Location via proxy:   [ UP ]  
[Report a bug]   [Manage cookies]                
Skip to main content
Bahir SELÇUK
  • FIRAT ÜNİVERSİTESİ İNSANİ VE SOSYAL BİLİMLER FAK. TÜRK DİLİ VE EDEBİYATI BÖLÜMÜ-ELAZIĞ
  • 0424 2370000 3548
Zihinde ve yaşamda iz bırakma özellikleriyle insanların ve toplumların temel dinamiklerinin başında gelen kelimeler, bilgi başta olmak üzere insanın duygu ve düşüncelerini taşıyarak insanın kimliğini inşa eder. İnsan, eşyaya isim koyma... more
Zihinde ve yaşamda iz bırakma özellikleriyle insanların ve toplumların temel dinamiklerinin başında gelen kelimeler, bilgi başta olmak üzere insanın duygu ve düşüncelerini taşıyarak insanın kimliğini inşa eder. İnsan, eşyaya isim koyma yeteneğini kelimeler üzerinden gerçekleştirir. Kelimelere yüklenen anlam, kelimelerin ruhunu oluşturur. Kelimelerin ruhu, insanların ve toplumların kimliğine sirâyet eder. Can ve ruh, gündelik yaşamda insanlar tarafından çok kullanılmakla birlikte çoğu zaman birbirinin yerine kullanılan kelime veya kavramlardandır. Bu kavramların birbirinin yerine sıkça kullanılıyor olması, bu konuda bariz bir kafa karışıklığı olduğuna işaret eder. Ancak Kur'ân merkezli bir okuma gerçekleştirildiğinde her iki kavramın da birbirinden farklı bağlam ve anlamlarda kullanıldığı görülecektir. Niyâzî-i Mısrî 17. yüzyılın önemli mutasavvıf şairlerinden olup şiirini tasavvuf ekseninde kaleme almıştır. Mısrî, can ve ruh kavramlarını birbirinin yerine kullanmakla birlikte sufi gelenek çerçevesinde ruhu bitkisel, hayvanî ve aklî ruh gibi farklı kategorizasyonlar doğrultusunda sınıflandırmalara ayırır. Fakat Mısrî, şiirlerinde ruhun işlevselliğini ön plana çıkarır. Bu çalışmada önce Kur'ân'ın can ve ruh kavramlarına nasıl yaklaştığına daha sonra tasavvuf şiirinin önemli temsilcilerinden Niyâzî Mısrî'nin can ve ruh algısı, şiirleri üzerinden ortaya konulmaya çalışılacaktır. Böylece Kur'ân'ın yaklaşımıyla Niyâzî-i Mısrî'nin algısının örtüşüp örtüşmediğine ve bu algının günümüzdeki yansımalarına ışık tutulacaktır.
Antakyali Mustafa Şehdi, XVIII. yuzyilin ikinci yarisinda yasamistir. Şair, devletin ust kademelerinde gorev yapmistir. Ayni zamanda hattat olan Şehdi’nin bilinen tek eseri divanidir. Uc nushasini tespit ettigimiz divan, muhteva ve tertip... more
Antakyali Mustafa Şehdi, XVIII. yuzyilin ikinci yarisinda yasamistir. Şair, devletin ust kademelerinde gorev yapmistir. Ayni zamanda hattat olan Şehdi’nin bilinen tek eseri divanidir. Uc nushasini tespit ettigimiz divan, muhteva ve tertip bakimindan geleneksel divan tarzini yansitmamaktadir. Kaside, gazel, kit’a, lugaz gibi manzumeleri iceren eserde ayrica mensur bolumler de yer almaktadir. Bu calismada, Şehdi’nin hayati ve sanati uzerinde durulmus, gazelleri yeni yaziya aktarilmistir.
Divan siirinin son donem sairleri arasinda yer alan Harputlu Rahmi’nin divani ve Esbiyenâme adli 67 beyitlik bir mesnevisi bulunmaktadir. Esbiyenâme’de sair, bir kis mevsiminde siska bir atin sirtinda yaptigi cetin yolculugu dile getirir.... more
Divan siirinin son donem sairleri arasinda yer alan Harputlu Rahmi’nin divani ve Esbiyenâme adli 67 beyitlik bir mesnevisi bulunmaktadir. Esbiyenâme’de sair, bir kis mevsiminde siska bir atin sirtinda yaptigi cetin yolculugu dile getirir. Yasli, zayif ve celimsiz atindan dolayi arkadaslarindan ayri kalan sair, bineginin kendisine yuk oldugunu, bin bir guclukle yolu astigini, koyune vardiginda ise dostlarinin tamaminin gocup gittigini mizahi ve hikemi bir uslupla dile getirir. Şair, “yol, yolculuk, sikinti ve ayrilik” gostergeleri ile yol metaforu baglaminda dunyanin kotulugunu, geciciligini hikemi bir uslupla ortaya koymaya calisir. Bu calismada Esbiyenâme’nin muhtevasi ile dil ve uslup ozellikleri uzerinde durulacaktir.
Dilin kullanimini buyuk olcude kafiye, redif, vezin gibi ritmik unsurlarla soz ve ses tekrarlarinin tayin ettigi Divan Şiirinde birbirini destekleyip pekistiren mukemmel bir lafiz-mana uyumu soz konusudur. Divan siirinde ses ve ahenk soz... more
Dilin kullanimini buyuk olcude kafiye, redif, vezin gibi ritmik unsurlarla soz ve ses tekrarlarinin tayin ettigi Divan Şiirinde birbirini destekleyip pekistiren mukemmel bir lafiz-mana uyumu soz konusudur. Divan siirinde ses ve ahenk soz konusu oldugunda akla ilk gelen sairlerden biri hic suphesiz Nef’i’dir. Ondan bahseden kaynaklarin cogu ses konusundaki hunerini yansitmak amaciyla cogunlukla kasidelerinden ornekler vermislerdir. Hâlbuki Nef’i’nin ses konusundaki ustaligi sadece kasidelerinde degil, gazellerinde ve diger nazim sekilleri ile yazdigi manzumelerinde de mevcuttur. Divan siirindeki ahenk unsurlarinin tespit ve tahlili amaciyla Nef'i Divani'nin ornek olarak secildigi bu calismada divandaki butun ahenk unsurlari "Soz Tekrarlarinin Ahengi, Ses Tekrarlarinin Ahengi, Ritim" basliklari altinda ele alinarak incelenmistir.
