Aydın Adnan Menderes Üniversitesi Yayınları No: 85
İPEK KUMAŞA YAZILMIŞ
BİR ÖMÜRDÜ TARİH:
PROF. DR. SERAP YILMAZ'A ARMAĞAN
Editörler
Doç. Dr. Aysun SARIBEY HAYKIRAN
Doç. Dr. Olcay PULLUKÇUOĞLU YAPUCU
Prof. Dr. Tanju DEMİR
Prof. Dr. Hüseyin ÜRETEN
AYDIN – 2021
Aydın Adnan Menderes Üniversitesi Yayınları No: 85
İPEK KUMAŞA YAZILMIŞ
BİR ÖMÜRDÜ TARİH:
PROF. DR. SERAP YILMAZ’A
ARMAĞAN
Editörler
Doç. Dr. Aysun SARIBEY HAYKIRAN
Doç. Dr. Olcay PULLUKÇUOĞLU YAPUCU
Prof. Dr. Tanju DEMİR
Prof. Dr. Hüseyin ÜRETEN
AYDIN – 2021
Aydın Adnan Menderes Üniversitesi Yayınları No: 85
Kitabın Adı
: İpek Kumaşa Yazılmış Bir Ömürdü Tarih: Prof. Dr. Serap
Yılmaz’a Armağan
Editörler
: Doç. Dr. Aysun SARIBEY HAYKIRAN, Doç. Dr. Olcay
PULLUKÇUOĞLU YAPUCU, Prof. Dr. Tanju DEMİR, Prof.
Dr. Hüseyin ÜRETEN
Sayfa Sayısı
: 698+ VIII s;
Ebat
: 16,5 x 24 cm
ISBN
: 978-605-73815-1-4
Basım Yeri
: Aydın Adnan Menderes Üniversitesi Matbaası
Basım Tarihi
: Aralık 2021
Makalelerdeki görüş, düşünce ve bilimsel değerlendirmelerin sorumluluğu tamamen
yazarlara aittir.
Her hakkı saklıdır. Yayıncının yazılı izni olmaksızın, eserin herhangi bir bölümü,
şekilleri veya tamamı, mekanik ya da elektronik araçlarla çoğaltılamaz, web ortamında,
e-kitap, pdf vb. yayınlanamaz.
II
İÇİNDEKİLER
VII
Takdim
İpek Yolu'na İlgi Prof. Dr. Serap Yılmaz Anısına
Canım Arkadaşım Serap’a
Nuran ŞAHİN
1-6
7 - 10
Prof. Dr. Serap Yılmaz’a
Konca YUMLU
11 - 12
Prof. Dr. Serap Yılmaz (1949-2008)
Sabri SÜRGEVİL, Mehmet BAŞARAN, Aysun SARIBEY
HAYKIRAN
13 - 26
What Happened to Demodike: Thoughts About the
Phrygian Influences on Aeolis
Emre ERDAN
27 - 58
1966 Yılı Myus Kazısı Arkaik Dönem Figürin
Buluntuları
Kemal ERSAVAŞ, Murat ÇEKİLMEZ
59 - 106
“Ekmeği Yiyecek, Suyu İçeceksiniz”…
Aynur CİVELEK
107 - 136
Evin Kalbi Nohut Oda Bakla Sofa Bir Mutfak İç
Avluda
Olcay PULLUKÇUOĞLU YAPUCU
137 - 160
Kitab-ı Diyarbekriyye’de Bayındırlı Ali Bey ve Dönemi
Ahmet TOKSOY
161 - 174
Tacikler Arasında Bir Sufi: Yakûb-ı Çerhî
Kemal Ramazan HAYKIRAN
175 - 186
18. Yüzyılda Aydın Esnafı’nın İhtisab Emininin
Şikâyetleri
Tanju DEMİR
187 - 198
III
XVIII. Yüzyıl’da Şikâyet Defterlerinde Sakız Adası İle
İlgili Bazı Bilgiler
Bülent ÇELİK
199 - 218
XIX. Yüzyıl Sonlarında Aydın Medreseleri ve Eğitim
(Bir İcazet Name Örneği)
Tuncer BAYKARA, Mehmet BAŞARAN
219 - 236
Salnamelere Göre Milas Redif Taburu
Edanur KAYMAKÇI, Aysun SARIBEY HAYKIRAN
237 - 278
İkinci
Meşrutiyet
Başlangıcında
Mücadelesi
Mehmet Emin ELMACI
Fes
Kalpak
279 - 296
19.Yüzyılda Çukurova’da Başlayan Sanayileşme
Girişimlerinin Mersin ve Çevresindeki Boyutu Üzerine
Bir Değerlendirme
Şerife YORULMAZ, Makbule BAKIRCI
297 - 318
Tanzimattan Cumhuriyete Manisa Sanayii
Hilal ORTAÇ
319 - 346
Türk Ziraat Tarihi Araştırmalarına Bir Katkı: Hüseyin
Kazım Kadri’nin (1870-1934) Tarıma İlişkin
Çalışmaları
Cihan ÖZGÜN
347 - 382
Sahada Bir Etnotarih Deneyimi (Yorulmazların
Kahvesi ve Kara Bıyıklı Giritliler)
Tuncay Ercan SEPETCİOĞLU
383 - 400
Osmanlı Devleti Spor Tarihine Bir Katkı: Modern
Jimnastik Öğretimi ve Kullanılan Jimnastik Aletleri
Zeynel ÖZLÜ, İsmail Hakkı ÜZÜM
401 - 426
