Location via proxy:   [ UP ]  
[Report a bug]   [Manage cookies]                
Skip to main content

Ferat Kaya

Türkiye’nin nükleer kapasiteye sahip olmasının bölgesel ve küresel aktörler tarafından nasıl algılandığı ve Türkiye’nin AB üyeliği perspektifinden tartışılması bu çalışmanın öncelikli amacını oluşturmaktadır. AB ile karşılaştırmalı bir... more
Türkiye’nin nükleer kapasiteye sahip olmasının bölgesel ve küresel aktörler tarafından nasıl algılandığı ve Türkiye’nin AB üyeliği perspektifinden tartışılması bu çalışmanın öncelikli amacını oluşturmaktadır. AB ile karşılaştırmalı bir şekilde Türkiye’nin nükleer enerji politikalarının, AB’nin politikalarıyla uyumluluğu ve Türkiye’nin politika opsiyonları neo-realist temelli bir bakış açısıyla  değerlendirilmektedir. Ayrıca Türkiye-Rusya arasında imzalanan nükleer enerji antlaşmasının, Türkiye’nin mevcut dışa bağımlılığının devam ettirilerek, tek taraflı bir bağımlılığı artıracağı tartışılmaktadır.
Hayatın her alanını etkileyen enerji konusuna AB’nin duyarsız kalmayacağı ve dünyada diğer devletlerin olduğu gibi AB’nin de enerji konusuna ayrı bir önem atfedeceği aşikârdır. Enerji konusu neredeyse tüm ekonomik alanlarla ilişkili olduğundan bu konuya ayrı bir önem verilmektedir. Ulusal veya uluslararası düzlemde enerji başlığının neredeyse her türlü siyaset alanıyla ilişkilendirilmesi, siyaseten ortak bir nokta oluşturmaya yönelik çalışmaları zorunlu kılmakta ve buna yönelik eşgüdüm sağlanmaya çalışılmaktadır. 
Bu kitabın birinci bölümünde Türkiye’nin genel enerji görünümü verilerek, nükleer enerji politikasının gelişimi ve ulusal düzlemdeki bakış açıları değerlendirilmektedir. Nükleer Ajansı kuran AB’nin nükleer enerjiye yönelik geliştirmeleri, önlemleri kitabın ikinci bölümünde yer almaktadır. Üçüncü bölümde Türkiye’nin nükleer enerji politikası, Avrupa Birliği nükleer enerji politikası ile karşılaştırılmakta ve değişen dünya düzeninde nükleer enerjinin Türkiye-AB ilişkilerine etkisi değerlendirilmektedir.
Giriş Fosil yakıtlar gibi yenilenemeyen kaynakların aksine yenilenebilir enerji kaynakları bir insanın yaşam süresi içinde tükenmeyen veya yenilenebilen kaynaklardan üretilen enerji türüdür. Tükenen doğal kaynaklar, küresel ısınma, iklim... more
Giriş Fosil yakıtlar gibi yenilenemeyen kaynakların aksine yenilenebilir enerji kaynakları bir insanın yaşam süresi içinde tükenmeyen veya yenilenebilen kaynaklardan üretilen enerji türüdür. Tükenen doğal kaynaklar, küresel ısınma, iklim değişiklikleri ve dünyada hızla artan enerji kullanımı yenilenebilir enerji kaynaklarını önemli bir noktaya taşımıştır. Sıcaklık artışının engellenmesi, yüksek karbon varlığının sürdürülemez olduğu ve iklim değişikliğiyle mücadelede uzun vadeli hedefler belirleyen ve Kyoto Protokolü'nün devamı olan Paris Anlaşması yenilenebilir enerji kaynaklarına yönelik fırsatlar yaratmaktadır. Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi içerisinde yer alan Paris Anlaşmasıyla küresel ısınmanın 2 o C altında kalması ve sera gazı emisyonlarının azaltılması hedeflenmiştir (Paris Agreement). Fosil yakıtların kullanımını sınırlayan Paris Anlaşması yenilenebilir enerjinin daha da görünür ve kullanılabilir olmasına olanak tanımıştır. Emisyon salınım kotasını belirleyen devletler enerji alanında daha az çevreyi kirleten modern yenilenebilir enerji türlerine yönelmişlerdir. Güneşten dünyaya ulaşan ısı bir şekilde depolanarak farklı türlerde enerji çeşidi olarak kullanılmaktadır. Günümüzde kullanılan tüm enerji türlerinin enerji kaynağı doğrudan veya dolaylı olarak güneşten elde edilmektedir. Jeotermal ve gelgit enerjisinin kaynağı güneşe dayanmamaktadır. Jeotermal enerji dünyanın iç ısısını kullanırken, gelgit enerjisi ise ayın yerçekimine dayanarak hidroelektrik su akışına dayanmaktadır (Frewin, 2020). Bu ikilinin dışındaki enerji türleri kaynağını güneşten almaktadır. Güneş enerjisinden elektrik üretimi bu makalenin çalışma odağını oluşturmakla birlikte, Antalya ilinin güneş enerjisinden üretim yoğunluğu ve gelecek planlamaları detaylı bir şekilde incelenmektedir. Güneş enerji santrallerinde iki farklı sistemle yapı çalıştırılmaktadır. Fotovoltaik sistemde güneşten gelen radyasyon paneller ve inverter cihazı aracılığıyla elektrik enerjisine dönüştürülmektedir. Termal sistemde ise güneş ışınlarının aynalar aracılığıyla belirli bir noktaya odaklanması ve bu noktada bulunan su vb. sıvıların buhar basıncı sistemiyle mekanik enerjinin kinetik enerjisine dönüştürülmesi sağlanmaktadır. Bu çalışmada güneş fotovoltaik sistemlerine odaklanılmıştır. Konum itibariyle Türkiye'nin güney kısmında yer alan ve güneşlenme gün sayısı fazla olan Antalya'nın yüksek güneş enerji potansiyeline sahip olması bu çalışmayı daha da değerli kılmaktadır. Bu nedenle Antalya ili temel alınarak güneş enerji potansiyeli ve gelecek planlamaları temelinde güneş enerjisinden elektrik üretim kısmına yoğunlaşılarak, olası eylemler üzerine çalışma gerçekleştirilmiştir.
Genel olarak “Yeni Sağ” anlayışı çerçevesinde neo-liberal politikalar, teknolojide meydana gelen gelişmeler, uluslararası kuruluşlar, çok uluslu şirketler gibi nedenlerle küreselleşme özellikle 1980’li yılların devamında hız kazanmıştır.... more
Genel olarak “Yeni Sağ” anlayışı çerçevesinde neo-liberal politikalar, teknolojide meydana gelen gelişmeler, uluslararası kuruluşlar, çok uluslu şirketler gibi nedenlerle küreselleşme özellikle 1980’li yılların devamında hız kazanmıştır. 1990’lı yıllar ise küreselleşmenin sonuçlarının daha fazla hissedildiği dönemler olmuştur. Bu dönemde küreselleşmenin olumlu ve olumsuz tarafları değerlendirilmiş ve hiper-küreselciler (küreselleşme yanlıları), kuşkucular (küreselleşme karşıtları) ve dönüşümcüler olmak üzere üç farklı görüş oluşmuştur.
Küreselleşmenin etkileri, “Yönetişim” anlayışının da etkisi ile gündeme yerelleşme eğilimlerini katmıştır. Bunun bilinçli olarak yapıldığı ya da küreselleşmenin yerele alan açtığı gibi farklı görüşlerden bağımsızlaştırılırsa, yerelleşme yönetim anlayışında önemli değişikliklere neden olmuştur. Devletin rolünü, uluslararası sermaye ve ulus-üstü yapıların lehine olacak şekilde sınırlanması ile devam eden küreselleşme sürecinde yerelleşme ile de devletin kendi sınırları içerisindeki kontrol ve denetim kabiliyeti daralmıştır. Yerelleşme ile yerel yönetimlere verilen yetkilerin yanında, yerelin kendisi küresel olarak önem kazanmıştır. Fakat küreselleşme her devlet, toplum ya da birey açısından aynı şekilde karşılanmamıştır. Kendi değerleri ve yaşayışlarından farklı olana tepki gösterme noktasına küresel-yerel arasındaki ilişki her zaman birbirini tamamlayıcı nitelikte gitmemiştir.