Condemnation is a sufi related to Islamic mysticism concept which was been used by both divan poets and sufi mystic poets Divan poet Fuzuli having benefited from sufi ideas with the aim of putting depth and richness into his poems dealt... more
Condemnation is a sufi related to Islamic mysticism concept which was been used by both divan poets and sufi mystic poets Divan poet Fuzuli having benefited from sufi ideas with the aim of putting depth and richness into his poems dealt with the condemnation concept for this aim too In this work scanning Fuzuli’s Turkish divan couplets beyits in which condemnation thought was mentioned have been determined It has been seen that the poet deals with the condemnation in he form of a social reaction and rejection shown to the lover’s behaviour and attitude a sign of being in love a reason of honour After an introduction regarding condemnation it was tried to explain the idea of condemnation with examples in the context of lover condemnation condemnation society Key Words: Fuzuli Turkish Divan tasavvuf Islamic mysticism love lover condemnation melâmet society
Milletlerin fertlerini birbirine bağlayan, onları bir arada tutan kültürel ve toplumsal unsurların başında değerler gelmektedir. Milletlerin geçmiş dönemlerinden bugüne kadar süregelen kültürel aktarımları içerisinde temel değerlerin... more
Milletlerin fertlerini birbirine bağlayan, onları bir arada tutan kültürel ve toplumsal unsurların başında değerler gelmektedir. Milletlerin geçmiş dönemlerinden bugüne kadar süregelen kültürel aktarımları içerisinde temel değerlerin özünün büyük oranda değişmediği görülür. Olumlu değerlerin yaşatıldığı toplumlarda hak, hukuk, adalet, hoşgörü, yardımseverlik hâkim olurken değerleri alt üst olan toplumlarda olumsuz davranışlar kaos ve karmaşa baş gösterir. Değer yargılarının öğretilmesi ve yaşatılması noktasında her bir bireyin sorumluluk alması gerekmektedir. Belirli hedefler doğrultusunda kişileri yetiştirme süreci olan eğitim ile değerlerin etkili ve doğru aktarımı, toplumsal huzur ve barışın tesisinde son derece önemli rol oynayacaktır. Eğitim sisteminde değerlerin aktarımında kullanılabilecek temel araçlardan biri de edebî metinlerdir. Hikâye türü metinler, özellikle klasik hikâyelerimiz, değerler eğitimi açısından oldukça dikkat çeken temel metinlerimizdendir. Bunlardan biri ol...
Ruhanî yolculuk ve bu süreçte yaşanan hâller, mşâhedeler tasavvufta önemli bir yer tutar. Bu kişisel tecrübeler, genellikle sûfî şairlerce, şiir dilinin imkânları çerçevesinde dile getirilmiştir. Sûfî olsun veya olmasın pek çok Divan... more
Ruhanî yolculuk ve bu süreçte yaşanan hâller, mşâhedeler tasavvufta önemli bir yer tutar. Bu kişisel tecrübeler, genellikle sûfî şairlerce, şiir dilinin imkânları çerçevesinde dile getirilmiştir. Sûfî olsun veya olmasın pek çok Divan şairi de, tasavvufî duyuş ve düşünüş çerçevesinde şiirler kaleme almıştır. XVI. yüzyıl şairi Zatî de, manevi bir yükselişi ve müşahede edilenleri "gördüm" redifli bir gazelinde dile getirmiştir. Bu çalışmada, Zatî'nin "gördüm" redifli gazeli, içerik ve yapı yönünden tahlil edilecek, gazelin yapı-anlam örüntüsü üzerinde durulacaktır.
Muharrem Hilmi Efendi, Elazig’in son donemde yetistirmis oldugu âlim, muta-savvif ve sairlerinden biridir. Divan sahibi olan Muharrem Hilmi Efendi, ilmi, dini ve tasavvufi eserler kaleme almistir. Muellifin calismalari arasinda yarim... more
Muharrem Hilmi Efendi, Elazig’in son donemde yetistirmis oldugu âlim, muta-savvif ve sairlerinden biridir. Divan sahibi olan Muharrem Hilmi Efendi, ilmi, dini ve tasavvufi eserler kaleme almistir. Muellifin calismalari arasinda yarim kalmis bir Harput tarihi de bulunmaktadir. Milli Kutuphanede 06 MK. Yz. A 5337/1 numarada kayitli eser 10 yapraktan olusmaktadir. Elazig’in cografi, idari, sosyal, dini ve ikti-sadi yapisi hakkinda cesitli bilgiler barindiran bu yarim kalmis eserin cevriyazisi yapilarak tanitilmaya calisilmistir.
Fazlullâh-i Esterabâdi’ye nispet edilen, farkli arastirmacilarca ayri bir din, mezhep veya tarikat olarak nitelendiren Hurufilik; varligi, Kur’an ve hadisleri harflerle izah etmeye calisan bir dusunce sistemidir. Fazlullâh, kendinden cok... more
Fazlullâh-i Esterabâdi’ye nispet edilen, farkli arastirmacilarca ayri bir din, mezhep veya tarikat olarak nitelendiren Hurufilik; varligi, Kur’an ve hadisleri harflerle izah etmeye calisan bir dusunce sistemidir. Fazlullâh, kendinden cok onceki donemlere kadar uzanan harflere batini manalar yukleme anlayisini, dini ve tasavvufi cercevede ele alarak sistematize etmistir. Hurufiligin ana kaynagi Fazlullâh’in Câvidân-nâme adli eseridir. Hurufilige dair daha sonraki donemlerde yazilan eserlerde ve ortaya konan prensiplerde Câvidân-nâme esas alinmistir. Anadolu’daki tasavvufi dusunceyi ve sairleri de etkileyen Hurufilik akidesini ve prensiplerini isleyen cesitli eserler kaleme alinmistir. Bunlardan biri de Hakikat-nâme adli eserdir. Eser, Mevlana Muzesi Abdulbaki Golpinarli Kutuphanesi’nde 55 numarada kayitlidir. Mustafa Rumuzi adina kaydedilen eserin muellifi hakkinda bilgi bulunmamaktadir. Eser, 21 varaktan olusmaktadir. Hakikat-nâme’de Hurufilik akidesi cercevesinde seriat, tarikat, m...