Aydın Sancağında II. Meşrutiyet Döneminde
Gerçekleştirilen Boykot ve Mitingler
Günver GÜNEŞ
427 - 454
İzmir’de Deniz Hamamlarından Plaja
Erkan SERÇE
455 - 466
IV
XIX. Yüzyılın Ortalarında Aydın Sancağı’nda
Kızılışıklı Aşireti’nin Tipoloji Kayıtları
Uğur AVCI
467 - 510
Devletin Parçalanması ve Osmanlı Kamuoyu:
Arnavutluk’un Bağımsızlık Sürecinin Osmanlı
Basınına Yansımaları
Musa GÜMÜŞ, Rabia YÜKSEL
511 - 546
Büyük Güçler ve Memâlik-i Osmaniye Birinci Dünya
Savaşı Sonunda Sır Mark Sykes’ın Yakındoğu
Tasarımı
Ali BİLGENOĞLU
547 - 568
Dışişleri Bakanı Mehmed Fuad Köprülü ve Türk Dış
Politikası (22 Mayıs 1950 – 20 Haziran 1956 )
Dilşen İNCE ERDOĞAN, Banu BERBER BABALIK
569 - 618
II. Dünya Savaşı Yıllarında İzmir Belediyesinin
Çalışmaları
Müslime GÜNEŞ
619 - 646
Ilıcabaşı Çeşmesi
Mükerrem KÜRÜM, Bahar NAZLIAY
647 - 678
Toplumsal Cinsiyet Rolleri Bağlamında Viktoryen Bir
Kadın: Gertrude Bell
Sibel KARASULU
679 - 692
V
VI
TAKDİM
Prof. Dr. Serap YILMAZ, mütevazı kişiliği, daima öğretmeye ve
yeni fikirlere hazır yaklaşımı ile tanıdım kendisini. Ege Üniversitesi
Edebiyat Fakültesi’nde tarih bölümü öğrencisiydim. Derslerini büyük bir
dikkatle takip ettiğimi O da görmüş olacak ki, kendisinin ilk yüksek
lisans öğrencilerinden biri olarak kendisiyle çalışma mutluluğuna
erişebildim.
Serap YILMAZ, Türk tarihçiliğinde kendine özgü üslûbu akıcı
anlatımı geniş perspektifli çıkarımları ve her şeyden önce problematiğe
verdiği önemle, yazdıkları ve öğrettikleriyle unutulmayacak bir isimdir.
Kendisinden en çok duyduğum sözdür “problematik”. Serap YILMAZ’a
göre, yazacağınız konu her ne olursa olsun öncelikle sağlam bir zeminde
sorulmuş sorularınız ve takip edilecek yollarınız olmalıdır. Kara düzen
yapılan, hiçbir problematiği olmayan, tez ve anti-tez üzerinde bir tartışma
imkânı vermeyen çalışmalar yerine; tarih boyunca yaşanmış ve gelecekte
de yaşanabilecek sorunların temellerine inmek, “neden” ve “nasıl”
sorularına yanıt vermeye çalışmak gereklidir. Tarihsel coğrafya
bilinmeden de bu mümkün olamaz. Bu sebeple her tarihçinin tarihsel
coğrafya ile yakından ilgilenmesi elzemdir. Serap YILMAZ’ın bir
tavsiyesini de buradan aktarmak boynumun borcudur. Türkiye’de arşiv
belgelerini okuyup, bunlar için yıllar harcayan ama okudukları gibi
yayımlamakla yetinen tarihçi arkadaşlarımız vardır. Yaptıkları önemli bir
hizmettir. Ancak bu belgeler sadece okunup bırakılmamalıdır.
Üzerlerinde düşünülmeli ve çıkarımlar yapılmalıdır. Bu Serap YILMAZ
hocamın meslektaşlarımız için verdiği son öğüttür.
Serap Hocamı anlatmaya sayfalar yetmez. Bilgi okyanusunda
küçük bir damla olduğunu bilen sürekli çalışarak, öğreterek geçen bir
ömrün bir gün sona ereceğini hiç unutmayan, bu sebeple doğrularından
asla taviz vermeyen O güçlü kadını, anne şefkatiyle bakan gözlerini,
öğrettiklerini hiçbir zaman unutmayacağım.
Elinizdeki kitap sadece bir anı kitabı değil bu yüzden. Orada Serap
YILMAZ’ın geleceğe dair umutları, sevgisi ve insanlığı var. Katkısı olan
tüm dostlar selam olsun. Teşekkürümüz önce O’nu bize gönderen
Allah’a sonra kendisinedir.
Kabri Pür-nûr, mekânı cennet olsun. Saygılarımla.
