Academia.edu no longer supports Internet Explorer.
To browse Academia.edu and the wider internet faster and more securely, please take a few seconds to upgrade your browser.
BÂBÜR ŞAH VE KÂBİL, 2021
BĀBUR SHĀH AND KABUL Abstract Kabul was not a big city; although it actually harbored such potential, it never grew as much as different cities. Kabul, built on a plateau with a height of 1800 meters sur- rounded by mountains, was located at the intersection of roads from Central Asia that reached India through the Khybar Pass, crossed the Silk Road through the high passes of The Hindu Kush mountains, and came from Ghazni to Khorasan, Māvarāʾ al-Nahr and Iran. Due to its location as an army center, this place has gained the fea- ture of an important market and a passageway. With the inclusion of Islamic lands in 798, the Shadi Turks living in the region paid heavy taxes to the Muslims. In the 10th century, the city could not resist the successes of the Ghaznavids in these re- gions. But in this period, the level of welfare began to decline. When the Ghaznavids declared Ghazni, 145 km away from Kabul, the capital, all the wealth in this process flowed to Ghazni. This situation transformed Ghazni into a big metropolis at that time. From the day when the name of Kabul was known, it has continued to be an important city to this day. Kabul, which has attracted many statesmen over time, has been conquered many times by different states. Kabul, which has been in the hands of different states many times until today, has sometimes come to a state that can be called completely ruined during these conquests. During the conquest of Chinggis Khān, Kabul was destroyed. Bābur was undoubtedly a good commander and administrator. Besides these features, he also attracted attention due to the memory he left behind. The work, which was written in Chagatai Turkish, covered many topics such as expeditions, wars, peace, defeats. In his memoirs, Babur appears as a commander at the head of an army, a son who sheds tears at his mother’s grave, and a father who celebrates when his child is born with fun. He also did not neglect to write down in his memoirs the characteris- tics of important cities in the places he conquered. In fact, this narrative about cities is sometimes written in such detail that it shows that the source of the memory is not only Bābur, but also some books written at that time were used as sources. While Ghazni and Kabul were two important centers in Afghanistan for a while, this situation later developed in favor of Kabul. In 1504, Bābur was defeated by the Uzbeks. Thereupon, Bābur wanted to go to Ḥusayn Bāyqarā in Herat. For this rea- son, during his journey, he changed his plan while passing near the Hindu Kush Mountains and descended into the Gorband valley. After a short and small battle, he captured Kabul. In ancient times, Kapisa was constantly invaded by the fact that it was a commercial center. The city of Kabul replaced Kapisa and became an impor- tant commercial center. The trade routes that continued from Central Asia past the Hindu Kush mountains passed through here, as well as the most important military routes to India left here. Babur did not like Kabul only because of its military and economic importance; He also expressed his admiration for the weather and the beauty around the city. This love he felt for Kabul continued until the end of his life. He informed his children that Kabul was a place belonged to him as long as he lived. We can understand the importance he gave to Kabul from the fact that he often mentions Kabul in his memoirs. According to his will, he was buried on the Shidar- vaza slope in Kabul, in the upper part of Bagh-e Bābur, one of the promenades built by him and still bearing his name, which is also loved by the people of Kabul. This desire for Kabul continued for the duration of the entire empire, mostly one of the Šāhzādehs lived in Kabul constantly.
