri zümresine dâhil etti. Berkûk tahta çıktığında Malatya niyâbeti makamı boştu. Yukarıda da ifade ettiğimiz gibi Dulkadirli Halil Bey ile yapılan mücadele sırasında Malatya nâibi olan Mintaş, kaçarak canını kurtarmıştı. Berkûk, Malatya nâibi Mintaş’ı diğer bazı Eşrefîye Memlûkleri gibi kendi grubuna aldı 25 ve onu Temmuz-Ağustos 1385’te 26 azat ederek 27 yeniden Malatya nâibi olarak atadı. İkinci kez Malatya nâipliği vazifesine atanmış olan Mintaş, göreve başladıktan kısa bir süre sonra bölgede görülen Timur tehlikesi ile uğraşmak zorunda kaldı. Tebriz’de hâkimiyet icrâ eden Karakoyunlu hükümdarı Kara Mehmed, Timur’un önünden kaçarak mahiyetindeki bin 28 kişilik kuvvetle Mintaş’a sığındı. Altınordu Hanı Toktamış’ın Timurlu topraklarına saldırması üzerine Timur, Diyarbakır’dan 29 ayrıldı ve bölge rahat bir nefes aldı. Eretna Devleti mirası üzerine Sivas’ta devletini kurmayı başaran Kadı Burhaneddin Ahmed, güney istikametinde 23 Cüneyt Kanat, “Memlûk Devleti’nde İktidar Değişikliği Bahrî Memlûklardan Burcî Memlûklara”, Prof. Dr. Işın Demirkent Anısına, İstanbul 2008, s. 545. 24 Murat Zengin, Malatya (1295-1401), s. 103. 25 Memlûklerde sâbık bir sultandan devreden memlûka, karanis, karanisa veya memâlikü’s-selâtini’l-mukaddime denilirdi. Bkz. David Ayalon, Memlûk Ordusunun Yapısı Üzerine Araştırmalar I-II-III, Çev: Abdullah Mesut Ağır, Ankara 2015, s. 25. 26 İbn Hacer, İnbâi’l-Ğumr, C.1, s. 301. 27 İbn Tağrıberdî, en-Menhelü’s-Sâfî ve’l-Müstevfî Bâde’l-Vâfî, Tahkik: Muhammed Muhammed Emin, C. 4, Kâhire 1989, s. 94. 28 Makrizî, es-Sülûk, C. 5, s. 199. 29 Murat Zengin, Malatya (1295-1401), s. 105. 241 ORTAÇAĞ’DA MALATYA genişleme politikası güttüğünden Berkûk’a karşı Malatya nâibi Mintaş’ın desteğini kazanmak istiyordu. Berkûk’un Eşrefîye Memlûklerini sistematik bir şekilde tasfiye etmesi, başta Mintaş olmak üzere diğer sürgün ve küskün emirlerin Berkûk’a karşı 30 isyan etmelerine neden oldu. Mintaş, Kadı Burhaneddin’in gücünden istifade ederek Halep’i ele geçirmesine yardım etmesi karşılığında Malatya’yı ona bırakmayı vaat etti. Kadı Burhaneddin ile yapılan müzâkereler sonuç vermedi ve Mintaş esir edilerek Sivas’a götürüldü. Kaynaklarda ismi zikredilmeyen Mintaş’ın devadârı, şehir kapılarını kapatarak savunmaya geçti ve durumu Berkûk’a bildirdi. Berkûk, Mintaş’ı Malatya nâipliği 31 görevinden azlederek yerine şehir devadârını geçici olarak atadı ve kısa süre sonra Emir Yelboğa en-Nâsırî önderliğindeki 32 kalabalık bir kuvveti Sivas’a yolladı. Mayıs 1388’de yapılan kuşatma başarısızlıkla sonuçlandı ve Yelboğa geri döndü. Bu hadiseden sonra Berkûk, Malatya niyâbetine geçici olarak atadığı devadârın yerine 28 Ekim 1388’de Hama nâibi Emir Köşli el33 Kalemtâvî’yi atadı. Sultan Berkûk, başarısız Sivas kuşatması nedeniyle Yelboğa en-Nâsırî’yi tasfiye etmek istedi. Yelboğa, o sırada Sivas’ta bulunan Malatya eski nâibi Mintaş’ı Berkûk’a karşı ittifak etme gayesiyle yanına davet etti. Mintaş, bir şekilde Sivas’tan ayrılarak Yelboğa ile birleşti. İki müttefik Memlûk devlet adamı Sultan Berkûk’u tahttan indirmek üzere harekete geçtiler. 2 Haziran 1389’da Sultan Berkûk tahttan indirilerek Kerek’e yollandı ve yerine Melikü’s-sâlih Mansûr Hacı ikinci kez Memlûk sultanı ilân edildi. 34 30 Mintaş isyanı hakkında ayrıntılı bilgi için bkz. Murat Zengin, “Kadı Burhaneddin Ahmed’in Malatya Politikası”, Uluslararası Sosyal Araştırmalar Dergisi, VIII/38, (Haziran 2015), s. 450-456; Murat Zengin, Malatya (1295-1401), s. 105-112. 31 İbnü’l-Furat, Târih-i İbnü’l-Furat, Nşr: Dr. Konstantin Zurayk-Dr. Neclâ İzzeddin, C. 9/1, Beyrut 1938, s. 25; Kadı Şuhbe, Târih-i İbn Kadı Şuhbe, C. 3, s. 39. 32 İbn Hacer, İnbâi’l-Ğumr, C.1, s. 347; İbn Tağrıberdî, en-Nücûmu’z-Zâhire, C. 11, s. 207; Murat Zengin, “Malatya Politikası”, s. 454. 33 Makrizî, es-Sülûk, C. 5, s. 212; Murat Zengin, Malatya (1295-1401), s. 110. 34 İbnü’l-Furat, Târih-i İbnü’l-Furat, C. 9/1, s. 94; Kadı Şuhbe, Târih-i İbn Kadı Şuhbe, C. 3, s. 277; Makrizî, es-Sülûk, C. 5, s. 232; İbn Hacer, İnbâi’l-Ğumr, C.1, s. 368. 242 ORTAÇAĞ’DA MALATYA Yelboğa-Mintaş yönetimi sırasında Berkûk taraftârı olan Malatya nâibi Emir Köşli el-Kalemtâvî görevinden alınarak diğer Berkûk taraftârı devlet adamlarıyla birlikte İskenderîye Hapishânesi’ne gönderildi. Köşli yerine 18 Haziran 1389’da 35 Malatya nâipliği görevine Emir Boğacık es-Seyfî atandı. Yelboğa-Mintaş ittifakı uzun sürmedi. Mintaş, Yelboğa’yı İskenderîye’de hapsettikten sonra Kerek’te bulunan Berkûk’u öldürmek üzere buraya hareket etti. Bilâd-ı Şâm emirlerinin desteğini alan Berkûk yapılan savaşı kazanarak 1 Şubat 1390’da 36 ikinci kez Memlûk tahtına oturdu. Berkûk tahta çıktıktan sonra Yelboğa-Mintaş ortak yönetimi sırasında oluşturulan kadroları tasfiye işiyle meşgul oldu. Malatya nâibi Emir Boğacık es-Seyfî, 19 Mart 1390 tarihli atama kararnâmesi ile görevinden alınarak 37 yerine Emir Dokmak el-Muhammedî ez-Zâhirî atandı. Bu sırada Mintaş, yeniden isyan ederek Antep ve Trabulus’u ele geçirdi. Sultan Berkûk, Mintaş isyanının genişlemesi üzerine Malatya nâibi Emir Dokmak ez-Zâhirî’yi Halep Hâcibü’lhüccâplığı makamına atayarak onu Mintaş isyanını bastırmakla görevlendirdi. Dokmak’tan boşalan Malatya nâipliği görevine ise 38 24 Mayıs 1391’de Emir Nâsıruddin Muhammed b. Şehrî atandı. Sultan Berkûk, Mintaş isyanına son vermek üzere bizzat harekete geçerek Dımaşk’ta konuşlandı. Halep nâibi Karademirtaş’ı Mintaş’ı yakalamakla görevlendiren sultan, Mintaş’ı teslim almak üzere Yelboğa en-Nâsırî’yi Halep’e yolladı. YelboğaMintaş ve Karademirtaş Berkûk’a karşı yeniden ittifak ettiler. Sultan bu defa işini şansa bırakmadı ve önce Yelboğa’yı ardından da diğer müttefiklerini öldürdü. Mintaş ise bir kez daha kaçmayı başardı ve öldürüldüğü 1393 yılına kadar sürgün yaşadı. Ağustos 1393’te ikinci kez Suriye ve Irak seferine çıkan ve kısa süre içinde Tebriz, Şiraz ve Bağdat gibi önemli merkezleri ele geçirmeyi başaran Timur tehdidine karşı Memlûklu-Osmanlı35 Murat Zengin, Malatya (1295-1401), s. 111. 36 İbn Dokmak, el-Cevherü’s-Semîn, s. 478; İbnü’l-Furat, Târih-i İbnü’l-Furat, C. 9/1, s. 199 vd; Makrizî, es-Sülûk, C. 5, s. 283; İbn Hacer, İnbâi’l-Ğumr, C.1, s. 394. 37 Murat Zengin, Malatya (1295-1401), s. 113. 38 Murat Zengin, Malatya (1295-1401), s. 114. 243 ORTAÇAĞ’DA MALATYA Kadı Burhaneddin Ahmed Devleti bölgesel ittifakı kuruldu. Sultan Berkûk, iç politikada önemli tedbirler alarak birçok niyâbette görev değişikliğine gitti. Eylül 1394’te Malatya nâibi Çerkes b. Abdullah el-Hüseynî 39 görevinden alınarak yerine 40 ikince kez Emir Dokmak ez-Zâhirî atandı. Mardin’in Timur tarafından tehdit edilmesi üzerine Berkûk, içerisinde Malatya nâibi Emir Dokmak ez-Zâhirî’nin de bulunduğu bin kişilik bir 41 kuvveti Fırat boylarını korumak üzere Urfa’ya gönderdi. Bu sırada Altınordu Han’ı Toktamış, Timur’un topraklarına saldırdı. Bu gelişme üzerine Timur, Ocak 1395’te Anadolu’dan ayrıldıysa da Temmuz 1397’de yeniden döndü. Erzincan’ı ele geçiren Timur, kendisine direnen birçok Türkmeni öldürdü. Timur’un Erzincan’dan güneye doğru harekete geçmesi üzerine bölgede oturan halkın büyük bir kısmı Kâhire’ye ilticâ etmek zorunda 42 kaldı. Sultan Berkûk bu gelişmeler üzerine, Fırat boylarındaki kaleleri tahkim etmek üzere Halep ve Dımaşk kuvvetlerinden müteşekkil birliği Malatya’ya yolladı. Akkoyunlu Kara Yülük Osman Bey (1403-1435), Kadı Burhaneddin Ahmed ile giriştiği mücadeleden galip çıkarak 43 Temmuz 1398’de Kadı Burhaneddin’i öldürdü ve ardından Sivas’ı kuşattı. Sivas halkı, Akkoyunlu Beyine karşı, Osmanlı hükümdarı Yıldırım Bâyezid’i şehre davet ettiler. Karayülük, Osmanlı kuvvetlerinin şehre doğru hareket etmeleri üzerine kuşatmayı kaldırmak zorunda kaldı. 44 Yıldırım Bâyezid, Sivas’ı teslim alarak yönetimini oğlu Süleyman’a bıraktı. 45 39 Zeki Oral, “Malatya Kitâbeleri”, III. Türk Tarih Kongresi, (Ankara 15-20 Kasım 1943), Ankara 1948, s. 434-440. 40 Murat Zengin, Malatya (1295-1401), s. 116 vd. 41 Murat Zengin, Malatya (1295-1401), s. 115. 42 Kadı Şuhbe, Târih-i İbn Kadı Şuhbe, C. 3, s. 620. 43 İlhan Erdem-Kazım Paydaş, Ak-Koyunlu Devleti Tarihi Siyaset-Teşkilat-Kültür, Ankara 2007, s. 67; Abdülkerim Özaydın, “Kadı Burhaneddin”, DİA, C. XXIV, İstanbul 2001, s. 74-75. 44 İlhan Erdem-Kazım Paydaş, Akkoyunlu Devleti, s. 67. 45 Ebû Bekr-i Tihranî, Kitab-ı Diyarbekrîyye, Haz: Necati Lugal-Faruk Sümer, 1. Cüz, Ankara 1993, s. 45 vd. 244 ORTAÇAĞ’DA MALATYA Sultan Berkûk, Timur ve Osmanlı kuvvetlerinin Memlûk sınırlarında bu başarıları elde etmesi üzerine, yaklaşık altı yıldır Malatya nâipliği görevini sürdüren Emir Dokmak ez-Zâhirî’yi merkeze çekerek yerine 10 Mart 1399’da Emir Çakmak ez46 Zâhirî’yi atadı. Bu atamadan kısa süre sonra 20 Haziran 1399’da Sultan Berkûk öldü. 2. Melikü’n-nâsır Zeyneddin Ferec Döneminde Malatya (1399-1405/1405-1399) Melikü’z-zâhir Berkûk’un ölümünden sonra yerine oğlu 47 Ferec geçti. Osmanlı sultanı Yıldırım Bâyezid, Berkûk’un ölümünü fırsata çevirerek Memlûk hâkimiyetindeki Elbistan ve Darende’yi ele geçirdikten sonra Eylül 1399’da Malatya önlerine geldi. Bâyezid, Malatya nâibi Emir Çakmak Safevî ez-Zâhirî’ye şehri kendisine teslim etmesi karşılığında onu yeniden Malatya nâibi olarak atayacağını vaat ettiyse de Çakmak, Bâyezid’den gelen bu teklifi reddetti. Bunun üzerine Bâyezid altı bin kişiden oluşan piyade kuvvetiyle şehri kuşatmaya başladı. Kuşatmanın şiddetlenmesi üzerine Malatya nâibi bir fırsatını bulup şehirden 48 kaçtı ve Malatya şehri Osmanlı hâkimiyetine girdi. Malatya yönetimine Şehzâde Mustafa’nın ismini tespit edemediğimiz oğlu 49 atandı. Sultan Ferec, Malatya’nın kaybı üzerine Dımaşk’a gitti. Buradan kâsıdını (habercisini) Bâyezid’e yollayarak Malatya ve diğer yerlerin iadesini istedi. Bâyezid, Ferec’i oyalamak niyetiyle 50 Malatya’yı teslim edeceği sözünü vererek kâsıdı sultana yolladı. Hindistan Seferi’ni başarıyla tamamladıktan sonra yeniden Anadolu’ya yönelen Timur, 24 Ağustos 1400’de Sivas’ı kuşattı. Osmanlı emiri Şehzâde Mustafa, dört bin kişilik ordusuyla Timur’a direnmeye çalıştıysa da başarılı olamadı ve Sivas şehri, 46 Murat Zengin, Malatya (1295-1401), s. 119. 47 Makrizî, es-Sülûk, C. 5, s. 448; İbn Hacer, İnbâi’l-Ğumr bi-Enbâi’l-Umr, Tahkik: Dr. Hasan Habeşî, C. 2, Kahire 2011, s. 50; İbn Tağrıberdî, en-Nücûmu’z-Zâhire, C. 12, s. 131; Sayrafî, Nüzhetü’n-Nüfûs ve’l-Âbidân fî Tevârihü’z-Zâmân, Tahkik: Dr. Hasan Habeşî, C.2, yy., 1971, s. 5; İbn Îyâs, Bedâiü’z-Zuhûr, s. 275. 48 Makrizî, es-Sülûk, C. 6, s. 4; Murat Zengin, Malatya (1295-1401), s. 121. 49 Nizâmüddin Şâmî, Zafernâme, Çev: Necati Lugal, Ankara 1987, s. 263. 50 Kadı Şuhbe, Târih-i İbn Kadı Şuhbe, C. 4, s. 95. 245 ORTAÇAĞ’DA MALATYA Timur hâkimiyetine girdi. Sivas’ın ardından Elbistan’ı da ele geçiren Timur, Malatya’ya yöneldi. Malatya hâkimi olan Şehzâde Mustafa’nın oğluna kâsıdını yollayarak Malatya’yı teslim 51 etmesini istedi. Malatya hâkimi, ret cevabı vererek Timur’un kâsıdını tutukladı. Bu gelişme üzerine Timur, Malatya’yı kuşattı. Timur’a direnemeyeceğini anlayan Malatya hâkiminin Besni’ye kaçması üzerine 4 Eylül 1400’de şehir Timur tarafından zapt 52 edildi. Timur, Malatya’da on günden fazla kaldıktan sonra, önce Besni’ye ardından da Antep’e yöneldi. 53 Antep’i ele geçirdikten 54 kısa bir süre Ekim 1400’de Halep’e ulaştı. Şehrin kendisine teslim edilmesini isteyen Timur’a Dımaşk Nâibi Emir Sûdun önderliğinde mukavemet eden Memlûk kuvvetleri fazla 55 direnemedi ve Timur Halep’i ele geçirdi. Ardından Hama, Humus ve Dımaşk’a da hâkim olan Timur, Osmanlı hükümdarı Yıldırım Bâyezid ile yapacağı savaşın hazırlıklarını tamamlamak 56 üzere 1401’de Karabağ’a döndü. Timur’un Karabağ’a dönmesinin ardından Malatya yeniden Memlûk hâkimiyetine girdi. 19 Ağustos 1401’de Sultan Ferec, Antep nâibi Emir Erkumâs ez-Zâhirî’yi Malatya niyâbeti 57 görevine atadı. Emir Erkumâs’ın Malatya niyâbeti vazifesi yaklaşık bir yıl sürdü. Timur’un yeniden Anadolu seferine çıkması üzerine Sultan Ferec, bölge güvenliğini sağlamaya yönelik bir takım yeni atamalar yaptı. Bu çerçevede Malatya niyâbeti görevine 31 Temmuz 1402’de Emir Bahaeddin Ömer et- 51 Şerefüddin Ali Yezdi, Zafernâme, Ed: Mollavî Muhammed İlahdâd, C. 2, Calcutta 1887, s. 264. 52 Kadı Şuhbe, Târih-i İbn Kadı Şuhbe, C. 4, s. 144; Murat Zengin, Malatya (12951401), s. 123. 53 Makrizî, es-Sülûk, C. 6, s. 38; İbn Tağrıberdî, en-Nücûmu’z-Zâhire, C. 12, s. 175; Sayrafî, Nüzhetü’n-Nüfûs, C. 2, s. 71 vd. 54 Makrizî, es-Sülûk, C. 6, s. 39 vd; İbn Hacer, İnbâi’l-Ğumr, C. 2, s. 134; İbn Tağrıberdî, en-Nücûmu’z-Zâhire, C. 12, s. 179 vd; Sayrafî, Nüzhetü’n-Nüfûs, C. 2, s. 77. 55 Makrizî, es-Sülûk, C. 6, s. 42; İbn Hacer, İnbâi’l-Ğumr, C. 2, s. 135 vd; İbn Tağrıberdî, en-Nücûmu’z-Zâhire, C. 12, s. 180; Sayrafî, Nüzhetü’n-Nüfûs, C. 2, s. 77. 56 Makrizî, es-Sülûk, C. 6, s. 58; Sayrafî, Nüzhetü’n-Nüfûs, C. 2, s. 93. 57 Makrizî, es-Sülûk, C. 6, s. 71; Sayrafî, Nüzhetü’n-Nüfûs, C. 2, s. 133. 246 ORTAÇAĞ’DA MALATYA 58 Tahân atandı. Bu devlet adamı, Timur’un Dımaşk muhasarasına karşı Gazze nâibi olarak mücadele etmiş ve Timur kuvvetleri tarafından esir edildikten sonra Bağdat civarında kaçarak 59 Kahire’ye gelmişti. Elbistan, Malatya gibi Memlûk Devleti’ne ait yerler Timurlular tarafından ele geçirilince buraya çok sayıda 60 Türkmen yerleştirilmişti. Sultan Ferec, Türkmenlerin bölgedeki faaliyetlerine karşı babası Berkûk döneminde hâciplik vazifesinde bulunmuş olan Emir Elçiboğa’yı 1 Mayıs 1403’te 61 Malatya nâibi olarak atadı. Emir Elçiboğa’nın Malatya’daki görev süresi ve faaliyetleri hakkındaki bilgimiz yok denecek kadar azdır. Sultan Ferec’in saltanatına karşı çıkmış olan Emir Çekem, Antakya hâkimi Fâris b. Bâz ile ittifak ederek Halep Nâibi Emir Demirtaş üzerine saldırmıştı. Halep’teki bu karışıklıklardan istifade eden Avşar boyuna mensup Türkmen beyi Emir Muhammed b. Köpek, 62 Memlûk hâkimiyetindeki Malatya’yı ele geçirdi. Dulkadirli Nasıreddin Muhammed Bey (1399-1442), Mayıs-Haziran 1405’te Darende şehrini sulh yoluyla hâkimiyeti altına aldıktan sonra Muhammed b. Köpek idaresinde bulunan Malatya’ya yöneldi ve kısa süren bir kuşatmanın ardından şehri Dulkadirli 63 hâkimiyetine kattı. Dulkadirlilerin bu Malatya hâkimiyeti uzun sürmedi ve Köpekoğulları şehri yeniden ele geçirdiler. Bilâd-ı Şam emirleri arasındaki mücadelelerden dolayı Memlûk Devleti’nin uc bölgeleri Türkmen hâkimiyetine girmişti. Sultan Ferec, kendisine karşı başlatılan muhalefet grubunda yer alan 64 Emir Yeşbek b. Özdemir’i İskenderîye Hapishânesi’ne yollamış fakat ileri gelen emirlerin tepkisi üzerine onu affederek yeniden 65 Kahire’ye davet etmişti. Daha sonra ise 17 Eylül 1405’te Emir 58 Makrizî, es-Sülûk, C. 6, s. 79; İbn Tağrıberdî, en-Nücûmu’z-Zâhire, C. 12, s. 226. 59 Makrizî, es-Sülûk, C. 6, s. 73. 60 Makrizî, es-Sülûk, C. 6, s. 89. 61 Makrizî, es-Sülûk, C. 6, s. 89; Sayrafî, Nüzhetü’n-Nüfûs, C. 2, s. 166. 62 Refet Yınanç, Dulkadir Beyliği, Ankara 1989, s. 36. 63 Makrizî, es-Sülûk, C. 6, s. 134. 64 Makrizî, es-Sülûk, C. 6, s. 138; Sayrafî, Nüzhetü’n-Nüfûs, C. 2, s. 207 vd. 65 Makrizî, es-Sülûk, C. 6, s. 141. 247 ORTAÇAĞ’DA MALATYA Yeşbek’i Malatya niyâbetine atadı. Emir Yeşbek, istemese de görevi kabul etmek zorunda kaldı. Sultan, Yeşbek’i Kahire çıkışına kadar götürmek üzere Hâcibü’l-hüccâb Emir Arslan/Arastay ve Hâcib Emir Nâsıreddin Muhammed b. Culbân’ı görevlendirdi. Heyet, Siryâkûs yakınlarına ulaştığında Emir Yeşbek’in mahiyetindeki askerler, hâciplere saldırarak onları etkisiz hale getirdi ve Emir Yeşbek süratle Kahire’ye 66 döndü. Sultan Ferec, Bilad-ı Şam emirleri arasındaki rekabetin hayatına mal olacağı düşüncesiyle 1405’te tahttan feragat ederek Kahire’de gizlendi. Memlûk tahtına ise kardeşi Abdülaziz geçti. Yaklaşık yetmiş gün sonra yeniden tahta çıkan Sultan Ferec, Emir Çekem, Emir Şeyh Mahmûdî ve Emir Nevrûz gibi Bilâd-ı Şam emirlerinin isyanıyla karşılaştı. Halep nâibi Emir Çekem, 1407’de kendisini sultan ilân ederek Melikü’l-Âdil lakabını aldı. Halep ve civarını tamamen ele geçirmeyi hedefleyen Çekem, Akkoyunlu Beyi Karayülük Osman ile Diyarbakır önlerinde giriştiği 67 mücadeleyi kaybetti ve öldürüldü. Çekem tehlikesinden bu şekilde kurtulan Ferec, bu defa Dımaşk nâibi Emir Şeyh Mahmûdî ve Humus nâibi Emir Nevrûz’un isyanıyla uğraştı. İsyan, Emir Şeyh Mahmûdî’nin Dımaşk nâibi atanmasıyla geçici olarak son bulduysa da Emir Nevrûz sultana biat etmedi. Dımaşk’ta Şeyh Mahmûdî ile giriştiği mücadeleyi kaybeden Nevrûz, Halep nâibi Emir Timurboğa el-Meştûb’a sığındı. Timurboğa, Nevrûz’a Sultan Ferec’e itaat etmesini salık verdiyse de o, bunu kabul etmedi ve Halep’te kendini güvende görmeyerek 68 Ağustos-Eylül 1408’de Malatya’ya gitti. Nevrûz, Antakya nâibi Sadrü’l-Bâz/Sahibü’l-Bâz et-Türkmânî’nin oğlu Fâris tarafından 69 himâye edildi. Sultan Ferec, Emir Nevrûz’un Antakya nâibinin 66 Makrizî, es-Sülûk, C. 6, s. 141; İbn Hacer, İnbâi’l-Ğumr, C. 2, s. 318 vd; İbn Tağrıberdî, en-Nücûmu’z-Zâhire, C. 12, s. 255; Sayrafî, Nüzhetü’n-Nüfûs, C. 2, s. 211 vd. 67 Makrizî, es-Sülûk, C. 6, s. 184 vd; İbn Hacer, İnbâi’l-Ğumr, C. 2, s. 357; Sayrafî, Nüzhetü’n-Nüfûs, C. 2, s. 230. 68 Makrizî, es-Sülûk, C. 6, s. 207; İbn Hacer, İnbâi’l-Ğumr, C. 2, s. 396; İbn Tağrıberdî, en-Nücûmu’z-Zâhire, C. 13, s. 37. 69 Makrizî, es-Sülûk, C. 6, s. 208; İbn Tağrıberdî, en-Nücûmu’z-Zâhire, C. 13, s. 37. 