Location via proxy:   [ UP ]  
[Report a bug]   [Manage cookies]                

K‘B B. ZÜHEYR

2020, Tarihte Müslümanlar

1 TARİHTE MÜSLÜMANLAR 9 786257 236294 ISBN: 978-625-7236-28-7 TAKIM CİLT ISBN: 978-625-7236-29-4 9 786257 236287 TARİHTE MÜSLÜMANLAR 1 Tarihte Müslümanlar Proje Yürütücüsü ve Genel Koord natör Prof. Dr. İrfan AYCAN Ed törler Prof. Dr. Mehmet ÖZDEMİR (7-10. yy.) Prof. Dr. Seyfett n ERŞAHİN (18-21. yy.) Prof. Dr. Mustafa DEMİRCİ (11-13. yy.) Prof. Dr. Eyüp BAŞ (14-17. yy.) Prof. Dr. Fat h ERKOÇOĞLU (14-17. yy.) Doç. Dr. Nurullah YAZAR (11-13. yy.) Doç. Dr. Mustafa Necat BARIŞ (7-10. yy.) Dr. Öğr. Üyes Mehmet Ak f FİDAN (18-21. yy.) Sert f ka No: 44396 ISBN 978-625-7236-28-7 (Tk) 978-625-7236-29-4 (1.c) Baskı: Ayrıntı Basımev Ankara - Sert f ka No: 13987 İlet ş m Adresler C nnah Cd. Kırkpınar Sk. 5/4 06690 Çankaya Ankara tel.-faks: 0312. 439 01 69 www.ottoyay n.com otto@ottoyay n.com facebook.com/otto.yay nlar tw tter.com/ottoyay n TARİHTE MÜSLÜMANLAR 153 toplumsal yapı ve hayat tarzı ile alakalıdır. Hansâ ayrıca katıldığı savaşlarda gördüğü manzaraları güzel bir şekilde tasvir etmiş ve şiirlerinde bol bol mübalağa sanatına yer vermiştir. Şiirleri genellikle kısa olmasına rağmen, cahiliye döneminin meşhur kasidelerinden edebî değer olarak aşağı kalmamış, otoritelerce Arap edebiyatının en başarılı kadın şairi kabul edilmiştir. Hansâ’nın mersiye türüne getirdiği yenilikler tartışmalı olsa da ağıtları, samimi duyguları ve kalpteki acıyı yansıttığı için, özellikle Abbâsîler döneminde halifeler için yazılan bazı mersiyelerle karşılaştırılamayacak derecede edebî güce sahiptir. KAYNAKÇA Bağdâdî, Abdulkadir b. Ömer, Hizânetu’l-Edeb ve Lubbu Lisâni’l-Arab, thk. Abdüsselam Muhammed Harun, Mektebetu’l-Hânci, Kahire 1997. Belâzurî, Ahmed b. Yahya b. Cabir, Ensâbu’l-Eşrâf, thk. Süheyl Zekkâr&Riyâd Ziriklî, Dâru’l-Fikr, Beyrut 1996. Ergin, A. Ş., “Hansâ”, DİA, İstanbul 1997, XVI, 46-47. İbn Kuteybe, Ebû Muhammed Abdullah b. Müslim, eş-Şi‘r ve’ş-Şu‘arâ, thk. Muhammed Abdulmun’im el-Arayân, Dâru İhyâi’l-Ulûm, Beyrut 1987. İbn Tayfûr, Ebü’l-Fadl Ahmed b. Ebû Tâhir, Belâgâtu’n-Nisâ, tash. Ahmed elElfî, Matbaatu Medreseti Vâlide el-Abbas el-Evvel, Kahire 1908. Krenkow, F., “Hansâ”, MEB İslam Ansiklopedisi, İstanbul 1987, V, 218-220. Kudâme b. Cafer, Ebü’l-Ferec, Nakdu’ş-Şi‘r, thk. Muhammed Abdulmun’im Hafâcî, Dâru’l-Kutubi’l-İlmiyye, Beyrut ty. Mehdî, M., “Tercemetu’l-Hansâ”, Mecelletu’l-Menâr, 1908, XI, 782-787. Şeyho, Luis (ed.), Enîsu’l-Culesâ fî Şerhi Dîvâni’l-Hansâ, el-Matbaatu’l-Kâsûlikiyye li’l-Âbâi’l-Yesû’iyyîn, Beyrut 1896. Tammâs, H. (ed.), Divânu’l-Hansâ, Dâru’l-Ma’rife, Beyrut 2004. 