Prof. Dr. Tanju DEMİR
VII
VIII
İpek Kumaşa Yazılmış Bir Ömürdü Tarih: Prof. Dr. Serap Yılmaz’a Armağan
İZMİR’DE DENİZ HAMAMLARINDAN PLAJA
Erkan SERÇE
Varlığını büyük ölçüde denize borçlu olan İzmir, uzun bir zaman
denize küskün olarak yaşadı. İnsanları, bırakın denize ait bir eğlence içinde
olmayı, denizden bucak bucak kaçar bir hale geldi. İzmir’in sorunları söz
konusu olduğunda, denizin durumu, eskisi kadar olmasa da hala üst
sıralarda yer bulabiliyor. Bir yandan denizin kirlilik derecesinin Avrupa
standartlarının çok altında olduğu savunulurken, diğer taraftan ‘kirlilik
geri mi geliyor’ yakınmaları dile getiriliyor. Aslında, önceleri “Deniz
Hamamı” veya “Deniz Banyosu’ adıyla anılan ve daha sonra ‘Plaj’lığa
yükselen, insanların denizden düzenli bir şekilde, eğlence amacıyla
yararlanması bizde pek o kadar da eskiye gitmez. Evliya Çelebi’nin
İstanbul’daki hamamları anlatırken, kaptanların gittiği bir deniz
hamamından söz ettiğinden yola çıkarak, deniz hamamı kültürünün çok
daha geriye gittiği iddia ediliyorsa da Evliya Çelebi’nin bahsettiği
hamamın, ismi Deniz geleneksel Türk hamamı olduğu açıktır. ‘Tek başına
İstanbul ansiklopedisi’ Reşat Ekrem Koçu’nun belirttiğine göre
İstanbul’da ilk deniz hamamı, Çardak İskelesi’nde 1826 ile 1850 arasında
bir tarihte açılmış. Kısa sürede yayılan deniz banyolarının sayısı 1867’ye
gelindiğinde altmış ikiye ulaşmış.
İzmir’de de 19. yüzyılın ortalarında en az bir tane deniz hamamı
bulunduğunu İstanbul’a kadar intikal etmiş bir davadan öğreniyoruz. 28
Şubat 1853 tarihli belgeye göre, Hariciye Nezareti (Dışişleri Bakanlığı)
eski kâtiplerinden Emin Efendi fukara hastanesine gelir getirmesi için Sarı
Kışla talimgâhının hemen yanında, yaklaşık 17 metresi karada, 34 metresi
denizde olmak üzere bir deniz hamamı inşa ettirmişti. Ancak bu banyo,
aynı yere bir iskele yaptırmak isteyen Miralay Hacı Reşit Bey tarafından,
mahkeme izni olmaksızın yıktırılmış, bunun üzerine Emin Efendi de
tazminat için mahkemeye başvurmuştu. Hacı Reşit Bey savunmasında,
bölgenin kendi tasarrufunda olduğunu elinde bulunan 1829 yılına ait bir
belgeyle savunmaya çalışsa da yapılan incelemede, yıkılan deniz
hamamının bulunduğu yerin bu belgede gösterilen bölgenin dışında
Dr. Öğr. Üyesi. Dokuz Eylül Üniversitesi Buca Eğtim Fakültesi Türkçe ve Sosyal
Bilimler Eğitimi Tarih Eğitimi erkan.serce@deu.edu.tr
455
İzmir’de Deniz Hamamlarından Plaja / Erkan SERÇE
kaldığı anlaşılmıştı. Bunun üzerine Hacı Reşit Bey hata yaptığını kabul
etmiş, Emin Efendi de hamamın yerine 12.000 kuruş masrafla yapılan
iskeleye “bayıldığını” ve bu iskelenin İzmir’e şeref kazandırdığını
belirterek davasından vazgeçmiş, böylece olay tatlıya bağlanmıştı1.
Hacı Reşit Bey’in Karataş sahil yolunun başında, kışla talimgâhının
hemen yanına inşa ettirdiği iskele, Luigi Storari’nin 1856’da çizdiği İzmir
planında yerini almış. Fakat bu iskelenin çok uzun süre varlığını
koruyamadığı anlaşılıyor. Nitekim 1876’da Lamec Saad tarafından çizilen
plana göre, iskele mahalli aslına rücu etmiş, yani yerini yeniden deniz
hamamına bırakmış. Fakat Musevi Hamamı olarak işaretlenen bu deniz
hamamının tam olarak ne zaman inşa edildiğini bilmiyoruz. 22 Ağustos
1877 tarihli bir gazete haberi, bu deniz hamamında bir müdavimin
boğularak öldüğünü duyurmaktadır.
Lamec Saad planında Darağacı’ında, Bornova Körfezi’ne bakan
bölümde iki tane daha deniz banyosu gösterilmektedir ki bu, en azından
1870’lerden itibaren deniz banyolarının İzmirliler tarafından gördüğü
rağbetin artışını kanıtlamaktadır. Nitekim 1877’de İzmir rıhtımını inşa
eden şirket, Punta (Alsancak) civarında bir deniz hamamı inşa ettirdiğini
haber veren gazete, bu hamamdan Punta civarında oturanların
yararlanacağını belirtiyor, İzmir’in diğer bölgelerinde yaşayanlar için ‘bir
önceki yıl olduğu gibi’ hükümet konağı karşısında da deniz hamamı
açılmasını talep ediyordu2.
