Location via proxy:   [ UP ]  
[Report a bug]   [Manage cookies]                
Skip to main content
This study aims at analyzing the formation of modernization movements in Turkish literature, which advanced from the 1860s on, within the context of transforming relationships of patronage. With an aim to show the importance of the... more
This study aims at analyzing the formation of modernization movements in Turkish literature, which advanced from the 1860s on, within the context of transforming relationships of patronage. With an aim to show the importance of the transformation of patronage in the formation of the modernization movements in Turkish literary history, the first part of the study provides the background of artistic patronage through a theoretical framework. Then the function of the patronage mechanism in the context of artistic production throughout the historical development of Turkish literature is outlined. The second part discusses the reflections of the changing patronage on the artworks of Tanzimat artists. It is also shown that the radical transformation in the discourse and understanding of the literary works of this era is a direct result of the alternative financial sources that demolish the suppression of the writer. The third part focuses on how the pressure groups against the sovereign political and economic authority of the court became new patronage centers safeguarding opposing intellectuals and artists in the 19th century Ottoman Empire, and how they affected the processes of modernization movements in Turkish literature. When the data is analyzed in a holistic manner, it can be understood that the modernization movements in Turkish literature which started in the Tanzimat era cannot be comprehended independently from the results of the decline of patronage.
Edebi elestirinin Turk edebiyatinda mustakil bir tur olarak gelisim gostermesine zemin hazirlayan sahsiyetlerin basinda gelen Nurullah Atac, gorusleriyle devrinin kultur ve sanat hayati uzerinde genis capli tesirler uyandirdigi gibi... more
Edebi elestirinin Turk edebiyatinda mustakil bir tur olarak gelisim gostermesine zemin hazirlayan sahsiyetlerin basinda gelen Nurullah Atac, gorusleriyle devrinin kultur ve sanat hayati uzerinde genis capli tesirler uyandirdigi gibi kendisinden sonraki kusaklarin dusunce dunyalarini da onemli olcude etkilemistir. Nurullah Atac’in Turk edebiyati tarihi ve dusunce gelenegi icindeki konumunu merkeze alan akademik calismalarda, yazarin daha ziyade elestirmen kimligiyle dil anlayisi uzerinde duruldugu gorulmektedir. Soz konusu degerlendirmelerde, Nurullah Atac’in edebiyat kurami alaninda ileri surdugu goruslerin onemli olcude ihmal edildigi; estetigin temel problemlerine iliskin tartismalar karsisindaki tavrinin yeterince aydinlatilamadigi tespit edilebilmektedir. Bu calismanin amaci, Nurullah Atac’in muhtelif elestiri yazilarinda daginik bir bicimde ortaya koydugu edebiyatla ilgili goruslerini belirli basliklar cercevesinde derleyerek bir butun halinde analiz etmek; bu suretle tutarli v...
Nezihe Meriç’in 1961 tarihli Korsan Çıkmazı romanı, merkezine aldığı modernleşme sorunsalına yönelik bakışıyla olduğu kadar bu problemin işlenişinde başvurduğu teknik araçların kullanılış biçimiyle de çağdaş Türk edebiyatının hamle değeri... more
Nezihe Meriç’in 1961 tarihli Korsan Çıkmazı romanı, merkezine aldığı modernleşme sorunsalına yönelik bakışıyla olduğu kadar bu problemin işlenişinde başvurduğu teknik araçların kullanılış biçimiyle de çağdaş Türk edebiyatının hamle değeri taşıyan özgün yapıtları arasında yer almaktadır. Romanın klişe addedilebilecek muhtevasına rağmen özgün bir eser hüviyeti kazanmasını sağlayan özelliği, biçimsel yapısıyla tematik zemini arasında kurulan ilişkiye dayanmaktadır. Korsan Çıkmazı romanında söz konusu ilişkinin özellikle anlatıcı unsuru aracılığıyla şekillendirildiği görülmektedir. Anlatıcıların tipolojik karakterleri ve konumlarındaki sürekli değişim, romanın tematik yapısı ve temel iletisi üzerinde de belirleyici rol oynamıştır. Bu çalışmada, Türk toplumuna özgü modernleşme deneyiminin ele alındığı Korsan Çıkmazı romanının izleksel kuruluşunda bakış açısı ve anlatıcı unsurlarının oynadığı rol üzerinde durulacak; örnek pasajlardan hareketle eserin tematik arka planının teşekkülünde biç...
ABDULRAZAK GURNAH'IN ''CENNET'' ADLI ESERİN TÜRKÇE "NEZİHE MERİÇ'İN 'KORSAN ÇIKMAZI' ROMANINDA MODERNLEŞME SORUNSALINA ANLATICI PERSPEKTİFİNDEN BAKMAK" Cem BUDAN 1 10.54566/turas.1216612 ÖZ Nezihe Meriç'in 1961 tarihli Korsan Çıkmazı... more
ABDULRAZAK GURNAH'IN ''CENNET'' ADLI ESERİN TÜRKÇE "NEZİHE MERİÇ'İN 'KORSAN ÇIKMAZI' ROMANINDA MODERNLEŞME SORUNSALINA ANLATICI PERSPEKTİFİNDEN BAKMAK" Cem BUDAN 1 10.54566/turas.1216612 ÖZ Nezihe Meriç'in 1961 tarihli Korsan Çıkmazı romanı, merkezine aldığı modernleşme sorunsalına yönelik bakışıyla olduğu kadar bu problemin işlenişinde başvurduğu teknik araçların kullanılış biçimiyle de çağdaş Türk edebiyatının hamle değeri taşıyan özgün yapıtları arasında yer almaktadır. Romanın klişe addedilebilecek muhtevasına rağmen özgün bir eser hüviyeti kazanmasını sağlayan özelliği, biçimsel yapısıyla tematik zemini arasında kurulan ilişkiye dayanmaktadır. Korsan Çıkmazı romanında söz konusu ilişkinin özellikle anlatıcı unsuru aracılığıyla şekillendirildiği görülmektedir. Anlatıcıların tipolojik karakterleri ve konumlarındaki sürekli değişim, romanın tematik yapısı ve temel iletisi üzerinde de belirleyici rol oynamıştır. Bu çalışmada, Türk toplumuna özgü modernleşme
This study aims at analyzing the formation of modernization movements in Turkish literature, which advanced from the 1860s on, within the context of transforming relationships of patronage. With an aim to show the importance of the... more
This study aims at analyzing the formation of modernization movements in Turkish literature, which advanced from the 1860s on, within the context of transforming relationships of patronage. With an aim to show the importance of the transformation of patronage in the formation of the modernization movements in Turkish literary history, the first part of the study provides the background of artistic patronage through a theoretical framework. Then the function of the patronage mechanism in the context of artistic production throughout the historical development of Turkish literature is outlined. The second part discusses the reflections of the changing patronage on the artworks of Tanzimat artists. It is also shown that the radical transformation in the discourse and understanding of the literary works of this era is a direct result of the alternative financial sources that demolish the suppression of the writer. The third part focuses on how the pressure groups against the sovereign p...