Küresel olan - yerel olan arasındaki ilişki bağlamında küyerelleşme kavramı ortaya çıkmaktadır. Küresel olana yerel değerleri, ya da yerel olana küresel değerleri katmak olarak özetleyebileceğimiz küyerelleşme hem küresel olanı hem yerel olanı birleştirmektedir. Küyerelleşme, küresel sahneye yerel değerlerin de katılabileceği bir süreci işaret etmektedir. Fakat aynı zamanda, küreselleşmeye karşı olanlara karşı bir tanıdıklık aşılayarak küresel değeri kabul ettirme çabası olarak da değerlendirilebilmektedir.
Çevrenin korunması, güvenlik, küresel ısınma, sosyal refah, gelir dağılımı, ödemeler dengesi ve sürdürülebilir büyüme gibi farklı alanlarla etkileşim halinde bulanan enerji konusu, ülkelerin uluslararası arenada konumlarını belirlemede... more
Çevrenin korunması, güvenlik, küresel ısınma, sosyal refah, gelir dağılımı, ödemeler dengesi ve sürdürülebilir büyüme gibi farklı alanlarla etkileşim halinde bulanan enerji konusu, ülkelerin uluslararası arenada konumlarını belirlemede etkin ve önemli bir araçtır. Enerji konusu sosyal ve ekonomik gelişmenin ana gereksinimi ve gelişmişliğin sembolü olarak hem ulusal hem de küresel bazda ekonomi-politika ve teknolojiyle doğrudan bağlantılıdır. Çok boyutlu olması nedeniyle bireylerin hayatına doğrudan etki eden enerji hem istihdam hem de geleceğe yönelik planlamalarda dikkat edilmesi gereken bir unsur olarak yer almaktadır.
Güncel teknolojik gelişmelerle birlikte gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerde en önemli sorun istihdam problemidir. Emek-yoğun hizmet üreten enerji alanı istihdam olanağı sunmakla birlikte birçok farklı sektörün de önünü açmaktadır. Sanayii, tıp ve tarımda uygulama alanları bulan ve teknoloji yoğun bir sektör olan nükleer enerji santralleri elektrik üretmenin yanı sıra istihdam imkânları da sunmaktadır. Nükleer santral inşası ve işletilmesiyle birlikte birçok sektör doğrudan ve dolaylı olarak bu işten etkilenmektedir. Yapım süreci 6-10 yılı bulan nükleer santrallerde yetkin personelin çalıştırılması ve ileri teknoloji altyapısının bulunması zorunluluğu santrali yapan şirket açısından zorlayıcı bir görev olmakla birlikte santralin kurulduğu ülkede teknolojinin bir üst basamağa çıkabilmesine yardımcı olmaktadır. Yeni istihdam alanları yaratması ve teknoloji alanında ülkeleri bir üst basamağa taşıması nedeniyle, nükleer enerji santralleri hem ülke kalite standartlarının belli bir aşamaya ulaşmasına hem de istihdam alanında olumlu ivmenin yakalanmasına olanak sağlamaktadır.
Türkiye gibi gelişmekte olan ve enerji ithal eden ülkeler yeni enerji yatırımlarıyla arz güvenliğini sağlamanın yanı sıra işsizlik sorununa çözüm sunacak istihdam olanaklarını da dışlamamaktadır. Türkiye’nin gelişmeye paralel olarak artan enerji tüketimi, sürdürülebilirliği ve arz güvenliği sorununu getirmektedir. Ekonomik büyüme enerji tüketimini artırmakta ve bu ekonomik büyümeyi etkilemektedir (Lombard, 2003: 395). Büyümeyle birlikte istihdam kapasitesinin artırılma düşüncesi genel kanıyı yansıtmaktadır. Lakin büyüme-istihdam arasındaki ilişki büyümenin türüne göre değişiklik gösterebilmektedir. Büyümenin iç pazara mı veya dış pazara mı dönük olduğu, emek-yoğun veya sermaye-yoğun bir büyüme mi olduğu, üretimde emek-sermaye bileşiminin yüzde miktarının ne olduğu, büyümenin sektördeki hızının ne olduğu önem arz etmekte ve büyüme-istihdam ilişkisinin yönünü ve kuvvetini belirlemektedir (Yılmaz, 2005: 65). Bu nedenle büyümenin istihdam artışına yol açabilmesi için hem bu yapıda ciddi değişikliklere gidilmesi hem de daha fazla istihdam yaratma kapasitesine sahip sektörlerin büyük ölçüde büyümenin gerçekleştirildiği sektörler haline gelmesi gerekmektedir.(Eser ve Terzi, 2008: 235). Ekonomik büyümeyle beraber istihdam yaratabilecek planlamaların yapılması gerekmektedir.
