Turkish Studies - International Periodical For The Languages, Literature and History of Turkish or Turkic
Volume 9/4 Spring 2014, p. 1241-1259, ANKARA-TURKEY
KIBRIS MESELESİNİN TARİHSEL GELİŞİMİ VE
ULUSLARARASI HALE GELME SEBEPLERİ*
Erdal AÇIKSES**
Ayhan CANKUT***
ÖZET
Kıbrıs meselesi kökeni, Kıbrıs’ı “Büyük Yunanistan’ın” sınırları
içerisinde gösteren ilk “Megali İdea” haritasına dayanmaktadır.
Enosis, Rumlar tarafından Megali İdea hedefleri arasında olan
Kıbrıs’ın Yunanistan’a bağlanması amaçlarını ifade etmek maksadıyla
kullanılmaktadır. Kıbrıs meselesi, Rum-Yunan ikilisinin izlediği Enosis
politikası sonucu bu güne kadar süregelmiş ve giderek karmaşık bir hal
almıştır.
Kıbrıs’ın 4 Haziran 1878 yılında geçici olarak İngilizlere
devredilmesini
emellerini
gerçekleştirmek
için
fırsat
olarak
değerlendiren Kıbrıslı Rumlar, İngiliz yönetiminin hoşgörüsünden de
yararlanarak Enosis faaliyetlerini yoğunlaştırmışlardır.
Kıbrıs’ın düşman bir ülkenin elinde bulunması, ülkemizin bütün
ikmal yollarının kapanması ve güvenliğinin tehlikeye girmesi demektir.
Bu yüzden Türkiye Enosis tehlikesine karşı gerekli önlemleri almak
zorundadır.
Kıbrıs meselesinin uluslararası hale gelmesinin başlıca sebebi,
stratejik konumu nedeniyle, Akdeniz ticaretini elinde bulundurmayı ve
Ortadoğu bölgesindeki zengin petrol kaynaklarını kontrol etmeyi
amaçlayan büyük devletlerin ada üzerinde söz sahibi olma istekleridir.
Kıbrıs Rumları, 1 Ocak 1964’te 1960
Londra), tek yanlı olarak feshederek Kıbrıs
kaldırmışlardır. Barışı bozan ve cumhuriyeti
olmasına rağmen, bölgede emelleri olan
meselesinin çözümü yolunda Rum-Yunan
sergilemektedirler.
Antlaşmalarını(Zürih ve
Cumhuriyeti’ni ortadan
yıkan Rumlardır. Böyle
büyük devletler Kıbrıs
ikilisinden yana tavır
Anahtar Kelimeler: Kıbrıs, Megali İdea, Enosis, Akritas Planı,
EOKA.
*Bu
makale Crosscheck sistemi tarafından taranmış ve bu sistem sonuçlarına göre orijinal bir makale olduğu
tespit edilmiştir.
** Prof. Dr. Fırat Üniversitesi İnsani ve Sosyal Bilimler Fakültesi Tarih Bölümü, El-mek: eacikses@firat.edu.tr
*** Dr. El-mek: a.cankut@hotmail.com
Erdal AÇIKSES – Ayhan CANKUT
1242
HISTORICAL DEVELOPMENT OF CYPRUS PROBLEM ON
BECOMING AN INTERNATIONAL ISSUE
ABSTRACT
The origin of the Cyprus problem is based on the first “Megali
Idea” map, showing the Cyprus in “Great Greece” borders.
Enosis, by the Greek Cypriots, is used to refer the linkage of
Cyprus to Greece as of the Megali Idea objectives. The Cyprus problem
has reached today becoming increasingly complex as a result of Enosis
policy followed by the Greek Cypriot-Greek coalition.
In June 4, 1878, Greek Cypriots accumulated Enosis. activities
after the transfer of governance to the Great Britain while taking the
advantage of the tolerance for Cypriots in the British government.
Cyprus, in the hands of an enemy country, puts at risk the
security and closure of supply routes. Therefore Turkey has to take
necessary precautions against the danger of Enosis.
The main reason for Cyprus problem, having an international
aspect, is the desire of dominant countries to have a word on the island,
for its strategic location to control rich oil resources in the Middle East
and the trade lines in Mediterranean Sea.
Greek Cypriots dissolved 1960 Treaties (Zurıch and London) and
eliminated the Republic of Cyprus, unilaterally in January, 1st 1964.
Greeks do disturbed the peace and the destroyed the republic. Despite
that fact, the great powers having ambitions on the region put fort a
Greek Cypriots-Greek coalition biased attitude in solving the Cyprus
problem.
Key Words: Cyprus, Megali Idea, Enosis, Akritas Plan, EOKA.
Giriş
Kıbrıs meselesi çok uzun bir geçmişi olan, zor ve karmaşık bir sorundur. Bu yüzden
1950’li yıllardan itibaren Türkiye gündeminin başında yer alan bu mesele ne yazık ki hala
çözülebilmiş değildir. Kıbrıs meselesi, Türk Yunan sorunlarının da başında yer almaktadır.
Türkiye’de tüm kamu kurum ve kuruluşları ile fertlere kadar mal olan Kıbrıs, bu vasfıyla bütün
Türk halkını ilgilendiren milli bir meseledir.
Rum-Yunan ikilisinin, “Enosis” emellerini halen sürdürüyor olmaları, Kıbrıs Türklerinin
uluslar arası antlaşmalardan doğan haklarını tanımamaları, onlara uyguladığı ekonomik ambargo ve
uluslar arası alanda uyguladığı yıkıcı propaganda ve meselenin çözümü hususunda sergilediği
uzlaşmaz tutum, bu sorunun daha uzun süre devam edeceğini göstermektedir.
Yunanistan, Avrupalı büyük devletlerin ve ABD’nin desteğini alarak Kıbrıs’ı ilhak etmek
istemektedir. Bu maksatla Avrupa Birliği (AB) üyeliğini baskı aracı olarak kullanmaktadır.
Avrupalı devletler ise her zamanki taraflı tutumlarını bu konuda da değiştirmeyerek, Türkiye ile
AB arasında sürdürülen üyelik müzakereleri kapsamında ön şart olarak ileri sürmektedir.
Kıbrıs, Doğu Akdeniz’i ve Ortadoğu’yu kontrol eden stratejik bir konuma sahiptir. Bu
özelliği sebebiyle, Akdeniz ticaretini elinde bulundurmak ve Ortadoğu bölgesindeki zengin petrol
Turkish Studies
International Periodical For the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic
Volume 9/4 Spring 2014
Kıbrıs Meselesinin Tarihsel Gelişimi Ve Uluslararası Hale Gelme Sebepleri
1243
kaynaklarını kontrol etmek isteyen büyük devletler ada üzerinde söz sahibi olmayı
amaçlamaktadırlar.1 Bu durum da ada üzerinde güç mücadelesini beraberinde getirmektedir.
Sorunun bunca zaman sürmesi ve halen çözüme kavuşturulamamış olması ve uluslar arası bir sorun
haline gelmesinin başlıca sebebi bu mücadeledir.
Türkiye’nin ve Kıbrıs Türk halkının menfaatlerinin korunabilmesi ve meselenin
hakkaniyetli bir çözüme kavuşturulması için Kıbrıs sorununun sebeplerinin doğru tahlil edilmesi
gereklidir.
Kıbrıs meselesinin kökeni, Kıbrıs’ı “Büyük Yunanistan’ın” sınırları içerisinde gösteren ilk
“Megali İdea” haritasına dayanmaktadır. Söz konusu harita 1791 yılında çizilmiş olup, 1796 yılında
yayımlanmıştır. Megali İdea düşüncesi doğrultusunda gelişen Yunan milliyetçiliği Kıbrıslı Rumları
da etkilemiştir. Bunun sonucunda, Mora isyanıyla eşzamanlı olarak Kıbrıslı Rumlar da
1821yılında, Enosis maksatlı bir ayaklanma hazırlığına girişmişlerdir. Ancak bu girişimleri,
dönemin Valisi Küçük Mehmet tarafından eyleme dönüşemeden tespit edilerek önlenmiştir.2
Osmanlı Devleti, 4 Haziran 1878 tarihinde İstanbul’da imzalanan anlaşma neticesinde
adanın yönetimini geçici olarak İngiltere’ye devretmiştir.3 Bu durumu fırsat bilen Rumlar, bu
tarihten itibaren faaliyetlerini artırmaya başlamıştır. Giderek tırmanan Enosis hareketleri 1950’li
yılların başında en üst seviyeye ulaşmıştır.
Kıbrıs meselesinin daha iyi anlaşılabilmesi için, kısaca Kıbrıs tarihinin incelenmesi, Megali
İdea ile Enosis’in ne manaya geldiğinin iyi kavranması ve olayların bu çerçevede değerlendirilmesi
uygun olacaktır. Ayrıca stratejik önemi nedeniyle bölgede emelleri olan dünyanın tüm büyük
devletlerin de dikkatini çeken Kıbrıs’ın, Türkiye ve diğer devletler açısından neden önemli
olduğunun ortaya konması da gereklidir.
1.
Kısaca Kıbrıs Tarihi:
Kıbrıs, stratejik önemi nedeniyle tarih boyunca sürekli el değiştirmiştir. Mısırlılar, Hititler,
Akalar, Dorlar, Finikeliler, Asurlular, Persler, Romalılar, Araplar, Lüzinyanlar (Fransızlar),
Cenevizliler, Venedikliler(İtalyanlar), Osmanlılar, İngilizler Kıbrıs’tan gelip geçmişlerdir.4 Bu tarihi
süreç içerisinde başlıca 650-654 ve 685-689 tarihleri arasında Müslüman halifeler tarafından idare
edilmiştir. Bu şekilde kısa fasılalarla idareler bazı kaynaklara göre 24 kez tekrarlanmıştır.5
Kıbrıs adasının Venedik korsanlarının denetiminde olması Akdeniz’de üstünlüğünü ortaya
koymaya başlayan Osmanlı İmparatorluğu’nu rahatsız etmiştir. Bu şartlar altında adanın fethinin
zorunlu olduğuna inanan II. Sultan Selim’in fermanıyla 1 Temmuz 1570’de başlayan ilk çıkarma, 1
Ağustos 1571’de kesin sonucunu vermiştir. Osmanlı İmparatorluğu 1571’de adayı aldığı zaman,
Venedik yönetiminde olmasından dolayı Katolik dini egemendi. Ortodokslar büyük baskı
altındaydılar. Bu nedenle Türklerin gelişi, en çok Ortodoksları sevindirmişti. Ayrıca Katolik ve Latin
baskısından bunalmış olan diğer topluluklar da hoşnut olmuşlardır. Çünkü Osmanlı
İmparatorluğu’nun bir parçası olan ada halkı da 16. yüzyıldaki yükselme döneminin olanaklarından
ve Osmanlı sınırları içindeki düzenli yönetimden yararlanmışlardır.
Levent Ayabakan, Fatin Rüştü Zorlu’nun Hayatı ve Kıbrıs Meselesi, (Kafkas Üniversitesi Sos. Bil. Ens. Basılmamış
Yüksek Lisans Tezi), Kars, 2007, s.1.
2 Sabahattin İsmail, Kıbrıs Sorununun Kökleri, Akdeniz Haber Ajansı Yayınları, Lefkoşa, 2000, s.1-2.
3 Soyalp Tamçelik, Kıbrıs’ın İngiliz İdaresine Geçişi (1878-1919), KKTC Cumhurbaşkanlığı Basımevi, Lefkoşa, 1997,
s.17.
4 İsmail Bozkurt, “Kıbrıs’ın Tarihine Kısa Bir Bakış”, Avrupa Birliği Kıskacında Kıbrıs Meselesi (Bugünü ve Yarını),
Kıbrıs Araştırmaları Merkezi Doğu Akdeniz Üniversitesi Yayını, Kısım 2, Ankara, 2001, s.9.
5 Erdal Yurdakul, Kıbrıs Türkleri ve Atatürk İnkılâplarının Kıbrıs’ta Uygulanması, Genelkurmay Askeri Tarih ve
Stratejik Etüt Başkanlığı Yayınları, Ankara, 2002, s.11.
