Location via proxy:   [ UP ]  
[Report a bug]   [Manage cookies]                
Skip to main content
Surete âşık olma temasının Osmanlı edebiyatında ilk kez işlenmesine Nizâmî -i Gencevî’nin Husrev u Şirin (1281) adlı mesnevînde rastlanmaktadır. Bu eserde konu tasavvuftan farklı olarak aşıkların birbirlerine ulaşma çabasını öyküleyen bir... more
Surete âşık olma temasının Osmanlı edebiyatında ilk kez işlenmesine Nizâmî -i Gencevî’nin Husrev u Şirin (1281) adlı mesnevînde rastlanmaktadır. Bu eserde konu tasavvuftan farklı olarak aşıkların birbirlerine ulaşma çabasını öyküleyen bir anlatıma sahiptir. Tasavvufta sevme kavramı ise Hakk’a ulaşma çabasını içerse de bu durum ancak öte dünyada olabileceği için fiziki bir yakınlığı değil, ruhani ve batıni bir anlayışla temsil edilir. Metin Erksan’ın 1965 yılında çektiği Sevmek Zamanı filmi surete âşık olma konusunu ele alışında tasavvufi nazarıyla geleneksel Osmanlı edebiyatına yakın durarak dönemi içerisinde münferit ve özgün bir yer işgal eden gelenekle biçimsel yeniliği harmanladığı bir filmdir. Bu yazıda Sevmek Zamanı filmi, özellikle surete âşık olma teması ekseninde ele alınarak divan şiiri ve tasavvufun nazarından anlatısal, biçimsel ve kurgusal özellikleriyle incelenmiştir.
Anahtar Kelimeler: Sevmek Zamanı, tasavvuf, surete âşık olma, anlatı, biçim
Research Interests:
Mock-documentary/mockumentary as a form does not have an exact manifestation or definition but evaluated in different concepts including under the umbrella of the reflexive mode of documentary and fiction film. Although the depiction of... more
Mock-documentary/mockumentary as a form does not have an exact manifestation or definition but evaluated in different concepts including under the umbrella of the reflexive mode of documentary and fiction film. Although the depiction of borders of mock-documentary style is not possible, some common narrative and formal conventions have been established since the first fake documentary was shot. The form can be grounded upon Orson Wells’ fake radio news bulletin from an audiovisual perspective (Doherty 22), the first movie defined commonly under the title of mock-documentary is Rob Reiner’s This is Spinal Tap (1984). In this work, in order to draw a general portrait of the mock-documentary, the formal and narrative elements of some of the prominent examples of mockumentaries will be analyzed through the modes and degrees of the subgenre by highlighting the transformations in form.
Keywords: Mock-documentary, narrative, form, modes of documentary, degrees of documentary
Research Interests:
Jacques Lacan proposes a model for psychoanalysis which is grounded upon the analysis of psychodynamic relations of his conceptualizations, the Real, the Imaginary, and the Symbolic stages. He affirms that the subject constructs itself... more
Jacques Lacan proposes a model for psychoanalysis which is grounded upon the analysis of psychodynamic relations of his conceptualizations, the Real, the Imaginary, and the Symbolic stages. He affirms that the subject constructs itself according to the social context located within the limitations of the language and within a desire for the Real. On the one hand, man is in the pursuit of the phantasmatic unity perception of the Real for him and constructs his identity by the recognition of the Other, on the other hand, he is also in the pursuit of subjective satisfaction of desire which represents an endless flow. The conflict between subject and the Other is satisfied through the discursive practices of the collective unconscious. Social media’s addictive function with its rapid widespread usage can be analyzed within the application of Lacanian theory on social media usage. In the paper, the subject construction via social media, social media’s functionality on desire, and the compliance with the hegemonic discourse and as a result of latter, the hate speech in social media are elaborated within the context of Lacan’s psychoanalytical theory.
