Location via proxy:   [ UP ]  
[Report a bug]   [Manage cookies]                
H A Z I R L A Y A N : HAKAN SARI - YUSUF KOŞAR NECİP FAZIL KISAKÜREK .K ISAKÜ N.F I 220022 33 Anma ve Armağan Kitaplar Dizisi N 4400..YYI IN L TIN K’İN VEFA RE Anma ve Armağan Kitaplar Dizisi - 14 NECİP FAZIL KISAKÜREK HAZIRLAYAN HAKAN SARI YUSUF KOŞAR Anma ve Armağan Kitaplar Dizisi - 14 NECİP FAZIL KISAKÜREK Hazırlayan Hakan Sarı Yusuf Koşar Editör Prof. Dr. Mitat Durmuş Prof. Dr. Mustafa Karabulut Arka Kapak Çizim Doç. Dr. Fırat Çalkuş Kapak Tasarımı & Dizgi IHLAMUR 1. Basım IKSY: 111 Ihlamur Kitap: 47 Nisan 2023 ISBN: 978-605-73567-7-2 Baskı ve Cilt Girişim Ajans Ofset Sertifika No: 47852 Topkapı Mah. Kahalbaşı Sok. No:31/1 Fatih - İstanbul Tel: +90 535 550 00 05 kitap@ihlamur.com.tr www.ihlamur.com.tr www.ihlamurkitap.com Kültür Bakanlığı Sertifika No: 12669 Ihlamur Kitap, İdeal Kültür Yayıncılık markasıdır. İKİ ŞAİR İKİ POETİKA: FUZÛLÎ VE NECİP FAZIL KISAKÜREK • Özgür KIYÇAK | 261 İKİ ŞAİR İKİ POETİKA: FUZÛLÎ VE NECİP FAZIL KISAKÜREK Özgür KIYÇAK adim ve renkli bir maziye sahip Türk edebiyatı devamlılık gösteren bir manzaraya sahiptir. Bu mercek altında muhtelif zamanların kültür ve dil yadigârlarının tetkiki birçok müştereği sunmaktadır. Edebî kudretleri üzerinde hem fikir olunan Fuzûlî (ö.1556) ve Necip Fazıl Kısakürek (d.1904-ö.1983)’in bütün bir mazinin içtimaî, siyasî, kültürel, felsefî süzgecinin hayat bulan örneği olan poetikaları sanatkârların şahsî şiir anlayışlarının yanı sıra gelenek, yenilik ve modernleşme çizgisindeki süreklilik ve değişimin de bir aynasıdır. K Üstün sanatkâr vasıflarına sahip bu iki seçkin şahsiyetin edebî kimliklerinin birçok özgün vasfı bulunmakla beraber Necip Fazıl “mistik ve metafizik temayüller” ile Fuzûlî, “aşk, ızdırap ve lirizm” ile edebî geleneğimizde ön plana çıkmıştır. Aralarında mizaç, eğitim, muhit, çağ vb. muhtelif farklılıkların yanı sıra kültür ve dil paydaşı olarak tavizsiz bir estetik anlayışı, kendi şiirleri üzerinde düşünerek bir poetika ortaya koymaları sanatkârlar arasındaki çizgileri en kalın benzerliklerdir. Sanatkârların poetika anlayışı elle tutulur müşterek vasıfları görme veya farklılıkları sebepleri ile anlayabilme için verimli bir zemindir. Edebî bir tefekkür olarak poetika klasik Türk edebiyatı geleneğimizde müstakil olmamak üzere divan ve tezkire dibacelerinde, çeşitli risale ve kitaplarda, tezkire içerisindeki şiir değerlendirmelerinde, şairlerin beyit ve mısralarında görülmektedir. (Doğan, 1997: 15)Yeni Türk edebiyatı sürecinde ise klasik edebî geleneğimize göre daha sistematik ve edebî metnin dışında ayrı bir metin olarak edebî topluluk veya şairlerin münferit beyannameleri ile poetika başlığını taşıyan metinler görülür. Necip Fazıl “Poetika” başlığı ile müstakil bir metin oluşturmuş iken Fuzûlî’nin poetikasını mensur ve yer yer manzum parçaların yer aldığı Türkçe ve Farsça divanlarının mukaddimesinde, muhtelif eserlerinin şiir ve beyitlerindeki ifadelerinde bulmaktayız. Fuzûlî’nin Türkçe ve Farsça divanlarındaki mukaddimeleri ile Necip Fazıl’ın Poetikasındaki kimi fikirler benzeşmekte ve bazı noktalarda ayrışmaktadır. 262 | IHLAMUR ANMA VE ARMAĞAN KİTAPLAR DİZİSİ • NECİP FAZIL KISAKÜREK Şair Necip Fazıl’a göre şair, şuur ve zat bilgisine sahip, yaptığı iş üzerinde düşünen kişidir. Cemat, nebat, hayvan, insan, şair ve Allah olarak tasavvur edilen varlık piramidinde şair insanüstü bir konumdadır. Şair, ilâhî idrak etme bağışına veya maveraya uzanma idrakine sahip bir his ve fikir kutbudur: “Şuur ve zat bilgisi, cematta sıfırlardan başlayıp nebat ve hayvanda gittikçe kabaran bir asgariye varır, sonra insanda ilk kâmil vâhidine kavuşur ve mutlak ifadesini Allah’ta bulur. Şair de, bu ilâhi idrak etmenin, insanda insanüstü mevhibesini temsil etmeye memur yaratık…” (Kısakürek, 2007:471) Şairlik ilâhî bir bağış olduğu gibi aynı zamanda bir cehd meselesidir: “Şair, san’atının olanca “nasıl” ve “niçin”iyle kelâm mevcelerini tasarruf cehdine memur…” (Kısakürek, 2007:472) Şair, his ve fikir muvazenesini büyük bir titizlik ve muhteşemlik içinde kuran kişidir: “Şair, his cephesinden, daha ilk nefeste vecd çözülüşleriyle yere seriliveren bir afyon tiryakisi; fikir cephesinden de, bu afyonu esrarlı havanlarda hazırlayan ve tek miligramının tek hücre üzerindeki tesirini hesaplayan bir simyacı…” (Kısakürek, 2007:472) Şair mistik kimlikli, sanatının idrakinde olan; alelâdenin fevkinde bir tılsım ustasıdır: “Şair ne yaptığının yanı sıra, niçin ve nasıl yaptığının ilmine muhtaç ve üstün marifetinin sırrına müştak, bir tılsım ustasıdır.” (Kısakürek, 2007:472) Necip Fazıl’ın poetikasında zaman zaman konuları iç içe geçmiş buluruz. Şair bahsinde andığı şiirde his ve fikir meselesini “şiirin unsurları” başlıklı bölümde tekrar ele almaktadır. His ve fikir şiirin iki temel unsurudur: “Şiirde başlıca iki büyük unsur vardır: His, fikir..” (Kısakürek, 2007:477) Şiir bu iki unsurun karışımının ara yerinde durmaktadır: “His fikir olmaya, fikir de his olmaya doğru kıvrımlaşmaya başlayıncadır ki, kıvrımlar arasındaki halkaların içinde, sanat karargâhını kurar.” (Kısakürek, 2007:478) Şair, his ve fikir arasında bir denge kurmakla beraber şiirde hissin ağırlığını kabul eder: “Fakat hisle fikir arasında bu katışma ve birbirini birbirinin üzerine çekme dâvâsında en ince nokta, şiirde fikre düşen tagayyür ve istihalenin, hisse düşen tagayyür ve istihaleden bir derece daha fazla oluşu...” (Kısakürek, 2007:478) Necip Fazıl, şiirde fikrin gizli olması gerektiğini düşünür ve şiirde hissi daha fazla ön plana çıkararak şu neticeye varır: “Şiirde temel unsur, tahassüs edası şekline bürünebilmiş gizli fikirdir.” (Kısakürek, 2007:479) Fuzûlî’ye göre sanat kudreti ilâhî bir vergidir. Şairlik bağışı ezelden bahşedilmiştir: Şairlik ilâhî bir lütuf olup ilim gibi çalışma ile elde edilemez: “Kıt’a: Allah ne yüce bir yaratıcı, (ne hikmetli bir san’atkâr)dır ki, yardımının güzel kalemi can levhasına ezelden ruh bahşeden nazım ihtiyacı yazmıştır. Onun yardımı olmaksızın mükemmel, kusursuz şiir söylemek mümkün olmaz. O’na minnet ki, insana şiir(den anlama ve şiir yazma) kabiliyeti lütfetmiş ve büyük iyilikte bulunmuştur.” (Doğan, 2015:.87)1 Fuzûlî’nin Türkçe ve Farsça divanlarının mukaddimlerinden yapılan alıntılar Muhammed Nur Doğan’ın günümüz Türkçesine çevirisinden alınmıştır. Bu hususta güncel dil birliğini sağlamak amacı ve makalenin sayfa sınırı kuralı belirleyici olmuştur. 11 İKİ ŞAİR İKİ POETİKA: FUZÛLÎ VE NECİP FAZIL KISAKÜREK • Özgür KIYÇAK | 263 Şair, şiire başlamadan önce şiir sanatının mahiyeti üzerinde düşünmelidir. Fuzûlî “şiir söyleme başarısı”nın nasihatleri sonrasında şiir konusunda şöyle der: “Ey aydın gönüllü müşfik dost! Önce fikir, sonra amel denmiştir; yani, başlanması gereken her işe başlamadan önce onun gayesini ve neticesini düşünmek lazımdır…” (Doğan, 1997: 120) Osmanlı sultanlarının himayesine derin bir özlem duyan şaire “şiir söyleme başarısı” şu nasihatte bulunur: “Biliyorum ki sen dertli yaratılmışsın. Dert ise şairliğin sermayesidir… Zevk ü safa ve rahatlık şiire zevk vermez.” (Doğan, 1997: 123,124) Fuzûlî, bu nasihatlerden sonra şiir üzerine düşünür ve şiire başlar: “Gayret kuşağını canla başla kuşanarak düşünmeye başladım. Bazen Arapça şiirler yazdım…” (Doğan, 1997: 124) Şair, ilahî bir bağış ile sanatını icra eden, kendi sanatı üzerinde düşünen, his ve fikir sahibi bir kimlikle tanımlanarak her iki poetika belli müştereklerde buluşmaktadır. Necip Fazıl, şairlik için sadece kabiliyeti yeterli görmemekte, şairin yaptığı işin felsefesini de icra ederek bir poetika sahibi olması ve bu poetikasını sunması gerektiğini düşünmektedir. (Okay, 1987: 60) Fuzûlî, içinde yetiştiği sosyal çevrenin neticesi olarak aşırı hissidir. Bu bakımdan şiirde derdi bir sermaye olarak görmektedir; ancak onun âlim ve mütefekkir kimliğini unutmamak gerekir. Necip Fazıl, his ve fikir arasında muvazene kurmakla beraber hisse yaklaşmaktadır. Şiir Necip Fazıl, Poetikasının şiir bahsinde Aristo ve Valery’nin temsil ettiği şiir anlayışlarını tenkit eder. Taklit ve tecrit olarak adlandırabileceğimiz bu iki anlayıştan ilkini “kaba bir his âleti veya aşağının bayağısı kaba tekerlemeler”, ikincisini de “sahilsiz tecrit denizine boyuna açılanlar veya girift bir idrak cihazı” olarak adlandırır. Her ne kadar Valery’nin şiir anlayışına yakın olsa da her ikisini de reddederek yeni bir şiir tanımı getirir. Necip Fazıl şiire mutlak hakikati arama vazifesi yükler: “Bizce şiir, mutlak hakikati arama işidir.” (Kısakürek, 2007: 473) Mutlak hakikat Allah’tır ve şiir onu sır ve güzellik yolunda arama işidir. Hakikat şiirin fikri, güzellik his, sır mistik cihetidir (Okay, 2015: 179). “Mutlak hakikat Allah’tır.”, “Şiir Allah’ı sır ve güzellik yolunda arama işidir” (Kısakürek, 2007: 473). Fuzûlî’ye göre söz Allah tarafından yaratılmıştır. O, aynı zamanda Mütekellim’dir. Bu anlayışa çerçevesinde söz kutsalın alanına girmektedir: “O nutku (sözü, söz söylemeyi, konuşmayı) yaratan Mütekellim’e (kullarına söz vasıtası ile hitap eden Allah’a) sonsuz hamd ve sayısız övgü olsun ki” (Doğan, 1997: 87) Fuzûlî, şiir tanımını itikadî bir zemine oturtur. Şuarâ Sûresi 224. ve 227. ayetlerde şairler “iyi ve kötü şair” olmak üzere iki sınıfa ayrılmıştır. Fuzûlî bu ayetlere işaret ederek şiirin nefsanî arzular yerine, iman, ahlak ve salih amel yolunda kaleme alınması gerektiğine işaret eder: “…nazım denizlerinin ümid gemisini ‘şairler; bunların arkasına hep zevk ve eğlence arayan şaşkınlar ve azgınlar düşerler…’ âyetinin ölüm getiren dalgalanması, ümitsizlik ve mahrumiyet girdabında batmaya mahkûm etmiş iken, ‘Ama, iman edenler müstesna…’ zincirini salıp islâm şâirlerini kusursuz ve sağlam bir şekilde kurtuluş sahiline çekmiştir” (Doğan, 1997: 87). 