248 ORTAÇAĞ’DA MALATYA himayesi ve Türkmenlerin desteğiyle Malatya’da yeni bir isyan hareketi başlatacağı tehlikesi üzerine Dımaşk nâibi Emir Şeyh Mahmûdî’yi Emir Nevrûz’u yakalamak üzere görevlendirdi. Emir Şeyh, Halep nâibi Timurboğa el-Meştûb’tan Halep’i alıp yerine güvenilir adamlarından Emir Korkmaz’ı tayin ettikten sonra Çukurova bölgesine sefer düzenledi. Emir Nevrûz taraftarı birçok emir, Antakya’dan kaçmak zorunda kaldılar. Antakya’yı ele geçiren Emir Şeyh, o sırada Malatya ve dolaylarında faaliyetlerde bulunan Emir Nevrûz ve müttefiki Emir Yeşbek b. Özdemir’i tedip etmek üzere Ramazanoğlu Ahmed Bey önderliğinde bir orduyu Nevrûz üzerine gönderdikten sonra 70 Çukurova’dan ayrıldı. Ramazanoğlu Ahmed Bey, Emir Nevrûz ve emirlerini yakalamaya muvaffak oldu. Nevrûz’un emirlerini Şeyh’e teslim edilmek üzere Dımaşk’a yollayıp Emir Nevrûz’u serbest bıraktı. Malatya hâkimi Köpekoğlu Hüseyin, bu arada Dımaşk’ı ele geçirmek üzere buraya yürüdüyse de Emir Şeyh ile yaptığı savaşı kaybetti. Bu hadiseden kısa süre sonra Nevrûz, 71 Kalaturrum’a gelerek şehre hâkim oldu. O sırada Dımaşk’ta bulunan sâbık Halep nâibi Emir Timurboğa Meştûb, bu gelişme üzerine adamlarıyla birlikte Emir Şeyh’i terk ederek Nevrûz ile 72 birleşmek üzere Dımaşk’tan ayrıldı. Emir Şeyh, muktedir emirlerin Kahire’ye karşı başlatmış oldukları bu muhalif harekete liderlik etmek gayesiyle Emir Nevrûz ile anlaşma yoluna gitti ve 73 ona altı bin dinar nakit para yollayarak isyan etmiş oldu. Sultan Ferec, Bilâd-ı Şam emirlerinin isyanı üzerine derhal Suriye seferine çıkmaya karar verdi. Halep nâibi Emir Demirtaş ve Trabulus nâibi Emir Bektimur el-Çalık, o sırada Antep’i ele geçirmiş bulunan Emir Nevrûz üzerine saldırarak onu Maraş’a 70 Makrizî, es-Sülûk, C. 6, s. 208, 209, 210; İbn Tağrıberdî, en-Nücûmu’z-Zâhire, C. 13, s. 37. 71 Makrizî, es-Sülûk, C. 6, s. 212; İbn Hacer, İnbâi’l-Ğumr, C. 2, s. 397; İbn Tağrıberdî, en-Nücûmu’z-Zâhire, C. 13, s. 38. 72 İbn Tağrıberdî, en-Nücûmu’z-Zâhire, C. 13, s. 38. 73 Makrizî, es-Sülûk, C. 6, s. 219; İbn Tağrıberdî, en-Nücûmu’z-Zâhire, C. 13, s. 39. 249 ORTAÇAĞ’DA MALATYA kaçmaya mecbur ettiler. 74 Nevrûz, Maraş’ta bir süre kaldıktan 75 sonra yeniden Malatya’ya yerleşti. Sultan Ferec, 1409 yılı Mayıs ayında Bilâd-ı Şam seferine 76 çıktı. Emir Şeyh’i Emir Nevrûz’dan ayırmak amacıyla o sıra Malatya’da bulunan Emir Nevrûz’a Halep nâibliği hilatını gönderdi. Emir Şeyh, sultanın Dımaşk’a hareketi üzerine Serhat bölgesinde savunmaya çekildi. Sultan, Serhat’ı kararlı bir şekilde kuşatınca Emir Şeyh, af dilemek zorunda kaldı. Emir Şeyh, Dımaşk naipliğinden azledilerek Trabulus niyabetine atandı. Dımaşk niyabetine ise sâbık Trabulus nâibi Emir Bektimur elÇalık getirildi. Ferec’in Kahire’ye dönüşünden kısa süre sonra Emir Nevrûz, Halep’e geldi. Buradan sultan ile irtibata geçen Nevrûz, kendisine Dımaşk niyâbetine atandığına dair resmi yazının gönderilmesini istedi. Kahire’ye gidişinin ardından Dımaşk’ı işgal eden Emir Şeyh’e karşı Sultan Ferec, Emir Nevrûz’un bu isteğini kabul etti. Fakat, kısa süre sonra Emir Nevrûz ile Emir Şeyh, Sultan Ferec’i tahttan etmek üzere yeniden ittifak ettiler. 1410’da yeniden Suriye seferine çıkan sultan, Emir Nevrûz ve Emir Şeyh Mahmûdî’yi bir kez daha bağışladıysa da bu iki emirin bitmeyen isyanı üzerine 1412’de yedinci ve son Suriye seferine çıktı. Leccûn bölgesinde Emir Şeyh ve Emir Nevrûz ile yaptığı savaşı kaybeden sultan, tahttan azledilerek yerine Halife Müstâin Billah, yeni sultan ilân edildi. Sultan Ferec, Emir Şeyh Mahmûdî’nin muhalefetine rağmen Emir Nevrûz 77 tarafından 28 Mayıs 1412’de öldürüldü. Nevrûz, yeni Dımaşk nâibi olurken Şeyh Mahmûdî ise sultan Müstâin Billlah ile birlikte Kahire’ye giderek devlet işlerine hâkim oldu. 74 Makrizî, es-Sülûk, C. 6, s. 219 vd; İbn Tağrıberdî, en-Nücûmu’z-Zâhire, C. 13, s. 39; Sayrafî, Nüzhetü’n-Nüfûs, C. 2, s. 266. 75 Makrizî, es-Sülûk, C. 6, s. 230. 76 Makrizî, es-Sülûk, C. 6, s. 226; İbn Tağrıberdî, en-Nücûmu’z-Zâhire, C. 13, s. 39 vd. 77 Makrizî, es-Sülûk, C. 6, s. 324 vd; İbn Hacer, İnbâi’l-Ğumr, C. 2, s. 510; İbn Tağrıberdî, en-Nücûmu’z-Zâhire, C. 13, s. 106; Sayrafî, Nüzhetü’n-Nüfûs, C. 2, s. 309; Asri Çubukçu, “Ferec”, DİA, C. XII, İstanbul 1995, s. 370-371. 250 ORTAÇAĞ’DA MALATYA 3. Melikü’l-müeyyed Seyfeddin Şeyh el-Mahmûdî Döneminde Malatya (1412-1421) Halife Sultan Müstâin Billah, yaklaşık üç aylık saltanatının ardından Emir Şeyh Mahmûdî tarafından tahttan indirildi ve 6 Kasım 1412’de Memlûk Devleti’nin yeni sultanı Melikü’l78 müeyyed lakabını alan Şeyh Mahmûdî oldu. Dımaşk nâibi Emir Nevrûz, Emir Şeyh’in saltanatını kabul etmeyip ona karşı içerisinde Halep, Hama ve Trabulus nâipleri ile 79 Dulkadirli Ali Bey’in bulunduğu bir muhalefet hareketi başlattı. Sultan Şeyh, Bilâd-ı Şam’daki bu hareketlilik üzerine Emir Nevrûz’u Dımaşk, Emir Yeşbek b. Özdemir’i ise Halep niyâbeti 80 görevinden azlederek yerlerine yeni atamalar yaptı. Ardından da bahsi geçen emirleri tedip ve uc bölgelerinde devlet hâkimiyetini tesis etmek gayesiyle Nisan 1414’te Bilâd-ı Şam seferine çıktı. Trabulus nâibi Emir Güzel, Emir Nevrûz ile mücadeleye memur edildi. Temmuz 1414’te Emir Nevrûz öldürülüp Dımaşk’ta asayiş temin edildikten sonra sultan, Elbistan, Darende ve Malatya gibi uc bölgelerinde devlet hâkimiyetini tesis etme gayesiyle önce Halep’e ardından da Elbistan’a gitti. Burada bir süre kalan sultan 81 Ağustos 1414’ te Malatya’ya indi ve Nisan 1411’den beri Emir Nevrûz adına şehri yöneten Köpekoğlu Sülü’den Malatya’yı 82 alarak yönetimine Trabulus nâibi Emir Güzel’i atadı. Malatya’dan Halep’e geçen sultan, burada bazı yeni atamalar yaptı. Şöyle ki; Emir Güzel’in Malatya niyâbetine atanmasıyla boşalan Trabulus niyâbetine Emir Sûdun, Halep niyâbetine Emir Aynal es-Saslânî, Hama niyâbetine Emir Tanıbek el-Bacâsî, Kalaturrum niyâbetine Emir Cânbâk el-Hamzavî ve Dımaşk 78 Makrizî, es-Sülûk, C. 6, s. 339; İbn Hacer, İnbâi’l-Ğumr, C. 2, s. 516; İbn Tağrıberdî, en-Nücûmu’z-Zâhire, C. 13, s. 157; Sayrafî, Nüzhetü’n-Nüfûs, C. 2, s. 317; İbn Îyâs, Bedâiü’z-Zuhûr, s. 313. 79 Makrizî, es-Sülûk, C. 6, s. 341 vd; İbn Hacer, İnbâi’l-Ğumr, C. 2, s. 517; İbn Tağrıberdî, en-Nücûmu’z-Zâhire, C. 13, s. 160, 161; Sayrafî, Nüzhetü’n-Nüfûs, C. 2, s. 318. 80 Makrizî, es-Sülûk, C. 6, s. 344, 345; Sayrafî, Nüzhetü’n-Nüfûs, C. 2, s. 323. 81 Sayrafî, Nüzhetü’n-Nüfûs, C. 2, s. 282. 82 Makrizî, es-Sülûk, C. 6, s. 363; İbn Tağrıberdî, en-Nücûmu’z-Zâhire, C. 13, s. 174; Sayrafî, Nüzhetü’n-Nüfûs, C. 2, s. 342. 251 ORTAÇAĞ’DA MALATYA 83 niyâbetine Emir Kanıbay el-Muhammedî atandılar. 3 Temmuz 1415’te Köpekoğlu Sülü ve kardeşi Hüseyin, Malatya mülhekâtında bulunan Cubaş bölgesini yağmalayıp çok sayıda sâkinini öldürdükten sonra Besni’ye saldırmışlardı. Emir Güzel, Köpekoğullarını bölgeden kovduktan sonra Besni nâibi, Türkmenler ve Kürtlerden oluşan bir birliği Sülü ve Hüseyin 84 kardeşleri tedip maksadıyla görevlendirdi. Sultan Şeyh Mahmûdî, 15 Temmuz 1415’te Emir 85 Kanıbay’ı Dımaşk niyâbeti görevinden azletti. Bunun üzerine Kanıbay, Gazze nâibi Emir Turbay ve Halep nâibi Emir İnal’ı da 86 safına çekerek Dımaşk’ta isyan etti. Sultan, Kanıbay ve müttefiklerini tedip maksadıyla Bilâd-ı Şam seferine çıktı ve âsî emirleri öldürmek suretiyle isyanı sonlandırdı. Kasım 1415’te sultanın Halep’te bulunduğu sırada bu defa Malatya nâibi Emir Güzel isyan etti. Kanıbay isyanına destek verdiği için sultandan 87 çekinen Emir Güzel, Türkmenlere sığındı. Sultan, durumun nezâketine binaen 1415 kışını Dımaşk ve çevresinde geçirmek istediyse de Kahire’de baş gösteren büyük kıtlık nedeniyle merkeze dönmek zorunda kaldı. Malatya nâibi Emir Güzel, Şubat 1417’de Türkmenlerle birlikte Halep’i ele geçirmek üzere harekete geçti. Emir Güzel’in Halep’e hareketinden hemen sonra 88 Köpekoğlu Hüseyin Bey Malatya’ya yeniden hâkim oldu. Halep nâibi Akbay ile yaptığı mücadeleyi kaybeden Emir Güzel, Derbesak tarafına kaçmak zorunda kaldı. Emir Kurdubâk, Nisan 1417’de Derbesak’ta bulunan Güzel’i öldürerek başını Kahire’ye yolladı. 89 83 Makrizî, es-Sülûk, C. 6, s. 363; İbn Tağrıberdî, en-Nücûmu’z-Zâhire, C. 13, s. 174 vd; Sayrafî, Nüzhetü’n-Nüfûs, C. 2, s. 342. 84 Makrizî, es-Sülûk, C. 6, s. 387; İbn Hacer, İnbâi’l-Ğumr, C. 3, s. 74. 85 Makrizî, es-Sülûk, C. 6, s. 387; Sayrafî, Nüzhetü’n-Nüfûs, C. 2, s. 350. 86 Makrizî, es-Sülûk, C. 6, s. 388 vd; Sayrafî, Nüzhetü’n-Nüfûs, C. 2, s. 351. 87 Makrizî, es-Sülûk, C. 6, s. 394; İbn Hacer, İnbâi’l-Ğumr, C. 3, s. 68. 88 Makrizî, es-Sülûk, C. 6, s. 411; İbn Hacer, İnbâi’l-Ğumr, C. 3, s. 129; Sayrafî, Nüzhetü’n-Nüfûs, C. 2, s. 369. 89 Makrizî, es-Sülûk, C. 6, s. 406, 411; Sayrafî, Nüzhetü’n-Nüfûs, C. 2, s. 369. 252 ORTAÇAĞ’DA MALATYA Memlûk Devleti’nin uc bölgelerinde bulunan Tarsus, Elbistan, Darende, Besni, Kahtâ ve Gerger bölgede hâkimiyet kurmaya çalışan Türkmen beylik ve grupları tarafından ele geçirilmişti. Emir Güzel’in Halep’e hareketinden sonra Malatya şehri Köpekoğlu Hüseyin tarafından işgal edilince Sultan Şeyh Mahmûdî, Uc Seferi’ne çıkmak zorunda kaldı. 7 Mayıs 1417’de alınan karar ile Dımaşk nâibi Emir Akbay el-Muhammedî ve Hama nâibi Emir Cârkutlu komutasında, Avşar ve İnal Türkmenleri ile el-Buscâvîye ve Al-i Musa Araplarından oluşan beş yüz kişilik piyade birliği Malatya’yı kurtarmak üzere harekete 90 geçtiler. Bu birliğin Malatya’ya hareketinin ardından sultan, içerisinde Atabekü’l-asâkir Emir Altunboğa el-Kurmuşî, Trabulus nâibi Emir Yeşbek el-Müeyyedî ve Safed nâibi Halil edDuşârî el-Tebrizî’nin bulunduğu ordu ile Amik’e (Çukurova) 91 doğru yola çıktı. Halep’e ulaşan sultan burada bazı görev dağılımları yaptı. Halep nâibi Emir Kaçgar el-Kerdemî’yi o sırada Karamanoğullarının işgalinde olan Tarsus’u kurtarmak üzere bölgeye gönderen sultan, oğlu İbrahim ile birlikte Dulkadirli 92 Nasreddin Muhammed’in elinde bulunan Elbistan’a gitti. Köpekoğlu Hüseyin Bey, Dımaşk ve Hama nâipleri komutasındaki öncü birliklerin Malatya’yı kurtarmak üzere harekete geçtiğini öğrenince şehrin çarşılarını ve Dârü’ssaâdesini (iç kale-yönetim merkezi) yakıp, halkının işe yarayan 93 kesimini (çiftçi ve zanaatkâr) esir ederek Divriği’ye kaçmıştı. Dımaşk nâibi Akbay tarafından takip edildiği için Divriği’de tutunamayan Köpekoğlu, Malatya’dan zorla getirdiği halkı burada bırakarak Kalaturrum’a sığındı. Sultan Şeyh, Malatya halkının yeniden şehirlerine dönmesini ve şehrin imar edilmesini 90 Makrizî, es-Sülûk, C. 6, s. 438 vd; İbn Tağrıberdî, en-Nücûmu’z-Zâhire, C. 13, s. 198; Sayrafî, Nüzhetü’n-Nüfûs, C. 2, s. 388 vd. 91 İbn Tağrıberdî, en-Nücûmu’z-Zâhire, C. 13, s. 198. 92 Makrizî, es-Sülûk, C. 6, s. 440; İbn Tağrıberdî, en-Nücûmu’z-Zâhire, C. 13, s. 199; Sayrafî, Nüzhetü’n-Nüfûs, C. 2, s. 389 vd; Refet Yınanç, Dulkadir Beyliği, s. 43. 93 Makrizî, es-Sülûk, C. 6, s. 440; İbn Tağrıberdî, en-Nücûmu’z-Zâhire, C. 13, s. 200; Sayrafî, Nüzhetü’n-Nüfûs, C. 2, s. 390. 253 ORTAÇAĞ’DA MALATYA 94 emretti. Bu sırada Darende’de bulunan sultan, Ağustos 1417’de Darende niyâbetine Emir Altunboğa el-Çekemî’yi, Malatya niyâbetine ise geçici Divriği nâipliği görevi de uhdesinde olacak 95 96 şekilde Emir Mengliboğa el-Argûn eş-Şâvî’yi tayin etti. Mengliboğa, Malatya’ya gidip şehirde sükûneti sağladı. Besni, Gerger ve Kahtâ hâkimiyeti noktasında ortaya çıkan MemlûkluKarakoyunlu çatışmasının bir sonucu olarak Ağustos 1417’de yaklaşık üç yüz atlıdan oluşan Karakoyunlu kuvvetleri Malatya’nın doğusundaki Minşar civarında oturan Kürt obalarını 97 yağmaladılar. Malatya nâibi Mengliboğa, Karakoyunlu kuvvetleri ile Minşar civarında karşılaştı. Yaşanan çatışmada Karakoyunlu kuvvetlerinden on iki atlı esir edildi, yirmi atlı 98 öldürülürken yirmi atlı ise Fırat’ı geçerken boğuldu. Köpekoğlu Hüseyin Bey, Sultan Şeyh Kahire’ye döndükten sonra Darende dolaylarında faaliyete geçmişti. Darende nâibi Emir Altunboğa el-Çekemî, Köpekoğlu Hüseyin ile Şubat 1418’de giriştiği mücadeleyi kaybetti ve atından düşerek öldü. Köpekoğlu ardından Malatya’yı yurt tutmak amacıyla yeniden 99 buraya yönelerek şehri muhasara etti. Bu gelişme üzerine Dımaşk, Humus, Hama ve Al-i Fazl Araplarından Emir Hadise 100 kuvvetleri Malatya’yı kurtarmak üzere harekete geçtiler. Köpekoğlu, Memlûk kuvvetlerinin hareketi üzerine Erzincan hâkimi Pir Ömer Bey’e sığındı. 101 18 Haziran 1418’de Malatya 94 Makrizî, es-Sülûk, C. 6, s. 441; İbn Hacer, İnbâi’l-Ğumr, C. 3, s. 130; İbn Tağrıberdî, en-Nücûmu’z-Zâhire, C. 13, s. 201. 95 Makrizî, Muharrem 823/Ocak 1420’de Divriği niyâbeti vazifesinde Emir Nâsıreddin Muhammed b. Şehrî’nin bulunduğunu kaydetmektedir. Bu kayıt, Divriği niyâbeti makamının geçici olarak Malatya nâibinin uhdesine verildiğini göstermektedir. Bkz. Makrizî, es-Sülûk, C. 7, s. 4. 96 Makrizî, es-Sülûk, C. 6, s. 442; İbn Hacer, İnbâi’l-Ğumr, C. 3, s. 130; İbn Tağrıberdî, en-Nücûmu’z-Zâhire, C. 13, s. 202; Sayrafî, Nüzhetü’n-Nüfûs, C. 2, s. 391. 97 İbn Hacer, İnbâi’l-Ğumr, C. 3, s. 131; İbn Tağrıberdî, en-Nücûmu’z-Zâhire, C. 13, s. 204; Sayrafî, Nüzhetü’n-Nüfûs, C. 2, s. 392; Faruk Sümer, Karakoyunlular, C.1, Ankara 1984, s. 97. 98 Makrizî, es-Sülûk, C. 6, s. 444; İbn Tağrıberdî, en-Nücûmu’z-Zâhire, C. 13, s. 204. 99 Makrizî, es-Sülûk, C. 6, s. 459; İbn Hacer, İnbâi’l-Ğumr, C. 3, s. 154; Sayrafî, Nüzhetü’n-Nüfûs, C. 2, s. 421. 100 Makrizî, es-Sülûk, C. 6, s. 459; Sayrafî, Nüzhetü’n-Nüfûs, C. 2, s. 422. 101 Makrizî, es-Sülûk, C. 6, s. 484. 254 ORTAÇAĞ’DA MALATYA nâibi Mengliboğa, Emir Tağrıberdi el-Çekemî adlı casusunu 102 Erzincan’a göndererek Köpekoğlu’nu öldürttü. Sultan Şeyh Mahmûdî, Köpekoğullarının sürekli kuşatmasıyla tahrip olan Malatya şehrini imar etmek ve şehrin nâibi Emir Mengliboğa’ya destek olması amacıyla Haziran 1418’de Trabulus nâibi Emir Barsbay el-Dokmakî’yi kırk bin dinar nakit parayla Malatya’ya yolladı. Yollanan bu parayla değirmenler, zâviyeler, bir han ve kırk dükkândan oluşan şehir çarşısı (kayseriye) 103 onarıldı. 104 4. Melikü’l-eşref Seyfeddin Barsbay Döneminde Malatya (1422-1438) Şeyh Mahmûdî, 14 Ocak 1421’de ölünce yerine vasiyeti 105 üzerine o sırada henüz yirmi aylık olan oğlu Ahmet geçirildi. Emir Tatar, Nizâmü’l-mülk lakabını alarak Sultan Ahmed’in lalası sıfatıyla tüm devlet işlerine el koydu. Dımaşk nâibi Emir Çakmak başta olmak üzere Bilâd-ı Şâm emirleri, Tatar’ın bu tahakkümüne karşı çıktılar. Kısa sürede Dımaşk’a ve Halep’e üstünlüğünü kabul ettirmeyi başaran Emir Tatar, 29 Ağustos 1421’de Melikü’l-muzaffer lakabı ile Dımaşk’ta saltanatını ilân 106 etti. Tatar tahta geçtikten kısa bir süre sonra Eylül 1421’de devlet kadrolarına birçok yeni atama yaptı. Mengliboğa yerine Malatya niyâbetine Dulkadirli İbrahim Bey’in torunu Tuğrak Bey 107 atandı. Bu tarihten sonra, Malatya nâibi Emir Mengliboğa’nın akıbeti ile ilgili herhangi bir bilgiye tesadüf edilmemektedir. 102 Makrizî, es-Sülûk, C. 6, s. 484; İbn Hacer, İnbâi’l-Ğumr, C. 3, s. 155; İbn Tağrıberdî, en-Menhelü’s-Sâfî, C. 5, s. 168; Sayrafî, Nüzhetü’n-Nüfûs, C. 2, s. 422 vd. 103 Bu çarşı, Malatya Ulu Câmiî civarında yer alıp 1388-1389 yılları arasında dönemin Malatya nâibi Emir Köşli el-Kalemtâvî tarafından yaptırılmıştı. Bkz. Murat Zengin, Malatya (1295-1401), s. 144. 104 Makrizî, es-Sülûk, C. 6, s. 467; İbn Hacer, İnbâi’l-Ğumr, C. 3, s. 160. 105 Makrizî, es-Sülûk, C. 7, s. 26 vd; İbn Hacer, İnbâi’l-Ğumr, C. 3, s. 237; Aynî, Ikdü’l-Cumân fî Târih-i Ehli’z-Zamân, Tahkik: Abdurrâzık el-Tantavî el-Karmut, Kahire 1989, s. 117; İbn Tağrıberdî, en-Nücûmu’z-Zâhire, C. 14, s. 3; Sayrafî, Nüzhetü’n-Nüfûs, C. 2, s. 496; İbn Îyâs, Bedâiü’z-Zuhûr, s. 320. 106 Makrizî, es-Sülûk, C. 7, s. 39 vd; İbn Hacer, İnbâi’l-Ğumr, C. 3, s. 246; Aynî, Ikdü’l-Cumân, s. 146; İbn Tağrıberdî, en-Nücûmu’z-Zâhire, C. 14, s. 33; Sayrafî, Nüzhetü’n-Nüfûs, C. 2, s. 509; İbn Îyâs, Bedâiü’z-Zuhûr, s. 322. 107 Aynî, Ikdü’l-Cumân, s. 147; Sayrafî, Nüzhetü’n-Nüfûs, C. 2, s. 509; Refet Yınanç, Dulkadir Beyliği, s. 46. 255 ORTAÇAĞ’DA MALATYA Tatar, üç ay saltanat icrâ ettikten sonra 30 Kasım 1421’de vefat etti. Vefatı üzerine yerine on yaşındaki oğlu Muhammed, 108 Melikü’s-Sâlih lakabıyla yeni sultan ilân edildi. Sultan Melikü’s-sâlih Muhammed’in lalası Nizâmü’l-mülk Emir Barsbay, 1 Nisan 1422’de Muhammed’i tahttan indirerek 109 kendisini sultan ilân etti. Barsbay’ın tahta çıkışından bir süre sonra Malatya hâkimi olan Dulkadirli Tuğrak Bey, yeni sultana itaatini sunmak üzere Kahire’ye gitti. Sultan, Dulkadirli Beyi’nin itaatini kabul ile onu yeniden Malatya nâibi olarak atadı. Takdimetü’l-elf rütbesinde bulunan Emir Özdemir eş-Şâye, 7 Kasım 1426’da tenzil-i rütbe 110 ile Kahire’den Halep hâcipliği makamına atanmıştı. Emir Özdemir, 24 Kasım 1426’da Emir Tuğrak Bey yerine Malatya 111 niyâbetine atandı. Akkoyunlu Beyi Karayülük Osman’a bağlı Türkmenler Malatya’yı almak üzere yeniden harekete geçtiler. Malatya nâibi ile Türkmenler arasında yaşanan çatışmada Emir 112 Özdemir yaralanıp birçok memlûk esir edildi. Sultan Barsbay, bu hadise üzerine Atabekü’l-Âsakir Yeşbek el-Ârac, Devadâr Emir Özbek, Hâcip Emir Korkmaz, Emir Tağrıbermiş elMukaddem, Emir Kanıbay el-Pehlivanî ve Emir Burdubek elMukaddem gibi önemli emirlerin yer aldığı bir orduyu Malatya’ya göndermek istediyse de Karayülük Osman’ın şehir önlerinde ayrılmasıyla seferi iptal etti. 113 108 Makrizî, es-Sülûk, C. 7, s. 44; Aynî, Ikdü’l-Cumân, s. 158; İbn Tağrıberdî, enNücûmu’z-Zâhire, C. 14, s. 44, 49; Sayrafî, Nüzhetü’n-Nüfûs, C. 2, s. 516; İbn Îyâs, Bedâiü’z-Zuhûr, s. 323. 109 Makrizî, es-Sülûk, C. 7, s. 55; İbn Hacer, İnbâi’l-Ğumr, C. 3, s. 270; Aynî, Ikdü’lCumân, s. 180; İbn Tağrıberdî, en-Nücûmu’z-Zâhire, C. 14, s. 78; Sayrafî, Nüzhetü’nNüfûs ve’l-Âbidân fî Tevârihü’z-Zâmân, Tahkik: Dr. Hasan Habeşî, C.3, Trabulus 1973, s. 5; İbn Îyâs, Bedâiü’z-Zuhûr, s. 324. 110 Makrizî, es-Sülûk, C. 7, s. 146; Aynî, Ikdü’l-Cumân, s. 310; İbn Tağrıberdî, enNücûmu’z-Zâhire, C. 14, s. 149 vd; Sayrafî, Nüzhetü’n-Nüfûs, C. 3, s. 115. 111 Aynî, Ikdü’l-Cumân, s. 310; Sayrafî, Nüzhetü’n-Nüfûs, C. 3, s. 115. 