1
Turkish Studies
International Periodical For the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic
Volume 9/4 Spring 2014
Erdal AÇIKSES – Ayhan CANKUT
1244
Bir korsan adası olan Kıbrıs Osmanlı İmparatorluğu tarafından fethedildikten sonra hukuki,
ekonomik ve kültürel olarak hem daha özgür, hem de daha düzenli bir yapıya kavuşmuştur. Osmanlı
İmparatorluğu’nun ünlü “vakıflar” yönetimi Kıbrıs’ta yerleştirilmiştir. Bu “Vakfiyeler”, arada bazı
boşluklar olmasına karşın bugüne kadar süre gelmiştir. Adada Osmanlı İmparatorluğu döneminde,
suyolları, hanlar, köprüler, camiler, çeşmeler ve yeni yollar yapılmıştır. Bunların bir kısmı bugün de
ayaktadır. Osmanlı İmparatorluğu adanın refahına ve imarına katkıda bulunabilmek maksadıyla ilk
aşamada birbirlerini tamamlayacak bir biçimde seçilen, demirciler, marangoz1ar, dericiler, terziler,
kuyumcular, ayakkabıcılar, dokumacılar, hayvan, tahıl ve meyve yetiştiriciler, taş ustaları gibi değişik
meslek guruplarına mensup 30.000 kişiyi Anadolu’dan göndererek düzenli bir biçimde adaya
yerleştirmiştir.6 Buradan da anlaşılacağı üzere ilk Kıbrıs Türkleri, Osmanlı İmparatorluğu tarafından
adaya gönderilen çiftçiler ve zanaatkârlar olmuştur.7
Osmanlı idaresi altında Rumlar birçok haklara kavuştular. Ortodoks Kilisesi’nin, Latinlerin
hâkimiyeti altındayken kaybettikleri yetkileri geri verilmiştir. Başpiskopos’a yerli halkın dini liderliği
ve Rum halkının Etnark'ı, yani Osmanlı nezdinde siyasi temsilcisi olma hakkı tanınmıştır. Etnark,
şikâyetlerini doğrudan Padişah'a yapabilmiştir. Bu durum Başpiskopos’u Osmanlı Valisi’nden sonra
adanın ikinci politik ve nüfuzlu kişisi haline getirmiştir. Ayrıca Ortodoks Kilisesi’ne halktan vergi
toplama hakkı verilmiştir. Bu hakkı kötüye kullanan Kilise fazla vergi toplayarak adanın en büyük
toprak sahibi haline gelmiştir. Rumlar bir nevi özerklik olarak nitelendirilecek şekilde, kurallarını
kendileri koyma, okullarını, kiliselerini, mezarlıklarını kendileri yönetme haklarına sahiptiler. Ayrıca
evlenme boşanma gibi medeni kanun konularında da yetkili idiler. Divan’da Rumlara, Ermenilere,
Maronitlere temsil hakkı tanındı. Verilen bu haklar neticesinde Rumlar adanın yönetiminde ilk kez
söz sahibi olmuşlardır.8 Türk idaresi döneminde Ada Rumları kendilerine tanınan geniş haklar
neticesinde mevcudiyetlerini korumanın yanında ekonomik, kültürel ve siyasi bakımdan da oldukça
büyük gelişme kaydetmişlerdir. 9
Kıbrıs’ta halkın barış içinde bir arada yaşadığı tek dönem Osmanlının adil yönetimi altında
olduğu 307 yıllık süreçtir. Ancak bu huzur ve barışı ortamı ne yazık ki Yunanistan’ın bağımsızlığına
kavuşmasından sonra uyguladığı yayılmacı ve hegemonyacı politika sonucu bozulmuştur. Mora
isyanıyla eş zamanlı olarak kilisenin öncülüğünde Kıbrıs’ta da isyan hazırlığı başlamıştır.10
2. Yunan Yayılmacılığının Temeli Megali İdea
Megali İdea, Türkçe “Büyük Fikir” anlamına gelmektedir. Megali İdea, İstanbul başkent
olmak üzere Girit, Teselya, Epir, Makedonya, Trakya, Ege Adaları, Batı Anadolu, Marmara ve
çevresi, Kıbrıs, Trabzon ve civarına sahip, büyük bir Yunanistan’ı gerçekleştirme hayalidir. Bu
hayale canla başla sarılan Yunanlılar, amaçları uğruna resmi ve gayri resmi birçok cemiyetler ve
teşkilatlar kurmuşlardır. Bu cemiyet ve teşkilatların birçoğu, Megali İdea’nın kapsamına giren Türk
topraklarının tamamına yayılarak sistemli bir mücadeleye başlamıştır.11
Megali İdea, Andreas C. Michalopoulos tarafından şöyle tanımlanmıştır: “ Gelecekte bir
gün tüm Yunanlılar birleşecek ve büyük Yunanistan İmparatorluğu’nun İyonya’dan (Batı Anadolu)
Trakya’yı, küçük Asya sahillerini ve İstanbul’u da içine almak üzere Karadeniz’e kadar uzayacağı
Erol Manisalı, Dünden Bugüne Kıbrıs, Yeni Gün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık A.Ş., İstanbul, 2000, s 11–14.
Pierre Oberling, Kıbrıs Faciası, (Türkçeye Çeviren: Fahir Armaoğlu), Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara, 1990, s.
3.
8 İ. Bozkurt, “Kıbrıs’ın Tarihine Kısa Bir Bakış”, Avrupa Birliği Kıskacında Kıbrıs Meselesi (Bugünü ve Yarını), s.9-10.
9 Güneş Şahin, Tarih Çalışmalarına Kaynak Olarak Tercüman, Cumhuriyet, Milliyet, Hürriyet Gazetelerinde Kıbrıs
Sorunu (1954-1974), (Yüzüncü Yıl Üniversitesi Sos. Bil. Ens. Basılmamış Yüksek Lisans Tezi), Van, 2006, s. 4-5.
10 Sadi Somuncuoğlu, Sorularla Belgelerle Kıbrıs-Çözüm mü? Çözülme mi?, Zembil Basım Yayın Limitet Şirketi,
Ankara, 2003, s.25.
11 S. Tamçelik, Kıbrıs’ın İngiliz İdaresine Geçişi (1878-1919), s.67.
6
7
Turkish Studies
International Periodical For the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic
Volume 9/4 Spring 2014
Kıbrıs Meselesinin Tarihsel Gelişimi Ve Uluslararası Hale Gelme Sebepleri
1245
ümididir. Bu mağrur bir aydın fantezisi değil, bir vahşi ideal değil, bu yabancı bir ırkın
hâkimiyetinden kurtularak hür olmak isteyen insanların sesidir.” 12
Ortodoks kilisesine Osmanlı Devleti içinde çok geniş ayrıcalıklar tanınmıştır. Bu sayede
Megali İdea ülküsü, örgütlü bir şekilde yayılarak gelişebilmiştir. Kilise vasıtasıyla kuşaktan kuşağa
aktarılan Megali İdea ülküsü doğrultusunda yetişen Yunan aydınları, Osmanlı İmparatorluğunu
parçalamak gayesini güden İngiltere, Rusya ve Fransa’nın destekleriyle faaliyetlerini etkili bir
şekilde yürütme şansını bulmuşlardır.13
Megali İdea doğrultusunda en fazla çalışan ve 1791 yılında Bükreş’te bulunduğu sırada ilk
Megali İdea haritasını çizerek yayınlayan Yunan tarihinin ünlü şairi ve ulusal kahramanı (17571798) Rigas Ferreros’dur. Müteakip dönemde 1796 yılında Viyana’da bastırılan harita Yunan
yayılmacılığının temel belgesi haline gelmiştir.14 Bahse konu harita Yunanca konuşulan tüm
topraklarda dağıttırılmıştır. Bu haritada Balkanların büyük bölümü, Anadolu’nun yarıdan fazlası,
Ege adaları ile Girit, Rodos, Kıbrıs, Trakya ve İstanbul hep Yunan toprakları olarak gösterilmiştir.
Rigas Ferreros, bu haritadaki hedeflere ulaşmak için bir ihtilal programı ve bir de anayasa
hazırlamış ve bunları da 1797 yılında yayınlamıştır. Ona göre, Osmanlı topraklarını ve eskiden
Yunanca konuşulan tüm yerleri kapsayacak olan bu devletin adı, “Helen Cumhuriyeti” ve resmi dili
de Yunanca olarak belirlenmişti.
Ancak şu var ki Helen Cumhuriyeti hayalleri kurulan 1798’lerde Yunanlı nüfusu ancak 150
bin kadardı. O dönemde sadece İstanbul’da yaşayan Türk nüfusu bu rakamın üzerindeydi. Hatta
sadece Balkanlarda yaşayan Türk nüfusu 5 milyonun üzerinde idi.15 Ancak Hümanizm ve Rönesans
hareketleriyle yaygınlaşan eski Yunanistan’ın Avrupa medeniyetlerine beşiklik ettiği görüşü
sebebiyle Avrupa kamuoyu Yunan isyanının başarısını kendi idealleriyle özdeşleştirerek Antik
Greklerin halefi varsaydıkları Rumları var güçleriyle desteklemekteydiler.16
Yunan isyanının desteklenmesinin diğer bir sebebi de İngiltere, Rusya ve Fransa’nın
Osmanlı İmparatorluğu toprakları üzerindeki emellerini gerçekleştirme gayesiydi. Böylelikle bir
taraftan Osmanlı İmparatorluğu yıpratılırken, diğer taraftan da kendi istekleri doğrultusunda
Osmanlı üzerinde bir baskı oluşturarak sömürgeci emelleri doğrultusunda Yunanistan’ı bir araç
olarak kullanıyorlardı.17 Bugün de hala Avrupalı devletler aynı tutumlarını AB’ye giriş sürecinde
Kıbrıs meselesini baskı aracı olarak kullanmak suretiyle sürdürmektedirler.
3. Enosis ve Kıbrıs Meselesine Etkisi
Enosis, kelime anlamı olarak ilhak demektir. Rumlar tarafından Megali İdea hedefleri
arasında olan Kıbrıs’ın Yunanistan’a bağlanması amaçlarını ifade etmek maksadıyla
kullanılmaktadır. Rumlar bu hayallerini bugün de hala sürdürmektedirler.18
Mora’da çıkan isyan Rumların Enosis ümitlerini filizlendirmiştir. Bu kapsamda Filiki
Eterya’nın liderlerinden Konstantin Kanaris 19 Haziran 1821’de Kıbrıs’a gelmiş ve Kıbrıs
Başpiskoposu Kiprianos liderliğinde ayaklanma hazırlığına girişilmiştir. Ayanni (Aydın) (Dağ
Kazası) köyünden “Dimitri” adlı bir Rum tarafından bu hazırlığın valiye ihbarı neticesinde isyan
12 Hasan Cicioğlu, “Türkiye ve KKTC’nin Coğrafi Bölge Üzerindeki Tarihi Önemi”, Avrupa Birliği Kıskacında Kıbrıs
Meselesi (Bugünü ve Yarını), Kıbrıs Araştırmaları Merkezi Doğu Akdeniz Üniversitesi Yayını, Kısım 4, Ankara, 2001,
s.28.
13 S. İsmail, Kıbrıs Sorununun Kökleri, s.5.
14 F. Kürşat, M. Altan, S. Egeli, Belgelerle Kıbrıs’ta Yunan Emperyalizmi, 1978, s.28-29
15 S. İsmail, Kıbrıs Sorununun Kökleri, s. 6.
16 Zafer Çakmak, “Megali İdea’nın Ortaya Çıkışı ve Yunanistan’ın Genişleme Siyasetine Etkisi”, IV. Türkiye’nin
Güvenliği Sempozyumu (Tarihten Günümüze Dış Tehditler), (Elazığ, 16-17 Ekim 2003), Bildiriler, Elazığ, 2004, s.211.