264 | IHLAMUR ANMA VE ARMAĞAN KİTAPLAR DİZİSİ • NECİP FAZIL KISAKÜREK Yâsîn Sûresi 69. ayete istinat edilerek şiirin başka bir itikadî zeminine işaret edilir. Hz. Muhammed’e şiir öğretilmemiştir. Hz. Peygamber’in “şiir hikmettendir” hadisi ile şiir bir değer kazanmıştır. Şiir bir süstür, Hz. Peygamber’in buna ihtiyacı yoktur ve bu süse şairin kendisi gibi eksik kişilerin ihtiyacı vardır. Şair ve şiirin muteber olduğu cahiliye döneminde vahyin üstünlüğü vahiy-şiir; peygamber-şair karşıtlığı ile belirtildiği gibi şiir söyleme kabiliyetinin peygamberlere dahi verilmediği bildirilmektedir: “ ‘Biz ona şiir öğretmedik, ona bu gerekmez de…’ âyetinin anlamı, şiir hünerlerini insan tabiatının reddettiği bir şey haline getirdiği halde, onun (Hz. Muhammed’in) hikmetler saçan dili, gönle hoş gelen ‘Şiir hiç şüphesiz hikmettendir…’ hükmü ile hal ehli insanların gönüllerinin makbûlü yapmış… Kıt’a: …şiir bir süstür, ama bizim gibi eksikler için… O (peygamber) mükemmel olduğu için (Allah) onu (bu) süs (ile süslenmeye) muhtaç kılmamıştır.” (Doğan, 1997: 88,89) Fuzûlî’ye göre şiir yüce bir makamdan (ilâhî bir makamdan) gönderilmiştir: “Söze küçümseyerek bakılmaz/Söz yüce arştan inmiş bir şeydir…” (Doğan, 1997: 117) Şairin en güzel konuşmaya başladığı zemin Allah’ın zikridir: “Her halde arzu ve şevk şekeristanında nâtıka papağanının konuşmaya olan rağbetini artıran en iyi söz, Allah’ın kelamının nağmesidir…”(Doğan, 1997: 118) Şiirin en güzeli Allah’ın terennümü ve onun gizli hazinelerinden sırlar açandır, gaybın altında binlerce hazine vardır ve anahtarları şairlerin eline verilmiştir: “ve gönül goncasının dudağına tebessümler konduran en güzel şarkı, gaybın gizli evinde maârif mücevherlerinden sınırsız hazineler ortaya çıkaran ve insanlar durmadan o hazineyi açıp nazım ve nesir sahifelerini çeşit çeşit mücevherlerle süslesinler diye, harflerin değişimi ile her hazine için bir kilit yapan Yaratıcı’yı hamd ve övgü yolunda söylenen sözün âhengidir.” (Doğan, 1997: 118) Necip Fazıl, şiiri kendine has prensipleri ile Allah’ı arama işi olarak görmektedir. Fuzûlî, Allah’ı anan şiirin en güzel şiir olduğunu ve şairin gayb hazinesinden yaptığı keşiflerle şiirini süslediğini söylerken bir bakıma şiire benzer bir mana yüklemektedir. Necip Fazıl, doğrudan doğruya şiirin Allah’ı aramak olduğunu belirtirken Fuzûlî, dolaylı bir ifade ile benzer bir manaya işaret etmektedir. Gaye Necip Fazıl, şiirin gayesini yukarıdan aşağıya doğru derecelendirerek “mutlak hakikat”, “remzilik ve sırrîlik”, “güzellik, heyecan, eda” olarak sıralamaktadır. Şiirin evvel gayesi ince ve girift bir usulle mutlak hakikati bulmaktır. “güzellik”, “heyecân”, “âhenk”, “edâ” gibi gayeler işporta malıdır; remzîlik ve sırrîlik bu gayelerin evvel ve sonrasında yer almaktadır: “Ana gâyesi, mutlak hakikati usûllerin en ince ve en giriftiyle aramak olan şiir…işte şiir ve gayesi!... Evet şiirin bu en gizli ve en mücerret gaye etrafında müşahhas ve soydaş gayeleri güzellik, heyecan, âhenk, eda gibi işporta malı ölçülerden evvel ve sonra, remzîlik ve sırrîliktir.” (Kısakürek, 2007: 475) İnce ve girift kavramları ile “rafine” (ifadenin zarafet ve İKİ ŞAİR İKİ POETİKA: FUZÛLÎ VE NECİP FAZIL KISAKÜREK • Özgür KIYÇAK | 265 inceliği) ve “komplike” olmak ve sathilikten uzak kalmak kastedilmektedir. Remz ve sır ise hakikati arayan şiirin sembolik ifadesidir. (Okay, 2015: 187, 188) Şiirin ne söylediği kadar nasıl söylediği önemlidir. Şiirin vazifesi, bildirmekten ziyade saklamaktır: “O kelâm tarzı ki, kasaların şifreleri gibi, bir şey bildirmekten ziyade bir şey saklamaya memurdur. “Ne söyledi?” yerine “nasıl söyledi?” kaygısından başka gaye tanımaz. İşte bu kelam tarzının ismi şiirdir.” (Kısakürek, 2007: 476) Şiirdeki remz hakikattir ve en büyük gizli Allah’tır. “Her remzde “gizli”den bir işaret ve her gizlilik işaretinde sırdan bir haber vardır.”, “En büyük gizli, Allah’tır…”(Kısakürek, 2007: 476) Necip Fazıl’ın şiire yüklediği sırrî hakikati arama gayesinin poetik kaynağı bir hadistir: “Allah’ın sır hazinesi Arş’ın altındadır ve anahtarı şairlerin diline verilmiştir” buyuran İlâhî Vahyin mukaddes dudakları, her hâdisede olduğu gibi, bütün bir (poetik-şiir hikmeti) dâvâsında da tek cümlenin esrarlı menşuru içinde ve hiçbir fâninin ulaşamayacağı nisbette şiir hakikatini renk ve çizgiye boğmuştur.” (Kısakürek, 2007: 477) Arş, Levh-i Mahfûz’un burada bulunduğuna inanılan ve mecazen Allah’ın takdirinin geldiği yerdir. Maddî âlemin ilk tabakası olup tasavvufî bakımdan gönlü karşılamaktadır. (Pala, 2003: 37) Bu bakımdan şiirin gayesi doğrudan doğruya metafizik bir alana dönüktür. Fuzûlî, üslûbunun kolay anlaşılmaz olduğunu, ince mazmunları sevdiğini, bu sebeple kaside ve muammaya yöneldiğini, gazelde andığı bu hususiyetlerin gerçekleştirilmesinin kolay olmadığını belirtir: “…Fakat kolay anlaşılmayacak bir üslûba olan rağbetim ve yaradılıştan ince mazmunlara karşı duyduğum ilgi ve sevgi yüzünden tabiatım daima muammâ ve kasideye meylediyordu. Gazel yazmak arzusu hatırıma bile gelmiyor...” (Doğan, 1997: 124) Nazmen başka bir ifadesinde de şöyle der: “Şiir: Manâca müphemlik ve sözde anlaşılmazlık/Zamanımızın büyük âlimlerinin işidir/Dilberlerin derin düşünce azabına takatları yokdur/Dilberlerin hoşuna giden âşıkâne gazellerdir.” (Doğan, 1997: 128) Fuzûlî, üslubunun kolay anlaşılmadığını ve mazmun inceliğini sevdiğini belirtirken şiirinin remzî yönüne işaret etmektedir. Fuzûlî’nin üslubu genel anlamda akıcı, içten bir üslupken zaman zaman bir bilmeceye dönüşen anlam derinlikleri de görülür. (Şentürk ve Kartal, 2014: 297) Fuzûlî’nin “kolay anlaşulmaz bir üslup” ve “mazmun inceliği” kavramları ile Necip Fazıl’ın “ince” ve “girift” kavramları birbirini çağrıştırmaktadır. Fuzûlî’nin muamma ve kasideye düşkünlüğünün sebebini açıkladığı ifadeleri, Necip Fazıl’ın şiirin gayesini bildirmekten ziyade bir kasanın şifreleri gibi saklamak olduğu görüşü ile benzerlik gösterir. Ancak Fuzûlî şiirin gayesinin doğrudan doğruya metafiziğin alanı olduğunu bildirmez. Şekil ve Muhteva Necip Fazıl, şiirde şekil ve muhtevayı “şiirde kütük ve nakış” adı altında ele alır. His ve fikir şairin kütük olarak adlandırdığı muhtevadır. Nakış ise şiirin şekli yapısı, estetik ve fonetik cihetidir. (Okay, 1987: 64) Bu hususa şöyle açıklık getirir: “Kütük şiirin ana maddesi, his ve fikir yekûnundan ibaret muhtevası… Nakış da, bütün bu his ve fikir muhtevasının (ambalaj) zerafeti, (estetik) ve (fonetik) havası, giyim ve kuşam oyunu...” (Kısakürek, 2007: 479) Gerçek şiir, bu iki unsurun büyük bir başarı ile terkibinden doğmaktadır: “Kendi içinde derece derece olan 266 | IHLAMUR ANMA VE ARMAĞAN KİTAPLAR DİZİSİ • NECİP FAZIL KISAKÜREK kütük kıymetiyle, yine kendi içinde derece derece olan nakış değeri, üst üste gelip âhenklerin en mes’uduna bürünüp kucaklaşıncadır ki, şiirin sâf ve gerçek rengi doğar…” (Kısakürek, 2007: 480) Fuzûlî sözdeki mana ve estetiğin kaynağını kutsalla irtibatlandırmaktadır. Fuzûlî’ye göre sözdeki güzelliğin modeli Allah kelamı ve bu kudsî kelamın kalpte uyandırdığı ölçü ve güzelliktir: “O göklerin ve yerin düzenini kuran (Allah)a benzersiz, ölçüsüz şükürler olsun ki; nazmının besmelesini Kur’an’ın başına tac yaparak irfan ve idrak sahiplerinin kalplerinin toprağına ölçülü, düzgün söz sevgisi fidanını dikmiş ve sırlar mahzeni kılmıştır.” (Doğan, 1997: 87) Şiirdeki güzel söz ve ibareler, bir süstür. “Beyit: Şiir (öyle) bir sevgilidir ki; güzel sözler ve ibareler, onun bezeği…”(Doğan, 1997: 90) Fuzulî, mana ve sözü birbirini bütünleyen bir can ve ten olarak görür. Şiirin zarf ve mazrufunun, lafız ve manasının ayrılmaz bütünlüğüne işaret eder: “ Söz mânâdan, mânâ da sözden, can ile ten gibi birbirinden ayrı değildir.” (Doğan, 1997: 117) Necip Fazıl ve Fuzulî şiirde zarf ve mazruf ilişkisini metafizik bir kaynağa bağlayarak belli bir noktada birleşmekte ve her iki poetikada lafız ve mana birliğinin esas alındığı estetik bir bakış görülmektedir. Fuzûlî’nin söz/mana olarak adlandırdığı terimler Necip Fazıl’da fonetik/his ve fikirdir. Cemiyet Necip Fazıl’a göre şiir uyuyan cemiyetin tüm zamanlarının tabir ve tefsire muhtaç bir rüyasıdır: “Şiir, cemiyetin mu’dil oluşları içinde, onun bütün mazisini ihtiva eden, halini gösteren ve hususiyle istikbalinden haberler getiren harikulâde dolambaçlı bir rüyadır ve tıpkı bir rüya gibi bütün bir tâbir ve tefsir mevzuudur.” (Kısakürek, 2007: 485)Şiir aynı zaman da cemiyetin rüyasını ayrı bir rüya üslubuyla anlatan bir tabirnamedir ve bu tabirname de tabire muhtaçtır: “Evet, şiir hakkında ‘cemiyetin rüyasını ayrı bir rüyâ üslûbiyle anlatan bir tâbirnâme” diyebilirsiniz. Bir tâbirnâme ki, o da ayrı bir rüya gibi ayrıca tâbire muhtaç…” (Kısakürek, 2007: 485) Cemiyetin tüm ahvali şair olarak adlandırdığımız fertte şiir olarak ortaya çıkmaktadır. Necip Fazıl, ben idraki güçlü olan bir şairdir. O, şahsî beninde cemiyet adına hisseder ve düşünür: “Bunun içindir ki şiir fikrî, içtimaî, siyasî, tarihî, hissî, bediî, iktisadî, beledî, bütün davaları, dertleri, hasretleri, hamleleri, ihtinakları, ihtirasları ve ıstıraplariyle cemiyet ruhunun tek fert üzerinde bilvasıta en derin kaynaşma ve girdaplaşma zemini diye gösterilebilir.” (Kısakürek, 2007: 486)Ancak cemiyet hadiseleri şiir içinde erimiş, rengini ve şeklini değiştirmiş olarak yer almalı, şiir günübirlik hadiselerden ziyade toplumun geleceğine dair sezgileri ile ilgilenmelidir (Okay, 2015: 196) “Bütün bir cemiyetin bütün iş ve hareket yığını içinde hiçbir hâdise gösterilmez ki erimiş, rengini ve şeklini değiştirmiş olarak şairin ruhundaki tesirler bulamacına dahil olmasın” (Kısakürek, 2007: 486) Fuzûlî, cemiyet ve fert için şiirin kimi faydalarından bahseder. Şiir kaleme alan kişiye masrafsız bir zevk kaynağıdır, sahibini âlem üzerinde ebedileştirir, okuyucuya zevk ve şevk