This study aims at analyzing the formation of modernization movements in Turkish literature, which advanced from the 1860s on, within the context of transforming relationships of patronage. With an aim to show the importance of the... more
This study aims at analyzing the formation of modernization movements in Turkish literature, which advanced from the 1860s on, within the context of transforming relationships of patronage. With an aim to show the importance of the transformation of patronage in the formation of the modernization movements in Turkish literary history, the first part of the study provides the background of artistic patronage through a theoretical framework. Then the function of the patronage mechanism in the context of artistic production throughout the historical development of Turkish literature is outlined. The second part discusses the reflections of the changing patronage on the artworks of Tanzimat artists. It is also shown that the radical transformation in the discourse and understanding of the literary works of this era is a direct result of the alternative financial sources that demolish the suppression of the writer. The third part focuses on how the pressure groups against the sovereign political and economic authority of the court became new patronage centers safeguarding opposing intellectuals and artists in the 19th century Ottoman Empire, and how they affected the processes of modernization movements in Turkish literature. When the data is analyzed in a holistic manner, it can be understood that the modernization movements in Turkish literature which started in the Tanzimat era cannot be comprehended independently from the results of the decline of patronage.
Roman turunun sosyal arastirmalarda veri kaynagi olarak kullanilip kullanilamayacagi sorusu temelinde gelisen tartismalar, edebiyat arastirmalari icin oldugu kadar, bilimsel calismalar icin de onem arz etmektedir. Bu calisma oncelikle... more
Roman turunun sosyal arastirmalarda veri kaynagi olarak kullanilip kullanilamayacagi sorusu temelinde gelisen tartismalar, edebiyat arastirmalari icin oldugu kadar, bilimsel calismalar icin de onem arz etmektedir. Bu calisma oncelikle romanin, vucuda geldigi donemin toplumsal gercekligini yansitmaya elverisli bir tur oldugu kabulunden hareketle, sosyoloji ve tarih gibi disiplinler tarafindan aracsallastirilabilecegi dusuncesini temellendirmeyi amaclamaktadir. Yakin tarihimizin onemli toplumsal hareketleriyle bu hareketlerin roman sahasindaki tezahurleri arasindaki paralellikleri ortaya koyarak edebiyat eserlerinin sosyolojik arastirmalar icin arz ettigi onemi nedenleriyle birlikte vurgulamak, calismanin bir diger amacidir
ÖZ: Bohem kavramı, ilk örneklerine 19. yüzyıl Paris’inde rastlanan “dandy” ve “flanör” tipleriyle aynı tarihsel kesitte ortaya çıkmış modern kent profillerinden birini tanımlamaktadır. Zamanla müstakil bir kültürel yönelimin sözcülüğünü... more
ÖZ: Bohem kavramı, ilk örneklerine 19. yüzyıl Paris’inde rastlanan “dandy” ve “flanör” tipleriyle aynı tarihsel kesitte ortaya çıkmış modern kent profillerinden birini tanımlamaktadır. Zamanla müstakil bir kültürel yönelimin sözcülüğünü üstlenmeye başlayan bohem, burjuva değerleriyle çatışma hâlindeki sanat topluluklarının yaşam pratiklerine atıfta bulunacak şekilde anlam genişlemesine uğramıştır. Çoğunlukla avare, başıboş, haz odaklı ve sorumsuz bir yaşam biçiminin öznesi olarak konumlandırılan bohem sanatkâr, kamusal değerlere muhalif, izole bir çevrenin mensubudur. Türkiye’de ilk bohem sanat topluluğu, Fikret Adil’in etrafında bir araya gelen Necip Fazıl Kısakürek, Peyami Safa, Mahmut Yesari ve Aka Gündüz gibi ediplerin 1930’lu yıllarda çekirdeğini oluşturduğu zümre tarafından temsil edilir. Beyoğlu merkezli bu topluluğun yaşam tarzı, kişisel ilişkileri, değer dünyaları ve sanatsal eğilimleri hakkında en detaylı verilere, Fikret Adil’in kaleme aldığı otobiyografik unsurlar içeren eserler aracılığıyla ulaşılabilmektedir. Söz konusu yapıtlar, yerli sanatkârların bohem kültüre ilişkin kavrayışlarını bir bütün hâlinde ortaya koyduğu gibi bu yaşam biçiminin Türk edebiyatındaki temsilinin batıdaki örneğinden hangi bağlamlarda ayrıldığını da dikkatlere sunmaktadır. Anahtar Kelimeler: Türk edebiyatı, bohem, Fikret Adil, sanat ABSTRACT: The concept of “bohemian” defines a modern urban profile the likes of which have emerged in the 19th century Paris such as “dandy” and “flaneur”. The concept gradually started to signify a specific cultural tendency and its definition expanded to include the artist communities that are in conflict with bourgeois values. The bohemian artist who is generally understood as the subject of a lifestyle that is hedonistic, irresponsible, idle and vagabond is a member of an isolated circle that opposes the societal values. The first bohemian artist community of Turkey is represented by the literati that aggregated around Fikret Adil in the 1930’s and its core is composed of Fazıl Kısakürek, Peyami Safa, Mahmut Yesari and Aka Gündüz. The most detailed information about this Beyoğlu based community related to their lifestyle, personal relationships, values and artistic tendencies is found in the works of Fikret Adil which include autobiographical elements. These works demonstrate the adoption of the bohemian culture by the local artists as well as the differences between the representation of this lifestyle in the Turkish literature and the Western examples.