112 Aynî, Ikdü’l-Cumân, s. 317; Sayrafî, Nüzhetü’n-Nüfûs, C. 3, s. 119. 113 İbn Hacer, İnbâi’l-Ğumr, C. 3, s. 384; Aynî, Ikdü’l-Cumân, s. 317; Sayrafî, Nüzhetü’n-Nüfûs, C. 3, s. 119. 256 ORTAÇAĞ’DA MALATYA Emir Özdemir, Malatya’ya yapılan Türkmen saldırılarını önlemede başarısız olduğu gerekçesiyle 114 6 Eylül 1427’de 115 görevinden alınarak yerine Pehlivanî olarak bilinen takdimetü’l-elf rütbesindeki Emir Kanıbay el-Ebûbekrî en-Nâsırî 116 atandı. Sultan, Türkmenlerin bölgedeki faaliyetlerini engellemek üzere Kanıbay’ı önemli bir bütçe ve otuz memlûk ile Malatya’ya yolladı. 117 Sâbık Malatya nâibi Emir Özdemir, eski 118 makamı olan Halep hâcipliğine iade edildi. Harput hâkimi Dulkadirli Süleyman Bey, Karayülük Osman Bey’in saldırılarına karşı koyamayacağı düşüncesiyle şehri teslim etmek üzere Memlûk kuvvetlerini Harput’a davet 119 etmişti. Sultan Barsbay, Fırat’ın doğusundaki bu stratejik kaleyi teslim almak üzere Dımaşk nâibi Emir Sûdûn önderliğinde 120 bir orduyu yollamıştı. Bu sırada Karayülük Osman’ın oğlu Ali Bey, Harput’u kuşatarak Süleyman Bey’i öldürdü ve kaleye 121 hâkim oldu. Memlûk ordusu Halep’e ulaştıklarında Harput’un Ali Bey tarafından alındığını öğrendiler. Sefere devam eden ordu, Karayülük Osman’ın oğlu Hâbil’in hâkimiyetinde bulunan Urfa’ya yönelerek 23 Temmuz 1429’da şehri kuşattı. hâkimi Hâbil esir edilerek Kahire’ye götürüldü. 123 122 Urfa Karayülük, 114 İbn Tağrıberdî, en-Nücûmu’z-Zâhire, C. 14, s. 144. 115 İbn Hacer, İnbâi’l-Ğumr, C. 3, s. 384; İbn Tağrıberdî, en-Nücûmu’z-Zâhire, C. 14, s. 142. 116 Makrizî, es-Sülûk, C. 7, s. 156; Aynî, Ikdü’l-Cumân, s. 318; İbn Tağrıberdî, enNücûmu’z-Zâhire, C. 14, s. 144; Sayrafî, Nüzhetü’n-Nüfûs, C. 3, s. 121; Refet Yınanç, Dulkadir Beyliği, s. 46, 67 nolu dipnot. 117 Makrizî, es-Sülûk, C. 7, s. 156; İbn Tağrıberdî, en-Nücûmu’z-Zâhire, C. 14, s. 144; Sayrafî, Nüzhetü’n-Nüfûs, C. 3, s. 121. 118 Aynî, Ikdü’l-Cumân, s. 318; İbn Tağrıberdî, en-Nücûmu’z-Zâhire, C. 14, s. 144; Sayrafî, Nüzhetü’n-Nüfûs, C. 3, s. 121. 119 Ebû Bekr-i Tihranî, Kitab-ı Diyarbekrîyye, Çev: Mürsel Öztürk, Ankara 2001, s. 72. 120 Makrizî, es-Sülûk, C. 7, s. 194; İbn Tağrıberdî, en-Nücûmu’z-Zâhire, C. 14, s. 164. 121 Makrizî, es-Sülûk, C. 7, s. 194; İbn Tağrıberdî, en-Nücûmu’z-Zâhire, C. 14, s. 164; Ebû Bekr-i Tihranî, Kitab-ı Diyarbekrîyye, Çev: Mürsel Öztürk, s. 73. 122 Makrizî, es-Sülûk, C. 7, s. 194 vd.; Aynî, Ikdü’l-Cumân, s. 362; İbn Tağrıberdî, enNücûmu’z-Zâhire, C. 14, s. 164 vd; Sayrafî, Nüzhetü’n-Nüfûs, C. 3, s. 164. 123 Makrizî, es-Sülûk, C. 7, s. 195; İbn Hacer, İnbâi’l-Ğumr, C. 3, s. 422; Aynî, Ikdü’lCumân, s. 364; İbn Tağrıberdî, en-Nücûmu’z-Zâhire, C. 14, s. 168; Ebû Bekr-i Tihranî, 257 ORTAÇAĞ’DA MALATYA Sultan Barsbay’a gönderdiği bir elçiyle özür dileyip oğlunun serbest bırakılmasını istediyse de Barsbay, Hâbil’i serbest 124 bırakmadı. Hâbil, yaklaşık dokuz ay hapis bulunduğu 125 Kahire’de 7 Nisan 1430’da vefat etti. Karayülük Osman Bey, oğlunun intikamını almak amacıyla Nisan 1430’da Halep’i kuşatmak istedi; fakat Urfa seferinden dönen Memlûk kuvvetlerinin Halep’te bulunmasından dolayı buna cesaret edemedi. 126 Eylül 1430’da ise Mardin ve Malatya dolaylarını 127 yağmaladı. Dımaşk nâibi Emir Sûdûn, Karayülük’ün yağma faaliyetlerine karşı Halep nâibi Emir Kasrûh’u Bilâd-ı Şam 128 kuvvetleriyle Malatya’ya yolladı. Sultan Barsbay, Karayülük Osman tarafından kuşatılan Malatya’yı kurtarmaya giden Halep naibine Emir-i Kebir Carkutlu, Emir İnâl el-Çekemî, Emir Tumraz el-Dokmakî, Emir Akboğa el-Tumrazî, Emir Murad Hoca ve memalik-i sultandan beş yüz askerin yer aldığı bir 129 takviye kuvvet yolladı. Bu takviye kuvvet Siryâkûs’a ulaştığında Karayülük Osman’ın Malatya önlerinden ayrıldığı haberi geldi. Sultan Barsbay, bu haber üzerine takviye 130 kuvvetlerin Kahire’ye dönmesini emretti. Ocak 1435’te Karayülük Osman Bey’in oğlu, Malatya ve Divriği mülhekâtını yağmaladı. 131 Kitab-ı Diyarbekrîyye, Çev: Mürsel Öztürk, s. 73; Sayrafî, Nüzhetü’n-Nüfûs, C. 3, s. 168; İlhan Erdem, “Akkoyunlu Devleti’nin Kurucusu Kara-Yülük Osman Bey’in Hayatı ve Faaliyetleri (?-1435)”, Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Dergisi, XXXIV/1-2, (1990), s. 106. 124 Makrizî, es-Sülûk, C. 7, s. 205; İbn Tağrıberdî, en-Nücûmu’z-Zâhire, C. 14, s. 172. 125 Makrizî, es-Sülûk, C. 7, s. 221. 126 İbn Tağrıberdî, en-Nücûmu’z-Zâhire, C. 14, s. 178. 127 İbn Tağrıberdî, en-Nücûmu’z-Zâhire, C. 14, s. 182; Sayrafî, Nüzhetü’n-Nüfûs, C. 3, s. 216; Muhammed Süheyl Takkûş, Târihü’l-Memâlik fî Mısr ve Bilâd-ı Şam, Beyrut 2015, s. 511. 128 İbn Tağrıberdî, en-Nücûmu’z-Zâhire, C. 14, s. 183; Sayrafî, Nüzhetü’n-Nüfûs, C. 3, s. 216. 129 Makrizî, es-Sülûk, C. 7, s. 223; Aynî, Ikdü’l-Cumân, s. 400; İbn Tağrıberdî, enNücûmu’z-Zâhire, C. 14, s. 183. 130 İbn Tağrıberdî, en-Nücûmu’z-Zâhire, C. 14, s. 183. 131 Makrizî, es-Sülûk, C. 7, s. 283; İbn Hacer, İnbâi’l-Ğumr, C. 3, s. 541; Sayrafî, Nüzhetü’n-Nüfûs, C. 3, s. 311. 258 ORTAÇAĞ’DA MALATYA Sultan Barsbay, Dulkadirli Alâeddin Ali Bey’in ölümünden sonra Dulkadirli Nasreddin Mehmet Bey’in Elbistan’daki hâkimiyetine karşı Alâeddin Ali Bey’in oğlu Hamza’yı destekleyerek onun Maraş’ta ikâmetini temin etti. Nasreddin Mehmet Bey, oğlu Feyyâz’ı Maraş’a atayıp yeğeni Hamza’yı bölgeden uzaklaştırdı. Hamza Bey, Halep nâibi Emir Korkmaz’a ilticâ ile onun desteğini aldı ve Aralık 1434’te Maraş önlerinde 132 yapılan savaşta Feyyâz esir edilerek Kahire’ye götürüldü. Dulkadirliler arasındaki bu çekişmelerden istifade etmek isteyen Karamanoğlu İbrahim Bey, Mayıs 1435’te Kayseri’yi yeniden ele geçirdi. 133 134 Memlûk emirlerinden Canıbek es-Sûfî, yaklaşık on üç yıllık bir gizlenme sürecinden sonra Kahire’den kaçarak Anadolu’ya gelmişti. İsfendiyaroğullarına ilticâ eden Cânıbek, Karamanoğullarının Kayseri kuşatması sırasında Osmanlıların Amasya Valisi Yörgüç Paşa’nın himayesinde Tokat’ta 135 bulunuyordu. Osmanlı hükümdarı II. Murad, âsî Canıbek esSûfî’yi Memlûk Sultanı Barsbay’a karşı kullanmak istediğinden onu destekliyordu. Kayseri’nin Karamanoğulları hâkimiyetine girmesinden sonra Yörgüç Paşa, Dulkadirli Beyi Nasreddin Mehmet’e, Karayülük Osman’a, Eslemez b. Köpek’e ve Türkmen emiri Muhammed b. Kutbeği’ne mektuplar yazarak onlardan 136 Canıbek’e destek vermelerini istedi. Ardından da onu bir miktar askerle Akkoyunlu Karayülük Osman Bey’in oğlu 132 Makrizî, es-Sülûk, C. 7, s. 283; Refet Yınanç, Dulkadir Beyliği, s. 48; Sayrafî, Nüzhetü’n-Nüfûs, C. 3, s. 310 vd. 133 Makrizî, es-Sülûk, C. 7, s. 290; Sayrafî, Nüzhetü’n-Nüfûs, C. 3, s. 320; Refet Yınanç, Dulkadir Beyliği, s. 49. 134 Canıbek es-Sûfî ve isyanı hakkında ayrıntılı bilgi için bkz. Kürşat Solak, “Mısır’dan Anadolu’ya Âsi Bir Memlûk: Emir Canıbek es-Sûfî (ö.1437)”, Selçuk Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Dergisi, XXXIX, (2016), s. 45-59. 135 İbn Tağrıberdî, en-Nücûmu’z-Zâhire, C. 14, s. 249; Sayrafî, Nüzhetü’n-Nüfûs, C. 3, s. 323. 136 Makrizî, es-Sülûk, C. 7, s. 300; Sayrafî, Nüzhetü’n-Nüfûs, C. 3, s. 323; Kürşat Solak, “Mısır’dan Anadolu’ya Âsi Bir Memlûk”, s. 51. 259 ORTAÇAĞ’DA MALATYA 137 Mehmed Bey’in hâkimiyetindeki Çemişgezek’e yolladı. Akkoyunlu Mehmet Bey, Köpekoğullarından Emir Eslemez b. Köpek, Türkmen Emiri Muhammed b. Kutbeği ve Memlûk emiri Karmış el-Avûr ile harekete geçen Canıbek, Divriği’yi Memlûklerden aldı. Akkoyunlu Mehmed Bey’in Erzurum önlerinde İskender b. Kara Yusuf ile savaş halinde olan babası Karayülük Osman’ın destek çağrısı üzerine Divriği önlerinden ayrılmasıyla yalnız kalan âsî emir, Eslemez b. Köpek ve Muhammed b. Kutbeği ile birlikte Malatya’ya gelerek şehri 138 kuşattı. Köpekoğlu Eslemez bir süre sonra Malatya önlerinden ayrıldı. Canıbek’in zor durumda olduğu bir zamanda Dulkadirli Nasreddin Mehmed Bey, oğlu Süleyman’ı yüz elli adamı ile Canıbek’e yardıma gönderdiyse de Süleyman Bey, bir hile ile 10 Ekim 1435’te Canıbek’i derdest edip Elbistan’a götürdü. 139 5. Melikü’l-zâhir Seyfeddin Çakmak Döneminde Malatya (1438-1453) Sultan Barsbay, yakalandığı hastalıktan kurtulamayacağını anlayınca oğlu Yûsûf’u veliaht ilân edip nâipliği görevine Emir Çakmak el- Âlâî’nin geçmesini vasiyet etti. Barsbay’ın 7 Haziran 140 1438’de ölümünden sonra yerine oğlu Yûsûf geçti. Sultan Yûsûf’un tahta geçişi üzerine kadrolara yeni atamalar yapıldı. Malatya niyâbeti makamına Halep nâibi Emir Tağrıbermiş’in 137 Makrizî, es-Sülûk, C. 7, s. 300; İbn Tağrıberdî, en-Nücûmu’z-Zâhire, C. 14, s. 251; Sayrafî, Nüzhetü’n-Nüfûs, C. 3, s. 323; Kürşat Solak, “Mısır’dan Anadolu’ya Âsi Bir Memlûk”, s. 51. 138 Makrizî, es-Sülûk, C. 7, s. 290, 300; İbn Tağrıberdî, en-Nücûmu’z-Zâhire, C. 14, s. 251; İbn Tağrıberdî, en-Nücûmu’z-Zâhire, C. 14, s. 247; Sayrafî, Nüzhetü’n-Nüfûs, C. 3, s. 320, 322; Refet Yınanç, Dulkadir Beyliği, s. 50; Kürşat Solak, “Mısır’dan Anadolu’ya Âsi Bir Memlûk”, s. 51. 139 Makrizî, es-Sülûk, C. 7, s. 300; İbn Hacer, İnbâi’l-Ğumr, C. 4, s. 12 vd; İbn Tağrıberdî, en-Nücûmu’z-Zâhire, C. 14, s. 249, 251; Sayrafî, Nüzhetü’n-Nüfûs, C. 3, s. 323 vd; Refet Yınanç, Dulkadir Beyliği, s. 51; Kürşat Solak, “Mısır’dan Anadolu’ya Âsi Bir Memlûk”, s. 51 vd. 140 Makrizî, es-Sülûk, C. 7, s. 361, 369; İbn Hacer, İnbâi’l-Ğumr, C. 4, s. 78 vd; Aynî, Ikdü’l-Cumân, s. 501; İbn Tağrıberdî, en-Nücûmu’z-Zâhire, C. 15, s. 3; Sayrafî, Nüzhetü’n-Nüfûs, C. 3, s. 422. 260 ORTAÇAĞ’DA MALATYA kardeşi olup Büyük Hasan (Hasan-ı ekber) diye bilinen Emir 141 Hasan b. Ahmed atandı. Nâib-i Saltana olan Emir Çakmak, 9 Eylül 1438’de Yûsûf’u 142 azledip saltanatını ilân etti. Emir Çakmak’ın saltanatına karşı çıkan Dımaşk nâibi Emir İnâl el-Çekemî ve Halep nâibi Emir Tağrıbermiş, mâzûl sultan Yûsûf’u yeniden sultan ilân etmek üzere Dımaşk’ta isyan ettiler. İsyana Halep nâibinin kardeşi olan Malatya nâibi Emir Hasan da katıldı. Sultan Çakmak isyanı bastırdıktan sonra pek çoğu Emir İnâl ve Emir Tağrıbermiş taraftarı olan emirleri azlederek yerlerine yeni atamalar yaptı. 24 Nisan 1439’da Malatya niyâbetine Kerek nâibi olan Emir 143 Garsuddin Halil b. Şahin atandı. Emir Garsuddin Halil’in bu ilk Malatya niyâbeti görevi yaklaşık beş ay sürdü. 5 Ekim 1439’da yapılan bir atamayla Harput nâibi Emir Cemâleddin Yûsûf b. Kalendur/Kalender Malatya niyâbetine atanırken Garsuddin, tenzil-i makam ile Dımaşk Mukaddemü’l-ulûfu 144 kadrosuna çekildi. Emir Cemâleddin b. Kalender’den sonra Malatya niyâbetine yeniden Emir Garsuddin Halil b. Şahin atandı. 145 141 İbn Tağrıberdî, en-Nücûmu’z-Zâhire, C. 15, s. 7; Kaynaklarda, Emir Hasan b. Ahmed’in hangi devlet adamının yerine göreve getirildiğine dair net bir bilgi bulunmamaktadır. İbn Hacer, Aynî, İbn Tağrıberdî ve Sayrafî, 1430 yılında Malatya niyâbetine atanan Kanıbay el-Pehlivanî’nin 5 Safer 843/18 Temmuz 1439’da Dımaşk Atabekliği’nden Safed nâipliğine atandığını kaydetmektedir (Bkz. İbn Hacer, İnbâi’lĞumr, C. 4, s. 134; Aynî, Ikdü’l-Cumân, s. 545; İbn Tağrıberdî, en-Nücûmu’z-Zâhire, C. 15, s. 93; Sayrafî, Nüzhetü’n-Nüfûs, C. 4, s. 144). Kanıbay’ın Barsbay’ın öldüğü dönemde Malatya niyâbeti makamında bulunduğunu, Sultan Yûsûf’un tahta geçmesi üzerine Dımaşk Atabekliği makamına atanarak yerine Emir Hasan b. Ahmed’in getirildiği görülmektedir (yazar). 142 Makrizî, es-Sülûk, C. 7, s. 382; İbn Hacer, İnbâi’l-Ğumr, C. 4, s. 94; Aynî, Ikdü’lCumân, s. 515; İbn Tağrıberdî, en-Nücûmu’z-Zâhire, C. 15, s. 33; ; Sayrafî, Nüzhetü’nNüfûs ve’l-Âbidân fî Tevârihü’z-Zâmân, Tahkik: Dr. Hasan Habeşî, C.4, Mısır 1994, s. 19; İbn Îyâs, Bedâiü’z-Zuhûr, s. 332. 143 Makrizî, es-Sülûk, C. 7, s. 416; Aynî, Ikdü’l-Cumân, s. 539; Sayrafî, Nüzhetü’nNüfûs, C. 4, s. 106. 144 Makrizî, es-Sülûk, C. 7, s. 440; İbn Tağrıberdî, en-Nücûmu’z-Zâhire, C. 15, s. 97 vd. 145 Kaynaklarda, Cemâleddin Yûsûf b. Kalender’in Malatya nâipliği görev süresi hakkında bilgi bulunmamaktadır. İbn Tağrıberdî ve Sehâvî, Muharrem 845/Mayıs 1441 tarihi itibarıyla Malatya niyâbeti makamında Emir Garsuddin Halil b. Şahin’in bulunduğunu kaydetmektedirler (Bkz. İbn Tağrıberdî, Havâdisü’d-Duhûr fî Medeye’lEyyâm ve Şuhûr, Tahkik: Muhammed Kemâleddin İzzeddin, C. 1, yy., 1990, s. 57; 261 ORTAÇAĞ’DA MALATYA Garsuddin Halil, 27 Ekim 1443’te Malatya nâipliği görevinden alınarak Halep Atabekliği makamına getirildi. Ondan boşalan Malatya nâipliğine ise mâzûl Halep Üstadârı Emir Kızdoğan el146 Âlâî atandı. Emir Kızdoğan el-Âlâî, 20 Temmuz 1444’te Halep Atabekliği makamından azledilen sâbık Malatya nâibi Emir Garsuddin Halil yerine bu makama atanınca Malatya naipliğine aynı tarihli kararnâme ile emekli (battâl) emirlerden olup Kudüs’te ikâmet eden Emir Kansûh en-Nevrûzî getirildi. 147 19 148 Mart 1447 tarihi itibarıyla Malatya nâipliği görevini yürüten Kansûh, tespit edilemeyen bir tarihte Malatya niyâbeti görevinden alınarak Dımaşk Takdimetü’l-elfi olarak istihdam edildi. 149 Ondan boşalan Malatya niyâbeti makamına Emir Canıbek el-Çekemî atandı. 150 6. Melikü’l-eşref Seyfeddin İnâl Döneminde Malatya (1453-1461) Sultan Melikü’l-zâhir Çakmak, hastalığının şiddetlenmesi üzerine oğlu Osman adına halife ve devlet adamlarından biat aldıktan sonra tahttan feragat etti. Çakmak’ın oğlu Osman 1 Şubat 1453’te Melikü’l-mansûr lakabını alarak yeni Memlûk sultanı Sehâvî, Kitâbu et-Tibru’l-Mesbûk fî Zeyl-i Sülûk, Tashih: Ahmed Zeki Bey, Mısır 1896, s. 7) Yine İbn Tağrıberdî, 20 Cemâziyelâhir 847/15 Ekim 1443’te Malatya nâibi Emir Garsuddin Halil b. Şahin’in sultana arz etmek üzere hediyelerle birlikte Kahire’ye geldiğini ve kendisine Malatya niyâbeti görevine devam (istimrar) hilâtinin verildiğini de kaydetmektedir. (Bkz. İbn Tağrıberdî, en-Nücûmu’z-Zâhire, C. 15, s. 115; a. mlf., Havâdisü’d-Duhûr, C. 1, s. 95). Bu kayıtlardan, Emir Cemâleddin b. Kalender’in Malatya niyâbeti görevini yaklaşık iki yıl sürdürdüğü anlaşılmaktadır. 146 Aynî, Ikdü’l-Cumân, s. 600; İbn Tağrıberdî, en-Nücûmu’z-Zâhire, C. 15, s. 115; a. mlf., Havâdisü’d-Duhûr, C. 1, s. 95. 147 Aynî, Ikdü’l-Cumân, s. 623; İbn Tağrıberdî, en-Nücûmu’z-Zâhire, C. 15, s. 120; a. mlf., Havâdisü’d-Duhûr, C. 1, s. 106; Sayrafî, Nüzhetü’n-Nüfûs, C. 4, s. 302; Sehâvî, et-Tibru’l-Mesbûk, s. 93. 148 İbn Tağrıberdî, Havâdisü’d-Duhûr, C. 1, s. 150. 149 İbn Tağrıberdî, en-Nücûmu’z-Zâhire, C. 16, s. 46 vd. 150 İbn Tağrıberdî, 1 Muharrem 854/14 Şubat 1450 tarihi itibarıyla Malatya niyâbeti görevinde Emir Canıbek el-Çekemî’nin bulunduğunu belirtip bu devlet adamının Malatya’ya hangi tarihte atandığına dair herhangi bir kayıt düşmemiştir. Bkz. İbn Tağrıberdî, Havâdisü’d-Duhûr, C. 1, s. 247. 262 ORTAÇAĞ’DA MALATYA oldu. 151 Babası sâbık sultan Çakmak ise 13 Şubat 1453’te vefat 152 etti. Melikü’l-mansûr Osman’ın saltanatı yaklaşık kırk beş gün sürdü ve 19 Mart 1453’te ümerânın ittifakıyla tahttan indirilerek 153 yerine Seyfeddin İnâl geçirildi. Malatya nâibi Emir Canıbek el-Çekemî, 1 Haziran 1454’te Malatya niyâbeti görevinden azledilerek yerine Bire nâibi Emir 154 Kanıbay el-Musavî es-Seyfî Timurboğa el-Meştûb atandı. Kanıbay’ın Malatya’ya atanmasıyla boşalan Bire niyâbeti 155 görevine ise Emir Nâsıreddin Muhammed getirildi. Emir Kanıbay, yaklaşık bir yıl kaldığı Malatya niyâbeti vazifesinden Eylül-Ekim 1455’te azledilerek yerine Halep Atabeği Emir Akberdi es-Sâkî ez-Zâhirî atandı. 156 Malatya nâibi Emir Akberdi 157 es-Sâkî’nin 6 Aralık 1455 tarihindeki vefatı üzerine bu makama 31 Aralık 1455’te daha önce Malatya niyâbeti görevinden azledilmiş olan Tarsus nâibi Emir Canıbek el-Çekemî 158 ikinci kez atandı. Müellif İbn Tağrıberdî, Sultan Seyfeddin İnâl’ın 21 Kasım 1457’de Malatya nâibi Emir Canıbek el-Çekemî’yi Halep Hâcibü’l-hüccâplığına getirerek Malatya niyâbetine Halep Hâcibü’l-hüccâbı Emir Tağrıberdi b. Yûnûs’u atadığını ve atama resmî yazısının Kûhiyye lakablı Emir Canıbek el-İsmâilî el159 Müeyyedî aracılığıyla Halep’e gönderildiğini kaydetmekle birlikte Canıbek el-Çekemî’nin Ocak 1462’de Malatya nâibi iken 151 İbn Tağrıberdî, en-Nücûmu’z-Zâhire, C. 16, s. 3; a. mlf., Havâdisü’d-Duhûr, C. 2, s. 400; Sehâvî, et-Tibru’l-Mesbûk, s. 424; İbn Îyâs, Bedâiü’z-Zuhûr, s. 343. 152 İbn Tağrıberdî, en-Nücûmu’z-Zâhire, C. 15, s. 195; a. mlf., en-Nücûmu’z-Zâhire, C. 16, s. 9; a. mlf., Havâdisü’d-Duhûr, C. 2, s. 405. 153 İbn Tağrıberdî, en-Nücûmu’z-Zâhire, C. 16, s. 35; a. mlf., Havâdisü’d-Duhûr, C. 2, s. 423; Sehâvî, et-Tibru’l-Mesbûk, s. 431; İbn Îyâs, Bedâiü’z-Zuhûr, s. 345. 154 İbn Tağrıberdî, Havâdisü’d-Duhûr, C. 2, s. 491. 155 İbn Tağrıberdî, Havâdisü’d-Duhûr, C. 2, s. 491. 156 İbn Tağrıberdî, en-Nücûmu’z-Zâhire, C. 16, s. 70. 157 İbn Tağrıberdî, en-Nücûmu’z-Zâhire, C. 16, s. 153; a. mlf., Havâdisü’d-Duhûr, C. 2, s. 564. 158 İbn Tağrıberdî, en-Nücûmu’z-Zâhire, C. 16, s. 72; a. mlf., Havâdisü’d-Duhûr, C. 2, s. 567. 159 İbn Tağrıberdî, en-Nücûmu’z-Zâhire, C. 16, s. 91. 263 ORTAÇAĞ’DA MALATYA 160 vefat ettiğini , ayrıca, Emir Tağrıberdî b. Yûnûs’un MayısHaziran 1462’de Halep Kale nâibi iken Emir Yeşbek’ten boşalan 161 Halep Atabekliği makamına atandığını kaydetmektedir. Bu bilgilerden, 21 Kasım 1457 tarihli Malatya nâibliği makamındaki değişikliğin uygulanmadığı; uygulandıysa bile Emir Canıbek elÇekemî’nin başka bir tarihte yeniden Malatya niyâbetine atandığı anlaşılmaktadır. 7. Melikü’z-zâhir Hoşkadem Döneminde Malatya (14611467) Sultan Melikü’l-eşref Seyfeddin İnâl, hastalığının şiddetlenmesi üzerine yerine oğlu Ahmed’i veliaht tayin ederek oğlu adına tahttan feragat ettikten sonra 26 Şubat 1461’de vefat 162 etti. El-Müeyyed lakabı verilen Sultan Ahmed’in saltanatı yaklaşık dört ay sürdü. Atabekü’l-asâkir makamında bulunan Emir Hoşkadem, 28 Haziran 1461’de yeni Memlûk sultanı ilân 163 edildi. Sultan Melikü’z-zahîr Hoşkadem’in saltanatının başlarında Malatya niyâbeti makamında Emir Canıbek el-Çekemî bulunuyordu. Emir Canıbek, Ocak 1462’de vefat etti. Onun vefatıyla boşalan Malatya nâipliği görevine 6 Şubat 1462’de 164 Kahire valisi Emir İnâl el-Aşkar ez-Zâhirî atandı. Emir İnâl, 6 Ocak 1463’te Malatya niyâbeti görevinden azledilerek Halep 165 Atabekliği kadrosuna çekildi. 