Klasik Turk nesrinin onemli temsilcilerinden biri olan Nergisi ayni zamanda onemli bir sairdir. Kaynaklarda divani/siir mecmuasi olduguna dair bilgiler yer alsa da henuz bu eserlere ulasilamamistir. Nergisi'nin mensur eserlerinde yer... more
Klasik Turk nesrinin onemli temsilcilerinden biri olan Nergisi ayni zamanda onemli bir sairdir. Kaynaklarda divani/siir mecmuasi olduguna dair bilgiler yer alsa da henuz bu eserlere ulasilamamistir. Nergisi'nin mensur eserlerinde yer alan siirlerinin yaninda siir mecmualarinda da cesitli siirlerine rastlanmaktadir. Son donemde siir mecmualarinda yer alan bu siirler uzerine cesitli calismalar yapilmis, bu cercevede 19 gazeli yayimlanmistir. Nergisi’ye ait yeni bir gazel de yine bir siir mecmuasi icinde yer almaktadir. 52 varaktan olusan bu mecmua, Haci Selim Aga Yazma Eser Kutuphanesi Hudayi Efendi 1313 numarada kayitlidir. “fâ'ilâtun fâ'ilâtun fâ’ilâtun fâʽilun” kalibiyla yazilan “gonlumuz” redifli gazel, âsikane temalidir.
Hazret-i Muhammed’in (sas) ilk esi Hazret-i Hatice (ra) ile ilgili bilgilere hem siyer turu eserlerde hem de mustakil olarak yazilmis eserlerde rastlamak mumkundur. Biyografi tarzi eserlerde Hz. Hatice’nin soyu, ticaretle ilgisi, Hz.... more
Hazret-i Muhammed’in (sas) ilk esi Hazret-i Hatice (ra) ile ilgili bilgilere hem siyer turu eserlerde hem de mustakil olarak yazilmis eserlerde rastlamak mumkundur. Biyografi tarzi eserlerde Hz. Hatice’nin soyu, ticaretle ilgisi, Hz. Peygamber’le evliligi gibi konular ele alinmistir. Klasik Turk edebiyatinda da geleneksel anlati cercevesinde daha cok, Hz. Peygamber’le olan evliligi one cikarilmistir. Bu cercevede cogu manzum bicimde yazilmis yirmi civarinda eser bulunmaktadir. Bunlarin buyuk kismi uzerine calismalar yapilmistir. Bu konuda yazilmis eserlerden biri de Kastamonu Yazma Eserler Kutuphanesi 37 Hk 1591/2 numarada kayitli olan Tezevvucu’r-resul adli eserdir.  Eser, Hz. Peygamber’in Hz. Hatice ile evliligini sade ve acik bir dille anlatan mensur bir hikâyedir. Tezevvucu’r-resul ’i tanitmayi amaclayan bu calismanin giris kisminda Hz. Hatice genel olarak tanitilmis, klasik Turk edebiyatinda ve gunumuz edebiyatinda Hz. Hatice hakkinda yazilmis eserlere ve calismalara deginilmistir. Daha sonra adi gecen eserin dil-uslup ve muhteva ozellikleri uzerinde durulmus ve son olarak da ceviriyazisina yer verilmistir.
Divan edebiyatinin anlasilmasi hususunda yapilan calismalar gunumuz arastirmacilari ve cogunlukla da lisansustu egitim alan ogrenciler icin asilmayi bekleyen bir takim zorluklari da beraberinde getirmektedir. Şuphesiz ki bu temel... more
Divan edebiyatinin anlasilmasi hususunda yapilan calismalar gunumuz arastirmacilari ve cogunlukla da lisansustu egitim alan ogrenciler icin asilmayi bekleyen bir takim zorluklari da beraberinde getirmektedir. Şuphesiz ki bu temel zorluklarin kaynaginda, Divan edebiyatini olusturan dil, kultur, toplumsal hayat vd.den gunumuz arastirmacisinin/okuyucusunun uzak kalmis olmasi vardir. Bu sorunlarin asilmasi amaciyla da sahanin akademisyenleri/arastirmacilari tarafindan pek cok calisma ortaya konmustur. Bu calismalar; mustakil eserler, makaleler seklinde olabildigi gibi bazen de birden fazla arastirmacinin yaptigi calismalarin bir araya getirilmesi seklinde olmaktadir.
Klasik Turk nesrinin onemli temsilcilerinden biri olan Nergisi, Saraybosna’dan Istanbul’a gelip Kafzâde Feyzullah Efendi’ye intisap etmistir. Nesirde soz sahibi olan Nergisi ayni zamanda onemli bir sairdir. Onun mensur eserlerinde ve siir... more
Klasik Turk nesrinin onemli temsilcilerinden biri olan Nergisi, Saraybosna’dan Istanbul’a gelip Kafzâde Feyzullah Efendi’ye intisap etmistir. Nesirde soz sahibi olan Nergisi ayni zamanda onemli bir sairdir. Onun mensur eserlerinde ve siir mecmualarinda Turkce, Farsca ve Arapca siirlerine rastlanmaktadir. Nergisi’nin mensur eserleri ve manzumeleri uzerine ozellikle son donemlerde cesitli calismalar yapilmistir. Arastirmalar sonucunda Nergisi’nin bir Turkce gazelinin de Istanbul Belediyesi Ataturk Kitapliginda yer alan bir siir mecmuasinda oldugu tespit edilmistir. “mef’ulu fâ’ilâtun mef’ulu fâ’ilâtun” kalibiyla yazilan, murdef kafiyeli bu gazel 6 beyitten olusmaktadir. Bu calisma kapsaminda gazelin cevriyazisi ve dilici cevirisi yapilacak, bicim ve muhteva ozellikleri uzerinde durulacaktir.
Divan siirinde, sairin duygu ve dusuncelerini anlam ve bicim yonunden destekleyen, dile getirilen dusunceyi isitsel ve gorsel acidan cagristiran ayni zamanda bir ritim saglayan cesitli unsurlar bulunmaktadir. Bu ritmik unsurlardan biri de... more
Divan siirinde, sairin duygu ve dusuncelerini anlam ve bicim yonunden destekleyen, dile getirilen dusunceyi isitsel ve gorsel acidan cagristiran ayni zamanda bir ritim saglayan cesitli unsurlar bulunmaktadir. Bu ritmik unsurlardan biri de Osmanli Turkcesinde sikca kullanilan atif vavi’nin (vav-i atfi) tekrariyla olusturulan atif terkipleridir. Şiirde yerine gore “u, u, vu” seklinde okunan bu baglacla bir araya getirilmis kelime dizilerinde, baglacin olusturdugu duraksamalar ve inis cikislar bir ritim temin etmektedir. Ayni zamanda bu yapi icerisinde siralanan kelimeler beytin odak noktasi olan kavramlarin ses ve anlam tabakasina cagrisim yapmaktadir. Dolayisiyla bu soz dizimsel yapi; ses, soz ve anlam duzenini sekillendiren onemli bir rol ustlenmektedir. Bu calismada; divanlardan hareketle, “atif vavi”nin yinelenmesi ile olusturulan yapisal unsurlarin soz ve anlam duzeni uzerindeki etkisi ve ritim saglamadaki rolu uzerinde durulacaktir.
