Papers by zeynelabidin hüseyni
KADER Dergisi, 2023
Hükemâ, kelâmcılar ve sufîler tarafından mutlak varlığın mâhiyeti ve niteliklerine ilişkin farklı... more Hükemâ, kelâmcılar ve sufîler tarafından mutlak varlığın mâhiyeti ve niteliklerine ilişkin farklı bakış açıları ortaya konulmakla birlikte, bu makale bağlamında İlk İlke ve ilk maʻlûl birlikteliğinde özel varlığın yanı sıra mutlak varlığın da nedensel bir etkinliğe sahip olup olmadığını inceleyeceğiz. Hükemâ açısından mutlak varlık; müşterek, tümel ve ikinci akledilir kategorisinden olma özelliklerinin yanı sıra bütün varlıkların ortak paydasını teşkil etmesi yönüyle metafiziğin konusu olma gibi bir payeye sahiptir. Biz, zikredilen nitelikleriyle mutlak varlığın İlk İlke’nin basitliğine ve eksik illet olarak tam illetin bir parçası olmasına yönelik etkisini irdeleyen iki Osmanlı âlimi Bağdâdîzâde (10/16. yüzyılın ikinci diliminde yaşamıştır) ve Arpacızâde’nin (ö.1033/1623) görüşlerini ele alacağız. İlk İlke’nin şart, alet ve herhangi bir engelin ortadan kalkmasına muhtaç kalmaksızın zâtı gereği ilk maʻlûlün basit tam illeti olduğu, hükemâ tarafından çoğunlukla kabul edilir. Bundan dolayı İlk İlke’nin hissî veya aklî hiçbir parçadan teşekkül etmeyen basit varlığıyla ilk maʻlûlün illeti olması gerekir. O halde tam illet tanımına ilişkin tartışmalarda belirleyici olan husus, hem basit hem de bileşik varlıkların içerilmesidir. Zira sadece basit veya bileşik illetleri içeren tam illet tanımı, bütün varlıkları kapsamadığından dolayı eksik kalacaktır. Tam ve eksik illet kavramsallaştırmasına önemli katkılarda bulunan Esîrüddîn Ebherî (ö.663/1265) ve Necmüddîn el-Kâtibî (ö.675/1277) gibi filozofların çoğunlukla tercih ettiği maʻlûlün varlığında kendisine dayandığı şeylerin bütünü şeklindeki tam illet tanımı sadece bileşik varlıkları kapsayabilir. Nitekim Seyyîd Şerif el-Cürcânî, (ö.816/1413) Şerhü’l-Mevâkıf ve Hâşiyetü’t-Tecrîd’te selefleri Ebherî ve Kâtibî’nin zikrettiği ve tam illet tanımının sadece bileşik varlıkları kapsama ihtimalinin olduğunu belirtmekle birlikte, bu durumun zorunluluk arz etmediğini basit tam illetten basit bir cevherin meydana gelebileceği örneğiyle dile getirir. Zikredilen tam illet tanımının sadece bileşik varlıkları içerebileceğine ilişkin Cürcânî’nin hissiyatını destekleyen Osmanlı âlimi Hatibzâde (ö.901/1496), Tecrîdü’l-iʻtikād üzerine kaleme aldığı hâşiyesinde, tam illetin tahakkuku için mutlak varlığın da gerekli bir unsur olarak kabul edilme imkânını vurgulayarak bu problemin izini takip eden müstakil risâlelerin kaleme alınmasına yol açmıştır. Cürcânî ve Hatibzâde’nin açıklamaları bağlamında İlk İlke’nin basitliği zedelenmeksizin mutlak varlığın tam illetin bir parçası olmasının imkânını ele alan Bağdâdîzâde, mutlak varlığın İlk İlke’nin basit tam illet olmasını ortadan kaldırmadığını vurgulayan müstakil bir risâle kaleme almıştır. Özellikle mutlak varlığın tam illetin bir parçası olarak ilk maʻlûlün varlığına tesirinin olup olmaması ile İlk İlke’nin özel varlığıyla olan ilişkisinin analiz edildiği bu risâleye karşılık, eleştirel bir metin kaleme alan bir diğer Osmanlı âlimi Arpacızâde’dir. Makalemizde söz konusu kişiler ve risâleler üzerinden İlk İllet’in basit tam illet olmasında mutlak varlığın etkisini ve tam illetin bir parçası olarak kabul edilme imkânını ortaya koymaya çalışacağız.
Anahtar Kelimeler: Kelâm, İslam Felsefesi, İlk İlke, Tam İllet, Mutlak Varlık, Bağdâdîzâde, Arpacızâde.
Hekmat e Moaser- Contemporary Wısdom, 2021
Extended abstract
Introduction
In this poem of one thousand couplets (alfīya) which was composed ... more Extended abstract
Introduction
In this poem of one thousand couplets (alfīya) which was composed in the eighteenth century, the treatise The Temples of Light has been poetized. There is a separate commentary on the treatise which shall be introduced in a moment. In the present work, Alfiya has been edited and published alone.