Keywords: Jacques Lacan, social media, subject, discourse, desire
Research Interests:
Research Interests:
Research Interests:
Research Interests:
Rosi Braidotti'nin İnsan Sonrası (2014) Kitabının İncelemesi Rosi Braidotti çağdaş insanı, Foucalt'nun terminolojisiyle söylersek " insan " ın ölümünden sonra onun doğa ve toplum içindeki yerini Deleuzecü, etik ve feminist bir yaklaşımla... more
Rosi Braidotti'nin İnsan Sonrası (2014) Kitabının İncelemesi Rosi Braidotti çağdaş insanı, Foucalt'nun terminolojisiyle söylersek " insan " ın ölümünden sonra onun doğa ve toplum içindeki yerini Deleuzecü, etik ve feminist bir yaklaşımla incelemekte olan bir akademisyen (Braidotti, 2014, s. 51). Kendisinin 2013 yılında yayınlamış olduğu The Posthumanism adını taşıyan kitabı Öznur Karakaş'ın çevirisiyle ve İnsan Sonrası adıyla 2014 yılında Türkçe'ye kazandırıldı. Bu kitap yazarın daha önceki çalışmalarına benzer minvalde ilerleyerek Deleuzecü düşünceyi post-hümanist felsefeye uyarlamanın yollarını ararken, çalışma alanının özünü oluşturan feminist ve post-modernist yaklaşımını da ihmal etmiyor. Hümanist Düşüncenin Çözülüşünün Ardından Rosi Braidotti hümanist felsefenin iflasından sonra, insanın ve beşerî bilimlerin geleceğine yönelik yeni bakış açıları sunmak maksadıyla bu kitabı kaleme almış. Bu çöküşü tersine çevirmek için üç öneri sunuyor: Öznelliğin insan-merkezci düşünce sonrası yeniden tartışılması ve tasarlanması, insan sonrasına ve insan dışına ilişkin yeni bir etik anlayışın düzenlenmesi, ileri kapitalizm karşısında Avrupa'nın çok-dilli ve çok-kültürlü yapısının etkilerinden faydalanarak ekolojik ve yeni-feminist bir politik anlayışın ihdası. Braidotti, her bir maddenin sürdürülebilir bir gelecek için elzem olduğu kanaatinde. Braidotti'nin bu çalışması bilim ve teknoloji alanındaki gelişmeleri ne kutsayan ne de onu şeytanlaştıran bir söyleme sahip. Bu açıdan, yazar kendisini post-hümanist düşünürlerin yeni insanın teknolojiyi prostetik biçimde bedenine entegre etmiş bir sayborg gibi alımlayanlardan da, teknolojinin ilerleyişini kaygı verici olarak gören düşünürlerden de farklı bir mecrada konumlandırıyor. Post-hümanizmin altyapısını oluşturan hümanizm karşıtı görüşü ele alırken öznellikte ifrata varan Sartrecı yorumdan, öznelliği neredeyse tamamen reddeden yapısalcılık sonrası
Research Interests:
Mockumentary as a subgenre of documentary was first recognized with This is Spinal Tap (1984). However, David Holzman’s Diary (1967) is defined as the first mockumentary today (Akoğlu 50). The hardship of defining the limitations of the... more
Mockumentary as a subgenre of documentary was first recognized with This is Spinal Tap (1984). However, David Holzman’s Diary (1967) is defined as the first mockumentary today (Akoğlu 50). The hardship of defining the limitations of the genre and the misinterpretation of mockumentary as the reflexive mode of documentary have a huge role in seventeen-year delay. This is Spinal Tap (1984) is a pretty good example for understanding the subgenre in general thanks to its narrative, form and fictional structure. In the paper, narrative and form of mockumentary is discussed through This is Spinal Tap (1984). In order to differentiate the subgenre from the documentary-drama/docudrama and the reflexive mode of documentary, Jane Roscoe, Craig Hight, and Del Jacobs’ approaches and conceptualizations on form and narrative are examined by their reflections on This is Spinal Tap. The approaches evaluating the mockumentary as fictional film is proved within the context of This is Spinal Tap by analysis of the movie’s three-act-structure plot.