17 S. Somuncuoğlu, Sorularla Belgelerle Kıbrıs-Çözüm mü? Çözülme mi?, s.36.
18 Esat Fellahoğlu, Baf’ta Direniş, Dilhan Ofset,, Lefkoşa, 1995, s.4.
Turkish Studies
International Periodical For the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic
Volume 9/4 Spring 2014
Erdal AÇIKSES – Ayhan CANKUT
1246
başlamadan önlenmiştir.19 Asi Başpiskopos Kiprianos, Vali Küçük Mehmet Paşa tarafından
yakalanmış ve idama mahkûm edilerek asılmıştır. Başı örtülü büstü Lefkoşa’da Fenaromeni
kilisesinde bulunmaktadır. Kıbrıs Yunanistan’a ilhak edilince Kiprianos’un heykeli dikilecektir.20
Vali Küçük Mehmet Paşa tarafından ayaklanma girişiminde bulundukları gerekçesiyle
sürgüne gönderilen bir kısım Papaz, 1821 sonlarında Roma’da toplanarak ilk “Enosis Bildirisi”ni
yayımlamışlardır. Diğer taraftan Avrupalı devletlerin Krallarına çağrıda bulunarak, Kıbrıs’ın
Yunanistan’a ilhakı için yardım talebinde bulunmuşlardır.21 Yunanistan Enosis fikrini resmi olarak
ilk kez 18 Ekim 1828 tarihinde İngiltere, Rusya ve Fransa’ya verdiği bir nota ile ortaya atmış ve
Kıbrıs’ın ilhakını talep etmiştir.22
Kıbrıs’ın Osmanlı İmparatorluğu tarafından İngilizlere kiralanmasından sonra, Enosis
faaliyetlerinin giderek yoğunlaştığı görülmektedir.
Kıbrıs Rumları Ada’nın İngiltere’nin eline geçmesini Enosis için bir aşama olarak
değerlendirmiş, İngiliz yönetiminin hoşgörüsünden de yararlanarak Enosis faaliyetlerini
yoğunlaştırmışlardır. Başpiskopos Sophoronios’un 22 Temmuz 1878’de, İngiliz Yüksek Komiseri Sir
Garnet Wolseley’e “Yönetimin değişmesine sevindik, inanıyoruz ki Büyük Britanya Kıbrıs’ın
anavatanı Yunanistan ile birleşmesine yardım edecektir.” 23 şeklinde bir ifadede bulunması bu
durumun bariz bir göstergesidir.
Bütün bu anlatılanlar ışığında diyebiliriz ki, Kıbrıs meselesi Rumların Enosis mücadelesi ile
Türklerin Enosis’e karşı ölüm kalım mücadelesi şeklinde gelişmiştir ve meselenin başlangıcı da
1800’lü yıllara dayanmaktadır.
4.
Giderek Artan Enosis Girişimleri ve Türklerin Tepkileri
Osmanlı İmparatorluğu 1877-1878 Osmanlı-Rus Harbi’nde yenilgiye uğrayınca 3 Mart 1878
tarihli Ayastefanos Anlaşması’nı imzalamak zorunda kalmış ve büyük toprak kayıplarına uğramıştır.
Ayrıca bu anlaşma ile Rusya’nın, Bulgaristan’ı etki altına alarak tam bir Akdeniz devleti haline
gelmesi İngiltere’yi korkutmuştur. Çünkü İngiltere’nin kontrolündeki Süveyş Kanalı’nın denetimini
ve sömürgesi durumundaki Hindistan’a giden yolun kontrolünü güçleştiriyor ve Ortadoğu’daki
emellerini tehdit ediyordu. İngiltere’nin bu anlaşmayı kabul etmesi beklenemezdi.24
Osmanlı İmparatorluğunun ise Rus tehdidi karşısında İngiltere’nin desteğine ihtiyacı vardı.
Bu şartlar altında 4 Haziran 1878 yılında İstanbul’da imzalanan “Kıbrıs Anlaşması” gereği adanın
yönetimi yıllık “92 bin altın” tutarında kira karşılığı geçici olarak İngilizlere devredilmiştir.25
Kıbrıs’ın öneminin farkında olan Osmanlı Sultanı II. Abdülhamit kendi el yazısıyla; “Hukuku
şahaneme asla halel gelmemek şartı ile” kaydını yazarak antlaşmayı imzalamış, bununla da
yetinmeyerek, İngiltere’nin İstanbul Büyükelçisi Leyard’dan teminat mektubu almıştır.26 Böylelikle
ada üzerindeki Osmanlı mülkiyet hakkı sürmekle birlikte idare tamamıyla İngiltere’ye geçmiş ve
maalesef 307 yıllık Osmanlı idaresi sona ermiştir.
İ. Bozkurt, “Kıbrıs’ın Tarihine Kısa Bir Bakış”, Avrupa Birliği Kıskacında Kıbrıs Meselesi (Bugünü ve Yarını), s.10.
H. Fikret Alasya, “Tarihi Perspektiften Kıbrıs Meselesi (Dün-Bugün-Yarın)”, Tarihi Gelişmeler İçinde Türkiye’nin
Sorunları Sempozyumu (Dün-Bugün-Yarın), Ankara, 1990, s.231.
21 S. Somuncuoğlu, Sorularla Belgelerle Kıbrıs-Çözüm mü? Çözülme mi?, s.28.
22 Nazım Beratlı, Kıbrıs’ta Ulusal Sorun, Lefkoşa, 1991, s.45.
23 S. İsmail, Kıbrıs Sorununun Kökleri, s.23.
24 S. Tamçelik, Kıbrıs’ın İngiliz İdaresine Geçişi (1878-1919), s.6.
25 İ. Bozkurt, “Kıbrıs’ın Tarihine Kısa Bir Bakış”, Avrupa Birliği Kıskacında Kıbrıs Meselesi (Bugünü ve Yarını), s.11.
26 H. F. Alasya, “Tarihi Perspektiften Kıbrıs Meselesi (Dün-Bugün-Yarın)”, Tarihi Gelişmeler İçinde Türkiye’nin
Sorunları Sempozyumu (Dün-Bugün-Yarın), s.231. : Ergünöz Akçora, “Kıbrıs Türkünün Bağımsızlık Mücadelesi ve
Rumların Türklere Uyguladıkları Katliam”, Türk Dünyası Araştırmaları Dergisi, Sayı 179, İstanbul, 2009, s.39. :
Hürriyet Gazetesi, 29 Ağustos 1955.
19
20
Turkish Studies
International Periodical For the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic
Volume 9/4 Spring 2014
Kıbrıs Meselesinin Tarihsel Gelişimi Ve Uluslararası Hale Gelme Sebepleri
1247
Kıbrıs’ın yönetiminde meydana gelen bu değişiklik Enosis hedefleri doğrultusunda
Rumlara zemin hazırlamış, Yunanistan’ın da yoğun tahrikleriyle ilhak faaliyetlerini hızlandırmaya
başlayan Rumlar, Enosis taleplerini bıkmadan, usanmadan tekrarlayarak İngiliz yetkililer ve devlet
adamlarını baskı altına almaya gayret etmişlerdir.
Osmanlı İmparatorluğu’nun I. Dünya Savaşı’nda Almanya’nın yanında yer alması üzerine
İngiltere, şartlı olarak girdiği adayı 5 Kasım 1914’de tek taraflı olarak ilhak etmiştir. İstiklal Harbi
kazanıldıktan sonra imzalanan Lozan Antlaşması ile Türkiye Cumhuriyeti, Kıbrıs’ın İngiliz mülkü
olduğunu kabul etmiştir.27
Ada’nın İngiliz Yönetimine girmesinin ardından 1878’den sonra, Rum ve İngiliz baskıları
nedeniyle Kıbrıs’taki Türkler Anadolu’ya ve Londra başta olmak üzere diğer bölgelere göç
etmişlerdir. İngilizlerin adaya gelmesinden üç yıl sonra 1881 yılında yapılan bir sayıma göre 45.458
Türk’e karşılık, 137.631 Rum bulunmaktaydı. Yani Türk nüfusu Rumların üçte birine düşmüştü.
Diğer taraftan 1879 yılında hazırlanan bir rapora göre, adada bulunan 140 okuldan 76’sının Rum,
64’ünün de Türk olduğu belirlenmesine rağmen çok kısa bir süre sonra, 1881’de Rum okulları 94’e,
1901’de ise 238’e yükselmişti. Rum okullarındaki öğretmenler Yunanistan’dan gelmekte ve Enosis
ile Megali-İdea fikri doğrultusunda eğitim vermekteydiler. Bunun yanında, Rum halkı içinde de
Enosis maksatlı kışkırtmalar yapmaktaydılar.28
Osmanlı İmparatorluğu 30 Ekim 1918 günü imzalanan Mondros Ateşkes Antlaşması ile I.
Dünya Harbi’nden çekildi. Rumlar, kesin çözüm maksadıyla düzenlenecek Paris Barış
Konferansı’nı Enosis amaçları doğrultusunda bir fırsat olarak görüyorlardı. İngiltere’nin 1915’te
Yunanistan’a verdiği söze dayanarak Kıbrıs Başpiskoposu Cyril-III başkanlığında bir heyet
Kıbrıs’ın Yunanistan’a bağlanmasın talep etmek maksadıyla 5 Aralık 1918 tarihinde Londra ya
hareket etti.29 Ancak bu talepleri kabul edilmedi.
Kurtuluş Savaşı sonrasında 24 Temmuz 1923’te imzalanan Lozan Antlaşması’nın 16, 20 ve
21. maddeleri gereği Kıbrıs İngiltere’ye resmen bırakılmıştır.30 Lozan Antlaşması’nın 20.
maddesine göre adadaki Türk halkının Türk veya İngiliz vatandaşlıklarından birini seçmesi
gerekmektedir. Türk vatandaşlığını seçenler yıllarca Türkiye’ye göç etmişlerdir. Bu göçler sonucunda
2000 yılı verilerine göre Türkiye’de 235.000, İngiltere’de 120.000, Avustralya’da 40.000, Amerika
ve Kanada’da 17.000 Kıbrıslı Türk bulunduğu görülmektedir.31
Bu esnada Rum Ortodoks Kilisesi’nin önderliğinde ve kışkırtmalarıyla Enosis çabalarını
düzenli bir biçimde yürüten Rumlar ilk etapta adadaki İngiliz yönetimini hedef almışlar, Lozan
Antlaşması’ndan sonra 1959’a kadar süren dönemde adanın statüsünü değiştirmek için girişimlerini
sürdürmüştür. Zira o tarihlerde İngiltere sömürge yönetimini sürdürme eğilimde idi. Bu süreçte
İngiliz yönetiminin 11 Ağustos 1931’de yürürlüğe koyduğu gümrük yasalarını bahane eden Rumlar,
Papaz Nikodimus’un önderliğinde ve Yunan Konsolosu Kiru’nun tahrik ve teşvikleriyle 21 Ekim
1931 tarihinde Enosis için ayaklanmışlardır. Yunan bayrağı açan ve Yunan Marşı söyleyen beş bin
kişilik bir isyancı grubu vali konağını ateşe vermiştir. Nikodimus Enosis’i ilan ederek adanın
Yunanistan’a bağlandığını açıklamıştır. İsyan güçlükle bastırılabilmiştir.32
S. Somuncuoğlu, Sorularla Belgelerle Kıbrıs-Çözüm mü? Çözülme mi?, s.26-27.
S. İsmail, Kıbrıs Sorununun Kökleri, s.23-24.
29 Ali Galip Alçıtepe, “Meclis-i Millî’nin Kıbrıs Türk Millî Mücadele Tarihi’ndeki Yeri”, Celal Bayar Üniversitesi
Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, Cilt:1, Sayı:1, Manisa, 2003, s.3.
30 Ulvi Keser, Kıbrıs’ta Yeraltı Faaliyetleri ve Türk Mukavemet Teşkilatı, IQ Kültür Sanat Yayıncılık, İstanbul, 2007,
s.25.
31 E. Manisalı, Dünden Bugüne Kıbrıs, s 16.
32 Sabahattin İsmail, Kıbrıs’ta Yunan Sorunu (1821-2000) , Akdeniz Haber Ajansı Yayınları, Lefkoşa, s.44-45. : E.
Akçora, “Kıbrıs Türkünün Bağımsızlık Mücadelesi ve Rumların Türklere Uyguladıkları Katliamlar”, Türk Dünyası
Araştırmaları Dergisi, Sayı 179, s.41.