An introductory discussion of Alfiya and the commentary
The author of the treatise is a person named Hassan al-Kurdi who has described himself as the “versifier” (nāẓim) and Suhrawardi as “the author”. In his commentary on The Temples of Light, he has used the commentary by Jalal al-Din Davani (d. 1502 AD) on The Temples of Light and the one by Qutb al-Din Shirazi (d.1311 AD) on The Philosophy of Illumination. He has also used several philosophical works to supplement his content. He names Suhrawardi as “Abu al-Faraj Muhammad Suhrawardi”. In some of his couplets the author has referred to Quranic verses and used their themes in his poetry.
This Alfiya is subsumed under pedagogical poetry, where the form of poetry is utilized to facilitate learning and memorization of various types of knowledge. In Arabic, this kind of poetry is more in the metre rajaz, which is why it is called arjūza. The first couplet of Alfīya is as follows:
Yā ḥayyu yā qayyūm yā dha-l-qūdra / Ayyid wa-thabbitni bi-nūr al-ḥikma
The treatise is the second book in which one of Suharawardi’s work is poetized. Prior to that, in the fourteenth century, Imad al-Din Arabshahi Yazdi had versified Suharawardi’s The Lovers’s Companion (Munis al-Ushshaq).
Composition’s date
As it can be inferred from the introduction to the script, Hassan al-Kurdi lived in Damascus, and he had been writing his commentary from the first day of Ramadan until the Day of Arafa (the ninth day of the month dhi-l-hajja according to the Islamic calendar), i.e. in about one hundred days. At the end of his commentary, he has equated, under the abjad system, the date of finishing his work (1170 AH/ 1756 AD) with the word “ghasqī”. The stamp of Ottoman Sultan Selim III’s Royal Library has been put on the margin of Alfiya and its commentary.
On the author
In biographical dictionaries, there are different people named Hassan al-Kurdi, but none of them could definitely be said to be the author of the treatise; hence no available information about him.
A description of the copies
The unique copy of Alfiya numbered 2486 and the commentary script numbered 2515 are housed in Turkey’s Suleymaniyī Library. There are some lacunas in Alfiya, but checked against the couplets in the commentary, finally the number of Alfiya’s couplets is exactly 1000, and the couplets are completely diacriticized. The text of the commentary is mixed with verses of Alfiya, and it has no diacritical marks. From the commentator’s introduction, it can be inferred that Alfiya and the commentary were written by the same person. Scripting is in naskh style and very legible. There are lacunas and errors in both Alfiya and the commentary, which have been corrected on the margins.
Research method
Because of the uniqueness of the script of Alfia, in editing this treatise the method of editing based upon the original copy was employed. Those verses that have repeated themselves as a result of being mixed with the text of the commentary have been used as the second copy, and the differences are reported in the footnotes.
Conclusion
Publication of the work can make a contribution to research on Suhrawardi and the history of Islamic philosophy and its impacts.
Keywords
Alfiyah Ishraqi Hayakal al-Nur (Temples of light) Suhrawardi Edition Hasan al-Kordi
Öz İnsanın, bedenin ölümünden sonra ebedî ve ölümsüz bir varlık olarak hayatını sürdürüp sürdürme... more Öz İnsanın, bedenin ölümünden sonra ebedî ve ölümsüz bir varlık olarak hayatını sürdürüp sürdürmediği sorunu, İslam düşünce ekolleri tarafından tartışılan merkezi ko-nulardan biridir. Beden merkezli bir diriliş öğretisini savunan kelamî düşünce ile ruhanî diriliş ve mutluluğu esas alan felsefî düşünce arasındaki gerilimin, Esîrüddin Ebherî'nin (ö.663/1265[?]) eskatolojiye yönelik görüşleri üzerinde ne kadar tayin edici bir rol oynadığı önem arz etmektedir. Bu makalede insanî nefsin ölümsüzlüğünü, mutlulu-ğunu, diriliş ve ma' dûmun iadesini, lezzet ve elemin mahiyeti gibi konuları Ebherî'nin perspektifinden analiz edeceğiz. Böylece İbn Sînâcı bir filozof olarak bilinen Ebherî'nin mezkûr bağlamda kendisine tevarüs eden birikim ve farklı bakış açılarını nasıl yorum-ladığını, hangi eleştirileri öne sürdüğünü felsefi ansiklopedik eserlerinin tamamını dikkate alarak bütüncül bir bakış açısı ortaya koymuş olacağız Anahtar Kelimeler: İslam felsefesi, Ebherî, ölümsüzlük, diriliş, mutluluk. Abstract It is one of the most debated issues of the Islamic school of thoughts that whether human is going to reach an everlasting and immortal life after death of the body. While philosophers bring forward the resurrection of soul, kalam schools claim the resurrection of body and its everlasting existence with the soul. The tension between two parties seems to influence Athīr al-Dīn al-Abharī's (d. 663/1265[?]) views on eschatology. This article deals with a number of issues such as immortality of human soul, resurrection, and the essence of pleasure and pain from al-Abharī's perspective. Analyzing Abharī's works, the article explains interpretations as well as criticisms of Abharī, who is considered as an Avicennian-philosopher, in relation with the Avicennian tradition he inherited.