1990’li yillarin ilk yarisindan itibaren Bati’da mustakil bir elestiri kurami niteligi kazanmaya baslayan cevreci elestiri akimina yonelik akademik calismalara, son yillarda ulkemizde de tesaduf edilebilmektedir. Cevre sorunlarinin... more
1990’li yillarin ilk yarisindan itibaren Bati’da mustakil bir elestiri kurami niteligi kazanmaya baslayan cevreci elestiri akimina yonelik akademik calismalara, son yillarda ulkemizde de tesaduf edilebilmektedir. Cevre sorunlarinin giderek kuresel bir tehdit halini almaya basladigi gunumuzde bu problemi merkeze alan kurmaca metinlerin yazilmasinin, ilgili sorun hakkinda genis halk kitleleri nezdinde topyekun bir bilincin tesekkul etmesine yardimci oldugu muhakkaktir. Dolayisiyla bilhassa roman turunde verilen eserlere yansiyan yonleriyle cevre sorunlarinin ayrintili bir bicimde incelenmesinin buyuk onem kazandigi one surulebilir. Bu calismada cevreci elestiri akiminin kuramsal altyapisinin tanitilmasi ve tarihsel gelisim seyrinin cizilmesinin ardindan, Kuslar da Gitti romani baglaminda Yasar Kemal’in cevre sorunlari karsisinda gelistirdigi estetik tutum belirlenmeye calisilacaktir. Romanin, cevreci elestiri kurami paralelinde incelenmeye elverisli bulunan diger kurmaca metinlerden h...
ÖZ: Bohem kavramı, ilk örneklerine 19. yüzyıl Paris’inde rastlanan “dandy” ve “flanör” tipleriyle aynı tarihsel kesitte ortaya çıkmış modern kent profillerinden birini tanımlamaktadır. Zamanla müstakil bir kültürel yönelimin sözcülüğünü... more
ÖZ: Bohem kavramı, ilk örneklerine 19. yüzyıl Paris’inde rastlanan “dandy” ve “flanör”
tipleriyle aynı tarihsel kesitte ortaya çıkmış modern kent profillerinden birini tanımlamaktadır.
Zamanla müstakil bir kültürel yönelimin sözcülüğünü üstlenmeye başlayan bohem, burjuva
değerleriyle çatışma hâlindeki sanat topluluklarının yaşam pratiklerine atıfta bulunacak
şekilde anlam genişlemesine uğramıştır. Çoğunlukla avare, başıboş, haz odaklı ve sorumsuz
bir yaşam biçiminin öznesi olarak konumlandırılan bohem sanatkâr, kamusal değerlere
muhalif, izole bir çevrenin mensubudur. Türkiye’de ilk bohem sanat topluluğu, Fikret Adil’in
etrafında bir araya gelen Necip Fazıl Kısakürek, Peyami Safa, Mahmut Yesari ve Aka Gündüz
gibi ediplerin 1930’lu yıllarda çekirdeğini oluşturduğu zümre tarafından temsil edilir. Beyoğlu
merkezli bu topluluğun yaşam tarzı, kişisel ilişkileri, değer dünyaları ve sanatsal eğilimleri
hakkında en detaylı verilere, Fikret Adil’in kaleme aldığı otobiyografik unsurlar içeren eserler
aracılığıyla ulaşılabilmektedir. Söz konusu yapıtlar, yerli sanatkârların bohem kültüre ilişkin
kavrayışlarını bir bütün hâlinde ortaya koyduğu gibi bu yaşam biçiminin Türk edebiyatındaki
temsilinin batıdaki örneğinden hangi bağlamlarda ayrıldığını da dikkatlere sunmaktadır.
Anahtar Kelimeler: Türk edebiyatı, bohem, Fikret Adil, sanat
ABSTRACT: The concept of “bohemian” defines a modern urban profile the likes of
which have emerged in the 19th century Paris such as “dandy” and “flaneur”. The concept
gradually started to signify a specific cultural tendency and its definition expanded to include
the artist communities that are in conflict with bourgeois values. The bohemian artist who is
generally understood as the subject of a lifestyle that is hedonistic, irresponsible, idle and
vagabond is a member of an isolated circle that opposes the societal values. The first
bohemian artist community of Turkey is represented by the literati that aggregated around
Fikret Adil in the 1930’s and its core is composed of Fazıl Kısakürek, Peyami Safa, Mahmut
Yesari and Aka Gündüz. The most detailed information about this Beyoğlu based community
related to their lifestyle, personal relationships, values and artistic tendencies is found in the
works of Fikret Adil which include autobiographical elements. These works demonstrate the
adoption of the bohemian culture by the local artists as well as the differences between the
representation of this lifestyle in the Turkish literature and the Western examples.
The debates on the basis of the question if novel is convenient to be used in social researches as a source, is quite important for both scientific studies and literature surveys. This article aims to substantiate the idea that novel... more
The debates on the basis of the question if novel is convenient to be used in social researches as a source, is quite important for both scientific studies and literature surveys. This article aims to substantiate the idea that novel could be instrumentalized by scientific disciplines like sociology and history. The other aim of this article is to emphasize the importance of literary works for sociological researches by proving the similarities between social movements and their reflections on novels
Edebiyat-toplum etkilesimini tum cepheleriyle ele alan mustakil bir arastirma sahasi olarak edebiyat sosyolojisi; toplumsal yapi, deger ve muesseselerle sanatsal urunler arasindaki karsilikli iliskiyi sorunsallastirir. Yazarin sinifsal... more
Edebiyat-toplum etkilesimini tum cepheleriyle ele alan mustakil bir arastirma sahasi olarak edebiyat sosyolojisi; toplumsal yapi, deger ve muesseselerle sanatsal urunler arasindaki karsilikli iliskiyi sorunsallastirir. Yazarin sinifsal aidiyetinin, sanat anlayisinin bicimlenmesinde etkili olup olmadigi sorusu etrafinda gelisen kuramsal tartismalar, edebiyat sosyolojisinin guncel problemlerinin basinda gelmektedir. Yazar sosyolojisi baglaminda surdurulen bu tartismalarda hakim yaklasim, sanatcinin estetik yonelimlerinin, mensubu bulundugu toplumsal sinifin ideolojisi tarafindan tayin edildigi yonundedir. Bu calismanin amaci, konuyu Tanzimat yazarlari ozelinde ele alarak sosyal sinif-sanat anlayisi iliskisinin mutlak bir belirleyicilik esasina dayanmadigini ortaya koymak; bu suretle literaturdeki tartismalara farkli bir perspektiften bakilmasini saglamaktir. Bu baglamda oncelikle soz konusu alandaki tartismalarin kuramsal icerigi hakkinda bilgi verilecek; ardindan edebiyat sosyolojisi acisindan Tanzimat devri Turk edebiyatina yonelik genel bir bakis gelistirilecektir. Son bolumde ise Tanzimat edebiyatcilarinin sinifsal kokenleriyle sanat anlayislari arasindaki iliski analiz edilerek ulasilan sonuclar dogrultusunda bir cozumlemede bulunulacaktir.