verir: “Bir kimse onu iyice düşündüğünde derhal anlar ki güzel İKİ ŞAİR İKİ POETİKA: FUZÛLÎ VE NECİP FAZIL KISAKÜREK • Özgür KIYÇAK | 267 sözün güzel etkileri vardır. Birincisi, onu söyleyenin gönlüne hiç para sarf etmeden ve maddî bir kayba uğramadan türlü türlü sevinçler ve neş’eler doğurmaktadır. İkincisi: Söz söyleyenin(şair ve yazarın) adı, onun vasıtası ile âlem sahifesinde ebedîleştirmektedir. Üçüncüsü, onun şiiri başkalarına da zevk ve şevk balı içirir.” (Doğan, 1997: 121) Fuzûlî şiirin kişi ve toplum için faydası üzerinde durur. Necip Fazıl ise doğrudan doğruya cemiyet için şiire bir rol biçer. Ancak Necip Fazıl cemiyet hadiselerinin dönüşerek şiire dahil olmasını ister. Nitekim Necip Fazıl’ın şiiri bir yönüyle çağının sosyal-ideolojik muhtevalı şiirine duyulan bir reaksiyondur. (Okay, 1987:23,24) Necip Fazıl, şiir ve cemiyet münasebetine Fuzûlî’ye nazaran daha girift ve çok boyutlu bir misyon yüklemektedir. Her iki şairdeki müşterek nokta ise şiirin fert ve cemiyet hayatında bir yönü ile üstlendiği işlevdir. Fuzûlî daha somut bir işlev yüklerken Necip Fazıl daha soyut bir işlev yüklemektedir. Her iki anlayış şiirin estetiğini koruma anlayışı bakımından birleşmektedir. İlim Necip Fazıl’a göre şiir ve ilmin hakikati arama usulleri oldukça farklıdır: “İlimde tecrit teşhis için; şiirde teşhis tecrit içindir.” (Kısakürek, 2007: 475)İlim tebliğ ederken şiir telkin etmektedir: “ilmin usulünde tebliğ, şiirin usulünde de telkin vardır.” (Kısakürek, 2007: 475)Poetikasının “şiir ve ilim” başlıklı bölümünde ilim ve şiir münasebetini belirlemeye çalışır. Necip Fazıl, şiir için ilmi gerekli görür. Şiir; müspet ilimlerin ruh, heyecan ve his iklimidir: “Şiir, cemiyette, müsbet bilgilerin ruhu, heyecanı, his iklimi haline gelecektir.”(Ç.490) İlmî gelişmelerin insan ruhunda açtığı gediği şiir kapatacaktır: “Madde münasebetlerini zahirî ve amelî plânda faydalaştırmak ve kanunlaştırmaktan ibaret olan müsbet ilimler, her yeni keşfiyle insan ruhunda açtığı gediği şiirle kapayamadıkça, insan gitgide bir( robot) haline gelmeye mahkûmdur.” (Kısakürek, 2007: 490)Şiir çağın ilmini yansıtacak mahiyette olmalıdır: “Otomobillerin 250, tayyarelerin 100 kilometre hızla aktığı… ölü gözünden körlere göz uydurulduğu bir cemiyette bütün bunların yeni hassasiyetini getirecek yeni bir şiir lazımdır.” (Kısakürek, 2007: 491)Toplumdaki madde ve mana muvazenesi için ilim ve şiir birlikte yürümeli ve bu yürüyüşte metafizik irtibat muhafaza edilmelidir: “Şiir ve şiirle beraber sâf fikir, müsbet bilgilerin el attığı her sahada, keşiflerin köpürmesi nisbetinde katmerleşen, giriftleşen büyük ve ebedî meçhûle muhafızlık etmeyi beceremedikçe, insanda ve cemiyette muvazenesizlik her ân biraz daha derinleşecektir.” (Kısakürek, 2007: 492)Şiir müsbet ilimler önünde koşarak adı iman olan bir keşif getirmelidir: “Devr-i daim makinesini arayan delilere karşılık bizim beklediğimiz şair, müsbet ilimlerin önünde koşarak, san’atta ‘devr-i daim’i bulmuş bir keşif getirmeye mecburdur. O da yeni bir ruh müeyyidesi… Yani iman…”(Kısakürek, 2007: 492) Fuzûlî, genç yaşlarda şiire başlamış, aşk şiirleri kaleme almış, ancak şiirle uğraşmanın kendisini ilimden geri koyacağını düşünerek bu uğraşından bir müddet geri durmuştur: 268 | IHLAMUR ANMA VE ARMAĞAN KİTAPLAR DİZİSİ • NECİP FAZIL KISAKÜREK “Çocukluk zamanımda dünyada olup bitenlere ibret nazarı ile bakıyordum ve hünerler kazanma sevgilisine gözümü dikip onu kendime sevgili edinmiştim. Bu aşk oyunu esnasında zaman yaradılışımda gizli olan yakıcı ihtiras ve şiddetli arzu, istidadımın karşısına şiir sevgisi kapılarını açıyordu. Ama ilim ve irfan kazanma yolunda gayret ve himmet göstermek daha kazançlı görünüyordu. Bu güzel iş (şiir) gerçi caziptir, ama yüksek ilimler elde etmeye engel olursa o zaman iş değişir.” (Doğan, 1997: 119,120) “Şiir söyleme başarısı” bir nasihatçi olarak Fuzûlî’ye nasihatte bulunur. Yukarıdaki fikirleri ile bir tenakuz gibi görünse de şiiri başlı başına bir ilim olarak görür; insanın olgunluk ürünü olarak kabul eder, hisleri gelişmeyenlerin bunları idrak edemeyeceğini düşünür: “Şiir söyleyebilmek de başlı başına bir ilimdir ve kemal nevilerinden, muteber bir şubedir. Bunu inkâr edenler, onun zevkine varamayanlar veya şiir söyleme kudretine sahip olmayanlardır.” (Doğan, 1997: 120) Fuzûlî, şiir ve ilim münasebetini renkli teşbihlerle örneklendirir. Erken yaşlarda kuvvetli bir ilim edinmeden bu sahaya girmemesi gerektiğini şu teşbihlerle dile getirir: “Himmetimin meşşâtası (gelin süsleyen kadını) revâ görmedi ki şiirimin güzel gelini bilgi ve kültür süsü süslenmeden zaman koltuğunda arz-ı endâm etsin ve yüce rütbeli isti’dâdımın sarrafı râzı olmadı ki, şiirimin ipekten gerdanlık ipliği ilim mücevherlerinden yoksun olarak âlemin boynuna asılmış bulunsun” (Doğan, 1997: 92) Fuzûlî, ilimden yoksun şiiri temelsiz bir duvara teşbih ederek sanatta kalıcılık ilkesini derinden sezmiştir: “İlimsiz şiir, temelsiz duvar gibi olur ve temelsiz duvar ise gayet itibarsızdır.” (Doğan, 1997: 92) Şair bu anlayışla hikmet, hendese, hadis ve tefsir gibi çağının bir çok aklî ve naklî ilmini öğrenmeye gayret eder: “Şiirimin payesinin ilim ziynetinden yoksun olmasını haksızlık bilip, bir müddet hayatımın nakdini aklî ve naklî ilimlerin kazanılmasına sarf ederek, ömrümün hâsılatını hikmet ve hendese kazançları edinmek için harcadığımdan, giderek çeşitli hüner incilerinden nazmımın güzeline süsler düzenledim ve yavaş yavaş hadis ve tefsir hakkında etraflı bilgi edinip, şiir erdemine kınanacak bir iş gözü ile bakmanın himmet yoksunluğu olduğu gerçeğine ulaştım.” (Doğan, 1997: 92) Fuzûlî’nin ifadeleri arasında sanat ve ilim arasındaki bir nüansı yakalamak mümkündür: “İlim kâinatının boynuna asılmış sanat muskası”. Bu ifade sanatın aynı zamanda ilim için gerekliliğini, koruyuculuğunu ve birazda mistik çehresini belirtir: “Şiir hünerlerinin icatçı sanatçıları bir araya gelip güzel eserlerin ortaya çıkması kaçınılmaz olduğu zamanlarda, her dem kudretli ilim kâinatının boynuna san’atla meydana getirilmiş güzelliklerden bir muska asardı…” (Doğan, 1997:92) Fuzûlî, neden bu mahlası seçtiğini açıklamakta; mahlası ile ilim arasında bağ kurmaktadır: “Allah’ın yardımı ile dönemin bütün ilim ve fenlerinin tamamını kendimde toplamak arzusundaydım. Bunu ifade eden bir mahlas bulmuştum. Çünkü “Fuzûlî, lugatte, “ulum” ve “fünûn” kelimelerinin “ilim” ve “fen” kelimelerinin çoğulu olduğu gibi, “fazl”ın çoğuludur.” (Doğan, 1997: 126) İKİ ŞAİR İKİ POETİKA: FUZÛLÎ VE NECİP FAZIL KISAKÜREK • Özgür KIYÇAK | 269 Necip Fazıl, şiir ve ilim münasebetini daha tecridi ele aldığı gibi yer yer bu münasebeti somutlaştırmaktadır. Şiirin müspet ilimler için niçin gerekli olduğu belirlenmiş; ancak ilmin şiire sunacağı katkılar müphem bırakılmıştır. (Okay, 1987: 5) Fuzûlî ise konuya daha somut bir zeminde yaklaşmaktadır. İlmin şiirde kalıcılık, zenginlik vb. katacağını belirterek bu münasebeti somutlaştırmaktadır. Aynı zaman da sanatın ilim için gerekliliği dolaylı olarak Fuzûlî tarafından da belirtilmiştir. Devlet Necip Fazıl, şiirin devlet eliyle müesseseleştirilmesini ister: “Şiir de öbür san’at şubeleri gibi, mutlaka devlet eliyle müesseseleştirilecektir. Bu mevzuda devlete düşecek vazifeleri plânlaştırmak ve tek tek belirtmek lâzımdır.” (Kısakürek, 2007: 493)Sanatkâr sadece sanatını düşünmelidir, ekmek kaygısı gütmemeli ve buna mukabil devletin millî kütüphanesini zenginleştirmelidir: “Sanatkâr, bu arada ve en başta şair, sadece ekmek kaygısı çekmeksizin düşünebilmek, duyabilmek ve yazabilmek için devlet bütçesinden para alacak ve buna karşılık devlete, onun millî kitaplığını zenginleştirmekten başka hiçbir şey vermeyecektir.” (Kısakürek, 2007: 493)Bu hususta şairden kuru bir meddahlık ve dalkavukluk beklenmemelidir: “Sanatkârı hem kendi eliyle müesseseleştiren, hem de onu tıknefes olmaktan koruyan tedbirli bir devlet eli, şairden, şiirin binlerce yıllık uyuzu olan methiye ve siyasi mev’ize istemez ve hattâ buna müsaade etmez.” (Kısakürek, 2007: 493) Devlet sadece saf ve halis sanatı himaye etmelidir: “Sadece sâf ve hâlis san’atı himaye ve tediye etmekte mükellef devletin…” (Kısakürek, 2007: 494) Devlet kendi değerleri ile çatışmadığı müddetçe sanatkârı serbest bırakmalıdır: “Devlet, bütün san’at mücadelelerinde ve zümreleşmelerinde, kendi ideolocya köklerini incitmedikçe her tarafı serbest ve sözü zamana ve cemiyete bırakmaktan başka hiçbir hak sahibi olmaz.” (Kısakürek, 2007: 494) Fuzûlî, şiirin var olabilmesi için şairin himayesini elzem görür. “Şiir söyleme başarısı”na şöyle der: “Ey değerli dost, şi’ir sanatının bir çok âleti ve edavâtı vardır ve bu âletler olmadan san’ata başlamak zordur. Bu çölü aşıp geçen ve bu san’atla uğraşan eski şairler, iyi huylu sultanların ilgisine mazhar olmuşlar… Bu saadet içinde san’atlarının zirvesine yükselmişlerdir.” (Doğan, 1997: 121,122) Fuzûlî, yaşadığı coğrafyanın sultanların gölgesinden uzak, halkının şuursuz ve idraksiz olduğunu söyleyer. Bu sebeple de kendisinden şiir beklemenin oldukça garip olduğunu belirtir: “Benim gibi aşkın hışmına uğramış zavallı birinden şiir beklemek çok şaşırtıcıdır. Çünkü benim doğduğum ve yaşadığım yer Irak-ı Arab’dır. Burası sultanların gölgesinden uzaktır ve ahâlisinin şuursuzluğu yüzünden harap kalmış bir yerdir…”(Doğan, 1997: 122) Yaşadığı muhitin bir çok olumsuz vasfını sıralayarak şiirin böyle bir muhitte varlık bulamayacağını söyler: “Böyle bir çile ve riyazet bahçesinde gönül goncası nasıl açar ve dil bülbülü ne terennüm eder.” (Doğan, 1997: 122) Fuzûlî, bu düşünceler içindeyken “şiir söyleme başarısı” sultanlarla hem dem olan ve himaye gören şairlerin karşılaştıkları bir çok olumsuzluğu sıralayarak onu teselli eder: “Ey dertli, sultanların yakınlığını kazanıp onlarla sohbet etmek, başkalarının