Location via proxy:   [ UP ]  
[Report a bug]   [Manage cookies]                
Skip to main content

Özgür Kıyçak

Research Interests:
Çalışmanın Türü: Araştırma Öz Din ve tasavvuf, klasik Türk edebiyatının temel kaynaklarındandır. Anılan sahalar, sanat vasıtasıyla telkin edilmiş olduğu gibi estetik bir düzlemde bir dil ve edebiyat vücuda getirmiştir. İslam din ve... more
Çalışmanın Türü: Araştırma Öz Din ve tasavvuf, klasik Türk edebiyatının temel kaynaklarındandır. Anılan sahalar, sanat vasıtasıyla telkin edilmiş olduğu gibi estetik bir düzlemde bir dil ve edebiyat vücuda getirmiştir. İslam din ve tasavvufunun tevhid/vahdet-i vücud anlayışı gündelik yaşamdan sanata değin geniş bir çerçevenin şekillendirici temel unsurudur. Müslüman sanatkârın his âleminin ifadesinde maddeyi bir teşbih unsuru olarak görmesi tasavvufî ya da dinî-ahlâkî mevzulu olmayan metinlerde estetik bir söyleme dönüşmüştür. "Rûh-ı musavver" adlandırması bu çerçevede klasik Türk edebiyatı şairlerimizin örtük ifadeli bir terminolojisi gibidir. Klasik Türk şiiri geleneğimiz, kendi estetik anlayışını ifade eden bir terminoloji doğurmuştur. Din ve tasavvuf temelli bir kelime ya da tamlama içerisinde güzellik anlayışının izlerini bulmak mümkündür. Mezkûr ifadenin şairlerin özgün üslupları içinde aynı referansa işaret etmesi, şairlerin estetik ya da güzel kavramı çerçevesinde bir terminoloji oluşturduğunu göstermektedir. Ontolojik/metafizik bir değer olarak "rûh-ı musavver" ifadesinin menşei, hangi anlam ve söylem çerçevesinde kullanıldığının keşfi bu makalenin temel çabası olacaktır. Anahtar kelimeler: Rûh-ı musavver, metafizik/ontolojik estetik, din ve tasavvuf Abstract: Religion and sufism are two of the fundamental sources in classical Turkish literature. The aforementioned fields have created a language and literature in an esthetic plane as in imbued through art. The Islamic religion and sufism's understanding of monotheism/unity of existence is the shaping element of a broad framework ranging from daily life to art. The fact that the Muslim artist sees matter as an element of simile in the expression of the world of sentiment has also turned into an esthetic discourse in texts that are not Sufist or religious/moral. This framework, referred to as "ruh-ı musavver," is like an implicit terminology of the poets of our classical literature. It gives birth to a terminology that expresses the own esthetic understanding of our classical poetic tradition. It is possible to find the concept of beauty or how they see beauty within the framework of a word or noun phrase based on religion and sufism. The fact that the aforementioned use points out the same reference within the unique style of the poets suggests that they have created a terminology within the framework of the concept of esthetics or beauty. This article will primarily try to determine the origin of the expression "ruh-ı musavver" as an ontological/metaphysical value as well as under which meaning and discourse it was used.
Öz XVIII. yüzyıl klasik Türk edebiyatının son klasik dönemidir. Nedîm ve Gâlib dışında bu çizgiye ulaşamamış olmakla beraber edebîlik vasfını yakalayabilmiş, ancak gölgede kalmış şairlerden söz etmek mümkündür. Fâ'iz, hem âlim hem... more
Öz XVIII. yüzyıl klasik Türk edebiyatının son klasik dönemidir. Nedîm ve Gâlib dışında bu çizgiye ulaşamamış olmakla beraber edebîlik vasfını yakalayabilmiş, ancak gölgede kalmış şairlerden söz etmek mümkündür. Fâ'iz, hem âlim hem sanatkâr kimliğine sahip astronomi, matematik vb. bilimlere vukufiyeti yanı sıra ince hayalleri ve sahip olduğu çok farklı sahalardaki eserlerine rağmen adından fazla söz edilmeyen bir şairdir. Onun divançesi edebî vasfı haiz ve Câbî-zâde'nin edebî kudretinin hacimce küçük olmakla beraber güçlü bir tanığıdır. Yaşadığı esnada pek çok edebî mektebin kesişim noktasında olan bir şair olması bakımından ayrıca dikkat çekicidir. Elsine-i selasede şiir söyleme kabiliyeti, kıtaları ile dönemine tanıklık etmesi, rubaileri ile dinî, tasavvufî, fikrî hususlara girmesi ve gazellerinde lirizmi yakalayabilmesi edebî kişiliğinin vasıfları içindedir. Özellikle yaşadığı dönemde devlet ricalinin dikkatini çeken ve Râmî Mehmed Paşa'ya kaside kaleme alanCâbî-zâde'nin divançesinin ve evvela divançesi içindeki Türkçe şiirlerinin yayınlanması ve genel bir değerlendirmesionun edebî kişiliğinin mahiyetinin keşfinde elzemdir. Anahtar Kelimeler: Câbi-zâde Halîl Fâ'iz, Divançe, Türkçe Şiirler The Turkish Poetry of Câbî-zâde Halîl Fâ'iz Abstract The 18th century is last classical period of classical Turkish literature. It is possible to talk about poets, who were unable to reach this threshold, nevertheless were able to attain 1 Dr.