Mersiye olen bir kisinin ardindan duyulan uzuntuyu dile getiren en eski siir turlerinden biridir. Olum acisinin sairlerce disa vurumu olan mersiyelerde olen kisinin ardindan duyulan uzuntunun yani sira, olume bakis, inanc sistemi, cesitli... more
Mersiye olen bir kisinin ardindan duyulan uzuntuyu dile getiren en eski siir turlerinden biridir. Olum acisinin sairlerce disa vurumu olan mersiyelerde olen kisinin ardindan duyulan uzuntunun yani sira, olume bakis, inanc sistemi, cesitli olaylar, olen kisi ve sair hakkinda kisisel bilgiler de yer almaktadir. Turk edebiyatinda mersiye kaleme alan sairlerinden biri de Nergisi’dir. Asil adi Mehmed olan Nergisi, Saraybosnalidir. Nergisizâde, Nergiszâde isimlerini de kullanmis ancak daha ziyade, Nergisi ismiyle taninmistir. Istanbul’a gelip Kâfzâde Feyzullah Efendi’ye intisap etmistir. Nesir ustadi olarak taninan Nergisi, ayni zamanda suara tezkirelerinde ismi gecen bir sairdir. Bazi kaynaklarda, divan sahibi oldugu veya bir siir mecmuasinin bulundugu kayitlidir. Nergisi’nin mensur eserlerinde yer alan siirlerinin yaninda cesitli mecmualarda da siirleri bulunmaktadir. Şiir mecmualarinda ve bazi divanlarda yer alan siirlerinden biri de Kâfzâde Fâizi’nin olumu uzerine yazdigi mersiyedir. Terkib-bend nazim sekliyle yazilmis bu mersiye, sekiz bendden olusmaktadir. Şair, bu mersiyesinde cok sevdigi dostunun olumunden duydugu derin uzuntuyu samimi bir dille ifade etmistir. Bu calismada, Nergisi’nin Kâfzâde Fâizi icin yazdigi mersiyenin bicim ve muhtevasi uzerinde durulacak ve manzumenin karsilastirmali metni verilecektir.
Milletlerin fertlerini birbirine bağlayan, onları bir arada tutan kültürel ve toplumsal unsurların başında değerler gelmektedir. Milletlerin geçmiş dönemlerinden bugüne kadar süregelen kültürel aktarımları içerisinde temel değerlerin... more
Milletlerin fertlerini birbirine bağlayan, onları bir arada tutan kültürel ve toplumsal unsurların başında değerler gelmektedir. Milletlerin geçmiş dönemlerinden bugüne kadar süregelen kültürel aktarımları içerisinde temel değerlerin özünün büyük oranda değişmediği görülür. Olumlu değerlerin yaşatıldığı toplumlarda hak, hukuk, adalet, hoşgörü, yardımseverlik hâkim olurken değerleri alt üst olan toplumlarda olumsuz davranışlar kaos ve karmaşa baş gösterir. Değer yargılarının öğretilmesi ve yaşatılması noktasında her bir bireyin sorumluluk alması gerekmektedir. Belirli hedefler doğrultusunda kişileri yetiştirme süreci olan eğitim ile değerlerin etkili ve doğru aktarımı, toplumsal huzur ve barışın tesisinde son derece önemli rol oynayacaktır. Eğitim sisteminde değerlerin aktarımında kullanılabilecek temel araçlardan biri de edebî metinlerdir. Hikâye türü metinler, özellikle klasik hikâyelerimiz, değerler eğitimi açısından oldukça dikkat çeken temel metinlerimizdendir. Bunlardan biri olan ve zengin içeriği ile dikkat çeken Cevâmi’ü'l-hikâyât ve Levâmi’ü'r-rivâyât da içerdiği tarihî, mitolojik, ahlaki, menkıbevi gibi daha pek çok konuda yazılmış hikâyelerle kaynak olarak kullanılabilecek temel eserlerdendir. Bu çalışmada, edebiyatımıza Farsçadan tercüme yoluyla kazandırılmış olan bu eserdeki hikâyelerin temel değerler olan adalet, dostluk, dürüstlük, öz denetim, sabır, saygı, sevgi, sorumluluk, vatanseverlik ve yardımseverlik açısından değerlendirilmesi amaçlanmıştır.
Islam kultur, sanat ve medeniyeti dairesine dâhil milletlerin edebiyatlarinda ilk donemlerden itibaren Hz. Peygamber, derin bir saygi ve sevgi ile anilmis; dogumundan vefatina kadar yasamis oldugu hemen her sey edebi metinlere konu... more
Islam kultur, sanat ve medeniyeti dairesine dâhil milletlerin edebiyatlarinda ilk donemlerden itibaren Hz. Peygamber, derin bir saygi ve sevgi ile anilmis; dogumundan vefatina kadar yasamis oldugu hemen her sey edebi metinlere konu olmustur. Oyle ki klâsik Turk siirinde Hz. Peygamber’in vasiflari etrafinda bir peygamber edebiyati meydana getirilmistir. Hz. Peygamber’in cesitli yonleriyle ele alindigi edebi turlerden biri olan na’tlarda Hz. Peygamber ovgusunun yaninda istimdat (siginma, yardim dileme) ve istifsâ (sefaat talep etme) hususlari da dikkat cekmektedir. Hayatta iken ummetinin elinden tutan Hz. Peygamber’in vefatindan sonra da caresizlerin siginagi oldugu; mahser gunu herkesin kendisini kurtarma pesine dustugu anda Hz. Peygamber’in ummetinin derdine dusecegi ve ummetin gunahkârlarina sefaatci olacagi dusuncelerinden hareketle sairler, ondan yardim dilemekte ve gunahlarina sefaatci olmalarini istemektedirler. Dunyanin maddi ve manevi problemlerinin coklugu, gunahkârlik hissi, kiyamet gununde yalniz ve caresiz kalma korkusu gibi cesitli gerekcelerle sefaatin istendigi istifsâ bolumlerinde belli bir soylem duzenine uyuldugu gorulur. Bir yandan Hz. Peygamber’in buyuklugunu, ustunlugunu ve seckinligini dile getiren sair, diger yandan acizligini, yalnizligini, gunahlarinin coklugunu samimi bir edayla ifade etmektedir. Diger taraftan basta edebi sanatlar olmak uzere cesitli dilsel unsurlarla duygu ve dusuncelerine estetik bir boyut katar. Bu calismada, na’tlardaki istisfâ bolumlerindeki dil, uslup ve muhtevadan hareketle soylemin nasil bir duzen icerisinde insa edildigi hususu uzerinde durulacaktir.