Nurullah Ataç pioneered the establishment of literary criticism as an independent genre in Turkish literature. Not only his thinking had a notable impact on the cultural and artistic life of his time, but he also heavily influenced the... more
Nurullah Ataç pioneered the establishment of literary criticism as an independent genre in Turkish literature. Not only his thinking had a notable impact on the cultural and artistic life of his time, but he also heavily influenced the intellectual life of later generations. Studies about Ataç's place inside Turkish literary and intellectual history focus mostly on his critiques and his conception of language. Meanwhile, Ataç's theses on literary theory tend to be neglected, and his stand in debates concerning the fundamental issues of aesthetics remains ignored. This essay aims at compiling Ataç's views on literature that he expressed through various critiques in an unsystematic manner. These will be classified and analyzed in order to show that he sustained a consistent and solid aesthetic theory. Presenting Ataç's views on the old and contemporary problems of literature and discussing his contributions to art theory are among the other goals of this piece. Öz Edebi eleştirinin Türk edebiyatında müstakil bir tür olarak gelişim göstermesine zemin hazırlayan şahsiyetlerin başında gelen Nurullah Ataç, görüşleriyle devrinin kültür ve sanat hayatı üzerinde geniş çaplı tesirler uyandırdığı gibi kendisinden sonraki kuşakların düşünce dünyalarını da önemli ölçüde etkilemiştir. Nurullah Ataç'ın Türk edebiyatı tarihi ve düşünce geleneği içindeki konumunu merkeze alan akademik çalışmalarda, yazarın daha ziyade eleştirmen kimliğiyle dil anlayışı üzerinde durulduğu görülmektedir. Söz konusu değerlendirmelerde, Nurullah Ataç'ın edebiyat kuramı alanında ileri sürdüğü görüşlerin önemli ölçüde ihmal edildiği; estetiğin temel problemlerine ilişkin tartışmalar karşısındaki tavrının yeterince aydınlatılamadığı tespit edilebilmektedir. Bu çalışmanın amacı, Nurullah Ataç'ın muhtelif eleştiri yazılarında dağınık bir biçimde ortaya koyduğu edebiyatla ilgili görüşlerini belirli başlıklar çerçevesinde derleyerek bir bütün halinde analiz etmek; bu suretle tutarlı ve gelişkin bir estetik kuramın banisi olduğu gerçeğini ortaya koymaktır. Ataç'ın, edebiyatın arkaik ve güncel sorunlarına yönelik yaklaşımını aydınlatmak ve ülkemizde yeterince gelişmemiş olduğu düşünülen sanat kuramı çalışmalarına sunduğu katkıları tartışmak, araştırmanın diğer hedefleri arasındadır.
İntihal /Plagiarism: Bu makale, en az iki hakem tarafından incelenmiş ve intihal içermediği teyit edilmiştir. / This article has been reviewed by at least two referees and confirmed to include no plagiarism.
SİNEMA SANATI KARŞISINDA ÇAĞINI AŞAN BİR DÜŞÜNÜR OLARAK NURULLAH ATAÇ Öz İzlenimci eleştiri anlayışının edebiyat tarihimizdeki en yetkin temsilcilerinden biri olan Nurullah Ataç, aynı zamanda Cumhuriyet döneminin düşünce ve sanat hayatı... more
SİNEMA SANATI KARŞISINDA ÇAĞINI AŞAN BİR DÜŞÜNÜR OLARAK NURULLAH ATAÇ Öz İzlenimci eleştiri anlayışının edebiyat tarihimizdeki en yetkin temsilcilerinden biri olan Nurullah Ataç, aynı zamanda Cumhuriyet döneminin düşünce ve sanat hayatı açısından da önemli bir merhale olarak kabul edilmektedir. İlgisini özellikle dilde sadeleşme hareketleri, tiyatro eleştirisi, şiir, tenkit kuramı ve Batılılaşma gibi alan-lar üzerinde yoğunlaştıran Ataç, gerek muasırları gerekse kendisinden sonraki ku-şaklar üzerinde derin etkiler uyandırmıştır. Buna mukabil yazarın Türkiye'de sine-maya ilişkin yerleşik algının değişmesi sürecinde üstlendiği tarihî rol günümüze değin ihmal edilmiştir. Bu çalışmanın amacı, ülkemizde 1950'li yıllara kadar olan süreçte pek çok düşünür ve sanatkâr tarafından olumsuz bir bakış açısıyla kavranan sinema sanatına yönelik hâkim yaklaşımın dönüşüme uğramasında Nurullah Ataç'ın görüşlerinin etkisini araştırmak; yazarın sinema eleştirisi alanına getirdiği yapıcı tutumun çağdaşlarından hangi noktalarda ayrıldığını tespite çalışmaktır. Bahsi geçen ayrılık noktalarından hareketle Ataç'ın, sinemanın ülkemizde bağım-sız bir sanat disiplini olarak algılanır hâle gelmesi sürecine sunduğu katkıların tartı-şılması da araştırmanın hedefleri arasındadır.
Özet: Postmodern Türk romanının önde gelen temsilcilerinden Oğuz Atay ve Adalet Ağaoğlu'nun eserlerinde aydın kimliği önemli bir yer tutar. Bu çalışmada, yazarların Tutunamayanlar ve Öl-meye Yatmak romanları merkeze alınarak ilk kuşak... more
Özet: Postmodern Türk romanının önde gelen temsilcilerinden Oğuz Atay ve Adalet Ağaoğlu'nun eserlerinde aydın kimliği önemli bir yer tutar. Bu çalışmada, yazarların Tutunamayanlar ve Öl-meye Yatmak romanları merkeze alınarak ilk kuşak Cumhuriyet aydınının, rejimin resmi ideo-lojisi ile olan ilişkisi irdelenmektedir. Her iki romanda da bu dönemin çağdaşlaşma idealine da-yalı eğitim politikasının tektipleştirici uygulamalarının yarattığı gelenek-modernite çatışması-nın aydın kimliği üzerindeki etkisi vurgulanmaktadır. Çalışmamız, söz konusu eserlerden ha-reketle, Oğuz Atay ve Adalet Ağaoğlu'nun, aydın tipi üzerinden Cumhuriyet'in ilk yıllarının sos-yo-politik koşulları karşısında geliştirdikleri eleştirel tavrı tartışmaktadır. Abstract: Intellectual identity occupy an important place in Oğuz Atay and Adalet Ağaoğlu's novels, who are the noteworthy authors of Turkish postmodern fiction. In this article, the relations between the intellectual and the official ideology of the republican era have been analyzed by based on the novels Tutuna-mayanlar and Ölmeye Yatmak. In both novels, the impacts of tradition-modernity clash on intellectuals is highlighted. In our treatise, Oğuz Atay and Adalet Ağaoğlu's critical attitude towards socio-political circumstances of the initial years of the republican era is argued in the novels.