2.5.2.3. K‘B B. ZÜHEYR (Ö. 24/645 [?]) Ömer Acar Hikmetli dizeleriyle ünlü muallaka şairi Züheyr b. Ebî Sülmâ’nın oğlu olan Ka’b, içinden pek çok şair çıkan bir ailede dünyaya gelmiştir. Babası, soyu Adnan’a kadar uzanan Müzeyne kabilesine mensup olmakla beraber, ganimet dağıtımında kendisine haksızlık yapıldığı gerekçesiyle bir süreli- TARİHTE MÜSLÜMANLAR 154 ğine Gatafan’a yerleşmiştir. Doğum ve ölüm tarihleri kesin olmamakla birlikte genel kabul, Ka’b’ın 23/644 veya 24/645 yılında öldüğü yönündedir. İbn Abdilberr ve İbnu’l-Esîr gibi bilginler Ka’b’ın vefatıyla ilgili herhangi bir tarih vermemişler, sadece babasının Hz. Peygamber’in risalet görevinin başlamasından bir yıl önce öldüğünü kaydetmişlerdir. Bazı araştırmacılar, Peygamber hediyesi hırkayı Muâviye b. Ebî Süfyân’a sattığına dair rivayeti esas alarak, Ka’b’ın 24/645’te öldüğünü söylemişlerse de yetmiş yaşında vefat ettiği bilinen şairin bu takdirde miladi 576 civarında doğmuş olması gerekir ki bu uzak bir ihtimaldir. Hz. Peygamber’le ilk karşılaşmasında Müslüman olan kardeşi Büceyr’in aksine, Ka’b uzun müddet direnmiş, hatta İslam’a dil uzatan şiirler söylemiştir. Bu konuda kardeşi ile yazışan Büceyr ise onu inadından vazgeçirmek için elinden geleni yapmıştır. Hz. Peygamber’in, İslam aleyhinde propaganda yapan şairlerin ölüm emrini verdiğini öğrenen Ka’b, başta kendi kabilesi olmak üzere çevre kabilelere sığınmışsa da hiçbiri onu kabul etmemiştir. Bunun üzerine Cüheyneli iki tanıdığı vasıtasıyla sabah namazında Medine’ye gizlice girmiş ve doğruca mescitte bulunan Hz. Peygamber’e yönelmiştir. Kimliğini açık etmeden Ka’b b. Züheyr’in gelip kendisinden af dilemek niyetinde olduğunu, buna cevabının ne olacağını sormuş, olumlu yanıt alınca kimliğini açıklamıştır. Orada bulunan ashabın kılıçlarına davranmaları üzerine Hz. Peygamber herkesi yatıştırıp Ka’b’a söz hakkı vermiştir. Ka’b bu fırsatı iyi değerlendirip içinde Hz. Peygamber’i öven ve ondan af dileyen beyitlerin de bulunduğu meşhur kasidesini bir çırpıda okumuş ve affa mazhar olmuştur. Affının nişanesi olarak kendi hırkasını ona hediye etmesi nedeniyle de bu şiir, Kasîde-i Bürde olarak anılmıştır. Babası Züheyr’den başka dedesi Ebû Sülmâ, babasının dayısı Beşâme, halaları Hansâ ve Sülmâ ile ağabeyi Büceyr de şair oldukları için küçük yaştan itibaren şiire ilgi duymuştur. Şiirde kendisine yol gösterenler, başta babası Züheyr olmak üzere, ağabeyi Büceyr ile dönemin meşhur şairlerinden ve aynı zamanda şiirlerinin ravisi olan Hutay’e’dir. Ka’b, babası Züheyr ve Hutay’e gibi “şiirin köleleri” şeklinde nitelenen şairler sınıfındandır. Asmaî’ye ait olan bu