Luigi Storari planında (1856) iskele
1
2
(BOA) A.MKT.UM, 127/44.
İzmir, 30 Haziran 1877.
456
Lamec Saad planında (1876)
Musevi deniz hamamı
İpek Kumaşa Yazılmış Bir Ömürdü Tarih: Prof. Dr. Serap Yılmaz’a Armağan
İzmir’de kurulan ilk deniz hamamlarının nasıl olduğu hakkında
bilgimiz yok. Ancak Reşat Ekrem Koçu’nun İstanbul’daki deniz
hamamları için yaptığı tanımlama herhalde İzmir için de geçerlidir.
“Umumi deniz banyolarının değişmez yapı şekilleri şu idi: deniz
dibine çakılan kazıklar üzerinde inşa edilen deniz hamamı, suyu
derin sahilde hemen oracıkta kurulur ve deniz hamamına karadan
bir köprücük ile geçilip girilir. Sığlık sahillerde ise matlup derinliği
buluncaya kadar açıkta kurulur ve sahilden hamama, yine kazıklar
üstünde atılmış bir tahta köprü ile gidilir. Denize girme mevsimi
geçince, kış ağzında deniz hamamları sökülür, kerestesi, gelecek yaz
kullanılmak üzere bir ardiyede saklanır, kışın yerinde, deniz dibine
çakılmış kazıkları kalırdı. Bir deniz hamamı kaba bir teşbih ile
kazıklar üstüne konmuş gayet muazzam bir ambalaj sandığına
benzer… Hamamların derinlikleri ekseriyetle iki arşın (yaklaşık 137
cm.) olurdu. Bilhassa erkek hamamlarında bir kahve ocağı bulunur,
kahve, çay, gazoz, limonata satılırdı.
Sarhoş ve bî-edep olarak gelenler hamama kabul edilmezlerdi.
Her hamamda Şehremaneti tarafından tayin edilmiş birer çavuş
oturur ve bunlar, nizamlara, umumi edebe aykırı harekâtta
bulunulmamasına dikkat ederlerdi. Çavuşların aylıkları
hamamların hâsılatından ödenirdi. Hamamların içinde soyunma
yerleri umumi ve hususi localar olarak iki çeşit idi: umumi
peykelerde soyunanlar 1 kuruş, locada soyunanlar 2 kuruş hamam
parası öderlerdi. Hamamlarda Şehremanetinin verdiği numunelere
göre lüzumu kadar donlar ve peştamallar bulundurulur, kendi iç
donunu ıslatmak istemeyen ve bir peştamal da getirmemiş olanlara,
arzusuna göre 1 kuruş karşılığı bir don veya peştamal verilirdi;
ayrıca yüzme bilmeyenlere öğretmek, icabında yüzenlerin
istimdadına koşmak için bir kaç usta yüzücü bulunurdu3”.
Deniz hamamlarına rağbetin artması 1880’lerde, bunların sayısının
giderek artmasına neden oldu. Karataş’tan Göztepe’ye uzanan sahil yolu
üzerinde açılan iki deniz hamamıyla birlikte Punta deniz hamamının
hemen yanında, Eden (cennet) adıyla açılan deniz hamamı kısa sürede yaz
aylarının en popüler mekânları haline geldiler. Eden deniz hamamının,
R.E. Koçu, “Deniz Hamamları”, İstanbul Ansiklopedisi, VIII. cilt, İstanbul 1966, s.
4439-4440.
3
457
İzmir’de Deniz Hamamlarından Plaja / Erkan SERÇE
hem sahip olduğu özellikleri hem de İzmir basınında açtığı tartışma
nedeniyle ayrı bir yeri bulunmaktadır.
Eden
deniz
hamamı,
karşısında
bulunan
Eden
bahçesiyle (Jardin de
l’Eden) birlikte 3
Haziran
1888’de
açıldı.
Hizmet
gazetesine göre Eden
bahçesi
“gayet
muntazam
ve
Eden ve Punta banyoları (1892)
Avrupakari bir surette
inşa edilmiş ve şimdiye
kadar misli görülmemiş” bir yerdi. Normal gazinoların sunduğu hizmetin
yanında, kukla gösterisi, tombala, midilli tipi at yarışları, atlıkarınca gibi
eğlence olanakları da sunuyordu. Ayrıca serinlemek isteyenler için hemen
karşısında, günün koşullarında İzmir’in en modern deniz hamamı da
müşterilere hizmete hazırdı4. Ancak tombala ve at yarışı kumara
dönüştüğü için kısa sürede yasaklandı5.