27
28
Turkish Studies
International Periodical For the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic
Volume 9/4 Spring 2014
Erdal AÇIKSES – Ayhan CANKUT
1248
Yunan ve Rum ikilisinin 1931 yılından itibaren giderek artan Enosis faaliyetleri neticesinde
İngiltere’nin Kıbrıs politikasında değişiklik meydana gelmiş ve ada yönetimine kimin hâkim olacağı
tartışmaları başlamıştır. Bütün bu yaşananlara ve tartışmalara rağmen, 1950’li yıllara gelindiğinde
Türkiye’de politik olarak İngiltere’nin Kıbrıs’ı terk etmeyeceği düşüncesi hâkim olmuştur. Dönemin
Dışişleri Bakanı Necmettin Sadak kamuoyuna, “Kıbrıs meselesi diye mesele yoktur.” şeklinde demeç
vermiştir. Aynı yıl yapılan seçimlerden sonra iktidarı devralan Demokrat Parti'nin Dışişleri Bakanı
Fuat Köprülü de, aynı tarzda Türkiye’nin bir Kıbrıs melesinin mevcut olmadığını ifade etmiştir.33
İngiliz yönetimi döneminde Türkler ekonomik, siyasal ve kültürel olarak ezilen taraf
olmuştur. Buna karşılık Rumlar ve Ortodoks kilisesi, İngiltere’nin hoşgörüsü ile sürekli gelişmiştir.
1878’den İkinci Dünya Savaşı sonuna kadar geçen dönemde; Osmanlı İmparatorluğu’nun Kıbrıs
Türklerine gereken desteği vermemesi ve Türkiye Cumhuriyeti’nin bu dönemde yeterli etkin rolü
oynayamaması, Kıbrıs Türklerinin, İngilizlerin, Rumların ve Ortodoks kilisesinin baskısı altında
kalmalarına neden olmuştur. Türkler, bütün baskılara ve desteksiz kalmalarına rağmen haklarını ve
varlıklarını koruma konusunda direnç göstermişlerdir. Hatta Türkiye Cumhuriyeti’nden kendilerine
herhangi bir telkin yapılmamasına rağmen Atatürk devrimlerini Kıbrıs’a taşıyarak
sahiplenmişlerdir.34
Makarios ve Yunanistan, Enosis’i miting ve muhtıralarla gerçekleştiremeyeceklerini
anlayınca, terör yolu ile hedeflerine ulaşmak amacıyla bir yeraltı örgütü kurmaya karar vermişlerdir.35
Rumlar tarafından adayı Türklerden temizlemek ve Enosis’i gerçekleştirmek maksadıyla EOKA
adında bir terör örgütü kurulmuştur. Bu eli kanlı örgüt 1 Nisan 1955 tarihinde resmen sahneye
çıkarak bir asker olan Grivas’ın başkanlığında eylemlerine başlamıştır. Bu eylemlerde en önemli
hedef ise Kıbrıs Türkleri idi. Rumların saldırıları Türklerin adadaki durumunu daha da zorlaştırmıştı.
Rumların Enosis girişimleri karşısında Türkiye tepkisiz kalamazdı. Bu yüzden tepkisel olarak gençlik
örgütleri başta olmak üzere kamuoyu Kıbrıs Türklerine destek vermeye başlamıştı.36
EOKA 21 Haziran 1955’den itibaren Türklere saldırılara başlamış, Türkler ise bu saldırılar
karşısında ilk toplu tepkilerini 6-7 Haziran 1956 olayları ile göstermiş ve iki halk arasındaki gerginlik
oldukça tırmanmıştı. Bu arada Türkiye’nin ilhaka kararlı karşı çıkışı neticesinde ABD ve Yunanistan
başka seçenekler aramaya yönelmiş ve “Taksim” fikri, bu arayışların bir sonucu olarak telaffuz
edilmeye başlanmıştı.37
EOKA’nın eylemlere başlayarak Türkleri hedef alması üzerine Türkiye’nin Kıbrıs
politikasında değişiklik olmuş, 23 Ağustos 1955’de İngiltere Büyükelçisine bir nota vererek,
Türklerin can ve mal güvenliklerinin korunmasını istemiştir. Londra konferansları süreci bu notadan
sonra başlamıştır. Dönemin Başbakanı Menderes’in, Londra’ya yola çıkmalarından önce
beraberindeki heyete, “Türkiye’nin Kıbrıs statükosunda (mevcut durum)bugün için ve hatta yarın için
bu memleket aleyhine olabilecek bir değişikliğe katiyen tahammülü yoktur. Kıbrıs Anadolu’nun
devamından ibarettir ve güvenliğinin esaslı noktalarından biridir. Kıbrıs’ın bugünkü durumunda bir
değişiklik söz konusu olursa uygun bir çözüm bulunması gerekecektir. Bu da Kıbrıs’ın Türkiye’ye
iadesinden başka bir şey değildir.” talimatını vermesi Türkiye’nin o günlerdeki Kıbrıs’a bakış açısını
yansıtmaktadır. Ayrıca, Londra Konferansı’nın toplandığı tarihte Kıbrıs topraklarının yüzde 60’ının
Türklere ait olduğunu belirtmekte de fayda vardır.38
S. Somuncuoğlu, Sorularla Belgelerle Kıbrıs-Çözüm mü? Çözülme mi?, s.27.
E. Manisalı, Dünden Bugüne Kıbrıs, s.16-17.
35 S. İsmail, Kıbrıs’ta Yunan Sorunu (1821-2000), s.69.
36 E. Manisalı, Dünden Bugüne Kıbrıs, s.25-26.
37 Sabahattin İsmail, İngiliz Yönetiminde Türk-Rum İlişkileri ve İlk Türk-Rum Kavgaları, Kıbrıs Türk Mücahitleri Derneği
Yayınları, Lefkoşa, Eylül 1997, s.361.
38 S. Somuncuoğlu, Sorularla Belgelerle Kıbrıs-Çözüm mü? Çözülme mi?, s.27-29.
33
34
Turkish Studies
International Periodical For the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic
Volume 9/4 Spring 2014
Kıbrıs Meselesinin Tarihsel Gelişimi Ve Uluslararası Hale Gelme Sebepleri
1249
Önceleri, “adayı eski sahibine teslimden” bahseden İngiltere ise, Kıbrıs’ın Türkiye ile
Yunanistan arasında taksim edilmesi tezini savunmaya başlamıştır.39 Londra Konferansı her üç
devletin farklı görüşlere sahip olmaları nedeniyle uzlaştırıcı bir sonuca varamadan 7 Eylül 1955’de
dağılmıştır. Yunanistan ve Kıbrıs Rumlarının Kıbrıs’ta yapmış olduğu kışkırtmalar, Türklere yönelen
tedhiş hareketleri, Yunan basının Türkiye’ye karşı devamlı aleyhtarlığı, Türk halkı üzerinde olumsuz
etki yapmış, tansiyon oldukça yükselmiştir. Bu gergin ortamda 6 Eylül öğleden sonra, Atatürk’ün
Selanik’te doğduğu eve ve Türk Konsolosluk binasına bomba atıldığı haberinin İstanbul’a ulaşması
6-7 Eylül olaylarının başlamasına neden olmuştur. Rumlar aleyhine yapılan gösteriler taşkınlığa
dönüşmüş ve Rumlara ait işyerleri saldırılara uğramıştır. Aynı mahiyette olaylar İzmir’de de meydana
gelmiştir.40
Kıbrıs’ta Rumların korkutma ve yıldırma hareketleri 1956 yılının başından itibaren giderek
şiddetini artırmıştır. Bu durum, İngiltere’nin adaya muhtariyet verilmesi fikrine yanaşmasına neden
olmuştur. İngiltere, diğer taraftan adanın taksiminin de çözüm yolu olarak ele alınabileceğini dile
getirmiş, bundan sonra Türk Hükümeti taksim tezini ısrarla savunmaya başlamıştır.41
29 Aralık 1956’da TBMM’de bir konuşma yapan Menderes özetle, “Mevcut koşullarda Türk
halkı ile Türkiye’nin çıkarlarını koruyacak en iyi çözümün Taksim olduğunu, Kıbrıs’ın Türkiye için
herhangi bir tehdit sahası olmaktan çıkacağını ” belirtmiştir.42
Kıbrıs’ta EOKA Türklere karşı saldırılarını yoğunlaştırırken, Türk halkı kendi içindeki
direnme hissini küçük bölgesel direnme örgütleri meydana getirerek dışa vurmuş, Volkan ve Kara
Çete, 9 Eylül Cephesi gibi isimler vererek oluşturduğu bu yerel direniş örgütleri ile Rumların
saldırılarına karşılık vermiştir.43
Bu küçük direniş örgütlerinin, ada genelinde örgütlenen ve Yunanistan tarafından maddi ve
manevi her türlü desteği gören EOKA’ya karşı Türk halkını gerektiği gibi koruyamayacağı aşikârdı.
Daha geniş ve ada çapında örgütlenecek, bilimsel esaslara göre teşkilatlandırılacak yeni bir direniş
örgütüne ihtiyaç vardı. EOKA terörüne aynı kararlılıkla cevap verecek Türk Mukavemet Teşkilatı
(TMT) bu gereklilik sonucu kurulmuştur. Temelleri 27 Kasım 1957’de Rauf Denktaş, Burhan
Nalbantoğlu ve Kemal Tanrısevdi tarafından atılan TMT Türkiye Cumhuriyeti’nin desteğiyle 1
Ağustos 1958 tarihinde resmen kurulmuştur.44
TMT, Rumların EOKA vasıtasıyla gerçekleştirdiği silahlı saldırılarına karşı ada Türklerini
korumak ve Kıbrıs’ın Yunanistan’a ilhakını engellemek amacı ile tamamıyla savunma içgüdüsüyle
kurulmuştur. TMT bu amaçla Türkiye’den silah getirerek gençleri eğitmiş ve tüm köylerde savunma
gurupları oluşturmuştur.45
Rumların “ENOSİS” tezlerine ve girişimlerine karşılık Kıbrıs Türkleri “taksim” tezini
ortaya koymuşlardır. Adada artık, Rumların arkasındaki Yunanistan’a karşılık Kıbrıs Türk halkının
arkasında Türkiye kendisini göstermeye başlamıştır.46
Kıbrıs uyuşmazlığı 1957 yılında iki defa BM’de görüşülmüştür.47 Bu tarihten itibaren Kıbrıs
sorunu uluslar arası bir konu haline gelmiş ve BM’nin gündemine girmiştir.
S. Somuncuoğlu, Sorularla Belgelerle Kıbrıs-Çözüm mü? Çözülme mi?, s.29.
Fahir H. Armaoğlu, Kıbrıs Meselesi 1954-1959, A.Ü. Siyasal Bilgiler Fak. Yayınları, Ankara, 1963, s.152-158.
41 Fahir Armaoğlu, 20. Yüzyıl Siyasi Tarihi 1914-1980, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, 2. Baskı, Ankara, 1987,
s.532.
42 Halkın Sesi, 30 Aralık 1956. : E. Akçora, “Kıbrıs Türkünün Bağımsızlık Mücadelesi ve Rumların Türklere
Uyguladıkları Katliam”, Türk Dünyası Araştırmaları Dergisi, Sayı 179, s.44.
43 E. Fellahoğlu, Baf’ta Direniş, s.8.
44 E. Fellahoğlu, Baf’ta Direniş, s.9.
45 S. İsmail, İngiliz Yönetiminde Türk-Rum İlişkileri ve İlk Türk-Rum Kavgaları, s.364.
46 E. Manisalı, Dünden Bugüne Kıbrıs, s.26.
39
40
Turkish Studies
International Periodical For the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic
Volume 9/4 Spring 2014
Erdal AÇIKSES – Ayhan CANKUT
1250
5.