160 İbn Tağrıberdî, en-Nücûmu’z-Zâhire, C. 16, s. 283. 161 İbn Tağrıberdî, en-Nücûmu’z-Zâhire, C. 16, s. 239. 162 İbn Tağrıberdî, en-Nücûmu’z-Zâhire, C. 16, s. 133; 371. 163 İbn Tağrıberdî, en-Nücûmu’z-Zâhire, C. 16, s. 222; 375. 164 İbn Tağrıberdî, en-Nücûmu’z-Zâhire, C. 16, s. 236; 378. 165 İbn Tağrıberdî, en-Nücûmu’z-Zâhire, C. 16, s. 244; 388. İbn Îyâs, Bedâiü’z-Zuhûr, s. İbn Îyâs, Bedâiü’z-Zuhûr, s. İbn Îyâs, Bedâiü’z-Zuhûr, s. İbn Îyâs, Bedâiü’z-Zuhûr, s. 264 ORTAÇAĞ’DA MALATYA 8. Melikü’l-eşref Kayıtbay Döneminde Malatya (14681495) Sultan Hoşkadem’in vefatından sonra 9 Ekim 1467’de 166 Memlûk tahtına Sultan Yelbay geçti. Yelbay’ın iki aylık saltanatının ardından Emir Timurboğa, sultan olduysa da o da tahtını koruyamadı ve Atabekü’l-asâkir Emir Kayıtbay, emirlerin 167 desteğiyle 31 Ocak 1468’de yeni Memlûk sultanı ilân edildi. Kayıtbay döneminde Malatya niyâbeti makamında Emir 168 Şadbek el-Eşrefî bulunuyordu. Şadbek’in Malatya niyâbeti makamına tayin edildiği tarih belli değildir. Şadbek, TemmuzAğustos 1468’de vefat etti. 169 Onun vefatından sonra Malatya’ya 170 Emir Tağrıberdî b. Yûnus atandı. Emir Tağrıberdî’nin Malatya niyabetindeki görev süresi bilinmemektedir. Bu devlet 171 adamından sonra Malatya niyâbetine Emir Korkmaz atandı. Korkmaz’ın da göreve başlama tarihi belirsizdir. Dulkadirli Beyi Şahsuvaroğlu, Osmanlı hükümdarı Fâtih Sultan Mehmed’in desteğiyle kardeşi Şahbudak’ı beylikten ederek yerine geçmişti. Şahsuvaroğlu, el-Bire, Besni, Gerger ve Kalaturrum gibi önemli Memlûk bölgelerini hâkimiyeti altına aldıktan sonra Antep’i ve Darende’yi de beylik topraklarına kattı. 172 Ardından kardeşi Yahyâ önderliğindeki kalabalık bir 166 İbn Tağrıberdî, en-Nücûmu’z-Zâhire, C. 16, s. 318; İbn Îyâs, Bedâiü’z-Zuhûr, s. 390. 167 İbn Tağrıberdî, en-Nücûmu’z-Zâhire, C. 16, s. 355; İbn Îyâs, Bedâiü’z-Zuhûr, s. 393. 168 İbn Îyâs, Bedâiü’z-Zuhûr, s. 402. 169 İbn Îyâs, Bedâiü’z-Zuhûr, s. 402. 170 Sayrafî, 1 Muharrem 873/22 Temmuz 1468 tarihi itibarıyla Malatya niyâbeti makamında Emir Tağrıberdî b. Yûnus’un bulunduğunu kaydetmektedir. Bkz. Sayrafî, İnbâi’l-Hesr bi-Ebnâi’l-Asr, Tahkik: Dr. Hasan Habeşî, Kahire 1970, s. 6. 171 Sayrafî, 1 Muharrem 874/11 Temmuz 1469 tarihi itibarıyla Malatya niyâbeti görevinde Emir Korkmaz el-Eşref’în bulunduğunu kaydetmektedir. Bkz. Sayrafî, İnbâi’l-Hesr, s. 116; İbn Ecâ da, 23 Zilhicce 875/12 Haziran 1471 tarihi itibarıyla Emir Korkmaz’ın Malatya niyâbeti görevini sürdürdüğünü kaydetmektedir. Bkz. İbn Ecâ, Târihü’l-Rıhlet-i Yeşbek ez-Zâhirî, Tahkik: Dr. Abdülkâdir Ahmet Tuleymât, Mısır 1973, s. 73; Krş., Muhammed Ahmed Duhman, el-Arab Beyne’l-Memâlik ve’lOsmanîyyini’l-Etrâk- Mâe Rıhlet-i Emir Yeşbek min Mehdi ed-Devadâr, Dımaşk 1986, s. 86 vd. 172 Refet Yınanç, Dulkadir Beyliği, s. 65 vd. 265 ORTAÇAĞ’DA MALATYA kuvveti Ağustos 1469’da Malatya’yı almak üzere şehre gönderdi. Malatya nâibi Korkmaz, Dulkadirli kuvvetlerini Malatya yakınlarında pusuya düşürerek beş yüz civarında Dulkadirli askerini öldürüp başta Şahsuvar’ın kardeşi Yahyâ olmak üzere 173 birçok Dulkadirli emirini de esir etti. Esir edilen Yahyâ, önce Halep’e ardından da Kahire’ye götürülerek hapsedildi. Sultan Kayıtbay, Malatya nâibinin bu başarısını ödüllendirmek için ona altın işlemeli bir tıraz, beş bin dinar para ve çok sayıda asker 174 gönderdi. Şahsuvaroğlu, kardeşinin esir düşmesi üzerine Sultan Kayıtbay ile anlaşmak istediyse de görüşmelerden herhangi bir sonuç çıkmadı. Akkoyunlu hükümdarı Uzun Hasan, Şahsuvar’ın Memlûklere karşı kazandığı başarılardan da cesaret alarak Fırat boylarını ele geçirmek üzere harekete geçti. Sultan Kayıtbay, Devadâr-ı Kebir Emir Yeşbek’i Halep’e yapılacak olası bir Akkoyunlu-Dulkadirli saldırısını bertaraf etmek üzere geniş yetkilerle bölgeye gönderdi. Malatya, Besni ve Antep dolaylarında faaliyetlerde bulunan Dulkadirli Türkmenlerinden Sârım b. Pehlivân, Kalaturrum nâibi Emir Carkutlu ile çatıştıktan sonra Besni tarafına kaçmıştı. Emir Carkutlu, Malatya nâibi Korkmaz’a haber yollayarak Sârım b. Pehlivan ile mücadele etmesini istedi. Maraş’ın doğusundaki Sakaltutan Dağı’nda konuşlanan Sârım, Malatya nâibini dağ geçidinde gâfil avladı ve 175 12 Haziran 1471’de nâibi yaralayarak esir etti. Sârım, Emir Korkmaz’ı Şahsuvaroğlu’na teslim etti ve Korkmaz, Şahsuvaroğlu tarafından öldürüldü. Besni ve Malatya arasındaki tüccârları da hedef alan Sârım, Şeyhî adlı bir memlûk tüccârını 176 kafilesinde bulunan yirmi sekiz memlûk ile birlikte esir almıştı. Sârım’ın bu son faaliyeti üzerine Malatya halkı başlarında şehrin kadısı olduğu halde durumu saltanat makamına arz ederek yardım 173 Sayrafî, İnbâi’l-Hesr, s. 129 vd; Refet Yınanç, Dulkadir Beyliği, s. 69. 174 Sayrafî, İnbâi’l-Hesr, s. 145. 175 İbn Ecâ, Târihü’l-Rıhlet-i Yeşbek ez-Zâhirî, s. 73; Krş., Muhammed Ahmed Duhman, el-Arab Beyne’l-Memâlik ve’l-Osmanîyyini’l-Etrâk, s. 86 vd; Sayrafî, İnbâi’lHesr, s. 323. 176 İbn Ecâ, Rıhlet-i Yeşbek ez-Zâhirî, s. 73; Krş., Muhammed Ahmed Duhman, elArab Beyne’l-Memâlik ve’l-Osmanîyyini’l-Etrâk, s. 87. 266 ORTAÇAĞ’DA MALATYA istediler. Sultan Kayıtbay, bu talep üzerine 16 Haziran 1471’de Emir İnâl el-Hakîm’i Malatya niyâbetine atadı. İnâl; bin dinar, doru ve süslü bir at ve memalik-i sultanîyeden elli memlûk ile 177 Malatya’ya yollandı. Sultan Kayıtbay, Şahsuvaroğlu meselesini kesin olarak çözmek için Emir Yeşbek komutasındaki kalabalık bir kuvveti Elbistan üzerine yolladı. Memlûk kuvvetleri önünden kaçan Şahsuvaroğlu, Zamantı kalesine sığındıysa da Yeşbek tarafından esir edilerek kardeşleriyle birlikte Kahire’ye 178 götürüldü. Sultan Kayıtbay, Şahsuvaroğlu’nun esir edilmesinden sonra Şah Budak’ı ikinci kez Dulkadirli Beyliği’nin 179 başına geçirdi. Sultan Kayıtbay, Haziran 1472’de Malatya nâibi Emir İnâl’ı Trabulus niyâbetine atadı. İnâl’dan boşalan Malatya 180 nâipliğine ise Emir Dolatbay el-Hazinedar getirildi. Akkoyunlu hükümdarı Uzun Hasan, Kasım 1472’de Fırat boylarını hâkimiyetine katmak üzere Besni, Kâhta ve Gerger’i ele geçirdi. 181 Malatya nâibi Dolatbay, Aralık 1472’de Uzun Hasan 182 ile giriştiği mücadelede ona esir düştü. Devadâr-ı Kebir Emir Yeşbek, bu hadise üzerine derhal harekete geçti. Uzun Hasan, Memlûk kuvvetlerinin hareketi üzerine başkenti Tebriz’e dönmek 183 zorunda kaldı. Dolatbay ise kısa süre sonra esaretten kurtularak görev yeri olan Malatya’ya döndü. 177 İbn Ecâ, Rıhlet-i Yeşbek ez-Zâhirî, s. 74; Krş., Muhammed Ahmed Duhman, elArab Beyne’l-Memâlik ve’l-Osmanîyyini’l-Etrâk, s. 87; Sayrafî, İnbâi’l-Hesr, s. 323; İbn Îyâs, Bedâiü’z-Zuhûr, s. 429. 178 Şahsuvaroğlu ve kardeşleri, 19 Rebiülevvel 877/24 Ağustos 472’de Bâb-ı Züveyle’de asıldılar. Bkz. İbn Ecâ, Rıhlet-i Yeşbek ez-Zâhirî, s. 159 vd; Krş., Muhammed Ahmed Duhman, el-Arab Beyne’l-Memâlik ve’l-Osmanîyyini’l-Etrâk, s. 159 vd; İbn Îyâs, Bedâiü’z-Zuhûr, s. 432, 435. 179 Refet Yınanç, Dulkadir Beyliği, s. 76. 180 İbn Ecâ, Rıhlet-i Yeşbek ez-Zâhirî, s. 151; Krş., Muhammed Ahmed Duhman, elArab Beyne’l-Memâlik ve’l-Osmanîyyini’l-Etrâk, s. 153. 181 İbn Îyâs, Bedâiü’z-Zuhûr, s. 441; Muhammed Ahmed Duhman, el-Arab Beyne’lMemâlik ve’l-Osmanîyyini’l-Etrâk, s. 164. 182 Muhammed Ahmed Duhman, el-Arab Beyne’l-Memâlik ve’l-Osmanîyyini’l-Etrâk, s. 165. 183 Muhammed Ahmed Duhman, el-Arab Beyne’l-Memâlik ve’l-Osmanîyyini’l-Etrâk, s. 166. 267 ORTAÇAĞ’DA MALATYA Dönemin kaynakları, 1472 ile 1483-1484 tarihleri arasında Malatya hakkında bilgi vermediğinden Kayıtbay’ın saltanatının bu bölümünde Malatya’da hangi gelişmelerin meydana geldiğini tespit edemiyoruz. 1481’de Şahbudak’ı mağlup edip Kahire’ye ilticaya mecbur eden Âlâüddevle Bozkurt, Dulkadirlilerin yeni beyi oldu. Bu sırada Memlûklu-Osmanlı ilişkileri Cem Sultan hadisesinden dolayı gerilmişti. Osmanlı Devleti’nin müttefiki olan Âlâüddevle Bozkurt Bey, Temmuz-Ağustos 1483’te 184 Malatya’yı kuşattı. Bu gelişme üzerine Sultan Kayıtbay, Emiri Meclis Özdemir, İkinci Hâcib-i Hüccâb Emir Tağrıberdî Tatar, İkinci Reis-i Nevbe Emir Kanı Bek, İkinci Hâcib Emir Tanı Bek el-İnâlî, Sûdûn es-Sağîr el-Âlâî, İkinci Hazinedâr Burdu Bek elMuhammedî, bazı tablhane emirleri ve beş yüz askerden oluşan 185 bir birliği yedi bin dinar harcırâh ile Malatya’ya yolladı. Âlâüddevle Bozkurt Bey, Memlûk kuvvetlerinin hareketi üzerine Malatya kuşatmasını kaldırdıysa da aynı yıl Osmanlı devlet adamlarından Yakup Paşa’nın desteğiyle yeniden Malatya’ya saldırdı. Emir Tumraz, Yakup Paşa’yı pusuya düşürerek mağlup etti. 186 Haziran 1472’den beri Malatya niyâbeti vazifesinde olan 187 Emir Dolatbay, Temmuz-Ağustos 1486’da vefat etti. Yine kaynakların kifayetsizliği nedeniyle Memlûklu Devleti’nin son dönemlerinde Malatya niyabetindeki gelişmeleri bilemiyoruz. Ağustos-Eylül 1507’de Şah İsmail’in öncü birliklerinin Malatya önlerine gelmesi üzerine Sultan Kansuh Gavrî (1501-1516), Malatya’yı kurtarmak üzere bir tecrid birliği hazırlamış; fakat Halep naibinden gelen haber üzerine tecrid 188 seferini iptal etmişti. Âlâüddevle Bozkurt Bey’in Sinan Paşa komutasındaki Osmanlı kuvvetlerine Nisan-Mayıs 1515’te yenilerek öldürülmesi üzerine Elbistan, Maraş ve mülhekâtı Osmanlı 184 İbn Îyâs, Bedâiü’z-Zuhûr, s. 516; Refet Yınanç, Dulkadir Beyliği, s. 182. 185 İbn Îyâs, Bedâiü’z-Zuhûr, s. 516. 186 Refet Yınanç, Dulkadir Beyliği, s. 82. 187 İbn Îyâs, Bedâiü’z-Zuhûr, s. 534. 188 İbn Îyâs, Bedâiü’z-Zuhûr, s. 757 vd. 268 ORTAÇAĞ’DA MALATYA 189 hâkimiyetine girdi. Osmanlı hükümdarı Yavuz Selim, Mısır Seferi kapsamında Temmuz-Ağustos 1516’da Malatya civarına 190 geldi. Kaynaklarda ismi tespit edilemeyen Malatya’nın son Memlûklu nâibi, Memlûk Sultanı Kansuh Gavrî’ye haber yollayarak Yavuz Selim’in Halep’e hareket etmek üzere Malatya 191 civarında bulunduğunu bildirdi. Yavuz Selim, Malatya’nın 192 güneyinde bulunan Tucuk Geçidi’nde konaklarken kuvvetlerinden bir kısmını Besni ve Malatya’nın zaptı için gönderdi. Besni’nin Osmanlı hâkimiyetine alınması üzerine Antep’e yönelen Osmanlı kuvvetleri, Emir Yunus idaresindeki şehri ele geçirdi. Antep’in Osmanlı hâkimiyetine girişinden kısa 193 süre sonra Malatya’nın da alındığı haberi geldi. Yavuz Selim, Antep’ten Halep’e, Halep’ten Dımaşk’a ve nihayet Kahire’ye ulaştı. Ocak-Şubat 1517’de Memlûk Devleti’nin tarih sahnesinden çekilmesiyle bütün Memlûklu toprakları Osmanlı hâkimiyetine girdi. SONUÇ Malatya, Memlûk Türk Devleti hâkimiyetine girdikten sonra idari olarak Halep Niyâbeti’ne bağlandı. Halep, Memlûklu Taşra Teşkilatı’nın Dımaşk’tan sonra ikinci büyük niyâbeti olup yirmi bir şehirden oluşuyordu. Askeri konumu ve iktisadi potansiyeline binaen merkezden atanan ve takdimetü’l-elf rütbesindeki emirlerin yönettiği Malatya şehri, Burcî Memlûkleri döneminde Kadı Burhaneddin Ahmed Devleti, Dulkadirli Beyliği, yerel Türkmen beyleri, Timurlu Devleti, Akkoyunlu Devleti ve Osmanlı Devleti tarafından el geçirilmesi gereken 189 İbn Îyâs, Bedâiü’z-Zuhûr, s. 956; Celâlzâde Mustafa, Selim-nâme, Haz: Ahmet Uğur-Mustafa Çuhadar, Ankara 1990, s. 397. 190 Celâlzâde Mustafa, Selim-nâme, s. 416; Feridun Emecen, Yavuz Sultan Selim, İstanbul 2010, s. 208. 191 Feridun Emecen, Yavuz Sultan Selim, s. 214. 192 Tucuk Geçidi hakkında ayrıntılı bilgi için bkz. Murat Zengin, “Memlûk Türk Devleti Döneminde Anadolu-Suriye Askerî ve Ticarî Güzergâhı (Malatya-Antep-Halep Hattı)”, Prof. Dr. Salim Cöhce Armağanı, Erzurum 2017, s. 530. 193 Muhammed Ahmed Duhman, el-Arab Beyne’l-Memâlik ve’l-Osmanîyyini’l-Etrâk, s. 247; Muhammed Süheyl Takkûş, Târihü’l-Memâlik, s. 497. 269 ORTAÇAĞ’DA MALATYA hedef bölgelerden biri haline gelmiştir. 1399-1400 yılları arasında Osmanlı, 1400-1401 arasında Timurlu ve 1405-1414 yılları arasında Avşar Türkmenleri hâkimiyetinde geçirdiği süreler hariç şehir, bir buçuk asır boyunca Memlûk Türk Devleti hâkimiyetinde kalmıştır. Memlûk Türk Devleti hâkimiyeti süresince Malatya’da bulunan ve Türkiye Selçuklu Devleti’nden tevarüs eden birçok eser, onarılıp genişletilerek günümüze ulaşmıştır. Malatya Ulu Cami başta olmak üzere birçok eser Memlûkler tarafından korunmuş ve günün ihtiyaçlarına binaen eklemelerle yenilenmiştir. Memlûk sultanları, şehrin stratejik önemine binaen hazineden şehrin tahkimi, imarı ve ihyası için nakit para göndermişlerdir. Dönemin kaynaklarındaki bilgi kifayetsizliğinden dolayı bu bir buçuk asırlık Malatya hâkimiyetinin özellikle son dönemleri hakkında ayrıntılı bilgi bulunmasa da mevcut ve mevsuk kayıtlar, yeter düzeyde olup şehrin bu döneminin anlaşılmasına imkân tanımaktadır. Tablo 1: Malatya’da Görev Yapan Memlûk Türk Devleti Nâipleri ve Görev Süreleri MEMLÛK TÜRK DEVLETİ DÖNEMİNDE MALATYA’DA GÖREV YAPAN NÂİPLER Nâib’in Adı Görevinin Görev Süresi Başlama ve Bitiş Tarihi Malatya’daki ilk Ekim 1361-28 Yaklaşık 1 yıl Memlûklu nâibinin Temmuz 1362 ismi tespit edilememiştir. Emir Esendemir et28 Temmuz Yaklaşık 1, 5 yıl Tâzî 1362-11 Kasım 1363 Emir Esenkoca Ali 11 Kasım 1363Yaklaşık 1 yıl el-Cevkendâr 1364/1365 270 ORTAÇAĞ’DA MALATYA Emir Devlet Han Bey Emir Yakup Şah elHazinedâr 1364/1365-15 Ağustos 1370 15 Ağustos 137017 Temmuz 1373 Yaklaşık 5 yıl İsmi tespit edilememiştir. Göreve başlama süresi tespit edilememiştir. 16 Mart 1377?Eylül 1378 Eylül 1378-? Görev süresi tespit edilememiştir. Yaklaşık altı ay Emir Hutat Seyfeddin Emir Altunboğa esSultânî Emir Timurboğa elEfdâl el-Emir Mintaş (Birinci Malatya nâipliği) İsmi tespit edilememiştir. Emir Timurboğa elEfdâl el-Emir Mintaş (İkinci Malatya nâipliği) İsmi tespit edilememiştir. Emir Köşli elKalemtâvî Emir Boğacık esSeyfî Emir Dokmak elMuhammedî ezZâhirî (Birinci Malatya nâipliği) ?- Nisan 1381 Yaklaşık 3 yıl Görev süresi tespit edilememiştir. Görev süresi tespit edilememiştir. Göreve başlama süresi tespit edilememiştir. Temmuz-Ağustos 1385- Mayıs 1388? Görev süresi tespit edilememiştir. Yaklaşık 3 yıl Mayıs 1388?-28 Ekim 1388 Görev süresi tespit edilememiştir. Yaklaşık 6 ay 28 Ekim 1388-18 Haziran 1389 18 Haziran 138919 Mart 1390 19 Mart 1390-24 Mayıs 1391 Yaklaşık 1 yıl Yaklaşık 1 yıl 271 ORTAÇAĞ’DA MALATYA Emir Nâsıruddin Muhammed b. Şehrî 24 Mayıs 1391-? Emir Çerkes b. Abdullah el-Hüseynî ?- Eylül 1394 Emir Dokmak elMuhammedî ezZâhirî (İkinci Malatya nâipliği) Eylül 1394-10 Mart 1399 Emir Çakmak ezZâhirî Osmanlı Hâkimiyeti 10 Mart 1399Eylül 1399 Eylül 1399-4 Eylül 1400 4 Eylül 1400-19 Ağustos 1401 19 Ağustos 140131 Temmuz 1402 31 Temmuz 1402-1 Mayıs 1403 1 Mayıs 1403- ? Yaklaşık 6 ay ?- Mayıs-Haziran 1405 /Mayıs-Haziran 1405- ? ?- Ağustos 1414 Köpekoğulları Hâkimiyeti Dulkadirli Hâkimiyeti Köpekoğulları Hâkimiyeti Yaklaşık 3 yıl Timurlu Hâkimiyeti Emir Erkumâs ezZâhirî Emir Bahaeddin Ömer et-Tahân Emir Elçiboğa Köpekoğulları Hâkimiyeti Dulkadirli Hâkimiyeti Köpekoğulları Hâkimiyeti Emir Güzel Ağustos 1414Şubat 1417 Görev süresi tespit edilememiştir. Görev süresi tespit edilememiştir. Yaklaşık 4 yıl Osmanlı Hâkimiyeti Timurlu Hâkimiyeti Yaklaşık 1 yıl Yaklaşık 9 ay Görev süresi tespit edilememiştir. 272 ORTAÇAĞ’DA MALATYA Köpekoğulları Hâkimiyeti Şubat 1417Mayıs-Haziran 1417 Ağustos 1417Eylül 1421 Eylül 1421- 24 Kasım 1426 24 Kasım 1426-6 Eylül 1427 6 Eylül 1427-7 Haziran 1438 Köpekoğulları Hâkimiyeti 7 Haziran 143824 Nisan 1439 Yaklaşık 1 yıl Emir Garsuddin Halil b. Şahin (Birinci Malatya nâipliği) Emir Cemâleddin Yûsûf b. Kalendur/Kalender Emir Garsuddin Halil b. Şahin (İkinci Malatya nâipliği) Emir Kızdoğan elÂlâî 24 Nisan 1439-5 Ekim 1439 Yaklaşık 5 ay 5 Ekim 1439- ? Görev süresi tespit edilememiştir. Görev süresi tespit edilememiştir. Yaklaşık 1 yıl Emir Kansûh enNevrûzî 20 Temmuz Yaklaşık 3 yıl 1444-19 Mart 1447’den sonra 19 Mart 1447’den Yaklaşık 7, 5 yıl sonra- 1 Haziran 1454 1 Haziran 1454Yaklaşık 1 yıl Eylül-Ekim 1455 Emir Mengliboğa elArgûn eş-Şâvî Tuğrak Bey Emir Özdemir eşŞâye Emir Kanıbay elEbûbekrî en-Nâsırî (Pehlivanî) Emir Hasan b. Ahmed Emir Canıbek elÇekemî (Birinci Malatya nâipliği) Emir Kanıbay elMusavî es-Seyfî ?- 27 Ekim 1443 27 Ekim 1443-20 Temmuz 1444 Yaklaşık 1, 5 yıl Yaklaşık 5 yıl Yaklaşık 1 yıl Yaklaşık 8 yıl 273 ORTAÇAĞ’DA MALATYA Timurboğa elMeştûb Emir Akberdi esSâkî ez-Zâhirî Emir Canıbek elÇekemî (İkinci Malatya nâipliği) Emir İnâl el-Aşkar ez-Zâhirî Emir Şadbek elEşrefî Emir Tağrıberdî b. Yûnus Eylül-Ekim 1455- Yaklaşık 2 ay 6 Aralık 1455 31 Aralık 1455Yaklaşık 7 yıl Ocak 1462 6 Şubat 1462-6 Ocak 1463 6 Ocak 1463’ten sonra- TemmuzAğustos 1468 Temmuz-Ağustos 1468-? Emir Korkmaz ?- 16 Haziran 1471 Emir İnâl el-Hakîm 16 Haziran 1471Haziran 1472 Emir Dolatbay elHazinedar Haziran 1472Temmuz-Ağustos 1486 Temmuz-Ağustos 1486- TemmuzAğustos 1516 İsmi veya isimleri tespit edilememiştir. Yaklaşık 1 yıl Görev süresi tespit edilememiştir. Görev süresi tespit edilememiştir. Görev süresi tespit edilememiştir. Yaklaşık 1 yıl Yaklaşık 14 yıl Yaklaşık 30 yıl KAYNAKÇA AYALON, David, Memlûk Ordusunun Yapısı Üzerine Araştırmalar I-II-III, Çev: Abdullah Mesut Ağır, Ankara 2015. AYAZ, Fatih Yahya, “Türk Memlükler Döneminin Büyük Emirlerinden Yelboğa el-Ömerî (ö. 768/1366) ve İdaredeki Nüfuzu”, Çukurova Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, XVI/1, (2007), s. 81-100. 