Bununla birlikte, özellikle Rum basını atlıkarıncada kız ve erkek
çocukların birlikte olduklarından yola çıkarak bunun yasaklanmasını
istiyor, ayrıca deniz hamamının da bahçenin hemen karşısında olmasının
sakıncalı olduğunu iddia ediyordu; “bahçede halk otururken deniz
hamamına girmek ahlaka mugayirdir”. Bu nedenle hamamın giriş
kapısının önüne duvar çekilmeliydi. Hizmet gazetesi ise hamamın içinin
dışarıdan görünmediğini belirtiyor, eğer sorun deniz hamamının sokak
kapısından girişse, o zaman sorun yaşayan kişinin yüzünü gizleyecek
önlem alması gerektiğini ifade ediyordu. Duvar ise bu gibi düşüncelerin
önüne çekilmeliydi; böylece gülünçlüklerini herkese gösteremezlerdi6.
4
Hizmet, 5 Haziran 1888.
Hizmet, 16 Haziran 1888.
6
Hizmet, 19 Haziran 1888.
5
458
İpek Kumaşa Yazılmış Bir Ömürdü Tarih: Prof. Dr. Serap Yılmaz’a Armağan
Rıhtım deniz hamamlarının küşadı
5 Haziran 1890
24 Mayıs 1306
Tarife
Eden Hamamı
Punta Hamamı
defa
kuruş
defa
kuruş
1
2
1
1
1
1
50
30
1
çocuk
30
çocuk
0,30
25
30
çocuk
25
30
çocuk
20
30
tramvay
ile
70
30
tramvay
ile
50
30
tramvay
ile
çocuk
40
30
tramvay
ile
çocuk
30
Öğleden sonra yalnız kadınlar için
2 metelik
Mecidiye 20 hesabıyla
Alafranga 9’dan gece yarısına kadar hattın her tarafından
Eden Bahçesi’ne kadar 2 metelik.
(Hizmet, 1 Haziran 1890)
Sonuçta Eden deniz hamamı, türünün içinde İzmir’in en tanınmış ve
muteber mekânı oldu. Eden’in giriş ücreti, hemen yanındaki Punta
459
İzmir’de Deniz Hamamlarından Plaja / Erkan SERÇE
hamamına göre iki kat daha pahalıydı (Punta’ya giriş 1, Eden’e giriş 2
kuruştu). Büyük olasılıkla fiyat farkı hamamda verilen diğer hizmetler için
de geçerliydi7. Ayrıca hamamın sahibi olan Rıhtım Şirketi, yine sahibi
olduğu tramvayı, deniz hamamlarına giriş ücretiyle kombine ederek cazibe
yaratmaya çalışmıştı. Aynı uygulamayı Mersinli ve Aya Triyada (Turan)
deniz hamamları, Kasaba demiryoluyla anlaşarak hayata geçirmeye
çalışmışlardı. Gazete yayınlanan ilana göre, Mersinli deniz hamamları,
kumsalının bulunması, letafeti, manzarasının güzelliği ve temizliğiyle
ziyaret edilmesi gereken bir yerdi8. Aya Triyada deniz hamamı için verilen
ilanda ise şöyle deniliyordu:
“Kasaba demiryolu üzerinde bulunan Aya Triyada banyoları
mevkiinin tabii güzelliği, havasının temizliği sebebiyle şehrimizde
bulunan bütün deniz banyolarına çoğu yönden üstün olduğu cihetle
her sene ahalinin bu taraflara koşuşmakta olduğu malumdur. Bu
sene dahi umumi rağbeti arttırmak ve müşterilerini bir kat daha
memnun etmek arzusuyla fazla odalar ve salonlar ilave edilerek
mükemmel surette tefriş edilmiş ve hanımefendilerin istirahatini
temin için de özel surette hizmetçi kadınlar tayin olunmuştur9”.
Karataş’ta bulunan deniz hamamlarının rekabet için başvurdukları
yöntem oldukça ilginçti; işletme hamam dışında daha açık bir noktada bir
sal bırakıyor, yasak olmasına rağmen müşterilerini hamamla sal arasında
yüzmeye teşvik ediyordu. Şikâyete göre bu durum, özelikle Göztepe
vapurlarıyla gidip, gelenler için rahatsız ediciydi. Şehabettin Ege’nin
tanıklığına göre zaman zaman kadınlar bölümünden de denize açılanlar
oluyordu. Eğer bir kadın açık denize yüzerek erkeklerin tarafına geçerse
geriye çağırılmakta ve banyo evini bir daha kullanmaktan men
edilmekteydi. Ege, böyle bir durumda heyecanlı bir manzara ortaya
çıktığını kaydetmekte ve bunun banyo sahibi tarafından seyirci toplamak
için tertiplendiğini tahmin etmektedir10. 1891’de Sanayi Mektebi, denizin
doldurulmasıyla elde edilen alan üzerinde bir bahçe oluşturduğu gibi,
okula gelir sağlamak üzere bahçenin önüne bir de deniz hamamı inşa
ettirdi. İlgili gazete haberinde, deniz hamamının inşa şekliyle birlikte
localarının muntazamlığı, takımlarının temizliği, suyunun ziyadesiyle
7
Hizmet, 1 Haziran 1890.
Ahenk, 23 Temmuz 1896.