Klasik Türk edebiyatı geleneğimizde türlerin mutlak tanımlamalarının yapılması; türler arasında zaman zaman örtüşme, benzeşme, bir türün diğer tür içinde yer alması gibi birçok sebepten oldukça zor görünmektedir. Kırk hadis derleme,... more
Klasik Türk edebiyatı geleneğimizde türlerin mutlak
tanımlamalarının yapılması; türler arasında zaman zaman örtüşme,
benzeşme, bir türün diğer tür içinde yer alması gibi birçok sebepten
oldukça zor görünmektedir. Kırk hadis derleme, tercüme ve şerh geleneği
klasik edebiyat geleneğimizde Hz. Peygamberle ilgili türler içinde
muteber bir tür olarak yer almaktadır. Osman-zâde Tâ’ibAhmed’in kırk
hadis şerhi olan Sıhhât-âbâd adlı eseri tür bağlamında çeşitli cihetleri ile
çok boyutluluk göstermektedir. Eser bir kırk hadis şerhi olmasının yanı
sıra aynı zamanda bir sıhhat-nâmedir. Muhteva bakımından sıhhat-nâme
özelliği taşıyan eserin ifade bakımından manzum-mensur bir özellik
taşıması, kaynaklarda eserin şerh mi tercüme mi olduğu üzerinde bir fikir
birliğinin oluşmaması, Türkçe bir şerh olmasına rağmen -kırk hadis
türünün hadis iktibasının zorunlu Arapça ifade kullanımı hariç tutulursazaman zaman Arapça ifadelere yer verilmesi, manzum parçaların bazen
Farsça olması ve bazen de Türkçe-Farsça mülemma bir özellik taşıması,
Türkçe bir şerh içinde dil aracının bazen Türkçe olmaması hususları kırk
hadis türü bağlamında Sıhhât-âbâd adlı bu eser karşısında soru
işaretlerine dönüşmektedir. Osman-zâde’nin anılan eseri tür bağlamında
konusu, dil aracı, adlandırılması (şerh mi tercüme mi olduğu) vb.
hususlarda taşıdığı vasıflar bakımından kırk hadis türünün kategorize
edilmiş tanımlama ya da sınıflandırmaları içinde sorgulanması gereken
vasıflar olarak görülmektedir.
