niyazi okan coban

The aim of this study is to develop a valid and reliable attitude scale that will enable us to determine the employees’ attidutes towards the performance–based pay system. For devising the scale, after carrying out the nessecary literature review, an item pool was prepared and presented to experts for evaluation of its face and content validity. After this consultation with the experts, a five-point Likert type draft scale was created. The research was carried out on the data obtained from 159 participants agreed to participate in the study. The scale development study was carried out in a stepwise process consisting of creating an item pool, testing the content validity, testing the face validity, applying the draft scale, construct validity (factor analysis and item analysis) and reliability (cronbach alpha reliability) analysis. As a result of the explanatory factor analysis performed on the data obtained, it was shown that the scale consists of a two-factor structure with 21 items and reliability coefficients of 0.97 and 0.89. The findings show that the scale can reveal the employees' attitudes towards the performance-based pay system validly and reliably.

21. yüzyılda meydana gelen paradigma değişimleri ile yaratılan dijital kültür (gelişen teknoloji ve bilişim sistemleri) konvansiyonel savaşı ve savaş yöntemlerini değiştirmiştir. Siber saldırılar “lambadan çıkan cin” gibi yeni bir tehdit haline dönüşmeye başlamış, yeni bir savaş türü ve “siber alan” adı altında beşinci bir harekât alanı ortaya çıkmıştır. Bu çalışmada, özellikle, siber saldırıların kaynağının tespit edilmesi gerçekten zor olduğundan dolayı, Silahlı Çatışmalar Hukuku (jus in bello) noktasında sınıflandırılmasında da bir takım belirsizliklerin mevcut olduğu, bu nedenle devletlerin maruz kaldıkları tehditler karşısında farklı reaksiyonlar göstererek, farklı hukuki kabullenmelere sahip olduğu hususlarına ışık tutulmaya çalışılmıştır. Zira, devletler, siber uzayın artık “en önemli harekât alanı” ve “oyun değiştirici” olarak günümüz müşterek harekât alanının bir parçası haline geleceği gerçeğini kabul etmeli; aynı zamanda siber saldırılara karşı, ortak bir hukuki payda da buluşularak “Siber Savaş Hukuku” ve “Siber Saldırılara Yönelik Angajman Kuralları” benzeri hukuki düzenlemeleri hayata geçirmelidir. Bu noktada, öncü bir refereans rölü görevi de gören “Uluslararası Hukukun Siber Savaşa Uygulabilirliğine İlişkin Talinn Kılavuzu 2.0”ın en kısa zamanda tercüme edilerek Türkçe literatüre kazandırıması önem arz etmektedir.

Bu çalışma, uluslararası ilişkiler kuramlarından Neo-Realizm ve Sosyal İnşacı Yaklaşımların anarşi kavramına bakış açıları ve argümanlarını incelemeyi amaçlamaktadır. Bu bağlamda, uluslararası sistemin yapısına söz konusu iki yaklaşım perspektifinden bakılarak, konu “anarşi, ulus devlet, ulusal çıkarlar, güç, gücün maksimizasyonu, savaş, devletlerin sosyal yapısı, kimlikleri, davranışları, güvenliği, güvenlik çelişkileri, dengeleme politikaları” kavramları üzerinden ele almaktadır.

In this context, the structure of the international system will be analyzed from the perspective of these two approaches, through the concepts of anarchy, sovereign-state, national interests, power, maximization of the power, war, social structure, identities, behaviors, security, security dilemma and balancing policies of states.

Bu çalışmanın kapsamı ve konu edindiği değişkenler arasında kurduğu ilişki alanyazında farklı ve yeni bir bakış açısıdır. Gelecekte yapılacak, farklı değişkenlerin ve değişkenler arası ilişkilerin konu edinildiği kapsamlı araştırmalar için öncü bir nitelik taşıması umulmaktadır. Çalışma sonunda elde edilen ve önceki çalışmalar ile de desteklenen sonuçların hiç şüphesiz hem ulusal hem de uluslararası alanyazına katkı sağlayacağı ve önemli bir boşluğu dolduracağı düşünülmektedir.
Toplumsal yaşamda bir yandan ekonomi politikalarını bir yandan da çok sayıda çalışanın koşullarını ve yaşamını etkileyen performansa dayalı ödeme sistemi konusunda yeni araştırmalara duyulan ihtiyaç nedeniyle, bu çalışmanın sonuçları oldukça kayda değerdir. Bu çalışmanın performansa dayalı ödemeden duyulan memnuniyet ve motivasyon arasındaki ilişkide örgütsel adalet ve örgütsel bağlılığın rolünü belirlemeye yönelik yapılan ilk araştırma olması çalışmaya uluslararası bir boyut katmaktadır.
Çalışmada; hakkında ulusal alanyazında henüz bir çalışmaya rastlanmamış olan ve uluslararası alanyazında çok az çalışma bulunan “örgütsel adalet ile motivasyon arasındaki ilişkiye örgütsel bağlılığın aracılık etmesi” varsayımı doğrulanmıştır. Örgütsel bağlılığın; örgütsel adalet-motivasyon ilişkisinde aracılık ettiği görülmüştür.

Performance-based pay system emerges as a significant model in the economic organization of today's societies and can be regarded as the source of the solution and sometimes as the source of the problem, because of its multi-component structure. The research has been made based on the proposition that “whether satisfaction with performance-based payment differs according to the demographic characteristics of the employees”. The study aimed to compare differences of the employees from the “gender, age, marital status, educational status, tenure, monthly income, work arrangement, employment contract, and organization size” standpoint. This research was carried out from the satisfaction perspective since the limited number of studies focusing on how the performance-based pay system is perceived by the employees is available. The Performance-Based Payment Satisfaction Scale (PEDOS) was applied to 497 participants from the private sector. One of significant findings of the research is that the perception of satisfaction with performance-based payment was identified as higher in those aged between 31-40 years, as these employees are experienced in business life, have higher life responsibilities and higher expectations, commonly are married. In other words, for the employees between the ages of 31-40, there are more factors that motivate them in their organizations, increase their organizational justice and commitment, and have a positive attitude towards performance-based payment because of the high level of satisfaction with this system. Another striking finding of the research is that full-time employees are more sensitive to the performance-based payment system and have a higher level of anxiety towards the system since full-time employees spend more for their organizations compared to part-time employees, have a greater sense of responsibility and loyalty towards their organizations. This study is the first of its kind and adds to the international aspect, it is assumed to fill an important gap in the literature.