9
Ahenk, 17 Haziran 1897.
10
A. Şahabettin Ege, Eski İzmir’den Anılar, Yay. Haz. Erkan Serçe, İzmir 2002, s. 20.
8
460
İpek Kumaşa Yazılmış Bir Ömürdü Tarih: Prof. Dr. Serap Yılmaz’a Armağan
berraklığı ve fiyatın ehven olması vurgulanıyordu. Buraya gelecek olanlar
hamamın intizamından ve denizin paklığından yararlandıkları gibi Sanayi
Mektebi’ne de yardım etmiş olacaklardı11. Anlaşılan Sanayi Mektebi de
İzmirlilerin maarifperverliğinden yararlanmak istiyordu.
Karşıyaka’da deniz hamamlarının, sahil hattında yerleşim başladığı
andan itibaren var olduğu söylenebilir. Buna karşın geçtiğimiz yüzyıl
başlarında Karşıyaka’nın umuma açık en az bir tane deniz banyosu
bulunduğu 1905 yılına ait Baedeker Rehberi’nden anlaşılmaktadır12. I.
Dünya Savaşı sırasında Liman von Sanders’le İzmir’e gelerek Kordon’da
Kramer Oteli’nde kalan Alman havacı Oswald Bölcke, sabahlarını
Karşıyaka’ya geçip bu banyolarda yüzmekle değerlendirmişti13. 1914’e
gelindiğinde İzmir’in deniz hamamlarının sayısı 17’ye ulaşmıştı14. I.
Dünya Savaşı’nın son yılına ait bir istatistiğe göre ise 6’sı Türklere, 2’si
Rumlara ve 2’si de yabancılara ait olmak üzere 12 deniz hamamı
bulunuyordu15.
1900’lerin başlarından itibaren daha çok ‘hamam’ yerine ‘banyo’
olarak anılan bu yerler, İzmirlilerin en gözde hafta sonu tatil mekânları
haline gelmişti. 1906’da bir gazeteci “banyoya gitmek zamanımızda moda
sırasına geçti” diye yazıyordu. “Cuma, cumartesi ve Pazar günleri bu
banyolara dökülen kadın ve çocuklar o derece kalabalık ki tasvir
olunamaz. O günlerde ekmek sepetini, su testisini koluna takıp sabah
erkenden banyoya giden aileler çok, pek çoktur16.”
Türkler, Museviler ve Ermeniler daha çok Karataş civarındaki
banyoları tercih ederken, Punta hamamı genellikle Rumlara hizmet
veriyordu. Bu banyoya giden nadir Türklerden biri olan Nail Moralı’nın
anlatımına göre, deniz hamamının banyo kısmına, uzunca bir köprü –
iskeleden geçilerek girilmekteydi. Burada çepçevre kaplamalar
11
Hizmet, 22 Temmuz 1892.
Karl Baedeker, Konstantinopel und das westliche Kleinasien: Handbuch für Reisende,
Leipzig 1905, s. 195.
13
An Aviator’s Field Book. Being the Field Reports of Oswald Bölcke, from August 1,
1914, to October 28, 1916, translated from the Germany by Robert Reynold Hirsch,
National Military Publishing Co., Newyork 1917, S. 168.
14
Hüseyin Rıfat, İzmir 1914, Yay. Haz. Dr. Erkan Serçe, İzmir 1997, s. 17.
15
İzmir ve Çevresi Resmi, Özel Binalar İstatistiği 1918, Yay. Haz. Dr. Erkan Serçe, İzmir
1998, s. 20.
16
Ahenk, 20 Temmuz 1906.
12
461
İzmir’de Deniz Hamamlarından Plaja / Erkan SERÇE
ortasındaki havuza, yüzme bilmeyenler için baştanbaşa tutunacaklar
konmuştu. Moralı, o zamanlar kolibasilin adı dahi bilinmediğinden şifa
niyetine bu banyolardan denize atladıklarını da ekliyor17. 1920’lerin
başlarında Punta banyosu, benzerleri arasında en büyük ve en iyi
donanımlı olarak değerlendirilmektedir. Havuzları yüzme bilmeyenler için
tehlike oluşturmayacak kadar sığdı. Tesisin iki binası arasında bulunan
alan ve terasının bir kısmı kahvehane olarak kullanılmaktaydı. Ayrıca her
binanın arkasında açık denize inmek için merdiven bulunmaktaydı18.
Anlaşılan açık denize açılma yasağı kalkmıştı.
Daha salaş olan Karataş civarındaki deniz banyosu binası da ağaç
kazıklar üzerinde deniz içine iki bölüm olarak yapılmıştı. Deniz
yüzeyinden bir metre kadar derinlikte ağaç döşemesi ve deniz üzerinde de
oturmak için taraçaları bulunmaktaydı. Banyoya gelenler ya denize
girerler veya taraçada oturarak girenleri seyrederdi. Bir gazete haberinin
bu banyoların fiziksel yapısı ile ilgili aktardıkları oldukça korkutucudur:
“Göztepe vapuruyla Karataş’tan gelir veya gidilirken nerede karşıdan
harabe enkazı gibi bir şeyler nazara ilişirse mutlak bilinmeli ki orası
banyodur. Dalgalara senelerce maruz kalıp sarsılmış, oynamış ve yıllarca
su içinde durup yivlenmiş, kurutulmuş keresteler, güneşin hararetiyle
küremiş, çatlamış tahtalar. Kısaca bütün bir enkaz yığını. İşte orasına
banyo derler, deniz hamamı namı verirler19.”
Resmi makamların deniz hamamlarına ilgisi başlangıçta daha çok
ahlaki kaygıların giderilmesi yönündeydi. Özellikle küçük çocukların
gerek hamamlarda gerekse de hamamların dışında çıplak olarak denize
girmelerinin önlenmesi, müşterilerin hamam haricinde yüzmeleri,
kadınlara ait bölüme yaklaşmaları, her yıl şikâyet edilen konulardı.
Yetkililer, sezon başında banyoların eksiklikleri konusunda uyarılarını
yapıyor olmalarına yapıyorlardı, ama bunun takipçisi oldukları
söylenemezdi. Banyo sahipleri güya tamirat yapmış olmak için birkaç ufak
tefek tahta parçasıyla bu uyarıları yerine getirmiş oluyorlardı20.
İzmirliler 1906’da ahşap olarak inşa edilen deniz banyolarının nasıl
bir tehlike yaratabileceğini korkutucu bir şekilde öğrendiler. Bahribaba
Nail Moralı, Mütarekede İzmir, Yay. Haz. Erkan Serçe, İzmir, 2002, s. 140.
Uluslararası Amerikan Koleji Araştırma Komitesi, İzmir 1921, İzmir’deki Bazı Sosyal
Koşullar Hakkında Bir Araştırma, Çev. Aykan Candemir, İzmir 2000, s. 67.
19
Ahenk, 20 Temmuz 1906.
20
Ahenk, 27 Haziran 1908.
17
18
462
İpek Kumaşa Yazılmış Bir Ömürdü Tarih: Prof. Dr. Serap Yılmaz’a Armağan
caddesinde Musevi Yoda’nın yönetimindeki banyo, 9 Temmuz
akşamüzeri, banyo odalarının dayandığı direklerden birinin çökmesiyle
yıkıldı. Banyoda bulunan kadın ve erkek 20’den fazla kişi kendini aniden
denizde buldu. Oradan geçmekte olan polislerin çabalarıyla herkes
kurtarıldı21. Ancak sonraki yıllarda aynı yönde şikâyetlerin dile
getirildiğine bakılırsa, olayın banyoların kısa süreli bir denetime tabi
tutulmasından öte bir etki yaratmadığı söylenebilir.
Bir devrin sonu…
Aslında 20. yüzyıl, deniz banyoları için, inşa biçimiyle yarattığı
tehditten çok daha uzun vadeli ve kalıcı bir sorunu beraberinde getirmişti.
İmparatorluktan Cumhuriyet’e intikal eden en önemli tıp insanlarından biri
olan Besim Ömer (Akalın) Paşa 1889’da şöyle yazıyordu: “Denizde
banyonun faydaları anlaşıldığından her yerde bu yöne önem veriliyor.
Deniz hamamları çoğalıyor. Lakin bizde deniz hamamlarının çoğalması
yararlarının anlaşılıp halkın rağbetini kazanmasından olmayıp ortalığın
deniz hamamlarında vücutça istifaden ziyade zevk ve sefa aradığındandır.
Yazın deniz hamamlarına devam edilmesi deniz suyundan ve havasından
istifade için değil, belki vakit geçirmek ve eğlenmek için olduğundan
genellikle hamamlar olur olmaz yerlerde bina olunur. Ahali de sıhhate
yararlı olmayacak bir surette banyo ediyor22”.
Besim Ömer Paşa haklı olarak deniz banyolarının inşa edileceği
yerlerin seçiminin, yarar sağlayacak özelliklere sahip olması gerektiğini
vurguluyordu. Ancak İzmir’deki Amerikalılar, bunun ötesinde daha 1921
İzmir’deki banyoların bulundukları yerlerin, bırakın sağlık kazandırmayı,
artık insan sağlığına zararlı hale geldiğini fark etmişlerdi. Şehrin
kanalizasyon sistemine verilen süprüntülerin tümü – ki şehirdeki evlerin
önemli bir bölümü kanalizasyon sistemine bağlı değildi – kıyıya çok yakın
bir yerde denize atılmaktaydı. Şehrin yakınındaki su her zaman bulanıktı
ve rüzgâr şehre doğru estiğinde suyun üzerinde büyük miktarda çöp
birikmekteydi. Kimi zaman deniz kabardığında su duvarları aşarak
Punta’daki havuzları kaplamaktaydı. Her ne kadar suyun üzerindeki çöpün
gelmesi engellense de içerdeki su kendisini istenen çabuklukta
temizleyememekteydi. Karataş ve Karşıyaka’daki özel banyolar da aynı
21
Ahenk, 10 Temmuz 1906.