Research Interests:
Zulm verir memlekete zelzele Küfr ile turur turamaz zulm ile Atâyî Şiir, güzelliği gaye edinen bediî bir sanattır. Şiirin güzellik arayışı onu fikrî hasletlerden yoksun bırakmaz. Şâir, bir mütefekkir gibi etrafını gözlemler; bir... more
Zulm verir memlekete zelzele
Küfr ile turur turamaz zulm ile
Atâyî
Şiir, güzelliği gaye edinen bediî bir sanattır. Şiirin güzellik arayışı onu fikrî hasletlerden yoksun bırakmaz. Şâir, bir mütefekkir gibi etrafını gözlemler; bir filozof edâsıyla fert, toplum, devlet, yönetim, varlık, tasavvuf, Allah, peygamber, aşk, vb. pek çok konu hakkında düşünce beyân eder. Yalnız fikrî olan unsurlar bazı çağlarda çok daha yoğun bir görünüm arz eder ki 17. asır bir çözülme çağı olarak böyledir. Osmanlı Devleti bu çağda ekonomik, siyasî, sosyal çalkantılar yaşar ve büyük inkırazlar söz konusudur. Böyle bir manzaranın eşliğinde gelişen klasik şiir, hayatın bir aynası olur ve bu çağı bir görüntü olarak tüm yönleri ile bu şiirde bulmak mümkündür. Bu çağ şiirinde Osmanlı yönetiminin farklı cepheleri görülebilir ve yönetenler çözülüş asrı şiirinin figürleridir. Âdil olma ise yöneticinin en önemli vasıflarından biri olarak bu çağda ayrı bir önem taşır. Bu asrın husûsiyetle mesnevi ve kasîdelerinde şâirler yönetici vasıflarını ve bu vasıflar içerisinde adâleti geleneğin bir uzantısı olarak ele aldıkları gibi çağın kendi koşulları içerisinde de değerlendirir; hatta zaman zaman hicvin en uç noktasına kadar ulaşırlar. Osmanlı düşünürü gibi Osmanlı şâiri de küfür ile bir devletin devam edebileceği; ancak adâletsiz pâyidar olamayacağı kanaatini taşıyordu. Bu anlayış soyut bir düşünce ürünü olmaktan ziyâde hayat ile birleşen somut bir manâ taşıyor; yönetimde liyâkat ve adâlet ihtiyacının arttığı 17. asırda gözlere somut manzaralar çiziyordu. Bu asır şiirinin yönetim ve adâlet hakkındaki söylemleri gelenekle beraber çağın genel görünümü ile birleşen bir içerik taşır ve şiir bu içeriğin sözcüsüdür. Klasik şiire tarihî ve sosyolojik pencereden bakıldığında şiirin anlam tabakaları ile gelenek, çağ ve yaşanılan gerçek hayat arasında bağlar kurulur. Şâirlerin gündelik hayata, devlet, siyâset ve toplum hayatına dönük gözlemleri şiirin imkân verdiği ölçüler içersinde tarih ve sosyolojiye katkı sağlayabilecek malzemeler sunar. Klasik şiirde yönetim * Bu makale Crosscheck sistemi tarafından taranmış ve bu sistem sonuçlarına göre orijinal bir makale olduğu tespit edilmiştir.
Research Interests:
Many definitions of Divan poetry have been made throughout the history and many ideas have been declared on its style and content. Among these this poetic tradition has preceded the word and after a certain period it is a common... more
Many definitions of Divan poetry have been made throughout the history and many ideas have been declared on its style and content. Among these this poetic tradition has preceded the word and after a certain period it is a common understanding that it gave weight to the meaning. Nowadays it is seen as a settled perception of classical poetry. General characteristics of poetry when viewed within the framework of eloquence rules, the general lines of Islamic art and the poets' sense of art the supposed issue is faced with an otherwise state. First and foremost, poetry is the relationship of word and meaning that both out of our reading of Divan Poetry we choose from different centuries and our encounter of emphasis of poets as well a sin theory it is possible to find its application in poetry. The Divan Poet is aware of this and highlights it from time to time between verses. This poetry tradition bears resemblance in words and meanings from the beginning to present day in the way it looks at poetry. Poetry is an art based on integration of word and meaning. Choice or preference of one over another is not necessary. One of the necessities of being a successful poet requires incorporating these two basic elements. This is the path to persistence and classical poetry owes its being classical to this fact.
