Doğu
0 Followers
Recent papers in Doğu
Öz Bu çalışma, Mim Kara'nın Doğuya Hüzün Turları adlı nesir-şiirlerle örülü yapıtındaki tartışmalar ekseninde doğunun ve batının sınırlarını belirlemeyi, sözü edilen sınırlar üzerinden Doğulu ve Batılı kimliğine ilişkin şairin... more
Öz Bu çalışma, Mim Kara'nın Doğuya Hüzün Turları adlı nesir-şiirlerle örülü yapıtındaki tartışmalar ekseninde doğunun ve batının sınırlarını belirlemeyi, sözü edilen sınırlar üzerinden Doğulu ve Batılı kimliğine ilişkin şairin düşüncelerini irdelemeyi amaçlamaktadır. Çağdaş Türk şiiri ve oryantalist çalışmalar gözönüne alındığında, Mim Kara'nın Doğuya Hüzün Turları'nda ortaya koyduğu düşüncelerin tarih boyunca emperyalist ereklerle üretilen doğu-batı algısının tersine, mekânsal bir ayrıma gitmediği görülür. Mim Kara eserinde doğu-batı diye konumladırılan yerlerin sadece bulundukları koordinatlar ile belirlenemeyeceğini ifade eder. Eserde genel eğilimin bir kaçış olduğu, bu kaçışın ise Batının ürettiği makul akıl ve bilimsel verili bilgiden masumiyete doğru olduğu görülmektedir. Bu kaçış bir yolculuk olarak değerlendirilirse, çıkılan bu yolculukta koordinatlar değil hüzün onun yol göstericisidir. Bu yaklaşıma koşut olarak, şairin eserinde ifade ettiği çok boyutlu, yenilikçi ve derinlikli anlatılar bu çalışmanın yapılmasını hususunda bizi güdülemiş ve bu çalışmayı elzem kılmıştır. Ayrıca, Mim Kara'nın eserindeki öncüllerinden farklı minvalde sunulan doğu-batı ayrımı bu çalışmanın odak noktasını oluşturmaktadır. Bu çalışmada tarihsel süreç boyunca ortaya konulmuş olan oryantalist düşüncelerin genel olarak çalışılmasının ardından eserin Doğu-Batı algısı, saf ve makul akıl açısından derinlemesine incelenmesini yöntem olarak belirlenmiştir. Bu çalışmanın sonucunda Kara'nın ortaya koyduğu düşüncelerin mekânsal olmayan doğu-batı algısını oluşturduğu ve doğunun saf aklının Batı'nın verili ve makul aklıyla anlaşılamayacağını görülmüştür. Anahtar Kelimeler: Mim Kara, Doğuya Hüzün Turları, çağdaş Türk şiiri, doğu, batı. Abstract This study aims to determine the borders of the east and west through arguments in Mim Kara's Doğuya Hüzün Turları (Sorrow Tours to the East), a volume woven with prose poems. It will scrutinise the poet's thoughts regarding the identity of the easterner and westerner through the said borders. When contemporary Turkish poetry and orientalist studies are taken into consideration, it is seen that the thoughts in Mim Kara's Doğuya Hüzün Turları do not draw a distinction on places contrary to the general east-west tendency which is created with imperialist purposes. Mim Kara states that the places that are located east and west are not just determined by their coordinates. In the book, the general tendency is to escape, and this escape is from rationality and quantifiable knowledge towards innocence. When this escape is considered as a journey, not the coordinates but sorrow is the loadstar. In line with this, Kara's multidimentional, innovative and profound narratives that are put forth in his book motivate us to write. Moreover, the east-west distinction that is presented differently from the premises in his book, is the focal point of the study. In this article, first the general orientalist arguments are studied, then, the profound investigation in terms of the perception of east-west, pure and rational reason is determined as a method of this study. In the conclusion, the * Bu çalışma, 12-14 Mayıs 2017 tarihlerinde ATASEM Atatürk Üniversitesi tarafından düzenlenen "Uluslararası Türk Dili ve Edebiyatı Bilgi Şöleni'nde sözlü olarak sunulan bildirinin makaleye dönüştürülmüş şeklidir.