Öz Bu makalede felsefî ilimlerin tedris edilmesinde önemli bir katkısı olan, Hidâyetü'l-Hikme ve ... more Öz Bu makalede felsefî ilimlerin tedris edilmesinde önemli bir katkısı olan, Hidâyetü'l-Hikme ve İsagûcî gibi eserleriyle haklı bir şöhrete kavuşan Esîrüddin Ebherî'nin (ö.663/1265[?]) insanî nefse ilişkin görüşlerini analiz etmeyi amaçlamaktayız. Bu bağlamda insanî nefsin varlığı, mâhiyeti, tanımı, bedenle olan ilişkisi, nefsin hâdis olması ve tenâsüh konusu arasındaki ilişki ile insanın yetkinleşmesi yoğunlaşacağımız konular olacaktır. Felsefî görüşleri ihmal edilen Ebherî'nin insanî nefse ilişkin görüşlerini incelemek, felsefe tasavvurunun temelini oluşturan nefs teorisini bilmek adına önem taşır. Zira ahlak, epistemoloji ve metafizik gibi temel felsefî ilimlerin birbirleriyle olan ilişkisini anlamada nefs teorisi merkezi bir yer işgal eder. Abstract This work aims at examining Athīr al-Dīn al-Abharī's views on rational soul. Reputed by his works Hidāyat al-hikmah and Isagoge, al-Abharī has played a significant role in the development of philosophical sciences. This article focuses on al-Abharī's ideas about the soul, as it appears in his encyclopedic philosophical works, such as the existence of the soul, its definition and essence as well as its relation with the body and the soul with regards to its temporality or non-temporality. Al-Abharī's philosophical approach is usually neglected but it is very significant in terms of understanding his soul theory. Al-Abharī's soul theory has a central place in understanding the relationship between philosophical sciences such as ethic, epistemology, and metaphysic.
Book Reviews by zeynelabidin hüseyni
YEAR 2017, ISSUE 36 by zeynelabidin hüseyni
YEAR 2017, ISSUE 37 by zeynelabidin hüseyni
Books by zeynelabidin hüseyni
EskiYeni Yayınları, 2023
Metafiziğin klasik felsefî bilimler içerisindeki konumu gibi nedenselliğin de bir bilim olarak m... more Metafiziğin klasik felsefî bilimler içerisindeki konumu gibi nedenselliğin de bir bilim olarak metafiziğin sistematize edilmesinde kritik bir role sahip olduğu aşikârdır. Nitekim gerçekliğin varlığı ve bilgisinin nedenselliğin varlığı ve bilgisine bağlı olması, metafiziksel düşüncenin imkânını sağlar. Metafizik ve Nedensellik: Hikmetü’l-Ayn Geleneği adlı bu çalışma, metafizik ve nedensellik arasındaki ilişkiyi ontoloji ve teoloji ekseninde ön plana çıkan temel soru-n-lar ve başlıklar ışığında analiz etmektedir. Özellikle metafiziğin temel meselesi olarak nedenselliğin temellendirilmesi, varlık tasnifi, ontolojinin temel kavramlarının mâhiyeti, sudûr ve yoktan yaratma modelleri karşısında illet ve maʻlûl birlikteliği, maʻlûlün illete ihtiyaç yönü, kısır döngü ve teselsülün imkânsızlığına dayanan Tanrı kanıtlaması ile Tanrı tasavvuru gibi temalar, nedenselliğin metafiziksel boyutlarını teşkil etmektedir.
Bu çalışmada İbn Sînâ ve Fahreddîn er-Râzî’nin metafizik sistemlerini tevârüs eden Kâtibî’nin kaleme aldığı muhtasar ve dakîk bir felsefe metni olan Hikmetü’l-ayn bağlamında ortaya çıkan geleneğin kalkış noktası olarak seçilmesi, metafizik ve nedensellik arasındaki güçlü ilişkinin sürekliliğini ve değişimini görebilmeye matuftur. Zira İslam felsefesinin klasik dönem sonrası ortaya çıkan farklı felsefî mekteplerin özellikle İbn Sînâcı metafizikten beslenmesi, İbn Sînâ’nın müteahhirîn döneme etkisini ortaya koymayı gerektirir. Dolayısıyla temel gayemiz, Kâtibî ve şârihlerinin metafiziksel düşüncelerinin anlaşılmasına katkıda bulunarak metafizik ve nedensellik arasında kurulan güçlü bağın akıbetini tespit etmeye çalışmaktır.