Tüm hakları saklıdır. Bu yayının tamamının veya bir bölümünün, Sivrihisar Belediyesi'nin yazılı izni olmadan, fotokopi yoluyla veya elektronik, mekanik ve sair suretlerle kısmen veya tamamen çoğaltılması, kayda alınması yasaktır. Kitapta... more
Tüm hakları saklıdır. Bu yayının tamamının veya bir bölümünün, Sivrihisar Belediyesi'nin yazılı izni olmadan, fotokopi yoluyla veya elektronik, mekanik ve sair suretlerle kısmen veya tamamen çoğaltılması, kayda alınması yasaktır. Kitapta yer alan yazıların bilimsel sorumluluğu yazarlarına aittir, bu hususta Sivrihisar Belediyesi, sorumluluk kabul etmez.
Söze derinlik katan, çağrışım gücünü zenginleştiren edebî sanatlar, klasik şiir dilinin en önemli yapı taşları arasında yer almaktadır. Bu gayeyle sıkça kullanılan edebî sanatlardan biri de hüsn-i ta'lîldir. Sanatkârın varlık, kavram ve... more
Söze derinlik katan, çağrışım gücünü zenginleştiren edebî sanatlar, klasik şiir dilinin en önemli yapı taşları arasında yer almaktadır. Bu gayeyle sıkça kullanılan edebî sanatlardan biri de hüsn-i ta'lîldir. Sanatkârın varlık, kavram ve nesnelere bakışını yansıtan bu sanatla varlıklar arasında ilişkilendirmeler yapılmakta, şairane buluşlar inşa edilmekte, böylece yeni, renkli, sıra dışı ve canlı tablolar çizilmektedir. Hüsn-i ta'lîlin standart yapısında bir durum veya olayın yerine doğrudan daha güzel bir sebep konur. Redde dayalı hüsn-i ta'lîlde ise gerçek sebep menfi ifadelerle reddedilerek yerine hayalî bir sebep konulmaktadır. Belâgatle ilgili temel kaynaklarda yer almayan redde dayalı hüsn-i ta'lîl ile "teşbih", "mübalağa" ve "teşhis" sanatları arasında ilgiler; "rücû" "tecâhül-i ârif" ve "mezheb-i kelâmî" sanatları arasında da yakınlıklar mevcuttur. Yakın döneme ait bazı kaynaklarda bu yapı, hüsn-i ta'lîl çerçevesinde değerlendirilmekle beraber bazı kaynaklarda bu yapıyla ilgili bir belirsizliğin hüküm sürdüğü, bu sanata ait örneklerin başta "teşbih" olmak üzere "teşhis, mübalağa; rücû ve tecâhül-i ârif" sanatları kapsamında değerlendirildiği görülür. Bu çalışmada belâgat ve edebî sanatlarla ilgili kaynaklar taranmış bu yapının başta yaygın tipteki hüsn-i ta'lîl olmak üzere bahsi geçen sanatlarla ilgi ve ilişkisi tespit edilmiştir. Redde dayalı hüsn-i ta'lîlin "teşbih, mübalağa ve teşhis" sanatlarını aşan, "rücû, tecâhül-i ârif ve mezheb-i kelâmî"den de ayrılan bir sanat olduğu; bu çerçevedeki örneklerin bahsi geçen sanatlar kapsamında değerlendirilmemesi gerektiği sonucuna ulaşılmıştır.

ABSTRACT Figures of speech that provide depth of meaning and enrich the power of association are among the most important building blocks of classical poetry language. One of the frequently used figures of speech for this purpose is husn-i ta'lîl (good reasoning). With this figure, which reflects artist's view of beings, concepts and objects, associations are made between beings, poetical inventions are built, and thus drawing new, colorful, unusual and vivid paintings. A situation or event in the standard structure of husn-i ta'lîl is replaced directly by a better reason. In the husn-i ta'lîl, which is built on rejection, the real reason is excluded with the expressions and replaced by imaginary reason. Interests between negatively structured figure and the figures of "simile", "personification" and "hyperbole" which are not included in the basic sources related to the belâgat; there are also similarities between the figures of "rücû" (correction), "tecâhul-i ârif" (ignorance) and "mezheb-i kelâmî (sect of theologians). Although this structure is evaluated within the framework of husn-i ta'lîl in some recent sources, some sources also have an uncertainty about this structure, and the examples of this figure are evaluated within the scope of "simile, personification, hyperbole; rücû, tecâhül-i ârif" figures. That the negatively built husn-i ta'lîl is a figure that transcends the figures of "simile, personification, hyperbole", and is separated from "rücû, tecâhul-i ârif and mezheb-i kelâmî"; it has been reached that the examples within this framework should not be evaluated within the scope of the aforementioned figures.
Klasik Türk nesrinin önemli temsilcilerinden biri olan Nergisî aynı zamanda önemli bir şairdir. Kaynaklarda divanı/şiir mecmuası olduğuna dair bilgiler yer alsa da henüz bu eserlere ulaşılamamıştır. Nergisî'nin mensur eserlerinde yer alan... more
Klasik Türk nesrinin önemli temsilcilerinden biri olan Nergisî aynı zamanda önemli bir şairdir. Kaynaklarda divanı/şiir mecmuası olduğuna dair bilgiler yer alsa da henüz bu eserlere ulaşılamamıştır. Nergisî'nin mensur eserlerinde yer alan şiirlerinin yanında şiir mecmualarında da çeşitli şiirlerine rastlanmaktadır. Son dönemde şiir mecmualarında yer alan bu şiirler üzerine çeşitli çalışmalar yapılmış, bu çerçevede 19 gazeli yayımlanmıştır. Nergisî'ye ait yeni bir gazel de yine bir şiir mecmuası içinde yer almaktadır. 52 varaktan oluşan bu mecmua, Hacı Selim Ağa Yazma Eser Kütüphanesi Hüdayî Efendi 1313 numarada kayıtlıdır. "fâ'ilâtün fâ'ilâtün fâ'ilâtün fâʽilün" kalıbıyla yazılan "gönlümüz" redifli gazel, âşıkane temalıdır.

Nergisî, one of the important representatives of classical Turkish prose, is also an important poet. Although there are information about the existence of a divan/poetry magazine in the sources, these works have not been reached yet. Nergisî's poems in his prose works are also found in his poetry journals. Recently, various studies have been made on these poems, which have appeared in poetry journals, and 19 ghazals have been published within this framework. A new ghazal belonging to Nergisî is also included in a poetry magazine. The magazine, consisting of 52 sheets, is registered at Hacı Selim Ağa Manuscript Library Hüdayî Efendi Colletion at the number 1313 of. The ghazel rhymed "gönlümüz/our heart" and written with the phrase "fâ'ilâtün fâ'ilâtün fâ'ilâtün fâʽilün" is the theme of love.