Research Interests:
Rosi Braidotti'nin İnsan Sonrası (2014) Kitabının İncelemesi Rosi Braidotti çağdaş insanı, Foucalt'nun terminolojisiyle söylersek " insan " ın ölümünden sonra onun doğa ve toplum içindeki yerini Deleuzecü, etik ve feminist bir yaklaşımla... more
Rosi Braidotti'nin İnsan Sonrası (2014) Kitabının İncelemesi Rosi Braidotti çağdaş insanı, Foucalt'nun terminolojisiyle söylersek " insan " ın ölümünden sonra onun doğa ve toplum içindeki yerini Deleuzecü, etik ve feminist bir yaklaşımla incelemekte olan bir akademisyen (Braidotti, 2014, s. 51). Kendisinin 2013 yılında yayınlamış olduğu The Posthumanism adını taşıyan kitabı Öznur Karakaş'ın çevirisiyle ve İnsan Sonrası adıyla 2014 yılında Türkçe'ye kazandırıldı. Bu kitap yazarın daha önceki çalışmalarına benzer minvalde ilerleyerek Deleuzecü düşünceyi post-hümanist felsefeye uyarlamanın yollarını ararken, çalışma alanının özünü oluşturan feminist ve post-modernist yaklaşımını da ihmal etmiyor. Hümanist Düşüncenin Çözülüşünün Ardından Rosi Braidotti hümanist felsefenin iflasından sonra, insanın ve beşerî bilimlerin geleceğine yönelik yeni bakış açıları sunmak maksadıyla bu kitabı kaleme almış. Bu çöküşü tersine çevirmek için üç öneri sunuyor: Öznelliğin insan-merkezci düşünce sonrası yeniden tartışılması ve tasarlanması, insan sonrasına ve insan dışına ilişkin yeni bir etik anlayışın düzenlenmesi, ileri kapitalizm karşısında Avrupa'nın çok-dilli ve çok-kültürlü yapısının etkilerinden faydalanarak ekolojik ve yeni-feminist bir politik anlayışın ihdası. Braidotti, her bir maddenin sürdürülebilir bir gelecek için elzem olduğu kanaatinde. Braidotti'nin bu çalışması bilim ve teknoloji alanındaki gelişmeleri ne kutsayan ne de onu şeytanlaştıran bir söyleme sahip. Bu açıdan, yazar kendisini post-hümanist düşünürlerin yeni insanın teknolojiyi prostetik biçimde bedenine entegre etmiş bir sayborg gibi alımlayanlardan da, teknolojinin ilerleyişini kaygı verici olarak gören düşünürlerden de farklı bir mecrada konumlandırıyor. Post-hümanizmin altyapısını oluşturan hümanizm karşıtı görüşü ele alırken öznellikte ifrata varan Sartrecı yorumdan, öznelliği neredeyse tamamen reddeden yapısalcılık sonrası
Research Interests:
In Turkey, cinema consumption has reconfigured compatible with the global capitalism since the 1990s. Cinema audience directed to multiplex cinemas located in the shopping malls as a result. With the 1990s, Hollywood giants entered in the... more
In Turkey, cinema consumption has reconfigured compatible with the global capitalism since the 1990s. Cinema audience directed to multiplex cinemas located in the shopping malls as a result. With the 1990s, Hollywood giants entered in the distribution sector, and these giants made special contracts with the recently emerging chain distributors. With the mid of the 2000s, there is a monopolization occurred within the distribution, exhibition, and cinema hall ownership most prominently because of the lack of legal implications. The paper perceives the economic liberalization and urban politics as the general reasons of the evanescence of local cinema halls. The research analyzes the reasons and discusses the results of the spatial transformation in cinema consumption since the 1990s through utilizing analytical data and revealing the economy-political structure of Turkey cinema. The study prominently conducts a research on the recent period between 2005s to 2015 when an unprecedented hegemony of one group occurred in the field of distribution and exhibition.
Research Interests:
Türkiye’de sinema tüketimi sinema alanlarının yeniden tanzimi ile 1980’lerden başlayarak yeniden konfigüre edildi. Sinema seyircisi AVM’lerde yer alan multipleks salonlara yönlendirildi. Bunun temelinde sinema dağıtımında 1990’larla... more
Türkiye’de sinema tüketimi sinema alanlarının yeniden tanzimi ile 1980’lerden başlayarak yeniden konfigüre edildi. Sinema seyircisi AVM’lerde yer alan multipleks salonlara yönlendirildi. Bunun temelinde sinema dağıtımında 1990’larla beraber Hollywood menşeili yapımcıların zincir salonlarla özel anlaşmalara gitmesi ve 2000’lerin ortalarından itibaren dağıtım, gösterim ve sinema salonu işletmeciliğindeki tekelleşme yatmaktadır. Bu çalışmada 1980’lerden itibaren etkili olmaya başlayan ekonomik liberalleşmenin ve şehircilik politikalarının etkisinden yola çıkılarak, 1990’ların ortalarından beri dönüştürülen sinema mekanı tartışılacaktır. Bu durumun sinema işletmeciliğinde daha önce eşi görülmemiş bir tekelleşmeye dönüşmesi ve bunun sonuçları özellikle 2005 ila 2015 yılları arasında sinema ekonomimizin analizi yapılarak aktarılacaktır.
Research Interests:
cinematography, Kar Wi Wong, film noir aestethics
Nosferatu, German Expressionism, Friedrich Murnau, Misc-en-scene, Weimar Cinema
Italian Neorealism, Bicycle Thieves, Vittorio De Sica, Cinecitta, Newsreel Aesthetics
Reha Erdem's third feature-length movie, What's a Human, Anyway? (2004) deals with the problems of male characters regarding gender roles. This movie also connotes that these problems occur from the views of female characters and parents.... more
Reha Erdem's third feature-length movie, What's a Human, Anyway? (2004) deals with the problems of male characters regarding gender roles. This movie also connotes that these problems occur from the views of female characters and parents. Although Erdem's films primarily concentrate on toxic masculinity, What's a Human, Anyway? is the mere film in Erdem's oeuvre, representing women negatively. This research mainly focuses on the young male characters in this movie and their attitude against gender-oriented expectations and parental pressure by analyzing it through Deleuze-Guattarian concepts, including deterritorialization, Oedipalization, and particularly, becomings, including becoming-minoritarian,-woman, and-child.
Tutunamayanlar (1971) romani Turgut Ozben’in Selim Isik’in ardinda biraktiklarini okuyarak gecirdigi donusumun hikayesidir. Ozben kitabin baslarindan itibaren yakin cevresine ve Turkiye’nin gec-Modernlesmesine iliskin yasadigi... more
Tutunamayanlar (1971) romani Turgut Ozben’in Selim Isik’in ardinda biraktiklarini okuyarak gecirdigi donusumun hikayesidir. Ozben kitabin baslarindan itibaren yakin cevresine ve Turkiye’nin gec-Modernlesmesine iliskin yasadigi yabancilasmayi, muntehir arkadasinin gunluklerini okudukca bir baglama oturtur. Yasanan surec, Gilles Deleuze ve Felix Guattari’nin yaklasimindan bakilirsa Kemalist Baticiligin dayatmalarindan siyrilma ile gorulen bir gocebe hareketle tezahur eden kapitalist Modernitenin baskilarindan kurtulmak icin sizo-ozne olusturmasi biciminde belirginlesir. Turgut Ozben’in anti-Bildungs (olus)’u Kemalist Modernlesme ve Avrupa merkezci Humanist dusunceye karsi yersizyurtsuzlasma olarak okunabilir. Bu calismada Deleuze ve Guattari’nin terminolojisi isiginda Turgut Ozben’in donusumu ele alinarak bahsi gecen yazarlarin yersizyurtsuzlasma kavrami baglaminda incelenmektedir.
Tutunamayanlar (1971) romani Turgut Ozben’in Selim Isik’in ardinda biraktiklarini okuyarak gecirdigi donusumun hikayesidir. Ozben kitabin baslarindan itibaren yakin cevresine ve Turkiye’nin gec-Modernlesmesine iliskin yasadigi... more
Tutunamayanlar (1971) romani Turgut Ozben’in Selim Isik’in ardinda biraktiklarini okuyarak gecirdigi donusumun hikayesidir. Ozben kitabin baslarindan itibaren yakin cevresine ve Turkiye’nin gec-Modernlesmesine iliskin yasadigi yabancilasmayi, muntehir arkadasinin gunluklerini okudukca bir baglama oturtur. Yasanan surec, Gilles Deleuze ve Felix Guattari’nin yaklasimindan bakilirsa Kemalist Baticiligin dayatmalarindan siyrilma ile gorulen bir gocebe hareketle tezahur eden kapitalist Modernitenin baskilarindan kurtulmak icin sizo-ozne olusturmasi biciminde belirginlesir. Turgut Ozben’in anti-Bildungs (olus)’u Kemalist Modernlesme ve Avrupa merkezci Humanist dusunceye karsi yersizyurtsuzlasma olarak okunabilir. Bu calismada Deleuze ve Guattari’nin terminolojisi isiginda Turgut Ozben’in donusumu ele alinarak bahsi gecen yazarlarin yersizyurtsuzlasma kavrami baglaminda incelenmektedir.