274 ORTAÇAĞ’DA MALATYA AYNÎ, Ikdü’l-Cumân fî Târih-i Ehli’z-Zamân, Tahkik: Abdurrâzık el-Tantavî el-Karmut, Kahire 1989. BAYBARS EL-MANSÛRÎ ED-DEVADÂR, et-Tuhfetü’lMülûkîye fî Devleti’t-Turkîyye, Nşr: Dr. Abdülhâmid Sâlih Hamdan, Beyrut 1987. CELÂLZÂDE MUSTAFA, Selim-nâme, Haz: Ahmet Uğur-Mustafa Çuhadar, Ankara 1990. CEZERÎ, Târih-i Hevâdis- i Zamân ve Enbâehu ve Vefiyâtü’l-Ekâbir ve’l-Âyân min Ebnâehu, Tahkik: Prof. Dr. Ömer Abdüsselâm Tedmürî, C. 1, Beyrut 1998. ÇUBUKÇU, Asri, “Ferec”, DİA, C. XII, İstanbul 1995, s. 370-371. DUHMAN, Muhammed Ahmed, el-Arab Beyne’l-Memâlik ve’l-Osmanîyyini’l-Etrâk- Mâe Rıhlet-i Emir Yeşbek min Mehdi ed-Devadâr, Dımaşk 1986. EBÛ BEKR-İ TİHRANÎ, Kitab-ı Diyarbekrîyye, Çev: Mürsel Öztürk, Ankara 2001. EBÛ BEKR-İ TİHRANÎ, Kitab-ı Diyarbekrîyye, Haz: Necati Lugal-Faruk Sümer, 1. Cüz, Ankara 1993. EMECEN, Feridun, Yavuz Sultan Selim, İstanbul 2010. ERDEM, İlhan, “Akkoyunlu Devleti’nin Kurucusu KaraYülük Osman Bey’in Hayatı ve Faaliyetleri (?-1435)”, Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Dergisi, XXXIV/12, (1990), s. 99-108. ERDEM, İlhan, “Sâhib-i Divan Şemseddin Cüveynî’nin Anadolu’ya Gelişi, Yeni Moğol Rejiminin Kurulması, Sonuçları”, Prof. Dr. Kâzım Yaşar Kopraman’a Armağan, Ankara 2003, s. 331-339. ERDEM, İlhan-PAYDAŞ, Kazım, Ak-Koyunlu Devleti Tarihi Siyaset-Teşkilat-Kültür, Ankara 2007. GÖYÜNÇ, Nejat, “Memlûk Devrinde (Eski) Malatya’da Bir Aile” V. Milletlerarası Türkoloji Kongresi, İstanbul 1985, s. 245-250. İBN DOKMAK, el-Cevherü’s-Semîn fî Seyrü’l-Hulefâ ve’l-Mülûk ve’s-Selâtin, Tahkik: Dr. Sâid Abdülfettâh Âşûr, yy., 1982. 275 ORTAÇAĞ’DA MALATYA İBN ECÂ, Târihü’l-Rıhlet-i Yeşbek ez-Zâhirî, Tahkik: Dr. Abdülkâdir Ahmet Tuleymât, Mısır 1973. İBN HACER, İnbâi’l-Ğumr bi-Enbâi’l-Umr, Tahkik: Dr. Hasan Habeşî, C. 1-2-3-4, Kahire 2011. İBN ÎYÂS, Bedâiü’z-Zuhûr fî Vekâîü’d-Duhur, yy., 1960. İBN ŞIHNE, Ravzü’l-menâzir fî İlmi’l-Evâil ve’l-Evâhir, Tahkik: Seyyid Muhammed Muhennâ, C. 1, Beyrut 1997. İBN TAĞRIBERDÎ, en-Menhelü’s-Sâfî ve’l-Müstevfî Bâde’l-Vâfî, Tahkik: Muhammed Muhammed Emin, C. 6, Kâhire 1990. İBN TAĞRIBERDÎ, en-Menhelü’s-Sâfî ve’l-Müstevfî Bâde’l-Vâfî, Tahkik: Dr. Nebil Muhammed Abdülaziz, C. 5, Kâhire 1988. İBN TAĞRIBERDÎ, en-Menhelü’s-Sâfî ve’l-Müstevfî Bâde’l-Vâfî, Tahkik: Muhammed Muhammed Emin, C. 4, Kâhire 1989. İBN TAĞRIBERDÎ, en-Nücûmu’z-Zâhire fî Mülûk-ı Mısr ve’l-Kâhire, Tahkik: Muhammed Hüseyin Şemseddin, C. 7-1112-13-14-15-16, Beyrut 1992. İBN TAĞRIBERDÎ, Havâdisü’d-Duhûr fî Medeye’lEyyâm ve Şuhûr, Tahkik: Muhammed Kemâleddin İzzeddin, C. 1, yy., 1990. İBNÜ’L-FURAT, Târih-i İbnü’l-Furat, Nşr: Dr. Konstantin Zurayk-Dr. Neclâ İzzeddin, C. 9/1, Beyrut 1938. İBNÜ’L-FUVÂTÎ, el-Hevâdisü’l-Câmiâ ve’t-Tecâribü’lNâfiâ fî’l-Mâiye ve’s-Sâmine, Tahkik: Mehdi en-Necm, Beyrut, ty. KADI ŞUHBE, Târih-i İbn-i Kadı Şuhbe, Tahkik: Adnan Derviş, C. 2-3-4, Dımaşk 1997. KANAT, Cüneyt, “Memlûk Devleti’nde İktidar Değişikliği Bahrî Memlûklardan Burcî Memlûklara”, Prof. Dr. Işın Demirkent Anısına, İstanbul 2008, s. 541-546. MAKRİZÎ, es-Sülûk li-Mârifet-i Düveli’l-Mülûk, Tahkik: Muhammed Abdülkâdir Âtâ, C. 4-5-6-7, Beyrut 1997. NİZÂMÜDDİN ŞÂMÎ, Zafernâme, Çev: Necati Lugal, Ankara 1987. 276 ORTAÇAĞ’DA MALATYA ORAL, Zeki, “Malatya Kitâbeleri”, III. Türk Tarih Kongresi, (Ankara 15-20 Kasım 1943), Ankara 1948, s. 434-440. ÖZAYDIN, Abdülkerim, “Kadı Burhaneddin”, DİA, C. XXIV, İstanbul 2001, s. 74-75. REŞİDÜDDİN FAZLULLAH, Kitâb-ı Tarih-i Mübârek Gâzânî Dastân-ı Abağa Han ve Sultan Ahmed ve Argûn Han, Nşr: Karl Jahn, Mouton&Co 1957. SAYRAFÎ, İnbâi’l-Hesr bi-Ebnâi’l-Asr, Tahkik: Dr. Hasan Habeşî, Kahire 1970. SAYRAFÎ, Nüzhetü’n-Nüfûs ve’l-Âbidân fî Tevârihü’zZâmân, Tahkik: Dr. Hasan Habeşî, C. 1-2, yy., 1970. SAYRAFÎ, Nüzhetü’n-Nüfûs ve’l-Âbidân fî Tevârihü’zZamân, Tahkik: Dr. Hasan Habeşî, C.3, Trabulus 1973. SAYRAFÎ, Nüzhetü’n-Nüfûs ve’l-Âbidân fî Tevârihü’zZamân, Tahkik: Dr. Hasan Habeşî, C.4, Mısır 1994. SEHÂVÎ, Kitâbu et-Tibru’l-Mesbûk fî Zeyl-i Sülûk, Tashih: Ahmed Zeki Bey, Mısır 1896. SOLAK, Kürşat, “Mısır’dan Anadolu’ya Âsi Bir Memlûk:Emir Canıbek es-Sûfî (ö.1437)”, Selçuk Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Dergisi, XXXIX, (2016), s. 45-59. SÜMER, Faruk, Karakoyunlular, C.1, Ankara 1984, s. 97. ŞEREFÜDDİN ALİ YEZDİ, Zafernâme, Ed: Mollavî Muhammed İlahdâd, C. 2, Calcutta 1887. TAKKÛŞ, Muhammed Süheyl, Târihü’l-Memâlik fî Mısr ve Bilâd-ı Şam, Beyrut 2015. YINANÇ, Refet, Dulkadir Beyliği, Ankara 1989. ZENGİN, Murat, “Kadı Burhaneddin Ahmed’in Malatya Politikası”, Uluslararası Sosyal Araştırmalar Dergisi, VIII/38, (Haziran 2015), s. 450-456. ZENGİN, Murat, “Memlûk Türk Devleti Döneminde Anadolu-Suriye Askerî ve Ticarî Güzergâhı (Malatya-AntepHalep Hattı)”, Prof. Dr. Salim Cöhce Armağanı, Erzurum 2017, s. 527-535. ZENGİN, Murat, “Memlûk Türk Sultanlığı Döneminde Malatya’nın İdarî Durumu”, Geçmişten Günümüze Malatya Kent, Kültür, Kimlik, C. 2, Ankara 2017. 277 ORTAÇAĞ’DA MALATYA ZENGİN, Murat, “Memlük Türk Sultanlığı’nın Anadolu Hâkimiyet Mücâdelesi: Malatya’nın Zaptı (28 Nisan 1315)”, Tarih Araştırmaları Dergisi, XXXIII/55, (Mart 2014), s. 91-120. ZENGİN, Murat, İlhanlılar, Eratnalılar-Memlûklar Dönemi Malatya (1295-1401), İstanbul 2017. 278 ORTAÇAĞ’DA MALATYA OSMANLI ARŞİV KAYNAKLARINDA MALATYA’NIN ORTA ÇAĞINA DAİR KAYITLAR Prof. Dr. Ersin GÜLSOY ÖZ Malatya’nın Osmanlı hâkimiyetine geçmesinden sonra düzenlenen tahrîr defterlerinde bölgenin Orta Çağı hakkında çok önemli bilgiler yer almaktadır. Özellikle bölgenin erken tarihli tahrîrlerinde bu bilgiler oldukça doyurucudur. Çünkü Osmanlılar özellikle Türk-İslâm devletlerinden aldıkları yerlerde eski kanunları bir müddet yürürlükte bırakmaktaydılar. Bu sayede Akkoyunlu, Memlûk vs. Müslüman devletlerin bölgede uyguladıkları vergi sistemini tespit etmek mümkün olmaktadır. Ayrıca bölgedeki vakıf ve hayır eserleri ile ilgili tahrîr kayıtları çoğu câmi, medrese, zâviye gibi kuruluşların yapılış tarihi, bânîsi ve vakıflarını içermektedir. Böylece bugün pek çok tarihî eser hakkındaki bilgilere bu defterler sayesinde ulaşılabilmektedir. Bu araştırmada Malatya bölgesinin Anadolu Selçuklu, İlhanlı ve Memlûk Devletleri hâkimiyetinde kaldığı dönemlere ait tahrîr devletlerindeki kayıtlar değerlendirmeye tâbi tutulmuştur. GİRİŞ Orta Fırat Havzası’nın önemli şehirlerinden biri olan Malatya ve havalisinin Türkler tarafından alınması  Bursa Uludağ Üniversitesi ersingulsoy@uludag.edu.tr Fen-Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü, 279 ORTAÇAĞ’DA MALATYA Danişmendliler döneminde olmuştur. Malazgirt Zaferi’nden sonra Sivas, Tokat, Niksar, Kayseri, Amasya bölgelerinde beylik kuran Danişmendliler, Gümüştegin Gazi zamanında Malatya ve 1 çevresini 1102 yılında ele geçirmişlerdir . Bundan sonra Anadolu Selçuklu Devleti, İlhanlı Devleti, Eretna Beyliği ve Memluk Devleti hâkimiyeti altında kalan Malatya havalisini Osmanlılar ilk olarak 1399 yılında topraklarına katmış ancak yaklaşan Timur tehlikesi yüzünden, 1401’de tekrar Memlûklere iade etmek 2 zorunda kalmışlardır . Daha sonra I. Selim’in (1512-1520), 24 Ağustos 1516 Mercidabık Zaferi’nden önce sadrazam Sinan Paşa 3 tarafından Osmanlı ülkesine katılmıştır . Malatya Osmanlı hâkimiyetine geçtikten sonra sancak merkezi olarak belirlenmiş ve yeni teşkil olunan Vilâyet-i Arap’a bağlanmıştır. Kısa bir süre 4 sonra da Rûm (Sivas) Vilâyeti sınırlarına dahil edilmiştir . Osmanlılar toprağın mülkiyet ve tasarruf biçimini, alınacak olan vergi miktarını, bu vergilerin taksimatını yani hâs, zeâmet, timâr, vakıf ya da mülk oluşunu tayin ve tespit maksadıyla belirli aralıklarla arazilerini sayıma tâbi tutarlardı. Bu işleme tahrîr denilirdi. Bu tahrîrlerin sonucunda hazırlanan defterler mufassal, icmâl, evkaf-emlâk ve piyade-müsellem defterleri olarak 5 bilinirlerdi . 1 Murat Zengin, İlhanlılar-Eretnalılar-Memluklar Dönemi Malatya (1295-1401), Malatya 2017, s. 24-25. 2 Malatya, Kâhta, Gerger, Behisni, Elbistan, Divriği ve Darende havalisinin 1399 yılındaki fethi ile ilgili Osmanlı ve Memlûk kaynaklarında verilen bilgiler ve bunların değerlendirmesi için bkz. Ersin Gülsoy, “XVI. Asrın İlk Yarısında Divriği Kazâsı Vakıfları”, İlmî Araştırmalar, I, (İstanbul 1995), s. 108, n. 6. 3 Keşfî, Selimnâme, Süleymaniye Kütüphanesi Esad Efendi Bölümü, No. 2147, vr. 76/a; Muhammed Harb Abdülhamid, I. Selim’in Suriye ve Mısır Seferi Hakkında İbn İyâs’da Mevcut Haberlerin Selimnâmelerle Mukayesesi (XVI. Asır Osmanlı-Memlûk Kaynakları Hakkında Bir Tedkik), (İstanbul Üniversitesi Basılmamış Doktora Tezi), İstanbul 1980, s. 112. 4 Ömer Lütfi Barkan, “H. 933-934 (M. 1528-1529) Malî Yılına Ait Bir Bütçe Örneği”, İktisat Fakültesi Mecmuası (İFM), XV/1-4, (İstanbul 1954), s. 306; Ersin Gülsoy, “XVI. Yüzyılda Malatya Sancağı’nın İdarî ve Askerî Yapısı”, Geçmişten Günümüze Malatya Kent, Kültür, Kimlik, II, (Ankara 2017), s. 1232. 5 Daha geniş bilgi için bkz. Ömer Lütfi Barkan-Enver Meriçli, Hüdavendigâr Livası Tahrir Defterleri, C. I, Ankara 1988, s. 1-144; Ömer Lütfi Barkan, “Türkiye’de İmparatorluk Devirlerinin Büyük Nüfus ve Arazi Tahrirleri Hakana Mahsus İstatistik Defterleri (1)”, İFM, II/1, (İstanbul 1941), s. 20-59; Halil İnalcık, Hicrî 835 Tarihli Sûret-i Defter-i Sancak-i Arvanid, Ankara 1987, s. XI-XXXI; Feridun M. Emecen, XVI. 280 ORTAÇAĞ’DA MALATYA Arşivlerimizde yer alan kaynaklara göre Malatya Sancağı’nın 1519-1560 dönemi içerisinde dört defa tahrîr edildiği 6 anlaşılmaktadır . Osmanlı sınırları içerisindeki herhangi bir bölgenin ekonomik ve sosyal tarihinin yazımında tahrîr defterleri önemli bilgiler içerir. Bu defterlerde yer alan geçmişe yönelik atıflar, bölgenin Osmanlı öncesi tarihinin aydınlatılmasında eşsiz birer kaynak durumundadır. Özellikle Türk-İslâm devletlerinden Osmanlılara intikal eden yerlerde bu bilgiler daha geniş ve doyurucudur. Osmanlılar bu devletlerden kendilerine tevarüs eden askerî sınıf beratlarını, dinî ve hayrî eserlerin vakıflarını tanımakta ve geçerli kılmaktaydılar. Bu eserlerin vakfiye, temessük ve murabbaa gibi belgeleri tetkik edilerek umumiyetle bu bilgiler tahrîr defterlerine kaydedilirdi. Kadı, müderris, zâviyedâr, imam, hatip, müezzin, sipahi, sipahizâde vs. askerî sınıf mensuplarının beratları yenilenerek, statüleri tanınırdı. Ayrıca bu bölgelerde bazen eski kanunlar hiç değiştirilmeden uygulamaya konulurdu. Böylelikle Osmanlılar yeni fethettikleri bölgelerdeki âdetlerle halkın alışık bulunduğu vergi şekillerini belli bir zaman yürürlükte bırakarak, onların Osmanlı idaresine 7 alışmalarını kolaylaştırmış oluyordu . Bu sayede Anadolu Asırda Manisa Kazâsı, Ankara 1989, s. 2-3; Feridun M. Emecen, “Mufassaldan İcmale”, Osmanlı Araştırmaları, XVI, (İstanbul 1996), s. 37-44; Feridun M. Emecen, “Sosyal Tarih Kaynağı Olarak Osmanlı Tahrir Defterleri”, Tarih ve Sosyoloji Semineri Bildiriler, (İstanbul 1991), s. 143-155; Erhan Afyoncu, Osmanlı Devlet Teşkilâtında Defterhâne-i Âmire (XVI-XVIII. Yüzyıllar), Ankara 2014, s. 24-29. 6 Bu dönemde Malatya Sancağı 1519, 1530, 1547 ve 1560 yıllarında sayıma tâbi tutulmuştur. Sancağın 1530 yılında yapılan tahrîrinin sonuçları Başkanlık Osmanlı Arşivi (BOA), Tapu Tahrîr Defterleri Tasnifi (TD) 408, 387, 156 ve 163 numaralı defterlerde kayıtlı bulunmaktadır. Malatya’nın 1547 yılına ait tahrir sonuçları BOA, TD 997, 257 numaralı defterlerde; 1560 tahrîrinin sonuçları ise Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü Kuyûd-ı Kadîme Arşivi (TKGM KKA), TD 142, 545, BOA, TD 323, 324 numaralı defterlerde kayıtlıdır. Bu sayımın mufassal defteri yayınlanmıştır (Refet Yinanç-Mesut Elibüyük, Kanunî Devri Malatya Tahrir Defteri (1560), Ankara 1983). Vakıf ve mülk arazisi oldukça fazla olan Malatya Sancağı’nın ilk tahrîri ile 1530 ve 1560 tahrîrlerinde ayrı vakıf ve mülk defteri tanzim olunmuştur. 7 Mesela Diyarbekir Beylerbeyliği’nin yapılan ilk tahrîrinde bazı sancaklarda Akkoyunlu Devleti’ne ait kanunlar yürürlükte bırakılmıştı (Nejat Göyünç, XVI. Yüzyılda Mardin Sancağı, Ankara 1991, s. 157-163; M. Mehdi İlhan, Amid (Diyarbakır) 1518 Tarihli Defter-i Mufassal, Ankara 2000, s. 85-87, 122-125; Ahmet Nezihi Turan, XVI. Asırda Ruha (Urfa) Sancağı, Ankara 2012, s. 213-215; Ömer Lütfi Barkan, “Osmanlı Devrinde Akkoyunlu Hükümdarı Uzun Hasan Bey’e Ait Kanunlar”, Türkiyede Toprak Meselesi Toplu Eserler, I, (İstanbul 1980), s. 546-573). Aynı şekilde Memlûk Devleti’nden intikal eden bazı bölgelerde Kayıtbay Sultan kanunları belirli bir 281 ORTAÇAĞ’DA MALATYA Selçuklu, Akkoyunlu, Memlûk Devletleri ile Anadolu Beyliklerine ait pek çok tarihî bilgiyi bu defterlerde bulmak mümkündür. Herhangi bir bölgenin Osmanlı idaresine geçtikten sonraki ilk tahrîrleri söz konusu bilgilerle daha mücehhezdir. Söz konusu sebeple bu araştırmada Malatya’nın 1519 ve 1530 yıllarında tamamlanan tahrîr defterleri değerlendirmeye tâbi tutulacaktır. A. MALATYA SANCAĞI’NIN 1519 VE 1530 YILI TAHRÎRLERİ Fetihten sonra Malatya Sancağı’nın ilk tahrîri 1519 yılında tamamlanmıştır. Bu sayıma ait iki defter Başkanlık Osmanlı Arşivi (BOA) Maliyeden Müdevver Defterler (MAD) tasnifinde yer almaktadır. Bunlardan ilki 3332 numarada kayıtlı olan vakıf ve mülk defteridir. Evkaf ve emlâk defterleri, vakıf arazi miktarı çok olan bölgeler için müstakilen hazırlanırdı. Buna gerek görülmeyen bölgelerin vakıf ve mülk kayıtları, mufassal defterlerin sonuna yazılırdı. Osmanlı tahrîr geleneğinin önemli bir boyutunu oluşturan bu kayıtlar, Osmanlı şehir tarihleri için oldukça önemli bilgiler ihtiva etmektedir. Bu bilgilerden herhangi bir bölgedeki hayır eserinin mevcudiyetini, semtini, vakıflarını, zaman zaman da bânîsi ve tesis tarihini tespit etmek mümkün 8 olmaktadır . Defter baş kısmından eksiktir. Malatya Sancağı’na ait bilgiler defterin başlangıcında yer aldığı için bu tarihte sancakta yer alan hayır eserleriyle vakıfları, evlatlık vakıflar ve mülklerin bir kısmı maalesef kayıptır. Ayrıca varsa bölge için düzenlenilmiş kanunnâme ve Malatya Sancağı’nın başında olması gereken mukaddime yer almamaktadır. Defterin Malatya Sancağı ile ilgili bilgilerinin kayıtlı olduğu bölümünde herhangi bir tarih yer almamaktadır. Ancak Divriği Sancağı’na ait bilgilerin başında bulunan mukaddimede evâsıt-ı Rebiülevvel zaman uygulanmıştı. Mesela Sis Sancağı’nın ilk tahrîrlerinde yer alan Kayıtbay Sultan kanunu için bkz. Yusuf Halaçoğlu, “Tapu-Tahrîr Defterlerine Göre XVI. Yüzyılın İlk Yarısında Sis (=Kozan) Sancağı”, Tarih Dergisi (TD), XXXII, (İstanbul 1979), s. 888889. 8 Ersin Gülsoy-Mehmet Taştemir, 1530 Tarihli Malatya, Gerger, Kâhta, Behisni, Hısnı Mansur, Divriği ve Darende Kazâları Vakıf ve Mülk Defteri, Ankara 2007, s. XXIII. 282 ORTAÇAĞ’DA MALATYA 925 (13-22 Mart 1519), Darende Sancağı’na ait mukaddimede evâhir-i Rebiülevvel 925 (23 Mart-1 Nisan 1519), defterin sonunda ise 23 Rebiülevvel 925 (25 Mart 1519) tarihinde 9 Edirne’de tamamlandığı ifade edilmektedir . Malatya Sancağı’na ait bilgiler eksik olmasaydı tahminen o mukaddimede de evâil-i Rebiülevvel 925 (3-12 Mart 1519) tarihi yazılmış olacaktı. Demek ki tahrîr işlemini gerçekleştirmiş olan il-yazıcısı ve kâtipler topladıkları müsvedde bilgilerle Edirne’ye geldikten sonra bölgenin defterlerini hazırlamaya başlamışlar ve yirmi üç gün içerisinde her üç sancağın evkaf ve emlâk defterini hazırlamışlardır. Bu bilgilerden Malatya Sancağı ile ilgili kayıtların evâil-i Rebiülevvel 925 (M. 3-12 Mart 1519) tarihinde tamamlandığı anlaşılmaktadır. Defterde tahrîrin emini ve kâtibi hakkında herhangi bir bilgi yer almamaktadır. Buna rağmen 1530 tahrîrinin vakıf ve mülk kayıtlarını ihtiva eden defterdeki bir takım bilgilerden bölgenin ilk tahrîrinin eminliğini Hama kadısı Mevlânâ Sinan’ın yapmış olduğu anlaşılmaktadır. Malatya Sancağı mülk sahiplerinden Şeyh Hasan Bey evladının mülkleri ifade edilirken bölgenin ilk tahrîrini Hama kadısının gerçekleştirdiği zikredilmektedir. Yine Malatya Kadı Mehmed Mescidi vakfında önceki tahrîr emininin Mevlânâ Sinan olduğu belirtilmektedir. Burada daha önceki tahrîr emini olarak belirtilen Mevlânâ Sinan’ın defterin bir başka 10 yerinde bölgenin ilk emini olduğu kaydedilmiştir . Defterde Malatya Sancağı’na ait sadece dokuz sahife bulunmaktadır. Buradaki kayıtlar bir kısım mülklerden ibarettir. Bu kısımda Malatya Sancağı’nda 1519’daki toplam yirmi iki mülk sahibinin adı ve mülkleri ifade edilmiştir. İki tane de vakıf kaydı yer almaktadır. Tertip hususiyeti itibarı ile geliri olan mülk gayr-ı menkul sayısı birden fazla ise başlık konularak altında bir açıklama verilmiş ve peşine gayr-ı menkuller sıralanmıştır. En sonda yıllık gelir toplam olarak ifade edilmiştir. Geliri olan mülk 9 BOA, Maliyeden Müdevver Defterler Tasnifi (MAD) 3332, s. 16, 44, 50. 10 “… ibtidâ-i fetihde vilâyet emini olan merhûm Mevlânâ Hama kadısı…” (BOA, TD 156, s. 102); “… sâbıkan vilâyet kitâbet eden Mevlânâ emin Sinan …” (BOA, TD 156, s. 20); “… ibtidâ-i fetihde vilâyet kâtibi olan Mevlânâ Sinan …” (BOA, TD 156, s. 58); Ersin Gülsoy-Mehmet Taştemir, Vakıf ve Mülk Defteri, s. XXV. 283 ORTAÇAĞ’DA MALATYA sayısı bir tane ise buna başlık konulmaya gerek görülmemiş köy ya da mezraanın mülk hissesi ve yıllık geliri ifade edilmiştir. Altında yer alan açıklama kısmında kimin mülkü olduğu kaydedilmiştir. Malatya Sancağı’nın 1519 yılı tahrîrine ait ikinci defter, BOA, MAD 15450 numarada kayıtlı olan icmâl defterdir. Tamamı 30 sahife olan defterin 1-24. sahifeleri arasında Malatya Sancağı’na ait bilgiler yer almaktadır. Burada sancaktaki padişah ve sancakbeyi hâsları ile timârlar eksiksiz olarak kayıtlıdır. Birinci sahifedeki mukaddimeden anlaşıldığına göre H. 925 Rebiülahir ayının evâhirinde tamamlanmıştır (M. 21-30 Nisan 1519). Defterde önce padişah hâsları, sonra o tarihte Malatya sancakbeyi olan İskender Bey’in hâsları, arkasından İskender Bey’den önce Malatya sancakbeyi olan ve 1519’da Musul sancakbeyliği görevinde bulunan Mehmed Bey bin Yahya Paşa’nın hâsları en sonda da sancaktaki timâr kayıtları ifade edilmiştir. Burada klasik icmâl defterler tertibinden farklı olarak timâr sahiplerinin adına yer verilmemiştir. Sadece köy veya mezraanın adı ve dirlik hissesinin senelik geliri kaydedilmiştir. 