Din Felsefesi Açısından Meşşai Gelen-Ek-i / Klasik ve Çağdaş Metinler Seçkisi, 2020
Özet:
Osmanlı düşünce hayatını etkileyen temel felsefi metinlerin başında Abdurrahman Câmî’nin ... more Özet:
Osmanlı düşünce hayatını etkileyen temel felsefi metinlerin başında Abdurrahman Câmî’nin (ö.898/1492) ed-Dürretü’l-Fâhire adlı eseri gelmektedir. Fatih Sultan Mehmed’in (ö.886/1481) özel isteği üzerine felâsifenin, mütekellimînin ve sûfilerin felsefî görüşlerinin muhakeme edildiği bu eser üzerine başta müellifin kendisi olmak üzere birçok önemli isim kaleme aldıkları şerhlerle zengin bir literatürün oluşmasına kaynaklık etmiştir. Câmî’nin mezkûr eserini yorumlayan önemli bir isim de İbrahim b. Haydar el-Kürdî Hüseynâbâdî’dir.(ö.1156-57/1743-44) Haydarîler nispetiyle bilinen bir ulemâ ailesinin ferdi olan İbrahim b. Haydar tefsir, usûl-i fıkıh, edebiyat ve astronomi gibi ilimlerin yanı sıra kelâm, felsefe ve tasavvuf alanlarında yetkin muhakkik bir filozoftur. İbrahim b. Haydar ve Haydarî ailesinin diğer fertleri klasik felsefî metinlere yazdıkları şerh ve haşiyelerle Osmanlı felsefesinin gelişimine ve sürekliliğine katkıda bulunmuşlardır. İbrahim b. Haydar, er-Risâletu’l-Kudsiyyetu’t-Tâhire bi’şerhi’d-Dürreti’l-fâhire şerhinde Behmenyâr b. Merzûbân, Gazzâlî, Nasîrüddin et-Tûsî, İbnü’l-Arabî, Dâvûd-i Kayserî, Seyyid Şerîf el-Cürcânî ve Celâleddin ed-Devvânî gibi önemli isimlere referanslarda bulunmakla beraber kimi zaman Câmî’yi de eleştirmektedir. Bu bakımdan mezkur şerh bir yönüyle İslam felsefesinin farklı ekollerinin önemli simalarının görüşlerinden yetkin bir şekilde beslenilerek yazılmış olmakta, bir diğer yönüyle ise eleştirel bir tutum izlenilerek söz konusu görüşler arasında doğru olanın tespitine dair önemli bir felsefî birikimi ihtiva etmektedir. Biz, İbrahim b. Haydar’ın, Câmî’nin zikredilen eserine yazdığı şerhinin karakteristik özelliklerine değindikten sonra varlığın manevi müşterek bir kavram olup olmadığına ilişkin görüşlerini analiz etmeye çalışacağız. Böylece İbrahim b. Haydar’ın, ed-Dürretü’l-Fâhire şerh geleneği içerisindeki yerini, önemini ve konumuz bağlamındaki pozisyonunu ortaya koymuş olacağız.
Abstract
One of the most influential texts on the Ottoman intellectual life is ‘Abd al-Rahmān al-Jāmī’s al-Durrah al-Fākhira, which was written upon Mehmed II’s (d./8861481) request to compare the ideas of philosophers, mutakallimuns, and sufis. Upon the completion of the book, there were composed a lot of commentaries first by ‘Abd al-Rahmān al-Jāmī himself, and then by many others. One of those commentators was Ibrāhīm b. Haydar al-Kurdî Huseynābādī’s (d.1156-57/1743-44), who was born to a scholarly family known as Haydāri. Ibrāhīm b. Haydar was a competent philosopher who wrote in Quranic interpretation, methodology of Islamic law (usul al-fiqh), literature, astronomy as well as kalam, philosophy, and Islamic Sufism. Ibrāhīm b. Haydar and other members of the Haydāri family contributed Ottoman intellectual thought with their commentaries and super commentaries on various significant philosophical works. In his al-Rīsālatu’l-Qûdsiyyatu’t-Tâkhīra bī’sharhī’d-Durrah al-Fākhira, Ibrāhīm b. Haydar gave reference to Bahmanyār b. Marzûbān, Al-Ghazalî, Nasiraddîn at-Tûsî, İbn al-ʻRabî, Dâwûd- Qaysarî, Sayyid Sharif Jurjani, and especially to Jalal al-Din Dawwani while criticizing al-Jāmī in some points. This commentary seems to reflect the rich intellectual heritage of different Islamic philosophical schools and the critical attitude and perspective of its author who evaluates and criticizes as well as challenges different ideas of those schools. In this paper, I will deal with the prominent features of Ibrāhīm b. Haydar’s commentary on al-Jāmī’s aforementioned work and analyze his ideas on univocity of being. Thus, I will reveal the significance of Ibrāhīm b. Haydar’s work among the commentaries of al-Jāmī’s al-Durrah al-Fākhira.