Özet: Roman türünün sosyal araştırmalarda veri kaynağı olarak kullanılıp kullanılama-yacağı sorusu temelinde gelişen tartışmalar, edebiyat araştırmaları için olduğu kadar, bilimsel çalışmalar için de önem arz etmektedir. Bu çalışma... more
Özet: Roman türünün sosyal araştırmalarda veri kaynağı olarak kullanılıp kullanılama-yacağı sorusu temelinde gelişen tartışmalar, edebiyat araştırmaları için olduğu kadar, bilimsel çalışmalar için de önem arz etmektedir. Bu çalışma öncelikle romanın, vücuda geldiği dönemin toplumsal gerçekliğini yansıtmaya elverişli bir tür olduğu kabulünden hareketle, sosyoloji ve tarih gibi disiplinler tarafından araçsallaştırılabileceği düşüncesi-ni temellendirmeyi amaçlamaktadır. Yakın tarihimizin önemli toplumsal hareketleriyle bu hareketlerin roman sahasındaki tezahürleri arasındaki paralellikleri ortaya koyarak edebiyat eserlerinin sosyolojik araştırmalar için arz ettiği önemi nedenleriyle birlikte vurgulamak, çalışmanın bir diğer amacıdır. Abstract The debates on the basis of the question if novel is convenient to be used in social researches as a source, is quite important for both scientific studies and literature surveys. This article aims to substantiate the idea that novel could be instrumentalized by scientific disciplines like sociology and history. The other aim of this article is to emphasize the importance of literary works for sociological researches by proving the similarities between social movements and their reflections on novels. Giriş Roman, mahiyeti itibariyle kurmaca esasına dayalı bir edebi türdür. Anlat-ma esasına bağlı diğer edebi türler gibi roman da model aldığı dış dünya gerçek-liğine ait unsurları belirli bir kurgusal bütünlük oluşturacak şekilde sübjektif bir bilinçle tanzim ederek aktarır. Bir başka ifadeyle roman, "hayattan aldığını, kendi mantığına göre kurar, kurgular. Bu bağlamda romanın, biri hayata, diğe-ri edebiyata açılan kapıları vardır. Roman, bu iki değerin; hayatla edebiyatın mutlu bir sentezinden doğar. Bu sentezde önemli görev edebiyata düşmektedir. * Öğr. Gör., Kemerburgaz Üniversitesi Sağlık Hizmetleri Meslek Yüksekokulu, İstanbul.
Özet 1990'lı yılların ilk yarısından itibaren Batı'da müstakil bir eleştiri kuramı niteliği kazanmaya başlayan çevreci eleştiri akımına yönelik akademik çalışmalara, son yıllarda ülkemizde de tesadüf edilebilmektedir. Çevre sorunlarının... more
Özet 1990'lı yılların ilk yarısından itibaren Batı'da müstakil bir eleştiri kuramı niteliği kazanmaya başlayan çevreci eleştiri akımına yönelik akademik çalışmalara, son yıllarda ülkemizde de tesadüf edilebilmektedir. Çevre sorunlarının giderek küresel bir tehdit halini almaya başladığı günümüzde bu problemi merkeze alan kurmaca metinlerin yazılmasının, ilgili sorun hakkında geniş halk kitleleri nezdinde topyekun bir bilincin teşekkül etmesine yardımcı olduğu muhakkaktır. Dolayısıyla bilhassa roman türünde verilen eserlere yansıyan yönleriyle çevre sorunlarının ayrıntılı bir biçimde incelenmesinin büyük önem kazandığı öne sürülebilir. Bu çalışmada çevreci eleştiri akımının kuramsal altyapısının tanıtılması ve tarihsel gelişim seyrinin çizilmesinin ardından, Kuşlar da Gitti romanı bağlamında Yaşar Kemal'in çevre sorunları karşısında geliştirdiği estetik tutum belirlenmeye çalışılacaktır. Romanın, çevreci eleştiri kuramı paralelinde incelenmeye elverişli bulunan diğer kurmaca metinlerden hangi noktalarda ayrıldığı tespit edilerek çevre hassasiyeti konusuna getirdiği yeni yaklaşım biçiminin yorumlanması amaçlanmıştır. Abstract Academic studies about ecocriticism, which began to occur as a self-contained critical theory from the beginning of 1990's, are also seen nowadays in our country. Nowadays, when environmental problems have become a global threat, it is certain that the novels with environmental themes can contribute to the formation of mass awareness. In this case, it is possible to assort that analyzing environmental issues by reflections on novels is quite important. In this study, primarly the theoretical background and historical development of ecocriticism will be introduced and then Yaşar Kemal's aesthetic attitude towards environmental problems will be determined in the context of his novel named Kuşlar da Gitti (The Birds Has Also Gone). This study also aims to reveal the characteristics of this novel seperated from other texts that are suitable for examination in this respect and to interpret the new approaches in environmental sensivity.
Hemen herkesin aşina olduğu ancak tanımlamaya gelince zorlanılabilecek bir kavram olan bohemin ilk karşılığının "derbeder" olması belki de ilk ipucudur. Paris merkezli ilk bohem sanat toplulukları içinde yer alan Henry Murger, Nerval,... more
Hemen herkesin aşina olduğu ancak tanımlamaya gelince zorlanılabilecek bir kavram olan bohemin ilk karşılığının "derbeder" olması belki de ilk ipucudur. Paris merkezli ilk bohem sanat toplulukları içinde yer alan Henry Murger, Nerval, Gautier, Baudelaire ve Rimbaud gibi sanatkârlar, tarihsel anlamda 20. yüzyılın ikinci yarısından günümüze farklı coğrafyalarda muhtelif muadiller üretmiş, bu itibarla yerel bağlamından sıyrılarak evrensel, çok boyutlu ve kompleks bir değer haline gelmiş bohem tipinin öncü temsilcileridir.


