Şiiri musikiye yakınlaştıran en önemli hususlardan biri şiirdeki ritmik yapıdır. Şiir dilini konuşma dilinden ayıran ve çoğu zaman şiirsellik denilen hususu sağlayan da bu ritmik yapıdır. Klasik Türk şiirinde, “aruz vezni, sözdizimi,... more
Şiiri musikiye yakınlaştıran en önemli hususlardan biri şiirdeki ritmik yapıdır. Şiir dilini konuşma dilinden ayıran ve çoğu zaman şiirsellik denilen hususu sağlayan da bu ritmik yapıdır. Klasik Türk şiirinde, “aruz vezni, sözdizimi, terkipler; nidâ, istifhâm, bağlaç” ritmi sağlayan söyleyiş temelli unsurlardandır. Bu unsurlar, şiirde diğer ahenk unsurlarıyla iç içe geçip birbirini destekleyip pekiştirmekte ve bir orkestrasyon sağlamaktadır. Bu ritmik yapılar, ahenk yönüyle ön plana çıksalar da zaman zaman sözün ifade ettiği his, hareket ve eylemi de görsel açıdan destekleyip pekiştirerek canlı ve güçlü bir anlatım imkânı sağlarlar. Bu bildiride, klasik Türk şiirinde “aruz vezni, sözdizimi, terkipler; nidâ, istifhâm, bağlaç” gibi unsurların meydana getirdiği sekte, kırılma ve duraklamalara dayalı söyleyiş temelli ritmik yapı üzerinde durulacak; ritmin klasik şiir dilinin ahenk ve anlam düzeni üzerindeki etkisi araştırılacaktır.
Şiiri musikiye yakınlaştıran en önemli hususlardan biri şiirdeki ritmik yapıdır. Şiir dilini konuşma dilinden ayıran ve çoğu zaman şiirsellik denilen hususu sağlayan da bu ritmik yapıdır. Klasik Türk şiirinde, “aruz vezni, sözdizimi,... more
Şiiri musikiye yakınlaştıran en önemli hususlardan biri şiirdeki ritmik yapıdır. Şiir dilini konuşma dilinden ayıran ve çoğu zaman şiirsellik denilen hususu sağlayan da bu ritmik yapıdır. Klasik Türk şiirinde, “aruz vezni, sözdizimi, terkipler; nidâ, istifhâm, bağlaç” ritmi sağlayan söyleyiş temelli unsurlardandır. Bu unsurlar, şiirde diğer ahenk unsurlarıyla iç içe geçip birbirini destekleyip pekiştirmekte ve bir orkestrasyon sağlamaktadır. Bu ritmik yapılar, ahenk yönüyle ön plana çıksalar da zaman zaman sözün ifade ettiği his, hareket ve eylemi de görsel açıdan destekleyip pekiştirerek canlı ve güçlü bir anlatım imkânı sağlarlar. Bu bildiride, klasik Türk şiirinde “aruz vezni, sözdizimi, terkipler; nidâ, istifhâm, bağlaç” gibi unsurların meydana getirdiği sekte, kırılma ve duraklamalara dayalı söyleyiş temelli ritmik yapı üzerinde durulacak; ritmin klasik şiir dilinin ahenk ve anlam düzeni üzerindeki etkisi araştırılacaktır.
Öz Edebi eseri anlamak, anlamlandırmak, yorumlamak veya tahlil etmek öncelikle söz konusu eserin malzemesini tanımak ve bu malzemenin mahiyetini gerektiği gibi bilmekle mümkündür. Edebiyatta ve özellikle de şiir alanında kullanılan dil,... more
Öz Edebi eseri anlamak, anlamlandırmak, yorumlamak veya tahlil etmek öncelikle söz konusu eserin malzemesini tanımak ve bu malzemenin mahiyetini gerektiği gibi bilmekle mümkündür. Edebiyatta ve özellikle de şiir alanında kullanılan dil, alışılagelmiş ve an-lama noktasında herkesin üzerinde hemfikir olduğu " dil " den (langue) farklılık arz eder. Bu edebi dil, muhataplarının her birinin üzerinde çok sayıda birbirinden değişik anlam ve algı çeşitliliğine fırsat veren ve bu anlamda daha değişken yapıdaki " söz " e (parole) yakın bir durum arz eder. Şiir dilinin inşasında büyük önem arz eden sembol ve imge gibi kavramlar günlük dil içerisinde kullanılan sözcüklerin, sıradan kullanım alanından çıkarak içerisinde bu-lundukları bağlam içerisinde farklı anlam kazanmalarıyla ortaya çıkmaktadır. Klâsik Türk şiirinde kullanılan dil malzemesi gelenek içerisinde yetişen şairlerin önceden belir-lenmiş sembol ve mazmunları kullanmalarını bir dereceye kadar zorunlu tutmaktadır. Bu yönüyle klâsik Türk şiiri, dilin şaire sunduğu imkânlar noktasında muhafazakâr bir yapı arz etmektedir. Ancak her dönemde öne çıkmayı başarabilmiş usta şairler söz konusu dil malzemesini kendi bireysel tercihleriyle geliştirip zenginleştirmişlerdir. Bu çalışmada, klâsik Türk şiiri bağlamında ele alınan " dil " ve " söz " kavramlarının şiir dilindeki yerleri tespit edilmeye çalışılmış ve böylelikle şiir dilini günlük dilden farklı kılan sembol, imge, mecaz ve teşbih gibi mefhumların dile ait bu iki ayrı alana katılma süreçlerinin örneklerle tahlil edilmesine gayret edilmiştir.