hasedini çekmekten başka 270 | IHLAMUR ANMA VE ARMAĞAN KİTAPLAR DİZİSİ • NECİP FAZIL KISAKÜREK bir işe yaramaz; şarabın keyfi ise ebedî azaba sebep olur. Nedimlerle arkadaşlık, zihni hayallerle baş başa kalmaktan alıkoyar; mal çokluğu, hal ehlini gaflete sürükler…” (Doğan, 1997: 123) Fuzûlî, Osmanlı İmparatorluğu’nun himayesine daimi ve kuvvetli bir özlem duymuştur. Fuzûlî, bir taraftan bu özlemi duyarken diğer taraftan da bu durumun kendisi için bir eksiklik olmadığını, bir eksiklik olarak görülmemesini belirtmekte ve kendi içinde psikolojik bir tezat yaşamaktadır: “Kuvvetle ümid ediyorum ki, fesâhat ve belâgat sahipleri iyice araştırarak doğum ve yetiştiğim yerin Irak-ı Arab olduğunu ve bütün örüm boyunca buradan başka ülkelere seyahat etmediğimi öğrendiklerinde, bu kusuru itibar düşürücü bir şey olarak değerlendirmesinler ve yerime yurduma göre, istidâdımın derecesine hakâretle bakmasınlar. Zira, vatanın itibarı, kişinin itibarına tesir etmez ve toprakda yatmakla da altının parlaklığı kaybolmaz. Ne şehirli olmakla bilgisiz kişi makbul biri olur; ne de bilgili kişi çöllerde durursa, yabanîlik özelliği kazanır.” (Doğan, 1997: 94) Fuzûlî, kendi şiirlerini “dünya görmemiş yavrular” olarak adlandırır, şiirinin nereye ulaşırsa ulaşsın saygı görmesini ister; çünkü bu şiirler mübarek bir beldede varlık bulmuştur, onun şiiri Kerbelâ toprağıdır: “Eğer şiirlerimin sözlerinin kuruluşunda veya anlamında bu san’ata uygun olmayan bazı düşüklükler veya kabalıklar görürlerse, onları af eteği ile örtsünler ve Necef toprağından ve Kerbelâ diyarından çıkıp, evliyâ burcu olan Bağdad’ın havası ve suyuyla yetişmiş bu gün görmemiş yavrulara, sefer esnasında uğradıkları yerlerde hürmet ve itibar göstersinler. Şiir: Ey Fuzûlî; benim makamım Kerbelâ diyarı olduğu için, nereye ulaşırsa ulaşsın, şiirlerime hürmet edilmesi lazımdır. Bu bendenin şiiri altın değil, gümüş değil, inci değil, la’l değil, topraktır; Fakat Kerbelâ toprağıdır.” (Doğan, 1997: 130) Doğan’a göre şairin şiir ve edebiyatın büyük gelişim gösterdiği muhitlere ve sultanların himayesine erişememesi onda eziklik ve isyan duyguları ile bir küçümseme olarak tezahür etmiştir. (Doğan, 1997: 31,32) Böylelikle de şair özlem ve teselli duyguları arasında güçlü bir tezat duygusu yaşamaktadır. Necip Fazıl, çeşitli bankalarda bankacılık ve müfettişlik yapmış, çeşitli okullarda dersler vermiş, 1942’den itibaren memuriyeti bırakıp geçimini kalemi ile girdiği basın dünyası vasıtasıyla kazanmaya başlamıştır. Büyük Doğu Dergisi’nin sahibi ve yazarı olup bazı günlük gazetelerde de belli aralıklarla fıkra ve makaleleri yayımlamıştır. (Okay, 1987: 2) Bunların yanı sıra babasından kalan mirası tüketen şairin bir süre işsiz kaldığı, Fransız otomobilleri satan bir şirkette ticarî servis şefliği yaptığı ve bankacılık yaptığı yıllarda “şairlik ve hesapçılık” arasında kuvvetli bir tezat yaşadığı, Büyük Doğu Dergisi’ni ayakta tutabilmek için Sümer Bank ve İş Bankasının desteğini aldığı bilinmektedir. (Şengül, 2015: İKİ ŞAİR İKİ POETİKA: FUZÛLÎ VE NECİP FAZIL KISAKÜREK • Özgür KIYÇAK | 271 37-41,53) Necip Fazıl, üç farklı yönetim şekli içinde yaşamıştır. Sanatkârın içinde bulunduğu çağın iktidar ve sanatkâr ilişkisi eski dönemlerden oldukça farklıdır. Eski kültürde monarşi yönetiminde sanatkâr ve yönetici arasındaki ilişki daha kestirilebilir bir ilişki iken demokrasilerin doğurduğu hükümet kavramı ile bir zihniyet çeşitlenmesi yaşanmış ve sanatkârlar da bu çoğul zihniyetin ferdî temsilcisi olma, ideolojik taraf tutma diyebileceğimiz daha girift bir ilişki silsilesine dâhil olmuştur. Fuzûlî, farklı monarşi yönetimleri içinde sanatını icra etmiştir. Yaşadığı dönemde matbaa yoktur, şairlik başlı başına bir meslek değildir, sanatkâr sanatını icra edebilmek için bir koruyucuya kuvvetle ihtiyaç duymaktadır ve şairler hayatlarını idame ettirebilmek için ayrıca bir meslek icra etmeleri gerekmektedir. Fuzûlî’nin devlet erkânından hep bir beklenti içinde olduğu eserlerinden ve kimi belgelerden anlaşılmaktadır. (İnalcık, 2005: 54-71) Önemli bir kültür merkezi olmakla beraber (Turan, 1996: 37-42) Fuzûlî’nin yaşadığı zaman diliminde Bağdat ve civarı sıklıkla el değiştirmiş; şair yaşadığı muhitte çok sayıda hükümdar, vali veya beyin himayesine girmeye çalışmıştır. Fuzûlî’nin içinde bulunduğu Azerî sahasında Karakoyunlu ve Akkoyunlu hükümdarlar ile Safevî şahları şiire ve şaire iltifat etmiş olup esas itibariyle Fuzûlî’nin muhiti XVI. yüzyılda edebî gelişim için oldukça uygundur. Karahan’a göre sanatkârın zaman zaman şikâyeti bir yönü ile haklı olmakla birlikte bir yönü ile de psikolojik ve sanat icabıdır. (Karahan, 1995: 63) Fuzûlî hayatının ilk dönemlerinde önce Şah İsmail’in yönetiminde bulunmuş; Kanûnî’nin Bağdat’ı alması üzerine yönünü Osmanlı İmparatorluğu’na çevirmiş; Kanûnî’nin Bağdat’a girişi üzerine bir tarih kasidesi kaleme aldığı gibi Bağdat valilerine de kırk civarında kaside sunmuştur. Bu kasidelerden kimlerden ne derece himaye gördüğü görülebilmektedir. (Mazıoğlu, 1997: 155) Şair, çok istemesine rağmen Osmanlı İmparatorluğuna gelememiştir. Kaside ve mektuplarından himaye arayışı içinde olduğu; ancak yeterli ilgi ve takdiri göremediği anlaşılmaktadır. (Karahan, 1996a: 241) Fuzûlî zannedildiği gibi fakir, muhtaç bir halde olmayıp şikâyetleri değerinin bilinmemesinden, sürekli bir koruyucu bulamayışından kaynaklı ruhî sıkıntıların söylemidir. Hayatında maddî sıkıntılar çekmekle beraber ilme ve irfana kıymet veren yöneticiler tarafından takdir edilmiş ve ilgi görmüştür. (Karahan, 1996b: 195-197; Mazıoğlu, 1997: 23,24) Ancak bunun şair tarafından yeterli görülmediği anlaşılmaktadır. Bunlar içerisinde Celalpaşazade’ye gönderdiği “Şikayetname” adlı mektubu himaye beklentisinin en açık ve en çarpıcı örneğidir. Şikayetnamenin bir edebî eser olduğu göz önünde bulundurulduğunda burada söylenenlerin tamamını gerçek olarak kabul etmede ihtiyatlı davranılmalıdır. Şiirlerindeki fakirlik ifadesi biraz da şairin mistik ifadeleri olarak değerlendirilebilir. (Karahan, 1995: 179, 180) Her iki sanatkârın sanatın devlet eliyle himaye görmesi gerektiğini düşünmelerinde maddî sıkıntıların sanatkârın sanatını icra etmede bir engel olacağı kanaatinin yer aldığı anlaşılmaktadır. 272 | IHLAMUR ANMA VE ARMAĞAN KİTAPLAR DİZİSİ • NECİP FAZIL KISAKÜREK Sonuç Klasik şiirimizin hayatını tamamlaması bir medeniyetin kendini besleyen can suyunun kuruması ile başlamıştır. Tanzimat sonrasındaki yeni edebiyat, yeni bir kök ve varlık zemininin arayışıdır. Medeniyet, kültür ve hayat ekseninin değişiminin aydınları taşıdığı nokta kendine yabancılaşma, madde ve mana muvazenesinde maddenin lehine bir kudretin artışı, ruhî boşluklar ve köksüzlüktür. Necip Fazıl, bu kültürel ve siyasî koşulların ortaya çıkardığı bir istidanın arayışı, medeniyetimizin insicamlı sürekliliğindeki kopuş serencamının nev-i şahsına münhasır İsa nefesi, daima tevhitle bir şekilde bağlantılı sanat anlayışındaki zevalin yeni bir zemin, zaman ve üslupta hayat bulmuş fevkalade icracısıdır. Fuzûlî’nin yaşadığı çağın Necip Fazıl’ın yaşadığı çağdan farklı olması, çağ gerçeği ve poetika ilişkisini şekillendirmiş ve kimi farklar doğurmuştur. Bunun yanı sıra aralarına asırların girdiği bu iki şairin şiire bakışlarındaki müşterekleri uzun bir zaman diliminin biriktirdiği ortak medeniyet zemininde aramak gerekmektedir. Kaynakça ARİSTOTALES (2012), Poetika (çev.: Samih Rifat), İstanbul: Can Sanat Yayınları. BANARLI, N. S. (2001), Resimli Türk Edebiyatı Tarihi, C.I, II, İstanbul: Milli Eğitim Basımevi. BİRİNCİ, A. (2013), “Necip Fâzıl Hakkında yeni Tespitler ve Tashihler”, Türk Edebiyatı. S. 475. s. 10-18. CEYLAN, Ö. (2022), Fuzûlî Dîvânı, Ankara: Atatürk Kültür Merkezi Başkanlığı Yayınları. ÇETİN, N.(2015), Kendini ve Allah’ı Arayan Adam Necip Fazıl, Ankara: Akçağ Yayınları. DOĞAN, M. N. (1997), Fuzûlî’nin Poetikası, İstanbul: Kitabevi Yayınları. DURMUŞ, M. (2021), Dedesinin Kürkünden Çıkıp Gaibi Kurcalayan Şair, İstanbul: Bir Yayıncılık. GENÇ, İ. (2016), Örneklerle Eski Türk Edebiyatı Tarihi, Klasik Dönem, İzmir: Kanyılmaz Matbaacılık. İNALCIK, H. (2005), Şair ve Patron, Ankara: Doğu Batı Yayınları. İPEKTEN, H. (2000), Fuzûlî Hayatı Sanatı Eserleri, Ankara: Akçağ Yayınları. KARAHAN, A. (1995), Fuzulî, Muhiti, Hayatı ve Şahsiyeti, Ankara: Kültür Bakanlığı Yayınları. KARAHAN, A. (1996a), “Fuzûlî”, C.13, TDV İslâm Ansiklopedisi, https://islamansiklopedisi.org.tr/fuzuli(erişim tarihi: 23.02.2023). KARAHAN, A. (1996b), Fuzûlî’nin Psikolojisi Üzerine, (hzl.: Beşir Ayvazoğlu), Fuzûlî Kitabı, İstanbul: İstanbul Büyükşehir Belediyesi Kültür İşleri Daire Başkanlığı Yayınları No: 37. MAZIOĞLU, H. (1997), Fuzûlî Üzerine Makaleler, Ankara: Türk Dil Kurumu Yayınları. MENGİ, M. (2000), Eski Türk Edebiyatı Tarihi, Ankara: Akçağ Yayınları. MİYASOĞLU, M.(1999), Necip Fazıl Kısakürek, Ankara: Akçağ Yayınları. KISAKÜREK, N. F. (2007), Çile, İstanbul: Büyük Doğu Yayınları. OKAY, M. O. (1987), Necip Fazıl Kısakürek, Ankara: Kültür ve Turizm Bakanlığı Yayınları. OKAY, M. O. (2015), Poetika Dersleri, İstanbul: Dergah Yayınları. OKAY, M. O. (2022), “Kısakürek, Necip Fazıl”, C.25, TDV İslâm Ansiklopedisi, https://islamansiklopedisi. org.tr/kisakurek-necip-fazil, s.484-488. (erişim tarihi: 23.02.2023). PALA, İ.. (2003), Ansiklopedik Divan Şiiri Sözlüğü, İstanbul: Leylâ İle Mecnûn Yayıncılık. ŞENGÜL, A. (2015), Gaibi Kurcalayan Çilingir Necip Fazıl Kısakürek, İstanbul: Kesit Yayınları. ŞENTÜRK, A. A. ve KARTAL, A. (2014), Eski Türk Edebiyatı Tarihi, İstanbul: Dergâh Yayınları. TARLAN, A.N. (1950), Fuzûlî’nin Farsça Divanı (Tercümesi), İstanbul: Milli Eğitim Basımevi. TURAN, R. (1996), “Fuzûlî’nin Yaşadığı Çağda Bağdat ve Çevresi”, (hzl.:Beşir Ayvazoğlu) Fuzûlî Kitabı, İstanbul: İstanbul Büyükşehir Belediyesi Kültür İşleri Daire Başkanlığı Yayınları No: 37. KATKI SAĞLAYAN YAZARLARIMIZ • (alfabetik sırayla) | 341 KATKI SAĞLAYAN YAZARLARIMIZ (alfabetik sırayla) Öğr. Gör. Dr. Ahmet YILDIRIM (ahmet_yildirm@hotmail.com) Şanlıurfa/Ceylanpınar’da dünyaya gelen Ahmet Yıldırım, ilk, orta ve lise öğrenimini aynı şehirde tamamladı. 