Topraklarımıza asırlık bir gecikmeyle giren bu kavramın ve bohem sanatkâr profilinin belki de bu yönüyle pek de tanınmayan bir öncülü vardır: "Şair-i Azam" Abdülhak Hamit Tarhan. Ancak bohem, bir kuşak hareketi olduğundan, tarihinin yazımı için kuşakları beklemek gerekecektir. 1930`ların başında Fikret Adil önderliğinde şekillenen, Necip Fazıl Kısakürek, Peyami Safa, Aka Gündüz ve Mahmut Yesari gibi isimlerin yer aldığı Asmalımescit Kuşağı, ardından, 50`li yılların ikinci yarısında Attila İlhan`ın etrafında toplanan Demir Özlü, Ferit Edgü, Orhan Duru, Ahmet Oktay ve Tezer Özlü gibi kalemlerin teşkil ettiği Baylan Kuşağı iki ana dalgayı oluşturur. Bu iki kuşağın yanı sıra, herhangi bir topluluğun organik bütünlüğüne dahil edilemeyecek oldukları halde mizaçları ve sanat telakkileriyle bohemi derinlemesine yaşamış Orhan Veli Kanık, Cahit Sıtkı Tarancı ve Sait Faik Abasıyanık gibi şahsiyetler de serencama katılır. Keza Oğuz Haluk Alplaçin, nam-ı diğer "Hayalet Oğuz", lakabına yaraşır biçimde kitabın sayfaları arasında dolaşır. Kitap boyunca adı sık sık zikredilen Lebon, Markiz, Baylan, Degüstasyon gibi bohem uğrağı mekânlar ise kitabın öbür kahramanlarıdır.
Hemen herkesin aşina olduğu ancak tanımlamaya gelince zorlanılabilecek bir kavram olan bohemin ilk karşılığının "derbeder" olması belki de ilk ipucudur. Paris merkezli ilk bohem sanat toplulukları içinde yer alan Henry Murger, Nerval,... more
Hemen herkesin aşina olduğu ancak tanımlamaya gelince zorlanılabilecek bir kavram olan bohemin ilk karşılığının "derbeder" olması belki de ilk ipucudur. Paris merkezli ilk bohem sanat toplulukları içinde yer alan Henry Murger, Nerval, Gautier, Baudelaire ve Rimbaud gibi sanatkârlar, tarihsel anlamda 20. yüzyılın ikinci yarısından günümüze farklı coğrafyalarda muhtelif muadiller üretmiş, bu itibarla yerel bağlamından sıyrılarak evrensel, çok boyutlu ve kompleks bir değer haline gelmiş bohem tipinin öncü temsilcileridir.

Topraklarımıza asırlık bir gecikmeyle giren bu kavramın ve bohem sanatkâr profilinin belki de bu yönüyle pek de tanınmayan bir öncülü vardır: "Şair-i Azam" Abdülhak Hamit Tarhan. Ancak bohem, bir kuşak hareketi olduğundan, tarihinin yazımı için kuşakları beklemek gerekecektir. 1930'ların başında Fikret Adil önderliğinde şekillenen, Necip Fazıl Kısakürek, Peyami Safa, Aka Gündüz ve Mahmut Yesari gibi isimlerin yer aldığı Asmalımescit Kuşağı, ardından, 50'li yılların ikinci yarısında Attila İlhan'ın etrafında toplanan Demir Özlü, Ferit Edgü, Orhan Duru, Ahmet Oktay ve Tezer Özlü gibi kalemlerin teşkil ettiği Baylan Kuşağı iki ana dalgayı oluşturur. Bu iki kuşağın yanı sıra, herhangi bir topluluğun organik bütünlüğüne dahil edilemeyecek oldukları halde mizaçları ve sanat telakkileriyle bohemi derinlemesine yaşamış Orhan Veli Kanık, Cahit Sıtkı Tarancı ve Sait Faik Abasıyanık gibi şahsiyetler de serencama katılır. Keza Oğuz Haluk Alplaçin, nam-ı diğer "Hayalet Oğuz", lakabına yaraşır biçimde kitabın sayfaları arasında dolaşır. Kitap boyunca adı sık sık zikredilen Lebon, Markiz, Baylan, Degüstasyon gibi bohem uğrağı mekânlar ise kitabın öbür kahramanlarıdır.

Cem Yılmaz Budan, kökeni itibarıyla kısaca "Batı'da burjuva ideolojisinin egemen söylemi etrafında vücut bulan modern toplumun dayattığı değerler manzumesi karşısında gelişen entelektüel huzursuzluğun estetik düzlemdeki dışavurumu" olarak tanımlanabilecek bohemin tarihsel ve sosyolojik arka planını ele alırken Türkiye'deki serüvenini nesnel bir değerlendirmeye tâbi tutarak incelediği bu kapsamlı çalışmasında, tıpkı kavramın kendisi gibi, zevkle ve merakla okunacak şenlikli bir kitap ortaya çıkarmayı başarıyor.
Kitle kültürüne, ideolojik referanslardan yalıtılmış bir yaklaşım çerçevesinde farklı bir perspektiften bakmayı hedefleyen bu çalışma, popüler edebiyat olgusuna yöneltilen klişe eleştirilerin bilimsel meşruiyetini sorgulamayı öngörmekte,... more
Kitle kültürüne, ideolojik referanslardan yalıtılmış bir yaklaşım çerçevesinde farklı bir perspektiften bakmayı hedefleyen bu çalışma, popüler edebiyat olgusuna yöneltilen klişe eleştirilerin bilimsel meşruiyetini sorgulamayı öngörmekte, kitle kültürünün doğuşunu, ahlaki sicilini, sanatsal üretimle kurduğu ilişkiyi ve edebî etkinlik üzerinde uyandırdığı tesirin teorik altyapısını tartışmaya açmaktadır.




Teorik bağlamı, Frankfurt Okulu mensupları başta olmak üzere XX. yüzyılın Marksist edebiyat eleştirmenlerinin önemli bir bölümünün dejenerasyon alameti olarak konumlandırdıkları kitle kültürüne daha müsamahakâr bir tavırla yaklaşıldığında elde edilecek sonuçların söz konusu tenkitleri hangi düzeyde haklı çıkaracağını gözlemlemek olan bu çalışma, kitle kültürünün edebiyatla ilişkisini farklı bir perspektiften ele alıyor.