Kıbrıs Cumhuriyeti’nin Kuruluşu ve Yaşanan Gelişmeler
Kıbrıs’ta 1958 yazında Türk-Rum çatışmasının iyice alevlenmiş, bundan sonra yapılan
girişimler neticesinde, Kıbrıs sorununa bir çözüm üretilmesi maksadıyla Yunanistan ve Türkiye
Başbakanları 5-11 Şubat 1959 tarihleri arasında Zürih’de görüşmeler yapmışlardır. Bu görüşmelerde
iki Başbakan Kıbrıs’ın milletlerarası statüsünün ve anayasasının dayanacağı prensipler üzerinde
anlaşmaya varmışlardır.48
Zürih’de iki devlet arasında varılan antlaşmalar, 19 Şubat I959’da Londra’da Türkiye,
Yunanistan ve İngiltere ile Kıbrıs Türk ve Rum toplumlarının temsilcileri tarafından imza
edilmiştir.49 Kıbrıs Türk ve Rum temsilcilerinin, eşit statüde “iki kurucu ortak” olarak antlaşmalara
imza atmış olmaları önem arz etmektedir.
Zürih ve Londra antlaşmaları neticesinde, 16 Ağustos 1960’ta, iki halkın kurucu olarak
egemenliğinde ve yönetiminde iki toplumlu konfederal nitelikleri de olan fonksiyonel federatif Kıbrıs
Cumhuriyeti kuruldu. Kurulan Türk ve Rum ulusal yönelimleri (Anayasa’daki tabiriyle Cemaat
Meclisleri), din, eğitim, kültür, sosyal hizmetler, kişi hukuku bakımından yetkili ve egemen
sayılıyordu. Parlamento, hükümet, kamu yönetimi, polis ve jandarmanın yapılanmasında Rumlar
%70 – Türkler %30, orduda ise Rumlar %60 - Türkler %40 oranlarında yer alıyordu.50
Makarios ve Rumlar, Kıbrıs Cumhuriyeti’ni bizzat Makarios’un defalarca dile getirdiği gibi
“Enosis için bir sıçrama tahtası” olarak gördüğünden Kıbrıs Cumhuriyeti ancak 3 yıl
yaşayabilmiştir.51 1963 Noel’inde Türkleri imha etmek ve Kıbrıs’tan kaçmaya zorlamak maksadıyla
Rumlar Türklere ateşli silahlarla saldırmaya başlamışlardır. Adanın değişik bölgelerinde saldırılar
sürmüş, Türk milletvekilleri, kamu yöneticileri silâh zoru ile görevlerinden uzaklaştırılmışlardır.
Radyo Rumlar tarafından işgal edilmiştir. Rumlar, Türklere karşı toplu ve düzenli bir biçimde
saldırıya geçmişlerdir. Bu eylemler, önceden hazırlanmış olan bir plan içinde (Akritas Planı)52
yürütülmüştür.
Kıbrıs’taki bu gelişmeler üzerine Türkiye, 23 Aralık 1963’te İngiltere ve Yunanistan
hükümetleri nezdinde saldırıların önlenmesi için harekete geçti ve bu girişim sonucu üç ülke ortak bir
bildiri yayınladılar. Ancak bu çağrıya rağmen saldırılar durmadı. Kıbrıs Türklerini yok etmek
amacıyla başlatılan bu olaylar tarihe “Kanlı Noel Olayları” olarak geçmiştir.53
Lefkoşa’da Rumlar 24 Aralık 1963 gecesi Türklere saldırarak 24 Türk’ü şehit ettiler ve 40
Türk’ü de yaraladılar. Katliamı durdurmak amacıyla Türk jetleri 25 Aralık gecesi Lefkoşa üzerinde
uçmaya başladı. Türk Alayı da karargâhından çıkarak Lefkoşa’nın Türk kesimini korumaya aldı.
Türkiye garantör ülke olarak İngiltere ve Yunanistan’a çözüm için başvurdu. Üç devlet önce ortak bir
kuvvetle Lefkoşa’daki çarpışmaları durdurmak maksadıyla iki taraf arsına girdi (Yeşil Hat). Ayrıca
İngiltere’nin teklifi üzerine Türkiye, Yunanistan ile Türk ve Rum toplumlarının temsilcileriyle 15
A.Suat Bilge, “Kıbrıs Uyuşmazlığı ve Türkiye Sovyetler Birliği Münasebetleri”, Olaylarla Türk Dış Politikası, Ankara
Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Yayınları, Cilt 1, Ankara, 1987, s.353.
48 A.S. Bilge, “Kıbrıs Uyuşmazlığı ve Türkiye Sovyetler Birliği Münasebetleri”, Olaylarla Türk Dış Politikası, s.366.
49 F. Armaoğlu, 20. Yüzyıl Siyasi Tarihi 1914-1980, s.533.
50 İ. Bozkurt, “Kıbrıs’ın Tarihine Kısa Bir Bakış”, Avrupa Birliği Kıskacında Kıbrıs Meselesi (Bugünü ve Yarını),s.14.
51 İ. Bozkurt, “Kıbrıs’ın Tarihine Kısa Bir Bakış”, Avrupa Birliği Kıskacında Kıbrıs Meselesi (Bugünü ve Yarını), s.15.
52 Akritas Planı; Cumhurbaşkanı Makarios’un direktifleri i l e “AKRİTAS” kod adlı İç İşleri Bakanı Yorgacis
tarafından uygulanan bu plan, EOKA tedhiş örgütü kullanılarak Türklerin topluca imha edilmesi amacıyla yapılan
tedhiş planıdır. Bkz. KKTC Milli Arşiv ve Araştırma Dairesi belgeleri, Akritas Örgütü ve Planları (Rumların Kıbrıs
Türklerini Yok Etme Girişimlerinin Ana Belgesi), KKTC Enformasyon Dairesi Yayını, Referans No. 4179, Kutu No.
120.
53 Rüstem Haliloğlu, Atina İle Lefkoşe Arasındaki Savaşın İçyüzü (1960-1974), Ankara, 1990, s.9.
47
Turkish Studies
International Periodical For the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic
Volume 9/4 Spring 2014
Kıbrıs Meselesinin Tarihsel Gelişimi Ve Uluslararası Hale Gelme Sebepleri
1251
Ocak 1964’te Londra’da bir konferans toplandı. Düzenlenen konferans 21 Ocak 1964’de bir sonuç
alınamadan dağıldı.54
Cumhuriyeti oluşturan bütün yasal ve anayasal kurumlar ortadan kalkmış, Kıbrıs
Cumhuriyeti fiilen son bulmuştu. Çünkü Rum yönetimi silâh zoru ile bu kurumları ya ortadan
kaldırmış, ya da işlemez duruma sokmuştu. Makarios 1960 Antlaşmalarını, tek yanlı olarak
feshettiğini açıkladı.55
Zorlu bir süreçten sonra güçlükle kurulan cumhuriyet bizzat Rumlar tarafından yıkılmıştır.
Bu önemle hatırlanması gereken bir husustur. Çünkü Rum tarafı bir taraftan uzlaşmaz tutumunu
sürdürürken, sanki kurulan cumhuriyetin yıkılmasının sorumlusu kendisi değilmişçesine Türkleri
anlaşmaya yanaşmayan tarafmış gibi göstermeye çalışmaktadır. Maalesef Rumların bu tutumu
uluslararası kamuoyunda da destek bulmaktadır.
6.
Kıbrıs’ın Stratejik Önemi
Kıbrıs’ın mesele olarak uluslararası hale gelmesi ve dünya kamuoyunu meşgul etmesinin
sebeplerini anlayabilmek için stratejik öneminin ortaya konması gerekmektedir.
Kıbrıs, Doğu Akdeniz’in en büyük, Sicilya ve Sardunya’dan sonra 3572 mil kare
yüzölçümüyle Akdeniz’in üçüncü büyük adasıdır. Türkiye’ye 40 mil uzaklıktadır.56 Ada çok eski
ve çok zengin bir tarihe sahiptir. Adanın 3’üncü zamanda İskenderun bölgesinden ayrılarak zaman
içerisinde şu anki konumuna yerleştiği değerlendirilmektedir. Adaya adını veren zengin bakır
madeni yataklarından dolayı ekonomik, Suriye, Mısır ve Anadolu kıyıları arasındaki konumu
itibariyle de coğrafi açıdan, daha ilk çağlardan itibaren büyük önem kazanmıştır. Jeopolitik
durumundan dolayı Kıbrıs, tarih boyunca, Anadolu için önemli bir yer niteliğinde olmuş, Anadolu,
Suriye ile Mısır arasında askeri ve ticari bir üs olarak kullanılmıştır.57
Kıbrıs, Türkiye’den 70 km, Suriye’den 100 km, Lübnan’dan 200 km, İsrail’den 304 km,
Mısır’dan 384 km ve en uzak komşusu olan Yunanistan’dan 800 km genişliğinde denizlerle
ayrılmaktadır. Kıbrıs adasının 9251 km² olan yüzölçümünün günümüzdeki dağılımı şöyledir:
a.
Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti (KKTC): 3155 km² (ada yüz ölçümünün % 34’ü)
b.
Güney Kıbrıs Rum Bölgesi: 5568 km² (ada yüz ölçümünün % 60,1’i),
c.
İngiliz üsleri: 278 km² (ada yüz ölçümünün % 3’ü),
ç.
Barış Gücü kontrolündeki ara bölge: 250 km²(ada yüz ölçümünün % 2,7’si).58
Kıbrıs, bütün hâkimiyet teorileri içinde yer almaktadır. Stratejik hedeftir ve birçok stratejik
hedefi kontrol etmektedir. Kıbrıs’ın genel olarak stratejik açıdan önemini şöyle ifade edebiliriz:
a. Ortadoğu petrolünün ulaşım yollarına egemendir.
b. Ortadoğu'dan Afrika’ya uzanan ekseni kontrol eder. Anadolu, Ortadoğu ve Süveyş Kanalı
eksenini kontrol altında tutabilir.
c. Süveyş Kanalı’nda Hint Pasifik Okyanusu’na uzanan deniz yollarını kontrol edebilecek
noktadadır.
F. Armaoğlu, 20. Yüzyıl Siyasi Tarihi 1914–1980, s.786.
E. Manisalı, Dünden Bugüne Kıbrıs, s.41.
56 A.S. Bilge, “Kıbrıs Uyuşmazlığı ve Türkiye Sovyetler Birliği Münasebetleri”, Olaylarla Türk Dış Politikası, s.337.
57 S. Somuncuoğlu, Sorularla Belgelerle Kıbrıs-Çözüm mü? Çözülme mi?, s.25.
58 E. Yurdakul, Kıbrıs Türkleri ve Atatürk İnkılâplarının Kıbrıs’ta Uygulanması, s.3-4.
54
55
Turkish Studies
International Periodical For the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic
Volume 9/4 Spring 2014
Erdal AÇIKSES – Ayhan CANKUT
1252
ç. Hava hâkimiyeti teorisine göre, hava gücünün her istikamete yönlendirilmesinde önemli
bir stratejik platformdur. Bu niteliği ile sabit uçak gemisi olarak da nitelendirilir.
d. Ortadoğu’da petrol nedeniyle çıkabilecek savaşta depo görevini üstlenecek bir
konumdadır.
e. Adaya sahip olan, Ortadoğu devletleri üzerinde saygınlık sahibi olur. 59
6.1. Türkiye Açısından Stratejik Önemi
Doğu Akdeniz’de doğal bir “uçak gemisi”60 olan Kıbrıs adasının özellikle Türkiye açısından
stratejik önemi özetle şu şekildedir:
a.
Güneyden Türkiye’nin coğrafi güvenliğini sağlar. Düşman eline geçerse Türkiye’nin
güney kıyıları tehdit altına girer.
b.
Türkiye’nin derinliklerine tesir edebilecek hava ve deniz üssü karakterindedir.
c.
Türkiye’nin Ortadoğu ve Kuzey Afrika ülkeleriyle olan deniz ticaret yollarını kontrol
altında bulundurur. Söz konusu deniz ticaretini kolaylaştırır veya güçleştirir.
ç. Türkiye’nin Doğu Akdeniz’de etkinliğini korur. 61
Belirtilen bu hususları iyi değerlendiren Yunanistan, Kıbrıs’ta ENOSİS emelini
gerçekleştirerek Kıbrıs’ı ele geçirmeyi müteakip ülkemizi güneyden kuşatarak jeostratejik bir avantaj
elde etmeye çalışmaktadır.62
Kıbrıs Anadolu için atlama taşı ve güvenliği için çok önemlidir. Türkiye sahilleri Edremit
körfezinden Kaş Burnu’na kadar Yunanistan’ın stratejik işgali altındadır. Ege Denizi’nde
Yunanistan’a verilen adalarla kuşatılmış bulunan Türkiye’nin, açık olan sahil kapısı güneydedir. Bu
sahillerin karşısında ise Kıbrıs bulunmaktadır. KKTC fiilen ve hukuken sona ererse Türkiye’nin açık
denizlerle irtibatı kesilir ve kuşatma tamamlanmış olur.63
Ulu önderimiz Mustafa Kemal Atatürk, güney sahillerinde bir tatbikatı izlemekte olduğu
esnada konunun önemine dikkat çekmek maksadıyla, çevresinde topladığı kurmaylarına; Türkiye’nin
yeniden işgal edildiğini ve Türk Kuvvetlerinin sadece bu bölgede mukavemet ettiğini farz edelim.
İkmal yollarımız ve imkânlarımız nelerdir?” sorusunu sorar. Subayların ileri sürdüğü birçok görüş ve
düşünceleri sabırla dinleyen Atatürk, elini haritaya uzatarak Kıbrıs’ı işaret eder ve “Efendiler, Kıbrıs
düşman elinde bulunduğu sürece, bu bölgenin ikmal yolları tıkanmıştır. Kıbrıs’a dikkat ediniz. Bu
ada bizim için çok önemlidir” şeklinde düşüncesini ifade eder.64 Bu açıklamalar ışığında
görülmektedir ki, eğer Kıbrıs düşman bir ülkenin elinde bulunacak olursa, ülkemizin bütün ikmal
yolları kapanacak ve güvenliği tehlikeye girecektir. Bu durum asla kabul edilemez.
Kafkasya, Orta Asya ve Hazar bölgesinde üretilen petrol ile doğal gaz boru hatları vasıtasıyla
İskenderun körfezine getirilerek buradan dünyaya pazarlanmaktadır. Aynı şekilde Irak petrolü de aynı
noktadan dünyaya pazarlanmaktadır. Bu durum bölgeden yapılan enerji ticaretinin güvenliğinin
sağlanması açısından adanın önemini göstermektedir.
İ. Bozkurt, “Kıbrıs’ın Tarihine Kısa Bir Bakış”, Avrupa Birliği Kıskacında Kıbrıs Meselesi (Bugünü ve Yarını), s.9.
M. Necati Özfatura, “KKTC’de Bizans Oyunu”, Yeni Kuvayı Milliye, Nisan 2003, Sayı 7, s.22.
61 E. Yurdakul, Kıbrıs Türkleri ve Atatürk İnkılâplarının Kıbrıs’ta Uygulanması, s.6.
62 E. Yurdakul, Kıbrıs Türkleri ve Atatürk İnkılâplarının Kıbrıs’ta Uygulanması, s.5.
63 M. N. Özfatura, “KKTC’de Bizans Oyunu”, Yeni Kuvayı Milliye, s.22.
64 Yakan Cumalıoğlu, “Kıbrıs Türklerinin Bağımsızlık ve Özgürlük Mücadelesi”, Avrupa Birliği Kıskacında Kıbrıs
Meselesi (Bugünü ve Yarını), Kıbrıs Araştırmaları Merkezi Doğu Akdeniz Üniversitesi Yayını, Ankara, 2001, Kısım 3,
s.20. : E. Akçora, “Kıbrıs Türkünün Bağımsızlık Mücadelesi ve Rumların Türklere Uyguladıkları Katliam”, Türk
Dünyası Araştırmaları Dergisi, Sayı 179, s.36.
59
60
Turkish Studies
International Periodical For the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic
Volume 9/4 Spring 2014
Kıbrıs Meselesinin Tarihsel Gelişimi Ve Uluslararası Hale Gelme Sebepleri
1253
Diğer taraftan küresel ısınma nedeniyle giderek daha önemli bir hal teşkil eden su kaynakları
bakımından güney sahillerimizden denize dökülen sularımızın yükleme istasyonları aracılığıyla Orta
Doğu ülkeleri ve Kıbrıs’a aktarılma projeleri bu bölgenin önemini arttırmaktadır. Ayrıca İskenderun
ve Mersin limanları Türkiye'nin dış ticaretinde oldukça önemli bir konuma sahiptir.
Kıbrıs, Türkiye için tarihî yönden de çok önemlidir. Atalarımız Kıbrıs’ı, 1571 yılında
80.000 şehit pahasına almışlardır.
1878 tarihine kadar üç yüz yıldan çok Kıbrıs’ta egemen olan Türkler, yerli halka çok iyi
davranmışlar, özgürlük ve adalet getirmişlerdir. Türkler Kıbrıs’ta bayındırlık işlerine de çok önem
vermişler ve bu nedenle de pek çok eser yapmışlardır. O kadar ki, Kıbrıs bugün, çok sayıda Türk
eseri ile “Türk karakterini” korumaktadır. Ayrıca Kıbrıs’ın, ekonomik yönden de Türkiye ile sıkı
bir bağlantısı vardır. Kıbrıs, tarihî-coğrafi, stratejik ve ekonomik yönlerden Anadolu’ya bağlıdır ve
bir bütün oluşturmaktadır. 65 Bütün bu anlatılanlar, kıyılarımızdan sadece 70 km. uzakta olan
Kıbrıs’ın Türkiye için stratejik değerinin ne kadar büyük olduğunu ortaya koymaktadır. Bu
sebeplerden dolayı Türkiye’nin Enosis tehlikesi karşısında sessiz kalamayacağı aşikârdır.
6.2.
İngiltere Açısından Stratejik Önemi
İngiltere için Kıbrıs’ın önemi başka yöndedir. İngiltere, tarih boyunca deniz yolları
üzerindeki jeostratejik önemi olan yerleri, elinde askerî üs olarak bulundurmak istemiştir.
Cebelitarık, Malta, Kıbrıs, Süveyş, Aden, Bahreyn Adaları, Singapur ve Sund Boğazı, Macellan
Boğazı karşısında Falkland Adaları vb. yerleri bu nedenle işgal etmiştir. İngiltere, Zürih ve Londra
Antlaşmaları gereği adada158,4 km2lik askerî üs (Dikelya ve Ağrotur Üsleri) bulundurmaktadır.
Geçmişte Kıbrıs’ın, İngiltere için ekonomik yönden de büyük önemi vardı. Çünkü
İngiltere, Uzak Doğu ve Orta Doğu ticaretine buradan bağlantı kuruyordu. Fakat bugün artık
Kıbrıs, İngiltere için büyük ölçüde askerî yönden önem taşımaktadır.66
Kıbrıs’ın stratejik konumunun farkında olan İngiltere, tüm politikalarını bölgede stratejik
üstünlük kurmak amacına yönelik olarak yürütmektedirler. İngiliz Amirali Lord John Hay’ın,
Kıbrıs’ı, “bir deniz üssü olarak elde edilebilecek en iyi yer” olarak nitelendirmesi ve İngiliz devlet
adamı Beaconsfiled’ın, Kraliçe Victoria’ya Kıbrıs’ın, “Ön Asya’nın Anahtarı” olduğunu ifade etmesi
İngiltere’nin Kıbrıs’a bakış açısının çarpıcı göstergeleridir.67
6.3.
Yunanistan Açısından Stratejik Önemi
Kıbrıs’ın coğrafi konumu itibarıyla Yunanistan’ın kendi güvenliği açısından önemi vardır.
Yunanistan’ın Kıbrıs’la ilgisi öncelikle “Megali İdea”nın gerçekleştirilmesi ve Kıbrıs Rumları ile
ilgilidir. Ancak, Kıbrıs adası tarihin hiçbir döneminde Yunanlılara ait olmamıştır.
Bugün Kıbrıs’ta bulunan Rumlar, Yunanlı değildirler. Bunlar, pek çok yabancı tarihçinin
ve de siyasetçinin de kabul ettikleri gibi, Kıbrıs’ı tarih boyunca işgal etmiş bulunan ulusların
kalıntılarıdır. Bunlara, soyu sopu belli olmadığı için levanten de denilmektedir.
Kıbrıs, Yunanistan’a 800 km uzaklıkta bulunmaktadır. İngiliz devlet adamlarından Sör
Winston Churchill, 1907 yılında verdiği demeçte, Kıbrıs Rumlarının Yunan olmadıklarını açıkça
söylemiş ve “Adanın Yunanistan’la tarihî ve coğrafi münasebetleri olduğu iddiası hayal
mahsulüdür.” demiştir.
Vehbi Zeki Serter, Kıbrıs’ta Rum-Yunan Saldırıları ve Soykırım, Ankara, 2008, s.5
V. Z. Serter, Kıbrıs’ta Rum-Yunan Saldırıları ve Soykırım, s.5-6
67 www.kibris.gen.tr., Kıbrıs'ın Türkiye İçin Önemi Nedir?, 17 Kasım 2004.
65
66
Turkish Studies
International Periodical For the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic
Volume 9/4 Spring 2014
Erdal AÇIKSES – Ayhan CANKUT
1254
Kıbrıs’ın Yunanistan’ın eline geçmesi, yani Enosis’in gerçekleşmesi durumunda,
Yunanistan’ın sağlayacağı yararlar şöylece özetlenebilir:
a. Yunan Megali İdeası’nın gerçekleşmesi için önemli bir adım atılmış olur.
b. Yunanistan bu suretle ebedi düşman olarak belirlediği Türkiye’yi tehdit altında
bulundurur.
c. Türkiye’nin Doğu Akdeniz’deki üstünlüğünü ve kontrolünü ortadan kaldırır ve müttefik
yardımlarını sekteye uğratır.
ç. Yunanistan’ın Anadolu’nun güney sahillerine yöneltebileceği taarruzi harekât için
yığınak bölgesi veya üs teşkil eder.
d. Yunanistan, Kıbrıs’ın Doğu Akdeniz’deki deniz ve hava yollarını kontrol altında
bulundurmasından yararlanarak Doğu Akdeniz ve Orta Doğuda her bakımdan söz sahibi ülke
haline gelir.
e. Kıbrıs’ın Yunanistan’a ilhakı, gelecekte çıkması muhtemel bir Türk-Yunan harbinde
Yunanistan’a çok büyük askerî ve ekonomik avantajlar sağlar.
f. Ege adalarının Akdeniz’i ve Karadeniz’i birbirinden ayırmasıyla elde ettiği politik
üstünlük, Kıbrıs elinde olduğu takdirde daha da artacaktır. Bu durum Yunanistan’ı Akdeniz, Orta
Doğu ve Süveyş’i kontrol eden stratejik noktalarda söz sahibi bir ülke konumuna getirecektir.68
6.4. Avrupa Birliği Açısından Stratejik Önemi
Akdeniz Avrupa, Asya ve Afrika Kıtalarını birleştiren konumuyla Avrupa için stratejik bir
öneme sahiptir. Avrupa Kıtası’nın yumuşak karnının altında olup, Kuzey Afrika’dan Avrupa’ya
yönelecek olan muhtemel bir istila hareketinin ana mihverini üzerinde bulundurmaktadır. Bu
nedenle Avrupa’nın güvenliği Akdeniz’den gelmesi muhtemel tecavüzlere karşı hassastır.
Dünya sahnesine büyük bir güç olarak çıkmış olan AB ülkeleri petrol ihtiyaçlarının büyük
bir kısmını Ortadoğu’daki petrol yataklarından karşılamaktadır. AB’nin giderek genişleyip
büyümesi, petrole olan ihtiyacını her geçen gün, biraz daha artırmakta ve AB’ni Ortadoğu
petrollerine biraz daha bağımlı kılmaktadır. Buna paralel olarak 21’inci Yüzyıl’da stratejik önemi
daha da artacak olan petrolün, arz ve talebi arasındaki hassas denge daha nazik bir noktaya
gelecektir. Bahse konu dengeye yapılacak küçük bir müdahale, petrolün pazarını alt üst edecektir.
Böyle bir durum AB ve üye ülkelerini olumsuz etkileyecektir..
Yenidünya düzeni içerisinde bir büyük güç merkezi olarak yerini alan AB’nin, Akdeniz ve
Ege Denizi’nde deniz hâkimiyet kurma amacına yönelik bir politika izlemesi, büyüme ve
genişleme stratejisinin gereğidir. Bu hedefini gerçekleştirebilmesi; ancak anılan denizlerde çok
önemli stratejik konumlarda bulunan Cebel-ü Tarık Boğazı, Malta, Girit ve Kıbrıs Adaları’nı nüfuz
altına almakla mümkün olacaktır. AB’nin dünya genelinde küresel bir güç olarak rol oynayabilmesi
Akdeniz’de kuracağı hâkimiyet ölçüsünde etkili ve kuvvetli olacaktır.69
Kıbrıs’ın stratejik önemini bu şekilde açıkladıktan sonra, Kıbrıs Cumhuriyeti’nin Rumlar
tarafından yıkılmasından sonra yaşanan gelişmeler daha sağlıklı olarak değerlendirilebilecektir.
Böylelikle meselenin neden sadece Türkiye ile Yunanistan ve Kıbrıs’ta yaşayan halklar arasında
çözüme ulaştırılmaya çalışılmayıp, uluslar arası bir kimliğe dönüştürüldüğü de anlaşılabilecektir.
V. Z. Serter, Kıbrıs’ta Rum-Yunan Saldırıları ve Soykırım, s.6
Ali Fikret Atun, Avrupa Birliği ve Kıbrıs’ın Avrupa Birliğine Üyeliği, Kıbrıs Türk mücahitleri Derneği Yayını,
Lefkoşa, 2001, s.19-21.
68
69
Turkish Studies
International Periodical For the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic
Volume 9/4 Spring 2014
Kıbrıs Meselesinin Tarihsel Gelişimi Ve Uluslararası Hale Gelme Sebepleri
1255
Görüldüğü gibi Akdeniz ile Ortadoğu’nun, AB için taşıdığı stratejik ve jeopolitik önem göz ardı
edilemeyecek kadar büyüktür
7. Kıbrıs’ta 1963 Sonrası Yaşanan Gelişmeler ve Meselenin Uluslararası Hale Gelmesi
BM Güvenlik Konseyi’nin 4 Mart 1964’te aldığı bir kararla; Kıbrıs’ta barışın korunması
maksadıyla BM Barış Gücü kurulması ve bir arabulucu tayin edilmesi istenirken, Kıbrıs
Hükümetinden de şiddet ve kan dökülmesini önleyici her türlü önlemi alması isteniyordu.70 Ancak,
Barış Gücü’nün adaya gelişi, eski yasal düzeyi sağlayamadı. Ada fiilen Rum yönetiminin işgali
altındaydı. Atina’ya göre ise, Rumların Türklere saldırısı ve bütün cumhuriyet kurumlarını ortadan
kaldırmaları, “bir iç mesele” idi ve dışarıdan müdahaleye gerek yoktu. Çünkü “Rumlar her şeye
hâkimdiler.”71
BM Güvenlik Konseyi tarafından alınan bu karar, Türkleri zorla uzaklaştırarak Kıbrıs’ın
yönetimini ele geçiren Rum Yönetiminin meşru Kıbrıs Hükümeti olarak tanınmasının ve Kıbrıs Türk
toplumunun da asi bir topluluk olarak görülmesinin başlangıcı olmuştur.72
Bu “karar” Kıbrıs’ta günümüze kadar sürecek olan yanlışlıkları ve uyumsuzlukları “başlatan”
bir köşe taşı olacaktı. Oysa Rum tarafı, aynen Türk tarafı gibi, Cumhuriyet’in ortaklarından sadece bir
tanesi idi. Cumhuriyeti oluşturan ortaklardan sadece birisi olan Rumlar, kâğıt üzerinde Cumhuriyetin
meşru yönetimi olarak kabul edilmiş oluyordu.73
Kıbrıs Türkleri 11 yıl boyunca şartları çok ağır bir ortamda yaşamaya çalıştı. Rum-Yunan
askerî saldırıları, ekonomik ambargolar birbirini izledi. Ancak ana vatan Türkiye’nin kararlı tutumu
karşısında Rumlar başarılı olamadılar. Türk jetleri, 1964 yılı baharında, Erenköy savaşlarında
Rumlara ağır darbeler indirdiler. 1967 Geçitkale-Boğaziçi Rum saldırıları, yine Türkiye’nin sert
müdahalesi ile karşılaştı ve başarılı olamadı. Rumlar, bu kez de taktik değiştirerek görüşme
masasına oturdular. Silah zoru ile elde edemediklerini, görüşmeler yoluyla, masada elde etmeye
çalıştılar. Görüşmeler önce ikili (1968), sonra da beşli (1972) devam etti. Ancak Rumların Enosis
üzerinde ısrar etmeleri yüzünden başarısızlığa uğradı.
Yunanistan’da yönetimi elinde bulunduran Cunta, bu kez de bir oldubitti yaratarak Enosisi
gerçekleştirmek istedi. Bu amaçla da Grivas taraftarlarını da yanına alarak 15 Temmuz 1974’te
Kıbrıs Rum kemsinde askerî bir darbe düzenledi. Makarios, Enosisi, uzun vadede gerçekleştirmek
istediğinden, darbe ile adadan kaçmaya mecbur edilmişti. Rum yönetiminin başına getirilen EOKA
tedhişçisi Nikos Sampson, Enosisi ilan etmeyi düşündüğü bir sırada Türk müdahalesi ile karşılaştı.
Türk Silahlı Kuvvetleri, Garanti Antlaşması’na dayanarak 20 Temmuz Mutlu Barış
Harekâtı’nı gerçekleştirdi. 14 Ağustos 1974’te başlayan İkinci Harekât ile de bugünkü sınırlarımız,
Mehmetçiğin keskin süngüsü ile çizilmiş oldu.
Ancak Türk tarafının tüm olumlu ve barışçıl yaklaşımlarına karşı Rum-Yunan ikilisi,
bildiği yoldan dönmedi. Megali İdea hülyası içinde yoluna devam etti. Kıbrıs Türkleri, buna önce
Kıbrıs Federe Devleti (13 Şubat 1975)’ni, sonra da Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti (15 Kasım
1983)’ni ilan ederek cevap verdiler.
Rum-Yunan ikilisi, bu tarihten itibaren silahlanmayı hızlandırarak olumsuz tutumlarını
sürdürdüler. Taraflar arasındaki görüşmeler içte ve dışta devam etti. Fakat sonuç yine aynı oldu.
Rum-Yunan ikilisi, Enosis hedefinden vazgeçmediği için uzlaşma da sağlanamadı.
70 Sebahattin İsmail, Kıbrıs Cumhuriyeti’nin Doğuşu-Çöküşü ve Unutulan Yıllar (1964-1974), Milli Eğitim ve Kültür
Bakanlığı Yayını, İstanbul, 1992, s.128.
71 E. Manisalı, Dünden Bugüne Kıbrıs, s.41.
72 S. İsmail, Kıbrıs Cumhuriyeti’nin Doğuşu-Çöküşü ve Unutulan Yıllar (1964-1974), s.128.
73 E. Manisalı, Dünden Bugüne Kıbrıs, s.41.
Turkish Studies
International Periodical For the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic
Volume 9/4 Spring 2014
Erdal AÇIKSES – Ayhan CANKUT
1256
Güney Kıbrıs Rum Yönetimi (GKRY)bu arada AB’ye tam üyelik için tek taraflı olarak
başvurdu (3 Temmuz 1990). Kıbrıs Türkleri bunu tanımayacaklarını ve de kabul etmeyeceklerini
açıkladılar. Ancak, haçlı zihniyeti içinde hareket eden AB, Rum Yönetimi’ni destekleme kararı
aldı.
Kıbrıs meselesinin halli için BM Genel Sekreteri Kofi Annan, taraflara kendi adıyla anılan
planı sundu. (Annan Planı, Kasım 2002’nin sonları). Plan sunulduğu sıralarda Kuzey Kıbrıs Türk
Cumhuriyeti (KKTC) Cumhurbaşkanı Rauf R. Denktaş rahatsızlığı nedeniyle ABD’de
bulunuyordu. Türkiye’de ise AKP Hükümeti yeni kurulmuştu. Plandan Rum-Yunan ikilisinin
haberi olduğu sonradan ortaya çıktı. Türk tarafı, bu oldubitti karşısında çok büyük sıkıntı içine
girdi.
Görüşmeler, BM gözetiminde bundan sonra da içte ve dışta olmak üzere devam etti.
Sonuçta “Annan Planı”nın yapılan değişikliklerle 24 Nisan 2004 tarihinde halk oylaması
(referandum)na sunulması kararlaştırıldı. 24 Nisan 2004’te yapılan halk oylamasında KKTC
halkının %64,91’i “Evet”, %35,09’u “Hayır”, Rum halkının da %75,83’ü “Hayır”, %24,17’si de
“Evet” oyu kullandı.
Kıbrıs Türk halkının referandumda büyük ölçüde olumlu oy kullanmasının nedenleri
arasında Kıbrıs sorunundaki belirsizlik, işsizlik ve Türk gençlerinin adadan göçü gelmekteydi.
Bunların yanında, planın kabul edilmesi durumunda çözümle birlikte AB’ye katılımın
gerçekleşeceği, işsizliğin ortadan kalkacağı, ekonomik açıdan büyük refah getireceği hususlarında
içte ve dışta yapılan yüksek ölçekli propagandanın büyük etkisi olmuştur.
Referandumun hemen akabinde, başta ABD ve AB yetkilileri iyi niyetini gösteren Türk
tarafına her türlü yardımı yapacaklarını, bu arada Türk tarafına uygulanan ambargoların
hafifletilmesi gerektiğini, izolasyonların da kaldırılması konusunda girişimlerde bulunacaklarını
açıkladılar. Ancak ne AB ne de ABD, Kıbrıs Türklerine vermiş oldukları sözleri yerine
getirmediler. Zaman içinde Annan Planı’nı reddeden Rumları destekler duruma girdiler.
Bu arada Rumlar, tek taraflı olarak, tüm Kıbrıs’ı da temsilen AB’ye katıldı. Bu durum
Rumları daha da şımarttı ve de cesaretlendirdi. Ana vatan Türkiye’yi dahi AB konusunda “veto”
edebileceklerini açıkladılar. Annan Planı’nı, 24 Nisan Referandumunda olduğu şekli ile kabul
etmeyeceklerini, bu Planın değişmesi gerektiğini savundular. Annan Planı’nda değişiklik istedikleri
hususlar arasında Türk askerinin tümünün adadan çıkarılması, Garanti ve İttifak Antlaşmaları’nın
feshedilmesi, Türklere tanınan eşitlik haklarının kaldırılması, başka bir deyişle Kıbrıs Türklerinin
azınlık bir toplum olarak gayrimeşru Rum yönetimine bağlanması vardı. Pek tabiidir ki, bu ve buna
benzer isteklerin Türkler tarafından kabul edilmesi imkânsızdı.
Bundan sonra da Kıbrıs sorunu ile ilgili olarak Rum-Yunan ikilisince sürdürülen olumsuz
politikalara devam edildi. BM Genel Sekreterinin siyasi işlerden sorumlu yardımcısı İbrahim
Gambari, Temmuz 2006 başlarında Kıbrıs’a geldi ve her iki tarafla da görüşmelerde bulundu. Bu
görüşmelerin ardından KKTC Cumhurbaşkanı Mehmet Ali Talat ile Rum Yönetimi Başkanı Tassos
Papadopoulos, 8 Temmuz 2006 tarihinde, BM Genel Sekreterinin Kıbrıs’taki Özel Temsilcisi ve
BM Misyon Şefi Michael Moller’in ara bölgedeki ikametgâhında bir araya geldiler. İbrahim
Gambari’nin de hazır bulunduğu görüşmeden sonra tarafların “Kıbrıs sorununun çözümüyle ilgili
bazı önemli hususlarda” mutabakata vardıkları açıklandı.