2003 yılında Yüzüncü Yıl Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü’ne giren yazar, 2007’de bu bölümden mezun oldu. 2008 yılında Yüzüncü Yıl Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Yeni Türk Edebiyatı Ana Bilim Dalı’nda yüksek lisansa başladı. 2011 yılında Necati Cumalı’nın Şiirlerinde Toplumsal Eleştiri adlı çalışmasıyla yüksek lisansını tamamladı. 2021’de Adıyaman Üniversitesi Lisansüstü Eğitim Enstitüsü Yeni Türk Edebiyatı Ana Bilim Dalı’nda hazırladığı Muallim Naci’nin Şiirleri Üzerine Bir İnceleme başlıklı teziyle doktor unvanını aldı. 2012-2014 arasında Siirt Üniversitesi Rektörlük Türk Dili Bölümü’nde okutman olarak çalıştı. Ahmet Yıldırım, 2014 yılında Harran Üniversitesi Rektörlük Türk Dili Bölümü’nde öğretim görevlisi unvanı almış olup halen aynı bölümde görev yapmaktadır. Prof. Dr. Ayşe Nur SIR DÜNDAR (a.nur95@gmail.com) 1969 yılında Kütahya’da doğdu. İlk ve orta öğrenimini Kütahya’da tamamladı. 1987’de Ankara Hukuk Fakültesinde lisans öğrenimine ailevi sebeplerden dolayı devam edemedi. 1994’te öğrenim hayatı, Dumlupınar Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümünde tekrar başladı. 1998-2007 yılları arasında Milli Eğitim Bakanlığına bağlı lise ve dengi okullarda Türk Dili ve Edebiyatı öğretmeni olarak görev yaptı. 2001’de Dumlupınar Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümünde yüksek lisansını tamamladı. 2007’de Marmara Üniversitesi Türkiyat Araştırma Merkezinde Türk Dili Anabilim dalında doktora programını tamamladı. 2007 Aralık’ta Uşak Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümünde öğretim üyesi olarak göreve başladı. 2012 Şubat tarihinde Dumlupınar Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümüne geçiş yaptı. 6 Mart 2017 tarihinde doçentlik, 3 Ağustos 2022 tarihinde Profesörlük unvanları verildi. Halen Kütahya Dumlupınar Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümünde öğretim üyesi olarak hizmet vermektedir. Tasavvuf Edebiyatı, Eski Anadolu Türkçesi ve Osmanlı Türkçesi alanlarında bilimsel araştırmaları ve çalışmaları bulunmaktadır. 342 | IHLAMUR ANMA VE ARMAĞAN KİTAPLAR DİZİSİ • NECİP FAZIL KISAKÜREK Dr. Öğr. Üyesi Azer YAVUZ (azeryavuz@hotmail.com) 1982 yılında Kars’ta dünyaya geldi. Kafkas Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü’nden 2006 yılında mezun oldu. 2008 yılında Kafkas Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsünde yüksek lisans eğitimini tamamladı. 2013 yılında aynı bölümde Araştırma Görevlisi olarak göreve başladı. 2015 yılında Atatürk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü’nden “Türk Edebiyatında İslami Söylem ve Ali Haydar Haksal” adlı çalışmasıyla doktor unvanını aldı. Halen Kafkas Üniversitesi’nde görev yapmaktadır. Doç. Dr. Bahar DERVİŞCEMALOĞLU (bahardervis@yahoo.com) 2003 yılında Ege Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü’nden mezun olmuştur. Aynı üniversitede başladığı yüksek lisans öğrenimini 2005 yılında “Temel Göstergebilim Kavramları Üzerine Bir İnceleme” başlıklı teziyle tamamlamıştır. 2008 yılında “Çağdaş Batı Eğitiminde Nesir Analizi Yöntemleri” adlı teziyle Yeni Türk Edebiyatı alanında doktora derecesi, 2016 yılında ise yine aynı alanda Doçent ünvanı almıştır. Halen Ege Üniversitesi Eğitim Fakültesi Türkçe ve Sosyal Bilimler Eğitimi Bölümü Türkçe Eğitimi Anabilim Dalı’nda öğretim üyesi olarak görevini sürdürmektedir. 2012 yılında Manfred Jahn’ın Anlatıbilim: Anlatı Teorisi El Kitabı (Dergâh Yayınları) başlıklı çalışmasını, 2014 yılında Ondřej Sládek’in Prag Ekolü’nün Yapısalcı Poetikası ve Geçirdiği Dönüşüm (Dergâh Yayınları) adlı kitabını ve 2018 yılında Rita Felski’nin Eleştirinin Sınırları (Dergâh Yayınları) başlıklı kitabını Türkçeye tercüme etmiştir. 2014 yılında Anlatıbilime Giriş (Dergâh Yayınları) başlıklı kitabı ve Ahmet Mithat Efendi’den yaptığı Beşir Fuat (Dergâh Yayınları) adlı metin neşri; 2022 yılında ise Çözülemeyen Bulmaca: Anlatıcı Üzerine Tartışmalar (Dergâh Yayınları) başlıklı çalışması yayınlanmıştır. Prof. Dr. Bâki ASİLTÜRK (bakiayhant@gmail.com) 1969’da Adana’da doğdu. Marmara Üniversitesinde Türk Dili ve Edebiyatı eğitimi aldı. Şu an aynı üniversitenin İnsan ve Toplum Bilimleri Fakültesinde Yeni Türk Edebiyatı öğretim üyesi. “Cumhuriyet Dönemi Türk Şiiri, İkinci Yeni Şiiri, Türk Romanında Anlatım Teknikleri, Yaratıcı Yazarlık, Biyografik Okumalar, Modernlikler ve Edebiyatlar, Literature and Humanities, Şiir Manifestoları” gibi dersler veriyor. MSGSÜ, Yeditepe, 29 Mayıs Üniversitelerinde konuk öğretim üyesi olarak “Modern Türk Şiiri, Şiir Okuma Teknikleri” vd. gibi derslere girdi. Kadir Has Üniversitesinde Yaratıcı Yazarlık atölyesinde üç yıl “Şiirde Anlatım ve Yazım Teknikleri” uygulamalı eğitimi yaptı. 2019-20 döneminde Galatasaray Lisesinde konuk hoca olarak 11 ve 12. sınıflara Türk Dili ve Edebiyatı dersleri verdi. Şiir kitaplarında Bâki Ayhan T. imzasını kullanıyor. Prof. Dr. Cafer ŞEN Erzurum/Aşkale’de doğdu. 1993’te Gazi Üniversitesi Eğitim Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümünden mezun oldu. Aynı üniversitenin Sosyal Bilimler Enstitüsünde 1997’de Yüksek Lisansını, 2004’te doktorasını tamamladı. 1997-2007 yılları arasında Gazi Üniversitesinde öğretim elemanı olarak çalıştı. 2007’de Hitit, 2008’de Uşak Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü’ne yardımcı doçent olarak atandı. 2011’te Doçent oldu. 2014’te Dokuz Eylül Üniversitesi, Edebiyat Fakültesi, Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü Yeni Türk Edebiyatı anabilim dalına Doçent, 2017’de Profesör olarak atandı. Hâlen bu görevini devam ettirmektedir. Alanında yayımlanmış birçok makalesi ve katıldığı sempozyumlarda sunulan birçok tebliği vardır. Fecr-i Âti Edebiyatı, Türk Romanında Felsefî Açılımlar, Fuad Hulûsi Demirelli’nin Poetikası ve Şiirleri, Mehmed Sıdkı KATKI SAĞLAYAN YAZARLARIMIZ • (alfabetik sırayla) | 343 Akozan’ın Poetikası ve Eserleri ve Fecr-i Âti Encümeni Edebiyatı telif kitaplarıdır. İbrahim Necmi Dilmen’in Tarih-i Edebiyat Dersleri, Fuad Köprülü’nün Hayât-ı Fikriyye ve Kemal Ragıb’ın Bir İzdivacın Hikâyesi ve Kapalı Kutu adlı kitaplarını hazırlamıştır. İlgilendiği alanlar, edebiyat-felsefe ve edebiyat-psikanaliz ilişkileridir. Bu konularda kitap ve makaleleri bulunmaktadır. Doç. Dr. Can ŞEN (cansen@bartin.edu.tr) 1986’da İstanbul’da doğan Can Şen, İlköğrenimini İstanbul ve Çanakkale’de tamamladıktan sonra Balıkesir Savaştepe Anadolu Öğretmen Lisesi’nden 2004 yılında mezun oldu. 2009 yılında Dokuz Eylül Üniversitesi, Buca Eğitim Fakültesi, Türk Dili ve Edebiyatı Öğretmenliği bölümünü bitirdi. Yüksek lisansını Celal Bayar Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yeni Türk Edebiyatı Bilim Dalı’nda 2012 yılında; doktorasını ise Bartın Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Türk Dili ve Edebiyatı Anabilim Dalı’nda 2017 yılında tamamladı. 2021 yılında Yeni Türk Edebiyatı alanında doçent unvanı alan Can Şen hâlen Bartın Üniversitesi, Edebiyat Fakültesi, Türk Dili ve Edebiyatı bölümünde görev yapmaktadır. Akademik çalışmalarını Türk tiyatrosu, Kıbrıs Türk edebiyatı, modern Türk romanı ve şiiri üzerine sürdürmektedir. Doç. Dr. Canan Olpak KOÇ (colpak@mehmetakif.edu.tr) “Varoluşsal Suçluluk Açısından Cumhuriyet Dönemi Türk Romanı” başlıklı teziyle doktor unvanını aldı. Çeşitli dergi ve gazetelerde modern dönem edebiyatı; hukuk/edebiyat ilişkisi, varoluşçu edebiyat konularında makale ve denemelerle beraber farklı yazar ve eserlerle ilgili kitap bölümleri yazdı. 2012 yılında Türk Ocağı Genel Merkezinin açtığı makale yarışmasında “Devlet Ana Romanı Bağlamında Vatanlaşma Sürecinde Anadolu’da Nüfus Hareketleri” makalesiyle Türkiye birincisi olan yazarın, 2019 yılında çıkan “Okuma Halleri” kitabı ESKADER tarafından yılın deneme kitabı ödülüne layık bulunmuştur. 2020 yılında Altın Kayısı Ödülleri kapsamında yılın kadın köşe yazarı seçilmiştir. Son olarak 2021 yılında Şehit Savcı Mehmet Kiraz adına düzenlenen ve Cumhurbaşkanlığı tarafından takdim edilen Edebiyat ve Hukuk konulu bir yarışmada denemesiyle Türkiye birincisi olmuştur. Okuma Halleri, Edebiyat ve İtibar adlı deneme kitaplarıyla; Varoluşsal Suçluluk “Yitik Masumiyet”, Modern Türk Edebiyatının Yapısal Unsurları, Yusuf Neyyir Adında Biri “Gülzâr-ı Hayâl Kitabı”, Refik Ahmet Sevengil ve Romancılığı, Bir Dik Duruş: Mehmet Akif Ersoy adlı araştırma-inceleme kitaplarıyla, Sessiz ve Derin: Hüseyin Su, Günah Evinin Gölgeleri adlı editöryel kitapları bulunan yazar, uzun yıllar Adalet Bakanlığı Ankara Personel Eğitim Merkezinde öğretim görevlisi olarak çalıştı. Halen Mehmet Âkif Ersoy Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümünde öğretim üyesi olarak görev yapmaktadır. Doç. Dr. Dinçer ATAY (dinceratay@gmail.com) Lisans eğitimini 2010 yılında Trakya Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü’nde tamamladı. Trakya Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Türk Edebiyatı Anabilim Dalı Yeni Türk Edebiyatı Bilim Dalı’nda “Vasfi Mahir Kocatürk – Hayatı, Sanatı ve Eserleri” başlıklı tezi ile yüksek lisans tahsilini yaptı. 2019 yılında; Ardahan Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Türk Dili ve Edebiyatı Ana Bilim Dalı Yen Türk Edebiyatı Bilim Dalı’nda “II Meşrutiyet Devri Türk Öykülerinde Kimlik İnşası” başlıklı tezini başarıyla savundu. 2012’den beri Kafkas Üniveristesi’nde görev yapmaktadır. 