Hasan el-Kürdî ((h.ö.1147/1148[?]/1170’den sonra)) Sühreverdî’nin kurucusu olduğu İşrâkıyye ekolü... more Hasan el-Kürdî ((h.ö.1147/1148[?]/1170’den sonra)) Sühreverdî’nin kurucusu olduğu İşrâkıyye ekolünün önemli bir takipçisidir. Sühreverdî’nin işrâk felsefesine dair fikirlerini sistematize ettiği ve üzerine bir şerh literatürünün oluştuğu Hikmetü’l-işrâk adlı eserinin dışında üzerinde ayrı bir şerh geleneğinin oluştuğu bir diğer eseri Heyâkilü’n-nur adlı eseridir. Celâlüddîn Devvânî, Mîr Gıyâseddin ed-Deştekî eş-Şîrâzî, İsmâil Ankaravî, Nevʻî gibi önemli simalara atfedilen şerhlerin olması, Sühreverdî’nin Osmanlı ve İran havzasında ciddi bir şekilde takip edildiğini gösterir. Heyâkilü’n-nur adlı esere yazılan en son şerhi kaleme aldığını düşündüğümüz Hasan el-Kürdî’nin mezkûr şârihlerden ayrılan en önemli özelliği, Heyâkilü’n-nur adlı eseri nazm formatına dönüştürerek ona ayrıca bir şerh yazmış olmasıdır. Müellifimiz, nazmını oluştururken ayrıca Sühreverdî’nin Hikmetü’l-işrâk adlı eserinden de yararlanmakla birlikte yer yer kendi cümlelerini de nazmın içerisine serpiştirmiştir. Hasan el-Kürdî’nin nazmı ve şerhi bağlamında onun genel olarak İşrâki felsefe tasavvurunu özel olarak ise nefsin mâhiyeti, bedenle olan ilişkisi, bilişsel yapısı, ölümsüzlük ve tenâsüh konularındaki görüşlerinin belirginlik arz etmesi hedeflenmektedir. Müellifin, kendisinden beslendiği önemli bir isim olan Devvânî’nin ve diğer şârihlerin Heyâkilü’n-nur şerhlerinden konumuz bağlamında istifade edilerek şarihin İşrâk geleneğindeki yeri tespit edilecektir.
Uploads
Papers by zeynelabidin hüseyni
Anahtar Kelimeler: Kelâm, İslam Felsefesi, İlk İlke, Tam İllet, Mutlak Varlık, Bağdâdîzâde, Arpacızâde.
Introduction
In this poem of one thousand couplets (alfīya) which was composed in the eighteenth century, the treatise The Temples of Light has been poetized. There is a separate commentary on the treatise which shall be introduced in a moment. In the present work, Alfiya has been edited and published alone.
An introductory discussion of Alfiya and the commentary
The author of the treatise is a person named Hassan al-Kurdi who has described himself as the “versifier” (nāẓim) and Suhrawardi as “the author”. In his commentary on The Temples of Light, he has used the commentary by Jalal al-Din Davani (d. 1502 AD) on The Temples of Light and the one by Qutb al-Din Shirazi (d.1311 AD) on The Philosophy of Illumination. He has also used several philosophical works to supplement his content. He names Suhrawardi as “Abu al-Faraj Muhammad Suhrawardi”. In some of his couplets the author has referred to Quranic verses and used their themes in his poetry.
This Alfiya is subsumed under pedagogical poetry, where the form of poetry is utilized to facilitate learning and memorization of various types of knowledge. In Arabic, this kind of poetry is more in the metre rajaz, which is why it is called arjūza. The first couplet of Alfīya is as follows:
Yā ḥayyu yā qayyūm yā dha-l-qūdra / Ayyid wa-thabbitni bi-nūr al-ḥikma
The treatise is the second book in which one of Suharawardi’s work is poetized. Prior to that, in the fourteenth century, Imad al-Din Arabshahi Yazdi had versified Suharawardi’s The Lovers’s Companion (Munis al-Ushshaq).
Composition’s date
As it can be inferred from the introduction to the script, Hassan al-Kurdi lived in Damascus, and he had been writing his commentary from the first day of Ramadan until the Day of Arafa (the ninth day of the month dhi-l-hajja according to the Islamic calendar), i.e. in about one hundred days. At the end of his commentary, he has equated, under the abjad system, the date of finishing his work (1170 AH/ 1756 AD) with the word “ghasqī”. The stamp of Ottoman Sultan Selim III’s Royal Library has been put on the margin of Alfiya and its commentary.
On the author
In biographical dictionaries, there are different people named Hassan al-Kurdi, but none of them could definitely be said to be the author of the treatise; hence no available information about him.
A description of the copies
The unique copy of Alfiya numbered 2486 and the commentary script numbered 2515 are housed in Turkey’s Suleymaniyī Library. There are some lacunas in Alfiya, but checked against the couplets in the commentary, finally the number of Alfiya’s couplets is exactly 1000, and the couplets are completely diacriticized. The text of the commentary is mixed with verses of Alfiya, and it has no diacritical marks. From the commentator’s introduction, it can be inferred that Alfiya and the commentary were written by the same person. Scripting is in naskh style and very legible. There are lacunas and errors in both Alfiya and the commentary, which have been corrected on the margins.
Research method
Because of the uniqueness of the script of Alfia, in editing this treatise the method of editing based upon the original copy was employed. Those verses that have repeated themselves as a result of being mixed with the text of the commentary have been used as the second copy, and the differences are reported in the footnotes.
Conclusion
Publication of the work can make a contribution to research on Suhrawardi and the history of Islamic philosophy and its impacts.