11 Defterler halebî akçe hesabına göre tutulmuştur . Malatya Sancağı ikinci olarak 1530 yılında tahrîr olunmuştur. Bu sayıma ait defterlerde Malatya ile birlikte bölgedeki Divriği ve Kahta-Gerger Sancaklarına ait bilgiler de yer almaktadır. Mufassal, icmâl, muhasebe icmâl ve evkaf-emlâk kayıtlarından oluşan tahrîr sonuçları dört defter hâlinde düzenlenmiştir. Tahrîrin mufassal kayıtları 408 numarada, evkafemlâk kayıtları 156 numarada, timâr kayıtları 163 numarada, mufassal defterdeki bilgilerin sistemi hiç bozulmadan adeta bir özetinin çıkarıldığı bilgiler ise 387 numaralı muhasebe icmâl defterinde kayıt altına alınmıştır. 11 İcmâl defterde padişah hâslarının ve Malatya sancakbeyi İskender Bey’in hâsları olan şehir gelirlerinin toplam kısmında “yekûn be-hesâb-ı akçe-i halebî” ifadesi yer almaktadır (BOA, MAD 15450, s. 1-2). Kanunî devri Çukurabad Livası kanunnâmesinde 50 halebî akçenin 20 Osmanlı akçesine karşılık geldiği ifade edilmektedir (Ömer Lütfi Barkan, XV ve XVI. Asırlarda Ziraî Ekonominin Hukukî ve Malî Esasları Kanunlar, C. I, İstanbul 1943, s. 204). 284 ORTAÇAĞ’DA MALATYA Tahrîrin mufassal kayıtlarını ihtiva eden defterde ne zaman düzenlendiğine dair herhangi bir tarih yer almamaktadır. Ancak H. Rebiülahir 937 tarihinde düzenlenmiş olan timâr defteri (BOA, TD 163) ile bu defter karşılaştırıldığında bilgilerin birbirlerini doğruladıkları görülmüş ve bu defterin 1530 tarihli olduğu 12 anlaşılmıştır . Mufassal defterde Malatya Sancağı’na ait bilgiler 1-281. sahifeler arasında yer almaktadır. Malatya şehir merkezine ait bilgiler defterin 1-18. sahifeleri arasında kayıtlıdır. Defter baş tarafından eksik olduğu için bu tarihte Malatya merkezindeki bütün mahallelerin kaydı bulunmamaktadır. Bu bölümde şehrin yirmi bir mahallesi ile ilgili bilgiler yazılıdır. Mufassal defterde eksik olan mahalleler aynı tarihli muhasebe icmâl defterinde (BOA, TD 387) yer almaktadır. Buna göre 1530 yılında Malatya 13 Şehri otuz bir mahalleye taksim olunmuştur . Buradaki bir kayıtta Malatya Şehri için şu bilgiler verilmektedir: “Nefs-i Malatya sancâğı begi oturur dört yerde hamâmı ve dört cum‘a kılınur ve dört medresesi ve on iki zâviyesi ve bir kârûbân sarâyı 14 ve bir bezzâzistânı ve otuz bir mahallesi var” . Bu bilgiler aynı tarihte düzenlenmiş olan vakıf ve mülk defteri tarafından da doğrulanmaktadır. Nitekim 1530 tarihinde Malatya Şehri’nde dört câmi ve dört medrese bulunmaktaydı. Câmiler Ulu Câmi, Darü’s-saade Câmisi, Çarşı Câmisi (Divrikli Mescit) ve Pulluca Mehmet Câmisi isimlerini taşımaktaydı. Medreseler ise Şehabiye-i Kübrâ, Şehabiye-i Sigârî, Hankâh ve Mücriye adlarıyla bilinmekteydi. Yukarıda zâviyeler ile ilgili verilen bilgiler de yine vakıf defteriyle uyumluluk sağlamaktadır. Bu tarihte Malatya Sancağı’nda on yedi zâviyenin adı ve vakıfları kaydedilmiş durumdadır. Bunlardan on ikisi Malatya şehir 15 merkezinde bulunuyordu . 12 “Defter-i icmâlhâ-i cedîd-i livâ-i Malatya Gerger ve Divrigi bâ niyâbet-i Mevlânâ Şemseddîn el-kadı lî-Akşehrî be-kitâbehu Hüsâm es-Silâhî bi’l-bâbi’l-âlî hatm-i tahrîre fî şehr-i Rebiü’l-âhir sene seb‘a ve selâsîn ve tis‘a-mie” (BOA, TD 163, s. 1). 13 BOA, TD 387, s. 886-891. 14 BOA, TD 387, s. 886. 15 Ersin Gülsoy-Mehmet Taştemir, Vakıf ve Mülk Defteri, s. XXXIII-XXXVIII. 285 ORTAÇAĞ’DA MALATYA Malatya’nın 1530 tarihli mufassal defterinde on sekizinci sahifenin ortalarından itibaren Şehir Nâhiyesi’nden başlamak üzere on nâhiyeye bağlı kır iskân merkezleri ve mezraalar kaydedilmiş durumdadır. Bu defterin yazımında görülen önemli bir özellik dikkati çekmektedir. Tertip hususiyeti itibarı ile defterde köy ve mezraaların mahsûl bölümlerinde o yerin sadece timâr hissesi kaydedilmiştir. Söz konusu köy veya mezraada vakıf ya da mülk hissesi yer alıyorsa bu gelirler defterde gösterilmemiştir. Mesela Şehir Nâhiyesi’ne bağlı Teküder-i Ulyâ Köyü’nün mâlikâne hissesi Ulu Câmi’nin vakfıdır. Dîvânî hissesi ve örfî vergiler timâra tahsis olunmuştur. Bu köyden alınan vergileri gösteren mahsûl kısmında timâr sahibinin aldığı dîvânî hissesi ve örfî vergiler gösterilmiştir. Bu durum defterde “mahsûl hâric-i tamâm mâlikâne” başlığı ile verilmiştir. Ancak buradaki hariç kelimesi Arap alfabesi ile yazılışının baş harfi kullanılarak rumuzlaştırılmıştır. Çalışmalarında söz konusu defteri kullanan bazı araştırmacılar bu durumu çözememişler, köyden alınan vergilerin tamamı burada kayıtlı imiş gibi hareket etmişlerdir. Bu da sancaktaki ziraî üretimin hesaplanmasında büyük yanlışlıklara sebebiyet vermiştir. Yukarıda da belirtildiği gibi aynı sayımın mufassal defterindeki bilgilerin tertibi bozulmadan hazırlanılan muhasebe icmâl defterinde köy ve mezraalardaki vakıf veya mülk hisseleri ile dirlik hisseleri ayrı ayrı kaydedilmiştir. Mesela yukarıda ifade ettiğimiz Teküder-i Ulyâ Köyü’nden alınan verginin 1880 akçesinin timâra ayrıldığı, geri kalan 1047 akçenin de mâlikâne hissesi olduğu açıkça ifade edilmektedir. Yapılması gereken şey bu iki rakamı toplayarak köyden alınan yıllık verginin hesaplanması ve bütün köy ve mezraalarda bu işlem gerçekleştirildikten sonra sancaktaki ziraî üretiminin ortaya konulması olmalıdır. Malatya, Divriği ve Kâhta-Gerger Sancaklarının 1530 yılı tahrîrinin vakıf ve mülk kayıtları Başkanlık Osmanlı Arşivi Tapu Tahrîr Defterleri Tasnifi 156 numarada kayıtlıdır. Birinci sahifesinde Malatya, Divriği ve Gerger-Kâhta Livalarına ait bir kanunnâme yer almaktadır. İkinci sahifede Arapça bir mukaddime bulunmaktadır. Bu mukaddimede defterin H. Rebiülahir 937 (M. 22 Kasım-21 Aralık 1530) tarihinde 286 ORTAÇAĞ’DA MALATYA düzenlendiği belirtilmektedir. Mukaddimede ayrıca tahrîrin eminliğinin Akşehirli Ahmed, kâtipliğinin de Hasan bin Hayreddin tarafından yapıldığı ifade edilmektedir. Bu tahrîrin timâr kayıtlarını ihtiva eden icmâl defterde (BOA, TD 163) tahrîr emininin Akşehir kadısı Mevlânâ Şemseddin olduğu kaydedilmiştir. Öyle anlaşılıyor ki vakıf ve mülk arazisi oldukça fazla olan bu bölge için ayrı vakıf defterleri düzenlemekle yetinilmeyerek, 1530 tahrîrinde iki emin görevlendirilmiştir. Birbiriyle irtibatlı olarak çalışan bu eminlerden, Akşehir kadısı Şemseddin, timârların yeni durumlarını tespit ederek icmâl ve mufassal defterleri hazırlamış, diğer emin Ahmed de vakıf ve mülk kayıtlarını teftiş ederek TD 156 numaralı defteri vücuda getirmiştir. Defterde önce hayır eserinin ismi, nerede olduğu ve biliniyorsa müessisi başlık olarak belirtilmiştir. Mesela Malatya Ulu Câmi’in vakıfları zikredilirken “Evkaf-ı Câmi-i Kebîr der bâtın-ı Malatya ki merhûmü’l-mağfûrunleh Keykâvus bin 16 Keyhusrev müessisdir” ibaresi yer almaktadır . Başlığın altında müessesenin vakıfları kalem kalem, yıllık gelirleriyle sıralandıktan sonra tamamının yıllık hâsılatı toplam olarak belirtilmiştir. Vakfiyede gelirin görevlilere ne şekilde taksim olunacağı belirtilmişse bu durum gelir toplamının altında kayda 17 geçirilmiştir . Daha sonra vakıflarla ilgili açıklama kısmına geçilerek, varsa vakfiyenin tarihi ve hangi kadı ya da kadılar tarafından düzenlendiği zikredilmiştir. Ayrıca bu durumun Yavuz Sultan Selim ve Kanunî Sultan Süleyman tarafından da mukarrer tutulduğu ifade edilmiştir. Vakıfların bütün bu aşamaları zikredildikten sonra bununla yetinilmeyerek bölge halkının şahitliğine başvurulduğu şu ifadelerden anlaşılmaktadır: “... kadîmü’z-zamândan ilâ hâze’l-ân min gayr-ı tebdîl velâ tağyîr vakfiyet üzere tasarruf olunı geldügüne â‘yân-ı vilâyetden ve eşrâf-ı memleketden cemm-i gafîr min el-müslimîn şehâdet 16 BOA, TD 156, s. 3. 17 Mesela Malatya Ulu Câmi, Çarşı ve Pulluca Mehmed Câmileri vakıflarında bu durum görülmektedir (BOA, TD 156, s. 5-7). 287 ORTAÇAĞ’DA MALATYA eyleyüb ...”, “... kadîmü’z-zamândan ilâ haze’l-ân bilâ tebdîl vakfiyet üzere tasarruf olunı geldügüne kudemâ-i vilâyetin ehl-i vukûfundan cemm-i gafîr min el-müslümîn şehâdet eyledükleri ecilden ...” , “... vakfiyet üzere tasarruf olunı geldügüne kudemâi vilâyetin ehl-i vukûfundan hayli müselmânlar şehâdet eyleyüb ...” , “... kadîmi vakfiyetine sikât-ı vilâyetten hayli müselmânlar şehâdet eyledükleri sebebden ber karâr-ı sâbık defter-i cedîde 18 vakf-ı mukarrer kayd olundı” . Defterin Malatya ve Gerger-Kâhta Livaları ile ilgili bölümlerinde zaman zaman hiçbir takvime uymayan belirli bir rakam zikredilerek, o yıl tarihli vakfiyesinin olduğu kaydedilmektedir. Mesela Şeyh Hasanlu Zâviyesi vakıflarının 284 yıl tarihli, Hacı Taceddin Kasım evlatlık vakfının 163 yıl tarihli, Hacı Mahmud bin Yahya evlatlık vakfının 78 yıl tarihli vs. 19 vakfiyelerinin olduğu belirtilmektedir . Bu durum ilk bakışta bilinmeyen bir takvimin değerlendirmeye tâbi tutulmuş olduğu zannını uyandırmaktadır. Çünkü verilen tarihler bilinen Hicrî takvim esasına göre değerlendirilirse zaman zaman Türklerin Anadolu’ya henüz gelmedikleri tarihleri ifade etmektedir ki bu mümkün olmayacak bir hadisedir. Ancak defter üzerinde yapılan tetkiklerden, bu durumun tahrîr emininin kendisine özgü ifadesinden kaynaklanmış olduğu anlaşılmaktadır. Emin bu durumlarda, vakfiye tarihini defterin düzenlenme tarihinden kaç Hicrî yıl önce ise onu rakam olarak belirtmektedir. Mesela Şeyh Hasanlu Zâviyesi vakıflarında geçen ifade aynen şöyledir “... vakf idügi merhûm Sultan Alaaddin’in ikiyüz seksen dört yıl târihile 20 müverrah vakıfnâmesi ...” . Defterin H. 937 tarihinde düzenlendiği bilindiğine göre bu tarihten 284 rakamı çıkarılırsa, H. 633 yılı elde edilir ki bu da I. Alaaddin Keykubat’ın (H. 616634/M. 1220-1237) saltanat yıllarına tekabül eder. Bu tespitin bir başka ispatını yine Malatya Kazâsı’na ait Ahmed Bey bin Seydi Mahmud Bey vakfında yapmak mümkündür. Burada vakfın Malatya kadısı Abdurrahman bin Kasım’dan alınmış 36 yıl tarihli 18 BOA, TD 156, muhtelif sahifeler. 19 BOA, TD 156, s. 42, 46, 56 vs. 20 BOA, TD 156, s. 42. 288 ORTAÇAĞ’DA MALATYA 21 hüccetinin olduğu ifade edilmektedir . Defterin bir başka yerindeki izahta H. 900 tarihinde Abdurrahman bin Kasım’ın 22 Malatya kadısı olduğu belirtilmektedir . Yukarıda verilen bilgiye göre, H. 937’den 36 rakamı çıkarılırsa H. 901 tarihi elde edilir ki iki bilginin birbirini doğrulaması ile savunulan tespitin doğruluğu anlaşılır. B. MALATYA SANCAĞI’NDAKİ VAKIF ESERLERLE İLGİLİ TAHRÎR DEFTERLERİNDE YER ALAN ORTA ÇAĞA AİT BİLGİLER Defterde verilen bazı bilgilerden hareketle bir kısım tarihî olaylara ışık tutmak mümkün olmaktadır. Bunlardan ilki, Emeviler ve Abbasiler devrinde Müslüman Arapların bölgede giriştikleri fetih hareketleri sırasında burada hayatlarını kaybeden sahabelerin kimliklerinin belirtilmiş olmasıdır. Malatya, Gerger, Hısn-ı Mansur ve Darende havalisine I. Muaviye zamanından (661-680) itibaren Emevi, daha sonra da Abbasi akınlarının olduğu ve bölgede belli zamanlarda Arap hâkimiyetinin kurulduğu bilinmektedir. Müslüman Araplarla Doğu Roma İmparatorluğu’nun mücadele sahası olan bölge zaman zaman 23 kanlı savaşlara sahne olmuştur . Bu mücadeleler sırasında İslâm Peygamberinin bayraktarlığını da yapmış sahabeden bazı şahıslar hayatlarını kaybetmişlerdir. Daha sonra bunların mezarlarının bulunduğu yerlere zâviyeler inşâ edilerek vakıflar tayin olunmuştur. Bu şekilde hatıraları Osmanlı döneminde de yaşatılan bu sahabe mezarlarının ilki, Malatya Sancağı sınırları içerisindedir. Hz. Muhammed’in bayraktarı olduğu belirtilen bu 21 “... mezraanın vakfiyeti teftîş olundukda otuz altı yıl târihile müverrah sâbıkan Malatya kadısı olan Mevlânâ Abdurrahman bin Kasım’dan sâdır şer‘î hücceti olub...” (BOA, TD 156, s. 52). 22 “Mezraa-i mezbûrenin rub mâlikânesi Malatya kuzâtından Kadı Abdurrahman bin Kadı Kasım’ın sene tis‘a-mie ile müverrah hücceti...” (BOA, TD 156, s. 110). 23 Geniş bilgi için bkz. Ernst Honigmann, “Malatya”, İslâm Ansiklopedisi, (İA), C. VII, s. 232-239; Şahin Uçar, Anadolu’da İslâm-Bizans Mücadelesi, İstanbul 1990; Ersin Gülsoy, “XVI. Asırda Darende Şehri”, Akademik Araştırmalar, I, (Erzurum 1996), s. 59. 289 ORTAÇAĞ’DA MALATYA din büyüğünün adının Kara olduğu ve mezarı yanında bir zâviye 24 inşâ edildiği ifade edilmektedir . Malatya Sancağı’nda 1530’da yer alan beş câmiden dördü şehir merkezinde, biri adından da anlaşılacağı gibi Penazı-i Süfla Köyü’ndeydi. Şehir merkezindekilerden Ulu Câmi (Câmi-i Kebîr), aynı adı taşıyan mahallede bulunmaktaydı. Vakıf defterinde câmiyi yaptıran kişinin “Keykâvus bin Keyhusrev” 25 olduğu kayıtlıdır . Bir Anadolu Selçuklu devri yapısı olduğundan şüphe bulunmayan câmiyi yaptıran kişinin kimliği hakkında kesin bir şey söylemek mümkün değildir. Çünkü Anadolu Selçuklu tahtında iki Keykâvus bulunmuştur ve bunların ikisinin de babasının adı Keyhusrev’dir. Anadolu Selçuklu Devleti’nin 1211-1220 yıllarında arasında sultanı olan I. İzzeddin 26 Keykâvus, I. Gıyaseddin Keyhusrev’in oğludur . II. Gıyaseddin Keyhusrev’in oğlu olan II. İzzeddin Keykâvus da 1246-1262 27 tarihleri arasında Anadolu Selçuklu tahtında bulunmuştur . Câminin H. 645/M. 1247 tarihinde II. İzzeddin Keykâvus tarafından tamir ettirildiği bilinmektedir. Buna göre câminin daha önceki bir tarihte yapılmış olması gerekmektedir. I. İzzeddin Keykâvus, babası Gıyaseddin Keyhusrev Anadolu Selçuklu tahtına oturunca Malatya’ya vali tayin edilmiş ve sultan oluncaya kadar yaklaşık altı yıl bu görevde kalmıştır. Tahminen câmi onun valiliği döneminde yaptırılmış ve II. İzzeddin Keykâvus 28 tarafından da tamir ettirilmiştir . Câminin inşâsından çeyrek asır sonra başlayan tamir ve değişiklikler sonunda plân ve mimarîsinde bazı değişiklikler olmuştur. Hâlen tuğladan yapılmış olan kısımlar, câminin ilk yapısından kalmadır. Taştan yapılan bölümler ise daha sonraki devirlerde yapılan onarımlar ve değişiklikleri göstermektedir. 24 “Vakf-ı Zâviye-i Merhûm Kara dimekle ma‘rûf azîz ki Hazret-i Risâlet Aleyhisselâm alemdârlarından imiş” (BOA, TD 156, s. 35). 25 “Evkaf-ı Câmi-i Kebîr der bâtın-ı Malatya ki merhûmü’l-mağfûrunleh Keykâvus bin Keyhüsrev mü’essisdir” (BOA, TD 156 , s. 3). 26 Faruk Sümer, “Keykâvus I”, DİA, C. XXV, s. 352. 27 Faruk Sümer, “ Keykâvus II”, DİA, C. XXV, s. 355. 28 Nejat Göyünç, “Kanûnî Devrinde Malatya Şehri”, VII. Türk Tarih Kongresi Kongreye Sunulan Bildiriler, II, (Ankara 1973), s. 657. 290 ORTAÇAĞ’DA MALATYA Gerek orijinal plânı gerekse tuğla malzemesi bakımından İran’daki Büyük Selçuklu câmileri geleneğini Anadolu’da temsil eden tek örnek olarak önem kazanmaktadır. Kitabesine göre 29 mimarı Malatyalı Yakup bin Ebubekir’dir . Oldukça zengin vakıfları olan câminin gelirleri arasında çeşitli nâhiyelere bağlı köy ve mezraaların belirli mâlikâne hisseleri, Malatya Şehri’nde yer alan ev, dükkan, zemin vs. gayr-ı menkuller bulunmaktadır. Bu vakıflardan elde edilen senelik gelir, 1530’da 10296, 1560 yılında 16714 akçedir. Her iki tarihte de imam, hatip, müezzin, mütevelli vs. gibi câmi görevlilerinin gündelikleri defterlerde belirtilmiştir. Bütün vakıfların ayrı ayrı vakfiyelerinin ya da hüccetlerinin olduğu vakıf defterlerinde belirtilmektedir. Ayrıca 30 mahallin ayan ve eşrafı bütün bu vakıflara şahitlik etmişlerdir . Şehirdeki ikinci câmi, Darü’s-saade ismini taşımaktadır. İç kalede (Ahmedek) yer alan câmiden geriye bugün birkaç kalıntıdan başka birşey kalmamıştır. Câmiyi Paşa Hızır Mirza Mira oğlu Paşa Mehmed yaptırmıştır. Mirza Mira lakaplı Şehabeddin Hızır, Memlûk sultanı Melikü’l-Eşref Şaban (136331 1376) devrinde Malatya valiliği görevinde bulunmuştur . Bu câmi de onun oğlu Mehmed tarafından XIV. yüzyılın ikinci 32 yarısında yaptırılmıştır . Câminin imamet, hitabet görevleri ve vakıflarının tevliyeti Hayreddin Halil bin Yunus’a ve ondan sonra 33 evladına şart koşulmuştur . Şehirde bulunan câmilerden Çarşı Câmisi, Divrikli Mescit adıyla da bilinmekteydi. Bu câmi bugün tamamen ortadan kalkmıştır. Vakıfları yirmi dükkan ve bir evden oluşmaktadır. Görevlilerinin yevmiyeleri vakıf defterlerinde 34 kayıtlı bulunmaktadır . 29 Oktay Aslanapa, Türk Sanatı, C. I-II, Ankara 1990, s. 171. 30 BOA, TD 156, s. 3-5; TKGM, KKA, TD 545, vr. 1b-2a. 31 Ahmet Gül, Osmanlı Medreselerinde Eğitim Öğretim ve Bunlar Arasında Dârü’lHadîslerin Yeri, Ankara 1997, s. 23; Nejat Göyünç, “Memlûk Devrinde (Eski) Malatya’da Bir Aile”, Beşinci Milletlerarası Türkoloji Kongresi Tebliğler III Türk Tarihi, I, (İstanbul 1985), s. 245-247. 32 Göknur Göğebakan, XVI. Yüzyılda Malatya Kazası (1516-1560), Malatya 2002, s. 140. 