Kitle kavramı, elit kültür-halk kültürü karşıtlığının teşkil ettiği çift kutuplu hiyerarşinin geleneksel düzenini kırarak ileride avangart sanat hareketleri tarafından idealize edilecek çoğulcu bilince zemin hazırlamak üzere zuhur ettiği... more
Kitle kavramı, elit kültür-halk kültürü karşıtlığının teşkil ettiği çift kutuplu hiyerarşinin geleneksel düzenini kırarak ileride avangart sanat hareketleri tarafından idealize edilecek çoğulcu bilince zemin hazırlamak üzere zuhur ettiği 18. yüzyıldan itibaren yeni bir sanatsal kategori oluşturmaya başlamıştır. Bu kategori, kitle kültürü eleştirmenlerinin tarihsel misyonunu göz ardı etme eğiliminde oldukları bir devrimin habercisi olarak da karşımıza çıkar. Estetik etkinliğin, alt sınıfların alımlama deneyimlerine eşlik edecek sanatsal ürünlerin vücuda getirilmesine olanak sağlayan süreçlerle etkileşim kurmaya başlamasının yarattığı tedirginlik, seçkin tarafından oluşturulan kültürel statükonun korunması amacına isnat etmektedir. Bu bağlamda kitle kültürünün, kendisine izafe edilen pejoratif anlamın yeniden değerlendirilmesini gerekli kılacak bir tarihsel arka plana sahip olduğu iddia edilebilir. Zira kitle kültürü erken dönemlerinde, günümüzde olduğundan çok daha muteber bir konuma sahipti ve seçkinin entelektüel meşguliyet üzerinde kurduğu mutlak tahakkümün karşısına ikonoklastik bir hareket olarak çıkışı, sanat alanında gelişen ihtilalci heyecanların rehberliğini üstleniyordu. Daha sonraki süreçte popüler kültür ve popüler edebiyat ortamının gelişimine ivme kazandırmakla itham edilecek olan kitle kültürünün tüm cepheleriyle anlaşılabilmesi, doğuş zeminine ait birtakım dikkatlerin hassasiyetle ele alınmasını gerekli kılmaktadır. Gerek kitle kültürüne gerekse bu kültürel dairenin bir bileşeni olarak beliren popüler edebiyata yönelik alışılagelmiş mülahazalara tersten bakmak, meşruiyeti üzerinde ittifak edilen paradigmanın geçerliliğinin sorgulanmasına imkân tanıyacaktır. Popüler edebiyatın geçmişten günümüze uzanan süreçte sanatsal, politik ve toplumsal düzlemde icra ettiği fonksiyonun müspet boyutlarını da gözlemlemeye çalışmak, bu çalışmanın temel amacıdır. Başta Frankfurt Okulu mensupları olmak üzere kitle kültürü eleştirmenlerinin popüler edebiyata yönelttikleri klişe tenkitlerin gerçekçi temellere sahip olup olmadığını tartışmak suretiyle bu alanda ihtiyaç duyulan anti-tezin üretilmesine katkıda bulunmak, araştırmanın diğer hedefini oluşturmaktadır.
Yaşamı hakkındaki malumatın, muhtelif eserlerinden hareketle yapılan çıkarsamaların yanı sıra rivayet düzeyinde kalan birtakım anlatılarla sınırlı olduğu Yunus Emre, Türk edebiyatı tarihinin bütüncül bir yaklaşımla kavranabileceği... more
Yaşamı hakkındaki malumatın, muhtelif eserlerinden hareketle yapılan çıkarsamaların yanı sıra rivayet düzeyinde kalan birtakım anlatılarla sınırlı olduğu Yunus Emre, Türk edebiyatı tarihinin bütüncül bir yaklaşımla kavranabileceği iddiasını temellendirmek üzere başvurulabilecek kalem sahiplerinden biri olarak karşımıza çıkmaktadır. Yunus Emre’nin yaşamına ışık tutma amacını merkeze alan araştırmaların önemli bir bölümü, şairin Eskişehir’in Mihalıççık ilçesine bağlı Sarıköy’de doğduğu, Taptuk Emre adlı mutasavvıfın tekkesinde yetiştiği kabulü üzerinde (Kurdakul, 1985: 663) ittifak hâlindedir. Yunus Emre, XIII. yüzyılın başlarında Türk dilinde ilk ifadesini Mevlana’nın tek tük beyitlerinde, Sultan Veled’in yine sayıları pek az Türkçe şiirlerinde, Ahmed Fakih’in Türkçe küçük bir mesnevisinde ve Şeyyad Hamza’nın on kadar şiirinde bulmaya başlayan tasavvuf akımını taşkın ve gür lirizmi, halk ruhu ve dili ile halka ve hayata bağlı kalarak milletine devretmiş (Necatigil, 1989: 345) önemli bir yol açıcıdır. Bu yönüyle Yunus Emre, tasavvuf kültürünü metafizik referanslarla sınırlayan bilincin yerine dış dünya gerçekliğiyle ve hayatla irtibatını sürdüren bir vahdet-i vücut anlayışını ikame etmiş görünür. O’nun Türk kültür hinterlandının kapsadığı farklı coğrafyalarda ve edebiyat tarihimizin muhtelif devirlerinde eserleriyle varlığını ve etkisini sürdürmesi, temelde insan gerçeğine nüfuz etmeyi başarmış olmasıyla açıklanabilir. Bu bağlamda Yunus Emre’nin yalnızca tekke edebiyatı ya da halk kültürü için değil, Türk edebiyatı tarihinin hemen tüm dönem ve akımları açısından sıklıkla başvurulan bir kaynak olma vasfını sürdürdüğü belirtilmelidir. Bilhassa yenileşme devri Türk edebiyatının erken safhalarından günümüze kadar uzanan süreçte Yunus Emre’nin farklı edebî türlerde vücuda getirilen eserler aracılığıyla yaşatıldığı; üslubu, imajları, hayat görüşü, insana ilişkin kavrayışı ve sesiyle farklı ideolojik ve estetik yönelimlere mensup sanatkârlar üzerinde derin tesirler uyandırdığı ifade edilebilir. Söz konusu tesiri tüm cepheleriyle eksiksiz bir biçimde nakletmek, kuşkusuz bu çalışmanın sınırlarını ziyadesiyle aşacaktır. Dolayısıyla Yunus Emre’nin Yeni Türk Edebiyatı alanı üzerinde uyandırdığı estetik, ahlaki ve düşünsel tesire dair genel bir kuramsal çerçeve çizilmeye çalışılacak; bahsi geçen tesirin ana hatlarına işaret edilecektir. 

Yûnus Emre’nin, çağdaşı şairlere kıyasla devrinde Türkçe sözcüklere en çok yer veren şair olduğunu söylemek yanlış olmaz. Şiirinde geçen Arapça-Farsça sözcüklerle söz birliklerinin büyük kısmı ise halkın konuşma dilinde kullanılan ve manası hemen herkes tarafından bilinir olanlardır. Bu nedenle, belirli bir düzeyde okuma –yazma bilen bir kişi için Yûnus Emre'nin şiiri, anlaşılması sözlüğe ihtiyaç duyulmayan bir şiirdir.