This article performs a narrative and aesthetic analysis of Reha Erdem’s movie, Kosmos (2009), through an engagement with Gilles Deleuze and Félix Guattari’s philosophical concept of becoming-animal. Erdem narrativizes the story of an odd... more
This article performs a narrative and aesthetic analysis of Reha Erdem’s movie, Kosmos (2009), through an engagement with Gilles Deleuze and Félix Guattari’s philosophical concept of becoming-animal. Erdem narrativizes the story of an odd traveller dervish named Kosmos, who has supernatural abilities and an expanded capability of communication—one that displays liminal features between human and animal. Through his distinctive editing technique, particularly by juxtaposing human and animal faces, the director further deconstructs the conceptual boundaries between humanity and animality, revealing the inherent connectedness of the two. Hence, this article discloses the consistency between the narrative and the form of Kosmos through a close reading based upon the notion of becoming-animal and its conceptual constituents.
Öz Surete âşık olma temasının Divan şiirinde ilk kez işlenmesine Nizâmî-i Gencevî'nin Husrev ü Şirin (1281) adlı mesnevîsinde rastlanmaktadır. Tasavvufta sevme kavramı öte dünyada olabileceği için fiziki bir yakınlıkla değil, ruhani ve... more
Öz Surete âşık olma temasının Divan şiirinde ilk kez işlenmesine Nizâmî-i Gencevî'nin Husrev ü Şirin (1281) adlı mesnevîsinde rastlanmaktadır. Tasavvufta sevme kavramı öte dünyada olabileceği için fiziki bir yakınlıkla değil, ruhani ve batıni bir anlayışla temsil edilir. Metin Erksan'ın 1965 yılında çektiği Sevmek Zamanı filmi surete âşık olma ko-nusunu ele alışında tasavvufi nazarıyla geleneksel Osmanlı edebiyatına yakın durarak dönemi içerisinde münferit ve özgün bir yer işgal eden, gelenekle biçimsel yeniliği har-manladığı bir filmdir. Bu yazıda Sevmek Zamanı filmi, özellikle surete âşık olma teması ekseninde ele alınarak divan şiiri ve tasavvufun nazarından içeriksel, biçimsel ve kurgu-sal özellikleriyle incelenmiştir. Anahtar Kelimeler: Sevmek Zamanı, tasavvuf, surete âşık olma, anlatı, biçim.
Tutunamayanlar (2015) romanı Turgut Özben’in Selim Işık’ın ardında bıraktıklarını okuyarak geçirdiği dönüşümün hikâyesidir. Bu dönüşüm, Türkiye toplumunun, Cumhuriyet modernleşmesinin baş döndürücü hızının yarattığı şaşkınlık ve... more
Tutunamayanlar (2015) romanı Turgut Özben’in Selim Işık’ın ardında bıraktıklarını okuyarak geçirdiği dönüşümün hikâyesidir. Bu dönüşüm, Türkiye toplumunun, Cumhuriyet modernleşmesinin baş döndürücü hızının yarattığı şaşkınlık ve çaresizliğinin kolektif bilinçaltındaki yansıması olarak okunabilir. Oğuz Atay, başkişisi Özben’in Türkiye’nin geç-Modernleşme pratiklerine yabancılaşması sonucu vuku bulan dönüşümünü, karakterin müntehir arkadaşının ardında bıraktıklarını okuması yoluyla bir bağlama oturtmasını sağlar. Bu bağlamda geç-Batılılaşma ve Batılılaşmacı düşüncenin köklerini teşkil eden kapitalist Modernitenin gündelik pratikleri ve düşünsel altyapısı, 1960’larda zuhur etmiş ve ideolojik kökenlerini Kemalist söylemle temellendiren sol görüşlü aydınlar, milliyetçi resmî tarih doktrini ve bunun ikonları Özben’in ironi ve parodi yoluyla değersizleştirdiği hedefler haline gelir. Ancak metne eleştirel yaklaşımda dikkati çeken unsur, romanı Kemalist otoriterliğin tenkidine sıkıştıran bakış açısıdır. Oysa, Atay’ın eleştirel tutumu, tüm kurum, kuruluş ve düşünsel altyapısıyla Moderniteyi hedef alan bir yaklaşımdır. Özben’in deneyimlediği süreç, Gilles Deleuze ve Félix

Guattari’nin yaklaşımından bakılırsa kapitalist-Modernitenin despotik makinelerinden sıyrılma amacı güden, Bakhtinci karnavalesk unsurların diyalojik çok-sesliliğinden güç alan ve göçebe hareket sonucu vuku bulan bir “şizo-özne” inşası biçiminde belirginleşir. Bu çalışmada Turgut Özben’in dönüşümü Deleuze ve Guattari’nin yersizyurtsuzlaşma kavramı çerçevesinde analiz edilecek; metnin biçiminde görülen yersizyurtsuzlaşma ise Mikhail Bakhtin’in karnavalesk ve diyalojizm kavramları ile Deleuze ve Guattari’nin terminolojisi arasında paraleller kurularak aktarılacaktır.

Anahtar Kelimeler: Gilles Deleuze, Tutunamayanlar, Kapitalist Modernizm, Kemalizm, Yersizyurtsuzlaşma, Karnavalesk
This article performs a narrative and aesthetic analysis of Reha Erdem's movie, Kosmos (2009), through an engagement with Gilles Deleuze and Félix Guattari's philosophical concept of becoming-animal. Erdem narrativizes the story of an odd... more
This article performs a narrative and aesthetic analysis of Reha Erdem's movie, Kosmos (2009), through an engagement with Gilles Deleuze and Félix Guattari's philosophical concept of becoming-animal. Erdem narrativizes the story of an odd traveller dervish named Kosmos, who has supernatural abilities and an expanded capability of communication-one that displays liminal features between human and animal. Through his distinctive editing technique, particularly by juxtaposing human and animal faces, the director further deconstructs the conceptual boundaries between humanity and animality, revealing the inherent connectedness of the two. Hence, this article discloses the consistency between the narrative and the form of Kosmos through a close reading based upon the notion of becoming-animal and its conceptual constituents.
Hayao Miyazaki, Shintoism, Contextual Analysis
Filming Revolution, Arab Spring, Cinema in Politics
Classical Hollywood Period, Stardom, Studio-Based Production, Narrative Aspects of Classical Hollywood
Sergei Eisenstein, Eisenstein's Theory of Montage, Battleship Potemkin
Eisenstin's Montage Theory, Oktober, Batteship Potemkin, Contextual Analysis, The Soviet Ideology
odessa stairs sequence, Sergei Eisenstein,Eisenstein's Theory of Montage Metric Montage,Rhytmic Montage, Tonal Montage, Overtonal Montge, Intellectual Montage
Reha Erdem's third feature-length movie, What's a Human, Anyway? (2004) deals with the problems of male characters regarding gender roles. This movie also connotes that these problems occur from the views of female characters and parents.... more
Reha Erdem's third feature-length movie, What's a Human, Anyway? (2004) deals with the problems of male characters regarding gender roles. This movie also connotes that these problems occur from the views of female characters and parents. Although Erdem's films primarily concentrate on toxic masculinity, What's a Human, Anyway? is the mere film in Erdem's oeuvre, representing women negatively. This research mainly focuses on the young male characters in this movie and their attitude against gender-oriented expectations and parental pressure by analyzing it through Deleuze-Guattarian concepts, including deterritorialization, Oedipalization, and particularly, becomings, including becoming-minoritarian,-woman, and-child.