ŞİİRİNİN YOLUNU TÜRKÇE İLE AYDINLATAN ŞAİR: TARIK ÖZCAN Özet Sözcükleri en etkileyici şekilde kullananlar, sözcüklere farklı çağrışım değerleri yükleyerek bireyleri sınırı çizilmiş dünyanın dışında bir yolculuğa çıkaranlar şüphesiz ki... more
ŞİİRİNİN YOLUNU TÜRKÇE İLE AYDINLATAN ŞAİR: TARIK ÖZCAN Özet Sözcükleri en etkileyici şekilde kullananlar, sözcüklere farklı çağrışım değerleri yükleyerek bireyleri sınırı çizilmiş dünyanın dışında bir yolculuğa çıkaranlar şüphesiz ki şairlerdir. Bir şairin kalıcı, etkileyici olması; duygu, düşünce ve hayal dünyasının yansımalarını dil ile ifade edebilme gücüyle doğru orantılıdır. Dili iyi kullanan şair; dilinin kurallarını, inceliklerini, derinliklerini bilir, söz varlığına hâkim olur. Modern Türk şiirinin önemli kalemlerinden olan Tarık Özcan, duygu yoğunluğunu Türkçe ile çok iyi ifade eden, Türkçeye âşık bir şairdir. O; şiirlerinde sembol ve imajları, alışılmamış bağdaştırmaları, metaforları, yazınsal sapmaları, söz sanatlarını ustalıkla kullanarak Türkçenin ifade gücünü gözler önüne sermekle kalmamış aynı zamanda Türkçeye olan sevgisini de dile getirmiştir. Makalede Tarık Özcan'ın İkindi Işığı, Kördüğüm ve Asyalı Hüzün adlı şiir kitaplarındaki şiirlerden hareketle şairin Türkçe sevgisini somutlaştırdığı dizelere yer verilecek, ilgili dizeler şairin 'dil' ile ilgili düşünceleri de dikkate alınarak yorumlanacaktır. Böylece Özcan'ın, şiirleri aracılığıyla okuruna yansıtmak istediği Türkçe sevgisi ortaya çıkarılmış olacaktır. Anahtar Sözcükler: Tarık Özcan, Şiir, Dil, Türkçe Sevgisi.
Antik Yunan tiyatrosundan başlayarak 18. yüzyıla kadar uzanan süreçte, tiyatronun dili şiirsel ve ölçülüdür. Tragedyaların düzyazı diliyle yazılması gerektiğine dair ilk ciddi tartışmalar Fransa'da Trublet, Fontenelle ve La Motte... more
Antik Yunan tiyatrosundan başlayarak 18. yüzyıla kadar uzanan süreçte, tiyatronun dili şiirsel ve ölçülüdür. Tragedyaların düzyazı diliyle yazılması gerektiğine dair ilk ciddi tartışmalar Fransa'da Trublet, Fontenelle ve La Motte gibi yazarlar tarafından ortaya atılır. Ama bu konuda asıl büyük etkiyi İngiliz oyun yazarı George Lillo'nun 1731'de yazdığı The London Merchant (Londra Taciri) adlı eseri yapar. Lillo'nun bu girişimi, Diderot ve Lessing'in çabalarıyla Kıta Avrupası'nda harekete geçirici bir etkiye sahip olur. Dram sanatındaki bu düşünsel ve yazınsal dönüşümün temelinde burjuva sınıf bilincinin gelişimi yatar. Orta sınıf seyirci tiyatroda üstün trajik kahramanları izlemek yerine kendi yaşamından günlük olayları ve sıradan kişileri görmeyi daha gerçekçi bulur. Böylelikle tiyatro sanatında kendine özgü yeni bir biçim ve anlatım tarzı yaratan burjuva sınıfı, oyun yazımında da gündelik dilin kullanılmasıyla tiyatroya farklı bir gerçeklik algısı kazandırır. 19. yüzyıla gelindiğinde realizmin ve natüralizmin etkisiyle tiyatronun hakîm dilinin düzyazı olduğu görülür. Bu makalede, öncelikle, oyun yazımında koşuk dilinden düzyazı diline geçişin tarihsel süreci incelenmiş, ardından da tiyatroda gündelik dilin kullanımının gerçeklik algısına katkıları değerlendirilmiştir. Son olarak, diyalog yazımının geçirdiği bu değişimle düzyazı dilinin tiyatro-edebiyat ilişkisine kazandırıp kaybettirdikleri üzerinde durulmuştur.