Keywords
Alfiyah Ishraqi Hayakal al-Nur (Temples of light) Suhrawardi Edition Hasan al-Kordi
Book Reviews by zeynelabidin hüseyni
YEAR 2017, ISSUE 36 by zeynelabidin hüseyni
YEAR 2017, ISSUE 37 by zeynelabidin hüseyni
Books by zeynelabidin hüseyni
Bu çalışmada İbn Sînâ ve Fahreddîn er-Râzî’nin metafizik sistemlerini tevârüs eden Kâtibî’nin kaleme aldığı muhtasar ve dakîk bir felsefe metni olan Hikmetü’l-ayn bağlamında ortaya çıkan geleneğin kalkış noktası olarak seçilmesi, metafizik ve nedensellik arasındaki güçlü ilişkinin sürekliliğini ve değişimini görebilmeye matuftur. Zira İslam felsefesinin klasik dönem sonrası ortaya çıkan farklı felsefî mekteplerin özellikle İbn Sînâcı metafizikten beslenmesi, İbn Sînâ’nın müteahhirîn döneme etkisini ortaya koymayı gerektirir. Dolayısıyla temel gayemiz, Kâtibî ve şârihlerinin metafiziksel düşüncelerinin anlaşılmasına katkıda bulunarak metafizik ve nedensellik arasında kurulan güçlü bağın akıbetini tespit etmeye çalışmaktır.
Osmanlı düşünce hayatını etkileyen temel felsefi metinlerin başında Abdurrahman Câmî’nin (ö.898/1492) ed-Dürretü’l-Fâhire adlı eseri gelmektedir. Fatih Sultan Mehmed’in (ö.886/1481) özel isteği üzerine felâsifenin, mütekellimînin ve sûfilerin felsefî görüşlerinin muhakeme edildiği bu eser üzerine başta müellifin kendisi olmak üzere birçok önemli isim kaleme aldıkları şerhlerle zengin bir literatürün oluşmasına kaynaklık etmiştir. Câmî’nin mezkûr eserini yorumlayan önemli bir isim de İbrahim b. Haydar el-Kürdî Hüseynâbâdî’dir.(ö.1156-57/1743-44) Haydarîler nispetiyle bilinen bir ulemâ ailesinin ferdi olan İbrahim b. Haydar tefsir, usûl-i fıkıh, edebiyat ve astronomi gibi ilimlerin yanı sıra kelâm, felsefe ve tasavvuf alanlarında yetkin muhakkik bir filozoftur. İbrahim b. Haydar ve Haydarî ailesinin diğer fertleri klasik felsefî metinlere yazdıkları şerh ve haşiyelerle Osmanlı felsefesinin gelişimine ve sürekliliğine katkıda bulunmuşlardır. İbrahim b. Haydar, er-Risâletu’l-Kudsiyyetu’t-Tâhire bi’şerhi’d-Dürreti’l-fâhire şerhinde Behmenyâr b. Merzûbân, Gazzâlî, Nasîrüddin et-Tûsî, İbnü’l-Arabî, Dâvûd-i Kayserî, Seyyid Şerîf el-Cürcânî ve Celâleddin ed-Devvânî gibi önemli isimlere referanslarda bulunmakla beraber kimi zaman Câmî’yi de eleştirmektedir. Bu bakımdan mezkur şerh bir yönüyle İslam felsefesinin farklı ekollerinin önemli simalarının görüşlerinden yetkin bir şekilde beslenilerek yazılmış olmakta, bir diğer yönüyle ise eleştirel bir tutum izlenilerek söz konusu görüşler arasında doğru olanın tespitine dair önemli bir felsefî birikimi ihtiva etmektedir. Biz, İbrahim b. Haydar’ın, Câmî’nin zikredilen eserine yazdığı şerhinin karakteristik özelliklerine değindikten sonra varlığın manevi müşterek bir kavram olup olmadığına ilişkin görüşlerini analiz etmeye çalışacağız. Böylece İbrahim b. Haydar’ın, ed-Dürretü’l-Fâhire şerh geleneği içerisindeki yerini, önemini ve konumuz bağlamındaki pozisyonunu ortaya koymuş olacağız.