33 BOA, TD 156, s. 6; TKGM, KKA, TD 545, vr. 2b. 34 BOA, TD 156, s. 6; TKGM, KKA, TD 545, vr. 2a. 291 ORTAÇAĞ’DA MALATYA Adını verdiği mahallede bulunan Pulluca Mehmed Câmisi de bugün yok olmuştur. Hangi tarihte yapıldığı ve bânîsi Pulluca Mehmed’in kimliği hakkında bugüne kadar herhangi bir bilgiye ulaşılamamıştır. Vakıfları câmi çevresinde yer alan on altı dükkândan oluşmaktadır. Gelirlerin câmi masrafları ve görevlilerine ne şekilde taksim olunacağı vakıf defterlerinde 35 kayıtlı bulunmaktadır . Bu câmilerden başka Malatya’da 1530 tarihli vakıf defterinde yirmi beş mescidin kaydı bulunmaktadır. Bunlardan Asbuzı Köyü Mescidi’nin Malatya Şehri dışında olduğu isminden anlaşılmaktadır. Diğer yirmi dört mescit Malatya Şehri’nde yer almaktaydı. Bu defterle beraber tutuldukları anlaşılan mufassal ve icmâl defterlere göre 1530’da Malatya’nın otuz bir mahallesi bulunuyordu. Bunlardan dördü gayr-ı müslimlerce, geriye kalan yirmi yedisi ise Müslümanlarca meskûn mahallelerdi. Müslüman mahallelerinden üç tanesi isimlerini yukarıda zikredilen Ulu Câmi, Pulluca Mehmed Câmisi ve Çarşı Câmisi’nden almıştır. Geriye kalan yirmi dört mahallenin on sekizi, adını burada bulunan mescitlerden almıştır. İsmi mescit adıyla anılmayan Babı Meşak, Keçeci, Çermük ve Dur Melik Mahallelerinde de aynı ismi taşıyan birer mescidin bulunduğu vakıf defterinde görülmektedir. Sadece Zeki ve Baba Acem Mahalleleri isimlerini bir mabetten almamış diğer yirmi beş mahalle ismi buradaki câmi 36 ya da mescidin adıyla anılır olmuştur . Malatya mescitlerinden sadece Ömer Bey ve Karahan Mescitleri günümüze ulaşabilmiştir. Taş Mescit adıyla bilinen Ömer Bey Mescidi şehir surları içerisinde ve aynı ismi taşıyan mahallede yer alıyordu. Mescidi Malatya’yı Eretnalılardan alan Celaleddin Ömer adlı bir Türkmen beyi yaptırmıştır. Bu şahsın Halep Türkmenlerinden olduğu tahmin edilmektedir. Onun ölümünden sonra şehir Memlûklerin eline geçmiştir. Bugün büyük oranda yenilenmiş olan mescidin, orijinal işlemelerle süslü 35 BOA, TD 156, s. 7; TKGM, KKA, TD 545, vr. 2b. 36 Bu tarihteki Malatya Mahalleleri için bkz. BOA, TD 387, s. 886-891; BOA, TD 408, 1-17; Osmanlı mahallerinin özellikleri hakkında bkz. Özer Ergenç, “Osmanlı Şehrindeki Mahallenin İşlev ve Nitelikleri Üzerine”, Osmanlı Araştırmaları, IV, (İstanbul 1984), s. 69-78. 292 ORTAÇAĞ’DA MALATYA bir giriş kapısı vardır. Dikdörtgen plânlı olan yapının batı 37 tarafında bir mezar bulunmaktadır . Karahan Mescidi bugün Karahan Câmisi olarak bilinmektedir. Şehir surlarının dışında ve aynı ismi taşıyan mahallede bulunmaktaydı. Kim tarafından yaptırıldığı ve inşâ tarihi hakkında herhangi bir bilgi bulunmamaktadır. Mescide 1582 yılında Malatya miralayı Hüsrev Bey tarafından minare ilave ettirilmesiyle câmi adıyla 38 anılmaya başlanmıştır . Malatya’da 1530 yılındaki faal dört medreseden üçü Memlûkler zamanından kalmadır. Bunlar Şehabiye-i Kübrâ, Şehabiye-i Sigârî ve Hankâh Medreseleridir. Her üçü de Şehabeddin Hızır Mirza Mira tarafından yaptırılmıştır. Şehabiyei Kübrâ Ulu Câmi’nin güneyinde, Şehabiye-i Sigârî batısında yer almaktaydı. Hankâh Medresesi’nin ise yeri bilinmemektedir. Vakıf defterlerinde önce han olarak yapıldığı sonradan medreseye 39 dönüştürüldüğü ifade edilmektedir . Bu üç medreseden sadece Şehabiye-i Kübrâ’ya ait bir kaç kalıntıdan başka bir şey günümüze intikal etmemiştir. Bu medresenin kare plânlı, tek katlı ve iki eyvanlı olduğu tahmin edilmekte ve kapısı kuzeye açılmaktaydı. Malatya’daki diğer faal medrese olan Mücriye Medresesi’nin ise yapılış tarihi, bânîsi ve yeri hakkında hiçbir bilgi bulunmamaktadır. Vakıf defterinde şehir surları içerisinde 40 olduğu belirtilen medrese, gelirleri açısından hayli zengindi . Malatya Kazâsı sınırları dahilinde 1530 tarihli vakıf defterinde kayıtlı on yedi zâviye bulunmaktadır. Bunlardan Şeyh Hasanlu Zâviyesi Muşar, Aşud Dede Zâviyesi Cubas, Derviş Kul İbrahim Zâviyesi Arğavun Nâhiyesi sınırları içerisinde, İdris Baba Zâviyesi de Hasan Bedrik Köyü yakınlarında yer almaktaydı. Diğer zâviyeler Malatya Şehri ve çevresindeydi. Malatya Sancağı zâviyelerinden sadece Ali Baba ve Kara Zâviyelerinin yerlerinde birer türbe ve mezarlık yer almaktadır. 37 Göknur Göğebakan, Malatya Kazâsı, s. 147; Hasan Demirbağ vd, Battalgazi Tarihi Eserler, Malatya 2000, s. 16. 38 Göknur Göğebakan, Malatya Kazâsı, s. 143. 39 BOA, TD 156, s. 23-25; TKGM KKA, TD 545, vr. 10b-12a. 40 BOA, TD 156, s. 25-26. 293 ORTAÇAĞ’DA MALATYA Diğerlerinden bugüne kalan herhangi bir ize rastlanmamıştır. Kara Zâviyesi, daha önce de belirtildiği gibi İslâm Peygamberi’nin bayraktarı olan bu din büyüğünün mezarının bulunduğu yerde inşâ olunmuştur. Ne zaman yapıldığı hakkında bilgi bulunmayan zâviyenin Danişmedli ya da Anadolu Selçuklu eseri olduğunu söylemek mümkündür. Anadolu Selçuklu eseri olduğundan şüphe bulunmayanlar Heft Lüle, Teceddin Kasım ve Muşar Nâhiyesi’ndeki Şeyh Hasanlu Zâviyeleridir. Vakıf defterindeki kayıtlara göre, Malatya surları dışında yer alan Heft Lüle Zâviyesi, Anadolu Selçuklularının ünlü veziri Celaleddin 41 Karatay tarafından inşâ ettirilmiştir . Taceddin Kasım Zâviyesi’nin H. 654 (M. 1256) ve Şeyh Hasanlu Zâviyesi’nin H. 42 653 (M. 1255) tarihli vakfiyeleri vardı . Bölge bu tarihlerde Anadolu Selçukluları hakimiyeti altında olduğuna göre yukarıdaki zâviyeler bu devletin yapıları arasındadır. Uluca Hatun ve Pervane Hatun Zâviyelerini yaptıranlar, Hızır Mirza Mira’nın neslinden gelmekteydiler. Dolayısı ile bunlar Memlûk devri eseridir. Zâviye-i Kübrâ ise İlhanlı dönemine aittir. Bu zâviyenin vakfiyesinin H. 713 (M. 1313-1314) tarihli olduğu 43 vakıf defterinde ifade edilmektedir . Bu tarihte Malatya İlhanlı valileri tarafından idare olunmaktaydı ve vali de Cemaleddin Hızır’dı. Tahminen bu eseri Cemaleddin Hızır ya da onun ailesinden biri yaptırmıştır. Daha sonra Memlûk hizmetine giren bu aile yukarıda da belirtildiği gibi Malatya’da pek çok eser yaptırmışlardır. Buna göre Zâviye-i Kübrâ’nın ailenin Malatya’da bilinen ilk yapısı olduğu söylenebilir. Diğer zâviyelerle ilgili olarak vakıf defterinde kesin bir bilgi verilmemekle beraber hemen hepsinin bölgenin yapılan ilk tahrîrinde yer aldığı belirtilmektedir. Buna göre, bu eserler Osmanlı öncesi döneme aittir. 41 BOA, TD 156, s. 29. 42 BOA, TD 156, s. 31, 42. 43 BOA, TD 156, s. 28-29. 294 ORTAÇAĞ’DA MALATYA C. MALATYA SANCAĞI’NIN İDARÎ İKTİSADÎ VE DEMOGRAFİK YAPISIYLA İLGİLİ TAHRÎR DEFTERLERİNDE YER ALAN ORTA ÇAĞA AİT BİLGİLER Malatya Sancağı’nın 1519 tarihli tahrîr defterinde toplam yirmi iki mülk kaydı yer almaktadır. Defter bölgenin Osmanlı hakimiyetine geçmesinden yaklaşık üç yıl sonra düzenlendiğine göre bu mülk tahsislerinin büyük bir kısmının Osmanlı öncesine ait olduğu söylenebilir. Dolayısı ile bu ailelerin Memlûk, İlhanlı, Anadolu Selçuklu Devletleri hatta Danişmendliler zamanından itibaren Malatya’da yaşadıkları kuvvetle muhtemeldir. Nitekim isimlerinden veya görevlerinden anlaşıldığına göre bir kısmının Malatya’da askerî ve idarî görevler üstlendikleri anlaşılmaktadır. Bu mülk sahiplerinin isimleri ve elde ettikleri yıllık gelir miktarları aşağıda tablo hâlinde gösterilmiştir. Tablo I. 1519 Yılında Malatya Sancağı’nda Mülk Sahipleri ve Yıllık Gelirleri (Halebî Akçe Olarak) Sıra Mülk Sahibinin Adı Yıllık Gelir No 1 Bay Sunkur Bey 276 2 Veyis bin Yusuf bin Muhammed 1498 3 Hacıye Hatun (Nefise Hatun binti 2284 Sührab Bey) 4 Ulu Bey (Ahmed bin İlyas bin İbrahim 1668 eş-şehr Ulu Bey) 5 Buğra Bey bin Tatkara 1647 6 Ahi Mehmed bin Emir ve Emir bin 681 Emir 7 Şah Yusuf bin Halil bin Baydara 1210 8 Ağacan bin Musa bin Muhammed 944 9 Hüseyin Bey bin Kara Davud 1548 10 Abdülaziz ve Pulluca oğlu Hacı 168 Mehmed 11 Hacı Hüseyin bin Hamza bin Ali el165 hattâbî 295 ORTAÇAĞ’DA MALATYA 12 13 14 15 16 17 18 19 20 21 22 Kadı Kasım Oğulları Seydi Ahmed bin Hasan eş-şehr Tacir Oğlu Muallimü’l-hayyâtîn Şeyhi bin Ali Pir Mihmadlu evladından Budak Bey ve kardeşleri Kadı Ali Oğulları Sadullah ve Hasan Çelebi Buti/Poti Oğulları Kömi Kalesi Naibi Rüstem Bey bin Ahmed Bekir Bey Oğulları Ahmed ve Mehmed Çelebi Yunsur Bey ibn-i Nasır Bey bin Yar Ali Bey Aşkar oğlu Piri Bey bin Hüseyin Bey ve kardeşi Ali Muşar Kalesi Naiblerinden Seydi Bey bin Mehmed Bey ve amcazâdeleri Yakub ve Ahmed TOPLAM 12975 777 455 3612 1092 6881 19944 10385 2372 4715 3161 78457 Defterde Malatya Sancağı’na ait mülk kayıtlarının sonunda sancağın tamamındaki mülk arazilerden elde edilen yıllık gelirin 44 95981 halebî akçe olduğu kayıtlıdır . Kayıtlı olan mülklerden elde edilen yıllık gelir 78457 halebî akçe olduğuna göre 17525 halebî akçe yıllık geliri olan mülk arazi defterde yer almamaktadır. Gelir itibarı ile bakıldığı zaman 1519 yılında sancaktaki mülk arazi gelirinin yaklaşık % 82’sinin kaydının defterde yer aldığı görülmektedir. Defterde kayıtlı olan mülkler içerisinde en fazla yıllık gelir, 19944 halebî akçe ile Kömi Kalesi nâibi Rüstem Bey’e aittir. Bunu sırasıyla Kadı Kasım Oğullarının ve Bekir Bey Oğullarının mülk geliri takip etmektedir. En az yıllık geliri olan mülk ise Hacı Hüseyin bin Hamza’ya aittir. 44 BOA, MAD 3332, s. 12. 296 ORTAÇAĞ’DA MALATYA Mülk sahipleri içerisinde bir hanımın varlığı dikkati çekmektedir. Hacıye Hatun diye bilinen bu hanımın gerçek ismi Nefise Hatun’dur. Mülk kaydının altında belirtilen şeceresine göre Sührab Bey’in kızı ve Şeyh Hasan Bey’in torunudur. Nefise Hatun adına yaptırılan kümbet, bugün Eski Malatya’da (Battalgazi) şehir surları dışında, Meydanbaşı Mahallesi’nde yer almaktadır. Kümbetin kubbesi tuğladan, diğer kısımları düzgün kesme taştan yapılmıştır. Kitabesi olmayan yapının içerisindeki mezarın şâhide taşında Nefise Hatun’un kimliği 45 belirtilmektedir . Bu bilgiden, adına kümbet yaptırılacak kadar önemli bir kişilik olan Nefise Hatun’un bölgenin nüfuzlu ailelerinden olduğu, babası ve dedesinin Osmanlı öncesinde askerî sınıfa mensup kişiler oldukları anlaşılmaktadır. Nefise Hatun’un mülkleri beş köyün belirtilen hisselerinden meydana gelmekteydi. Bunlardan başka da mülklerinin olduğu ancak buralarda herhangi bir üretim faaliyetinin yapılmadığı ifade 46 edilmektedir . Nitekim 1530 tarihine gelindiğinde bu gayr-ı menkullere ilaveten bir köy ve üç mezraanın ifade edilen mâlikâne hisseleri ile bir değirmenin 1/8 hissesinin de Nefise 47 Hatun’un mülkü olduğu kaydedilmiştir . Mülk sahipleri arasında iki kadı ailesi bulunmaktadır. Bunlardan birincisi Kadı Kasım Oğulları adıyla kaydedilmiştir. Mülk köy ve mezraalara 1519 yılında Kadı Abdülvehab Çelebi, dört kardeşi ve bir amcazâdeleri tasarruf etmektedir. Belirtilen şecereye göre Abdülvehab Çelebi’nin babası Abdurrahman ve dedesi Kasım da kadıdır. Defterde belirtilmemesine rağmen bunların Malatya’da bu görevi yaptıkları aşikârdır. Sülaleye adını veren Kadı Kasım’dan başlamak üzere üç nesil burada kadılık yapmışlardır. Ailenin 1519’da 12975 halebî akçe yıllık geliri olan mülkleri dokuz köy ve altı mezraanın belirtilen mâlikâne 48 hisselerinden oluşmaktaydı . Kadı Kasım Oğulları 1530 tarihinde Ömer Bey Mescidi Mahallesi’nde ikamet ediyorlardı. 45 Hasan Demirbağ vd, Battalgazi Tarihî Eserler, s. 26. 46 BOA, MAD 3332, s. 3. 47 Ersin Gülsoy-Mehmet Taştemir, Vakıf ve Mülk Defteri, s. 77-78. 48 BOA, MAD 3332, s. 6-7. 297 ORTAÇAĞ’DA MALATYA Aile üyeleri Kadı Kasım’ın torunu Halil Çelebi ve kardeşi çocukları ile amcazâdelerinden oluşan on iki erkek üye tarafından temsil edilmekteydi. Tasarruflarında olan mülkler için her türlü 49 örfî vergi ve avârız-ı dîvâniyeden muaf tutulmuşlardı . Diğer mülk ise Kadı Ali Oğulları Sadullah ve Hasan Çelebi’ye aittir. Ailenin mülkü Balaban ve Mandere Köylerinin yarım mâlikâne hissesinden meydana gelmekteydi ve 1519 50 yılındaki senelik geliri 1092 halebî akçeydi . Kadı Ali Oğulları 1530 tarihinde Küçük Mescidi Mahallesi’nde oturuyorlardı. Ailenin erkek üyeleri Hasan Çelebi, Sadullah Çelebi ve Mehmed 51 Çelebi avârız-ı dîvâniyeden muaf kaydolunmuşlardı . İki mülk sahibi ailenin de kale nâibi oldukları görülmektedir. Bunlardan ilki olan Rüstem Bey’in 1519’da Kömi Kalesi nâibi olduğu anlaşılmaktadır. Rüstem Bey’in bu tarihte emlâki on bir köy ve altı mezraanın defterde kaydedilen mâlikâne 52 hisselerinden ibarettir . Daha sonraki tarihlerde evlâdının elinde 53 olan mülkler de Rüstem Bey’in adıyla kaydedilmiştir . Diğer aile ise Muşar Kalesi nâipliği görevinde bulunmuştur. Ailenin beş köyün belirtilen mâlikâne gelirlerinden oluşan mülkü, 1519 yılında daha önce bu görevi yapmış olan Seydi Bey ve amcası 49 “Mezkûrûn Halil Çelebi ve karındaşı oğulları Abdurrahman ve Abdülgaffar ve Hidayetullah ve Abdürrezzak ve Abdülkadir ve Fazlullah ve Abdülgani ve amm-zâdeleri Mevlânâ Hatîb Şemseddin ve oğulları Abdülkerim ve Abdülaziz ve Abdüllatif eben an ceddin âyân-ı vilâyetden ve eşrâf-ı memleketden kazâ ve tedrîs tasarruf ide gelmiş vâcibü’r-riâye ve lâzımü’l-ihtirâm Kadı Abdurrahman bin Kadı Kasım bin Mevlânâ Hayreddin Halil nâm azîzlerin evlâdından oldukları ecilden eyyâm-ı çerâkeseden ilâ yevminâ hazâ Nâhiye-i Şehr’de Kadı Köyi ve Ebu Rehme ve Niğa ve Cevani nâm mezraalarda ve Nâhiye-i Kasaba’da Decde nâm karyede ve sâir müteferrika yerlerde ki beyne’n-nâs ma‘rûfdur tasarruflarında olan yerlerinin ve bağçelerinin ve âsiyâblarının ve resm-i küvvârelerinin öşr-i şer‘îlerini edâ itdükden sonra cânib-i dîvânîlerinden resm-i çift ve âdet-i ağnâmdan ve nüzülden ve ulakdan ve mîrî kıbelinden karz alınmakdan ve mecmû‘ı avârız-ı dîvâniye ve tekâlif-i örfiyeden mu‘âf ve müsellem olmalarına pâdişâh-ı âlem-penâh hullidet hilâfetehû hazretlerinden mu‘âfnâme-i şerîfleri olduğı ecilden ber-mûceb-i mu‘âfnâme-i sultânî tafsîl-i mezkûr üzere kemâkân defter-i cedîde mu‘âf ve müsellem kayd olundılar” (BOA, TD 408, s. 2). 50 BOA, MAD 3332, s. 8. 51 “Mezkûrlar kadîmden kadızâdelar olub avârız virmezler imiş ber karâr-ı sâbık avârızdan mu‘âf kayd olundı” (BOA, TD 408, s. 6). 52 BOA, MAD 3332, s. 9. 53 BOA, TD 156, s. 85-86; BOA, TD 323, s. 43. 298 ORTAÇAĞ’DA MALATYA oğulları Yakup ve Ahmed’in ellerindedir. Köylerin mülk 54 hisselerinden bu tarihte elde edilen gelir 3161 halebî akçedir . Görevi açık olarak yazılan mülk sahiplerinden bir diğeri Malatya Şehri’ndeki Küçük Mescidi’nin imamı Abdülaziz’dir. Onun Pulluca oğlu Hacı Mehmed’le ortak olduğu mülkü Besalık 55 56 Mezraası’nda altı yedi çablık bir tarladan oluşmaktadır . Geriye kalan mülk sahiplerinin çoğunun bey unvanıyla anılması ve kayıtların sülale isimleriyle ifade edilmiş olması bunların hemen hepsinin Osmanlı öncesi dönemde askerî sınıfa mensup olduklarını göstermektedir. Malatya’nın 1519 tarihli iki defterinde de sancağın idarî yapısı ve Osmanlı tahrîr geleneğine ışık tutacak bir takım orijinal bilgiler yer almaktadır. Bu defterlerde Şehir Nâhiyesi’nin tam adı, Şehir Veliliği olarak ifade edilmektedir. Ayrıca şehir yakınlarındaki bir köy veya mezraanın yeri belirtilirken “şehir veliliginde” tabiri kullanılmıştır. Bu durum tahrîr defterlerinde kullanılan terminoloji açısından önemlidir. Bilindiği gibi “veli” 57 kelimesinin bir anlamı da yakın, bir şeye yakın olan demektir . Osmanlı tahrîr geleneğinde bu durumlar genellikle nezd ve kurb kelimeleriyle ifade edilmiştir. Mesela der nezd-i şehir, der kurb-i şehir ibareleri bu defterlerde çok sık karşılaşılan tabirlerdir. Malatya’nın bu ilk tahrîr defterinde bunların yerine veli tabiri 58 kullanılmıştır . 54 BOA, MAD 3332, s. 12. 55 Çab, Malatya bölgesinde kullanılan bir hacim ölçüsüdür. 1530 tarihli Malatya Sancağı kanunnâmesinde belirtildiğine göre yirmi dört Malatya kilesine eşdeğerdir. Yine bu kanunnâmede Malatya kilesinin İstanbul kilesinin yarısı olduğu ifade edilmektedir (BOA, TD 387, s. 883). XVI. Yüzyılda bir İstanbul kilesi, yirmi okka yani 25,6589 kg. buğday ve un, 23,093 kg. arpa karşılığıydı (Cengiz Kallek, “Kile”, Diyanet Vakfı İslâm Ansiklopedisi (DİA), C. XXV, s. 569). Buna göre bir Malatya kilesi buğday ve unda 12,8294, arpada 11,5465 kg. değerindeydi. Yukarıda geçen ifadeden anlaşıldığına göre alan ölçüsü olarak bir çab yirmi dört Malatya kilesi tahılın ekilebileceği alanı ifade etmektedir. 56 BOA, MAD 3332, s. 5. 57 Mevlût Sarı, El-Mevârid Arapça-Türkçe Lûgat, İstanbul 1982, s.1684. 58 Veli kelimesinin bu manadaki kullanımına ait defterlerdeki ifadeler aşağıdadır: “Nâhiye-i Şehir Veliligi an i‘mâl-i Malatya” (BOA MAD 15450, s. 3); “Mezraa-i Siblistan Şehir veliliginde” (BOA, MAD 3332, s. 4); “Karye-i Yumrı Kilise Şehir veliliginde” (BOA, MAD 3332, s. 4, 9); “Mezraa-i Berasiye Şehir veliliginde” (BOA, MAD 3332, s. 5); “Mezraa-i Besalık nâm-ı diger Fesus nâm-ı diger Karalar Şehir 299 ORTAÇAĞ’DA MALATYA Defterlerde Malatya Sancağı’nın ilk idarî taksimatı ile ilgili kayda değer bilgiler yer almaktadır. Sancak ilk ve bunu takiben yapılan 1530 tahrîrine göre tek kazâdan müteşekkildir. Her iki tahrîrde belirtilen nâhiyeler, aşağıdaki tabloda mukayeseli olarak verilmiştir. Tablo II. 1519 ve 1530 Yıllarında Malatya Sancağı’nın İdarî Taksimatı Sıra No 1519 Tahrîri 1530 Tahrîri Nâhiyeleri Nâhiyeleri 1 Şehir Veliligi Şehir 2 Kasaba-i Ulyâ Kasaba 3 Kederbert Kederbert (Kederbeyt) (Kederbeyt) 4 Mihmatlu Yörükân --------5 Argadun Arğavun 6 Kiçik Hacılu Kiçik Hacılu 7 Cubas Cubas 8 Ağca Tağ Ağca Tağ 9 Kara Hisar Kara Hisar 10 Muşar Muşar 11 Kömi Kömi Yukarıdaki tabloya göre ilk bakışta Malatya Sancağı’nın 1519’da on bir, 1530’da on nâhiyesinin olduğu görülmektedir. İlk tahrîrde var olup, 1530 taksimatında görülmeyen birim Mihmatlu Yörükân Nâhiyesi’dir. Ancak defterler dikkatle incelendiği zaman bu nâhiyenin bir idarî birim olmadığı, malî bir ünite olduğu anlaşılmaktadır. Bu nâhiyeye bağlı olarak gösterilen köy ve mezraaların hepsi idarî olarak Kederbert Nâhiyesi’ne bağlıdır. Mihmatlu Yörükân olarak kaydedilen nâhiyeye bağlı on bir köy ve bir mezraada adı geçen yörükler ilk zamanlar yılın belli kesiminde yaşamaktaydılar. Daha sonra zaten bu köylere yerleşmişlerdir. Kederbert Nâhiyesi’ne bağlı köy ve mezraaların veliliginde” (BOA, MAD 3332, s. 5); “Mezraa-i Eryazı Şehir veliliginde” (BOA, MAD 3332, s. 6); “Karye-i Keramus Şehir veliliginde” (BOA, MAD 3332, s. 7); “Mezraa-i Mağaracık Şehir veliliginde” (BOA, MAD 3332, s. 11). 