Keats • , Newton'un, ışığı bir prizmadan geçirerek dalga boylarını tespit etmesiyle gökkuşağının tüm şiirselliğini yok ettiğini söyler. Gökkuşağı, tabiatın en pitoresk görüntülerinden biri olmasına rağmen, sanat tarihi boyunca taşıdığı...
moreKeats • , Newton'un, ışığı bir prizmadan geçirerek dalga boylarını tespit etmesiyle gökkuşağının tüm şiirselliğini yok ettiğini söyler. Gökkuşağı, tabiatın en pitoresk görüntülerinden biri olmasına rağmen, sanat tarihi boyunca taşıdığı gizem ve hayranlık uyandırıcı etkiden beklenildiği kadar resmedilmemiştir. Belki de büyük ressamlar tabiatın sır dolu paletinden çıkan bu doğa olayını aşılması, en azından ulaşılması gereken bir rakip olarak görüyorlardı. Romantik varsayımlar bir yana, Rönesans'la birlikte bugün alışık olduğumuz konumunu kazanan sanatçının atölyesinin dışında, tabiatta gördüklerini doğrudan tuvaline taşıması için 19.yüzyılı beklemek gerekmiştir. Bu dönem öncesinde hayata getirilmiş ünlü tablolarda görüp hayranlıkla izlediğimiz doğa manzaraları, atölyelerin oda ışığında, sanatçıların hayalden kurguladıklarıdır. İzlenimcilerin atölye dışına çıkmalarıyla sanat, gerçek doğayla baş başa kalmış ama bu kez de renk kavramına kaynaklık eden tabiata ait şeylerle, aşina olduğumuz renkler arasındaki bağıntıda kırılmalar yaşanmıştır. İzlenimciler ve sonrasında gelişen yaklaşımlar rengi, hakikatin plastik alanda sorgulanmasına yönelik önemli çalışmalar yapmış olsalar da, bu incelemeler çoğunlukla resmin kendi unsurlarından ziyade sanatın kuramsal alanlarında kıymet görmüştür. Sanatı, sanatçıdan öte yapıt üzerinden değerlendiren sanat tarihi geleneği, sanatı düşünceden ayrı görmüş, örneğin Kandinsky'nin renk üzerine yaklaşımlarını yaratımsal bütünlükten öte kaleme aldığı metinler üzerinden değerlendirmiştir. Topraklarımızın genç Batı'lı sanat geçmişinde rengin kullanımı daha ilginç bir gelişim göstermiştir. Doğu'nun kültür ve yaşantısı içinde asırlardır derin anlamlar kazanan renk, Batılı anlamda hayata gelmeye başlayan resim geleneğine hak ettiği derecede kaynaştırılamamıştır. Batı resmini coğrafyamıza ilk getiren sanatçılar öğrenim gördükleri Avrupa akademilerinde, söz konusu dönemin yürürlükte olan izlenimci eğilimlere karşın sanatlarında formu esas alan yaklaşımlar sergilemişlerdir. Öyle ki suretin resmedilemediği köklü geçmişin kendini renkle ifade etmeye mecbur bıraktığı kemikleşmiş bir geleneğin varlığından söz edilebilir. Doğuya özgü renk olgusu aynı zamanda medeniyetin temellerinin atıldığı köklü kültürel çeşitliliği de ifade eder. Bu nedenledir ki rengin toplumsal yaşama yansıması olarak Doğu'da, Batı'da görüldüğü gibi ten renginden kaynaklanan ayrışmalar söz konusu olmamıştır. Doğu'nun köklü geçmişi içinde sanatına da yansıdığı şekilde rengi ön plana çıkaran toplumsal çeşitlilik, farklı anlayışların istikrarlı olarak sorunsuzca bir arada olabilmelerini sağlamıştır. Batı'da özellikle Modern Dönem ve sonrasında sıkça karşılaşıldığı şekilde her sanat akımı kendi sanatçı grubunu var etmiş, aynı veya farklı disiplinlerden sanatçıların kurdukları gruplar, yaklaşımın derinlemesine irdelenmesi yoluyla ifadenin güçlenmesini sağlamıştır. Ülkemiz sanat ortamında, Doğu Kültürü'nden miras, bireyselliğin geri plana itildiği, kolektif yapılanmanın kutsandığı anlayışa rağmen sanatçı gruplaşmaları kısıtlıdır. Dört ressamdan oluşan " OPUS Chroma " ortak üretime yönelik bir oluşumdan öte renk meselesinin resimdeki önemine vurgu yapmak amacıyla bir araya gelmiş bir gruptur. Aynı dönem Akademi mezunu Oğuz Haşlakoğlu, Pınar Genç, Utku Dervent ve Selçuk Fergökçe'nin isimlerinin baş harfleri " OPUS " a bir gönderimde bulunur. Opus; Latince " yapıt, " iş " anlamına gelirken, " Chroma " her ne kadar Latincede " renk " demekse de çağdaş renk terminolojisinde daha ziyade rengin saflık, yoğunluk ve doygunlukla değişen niteliğini tanımlamaktadır. Dört ressam mezuniyetlerinin akabinde sanatsal çalışmalarında ortaklıklar kurmuş, eğitsel anlamda birbirlerine destek olan ilişkilerini korumaya devam etmişlerdir. Dolayısıyla birlikte hem sanatı hem de sanat eğitimini süreç içinde tartışmış, incelemiş, alışveriş etmiş ressam, eğitimci, akademisyen kimliğe sahip bir grup söz konusudur. Bu dört sanatçı OPUS Chroma zemininde; çeşitliliğin rengarenkliğinden öte rengin kendi içindeki derinlik boyutuna vurgu yapan bir çağrıyı görünürleştirir. • John Keats, İngiliz Şair, 1795-1821.