Abstract
One of the most influential texts on the Ottoman intellectual life is ‘Abd al-Rahmān al-Jāmī’s al-Durrah al-Fākhira, which was written upon Mehmed II’s (d./8861481) request to compare the ideas of philosophers, mutakallimuns, and sufis. Upon the completion of the book, there were composed a lot of commentaries first by ‘Abd al-Rahmān al-Jāmī himself, and then by many others. One of those commentators was Ibrāhīm b. Haydar al-Kurdî Huseynābādī’s (d.1156-57/1743-44), who was born to a scholarly family known as Haydāri. Ibrāhīm b. Haydar was a competent philosopher who wrote in Quranic interpretation, methodology of Islamic law (usul al-fiqh), literature, astronomy as well as kalam, philosophy, and Islamic Sufism. Ibrāhīm b. Haydar and other members of the Haydāri family contributed Ottoman intellectual thought with their commentaries and super commentaries on various significant philosophical works. In his al-Rīsālatu’l-Qûdsiyyatu’t-Tâkhīra bī’sharhī’d-Durrah al-Fākhira, Ibrāhīm b. Haydar gave reference to Bahmanyār b. Marzûbān, Al-Ghazalî, Nasiraddîn at-Tûsî, İbn al-ʻRabî, Dâwûd- Qaysarî, Sayyid Sharif Jurjani, and especially to Jalal al-Din Dawwani while criticizing al-Jāmī in some points. This commentary seems to reflect the rich intellectual heritage of different Islamic philosophical schools and the critical attitude and perspective of its author who evaluates and criticizes as well as challenges different ideas of those schools. In this paper, I will deal with the prominent features of Ibrāhīm b. Haydar’s commentary on al-Jāmī’s aforementioned work and analyze his ideas on univocity of being. Thus, I will reveal the significance of Ibrāhīm b. Haydar’s work among the commentaries of al-Jāmī’s al-Durrah al-Fākhira.
Anahtar Kelimeler: Kelâm, İslam Felsefesi, İlk İlke, Tam İllet, Mutlak Varlık, Bağdâdîzâde, Arpacızâde.
Introduction
In this poem of one thousand couplets (alfīya) which was composed in the eighteenth century, the treatise The Temples of Light has been poetized. There is a separate commentary on the treatise which shall be introduced in a moment. In the present work, Alfiya has been edited and published alone.
An introductory discussion of Alfiya and the commentary
The author of the treatise is a person named Hassan al-Kurdi who has described himself as the “versifier” (nāẓim) and Suhrawardi as “the author”. In his commentary on The Temples of Light, he has used the commentary by Jalal al-Din Davani (d. 1502 AD) on The Temples of Light and the one by Qutb al-Din Shirazi (d.1311 AD) on The Philosophy of Illumination. He has also used several philosophical works to supplement his content. He names Suhrawardi as “Abu al-Faraj Muhammad Suhrawardi”. In some of his couplets the author has referred to Quranic verses and used their themes in his poetry.
This Alfiya is subsumed under pedagogical poetry, where the form of poetry is utilized to facilitate learning and memorization of various types of knowledge. In Arabic, this kind of poetry is more in the metre rajaz, which is why it is called arjūza. The first couplet of Alfīya is as follows:
Yā ḥayyu yā qayyūm yā dha-l-qūdra / Ayyid wa-thabbitni bi-nūr al-ḥikma
The treatise is the second book in which one of Suharawardi’s work is poetized. Prior to that, in the fourteenth century, Imad al-Din Arabshahi Yazdi had versified Suharawardi’s The Lovers’s Companion (Munis al-Ushshaq).
Composition’s date
As it can be inferred from the introduction to the script, Hassan al-Kurdi lived in Damascus, and he had been writing his commentary from the first day of Ramadan until the Day of Arafa (the ninth day of the month dhi-l-hajja according to the Islamic calendar), i.e. in about one hundred days. At the end of his commentary, he has equated, under the abjad system, the date of finishing his work (1170 AH/ 1756 AD) with the word “ghasqī”. The stamp of Ottoman Sultan Selim III’s Royal Library has been put on the margin of Alfiya and its commentary.
On the author
In biographical dictionaries, there are different people named Hassan al-Kurdi, but none of them could definitely be said to be the author of the treatise; hence no available information about him.
A description of the copies
The unique copy of Alfiya numbered 2486 and the commentary script numbered 2515 are housed in Turkey’s Suleymaniyī Library. There are some lacunas in Alfiya, but checked against the couplets in the commentary, finally the number of Alfiya’s couplets is exactly 1000, and the couplets are completely diacriticized. The text of the commentary is mixed with verses of Alfiya, and it has no diacritical marks. From the commentator’s introduction, it can be inferred that Alfiya and the commentary were written by the same person. Scripting is in naskh style and very legible. There are lacunas and errors in both Alfiya and the commentary, which have been corrected on the margins.
Research method
Because of the uniqueness of the script of Alfia, in editing this treatise the method of editing based upon the original copy was employed. Those verses that have repeated themselves as a result of being mixed with the text of the commentary have been used as the second copy, and the differences are reported in the footnotes.
Conclusion
Publication of the work can make a contribution to research on Suhrawardi and the history of Islamic philosophy and its impacts.
Keywords
Alfiyah Ishraqi Hayakal al-Nur (Temples of light) Suhrawardi Edition Hasan al-Kordi
Bu çalışmada İbn Sînâ ve Fahreddîn er-Râzî’nin metafizik sistemlerini tevârüs eden Kâtibî’nin kaleme aldığı muhtasar ve dakîk bir felsefe metni olan Hikmetü’l-ayn bağlamında ortaya çıkan geleneğin kalkış noktası olarak seçilmesi, metafizik ve nedensellik arasındaki güçlü ilişkinin sürekliliğini ve değişimini görebilmeye matuftur. Zira İslam felsefesinin klasik dönem sonrası ortaya çıkan farklı felsefî mekteplerin özellikle İbn Sînâcı metafizikten beslenmesi, İbn Sînâ’nın müteahhirîn döneme etkisini ortaya koymayı gerektirir. Dolayısıyla temel gayemiz, Kâtibî ve şârihlerinin metafiziksel düşüncelerinin anlaşılmasına katkıda bulunarak metafizik ve nedensellik arasında kurulan güçlü bağın akıbetini tespit etmeye çalışmaktır.