Bilimsel madencilik dergisi, 2003
KUZEY KIBRIS’TA BASIN ÖZGÜRLÜĞÜ Burhan Eraslan ÖZET Bu tez çalışmasında, Kuzey Kıbrıs’ta basın özgürlüğüne yönelik kısıtlamaların nasıl tanımlandığı ve hangi gerekçelere dayandırıldığı araştırılmış olup, yerelleşen ve tekrarlanan kısıtlamaların gerekçelerinin farklı dönemlerdeki ortak özellikleri, süreklilikleri veya dönüşümleri ortaya konulmaya çalışılmıştır. Bu nedenle Kıbrıs Türk basınının muhatap kaldığı kısıtlamalara ilişkin tarihsel bağlamın kurulması amacıyla, Kıbrıs’ta basın olayının başlangıcı olan ve halen Osmanlı İmparatorluğu yasalarının geçerli olduğu XIX. yüzyılın son çeyreği itibarıyla basına yönelik kısıtlamalar araştırılmıştır. Tarihsel perspektif çerçevesinde İngiliz sömürge idaresi döneminde ve “Milli Mücadele Yılları”nda basının muhatap kaldığı kısıtlamalar da değerlendirilmiş ve tezin kapsamında aktarılmıştır. Kuzey Kıbrıs’ta 1974 sonrası tek gazeteci suikastı olan Kutlu Adalı olayının ardından ve 2000’li yıllarla birlikte basın özgürlüğüne ilişkin yeni söylemler ve yeni yasal kavrayışlar gündeme gelmiştir. Çalışmamız çerçevesinde bu yasal kavrayışları önceleyen söylemlerdeki dönüşüme ilişkin tartışmalar araştırılmış ve derlenerek aktarılmıştır. Bu çerçevede basını zorla susturma fiillerinin yanı sıra, siyasal iktidarların basını dava yoluyla susturma girişimleri ve bu girişimlerin yarattığı tartışmalar analiz edilmeye çalışılmıştır. Bu amaçla basın taramaları gerçekleştirilmiş, parlamento konuşmalarına odaklanılmıştır. Sonuçta iktidarda veya muhalefette sağ siyasal partilerin basını yalnızca siyasal rekabetin bir aracı olarak gördüğü, sol siyasal partilerin ise Avrupa Birliği uyum sürecinin bir gereği olarak basın özgürlüğüne ilişkin yeni söylemleri gündeme taşıdıkları ve yeni yasal kavrayışların yolunu açtıkları ve onay verdikleri saptanmıştır. PRESS FREEDOM IN NORTH CYPRUS Burhan Eraslan ABSTRACT In this thesis, research has been done about how limitations on press freedom in North Cyprus are defined and under which pretexts they have been made, as well as searching for the common characteristics of localized and repeated pretexts, their continuity or changes among different periods. In order to make connections with the restrictions faced by the Turkish Cypriot press within a historical context, research has been done on Ottoman Empire laws from the last period of the XIX. century which coincides with the beginning of the press in Cyprus. Within the historical perspective restrictions on the press during the British colonial rule and the “National Struggle Years” have also been evaluated and elaborated upon within this thesis. After the only murder of a journalist Kutlu Adali, in the post 1974 period in North Cyprus and with the developments from 2000 onwards a new discourses and new legal perspectives have surfaced on the agenda. Within our thesis research has been done about the discourses prior to these legal perspectives and included in the thesis. Within this context apart from attempts for silencing the press by force, attempts at silencing the press through court cases by political powers and the discussions ensuing afterwards have been tried to be analysed. For this reason press and parliamentary speeches have been focused on. As a result we can say that the right wing political parties whether they were in power or in opposition saw the press only as a tool for political rivalry while left wing political parties opened the way for new legal prospects and put forward new rhetoric concerning the press freedom which they saw as necessary for the adaptation process with the European Union.
ÖZ Türkler için bir ata sanatı olan okçuluk, geçmişte savaş ve avcılık, günümüzde ise spor alanında önemli bir dal olarak varlığını sürdürmektedir. Okçu kavimlerden olan Türkler ok ve yayı zaman içerisinde özel mühendislik yöntemleriyle mükemmelleştirmişlerdir. Türklerde egemenlik simgesi olan ok ve yay imgeleri çetirlerde ve sikkelerde kullanılmıştır. Türk okçuluğunun en iyi belgelendirilmiş dönemi Osmanlı okçuluğudur. Osmanlı'da okçuluk sadece bir savaş sanatı olarak kalmamıştır, 15. yüzyılın başından itibaren aynı zamanda sistemli bir şekilde kurumsallaşmıştır. Okçulukta, ok ve yay dışında, kullanımı kolaylaştırmak ve güvenliği artırmak için kullanılan yardımcı araçlardan zihgir aynı zamanda değerli taşlarla süslenen bir takı olarak önemli donatılar arasında günümüze kadar gelmiştir. Bazı okçuların onu uğurlu kabul edip hiç çıkarmadıkları bilinmektedir. Türk okçuluğunda önemli bir yeri olan zihgir, ok atışı sırasında parmak boğumunu yaralanmalardan korumak amacıyla sağ elin başparmağına takılan atış yüzüğüdür. Diğer adları, Osmanlıca zingir, zehgir veya şast olan yüzük, Arap kaynaklarında küştiban, İran kaynaklarında yüksük anlamına gelen engüştvane olarak da bilinmektedir. Bu çalışmada; okçuluk ile ilgili yapılan yayınlarda, tarihi buluntularda Türk okçuluğunun izleri aranmıştır. Kısa yaylı Türk okçuluğunun zorunlu gereçlerinden biri olan zihgir, yapısal açıdan incelenerek bir atölye çalışmasıyla modellemesi yapılmıştır. Zihgirin uygulayım özellikleri ile kullanım biçimi hakkında bilgiler verilmiştir. Aynı zamanda bir donatı olan zihgir, müze ve derlemlerdeki, minyatürlerdeki örnekleri üzerinden sanatsal değeri açısından irdelenmiştir.
2020
Türkiye-ABD ilişkilerinin önemli bir kilometre taşını oluşturan ‘Küba Füzeler Krizi’ uluslararası kamuoyu üzerindeki etkisini ve soğuk savaşın niteliğini önemli bir ölçüde şekillendirmiştir. Gelişen olayların öncesine bakıldığında ise adeta bir ‘kelebek etkisi’ söz konusu olup sürekli ve devamlı olarak ABD-SSCB arasında kurulan rekabetin bir neticesi olarak göze çarpmaktadır. Dolayısıyla artan gerilimin tek bir sebebe bağlanması doğru olamaz. Soğuk savaşın sıcak çatışmaya dönebileceği bu olayı daha iyi anlayabilmek adına dönemin siyasal ortamını iyi analiz etmekte fayda vardır.
Kâdî Baydawi’s Understanding of the Husn-Kubh, 2018
Eş̒ariyye mezhebinin önemli kelamcılarından biri olan Kâdî el-Beyzâvî, hüsün-kubuh konusundaki görüşlerini, tefsir, kelâm ve usûl-i fıkıh eserlerinde ortaya koymuştur. Oldukça muhtasar ve veciz bir şekilde telifte bulunan müellif, genel anlamda mezhebinin yaklaşımını teyid eden fikirler beyan etmiştir. Bununla birlikte özellikle tefsirinde yaptığı bazı açıklamalar, onun en azından kimi ayetlerin izahında i̒tizalî fikirleri benimsediği yorumlarını beraberinde getirmiştir. Kemal ve noksanlık ile tab’a uygunluk ve aykırılık anlamındaki hüsün ve kubuhun aklî olduğunu kabul etmesi, sanki bu konuda Eş̒arî düşünceden ayrılma olarak yorumlanmışsa da aslında onun bu mesele bağlamında ekolünden farklı düşünmesi söz konusu olmamıştır. Zira onun bu konuda serdettiği görüşleri aynı şekilde zikreden pek çok Eş̒arî kelamcısı vardır. Ahirette sevabı veya cezayı gerektiren fiilin hüsün ve kubuhunu sadece şeriatın belirleyeceği görüşüne bağlı olarak aklın nimet sahibine şükrün zorunluluğunu bilemeyeceği fikrini de savunan müellif, bu düşüncesini isbat sadedinde nakli ve akli deliller getirmiş, bu meyanda özellikle Mu̒tezilî anlayışı reddetmeyi hedefleyen bir dil kullanmıştır. Anahtar Kelimeler: Beyzâvî, Eş̒ariyye, hüsün-kubuh, aklî, şer’î. Kadî al-Baydâwî, one of important Islamic theologians of the sect Ash'ariyya, revealed his views on the subject of husn-kubh in his works of tafsir, kalam and usul-i fiqh. The author, who writes the work in a rather concise and clear manner, has in general declared ideas confirming the approach of the sect. However, some of his explanations, especially in his tafsir, brought with him the comments that he adopted Mu̒tazili ideas in the explanation of some verses. His acceptance that’s the mental of husn and kubh in the sense of maturity and deficiency with compliance and contradiction to human nature, as if it was interpreted as a separation from the thought of Ash’arî, it was not possible for him to think differently from his school in the context of this matter. For there are many Ash’arî theologians who explain in the same way the views he has expressed in this subject. The author, who is defending the idea that the mind will not know the necessity of gratitude to the owner of the blessing, depending on the view that the sharia will determine only the husn and kubh of the act which requires reward or punishment in the hereafter, he brought in sharî and mental proofs in the purport of this idea, in this direction he used a language specifically aimed at rejecting the Mu'tazilian understanding. Keywords: Baydâwî, Ash'ariyya, husn-kubh, mental, sharî.
Atatürk Ansiklopedisi, 2022
Cyprus is Turkish Society was established in 1954 when the visibility of the Cyprus problem increased after the Second World War. It was held responsible for the events on 6/7 September 1955 in Istanbul and Izmir and lost its effectiveness as of December 1955. Turkish Cypriots Association supported the Turkish Cypriots' struggle for existence and Turkey's Cyprus policy with its effective activities both in Turkey, Cyprus, and the UK in 1954 and 1955, when Turkey pursued an active policy on the Cyprus problem.
Archeologia e Calcolatori, 2017
Politički život, 2023
Journal of Surgical Oncology, 2020
Latin American Research Review
Demistificare gli smart contracts, 2020
The Bangkok Medical Journal, 2021
Metallurgical and Materials Transactions A, 1995
Jurnal Bahasa, Sastra dan Studi Amerika, 2019
Neurophysiologie Clinique-clinical Neurophysiology, 2019
Bulletin of the American Physical Society, 2008
Diversity and Distributions, 2018
International Journal of Environmental Research and Public Health, 2019