Besim Ömer, Mebahis-i Tıbbiyeden Su ile Tedavi ve Denizde Banyo, İstanbul, 1305, s.
35-36.
22
463
İzmir’de Deniz Hamamlarından Plaja / Erkan SERÇE
tehlike altındaydı, çünkü evlerin bulunduğu semtlerin kanalizasyonu da o
bölgelerden denize atılmaktaydı23.
Nitekim 1929’da Sıhhiye Müdürlüğü körfez dâhilindeki suların
pisliğini ve halkın sıhhatinin tehlikede kaldığını belirterek Alsancak’tan
Kokaryalı’ya kadar olan bölgede denize girilmesini yasakladı24. Her kim
olursa olsun evine ait ‘banyo’suna bile giremeyecekti. Akabinde
Karataş’taki banyolar yıkıldı. Alsancak’ta bulunan banyo binası ise farklı
işlevlerle de olsa daha uzun yaşadı; önce Altay’ı yönetim merkezi oldu,
daha sonra da Palet Restoran olarak hizmet verdi ve nihayet Kordon yol
genişletme çalışmaları sırasında tarihe karıştı.
Kokaryalı (Güzelyalı) deniz banyosu
İzmir merkezde denize girmenin yasaklanmasıyla birlikte, kirlilik
bölgesinin dışında kalacağı düşünülen Karşıyaka Osmanzade’de (Aksoy)
ve Kokaryalı’da (Güzelyalı) iki modern deniz banyosu inşasına girişildi.
Liman Şirketi’nin yaptırdığı Karşıyaka banyoları 1929’da İzmir
Belediye’sinin inşa ettirdiği Kokaryalı banyoları ise 1931’de hizmete
23
24
İzmir 1921, s. 68.
Hizmet, 13 Haziran 1929.
464
İpek Kumaşa Yazılmış Bir Ömürdü Tarih: Prof. Dr. Serap Yılmaz’a Armağan
girdi. Her iki banyo da son sistem betonarme yapılardı. Her ne kadar
banyolar eskiden olduğu gibi erkek ve kadınlar için ayrı ayrı havuzlara
sahipse de özellikle Karşıyaka banyolarının erkek bölümünün karışık
kullanıldığı anlaşılıyor. Çeşitli şikâyetleri beraberinde getiren bu
uygulamaya verilen cevap, artık plajlarda zaten kadın, erkek birlikte
denize girilmeye başlanmasının örnek gösterilmesiydi.
Plaj devri başlıyor…
Gerçekten de körfezin hızla kirlenmesi, deniz banyolarının kent
merkezinden gittikçe uzaklaşmalarına ortam hazırlarken, İnciraltı ve
Çeşme sahilleri ön plana çıkmaya başlamıştı. İnciraltı, İzmir’de deniz
banyosundan plaja terfi eden ilk yerdir. 1929’da Vali Kazım Dirik’in de
katıldığı bir törenle açılan Çeşme plajları ise İzmirlerin kısa sürede gözdesi
oldu25.
1952’de İzmir Belediyesi Karşıyaka’daki deniz banyolarını yıkmaya
ve yerine bir plaj yapma kararı verdi. İnşaat, 1957’ye kadar uzanan ihale
ve ön çalışma sürecinin sonunda, yapılan incelemeler plajın yapılacağı
yerde denize girmenin sağlıksız olacağını ortaya koyunca sadece gazino
inşaatına indirgendi. Bilindiği gibi burası çeşitli aşamalardan geçerek
günümüzün Karşıyaka nikâh salonu haline gelmiştir.
1930’lu yıllarda, yaz aylarında çevresinde açılan gazinolarla
birlikte büyük rağbet gören İnciraltı plajı, 1950’lerin başlarında İzmir
Belediyesi tarafından daha da büyütülerek geliştirildi. Ayrıca inşa ettirdiği
yazlık evleri de kiralayan belediye, İnciraltı’nın plaj olarak parlak bir
geleceğe sahip olduğunu zannediyordu. Ama kirlilik bir süre sonra
İnciraltı’nı da yakaladı; 1970’li yıllarda o da kapandı ve Kilizman,
Güzelbahçe, Urla derken İzmirli için plaj, Karaburun ve Çeşme’ye kadar
uzaklaştı. 1981’de Karşıyaka Bostanlı Sazburnu mevkiinden İnciraltı’na
kadar olan bölgede, denize girilmesi ve balık tutulması kesinlikle
yasaklanmıştı. 2000’li yıllarda körfezin temizlenmesi çabaları eski plaj
hatıralarını yeniden canlandırdı. Hatta Karşıyaka Belediyesi 2005’te,
‘şimdilik denize girilmemesi’ kaydıyla, küçük bir bölüm kıyı hattını
sembolik plaj haline bile getirmişti. Belki bir gün…
25
Anadolu, 28 Temmuz 1929.
465
İzmir’de Deniz Hamamlarından Plaja / Erkan SERÇE
466
Aydın Adnan Menderes Ün vers tes
Yayın ve Basımev
Aydın - 2021
ISBN - 978 - 605 - 73815 - 1 - 4