ifade ile, şiiri doğal ve içten geldiği gibi söyleyen şairlerden (matbu‘în) farklı olarak, kendi şiirleri üzerinde ayıklama ve düzenleme yapan şairler (mütekellifîn) kastedilmiştir. Züheyr’in hata yapıp kınanır korkusuyla oğlu Ka’b’ın küçük yaşta şiir söylemesini istemediği, hatta bu konuda onu cezalandırdığı rivayet edilir. Ka’b’ın oğlu Ukbe, torunu Avvâm da şairdir. Dededen toruna uzanan şiir yeteneği nedeniyle İbn Sellâm, cahi- TARİHTE MÜSLÜMANLAR 155 liyede şiirin terk edilmediği ve nesilden nesile şairlik yeteneğinin aktarıldığı yegâne aile olarak Züheyr’in ailesini göstermiştir. “Bânet Suâd” olarak ünlenen kaside, Hz. Peygamber’e övgü niteliğindeki naatların ilki olma özelliği taşımaktadır. Özellikle 8. asırdan sonra hız kazanan naat edebiyatı, belagat ilimlerinden bedii sanatların doğuşuna öncülük etmiştir. Bediiyyat olarak isimlendirilen bu alanda şairler Hz. Peygamber’i övücü, edebî ifadeler bulmak için âdeta birbirleriyle yarışmışlar ve neticede ortaya devasa naat edebiyatı çıkmıştır. Bununla birlikte, bazı araştırmacılar Bânet Suâd’ın naattan çok özür dilemeye yönelik (itizarî) olduğunu, nitekim Nâbiğa’nın Hîre kralından özür dilemek için söylediği 6 kasideyle büyük benzerlikler taşıdığını kaydetmişlerdir. Dolayısıyla böyle düşünen bilginlere göre naat türünün ilk örneği Ka’b’a değil, Peygamber şairi Hassân b. Sâbit’e aittir. Ka’b b. Züheyr’in Bânet Suâd dışındaki şiirleri üzerinde yeterince durulmamış, edebiyat tarihçileri, sanki onun başka şiir söylemediğini düşündürürcesine bu konuda suskun kalmışlardır. Oysa İbn Abdilberr onun çok şiir söylediğini nakletmiş, Kâtip Çelebi de ona ait bir şiir divanından bahsetmiştir. el-Bağdadî ise bu divanın Ebü’l-Abbâs el-Ahvel tarafından şerh edildiğini belirtmiştir. Divan’ın bilinen tek nüshasını Krenkow tetkik ederek 1910 yılında yayına hazırlamış, ancak bastırmaya muvaffak olamamıştır. Fransız müsteşrık René Basset’nin araştırmalarından öğrendiğimiz kadarıyla divanda fahr, gazel, övgü, yergi, kaside vb. klasik şiirin ana temalarını yansıtan 30 adet şiir bulunmaktadır. Bürde kasidesi, en eskisi es-Sükkerî’ninki olmak üzere defalarca şerh edilmiş; hakkında nazire, taştir, tahmis vs. pek çok edebî çalışma yapılmıştır. Öyle ki Bânet Suâd kadar araştırılan, başka dillere çevrilen, üzerinde sayısız çalışmalar yapılan bir başka Arap şiiri bulmak güçtür. KAYNAKÇA Basset, R., “Ka‘b b. Zuhayr”, MEB İslam Ansiklopedisi, İstanbul 1977, VI, 5. Bustânî, F. E., “Şâ‘iriyyetu Ka‘b b. Zuheyr”, el-Maşrık, Lübnan, 1933, S: 3, s. 697-706. el-Cumahî, Muhammed b. İbn Sellâm, Tabakâtu Fuhûli’ş-Şuarâ, ed. Taha Ahmed İbrahim, Dâru’l-Kutubi’l-İlmiyye, Beyrut 