Sözlükte düz, açık ve geniş yer, açıklık, alan, saha anlamlarına gelen “meydan” Arapça bir kelimedir. Türkçe “er meydanı, harp meydanı, meydan vermek, meydan okumak, meydan istemek…” gibi çeşitli deyim ve kalıp sözlerde kullanılan kelime... more
Sözlükte düz, açık ve geniş yer, açıklık, alan, saha anlamlarına gelen “meydan” Arapça bir kelimedir. Türkçe “er meydanı, harp meydanı, meydan vermek, meydan okumak, meydan istemek…” gibi çeşitli deyim ve kalıp sözlerde kullanılan kelime tasavvufta genellikle kâinat anlamında kullanılmaktadır. Meydan kelimesi Yunus Emre divanında yirmi üç beyitte yirmi yedi kez geçmektedir. Bu yerlerde meydan kelimesinin özellikle “güreş, çevgan, aşk ve siyaset” kavramlarıyla ilişkilendirildiği görülür. Bu ilişkilendirmelerde meydan, daha çok, “kendini ifade etme, gayret, mücadele, kendine güven” anlamlarını çağrıştıracak bir metafor olarak kullanılmıştır.

And 40 more

Mu'cizi bir bahr-i bî-pâyân imiş âlemde kim
Yetmiş andan min min âteş-hâne-i küffâra su
Müzikle ilgisi ve yenilikçi ruhuyla musiki usullerini aruza uygulama denemeleri yaparak yeni aruz kalıpları çıkarmaya ve şiirleriyle bunu örneklendirmeye çalışır. Koryürek, aruzla ilgili bu girişimlerini ve şiirlerini “Mûsikî Usûllerinin... more
Müzikle ilgisi ve yenilikçi ruhuyla musiki usullerini aruza uygulama denemeleri yaparak yeni aruz kalıpları çıkarmaya ve şiirleriyle bunu örneklendirmeye çalışır. Koryürek, aruzla ilgili bu girişimlerini ve şiirlerini “Mûsikî Usûllerinin Nazma Tatbîki” başlığıyla Şehbâl’in1 86, 88, 91 ve 93. sayılarında yayımlar.
Çalışmamızda 16 Aralık 1984 tarihli Çırpan ahalisinden 60 kişinin imzasıyla Bulgaristan Emâret Komiserliği’ne gönderilen bir istidâ-nâme karşısında Hüseyin Râcî Efendi’nin Aralık 1894’te Bulgaristan Komiserliği Kitabet Nâibliği’ne... more
Çalışmamızda 16 Aralık 1984 tarihli Çırpan ahalisinden 60 kişinin
imzasıyla Bulgaristan Emâret Komiserliği’ne gönderilen bir istidâ-nâme
karşısında Hüseyin Râcî Efendi’nin Aralık 1894’te Bulgaristan
Komiserliği Kitabet Nâibliği’ne gönderdiği cevab-nâme ile İlcâm-ı Hısâm
ve İlzâm-ı ‘Avâm adlı eserler mukayese edilmiştir. Râcî Efendi’nin resmî
cevabı ve yazdığı mezkûr eserler mukayese edildiğinde bunların bir
edibin kaleminden çıktığı görülebilmektedir. Resmî cevabında edipliğini
ortaya koyan münşiyâne üslup ve benzetmelerden bu çıkarımı
yapabilmekteyiz. Bunun dışında cevab-nâme ve iki edebî eser mukayese
edildiğinde birbirinden farklı olmakla birlikte birbirini tamamlayan
bilgilerin bulunduğu görülmektedir. Nitekim İlzâm-ı ‘Avâm adlı eserde
zikredilen isimlerin hiçbirisi istidâ-nâmenin sonunda yer alan 60 isimle
uyuşmamaktadır. Fakat şikâyetlerin içeriği ve mahiyeti hem resmî
belgelerde hem de edebî eserlerde benzer şekilde karşımıza çıkmaktadır.
Klasik tercüme geleneği çerçevesinde eser üreten diğer yandan özgün ve kişisel üslubuyla dikkat çeken müellif/mütercimlerden biri de 17. yüzyıl sanatkârı Nergisî’dir. Onun tercüme yöntem ve tekniği, tercümeye bakış açısı hem kişisel... more
Klasik tercüme geleneği çerçevesinde eser üreten diğer yandan özgün ve kişisel üslubuyla dikkat çeken müellif/mütercimlerden biri de 17. yüzyıl sanatkârı Nergisî’dir. Onun tercüme yöntem ve tekniği, tercümeye bakış açısı hem kişisel üslubuna hem de Osmanlı tercüme geleneğine ışık tutmaktadır. Üç tercüme eseri bulunan Nergisî’nin eserleri serbest çeviri, çoklu/yeniden yazım, tercüme yöntem ve tercihine dair görüş beyanında bulunma özellikleri ile araştırmaya değer konumdadır.
İmam Gazzâlî’nin Kîmyâ-yı Sa’âdet adlı Farsça eserinin kısmi bir tercümesi olan İksîr-i Devlet, İstanbul’da yazılarak 1041/1632 tarihinde Şeyhülislam Ahizâde Hüseyin Efendi’ye takdim edilmiştir. Kataloglarda ve bazı nüshalarda “İksîr-i... more
İmam Gazzâlî’nin Kîmyâ-yı Sa’âdet adlı Farsça eserinin kısmi bir tercümesi olan İksîr-i Devlet, İstanbul’da yazılarak 1041/1632 tarihinde Şeyhülislam Ahizâde Hüseyin Efendi’ye takdim edilmiştir. Kataloglarda ve bazı nüshalarda “İksîr-i Sa’âdet, Terceme-i Kîmyâ-yı Sa’âdet” gibi isimlerle de anılan eser, oldukça hacimli olan Kîmyâ-yı Sa’âdet’in “İkinci Rükn”ü olan “Muamelât” kısmından dostluk/kardeşlik hak ve hukukunun ele alındığı “Beşinci Asl”ın tercümesidir. İksîr-i Devlet, kısmi bir tercüme olmasına rağmen Nergisî’nin güçlü ve özgün üslubunun hissedildiği telif düzeyinde bir eserdir. Kîmyâ-yı Sa’âdet tercümeleri içinde en çok beğenilenin Nergisî’nin bu eseri olduğu kaynaklardan ve eserin nüshalarının çokluğundan anlaşılmaktadır.