Bu makalede bir yandan 18. yüzyılda yaşamış önemli bir filozof olan Montesquieu tarafından kaleme alınan İran Mektupları’nın diğer yandan çocukluğunu İran İslam Devleti’nin kuruluş yıllarında geçirmiş İranlı bir kadın yazar olan Marjane... more
Bu makalede bir yandan 18. yüzyılda yaşamış önemli bir filozof olan Montesquieu tarafından kaleme alınan İran Mektupları’nın diğer yandan çocukluğunu İran İslam Devleti’nin kuruluş yıllarında geçirmiş İranlı bir kadın yazar olan Marjane Satrapi’nin Persopolis filminin incelemesine yer verilecektir. Farklı türlerde de olsa bu iki eserin ortak noktası ötekiye bakışa ayna tutuyor olmalarıdır. Makale, söylemleri, teknikleri ve etkileri bağlamında bu iki eser arasında bir karşılaştırma yapmayı amaçlamaktadır. Bu karşılaştırma yapılırken öteki kavramından yararlanılacaktır ve ötekileştirme yaklaşımları açısından bu iki eser bir analize tabi tutulacaktır. Makale, ötekileştirmeyi “dışarıdan” ve “içeriden” yapılagelen bir olgu olarak tiplere ayırmakta ve incelenen iki eseri ötekileştirmenin bu iki tipinin örnekleri olarak tartışmaktadır.
- by Fahri Caki and +1
- •
- Islam, Montesquieu, Iran, Persepolis
Bu çalışmada zaman zaman diğer romanlarına göndermede bulunulsa da, ağırlıklı olarak, Orhan Pamuk'un "Cevdet Bey ve Oğulları", "Sessiz Ev" sosyolojik açıdan analiz edilecektir. Sosyolojik eleştirinin kalkış noktası, edebi metnin toplumsal... more
Bu çalışmada zaman zaman diğer romanlarına göndermede bulunulsa da, ağırlıklı olarak, Orhan Pamuk'un "Cevdet Bey ve Oğulları", "Sessiz Ev" sosyolojik açıdan analiz edilecektir. Sosyolojik eleştirinin kalkış noktası, edebi metnin toplumsal açıdan taşıdığı öznitelik, yani toplumsal olanın kurucu varlığıdır. Bu çalışmada sosyolojik yaklaşımın bir gereği olarak, toplumun yapıta yansıması değil de, toplumun yapıtta yeniden üretiliş biçimi sorgulanacaktır. Yani ele alınan romanlar sadece bir estetik değer olarak değil, aynı zamanda metinlerarası bağlam içine ve toplumsal-kültürel öğeler bütünü içine oturtularak, bu bağlama ve bu öğelere yapılmış göndermeler ağı ortaya konmaya çalışılacaktır. böylece bu romanlardan yola çıkılarak dünya görüşleri, ideolojiler ve toplumsal zihniyete ilişkin değerlendirmeler yapılacaktır. zira, toplumsal güçlerin kesiştiği her edebi yapıt içsel ve içkin olarak sosyolojiktir. Bu kuramsal yaklaşımlar çerçevesinde, Pamuk'un bu üç ayrı romanında çizmiş olduğu erkek kahramanların analizinin, Doğu-Batı çatışmasını içlerinde yaşayan ve eser sahibi olarak kendisinin de dahil olduğu Cumhuriyet aydınını anlamada aydınlatıcı olabileceği varsayılmaktadır. Batı kültüründen etkilenen bu kahramanlar roman boyunca çevrelerini saran kültürel değerlere ilişkin bir içsel çatışma içinde resmedilmektedir. Bazen içinde bulunmak zorunda oldukları kültürde normal karşılanan davranış biçimlerini taklit ederek içsel gerilimlerini alt etmeye çalışırlar, ancak bir türlü başaramazlar. Kendilerine yabancı olan bu değerleri uygulamaya çalıştıklarında iğreti bir görünüme bürünürler. Sonuçta daha büyük bir gerilimle baş etmek zorunda kalırlar. Erkek ana karakterlerde görülen "aşık olunan kadının ötelenmesi" de bu açıdan bakıldığında evlilik kurumundan ve bu kurumun gerektirdiği toplumsal rolden bir kaçıştır. Nesneler etrafında dönen ancak o nesnelerle doğal bir ilişki biçimini yaşayamayan karakterler, müze gezicisi gibi bilgili ama nesnelerle tabii ilişkisi olmayan gözlemcilerdir. Aşık olunan kadının ötelenmesi de bu açıdan bakıldığında, batılılıkla ve içinde bulunduğu toplumla içsel bir bütünleşme yaşamayan Cumhuriyet aydınının "dışarıda"lığını temsil etmektedir. Sonuç olarak kadını elde etmek için her şeyini ortaya koyarmış mücadelesi yaparken, aslında ondan kaçan, eleştirip aşağılanırken bile bunlardan bir türlü kopamayan yabancılaşmış kahramanlar, aslında arafta kalmış bir zihnin farklı bir tezahürüdür.