2020’de Dr. Öğr. Üyesi kadrosunda görev yapmaya devam eden Atay, 27 Ocak 2023 itibariyle Yeni Türk Edebiyatı 344 | IHLAMUR ANMA VE ARMAĞAN KİTAPLAR DİZİSİ • NECİP FAZIL KISAKÜREK alanında Doçent unvanı almıştır. Atay’ın 9’u uluslararası indekslenen çeşitli dergilerde olmak üzere 20 makalesi farklı farklı dergilerde yayımlanmıştır. Katıldığı 22 uluslararası sempozyum ve kongrede sunduğu bildirilerin 19’u tam metin olarak; 3’ü de kitapta bölüm olarak yayınlanmıştır. Atay, Yeni Türk Edebiyatı alanında yayımlanan otuz farklı bilimsel kitapta bölüm yazarlığı da yapmıştır. Ayrıca T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığı ile Ahmet Yesevi Üniversitesi ortaklığında hazırlanan “Türk Edebiyatı İsimler Sözlüğü II” projesinde 19 farklı edebiyatçı, yazar ve şairin; yine aynı kurumların ortaklığında düzenlenen “Türk Edebiyatı Eserler Sözlüğü” projesinde 3 farklı eserin madde yazarlığını yapmıştır. Prof. Dr. Fatih ARSLAN (farslan@firat.edu.tr) Fırat Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü’nü bitirdi. Şükûfe Nihal Başar’ın hayatı ve şiirleri üzerine yüksek lisans, İlhan Tarus (İnsan-Eser) üzerine doktora yaptı. Çeşitli akademik dergilerde Türk edebiyatı ve Çağdaş Türk Edebiyatları konusunda çalışmaları yayımlandı. Kırgızistan, Celal-abad Üniversitesi’nde öğretim üyesi olarak çalıştı. Yurt içi ve yurt dışında çeşitli bilimsel toplantılara katıldı. Akademik çalışmaları dışında Türk Edebiyatı, Türk Dili, Billig, Radikal Kitap gibi dergi ve gazetelerde edebiyatla alakalı popüler yazıları yayımladı. Kitaplaşan bazı çalışmaları şunlardır: Değişimler ve Dönüşümler Sarmalında Muhalif Bir Söylem: Şinasi İlhan Tarus, Ziya ve Sevda (R. Necdet Kestelli’den), Boş Zaman Figürleri / Erken Dönem Türk Romanında Nesne-Tüketim İlişkileri, Hayat-ı Hakîkiye Sahneleri (H. Cahit Yalçın’dan), Hayat Arası Öyküler ya da Umran Nazif Yiğiter, Kırılan Işık Olsun / Sezai Karakoç Şiirinde Işık Gölge Halleri & Etkilenmeler, Psikolojik Manipülasyon ve Servet-i Fünun Romanı & Karakter/Eylem(e) Değerleri, Ten’in Duyusal Metaforları & II. Yeni. İngilizce ve bazı Türk lehçeleri (Kırgız ve Özbek Türkçesi) bilen Arslan, Halen Fırat Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü’nde akademik hayatına devam etmektedir. Prof. Dr. Fatih SAKALLI (fatih.sakalli@hbv.edu.tr) 1980 yılında Kütahya’da doğdu. İlk ve orta öğrenimini Ankara ve Kırıkkale’de tamamladı. Kırıkkale Üniversitesi, Fen Edebiyat Fakültesi, Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü’nden 2002 yılında mezun oldu. 2003’te Gazi Üniversitesi, Fen Edebiyat Fakültesi, Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü’nde araştırma görevlisi olarak göreve başladı. 2005 yılında Gazi Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yeni Türk Edebiyatı Ana Bilim Dalı’nda yüksek lisansını bitirdi. 2009’da Gazi Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü Yeni Türk Edebiyatı Ana Bilim Dalı’nda doktora öğrenimini tamamladı. 2012 yılında Gazi Üniversitesi, Edebiyat Fakültesi, Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü’ne öğretim görevlisi olarak atandı. 2014’te doçent oldu. 2020 yılında profesör olarak Ankara Hacı Bayram Veli Üniversitesi, Edebiyat Fakültesi, Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü’ne Yeni Türk Edebiyatı Anabilim Dalı’na atandı. Hâlen bu bölümdeki görevine devam etmekte, Yeni Türk Edebiyatı alanındaki çalışmalarını sürdürmektedir. Doç. Dr. Ferhat KORKMAZ (korkmaz1871@gmail.com) 1979 yılında Batman’da doğdu. Marmara Üniversitesi, Atatürk Eğitim Fakültesi, Türk Dili ve Edebiyatı Öğretmenliği Bölümünden mezun oldu (2001). Batman ve Van illerinde Türk Dili ve Edebiyatı Öğretmeni olarak çalıştı. Yüzüncü Yıl Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsünde yüksek lisans derecesi aldı. Dicle Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsünde doktora yaptı. 2011 yılında Batman Üniversitesi, Fen Edebiyat Fakültesi, Türk Dili ve KATKI SAĞLAYAN YAZARLARIMIZ • (alfabetik sırayla) | 345 Edebiyatı Bölümünde Yardımcı Doçent olarak çalışmaya başladı. 2018 yılında Doçent oldu. Bölüm Başkanlığı, Sosyal Bilimler Meslek Yüksekokulu ve Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlüğü gibi idari görevler de yapan Korkmaz, Batman Üniversitesinde Öğretim Üyesi olarak çalışmaya devam etmektedir. Yeni Türk Edebiyatı sahasında yayımlanmış birçok kitap ve makale sahibi olan Korkmaz, evli ve iki çocuk babasıdır. Doç. Dr. Genç Osman GEÇER (gencosmang2@gmail.com) Hatay’ın Dörtyol ilçesinde 1967’de dünyaya gelen Genç Osman GEÇER, ilk ve orta öğrenimini doğduğu şehirde tamamladı. 1994’te İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü’nden mezun oldu. 1997’de aynı üniversitede Yeni Türk Edebiyatı alanında Yüksek Lisans yaptı. 1998’de Hacettepe Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü’nde doktora programına kaydoldu ve 2006 yılında tezini tamamlayarak Dr. unvanını aldı. 2007 yılında Niğde Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü’nde Yeni Türk Edebiyatı kürsüsünde öğretim üyesi olarak göreve başladı. Aynı yıl TİKA tarafından Bosna-Hersek Tuzla Üniversitesi Felsefe Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü’nde misafir öğretim üyesi olarak görevlendirildi. 2009 yılında yurtdışı görevini tamamlayarak Niğde Üniversitesi’ne döndü. Yeni Türk Edebiyatı sahasında araştırmalar yapan ve bu alanda kitap, makale ve bildiriler yayınlayan Genç Osman GEÇER, halen Niğde Ömer Halisdemir Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü’nde Doç. Dr. olarak görev yapmaktadır. Prof. Dr. H. Ömer ÖZDEN (omerozden25@hotmail.com) 1962 yılında Erzurum’da doğdu, bütün tahsilini Erzurum’da tamamladı. Erzurum Lisesinden sonra 1985 yılında Atatürk Üniversitesi, İlahiyat Fakültesinden mezun oldu. Aynı yıl, yine bu fakültede İslâm Felsefesi alanında akademisyen oldu. 1991 yılında Felsefe Tarihi alanında doktorasını tamamladı. 1993’de yardımcı doçent, 2002’de doçent, 2007 yılında da profesör oldu. Dergâh, Ötüken ve Bilge Kültür-Sanat yayınevlerinden yayınlanmış 14 kitabı ve ortak yazarlı kitapları bulunmaktadır. Çeşitli dergilerde yayınlanmış bilimsel makaleleri yanında uluslararası ve ulusal sempozyum ve kongrelerde sunmuş olduğu bildirileri de yayınlanmıştır. Felsefeyi, kendi kültür dünyamız içinde yapma taraftarı olan Özden, bir Türk felsefesi kurmanın hayalini taşımaktadır. Bu bağlamda Yahya Kemal’in felsefesini anlattığı iki kitap ve çok sayıda yazı yayınlamıştır. Bu çalışmalarından dolayı 2020 yılında Türk Felsefe Derneği (TÜFED) tarafından “2019 yılı Prof. Dr. Necati Öner Felsefeye Hizmet Ödülü”ne layık görülmüştür. Evli ve iki evlat sahibi olan Özden, orta seviyede İngilizce ve Arapça bilmektedir. Prof. Dr. Hüseyin DOĞRAMACIOĞLU (hdogramacioglu@gmail.com) Yazar, 1974 tarihinde Kilis’te doğdu. İlk, orta ve lise öğrenimini Kilis’te tamamladıktan sonra Atatürk Üniversitesi K.K.E.F. Türk Dili ve Edebiyatı Öğretmenliği Bölümünü kazandı. Bu bölümden 1996’da Bölüm Üçüncüsü olarak mezun oldu. Kilis, Adıyaman ve Gaziantep illerinde öğretmenlik yaptıktan sonra Gaziantep Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesinde araştırma görevlisi olarak yüksek lisansını sürdürdü. Kilis Masalları adlı teziyle 2002 yılında yüksek lisansı bitirdi. 2002 yılında Hacettepe Üniversitesinde araştırma görevliliğine devam ederek doktoraya başladı. Hacettepe Üniversitesinde hazırladığı Hâkimiyet-i Milliye Gazetesi Üzerine Bir İnceleme adlı doktora teziyle 2007 yılında Doktor oldu. 2014’te Doçent, 2019’da Profesör oldu. Halen Kilis 7 Aralık Üniversitesi, İnsan ve 346 | IHLAMUR ANMA VE ARMAĞAN KİTAPLAR DİZİSİ • NECİP FAZIL KISAKÜREK Toplum Bilimleri Fakültesi, Türk Dili ve Edebiyatı Bölümünde görev yapmaktadır. Yazarın 2023 itibariyle yayınlanmış 36 Ulusal ve uluslararası makalesi, 13 kitap ve kitap bölümü ve 38 adet basılı bildiri metni bulunmaktadır. Yazar, Evli ve 3 çocuk babasıdır. Prof. Dr. Hüseyin YAŞAR (hyasar@siirt.edu.tr) Mardin’in Savur ilçesinde 1974 yılında doğan Hüseyin YAŞAR, ilkokulu köyde, ortaokul ve liseyi Savur’da bitirdi. Lisans eğitimini Atatürk Üniversitesi, Kazım Karabekir Eğitim Fakültesi Fransızca Öğretmenliği bölümünde tamamladı. 2003 yılında Fırat Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsünde yüksek lisans tezini, doktorasını da, Dicle Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsünde “19. Yüzyıl Fransızca Türkçe Eserlerde İstanbul” başlıklı teziyle tamamladı. Bir süre MEB’de öğretmen olarak çalışan Yaşar, 1999 yılında Arş. Gör. olarak başladığı akademik hayatında, 2009’da yardımcı doçent, 2014 yılında doçent olmuştur. Ocak 2020 yılında da Profesör unvanını alan yazar, halen Siirt Üniversitesinde öğretim üyesi olarak çalışmaktadır. Yazarın çok sayıda ulusal ve uluslar arası dergilerde yayımlanmış makaleleri, ulusal ve uluslararası sempozyum ve kongrelerde sunulmuş tebliğleri vardır. Uluslararası kitap bölümünün yanında 2013 yılında Samiha Ayverdi Romanlarında İdeal Kişiler, 2018 yılında Sezai Karakoç’un İmge Dünyası, 2018’de Siirt Halk Anlatıları-1, 2019’da Sonsuz Bir Hikâye: İstanbul, 2020 yılında da Samiha Ayverdi’de Bazı Sosyal Meseleler adlı kitapları basılmıştır. İki proje yürütücülüğünü üstlenmiş yazar, iyi derecede Fransızca bilmektedir. Yaşar, evli ve üç çocuk babasıdır. Prof. Dr. İbrahim KAVAZ (ikavaz25@gmail.com) İbrahim Kavaz, 15.01.1955 tarihinde Erzurum’un Horasan ilçesi, Karaçuha köyünde doğdu. İlk, orta ve lise eğitimini Erzurum merkezde tamamladı. Yüksekokulu, Atatürk Üniversitesi, Edebiyat Fakültesi, Türk Dili ve Edebiyatı bölümünde okudu. Lisans öğrenimini bitirdikten sonra, bir süre öğretmenlik yaptı. Daha sonra Atatürk Üniversitesi İlahiyat Fakültesinde İslâmî Türk Edebiyatı öğretim görevlisi olarak çalıştı. 