Eserde asıl konu işlenmeden önce mukaddime kısmında sırasıyla Allah’a hamd Peygamber’e salat, Sultan IV. Murad ve Şeyhülislam’a övgü, telif sebebi, tercümeyle ilgili görüşler dile getirilmiş, daha sonra arkadaşlık/dostluk hak ve hukukunun ele alındığı bölümün tercümesi verilmiştir. Bu bölümde de sırasıyla Allah için dostluk, Allah için sevmenin mahiyeti, kardeşlik ve arkadaşlık hakları, İslam kardeşliğinin hakları, komşu hakları, akraba hakları, anne ve baba hakları, çocuk hakları, hizmetçilerin hakları üzerinde durulmuştur.
Bu çalışmanın ilk bölümünde İksîr-i Devlet’in yapı ve muhteva özellikleri üzerinde durulmuş, ikinci bölümde de tenkitli metnine yer verilmiştir. Çalışmanın sonuna müellif nüshası eklenmiştir.
Şair Mehmet Behcet’in oğlu, Peyami Safâ’nın babası olan İsmâil Safâ, Servet-i Fünun devri sanatçısı olsa da bu akımın âdeta gölgesinde ve dışında kalmış, edebî hayatını eski ile yeni arasında bir çizgide sürdürmüştür. Muallim Naci... more
Şair Mehmet Behcet’in oğlu, Peyami Safâ’nın babası olan İsmâil Safâ, Servet-i Fünun devri sanatçısı olsa da bu akımın âdeta gölgesinde ve dışında kalmış, edebî hayatını eski ile yeni arasında bir çizgide sürdürmüştür. Muallim Naci tarafından “şâir-i mâder-zâd” (anadan doğma şair) unvanına layık görülen İsmâil Safâ, daha sonraki dönemlerde unutulmaya yüz tutmuştur. Şairin eski-yeni arasında eser verip edebî anlamda herhangi bir iddiada bulunmamış olması muhtemelen bunda etkili olmuştur. Eski ve yeni tarzdan izler taşıyan şiirlerinde biçimsel unsurlar eski, muhteva ise yenidir.
Sanat ve edebiyat konularındaki düşüncelerini dile getirdiği makalelerden oluşan Mülâhazât-ı Edebiyye ve Muhâkemât-ı Edebiyye adlı mensur iki eseri ile kardeşi ile Fransızcadan çevirdiği Vehâmetli Sevdâlar adlı romanı bulunan İsmail Safa’nın Sünûhât, Huz Mâ Safâ, Mağdûre-i Sevdâ, Mevlid-i Pederi Ziyâret, Mensiyyât, Hissiyyât, İntâk-ı Hakk’ın Tahmîsi adlı yedi şiir kitabı bulunmaktadır. İsmail Safa’nın bütün şiirlerini ilgililerin istifadesine sunma çabasının ürünü olan bu kitapta bütün şiirlerinin çeviriyazılarına ve orijinal baskılarına yer verilmiştir.
Şairliği ile ön plana çıkan Sünbülzâde Vehbî, aynı zamanda usta bir münşidir. Münşeât'ı bir yangında yok olan Vehbî’nin bugün için elimizde on iki mektubu bulunmaktadır. Çoğu sanatlı bir dil ve üslupla yazılan bu mektuplar “teşekkür,... more
Şairliği ile ön plana çıkan Sünbülzâde Vehbî, aynı zamanda usta bir münşidir. Münşeât'ı bir yangında yok olan Vehbî’nin bugün için elimizde on iki mektubu bulunmaktadır. Çoğu sanatlı bir dil ve üslupla yazılan bu mektuplar “teşekkür, tebrik, istekte bulunma, sıkıntıları dile
getirme” amacıyla kaleme alınmıştır. Vehbî’nin resmî, gayrı resmî, edebî meseleler dolayısıyla kaleme aldığı sınırlı sayıdaki bu mektuplar çerçevesinde baktığımızda Vehbî’nin yaşamış olduğu maddi ve manevi sıkıntılara, dönemin siyasi ve sosyal hayatına, edebî anlamdaki fikir
teatilerine şahit oluruz. İletilmek istenen duygu ve düşünce, muhatabın konumuna göre bazen
açık ve öz olarak bazen de söz sanatları ve terkiplerle kurulu uzun cümleler ve manzum parçalarla yoğrularak girift bir biçimde verilmiştir. Yine bazı mektuplar yalın ve resmî bir üslupla yazılmışken bazı mektuplar da nükteli ve şiirsel bir üslupla kaleme alınmıştır. Arapça ve Farsçaya hâkim olan Vehbî, pek çok yerde Türkçe manzume/manzum parçaların yanında Arapça ve Farsça ibarelere ve manzum parçalara da yer vererek canlı ve etkileyici bir anlatım ortaya koymuştur.
Research Interests:
Sözü sihir kıvamına getirmek için, bir sarrafın altın işlerken gösterdiği titizlikle çalışan sanatçıların, insan ruhuna haz verecek eserleri hangi yollarla vücuda getirdiklerini anlayabilmek, söz ve anlam sanatlarının iyi bilinmesini... more
Sözü sihir kıvamına getirmek için, bir sarrafın altın işlerken gösterdiği titizlikle çalışan sanatçıların, insan ruhuna haz verecek eserleri hangi yollarla vücuda getirdiklerini anlayabilmek, söz ve anlam sanatlarının iyi bilinmesini gerektirir. Sözle sihir yapmak hususunda varılabilecek son mertebeye ulaşan kadim sanatkarların, kendilerine çizilen sınırlar içinde, orijinal hayaller ve söyleyişler elde ederken uğradıkları menzilleri konu alan bu çalışma, bilhassa eski şiir üzerine mesai sarf eden araştırmacıların ve öğrencilerin işini kolaylaştırmak üzere kaleme alınmıştır. Ecdat yadigarı eserlerin daha iyi anlaşılabilmesi amacını taşıyan eserde, her bir söz ve anlam sanatı ile ilgili müstesna beyitlere yer verilmiş, okurun kendini sınayabilmesi için çözümlenmemiş örnekler sunulmuştur. Böylece günümüz okuruna, eski şiirin muazzam dünyasında çıkacağı seyahatin haritası ve yol üzerinde uğrayacağı konakların anahtarı teslim edilmiştir.