2001. Deylemî, Abdurrezzâk Halife Mahmud, “Ka‘b b. Zuheyr Beyne’l-Gurbeti ve’l-İntimâ fî Nassihi’ş-Şi‘rî”, el-Mevrid, S. 4, Bağdat 2001, ss. 53-62. İbn Kesîr, Ebü’l-Fidâ İmâdüddîn İsmail b. Ömer, el-Bidâye ve’n-Nihâye, thk. Abdullah b. Abdulmuhsin et-Türkî, Dâru Hicr li’t-Tıbâ‘a ve’n-Neşr, Cîze 1997. İbn Kuteybe, Ebû Muhammed Abdullah b. Muslim, eş-Şi‘ru ve’ş-Şu‘arâ, Dâru’l-Hadîs, Kahire 2002. TARİHTE MÜSLÜMANLAR 156 İsmail, İ. G., “Kasîdetu Ka’b b. Zuheyr el-Mevsûme bi’l-Burde”, et-Talî‘a el-Edebiyye, Irak 1979, sayı: 5, s. 3-11. Mikdâd, M. F., “İşkâliyyetu’l-İntimâ en-Nev‘î li-Kasîdeti Ka‘b b. Zuheyr el-Muzenî (h. 26): (Bânet Su‘âd)”, el-Mecelletu’l-‘Arabiyyetu li’l-‘Ulûmi’l-İnsâniyye, C. 33, S. 129, Dımaşk 2005, s. 77-104. Savran, A., “Ka’b b. Züheyr”, DİA, İstanbul 2001, XXIV, 7-8. Suûd b. Abdillah el-Funeysân, Tevsîku Kasîdeti Bânet Su‘âd fi’l-Metni ve’l-İsnâd, Mektebetu’r-Ruşd, Riyâd 1999. 2.5.2.4. LEBÎD B. REBÎA (Ö. 41/661) Ömer Acar Tam adı Ebû Akîl Lebîd b. Rebî’a b. Mâlik b. Cafer el-Âmirî’dir. Mekke ile Necid arasındaki bölgeyi mesken tutan Amiroğulları kabilesinin Benî Cafer koluna mensup olup, soyu Mudar’a kadar ulaşmaktadır. Doğum tarihinde ihtilaf vardır. Ancak genç yaşta Hire kralı Numan b. el-Münzir’e giden heyete katılmasından hareketle, 550-570 yılları arasında doğduğu tahmin edilmektedir. Cömertliği ve fakirlere düşkünlüğüyle tanınan babası Rebîa’yı Benî Esed ile yapılan bir savaşta kaybetmiştir. Dokuz yaşında yetim kalan Lebîd’e amcaları sahip çıkmış, babasının yokluğunu aratmamışlardır. Amcaları sayesinde rahat bir hayat süren Lebîd’in gençlik döneminde saraylarda sıkça boy gösterdiği, hayatın her türlü zevk ve sefasından yararlandığı anlaşılmaktadır. Annesi Absoğulları kabilesinden Tâmire binti Zinbâ’dır. En çok yardımını gördüğü amcası Ebû Berâ cahiliye döneminin en iyi at binen cesur savaşçılarından biridir. Kaynaklar, birisi şair olan iki kızından başka çocuğu olduğundan söz etmemiştir. Kendisinden yaşça büyük olan üvey kardeşi Erbed, babasının ölümünden sonra Lebîd’i korumuş, abi-kardeş gençlik yıllarında beraber güzel vakitler geçirmişlerdir. Lebîd için ağabeyi âdeta, kahramanlık, cömertlik ve vefa timsalidir. Adı Hz. Peygamber’e düzenlenen başarısız bir suikast girişimine karışan Erbed dönüş yolunda yıldırım çarpması sonucu ölünce, şair çok sarsılmış, onun için ağıtlar söylemiştir. Bazı müfessirlere göre Ra’d suresinin 13. ayetinde bu hadiseye işaret edilmektedir. Brockelmann, söz konusu suikast rivayetini doğru bulmamakta, şayet böyle bir durum olsaydı Lebîd’in kardeşi için ağıtlar yakmayacağını ve bu mersiyelerini divanına almayacağını söy-