1984 yılında, Fırat Üniversitesi, Fen-Edebiyat Fakültesi, Türk Dili ve Edebiyatı bölümü, Yeni Türk Edebiyatı ana bilim dalında araştırma görevlisi oldu. 1985’te yüksek lisansını, 1990’da doktorasını bitirerek Yeni Türk Edebiyatı alanında doktor unvanını aldı. 1992 yılında, Fırat Üniversitesi, Fen-Edebiyat Fakültesi, Türk Dili ve Edebiyatı Bölümünde, Yeni Türk Edebiyatı derslerini vermek üzere yardımcı doçentliğe atandı. 1997 yılında Yeni Türk Edebiyatı ana bilim dalında doçent; 2003’te, Fırat Üniversitesi, Fen-Edebiyat Fakültesi, Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü, Yeni Türk Edebiyatı ana bilim dalında profesör öğretim üyesi olarak atandı. 2005 yılından 2007 yılı Mayıs ayına kadar, Fırat Üniversitesi, Fen-Edebiyat Fakültesi, Türk Dili ve Edebiyatı bölümü başkanlığı görevini yürüttü. 22 Temmuz 2007 tarihinde, 23. Dönem Erzurum milletvekili seçildi. 2007–2011 yılları arasında Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde yasama görevinin yanı sıra, Avrupa Birliği Karma Parlamento Komisyonu ve Avrupa Birliği Uyum Komisyonu üyesi olarak görev yaptı. 2013 yılında Fırat Üniversitesindeki görevine döndü. 01 Mart 2013–01 Mart 2016 tarihleri arasında, Bitlis Eren Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Dekanlığı görevini yürüttü. Harputlu Rahmi, Akif Paşa, Sait Faik Abasıyanık ve Necip Fazıl Kısakürek hakkında kitapları bulunmaktadır. Ayrıca Türk edebiyatının değişik konularında çok sayıda makalesi vardır. İbrahim Kavaz, halen Kırşehir Ahi Evran Üniversitesi, Fen –Edebiyat Fakültesi, Türk Dili ve Edebiyatı Bölümünde öğretim üyesi olarak görevini sürdürmektedir. Evli ve üç çocuk babasıdır. KATKI SAĞLAYAN YAZARLARIMIZ • (alfabetik sırayla) | 347 Prof. Dr. Kemal TİMUR (kemaltimur@hotmail.com) 1969 yılında Besni’nin Yazı Yalankoz Köyü’nde doğdu. 1987’de lise, 1993’te lisans, 1995’te yüksek lisans, 2001’de doktora öğrenimini tamamladı. 2003 yılında Erciyes Üniversitesi Yozgat Fen-Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü, Yeni Türk Edebiyatı Anabilim Dalında Yrd. Doç. Dr. kadrosuna atandı. 9 Ocak 2009 tarihinde Doçent, 22 Temmuz 2014 tarihinde ise Prof. Dr. olarak ataması yapıldı. 2011 yılında üç ay Amerika Birleşik Devletleri Kuzey Texas Üniversitesinde (University of North Texas) çalıştı ve bazı araştırmalarda bulundu. Akademik hayatında Dumlupınar Üniversitesi, Yozgat Bozok Üniversitesi, Dicle Üniversitesi, Düzce Üniversitesi ve Kahramanmaraş Sütçü İmam Üniversitesinde görev yaptı. Yeni Türk Edebiyatı alanında kırk civarında öğrencinin Yüksek Lisans ve Doktora tezini yönetti. Edebiyat ve sanat alanında ulusal ve uluslararası dergilerde seksen civarında makalesi yayınlandı. Otuz beş civarında radyo ve televizyon programında konuşmacı olarak yer aldı. Şimdiye kadar yaklaşık elli iki kitap ve kitap bölümüne imza attı. Kırk civarında kitap ve dergide editörlük görevinde bulundu. Alanıyla ilgili altı farklı projede yürütücü olarak görev yaptı. Evli ve üç çocuk babası olan Kemal Timur, Kahramanmaraş Sütçü İmam Üniversitesi, İnsan ve Toplum Bilimleri Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümündeki görevini sürdürmektedir. Prof. Dr. M. Fatih KANTER (fatih.kanter@hotmail.com) 1976 yılında Elazığ’da doğdu. 1999 yılında Fırat Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümünden mezun oldu. Fırat Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsünde 2002 yılında Yüksek Lisansını, 2008 yılında “Reşat Nuri Güntekin’in Romanlarında Yapı ve İzlek” başlıklı teziyle doktorasını tamamladı. Hâlen Kilis 7 Aralık Üniversitesi İnsan ve Toplum Bilimleri Fakültesi, Türk Dili ve Edebiyatı Bölümünde Öğretim Üyesi olarak görev yapan Kanter’in bilimsel ve popüler dergilerde yayınlanmış yazılarının yanı sıra Ölümünün 50. Yılında Belgelerle Reşat Nuri Güntekin, Hadiye’ye Mektuplar, Bir Kültür Romancısı Reşat Nuri Güntekin ve Millî Edebiyat Dönemi Türk Şiirinde Benlik Algısı ve Kimlik Kurgusu adlı kitapları bulunmaktadır. Doç. Dr. Maksut YİĞİTBAŞ (maksutyigitbas@gmail.com) Şanlıurfa’da doğdu, ilk ve orta öğrenimini bu şehirde tamamladı. 1995 yılında Erzurum Atatürk Üniversitesi, Fen- Edebiyat Fakültesi, Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü’nde lisans eğitimini tamamladı. Aynı ünivesitede, 1999 yılında “II. Meşrutiyet’e Kadar Türk Romanında Paris” başlıklı tezi ile Yeni Türk Edebiyatı alanında yüksek lisansını; 2006 yılında “Hilmi Yavuz’un Hayatı, Sanatı ve Eserleri” konulu tezi ile doktorasını tamamladı. Bir süre Türk Dili ve Edebiyatı öğretmenliği yapan Maksut Yiğitbaş 2009 yılından beri Ahi Evran Üniversitesi, Fen Edebiyat Fakültesi, Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü’nde öğretim üyesi olarak görev yapmaktadır. Yeni Türk Edebiyatı alanında bilimsel nitelikli ve diğer süreli dergilerde yayımlanmış makaleleri, sempozyumlarda sunulmuş bildirileri vardır. Prof. Dr. Mitat DURMUŞ (mithat.durmus@gmail.com) Üniversite öğrenimini Fırat Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümünde tamamladı. Öğrenciliğinin ikinci yılından itibaren Nilüfer dergisinin, Genel Koordinatörlüğünü yaptı. Yine öğrencilik yıllarında Erciyes, Ayışığı, Nilüfer, Türk Edebiyatı, Dergâh… gibi dergilerde ve yerel gazetelerde makaleler yayımladı. 1996’da “Azerbaycanlı Şair Nebi Hazri’nin Hayatı, Eserleri ve Şiirlerinin Tematik Bakımdan 348 | IHLAMUR ANMA VE ARMAĞAN KİTAPLAR DİZİSİ • NECİP FAZIL KISAKÜREK İncelenmesi” isimli tezi ile yüksek lisans öğrenimini tamamladı. 2004’te “Melih Cevdet Anday’ın Şiirleri ve Şiir Sanatı” adlı tezi ile doktorasını tamamladı. Ankara Üniversitesi DTCF tarafından çıkarılan ve yayınına ara verilen Türkoloji dergisini yeniden faaliyete soktu ve derginin Onursal Başkanlığını yaptı. Türk Dili, Türkoloji, Turkish Studies, Hürriyet Gösteri, Archıvum Ottomanıcum, Türk Edebiyatı, Türk Bilig, Yeni Türk Edebiyatı Araştırmaları, Erdem, Erciyes, Nilüfer, Ayışığı, Bilge, TEKE… gibi dergilerde pek çok makalesi yayımlandı. Ulusal ve uluslararası birçok sempozyum, kurultay ve kongrede bildiri sundu. Kitap, kitapta bölüm yazarlığı ve çeşitli ansiklopedilerde maddesi yazarlığı olmak üzere toplam 58 eser kaleme aldı. 2007’de Genelkurmay Başkanlığınca yürütülen “Doğru ve Etkin Türkçe” konulu sınav komisyonunda görev aldı. Kafkas Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü Yeni Türk Edebiyatı Anabilim Dalında görev yapan Prof. Dr. Mitat DURMUŞ, 2022’de Türk Dil Kurumunca Bilim Kurulu Asli Üyeliğine seçildi. Prof. Dr. Mustafa KARABULUT (mkarabulut@adiyaman.edu.tr) Elazığ’da dünyaya gelmiş olan Mustafa Karabulut, ilk ve orta öğrenimini aynı şehirde tamamladı. 1991 yılında Fırat Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü’nü kazandı. 1995’te bu bölümden mezun oldu. Meslek hayatına 1995 yılında başladı. Gaziantep Mehmet Âkif Ersoy Teknik Lise ve Endüstri Meslek Lisesi, Elazığ Fatih Lisesi, Elazığ Maden Çok Programlı Lisesi (asteğmen öğretmen olarak) ve Elazığ Mehmet Koloğlu Anadolu Lisesi’nde Türk Dili ve Edebiyatı Öğretmeni olarak görev yaptı. 2009- 2014 arasında Adıyaman Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü’nde Yardımcı Doçent Doktor olarak çalıştı. Mustafa Karabulut, 2014 yılında Doçent Doktor, 2019’da ise Profesör Doktor unvanını almıştır. Yazar halen aynı bölümde çalışmakta ve Yeni Türk Edebiyatı Ana Bilim Dalı Başkanı olarak görev yapmaktadır. Yazarın birçok makalesi ve kitabı vardır. Mustafa Karabulut, evli olup iki çocuk babasıdır. Dr. Öğretim Üyesi Nilüfer AKA ERDEM (nilüfer.akaerdem@hbv.edu.tr) 1984 yılında Erzincan’da doğdu. İlk ve orta öğrenimini Erzincan’da tamamladı. 2007 yılında Atatürk Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümünden mezun oldu. 2010 yılında Ardahan Üniversitesi İnsani Bilimler ve Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümüne Araştırma Görevlisi olarak atandı. Yüksek Lisansını “Haydar Ergülen’in Şiirlerinde Yapı ve İzlek ” (2013) çalışması ile Kafkas Üniversitesinde; doktorasını “Alev Alatlı’nın Romanlarında Özne-İktidar İlişkisi ” (2016) başlıklı çalışması ile Ardahan Üniversitesinde tamamladı. 2019 yılından beri Ankara Hacı Bayram Veli Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümünde Dr. Öğretim Üyesi olarak görev yapmaktadır. Yeni Türk Edebiyatı alanında çalışmalarını sürdürmektedir. Prof. Dr. Nurullah ÇETİN (ncetin64@hotmail.com) 02.03.1964’te Kütahya’nın Simav ilçesine bağlı Kuşu kasabasında doğdu. İlköğrenimini 1974’te Kuşu kasabasında, orta öğrenimini 1980’de Manisa’nın Demirci ilçesinde tamamladı. 1980’de Ankara Üniversitesi, Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi, Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü, Yeni Türk Edebiyatı Anabilim Dalına kaydoldu. Lisans öğrenimini 1985’te bitirdi ve 1986’da aynı anabilim dalında araştırma görevlisi oldu. Yüksek lisansını 1988, doktora öğrenimini de 1995’te tamamladı. Doç. Dr. İsmail Parlatır’ın KATKI SAĞLAYAN YAZARLARIMIZ • (alfabetik sırayla) | 349 yönetiminde hazırladığı yüksek lisans tezinin konusu “Tanzimat’tan Fuat Köprülü’ye Kadar Bizde Edebiyat Tarihçiliği” (Ankara Ü., Ankara 1988), Prof. Dr. Olcay Önertoy’un yönetiminde hazırladığı doktora tezinin konusu ise “Behçet Necatigil, Hayatı-Sanatı ve Eserleri” (Ankara Ü. Ankara 1995) dir. 1997’de Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümüne Yardımcı Doçent olarak atandı. 1998’de 2547 sayılı kanunun değişik 39. maddesi gereğince Londra Üniversitesine bağlı School of Oriental and African Studies (SOAS)’de “Mustafa Kemâl ATATÜRK Fellowship” Programları çerçevesinde Türk dili ve edebiyatı dersleri vermek üzere misafir öğretim üyesi olarak görevlendirildi. Bu görevi 31 Ağustos 2000 tarihinde sona erdi. 2002 yılında aynı üniversitede (Londra Üniversitesi) bir yıl süreyle tekrar görevlendirildi. 1999’da “Doçent Doktor” unvanını aldı ve Mart 2000 tarihinde de Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümünde Doçentlik kadrosuna atandı. 