Osmanlı düşünce hayatını etkileyen temel felsefi metinlerin başında Abdurrahman Câmî’nin (ö.898/1492) ed-Dürretü’l-Fâhire adlı eseri gelmektedir. Fatih Sultan Mehmed’in (ö.886/1481) özel isteği üzerine felâsifenin, mütekellimînin ve sûfilerin felsefî görüşlerinin muhakeme edildiği bu eser üzerine başta müellifin kendisi olmak üzere birçok önemli isim kaleme aldıkları şerhlerle zengin bir literatürün oluşmasına kaynaklık etmiştir. Câmî’nin mezkûr eserini yorumlayan önemli bir isim de İbrahim b. Haydar el-Kürdî Hüseynâbâdî’dir.(ö.1156-57/1743-44) Haydarîler nispetiyle bilinen bir ulemâ ailesinin ferdi olan İbrahim b. Haydar tefsir, usûl-i fıkıh, edebiyat ve astronomi gibi ilimlerin yanı sıra kelâm, felsefe ve tasavvuf alanlarında yetkin muhakkik bir filozoftur. İbrahim b. Haydar ve Haydarî ailesinin diğer fertleri klasik felsefî metinlere yazdıkları şerh ve haşiyelerle Osmanlı felsefesinin gelişimine ve sürekliliğine katkıda bulunmuşlardır. İbrahim b. Haydar, er-Risâletu’l-Kudsiyyetu’t-Tâhire bi’şerhi’d-Dürreti’l-fâhire şerhinde Behmenyâr b. Merzûbân, Gazzâlî, Nasîrüddin et-Tûsî, İbnü’l-Arabî, Dâvûd-i Kayserî, Seyyid Şerîf el-Cürcânî ve Celâleddin ed-Devvânî gibi önemli isimlere referanslarda bulunmakla beraber kimi zaman Câmî’yi de eleştirmektedir. Bu bakımdan mezkur şerh bir yönüyle İslam felsefesinin farklı ekollerinin önemli simalarının görüşlerinden yetkin bir şekilde beslenilerek yazılmış olmakta, bir diğer yönüyle ise eleştirel bir tutum izlenilerek söz konusu görüşler arasında doğru olanın tespitine dair önemli bir felsefî birikimi ihtiva etmektedir. Biz, İbrahim b. Haydar’ın, Câmî’nin zikredilen eserine yazdığı şerhinin karakteristik özelliklerine değindikten sonra varlığın manevi müşterek bir kavram olup olmadığına ilişkin görüşlerini analiz etmeye çalışacağız. Böylece İbrahim b. Haydar’ın, ed-Dürretü’l-Fâhire şerh geleneği içerisindeki yerini, önemini ve konumuz bağlamındaki pozisyonunu ortaya koymuş olacağız.
Abstract
One of the most influential texts on the Ottoman intellectual life is ‘Abd al-Rahmān al-Jāmī’s al-Durrah al-Fākhira, which was written upon Mehmed II’s (d./8861481) request to compare the ideas of philosophers, mutakallimuns, and sufis. Upon the completion of the book, there were composed a lot of commentaries first by ‘Abd al-Rahmān al-Jāmī himself, and then by many others. One of those commentators was Ibrāhīm b. Haydar al-Kurdî Huseynābādī’s (d.1156-57/1743-44), who was born to a scholarly family known as Haydāri. Ibrāhīm b. Haydar was a competent philosopher who wrote in Quranic interpretation, methodology of Islamic law (usul al-fiqh), literature, astronomy as well as kalam, philosophy, and Islamic Sufism. Ibrāhīm b. Haydar and other members of the Haydāri family contributed Ottoman intellectual thought with their commentaries and super commentaries on various significant philosophical works. In his al-Rīsālatu’l-Qûdsiyyatu’t-Tâkhīra bī’sharhī’d-Durrah al-Fākhira, Ibrāhīm b. Haydar gave reference to Bahmanyār b. Marzûbān, Al-Ghazalî, Nasiraddîn at-Tûsî, İbn al-ʻRabî, Dâwûd- Qaysarî, Sayyid Sharif Jurjani, and especially to Jalal al-Din Dawwani while criticizing al-Jāmī in some points. This commentary seems to reflect the rich intellectual heritage of different Islamic philosophical schools and the critical attitude and perspective of its author who evaluates and criticizes as well as challenges different ideas of those schools. In this paper, I will deal with the prominent features of Ibrāhīm b. Haydar’s commentary on al-Jāmī’s aforementioned work and analyze his ideas on univocity of being. Thus, I will reveal the significance of Ibrāhīm b. Haydar’s work among the commentaries of al-Jāmī’s al-Durrah al-Fākhira.