Research Interests:
Klâsik şiir kuralları olan, yerleşik estetik değerlere ve dünya görüşüne sahip bir şiir geleneğidir. Bu gelenekte söz söylenirken şairin içinde yetiştiği geleneği iğneden ipliğe bilmesi gerekmektedir. Şair kendisini kuşatan bu gelenekten... more
Klâsik şiir kuralları olan, yerleşik estetik değerlere ve dünya görüşüne sahip bir şiir geleneğidir. Bu gelenekte söz söylenirken şairin içinde yetiştiği geleneği iğneden ipliğe bilmesi gerekmektedir. Şair kendisini kuşatan bu gelenekten hem beslenmekte hem de daha iyiye ulaşmak için bu geleneğin sınırlarını sürekli zorlamaktadır. Başarılı şairler geleneğin oluşturduğu güzellik algısı ölçüleri içinde kalmak koşulu ile geleneği
çiğnemeden aşabilme kudretini yakalayabilenlerdir. Her şairin çıtayı biraz daha yükseltme çabası sözün tükendiği izlenimini oluştururken geleneğin ortak muhteva dünyasının şairleri ince hayaller, bakir manalar ve taze söyleyişler ile mükemmelleştirdiği görülmektedir. Şairler doğal bir kaygı ile basmakalıp ifadeler ve tüketilmiş anlam dünyası içinde yer almamaya gayret ederken onların gelenek ve yeniliği nasıl algıladıklarının tespiti önem arz etmektedir. Özellikle XVII. asır klâsik Türk şiiri içinde mesnevi türü incelendiğinde bu asır mesnevi şairlerinin geleneğe bakışına ve şiirdeki yenilik algısına şahit olunmaktadır. Bu asır mesnevi edebiyatında Atâyî’ninHamsesi, Nâbî’nin Hayriyye, Hayrâbâd, Sur-nâme adlı mesnevileri, Ganî-zâde Nâdiri’nin Şeh-nâmesi, Fâizî’nin Leylâ vü Mecnûnu, Sâbit’in Zafer-nâmesi dönemin önemli mesnevi eserleri olarak bu çerçevede okunduğunda yüzyılın geneline hâkim olan estetik algı yakalanabilmektedir. Mesnevilerde klâsik olarak algılanabilecek yenilik vurgusunun ötesinde muhteva bakımından görülen yenileşme isteği dikkat çekmektedir. Özellikle bu çağın siyasî, sosyal ve ekonomik yapısının önceki asırlardan farklılık arz etmesi sanatta da karşılık bulmuş ve yeniliğe yönelme isteğini kuvvetlendirmiştir. Sebk-i Hindî akımı, Hikemî akım ve Mahallîleşme akımı gibi önemli yenilik atılımları söz konusudur ve mesnevi edebiyatının klâsik konuların dışına taştığı; bu sahada büyük yenilikler getirdiği görülmektedir. Bu bağlamda bu asır klâsik şiir mesnevi türünün bu şiir geleneğinin dönüm noktasındaki yerini tespit edebilmede sunduğu zengin bir malzeme ile karşı karşıya kalınmaktadır.
Research Interests:
ÖZET Bu çalışmanın amacı, XV. yüzyıl klâsik Türk şiirinin önemli isimlerinden kabul edilen Şeyhî'nin kendi şiiri hakkında yaptığı tenkit, değerlendirme ve açıklamalardan hareketle şairin şiir anlayışını belirlemektir. Klâsik Türk şiirinin... more
ÖZET Bu çalışmanın amacı, XV. yüzyıl klâsik Türk şiirinin önemli isimlerinden kabul edilen Şeyhî'nin kendi şiiri hakkında yaptığı tenkit, değerlendirme ve açıklamalardan hareketle şairin şiir anlayışını belirlemektir. Klâsik Türk şiirinin gelişimini sürdürdüğü, aruz başta olmak üzere teknik problemlerin büyük oranda aşıldığı bu yüzyılda, şairin kendi şiirini nasıl gördüğü, ona hangi anlamları yüklediği bu çerçevede önem taşımaktadır. Şeyhî, şiir için gerekli gördüğü temel şartlara, şiirle ilgili yaptığı benzetmelere, şiirlerinin belli başlı özelliklerine ve konularına divanında kısmen değinir. Sözgelimi Şeyhî şiire, şiirin gönülden söylenmesi, gönlün tercümanı olması, dertleri dile getirmesi, güzelliği açıklaması, gönüldeki hüznü gidermesi, muhabbeti artırması, tevhit şarabını anlatması, gönle huzur vermesi, az-öz ve hayırlı olması, meclisi şevke getirmesi gibi bazı anlamlar yükler. Aynı zamanda şair iyi şiiri, helâl olan bir sihir, kıymetli bir inci, bal ve şeker gibi görür. Şeyhî'ye göre şiirde dedikoduya ve boş sözlere yer yoktur. Şiir, sevgilinin hayaliyle konuşmak için bir araçtır. Şiirde aşk, bahar, sevgilinin güzelliği ve güzellik unsurları vasfedilir. Sevgilinin vasıflarını anlatan şiir değer kazanır. Klâsik Türk şiirinin erken dönemlerinde söz söylemenin inceliklerine sahip öncü ve önemli bir şairin kendi şiiri hakkında dile getirdiği bu tarz düşünceler, Klâsik Türk şiiri poetikasının başlangıç evresini daha yakından görmek bakımından önem arz etmektedir. Anahtar Kelimeler: Şeyhî, poetika, şiir anlayışı, XV. yüzyıl klâsik Türk şiiri. * Bu makale Crosscheck sistemi tarafından taranmış ve bu sistem sonuçlarına göre orijinal bir makale olduğu tespit edilmiştir.