2005’te de profesörlük kadrosuna yükseltildi. Hâlen Ankara Üniversitesi, Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi, Türk Dili ve Edebiyatı Bölümünde öğretim üyesi olarak bu görevine devam etmektedir. Doç. Dr. Özgür KIYÇAK (kiycakozgur@gmail.com) 1983 yılında Kars’ta doğdu. İlk, orta ve lise öğrenimimi Kars’ta tamamladı. 2006 yılında Buca Eğitim Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Öğretmenliğini, 2010 yılında Buca Eğitim Fakültesi Eğitim Bilimleri Enstitüsü’nde yüksek lisansını, 2014 yılında aynı enstitüde doktorasını tamamladı. Sırasıyla şu kurumlarda çalıştı: Kars Susuz Lisesi Türk dili ve edebiyatı öğretmenliği (2008-2010), İzmir Buca Lisesi Türk dili ve edebiyatı öğretmenliği (2010-2011), Çanakkale On sekiz Mart Üniversitesi Eğitim Fakültesi araştırma görevliliği (2011-2014), Buca Eğitin Fakültesi araştırma görevliliği (2014), Artvin Çoruh Üniversitesi Eğitim Fakültesi yardımcı doçent (2015-2016), Kafkas Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi yardımcı doçent/doktor öğretim üyesi (2017-2021), Kafkas Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi doçent (2021-halen). Sıhhat-âbâd, Hüseyin Hulûsî Dîvânı, Şevkistan, Şerh-i Kasîde-i Lüccetü’l-Esrâr, Şerh-i Mütûn-ı Selâse adlı kitaplarla pek çok makale ve bildiri yayımladı. Evli ve iki çocuk babasıdır. Prof. Dr. Soner AKPINAR (sonerakpinar06@hotmail.com) 1994’te Isparta Anadolu Lisesi’nden, 1998 yılında Hacettepe Üniversitesi, Edebiyat Fakültesi, Türk Dili Ve Edebiyatı Bölümünden mezun oldu. Aynı yılın sonunda öğretmen olarak atandığı Sütçüler Lisesi’nden 1999 yılı başında istifa etti ve ESOGÜ FEF Türk Dili ve Ede. Bölümüne araştırma görevlisi olarak atandı. Aynı yıl ODTÜ’de YÖK bursiyeri olarak bir sene yabancı dil eğitimi aldı. 2000-2008 yılları arasında Ankara Üniversitesi DTCF’de araştırma görevlisi olarak çalıştı. Burada Prof. Dr. Ramazan KAPLAN danışmanlığında yüksek lisans (Yakup Kadri Karaosmanoğlu’nun Romanlarının Yapı ve Muhteva Bakımından İncelenmesi) ve doktora (Özdemir İnce’nin Hayatı-Sanatı ve Şiirleri Üzerine Bir Araştırma) eğitimini tamamladı. 2008-2015 yılları arasında Yardımcı Doçent olarak ESOGÜ’de çalıştı. 2015’te doçent, 2021’de de profesör oldu. Türk Romanında II. Abdülhamit (2015) ve Çağdaş Türk Romanında 6-7 Eylül Olayları (Rumlar Etnisite ve Kimlik) (2022) adlı kitap çalışmaları bulunan Akpınar, Anadolu Üniversitesi yayınları arasında çıkan II. Abdülhamit Dönemi Türk Edebiyatı ve II. Meşrutiyet Dönemi Türk Edebiyatı kitaplarının da editörlüğünü yaptı. Hâlen ESOGÜ İTBF’de öğretim üyesi olarak görevine devam etmektedir. 350 | IHLAMUR ANMA VE ARMAĞAN KİTAPLAR DİZİSİ • NECİP FAZIL KISAKÜREK Prof. Dr. Şaban SAĞLIK (sabansaglik@hotmail.com) 1962 yılında Ordu’nun Korgan ilçesinde doğdu. İlk ve orta öğrenimini Korgan’da tamamladı. 1981 yılında girdiği Samsun Ondokuz Mayıs Üniversitesi Eğitim Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı bölümünü 1985’te bitirdi. 1986-1992 yılları arasında Bayburt ve Samsun’da öğretmenlik yaptı. 1992’de Ondokuz Mayıs Üniversitesi Eğitim Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı bölümüne araştırma görevlisi olarak atandı. Aynı yıl, yüksek lisans eğitimini tamamladı. 1998’de de doktorasını bitirdi. Aynı yıl Ondokuz Mayıs Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı bölümüne öğretim üyesi olarak atanan ve 2004 yılında doçent olan Şaban Sağlık, 2010 yılında profösör oldu. Şaban Sağlık, halen (2023) İstanbul Fatih Sultan Mehmet Vakıf Üniversitesi’nde öğretim üyesi olarak çalışmalarını sürdürmektedir. Ulusal ve uluslararası çok sayıda sempozyum ve kongrelerde de bildiri sunan Şaban Sağlık’ın edebi ve akademik dergilerde çok sayıda makalesi yayımlanmıştır. Pek çok ortak kitabın yazarlarından biri olan Şaban Sağlık’ın yayımlanan beş kitabı vardır. Prof. Dr. Tarık ÖZCAN (tozcan@firat.edu.tr) İstanbul’da doğan Özcan, aslen Elazığlıdır. Horasan’dan gelen Alaybeyoğulları ismiyle maruf bir aileye mensuptur. Babası Akçadağ Köy Enstitüsü mezunu eğitimci Hüseyin Avni Bey’dir. Annesi, Cevriye Hanım’dır. Tarık Özcan, yedi çocuklu ailenin dördüncü çocuğudur. İlk ve orta öğrenimini; Elazığ Murat İlkokulu, Mezre Ortaokulu ve Atatürk Lisesi’nde tamamladı. 1977’de Ankara Gazi Eğitim Enstitüsü Türkçe bölümünden mezun oldu. Öğretmen olarak Malatya Akçadağ Öğretmen Okulu’na atandı. Daha sonra Elazığ’da çeşitli liselerde öğretmenlik ve idari görevlerde bulundu. 1993’de Fırat Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü Yeni Türk Edebiyatı Anabilim Dalına öğretim görevlisi olarak atanan Tarık Özcan, yüksek lisansını (İlhan Berk-1995), doktorasını (Oktay Rifat-1999) üzerine yaptı ve kitaba dönüştürdü. 2009 yılında doçent, 2014 yılında aynı bölüme profesör olarak atandı. 2022 yılında emekli oldu. Araştırmalarını Şiirin Kıyısında Bir Ömür Nurullah Ataç, Şair ve Trajedi Tevfik Fikret, Şair ve Şölen Süleyman Bektaş, makalelerini Yazı ve Yankı, şiirlerini İkindi Işığı, Kördüğüm, Asyalı Hüzün, Acı ve Gölge isimli kitaplarında yayımladı. Evli ve iki çocuk babasıdır. Prof. Dr. Ülkü ELİUZ (ulkueliuz@ktu.edu.tr) İlk öğrenimini Malatya Atatürk İlkokulu’nda (1980); orta öğrenimini Elazığ Mezre Ortaokulu ve Mehmet Akif Ersoy Lisesi’lerinde (1986); Lisans eğitimini Fırat Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü’nde (1990) tamamladı. Türkçe ve Türk Dili ve Edebiyatı öğretmeni (1991-1996) olarak çalıştıktan sonra Fırat Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Yeni Türk Edebiyatı Anabilim Dalı’nda Yüksek Lisans (1996) ve Doktora (2004) yaptı. Fırat Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü’nde Araştırma Görevlisi (1996-2008) olarak başladığı akademik kariyerine Karadeniz Teknik Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü’nde Yardımcı Doçent Doktor (2008-2010); Doçent Doktor (2010-2015); Profesör Doktor (2015-) kadrolarında Öğretim Üyesi olarak devam etti. Dr. Ülkü ELİUZ’un “Tanzimat Anlatılarında Feminist Söylem” (2009); “Oyunda Oyun: Postmodern Roman” (2015-2016); “Rasim Özdenören” (2018) adlı müstakil kitapları; “Tanzimat Dönemi Roman Okumaları” (2018), “Servet-i Fünun Dönemi Roman Okumaları” (2019), “Milli Edebiyat Dönemi Roman Okumaları” (2020), “Cumhuriyet Dönemi Roman Okumaları I-II” (2021-2022) adlı ortak yazarlı çalışmaları; ulusal ve uluslararası sempozyumlarda sunulan-yayımlanan KATKI SAĞLAYAN YAZARLARIMIZ • (alfabetik sırayla) | 351 bildirileri; ulusal ve uluslararası hakemli dergilerde yayınlanan makaleleri; editörlükleri ve hakemlikleri; konferans/panel sunumları; söyleşi ve imza etkinlikleri bulunmaktadır. 15 yıldır devam eden “Büyü/Yorum Edebiyat Atölyesi” ve 5 yıldır devam eden “Trabzon Okuyor” adlı projelerin yürütücülerindendir. Doç. Dr. Yavuz Sinan ULU (uluyavuzsinan@gmail.com) 20.11.1989 tarihinde Ankara’da doğdu. 2011 yılında Hacettepe Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümünden mezun oldu. 2012 yılında Ardahan Üniversitesinde araştırma görevlisi olarak göreve başladı. Yüksek lisansını “Samed Vurgun’un Şiirlerinde Yapı ve İzlek” (2014), doktora öğrenimini ise “II. Meşrutiyet Dönemi Türk Romanında Kimlik İnşası” adlı çalışmalarıyla aynı üniversitede tamamladı (2017). 2023 yılında Doçent unvanını alan Ulu, 2018’den beri Gaziantep Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümünde öğretim üyesi olarak görev yapmakta ve Modern Türk edebiyatı üzerine çalışmalarını sürdürmektedir. Prof. Dr. Yunus BALCI (yunusbalci@gmail.com) Ardahan’da doğdu. 1990’da İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü’nden mezun oldu. Aynı bölümde Yeni Türk Edebiyatı Bilim Dalı’nda 1992’de Yahya Saim Ozanoğlu (Hayatı ve Eserleri) konulu tez çalışmasıyla yüksek lisans, 1997’de Türk Romanında Aydın Problemi (1908-1950) isimli teziyle de doktora programını tamamladı. İstanbul’da Türkçe ve Edebiyat öğretmenliği yaptı. 1995’te Pamukkale Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü’ne girdi. 2005’te doçent, 2011’de profesör oldu. 2013-2014 ve 2017-2018 yıllarında İngiltere’nin Exeter Üniversitesinde misafir öğretim üyesi olarak bulundu. Halen Pamukkale Üniversitesi İnsan ve Toplum Bilimleri Fakültesinde öğretim üyesi olarak çalışmakta; Türkçe ve İngilizce yazmış olduğu makale, tanıtım, tenkit, çeviri gibi bilimsel yazıları, çeşitli akademik dergilerde yayımlanmaktadır. Ayrıca, Türk Romanında Aydın Problemi 1908-1950 (2002), İki Bilim Adamının Hikâyesi- Ahmet Hamdi Tanpınar ve Oğuz Atay’ın Hikâyeleri Üzerine Bir İnceleme (2004); Trajik Bir Şair:Ahmet Hamdi Tanpınar(2008) isimli kitapları ve Charles I. Glicksberg’ten, Avrupa Edebiyatında Trajik Görünüm (2004), Linda Hutcheon’dan Postmodernizmin Poetikası (2020) ve yine Linda Hutcheon’dan Postmodernizmin Politikası (Baskıda) isimli çeviri kitapları bulunmaktadır. Çizim: Doç. Dr. Fırat Çalkuş NECİP FAZIL KISAKÜREK Bu kitapta Necip Fazıl Kısakürek bütün yönleriyle ala alınmaya çalışıldı. Bu çerçevede Kısakürek’in hayatı, dil ve üslûbu, şiirleri, hikâyeleri, tiyatroları, romanı, poetikası, polemikçi yapısı, fikir dünyası irdelendi. Bu yazılarda Kısakürek’in varlığa ve zamana genel olarak metafizik boyuttan yaklaştığı tespit edildi. Bu bağlamda şairdeki trajik ve ıstıraplı bir ruh hâlinin, onun “fikir çilesi” bağlamında örüldüğü ifade edildi. Necip Fazıl’ın mânâ-madde tezadında mânânın tarafında olduğu, Allah’ın varlığını ve kâinatın gizemini algılamada aklın yetersiz kaldığını algılamasıyla madde ile büyük bir mücadeleye girdiği tespit edildi. Necip Fazıl Kısakürek’in vefatının 40. yılı dolayısıyla hazırlanan bu kitapta otuz araştırmacının özgün yazısı mevcuttur. Hakkında birçok çalışma yazılmış olsa da hâlâ yeni ve orijinal yazıların kaleme alınabilmesi, onun ne kadar önemli bir sanatçı olduğunu gösterir. Necip Fazıl’ı bu kitap vesilesiyle yeniden hatırlamak ve hatırlatmaktan büyük kıvanç duyuyoruz. Ruhu şad olsun. Anma ve Armağan Kitaplar Dizisi