Research Interests:
Bu çalışma, Mehmed Behcet ve Ahmed Vefâ'nın eski yazıyla yayımlanmış fakat günümüz yazısına aktarılmamış olan şiirlerini bugünün okuyucusunun istifadesine sunmak gayesiyle yapılmıştır. Bu amaçla şiirler, günümüz alfabesine aktarılmış,... more
Bu çalışma, Mehmed Behcet ve Ahmed Vefâ'nın eski yazıyla
yayımlanmış fakat günümüz yazısına aktarılmamış olan şiirlerini bugünün okuyucusunun istifadesine sunmak gayesiyle yapılmıştır. Bu amaçla şiirler, günümüz alfabesine aktarılmış, çalışmaya şiirlerin tıpkıbasımı eklenmiş ve son kısma sözlük ilave edilmiştir. Mehmed Behcet’in Huz Ma Safâ’da yer almayan ve 2’si Trabzonlu Emin Hilmî, 1’i Trabzonlu Salih Rif’at, 1’i de Trabzonlu Mehmed Fevzî ile müştereken söylenmiş 4 şiiri de bu çalışmaya eklenmiştir. Hazırladığımız bu kitapta Mehmed Behcet’in 6’sı müşterek 58; Ahmed Vefâ’nın da 19 manzumesi yer almaktadır.
Research Interests:
Research Interests:
Zembilfroş, Doğu ve Güneydoğu Anadolu ile Kuzey Irak bölgelerinde anlatılan bir halk hikâyesidir. Zembilfroş’un Hakkâri bölgesinde yaşayan Feqiye Teyrân ve Melâye Bâteyî ile Muradxanê Bazidî tarafından manzum olarak kaleme alınmış üç... more
Zembilfroş, Doğu ve Güneydoğu Anadolu ile Kuzey Irak bölgelerinde anlatılan bir halk hikâyesidir. Zembilfroş’un Hakkâri bölgesinde yaşayan Feqiye Teyrân ve Melâye Bâteyî ile Muradxanê Bazidî tarafından manzum olarak kaleme alınmış üç yazılı metni vardır. Bununla birlikte dengbejler tarafından aktarılan pek çok muhtelif varyantı da bulunmaktadır. Bu anlatılar arasında büyük farklılıklar bulunmakla birlikte bunların bir araya getirilmesiyle tutarlı bir olay örgüsü ortaya konulabilmektedir.

Hikâyenin başkahramanı Zembilfroş’tur. Zembil satan anlamına gelen zembilfroş bir unvandır. Zembilfroş’un gerçek ismi, doğum ve ölüm yeri ve zamanı ile ilgili yazılı ve sözlü anlatılarda yer alan bilgiler büyük farklılıklar arz etmektedir. Zembilfroş’la ilgili anlatıların tamamı, doğu edebiyatlarında sıkça karşılaştığımız Yusuf u Züleyha hikâyelerindeki “redd-i aşk” hususuyla benzerlik taşır. Bununla birlikte Bazidî’de ve sözlü anlatıların büyük bir kısmında Zembilfroş’un bir şehzâde olduğu, makam ve mevkii bırakıp hayatını zembil satarak devam ettirdiği aktarılmaktadır. Hikâye
bu yönüyle de İbrahim Edhem kıssasıyla büyük ölçüde örtüşmektedir.
Geniş bir coğrafyada hâlâ devam eden bu anlatıda züht, istiğna, kanaat, takva, tevazu, sabır, sevgi gibi ahlakî kavramlar dikkat çekmektedir. Bu yönüyle hikâye, temel toplumsal normları ve kültürel değerleri aktarmada önemli bir rol oynamaktadır.
Bu çalışmada, yazılı ve sözlü anlatılarından hareketle Zembilfroş  ikâyesinin ortak olay örgüsü ortaya tespit edilecek, bundan hareketle anlatıdaki ahlakî ve kültürel unsurlar değerler eğitimi açısından ele alınacaktır.
(Zembilfroş is a folk story told in eastern and southeastern Anatolia, and in northern Iraq. There are three written texts of Zembilfroş by Feqiye Teyrân, Melâye Bâteyî and Muradxâne Bazidî living in Hakkari region. However, there are many various variants transmitted by dengbejs. Although
there are great differences between these narratives, a pattern of consistent events can be revealed through the combination of them.

Zembilfroş, the protagonist of the story, is a title meant that sells zembils. The information contained in written and oral narratives about Zembilfroş’s real name, place of birth and death, differs greatly. All of the narratives about Zembilfroş are similar to the issue of “rejection of love” in the stories of Yusuf and Züleyha we often encounter in eastern literature. However, in Bazidî and in most of the oral narratives, Zembilfroş is a prince/son of a sultan, abdicating his reign and rank, and maintaining his life by selling zembils. in this respect, the story is largely in line with the story of Ibrahim Edhem.
In this narrative, which is still going on in a wide geography, moral concepts such as asceticism, reluctance, conviction, piety, humility, patience, love are noted. in this respect, the story plays an important role in conveying basic social norms and cultural values.
In this study, the common story of Zembilfroş will be revealed based on its written and oral narratives, and the moral and cultural elements in the narrative will be discussed in terms of values education.)
Şiiri musikiye yakınlaştıran en önemli hususlardan biri şiirdeki ritmik yapıdır. Şiir dilini konuşma dilinden ayıran ve çoğu zaman şiirsellik denilen hususu sağlayan da bu ritmik yapıdır. Klasik Türk şiirinde, “aruz vezni, sözdizimi,... more
Şiiri musikiye yakınlaştıran en önemli hususlardan biri şiirdeki ritmik yapıdır.
Şiir dilini konuşma dilinden ayıran ve çoğu zaman şiirsellik denilen hususu sağlayan da bu
ritmik yapıdır. Klasik Türk şiirinde, “aruz vezni, sözdizimi, terkipler; nidâ, istifhâm, bağlaç”
ritmi sağlayan söyleyiş temelli unsurlardandır. Bu unsurlar, şiirde diğer ahenk unsurlarıyla iç
içe geçip birbirini destekleyip pekiştirmekte ve bir orkestrasyon sağlamaktadır. Bu ritmik
yapılar, ahenk yönüyle ön plana çıksalar da zaman zaman sözün ifade ettiği his, hareket ve
eylemi de görsel açıdan destekleyip pekiştirerek canlı ve güçlü bir anlatım imkânı sağlarlar.
Bu bildiride, klasik Türk şiirinde “aruz vezni, sözdizimi, terkipler; nidâ, istifhâm,
bağlaç” gibi unsurların meydana getirdiği sekte, kırılma ve duraklamalara dayalı söyleyiş
temelli ritmik yapı üzerinde durulacak; ritmin klasik şiir dilinin ahenk ve anlam düzeni
üzerindeki etkisi araştırılacaktır.