İki lider toplantı sonunda, “Kıbrıs’ta iki toplumlu, iki bölgeli bir federasyon ve siyasi
eşitliğe dayalı bir çözüme bağlılık” yanında diğer bazı önemli konularda mutabakata vardıklarını
açıkladılar. GKRY’nin bu toplantılarda sergilemiş olduğu tavır samimi değildir. Böyle bir
Turkish Studies
International Periodical For the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic
Volume 9/4 Spring 2014
Kıbrıs Meselesinin Tarihsel Gelişimi Ve Uluslararası Hale Gelme Sebepleri
1257
toplantıya katılmalarının nedeni, Annan Planı referandumunda “Hayır” demelerinin dünya
kamuoyunda yaratmış olduğu olumsuz havayı yumuşatmaktır. 74
Sonuç
Kıbrıs meselesi, 1700’lü yılların sonlarında ortaya konan Yunan Megali İdeası’nın bir
sonucu olarak ortaya çıkmıştır. Rum-Yunan ikilisinin izlediği Enosis politikası sonucu bu güne
kadar süregelmiş ve giderek karmaşık bir hal almıştır.
Rumlar, 1878 yılında adanın yönetimini İngilizlerin devralmasından sonra, İngiliz
yönetiminin hoş görüsü altında uyguladıkları politikalarla Kıbrıs Türklerini azınlık konumuna
düşürmüş ve giderek yönetimde söz sahibi olmaya başlamışlardır. Kıbrıs Türkleri için sorun bu
dönemde başlamış, eşitlik, özgürlük ve gasp edilmek istenen haklarının korunması mücadelesine
mecbur edilmişlerdir.
Rumların amacı ise tüm adaya hâkim olmak, Türkleri etkisiz bir azınlık haline getirmek ve
adayı Yunanistan’a bağlamaktı. Bu amaçlarına ulaşmak için de Girit’i Yunanistan’a bağlarken
başarıyla uyguladıkları oyunun aynısını Kıbrıs içinde sergilemeye başlamışlardır. Rumlar
kendilerini dünya kamuoyunda haklı göstermek için yoğun propaganda faaliyetlerine girişirken, bir
taraftan da Türklere yönelik olarak baskı, şiddet, yıldırma hareketleri sergilemişlerdir.
Kıbrıs Rumları, 1 Ocak 1964'te 1960 Antlaşmalarını, tek yanlı olarak feshederek Kıbrıs
Cumhuriyeti’ni ortadan kaldırmışlardır. Kıbrıs adası fiili olarak Rumların hâkimiyetine girmiştir.
Türkler ise küçük bölgelere sıkışıp kalmış, Türkiye ile irtibatları kesilmiş, Kıbrıs’ta kendi kendini
yöneten, özgür, eşit ve egemen bir halk olarak yaşamak için ölüm kalım mücadelesine girişmek
zorunda kalmışlardır. Uluslararası antlaşmalardan doğan haklarını kullanarak kendi yönetimlerini
kurmuşlardır. Görüldüğü gibi barışı bozan ve birlikte huzur içinde yaşamayı istemeyen Türkler değil
Rumlardı. Türkler ise mağdur olan hakları ellerinden alınmak istenen hatta yok edilmek istenen
taraftır.
Bugün Rum-Yunan ikilisi hala Enosis fikrini gerçekleştirmek için uluslar arası platformlarda
mücadelesini sürdürmektedir. Bu bakımdan Kıbrıs’ın bir mesele haline gelmesinin ve bu meselenin
günümüze kadar sürmesinin asıl sebebi Rumların Enosis girişimleri ve bu doğrultuda Kıbrıs’ı
topraklarına katmak için Yunanistan’ın Rumlara verdiği maddi manevi destektir.75
Kıbrıs meselesinin bugüne kadar sürmesinin diğer bir nedeni de, bölgede emelleri olan büyük
devletlerin bir taraftan insan hakları, hukukun üstünlüğü gibi değerleri savunurken, diğer taraftan söz
konusu Kıbrıs olduğunda Rum-Yunan ikilisinden yana tavır sergilemeleridir.
Kıbrıs Türkleri, kalıcı ve adil bir çözüm sağlanabilmesi için, hukukun üstünlüğünü ön planda
tutmakta, meselenin Londra ve Zürih Antlaşmaları doğrultusunda, BM tarafından çözülmesini
istemektedirler. Tarih sahnesine ilk çıktığı günden beri Batılı büyük devletlerin hoşgörüsüne ve
desteğine sahip olan Yunanistan, Kıbrıs meselesini AB’ye taşıyarak, büyük devletlerin desteğiyle
Enosis’i gerçekleştireceğine inanmaktadır.76
Tarihin tekerrür etmemesi, yani Girit misali Kıbrıs’ın da Batılı büyük devletlerin desteğiyle
ve masa başı oyunlarla Yunanistan’a ilhakının önlenebilmesi için tarihten gerçek manada ders
çıkarılması gerekmektedir. Bunun için de Rum - Yunan ikilisinin Enosis amacına yönelik ortaya
koydukları oyunların ve amaçlarına ulaşmak için giriştikleri katliamların tüm çıplaklığıyla gözler
önüne serilmesi gerekmektedir. Ancak bu şekilde Kıbrıs’a ve Kıbrıs davasına sahip çıkılabilir.
V. Z. Serter, Kıbrıs’ta Rum-Yunan Saldırıları ve Soykırım, s.9-12.
A.F. Atun, Avrupa Birliği ve Kıbrıs’ın Avrupa Birliğine Üyeliği, s.110.
76 A.F. Atun, Avrupa Birliği ve Kıbrıs’ın Avrupa Birliğine Üyeliği, s.112-113.
74
75
Turkish Studies
International Periodical For the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic
Volume 9/4 Spring 2014
Erdal AÇIKSES – Ayhan CANKUT
1258
KAYNAKÇA
I.
ARŞİV BELGELERİ
KKTC Milli Arşiv ve Araştırma Dairesi Belgeleri.
II.
1.
SÜRELİ YAYINLAR
GAZETELER
Halkın Sesi,
Hürriyet Gazetesi.
III.
1.
ARAŞTIRMA VE İNCELEME ESERLER
KİTAPLAR
ARMAOĞLU, Fahir H., Kıbrıs Meselesi 1954-1959, Ankara, 1963.
…………………. 20. Yüzyıl Siyasi Tarihi 1914-1980, Ankara, 1987.
ATUN, Ali Fikret, Avrupa Birliği ve Kıbrıs’ın Avrupa Birliğine Üyeliği, Lefkoşa, 2001.
BERATLI, Nazım, Kıbrıs’ta Ulusal Sorun, Lefkoşa, 1991.
FELLAHOĞLU, Esat, Baf’ta Direniş, Lefkoşa, 1995.
HALİLOĞLU Rüstem, Atina İle Lefkoşe Arasındaki Savaşın İçyüzü (1960-1974), Ankara, 1990.
İSMAİL, Sabahattin, Kıbrıs Cumhuriyeti’nin Doğuşu-Çöküşü ve Unutulan Yıllar (1964-1974),
İstanbul, 1992.
…………………….., Kıbrıs Sorununun Kökleri, Lefkoşa, Şubat 2000.
…………………….., İngiliz Yönetiminde Türk-Rum İlişkileri ve İlk Türk-Rum Kavgaları, Lefkoşa,
Eylül 1997.
……………………… Kıbrıs’ta Yunan Sorunu (1821-2000) , Lefkoşa,
KESER, Ulvi, Kıbrıs’ta Yeraltı Faaliyetleri ve Türk Mukavemet Teşkilatı, İstanbul, 2007.
KÜRŞAT, F., ALTAN, M., EGELİ, S., Belgelerle Kıbrıs’ta Yunan Emperyalizmi, 1978.
MANİSALI, Erol, Dünden Bugüne Kıbrıs, İstanbul, 2000.
OBERLİNG, Pierre, Kıbrıs Facisası, (Türkçeye Çeviren: Fahir Armaoğlu), Ankara, 1990.
SERTER, Vehbi Zeki, Kıbrıs’ta Rum-Yunan Saldırıları ve Soykırım, Ankara, 2008.
SOMUNCUOĞLU, Sadi, Sorularla Belgelerle Kıbrıs-Çözüm mü? Çözülme mi?, Ankara, 2003.
TAMÇELİK, Soyalp, Kıbrıs’ın İngiliz İdaresine Geçişi (1878-1919), Lefkoşa, 1997.
YURDAKUL, Erdal, Kıbrıs Türkleri ve Atatürk İnkılâplarının Kıbrıs’ta Uygulanması, Ankara,
2002.
Turkish Studies
International Periodical For the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic
Volume 9/4 Spring 2014
Kıbrıs Meselesinin Tarihsel Gelişimi Ve Uluslararası Hale Gelme Sebepleri
2.
1259
MAKALELER
AKÇORA, Ergünöz, “Kıbrıs Türkünün Bağımsızlık Mücadelesi ve Rumların Türklere
Uyguladıkları Katliam”, Türk Dünyası Araştırmaları Dergisi, Sayı 179, İstanbul, 2009.
ALASYA, H. Fikret, “Tarihi Perspektiften Kıbrıs Meselesi (Dün-Bugün-Yarın)”, Tarihi
Gelişmeler İçinde Türkiye’nin Sorunları Sempozyumu (Dün-Bugün-Yarın), Ankara, 1990.
ALÇITEPE, Ali Galip, “Meclis-i Millî’nin Kıbrıs Türk Millî Mücadele Tarihi’ndeki Yeri”, Celal
Bayar Üniversitesi Sosyal Bilimler, Cilt:1, Sayı:1, Manisa, 2003.
BİLGE, A. Suat, “Kıbrıs Uyuşmazlığı ve Türkiye Sovyetler Birliği Münasebetleri”, Olaylarla Türk
Dış Politikası, Cilt:1, Ankara, 1987.
BOZKURT, İsmail, “Kıbrıs’ın Tarihine Kısa Bir Bakış”, Avrupa Birliği Kıskacında Kıbrıs
Meselesi (Bugünü ve Yarını), Kısım 2, Ankara, 2001.
CİCİOĞLU, Hasan, “Türkiye ve KKTC’nin Coğrafi Bölge Üzerindeki Tarihi Önemi”, Avrupa
Birliği Kıskacında Kıbrıs Meselesi (Bugünü ve Yarını), Kısım 4, Ankara, 2001.
CUMALIOĞLU, Yakan, “Kıbrıs Türklerinin Bağımsızlık ve Özgürlük Mücadelesi”, Avrupa
Birliği Kıskacında Kıbrıs Meselesi, Kısım 3, Ankara, 2001.
ÇAKMAK, Zafer, “Megali İdea’nın Ortaya Çıkışı ve Yunanistan’ın Genişleme Siyasetine Etkisi”,
IV. Türkiye’nin Güvenliği Sempozyumu (Traihten Günümüze Dış Tehditler), Elazığ, 2004.
ÖZFATURA, M. Necati, “KKTC’de Bizans Oyunu”, Yeni Kuvayı Milliye, Sayı 7, Nisan 2003.
3. TEZLER
ŞAHİN, Güneş, Tarih Çalışmalalarına Kaynak Olarak Tercüman, Cumhuriyet, Milliyet, Hürriyet
Gazetelerinde Kıbrıs Sorunu (1954-1974), (Yüzüncü Yıl Üniversitesi Sos. Bil. Ens.
Basılmamış Yüksek Lisans Tezi), Van, 2006.
AYABAKAN, Levent, Fatin Rüştü Zorlu’nun Hayatı ve Kıbrıs Meselesi, (Kafkas Üniversitesi Sos.
Bil. Ens. Basılmamış Yüksek Lisans Tezi), Kars, 2007,
IV. İNTERNET SİTELERİ
www.kibris.gen.tr., Kıbrıs'ın Türkiye İçin Önemi Nedir?, 17 Kasım 2004.
Turkish Studies
International Periodical For the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic
Volume 9/4 Spring 2014