Enerji tüketimi ve bununla doğru orantılı olarak enerji ithali de artan Türkiye’nin, dışa bağımlılığı her geçen yıl artmakta ve arz güvenliği tehlikeye düşmektedir. Son dönemde gerçekleşen ekonomik büyümeye rağmen işsizliğin yüksek olduğu Türkiye’de istihdam yaratılamamaktadır (Eser ve Terzi, 2008: 234). 2017 yılı itibariyle Türkiye’de istihdam edilen personelin %20,7’si tarım, %18,9’u inşaat, %52,6’sı ise hizmet sektöründe yer almıştır (TUİK, 2017). Gelişmekte olan ülkelerde tarım sektöründe istihdam sayısında gerileme yaşanırken, hizmet sektöründe istihdam oranı artmaktadır. Hizmet sektöründe yaşanan istihdam oranının artışı, Türkiye’nin sanayileşmeye dönük çabalarının sonucudur. Bu nedenle enerjinin önemli bir kolu olan nükleer enerjiye dönük yatırımlar, doğru planlamayla beraber istihdam yaratarak gerekli teknolojinin elde edilmesine olanak sağlayabilecektir.
Türkiye nükleer enerji seçeneğine yönelerek hem dış bağımlılığı azaltmayı hem de işsizlik problemine yönelik katkı sunmayı hedeflemektedir. Türkiye ve Rusya arasında imzalanan ikili anlaşma uyarınca (Madde 6); hizmetlerin icrasında Türkiye’deki şirketlerin kullanılarak, kişilerin istihdam edilmesi vurgulanmış ve Akkuyu Nükleer Güç Santralinde (NGS) çalışacak Türk uyruklu personelin ücretsiz olarak eğitilmesi Türkiye tarafına herhangi bir yük getirilmeden Rusya tarafından karşılanması kabul edilmiştir. Ekonomik ve teknolojik açıdan kalitesinden emin olunabildiği sürece santral inşaatında yerel üretilen malzeme ve işçiliğin kullanılması beklenebilir. Yerel ekonomiyi güçlendirebilecek bu durum, Türk şirketlerinin gereken kalite standartlarında ekonomik olarak üretim yapmak için gerekli uzmanlık bilgisi ve üretim düzenlemeleri bulunamayabileceğinden, ancak bir dereceye kadar mümkün gözükmektedir (Kumbaroğlu, 2011: 104). Türkiye’nin altyapı olanakları göz önüne alındığında yüksek teknoloji içeren nükleer santral yapımına yönelik hem kaynak hem de istihdam anlamında yeterince desteği veremeyeceği ve buna yönelik ciddi bir çalışma içerisinde olunmadığı görülecektir.
Bu çalışmayla diğer ülkelerin nükleer endüstri ile gerçekleştirmiş olduğu aşamaların ne derece Türkiye’ye uyarlanabileceği ve Türkiye’nin nükleer enerji edinimiyle mevcut istihdam ve teknoloji hedefinin ne derece tutarlı olduğu ve Türkiye’ye faydasının ne olduğu tartışılacaktır. Nükleer enerji alanında aktif bir şekilde üretim yapıp diğer ülkelere nükleer enerji teknolojisi ihraç eden ve bu nedenle istihdam alanında etkin durumda olan ABD, Rusya ve Güney Kore örnekleriyle Türkiye’nin nükleer enerjiden istihdam olanaklarının artırımına yönelik katkısı ve teknoloji edinimine yönelik yapması gerekenler vurgulanacaktır.