Research Interests:
ÖZ Metin neşri klasik Türk edebiyatı çalışmalarının ilk ve önemli basamaklarından biridir. Metin neşrinin belli ilkeler çerçevesinde yapılması edebiyatın bilim olarak incelenmesi safhasında hem gerekli hem de belli bir usulün yerleşmesi... more
ÖZ Metin neşri klasik Türk edebiyatı çalışmalarının ilk ve önemli basamaklarından biridir. Metin neşrinin belli ilkeler çerçevesinde yapılması edebiyatın bilim olarak incelenmesi safhasında hem gerekli hem de belli bir usulün yerleşmesi bakımından önemlidir. Neşrin gerçekleştirilme süreci metin tespitinden başlamak üzere tüm nüshaların tespit edilmesi, bunun için mevcut katalogların taranması, nüsha tavsifi, doğru okuma ve çeviri yazım, metodların doğru uygulanması gibi bir dizi araştırmacı faaliyetini gerekli kılmaktadır. Bu husustaki keyfilikler eserin aslî haliyle günümüze ulaşmasını engellemekte ve bunun neticesinde yanlış ya da eksik bir neşir ortaya çıkmaktadır. Bu çerçevede Muhammed Hulûsî'nin divançesinin Latin harflerine aktarımının (bir tez çalışması) tek bir nüsha üzerinden yapılması pek çok yanlışlık ve eksikliğe sebep olmuştur. Anılan çeviri yazıda esas alınan nüshanın bazı üstünlükleri bulunmakla beraber diğer nüshalarda bulunan kimi beyit ve manzumeleri ihtiva etmemektedir. Bununla beraber Latin harflerine aktarılan metinde kimi tamirlerin yapıldığı ancak; nüsha karşılaştırması yapıldığında tamir için gerekli görülen unsurların diğer nüshalarda hâlihazırda var olduğu görülmektedir. Çeviri yazısı yapılan divançede neşrin gerekli basamaklarına uyulmaması, ilmî bir yöntemin takip edilmemiş olması, okuma hataları; âyet, hadis ve kelâm-ı kibarların Latin harflerine aktarımındaki tutarsızlıklar, tıpkıbasım ve sözlükte dikkat edilmeyen hususlar, dışarıda bırakılmış manzumeler vb. Arap harfli Türkçe divançenin Latin harflerine aktarımında tespit edilen pek çok hususa dikkat çekilecek; önerilerimize ve konuyla ilgili başka önerilere yer verilecektir.
Research Interests:
Hacibî tarafından 1798 yılında mensur olarak kaleme alınan Şerh-i Kasîde-i Lüccetü’l-Esrâr temel olarak Molla Camî’nin Lüccetü’l-Esrar adlı kasidesini konu edinmektedir. Eser, bu kasidenin klasik şerh yöntemiyle şerhine dayanmaktadır.... more
Hacibî tarafından 1798 yılında mensur olarak kaleme alınan Şerh-i Kasîde-i Lüccetü’l-Esrâr temel olarak Molla Camî’nin Lüccetü’l-Esrar adlı kasidesini konu edinmektedir. Eser, bu kasidenin klasik şerh yöntemiyle şerhine dayanmaktadır. Tasavvuf edebiyatının çok yönlü şairlerinden olan Molla Camî tarafından yazılan Lüccetü’l-Esrar kasidesi, Emir Hüsrev-i Dihlevî’nin Deryâ-yı Ebrâr adlı kasidesine nazire olarak yazılmış tasavvufi semboller ve mecazlarla örülü bir eserdir.
Bu çalışma temel olarak giriş ve üç bölümden oluşmaktadır. Giriş bölümünde şerh geleneği, Molla Câmî’nin hayatı, sanatı ve eserleri, Molla Câmî’ye yapılan şerhler ile şerh yöntemi üzerinde durulmuştur. Birinci bölümde eserin müellifi Hâcibî’nin hayatı, sanatı ve eserleri tanıtılmış, İkinci bölümde ise Şerh-i Kasîde-i Lüccetü’l-Esrâr çeşitli açılardan incelemeye tabi tutulmuştur. Üçüncü bölümde de eserin nüsha karşılaştırılması ile ilgili teknik hususlara ve eldeki dört nüshadan elde edilen tenkitli metne, Dördüncü ve son bölümde ise metnin merkezine alınan nüshanın tıpkıbasımına  yer verilmiştir.