300 ORTAÇAĞ’DA MALATYA büyük bir kısmının vakıf ve mülk hisseleri haricinde kalan 59 gelirleri, Malatya sancakbeyi İskender Bey’in hâssıdır . Mihmatlu Yörüklerinin yaşadığı bu on bir köy ve bir mezraanın vakıf ve mülk hisselerinin dışında kalan gelirleri ise Musul 60 sancakbeyi Mehmed Bey’in hâssıdır . İşte hem Mihmatlu yörük topluluğunun yaşadığı yerleri belirlemek hem de gelirlerin taksimatındaki farklılığa işaret etmek için böyle bir ayrıma gerek görülmüştür. Bugün Malatya’nın bir ilçesi olan Arguvan, Osmanlı klasik döneminde Malatya’nın bir nâhiyesi idi. Bu nâhiyenin adı 1519 yılı sayımının icmâl defterinde Argadun, vakıf ve mülk defterinde 61 ise Argun olarak ifade edilmektedir . Daha sonraki tahrîrlerde Arğavun şekline dönüşen bu ismin 1519 yılındaki Osmanlı ilk tahrîrindeki kullanım şekli oldukça dikkat çekmektedir. Çünkü bu yerleşim yerinin adının Argun ya da Argadun olarak ifade edilmesi bugüne kadar bilinmeyen bir husustu. Arguvan, Müslüman Arapların Bizans’a karşı yardım ettikleri Paulikianlar tarafından kurulmuş bir şehirdir. Bu yerleşim yerinin ismi o dönemde Argaun, Argavoun, Argaous 62 olarak ifade edilmekteydi . Bilindiği gibi bölge Malazgirt Zaferi’nden sonra Türkler tarafından ele geçirilmiştir. Malatya ve havalisi Danişmendli, Selçuklu hâkimiyetinden sonra İlhanlı ve Memlûk idare sahası içerisinde yer almıştır. Argun kemirgen sınıfından bir hayvanın adıdır. Kaşgarlı Mahmud’un belirttiğine göre boyu yarım arşın uzunluğunda olan bu hayvan, duvar yarıklarındaki serçeleri avlardı. O zaman Argun adıyla bilinen bu hayvanın Türkiye Türklerinin gelincik dedikleri kemirgen olması muhtemeldir. Argun cesareti, atılganlığı ve enerjisi sebebiyle 59 BOA, MAD 15450, s. 7-8. 60 BOA, MAD 15450, s. 9. 61 1519 tarihinde Arguvan adının tahrîr defterlerindeki yazılış şekli ve sahifeleri aşağıdadır: “Nâhiye-i Argadun an i‘mâl-i Malatya-i mahrûse” (BOA, MAD 15450, s. 10); “Karye-i Argadun” (BOA, MAD 15450, s. 10); “Karye-i Görke der nâhiye-i Argun” (BOA, MAD 3332, s. 3); “Mezraa-i Kara Kaya der nâhiye-i Argun” (BOA, MAD 3332, s. 6); “Karye-i Kablus der nâhiye-i Argun” (BOA, MAD 3332, s. 7). 62 Ernst Honigmann, Bizans Devletinin Doğu Sınırı, çev. Fikret Işıltan, İstanbul 1970, s. 53; W. Ramsay, Anadolu’nun Tarihî Coğrafyası, çev. Mihri Pektaş, İstanbul 1960, s. 379. 301 ORTAÇAĞ’DA MALATYA Türkler tarafından çocuklarına isim olarak konulmuştur. Selçuklu Sultanı Alp Arslan’ın çocuklarından birinin adı Arslan Argun idi. Selçuklular döneminde pek çok ünlü kişi bu adı taşımıştır. İlhanlıların dördüncü hükümdarı Argun Han bu ismi taşıyan ünlü şahsiyetlerin başında yer alır. Ayrıca Memlûkler zamanında 63 Argun yaygın olarak kullanılan şahıs adlarından biridir . Bu nâhiyenin adının İlhanlılar ve Memlûkler zamanında şehrin idaresinde önemli bir yeri olan Cemaleddin Hızır’ın soyundan Argun Şah Hatun’a izafeten Argun olarak belirlendiği anlaşılmaktadır. Malatya Kösedağ Savaşı’ndan sonra Hülagü ve Abaka Hanlar tarafından yapılan taksimlerde Selçuklu ailesine mensup şehzadelerin idaresine verilmişti. Bir müddet sonra İlhanlıların Anadolu Umumi valisi Emir Çoban’a mâlikâne olarak tahsis edilmiştir. Bu sıralarda Memlûk Sultanı Nasır, Dimaşk Naibi Seyfeddin Tonguz komutasında bir orduyu Malatya üzerine göndermiştir. Muhasaraya dayanamayacağını anlayan İlhanlı 64 valisi ve halk şehri teslim etmek zorunda kalmışlardır . Bu İlhanlı valisi Emir Çoban’ın adamlarından Cemaleddin Hızır’dır. Melik Nasır kendisine yumuşak davranmış, hatta yağmalanan mallardan bir kısmını ona iade etmiştir. Onun soyundan gelen Mirza Mira lakaplı Şehabeddin Hızır, Memlûk emirleri arasında yer almış ve Malatya valiliği görevinde bulunmuştur. Kendisinden sonra oğlu Nureddin Mehmed’in de bu görevde bulunduğu anlaşılmaktadır. Şehabeddin Hızır ve oğlu Nureddin Mehmed’in valilikleri sırasında kendileri ve bu aileye mensup kişiler Malatya’da birçok hayır eseri yaptırmışlardır. Şehabiye-i Kübrâ, Şehabiye-i Sigârî ve Hankâh Medreseleri, Darü’s-saade Câmisi, Uluca Hatun, Argun Şah Hatun ve Pervane Hatun 65 Zâviyeleri bu aileye mensup şahıslar tarafından yaptırılmıştır . Bu aileye mensup olan Argun Şah Hatun adına bir türbe ve bir zâviyenin yaptırıldığı vakıf defterlerinde ifade edilmektedir. Türbe ve zâviyenin sancağın hangi bölgesinde olduğuna dair bu defterlerde herhangi bir bilgi yer almamaktadır. Ayrıca bu 63 Faruk Sümer, “Argun”, DİA, C. III, s. 355. 64 Ernst Honigmann, “Malatya”, s. 237-239. 65 Nejat Göyünç, “Malatya’da Bir Aile”, s. 245-247. 302 ORTAÇAĞ’DA MALATYA yapılardan günümüze intikal etmiş bir kalıntı da bulunmamaktadır. Elimizdeki bilgiler bu eserlere tayin edilen vakıflarla sınırlıdır. Mâlikâne hisseleri Argun Şah Hatun Türbesi’ne vakfedilen üç köy, Kiçik Hacılu Nâhiyesi sınırları içerisindedir. Ayrıca Argun Şah Hatun’un evlatlık vakfı olan köy ve mezraalardan bir kısmı Argun ve Kiçik Hacılu Nâhiyelerinde yer almaktadır. Bu bilgilerden Malatya’da görev yapmış iki validen birinin torunu, diğerinin kızı olan bu hanımın bölge ile yakından ilgisinin olduğu açıktır. Bütün bunlara dayanarak Malatya’nın idaresinde ve sosyal hayatında çok önemli roller oynayan bu aileden Argun Şah Hatun’a izafeten bu nâhiyeye eski adına oldukça benzeyen Argun ismi Memlûkler döneminde kullanılmıştır. Osmanlıların bölgede yaptıkları ilk tahrîrde Memlûk etkisiyle Argun ve Argadun yazılışları benimsenmiştir. Daha sonraki tahrîrlerde Arğavun imlasıyla yazılmış ve son olarak Arguvan şekline dönüşerek bugünkü söylenişini kazanmıştır. Bugüne kadar yapılan araştırmalarda 1530 yılından önce Malatya’daki iktisadî hayat ve şehirden alınan vergiler ortaya konulamamıştır. Bu ilk tahrîr sayesinde Malatya’nın Osmanlı hakimiyetine geçmesinden hemen sonra şehirdeki ekonomik faaliyetler ve bunlardan alınan vergileri tespit etmek mümkün olmaktadır. Şehirden alınan vergiler sancakbeyi hâssı olduğu için icmâl defterde kayıtlı durumdadır. 1519 Yılında Malatya Şehri’nden Alınan Vergiler: An nefs-i Malatya ve ba‘zı tevâbi-i O. Mahsûl-i boyahâne. Fî sene 36000. Mahsûl-i ihtisâb maa tamga. Fî sene 28800. Mahsûl an mukâtaa-i humhâne ve bâc-ı siyâh der şehr ve nâhiye-i kal‘a-i Kömi. Fî sene 18000. Mahsûl-i bâc-ı ganem fî sene 18000. Mahsûl an kıst-ı han-ı Sultan fî sene 15000. Mahsûl-i çeltük maa resm-i mukâtaa fî sene 90000. Mahsûl-i resm-i çift-i merdmân-ı şehir ki der mezâri reâyâ zirâat-kend. 43 çift beher çift 75. Fî sene 3225. 303 ORTAÇAĞ’DA MALATYA Mahsûl-i ispençe-i gebrân-ı nefs-i Malatya. 192 neferen beher nefer fî 98. Fî sene 7296. Mahsûl-i resm-i arûs ve niyâbet ve bâd-i hevâ ve beytü’lmâl ve mâl-ı gâib ve mâl-ı mefkûd ve yava ve kaçgun ve cürm ü cinâyet der nefs-i şehir ve ba‘zı kurâ. Fî sene 45000. Yekûn be hesâb-ı akçe-i halebî 261321. Şehrin ihzariye geliri bu toplamın içerisinde belirtilmemiş, sancakbeyi hâslarının sonunda 4000 halebî akçe olarak ifade 66 edilmiştir . Bu gelir de eklendiği zaman 1519 yılında Malatya Şehri iktisadî faaliyetlerinden 265321 halebî akçe vergi tahsil edildiği anlaşılmaktadır. Bu ilk sayımın mufassal kayıtları elimizde olmadığından şehrin mahalleleri ve Müslüman nüfus 67 hakkında herhangi bir bilgi bulunmamaktadır . Ancak şehirde yaşayan gayr-ı müslim nüfusu tespit etmek mümkün olmaktadır. Yukarıdaki bilgilere göre Malatya’da 1519 yılında 192 nefer ispençeye tâbi nüfus yaşamaktaydı. Bu nüfus 1530 yılında Malatya’nın dört mahallesinde 185 hâne 47 mücerred olmak 68 üzere 232 nefere yükselmiştir . Yine bu verilerden hareketle 1519’da Malatya’da dokuma faaliyetinin hayli canlı olduğunu söylemek mümkündür. Çünkü bu faaliyetlerin göstergesi konumunda olan Malatya’daki boyahâneden 1519’da 36000 69 halebî akçe yıllık vergi alınmaktaydı . Yine Osmanlı şehirlerindeki ticarî faaliyetlerin bir ölçüsü durumunda olan ihtisâb vergisinin özellikle komşu sancaklarda bulunan şehirlere göre oldukça yüksek oluşu (28800 halebî akçe) Malatya’da ticarî faaliyetlerin canlılığını göstermektedir. Nitekim aynı tarihlerde Harput’un 5000, nâhiyeleriyle birlikte Kemah’ın 7000 osmanî akçelik, Behisni’nin 4500, Hısn-ı Mansur’un 3500 halebî akçelik 70 ihtisâb gelirleri vardı . 66 BOA, MAD 15450, s. 8. 67 Malatya’nın 1530 ve 1560 yıllarındaki mahalleleri ve şehirdeki tarihî eserler için bkz. Nejat Göyünç, “Malatya Şehri”, s. 654-659. 68 BOA, TD 408, s. 13-17; BOA, TD 387, s. 890-891. 69 Bu vergi 1530 yılında 24000 osmanî akçe olarak tahsil olunmuştur (BOA, TD 408, s. 17; BOA TD 387, s. 891). 70 Mehmet Ali Ünal, XVI. Yüzyılda Harput Sancağı (1518-1566), Ankara 1989, s. 147; İsmet Miroğlu, Kemah Sancağı ve Erzincan Kazası (1520-1566), Ankara 1990, s. 158; 304 ORTAÇAĞ’DA MALATYA Defterlerdeki diğer önemli bilgiler Malatya Sancağı’nda yaşayan konar-göçer teşekkülleriyle ilgilidir. Bu sayımın mufassal defterinin olmamasından dolayı nüfuslarını ortaya koymak mümkün olmasa da yaşadıkları köyler ve ödedikleri vergiler tespit edilebilmektedir. Bunlardan ilki Kiçik Hacılu Nâhiyesi’yle ilgilidir. İcmâl defterde nâhiyenin adı ifade edilirken “Nâhiye-i Kiçik Hacılı Yörükân an i‘mâl-i Malatya” başlığı konulmuştur. Bu başlıktan anlaşıldığı kadarıyla bölgeye adını veren Kiçik Hacılu Yörükleridir. Bu teşekkül daha önce konargöçer hayatı çerçevesinde burada hayatlarını devam ettirirken Osmanlı fethiyle veya daha önce yerleşik hayata geçmişler ve bu nâhiyenin köylerini meydana getirmişlerdir. Günümüzde Arguvan İlçesi sınırları içerisinde yer alan bu bölge tamamen Kiçik Hacılu Türkmen taifesi tarafından iskan edilerek bugüne kadar gelmiştir. Defterde adı geçen ikinci konar-göçer teşekkülü, Mihmatlu (Mihmadlu) Yörükleridir. Bu grup Kederbert Nâhiyesi sınırları içerisinde aşağıda belirtilen on bir köy ve bir mezraada hayatlarını devam ettirmekteydiler. Karye-i Fecennik. Hâsıl 2655. Karye-i Ilıcak. Hâsıl h(âric)-i mülk 2295. Karye-i Orucgi/Örücgi. Hâsıl h(âric)-i mülk 2295. Karye-i Şeyhler. Hâsıl 4373. Karye-i Zâviye. Hâsıl h(âric)-i vakf 2628. Karye-i Han-ı Sultan. Hâsıl h(âric)-i mülk 2238. Karye-i Kızıl Kenise nâm-ı diger Kara Küçük. Hâsıl 4350. Karye-i Merimi nâm-ı diger Dolaklı. Hâsıl 2040. Karye-i Hacı Köyi. Hâsıl 888. Mezraa-i Uzunca Kuyı. Hâsıl 528. Karye-i Karacalu maa Çemeş. Hâsıl 5910. Malatya Sancağı’nda gördüğümüz diğer yörük teşekkülü Harbendelülerdir. Halep Türkmenlerinden olan Harbendelüler, 1526’da on sekiz, 1536’da yirmi iki, 1550’de on dokuz, 1570’de Mehmet Taştemir, XVI. Yüzyılda Adıyaman (Behisni, Hısn-ı Mansur, Gerger, Kâhta) Sosyal ve İktisadî Tarihi, Ankara 1999, s. 125, 153. 305 ORTAÇAĞ’DA MALATYA 71 otuz beş cemaatten oluşmaktaydı . Memlûk Devleti zamanından beri Malatya bölgesine yaylak amacıyla gelen Harbendelülerden bir grup bazı alanlara yerleşerek, köyler oluşturmaya başlamıştır. Bu durum Osmanlıların yaptıkları ilk tahrîrden itibaren görülmektedir. Nitekim 1519 tahrîrine göre sancağın Kiçik Hacılu Nâhiyesi’ne bağlı üç, Kara Hisar Nâhiyesi’ne bağlı beş köy ve bir mezraaya Harbendelü yörüklerinin yerleştikleri kayıtlıdır. Bu mezraa ve köylerden alınan vergiler timâra tahsis 72 olunmuştur . Bu tarihte nüfusları hakkında bilgi bulunmayan Harbendelüler aşağıda belirtilen mezraa ve köylerde yaşamaktaydılar. Bu yörük teşekkülünce meskun köylerde 73 1530’da 109, 1560’da 193 nefer nüfus yaşamaktaydı . Cemâat-i Harbendeli Yörükân Karye-i Kara Hisar. Hâsıl 2467. Karye-i Anbarcık. Hâsıl 75. Karye-i Kurd Kulı. Hâsıl 162. Karye-i Çemeş tâbi-i Kara Hisar. Hâsıl 120 Karye-i Ağca Ağıl. Hâsıl 1272. Mezraa-i Garub. Hâsıl 720. Karye-i Ağca Kal‘a maa Ağca Şehir ve Alu Köyi. Hâsıl h(âric)-i cizye 35476. Sonuç olarak Osmanlı sınırları içerisindeki herhangi bir bölgenin ekonomik ve sosyal tarihinin yazımında tahrîr defterleri önemli bilgiler içerir. Bu defterlerde yer alan geçmişe yönelik atıflar, bölgenin Osmanlı öncesi tarihinin aydınlatılmasında eşsiz birer kaynak durumundadır. Malatya ve havalisi Memlûklerden Osmanlılara intikal etmiştir. Memlûk Devleti’nin bölgedeki mülk 71 Bu cemaatlerin isimleri ve nüfusları için bkz. İlhan Şahin, “XVI. Asırda Halep Türkmenleri, ”, Tarih Enstitüsü Dergisi Prof. Tayyib Gökbilgin Hatıra Sayısı, XII, (İstanbul 1982), s. 703-704; Enver Çakar, XVI. Yüzyılda Haleb Sancağı (1516-1566), Elazığ 2003, s. 195-198. 72 BOA MAD 15450, s. 24. 73 Göknur Göğebakan, “Osmanlı Hakimiyetine Geçtiği Dönemde Malatya Yöresindeki Aşiretler”, XIII. Türk Tarih Kongresi Kongreye Sunulan Bildiriler, Ayrı Basım, III/3. Kısım, (Ankara 2002), s. 6. 306 ORTAÇAĞ’DA MALATYA kayıtları ve uyguladığı dirlik sistemi bu ilk tahrîrde kayıtlı durumdadır. Bu kayıtlardan Memlûkler zamanında Malatya’da gören yapan kadılar ve kale nâiplerinden bir kısmı tespit edilebilmektedir. Özellikle kadılık mesleğinde aynı sülaleden dede, oğul, torun üç nesil Malatya kadılığı görevinde bulunmuşlardır. Bu defterlerde Malatya ve Musul Sancakları’nın ilk sancakbeyleri ile ilgili bugüne kadar bilinmeyen bilgiler yer almaktadır. Osmanlı tahrîr geleneğinde çok sık kullanılan nezd ve kurb tabirleriyle birlikte aynı anlama gelen veli kelimesinin de yerinin olduğu bu defterlerin tetkikinden anlaşılmaktadır. Ayrıca bugünkü Arguvan İlçesi’nin adının İlhanlı ve Memlûk dönemlerinde Argun ve Argadun olarak söylendiği ve bunun Osmanlı ilk tahrîrine yansıdığı görülmektedir. Bu ilçe ve köylerinin tamamen Kiçik Hacılu Türkmenleri tarafından iskan edilmiş olduğu bu defterlerdeki önemli bilgiler arasındadır. KAYNAKÇA ARŞİV VESİKALARI BOA, Maliyeden Müdevver Defterler Tasnifi 3332, 15450. BOA, Tahrîr Defterleri Tasnifi 156, 163, 257, 323, 324, 387, 408, 997. TKGM KKA, Tahrîr Defterleri 142, 545. KAYNAK VE ARAŞTIRMA ESERLER AFYONCU, Erhan, Osmanlı Devlet Teşkilâtında Defterhâne-i Âmire (XVI-XVIII. Yüzyıllar), Ankara 2014. ASLANAPA, Oktay, Türk Sanatı, C. I-II, Ankara 1990. BARKAN, Ömer Lütfi-MERİÇLİ, Enver, Hüdavendigâr Livası Tahrir Defterleri, C. I, Ankara 1988. BARKAN, Ömer Lütfi, XV ve XVI. Asırlarda Ziraî Ekonominin Hukukî ve Malî Esasları Kanunlar, C. I, İstanbul 1943. BARKAN, Ömer Lütfi, “H. 933-934 (M. 1528-1529) Malî Yılına Ait Bir Bütçe Örneği”, İktisat Fakültesi Mecmuası, XV/14, (İstanbul 1954), 251-329. 307 ORTAÇAĞ’DA MALATYA BARKAN, Ömer Lütfi, “Türkiye’de İmparatorluk Devirlerinin Büyük Nüfus ve Arazi Tahrirleri Hakana Mahsus İstatistik Defterleri (1)”, İFM, II/1, (İstanbul 1941), s. 20-59. BARKAN, Ömer Lütfi, “Osmanlı Devrinde Akkoyunlu Hükümdarı Uzun Hasan Bey’e Ait Kanunlar”, Türkiyede Toprak Meselesi Toplu Eserler, I, (İstanbul 1980), s. 546-573. ÇAKAR Enver, XVI. Yüzyılda Haleb Sancağı (1516-1566), Elazığ 2003. DEMİRBAĞ, Hasan vd., Battalgazi Tarihi Eserler, Malatya 2000. EMECEN, Feridun M., XVI. Asırda Manisa Kazâsı, Ankara 1989. EMECEN, Feridun M., “Mufassaldan İcmale”, Osmanlı Araştırmaları, XVI, (İstanbul 1996), s. 37-44. EMECEN, Feridun M., “Sosyal Tarih Kaynağı Olarak Osmanlı Tahrir Defterleri”, Tarih ve Sosyoloji Semineri Bildiriler, (İstanbul 1991), s. 143-156. ERGENÇ, Özer, “Osmanlı Şehrindeki Mahallenin İşlev ve Nitelikleri Üzerine”, Osmanlı Araştırmaları, IV, (İstanbul 1984), s. 69-78. GÖĞEBAKAN, Göknur, XVI. Yüzyılda Malatya Kazası (1516-1560), Malatya 2002. GÖYÜNÇ, Nejat, XVI. Yüzyılda Mardin Sancağı, Ankara 1991. GÖYÜNÇ, Nejat, “Kanûnî Devrinde Malatya Şehri”, VII. Türk Tarih Kongresi Kongreye Sunulan Bildiriler, II, (Ankara 1973), s. 654-659. GÖYÜNÇ, Nejat, “Memlûk Devrinde (Eski) Malatya’da Bir Aile”, Beşinci Milletlerarası Türkoloji Kongresi Tebliğler III Türk Tarihi, I, (İstanbul 1985), s. 245-250. GÜL, Ahmet, Osmanlı Medreselerinde Eğitim Öğretim ve Bunlar Arasında Dârü’l-Hadîslerin Yeri, Ankara 1997. GÜLSOY, Ersin, “XVI. Asrın İlk Yarısında Divriği Kazası Vakıfları”, İlmî Araştırmalar, I, (İstanbul 1995), 107-130. GÜLSOY, Ersin, “Malatya Sancağı’nın İlk Tahrîri”, Türk Kültürü İncelemeleri Dergisi, XXI, (İstanbul 2009), 1-22. 308 ORTAÇAĞ’DA MALATYA GÜLSOY, Ersin, “XVI. Yüzyılda Malatya Sancağı’nın İdarî ve Askerî Yapısı”, Geçmişten Günümüze Malatya Kent, Kültür, Kimlik, II, (Ankara 2017), s. 1229-1245. GÜLSOY, Ersin, “XVI. Asırda Darende Şehri”, Akademik Araştırmalar, I, (Erzurum 1996), s. 59-68. GÜLSOY, Ersin-TAŞTEMİR, Mehmet, 1530 Tarihli Malatya, Gerger, Kâhta, Behisni, Hısn-ı Mansur, Divriği ve Darende Kazaları Vakıf ve Mülk Defteri, Ankara 2007. HALAÇOĞLU, Yusuf, “Tapu-Tahrîr Defterlerine Göre XVI. Yüzyılın İlk Yarısında Sis (=Kozan) Sancağı”, Tarih Dergisi (TD), XXXII, (İstanbul 1979), s. 819-892. HONİGMANN, Ernst, Bizans Devletinin Doğu Sınırı, çev. Fikret Işıltan, İstanbul 1970. HONİGMANN, Ernst, “Malatya”, İslâm Ansiklopedisi, VII, 232-239. İLHAN, M. Mehdi, Amid (Diyarbakır) 1518 Tarihli Defteri Mufassal, Ankara 2000. İNALCIK, Halil, Hicrî 835 Tarihli Sûret-i Defter-i Sancaki Arvanid, Ankara 1987. Keşfî, Selimnâme, Süleymaniye Kütüphanesi Esad Efendi Bölümü, No. 2147. Muhammed Harb Abdülhamid, I. Selim’in Suriye ve Mısır Seferi Hakkında İbn İyâs’da Mevcut Haberlerin Selimnâmelerle Mukayesesi (XVI. Asır Osmanlı-Memlûk Kaynakları Hakkında Bir Tedkik), (İstanbul Üniversitesi Yayınlanmamış Doktora Tezi), İstanbul 1980. KALLEK, Cengiz, “Kile”, DİA, C. XXV, s. 568-571. MİROĞLU, İsmet, Kemah Sancağı ve Erzincan Kazası (1520-1566), Ankara 1990. RAMSAY, W., Anadolu’nun Tarihî Coğrafyası, çev. Mihri Pektaş, İstanbul 1960. SARI, Mevlût, El-Mevârid Arapça-Türkçe Lûgat, İstanbul 1982. SÜMER, Faruk, “Argun”, DİA, C. III, s. 355. SÜMER, Faruk, “Keykâvus I”, DİA, C. XXV, s. 352-353. SÜMER, Faruk, “Keykâvus II”, DİA, C. XXV, s. 355-357. 309 ORTAÇAĞ’DA MALATYA ŞAHİN, İlhan, “XVI. Asırda Halep Türkmenleri, ”, Tarih Enstitüsü Dergisi Prof. Tayyib Gökbilgin Hatıra Sayısı, XII, (İstanbul 1982), s. 687-712. TAŞTEMİR, Mehmet, XVI. Yüzyılda Adıyaman (Behisni, Hısn-ı Mansur, Gerger, Kâhta) Sosyal ve İktisadî Tarihi, Ankara 1999. TURAN, Ahmet Nezihi, XVI. Asırda Ruha (Urfa) Sancağı, Ankara 2012. UÇAR, Şahin, Anadolu’da İslâm-Bizans Mücadelesi, İstanbul 1990. ÜNAL, Mehmet Ali, XVI. Yüzyılda Harput Sancağı (15181566), Ankara 1989. YİNANÇ, Refet-ELİBÜYÜK, Mesut, Kanunî Devri Malatya Tahrir Defteri (1560), Ankara 1983. ZENGİN, Murat, İlhanlılar-Eretnalılar-Memluklar Dönemi Malatya (1295-1401), Malatya 2017. 310