Avrupa Birliği her geçen gün genişlemeye devam etmekte ve dolayısıyla birlik nüfusu da artmaktadır. Buna uygun olarak ihtiyaçlar artmakta ve bunu karşılayacak kaynaklar hızla tahrip olmaktadır. Birlik, üye devlet vatandaşlarının yaşam... more
Avrupa Birliği her geçen gün genişlemeye devam etmekte ve dolayısıyla birlik nüfusu da artmaktadır. Buna uygun olarak ihtiyaçlar artmakta ve bunu karşılayacak kaynaklar hızla tahrip olmaktadır. Birlik, üye devlet vatandaşlarının yaşam standartlarını yükseltmek adına, çevre konusuna eğilme ve siyaseten ortak bir politika oluşturma ihtiyacı hissetmektedir. Her bir üye devlette farklı çevre düzenlemeleri bulunması, farklı üye devletlerde faaliyet gösteren üreticiler arasındaki rekabet eşitliğini daha katı çevre mevzuatı olan ülkedeki üreticiler aleyhine bozacağından ötürü ortak bir çevre politikası hedef ve prensiplerinin tanınması gerekmektedir. Üye ülkelerin birlikte hareket ederek bu sorun üzerinde daha etkin olacağı yadsınamaz. Çevre sorunlarının sınır tanımaması da ortak bir çevre politikasını gerekli kılmaktadır. Çevre kirliliği ile mücadelenin kapsamlı ve ortak işbirliğini gerekli kılması sonucu üye devletler çevre üzerinde daha dikkatli bir şekilde durmaya başlamışlardır. Çevre politikasının oluşumunda sosyal ve siyasal nedenlerin yanı sıra ekonomik nedenler de etkili olmuştur. Her bir üye ülkenin çevre konusundaki farklı ulusal düzenlenmelere bağlı olarak maliyet farklılıkları ortaya çıkarması, birliğin bütünlüğü açısından sorun yaratacak engeller içermektedir. Özellikle çevre sorununun bütünleşme anlamında bir kopukluk yaratabilme olasılığı, çevre konusuna daha dikkatli ve temkinli yaklaşılmasını gerekli
kılmıştır (Christian, 2005; 18). Başlangıçta iç pazara yönelik yardımcı bir unsur olarak düşünülen çevre konusu ilerleyen aşamada enerji politikasıyla birlikte anılmaya başlamıştır. Çevre konusunun ekonomi, enerji ve sosyal yaşamla birebir bağlantılı olması bu konunun önemini artırmış ve nihayetinde ayrı bir politika başlık alanı olarak ele alınmasıyla sonuçlanmıştır. Çalışmanın birinci bölümünde AB çevre politikasının oluşum aşamaları anlaşmalara atıf yapılarak belirli tarihsel bir perspektiften verilmeye çalışılmıştır. AB’de çevre bilincinin oluşum aşamaları mevzuatla doğru orantıda gelişim göstererek, anlaşmalarda hayat bulmuştur. AET kurulduktan sonra günümüze dek gerçekleştirilen önemli yapısal değişimlere değinilerek, AB’nin çevre politika oluşum sürecinin nasıl evrimleştiğinin anlaşılması amaçlanmıştır. İkinci bölümde AB çevre eylem programları ve AB çevre politikasının dayandığı temel ilkeler ışığında AB’nin çevre konusuna bakışı değerlendirilmeye çalışılmıştır. Son bölümde Türkiye’nin çevre politika alanına bakışıyla birlikte gerçekleştirdiği yapısal değişimlere, AB çevre politika uyum sürecine yönelik gerçekleştirdiği düzenlemelere değinilerek, Türkiye çevre politikasının AB çevre politikasıyla uyum sürecinin gelişimi genel bir perspektiften verilmeye çalışılmıştır. Genel veriler ışığında Türkiye ve AB’nin çevre politika gelişim süreçlerinin irdelenmesiyle, Türkiye’nin AB çevre politikasına yönelik gerçekleştirdiği gelişimin ve uyum sürecinin hangi aşamada olduğu değerlendirilmeye çalışılmıştır.