Bir başka ifade ile, Yûnus Emre’nin şiirlerini anlayabilmek için sözlüğe pek gerek yoktur. Toplum hayatı ve halk kültürü ile ilgili olan bir kişi Yûnus’un şiirini okurken söyleneni anlamakta güçlük çekmez. Çünkü, Yûnus şiirini halkın çarşıda-pazarda, günlük konuşma dilinde kullandığı sözcük ve söz birlikleriyle yazar.

Şiirde meram açık bir şekilde dile getirilir, okuyanın ve dinleyenin anlayabilmesi için bozuk ifadelere yer verilmez. Amacı eğitip öğretme olduğu için şiiri de bu amaca uygun olarak anlaşılır mahiyettedir.
Önsöz Mehmet Talat’ın, Cumhuriyet’in ilan edildiği 1923 yılından itibaren kısa aralıklarla neşretmeye başladığı tiyatro eserlerinin günümüz okurunun ilgisine sunulmasını hedefleyen elinizdeki çalışma, edebî hafızamızın sonraki kuşaklara... more
Önsöz

Mehmet Talat’ın, Cumhuriyet’in ilan edildiği 1923 yılından itibaren kısa aralıklarla neşretmeye başladığı tiyatro eserlerinin günümüz okurunun
ilgisine sunulmasını hedefleyen elinizdeki çalışma, edebî hafızamızın sonraki kuşaklara intikalini mümkün kılma amacına matuf çabalara mütevazı bir katkı hükmündedir. Yazarın, ilk basım tarihlerinin üzerinden geçen
yaklaşık bir asırlık zaman diliminin ardından yeniden gün ışığına çıkarılmak üzere ele alınan tiyatro metinleri Latinize edilirken orijinal nüshalar üzerinde çalışılmış ve herhangi bir sadeleştirme işlemine başvurulmamıştır. Çalışmada yazarın ilk kez Latinize edilen piyeslerinin tam metinlerinin
yanı sıra, eser odaklı eleştirel inceleme ve değerlendirmelere tahsis edilen
müstakil bölümlere de yer verilmiştir. Bu suretle yazarın eser verdiği dönemin hâkim sanatsal ve ideolojik eğilimleriyle kurduğu ilişki irdelenmiş; Türk tiyatro tarihindeki yeri ayrıntılı olarak tartışılmıştır. Kitabın sonunda Talat’ın tiyatro eserlerinde geçen, işlekliklerini yitirmiş olmaları hasebiyle mevcut okur kitlesinin aşina olmadığına kanaat getirilebilecek sözcüklerin
sıralandığı bir sözlük kısmı yer almaktadır.
Mehmet Talat, hakkında tatmin edici düzeyde biyografik malumata rastlamanın son derece güç olduğu bir yazardır. Ömrünün bir bölümünü Kalamış semtinde geçiren yazar, tanıklık ettiği dönemin sosyal sorunlarının teşhis ve tasvirinde oldukça güçlü bir gözlemci ve keskin bir heccav
kimliğiyle beliren bir kalem olarak karşımıza çıkar. Talat’ın daha ziyade töre komedisi türünü örnekleyen piyesleri, kaleme alındıkları devrin özgün toplumsal koşullarından esinlenen tematik çerçeveler oluşturmanın yanı sıra belirli bir tarihsel kesitle sınırlandırılamayacak evrensel değer ve
aksaklıkların teşhir edildiği metinler olmaları itibarıyla karakter komedisi özelliği de göstermektedir. Söz konusu piyesler, 20. yüzyılın ilk yarısında
oldukça sarsıntılı bir modernleşme tecrübesi geçirmekte olan Türk toplumunun farklı tabakalarına mensup bireylerinin aynı dramatik çatı altında buluşarak oluşturdukları sosyal panoramayı sahnelemektedir. Tiyatro sanatının kamuoyu oluşturabilme yetisi ve cemiyete ayna tutma işlevi göz önüne alındığında, erken Cumhuriyet devri piyes yazarları arasında yer alan kalemlerden birinin eserlerinin literatüre kazandırılmasının siyasal ve
sosyal tarih okumaları açısından arz ettiği önem anlaşılacaktır.
Tespit edilebilecek teknik hata ve eksiklerinin giderilerek daha olgun bir metin hâline getirilmesinin imkân dâhilinde bulunduğu bu çalışmanın hazırlanmasında manevî desteklerini gördüğüm aileme, yakın dostlarıma
ve hocalarıma teşekkürlerimi sunarım.
Doç. Dr. Cem Yılmaz BUDAN
İstanbul 2020
Ahmet Haşim Estetiği Üzerine Kuramsal Analizler Yazar Dr. Cem Yılmaz Budan Modern Türk şiirinin kurucuları arasında yer alan Ahmet Haşim, kendine özgü estetiği, düşünce dünyası ve yaşam pratiğiyle günümüzde de muhtelif incelemelere konu... more
Ahmet Haşim Estetiği Üzerine Kuramsal Analizler

Yazar
Dr. Cem Yılmaz Budan

Modern Türk şiirinin kurucuları arasında yer alan Ahmet Haşim, kendine özgü estetiği, düşünce dünyası ve yaşam pratiğiyle günümüzde de muhtelif incelemelere konu olmayı sürdürmektedir. Haşim’in estetiğini tüm cepheleriyle kavrayabilmek için, şairin sanatını ve fikriyatını şekillendiren kaynakları bütüncül bir yaklaşımla değerlendirmek kaçınılmazdır. Elinizdeki kitap, bu bütüncül yaklaşımın oluşumuna katkıda bulunmak üzere Ahmet Haşim estetiğine ilişkin alternatif okuma/değerlendirme yöntemleri öneren bir içeriğe sahiptir. Bu hedef doğrultusunda çalışma, Ahmet Haşim estetiğini, görme biçimleri kuramından yola çıkarak edebiyattan plastik sanatlara uzanan geniş bir disiplinlerarası yaklaşımla ele almaktadır. Şairin sanat kuramı alanındaki görüşleri, flanör kimliği ve batılı kaynakları da çalışma kapsamında incelenen diğer başlıklar arasındadır.

Sayfa: 176
Ebat: 13.5x21cm
ISBN: 978-605-2233-80-1
http://www.grafikeryayin.com
Research Interests: