DOÇ. DR. HALİM DEMİRYÜREK
BE LL EK-BİYOG R A Fİ
Hilâl-i Ahmer'in
İlk Hâmîsi
SERDÂR-I
EKREM
Ömer
Lütfi
Paşa
Hilâl-i Ahmer'in İlk Hâmîsi
SERDÂR-I EKREM ÖMER LÜTFİ PAŞA
Doç. Dr. Halim Demiryürek
Kızılay Kültür Sanat Yayınları: 22
Bellek Biyografi Dizisi: 7
5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu hükümleri
çerçevesinde eserin yayımlanması, Türkçe ve diğer
bütün dillerde yurt içinde ve dışında maddi ve
manevi haklarının temsili hak sahipleriyle anlaşmalı
olarak münhasıran Kızılay Kültür Sanat Yayınlarına
aittir. Haklı alıntı sınırları içinde kalmak ve kaynak
göstermek kaydıyla eserden alıntı yapılabilir.
Editör
Doç. Dr. Şefik Memiş
Eserin dijital versiyonu ücretsiz açık erişimle Kızılay
Akademi web sayfasından (https://kizilayakademi.org.
tr/kitap-ve-brosur/) okunabilir, herhangi ilave bir izne
gerek olmaksızın her türlü dijital platforma serbestçe
indirilebilir, bir değişiklik yapılmaksızın indirildiği
hâliyle bütün dijital platformlarda konumlandırılabilir,
paylaşılabilir. Dijital versiyonu ücretsiz olan bu kitabın
basılı hâli internet üzerinden faal kitabevi ve mağazalar
ile kitabevlerinden satın alınabilir.
Son Okuma
Alpaslan Durmuş
Grafik Tasarım
Nevzat Onaran
Uygulama
Murat Arslan
Dizi Kapak Tasarım
Zeyd Karaaslan
Kapak Çizgisi
İsmail Özen
Üretim Koordinasyon
Fatma Sena Yasan
ISB N 978-625-99214-6-4
Ocak 2024, İstanbul, birinci basım
© Kızılay Kültür Sanat Yayınları, 2024
Bu kitap Kızılay Akademi tarafından yayına
hazırlanmıştır. Kızılay Akademi, Türkiye Kızılay
Derneğinin eğitim, araştırma ve yayın çalışmaları
yapmakla görevli birimidir. Kızılay Kültür Sanat
Yayınları ise Türkiye Kızılay Derneğinin tescilli markası
olup Kızılay Akademi’nin Kızılay faaliyet alanlarında
birikim oluşturmak ve kamuoyu farkındalığını arttırmak
için kültürel, sanatsal ve bilimsel yayım yaptığı
platformudur.
Yayınevi Sertifika No.: 47652
Sütlüce Mah. İmrahor Cad. No.: 28
34445 Beyoğlu / İstanbul / Türkiye
Telefon: (+90 212) 263 1868
Web: https://kizilayakademi.org.tr/yayin/
e-posta: info@kizilaykultursanat.com.tr
Baskı ve Cilt
Kültür Sanat Basımevi ve Reklamcılık Org. Sanayi
Ticaret Limited Şirketi
Matbaa Sertifika No.: 44153
Maltepe Mh. Litros Yolu 2. Matbaacılar Sitesi ZB-7-911 Zeytinburnu/ İstanbul
Telefon: (+90 212) 674 0021-29-46
Kızılay Akademi, Kızılay Kültür Sanat Yayınlarından
neşrettiği eserleri müellifine sadık kalarak yayımlar.
Görüşlerini gerek gördüğünde ön söz, dipnot vb.
aracılığıyla eserde okurlara aktarır; görüş belirtilmeyen
hususlara Kızılay Akademinin, Kızılay Kültür Sanat
Yayınlarının yahut her iki birimin kurucusu Türkiye
Kızılay Derneğinin katıldığı varsayılamaz.
Kızılay Kültür Sanat Yayınları Kütüphane
Bilgi Kartı
Kızılay Kültür Sanat Publishing Library
Cataloging-in-Publication Data
Demiryürek, Halim.
Hilâl-i Ahmer'in İlk Hâmîsi Serdâr-ı Ekrem
Ömer Lütfi Paşa / Halim Demiryürek.
İstanbul, Kızılay Kültür Sanat Yayınları, 2024.
180 s. ; fotoğraflar, tablo ; 12,5x19,5 cm.
Kızılay Kültür Sanat Yayınları; 22. BellekBiyografi dizisi ; 7.
Dizin var.
ISBN 978-625-99214-6-4
1. Omer Lutfi Pasha (aka: Mihajlo Latas,
Omer Pasha Lattas, Omer Pasha, Macar
Ömer Paşa, Frenk Ömer Paşa), 1806-1871.
| 2. History-Military history-Türkiye. |
3. History-Local history and description
(Ottoman Türkiye). | 4. Military and political
history-Foreign relations-Ottoman general and
governor. | 5. NGO-Mecrûhîn ve Marzâ-yı
Askeriyeye İmdâd ve Muâvenet Cemiyeti (Aid
and Support Association for Wounded and
Sick Soldiers)-Hilâl-i Ahmer-Kızılay (Turkish
Red Crescent).
I. Demiryürek, Halim, 1978DR448-479
DR701-741
Hilâl-i Ahmer’in İlk Hâmîsi
SERDÂR-I EKREM
ÖMER LÜTFİ PAŞA
doğ. 24 Kasım 1806, Plaşki
öl. 19 Nisan 1871, İstanbul
6 D o ç . D r. H a l i m D e m i r y ü re k
Serdâr-ı Ekrem Ömer Lütfi Paşa
(1806-1871)
SERDÂR-I EKREM ÖMER LÜTFİ PAŞA 7
O
smanlı Devleti, asırlar boyunca farklı topraklardan,
dillerden ve dinlerden gelen insanlar için bir sığınak,
bir huzur limanı olmuştur. 1827 yılında bu kültürel denizin
dalgalı akışında, Osmanlı kıyılarına bir yabancı vurur:
Michael Latas. Bu esrarengiz yabancı, yolculuğunun ilk
adımlarında İslam’ı seçer ve Ömer Lütfi ismini alarak
yeni bir dünyanın kapılarını aralar. Ömer Lütfi, Osmanlı
Devleti’nin tarih sahnesindeki serüvenine, bilgi birikimi ve
tecrübesiyle değerli katkılarda bulunur. Devlet hiyerarşisinde
kararlılıkla ilerleyerek yüksek makam ve rütbeler elde eder.
Bu yükseliş, Tanzimat’ın yenilik rüzgarları altında daha da
belirginleşir. Ömer Lütfi Paşa, Kuzey Arnavutluk’un dağlık
yamaçlarında Gegleri dize getirir. Botan’ın gururlu emiri
Bedirhan Bey’in başkaldırı kıvılcımını serin bir ustalıkla
söndürür. Söz konusu başarılar, onu Lübnan’ın mağrur
dağlarının eteklerine, dengeyi yeniden kurma amacıyla bir
umut gemisi olarak götürür. Bosna’nın yeşil vadileri, Ömer
Lütfi Paşa’nın isyancı ruhları sükunete erdirmesinin sessiz
tanıklarıdır. Karadağ’ın sarp ve meydan okuyan yamaçları
ise onun nizamı koruma yolundaki azimli mücadelesinin
sembolü olarak yükselir. Tarih, Kırım Harbi’nin zorlu ve
acımasız günlerinde Ömer Lütfi Paşa’nın ortaya koyduğu
liderlik yeteneklerini “Serdâr-ı Ekrem” unvanıyla taçlandırır.
Bağdat’ın tarih kokan sokakları, onu vali olarak selamlar ve
iki yıl boyunca misafir eder. Ömer Lütfi Paşa’nın Girit’in
tozlu yollarında huzuru sağlama çabaları ise bu önemli
figürün hizmetlerinin ayrılmaz bir parçası haline gelir.
Fakat Ömer Lütfi Paşa’nın hikayesi de tıpkı diğer tüm büyük
yaşam öyküleri gibi bir gün sona erer. 1871’de, 65 yaşındayken
göğüs hastalığına yakalanır. İstanbul’un Zeyrek semtindeki
evinde, yaklaşık iki hafta süren nefes darlığı mücadelesinin
ardından vefat eder. Eyüp Sultan’daki imaret bahçesi, onun
ebedi istirahatgâhı olarak zamanın hafızasındaki yerini alır.
8 D o ç . D r. H a l i m D e m i r y ü re k
SERDÂR-I EKREM ÖMER LÜTFİ PAŞA 9
Ö
mer Lütfi Paşa, Mecrûhîn ve Marzâyı Askeriyeye İmdâd ve Muâvenet
Cemiyeti’nin kuruluş merhalesinde hâmî
olarak öncü bir rol üstlenmiştir. Onun çabaları,
umudun yeşermesine zemin hazırlayan bir
tohum niteliğindedir. Paşa, bu oluşumun teşkil
edilmesine vesile olarak, savaşın gölgesindeki
karanlığı aydınlatan bir meşale misali
parlamıştır. Ömer Lütfi Paşa’nın girişimleri,
harp meydanlarında gösterilen cesaretin,
insanlık sahnesinde de sergilenebileceğini,
kahramanlığın sadece kılıç ve kalkanla
değil, merhamet ve yardımseverlikle de
yazılabileceğini işaret eder. Söz konusu
yapılanma sonraki yıllarda Hilâl-i Ahmer’in
(Kızılay) ilham kaynağı olmuştur.
10 D o ç . D r . H a l i m D e m i r y ü r e k
Giriş
Bir Ömür İki Dünya: Michael
Latas’ın Ömer Lütfi Paşa’ya
Dönüşme Serüveni
Ömer Lütfi Paşa
“Michael Latas” adıyla
vaftiz edildi. Annesi
Manda ev hanımıydı;
babası Sofronija ise
Ogulin ve Liccaner’de
idari teğmen unvanıyla
görev yapmıştı.
Ömer Lütfi Paşa, 24 Kasım 1806’da1 Hırvatistan’ın Ogulin sınır bölgesinde yer alan Plaşki
Köyü’nde doğdu.2 Hristiyanlık geleneğine uygun
olarak Otoka’daki bir Ortodoks Kilisesi’nde “Michael Latas” adıyla vaftiz edildi. Annesi Manda ev
hanımıydı; babası Sofronija3 ise Ogulin ve Liccaner’de idari teğmen unvanıyla görev yapmıştı. Michael Latas bir süre Gospic Matematik Okuluna
devam etti. Ardından Militär-Normalschule’da
(askerî lise) eğitim gördü. Bu okulda çizim ve resim kabiliyetiyle farkını ortaya koyarak dikkatleri
üzerine çekmeyi başardı. Daha sonra Binbaşı Kajetan Knezic’in gözetiminde Liccaner Sınır Ala-
Ömer Lütfi Paşa’nın doğduğu Hırvatistan’ın Plaşki Köyü
SERDÂR-I EKREM ÖMER LÜTFİ PAŞA 11
Ömer Lütfi Paşa’nın bir dönem eğitim gördüğü Gospic’te bulunan Matematik Okulu
yı’nda vazife alarak askerî tecrübe kazandı. Temel
görevi, Dalmaçya ile Hırvatistan’ı birleştiren ticari
yolun topografik çizimini yapmaktı. Binbaşının
desteğiyle 1826 yılında Zara’da köprü ve yol yapım projelerinde denetçi olarak çalıştı.4
Michael Latas öğretici deneyimlerinin ardından
Avusturya ordusuna katıldı. Fakat kısa bir müddet sonra beklenmedik bir şekilde ordudan ayrıldı. Bu ani kararın arkasındaki sebepler ve hayata
geçirilme süreci zaman içinde çeşitli söylentilere
yol açtı. Konu tam olarak aydınlatılamamış olsa da
bu esrarengiz olaya dair ortaya atılan iddialar ve
halk arasında dolaşan anlatılar, hikâyenin ardındaki gerçeği kısmen de olsa gün yüzüne çıkarmayı
vaat etmektedir.
Michael Latas Avusturya ordusunda yeteneklerinin hak ettiği değeri görüp görmeyeceği konu-
12 D o ç . D r . H a l i m D e m i r y ü r e k
Nikanor Grujić
(1810-1887)
Nikanor Grujić, Sırp
Ortodoks Kilisesi’nde
piskopos olarak
görev yapmış ve
Avusturya-Macaristan
İmparatoru’nun Özel
Konseyi’nin bir üyesi
olmuştur. Franz Joseph
nişanına sahip bir şövalye
olan Grujić, aynı zamanda
Macaristan ve HırvatSlavonya parlamentosunda
da görev almıştır. Sırp
Bilginler Derneğinin bir
üyesi olarak tanınan Grujić,
yetenekli bir yazar, şair,
hatip ve çevirmen olarak ün
kazanmıştır.
sunda derin kaygılar taşıyordu. İki forint gümüş
maaşın getirdiği maddi zorluklar da onun için bir
başka sorun teşkil etmekteydi.5 Meseleye ilişkin
iddiaların bir kısmı Latas’ın ailesine duyduğu sarsılmaz bağın onun kariyerini derinden etkilediğine odaklanmaktadır. En bilinen rivayetlerden birine göre Michael Latas’ın babası Sofronija, mali
problemleri sebebiyle yönetimindeki hazineden,
ileri bir tarihte ödemek üzere 100 duka alır ama
açığı bir türlü kapatamaz. Latas ise tüm ailenin
varlığını etkileyebilecek ekonomik sıkıntılardan
babasını kurtarmak için fedakârlık yaparak sorunu çözmek ister. Nitekim babasının suçunu üstlenir ve bu kararın getirdiği sonuçlar nedeniyle de
kaçmak zorunda kalır. Bir diğer söylentiye göreyse Latas’ın babası pokerde kaybettiği yüz gümüş
forinti askerî hazineden ödediği için ordudan ihraç edilir. İki erkek kardeşi de orduda olan Latas
babasının, annesinin ve kız kardeşinin geçimini
sağlamak mecburiyetindedir. Ancak aldığı maaş
ailesinin ihtiyaçlarını karşılamada yetersiz kalınca
devletin parasını kullanmak Latas için kaçınılmaz
bir seçenek hâline gelir.6 Bu durumu öğrenen bir
albayı vurduktan sonra, eyleminin neticelerinden
korkarak 1827 yılının sonbaharında Bosna’daki
Graba Kalesi’ne sığınır.7
Michael Latas’ın Avusturya ordusundan ayrılma
anlatısında finansal krizlerin yanı sıra dramatik
aşk hikâyeleri de önemli bir yer tutar. Nitekim
Michael Latas’ın kuzeni ve tüccar olan Pero Latas,
Michael’ın bir aşk ilişkisi yüzünden Avusturya’dan
ayrılmak zorunda kaldığını öne sürer. Pero Latas’a
göre Michael, askerî eğitmen olarak görev yaparken bir albayla aşkla ilgili bir meseleden dolayı
SERDÂR-I EKREM ÖMER LÜTFİ PAŞA 13
düelloya tutuşur.8 Söz konusu hadisede albayın
elini keser ve sonrasında Osmanlı topraklarına kaçar. Gönül ilişkisi bağlamındaki
bir diğer görüşse Michael Latas’ın
derin sevgi duyduğu Smiljana
Brkljačić’in başka birisiyle nişanlanması üzerine rakip aşığı
öldürüp Bosna’ya kaçtığı yönündedir. Ancak bahsedilen
hikâyenin farklı bir yorumu
da bulunmaktadır: Ordudan
babasından ötürü ihraç edilen
Michael Latas, sevgilisi Brkljačić’in başkasıyla ilişkisi olduğunu
öğrenince büyük bir şok yaşar ve Brkljačić’in yeni sevgilisini öldürmeyi planlar. Fakat
ordudan uzaklaştırılmasının getirdiği utanç veya
olası sonuçlardan endişe duyarak Bosna’ya kaçmayı tercih eder.9
Konuya ilişkin birçok iddia sıralansa da Michael Latas’ın Basiret Gazetesi’ndeki biyografisinde
Osmanlı’ya sığınmasının gerekçesi olarak gösterilen “düello maddesi”10 ifadesi oldukça dikkat
çekicidir. Çünkü bu tabir kuzeni Pero Latas’ın
dile getirdiği “albayla düello” deyimiyle tam bir
uyum içindedir. Şayet ileri sürülen düello bir aşk
yüzünden gerçekleştiyse bu kadın büyük ihtimalle
Smiljana Brkljačić’tir. Zira yerel halkın dillendirdiği anlatılar da bu tezi desteklemektedir. Kulaktan kulağa dolaşanlara bakılırsa Smiljana’dan
Gospić’e11 taşınan Milka Brkljačić ile Latas arasında bir aşk kıvılcımlanır. “Smiljana” veya “Belka”
olarak da anılan Milka, zengin tüccar Jovan Joko
Brkljačić’in kızıdır. Michael Latas Avusturya üni-
Piskopos Nikanor
Grujić bu aşk hikâyesinin
büyüsüne kapılarak
yaşananları bir
şarkıya dönüştürür.
Ancak âşıkların gerçek
kimliklerini gizlemek için
farklı isimler kullanır.
Piskopos Grujić’in
vefatının ardından
şarkı yeniden keşfedilir
ve anonim karakterlerle
halk arasında popülerlik
kazanır.
14 D o ç . D r . H a l i m D e m i r y ü r e k
Koca Hüsrev Mehmed
Paşa
(1756-1855)
İstanbul’da saygın
askerî çevrelerle sıkı ilişkiler
kuran Ömer Lütfi, kısa
sürede Hüsrev Paşa’nın
dikkatini çekti. Hüsrev
Paşa’nın yönlendirmesiyle
askerî okulda strateji ve
yazı hocası olarak görev
aldı.
forması taşıdığı için kızın babası bu birlikteliği
onaylamaz. Bu tutkulu aşk serüveni sadece âşıkları
değil çevrelerindekileri de derinden etkiler. Nitekim Piskopos Nikanor Grujić hikâyenin büyüsüne kapılarak yaşananları bir şarkıya dönüştürür.
Ancak âşıkların gerçek kimliklerini gizlemek için
farklı isimler kullanır. Piskopos Grujić’in vefatının
ardından şarkı yeniden keşfedilir ve anonim karakterlerle halk arasında popülerlik kazanır.12
Michael Latas’ın yaşamı ve Avusturya ordusundan ayrılma sebepleri çok sayıda ihtimal içeren
bir bulmacayı andırıyor. İktisadi güçlükler, ailevi
sorumluluklar, duygusal yakınlıklar ve mesleki hayatta yaşanan çatışmalar kararın arkasındaki muhtemel etkenlerdir. Bu olasılıkların toplamı Latas’ın
ordudan neden ayrıldığına dair karmaşık bir tablo
oluşturuyor ve gerçek motivasyonları anlamak için
daha geniş bir bilgi birikimine ihtiyaç duyulduğunu gösteriyor.
Her ne kadar iddialar ve rivayetler doğrulanmayı
gerektiriyor olsa da Michael Latas’ın Avusturya
ordusunu terk ettiği bilinen bir gerçektir. Nitekim
Latas 1827 sonbaharında arkadaşı Simo Kekić’in
sağladığı kıyafet ve maddi yardım sayesinde Bosna’ya sığınmayı başardı. Seyahati sırasında ana yollardan ilerlemekten kaçındı ama yiyecek temin edebilmek için yerleşim alanlarından da uzaklaşmadı.
Konakladığı yerlerde sıcak bir karşılama gören
Latas, Banaluka’ya varmadan önce bir müddet Varcar-Vakuf ’ta kaldı. Bu süreçte tüccar Aliya Boyiç’le
tanıştı ve bir süre onun evinde misafir oldu. Boyiç
ailesiyle kurduğu sıkı dostluk neticesinde İslam dinini13 benimsedi ve “Ömer Lütfi” adını aldı.14
SERDÂR-I EKREM ÖMER LÜTFİ PAŞA 15
Aliya Boyiç, Ömer Lütfi’nin yeteneğini keşfederek onu Vidin Valisi Şengüllü İbrahim Paşa’yla tanıştırdı.15 Ömer Lütfi, etkileyici el yazısıyla İbrahim Paşa’nın takdirini kazandı ve paşanın evinde
öğretmenlik yapmaya başladı. Başarılı eğitmenliğinin ötesinde iyi bir hattat ve ressam da olan
Ömer Lütfi, İbrahim Paşa’nın teşvikiyle 1834’te
İstanbul’a gitti.16
İstanbul’da saygın askerî çevrelerle sıkı ilişkiler
kuran Ömer Lütfi, kısa sürede Hüsrev Paşa’nın
dikkatini çekti. Hüsrev Paşa’nın yönlendirmesiyle
askerî okulda strateji ve yazı hocası olarak görev
aldı. Ömer Lütfi’nin askerî tanımlamalar, topografik kayıt ve çizimlerini içeren değerli bir çalışması Hüsrev Paşa tarafından Sultan II. Mahmud’a
takdim edildi.17 Bu sırada yüzbaşı rütbesinde olan
Ömer Lütfi, Harbiye’de eğitim gören Şehzade
Abdülmecid’in sempatisini kazanarak ona resim
ve hat hocalığı da yaptı.18
Aldığı nitelikli eğitim ve kurumsal bilgisiyle Osmanlı ordusunun modernleşme sürecinde kritik
görevleri başarıyla yürüten Ömer Lütfi, deneyimi ve yabancı dil yeterliliğinin avantajıyla mirliva
rütbesine kadar yükseldi. Ancak 1840’ta rütbesi
miralaylığa düşürüldü.19 1841’de Osmanlı yönetimini tekrar sağlamlaştırma çabaları kapsamında
Lübnan’a “Emir” olarak atandı. Ertesi yıl Sultan
Abdülmecid’in de izlediği askerî manevrada bir
komutanın hatasını düzelterek eski rütbesine geri
döndü ve kısa süre sonra da ferikliğe terfi etti.20
1844’te Arnavut Derviş Ağa’nın21 ve 1847’de
Bedirhan Bey’in başlattığı isyanları başarılı bir
şekilde bastırdı.22 1848’de Macar ihtilalinin Ef-
ferik: Osmanlı
Devleti’nde bir askerî
rütbe. Bugünkü askerî
teşkilatta feriklere
kolordu komutanı
manasında korgeneral,
birinci feriklere
de ordu komutanı
anlamında orgeneral
denilmektedir.
16 D o ç . D r . H a l i m D e m i r y ü r e k
Osmanlı Ordusu Komutanı Ömer Lütfi Paşa, Olteniça Muharebesi sonrasında Tuna boyunca dolaşıyor
lak’a sıçraması ve Rusların Avusturya İmparatorluğu’na yardım teşebbüsünde bulunması
üzerine emrindeki birliklerle Eflak’a müdahale
etti. Eflak’taki başarılı harekâtından ötürü müşir
rütbesine terfi etti. Eflak’ın boşaltılmasını takiben Rumeli Ordusu Müşiri olarak Balkanlar’daki
Osmanlı kuvvetlerinin başına geçti.23 1849-50
yıllarında Bosna’da patlak veren isyanları bastırma görevini de üstlendi.24
Ömer Lütfi Paşa, bu bölgede otoriteyi yeniden
tesis ederken Kırım Savaşı başladı. Hemen Tuna
Cephesi’ne hareket ederek başarılı operasyonlar
yürüttü. Az sayıdaki kuvvetiyle Rusları 5 Kasım
1853’te Olteniça’da ve 5 Ocak 1854’te Kalafat
yakınlarındaki Çatana’da mağlup etti. Bu zaferlerinin sonucunda genellikle sadrazamlara verilen
“Serdâr-ı Ekrem” unvanıyla onurlandırıldı. Aynı
yıl Osmanlı Devleti, savaş sonuna kadar saldırılara
karşı koruması şartıyla Eflak ve Boğdan’ı Avustur-
SERDÂR-I EKREM ÖMER LÜTFİ PAŞA 17
ya’ya bıraktı. Ömer Lütfi Paşa Tuna Cephesi’nin
Meclis-i Hâs:
kapanması üzerine Kırım’daki kuvvetlerin başına
Sadrazamın
geçti. Gözleve’de Ruslara ağır bir mağlubiyet yabaşkanlığında
nâzırlardan oluşan ve
şattı (17 Şubat 1855). Sivastopol’un alınmasının
Osmanlı hükûmetini
ardından Kars’ı kurtarmak için Kafkas Cepheniteleyen meclis.
si’ne hareket etti. Planı Batum’a çıkarak Kutayis
üzerinden Tiflis’e ulaşarak Rusları ana üslerinden
tecrit etmekti. Sohum’a çıkarma yaparak 15 Ekim
1855’te ileri harekâta geçip İngur Nehri kıyısında
Rus kuvvetlerini yenmişse de (7 Kasım 1855) hava
şartlarının elverişsizliği nedeniyle Kars’ın işgalini
engelleyemedi. Trabzon üzerinden Kars’a ulaşmak
yerine Gürcistan rotasını takip etmesi zaman kaybı
olarak değerlendirildi ve bu tercihi nedeniyle suçlamalara muhatap oldu.25
1857’de Ömer Lütfi Paşa,
Meclis-i Hâs üyesi olarak
görev yaptı ve aynı yıl içerisinde Bağdat valiliği görevine atandı.26 1861’de ise
Hersek’teki isyanı bastırmak üzere yeniden Rumeli
Ordusu Müşirliği vazifesine getirildi.27 Bu dönemde
Meclis-i Âlî üyeliğine de
seçilen Ömer Lütfi Paşa
aynı zamanda Rumeli valiliğini de üstlendi. Meclis-i
Has üyeliği yaptığı sırada
1866 yılında çıkan Girit
isyanını bastırmakla vazifelendirildi.28 1868’de Hilal-i
Ahmer’in çekirdeğini teşkil
1853 yılında Almanya’da yayımlanan Die Gartenlaube
eden Mecrûhîn ve Mar- Dergisinde yer alan bir illüstrasyon. Bu görsel, Ömer Lütfi Paşa’yı
tasvir etmektedir.
18 D o ç . D r . H a l i m D e m i r y ü r e k
zâ-yı Askeriyeye İmdâd ve Muâvenet Cemiyetinin teşkiline öncülük eden isimlerden biri oldu.29
Aynı yıl Serasker Kaymakamı, 1869’da ise Hassa
Müşiri yapıldı.30
Ömer Lütfi Paşa, cesur ve savaşçı bir karaktere sahip olmakla birlikte kişisel görünümüne de büyük
önem veren biriydi. Türkçe, Sırpça, Almanca, İtalyanca başta olmak üzere birçok Avrupa dilini akıcı
bir şekilde konuşabiliyordu.31 Sahip olduğu rütbe
ve ünvanların ötesinde, üstün hizmetleri nedeniyle devlet tarafından İftihar Nişanı, Mecidî Nişanı
ve Osmani Nişanı gibi birçok prestijli nişanla da
ödüllendirildi.32
Bu taltiflerin yanı sıra Rus Çarı I. Nikolay’dan St.
Anna Nişanı’nı alan Ömer Lütfi Paşa, Fransız
İmparatorluk Lejyonu’nun Büyük Haçı (Légion
d’honneur), İngiliz Banyo Nişanı (Order of the
Bath), Sardunya’nın Croce di Savoia Nişanı, İspanya’nın Isabel Nişanı ve Avusturya’nın Leopold
Nişanı da dâhil olmak üzere birçok saygın ödüle
layık görüldü. 33
Mihrişah Valide Sultan Mezarlığı’nda bulunan, Ömer Lütfi Paşa’ya ait
mezar.
SERDÂR-I EKREM ÖMER LÜTFİ PAŞA 19
Ömer Lütfi Paşa, 65 yaşındayken göğüs hastalığına yakalandı.34 Yaklaşık iki hafta nefes darlığıyla
mücadele ettikten sonra 1871’de İstanbul Zeyrek’teki evinde hayatını kaybetti. Son istirahat yeri
olarak Eyüp Sultan’daki imaret bahçesine defnedildi.35
Aile Portresi:
Eş, Çocuk ve Torunlar
Ömer Lütfi Paşa, sadece askerî başarılarıyla değil
aynı zamanda özel yaşamındaki aşk, ayrılık ve aile
bağlarıyla da tarihe ilginç ve karmaşık bir portre
bıraktı. Paşa’nın ilk eşi olan Fitnat Hanım’la evliliği bu karmaşıklığın bir tezahürüydü; zira çift
yalnızca birkaç ay süren bir birliktelikten sonra
yollarını ayırdı. Ayrılık sonrası Fitnat Hanım bir
binbaşının yanında çalışmaya başladı ve bu süreçte Emine adlı bir kız dünyaya getirdi. Emine,
ilk yıllarını annesiyle geçirdi. Ancak bir süre sonra babası Ömer Lütfi Paşa’nın yanına taşındı.36
Emine, babasının Bosna’daki görevi sırasında da
onunla beraberdi. Zeki bir kız olan Emine hem
Fransızca hem de Almanca biliyordu. Giyim tarzı
da oldukça çeşitliydi; bazen Osmanlı, bazen Avrupa tarzında kıyafetler tercih ediyor, kimi zaman da
üniforma giyiyordu.37
Emine’nin yaşam serüvenine ilişkin kaynaklarda
farklı bilgiler yer almaktadır. Biographisches Lexikon des Kaiserthums Oesterreich adlı eserde Emine’nin ilk evliliğini Kırım’da 1854’te tifüs nedeniyle vefat eden Ömer Lütfi Paşa’nın yeğeni Tevfik
Paşa’yla yaptığı, ardından Paşa’nın diğer yeğeni
Ömer Bey’le evlendiği belirtiliyor. Bu kaynağa
Ömer Lütfi Paşa’nın
ilk eşi Fitnat Hanım’dı.
Fakat bu birliktelik uzun
sürmedi; zira evlendikten
birkaç ay sonra ayrıldılar.
Fitnat Hanım daha sonra
bir binbaşının hizmetine
girdi ve Emine adında
bir kız çocuğu dünyaya
getirdi.
20 D o ç . D r . H a l i m D e m i r y ü r e k
göre Ömer Bey’in kötü davranışlarına maruz kalan Emine duruma daha fazla katlanamayarak zehirle intihar etmiştir.38 Lakin 3 Eylül 1892 (Rumi
22 Ağustos 1308) tarihli Osmanlı Arşiv kaydı bu
bilgileri teyit etmemektedir. Belgedeki malumata
göre Ömer Lütfi Paşa’nın vefatı sonrası Emine
Hanım evli olduğu için maaş hakkını kaybetmiş,
ancak daha sonra eşi Mirliva Hakkı Paşa’nın ölümü üzerine aylık 227 kuruş almaya başlamıştır.39
Bu miktarın yetersizliği sebebiyle artış talep eden
SERDÂR-I EKREM ÖMER LÜTFİ PAŞA 21
Emine Hanım’a, babasının hizmetleri göz önünde bulundurularak 15 Mayıs 1893’te 1.500 kuruş
maaş bağlanmıştır.40 Verilen bilgilerden hareketle
Emine Hanım’ın intihar etmediği ve hayatının
büyük bir bölümünde Mirliva Hakkı Paşa’yla evli
olduğu anlaşılmaktadır.
Emine Hanım’ın bireysel yaşantısı ve evlilikleri kadar aile yaşantısı da dikkat çekicidir. Mirliva Hakkı Paşa’yla olan evliliğinden Sare Seniha adında bir kızları olmuştur. Bu bilgi Seniha
Hanım’ın Ömer Lütfi Paşa’nın mirasıyla41 ilgili
resmî makamlarla gerçekleştirdiği yazışmalardan
anlaşılmaktadır. Özellikle Seniha Hanım’ın bir
dilekçesinde geçen “validem Emine Hanım” ifadesi ve bir başka belgede kendisinden “Hakkı Paşa
kerimesi” olarak bahsedilmesi bu durumu tasdik
etmektedir.42
Öte yandan Ömer Lütfi Paşa, Fitnat Hanım’dan
resmî olarak ayrıldıktan sonra yanında çalışan
Çerkes bir kadınla evlenmeyi planladı. Ancak
Transilvanya’da bir soylunun evinde Anna Si-
Ömer Lütfi Paşa,
Fitnat Hanım’dan
resmî olarak ayrıldıktan
sonra yanında çalışan
Çerkes bir kadınla
evlenmeyi planladı.
Ancak Transilvanya’da
bir soylunun evinde Anna
Simonich’le karşılaşınca
düşüncesinden vazgeçti.
Ömer Lütfi Paşa, Anna’ya
yanında kalmasını önerdi.
Anna ise sadece evlilik
şartıyla teklifi kabul
edebileceğini söyledi. Bu
durum karşısında Ömer
Lütfi Paşa 17 yaşındaki
Anna Simonich’le
evlenmeye karar verdi.
Anna bu süre zarfında
Türkçeyi öğrenerek
“Zübeyde” adını aldı.
Ömer Lütfi Paşa’nın Kızı Emine Hanım’a Atiyye-i Seniyye Tertibinden Para Verilmesi
22 D o ç . D r . H a l i m D e m i r y ü r e k
Anna gerçek
hayatta da Müslüman
geleneklerine sıkı sıkıya
bağlı kalır; evden
peçesiz çıkmaz ve savaş
meydanlarında eşinin
yanında yer alır. Osmanlı
ordusunun görkemli
yapısından etkilenerek
zafer marşları bile besteler.
Anna’nın Ömer Paşa’yla
olan evliliğinden bir kız
çocuğu dünyaya gelir fakat
üç haftalıkken trajik bir
kaza sonucu hayatını
kaybeder.
monich’le43 karşılaşınca düşüncesinden vazgeçti. Ömer Lütfi Paşa, Anna’ya yanında kalmasını
önerdi. Anna ise sadece evlilik şartıyla teklifi kabul
edebileceğini söyledi. Bu durum karşısında Ömer
Lütfi Paşa 17 yaşındaki44 Anna Simonich’le evlenmeye karar verdi. Anna bu süre zarfında Türkçeyi öğrenerek “Zübeyde” adını aldı.45
Bu detayların yanı sıra İvo Andriç’in “Ömer Paşa”
adlı eserindeki bilgiler de oldukça ilgi çekicidir.
Andriç, tarihî kaynaklardan esinlenerek kaleme
aldığı romanında, birçok eserde Anna Simonich
olarak anılan kadını “İda” ismiyle tanıtır. Romanın
anlatısına göre İda, İslam dinini benimsedikten
sonra “Saide” adını almıştır. Ömer Paşa ile İda bir
resepsiyonda düzenlenen konser esnasında tanışmışlardır. Paşa, müzik yeteneği olan kızı Emine’nin kabiliyetlerini İda’nın değerlendirmesini
ister. Ömer Paşa birlikte vakit geçirdikleri sırada
İda’ya kızının annesinin olmadığından ve haremdeki kadınların annesinin yerini tutamadığından
bahseder. İda, Paşa’nın ne istediğini tam olarak
anlamasa da Emine’yi eğitme sözü verir. Bir sonraki buluşmalarında Ömer Paşa, askerlik mesleği
gereği sürekli hareket hâlinde olduğunu, kızının
yalnız kaldığını ve ona şefkat gösterecek birine
ihtiyaç duyduğunu dile getirir. Bu durumu göz
önünde bulundurarak İda’ya evlenme teklif eder.
Paşa’nın önerisi İda’ya Osmanlı usulleriyle yaşamakla birlikte kiliseye gitme ve Avrupa yaşam tarzını sürdürme özgürlüğünü de içerir. Ömer Paşa
yaş farkını da dikkate alarak İda’ya düşünmesi
için zaman tanır. İda teklifi kabul eder ve evlilik
gerçekleşir.46 Anna gerçek hayatta da Müslüman
geleneklerine sıkı sıkıya bağlı kalır; evden peçesiz
SERDÂR-I EKREM ÖMER LÜTFİ PAŞA 23
Ekselansları Ömer Paşa’nın Hanımı’nın (Anna Simonich) Marşı
(The Illustrated London News, 27 Mayıs 1854)
24 D o ç . D r . H a l i m D e m i r y ü r e k
Saffet Hanım
Ömer Lütfi Paşa’nın
kızı Saffet Hanım
1849 yılında Osmanlı
Devleti’ne sığınan ve
babasının yakın çalışma
arkadaşı olan Konstanty
Borzecki’yle evlendi.
Borzecki, Osmanlı
hizmetine girdiğinde
Mustafa Celaleddin adını
almıştı.
Saffet Hanım’ın eşi Mustafa
Celaleddin Paşa
çıkmaz ve savaş meydanlarında eşinin yanında yer
alır.47 Osmanlı ordusunun görkemli yapısından
etkilenerek zafer marşları bile besteler.48 Anna’nın
Ömer Paşa’yla olan evliliğinden bir kız çocuğu
dünyaya gelir fakat üç haftalıkken trajik bir kaza
sonucu hayatını kaybeder.49 Andriç, bir yıl sonra
İda’nın karakterinde önemli değişikliklerin meydana geldiğini, aşırı alkol tüketmeye başladığını ve
agresif davranışlar sergilediğini belirtir.50 Anlaşılan gerek ikili arasındaki anlaşmazlık gerekse Paşa’nın yeni bir varis ümidini yitirmesi boşanmayla
sonuçlanır. Nitekim 1857’de 23 yaşında olan Anna
Simonich, Ömer Paşa’dan ayrılarak Fransa’ya yerleşir.51
Ömer Lütfi Paşa üçüncü ve son evliliğini Hafız
Mehmed Paşa’nın kızı Emine Adviye Hanım’la
gerçekleştirdi.52 Bu birliktelikten Saffet53 isimli bir
kız ve Muzaffer adında bir oğulları oldu.54 Ömer
Lütfi Paşa’nın kızı Saffet Hanım55 1849 yılında
Osmanlı Devleti’ne sığınan ve babasının yakın
çalışma arkadaşı olan Konstanty Borzecki’yle evlendi. Borzecki, Osmanlı hizmetine girdiğinde
Mustafa Celaleddin adını almıştı. Saffet Hanım
ile Mustafa Celaleddin Paşa’nın bu evlilikten
Enver Celaleddin56 ve Ali Seyfi adlı iki oğulları
dünyaya geldi.57 Ne var ki Ali Seyfi erken yaşta
kuşpalazı hastalığına yenik düşerek hayatını kaybetti. Öte yandan Enver Celaleddin, babası Mustafa Celaleddin Paşa’nın İşpozi Muharebesi’nde
vefat etmesini takiben 30 Haziran 1877’de yüzbaşı rütbesiyle taltif edilerek orduya katıldı. Kendisi yüksek düzeyde eğitim aldı; Arapça, Farsça
ve Fransızca öğrendi. Bunun yanı sıra Sultan II.
Abdülhamid’in yaverliğini yaparak ferik rütbesine
SERDÂR-I EKREM ÖMER LÜTFİ PAŞA 25
kadar yükselme başarısını gösterdi. İlk eşi, Müşir
Mehmet Ali Paşa’nın kızı Leyla Hanım’dı58 ve bu
evliliklerinden Celile, Mustafa Celaleddin, Münevver, Mehmet Ali ile Sara adlarını taşıyan beş
çocukları oldu.59
Enver Celaleddin Paşa ile Leyla Hanım’ın kızı
Celile Hanım, ilk kadın ressamlar kuşağındandı.
Babasının nüfuzunu kullanarak saray ressamı Fausto Zonaro’dan dersler alan Celile Hanım, aynı
zamanda ünlü şair Nazım Hikmet’in de annesidir. Celile Hanım’ın, tarihî kişiliklerle de ilginç
bağlantıları bulunmaktadır. Millî Mücadele’nin
önemli isimlerinden Ali Fuat
Cebesoy, Celile
Hanım’ın teyzesinin oğlu olup
dolayısıyla Nazım Hikmet’in
kuzenidir. Ayrıca Türk dil devriminde kritik
bir rol üstlenen
Samih
Rifat,
Celile Hanım’ın
Enver Celaleddin Paşa’nın ikinci eşi
kız kardeşi MüHortense Leffine ve çocukları Ömer ve
nevver Hanım’la
Suzan.
hayatını birleştirmiştir.60 Diğer yandan Enver Celaleddin Paşa
ikinci evliliğini Hortense Leffine’yle yapmış ve
bu evlilikten Ömer, Suzan ve Enver adlarında üç
çocukları dünyaya gelmiştir.61 21 Haziran 1934’te
yürürlüğe giren Soyadı Kanunu’yla bu isimler
“Songar” soyadını benimsemişlerdir.62
Saffet Hanım’ın oğlu Enver
Celaleddin Paşa
Enver Celaleddin Paşa’nın kızı,
Nazım Hikmet’in annesi Celile
Hanım
26 D o ç . D r . H a l i m D e m i r y ü r e k
Muzaffer Bey
Ömer Lütfi Paşa’nın
üçüncü eşi, Hafız
Mehmed Paşa’nın kızı
Emine Adviye Hanım
ile olan evliliğinden
“Muzaffer” adında bir
oğlu dünyaya geldi.
Muzaffer Bey 1866
yılında İstanbul’da
doğdu.
Müşir Mehmet Ali Paşa
Ömer Lütfi Paşa’nın 1866’da İstanbul’da dünyaya
gelen oğlu Muzaffer Bey ise eğitim hayatına özel
hocalarla başladı ve Sultani Mektebi’nden mezun
oldu. Halep’te valilik yapan kayınpederi Müşir
Cemil Paşa döneminde Mektubî Kaleminde ve
ardından Tercüme Kaleminde görev aldı. 1886’da
Rütbe-i Sâniye Sınıf-ı Sani ve 1887’de Rütbe-i
Sâniye Sınıf-ı Mütemâyiz rütbeleriyle taltif edilen
Muzaffer Bey, 1888’de Maiyyet-i Seniyye Çavuşu olarak orduya katılarak aynı yıl “Yaver-i Harb
Hazret-i Şehriyari” unvanını aldı. Kariyerinde
hızla yükselerek 1890’da yüzbaşılığa, 1894’te kolağalığa, 1895’te binbaşılığa ve 1901’de miralaylığa
terfi etti. Hem Osmanlı hem de yabancı devlet
nişanlarıyla ödüllendirildi. Arap ve Arnavut taburları vakasında bir süngü darbesiyle yaralandı.63
Eşkıya takibinde ve Akka Redif Fırkası’nın Yemen’e sevkinde rol aldı. Osmanlı Devleti’ni ziyaret
eden imparator, kral ve prenslerin ağırlanmasında vazife üstlendi.64 Ancak başarılarına rağmen
1910 yılında ordudan tasfiye edildi. 21 Temmuz
1910’da Kolağalık tahsisatı üzerinden 683 kuruş
maaşla emekliye ayrıldı.65 Muzaffer Bey’in, Müşir
Cemil Paşa’nın kızı Hayriye Hanım’la olan evliliğinden Süleyman Asım, Abdülvahid Cezmi ve
Turgut Subhi adında üç oğlu oldu.66 1916 yılında
Muzaffer Bey’in eşi ve çocuklarına devlet tarafından aylık 132’şer kuruş maaş bağlandı.67
Sonuç olarak Ömer Lütfi Paşa sadece kendi kaderini değil, aynı zamanda döneminin çalkantılarını
da yansıtan önemli bir tarihî figürdür. Hırvatistan’ın mütevazı bir köyünden sürükleyici bir yolculukla Osmanlı topraklarına kadar uzanan hayat
hikâyesi bireysel bir maceradan çok daha fazlasını
SERDÂR-I EKREM ÖMER LÜTFİ PAŞA 27
ifade etmektedir. Bir yandan devletin tevdi ettiği
vazifeleri yüklenirken diğer yandan da özel yaşamını şekillendirmeye çalışmıştır. Üç kez dünya
evine girmiş hem kız hem de erkek evlat sahibi
olmuştur. Torunlarından bazıları farklı yetenekleri sayesinde ünlüler kervanına katılmıştır. Ömer
Lütfi Paşa ve soyundan gelenlerin yaşam öyküleri,
Osmanlı’nın ve izleyen dönemin siyasi ve askerî
yapısına olduğu kadar sosyal ve kültürel boyutuna
da etki etmiştir.
Ömer Paşa’nın gelini ve torunlarına maaş tahsisi hakkında belge
28 D o ç . D r . H a l i m D e m i r y ü r e k
Görevlerin ve Savaşların
Efendisi: Ömer Lütfi Paşa
Zorlu Topraklarda Zorlu Görev:
Ömer Lütfi Paşa’nın Cebeli
Lübnan Emirliği
Cebel-i Lübnan:
Lübnan I. Selim döneminde Osmanlı topraklarına katıldı. Bu bölge Şii, Sünni ve Dürzilerden
oluşan farklı Müslüman topluluklarıyla; Maruni,
Grek-Ortodoks, Grek-Katolik ve Ermeni Hristiyan gruplarının bir arada yaşadığı kültürel bir
mozaikti. Osmanlı Devleti, Lübnan’ın çeşitliliğini
dikkate alarak bölgeye yarı bağımsız bir statü tanıdı. Atadığı emirlere özel haklar ve yetkiler vererek bölgenin huzurunu korumayı amaçladı. Bu
yaklaşım Müslüman ve Hristiyanların uzun yıllar
bir arada huzurlu bir şekilde yaşamasını sağladı.
Fakat XVII. yüzyılın ortalarına gelindiğinde, misyonerlik faaliyetleriyle bazı Dürzi aileler arasında
Hristiyanlığın yayılması bölgede gerilime neden
oldu. 1697’de emirlik hakkının Fahreddin soyundan Şihab ailesine geçmesi tansiyonu daha da tırmandırdı. 1833’te Suriye Valisi Kavalalı İbrahim
Paşa Lübnan’ın ayrıcalıklı yapısını sona erdirdi.
Onun vergi ve askerlik reformları Dürzilerin tepkisine neden oldu. İbrahim Paşa’nın Marunileri
silahlandırması ise Dürzi ve Maruni toplulukları
arasındaki çatışmaları tetikledi.68
Lübnan’ın orta
kesiminde yer alan ve
Akdeniz’e sahili olan
bir vilayettir. Vilayetin
isminin Türkçe anlamı
Lübnan Dağı’dır.
1839’da Tanzimat Fermanı’nın ilanı sonrasında
Osmanlı Devleti, Cebel-i Lübnan’daki idare tarzının yeni dönemin ruhuna uygun olmadığına inanıyordu. Tanzimat kapsamında Cebel-i Lübnan’a
vergi toplamak amacıyla muhassıllar gönderildi
Suriye Valisi
Kavalalı İbrahim Paşa
Dürzi: Suriye ve
Lübnan’da bulunan
ve kendilerine özgü
inanç sistemleri
olan bir topluluktur.
Fatımi Halifesi Hâkim
Biemrillâh’ın yüceliğine
inanmaktadırlar. Bu
grup, zaman içinde
Arap kültürüyle
bütünleşmiştir.
SERDÂR-I EKREM ÖMER LÜTFİ PAŞA 29
fakat başarı sağlanamadı. Yerel halkın talebi üzerine muhassıllık kaldırılarak vergi
toplama işi tekrar mukataacılara
devredildi.69
1840 tarihli Londra Antlaşması’nın
ardından
Kavalalı
döneminde
sürgüne
gönderilen
Dürzi liderlerin bölgeye dönüşüyle yeni
bir kargaşa patlak verdi. Dürziler hem eski
topraklarına sahip
olmayı hem de
Maruniler
ve
30 D o ç . D r . H a l i m D e m i r y ü r e k
Sır Katibi Mustafa Nuri Paşa
Şihab ailesinden intikam almayı amaçlıyordu.
Maruniler, kazandıkları üstünlüğü korumak için
Dürzi bölgelerine doğru hareket ettiler. 1841’in
Ekim ayıyla beraber Dürzi-Maruni çatışması
alevlendi. Bu çatışmalar devlet otoritesini zayıflatmanın ötesinde Tanzimat’la öngörülen reformların siyasi ve hukuki açıdan uygulanma şansını da
yok ediyordu.70 Gelişmeler üzerine Osmanlı Devleti 1841 sonunda Cebel-i Lübnan’daki duruma
müdahale ederek yıllar boyunca sürdürülen yönetim anlayışını değiştirdi. Cebel-i Lübnan’ı doğrudan Osmanlı’nın himayesine alarak merkezden
atanan bir paşanın yönetimine bıraktı. Yerel meclisin yetkileri kaldırılarak muhtariyet idaresine
son verildi.71
Sultan Abdülmecid, Cebel-i Lübnan’daki
kaosu sonlandırmak ve tarafları uzlaştırmak
amacıyla Mustafa Nuri Paşa’yı bölgeye gönderdi. Babıali, Mustafa
Nuri Paşa’nın Beyrut’a ulaşmasını takiben 16 Ocak 1842’de
Mir Beşir Kasım Şihabi’yi
görevden alarak yerine
kavrama yeteneği, politik
öngörüsü ve yöneticilik
vasıflarıyla bilinen Ömer
Lütfi Paşa’yı Emir olarak
atadı.72
Bölgedeki tüm etnik ve dinî
gruplar Avrupa devletleriyle
irtibatta olduğu için hem Dürziler hem de Maruniler Ömer
Lütfi Paşa’nın kendi taleple-
SERDÂR-I EKREM ÖMER LÜTFİ PAŞA 31
rini yerine getireceğini umuyordu. Dürziler Osmanlı’nın kendilerine destek olmasını beklerken
Maruniler el konulan mülklerinin geri verilmesini
ve Dürzilerden gördükleri zararın tazminini istiyordu. Ömer Lütfi Paşa göreve başladığında karışıklığı sonlandırmak adına Marunileri yönetim
kadrosuna dâhil etti. Bu hamleyle Marunilerin
Dağlık Lübnan’da eşit haklara sahip olabileceğini vurgulamayı amaçladı. Ne var ki Dürziler değişiklikten rahatsızlık duyarken Maruniler de bu
gelişmeyi taleplerinin karşılanması olarak algılamadılar.73 Kısacası Ömer Lütfi Paşa’nın girişimi
bölgedeki hiçbir grubun beklentisini tam olarak
karşılayamadı.
Tarafların taleplerinin gerçekleşmemesi yeni çatışmaları beraberinde getirdi. Konsolosların müdahaleleri ve sürekli yeni isteklerde bulunmaları
problemi daha da büyüttü. Avrupa devletleri kargaşa ve çatışmanın müsebbibiydi ama sorumluluk
Ömer Lütfi Paşa’ya yüklendi. Nitekim 11 Şubat
1842’de beş devletin sefaret tercümanları Hariciye Nezaretine giderek “Ömer Lütfi Paşa’nın görevinin geçici olup olmadığını” sorguladılar. Eğer
atama kalıcıysa bu durumun Cebel halkına verilen
taahhütlere aykırı olacağını belirttiler. Babıali ise
atamanın uygun olduğunu ve halkın genel isteğine göre yapıldığını vurguladı. Ancak Ömer Lütfi
Paşa başarılı bir yönetim sergileyemezse gerekli
adımların atılacağını da ekledi. Osmanlı idaresi ayrıca “Ömer Lütfi Paşa yapamadı diyebilmek
için yabancıların veya önceden azledilen emirlerin,
Dürzileri veya Marunileri kışkırtarak kargaşaya
yol açabileceği” ihtimalini de Seraskerliğe iletti.74
Maruni: Çoğunluğu
Lübnan ve Suriye’de
bulunan Katolik
Süryani topluluğu.
32 D o ç . D r . H a l i m D e m i r y ü r e k
Babıali’nin tahmin ettiği gibi söz konusu devletler
Lübnan meselesine hızla müdahil oldular. Rusya
sefiri, Şihab ailesinden bir Hristiyan’ın atanarak
özerk bir yönetimin kurulmasını talep ederken,
Haçlı Seferleri’nden beri Suriye ve Lübnan’a ilgi
duyan Fransa, Marunilerin koruyuculuğunu üstlenmeye başlamıştı. Fransa’nın ayrıca Mehmet Ali
Paşa meselesinin İngiltere’nin lehine sonuçlanmış
olmasından da hoşnutsuz olduğunu belirtmek
gerekir. Nihayetinde Fransa da Rusya gibi Ömer
Lütfi Paşa’nın Lübnan Emirliği’ne getirilmesine
karşı çıkarak Şihab ailesinin haklarını savunmaya
yöneldi.75
İngiltere Konsolosu Huge Rose
İngiltere başlangıçta
Beyrut’taki konsolosu Huge
Rose vasıtasıyla Ömer
Lütfi Paşa’ya destek verdi.
Fakat Ömer Lütfi Paşa’nın
Cebel-i Lübnan’da kendi
otoritesini ve Osmanlı’nın
doğrudan yönetimini tesis
etmesi feodal ailelerin
bağımsızlığını ve yerel
otoritesini tehdit etmekle
kalmıyor, İngiltere’nin de
Dürziler üzerinden bölgeye
müdahale etme şansını
ortadan kaldırıyordu. Bu
nedenle İngiltere kısa süre
içinde Ömer Lütfi Paşa’dan
hoşnut kalmadığını
açıkladı.
İngiltere ise başlangıçta Beyrut’taki konsolosu
Huge Rose vasıtasıyla Ömer Lütfi Paşa’ya destek
verdi. Fakat Ömer Lütfi Paşa’nın Cebel-i Lübnan’da kendi otoritesini ve Osmanlı’nın doğrudan
yönetimini tesis etmesi feodal ailelerin bağımsızlığını ve yerel otoritesini tehdit etmekle kalmıyor,
İngiltere’nin de Dürziler üzerinden bölgeye müdahale etme şansını ortadan kaldırıyordu.76 Bu
nedenle İngiltere kısa süre içinde Ömer Lütfi Paşa’dan hoşnut kalmadığını açıkladı. İngiltere elçisi,
Hariciye Nazırına 22 Şubat 1842’de sunduğu bir
şikâyet mektubunda Ömer Lütfi Paşa’nın tutumunun bölge güvenliğini tehlikeye atabileceğini
ve Hristiyan ülkelerle olan ilişkileri bozabileceğini
ifade etti. Gerçekte İngiltere’nin söz konusu iddiaları daha derin bir maksadın yüzeydeki ifadesiydi.
Aslında İngiltere, Fransa’nın bölgedeki nüfuzunu
azaltmayı hedefliyordu.77
Ömer Lütfi Paşa’yla ilgili eleştiri kervanına 18
Mart 1842’de Avusturya da katıldı. Avusturya elçisi, Prens Klemens von Metternich’in mesajını
SERDÂR-I EKREM ÖMER LÜTFİ PAŞA 33
Babıali’ye iletti. Ömer Lütfi Paşa’nın azledilmesi,
Cebel’in Hristiyanlardan bir emire havale edildiğinin derhâl açıklanması isteniyordu. Ayrıca bölgeye başıbozukluğu ve her şeyi yakıp yıkmasıyla
nam salmış olan Arnavut askerlerinin gönderilmesi de protesto ediliyordu.78
İngiltere, Rusya, Prusya, Fransa ve Avusturya’nın
Ömer Lütfi Paşa’ya sert tepkisi, Babıali’nin Cebel-i Lübnan konusundaki kararının bir yansımasıydı. Bu devletler Lübnan’daki statükoyu koruma
eğilimindeydi. Osmanlı’nın bölgede daha fazla söz
sahibi olmasını istemiyorlardı. Dolayısıyla Ömer
Lütfi Paşa’ya yönelen muhalefetleri, kişisel bir durumdan ziyade Babıali’nin politikalarıyla ilgiliydi.
Sonuçta, Cebel-i Lübnan sorununa bir çözüm
bulmak amacıyla Fransa, İngiltere, Rusya, Avusturya ve Prusya elçileriyle Osmanlı temsilcileri
İstanbul’da toplandı. Müzakerelerden sonuç alınamayınca “İki Kaymakamlık” düzeni adı verilen
bir yönetim tarzıyla bölge; kuzeyde Marunilerin,
güneyde ise Dürzilerin yönetiminde iki ayrı idari
kısma ayrıldı. Bu düzenlemeyle Ömer Lütfi Paşa’nın görevi sona ermiş oldu.79
Tanzimat’ın Arnavut
Dağlarındaki Yankısı: Geglerin
İsyanı ve Ömer Lütfi Paşa
Osmanlı Devleti 1839’da Tanzimat Fermanı’nı
ilan ederek yönetimi ve orduyu modernleştirmeyi
amaçlayan bir dizi reforma imza attı. Bu çerçevede
askerlikten vergilere kadar birçok alanda yenilik
gerçekleştirilerek merkezîleşmeye ağırlık verildi.
Fakat Rumeli’de bazı gruplar tarih boyunca sahip
Prens Klemens von Metternich
Ömer Lütfi Paşa ile
ilgili eleştiri kervanına 18
Mart 1842’de Avusturya
da katıldı. Avusturya
elçisi, Prens Klemens von
Metternich’in mesajını
Babıali’ye iletti. Buna
göre Ömer Lütfi Paşa’nın
azledilmesi, Cebel’in
Hıristiyanlardan bir
emire havale edildiğinin
derhâl açıklanması
isteniyordu.
34 D o ç . D r . H a l i m D e m i r y ü r e k
Gegçe: Arnavutluk’un
kuzeyinde ve
Kosova’da konuşulur.
Geglerin yaşadığı bölge
Gegalık olarak da
bilinir.
Gegler, Osmanlı
Devleti’nin üzerlerinde
sınırlı otorite kurabildiği
dağlarda yaşayan savaşçı
bir topluluğu temsil
ediyordu. 1844’te Geg
liderlerinden Derviş
Ağa, yaklaşık on beş
bin destekçisiyle birlikte
Debre dağlarından
Vardar Nehri’ne
inerek çoğunluğunu
Hristiyanların
oluşturduğu birçok köyü
işgal etti.
oldukları yarı özerk konumlarını korumak istediler. Dağlık bölgelerdeki kabileler de liderlerinin
gözetiminde özerk yaşamlarını sürdürmekten yanaydı. Bu sebeple 1843’te Kosova ve 1844’te Kuzey Arnavutluk’taki Gegalık (Gegeria) bölgesinde
isyanlar patlak verdi.80
Gegler, Osmanlı Devleti’nin üzerlerinde sınırlı
otorite kurabildiği dağlarda yaşayan savaşçı bir topluluğu temsil ediyordu. 1844’te Geg liderlerinden
Derviş Ağa, yaklaşık on beş bin destekçisiyle birlikte Debre dağlarından Vardar Nehri’ne inerek çoğunluğunu Hristiyanların oluşturduğu birçok köyü
işgal etti.81 Köylülerden yüksek meblağlarda haraç
alıp, onların sığırlarına ve koyunlarına el koydu. İsyancılar, paralarını vermeyi reddedenleri veya saklananları ihbar etmeyenleri ağır şekilde cezalandırdı.
İsyanı bastırmak için görevlendirilen Ömer Lütfi
Paşa’nın Üsküp’e doğru ilerlediği sırada birçok bölge Gegler’in kontrolündeydi. Ömer Lütfi Paşa’nın
yaklaştığı haberini alan Derviş Ağa ve yandaşları
Debre’nin yukarısındaki dağlara çekilerek Osmanlı
kuvvetlerini durdurmaya çalıştı ve müzakere için
elçi gönderdiler. Bunun üzerine Paşa, Köprülü ve
Üsküp arasında kamp kurarak isyancılarla görüşmelere başladı. Ancak asilerin askerlikten muaf tutulma talebini reddetti. Bu arada Ömer Lütfi Paşa,
İngiliz Büyükelçi Stratford Canning’in hizmetinde
olan A. Henry Layard’ı82 devreye sokarak Derviş
Ağa’yla görüşmesini istedi.83
Ömer Lütfi Paşa, Layard’ın güvenliğini sağlamak
amacıyla Arnavutların dağ eteklerindeki karakollarına kadar uzanan bölgede özel bir muhafız birliği
oluşturdu. Yanına, İngiltere Büyükelçiliği hizmetinde görev alan güvenilir bir Arnavut kavas84 da
SERDÂR-I EKREM ÖMER LÜTFİ PAŞA 35
verildi. Yolculuğun başında her şey yolunda gidiyordu. Ömer Lütfi Paşa’nın karargâhından ayrıldıktan
sonra düzlük alanda iki saat ilerlediklerinde yüksek
bir noktada grup hâlinde bekleyen Arnavutları fark
ettiler. Muhafız birliği komutanı, isyancıların ilk
karakoluna geldiklerini ve herhangi bir çatışma riskini engellemek için Layard’la daha fazla ilerleyemeyeceklerini belirtti. Layard, refakatçisiyle birlikte
yola devam etme kararı aldı. Ne var ki isyancılara
yaklaşırken aniden etrafları sarıldı ve silahlarla tehdit edildiler. Layard’ın dikkat çeken Avrupa stilindeki giysileri ve altın dantelli şapkası sayesinde
asiler onun yaklaşmasına izin verdi. Lakin Osmanlı
askeri sanılan kavasa şüpheyle yaklaştılar. Gergin
anlar yaşanırken, Layard hızla durumu kontrol altına alarak Derviş Ağa’yla önemli bir mesele hakkında konuşmak istediğini belirtti.85
Derviş Ağa, Layard’ı nezaketle karşıladı ve ardından Osmanlı idaresine yönelik memnuniyetsizliklerini dile getirdi. Tanzimat Fermanı’nın getirdiği
yasal düzenlemelere uymayacakları, düzenli orduya katılmayacakları konusunda kesin bir tavır
sergiledi. Şayet talepleri kabul edilmezse muhalefetlerini sürdüreceklerini de ekledi. Layard, bu
şartların Ömer Lütfi Paşa tarafından kabul görmeyeceğini, ısrarcı bir tutum sergilemeleri hâlinde bölgenin Osmanlı kuvvetleri tarafından ilhak
edileceğini ve merkezî otoriteye boyun eğmek
zorunda kalacaklarını anlattı. Derviş Ağa uzun
müzakerelerin sonucunda, Avrupai kıyafetlerle askerlik yapmanın dinleri ve kabilevi gelenekleriyle
örtüşmeyeceği argümanıyla askere alınma dışındaki şartlara onay verdi.86
Sir Austen Henry
Layard
(1817 – 1894)
Layard, gezgin, arkeolog,
çivi yazısı uzmanı,
sanat tarihçisi, teknik
ressam, koleksiyoncu,
yazar ve diplomat olarak
tanınmaktadır. Paris
doğumlu olan Layard,
1839’da Asya gezisine
çıktı ve bu gezisini
İran’da sonlandırdı; bir
süre bu ülkede vakit
geçirdi. 1842’de İstanbul’a
geçen Layard, 1845’te
Osmanlı’nın Balkan
topraklarında çeşitli
gayriresmî diplomatik
görevlerde bulundu.
36 D o ç . D r . H a l i m D e m i r y ü r e k
Derviş Ağa uzun
müzakerelerin sonucunda,
Avrupai kıyafetlerle
askerlik yapmanın dinleri
ve kabilevi gelenekleriyle
örtüşmeyeceği
argümanıyla askere
alınma dışındaki şartlara
onay verdi.
Layard, görüşme sırasında Hristiyan nüfusa yönelik aşırı baskı ve zulüm iddialarını da gündeme
getirdi. Asiler, suçlamaların asılsız olduğunu, iddiaların kendi davalarını zayıflatmak ve Avrupa
devletlerini kendilerine karşı kışkırtma amacı güden muhalifleri tarafından ortaya atıldığını belirttiler. Müzakereler tamamlandıktan sonra Layard,
görüşmelerin sonucunu aktarmak üzere Ömer
Lütfi Paşa’nın karargâhına döndü. Dinlenmek
için çadırına ayrıldığı esnada kamptan gelen silah
ve borazan seslerini duydu. Ömer Lütfi Paşa’nın
öngörüsü sayesinde muhtemel bir gece baskınına
karşı tedbir alınmıştı. Gözcüler düşmanın yaklaşmakta olduğuna ilişkin istihbarat sağladılar. Bu
bilgi doğrultusunda Ömer Lütfi Paşa kampın etrafında kare şeklinde bir savunma hattı oluşturdu.
İsyancılar sayı olarak Ömer Lütfi Paşa’nın birliklerinden fazla olsa da silah ve disiplin açısından
daha zayıftı.87
Asiler büyük bir kararlılıkla Osmanlı birliklerinin
merkezi konumundaki savunma hatlarına taarruzda bulundular. Uzun namlulu silahlarından ziyade
bellerindeki silahlara yönelerek Osmanlı askeriyle
yüz yüze muharebeye girişecek mesafeye kadar
yaklaştılar. Şafak vaktine kadar merkezî konumu
ele geçirmek için çeşitli saldırılar gerçekleştirseler de her seferinde geri püskürtülerek dağdaki
savunma pozisyonlarına çekildiler. Ömer Lütfi
Paşa’nın mücadelenin sonucu hakkında herhangi
bir tereddüdü bulunmuyordu; askerlerinin disiplinine, uyanık ve cesur tavırlarına güveniyordu.
Düzenli Osmanlı birlikleri, isyancılar karşısında
çok az zayiat verirken asilerin kayıpları oldukça
fazla oldu. Öyle ki kampın çevresi ölü ve yaralı
SERDÂR-I EKREM ÖMER LÜTFİ PAŞA 37
Osmanlı kuvvetlerinin Arnavut eşkıyalarını bertaraf ettiğine dair belge
38 D o ç . D r . H a l i m D e m i r y ü r e k
isyancılarla dolmuştu. Zaferi müteakiben Osmanlı birlikleri hızla ilerleyerek Üsküp’e ulaştı. Ömer
Lütfi Paşa şehre giriş yaptıktan sonra potansiyel
Amboise Şatosu
isyan tehlikelerine karşı askerlerini daha iyi donatarak tahkim etti. Ardından Osmanlı kontrolü altındaki Prizren ve Priştine şehirlerine geçiş yaptı.
Sayısız başarısız baskın denemesinden sonra asiler
ve Ömer Lütfi Paşa arasında yeniden diyalog kuruldu. Bu iletişim, nüfuzlu Arnavut beyleri ve dinî
liderler üzerinden yürütüldü.88
Ömer Lütfi Paşa, diyalog girişimlerinin başarısız olması sonrasında Kaplan Köyü civarında bir
piyade alayı ve iki süvari bölüğüyle Arnavut isyancılara karşı önemli bir zafer elde etti. Yakalanan asiler İstanbul’a gönderilip yargılandı. Aynı
dönemde Hayreddin Paşa da Kalkandelen’i ele
geçirerek stratejik bir zafer kazandı.89 1844’ün
haziran/temmuz ayında Derviş Ağa liderliğindeki
isyan tamamen sonlandırıldı.90
Ömer Lütfi Paşa
Osmanlı birliklerinin
egemenliğindeki Prizren
ve Priştine’ye de gitti.
Osmanlı kampına baskın
yapıp her seferinde
püskürtülmelerinden
sonra isyancılar ile Ömer
Lütfi Paşa arasında
tekrardan iletişim
kuruldu. Görüşmeler
nüfuzlu Arnavut Beyler
ve dinî liderler üzerinden
gerçekleştirildi.
Bir Aşiret Liderinin Tanzimat’a
Direnişi: Bedirhan Bey Harekâtında
Ömer Lütfi Paşa’nın Rolü
XIX. yüzyılın ortalarında Osmanlı Devleti’nin
benimsediği merkeziyetçi politikalar, Kürt aşiret
liderleri arasında endişeyle karşılandı. Tanzimat
Fermanı’nın öngördüğü değişim, liderlerin tarihsel olarak sahip oldukları idari, askerî ve iktisadi
ayrıcalıkları zayıflatma potansiyeli taşıyordu. Söz
konusu tehdit, yerel liderlerle devlet arasında gerilimli bir ilişkinin doğmasına neden oldu.
SERDÂR-I EKREM ÖMER LÜTFİ PAŞA 39
Bu liderlerden biri olan Botan Emiri Bedirhan
Bey, genç yaşta aşiretinin lideri olmuş ve devlet
tarafından verilen rütbelerle nüfuzunu artırmıştı. Fakat Tanzimat’ın getirdiği idari değişiklikler
Bedirhan Bey’in otoritesini sarsıyordu. Özellikle
1842’de Musul Valisi Mehmet Paşa’nın teklifiyle Cizre’nin Musul’a bağlanma kararı Bedirhan
Bey’in devletle olan ilişkisini daha da karmaşıklaştırdı. Bedirhan Bey’in öncülüğünde gerçekleştirilen Nesturi harekâtı da birçok sivilin yaşamını
yitirmesine sebep oldu. Bu olay uluslararası camiada büyük tepkileri beraberinde getirdi; Amerika, Fransa ve İngiltere hadiseyi sert bir dille
kınayıp sorumluların cezalandırılması çağrısında
bulundu.91
Miner Kilbourne Kellogg
tarafından çizilen Bedirhan Bey
tablosu, Smithsonian Amerikan
Sanat Müzesi
Osmanlı yönetimi gelişmeler üzerine Bedirhan
Bey’e karşı bir askerî harekât başlatma kararı aldı.
Harekâtın komutasını Anadolu Ordusu Müşiri
Osman Paşa üstlenecekti. Osman Paşa’nın yanı
sıra Musul, Diyarbakır, Erzurum ve Sivas valilikleri de harekâta destek olacak ve operasyon planını birlikte şekillendireceklerdi. 16 Kasım 1846’da
karar Osman Paşa ve ilgili valilere yazılı olarak
iletildi. Harekâtın stratejisi iki ana eksen üzerine
kurulmuştu: İlk kuvvet Muş ve Bitlis’ten, ikinci
kuvvet ise Osman Paşa önderliğinde Arabistan
ordusundan destek alarak Cizre’ye doğru hareket
edecekti.92
Bu planlama doğrultusunda Arabistan ordusundan sevk edilen birlikler ve başıbozuk kuvvetler,
Ömer Lütfi Paşa liderliğinde Nisan ayında Urfa’ya
ulaştı. 1847’nin Mayıs başlarında Osman Paşa’nın
operasyonun ivmesini arttırmak için Diyarbakır’a
başıbozuk: Osmanlı
Devleti’nde savaş
sırasında orduya
katılan gönüllü askerler
için kullanılan bir
tabirdir.
40 D o ç . D r . H a l i m D e m i r y ü r e k
Planlama
doğrultusunda Arabistan
ordusundan sevk edilen
birlikler ve başıbozuk
kuvvetler, Ömer Lütfi
Paşa liderliğinde Nisan
ayında Urfa’ya ulaştı.
yaptığı ziyaret sırasında, Hassa ve Dersaadet ordularından dört tabur asker Harput’ta mevzilenmişti. Bu arada Urfa’da konuşlanmış olan Ömer
Lütfi Paşa aldığı emirle Mayıs 1847’de Diyarbakır’a intikal etti.93
Harekâtı, başta Osman Paşa olmak üzere Ömer
Lütfi Paşa ve Ferik Ahmed Paşa komuta edecekti.
Osmanlı ordusu 25 bin askerle sahadayken karşı
tarafta yaklaşık 17 bin asker bulunmaktaydı. Osman Paşa, 17 Mayıs 1847’de Mirliva Emin Paşa
kumandasındaki birkaç tabur piyadeyle iki bölük
süvari ve başıbozuk askeri Diyarbakır’dan Cizre’ye
yönlendirdi. Kendisi de 26 Mayıs’ta sekiz tabur piyade, altı bölük süvari, iki bölük topçu ve dört bin
başıbozuk askerle Diyarbakır’dan harekete geçti.94
Bedirhan Bey ise Osman Paşa yönetimindeki Osmanlı kuvvetlerine karşı bir baskın planı tasarlıyordu. Lakin plan Osmanlı güçleri tarafından fark
edildi ve gerekli savunma tedbirleri hızla alındı.
Bedirhan Bey’in kuvvetleri taktiksel bir geri çekilme gerçekleştirdi. Bu esnada köprüyü yıktıkları için Osmanlı birlikleri onları takip edemedi.
Osman Paşa köprünün hızla onarılmasını emretti
ve 10 Haziran’da birliklerini nehri aşarak karşıya
taşıdı. 11 Haziran’da Osmanlı kuvvetleri Bedirhan
Bey’in geri çekildiği dağlık Botan bölgesine ilerledi. Operasyonun bir parçası olarak Sabri Paşa komutasındaki üç tabur asker ağır toplarla Dicle’nin
sol yamacından; Ömer Lütfi Paşa yönetimindeki
dört tabur asker ise Dicle’nin dağlık bölgesinden
hareket ederek Kasr-ı Geli Kalesi’ne yakın Zeytinlik bölgesine konuşlandırıldı.95
SERDÂR-I EKREM ÖMER LÜTFİ PAŞA 41
Ömer Paşa’nın Bedirhan Bey kuvvetlerini mağlup etmesi hakkında belge
42 D o ç . D r . H a l i m D e m i r y ü r e k
Ömer Paşa’nın Bedirhan Bey kuvvetlerini mağlup etmesi hakkında belge
SERDÂR-I EKREM ÖMER LÜTFİ PAŞA 43
Osmanlı ordusunun Zeytinlik’i geçmesi hâlinde mağlup olacağını öngören Bedirhan Bey, 13
Haziran gecesi Telli Bey komutasındaki dört bin
askerini Zeytinlik’te kamp kuran Ömer Lütfi Paşa’nın birliklerine karşı saldırıya geçirdi. Ancak
alaca karanlıkta başlayan ve sabahın ilk ışıklarına
dek süren çarpışmada, Ömer Lütfi Paşa’nın birlikleri üstün geldi ve Bedirhan Bey’in kuvvetlerini
mağlup etti.96
Cizre yakınlarındaki muharebelerde defalarca
mağlup olan Bedirhan Bey, ailesi ve yaklaşık beş
yüz kişilik takipçisiyle Orak Kalesi’ne sığındı.
Durumu haber alan Osman Paşa, 26 Haziran’da
birliklerini kaleye doğru sevk etti. Bölgenin arazi
yapısı zorlu olduğundan Osmanlı kuvvetleri ka-
Orak Kalesi
Cizre taraflarında
yapılan birçok muharebede
yenilgiye uğrayan Bedirhan
Bey, ailesi ve yaklaşık beş
yüz adamıyla beraber Orak
Kalesi’ne sığınmak zorunda
kaldı.
44 D o ç . D r . H a l i m D e m i r y ü r e k
leye 1 Temmuz’da varabildi. Bedirhan Bey, kalenin konumuna güvendiği için teslim ol çağrılarına
olumsuz yaklaştı. Osmanlı birliklerinin konuşlanacağı bölgeye saldırı emri verdi ve adamlarını
kayalıklar arasında stratejik noktalara yerleştirerek Osmanlı güçlerine ateş açtırdı. Savaş düzeni
olarak Sabri Paşa sol kanatta, Ömer Lütfi Paşa ve
Mustafa Paşa sağ kanatta, Osman Paşa ise arka
bölgede konuşlandırıldı. Ömer Lütfi Paşa’nın komutasındaki topçular 2 Temmuz’dan itibaren kaleyi üç gün boyunca yoğun bombardımana tuttu.
Bedirhan Bey, direncinin sürdürülemez olduğunu
kavrayarak silah bırakmaya karar verdi ve iki oğluyla birlikte teslim oldu.97
Sonuç itibarıyla Tanzimat döneminin merkeziyetçi politikaları, Osmanlı Devleti’yle aşiret liderleri
arasında gerilimlere neden oldu. Fakat Osmanlı’nın yetenekli komutanları bu tür isyanları bastırma kapasitesine sahipti. Nitekim Zeytinlik’teki
çatışmalarda ve Orak Kalesi’ndeki kuşatmada sergilenen taktikler Bedirhan Bey’in isyanını etkisiz
hâle getirmiştir. Söz konusu başarıda Ömer Lütfi
Paşa’nın da önemli bir katkısı bulunmaktadır.
İmparatorluğun Sınırında Kaos:
Bosna’da Kopan İsyan Fırtınası
Bosna, II. Mehmet döneminde 1463-1464 seferleri sonucunda Osmanlı Devleti’nin etkisi altına
girdi. 1528’de ise bölge tamamen Osmanlı idaresine geçti. Osmanlı yöneticileri bölge halkına,
özellikle de Bogomil mezhebine mensup Hristiyanlara can ve mal güvencesi sunarak dinî özgürlükleri garanti altına aldı. Söz konusu mezhebe
SERDÂR-I EKREM ÖMER LÜTFİ PAŞA 45
bağlı birçok kişi inançlarının İslam’la olan benzerliği ve Osmanlı’nın teşvikleri sayesinde İslam’ı
benimsedi.98
Bu dönemde Boşnaklar siyasi, ekonomik ve askerî
sahalarda belirgin bir nüfuza sahip oldu. Fakat
zamanla devletin zayıflaması bölgede istikrarsızlığa yol açtı. Nitekim XIX. yüzyılda Bosna Eyaleti
ayaklanmaların odağı hâline dönüştü. İsyanların
patlak vermesinde hem iç hem de dış etkenler rol
oynadı. Peki, ayaklanmaları tetikleyen başlıca faktörler nelerdi?
Osmanlı Devleti’nin Bosna’da uyguladığı yönetim modelinin unsurlarından biri “Kapudanlık”
adlı askerî-idari yapıydı. Kapudanlar, kendilerine
tahsis edilen araziler üzerinden çeşitli yetkilerle
donatılmıştı.99 Ancak XIX. yüzyılın başlarında,
etkinliklerini kısıtlayacağı gerekçesiyle merkezî
reformlara karşı çıktılar.100 Bosna’da Kapudanlık’ın yanı sıra lonca teşkilatları da faaliyet hâlindeydi. Bu teşkilatın liderleri vergi artışlarına tepki
gösteriyordu.101
Saraybosna, 1878
Osmanlı Devleti’nin
Bosna’da hâkimiyet
kurması neticesinde
Boşnaklar siyasi, ekonomik
ve askerî açıdan nüfuz
sahibi oldu.
46 D o ç . D r . H a l i m D e m i r y ü r e k
kapudanlık:
Osmanlı Devleti’nin
Bosna’da uyguladığı
yönetim modelinin
unsurlarından biri
“Kapudanlık” adlı
askerî-idari yapıydı.
Kapudanlar, kendilerine
tahsis edilen araziler
üzerinden çeşitli
yetkilerle donatılmıştı.
Tanzimat Fermanı ilan edilene kadar Bosna’da
yaşanan sorunlar belirli konular etrafında yoğunlaşmıştı. 1839’da Tanzimat Fermanı’nın ilanı ve
ardından nüfus tespiti için başlatılan çalışmalar
Boşnaklarda çocuklarının askere alınma endişesini doğurdu.102 Bu kaygı Saraybosna, Tuzla ve
Tivornik’te çıkan isyanların temel sebeplerinden biriydi.103 Tanzimat’la birlikte Bosna Valisi
Mehmet Vecihi Paşa’nın yerel beyleri merkezden
atanan memurlarla değiştirmesi, Bosna aristokrasisinin merkezî yönetime karşı hoşnutsuzluğunu daha da artırdı.104
Öte yandan Bosnalı Beyler, merkezi yönetimin
kendilerini ihmal ettiğini düşünerek reformlara karşı çıktılar. Özellikle Tanzimat döneminde
reayanın zorla çalıştırılmasının yasaklanması ve
köylülere doğrudan merkezî yönetimden maaş
bağlanmasına sert tepki gösterdiler. Nitekim
bölgede büyük bir etkiye sahip olan Ali Paşa
gibi yerel liderler kazandıkları ayrıcalıkları kaybetme korkusuyla muhalefet hareketlerine öncülük ettiler.105
Osmanlı yönetimindeki Travnik
SERDÂR-I EKREM ÖMER LÜTFİ PAŞA 47
Bosna Eyaleti’nde yerel yöneticiler genellikle
büyük toprak sahibi Müslüman beylerden oluşuyordu. Beyler arasında yer alan kapudanlar ve
tımarlı sipahiler topraklarını köylülere kiralama
yoluna gidiyordu.106 Ancak bu süreçteki keyfî uygulamalar köylüleri rahatsız ediyordu. Tanzimat
Fermanı’nın ilanıyla birlikte toprak mülkiyetinin
kendilerine geçeceği umudunu taşıyan halk, beklentilerinin karşılanmaması üzerine hayal kırıklığı
yaşadı.107 Bunun yanı sıra Bosna halkı ve ulema
fermanın gayrimüslimlere ayrıcalık tanıdığına
inanarak karara tepki gösterdiler. Bosna uleması,
Sırp ve Hırvatlarla aynı haklara sahip olma düşüncesinden rahatsızlık duydukları için merkezî
yönetime muhalefet ediyorlardı.108
Merkezî yönetim, Boşnak Müslümanlarının Tanzimat Fermanı’na yönelik tepkilerini göz önünde
bulundurarak ilk etapta uygulamayı erteledi. An-
Tuzla’nın genel görünümü
Bosna Valisi Çengeloğlu
Tahir Paşa
Bosna Eyaleti’nde yerel
yöneticiler genellikle büyük
toprak sahibi Müslüman
beylerden oluşuyordu.
Beyler arasında yer alan
kapudanlar ve tımarlı
sipahiler topraklarını
köylülere kiralama yoluna
gidiyordu.
48 D o ç . D r . H a l i m D e m i r y ü r e k
cak Boşnakların tavırlarını sürdürmeleri üzerine
fermanı uygulama kararı aldı.109 Tanzimat’ın hayata geçirileceği yönündeki haberler Saraybosna’da hareketlenmelere neden oldu.110
Öte yandan Bosna Valisi Tahir Paşa fermanın
uygulama planı hakkında Babıali’ye bir rapor sunarak yeniliklerin kademeli uygulanması, halkın
beylerden korunması ve ekonomik alandaki geleneksel uygulamaların bir müddet daha sürdürülmesini önerdi.111 Fakat Babıali’nin Tanzimat’ı
Bosna’da kararlılıkla uygulama hedefi 1849’da geniş çaplı bir isyana yol açtı.112
Bosna’daki iç karışıklıkların nedenleri arasında sadece sıralanan iç faktörler değil aynı dönemde Avrupa’da gerçekleşen olaylar da son derece belirleyici
bir etkiye sahipti. 1815-1830 arasında Avrupa’da
meydana gelen siyasi ve sosyal dalgalanmalar 1830
ve 1848 ihtilalleriyle zirveye ulaştı.113 Bu ihtilaller
Avusturya’ya sıçrayarak Osmanlı’nın Avusturya
sınırındaki Bosna’da da hissedildi.114 Avusturya
ve Rusya’nın sert tedbirleri sonucu birçok Leh ve
Macar Osmanlı’ya sığındı.115 Babıali ise Rusya’nın
bölgesel avantaj arayışından tedirgin oldu.116
Osmanlı yönetimi, ihtilaller sebebiyle Hristiyan
topluluğun hareketlerini yakından izlemeye çalıştı.
Vali Tahir Paşa 15 Mayıs 1848’de yerel idarecilerin
aşırılıklarına dikkat çekerek merkezî yönetimden
asker talep ettiyse de çağrısına yanıt bulamadı. Tahir
Paşa 4 Haziran 1848’de durumun daha da kötüleştiğini belirtti. Sınır bölgelerinde Sırp ve Hırvatlar,
Bosna halkını kışkırtıyordu.117 Diğer yandan Tanzimat döneminde kurulan eğitim ve din kurumları
da milliyetçilik hareketlerine zemin hazırlamıştı.118
SERDÂR-I EKREM ÖMER LÜTFİ PAŞA 49
Bosna Eyaleti’nde endişeye neden olan bir diğer
mesele ise Sırp ve Karadağ milliyetçilerinin faaliyetleriydi. Aslında bu iki grup birleşip kendi
krallıklarını kurmayı hedefliyordu. Tanzimat’ın
ilanıyla birlikte Sırp ve Karadağlılar Bosna’da yaşayan halkı etkileme gayretine girdi. Çeşitli mecmua ve gazetelerde halkın hem maddi hem de
manevi baskı altında olduğunu ileri sürdüler ve
isyan için maddi destek sağladılar.119
Netice itibarıyla belirtilen iç ve dış dinamikler nedeniyle Bosna Eyaleti’nde 1849 ve 1861 yıllarında
siyasi, sosyal ve ekonomik temelleri sarsan ayaklanmalar meydana geldi. Başlangıçta büyük toprak
sahiplerine karşı başlayan olayların hızla yayılması
Babıali’yi alarma geçirdi. Merkezî otoritenin sağlanması ve bölgedeki istikrarın korunması adına,
ayaklanmaların hızla ve etkin bir şekilde bastırılması zorunlu hâle geldi. Bu kritik dönemde, askerî
yetenekleri ve liderlik kabiliyetiyle tanınan Ömer
Lütfi Paşa, Bosna’da yaşanan isyanları sona erdirmek için görevlendirildi.
Bosna’da Asi Yıllar: Osmanlı’nın
Demir Yumruğu Ömer Lütfi
Paşa’nın 1849-1851 İsyanlarına
Müdahalesi
Bosna valisi Tahir Paşa’nın raporu Tanzimat Fermanı’nın bölgede uygulanmasının ne kadar zor olacağını göstermişti. Durumu değerlendiren Osmanlı yönetimi, muhtemel ayaklanmaları önlemek için
bölgeye 12.194 kişilik askerî güç göndermeye karar
verdi. Asiler bu durumu öğrendiklerinde hemen
harekete geçtiler.120 Tahir Paşa komutasındaki birlikler ise ayaklanmayı bastırmak için müdahalede
50 D o ç . D r . H a l i m D e m i r y ü r e k
İsyancılar 1 Mart
1850’de Bihke Kalesi’ni
tekrar ele geçirdi. Tahir
Paşa, Babıali’ye eyalete
kuvvet yollanması
konusundaki isteğini
yinelerken, isyana neden
oldukları gerekçesiyle
İzvornikli Mahmut Paşa
ile Tuzlalı Mahmut
Paşa’nın bölge dışına
gönderilmesini talep
etti.
bulundu. Ancak isyancıların sert direnişi ve askerler
arasında yayılan kolera salgını nedeniyle sonuç alınamadı. Nitekim Bihke Kalesi isyancılar tarafından
ele geçirildi. 24 Ağustos 1849’da Tahir Paşa yönetimindeki birlikler ayaklanmanın daha da büyümesi
üzerine müdahale ederek olayları yatıştırdılar. Lakin 1 Mart 1850’de isyancılar Bihke Kalesi’ni tekrar
kontrol altına aldılar. Tahir Paşa, Babıali’ye eyalete
kuvvet yollanması konusundaki isteğini yinelerken, isyana neden oldukları gerekçesiyle İzvornikli
Mahmut Paşa ile Tuzlalı Mahmut Paşa’nın bölge
dışına gönderilmesini talep etti.121
İsyanın bazı yerel yöneticiler tarafından da desteklenmesi durumun ciddiyetini arttırmıştı. Nitekim
ayaklanmanın bastırılamayarak diğer bölgelere de
sıçraması Osmanlı’yı harekete geçirdi. Babıali, “askerliği iyi bilen ve harp sanatından iyi anlayan” 122
Ömer Lütfi Paşa’yı özel yetkilerle donatarak isyanı bastırmak için görevlendirdi. Hadise Tabsıratü’l
Eşkıyâ adlı eserde kısaca şöyle anlatılmaktadır:
Bosna eyaletinde Tanzimat-ı Hayriye’nin adalet
odaklı prensiplerine geçiş yapılması için zamanın
hassasiyetlerini ve halkın ihtiyaçlarını bilen, ayrıca cesareti ve kahramanlığı herkesçe kabul edilen,
Rumeli Ordusu Komutanı Ömer Lütfi Paşa’nın
atanması kararlaştırılmıştır.123
Tabsıratü’l Eşkıya’nın kapak
sayfası (Bu eser, Zafer Gölen
tarafından günümüz alfabesine
aktarılmıştır.)
Babıali, Ömer Lütfi Paşa’dan asayişin korunmasını,
isyan hâlinde olanları güç kullanmadan ikna yoluyla
teskin etmesini istedi; fakat gerektiğinde askerî müdahale yetkisi de verdi.124 Bu süreçte Bosna Valisi
Tahir Paşa hayatını kaybetti.125 Temmuz 1850’de görevi Hafız Mehmet Paşa devraldı.126 Ancak kısa bir
süre sonra görevden alındı ve onun yerine Ağustos
1850’de Hayrettin Paşa Bosna Valiliği’ne getirildi.127
SERDÂR-I EKREM ÖMER LÜTFİ PAŞA 51
Rumeli Ordu-yı Humayunu Müşiri olarak atanan Ömer Lütfi Paşanın teşekkür yazısı
52 D o ç . D r . H a l i m D e m i r y ü r e k
Hafız Paşa'nın vali olarak atanması
SERDÂR-I EKREM ÖMER LÜTFİ PAŞA 53
Ömer Lütfi Paşa, Niş’te meydana gelen isyanı bastırdıktan sonra Ağustos 1850’de Bosna’daki görevine başladı. İlk icraatı Bosna valiliğini Travnik’ten
Saraybosna’ya taşımak oldu. Bu değişiklikten sonra Gülhane Hattı’nın uygulanması hakkındaki
fermanı paylaşmak üzere Bosna’nın önde gelen
beyleriyle bir araya geldi.128 Toplantının ardından
başkanlığını Nazım Efendi’nin üstlendiği geçici bir eyalet meclisi kuruldu.129 Ömer Lütfi Paşa
kendisine tevdi edilen vazifeleri yerine getirmede
titiz ve kararlı bir duruş sergiliyordu.
22 Ekim 1850’de bölge beyleriyle görüşmek ve
ahalinin durumunu gözlemlemek için Saraybosna’dan Travnik’e hareket eden Ömer Lütfi Paşa
Karanişik, Travnik ve Banaluka’da bulunduğu sırada Mostar’da halkın ayaklandığı haberini aldı.
İsyancılar mevcut uygulamalardan rahatsızdı ve
Ömer Lütfi Paşa,
Niş’te meydana gelen
isyanı bastırdıktan
sonra Ağustos 1850’de
Bosna’daki görevine
başladı. İlk işi, Bosna
valiliğini Travnik’ten
Saraybosna’ya taşımak
oldu. Vakit kaybetmeden
Gülhane Hattı’nın
uygulanmasıyla ilgili
fermanı okumak
için Bosna’nın önde
gelenleriyle bir toplantı
yaptı.
Asakir-i Nizamiye Kaymakamı İskender Bey’in muhafaza için gönderildiği Konjic Köprüsü
54 D o ç . D r . H a l i m D e m i r y ü r e k
Ömer Lütfi Paşa,
Neretva Nehri’nin
yanındaki Koniçe (Konjic)
Köprüsü’nü muhafaza
etmek ve isyanı engellemek
için Asakir-i Nizamiye
kaymakamlarından
İskender Bey’i
görevlendirdi.
askerlerin bölgeye girmesini engellemekle kalmayıp gerektiğinde Ali Paşa ve Ömer Lütfi Paşa’ya karşı da savunma yapabileceklerini ifade
ediyorlardı.130 Konjic’e ulaşan asiler Hersek’i bu
bölgede savunma kararı aldılar. Yaşanan gelişmeler üzerine Ömer Lütfi Paşa, Neretva Nehri’nin
yanındaki Konjic Köprüsü’nü muhafaza etmek ve
isyanı engellemek için Asakir-i Nizamiye Kaymakamlarından İskender Beyi görevlendirdi.131
Ancak taraflar arasındaki çatışmalarda belirgin
bir üstünlük sağlanamadı. Babıali, asilere bir yazı
göndererek ayaklanmanın sona ermesini talep etti.
Ayrıca yapılan araştırmaların sonucunda Hersek
Mutasarrıfı Ali Paşa’nın halkı isyana teşvik ettiği
belirlendiği için derhâl Ömer Lütfi Paşa’ya katılması isteniyordu.132
Hersek Mutasarrıfı
Ali Paşa
Diğer taraftan Ömer Lütfi Paşa Tuzla ve İzvornik’te toplanan halkın İzvornik Kalesi’ni kuşattığı ve Travnik’e doğru ilerleyecekleri haberini alır
almaz Posovina’ya doğru harekete geçti. Ayaklanmanın patlak vermesi nedeniyle stratejik bir
konuma sahip olan Vrandük Kalesi’ni133 elinde
tutma amacıyla Mirliva Mustafa Paşa komutasındaki iki tabur asker ve üç kıta top, Travnik’ten
dört saatlik mesafede bulunan İzpençe’ye sevk
edildi. Ancak Mustafa Paşa’nın kuvvetleri kaleye varmadan önce isyancıların bölgeye yerleştiği
fark edildi. Yaklaşık yarım saat süren çatışma sonucunda asiler mağlup oldu. 134
Halkı isyana teşvik eden
etkili beyler: Mustafa,
Fazıl, Mahmut,
Tuzlalı Mahmut ve Ali
Paşa’dır. Nitekim Hersek
Mutasarrıfı Ali Paşa
1849 isyanını düzenleyen
kişidir.
Vrandük Muharebesi’nin ardından bölgeye varan
Ömer Lütfi Paşa, geceyi burada geçirdi. Ertesi
gün iki tabur piyade, altı kıta top ve süvari birlikleriyle Vrandük Kalesi’ne bir saat mesafedeki Kayabaşı’na ulaştı. Buraya vardığında 15.000 kişiden
SERDÂR-I EKREM ÖMER LÜTFİ PAŞA 55
Bosna’ya gönderilen kuvvetlerin dökümü, Haziran 1849 (Zafer Gölen, 1849-51 Bosna Hersek İsyanı)
56 D o ç . D r . H a l i m D e m i r y ü r e k
Ömer Lütfi Paşa,
Vrandük Kalesi’ni
elinde tutma amacıyla
Mirliva Mustafa Paşa
komutasındaki iki
tabur asker ile üç kıta
topu, Travnik’ten dört
saatlik mesafede bulunan
İzpençe’ye sevk etti.
müteşekkil yerli halkın savaşmaya hazırlandığına,
siperler kazdığına ve 6 bin kişinin bölgedeki bir
dağın zirvesini ele geçirmeye çalıştığına ilişkin
bilgiler aldı. Bu stratejik tehdit karşısında, Ömer
Lütfi Paşa hızla askerlerini önemli noktalara yerleştirerek muharebede avantaj elde etmeye çalıştı.
Kayabaşı Muharebesi sonucunda isyancılar ağır
kayıplar yaşadı. Onların “Seraskerimiz Tuzlalı
Mahmut Paşazadedir”135 şeklindeki ifadeleri ise
Tuzlalı Mahmut Paşa’nın olayların arkasında olduğunu ortaya koydu.
Kayabaşı mağlubiyetinden sonra Konjic mevkiinde Ali Paşa’nın kavasbaşısı İbrahim Ağa liderliğinde toplanan 3.000’den fazla muhalif, İskender
Bey komutasındaki kuvvetlere karşı harekete geçtiler. Çıkan çatışmada isyancılar kayıplar vererek
geri çekilmek zorunda kaldı. Ayrıca Posovina
halkını kışkırtmaya yönelik İzvornikli Mahmut
Paşa ile Tuzlalı Mahmut Paşa’nın oğlu tarafından
yazılmış olan bazı belgeler ele geçirildi. Böylelikle
bahse konu paşaların çıkan hadiselerdeki rolleri de
teyit edildi.136
Vrandük Kalesi
SERDÂR-I EKREM ÖMER LÜTFİ PAŞA 57
Ömer Lütfi Paşa’nın Bosna’daki isyanı bastırmakla görevlendirilmesi ve Bosna’daki durumu anlatan arz
tezkiresi (Zafer Gölen, 1849-51 Bosna Hersek İsyanı)
58 D o ç . D r . H a l i m D e m i r y ü r e k
naib: Naib,
bir makamın
sorumluluğunu asıl
sahibi adına geçici
bir süre için üstlenen
ve ona vekalet eden
kişi ya da vekil
olarak tanımlanır;
aynı zamanda kadı
vekili olarak da bilinir.
Şer’i mahkemelerde
hâkimlik yapan kişiye
de naib denir ve sıfat
olarak kullanıldığında
“nöbetle gelen”
anlamına gelir.
Ömer Lütfi Paşa,
askerî düzenlemeler için
Bosna Nehri’nin karşı
kıyısında yer alan Derbent
Kazası’na doğru yöneldi.
Bu sırada takriben 20.000
isyancı grubu harekete
geçerek Vuçyak Balkanı
civarındaki stratejik
noktaları kontrol altına
aldılar. İsyancılar Ömer
Lütfi Paşa ve askerlerine
gelen erzak yüklerini de
ele geçirdi.
Öte yandan Ömer Lütfi Paşa, askerî düzenlemeler
için Bosna Nehri’nin karşı kıyısında yer alan Derbent Kazası’na doğru yöneldi. Bu sırada takriben
20.000 isyancı grubu harekete geçerek Vuçyak Balkanı civarındaki stratejik noktaları kontrol altına
aldılar. İsyancılar, Ömer Lütfi Paşa ve askerlerine
gelen erzak yüklerini de ele geçirdi. Gelişmelere cevaben Ömer Lütfi Paşa; üç tabur piyade, üç top ve
bir süvari birliğini Vuçyak’a yönlendirdi. Kendisi ise
Vuçyak mevkiinin sol tarafındaki Peykâr Köyü’ne
hareket etti. Asiler Ömer Lütfi Paşa’nın hamlesini
“Paşa kaçtı” diye yorumladı. Ertesi gün Ömer Lütfi Paşa komutasındaki birlikler taarruza geçti. Üç
saat süren çatışmada isyancılar beş yüz kadar kayıp
verdi. Muharebe esnasında asi elebaşlarından Derbendli Mahmut Bey, Derviş Bey tarafından atılan
piştov kurşununun isabet etmesi neticesinde hayatını kaybetti. Bunların yanı sıra halkı isyana teşvik
eden Tuzlalı Mahmut Paşa’nın oğlu Osman, Tuzla
Naibi Nuh Efendi ve birkaç imam bir çiftlikte toplantı yaptıkları esnada basılıp tutuklandı.137
Ömer Lütfi Paşa Vuçyak Muharebesi’nden sonra
Saraybosna’daki Asakir-i Hassa Mirlivalarından
İbrahim Paşa’yı maiyetindeki kuvvetlerle Klavine Kasabası üzerinden Tuzla havalisine gönderdi.
Ancak İbrahim Paşa, Klavine Kasabasına yarım
saat uzaklıkta olan Tuzla, İzvornik ve Srebrenitsa
bölgelerinden gelen 5-6 bin kişilik bir asi grubuyla karşılaştı. Çıkan çatışmada asiler ağır kayıplar
verip dağıldılar. Ayrıca olaylarda parmağı olduğu
gerekçesiyle kasaba Naibi Ahmet Efendi ile Abdullah adındaki bir şahıs tutuklandı. Söz konusu
harekât sonucunda Posovina’daki karışıklıklar önlenerek asayiş sağlandı.138
SERDÂR-I EKREM ÖMER LÜTFİ PAŞA 59
Ömer Lütfi Paşa, Posovina’daki olayları bertaraf
ettikten sonra şehit olan askerlerin anısını yaşatmak için defin alanına bir anıt taş diktirdi. Taşın
üzerindeki zarif beyitler şöyledir:
Şâh-ı âlem Hazret-i Abdülmecid, Pâdişâhân-ı cihânın emcedi
Batılı hakdan hemişe fark içün, Ber-kef eyler
tiğ-i şer-i Ahmedî
Bosna halkı bağy ü isyân eyleyüb, Çünki bilmezler idi nîk ü bedî
Anları te’dib içün şâh-ı cihân, Tâ Ömer Lütfi
Paşa’yı me’mûr eyledi
Davet itdi ol-müşîr-i kârdân, Terk-i isyâna
gürûh-ı câhidi
Lik te’sir itmedi arz-ı âmân, Gördü anlardan
inâd-ı bî-adî
Hadlerin bildirdi ahır anlara, Şöyle kırdı eşkıyâ-yı bî-haddi
Asker-i islâm şehîdânı içün, Yapdı beş on yerde böyle merkadi
Tam tarihin didi rûhu’l-emin, Şu makâm oldı
şehîdân meşhedi.139
Ömer Lütfi Paşa daha önce de bahsi geçen Peykâr
Köyü mevkiinde hem dinlenmek hem de gerekli
ihtiyaçları tedarik etmek için birkaç gün konakladı. Vuçyak mevkiini keşfe çıktığı sırada 15 bin
ayaklanmacının bölgeye geldiğini öğrendi. Gerekli
hazırlıkları müteakiben asilerle öğle vakti başlayan
muharebe gece saat bire kadar devam etti. Mağlup
olan asiler kaçmak zorunda kaldı. Doboy İskelesi’ne doğru hızla geri çekilirken yüzden fazla isyancı nehre düşüp boğuldu.140
60 D o ç . D r . H a l i m D e m i r y ü r e k
Ömer Lütfi Paşa, Gravcac mevkiinde on gün istirahat ettikten sonra Tuzla’ya gitmek üzere yola
çıktı. Bu sırada Posovina’da çıkan olaylarda parmağı olan ve yakalanmamak için Avusturya yakasındaki Vasil Köyü’ne kaçan Tuzlalı Mahmut
Paşa hakkında “Mahmut Paşa vefat eyledi” haberi
yayıldı. Fakat alınan istihbarat bilgisinin yanlış olduğu anlaşıldı. Nitekim Mahmut Paşa ile Mahmut Alay Bey ismindeki asinin Vasil Köyü’nden
Gradçaniça Kazası’na geçtiği öğrenildi. Ömer
Lütfi Paşa’nın talimatıyla bölgeye gönderilen bir
bölük süvari Mahmut Paşa’yı ve beraberindekileri
tutuklayarak Tuzla Kalesi’ne hapsetti.141
Ömer Lütfi Paşa Tuzla’da konakladığı sırada civar mahalleri Tuzla’ya bağlayarak İzvornik adında
müstakil bir sancak teşkil etti. Sancağın yönetici-
Doboy Kalesi ve hemen önünde Bosna Irmağı ile Doboy İskelesi
SERDÂR-I EKREM ÖMER LÜTFİ PAŞA 61
liğine Dergâh-ı Ali Kapıcıbaşılarından Fehim Bey
tayin edildi. Ardından bir miktar askeri Tuzla’da
bırakıp iki tabur asker ve tutuklu bulunan Tuzlalı
Mahmut Paşa, Mahmut Alay Bey ve Tuzla Naibi Nuh Efendi’yi yanına alan Ömer Lütfi Paşa,
askerlerin top atışları eşliğinde 18 Aralık 1850’de
Saraybosna’ya girdi.142
Ömer Lütfi Paşa Saraybosna’ya ulaşmadan önce
bölge beylerinden Saraylı Mustafa Paşa hadiselere
karıştığı gerekçesiyle tutuklanarak Abdi Paşa’nın
konağına hapsedilmişti. Ömer Lütfi Paşa yaptığı tahkikat neticesinde Saraylı Mustafa Paşa’nın
damadı Miralay Ali Bey’i de ahaliyi kışkırttığı
gerekçesiyle tutuklattı. Ayrıca 24 Aralık 1850’de
yapılan çalışmalar sonucunda Tahmisçi Hacı Ahmet ve isyana katılan 15 kişi de tevkif edildi.143
Böylelikle Ömer Lütfi Paşa, eyalette bir yandan
sükûneti temin etmeye çalışırken diğer yandan da
ayaklanmalara katılan Bosnalı beylerin cezalandırılmasını sağlıyordu.
Ömer Lütfi Paşa başarılı muharebelerden sonra
Saraybosna’da, Bosna erkânını toplamaya karar
verdi. Zira Tanzimat Fermanı’nın icrası için gerekli olan düzenlemelerin yapılmasını istiyordu.
Ancak toplantı gerçekleşmeden önce Bosnalı Beyler, Boşnak Mustafa Paşa konağında bir
araya gelerek fermanın Bosna’da uygulanması
meselesini müzakere ettiler. Toplantıda Tanzimat reformlarının kabulünün Bosna liderlerinin
zenginliklerini ve varlıklarını yok edeceği, askerlik hizmetinin çocuklarının ve torunlarının huzurunu tehlikeye atacağı görüşü hâkimdi. Fakat
bu konuda açıkça konuşmaktan kaçındılar, zira
Ömer Lütfi Paşa,
Tuzla’da konakladığı
sırada civar mahalleri
Tuzla’ya bağlayarak
İzvornik adında müstakil
bir sancak teşkil etti.
Sancağın yöneticiliğine
Dergâh-ı Ali
kapıcıbaşılarından Fehim
Bey tayin edildi.
62 D o ç . D r . H a l i m D e m i r y ü r e k
Ömer Lütfi Paşa, bir
yandan asilerle mücadele
ederken diğer yandan da
hapsedilen isyancılarla
meşgul oluyordu. Nitekim
29 Ocak 1851’de
Saraybosna’da tutuklanan
80’den fazla ayaklanmacı,
yanlarında ele başları
Tuzlalı Mahmut ve
Saraylı Mustafa Paşa’yla
birlikte dört bölük süvari
nizamiye askeri eşliğinde
İstanbul’a nakledildi.
kışın yaklaştığını biliyorlardı. Planlarına göre
kışın gelmesiyle birlikte savaşa hazırlanacak ve
Saraybosna’daki Osmanlı askerlerine saldıracaklardı. Bazıları “Eğer bu planı hayata geçirirsek ve
Osmanlı Devleti daha fazla asker gönderirse ne
olacak?” diye endişelerini dile getirdi. Bu itiraza
karşılık “Eğer devlet bizi engellemeye çalışırsa
askerî gücünün büyük bir kısmını kaybedecek ve
bizim ne kadar cesur olduğumuzu görecek” şeklinde cevap verildi. Ayrıca mücadeleyi sürdüreceklerini ve Bosna’nın İslam dünyasının sınırında
olması sebebiyle Osmanlı Devleti’nin üzerlerine
gelmesinin pratik olmayacağını düşündüler. Ya
bağımsız bir hükûmet kuracaklar ya da Osmanlı
Devleti’nin eski yönetim sistemine geri döneceklerdi. Osmanlı askerleri eyaleti ele geçirirse varlık
ve refahlarından mahrum kalmaktansa cesurca
yok olmayı tercih edeceklerini belirttiler.144
Ömer Lütfi Paşa, bir
yandan asilerle mücadele ederken diğer
yandan da hapsedilen
isyancılarla meşgul oluyordu. Nitekim 29 Ocak
1851’de Saraybosna’da
tutuklanan 80’den fazla
ayaklanmacı, yanlarında
ele başları Tuzlalı Mahmut ve Saraylı Mustafa
Paşa’yla birlikte dört bölük süvari nizamiye askeri eşliğinde İstanbul’a
nakledildi. Bu başarılı
SERDÂR-I EKREM ÖMER LÜTFİ PAŞA 63
adımların sonrasında Mostar’dan Müslüman ve
Hristiyan iki temsilci, halkın affedilmesi talebiyle
Ömer Lütfi Paşa’ya müracaatta bulundu. 145
Asilerin bir kısmı af dilerken bir kısmı da muhalefetlerini sürdürüyordu. Nitekim Mostar’daki
asilerin tekrar harekete geçme kararı aldıkları öğrenildi. Bunun üzerine Ömer Lütfi Paşa, asayişi
sağlamak üzere İskender Bey’i görevlendirdi. Maiyetiyle birlikte yola çıkan İskender Bey, Mostar
güzergâhı üzerinde isyancı bir grupla karşılaştı. İki
gün süren çatışma sonunda 33 kişi tutuklanarak
Saraybosna’ya gönderildi. 146
Mostar’daki asilerin
tekrar harekete geçme
kararı aldıkları öğrenildi
ve Ömer Lütfi Paşa,
asayişi sağlamak
üzere İskender Bey’i
görevlendirdi. Maiyetiyle
birlikte yola çıkan
İskender Bey, Mostar
güzergâhı üzerinde
isyancı bir grupla
karşılaştı. İki gün süren
çatışma sonunda asilerin
ileri gelenlerinden 33 kişi
tutuklanarak Saraybosna’ya
gönderildi.
Mostar’a ulaşmaya çalışan İskender Bey emrindeki birlikler, 10 Şubat 1851’de Ali Paşa’nın Kavasbaşısı İbrahim adlı asi ve taraftarlarıyla Kuleli adı
verilen Han mevkiinde karşılaştı. Çatışma sonunda söz konusu han tahrip edilerek isyancılar dağıtıldı. Muharebenin akabinde Kavasbaşı İbrahim
ve 70 yandaşı esir edilip hapsedilmek üzere İstolçe
Kalesi’ne gönderildi.147
İskender Bey ve askerlerinin galibiyeti Saraybosna’da sevinçle karşılandı.148 Mostar’da asayişin
sağlanması üzerine Ali Paşa’nın oğlu Rüstem
Paşa, Ömer Lütfi Paşa’ya teslim oldu. 17 Şubat
1851’de İskender Bey’e verilen talimatla halkı isyana teşvik ettikleri gerekçesiyle Ali Paşa ve oğlu
Rızvan Paşa’nın tutuklanması istendi.149 İskender
Bey, bir kutlama bahanesiyle Ali Paşa ve Rızvan
Paşa’yı tevkif etti.150 Ali Paşa’nın görevden alınıp
hapsedilmesinin ardından Hersek Sancağı, Bosna
Eyaleti’ne dâhil edildi. Kaymakamlığa ise Asakir-i
Şahane Mirlivalarından Ali Rıza Paşa atandı.151
İskender Bey ve
askerlerinin bu galibiyeti
Saraybosna’da sevinçle
karşılanırken Saraybosna
Kalesi’nden de toplar
atıldı. Mostar’da asayişin
sağlanması üzerine Ali
Paşa’nın oğlu Rüstem
Paşa, Ömer Lütfi Paşa’ya
teslim oldu.
64 D o ç . D r . H a l i m D e m i r y ü r e k
Mustafa Paşa
tarafından Yayçe
Kalesi’nin alınmasından
sonra asiler asker
toplayarak kaleyi tekrar
zapt etmeye çalıştılar.
Ömer Lütfi Paşa olayı
haber alır almaz Mirliva
Derviş Paşa’yı dört tabur,
üç bölük süvari nizamiye
askeri, iki kıta dağ topu
ve 200 askerle Yayçe
Kalesi’ne gitmek üzere
görevlendirdi.
Bu gelişmeleri takiben isyancılar harekete geçip
Banaluka ve Yayçe kalelerini ele geçirerek devlet
memurlarına zarar verdiler. İlgili hadiselere yanıt
olarak Hassa Ordu-yı Hümayunundan Mirliva
Mustafa Paşa Travnik yoluyla, Asakir-i Hassa Ordu-yı Hümayunundan Mirliva İbrahim Paşa ile
Ömer Lütfi Paşa ise Ehlune yoluyla olay bölgesine
doğru yöneldiler. Yayçe Kalesi’ni geri almak için
Mustafa Paşa’nın başlattığı operasyonda Kirazlık’ta yaklaşık 2 bin kişiyle karşı karşıya gelindi. İki
saat süren çatışma sonucunda 200 isyancı hayatını
kaybetti, 60 kadarı ise tutuklandı.152 Bu harekâtla
ayaklanma büyük ölçüde bastırılmış oldu.153
Mustafa Paşa tarafından Yayçe Kalesi’nin alınmasından sonra asiler asker toplayarak kaleyi tekrar
zapt etmeye çalıştılar. Ömer Lütfi Paşa olayı haber alır almaz Mirliva Derviş Paşa’yı dört tabur, üç
bölük süvari nizamiye askeri, iki kıta dağ topu ve
Yayçe Kalesi, şehrin en üst noktasında yer alıyor
SERDÂR-I EKREM ÖMER LÜTFİ PAŞA 65
200 askerle Yayçe Kalesi’ne gitmek üzere görevlendirdi. Kaleye iki saat mesafedeki Gölhisar Kasabası mevkiinde Kuvic adlı elebaşının maiyetinde
10 bin asiyle karşılaştılar. Üç saat süren şiddetli bir
çarpışmanın sonucunda büyük kayıplar veren asiler geri çekilmek zorunda kaldı. Derviş Paşa’nın
galibiyeti Banaluka Kalesi’ndeki asileri tedirgin
etti. Nitekim kaleyi terk eden isyancılar Ona Nehri’nin karşı yakasına sığındılar.154
hassa ordusu:
İslam ve Türk
devletlerinde özel
muhafız askerlerinden
oluşan birlik.
Muharebenin akabinde Ömer Lütfi Paşa ve Derviş Paşa Banaluka’ya doğru yöneldi. Banaluka’daki
genel durum hakkında malumat alındı. Paşalar
tarafından yapılan tahkikat sırasında asilerin bu
sefer de Kostaniçe Kazası nahiyelerinden Kozarça
Kasabasında toplandığı anlaşıldı. Elde edilen bilgi
üzerine iki paşa, bölgeye müdahale etmek üzere
hareket etti. Gerçekleşen çarpışmada 4.000 civarında olan asi grubundan yalnız 300 kişi kaçabildi.
Geride kalanların bir bölümü hayatını kaybederken, diğerleri esir alındı.155
Ömer Lütfi Paşa, Banaluka’ya hareket ederken Ali
Paşa ve oğlu Rızvan Paşa’yı da yanına aldı. Ancak Banaluka’ya sadece dört saat uzaklıkta olan
İvanska’da Ali Paşa’nın hayatını kaybettiği haberi
alındı. Tabsıratü’l Eşkıyâ adlı eserde Ali Paşa’nın
şüpheli ölümüyle ilgili iki iddia ortaya atılmaktadır. Birincisi, Ali Paşa’nın gece nöbet tutan askerin
kurşunla dolu tüfeğini alarak intihar ettiği; ikincisi
ise gece ayakta olan bir askerin yorgunluktan yere
düşmesiyle tüfeğin kazayla ateş alarak kurşunun
oturmakta olan Ali Paşa’ya isabet ettiği yönündedir.156 Ali Paşa’nın şüpheli ölümü Babıali’yi de
rahatsız etti. Zira Babıali, Avrupa devletlerinin
Tabsıratü’l Eşkıyâ
adlı eserde Ali Paşa’nın
şüpheli ölümüyle
ilgili iki iddia ortaya
atılmaktadır. Birincisi
Ali Paşa’nın gece nöbet
tutan askerin kurşunla
dolu tüfeğini alarak
intihar ettiği; ikincisi
ise gece ayakta olan bir
askerin yorgunluktan
yere düşmesiyle tüfeğin
kazayla ateş alarak
kurşunun oturmakta olan
Ali Paşa’ya isabet ettiği
yönündedir.
66 D o ç . D r . H a l i m D e m i r y ü r e k
konuya müdahil olması ihtimali üzerine endişeye
kapılmıştı. Bu sebeple Ali Paşa’nın ölümüne dair
ayrıntılı bir inceleme talep edildi. Yapılan araştırmalar sonucunda her iki iddia da şüpheli olarak
değerlendirildi.157
Fotoğraf, 1993’te yıkılan Ali
Paşa Türbesi’ni göstermektedir.
Hersek Sancağı’nda asayişin sağlanmasının ardından Ömer Lütfi Paşa’nın emriyle İskender Bey,
Ehlune ve Bihke bölgelerine ilerledi. Bu süreçte
yol üzerindeki Petrofça Kalesi’ne sığınan bazı isyancıları tutukladı. Yoluna devam ederek 16 Nisan
1851’de emrindeki kuvvetlerle Bihke mevkiine
ulaştı. Ömer Lütfi Paşa ise 27 Nisan’da Krupa Palangası’na vardı. Ona Nehri’nin diğer yakasında 5
bin kişinin konuşlandığı ve siper kazarak savaşa
hazırlandığı tespit edildi. Bunun üzerine Ömer
Lütfi Paşa gece saatlerinde nehrin diğer yakasında
asilerin kazmış olduğu siperlere karşılık gelecek
şekilde uzunlamasına siper kazılmasını emretti.
Hazırlıklar tamamlandı ve 28 Nisan’da muharebe başladı. Tahminen beş saat süren çatışmanın
sonunda askerler sallara binerek nehrin karşısına
Bihke (Bihaç) eski yerleşim yerinin yakınındaki Ostrovica Kalesi
SERDÂR-I EKREM ÖMER LÜTFİ PAŞA 67
geçti ve birçok isyancı dağa kaçtı. 29 Nisan’da ise
tüm askerlerin karşıya geçmesiyle Bihke Kalesi
asilerden kurtarıldı.158 Rumeli Ordusu Komutanı
Ömer Lütfi Paşa’nın Bihke Kalesi’ni isyancılardan
temizlemesiyle 1849’dan itibaren Bosna Eyaleti’nde meydana gelen ayaklanmalar da bastırılmış
oluyordu. Bu süreçte 12’si büyük olmak üzere toplam 25 muharebe yapılmıştı.159
Sonuç itibarıyla Ömer Lütfi Paşa Bosna Eyaleti’nde feodal beylerin gücünü kırarak eyaleti merkeze bağladı.160 İsyan eden beylerin birçoğunu cezalandırdı, bazılarını yargılanmak üzere İstanbul’a
gönderirken diğerlerini sürgüne yolladı.161 Böylelikle Tanzimat’ın uygulanmasına muhalif olan
beyler ortadan kaldırıldı.162
Hazırlıklar
tamamlandı ve 28
Nisan’da muharebe
başladı. Tahminen beş
saat süren çatışmanın
sonunda askerler sallara
binerek nehrin karşısına
geçti ve birçok isyancı
dağa kaçtı. 29 Nisan’da
ise tüm askerlerin karşıya
geçmesiyle Bihke Kalesi
asilerden kurtarıldı.
Ömer Lütfi Paşa
Bosna Eyaleti’nde feodal
beylerin gücünü kırarak
eyaleti merkeze bağladı.
İsyan eden beylerden
birçoğunu cezalandırdı,
bazılarını yargılanmak
üzere İstanbul’a
gönderirken diğerlerini
sürgüne yolladı.
Böylelikle Tanzimat’ın
uygulanmasına muhalif
olan beyler ortadan
kaldırıldı.
68 D o ç . D r . H a l i m D e m i r y ü r e k
rüştiye: Eskiden orta
okul derecesindeki
mektep.
Ömer Lütfi Paşa, Bosna Eyaleti’nde Tanzimat
Fermanı’nı hayata geçirirken öncelikle idari reformlara odaklandı. Yeni yönetim birimleri kurarak eyaleti Babıali’nin onayıyla İzvornik, Travnik,
Bihke, Banaluka ve Yenipazar olmak üzere beş
kaymakamlığa böldü.163 25 Ocak 1851’de ise padişahın onayıyla Hersek Sancağı’nı da Bosna Eyaleti’ne katarak yeni bir kaymakamlık oluşturdu.
Böylece Bosna Eyaleti toplamda altı kaymakamlığa ayrılmış oldu.164
Ömer Lütfi Paşa’nın Bosna’da gerçekleştirdiği
reformlar eğitim alanında da önemli yeniliklerin
hayata geçirilmesini sağladı. 1851’de Paşa’nın girişimi sayesinde bir rüştiye mektebi kuruldu. Ardından kaymakamlık bölgelerinin merkezlerine
de rüştiye mektepleri açılması ve öğretmen tayini
yapılması kararlaştırıldı. 1852’nin Nisan ayında
İstanbul’dan gelen onayla Saraybosna ve Mostar’da yeni rüştiye mektepleri açılmasına karar verildi. İzvornik ve Travnik’te ise Temmuz 1852’de
Bosna’da durumun sakinleştiğine dair arz tezkiresi, Temmuz 1851 (Zafer
Gölen, 1849-51 Bosna Hersek İsyanı)
SERDÂR-I EKREM ÖMER LÜTFİ PAŞA 69
tamamlanan rüştiyelere öğretmenler atanarak eğitime başlandı. Eş zamanlı olarak Banaluka, Bihke
ve Yenipazar kaymakamlık merkezlerinde rüştiye
inşa etme çalışmaları da sürdürülmekteydi.165
Bosna’da görev yaparken Ömer Lütfi Paşa, mali
konulara da özel bir önem vererek vergi sistemini
düzenledi. Uygulamada karşılaşılan aksaklıkları
gidermek için usulsüz hareket eden memurların
görevlerine son verdi. Eyalet genelinde toprak reformu gerçekleştirdi ve 1850-51 yıllarında nüfusu
tespit etmek amacıyla çeşitli çalışmalar başlattı.
İlaveten askerî alanda da düzenlemelere gidildi;
ancak Boşnaklar, Ömer Lütfi Paşa’nın askerî operasyonları sonrasında merkezî yönetime ve askerliğe karşı tavır aldılar. Bu direncin etkisiyle Babıali
uzun bir dönem Bosna Eyaleti’nden asker toplama konusunda istediği başarıyı elde edemedi.165
Bosna Eyaleti’nde posta hizmetleri Ömer Lütfi
Paşa döneminde büyük gelişme gösterdi. 1851’de
Saraybosna’daki Avusturya Başkonsolosu, Saraybosna ile Avusturya’nın Brod İskelesi arasında bir posta hattı kurulmasını talep etti. Ömer
Lütfi Paşa, talebi dikkate alarak Babıali’ye müracaatta bulundu. Bosna Meclis-i Kebirinin özel
mührüyle sunduğu dilekçede özellikle Saraybosna-Brod İskelesi, Saraybosna-Tuzla-Raça ve Saraybosna-Travnik-Bihke-İhlevne-Split
iskelesi
güzergâhları için posta hatlarının şart olduğunu
vurguladı. Projenin onaylanması durumunda uygun maaşla yerel halkın istihdam edilebileceğini
de belirtti. Babıali, talepleri dikkate alarak Saraybosna-Brod İskelesi hattının hemen inşasına karar
vererek bu iş için bir posta müdürü ile iki posta
tatarını görevlendirdi.167
Bosna’da görev
yaparken Ömer Lütfi
Paşa, mali konulara da
özel bir önem vererek
vergi sistemini düzenledi.
Uygulamada karşılaşılan
aksaklıkları gidermek
için usulsüz hareket eden
memurların görevlerine
son verdi. Eyalet
genelinde toprak reformu
gerçekleştirdi ve 1850-51
yıllarında nüfusu tespit
etmek amacıyla çeşitli
çalışmalar başlattı.
Ömer Lütfi Paşa
ile birlikte Bosna
Eyaleti’ndeki posta
hizmetleri ciddi
bir seviyeye ulaştı.
Saraybosna’da ikamet eden
Avusturya başkonsolosu
1851’de Saraybosna ve
Avusturya’nın Brod
İskelesi arasına bir posta
hattı kurulmasını talep
etti.
70 D o ç . D r . H a l i m D e m i r y ü r e k
Ömer Lütfi Paşa,
eyaletteki yol ağına da
önemli katkılar sağladı.
1851’de Saraybosna-Brod
yolunu inşa ederek eyaletin
uzun süredir devam
eden yol sorununa çözüm
getirdi. Bu süreçte ticari
açıdan büyük öneme sahip
olan Mostar-Metkovic
hattının yapımına da
başlandı.
Ömer Lütfi Paşa, eyaletteki yol ağına da önemli katkılar sağladı. 1851 yılında Saraybosna-Brod
yolunu inşa ederek eyaletin uzun süredir devam
eden yol sorununa çözüm getirdi. Bu süreçte ticari
açıdan büyük öneme sahip olan Mostar-Metkovic
hattının yapımına da başlandı.168
Karadağ’da Ateşle İmtihan:
1852 Ayaklanmasına
Ömer Lütfi Paşa’nın Cevabı
II. Mehmet döneminden itibaren Osmanlı hâkimiyetine girmeye başlayan Karadağ bazen müstakil bir sancak, bazen de İşkodra Sancağı’na tabi bir
idari birim olarak idare edildi. Osmanlı Devleti,
XVI. yüzyıla gelindiğinde zorlu ve sarp bir coğrafyaya sahip olan Karadağ’da yönetimi seçimle göreve gelen Vladika adlı Ortodoks din adamlarına
bıraktı. Vladikalar, vergi yükümlülüklerini yerine
getirdikleri sürece iç işlerinde özerklik elde ettiler.169 Bu yönetim anlayışı doğrultusunda Karadağ
vladika: Doğu
Ortodoks Kilisesi’ndeki
piskoposların Slav
unvanı.
Podgoriça’da Osmanlı saat kulesi
SERDÂR-I EKREM ÖMER LÜTFİ PAŞA 71
XIX. yüzyıla kadar Osmanlı Devleti’ne bağlı kalmaya devam etti.
Ancak söz konusu yüzyılın ortalarında, özellikle Rusya’nın kışkırtmaları sonucu Karadağ’da
Osmanlı’ya karşı çeşitli isyanlar baş gösterdi.170
Rusya’nın Balkanlar’daki hedefi bir Slav birliği
oluşturmaktı. Nitekim Osmanlı topraklarındaki Slav kavimlerini ayaklanmaya teşvik ederek
onları kendi etkisi altına almayı planlıyordu. Bu
sayede Osmanlı Devleti’ni sürekli meşgul ederek
zayıflatmayı hedefliyordu. Aynı zamanda Osmanlı Devleti’nin Balkanlardaki statükosunun devam
etmesini isteyen İngiltere ve Fransa’ya Osmanlı
yönetimindeki unsurların idare edilemediği mesajını vermek istiyordu.171
Bu stratejik oyunda Avrupa devletleri Osmanlı’ya
karşı sempatiyle yaklaşmasalar da Balkanların Rus
himayesine geçmesi ve Rusya’nın Akdeniz’e erişim
potansiyelinden büyük rahatsızlık duyuyorlardı.
Bu nedenle uzunca bir süre Rusya’yı dizginlemek
adına Osmanlı Devleti’ni savunan bir politika takip etmişlerdi.
Bölgenin karmaşık politik manzarasına rağmen
Karadağlılar XIX. yüzyılda bağımsız olma yolunda önemli adımlar attılar. 1830’da Petar Petrovic,
Vladika’nın tek hâkimi olarak öne çıktı ve uluslararası arenada dikkatleri üzerine çekmeye başladı.172 Osmanlı yönetiminin kendisine verdiği idari
imtiyazları bağımsızlık olarak yorumlayan Petar,
müstakil bir prens olduğunu ilan etti. Tanınırlık
kazanabilmek için diğer devletlerle irtibata geçse
de Osmanlı Devleti, Petar’ın bağımsızlık taleplerini reddetti.173 Ancak Karadağlılar bağımsızlık yo-
Petar Petrovic
1830’da Vladika’nın
tek hâkimi olarak öne
çıktı ve uluslararası
arenada dikkatleri
üzerine çekmeye başladı..
Osmanlı yönetiminin
kendisine verdiği idari
imtiyazları bağımsızlık
olarak yorumlayan
Petar, müstakil bir prens
olduğunu ilan etti.
72 D o ç . D r . H a l i m D e m i r y ü r e k
lundaki hedeflerinden vazgeçmediler. Bu çerçevede Osmanlı Devleti’nin kontrolündeki Podgoriça
ve İşbuz’a yönelik akınlar gerçekleştirdiler. 1843’te
ise Türklerin İşkodra Gölü çevresindeki Vrania ve
Lessandria adalarına yerleşmelerini engellemek
için harekete geçtiler. Petar Petroviç yirmi yıllık
yönetimi boyunca Karadağ’ın topraklarını genişletemedi ama ulusal kimliklerinin geliştirilmesi ve
pekiştirilmesinde önemli bir rol oynadı.174
Damat Mehmet Ali Paşa
Bosna bahsinde değinildiği üzere,1849’da Rumeli Ordusu Müşirliğine atanan Ömer Lütfi Paşa
1850’deki isyanları bastırmak ve Tanzimat Fermanı’nın hükümlerini hayata geçirmek amacıyla
Bosna’da görevlendirilmişti.175 Ömer Lütfi Paşa’nın Bosna ayanlarının siyasi nüfuzlarını kırması
ve reformları uygulamaya başlaması sosyal dengeleri değiştirmekle kalmamış, Karadağlıların genişlemesine karşı duran Müslümanların otoritesini
de zayıflatmıştı.176
Mustafa Reşid Paşa
Ömer Lütfi Paşa, bölgedeki güçlü beylerden Ali
Paşa gibi isimleri etkisiz kılarak ortaya çıkacak
otorite boşluğunu merkezî hükûmetin unsurlarıyla doldurmayı tasarlıyordu. Fakat bölgenin karmaşık coğrafi yapısı ve meydana gelen olaylar bu
planın uygulanmasına izin vermedi.177
Ömer Lütfi Paşa, isyanları bastırdıktan sonra
Karadağ üzerine sefer planları yapıyordu. Damat Mehmet Ali Paşa bu fikre olumlu bakarken
Mustafa Reşid Paşa politik ortamın buna müsait olmadığını düşünüyordu. Fethi Paşa ve Fuat
Efendi de benzer bir görüşteydi.178 Ömer Lütfi
Paşa, 4 Şubat 1851’de Sadrazam Mustafa Reşid
Paşa’ya bir yazı göndererek Karadağ’daki asilerin
SERDÂR-I EKREM ÖMER LÜTFİ PAŞA 73
artan etkinliğine dikkat çekti. Karadağ’da ıslahat
yapılması gerektiğini belirtti ve bölgenin “Karadağ Eyaleti” olarak yeniden düzenlenmesi önerisinde bulundu. Bu doğrultuda İşkodra, Hersek,
Üsküp ve Bosna’dan bazı bölgelerin oluşturulacak yeni eyalete dâhil edilmesi gerektiğini vurguladı.28 Nisan 1851’de Meclis-i Mahsûsa’da
Ömer Lütfi Paşa’nın Karadağ teklifi ele alındı.
Paşa, Karadağ’ın yönetiminin Vladika’dan alınarak diğer Osmanlı toprakları gibi idare edilmesi
gerektiğini düşünüyordu. Ancak Osmanlı yönetimi, bu adımı atmadan önce Avrupa devletlerini
ikna edici bir gerekçe sunmanın gerekliliğini savunuyordu. Ömer Lütfi Paşa, 29 Haziran 1851’de
Karadağ meselesine ilişkin düşüncelerini tekrar
Babıali’ye iletti. Balkanlar’da yükselen Panslavizm tehlikesine dikkat çeken Paşa, Karadağ’daki
sorunların çözümünü bir askerî harekâtla ilişkilendiriyordu.179
Ömer Lütfi Paşa operasyon planları yaparken Karadağ Vladikası II. Petar hayatını kaybetti. Onun
yerini yeğeni II. Danilo aldı ve Karadağ’da yeni bir
siyasi dönemin kapılarını araladı. II. Danilo, Vladika unvanından ziyade bir prens olarak hareket
etmeye başladı. Avusturya ve Rusya’nın onayıyla
Karadağ Prensleri ailesini kurdu ve böylece ülkede teokratik yönetim sona erdi. Osmanlı Devleti
ise aleyhine bir gelişme olduğu için II. Danilo’nun
oluşturmak istediği yeni rejimi kabul etmedi.180
Rusya’da eğitim alan II. Danilo, Petersburg’a gidip Rus Çar’ı Nikola’yla bir araya geldi ve kendisini “Karadağ Prensi” olarak tanıttı. Çar Nikola,
bu unvanı onayladı.181 II. Danilo’ya maddi destek
sağladı ve nişanlarla onurlandırdı.182 Ancak Os-
panislavizm: Bütün
Slav asıllı halkları
birleştirmek amacını
güden görüş.
II. Petar Petrovic
II. Danilo
74 D o ç . D r . H a l i m D e m i r y ü r e k
Karadağlıların
Hersek’e bağlı Gaçko ve
Trebin kazalarındaki
katliamları devam
ediyordu. Eylül’den
itibaren Hersek’te
konuşlanan Karadağ
birlikleri Grahovo,
Piva, Drobnjak, Benan,
Zupçe, Kurşovica ve
Draçovica bölgelerinde
Müslüman sivil halka
saldırılar düzenliyor,
Osmanlı askerlerine de
pusu kuruyorlardı. Üstelik
saldırılarda öldürülen
Osmanlı askerlerinin
kesik başlarını zaferin
bir simgesi olarak
Karadağ topraklarında
gezdiriyorlardı.
manlı Devleti, gelişmelere tepki göstererek yapılanı “çirkin” bir hareket olarak değerlendirdi ve Karadağ’ın Osmanlı toprağı olduğunu vurguladı.183
Öte yandan 1852 ilkbaharında, Karadağlıların
Hersek’e bağlı Gaçko ve Trebin kazalarındaki katliamları devam ediyordu. Eylül’den itibaren Hersek’te konuşlanan Karadağ birlikleri Grahovo, Piva,
Drobnjak, Benan, Zupçe, Kurşovica ve Draçovica
bölgelerinde Müslüman sivil halka saldırılar düzenliyor, Osmanlı askerlerine de pusu kuruyorlardı.
Üstelik saldırılarda öldürülen Osmanlı askerlerinin
kesik başlarını, zaferin bir simgesi olarak Karadağ
topraklarında gezdiriyorlardı. Karadağlı çetelerin
şiddet eylemleri, Osmanlı Devleti’ni askerî önlemler almak zorunda bırakmıştı.184
Bununla beraber Osmanlı yönetimi, Karadağ’a
planladığı harekâtın Avrupa devletleri tarafından
doğru anlaşılmasını istiyordu. Bu bağlamda operasyonun nedenini detaylıca açıklayan bir yazı, Paris ve Viyana elçiliklerine iletildi. Osmanlı Devleti’nin öne sürdüğü gerekçeler şöyle sıralanıyordu:
Danilo’nun Petersburg ziyareti sonrası kendisini
prens ilan etmesi; Karadağlıların Nevâhî-i Âsîyye
Niksiç Kalesi
SERDÂR-I EKREM ÖMER LÜTFİ PAŞA 75
bölgesindeki halkı isyana teşvik etmeleri; Karadağlıların Niksiç, Grahova, Piva, Zupa ve İşbuz’da
gerçekleştirdiği saldırılar ve Karadağ birliklerinin
Osmanlı askerlerini şehit etmesi.
Karadağlıların Türklerin yaşadığı bölgelere yönelik saldırılarını sürdürmeleri ve 23 Kasım 1852’de
Zabliak’ı 3.000 kişilik bir kuvvetle ele geçirmeleri, Osmanlı Devleti’nin harekâta başlamasını
mecburi hâle getirdi. Nitekim 16 Aralık 1852’de
operasyon kararı alındı. Avrupa devletlerinin olası tepkilerinden endişe duyan Osmanlı yönetimi,
harekâtın nasıl yürütüleceğine dair direktifler
içeren bir talimatnameyi Rumeli Ordusu Müşiri Ömer Lütfi Paşa’ya gönderdi. Talimatnamede
operasyonun Karadağ’ın statüsünü değiştirmek
amacı gütmediği, bağımsızlık eğilimleri sebebiyle
II. Danilo’dan Vladikalık unvanının alınacağı, Karadağ’ın doğal sınırlarına çekileceği ve sivil halka
maddi-manevi hiçbir zarar verilmeyeceği hususları yer alıyordu.185
Ömer Lütfi Paşa, Karadağ harekâtını komuta etmek üzere görevlendirildi ve emrindeki birliklerle
Karadağ’a dört farklı yönden ilerlemeye başladı.
İşkodra’dan İşpuzi istikametine Ömer Lütfi Paşa
öncülük ederken; Ferik İsmail Paşa da Hersek
bölgesinden Piva ve Derbenak rotasını takip etti.
Mîrlivâ Derviş Paşa ise Benat ve Grahova yönlerinden harekete geçti. Ayrıca deniz tarafından da
bir miktar Osmanlı gücü Karadağlıları sıkıştırmaya başladı.186
Ömer Lütfi Paşa, Karadağ’daki askerî operasyonlarda gösterdiği stratejik hamlelerle etkili bir
komuta sergiledi. Hersek’teki ordunun yönetimi-
Osmanlı Devleti’nin
Karadağı’a harekat
yapmak için öne sürdüğü
gerekçeler şunlardı;
Danilo’nun Petersburg’a
gitmesi ve dönüşünde
kendisini prens olarak ilan
etmesi; Karadağlıların
Nevâhî-i Âsîyye halkını
ayaklandırmaya
yönelik faaliyetleri;
Karadağlıların Niksiç,
Grahova, Piva, Zupa,
İşbuz’da yaptıkları
saldırılar; Karadağ
birliklerinin yirmi
Osmanlı askerini şehit
etmesi.
76 D o ç . D r . H a l i m D e m i r y ü r e k
ni İsmail Paşa’ya bırakan Ömer Lütfi Paşa, 4.000
askerini Podgorica’ya yönlendirdi, kendisi ise 2
Ocak’ta İşkodra’ya doğru ilerledi. Kısa bir müddet
İşkodra’da kalan Paşa, ardından Podgorica’ya geçti. Akabinde emrindeki diğer birliklerle bir araya
gelmek üzere Biyelo Pavloviç Nahiyesi’nden ilerleyerek Çetine’ye doğru hareket etti. Ancak sert kış
koşulları ve Karadağlıların gösterdiği mukavemet
Osmanlı kuvvetlerinin Çetine’ye girmesini engelledi.187 Buna rağmen Karadağ kuvvetleri ağır kayıplar verdi. II. Danilo, Osmanlı kuvvetlerine karşı
koyamayacağını anlayarak Rusya ve Avusturya’dan
yardım istedi. Üç ay süren çatışmaların ardından
Rusya ve Avusturya, operasyonun sonlandırılması
için müdahil oldu. Avusturya, Osmanlı yönetimini harekâttan vazgeçirmek amacıyla General Kont
Leiningen’i İstanbul’a yolladı.188
Sonuçta Osmanlı yönetimi Rusya’yla potansiyel bir
anlaşmazlık durumunda Avusturya’nın desteğini
kazanmayı hedefleyerek Karadağ’la uzlaşmaya razı
oldu. 3 Mart 1853’te sınırlarda mevcut durumun
korunması konusunda bir anlaşma imzalandı.189
Anlaşma neticesinde Osmanlı Devleti asker, malzeme ve ekonomik kayıpların yanı sıra egemenliği
altındaki toprakları da terk etmek zorunda kaldı.190
Harp Meydanından Serdâr-ı
Ekremliğe: Kırım Savaşı’nda
Ömer Lütfi Paşa
XVIII. yüzyılda Osmanlı Devleti’nin en önemli rakiplerinden biri olan Rusya, sıcak denizlere
ulaşma hedefiyle Osmanlı Devleti’ni Rumeli’den
atacak projeleri hayata geçirmeye çalışıyordu.
SERDÂR-I EKREM ÖMER LÜTFİ PAŞA 77
II. Katerina döneminde ortaya atılan “Grek” ve
“Dakya” projeleri başarılı olmasa da Rusya’nın
Osmanlı Devleti’ni parçalamak istediğini açıkça
gösteriyordu.
İstanbul’u ele geçirme ve zayıflayan Osmanlı
Devleti’nin mirasını üstlenme arzusu Çar Nikola’da bir saplantıya dönüşmüştü.191 Osmanlı
Devleti’nin Mısır Valisi Mehmed Ali Paşa karşısında zor durumda olması Rusya için bir fırsat
yarattı. Rusya, 1833 tarihli Hünkâr İskelesi Antlaşması’yla Osmanlı Devleti’ne karşı hami tavrı
takınmaya başladı. Bu durum, İngiltere başta
olmak üzere Avrupa devletlerini endişelendirdi
ve Rusya’nın kazandığı avantajlar 1841 tarihli
Londra Boğazlar Sözleşmesi’yle bir derece de
olsa bertaraf edildi. İngiltere, Rusya’nın ilerleyişinden fazlasıyla rahatsızdı. Lord Russel’in “Eğer
Rusya’yı Tuna Nehri kıyısında durduramazsak
bir gün İndus Nehri kıyısında durdurmak mecburiyetinde kalacağız” sözleri bu huzursuzluğun
bir ifadesiydi.192
Rusya’nın 1831’deki Polonya ve 1849’daki Macar
ayaklanmalarını kanlı bir şekilde bastırması, İngiltere’deki Rusya karşıtı tepkiyi daha da güçlendirdi.
Ayrıca İngiltere’nin Osmanlı Devleti’ne desteğinin artmasına yol açtı 193 ve İstanbul’daki İngiltere
elçisi Stratford Canning’in Babıali’deki nüfuzunu
güçlendirdi. Çar Nikola, 1844’te ve Kırım Harbi
sürecinde İngiltere’ye Osmanlı topraklarını paylaşma teklifinde bulundu, ancak her iki seferde
de reddedildi. Bu gelişmeler Rusya’nın Osmanlı
Devleti’ne karşı tek başına harekete geçmesine
sebep oldu.194
Mısır Valisi Mehmed Ali Paşa
İstanbul’u ele geçirme
ve zayıflayan Osmanlı
Devleti’nin mirasını
üstlenme arzusu Çar
Nikola’da bir saplantıya
dönüşmüştü.
Osmanlı Devleti’nin
Mısır Valisi Mehmed
Ali Paşa karşısında zor
durumda olması Rusya için
bir fırsat yarattı. Rusya,
1833 tarihli Hünkâr
İskelesi Antlaşması’yla
Osmanlı Devleti’ne karşı
hami tavrı takınmaya
başladı.
78 D o ç . D r . H a l i m D e m i r y ü r e k
Osmanlı Devleti, Kırım
Savaşı için seferberlik
doğrultusunda 140 bini
Rumeli ve 150 bini
Anadolu’da olmak üzere
290 bin kişiyi silahaltına
aldı.
Osmanlı Devleti,
Rusya ile ilişkilerin
kesilmesi sonrasında savaş
hazırlıklarını hızlandırdı.
Nitekim Tuna boyundaki
Silistre, Vidin ve Rusçuk
kalelerini güçlendirmek için
uzmanlar gönderdi.
Rusya, hem Avusturya ve Prusya’nın dostluğuna güvenerek hem de İngiltere ile Fransa’nın
coğrafi konumları sebebiyle Osmanlı Devleti’ne
karşı girişeceği askerî harekâta donanma dışında
bir güçle müdahale edemeyeceklerini öngörerek
Prens Mencikof ’u İstanbul’a gönderdi. Ziyaretin ana hedefi Osmanlı Devleti’ni himaye altına
alacak şartları kabul ettirebilmek yahut savaş için
gerekli sebepleri tesis edebilmekti.195 Prens Mencikof ’un ziyaretinde tehditkâr bir tavır takınarak
İstanbul’dan ayrılmasıyla Rusya ve Osmanlı arasında savaş kaçınılmaz hâle geldi. Her ne kadar
Osmanlı Devleti bu süreci diplomasiyi işleterek
savaşsız atlatmaya çalışmışsa da tedbir almayı da
ihmal etmedi. Hazırlıklar Rumeli Ordusu Başkomutanlığına getirilen Ömer Lütfi Paşa ve Anadolu Ordusu Başkomutanı Abdülkerim Nadir Paşa
marifetiyle yürütüldü.
Osmanlı Devleti, Rusya’yla ilişkilerin kesilmesinin ardından savaş hazırlıklarına daha da hız
verdi. Tuna boyundaki Silistre, Vidin ve Rusçuk
kalelerini güçlendirmek için uzmanlar sevk etti.
Bulgaristan’ın Şumnu kenti, Türk Birlikleri Karargahı 1853. Illustrated London News - Image ID:
FETGJE 197
SERDÂR-I EKREM ÖMER LÜTFİ PAŞA 79
Anadolu tarafı içinse Erzurum, Kars ve Trabzon’a
muhasara topları ve sahra bataryaları transfer etti.
Diğer taraftan tophane ve baruthane de tam kapasite çalışıyordu.196
Osmanlı Devleti, Kırım Harbi için seferberlik
doğrultusunda 140 bini Rumeli’de ve 150 bini
Anadolu’da olmak üzere 290 bin kişiyi silahaltına aldı. Rumeli Ordusu Kumandanı Ömer Lütfi
Paşa’nın komutası altındaki 140 bin askerden 105
bini piyade nizamiye askeri, 10 bini zaptiye jandarma süvarisi, 4.300’ü topçu birlikleri -ki bunlar
40 batarya şeklinde organize edilmişlerdi ve 12
bin kadarı da gönüllü başıbozuk süvarilerden oluşuyordu. Bu askerî güç aynı zamanda Rumeli’de
taksim edilmiş durumdaydı. Nitekim
karargâh merkezi olan Şumnu’da
Ömer Lütfi Paşa komutasında
40 bin asker konuşlandırılmıştı.
Diğer askerler Tuna boyunda savunma tertibatı alırken bir kısmı
da ihtiyaten Sofya’da bulunduruluyordu. Silahaltına alınan askerler
arasında Mısır ve Tunus’tan gelenler
de mevcuttu.197
Ömer Lütfi Paşa’nın
komutasında yabancı
asker ve komutanlar da yer alıyordu.
Gayrimüslim askerlerin bir kısmı
Macar mültecileriyle Osmanlı
Devleti’ne sığınan-
Prens Mencikof
80 D o ç . D r . H a l i m D e m i r y ü r e k
Ömer Lütfi Paşa’nın
komutasında yabancı
asker ve komutanlar da
yer alıyordu. Gayrimüslim
askerlerin bir kısmı Macar
mültecileriyle Osmanlı
Devleti’ne sığınanlar,
diğerleri ise gönüllü olarak
Osmanlı ordusuna katılan
Lehlerden oluşuyordu.
Bunlar sadece asker olarak
orduya katılmamış olup
aralarında doktordan
eczacıya, kimyacıdan
ressama kadar farklı
meslek dallarından kişiler
de vardı.
lar, diğerleri ise gönüllü olarak Osmanlı ordusuna
katılan Lehlerden oluşuyordu. Bunlar sadece asker
olarak orduya katılmamış olup aralarında doktordan eczacıya, kimyacıdan ressama kadar farklı
meslek dallarından kişiler de vardı.198
Kırım Savaşı’nda Fransa’dan getirilen doktorlar
da Şumnu’daki Osmanlı karargâhında vazife aldı.
Doktorların masrafları Osmanlı Devleti tarafından
karşılandı, başarılı olanlar da ödüllendirildi. Nitekim Fodel, Ömer Lütfi Paşa’nın sağlık sorunlarını
çözmesi üzerine hazine tarafından yaklaşık 25 bin
kuruş değerinde bir hediyeyle onurlandırıldı.199
Ömer Lütfi Paşa, bir yandan orduyu organize
ediyor diğer yandan ortaya çıkan problemleri
çözmek için yoğun çaba gösteriyordu. Binlerce
askerin Şumnu ve Varna başta olmak üzere Tuna
boyunda toplanması sıkıntıları da beraberinde
getirmişti. Askerler ile halk arasında yoğunlaşan
münasebetler çeşitli huzursuzluklara yol açıyordu. Çarşı ve pazarda çıkan kavgaların yanı sıra
Şumnu’da askerlerin gittikleri hamamlarda çıkan
olaylar halkın huzurunu kaçırdığı için ordugâhta
gusül çadırları kurulmuştu. Bu gelişmeler üzerine
Şumnu’daki Türk birlikleri
SERDÂR-I EKREM ÖMER LÜTFİ PAŞA 81
Ömer Lütfi Paşa askerleri olumsuz davranışlardan meneden ve devam etmesi durumunda cezai
yaptırımların uygulanacağını bildiren bir emir
yayımladı. Aynı emirde halkın askerlere karşı
sergileyeceği menfi tutumların da cezalandırılacağı açıkça ifade edildi.200
Cephe hattında asayiş problemlerine neden olan
bir başka etken ise başıbozuklardı. Osmanlı Devleti seferberlik kapsamında başıbozukları da orduda istihdam etti. Lakin başıbozukların sebep oldukları zorluklar nedeniyle düzenli birliklerin bir
kısmı bunlarla mücadele etmek mecburiyetinde
kaldı. İngiltere ve Fransa’yla yapılan ittifak, durumun hassasiyetini arttırdığı için Osmanlı idaresi,
bu devletleri gücendirmemek adına gayrimüslim
halka zarar verebilecek olumsuzlukları önlemeye
çalışıyordu.201
Osmanlı Devleti’nin dikkatli ve kapsamlı hazırlıkları savaşın kaçınılmazlığına işaret ediyordu. Nitekim Rusya’nın 3 Temmuz 1853’te Prut
Nehri’ni geçerek Memleketeyn bölgesini (Eflak
ve Boğdan) işgal etmesiyle Kırım Harbi fiilen
başladı. Savaş; Balkanlar, Kırım ve Kafkasya
olmak üzere üç ana cephede cereyan edecekti.
Prens Gorçakof, Rus ordusunun Memleketeyn’e
girmesinin akabinde Ömer Lütfi Paşa’ya bir
mektup yazarak işgalin yalnızca Eflak ve Boğdan bölgeleriyle sınırlı olduğunu, Tuna Nehri’nin
sağ kıyısındaki Osmanlı askerleri ve kalelerine
herhangi bir düşmanlık niyetlerinin olmadığını
ifade etti.202 Rusya menfi tepkileri giderebilmek
için benzer açıklamaları Avrupa’ya karşı da yaparak işgali Osmanlı tebaası olan Ortodoksların
korunmasıyla ilişkilendirmeye çalıştı. İşgal son-
Ömer Lütfi Paşa
askerleri olumsuz
davranışlardan
meneden ve devam
etmesi durumunda
cezai yaptırımların
uygulanacağını bildiren
bir emir yayımladı. Aynı
emirde halkın askerlere
karşı sergileyeceği
menfi tutumların da
cezalandırılacağı açıkça
ifade edildi.
Kırım Savaşı;
Balkanlar, Kırım ve
Kafkasya olmak üzere
üç ana cephede cereyan
etti. Rusların 3 Temmuz
1853’te Prut’u geçerek
Memleketeyn’i işgal
etmesiyle savaş fiilen
başladı.
82 D o ç . D r . H a l i m D e m i r y ü r e k
Memleketeyn: “iki
memleket” anlamına
gelen bu terim Osmanlı
kaynaklarında Eflak
ve Boğdan (bugünkü
Romanya) topraklarını
isimlendirmek üzere
kullanılır. 1821 Yunan
İsyanı’nın çıkışıyla
Rumların tüm devlet
kademelerinden
uzaklaştırılmasına
dek Memleketeyn
toprakları Feneryotlar
diye de bilinen Fenerli
Rum beyleri tarafından
yönetilmiştir
Ömer Lütfi Paşa,
Rusların Memleketeyn
bölgesini işgale
başladıkları sırada
önlemler almaya
başlamıştı. Bir taraftan
Tuna üzerindeki köprüleri
yıktırıp Rusların
güneye inmesine engel
olmaya diğer taraftan
da Rus işgalinin
Ortodokslar üzerindeki
etkisini bertaraf etmeye
çalışıyordu.
rasında yapılan diplomatik girişimler bir sonuç
vermedi; Rusya, Eflak ve Boğdan’ı boşaltmaya
razı olmadı.
Rusya’nın geri adım atmaması üzerine 25 Eylül
1853’te İstanbul’da yüksek devlet erkânın katılımıyla bir meclis toplandı. Meclis iki günlük müzakerenin ardından Rusya’ya savaş ilan edilmesine
ilişkin tavsiye kararını Padişah’a bildirdi. Osmanlı
yöneticileri diplomasiye son bir şans daha vererek
bundan sonraki adımın savaş olacağını belirledi.203
Ömer Lütfi Paşa, Rusların Memleketeyn bölgesini işgale başladıkları sırada önlemler almaya
başlamıştı. Bir taraftan Tuna üzerindeki köprüleri
yıktırıp Rusların güneye inmesine engel olmaya
diğer taraftan da Rus işgalinin Ortodokslar üzerindeki etkisini bertaraf etmeye çalışıyordu.204
Rusya, Hristiyan tebaayı kışkırtıyor ve casusluk
faaliyetlerinde bulunuyordu. Propaganda da Rusya’nın kullandığı başka bir taktikti; Osmanlı Devleti ve ordusu hakkında olumsuz düşünceler yayarak moral bozmaya çalışıyorlardı. Nitekim Ömer
Lütfi Paşa’nın esir alındığına ve Rus ordusunun
yakın zamanda İstanbul’a ulaşacağına dair asılsız
haberler yayan bir Rum, İstanbul’da yakalanarak
tutuklanmıştı.205
Bu arada 4 Ekim 1853’te Rusya’nın Tuna Ordusu Komutanı General Gorçakof ’a bir ültimatom
gönderilerek Memleketeyn’in 15 gün içinde boşaltılması, aksi takdirde harekete geçileceği iletildi.206 Rusların 17 Ekim’de negatif cevap vermeleri
üzerine Ömer Lütfi Paşa komutasındaki Osmanlı
ordusu 29 Ekim 1853’te Tuna’yı geçip Ruslara saldırdı ve savaş her iki taraf için de resmen başladı.207
SERDÂR-I EKREM ÖMER LÜTFİ PAŞA 83
Ömer Lütfi Paşa, savaşın ilan edilmesiyle birlikte
hiç vakit kaybetmeden stratejik öneme sahip Kalafat’a yönelik bir işgal ve tahkimat operasyonuna
girişti. Vidin’in hemen karşısında, Tuna Nehri’nin
kuzey tarafında bulunan Kalafat, coğrafi konumu
itibarıyla oldukça önemli bir noktadaydı. Rusya’nın bu bölgeyi ele geçirerek Tuna’yı aşmak, Sırp
ve Yunanlıları kışkırtmak, İstanbul’a doğru ilerlemek ve mümkünse İstanbul’u işgal etmek gibi
niyetler taşıdığını anlayan Ömer Lütfi Paşa, Kalafat’ı işgal ederek Rus planlarını sekteye uğratmayı
hedefliyordu.208
Ömer Paşa’nın Osmanlı Devleti adına Prens Gorçakof ’a mektubu
84 D o ç . D r . H a l i m D e m i r y ü r e k
Osmanlı Devleti’nin
Tuna bölgesindeki ilk
başarılarını takiben Rus
basını, kamuoyunun
desteğini sürdürebilmek ve
askerlerin motivasyonunu
arttırmak için yaşanan
gelişmeleri gerçeğe aykırı
bir şekilde yansıtıyordu.
Ceride-i Havadis
Gazetesi, Ogsburg
Gazetesi’nin bir haberine
atfen, Rus medyasının,
alınan yenilgilere
rağmen Rus askerlerinin
morallerini korumak
için sanki Osmanlı’ya
karşı etkili bir mücadele
yürütülüyormuş içerikli
haberler yaptığını
belirtmiştir.
Ömer Lütfi Paşa, savaşın henüz başlarında aldığı
kararlar ve uygulama şekliyle askerî zekâsını kanıtladı. Nitekim Kalafat ve Silistre’nin tahkimatı
sırasında Rus baskınını önlemek için birliklerin
bir kısmını Olteniça’ya yönlendirmiş ve bu sayede Osmanlı kuvvetlerinin hedefinin Bükreş
olduğunu zanneden Ruslar, Tuna’daki Osmanlı
hazırlıklarını sabote edememişlerdi. Bu stratejik
hamleyle Osmanlı Devleti Tuna’daki ilk zaferini
Ömer Lütfi Paşa’nın liderliğinde kazandı. Osmanlı birlikleri Olteniça’yı ele geçirdiklerinde
Rus General Dannenberg liderliğindeki 22 tabur
piyade ve 3 alay süvari Osmanlı kuvvetlerine saldırdı. Beş saat süren çetin mücadelenin sonunda Ruslar bozguna uğrayarak geri çekildi. Ömer
Lütfi Paşa, Tutrakan’dan yönettiği savaşta Rusya’ya bir yenilgi yaşattı. Rumeli’deki muvaffakiyetlere karşın Kafkaslarda aynı tarihlerde Ahıska
Bozgunu yaşandı. Anadolu cephesinde yaşanan
başarısızlıkları askerî komutayla ilişkilendiren
İsmail Hami Danişmend durumu şöyle anlatmaktadır: “Anadolu’da Ömer Lütfi Paşa kadar
yetenekli ve disiplini sağlayabilen komutanların
bulunamaması çok acı bir vaziyettir.”209
Osmanlı Devleti’nin Tuna bölgesindeki ilk başarılarını takiben, Rus basını, kamuoyunun desteğini sürdürebilmek ve askerlerin motivasyonunu
arttırmak için yaşanan gelişmeleri gerçeğe aykırı
bir şekilde yansıtıyordu. Ceride-i Havadis Gazetesi, Ogsburg Gazetesi’nin bir haberine atfen, Rus
medyasının, alınan yenilgilere rağmen Rus askerlerinin morallerini korumak için sanki Osmanlı’ya
karşı etkili bir mücadele yürütülüyormuş içerikli
haberler yaptığını belirtmiştir. Bu bilgi XIX. yüz-
SERDÂR-I EKREM ÖMER LÜTFİ PAŞA 85
yılın ortalarında savaş haberlerinin nasıl manipüle
edildiğini ve halkın algısının ne şekilde yönlendirildiğini gözler önüne sermektedir.210
Öte yandan Rumeli ordusu, Çatana Muharebesi’nde Ruslara karşı ikinci büyük zaferini kazandı.
Kalafat’ın kuzeyinde, Tuna Nehri boyunca stratejik
bir öneme sahip bu mevkide, Osmanlı ordusunun
sürdürdüğü mücadele sonucu Rus kuvvetleri bozguna uğratıldı ve geri çekilmeye zorlandı. Ardı ardına gelen mağlubiyetler Rus Ordusu Başkomutanı
Gorçakof ’un görevden alınmasıyla sonuçlandı ve
yerine Paskiyeviç getirildi. Diğer taraftan savaş alanındaki üstün liderlik kabiliyetleri ve başarılarıyla
dikkat çeken Ömer Lütfi Paşa, Osmanlı Devleti’nin en yüksek ve prestijli askerî rütbelerinden biri
olan “Serdâr-ı Ekrem” ünvanıyla taltif edildi.211
Tuna boyunca yaşanan ilk çarpışmalar ve Ruslara karşı elde edilen zaferler Avrupa’da geniş yankı
bulurken Ömer Lütfi Paşa komutasındaki Osmanlı ordusu Avrupa kamuoyunun dikkatini çekmeye
başladı.212 Bununla birlikte Rumeli’de üst üste aldığı
mağlubiyetlerin ardından geri çekilmek mecburiyetinde kalan Rusya, Sinop’ta Osmanlı donanmasını
yakarak Karadeniz’deki dengeyi lehine çevirdi. Bu
arada Rusların Sinop’ta gemiden kaçmaya çalışan
askerlere bile acımasızca saldırmaları Avrupa kamuoyunda büyük bir şok etkisi yarattı. Rusların savaş
öncesinde savunmada kalacaklarına ve emellerinin
sadece Memleketeyn olduğuna dair açıklamaları
Sinop Baskınıyla inandırıcılığını yitirdi. Times gibi
önde gelen gazetelerin manşetleri toplumu etkilemeye başladı.213 Morning Post’un 16 Aralık tarihli
“Savaşı gerektiren vahşice zorbalık” başlıklı haberi ise
bu durumu en çarpıcı şekilde yansıtıyordu.214
serdâr-ı ekrem:
Padişahın katılmadığı
seferlerde
başkumandan olan
vezîriâzamlara
“serdâr-ı ekrem”
denirdi. Serdâr-ı ekrem
unvanı XIX. yüzyılda
sadrazam olmayan
seraskerlere de
verilmeye başlanmış,
1853 Kırım savaşında
Ömer Lutfi Paşa,
1876 Rus savaşında
Abdülkerim Nâdir
Paşa için bu unvan
kullanılmıştır.
86 D o ç . D r . H a l i m D e m i r y ü r e k
Sinop Baskını, İngiltere ve Fransa’nın Osmanlı
Devleti’yle ittifak yapma sürecini hızlandıran kritik bir dönemeç oldu. Bu olaya tepki olarak İngiliz ve Fransız donanmalarından iki harp gemisi
Sinop’a yardım götürmek amacıyla ilk defa Karadeniz’e açıldı.215 Bu girişimi İngiliz-Fransız ortak
donanmasının Karadeniz’e çıkışı izledi. İngiltere
Dışişleri Bakanlığınca Ruslara verilen notada Osmanlı topraklarını korumayı üzerlerine aldıkları
ve bunu ne pahasına olursa olsun gerçekleştirecekleri ifade edilmişti.216 Böylece İngiliz ve Fransız
ordularının savaşa dâhil olma yolu açıldı. 1854 yılı
başında İngiliz ve Fransız harp gemileri Karadeniz’e açıldı ama diplomasi de tamamen devreden
çıkarılmadı. Rusya’ya Memleketeyn’i boşaltması
için ültimatom verildi. Rusya’nın reddetmesiyle birlikte mart ayında İngiltere ve Fransa savaşa
katıldı. İlk olarak donanma desteğiyle başlayan
ortaklık daha sonra kara birliklerinin gönderilmesiyle devam etti.217
Rusların Sinop Baskını
SERDÂR-I EKREM ÖMER LÜTFİ PAŞA 87
Diplomasi ve ittifakların yoğunlaştığı bu dönemde
Tuna Cephesi’nde de savaş hız kesmeden devam
ediyordu. 1854 yılının baharında Ruslar, Dobruca
yönünde harekete geçtiler. Ömer Lütfi Paşa’nın
stratejisi doğrultusunda Osmanlı ordusu geri çekilirken, Rus kuvvetleri Tulça, Maçin, İsakçı ve
Köstence’yi kolaylıkla ele geçirdiler. Rusların hedefi, Silistre, Şumnu ve Varna’yı alarak Edirne’ye
ulaşmaktı. Planlarını uygulamak ve asıl niyetlerini
gizlemek amacıyla Kalafat’a taarruz başlatan Ruslar, ağır kayıplar vererek geri püskürtüldü. Osmanlı Ordusu, Küçük-Eflak’ın merkezi Krayova’yı ele
geçirdi. Ruslar, planlarını devreye sokmak için
Silistre’ye saldırdılar. Tuna Cephesi’nde Osmanlı zaferleri sürerken, İngiliz ve Fransız askerleri
Varna’ya ulaştılar.218 Rusların Tuna Nehri’ni aşarak Silistre’yi tehdit etmeye başlamaları İngiliz ve
Fransızları harekete geçirdi. Mareşal St. Arnaut
ve General Lord Raglan, Osmanlı Harbiye ve
Bahriye Nazırları eşliğinde Şumnu’da Ömer Lütfi
Paşa’yla bir araya geldi. Toplantıda, durumun ciddiyeti göz önünde bulundurularak müttefik askerlerinin Varna’ya gönderilmesine karar verildi.219
Silistre kuşatması sırasında müttefik askerlerinin
yardıma gitmesi de umuluyordu. Fakat İngiliz ve
Fransız askerleri harekete geçmekte gecikince kuşatma daha da şiddetlenmeye başladı. Ömer Lütfi
Paşa, süreci hızlandırmak için Varna’ya 350 araba
gönderdi ama somut bir ilerleme kaydedilemedi.
İngilizlerin 15 gün içinde Silistre’de olacaklarına
ilişkin vaatleri gerçekleşmedi ve geçen her an Osmanlı aleyhine işlemeye başladı. Bunun üzerine
Ömer Lütfi Paşa, emrindeki kuvvetlerle Silistre’ye
hareket etti.220 Bu süreçte Rus komutanı Paskiyeviç ağır bir şekilde yaralandı ve ordunun komu-
İngiltere Dışişleri
Bakanlığınca Ruslara
verilen notada Osmanlı
topraklarını korumayı
üzerlerine aldıkları ve
bunu ne pahasına olursa
olsun gerçekleştirecekleri
ifade edilmişti. Böylece
İngiliz ve Fransız
ordularının savaşa dâhil
olma yolu açıldı. 1854 yılı
başında İngiliz ve Fransız
harp gemileri Karadeniz’e
açıldı ama diplomasi
de tamamen devreden
çıkarılmadı.
88 D o ç . D r . H a l i m D e m i r y ü r e k
tası yeniden Gorçakof ’a geçti. Haziran ayında,
Osmanlı ordusu Silistre kuşatmasını kırarak Rusların geri çekilmesini sağladı. Bu çatışmada Rus
ordusunun önemli komutanlarından Gorçakof
yaralandı ve istihkâm komutanı Schilder yaşamını
Kırım Savaşı’nda müttefik devletlerin temsilcileri Lord Raglan, Ömer Paşa ve Mareşal Pelissier gelişmeleri
değerlendiriyor.
SERDÂR-I EKREM ÖMER LÜTFİ PAŞA 89
yitirdi. Rus Ordusu, Çar’ın emriyle tekrar saldırıya
geçtiyse de altı bin asker kaybederek geri çekilmek
mecburiyetinde kaldı. Bu başarıların ardından Osmanlı ordusu Eflak’ı yeniden kontrolüne alırken,
Ruslar Boğdan’a çekilmek zorunda kaldılar.221
Bu gelişmelerin ardından Varna’daki müttefik askerlerinin varlığının anlamı kalmamıştı. Toplanan
harp konseyi, Osmanlı ordusunun kazanımlarını
ve Memleketeyn’in anlaşma uyarınca Avusturya’nın himayesinde olacağını dikkate alarak, savaşı
Rus topraklarına taşımaya karar verdi. Bu bağlamda Kırım seferinin başlatılması uygun görüldü.
1854 Eylül ayında Varna ve Balçık’tan gemilere
alınan Osmanlı, İngiliz ve Fransız askerleri Kırım’a vardı.222
Ömer Lütfi Paşa da müttefik kuvvetlerin zayıfladığı hassas bir dönemde Kırım’a ulaşarak hızla
Gözleve’yi tahkim etmeye başladı. Osmanlı ordusunun burada tutunmasını engellemek isteyen 25
bin kişilik Rus kuvveti taarruza geçti. Fakat Os-
Gözleve Muharebesi
1854 Eylül ayında
Varna ve Balçık’tan
gemilere alınan Osmanlı,
İngiliz ve Fransız
askerleri Kırım’a vardı.
Ömer Lütfi Paşa da
müttefik kuvvetlerin
zayıfladığı hassas bir
dönemde Kırım’a ulaşarak
hızla Gözleve’yi tahkim
etmeye başladı.
90 D o ç . D r . H a l i m D e m i r y ü r e k
Ömer Lütfi Paşa
kumandasındaki Osmanlı
askerlerinin Gözleve
taarruzunu püskürtmeleri
Rusların ümitlerini
daha da zayıflattı. Bu
haberi alan Çar Nikola
büsbütün hastalandı ve
çok geçmeden hayatını
kaybetti.
manlı askerlerinin sert süngü hücumlarına karşı
koyamayan Ruslar geri çekildi.223 Osmanlı birlikleri Sivastopol kuşatmasında da üstün bir performans gösterdi. Ömer Lütfi Paşa kumandasındaki
Osmanlı kuvvetlerinin Gözleve taarruzunu püskürtmeleri Rusların ümitlerini büsbütün zayıflattı.
Bu haberi alan Çar Nikola hastalandı ve çok geçmeden hayatını kaybetti.224
Ömer Lütfi Paşa’nın başarılarına rağmen Times
Gazetesi muhabiri Russell, Kırım’a gelen Osmanlı
askerlerinin Tuna Cephesi’nde savaşan birliklerden farklı olduğunu iddia etmiştir. Daily News
Muhabiri Godkin de aynı konuya değinerek Kırım’a gönderilen askerlerin Tunus’tan toplandığını
yazmıştır. Her ne olursa olsun Russell’in de kaydettiği üzere Osmanlı askerleri yetersiz ikmal kaynaklarına rağmen Ömer Lütfi Paşa yönetiminde
çok önemli başarılar elde etmişlerdir.
Ömer Lütfi Paşa Sohumkale’de
SERDÂR-I EKREM ÖMER LÜTFİ PAŞA 91
Tuna’da Rusları yenilgiye uğratan ve Kırım’daki
Gözleve zaferi de dâhil olmak üzere birçok çarpışmada önemli roller üstlenen Ömer Lütfi Paşa
bu sefer de Kars’a yardım etmek için 15 Eylül
1855’te ordusuyla beraber Sohumkale üzerinden
harekete geçti.226
Ömer Lütfi Paşa’nın operasyonel stratejisini ele
almadan önce, Kafkas Cephesi’ndeki durum ve
Rusların konumlarına dikkat çekmek önemlidir.
Daha önce de bahsedildiği üzere Kırım Harbi Rumeli, Kırım ve Kafkasya cephelerinde gerçekleşti.
Kafkasya Cephesi’nde askerî hazırlıklar genel seferberlik çerçevesinde yürütüldü. Ancak Kafkasya’yı farklı kılan, Çerkes ve Abaza halklarının da
Ruslara karşı harekete geçmiş olmasıydı. Bu durum Osmanlı Devleti için avantaj sağlarken Rusların işini güçleştiriyordu. Savaş ilan edildiğinde
Rusya, Güney Kafkasya’da tahkimatını tamamlayamamıştı; zaten askerlerinin çoğu başıbozuk birliklerden oluşuyordu.227
Kafkasya Cephesi’ndeki karmaşık durumun ortasında Batum Ordusu Komutanı Selim Paşa’nın
26 Ekim 1853 tarihinde Şektevil Kalesi’ne yaptığı etkili taarruz, Güney Kafkasya’da Ruslara karşı
kazanılan ilk zaferi simgeledi. Saldırıyı takiben
Rusya Redutkale Garnizonunu terk etmek zorunda kaldı. Öte yandan, bu zafer Rusların Batum üzerinden Kars ve Gümrü yönlerindeki muharebelere lojistik destek sağlama yeteneklerini
büyük ölçüde azalttı.228
Kafkas Cephesi, özellikle doğudaki çıkarları nedeniyle İngilizleri büyük ölçüde endişelendiriyordu. Rusların Petro döneminden itibaren bölgede
Tuna’da Rusları
mağlup eden, ardından
Kırım’da Gözleve Zaferi
başta olmak üzere
Ruslara karşı yürütülen
mücadelede önemli rol
üstlenen Ömer Lütfi
Paşa, bu defa da Kars’ın
imdadına yetişmek
üzere 15 Eylül 1855’te
ordusuyla beraber
Sohumkale üzerinden
harekete geçti.
Kafkasya Cephesi’nde
askerî hazırlıklar
genel seferberlik
çerçevesinde yürütüldü.
Ancak Kafkasya’yı
farklı kılan, Çerkes ve
Abaza halklarının da
Ruslara karşı harekete
geçmiş olmasıydı.
Bu durum Osmanlı
Devleti için avantaj
sağlarken Rusların işini
güçleştiriyordu.
92 D o ç . D r . H a l i m D e m i r y ü r e k
yayılmaları tehlikeli boyutlara ulaşmış ve Kırım
Harbi sırasında Kafkas Cephesi’nin stratejik önemi daha da artmıştı. Savaş öncesinde bölgede
bulunan Times muhabiri Laurence Oliphant,
gelecekteki bir savaşta başarının anahtarının Kafkasya’da olduğunu belirtmiş, Rus yayılmacılığının
engellenmesi için onların Kafkasya’dan çıkarılmasının büyük önem taşıdığına işaret etmişti.229 Fakat İngiltere, Kafkas Cephesi’ne öncelik vermek
yerine, stratejisini Sivastopol ve Rus donanmasının etkisiz hâle getirilmesine odaklamıştı.
Harbin başlangıcından itibaren Kafkasya’da geniş
çaplı bir askerî harekât düzenleme fikri masadaydı. Ömer Lütfi Paşa’nın da üzerinde durduğu
planın ana hedefi Gürcistan’dı. Rusların merkezî
karargahının bulunduğu Tiflis’in ele geçirilmesi,
onların Kafkasya’daki varlığına büyük bir darbe
indirecekti. Rumeli’de elde edilen zaferler, Rus
donanmasının Sivastopol’da sıkışıp kalması ve
Rusların Kafkasya’ya ek asker gönderemeyeceği
yönündeki inanç, bu operasyonun mümkün olduğunu gösteriyordu. Ancak müttefiklerin müdahaleleri sonucunda plan, Tiflis’i hedeflemekten
ziyade Kars’ı kuşatma altında tutan Rus ordusunu, Redutkale ve Kutayis üzerinden çevirmeye yönelik bir stratejiye dönüşecekti.230
Kafkaslara ilk Osmanlı birliğinin
gönderilmesi 1854 yılının yaz aylarına rastlamaktadır. Rusların Kafkas sahillerindeki kalelerini terk
etmelerinin ardından Sohumkale
Çerkeslerin kontrolüne geçti. Yeni
gelişme bölgede Çerkes-Abaza mücadelesinin başlamasına neden oldu. Diğer
SERDÂR-I EKREM ÖMER LÜTFİ PAŞA 93
yandan Rusların bölgede tekrar güçlenmeye başlaması Kafkas sahillerinin güvenliğini tehlikeye
düşürebilirdi. Ayrıca muhtemel bir Rus işgalinde
İstanbul’dan Sohumkale’ye gönderilen cephanenin düşmanın eline geçme olasılığı da Osmanlı
Devleti’ni önlem almaya itti. Sohumkale’ye bir
piyade alayı gönderme kararı Varna’daki müttefik
karargâhında alındı. Ömer Lütfi Paşa’nın da tavsiyesiyle Sohumkale’ye bir piyade alayı ve on top
sevk edildi.231
Osmanlı Devleti, Kafkas sahillerinde Rus tehdidine karşı savunma hatlarını güçlendirirken Ruslar
Kars’ı yoğun bir kuşatma altına alarak yardım yollarını kesmeye odaklanmıştı. Bu strateji çerçevesinde
Erzurum yolunu kesen Ruslar, Kars’ın dış yardım
alma umutlarını da büyük ölçüde azalttı. Rus ilerleyişi devam ederek Erzurum’u tehdit etmeye başladı.
Ancak General Muravyef ’in emriyle Rus ordusunun Kars önlerinden çekilmesi, Erzurum üzerindeki Rus tehdidini sonlandırdı. Muravyef ’in bu
beklenmedik kararında Trabzon’a müttefik güçlerinin gönderilmesi ve Ömer Lütfi Paşa’nın Güney
Kafkasya seferinden vazgeçerek Trabzon yönünde
harekete geçme ihtimalinin etkili olduğu düşünülmektedir. Bu kararda Rusların öncelikle Kars’ı
tamamen ele geçirme isteği belirleyiciydi. Kars’ın
ikmal yollarının kesilmesiyle müdafilerin direnç
kapasitesi azalmıştı. Kars’ın kuşatmadan kurtarılabilmesi için doğrudan yardımın gelmesi şarttı. Kars
savunmasında yer alan Miralay Salih Bey, Ömer
Lütfi Paşa’nın Gürcistan harekâtının işe yaraması
için yeterli zamanın kalmadığını ve yardımların bir
an evvel Trabzon üzerinden gönderilmesinin hayati
önem taşıdığını vurguluyordu.232
Rus General Nikolay Muravyef
94 D o ç . D r . H a l i m D e m i r y ü r e k
Rus General Muravyef
aldığı yenilgiye rağmen
Kars kuşatmasından
vazgeçmedi ve yeni takviye
güçleri kuşatmaya dâhil
etti. Bu gelişmeler Ömer
Lütfi Paşa’nın yapması
planlanan yardımı daha da
kritik hâle getirdi. Nitekim
Kars savunmasında
görev alan İngiliz
Williams, Gürcistan’daki
operasyonların
hızlandırılması için Ömer
Lütfi Paşa’ya durumu
iletti. Ömer Lütfi Paşa’nın
harekâtından umulan
yardım, Kars’ta Ruslara
karşı kazanılan zaferin
daimî olmadığının ve
yardım gelmediği takdirde
şehrin düştüğü tehlikeden
kurtulamayacağının
göstergesiydi.
29 Eylül 1855’te Osmanlı ordusu, uzun ve zorlu
bir kuşatma sürecinin ardından Kars’ta Ruslara karşı önemli bir zafer kazandı. Rusların teslimiyet beklediği bir dönemde Sivastopol’da Rus
donanmasının tahrip edilmesi ve Ömer Lütfi
Paşa’nın Sohumkale’den başlayarak Gürcistan içlerine doğru ilerlemesi Rus Generali Muravyef ’in
planlarını değiştirmesine yol açtı. Rusların şehri
ele geçirmek için düzenledikleri saldırı, Osmanlı
ordusunun direnci ve kesin zaferiyle sonuçlandı.
Ancak Rus General Muravyef aldığı yenilgiye
rağmen Kars kuşatmasından vazgeçmedi ve yeni
takviye güçleri kuşatmaya dâhil etti. Bu gelişmeler
Ömer Lütfi Paşa’nın yapması planlanan yardımı
daha da kritik hâle getirdi. Nitekim Kars savunmasında görev alan İngiliz Williams, Gürcistan’daki operasyonların hızlandırılması için Ömer
Lütfi Paşa’ya durumu iletti. Ömer Lütfi Paşa’nın
harekâtından umulan yardım, Kars’ta Ruslara kar-
Kırım Savaşı, Ömer Paşa subaylarıyla 1854 - Image ID: KYAT6E
SERDÂR-I EKREM ÖMER LÜTFİ PAŞA 95
şı kazanılan zaferin daimî olmadığının ve yardım
gelmediği takdirde şehrin düştüğü tehlikeden
kurtulamayacağının göstergesiydi. Hem General
Williams hem de Anadolu Ordusu Komutanı
Hassa Müşiri Selim Paşa, Ömer Lütfi Paşa’nın
Gürcistan seferine büyük umutlar bağlamıştı. Ne
var ki Ömer Lütfi Paşa’nın yavaş hareket etmesi,
umutları endişeye dönüştürmekteydi.233
Ömer Lütfi Paşa’nın yavaş hareket etmesi, yalnızca askerî zorluklardan değil aynı zamanda dönemin politik koşulları ve uluslararası dengelerle de
yakından ilintiliydi. Rumeli Cephesi’nde görevliyken bile Ömer Lütfi Paşa’nın Kars ve Kafkasya’ya
olan ilgisi göze çarpıyordu. 1855 Haziran’ında
Kars’ın Ruslarca kuşatılmasının ardından Ömer
Lütfi Paşa İstanbul’da yürütülen İngiliz-Osmanlı
görüşmelerini Redutkale seferi bağlamında dikkatle izledi. Bu süreçte İngilizlerin Sivastopol’da
bir zafer elde edilmeden güçlerin azaltılmasına ve
dolayısıyla Kafkas seferine karşı çıkmaları Ömer
Lütfi Paşa’nın doğrudan müdahalesine yol açtı.234
Bu, Ömer Lütfi Paşa’nın hareketlerinin stratejik
zorluklara ek olarak uluslararası siyasi dengeler ve
müttefik ilişkiler tarafından da şekillendirildiğinin
bir göstergesidir.
Ömer Lütfi Paşa, Rusların Kars-Erzurum yolunu
kesmesi üzerine Kırım’daki müttefik komutanlara Kars’a ek kuvvet gönderilmesi veya Redutkale
üzerinden bir çevirme operasyonu yapılması gerektiğini iletmişti. Kars’a yardım için harekâtın
Karadeniz üzerinden yürütülmesinin zorunluluğuna inanan Ömer Lütfi Paşa, müttefiklerin deniz
ulaşım imkânlarından faydalanmayı tasarlıyordu.
İstanbul’a yazdığı raporda Kars’ın düşmesinin
İngiliz General William
Fenwick Williams
Ömer Lütfi Paşa,
Rusların Kars-Erzurum
yolunu kesmesi üzerine
Kırım’daki müttefik
komutanlara Kars’a ek
kuvvet gönderilmesi veya
Redutkale üzerinden
bir çevirme operasyonu
yapılması gerektiğini
iletmişti. Kars’a yardım
için harekâtın Karadeniz
üzerinden yürütülmesinin
zorunluluğuna inanan
Ömer Lütfi Paşa,
müttefiklerin deniz
ulaşım imkânlarından
faydalanmayı
tasarlıyordu.
96 D o ç . D r . H a l i m D e m i r y ü r e k
İstanbul’da gerçekleşen
toplantılarda Kars’a
yardım amacıyla
düzenlenecek sefere
İngiliz Generali
Vivian’ın komuta
etmesi planlanıyordu.
Ömer Lütfi Paşa, bu
görevlendirmenin
başarısızlığa yol açacağını
düşünerek ve Anadolu’da
sahip olduğu tanınırlığın
sağlayacağı avantajları
da göz önünde
bulundurarak harekâtın
komutasını kendisinin
üstlenmesi gerektiği
kanaatindeydi.
İstanbul için ciddi tehlikeler doğurabileceğini,
hatta İran’ın Osmanlı Devleti’ne karşı harekete
geçebileceğini belirtmişti. Bu arada İstanbul’da
gerçekleşen toplantılarda Kars’a yardım amacıyla
düzenlenecek sefere İngiliz Generali Vivian’ın komuta etmesi planlanıyordu. Ömer Lütfi Paşa, bu
görevlendirmenin başarısızlığa yol açacağını düşünerek ve Anadolu’da sahip olduğu tanınırlığın
sağlayacağı avantajları da göz önünde bulundurarak harekâtın komutasını kendisinin üstlenmesi
gerektiği kanaatindeydi. Ömer Lütfi Paşa’nın düşüncesi Kerç ve Gözleve’den alacağı 30 bin kişilik
kuvvetle Redutkale’ye çıkmak; Gürcistan içlerine
ilerleyerek Kars kuşatmasındaki Rus askerlerinin
geri çekilmesini sağlamaktı. Böylece kışa girerken
Anadolu’yu koruyacak daha fazla kuvvet toplamak
için zaman kazanmış olacaktı. Ömer Lütfi Paşa
tasarısını onaylatmak için Kırım’da müttefik kuvvetlerin komutanlarıyla bir toplantı yaptı. Ancak
daha önce de belirtildiği üzere Sivastopol düşmeden bu operasyona sıcak bakmayan müttefik ordu
komutanlarının oyalama taktikleri üzerine Ömer
Kerç Yarımadası
SERDÂR-I EKREM ÖMER LÜTFİ PAŞA 97
Lütfi Paşa sağlık sorunlarını bahane ederek İstanbul’a gitmeye karar verdi. Ömer Lütfi Paşa’nın
İstanbul’a Kafkas seferi için gittiğini tahmin eden
müttefik komutanları İstanbul’daki elçilerini durumdan haberdar ettiler. Hatta İngiliz komutan
Simpson, Lord Strafford’a Ömer Lütfi Paşa’yı
engellemek için nüfuzunu kullanmasını önerdi.235
Ömer Lütfi Paşa, müttefiklerin engelleme çabalarına rağmen İstanbul’da devlet erkânıyla görüşme-
Ömer Lütfi Paşa 1855 yılında Kırım Savaşı’nda
98 D o ç . D r . H a l i m D e m i r y ü r e k
Ömer Lütfi Paşa,
müttefiklerin engelleme
çabalarına rağmen
İstanbul’da devlet
erkânıyla görüşmeler
yaptı. Her ne kadar
paşanın Kırım’dan
izinsiz İstanbul’a gitmesi
rahatsızlık yaratmışsa
da görüş ve uyarıları
Osmanlı başkentinde
karşılık buldu.
Mehmet Vasıf Paşa
ler yaptı. Her ne kadar paşanın Kırım’dan izinsiz
İstanbul’a gitmesi rahatsızlık yaratmışsa da görüş
ve uyarıları Osmanlı başkentinde karşılık buldu.
Padişahla yaptığı görüşmede müttefik devletlerin generallerini eleştirdi ve Osmanlı Devleti’nin
en iyi ordusunun Kırım’da boş yere tutulmasının
ülkeyi felakete sürüklediğine değindi. Görüşmeler
sonucunda İstanbul’daki müttefik devletlerin elçileri de Kafkasya seferi için ikna oldu. Bu arada kamuoyu Kars’ın kurtuluşu için Ömer Lütfi Paşa’ya
güvenmekteydi. Nihayetinde sefer sırasında kullanılmak üzere tüm kaynaklar Ömer Lütfi Paşa’nın
emrine verildiği gibi ekibini de kendisi kurdu.
Ordu için erzak ve levazımat taşıyacak 50 yelkenli
ve 14 buharlı gemi görevlendirildi.236
Ömer Lütfi Paşa’nın İstanbul ziyareti altı haftadan fazla sürdü. Kendisine İngiltere elçisi tarafından resmî bir törenle nişan verildi. 100 İngiliz ve
500 Türk askerinin katılımıyla elçilik bahçesinde
bir tören düzenlendi. Elçiliğin önünde demirli bir gemiden 21 pare top atışı yapıldı. Padişah
ise kendisine bir çiftlik hediye etti. Ayrıca Hariciye Nezareti ile İngiliz ve Fransız elçileri Ömer
Lütfi Paşa’nın şerefine ziyafetler düzenlediler.
Ömer Lütfi Paşa Osmanlı idaresinin onayını ve
İngiliz-Fransız elçilerinin desteğini temin ettikten
sonra Kars’ı savunmakta olan Vasıf Paşa’ya haber
göndererek 20 gün daha dayanmasını istedi. Vasıf Paşa neredeyse bu süreyi dört katına çıkarmayı
başarmışsa da Ömer Lütfi Paşa’nın yardımının
ulaşması mümkün olmadı.237 Çünkü İstanbul’da
sağlanan mutabakat Kırım’da karşılık bulmadı; bu
ise askerî harekâtı daha da geciktirdi.
SERDÂR-I EKREM ÖMER LÜTFİ PAŞA 99
Ömer Lütfi Paşa, İstanbul’daki görüşmelerini tamamladıktan sonra 2 Eylül 1855’te Kırım’a geri
döndü. Sivastopol’da müttefik komutanlarla operasyonun ayrıntılarını müzakere etmek üzere bir
araya geldi. 6 Eylül 1855’teki toplantıda Sivastopol kuşatmasının sonlanmasına kadar kendisine askerî destek verilmeyeceğini anlaması Ömer
Lütfi Paşa’da tam bir hayal kırıklığı yarattı. Her
ne kadar müttefik komutanlar Kars ve Anadolu’yu
öncelikli meseleler arasında görmüyor olsalar da
Ömer Lütfi Paşa için bu bölgelerin durumu Osmanlı Devleti’nin geleceği bakımından büyük
önem taşıyordu. Ömer Lütfi Paşa 11 Eylül 1855’te
Trabzon’a gitti, bir gün sonra ise Batum’a geçerek
incelemeler yaptı. Aynı tarihte müttefikler Sivastopol’da başarı kazandıkları için artık Redutkale
seferi için bir engel kalmadı.238
Ömer Lütfi
Paşa, İstanbul’daki
görüşmelerini
tamamladıktan sonra 2
Eylül 1855’te Kırım’a
geri döndü. Sivastopol’da
müttefik komutanlarla
operasyonun ayrıntılarını
müzakere etmek üzere
bir araya geldi. 6 Eylül
1855’teki toplantıda
Sivastopol kuşatmasının
sonlanmasına kadar
kendisine askerî destek
verilmeyeceğini anlaması
Ömer Lütfi Paşa’da
tam bir hayal kırıklığı
yarattı.
Kırım Savaşı liderleri grup portresi, 1855-1856. Sanatçı: Scholz, Joseph - Resim Kimliği: DT8XK8
100 D o ç . D r . H a l i m D e m i r y ü r e k
Ömer Lütfi Paşa Batum’da ordunun yeniden düzenlenmesi ve hastanelerin kurulması gibi önemli
görevlerle meşgul olmuştu. Ayrıca bölgede yaptığı keşiflerle harekât için en ideal güzergâhı tespit
etmeye çalışıyordu. Karşısında üç farklı alternatif vardı: İlki, Batum üzerinden Kars’a yürümek;
ikincisi, Redutkale üzerinden Kutayis’e ilerlemek;
üçüncüsü, Sohumkale’den Kutayis ya da Tiflis’e
ulaşmaktı. Üç güzergâhtan ilk ikisinin zorlu arazi şartları ve kötü yolları göz önüne alındığında,
Ömer Lütfi Paşa için Sohumkale güzergâhı hem
stratejik hem de lojistik açıdan en mantıklı seçenek olarak öne çıkıyordu.239
Ömer Lütfi Paşa, bu rotayı seçerek bölgedeki Çerkes ve Abazalar’dan yardım alabileceğini düşünüyordu. Ancak tercih edilen istikametin birtakım
problemleri vardı. Sohumkale ile Kutayis arasındaki mesafe yaklaşık 200 kilometreydi. Oysa Redutkale üzerinden giden yol bu mesafeden 70 km
Ömer Paşa’nın Sohumkale’deki Karargahı
SERDÂR-I EKREM ÖMER LÜTFİ PAŞA 101
daha kısa ve coğrafi açıdan daha elverişliydi. Dahası Ömer Lütfi Paşa’nın Redutkale’ye çıkacağını
varsayarak Kars kuşatmasını kaldırmayı düşünen
ve birliklerinin bir bölümünü Gümrü’ye göndermeye başlayan General Muravyef, Ömer Lütfi
Paşa’nın Sohumkale rotasını seçmesiyle kuşatmayı sürdürme kararı almıştı. Bu tercih, kuşatma
altında bulunan Kars’taki Osmanlı komutanlarını
da hayal kırıklığına uğrattı.240
Öte yandan, Ömer Lütfi Paşa’nın Tiflis’e doğru
ilerleyerek Rusları Kars kuşatmasını bırakmaya
zorlama stratejisi İstanbul’da ve Osmanlı kamuoyunda heyecan yarattı. Paşa’nın planı için “Ömer
Lütfi Paşa yılanın kuyruğunu ezerek başını geri
çekmeye zorlayacak; yılanın kuyruğu Tiflis’tir.
Paşa, kuyruğa vurduğunda, baş kendiliğinden geri
çekilecektir” denilerek, stratejisinin zekice ve etkili olduğuna vurgu yapılıyordu.241 Lakin ne
olursa olsun çıkarmanın yapıldığı yerin
seçimi stratejik açıdan yanlıştı. Redutkale’den Kutayis’e giden yol, kısalığının yanı sıra ağırlıkların taşınabileceği
bir su yoluna da sahipti. Eğer bu yol
tercih edilseydi Kutayis hızla ele
geçirilebilir ve Ruslar Kars Cephesi’nden geri çekilmeye zorlanabilirdi. Hâlbuki Sohumkale’den başlatılan seferin
yavaş ilerleyeceği açıktı.242
Ömer Lütfi Paşa, gerekli
hazırlıkları
tamamladıktan sonra Sohumkale’den
harekete geçerek Kutayis
yönünde ilerlemeye başladı.
102 D o ç . D r . H a l i m D e m i r y ü r e k
Ömer Lütfi Paşa,
gerekli hazırlıkları
tamamladıktan sonra
Sohumkale’den harekete
geçerek Kutayis yönünde
ilerlemeye başladı.
Yolculuk, yoğun ormanlık
alanlar ve sayısız nehir
geçişleriyle oldukça çetin
bir hâl aldı.
Yolculuk, yoğun ormanlık alanlar ve sayısız nehir
geçişleriyle oldukça çetin bir hâl aldı. Birliklerin
ilerlemesi için gereken köprülerin yapılması, ordunun hızını düşürmekteydi. Ağır koşullar altında
İngur Nehri’ne ulaşan Osmanlı ordusu ilk zaferini
kazandı. Bu muharebede Osmanlı tarafı 68 kayıp
ve 220 yaralı verirken, Ruslar 1200’den fazla kayıp
ve yaklaşık 30 esirle ağır bir darbe aldı.243
1855’in 6 Kasım’ında, Osmanlı kuvvetleri Rusları geri çekilmeye mecbur bıraktı ve iki günlük
bir bekleyişin ardından Zugdidi’ye doğru ilerledi.
Zugdidi’ye varıldığında, ordu beş gün boyunca hareketsiz kaldı. Bu süre zarfında Ömer Lütfi Paşa,
yerel halkın güvenini ve desteğini elde etmeyi
amaçladı. Fakat yerel halkın yardımını sağlayamaması ordunun ilerlemesini daha da yavaşlattı.244
Osmanlı ordusunun ilerlemesi, artan yağışlar ve
arazinin çamur deryasına dönüşmesiyle giderek
zorlaştı. Ayrıca Rusların nehirler üzerindeki köprüleri tahrip etmeleri problemi daha da arttırdı.
Kars, 1855’in sonlarına doğru Ruslara teslim olmak zorunda kaldı.
SERDÂR-I EKREM ÖMER LÜTFİ PAŞA 103
Yoğun yağışların ordunun hareket kabiliyetini
ciddi şekilde sınırlaması üzerine Ömer Lütfi Paşa,
8 Aralık 1855’te seferi durdurma ve geri çekilme
emri vermek mecburiyetinde kaldı.245 Bu durumun oluşmasında Redutkale yerine Sohumkale’nin tercih edilmesinin yanı sıra ordunun yerel
halktan yeterince destek alamaması, ilerlemesinin yavaş olması ve hava koşulları gibi faktörler
de belirleyici oldu. Geri çekilme emrinin verildiği
gün Kars’ın teslim olması ise tüm bu gelişmelerin
üzerine eklenen ve ayrıca ele alınması gereken bir
trajediydi.246
Sonuç olarak Ömer Lütfi Paşa’nın Kırım Harbi’ndeki komutanlık serüveni hem cesaret ve kararlılığın hem de zorlu doğa şartları, stratejik yanılgılar
ve uluslararası politikanın karmaşık etkileşimlerinin bir tezahürüdür. Ömer Lütfi Paşa’nın komutasında Kırım Harbi için alınan tedbirler ve savaşın seyri Osmanlı’nın taktik durumunu da ortaya
koymaktadır. Harp, Rusya’nın Prut Nehri’ni geçip
Memleketeyn bölgesine saldırmasıyla başlamış;
Balkanlar, Kırım ve Kafkasya bölgelerinde çatışmalar alevlenmiştir. Ömer Lütfi Paşa, Kalafat ve Silistre’yi güçlendirerek Rus saldırılarını savuşturmuş
ve Olteniça Muharebesi’nde elde ettiği zaferle Osmanlı’nın stratejik üstünlüğünü ispatlamıştır. Rusya’nın Sinop Baskını, Avrupa kamuoyunda büyük
yankı uyandırarak İngiltere ve Fransa’nın Osmanlı
Devleti’yle ittifak kurmasını hızlandırmıştır. Ömer
Lütfi Paşa’nın Gözleve’de Ruslara karşı kazandığı
zafer, Osmanlı ordusunun moralini ve direncini
arttırmış; bu başarı aynı zamanda Paşa’nın Kafkas
Cephesi’nde Ruslara karşı geliştirdiği savaş planında belirleyici bir rol oynamıştır. Ancak Kars’ın düş-
Rusların nehirler
üzerindeki köprüleri
tahrip etmeleri problemi
daha da arttırdı. Yoğun
yağışların ordunun
hareket kabiliyetini ciddi
şekilde sınırlaması üzerine
Ömer Lütfi Paşa, 8 Aralık
1855’te seferi durdurma
ve geri çekilme emri
vermek mecburiyetinde
kaldı.
104 D o ç . D r . H a l i m D e m i r y ü r e k
mesi bu sürecin en trajik sonuçlarından biri olarak
tarihe geçmiş ve Paşa’nın askerî kariyerinde unutulmaz bir hayal kırıklığına dönüşmüştür. Son tahlilde
Ömer Lütfi Paşa’nın bu dönemdeki eylemleri, askerî yetenek ve yapılan hatalar arasındaki karmaşık
dengenin bir yansıması olup Osmanlı Devleti’nin
bu kritik süreçte karşılaştığı zorlukları da gözler
önüne sermektedir.
Kumların Üstünde Bir Vali:
Ömer Lütfi Paşa’nın Bağdat’taki
İdarecilik Sınavı
Osmanlı yönetimi, Bağdat Valisi Gözlüklü Reşid
Paşa’nın vefatı sonrasında bu önemli pozisyona
kimin atanacağını belirlemek üzere birçok adayı
gündemine aldı. Ahmed Cevdet Paşa’nın aktardı-
Ömer Lütfi Paşa’nın Bağdat valiliğine tayini hakkında belge
SERDÂR-I EKREM ÖMER LÜTFİ PAŞA 105
ğına göre valilik görevi aslında Namık Paşa’ya teklif edilmişti. Ancak Namık Paşa o sırada Cidde’ye
varmak üzere olduğundan teklifi geri çevirmiş ve
Haremeyn bölgesindeki sorumluluklarını Bağdat
Valiliği’ne tercih etmişti.247
Osmanlı arşiv belgelerine göre ise Ömer Lütfi
Paşa hem Irak ve Hicaz Ordusu Müşirliği hem de
Bağdat Valiliği görevlerine talip olmuştu. Paşa’nın
yetenekleri göz önünde bulundurularak her iki vazifeyi de başarıyla yerine getirilebileceği değerlendirilmişti.248 Nihayetinde Ömer Lütfi Paşa Irak ve
Hicaz Ordusu Müşirliğinin ilavesiyle Bağdat Valisi olarak tayin edilmişti.249
Merkezî yönetim, Ömer Lütfi Paşa’nın Bağdat’a
ulaşmasının zaman alacağını hesaba katarak yerel
yönetimin sürekliliğini sağlamak ve aksamaları
önlemek amacıyla gerekli tüm resmî yazışmaları
özenle gerçekleştirdi.250 Bunun yanı sıra Paşa’nın
görevlerini daha verimli bir biçimde sürdürebilmesi için padişah tarafından kendisine mali destek
olarak atiyye-i seniyye tahsis edildi.251
Ömer Lütfi Paşa’ya atiyye-i seniyye verilmesi hakkında belge
Merkezî yönetim,
Ömer Lütfi Paşa’nın
Bağdat’a ulaşmasının
zaman alacağını hesaba
katarak yerel yönetimin
sürekliliğini sağlamak
ve aksamaları önlemek
amacıyla gerekli tüm
resmî yazışmaları özenle
gerçekleştirdi. Bunun
yanı sıra Paşa’nın
görevlerini daha verimli
bir biçimde sürdürebilmesi
için padişah tarafından
kendisine mali destek
olarak atiyye-i seniyye
tahsis edildi.
106 D o ç . D r . H a l i m D e m i r y ü r e k
Deyr-i Zor: Habur’un
Fırat Nehri ile birleştiği
noktanın kuzeyinde ve
nehrin batı kıyısında,
deniz seviyesinden
195 metre yükseklikte
kurulan yerleşimin
adı, ‘Orman manastırı’
anlamına gelir. Bu
ismin, yakın çevresinde
bulunan demirhindi
ağaçlarından oluşan bir
koru içerisinde yer alan
Süryani manastırından
etkilenerek, daha
önce bu bölgede var
olan Auzara veya
Azuara şehrinin
adından türediği
düşünülmektedir.
Ömer Lütfi Paşa hazırlıklarını yaparak iki tabur
piyade, süvari alayı, saha topçusu ve himayesindeki bazı Avrupa kökenli kişilerle beraber Halep ve
Deyr-i Zor güzergâhından Bağdat’a doğru yola
çıktı. Seyahati esnasında Halep’ten hareket ederek
çöl istikametinden Bağdat’a yöneldiği hakkında
merkezî hükûmeti düzenli aralıklarla bilgilendiren Ömer Lütfi Paşa, uzun ve yorucu bir yolculuktan sonra Bağdat’a vararak görevine başladı.253
Ömer Lütfi Paşa, Bağdat valiliği görevi sırasında
bir dizi önemli proje ve reforma imza attı. Bunlar
arasında yeni bir ticaret mahkemesinin kurulması,
şehrin setlerinin restore edilmesi, Basra’da silahlı
nehir teknelerinin yapımına başlanması ve Bağ-
1860’lı yıllarda Dicle kenarındaki Bağdat
SERDÂR-I EKREM ÖMER LÜTFİ PAŞA 107
datlıların askerlik hizmetine alınması yer alıyordu. İlaveten düzensiz aşiret milislerini dağıtarak
onların yerine düzenli süvari birliklerinin ikame
edilmesi de Paşa’nın gündemindeydi. Ömer Lütfi
Paşa Fırat Nehri’ni Hindiye Kanalı’na yönlendiren ve bu işlemle nehrin Hilla koluna veya asıl yatağına akışını engellemesi hedeflenen bir barajın
inşasına nezaret etmek amacıyla Bağdat Eyaleti’ne
bağlı Hindiye bölgesinde de bulundu.254
Paşa, görev süresi boyunca Bağdat Eyaleti’nin askerî ve siyasi durumu hakkında merkezî hükûmete
kapsamlı raporlar sundu.255 Bunun yanı sıra Süleymaniye Sancağı’na yapmış olduğu bir ziyaret
sırasında Osmanlı yönetimine meydan okuyan
Ömer Lütfi Paşa, görev
süresi boyunca Bağdat
Eyaleti’nin askerî ve siyasi
durumu hakkında merkezî
hükûmete kapsamlı
raporlar sundu.
108 D o ç . D r . H a l i m D e m i r y ü r e k
Hemavend aşiretinin bazı üyelerini idam ettirerek
devlete başkaldıranlara karşı gözdağı veren sert bir
tutum sergiledi.256 Bu eylemler, Paşa’nın yönetim
tarzının hem yenilikçi hem de disiplinli yönlerini
ortaya koymaktadır.
Paşa’nın yenilikçi politikaları ve reformlarına karşın
Bağdat’taki İngiliz konsolosu kaleme aldığı raporlarda Ömer Lütfi Paşa’nın idaresi altında, eyaletin
günlük yaşantısında ve yönetiminde belirgin bir
istikrarsızlık gözlemlediğini vurguluyordu. Bu durum İngiliz konsolosunun bakış açısından eyaletin
refahı ve güvenliği için endişe verici bir gelişmeydi. Aynı zamanda Bağdat’ta görev yapan Fransız
konsolosu da İstanbul’daki Fransız büyükelçiliğine
gönderdiği raporlarında Ömer Lütfi Paşa’nın yönetim biçiminin Gözlüklü Reşid Paşa dönemindeki
politika ve uygulamaları tersine çevirdiğini belirtiyordu. Fransız konsolosunun ifadeleri, Paşa’nın
yönetiminin önceki valinin izlediği yoldan saparak
bölgedeki siyasi ve sosyal yapıyı değiştiren radikal
değişiklikler içerdiği anlamını taşıyordu.257 Söz
konusu raporlar, Ömer Lütfi Paşa’nın yönetimi
altında Bağdat’ta yaşanan değişimlerin ve mevcut
durumun, uluslararası toplum tarafından nasıl algılandığının bir göstergesi olarak dikkate alınabilir.
Sonuç olarak Ömer Lütfi Paşa, askerî alanda kayda değer başarılar elde etse de Bağdat’ta mülki
idaredeki sorumluluklarını yerine getirirken bazı
zorluklar yaşamıştır. Özellikle Hamavend aşiretinin bazı üyelerini mahkeme kararı olmaksızın
idam ettirmesi, ordunun yeniden yapılanmasında
karşılaşılan engeller, yerel isyanların patlak vermesi, halkın artan rahatsızlığı ve yabancı devlet
temsilcilerinin olumsuz raporları onun Bağdat
SERDÂR-I EKREM ÖMER LÜTFİ PAŞA 109
valiliği görevinin sonunu getiren faktörler arasında yer aldı. Nitekim 1857 Eylül’ünde başlayan valilik görevi, 1859’un Eylül’ünde son buldu
ve yerine Mustafa Nuri Paşa atandı.258 Mustafa
Nuri Paşa’nın Bağdat’a ulaşmasına kadar valilik vazifesini geçici olarak Ahmet Paşa yürüttü.
Ömer Lütfi Paşa’ya ise bir müddet Harput’ta
kalması bildirildi.259 Böylelikle Ömer Lütfi Paşa’nın valilik görevi sona erdi.
1861’de Hersek’te Esen Asi
Rüzgarlar: Ömer Lütfi Paşa’nın
Sükûnet Savaşı
Bu bölüm, 1861’de Hersek’te gerçekleşen isyana odaklanmaktadır. Ardından ele alınacak olan
1862 Karadağ İsyanı’yla bu olayın yakın ilişkisi
göz önünde bulundurularak her iki başlık altında
yer alan bilgilerde paralellikler olabileceği unutulmamalıdır. Bu, her iki hadisenin aynı dönemde
meydana gelmiş olması ve iç içe geçmiş bağlantılarından kaynaklanan bir durumdur.
“Bosna’da Asi Yıllar: Osmanlı’nın Demir Yumruğu Ömer Lütfi Paşa’nın 1849-1851 İsyanlarına
Müdahalesi” başlığında detaylıca incelendiği üzere
bu dönemde Bosna Eyaleti’ndeki isyanlar, Ömer
Lütfi Paşa tarafından sert bir şekilde bastırılmıştı.
Söz konusu müdahaleler sonucunda, Müslüman
Boşnaklar ve eyaletteki gayrimüslim topluluklar,
merkezî yönetimden uzaklaşma eğilimi gösterdi.
Aynı dönemde hem Sırplar hem de Karadağlılar
yeni bir ayaklanma başlatma çabası içindeydi. Karadağ, Osmanlı yönetimine doğrudan baş kaldıracak gücü kendinde bulamadığından Hersek’teki
Ömer Lütfi Paşa,
askerî alanda kayda değer
başarılar elde etse de
Bağdat’ta mülkî idaredeki
sorumluluklarını yerine
getirirken bazı zorluklar
yaşamıştır. Özellikle
Hamavend aşiretinin
bazı üyelerini mahkeme
kararı olmaksızın idam
ettirmesi, ordunun
yeniden yapılanmasında
karşılaşılan engeller, yerel
isyanların patlak vermesi,
halkın artan rahatsızlığı
ve yabancı devlet
temsilcilerinin olumsuz
raporları onun Bağdat
valiliği görevinin sonunu
getiren faktörler arasında
yer aldı.
110 D o ç . D r . H a l i m D e m i r y ü r e k
kocabaşı: Osmanlı
toplumunda belirli
bölgelerdeki
Hristiyan tebaanın
ileri gelenlerine,
kendilerine danışılan
bir nevi ihtiyar
heyetini oluşturan
sivil temsilcilerin
başı durumundaki
kimselere verilen
isimdir. Kocabaşılar,
genellikle bulundukları
köy veya mahallenin
halkı tarafından
seçilirdi. XVII. yüzyıl
Osmanlı kaynaklarında
bunlar için “reâyâ
vekilleri”, Osmanlı
topraklarının
değişik yerlerinde
çorbacı, arhont,
protokir (başefendi)
isimlendirmeleri
de kullanılmıştır.
Müslüman gruplar
içinde âyânın
yükselişiyle beraber
kocabaşılardan
“Hristiyan
cemaatlerin âyânı”
diye bahsedilmeye
başlanmış, XIX. yüzyıla
ait kayıtlarda ise kura
vekilleri, milletbaşı
isimlendirmeleri
kullanılmıştır (Mert,
2004, s. 139-54; DİA,
2002, s. 140-141.)
Hristiyan tebaayı ayaklanmaya teşvik ediyordu.
Sırbistan ise özerklik hakkını genişletmek amacıyla Hersekli gayrimüslim tebaayı kışkırtmakta
ve askerî destek sağlamaktaydı.260
Rusya’nın bölgedeki tutumu da önemliydi. Sırp ve
Karadağlıları Osmanlı’ya karşı kışkırtan ana faktör, Panslavist politikasını daha aktif hâle getirmek
isteyen Rusya’ydı. Tarihçi Enver Ziya Karal, Rusya’nın stratejisini şöyle açıklıyor: “Rusya, dâhilde
ıslahat, güneyde ve doğuda fetihler yaparken, batıda da bilhassa Osmanlı İmparatorluğu’na zarar
veren Slavcılık hareketini sistemleştirerek Doğu
Avrupa hakkındaki tarihî ihtiraslarını gerçekleştirmek için zemin hazırlamaya gayret etti.”261
Bu karmaşık siyasi ortamda Avusturya da kendi çıkarlarını korumak için asileri isyana teşvik
ediyordu. Rusya ve Avusturya, bölgede Osmanlı
Devleti’nin etkisini zayıflatmak amacıyla asilere
her türlü desteği vermekteydi. Babıali ise muhtemel olumsuzluklara hazırlıklı olabilmek için
sınırlarındaki karakol sayılarını arttırarak bölgeye
asker yolladı.262 Ayrıca Bosna Eyaleti’nin Sırbistan ve Karadağ’a sınır olmasından dolayı 18 ila 45
yaş arasındaki Müslüman erkeklerin savaşa hazır
olmasını istedi.263
Asiler, Ocak 1861’de Karyoniçe’de sivillere saldırarak isyanın fitilini ateşlediler. Nikşik bölgesine
yaptıkları ani baskınlarla Osmanlı kuvvetlerini
Duga bölgesine çektiler. Avantaj elde ettikten
sonra Zupçe, Groboviç, Kristaç, Koryaniçe, Korita, Benan, Klobuk ve Platofçe’yi hedef aldılar.
İsyanın ciddi boyutlara ulaşması üzerine Paris
Antlaşması’nda imzası olan devletler isyancılarla
SERDÂR-I EKREM ÖMER LÜTFİ PAŞA 111
görüşme talebinde bulundu. Babıali’nin bu isteğe sıcak bakmamasına rağmen İngiltere, Rusya,
Prusya, Fransa ve Avusturya temsilcileri 25 Nisan 1861’de muhaliflerle bir araya geldi. Ne var ki
asileri tutumlarından vazgeçirmekte başarısız oldular. Hersek isyanı giderek daha ciddi boyutlara ulaştı ve yapılan müdahalelerin müspet sonuç
vermemesi üzerine Rumeli Ordusu Komutanı
İsmail Paşa felç geçirdi.264 Gelişmeler karşısında
ayaklanmanın sert bir şekilde bastırılmasından
başka bir çözüm yolu kalmamıştı.265 Tam da bu
kritik dönemde, Balkan coğrafyasına vâkıf olan
ve 1849-1851 Bosna isyanı ile Kırım Savaşı sırasında büyük yararlılıklar gösteren Ömer Lütfi
Paşa, Nisan 1861’de Babıali tarafından Hersek
İsyanını bastırmak üzere Rumeli müşirliği ve
Bosna müfettişliğine tayin edildi. Ömer Lütfi
Paşa 28 Mayıs 1861’de Bosna’ya ulaşarak görevine başladı.266
Ömer Lütfi Paşa ilk iş olarak Sırpça bir bildiri yayımlayarak halkı tanınan haklar konusunda bilgilendirdi. Buna göre Hristiyan tebaa kendi muhtar
ve kocabaşlarını seçebilecekti. Hane başına alınan
vergiler kocabaşlar tarafından toplanarak hükûmete teslim edilecekti. Hristiyan ahali, kilise inşa
edip çan çalabilecek ve ibadetlerini serbestçe yapabilecekti. Onlara kendi dillerini bilen Piskoposlar
tayin edilecekti. Zaptiyelerin ahalinin evinde kalması yasaktı. Çiftçiler ile beyler tarafından İstanbul’a gönderilen vekillerin ittifakıyla karara bağlanmış olan nizamname uygulamaya konulacaktı.
Bununla birlikte çiftçilere toprak sahibi olmaları
konusunda gereken kolaylık sağlanacaktı.267
Sırp ve Karadağlıları
Osmanlı Devleti’ne karşı
tahrik eden ise Panislavist
politikasını daha güçlü
bir şekilde devreye sokmak
isteyen Rusya’ydı.
Balkan coğrafyasına
vâkıf olan ve 18491851 Bosna isyanı ile
Kırım Savaşı sırasında
büyük yararlılıklar
gösteren Ömer Lütfi
Paşa, Nisan 1861’de
Babıali tarafından Hersek
İsyanını bastırmak
üzere Rumeli müşirliği
ve Bosna müfettişliğine
tayin edildi. Ömer Lütfi
Paşa 28 Mayıs 1861’de
Bosna’ya ulaşarak
görevine başladı.
112 D o ç . D r . H a l i m D e m i r y ü r e k
Karadağ Prensi
Nikola Petroviç
Ömer Lütfi Paşa,
21 Kasım 1861’de Piva
Muharebesi ile Karadağlı
asilere büyük darbe
vurarak önemli bir başarı
elde etti. Bu galibiyetle
Karadağlı çetelerin
gücü nispeten kırıldı
ve Hersekli asilere olan
destekleri önemli ölçüde
azaldı.
Asilerin kendilerine verilen haklara karşı sergiledikleri tavır oldukça olumsuzdu. Bazıları kendilerine sunulan ilannameyi öfkeyle yırtarken; bazıları ise Ustroka’daki manastırda toplanarak Knez
ve diğer liderlerle konuyu tartışma kararı aldılar.
Asiler, bilgilendirme amaçlı gelen elçilere karşı da
reddedici bir yaklaşım benimsediler. Bildiri, Hristiyan tebaa nezdinde beklenen olumlu karşılığı
bulamadı. Ömer Lütfi Paşa’nın Osmanlı Devleti’nin Hristiyanlara gösterdiği merhameti vurgulamasına rağmen asiler bu söyleme ilgisiz kaldı.268
Hersekli asiler, Karadağ çetelerinin de desteğiyle
isyanı sürdürdü. Bunun üzerine Ömer Lütfi Paşa,
Karadağ sınırında bir gözetleme hattı kurdu. Babıali, Adriyatik’teki limanları kontrol altına almak
için bir filo gönderdi. Karadağ Prensi Nikola Petroviç, kendisinin olaylarla ilgisi olmadığını iddia
etse de Babıali’nin bu adımlarına tepki gösterdi,
ancak somut bir sonuç elde edemedi.269
Babıali, İstanbul’daki büyük devletlerin elçiliklerine gönderdiği notayla Hersek’te asayişi sağlamak
adına Karadağlı asilere karşı tedbirlerin alınacağını duyurdu. Ayrıca Karadağ’dan silahsızlanarak askerlerini geri çekmesini talep etti. Merkezî
yönetim, isteklerinin kabul edilmemesi üzerine
Ömer Lütfi Paşa’ya sükûnetin sağlanması için harekât emri verdi. İstoliçe, Platofçe, Nikşik, Kolaşin
Şuma ve Piva’da şiddetli çatışmalar gerçekleşti.270
Birçok bölge asilerden temizlenmeye başladı. Nitekim 4 Haziran 1861 tarihli raporda Nikşik’in
muhasaradan kurtarıldığı bildiriliyordu.271 Bunun
yanı sıra Ömer Lütfi Paşa, 21 Kasım 1861’de Piva
Muharebesi’yle Karadağlı asilere büyük darbe vu-
SERDÂR-I EKREM ÖMER LÜTFİ PAŞA 113
rarak önemli bir başarı elde etti.272 Bu galibiyetle
Karadağlı çetelerin gücü nispeten kırıldı ve Hersekli asilere olan destekleri önemli ölçüde azaldı.
Fakat isyancılar, özellikle Karadağlı liderlerin
desteğiyle Müslüman köylerine saldırıp yağma
ve gasp eylemlerine devam ediyordu. Bob Mile
öncülüğündeki yüzden fazla asi, İstolçe Köyü’ne
baskın düzenleyerek Müslümanlara büyük zararlar verdiler.273 Saldırılara Avrupa ülkeleri sessiz
kaldı. Diğer yandan Papa Arnavutluk’taki Katolik
piskoposlara Müslümanlara yardım etmemeleri ve
Karadağ’la iş birliği yapmamaları yönünde çağrılarda bulundu.274
Ömer Lütfi Paşa komutasındaki ordunun başarılı
sonuçlar almasına rağmen Karadağlıların çeteler
hâlinde asilere destek vermeleri isyanın yayılmasına neden oluyordu. 1862’de Nikşik, Zupçe, Vasonik, Kristaç, Kolbuk, Joviçe, Beraşnu bölgelerinde
çatışmalar devam ediyordu.275 Babıali ise durumdan tedirgindi.
Karadağ’ın başkenti Çetine
114 D o ç . D r . H a l i m D e m i r y ü r e k
Ömer Lütfi Paşa,
ayaklanmaların
tamamen sona ermesi
için Karadağ’ın
etkisizleştirilmesinin şart
olduğuna inanıyordu.
Bu inanç doğrultusunda
harekât planını revize
ederek Riyeka’daki
Karadağlı asilere karşı
harekete geçti. Asilerin
taarruzlarına rağmen
Paşa’nın komutasındaki
kuvvetler başarılı bir
mücadele yürüterek
isyancıları geri
püskürttü.
Ömer Lütfi Paşa, ayaklanmaların tamamen sona
ermesi için Karadağ’ın etkisizleştirilmesinin şart
olduğuna inanıyordu. Bu inanç doğrultusunda
harekât planını revize ederek Riyeka’daki Karadağlı asilere karşı harekete geçti. Asilerin taarruzlarına rağmen Paşa’nın komutasındaki kuvvetler başarılı bir mücadele yürüterek isyancıları
geri püskürttü. Ömer Lütfi Paşa asilerin önemli
bir bölümünü imha ederek etkilerini azalttı.276
İleri harekâta devam eden Ömer Lütfi Paşa Karadağ’ın başkenti Çetine üzerine yürüdü. Fakat
Avrupa devletlerinin araya girmesiyle 31 Ağustos 1862’de İşkodra Antlaşması imzalandı. Ömer
Lütfi Paşa’nın imzalamış olduğu antlaşmayla
Hersek isyanı son buldu.277
Hersek isyanında gösterdikleri başarı nedeniyle
Ömer Lütfi Paşa yönetimindeki Hassa Ordusunun İkinci Şeşhaneli Taburu ile Ohri Redif Taburu, üçüncü rütbeden Nişan-ı Osmani’yle ödüllendirilmeye layık görüldü. Bunun yanı sıra Karadağ
meselesinde sergiledikleri üstün hizmetlerden
ötürü bazı askerlere İstanbul’dan gönderilen üçüncü, dördüncü ve beşinci rütbeden Mecidiye Nişanı
takdim edildi.278
İşkodra Barış
Antlaşması:
1861-1862 OsmanlıKaradağ Savaşı’nın
ardından 31 Ağustos
1862 tarihinde
imzalanmıştır.
Blagay Tekkesi
SERDÂR-I EKREM ÖMER LÜTFİ PAŞA 115
Ömer Lütfi Paşa’nın isyanları bastırmasının sonrasında Babıali, Bosna halkının güvenini kazanmak adına mali destek sağlayarak bölgede cami,
okul ve köprü inşa ettirdi.279 Birçok tarihî ve kültürel değer de onarıma alındı. Bu kapsamda Ömer
Lütfi Paşa, 11 Nisan 1862’de Mostar Blagay’daki
Sarı Saltuk Tekkesi için dört değirmen vakfetti.280
Ömer Lütfi Paşa, eyaletteki eğitim politikasını
kaldığı yerden sürdürdü. Babıali’den Bosna Eyaleti’nde sıbyan mekteplerinin açılması konusunda gerekli adımları atmasını talep etti.281 Bosna’daki görevi boyunca çeşitli projeleri de hayata
geçirdi. Halkın ve askerlerin sağlığını düşünerek
deri hastalıklarına iyi gelen şifalı termal su kaynağının üzerine bir hamam inşa ettirdi. Hamamın içinde iki-üç banyo ve giyinme odaları da
bulunmaktaydı.282
Ömer Lütfi Paşa sonuçta 1850-1852 ve 1861-1862
yıllarındaki Bosna görevlerinde Tanzimat Fermanı’nın hayata geçirilmesi ve asayişin sağlanması
konusunda önemli başarılara imza attı. Görevi sırasında ödün vermez bir tavır sergileyen Paşa, merkezî otoriteyi sağlayabilmek için İstanbul’dan gelen
emirleri harfiyen yerine getirmede büyük bir hassasiyet gösterdi. Bölgede idari ve mali alanda yaşanan
usulsüzlüklere müsaade etmeyerek aksaklıklara sebep olan memurların görevlerine son verdi. Önemli
hizmetlerine rağmen Ömer Lütfi Paşa’nın Bosna
Eyaleti’nde Tanzimat Fermanı’nın uygulanmasına
ve 1861 Hersek isyanının bastırılmasına yönelik aldığı sert tedbirler bazı Osmanlı devlet ricali tarafından tasvip edilmedi. Nitekim Ahmed Cevdet Paşa
“Serdâr-ı Ekrem Ömer Lütfi Paşa harben Bosna’yı
zabt ve ileri gelenlerin çoğunu nefy-ü tağrible te’dip
Ahmet Cevdet Paşa
Ahmed Cevdet
Paşa “Serdâr-ı Ekrem
Ömer Lütfi Paşa harben
Bosna’yı zabt ve ileri
gelenlerin çoğunu nefy-ü
tağrib ile te’dip etmiş ve
belki lüzumundan ziyade
memleketi ezmiş…”
diyerek ve “…Ömer Lütfi
Paşa umur-ı siyasiyyece
vuku bulan hatasından
dolayı devletin başına
büyük gaileler çıkmıştır...”
sözleriyle Ömer Lütfi
Paşa’ya ağır eleştiriler
yöneltmiştir.
116 D o ç . D r . H a l i m D e m i r y ü r e k
Ömer Lütfi Paşa’nın
Bosna Eyaleti’nde
Tanzimat Fermanı’nın
uygulanmasına ve
1861 Hersek isyanının
bastırılmasına yönelik
aldığı sert tedbirler
bazı Osmanlı devlet
ricali tarafından tasvip
edilmedi.
etmiş ve belki lüzumundan ziyade memleketi ezmiş…” diyerek ve “…Ömer Lütfi Paşa umur-ı siyasiyyece vuku bulan hatasından dolayı devletin
başına büyük gaileler çıkmıştır...” sözleriyle Ömer
Lütfi Paşa’ya ağır eleştiriler yöneltmiştir.283 Ömer
Lütfi Paşa böylesi eleştirilere maruz kalmış olsa da
Bosna’da sadece isyanları bastırmakla kalmamış,
bölgenin sosyoekonomik açıdan kalkınmasına da
katkı sağlamıştır.
1862’de Karadağ’dan Yükselen
Bağımsızlık Seslerine Ömer
Lütfi Paşa’nın Meydan Okuması:
“Karadağ, Karadağ Olalı Böyle
Dayak Yemedi”
Karadağ Prensi Danilo’nun 11 Ağustos 1860’ta
vefatı üzerine yerine Nikola Petroviç geçti. Nikola,
önceki hükümdarlar II. Petar ve Danilo’nun izinden giderek Karadağ’ın bağımsızlık politikasını
sürdürdü. Nikola’nın politik manevraları, Osmanlı
Devleti’yle olan ilişkilerinde birtakım zorluklar
yarattı. Nitekim doğrudan Osmanlı Devleti’ne
meydan okuyacak gücü kendinde göremediği için
Bosna ve Hersek’teki Hristiyan halkı isyana teşvik
etmeyi tercih etti.284
1861’de Hersekli Hristiyan köylülerin toprak ağalarına karşı başlattığı isyan, Karadağlı isyancılara
önemli bir fırsat tanıdı.285 Bunu değerlendiren
isyancılar Osmanlı’nın bölgedeki otoritesini sarsmaya başladı.286 Babıali, Karadağlı asilerin faaliyetlerini önlemek ve olayların diğer bölgelere sıçramasını engellemek amacıyla sınırlardaki karakol
SERDÂR-I EKREM ÖMER LÜTFİ PAŞA 117
sayısını arttırarak287 bölgeye asker sevk etmeyi düşündü.288 Ancak Paris Barış Antlaşması’nın ilgili
maddeleri gereğince Karadağ’a doğrudan askerî
müdahalede bulunulması mümkün değildi.289
Bu arada Hersek isyanının Karadağ’ın desteğiyle
genişlemesi ve Karadağlıların Müslüman halka
yönelik saldırgan tavırları Osmanlı Devleti’nin
elini güçlendirdi. Babıali, Nisan 1861’de Ömer
Lütfi Paşa’yı Rumeli Valiliği ve Bosna Müfettişliği görevlerine atayarak Karadağlı isyancıların faaliyetlerine karşı tedbirler almayı sürdürdü.
Ömer Lütfi Paşa, 16 Mayıs 1861’de bölgeye vararak evvela Hersek ve Saraybosna’yı teftiş etti,
sonra Mostar’a geçti. Hersek İsyanı bahsinde de
değinildiği üzere Ömer Lütfi Paşa’nın, Karadağlı
isyancıların Hersek üzerindeki etkisini azaltmak
için Karadağ sınırı boyunca bir gözetleme hattı
oluşturarak Karadağlı isyancıları ablukaya alması
Nikola Petroviç, II.
Petar ve Danilo’nun
izinden giderek
Karadağ’ın bağımsızlık
politikasını sürdürdü.
Nikola’nın politik
manevraları, Osmanlı
Devleti’yle olan
ilişkilerinde birtakım
zorluklar yarattı. Nitekim
doğrudan Osmanlı
Devleti’ne meydan
okuyacak gücü kendinde
göremediği için Bosna
ve Hersek’teki Hristiyan
halkı isyana teşvik etmeyi
tercih etti.
16 Mayıs 1861’de Ömer Lütfi Paşa, Hersek ve Saraybosna’yı teftiş ettikten sonra Mostar’a geçti.
118 D o ç . D r . H a l i m D e m i r y ü r e k
İngiliz devlet adamı Lord
Palmerston, asıl adıyla Henry
John Temple, 1855-1858 yılları
arasında bir kez ve 1859-1865
yılları arasında ikinci kez
Birleşik Krallık Başbakanı
olarak görev yapmıştır.
Lord Palmerston,
Balkanlar’da asayişin
tesis edilmesi amacıyla
alınacak önlemlerin
İngiltere tarafından
memnuniyetle
karşılanacağını beyan
etti.
stratejik açıdan oldukça önemliydi. Babıali ayrıca
İstanbul’daki büyük devletlerin elçiliklerine gönderdiği bir notayla Hersek’te asayişin sağlanması
maksadıyla Karadağ kıyılarının kontrol altına alınacağını duyurdu. Nitekim Babıali, Adriyatik Denizi’ne bir filo göndererek Karadağ sahillerini abluka altına almak için harekete geçti. Nikola olayı
protesto etse de herhangi bir sonuç elde edemedi.
Osmanlı Devleti askerî hazırlıklarını tamamlamış durumdaydı. Bu süreçte Nikola resmî olarak
tarafsızlığını ilan etmiş olsa da asker toplamaya
devam ediyordu. Durumun ciddiyetini fark eden
Osmanlı yönetimi Nikola’ya askerlerini terhis
etme çağrısında bulundu. Önerinin reddedilmesi
üzerine Ömer Lütfi Paşa emrindeki 60 bin kişilik
ordusuyla Karadağ sınırını kontrol altına alarak
stratejik bir hamle yaptı.290
Gelişmeler uluslararası alanda da yankı uyandırdı.
İngilizler, Ömer Lütfi Paşa’nın Hersek isyanını
bastırma konusunda yeterli çabayı göstermediğini, aslında tüm dikkatini Karadağ sınırını kontrol
altına almaya yoğunlaştırdığını ve bu amaçla 30
bin kişilik bir gücü sınıra konuşlandırdığını iddia ediyordu.291 Buna karşılık Âli Paşa, planlanan
operasyonun Karadağ’ın siyasi statüsünde herhangi bir değişikliğe yol açmayacağı, ana hedefin
bölgede düzenin sağlanması olduğunu vurguladı.
Ardından Lord Palmerston, Balkanlar’da düzenin
kurulması yönünde atılacak adımların İngiltere
tarafından olumlu karşılanacağını belirtti.292
Ömer Lütfi Paşa, Karadağlı asileri etkisiz hâle
getirmek ve merkezî otoriteyi sağlamak üzere
emrindeki güçlerle üç koldan Karadağ üzerine
SERDÂR-I EKREM ÖMER LÜTFİ PAŞA 119
yürüdü.293 1862’nin 6 Haziran’ında Ostrog Boğazı’na ilerleyen birlikler Karadağ’ın savunma
hatlarına saldırdı. Böylelikle Ömer Lütfi Paşa’nın
komutasında Karadağ harekâtı başlamış oldu. Osmanlı birlikleri 7 Haziran’da Mirko Petkoviç294
komutasındaki Karadağ asilerini Biyelo Pavloviç
Nahiyesi’nde yenilgiye uğratarak önemli bir zafer elde ettiler. Sırp asilerin Karadağlı isyancılara
destek verme girişimleri ise Osmanlı birlikleriyle
Sırp asileri arasında çatışmalara yol açtı. Osmanlı
kuvvetleri, Belgrat’taki Sırp mahallelerini bombardımana tutarak asileri bertaraf etti. Olayların
ardından 16-20 Haziran tarihleri arasında Grahova, Benan ve Kite bölgelerinde gerçekleşen muharebelerde Osmanlı birlikleri bu mıntıkaları asilerden temizleyerek bölgeye sükûnet getirdi.295
Ostrog Boğazı ve Manastırı (Wilkinson, a.g.e., C.I, s.528.)
Riyeka zaferinden
sonra Ömer Lütfi Paşa
Çetine üzerine yürüdü.
Çetine’yi etkili bir
şekilde abluka altına
alınca Nikola, Ömer
Lütfi Paşa’ya Osmanlı
Devleti’nin her teklifini
kabul edeceğine dair bir
telgraf gönderdi. Telgrafın
Paşa’ya ulaşmasıyla ve
İstanbul’daki Fransa,
İngiltere, Avusturya,
Prusya ve İtalya
elçiliklerinin notalarıyla
birlikte Karadağ seferi
durduruldu.
120 D o ç . D r . H a l i m D e m i r y ü r e k
Karadağlı isyancılar,
Ömer Lütfi Paşa
komutasındaki birlikler
karşısında ağır kayıplar
vermesine rağmen
direnişlerini sürdürdüler.
Zağirçe, Biyelo Pavloviç,
Oryaluka, Kokot, Karuç ve
Poliçe köyü mevkilerinde
gerçekleşen muharebeler
sonucunda ciddi zayiat
yaşadılar.
Karadağlı isyancılar ikinci adım olarak Osmanlı
kuvvetleriyle karşılaşmak üzere Ostrog Boğazı’nda
pozisyon aldılar. Burada meydana gelen çatışmada
asilerin büyük bir kısmı etkisiz hâle getirildi. Bölgenin kontrolünü ele geçiren Ömer Lütfi Paşa 14
Temmuz 1862’de Babıali’ye gönderdiği telgrafta
muharebenin detaylarını aktardı: “Hersek askerî
birlikleri Ostrok’tan, İşkodra birlikleri Plâva’dan
ilerleyerek Orea Luka’da birleşti. Derviş Paşa bir
taraftan ve Abdi Paşa diğer taraftan harekete geçerek tüm Karadağ köylerini yaktı ve yıktı. Karadağ olalıdan beri Karadağlı hiçbir vakit böyle
dayak yeme[di]. Ostrok’ta Osmanlı askerlerinin
saldırısından kaçan yüzlerce kişi yüksek bir kayadan atlayarak hayatını kaybetti. Şu anda düşman
sahada görülmemektedir. İki gün sürecek dinlenme
ve hazırlık sonrası dört saat uzaklıktaki Çetine’ye
1278 (1861-62) Karadağ isyanında Abdi Paşa kuvvetlerinin yaptığı savaşı tasvir eden bir resim (İÜ Ktp.,
Albüm, nr. 91207)
SERDÂR-I EKREM ÖMER LÜTFİ PAŞA 121
doğru hareket edilecektir”. Sultan Abdülaziz ise
Ömer Lütfi Paşa ve ordusunun başarılarını övgüyle
karşılayan bir telgraf gönderdi: “Hersek ve İşkodra kuvvetlerinin birleşerek kazandıkları büyük zaferlerden haberdar oldum. Sizin, paşaların ve tüm
ümera, zabitan ve askerlerin gayret ve cesaretlerini
yürekten kutluyor, hepinize selamlarımı iletiyorum.
Hepinizin başarıları daim olsun. Ben ve vatan sizin
hizmetlerinizi asla unutmayacağız”.296
Karadağlı isyancılar, Ömer Lütfi Paşa komutasındaki birlikler karşısında ağır kayıplar vermesine
rağmen direnişlerini sürdürdüler. Zağirçe, Biyelo
Pavloviç, Oryaluka, Kokot, Karuç ve Poliçe köyü
mevkilerinde gerçekleşen muharebeler sonucunda
ciddi zayiat yaşadılar. Yenilgilerin ardından Mirko’nun liderliğinde 10 bin kişilik asi gücü, Ömer
Lütfi Paşa’nın birliklerini durdurmak amacıyla
Riyeka’da toplandı.297
25 Ağustos 1862’de Riyeka’nın Gurab Dağı bölgesinde gerçekleşen şiddetli çatışma Osmanlı birliklerinin zaferiyle sonuçlandı. İsyancıların büyük
bir kısmı hayatını kaybetti; sağ kalanlar ise bölgeyi
terk etti.298 Ömer Lütfi Paşa, Riyeka’daki olayları
şöyle rapor etmiştir: “Ayın on dördüncü perşembe
gününde, mevcut güçlerimizle İşpoz bölgesinden
harekete geçerek Karadağ sınırını geçtik. Martinik
Nahiyesi yakınlarındaki Çarovino sahrasında ordugâh kurduk. Karadağlılar cumartesi gecesi saat
üçte, ordugâhımızın sol kanadına saldırıya geçti.
Zeta Nehri kenarında inşa edilen tabyalardan Osmanlı askerleri derhâl yoğun ateşle karşılık verdi.
Yaklaşık bir buçuk saat süren sert muharebe sonucunda Karadağlılar bozguna uğradı ve perişan bir
hâlde geri çekildiler.”299
122 D o ç . D r . H a l i m D e m i r y ü r e k
Hizmetlerini takdiren Ömer Lütfi, Abdi ve Derviş Paşalara hitaben sadır olan ferman
SERDÂR-I EKREM ÖMER LÜTFİ PAŞA 123
Karadağlı asilerle karşı başarı kazanan askerlere nişan verimesi
124 D o ç . D r . H a l i m D e m i r y ü r e k
Sultan Abdülaziz, Riyeka Muharebesi’nin başarıyla sonuçlanması üzerine, Ömer Lütfi Paşa
ve komutasındaki askerlere takdirlerini iletti. Bu
büyük zaferde sergiledikleri olağanüstü gayretlerinden ötürü Ömer Lütfi Paşa başta olmak üzere
ilgili komutan ve askerler üçüncü, dördüncü ve beşinci rütbeden Mecidi Nişanı’yla ödüllendirdi.300
Sultan Abdülaziz
Sultan Abdülaziz,
Riyeka Muharebesi’nin
başarıyla sonuçlanması
üzerine, Ömer Lütfi
Paşa ve komutasındaki
askerlere takdirlerini
iletti. Bu büyük zaferde
sergiledikleri olağanüstü
gayretlerinden ötürü Ömer
Lütfi Paşa başta olmak
üzere ilgili komutan ve
askerler üçüncü, dördüncü
ve beşinci rütbeden Mecidi
Nişanı’yla ödüllendirdi.
Riyeka zaferinden sonra Ömer Lütfi Paşa Çetine
üzerine yürüdü. Çetine’yi etkili bir şekilde abluka
altına alınca Nikola Ömer Lütfi Paşa’ya Osmanlı
Devleti’nin her teklifini kabul edeceğine dair bir
telgraf gönderdi. Telgrafın Paşa’ya ulaşmasıyla ve
İstanbul’daki Fransa, İngiltere, Avusturya, Prusya
ve İtalya elçiliklerinin notalarıyla301 birlikte Karadağ seferi durduruldu. Osmanlı Devleti’nin bölgede asayişi sağlama amacı ve Karadağ’ın statüsünde
bir değişiklik yapmama taahhüdü, harekâtın durdurulmasında belirleyici oldu. Böylelikle Ömer
Lütfi Paşa Çetine’ye girmeden İşkodra’da barış
görüşmeleri başladı.302
Ömer Lütfi Paşa, Karadağlılara yönelik barışçıl
niyetini ifade eden ve içeriğinde nasihatler barındıran bir beyanname yayımladı. Beyanname şu
mesajı içeriyordu: “Ey Karadağlılar, bazı bilinçsiz
kişilerin sözlerine kapılarak Osmanlı Devleti’ne
karşı direnişe giriştiniz. Bu eylemlerinizle hem
öfke hem de gazabı üzerinize çektiniz. Artık Osmanlı askerlerinin gücünü gördünüz ve Osmanlı
Devleti’ne karşı koyamayacağınızı anladınız. Hepiniz bizim hemşerilerimizsiniz ve hiçbirinizin
kanının dökülmesini istemezdik. Lakin hareketleriniz sert müdahaleyi gerektirdi. İsyan edenlere
devletin öfkesi ne kadar büyükse Padişahımızın
SERDÂR-I EKREM ÖMER LÜTFİ PAŞA 125
merhameti de o derece büyüktür. Direnme gücünüzün kalmadığını anladığım gün, çatışmadan
vazgeçilmesi gerektiğini belirttim.”303
Nikola, Ömer Lütfi Paşa karşısında kesin bir
yenilgiye uğradığını anlayınca barış yapma arzusunu ifade etti. Sadrazam Mehmed Fuad Paşa,
Serasker Mehmed Rüşdi Paşa, Vakanüvis Ahmed
Cevdet Paşa ve Ömer Lütfi Paşa’dan oluşan bir
heyet, Nikola’yla barış müzakerelerini yürütmek
üzere görevlendirildi. Ömer Lütfi Paşa, Babıali’ye
Karadağ’la yapılacak anlaşmada dikkat edilmesi
gereken temel hususları iletti: Sınırların kesin tayini, Karadağ idaresinin tespiti, Karadağ’da asker
bulundurulması. Ancak anlaşma maddeleri daha
önce Meclis-i Vükelâ’da karara bağlandığı için
Ömer Lütfi Paşa’nın uyarıları yeterince dikkate
alınmadı. Anlaşmanın içeriğinin kesinleşmesinden
sonra taslak Ömer Lütfi Paşa’nın doktoru Kuçine
tarafından Fransızcaya çevrilerek Nikola’ya iletildi. Anlaşma maddelerini meclis üyeleriyle istişare
edeceğini bildiren Nikola, Ömer Lütfi Paşa’dan
6 Eylül 1862 tarihine kadar müsaade isteyerek
harekâtın tam olarak durdurulmasını talep etti;
Nikola’nın istekleri kabul edildi. Bununla beraber
operasyonun durdurulması İstanbul’un tepkisine
neden oldu. Zira Babıali, Karadağlıların ateşkesi
vakit kazanmak için bir taktik olarak kullandığı
kanaatindeydi. Müzakerelerin devam ettiği sırada Babıali’nin Karadağ hakkındaki düşüncesinde
haklı olduğu anlaşıldı. Bunun üzerine Ömer Lütfi
Paşa’ya derhâl Çetine’ye girmesi gerektiği iletildi. Ömer Lütfi Paşa ise Çetine’ye girebilmek için
daha fazla asker, teçhizat ve zahireye ihtiyaç duyduğunu bildirdi.304
Keçecizade Mehmed Fuad Paşa
Serasker Mehmed Rüşdi Paşa
126 D o ç . D r . H a l i m D e m i r y ü r e k
Nikola, her ne kadar yenilgiyi kabullenmiş olsa da
antlaşma şartları konusunda isteksiz bir tutum sergiliyordu. Fakat Babıali’nin Ömer Lütfi Paşa’ya Çetine’ye girmesini emretmesi üzerine Nikola’nın temsilcileri, 31 Ağustos 1862’de İşkodra’da Ömer Lütfi
Paşa’yla bir araya gelerek anlaşmayı imzaladı. Antlaşma 13 Eylül 1862’de Nikola tarafından onaylandı.305
Serdâr-ı Ekrem Ömer Lütfi Paşa ile Karadağ
Prensi Nikola Petroviç tarafından onaylanan İşkodra Antlaşması, özetle aşağıdaki hükümleri barındırıyordu: Karadağ’ın iç idaresi ve sınırları aynı
kalacak, Karadağ Bar Limanı’ndan gümrüksüz
yararlanacak, Prens Mirko Karadağ’ı terk edecek,
Hersek-İşkodra yolu üzerinde belirlenecek nok-
İşkodra
SERDÂR-I EKREM ÖMER LÜTFİ PAŞA 127
talar Osmanlı kontrolünde olacak, Karadağlılar
Osmanlı topraklarına saldırmayacak, isyanlara
yardım etmeyecek, sınır ihtilaflarını çözmek için
özel görevliler atanacak, Osmanlı pasaportu olmadan Karadağ’a giriş yapılamayacak, Karadağlılar
Osmanlı topraklarında serbestçe dolaşabilecek ve
ticaret yapabilecek, suçlular ve hırsızlar karşılıklı
iade edilecek, esirler serbest bırakılacak, sınırda
tahkimat yapılmayacak.306
Ömer Lütfi Paşa’nın Karadağ’da elde ettiği başarı,
İstanbul’da büyük bir coşkuyla karşılandı. Sultan
Abdülaziz, Karadağ sorununun başarılı bir şekilde çözülmesinden duyduğu memnuniyeti, Ömer
Lütfi Paşa’ya ve askerlerine bir telgraf aracılığıyla iletti: “Saygıdeğer Vezirim Ömer Paşa, size ve
tüm paşalara, üst rütbeli komutanlara, subaylara ve
tüm askerî personele özel selamlarımı iletiyorum.
Üstün hizmetleriniz hem tarafımca hem de tüm
milletimizce takdirle karşılanmıştır.”307
Netice itibarıyla antlaşmadan sonra Ömer Lütfi
Paşa ve emrindeki birlikler Karadağ’dan çekildi. Ancak bu durum daha sonradan tartışma konusu hâline geldi. Nitekim bazı Osmanlı yöneticileri İşkodra
Antlaşması’nın bazı hükümlerini asilere verilen bir
imtiyaz olarak yorumlamışlardır. Hatta Ömer Lütfi
Paşa’nın aldığı sert tedbirler neticesinde Osmanlı
Devleti’nin Karadağ üzerindeki otoritesini kaybettiğini ileri sürmüşlerdir.308 Nitekim Ahmed Cevdet
Paşa, Ömer Lütfi Paşa’nın “Karadağ’ı fethedeceğum
deyu Devlet’in başına bir Karadağ mes’elesi çıkarmış” olduğunu söylemekten geri durmamıştır.309
Tüm eleştirilere rağmen, Ömer Lütfi Paşa’nın Karadağlı isyancıları durdurma hususunda başarılı olduğu da inkâr edilemez bir gerçektir.
Ömer Lütfi Paşa
ve emrindeki birlikler
Karadağ’dan çekildi.
Ancak bu durum daha
sonradan tartışma konusu
hâline geldi. Nitekim
bazı Osmanlı yöneticileri
İşkodra Antlaşması’nın
bazı hükümlerini asilere
verilen bir imtiyaz olarak
yorumlamışlardır.
128 D o ç . D r . H a l i m D e m i r y ü r e k
1866’da Girit’te Huzursuz
Dalgalar: Ömer Lütfi Paşa’nın
İsyan ve İstikrar Mücadelesi
Mora ve Adalarda
Rumların çıkardığı
isyanlar Girit’e de sıçradı.
Ancak Mısır Valisi
Mehmet Ali Paşa’nın
müdahalesiyle asayiş
kısa sürede yeniden tesis
edildi. Yunan devletine
katılma amacı güden
gayrimüslimler 1830
yılında bir kez daha isyan
etti ama bu ayaklanma
da Mehmet Ali Paşa
tarafından 1831’de
bastırıldı.
Osmanlı Devleti’nin 1669 yılında Girit’i fethetmesiyle adada yaklaşık bir buçuk asır süren uzun
bir istikrar dönemi yaşandı. Fakat XVIII. yüzyılın sonlarında, Rusya’nın kışkırtmaları ve Fransız
İhtilalinin tetiklediği milliyetçilik akımının Hristiyanlar arasında Osmanlı yönetiminden kopma
isteğini körüklemesi, Osmanlı’nın günden güne
aksayan yönetim yapısı ve Rum cemaatinin yoğun propaganda faaliyetleri sonucu Girit’te istikrarsızlık belirtileri görülmeye başladı. Nitekim
Mora ve Adalarda Rumların çıkardığı isyanlar
Girit’e de sıçradı. Ancak Mısır Valisi Mehmet
Ali Paşa’nın müdahalesiyle asayiş kısa sürede yeniden tesis edildi. Yunan devletine katılma amacı
güden gayrimüslimler 1830 yılında bir kez daha
isyan etti ama bu ayaklanma da Mehmet Ali Paşa
tarafından 1831’de bastırıldı. 1841 yılında gayrimüslimler yeniden isyana etmeye yeltendilerse de
teşebbüsleri başarısızlıkla sonuçlandı.310
Bu sürekli huzursuzluk ortamı, Osmanlı Devleti’nin Girit üzerindeki politikalarını gözden
geçirmesini zorunlu kıldı. 1856’da ilan edilen
Islahat Fermanı Girit’in sosyal ve politik yapısında dikkate değer değişikliklere yol açtı. Hristiyan ada sakinleri büyük topraklar edinirken bazı
Müslüman Giritliler de din değiştirdi. Yunanlılar
ise “Megali İdea”yı Giritliler arasında yayarak ve
Rusya’nın destek verdiği ayaklanmalara zemin hazırlayarak Osmanlı yönetimine karşı muhalefeti
şiddetlendirdi. Osmanlı idaresi, ayaklanmaların
yetkin yöneticiler tarafından bastırılabileceğini
SERDÂR-I EKREM ÖMER LÜTFİ PAŞA 129
düşünerek art arda vali değişiklikleri yaptı. Ne
var ki Giritli Rumların; Eflak-Boğdan, Sırbistan
ve Karadağ’daki özerklik ve bağımsızlık hareketlerine şahit olmaları adada Osmanlı yönetimine
karşı daha büyük bir direnişin fitilini ateşledi. Bu
kıvılcım, adanın çeşitli bölgelerinden temsilcilerin
Osmanlı hükûmetine yönelik taleplerini içeren
bir dilekçe sunmalarına sebebiyet verdi. 26 Mayıs
1866 tarihli dilekçe vergi sisteminden adlî yargıya,
eğitim ve sağlık hizmetlerine kadar geniş bir yelpazede reform isteklerini içermekteydi. Osmanlı
yönetimi; okul, hastane, köprü ve yol yapım taleplerine olumlu yaklaştı ama vergi indirimi ve adlî
düzenleme konularındaki talepleri kabul etmedi.
Bu kısmi kabuller ve retler Girit’teki huzursuzluğun devam eden unsurlarıydı.311
Osmanlı hükûmetinin reform isteklerine yönelik
yetersiz cevapları karşısında Giritli isyancılar, durumu adadaki yabancı konsolosluklara ileterek silahlı
direnişe başvuracakları konusunda uyarıda bulundular. Nitekim 16 Ağustos gecesi Selino’da Müslümanlara karşı düzenledikleri saldırıyla isyanı başlattılar. Ağustos sonuna doğru asilerin sayısı 12.000
kişiye ulaştı ve kurulan ihtilal meclisi 2 Eylül’de Girit’in Yunanistan’a ilhak edildiğini ilan etti.312
Osmanlı yönetimi, isyanın başlamasıyla birlikte Giritli asilerin niyetlerini, Yunanistan’ın adaya
ilişkin emellerini ve Avrupa devletlerinin muhtemel tepkilerini öngörebilmekteydi. Babıali’nin
ilk tepkisi asileri isyanı bırakmaya çağırmak oldu.
Osmanlı idaresi, eylemlerinden derhâl vazgeçmeleri gerektiği, aksi takdirde eşkıya muamelesi görecekleri ve gereken cezai işlemlerin uygulanacağı
uyarısında bulundu.313
Osmanlı hükûmetinin
reform isteklerine
yönelik yetersiz cevapları
karşısında Giritli
isyancılar, durumu adadaki
yabancı konsolosluklara
ileterek silahlı direnişe
başvuracakları konusunda
uyarıda bulundular.
Nitekim 16 Ağustos gecesi
Selino’da Müslümanlara
karşı düzenledikleri
saldırıyla isyanı başlattılar.
Ağustos sonuna doğru
asilerin sayısı 12.000
kişiye ulaştı ve kurulan
ihtilal meclisi 2 Eylül’de
Girit’in Yunanistan’a ilhak
edildiğini ilan etti.
130 D o ç . D r . H a l i m D e m i r y ü r e k
Mustafa Naili Paşa
Beklenen sonuç
sağlanamayınca
olağanüstü yetkilerle
donatılan Mustafa Naili
Paşa Girit’e vali atandı.
Babıali Girit’te yeni bir
yönetim anlayışıyla asileri
memnun edebileceğini
düşünüyordu. Bu
kapsamda, adanın
geleceğini belirlemek
üzere halkın tercihlerini
öğrenmeye karar
verdi; Müslüman ve
Hristiyanlardan oluşan
otuz beş kişilik bir temsilci
grubunun seçilmesi
sağlandı.
Askerî ve diplomatik önlemler eş zamanlı olarak
planlanırken, Girit Valisi İsmail Paşa komutasında bir ordu oluşturuldu. Küçük birliklere bölünen
ordu isyancılarla mevzi çatışmalarına girdi. Fakat
beklenen sonuç sağlanamayınca olağanüstü yetkilerle donatılan Mustafa Naili Paşa Girit’e vali
atandı. Babıali Girit’te yeni bir yönetim anlayışıyla asileri memnun edebileceğini düşünüyordu.
Bu kapsamda, adanın geleceğini belirlemek üzere
halkın tercihlerini öğrenmeye karar verdi; Müslüman ve Hristiyanlardan oluşan otuz beş kişilik bir
temsilci grubunun seçilmesi sağlandı. İstanbul’da
padişah tarafından da kabul edilen temsilcilerle
yapılan görüşmeler sonuç vermedi.314
Görüşmelerin neticesiz kalması üzerine, Osmanlı
yönetimi daha katı askerî önlemler almak zorunda
kaldı. Mustafa Naili Paşa görevden alınarak İstanbul’a çağrıldı ve yerine isyan hareketlerini bastırma
konusunda tecrübeli, gerilla savaşına hâkim Ömer
Lütfi Paşa getirildi. Ömer Lütfi Paşa’nın görevi,
isyanı etkin bir şekilde bastırmak ve Girit’teki
otoriteyi yeniden tesis etmekti. Ömer Lütfi Paşa,
askerî deneyimiyle stratejik ve disiplinli hareket
ederek adadaki güvenliği sağlayacak kilit isimdi.315
Ömer Lütfi Paşa’nın Nisan 1867’de Girit’e ulaştıktan sonra komutanlarla yaptığı toplantı, adadaki problemlerin sonlandırılmasına yönelik yeni bir
askerî stratejinin başlangıcını işaret ediyordu.316
Paşa, Osmanlı askerî gücünü daha verimli kullanmayı ve konsolide etmeyi hedefliyordu. Alınan
kararlara göre, Apokoron’daki Ermeni Köyü’nde,
Ferik Mehmet Paşa komutasında altı tabur ve yerel muvazzaf askerlerden oluşan bir kuvvet topla-
SERDÂR-I EKREM ÖMER LÜTFİ PAŞA 131
nacaktı. Ömer Lütfi Paşa’nın komutasındaki sekiz
tabur piyade ise Hanya’dan harekete geçecekti. Bu
harekât, İsfakya tarafındaki stratejik boğazların
kontrolünü sağlamak için düşünülmüştü. Ayrıca
Mirliva Mehmet Paşa komutasındaki altı taburun
da Ömer Lütfi Paşa’nın kuvvetleriyle birleştirilmesi kararlaştırılmıştı. Birleşik kuvvetin amacı,
Kalikrati Boğazı’nı ele geçirmekti. Boğazın kontrolü, isyancıların ikmal hatlarını kesmek ve onları
izole etmek için hayati öneme sahipti.317
Ömer Lütfi Paşa’nın stratejisinin bir diğer odak
noktası da Anopa Köyü’nde ikamet eden asilerin
lideri Koreneos’un manevra kabiliyetini sınırlamaktı. Osmanlı stratejisi, isyancıları kuşatmak ve
kaçış yollarını kapatmak üzerine kurulduğu için
İsfakya boğazlarının kapatılması oldukça önemliydi. Şayet Koreneos İsfakya’ya çekilirse bu kez
Ayosyevanes Köyü hedef alınacaktı. Ayrıca deniz
yoluyla Seline’ye yapılacak bir operasyonla İsfakya’daki asilere, yöre halkı tarafından sağlanan yardım kesilecek ve isyanın lojistik destek ayağı da
zayıflatılacaktı. İsfakya dağında toplanan asiler,
tutulan boğazların yanındaki dağdan kaçma fırsatı
yakalarlarsa harp noktaları arkasında kalacak köy
ahalisinin isyan etmeleri ihtimal dâhilinde olduğundan askerlerin bir kısmı boğazın korunmasına bir kısmı da eşkıya takibine tahsis edilecekti.
Apokron tarafı kumandan Ferik Mehmet Paşa’nın
isyancıların hareketlerini daha iyi anlamak ve takip
etmek için Yemuniye Köyü’ne gitmesi, istihbarat
toplama ve düşmanın niyetlerini daha iyi anlama
çabasının bir parçasıydı. İstihbaratın doğru ve zamanında edinilmesi, isyanın bastırılma sürecinde
kritik bir öneme sahipti.318
132 D o ç . D r . H a l i m D e m i r y ü r e k
Yemuniye Köyü civarında, Ferik Mehmet Paşa’nın
komutasındaki Osmanlı kuvvetleri, bin beş yüz
kişilik bir asi grubu ve Yunanlı fırkasıyla karşılaştı. Taşlık arazi nedeniyle ağır kayıplar verme
riskini azaltmak amacıyla birlikler, Babalı Han’a
doğru taktiksel bir çekilme yaptı ve asileri sekiz
saat boyunca sağdan ve soldan takip ettiler. Aynı
zamanda, Kandiye ile Resmo arasındaki Malviz
Nahiyesi’nde başka bir ayaklanmacı grubunun olduğu bilgisi alındı. Kandiye Sancağı Kaymakamı
Reşit Efendi, yüz askerle Delisu Köyü’ne giderek
çatışmaya katıldı. Kandiye Komutanı Arif Paşa ve
Miralay Şevket Bey komutasındaki iki bin asker
ve Çatalköy’deki Miralay Reşid Bey liderliğindeki
sekiz bölük asker de muharebeye dâhil oldu; dört
bin kişilik isyancı grubunu İstanbol Derbendi’ne
kadar kovaladılar.319
Ömer Lütfi Paşa’nın
asıl önceliği İsfakya
üzerine bir operasyon
yapmaktı. Fakat Resmo ve
Kandiye sancaklarındaki
isyancıların yarattığı
problemler göz ardı
edilemezdi. Nitekim
Laşid Nahiyesi’nde
toplanan yaklaşık on bin
ayaklanmacıya nasihat
etmek için gönderilen
heyet üyelerinin burun,
dil ve kulakları kesilince
Ömer Lütfi Paşa Kandiye
tarafına geçti.
Ömer Lütfi Paşa’nın asıl önceliği İsfakya üzerine
bir operasyon yapmaktı. Fakat Resmo ve Kandiye
sancaklarındaki isyancıların yarattığı problemler
göz ardı edilemezdi. Nitekim Laşid Nahiyesi’nde
toplanan yaklaşık on bin ayaklanmacıya nasihat etmek için gönderilen heyet üyelerinin burun, dil ve
kulakları kesilince Ömer Lütfi Paşa Kandiye tarafına geçti. Kandiye’de birkaç gün kaldıktan sonra,
Laşid ve Mirambela köylerindeki isyancıları dağıtmak üzere Pediye Kasteline yöneldi. Lakin ordunun bu bölgeye sevk edilebileceğini düşünen asiler,
güzergâhtaki derbentleri sağlamlaştırmışlar ve İsfakya’dan yardım çağırarak sayılarını artırmışlardı.
Ömer Lütfi Paşa ilk önce bu istihkâmlar üzerine
bir miktar asker gönderdi; diğer taraftan da Kandiye Kaymakamı Reşid Efendi’yi yaklaşık sekiz yüz
askerle Pediye Kastelinin dağ tarafına yolladı.320
SERDÂR-I EKREM ÖMER LÜTFİ PAŞA 133
Ömer Lütfi Paşa’nın titizlikle yürüttüğü koordineli askerî harekât, yüksek mağaralara sığınan asilerin büyük bölümünün etkisiz hâle getirilmesiyle
sonuçlandı. Reşid Efendi komutasındaki kuvvetler
de Laşid dağının eteklerinde toplanan isyancıları
dağıttı. Ancak, askerlerin bir kısmının ertesi gün
Laşid’e doğru hareket etmesiyle, asiler Ayafonya dağlarında yeniden toplanmaya başladı. Reşid
Efendi, kendisine bağlı kuvvetlerle tekrar isyancılara saldırı düzenledi. Eşzamanlı olarak Ferik Ahmet Paşa iki tabur askerle ayaklanmacıların istihkâmlarını ele geçirdi. İsyancılar çıkış yolu ararken
Pekro Köyü’ne doğru hareket etmeye çalıştılar,
ama Mirliva Adil Paşa yönetimindeki iki taburun hücumuyla bozguna uğratıldılar. Bu zaferlerin
ardından Prepetre, Mirambela ve Aspina Langa
nahiyeleri halkı af dilemek için başvuruda bulundu. Ömer Lütfi Paşa, ayaklanmayı tamamen bastırmak amacıyla büyük bir askerî güçle Apokron
bölgesine ilerlemeye devam etti ve isyanın diğer
merkezlerini dağıtma hedefini sürdürdü.321
Osmanlı Devleti’nin Girit’teki isyanları bastırma
çabalarında belirleyici olan Ömer Lütfi Paşa’nın
stratejisi, askerî güçleri dört ana fırkaya bölmeyi
içeriyordu. İsfakya üzerine yapılacak operasyon
için Seline ve Apokron üzerinden iki ana yol
bulunuyordu. İlk önce buraların emniyet altına
alınması gerekli görülerek ordunun İsfakya’da
toplanmasına karar verildi. Apokron Cephesi’nde, yirmi dört tabur oluşturuldu ve Verisi Köyü
ordugâh olarak belirlendi. Bu sırada yaklaşık otuz
Apokron köylüsü, papazlarla birlikte gelerek Osmanlı Devleti’ne sadakatlerini bildirdi. Ayrıca asilerin liderlerinin artık direniş göstermede ümit-
134 D o ç . D r . H a l i m D e m i r y ü r e k
Ömer Lütfi Paşa
adadaki askeri gücü dört
fırkaya ayırmıştı. İsfakya
üzerine Hanya’dan asker
gönderilmesi için Seline
ve Apokron olmak üzere
iki yol vardı. Dolayısıyla
ilk önce buraların emniyet
altına alınması gerekli
görülerek ordunun
İsfakya’da toplanmasına
karar verildi.
Ömer Lütfi Paşa,
yeterli sayıda askeri
vapurlarla İsfakya
sahillerine çıkardı ve
köyleri hedef alarak
ilerlemeye başladı.
Asiler, Osmanlı
kuvvetlerine sığındıkları
yerlerden ateş açmaya
çalışsalar da Osmanlı
ordusunun üstünlüğü
ve harp gemilerinin top
atışları sonucu bertaraf
edildiler.
sizliğe düştüklerini ve İsfakya’dan İskifos yönüne
çekildiklerini, darboğazlar ve yüksek dağlarda sığınaklar oluşturduklarını aktardılar. Harekât planına göre, toplanan kuvvetlerin yedi taburu Ferik
Mehmet Paşa ve Mirliva Galib Paşa’nın emrine
verildi. Geriye kalan birlikler ise Verisi’den ayrılarak Resmo’ya bağlı Piskopi Köyü’ne ilerledi ve
Resmo fırkasıyla birleşti.322
Resmo’ya doğru ilerleyen Osmanlı birliklerinin
sayısal üstünlüklerini fark eden asiler, çarpışma
şanslarının olmadığını anlayarak kaçmaya başladılar. Osmanlı kuvvetlerinin takibi sonucu, bazı
isyancılar öldürülürken bir kısmı da yaralı olarak
firar etmek zorunda kaldı. Ömer Lütfi Paşa için
İsfakya’nın stratejik önemi büyüktü çünkü İsfakya’nın adanın güney sahillerine yakın konumu
hem kara hem de denizden başlatılacak harekât
için avantaj sağlıyordu. Nitekim Ömer Lütfi Paşa,
bu avantajı kullanarak yeterli sayıda askeri vapurlarla İsfakya sahillerine çıkardı ve köyleri hedef
alarak ilerlemeye başladı. Asiler, Osmanlı kuvvetlerine sığındıkları yerlerden ateş açmaya çalışsalar
da Osmanlı ordusunun üstünlüğü ve harp gemilerinin top atışları sonucu bertaraf edildiler.323
Osmanlı güçlerinin üst üste kazandıkları zaferlerden sonra Kalikrati ve İsfendo köylerinin
dağlarına sığınan asilere yönelik iki ayrı taarruz
daha gerçekleştirildi. Kalikrati merkezi ile İsfendo Köyü isyancılardan arındırıldı. Askerin ihtiyaçları karşılandıktan sonra Ömer Lütfi Paşa’nın
komutasındaki kuvvetler İskifo ovasına doğru
harekete geçti. Bu hamle, Resmo’nun Piskopi tarafında hazırlanan fırkanın ve Kandiye’deki birliklerin farklı yönlerden İsfakya’ya doğru ilerlemesi
SERDÂR-I EKREM ÖMER LÜTFİ PAŞA 135
planıyla uyumluydu. Ömer Lütfi Paşa’nın İsfakya’ya doğru yöneldiğini bildirmesiyle beraber bu
fırkalar da harekete geçti. Apokron fırkası, Gropi
boğazını geçerek İskifo ovasında ilerledi ve Kandiye fırkası da Arif Paşa ve Kandiye Kaymakamı
Reşid Efendi’nin komutası altında Dibakiye ve
Ayvasil bölgelerindeki isyancıları etkisiz hâle getirerek Kalikrati’de Ömer Lütfi Paşa’nın fırkasıyla
birleşti. Bu koordineli harekât sonucunda İskifo,
Brozenro, Alikonyos ve İsfakya’nın iç bölgelerindeki köyler üzerinde tam kontrol sağlandı. Bacanoz ve Kapozaso köylerindeki mağaralarda sıkıştırılan kadın, çocuk ve ayaklanmacıların teslim
olması ve pek çok cephanenin ele geçirilmesiyle
Osmanlı kuvvetleri önemli bir başarı elde etti.324
İsfakya
Söz konusu başarıların yanı sıra Ferik Ali Berri Paşa, Kisamo Nahiyesi’nde kapsamlı bir askerî
operasyon düzenleyerek asileri dağıttı. Miralay
Mustafa Bey, Mirambela, Laşid nahiyeleri ve Karice dağlarına silah toplamak üzere görevlendirildi. Arkadi vapurunun Rizo Nahiyesi sahillerine
136 D o ç . D r . H a l i m D e m i r y ü r e k
Anapoli yönündeki
köylerde asiler hâlâ
direniyordu. İsyancılar,
dağlarda inşa ettikleri
istihkâmlara sığınmıştı,
bu nedenle Osmanlı
kuvvetleri ilk olarak
bir dereyi kontrol
altına alarak eşkıyaları
püskürttü. Askerler daha
sonra dereden geçirildi
ve asilerin sağ tarafını
kapsayacak şekilde dağ
tarafına iki tabur asker
yollandı.
Asiler Vece Dağı’ndaki
geçitler arasına siperler
inşa ettikleri için askerlerin
dağ eteklerinden yüksek
mevkilere çıkmaları çok
zordu. Buna rağmen
Osmanlı askerleri yarım
saat zarfında hem
istihkâmları ele geçirdi
hem de asileri yok etti.
yaklaştığı ve dört yüzden fazla isyancıyla mühimmat taşıdığı bilgisini alır almaz, Ayanosmi dağlarında düşmana hücum etti. Bu çatışmada, birçok
isyancı işlevsiz hâle getirildi ve önemli miktarda
silahla mühimmat Osmanlı ordusunun eline geçti.
İsfakya’nın iç kesimlerindeki köyler, isyanın bastırılmasıyla hükûmet otoritesine teslim oldu. Ne
var ki Anapoli yönündeki köylerde asiler hâlâ direniyordu. İsyancılar, dağlarda inşa ettikleri istihkâmlara sığınmıştı, bu nedenle Osmanlı kuvvetleri
ilk olarak bir dereyi kontrol altına alarak eşkıyaları
püskürttü. Askerler daha sonra dereden geçirildi
ve asilerin sağ tarafını kapsayacak şekilde dağ tarafına iki tabur asker yollandı.325
SERDÂR-I EKREM ÖMER LÜTFİ PAŞA 137
Tam bu esnada, sahilde demirleyen savaş gemilerinin top atışlarıyla desteklenen Osmanlı askerleri,
hücumlarını güçlendirdi. Vece Dağı’ndaki geçitlerde isyancılar tarafından kurulan siperler, askerlerin
ilerleyişini zorlaştırsa da Osmanlı askerleri yarım
saat içinde istihkâmları ele geçirmekle kalmadı asileri de etkisiz hâle getirdi. Mirliva Raşid Paşa komutasındaki üç tabur sol kanattan hücum ederek
eşkıyanın kaçmasını sağladı. Kolağası Kadri Bey liderliğindeki birlikler ise Movri Köyü’nü isyancılardan geri alarak çatışmayı başarıyla tamamladı. Bu
zaferi takiben Osmanlı kuvvetleri Anapoli Köyü’ne
ilerledi fakat köye varıldığında asilerin zaten çekildikleri anlaşıldı.326 Bu sırada Anapoli ile İsfakya
Hassa Ordusunda görevli İzzeddin Vapuru
Sadrazam Mehmed Emin
Âli Paşa
138 D o ç . D r . H a l i m D e m i r y ü r e k
sakinleri, Aradna Köyü’nde savunmalarını tahkim
etmek için evlerinin pencerelerine mazgallar yerleştirip istihkâmlar inşa etmişlerdi. Ancak Osmanlı donanmasının kıyıya yaklaşıp asker çıkarmaya
başlaması ve gemilerden açılan yoğun topçu ateşi
karşısında asiler direnişi sürdüremeyip kaçmak zorunda kaldılar. Bir grup Osmanlı askeri, çoğunlukla
Yunanlardan oluşan ve sayıları bin beş yüzden fazla
olan isyancıları Aradna Köyü’nün kıyı tarafındaki
bir tepeye kadar sıkıştırdı ve orada diğer kuvvetlerle
birleşerek etkisiz hâle getirdi. İsfakya’nın yakınlarındaki İyirumeli Köyü’ne vapurla gönderilen iki
tabur asker de üç saat içinde dağın zirvesine ulaşarak başarılı bir operasyon gerçekleştirdi.327
İyirumeli’ne ulaşan iki tabur asker, sahil güvenliğinden sorumlu tutuldu. 20 Ağustos 1867 Salı
gecesi, savaş mühimmatı taşıyan Arkadi vapuru
İyirumeli sahiline yaklaştığı sırada İzzeddin Vapuru tarafından engellendi. Bu başarılı engelleme
harekâtı ve İsfakya bölgesindeki isyanın bastırılmasıyla, Girit sorunu çözülmüş kabul edildi.328 Bu
gelişmeler Avrupa kamuoyunun Osmanlı Devleti’ne bakışını olumlu yönde değiştireceği umudunu uyandırdı.
Fransa İmparatoru Napolyon, Paris’te düzenleyeceği sergi için tüm ülkelerden ürün ve üretim
örnekleri talep etmiş ve Sultan Abdülaziz’i de
Fransa’ya davet etmişti. Hem Girit meselesindeki
gelişmeler hem de diğer sebeplerle Sultan Abdülaziz bu davete icabet etti.329
Bununla birlikte Sultan Abdülaziz’in Avrupa seyahati, Napolyon’un Osmanlı Devleti’ne yönelik
tutumunu değiştiremedi. Fransa İmparatoru Girit
SERDÂR-I EKREM ÖMER LÜTFİ PAŞA 139
meselesi üzerine ortak bir inceleme yapılması teklifinde bulundu. Padişahın Avrupa’dan dönüşü sırasında Yunanlıların “Türkler, Girit’te Hristiyanları
katlediyorlar.” şeklindeki propagandaları nedeniyle
Rusya, Fransa ve İtalya’nın gemileri Girit’e hareket
etti ve asilerin ailelerini Yunanistan’a taşımaya başladı. Aynı zamanda Yunanlılar köy köy dolaşarak
halkı zorla sahillere sürükledi. Ömer Lütfi Paşa,
sahillerde toplanan kadın ve çocukların nakledildiğini, askerlerin çeşitli cephelerde konuşlandırılarak
harekâtın sürdüğünü, ancak yabancı gemilerin müdahalesinin önlenememesi ve isyancıların sığındığı
Yunanistan üzerinde etkili bir baskı kurulmaması
hâlinde mevcut durumun düzeltilebilmesinin imkânsız olduğunu Babıali’ye iletti.330
Öte yandan Rus Çarı Girit’in Yunanistan’a bırakılması yahut en azından adadaki Osmanlı operasyonlarının ertelenmesi gerektiğini düşünüyordu. Rusya’nın İstanbul Büyükelçisi İgnatiyef de
Sultan Abdülaziz’e Girit’in Yunanistan’a devredilmesi önerisini yineledi.331 Bu gelişmeler büyük
güçlerin Girit meselesinde Osmanlı Devleti’ne
baskı yapmaya devam ettiğini ve adanın geleceği
konusunda uluslararası bir müzakere sürecinin işlediğini göstermektedir.
Sadrazam Âli Paşa ve Osmanlı Devleti’nin diğer
üst düzey yetkilileri Girit meselesini padişahın
huzurunda müzakere ettiler. Girit’te devam eden
ihtilale destek veren devletlerin niyetleri açıkça
anlaşılmıştı. Bu durumla başa çıkmak ve adadaki
kontrolü tekrar sağlamak amacıyla Âli Paşa’nın
bizzat Girit’e gitmesine karar verildi. Âli Paşa’nın
görevi adada yeni bir yönetim şekli oluşturmak,
isyanı sonlandırmak ve özellikle Avrupa devletle-
Âli Paşa, Ömer
Lütfi Paşa’nın adadaki
komutanlık pozisyonuna
son vererek yerine
Hüseyin Avni Paşa’yı
atadı. Hüseyin Avni
Paşa’nın tayiniyle Ömer
Lütfi Paşa’nın Girit’teki
resmî görevleri sona ermiş
oldu.
140 D o ç . D r . H a l i m D e m i r y ü r e k
rinin müdahalelerini engellemekti. Bu
kapsamda Girit halkına genel af
teklif eden bir bildiri hazırlandı ve bu bildiri Ömer
Lütfi Paşa’ya ulaştırıldı.
Ayrıca Ömer Lütfi
Paşa’ya operasyonları durdurma ve
askerleri mümkün
olduğunca bir arada
tutma talimatı verildi. Giritli temsilciler
tarafından makul bulunan talepler nizamname taslağına dâhil edildi.
Talepler arasında Hristiyan
Giritlilerin devlet dairelerinde
çalışabilmesi, yasaların düzenlenmesi, limanların ticarete açılması ve vergilerde indirimler
yapılması gibi konular yer alıyordu.332 Bu hamle
hem iç durumu stabilize etme hem de dış müdahalelere karşı Osmanlı Devleti’nin bağımsızlığını
koruma çabasını yansıtıyordu.
Âli Paşa’nın Girit’te uygulamaya koyduğu ada
halkının ihtiyaçlarını önceleyen ıslahatlar ve yeni
yönetim stratejisi olumlu sonuçlar vermeye başladı. Gelişmelerin etkisiyle çok sayıda isyancı silahlarını bırakmaya meyilli hâle geldi. Dönüşüm
sürecinde Âli Paşa, Ömer Lütfi Paşa’nın adadaki
komutanlık pozisyonuna son vererek yerine Hüseyin Avni Paşa’yı atadı.333 Hüseyin Avni Paşa’nın
tayiniyle Ömer Lütfi Paşa’nın Girit’teki resmî görevleri sona ermiş oldu.
Hüseyin Avni Paşa
SERDÂR-I EKREM ÖMER LÜTFİ PAŞA 141
Merhametin Komutanı:
Ömer Lütfi Paşa’nın
Hilâl-i Ahmer’in Kuruluş
Öyküsündeki Öncü Rolü
İsviçreli iş adamı Jean-Henri Dunant, 24 Haziran
1859’da İtalya ile Avusturya arasında Castiglione
yakınlarında vuku bulan Solferino Savaşı’nın acımasız sahnelerine tanıklık etti. Çatışmanın ortasında, cephaneleri tükenmiş ve son çare olarak taş
ve sopaları silah olarak kullanan askerlerin vahşet
dolu çarpışmalarına, yaklaşık dört yüz bin insanın
ölümüne veya ağır yaralanmasına şahit oldu. Çığlıklar arasında yardım arayan askerlerin ve yetersiz
tıbbi imkânlar nedeniyle yaralıların gereken yardımı alamadıklarını gördü. Bu korkunç deneyim
Dunant’ı derinden sarstı ve onda iyi organize
edilmiş bir yardım sistemiyle pek çok hayatın kurtarılabileceği fikrini doğurdu. Dunant, yaşadığı
travmatik olayları ve insani yardım çabalarını Solferino Hatırası adlı eserinde detaylıca anlattı. Kitap, on iki dile çevrildi ve tüm dünyada geniş çaplı
bir yankı uyandırdı. Cenevre Kamu Hizmetleri
Komisyonu Başkanı Avukat Gustave Moynier kitaptan çok etkilenerek Dunant’ın
düşüncelerini desteledi. Böylelikle 9 Şubat
1863’te Kızılhaç’ın çekirdeğini teşkil eden
“Beşler Komitesi” kuruldu.334
Jean-Henri Dunant’ın ilham verici vizyonu; Gustave Moynier, General Guillaume-Henri Dufour, Dr. Louis Appia ve Dr.
Théodore Maunoir tarafından benimsenerek
somut bir şekle büründü. Bu beş öncü, “Yaralı
Askerlere Yardım Uluslararası Komitesi” adı altın-
Miralay Macar
Dr. Abdullah Bey
Jean Henri Dunant
142 D o ç . D r . H a l i m D e m i r y ü r e k
1867 yılında Paris’te
düzenlenen sağlık sergisi
vesilesiyle yapılan
Uluslararası Kızılhaç
Tıp Konferansı’na
Osmanlı Devleti’ni
temsilen Mekteb-i Tıbbiye
muallimlerinden Dr.
Abdullah Bey katıldı.
da bir araya geldi. Söz konusu kuruluş daha sonra
“Uluslararası Kızılhaç Komitesi” olarak anılacaktır. Komitenin ilk toplantısı 17 Şubat 1863’te gerçekleşti. Toplantıda 25 Ağustos 1863’te bir milletlerarası konferans düzenleme kararı alındı. Bu
konferans, askerî tıbbi hizmetlerin yetersizliğini
gidermek ve savaşta yaralanan askerlere daha iyi
yardım sağlanması amacıyla Cenevre’de gerçekleşecekti.335
26-29 Ekim 1863’te Cenevre’de yapılan konferansta, uluslararası insani hukukun köşe taşı olacak Cenevre Sözleşmesi’nin temellerini atacak
önemli kararlar alındı. Toplantıda, 36 delegenin katılımıyla savaş zamanında yardımın nasıl sağlanacağına ilişkin kritik
ilkeler belirlendi. Bu prensipleri resmîleştirmek üzere 8 Ağustos 1864’te Cenevre’de başka bir konferans daha düzenlendi ve 16 devletin temsilcileri 22
Ağustos 1864’te Cenevre
Sözleşmesi’ni imza altına aldı. İmzalanan
sözleşme savaş durumunda kurulacak
can kurtarma teşkilatları, hastaneler,
sağlık personeli ve
gönüllü hemşirelerin statüsü, sivil
halka ve yaralılara yönelik yardım
prosedürleri gibi
önemli hususları
içermekteydi.336
SERDÂR-I EKREM ÖMER LÜTFİ PAŞA 143
Amblem olarak İsviçre bayrağının tersi olan beyaz zemin üzerine kırmızı bir haç seçildi. Cenevre
Sözleşmesi’ni imzalayan ülkeler “Kızılhaç” adıyla
anılacak yardım organizasyonlarının temellerini atmaya başladılar. Osmanlı Devleti, Cenevre
toplantısına katılmak üzere davet edilmiş olmasına rağmen bir delegasyon göndermedi. Ancak
temsilci göndermeyen devletlere bir yıl zarfında
Cenevre Sözleşmesi’ni imzalama hakkı tanındı.
Osmanlı Devleti, belirgin bir fayda öngörmese de
herhangi bir zararın da oluşmayacağını varsayarak
5 Temmuz 1865’te sözleşmeyi onayladı. 1867 yılında Paris’te düzenlenen sağlık sergisi vesilesiyle
yapılan Uluslararası Kızılhaç Tıp Konferansı’na
Osmanlı Devleti’ni temsilen Mekteb-i Tıbbiye
muallimlerinden Dr. Abdullah Bey katıldı.337
Uluslararası Kızılhaç Komitesi Başkanı Moynier,
Kont Sèrurier ve Paris merkezinin ikinci başkanı
Henry Dunant, Osmanlı Devleti sınırları içinde
yaralılara yardım etmek amacıyla bir dernek kurulması için Dr. Abdullah Bey’i teşvik ettiler. Dr.
Abdullah Bey konuyu iletebileceği bir muhatap
bulmakta zorlanmasına rağmen pes etmedi. Azmi
ve kararlılığı sayesinde Serdâr-ı Ekrem Ömer
Lütfi Paşa’nın konuya ilgisini çekmeyi başardı.338
Bu gelişme karşısında Dr. Abdullah Bey ümitlendi ve Kızılhaç Komitesi Başkanı Moynier’e durumu izah eden bir mektup gönderdi. Mektubunda,
yardım kuruluşunun gecikme nedenini anlatarak
iletişimlerindeki uzun süreli kesintinin sebebini
Paris’te oluşuna bağladı. Devamında ise Paris’te
karşılaştığı zorlukları ve hiçbir destek bulamamış
olmasından duyduğu üzüntüyü ifade etti. Ayrıca
144 D o ç . D r . H a l i m D e m i r y ü r e k
Dr. Abdullah
Bey süreci Moynier’e
özetlerken girişimin
başarıya ulaşması
konusundaki ümidini
büyük ölçüde Ömer
Lütfi Paşa’nın desteğine
bağlamış görünüyordu.
Moynier ise cevabî
mektubunda Ömer Lütfi
Paşa’nın inisiyatifinin
son derece isabetli
olduğunu vurgulayarak
memnuniyetini dile
getirdi. Ayrıca Kızılhaç
Komitesi’nin içinde
Müslümanlarla beraber
Hristiyanların da yer
almasının öneminin
altını çizerek komitenin
kapsayıcılığına dikkat
çekti.
Fransa’nın İstanbul Büyükelçisi Bourre’nin projeye destek vermesini beklerken Büyükelçi’nin
Osmanlı’da böyle bir kurumun teşkil edilmesini
ütopik bulduğunu aktardı. Avusturya Büyükelçisinin projeye ilgi gösterme konusunda söz verdiğini
de mektubunda belirtti. Mektubunun ilerleyen satırlarında “Bütün bunlar moralimin bozulmasına
yol açarak beni hasta etti.” demekten de kendini
alıkoyamıyordu. Mektubunun son paragrafında
ise bir müjde vermekteydi. Ömer Lütfi Paşa’nın
kurumdan ayrıntılı bir biçimde haberdar olduğuna
ve önerisini destekleme sözü verdiğine, hatta Harbiye Nezareti’ne sunmak üzere bir taslak metin ve
niyet mektubu istediğine vurgu yaparak “Bu yüce
kişinin gösterdiği teveccüh sayesinde umutsuz değilim.” diyordu.339
Dr. Abdullah Bey süreci Moynier’e özetlerken
girişimin başarıya ulaşması konusundaki ümidini büyük ölçüde Ömer Lütfi Paşa’nın desteğine
bağlamış görünüyordu. Moynier ise cevabî mektubunda Ömer Lütfi Paşa’nın inisiyatifinin son
derece isabetli olduğunu vurgulayarak memnuniyetini dile getirdi. Ayrıca Kızılhaç Komitesi’nin
içinde Müslümanlarla beraber Hristiyanların da
yer almasının öneminin altını çizerek komitenin
kapsayıcılığına dikkat çekti.340
Dr. Abdullah Bey, Ömer Lütfi Paşa’nın yönlendirmesiyle, Tıbbiye Nazırı Marko Paşa’yla yaptığı
görüşmelerden olumlu dönüşler alarak ilerleme
kaydetti. Etibba Odası üyelerinden de kayda değer bir destek gördü. Milletlerarası Yaralılara Yardım Komitesi Başkanlığı, Osmanlı topraklarında
hizmet verecek olan yararlılara yardım derneği
SERDÂR-I EKREM ÖMER LÜTFİ PAŞA 145
kurulması için Dr. Abdullah Bey’i yetkilendirdi.
Böylelikle Ömer Lütfi Paşa’nın himayesinde, Dr.
Marko Paşa’nın başkanlığında bir “Geçici Komite” kuruldu.341
Dr. Abdullah Bey, yürütülen çalışmaların ardından
20 Haziran 1868’de yazdığı bir mektupla, 11 Haziran 1868 tarihi itibarıyla Osmanlı Devleti’nde
Yaralılara Yardım Derneği Komitesi’nin kurulduğunu, Milletlerarası Yaralılara Yardım Dernekleri
Yüksek Komitesi Başkanlığı’na bildirdi.342
Mektubunda Dr. Abdullah, kendisine Osmanlı Devleti’nde bir yardım derneği kurma yetkisi
verildiğini ancak sağlık problemleri nedeniyle bu
görevi tam olarak yerine getiremediğini vurguladı. Bununla birlikte Ömer Lütfi Paşa’dan aldığı
olumlu ve cesaret verici yanıtlar sayesinde ilerleme
kaydettiğini ve artık umutlu gelişmeleri rapor edebileceğini ifade etmiştir. Ömer Lütfi Paşa’nın himayesine değinen Dr. Abdullah, Paşa’nın yapmış
olduğu çağrının yankı bulduğunu ve kısa sürede
10 kadın da dâhil olmak üzere 50 kişinin derneğe
katılım gösterdiğine değinmiştir.
Kurucu üyeler tarafından imzalanmış ve Dr. Abdullah tarafından Yüksek Komite’ye gönderilmiş
25 kişilik imza listesi Marko Paşa başkanlığında,
Ömer Lütfi Paşa’nın himayesinde ve Dr. Abdullah’ın Genel Sekreter olarak önerdiği bir geçici
komite kurulmasını taahhüt eden bir belgeyi içermektedir.
Dr. Abdullah mektubun sonunda, Ömer Lütfi
Paşa’nın şahsî çabaları ve kendi sağlık durumu elverdiğince yapacağı ziyaretlerle derneğin üye sayı-
Dr. Abdullah Bey,
Ömer Lütfi Paşa’nın
katkılarını her fırsatta
öne çıkarmıştır. 20
Haziran 1868’de
Moynier’e yazdığı
mektupta sarf ettiği
“Eğer Ömer Paşa’nın
desteği olmasaydı, bu
hedefe ulaşmamız
mümkün olmayacaktı
ya da en azından
şu anki kadar ileri
gidemeyecektik” ifadesi,
cemiyetin kuruluşunda
büyük ölçüde Ömer Lütfi
Paşa’nın etkili olduğunu
göstermektedir.
146 D o ç . D r . H a l i m D e m i r y ü r e k
Dr. Abdullah
mektubunda, kendisine
Osmanlı Devleti’nde
bir yardım derneği
kurma yetkisi verildiğini
ancak sağlık problemleri
nedeniyle bu görevi
tam olarak yerine
getiremediğini vurguladı.
Bununla birlikte Ömer
Lütfi Paşa’dan aldığı
olumlu ve cesaret verici
yanıtlar sayesinde
ilerleme kaydettiğini ve
artık umutlu gelişmeleri
rapor edebileceğini ifade
etmiştir.
sının artırılacağına dair umutlu bir beklenti içinde
olduğunu belirtmiştir. Kendi ifadesiyle “Son çabalarımın bir sonuç vermesi nedeniyle mutluyum.”
diyerek bu girişimin başarıya ulaşmasındaki kişisel
memnuniyetinden bahsetmiştir.343
Söz konusu taahhütname derneğin kuruluş amaçlarını ve hedeflerini özetleyen, imza sahipleri tarafından desteklenen bir belge olarak sunuldu:
İstanbul’da, Osmanlı İmparatorluğunun
yaralı kara ve deniz askerlerine yardım için
bir derneğin kurulması maksadıyla geçici bir
komitenin teşkiliyle ilgili olarak biz aşağıdaki imza sahipleri; İstanbul’da, bir Yaralılara
Yardım Derneği’nin kurulması için geçici bir
komitenin teşkiliyle ilgili olarak haşmetmeapları Ömer Paşa’ya takdim olunan teklifi ve
teklif olunan esas nizamnameleri, Paris’teki
“ Yaralılara Yardım Dernekleri Raporu” ve
Kongrenin 19 Ağustos 1867 tarihli tekliflerini, Haşmetli Sultan Abdülâziz’in 22 Ağustos
1864 tarihli Cenevre Milletlerarası Anlaşmasına iltihakını beyan eden ilk Avrupa hükümdarlarından biri olmasını, hükûmetlere
ve yaralı askerlere durumlarının tahfifinde
münakaşa edilmez avantajlar sağlayan, genel
olarak adı geçen İsviçre Sözleşmesi’ni ve özel
olarak da Yaralılara Yardım Milletlerarası
Derneklerinin karşılıklı yardımlarının ameli faydasını, Osmanlı hükûmetinin, bir harp
hâlinde böyle faydalı karşılıklı bir yardımı
yani, sağlık servislerinin, hastanelerin, ambulansların ve yaralı esirlerin tarafsızlığına
iştirake hak iddia edebilmesi ve bundan başka
bütün diğer memleketlerin, bütün milletlerarası derneklerinin karşılıklı ve faal yardımına güvenebilmesi için, 22 Ağustos 1864
SERDÂR-I EKREM ÖMER LÜTFİ PAŞA 147
tarihli diplomatik sözleşmenin sadece tasdik
olunmasının kifayet etmeyeceğini ve tatbik
mevkiine konulması gerektiğini ve nihayet
Türkiye’de böyle bir derneğin mevcudiyetinin
bütün Avrupa’ya, hükûmetin ve halkını insanlığın gelişmesine ve sağlık hizmetlerinin
ıslâh olunmasına alâkasını gösterecek ve aynı
zamanda Osmanlı imparatorluğu için mütekabiliyet hakkını ihdas edecek olmasını nazarı
itibare alarak; İstanbul’da yaralılara yardım
merkezi ve milletlerarası bir derneğin kurulması için geçici bir komitenin teşkilini destekleyeceğimizi beyan ederiz. Haşmetmeap Ömer
Paşa’nın himayesinde ekselansları Marko Paşa’nın fahrî başkanlığında ve Cenevre Milletlerarası Merkez Komitesinin vekili, geçici
Genel Sekreter Dr. Abdullah Bey’in teklifleri
üzerine böyle geçici bir komiteyi teşkil etmeye
amade bulunduğumuzu beyan eder ve Haşmetmeap Ömer Paşa’dan Avrupa’nın bütün
memleketlerinde mevcut olanlara benzer şekilde İstanbul’da Osmanlı İmparatorluğu için
Yaralılara Yardım Merkez Derneği’nin kat’i
olarak kurulması hususunda yüksek hükûmet
nezdinde tavassutta bulunmasını rica ederiz.
11 Haziran 1868
Haşmetmeap Serdâr-ı Ekrem, Ordular Kumandan ve İmparatorluk Hassa Ordusu Başkumandanı Ömer Paşa’nın himayesinde ve
Osmanlı Orduları Askerî Sağlık Servisleri
Genel Müfettişi General Marko Paşa’nın geçici başkanlığında.344
Bu taahhütname derneğin kuruluş sürecindeki kararlılığı ve dönemin yüksek rütbeli kişilerinin desteğini ortaya koyan tarihî bir belge olarak dikkat
Hilal-i Ahmer logosu
148 D o ç . D r . H a l i m D e m i r y ü r e k
Sonuç olarak 11
Haziran 1868 tarihli
taahhütnameyle Hilal-i
Ahmer’in temellerini atan
Mecrûhîn ve Marzâ-yı
Askeriyeye İmdâd ve
Muâvenet Cemiyeti’nin
kuruluşu gerçekleşti.
çekmektedir. Sultan Abdülaziz’in Cenevre Sözleşmesi’ne katılması ve Avrupa hükümdarları arasında bu sözleşmeyi onaylayan ilklerden biri olması
Osmanlı Devleti’nin uluslararası hukuk normlarına ve insani değerlere verdiği önemi işaret etmektedir. Ayrıca Osmanlı Devleti’nin savaşta yaralanan askerleri iyileştirmeye yönelik somut adımlar
attığını ve bu alanda uluslararası iş birliğine açık
olduğunu belgelemektedir.
Nihayetinde 11 Haziran 1868 tarihli taahhütnameyle Hilal-i Ahmer’in temellerini atan
Mecrûhîn ve Marzâ-yı Askeriyeye İmdâd ve
Muâvenet Cemiyeti’nin kuruluşu gerçekleşti.345
Cemiyetin oluşum sürecinde Ömer Lütfi Paşa
merkezî bir rol üstlenmiştir. Nitekim Dr. Abdullah Bey, Ömer Lütfi Paşa’nın katkılarını her fırsatta öne çıkarmıştır. 20 Haziran 1868’de Moynier’e
yazdığı mektupta sarf ettiği “Eğer Ömer Paşa’nın
desteği olmasaydı, bu hedefe ulaşmamız mümkün
olmayacaktı ya da en azından şu anki kadar ileri
gidemeyecektik.” ifadesi, cemiyetin kuruluşunda
büyük ölçüde Ömer Lütfi Paşa’nın etkili olduğunu göstermektedir. Ömer Lütfi Paşa’nın cemiyetin teşkiline öncülük etmesinde askerî kimliği,
Kızılay’ın 100. Kuruluş yılı anısına bastırılan ve üzerinde Serdâr-ı Ekrem
Ömer Lütfi Paşa ile Dr. Abdullah Bey’in resmi bulunan pul.
Kaynak: Sefa Saygılı, Türk Kızılay’ının Kurucusu: Dr. Abdullah Bey,
Türkiye Kızılay Derneği, Ankara, 2010, s. 31.
SERDÂR-I EKREM ÖMER LÜTFİ PAŞA 149
pek çok savaşta yer alması ve savaşlarda sağlık organizasyonuna ne kadar gereksinim duyulduğuna
yakından tanıklık etmesinin etkisi büyüktür. Karşılaştıkları sayısız zorluğa rağmen böyle hayati bir
kurumun oluşumuna öncülük eden Ömer Lütfi
Paşa ve Dr. Abdullah Bey, Kızılay’ın kuruluşunun
yüzüncü yılı olan 11 Haziran 1968’de onurlandırılmıştır. Nitekim bu iki önemli figürün katkıları, resimlerinin yer aldığı bir posta pulu basılarak
takdir edilmiş ve anılmıştır. Bu pul hem bir vefa
ifadesi hem de derin minnettarlık duygusunun bir
yansıması olarak kabul edilebilir.346
Netice itibarıyla Ömer Lütfi Paşa’nın devlet nezdindeki saygınlığı, Mecrûhîn ve Marzâ-yı Askeriyeye İmdâd ve Muâvenet Cemiyeti’nin oluşumunda belirleyici bir etki yaratmıştır. Ömer Lütfi
Paşa, Dr. Abdullah Bey’in çabalarını ateşleyen bir
kıvılcım olmakla kalmayıp cemiyetin kuruluş sürecinde kritik bir katalizör rolü üstlenmiştir.
Son Durak: Mücadeleyle Geçen
Bir Ömrün Muhasebesi
1806 yılında Avusturya Macaristan İmparatorluğu’nun bir parçası olan Plaşki’de dünyaya gelen
Michael Latas, kapsamlı ve nitelikli bir eğitim
sürecinden sonra Avusturya ordusuna katıldı.
1827’de Osmanlı Devleti’ne sığınıp İslam’ı benimseyerek Ömer Lütfi adını aldı. Bu değişiklik,
şahsi bir dönüşümün yanı sıra sosyopolitik bir geçişin de göstergesiydi.
Ömer Lütfi, yeni hayatında askerî ve idari kabiliyetleriyle öne çıkarak devlet kademelerinde
hızla yükseldi. XIX. yüzyılda Osmanlı Devle-
150 D o ç . D r . H a l i m D e m i r y ü r e k
ti’nin karşılaştığı sayısız zorluk, onun devlet mekanizmasında önemli bir konum elde etmesine
zemin hazırladı. Tanzimat yeniliklerinin hayata
geçirilmesi, Osmanlı Devleti’nin sosyal ve idari
yapısında derinlemesine dönüşümler yarattı. Bu
süreç, farklı etnik ve dinî topluluklar arasında var
olan hassas dengeyi sarsarak gerilimlere yol açtı.
Nitekim Lübnan’da, Dürzi ve Maruni toplulukları
arasındaki çatışmalar bir iç sorun olarak öne çıktı.
Osmanlı yöneticileri, bölgesel istikrarı temin etme
gayesiyle Ömer Lütfi Paşa’yı Lübnan Emiri olarak tayin etti. Bu atamayla Ömer Lütfi Paşa, görev
süresince karmaşık sosyal yapıları kavramaya ve
çeşitli toplumsal gruplar arasında uzlaşma zemini
oluşturmaya gayret etti.
Öte yandan, Tanzimat döneminin reform rüzgarları içinde, isyanların bastırılmasında Ömer Lütfi
Paşa’nın yüklendiği sorumluluk, askerî becerilerinin ötesinde onun reformist yönünü de gözler
önüne serdi. Bosna’da görev yaparken, Tanzimat
Fermanı’nı etkin bir şekilde uygulayarak ve kamu
düzenini sağlayarak kayda değer başarılar elde etti.
İstanbul’un direktiflerini sıkı bir şekilde uygulayan
Paşa, bölgedeki idari problemlere ve mali yolsuzluklara karşı tavizsiz bir duruş benimsedi. Paşa’nın
Bosna’da uyguladığı reformlar, bölgenin uzun
vadeli sosyoekonomik gelişimine katkı sağladı.
Ömer Lütfi Paşa, Karadağ ayaklanmalarında da
etkin bir rol üstlendi. Paşa’nın isyanları bastırma
ve bölgede nispi bir istikrar sağlama konusundaki
başarısı tarihî kayıtlarda yerini aldı.
Kırım Savaşı sırasında Tuna Cephesi’nde gösterdiği askerî liderlik ve stratejik başarılar ise Ömer
Lütfi Paşa’nın “Serdâr-ı Ekrem” unvanıyla taltif
SERDÂR-I EKREM ÖMER LÜTFİ PAŞA 151
edilmesini sağladı. Söz konusu unvan, onun en
yüksek rütbelerden birine ulaştığını ve büyük bir
prestij kazandığını temsil etmektedir. Bu başarıları, Paşa’nın askerî yetkinliğinin en belirgin kanıtı
olarak kabul edilebilir. Ne var ki çoğu komutan
gibi Ömer Lütfi Paşa da kariyeri boyunca iniş ve
çıkışlar yaşadı. Bunların en dikkat çekenlerinden
biri Kars’ın kaybedilmesi olayıdır. Paşa, Kars’ın
düşmesi sonucunda ağır eleştirilere maruz kaldı
ve bu hadise, onun askerî kariyerindeki en büyük
talihsizlik olarak tarih sayfalarına geçti. Bu durum
bir komutanın karşılaşabileceği meydan okumaları yansıtan ve tarihte sık rastlanan ironilerinden
biridir.
Ömer Lütfi Paşa’nın Bağdat valiliği görevi sırasında deneyimlediği idari zorluklar da onun kariyerindeki engebeli yollardan birini simgelemektedir.
Paşa’nın yönetim anlayışı, Osmanlı Devleti’nin
geniş topraklarında birlik ve düzenin sağlanması
gerekliliğini öne çıkarmış, ancak bu süreçte, güç
dengeleri ve yerel çıkar gruplarıyla olan mücadelesi, ona bir kez daha yönetim yeteneklerini sınama
fırsatı sunmuştur. Lakin Paşa’nın bir idareci olarak
yüz yüze geldiği karmaşık durumlar, görev süresini
iki yılla sınırlandırmıştır.
Girit isyanında sergilediği mücadele azmi ise
Ömer Lütfi Paşa’nın yaşamının son dönemlerinde bile sorumluluk hissinin azalmadığını açıkça
göstermiştir. Girit’teki isyanı bastırma sürecindeki
kararlılığı ve stratejik yönetimi, Ömer Lütfi Paşa’nın hem askerî liderlik hünerlerini hem de kriz
zamanlarında sağlam kararlar verebilme ustalığını
bir kere daha teyit etmiştir.
152 D o ç . D r . H a l i m D e m i r y ü r e k
Ömer Lütfi Paşa’nın hizmetleri, Hilal-i Ahmer’in
temellerini oluşturan Mecrûhîn ve Marzâ-yı Askeriyeye İmdâd ve Muâvenet Cemiyeti’nin kurulmasındaki öncülüğüyle de tescillendi. Bu cemiyetin kurulması, sağlık hizmetlerinin geliştirilmesi
yolunda atılmış önemli bir adımdır. Paşa’nın çabası, sonraki yıllarda Hilal-i Ahmer Cemiyeti’nin
(Kızılay) oluşumuna ilham vermiştir. Paşa, bu kuruluşun temellerini atarak savaş alanlarındaki cesaret ve kararlılığın insanlık adına da sergilenebileceğini göstermiş ve derin insani anlayışını ortaya
koymuştur.
Son tahlilde, Ömer Lütfi Paşa’nın çok yönlü yaşam öyküsü, Osmanlı Devleti’nin en çalkantılı
dönemlerinden birinde, bir komutan olarak üstlendiği ağır sorumlulukların ve yerine getirdiği vazifelerin derin bir portresini sunmaktadır. Paşa’nın
etkin olduğu dönemler, devletin iç ve dış sorunlarla mücadele ettiği, toplumsal ve siyasal dönüşümlerin hız kazandığı bir zaman dilimine denk
gelmiştir. Bu süreçte Ömer Lütfi Paşa, Osmanlı
Devleti’nin mücadele ettiği kritik meselelere proaktif bir yaklaşım sergileyerek ve görev aldığı her
alanda belirgin bir iz bırakarak, tarihin akışında
dikkate değer bir yer edinmiştir.346
SERDÂR-I EKREM ÖMER LÜTFİ PAŞA 153
154 D o ç . D r . H a l i m D e m i r y ü r e k
Dipnotlar
düzenlemeler yapmıştır. Bu çalışmalar
sonucunda 20 Haziran 1752 tarihinde Maria Therasa düelloyu yasaklayan bir emir
çıkarmış, bunun serhad bölgesinde uygulanmaya başlanması ise aynı yılın sonunda gerçekleşmiştir (Bach, 2010, s. 48-50).
Düello, monarşi ceza kanununda kamu
düzenini ve barışını bozan eylemler arasında değerlendirilmiş (Buczynski, 1994,
s. 94) askerî ve sivil hukuk kuralları düelloya katılanlara ağır cezalar öngörmüştür
(Duffy, 1987, s. 57). Tüm bu yasaklara rağmen Habsburg askerî serhaddinde düello
kavramı XIX. yüzyıla kadar sürmüştür
(Štefanec, 2017, s. 90-92). Habsburgların
Osmanlı serhaddindeki Ulahlara verdiği
hukuki ve askerî ayrıcalıkların detaylı bir
analizi için bk. Solak, 2020.
1
Kaynaklar Michael Latas’ın doğum tarihine ilişkin farklı tarihler vermektedir.
Biographisches Lexikon des Kaiserthums
Oesterreich adlı eserde (Wurzbach, 1870,
s. 63) bu konuya dikkat çekilerek şu açıklama yapılmıştır: “Ömer Paşa’nın doğum
yılı hakkında farklı rivayetler vardır. Bazılarına göre 1806’da bazılarına göre 1811
başlarında, kimilerine göre de 1804’te
doğmuştur. Güvenilir kaynaklarsa onun
doğum tarihini 24 Kasım 1806 olarak kaydetmiştir.” Bir başka kaynaktaysa Michael
Latas’ın doğum tarihi “25 Ekim 1806” olarak belirtilmiştir (Šljivo, 1977, s. 59).
2
Sima M. Ćirković, Ömer Lütfi Paşa’nın Sırp
kökenli olduğunu belirtmektedir (Ćirković, 2004, s. 222).
9
3
Šljivo, 1977, s. 59.
10 Basiret Gazetesi, No 343, 1287.
4
Wurzbach, 1870, s. 59.
11
5
Šljivo, 1977, s. 59.
Smiljana ile Gospić arasındaki mesafe
yaklaşık beş kilometredir.
6
Kimi kaynaklar ise Michael Latas’ın askerî
sandıktan 180 florini zimmetine geçirerek
Ogulin Sınır Alayı’ndan kaçtığını ifade etmektedir (Jochmus, 1883, s. 43).
12
7
Šljivo, 1977, s. 59-60.
8
Düello, iki kişi arasında çıkan bir anlaşmazlık sonucunda bir tarafın meydan
okuması ve diğer tarafın kabul etmesiyle
belirlenen bir zamanda ve yerde eşit silahlarla yapılan mücadeledir. Bu mücadelenin ne kadar süreceği ve hangi şartların
düelloyu sona erdireceği önceden belirlenirdi. Bir şeref kuralına dayanan düello
zamanla aristokrasinin bir ayrıcalığı hâline gelmiştir. Çok sayıda insan kaybının
yaşanması, toplumda şiddete karşı artan
hoşnutsuzluk ve dinî ahlakçılık gibi birçok
sebepten ötürü düello XVI. yüzyılın sonu
ve XVII. yüzyılın başından itibaren yasaklanmaya başlamıştır. Bu bağlamda Habsburg monarşisi düellonun da içinde bulunduğu birtakım yasakları getirmek için
Şarkılarda küçük varyasyonlar olmakla
beraber melodi neredeyse aynıdır. Metin
ise normalden iki kat daha uzundur. https://www.bastabalkana.com/2016/12/
milkina-kuca-na-kraju-pesma-o-zabranjenoj-ljubavi-omer-pase-latasa/ (Erişim
tarihi: 15.02.2021). Şarkıyı dinlemek için:
https://www.youtube.com/watch?v=wxPE2PNMKCo&feature=emb_title (Erişim
tarihi: 15.02.2021). Şarkının ilk dörtlüğü
şöyledir: Ja prodjoh snužden kraj dola:
Hüzünle vadinin aşağısından geçtim/ I
stadoh malo kraj kola: Ve arabanın yanında biraz durdum/ Al u kolu Milka skakuće:
Ardından Milka arabadan atladı/ Iz oka joj
ljubav šapuće: Gözü aşk fısıldıyor. Tamamı
için bk. Kuhač, 1879, s. 105-106.
13
Bazı kaynaklarda Ömer Lütfi Paşa’nın
1842-1843’te Osmanlı Devleti’nden ayrılmayı ve İslam dininden vazgeçmeyi düşündüğü belirtilmektedir. Hatta bu konudaki görüşlerini ifade ederek Avusturya’da
dinden dönenlere yönelik yasalar hakkında
Šljivo, 1977, s. 60.
SERDÂR-I EKREM ÖMER LÜTFİ PAŞA 155
General Jochmus ve Kont Edmond Zichy’ye defalarca sorular sorduğu iddia ediliyor. Bu konuya rütbeli bir Prusyalının da ilgi
gösterdiği söyleniyor. Bunun birçok Türk
tarafından bilindiği veya tahmin edildiği
ve bu yüzden Ömer Paşa’nın tehlikeli düşmanlara sahip olmasının şaşırtıcı olmadığı
aktarılıyor (Jochmus, 1883, s. 44).
14 Šljivo, 1977, s. 60.
15
Şehsuvaroğlu, 1965, s. 1.
16
Wurzbach, 1870, s. 60; Şehsuvaroğlu,
1965, s. 1.
17
Morris, 1853, s. 24; Wurzbach, 1870, s. 60.
18
Şehsuvaroğlu, 1965, s. 1; Gövsa, 1946, s. 301.
19
Parmaksızoğlu, 1977, s. 260.
20 Kılıç, 1999, s. 425; Abdurrahman Şeref
Efendi, 1985, s. 189.
21
Layard, 1903, s. 128.
22 Wurzbach, 1870, s. 61.
23 Parmaksızoğlu, 1977, s. 260.
24 Özdem, 2012, s. 108.
25 Saydam, 2007, s. 75-76.
26 Basiret Gazetesi, No 343, 1287.
27 Karal, 1988-c, s. 4.
28 Basiret Gazetesi, No 343, 1287.
29 Saygılı, 2010, s. 72.
30 Süreyya, 1996, s. 1323.
31
Morris, 1853, s. 27; Šljivo, 1977, s. 59.
32 Basiret Gazetesi, No 343, 1287.
33 Wurzbach, 1870, s. 62.
34 Vak’a-Nüvis Ahmed Lûtfî Efendi Tarihi,
1990, s. 11. Ömer Lütfi Paşa’nın kızı Saffet
Hanım’ın oğlu olan Enver Celaleddin ise
dedesi Ömer Lütfi Paşa’nın içkinin tesiriyle felç geçirdiğini söylemektedir (Enver
Celaleddin, 1984, s. 6).
35 Basiret Gazetesi, Ömer Lütfi Paşa’nın vefat tarihini 19 Nisan 1871 olarak belirtiyor
(Basiret Gazetesi, No 343, 1287). Ancak,
Ömer Lütfi Paşa’nın mezar kitabesinde
ölüm tarihi 10 Muharrem 1288, yani 1 Nisan
1871 olarak yer alıyor. Kitabenin üzerinde
şöyle yazmaktadır: Hüve’l-Hayyu’l-Hâdî
Müdde-i medîde silk-i celîs-i askerîde
muhârebât-ı cesîme-i Devlet-i ‘Âliyye’de
bulunup Serdârı Ekremlik sınıfını hâ’iz
olmuş ve şecâ’at ve gayret-i fıtriyyesiyle
beyne’l-milel iktisâb-ı şöhret etmiş olan
Ömer Lutfî Paşa merhûmun rûhi’çün
Rızâen lillâhi Te’âle’l-Fâtiha. Sadeleştirerek söylemek gerekirse: “Yaşamının uzun
bir süresini Osmanlı askerî hizmetinde
geçiren, önemli savaşlara katılan, yüksek
askerî rütbelere erişen ve cesaretiyle
uluslararası üne kavuşmuş olan Ömer
Lütfi Paşa’nın ruhu için, Allah’ın rızası için
Fatiha.” Ömer Lütfi Paşa’nın mezarı, lahit
mezar şeklindedir ve mermer kaplaması
yoktur. Lahitin üstü açık bırakılmıştır.
Mezara, alfabetik bir kitabe eklenmiştir.
Ayrıca yazılmış bir mermer kitabesi bulunmakta olup bu kitabenin diğer yüzünde Latin alfabesiyle transkripsiyonu yer
almaktadır. Lahidin tepelik kısmında bir
Hamidî fes tasviri bulunurken ayak şahidesinin tepelik kısmına bir demet çiçek,
gövde kısmınaysa yapraklı bir dal formu
işlenmiştir (https://www.eyupsultan.bel.
tr/tr/main/pages/tas-no-131-omer-lutfipasa/2057 Erişim tarihi: 17.01.2021).
36 Wurzbach, 1870, s. 62.
37 Subić, 2020, s. 91.
38 Wurzbach, 1870, s. 62.
39 BOA., İ. ML., 1/39.
40 BOA., DH. MKT., 38/47.
41
Ömer Paşa’nın vefatından sonraki süreçte mirasçıları, haklarının ihlal edildiği
gerekçesiyle hak arama yoluna gitmiştir.
Şöyle ki Ömer Paşa çok önemli mevkilerde bulunmasına rağmen geçim sıkıntısı
156 D o ç . D r . H a l i m D e m i r y ü r e k
çektiği için Sultan Abdülaziz, Ömer Paşa’ya Yarım Burgaz ve Küçükçekmece’de
iki çiftlik verdi. Ömer Paşa kendi imkânlarıyla bu çiftlikleri düzenledi. Ölümünden
sonra çiftliklerle eşi Emine (Adviye) Hanım
ilgilendi. Fakat Pertevniyal Valide Sultan’ın
çiftliklerin Aksaray Camii için vakfedilmesini istemesi üzerine II. Abdülhamit bunları
kendi adına kaydettirdi. II. Abdülhamit döneminde Ömer Paşa’nın varisleri çiftlikleri
talep etmelerine rağmen olumlu cevap
alamadılar. II. Meşrutiyet döneminde mahkemelere başvurarak hak aradılar ama zaman aşımı cevabıyla karşılaştılar (Öztürk,
1990, s. 60). Bu mücadelelerini Cumhuriyet
döneminde de sürdürdüler. Sare Hanım’ın
dilekçesini konu edinen 1908-1909 tarihli
Osmanlı Arşivine yansıyan kayıtlarda Ömer
Paşa’nın mirasçıları olarak “Miralay Muzaffer, Mülazım Asım ve Seniha Hanım” ismi
geçmektedir (BOA., BEO., 3507/262980).
Seniha Hanım, Cumhuriyet dönemindeki
dilekçesindeyse Ömer Paşa’nın II. Abdülhamit dönemindeki mirasçılar için “Muzaffer Bey, validem Emine Hanım ve ceddem
diğer Emine (Adviye) Hanım” ifadesini kullanmıştır (Serdâr-ı Ekrem Ömer Paşa hafidesi Sare Seniha Hanım tarafından Türkiye
Cumhuriyeti riyaset-i seniyyesine maruz
istida sureti, 1339, s. 4).
42 Serdâr-ı Ekrem Ömer Paşa hafidesi Sare
Seniha Hanım tarafından Türkiye Cumhuriyeti riyaset-i seniyyesine maruz istida
sureti, 1339, s. 4; BOA., BEO., 3507/262980.
43 Bazı kaynaklar Anna Simonich’in, Romanya’nın asil ve sanatkâr bir ailesinin üyesi
olduğunu yazmaktadır (Şehsuvaroğlu,
1965 s. 3). Kaynakların bazıları ise Anna Simonich’in çok fakir bir hizmetçi olduğunu
öne sürmektedir (A British Officer, 1856, s.
277; Wurzbach, 1870, s. 62).
44 Anna Simonich’in Ömer Paşa’yla öğretmenlik mesleğini icra ederken Bükreş’te
evlendiğini yazan kaynaklar da vardır (A
British Officer, 1856, s. 277).
45 Wurzbach, 1870, s. 62.
46 Andriç, 2004, s. 186-189.
47 Aracı, 2016, s. 60.
48 The Illustrated London News, 1855, s. 48;
Şehsuvaroğlu, 1965, s. 3; Aracı, 2016, s. 60.
49 Başka bir kaynakta ise çocuğun erkek olduğu, dört aylıkken Travnik’ten Saraybosna’ya yapılan yolculuk esnasında bir arabanın altında ezilerek hayatını kaybettiği
ifade edilmektedir (A British Officer, 1856,
s. 277).
50 Andriç, 2004, s. 189-190.
51
Aracı, 2016, s. 60. Bir başka kayıtta ise
Anna’nın Ömer Paşa’dan ayrıldıktan sonra
Amerika’ya giderek Baron Bronckel’le evlendiği bilgisine yer verilmiştir (Şehsuvaroğlu, 1965 s. 3).
52 Süreyya, 1996, s. 1323.
53 Classic Poetry Series: Nazim Hikmet -poems-, 2004, s. 1.
54 Şehsuvaroğlu, 1965, s. 3.
55 Saffet Hanım’ın oğlu Enver Celaleddin,
annesinin Ömer Lütfi Paşa’nın büyük kızı
olduğunu ifade etmektedir (Enver Celaleddin, 1984, s. 6). Aynı şekilde Jerzy S. Latka
da bu bilgiyi tekrarlamaktadır (Latka, 1987,
s. 21). Fakat mevcut bilgiler bunu teyit etmemektedir.
56 Enver Celaleddin; annesi, babası ve dedesi
Ömer Lütfi Paşa’yla ilgili şu bilgileri paylaşmıştır: “Peder ayniyle bir aslan gibi mahuf
(ürkütücü) bakışlı ve gayet kalın ve gür
sesli idi. Boyu tamamiyle benim boyumda
idi. Gözleri çekik, ufarak ve mavi, saçları
ve bıyıkları sarı, rengi beyaz ve donuk idi.
Ben kendisinden yalnız ailemize mahsus
olan burnunun şeklini aldım, diğer her tarafım büyük pederime benzer. Bu zat ise
Silistre eşrafından ve belki de beylerinden
bir aileye mensup idi. Ahir ömrüne kadar
ailesinden dolayı hükûmetten bir para alır
idi. Boynu ayniyen pederim gibi idi. Rengi
gayet beyaz; yanakları al, gözleriyle saç-
SERDÂR-I EKREM ÖMER LÜTFİ PAŞA 157
ları ve bıyıkları kara idi. Burnu ufak, sesi
ayniyle benimki gibi incerek idi. Kendisine
o zaman “güzel Ömer Paşa, süslü Ömer
Paşa” derlerdi. Ahlakça hadidülmeşrep
(sert huylu), kadınlara karşı son derece
zaafa malik, müskirata pek münhemik
idi. O derece bir kuvvete malik idi ki, bir
ayvayı kadın eli gibi güzel eline alarak baş
parmağıyla hemen ikiye bölerdi. Müskiratın ve kanlılığın tesiriyle meflucen vefat
eyledi. Validem ise keza uzun boylu, geniş
omuzlu, kumral saçlı, buğday renkli, kaviyülbünye (sağlam yapılı) bir kadın idi.”
(Enver Celaleddin, 1984, s. 6).
57 Latka, 1987, s. 21,44.
58 Budak, 2019, s. 15-16.
59 Latka, 1987, s. 44.
60 Çelik, 2013, s. 82-83.
61
Latka, 1987, s. 44.
Ekrem Ömer Paşa mahdumu Muzaffer
Bey’in zevcesi Hayriye Hanım’la mahdumları Süleyman Asım ve Abdülvahit
Cezmi ve Turgut Suphi Beylere Hidemât-ı
Vataniyye tertibinden verilmek üzere
şehrî 132’şer kuruş maaş tahsis edilmiştir. Madde 2- İşbu kanun tarihi neşrinden
mer’idir. Madde 3- işbu kanunun icrasına
Maliye Nâzırı memurdur. Reis- Kabul buyuruluyor mu efendim? (“Kabul” sedaları)
Kabul olundu. (Meclisi Mebusan Zabıt
Ceridesi İ: 40, C. 1, 23 Şubat 1331 (1915), s.
364).
68 Gümüşsoy, 2008, s. 67.
69 Keleş, 2018, s. 134.
70 Yıldız, 2018, s.168.
71
Keleş, 2018, s. 134.
72 Karakışla, 2016, s. 40; Reinkowski, 2012,
s. 64.
62 Budak, 2019, s. 17; Çelik, 2013, s. 83.
73 Karakışla, 2016, s. 40.
63 Ekim 1908 sonlarında askerlik süresi
biten bazı Arnavut ve Arap askerlerinin
yerine Anadolu’dan asker getirilmek istenmesi üzerine Arnavut ve Arap taburları problem çıkartmış, bunun üzerine
bu taburlar önce Taşkışla’ya sonra da
Arnavutlar Selanik’e, Araplar ise Suriye’ye
gönderilmiştir (Duman, 2008, s. 73; Ergül,
2019, s. 13).
74 Gökbilgin, 1946, s. 651.
64 BOA., Y. PRK. ASK., 259/43.
80 Durdu, 2020, s. 411.
65 BOA., BEO., 3785/283809; BOA., İ. HB.,
48/28.
81
66 BOA., MV., 200/30.
67 BOA. MV., 200/30; BOA. BEO.,
4397/329711; “Serdâr-ı Ekrem Ömer Paşa
mahdumu Muzaffer Bey’in zevcesi Hayriye Hanım’la mahdumlarına hidemat-ı
vataniyye tertibinden maaş tahsisine
dair kanun lâyihası” mecliste şöyle ele
alınmıştır: Reis- Kanun lâyihasının maddelerini okutuyorum: Madde 1- Serdâr-ı
75 Karal, 1988-a, s. 210-212.
76 Karakışla, 2016, s. 40.
77 Gökbilgin, 1946, s. 651.
78 Gökbilgin, 1946, s. 652.
79 Karakışla, 2016, s. 40.
Layard, 1903, s. 127.
82 Layard, İngiliz Büyükelçi Stratford Canning’in hizmetinde ücreti mukabilinde
çalışan, Arnavut Ayaklanması ortaya çıktığında bölgedeki olaylar hakkında rapor
yazması istenen ve daha sonra kamp bölgesinde Ömer Paşa’ya katılan bir İngiliz’dir.
Layard, isyancıların başı Derviş Ağa ile
Ömer Paşa arasında arabuluculuk yapmaya çalışmıştır (Layard, 1903, s. 123-124).
83 Layard, 1903, s. 128.
158 D o ç . D r . H a l i m D e m i r y ü r e k
84 Elçilik veya konsolosluklarda koruma memuru durumundaki özel kıyafetli kişi. Kubbealtı Lügati: http://lugatim.com/s/kavas
(Erişim tarihi:17.02.2021)
nın başarıyla sonuçlanmasıyla Boşnakların
bölgeden sürüleceğini ifade ettiğini iddia
ederek halkı isyana teşvik ediyordu (Gölen,
2002, s. 909-910; Bašagić, 1900, s. 169).
85 Layard, 1903, s. 129-130.
106 İnalcık, 1942, s. 374.
86 Layard, 1903, s. 131-132.
107 Tural, 2004, s. 95; Gölen, 2002, s. 907-911;
Çakmak, 1996, s. 56.
87 Layard, 1903, s. 133-134.
88 Layard, 1903, s. 135.
89 Theodor Ippen, Nineteenth Century Albanian History, https://web.archive.org/
web/20130108155829/http://www.albanianhistory.net/texts20_1/AH1916.html (Erişim tarihi:17.02.2021)
90 BOA., HR. SYS.,120/3.
91
Güneş, 2015, s. 45-47.
92 Gencer, 2010, s. 146-148.
108 Sancaktar, 2015, s. 30-37.
109 Gölen, 2009, s. 222.
110 Bašagić, 1900, s. 161; Gölen, 2002, s. 906.
111 Düzcü, 2016, s. 72; Gölen, 2002, s. 906-907.
112 İnalcık, 1942, s. 386-387; Gölen, 2002, s. 907.
113 Cezar ve Sertoğlu, 1972, s. 3006; Karal,
1988-a, s. 218; Uçarol, 2010, s. 130.
114 Feyzioğlu, 2006, s. 57-58.
101 Djurdjev, 1992, s. 301; Sancaktar, 2015, s. 30.
115 Rusların Lehistan’da, Avusturya’nın ise kendi topraklarında çıkan ihtilalleri bastırmak
amacıyla yaptığı askerî müdahaleler sonucu çok sayıda Leh ve Macar Osmanlı
Devleti’ne sığındı. Osmanlı’nın mültecileri
kabul etmesi özellikle Fransa ve İngiltere’de olumlu tesirler uyandırırken Rusya
ile Avusturya mültecilerin hükümdarlarına
karşı gelmiş asiler olduğunu iddia ederek iade edilmelerini istedi. Ancak Babıali
tarafından Macar ve Leh mültecilerin asi
oldukları reddedilerek iadeleri kabul edilmedi. Ardından Osmanlı Devleti, mültecilere İslam dinini kabul etmeleri hususunda teklif sundu. Büyük çoğunluk İslam’a
geçerek yüksek maaş ve rütbelerle devlet
hizmetine alındı (A British Officer1857, s.
242; Cezar ve Sertoğlu, 1972, s. 3009; Danişmend, 1972, s. 139).
102 Karal, 1988-b, s. 159.
116 İnalcık, 1992, s. 12-13; Karal, 1988-a, s. 218.
103 İnalcık, 1942, s. 376-377; Gölen, 2002, s.
907; Tural, 2004, s. 95.
117 Feyzioğlu, 2006, s. 57, 58, 59.
93 BOA., İ. MSM., 50/1263; Gencer, 2010, s. 174.
94 Gencer, 2010, s. 182.
95 Gencer, 2010, s. 187-188.
96 BOA., İ., MSM., 50/1274.
97 Gencer, 2010, s. 192-195; Yıldız, 2000, s. 74.
98 Uzunçarşılı, 1988, s. 95-98.
99 Tural, 2004, s. 94-95.
100 Gölen, 2017, s. 200-202; 1831’deki isyanın
bastırılmasının akabinde Kapudanlık sistemi sonlandırıldı ve yerine mütesellimlik
kurumu getirildi (Djurdjev, 1992, s. 301;
Sancaktar, 2015, s. 30; Özkaya, 2006, s.
203-204).
104 Çakmak, 1996, s. 56.
105 Ali Paşa, Ömer Paşa’nın isyanı bastırmak için
bölge beyleriyle yaptığı toplantıda ferma-
118 Sancaktar, 2015, s. 35-36. Bosna halkının
isyana teşvik edilmesinde Baron Josip
Jelaçiç de oldukça etkili oldu. Bosnalıları
Osmanlı’ya karşı kendi yanına almaya çalışarak bölgeye gazeteler yolladı. Nitekim
SERDÂR-I EKREM ÖMER LÜTFİ PAŞA 159
Ömer Lütfi Paşa Avusturya’nın Bosna’da
papaz ve casuslar aracılığıyla isyan propagandası yaptığına dikkat çekecekti
(Gölen, 2002, s. 913). Casusular ve papazlar isyanlarda önemli rol oynamıştır.
1849’daki Bosna isyanında Rus casuslar
etkin faaliyet göstermişlerdir (İnalcık,
1992, s. 69). İstikbal Gazetesi’nin okuyucusuyla paylaştığı bir haberden anlaşıldığına göre 1875 Bosna isyanında bölgede
görevli bir Rum papaz kendisine gelen
mektubu Hristiyan ahaliye duyurarak onları isyana katılmaya teşvik etmiştir (Gümüş, Yüksel, 2020, s. 34).
119 Zürcher, 1993, s. 86-87; Gölen, 2002, s.
914-915.
120 Ak, 2010, s. 58.
121 Bašagić, 1900, s. 161-162; İbrişimoviç, 2019,
s. 25; Gölen, 2002, s. 917-918. Eyaletteki
reaya ve beylerin büyük çoğunluğu Tahir Paşa’nın uygulamalarından rahatsızdı
(Muvekkıt, 1998, s. 1023-1024).
122 Süreyya, 1996, s. 1323.
123 Tabsıratü’l Eşkıyâ, 1289, s. 3-4. (Bu eser Zafer Gölen tarafından transkribe edilmiştir.
bk. Zafer Gölen, TTabsıratü’l Eşkıyâ 18491851 Bosna Hersek İsyanı, Öncü Kitap,
Ankara, 2016). Rumeli Ordu-yı Humayunu Müşiri olarak atanan Ömer Lütfi Paşa
kaleme aldığı teşekkür yazısında memnuniyetini dile getirmiştir (BOA., A. MKT,
213/45; BOA., A. MKT, 213/30).
124 Tabsıratü’l Eşkıyâ, 1289, s. 5.
125 İbrişimoviç, 2019, s. 26; Ak, 2010, s. 61.
126 BOA., A. TFŞ., 8/41; Yenidoğan, 2018, s. 88.
127 Ömer Lütfi Paşa, Hafız Paşa’nın damadıdır. Hafız Paşa, Ömer Paşa’nın geniş
yetkiler verilerek kendisinden daha
yetkili bir konuma gelmesine razı değildi. Ayrıca Hafız Paşa, Ömer Paşa’nın
bölgede aldığı kararların sert olduğunu
iddia ederek Paşa’nın bu tavrını eleştirmekteydi. Bu nedenle iki paşa arasında
anlaşmazlık yaşanıyordu. Bu durum idari ve askerî işlerin yürütülmesinde sorun
teşkil etmekteydi. Nitekim Ömer Lütfi
Paşa yaşanan bu anlaşmazlığı merkeze
bildirdi. Bunun üzerine Babıali, Ağustos
1850’de Hafız Paşa’yı Bosna valiliğinden
alarak yerine Hayrettin Paşa’yı görevlendirdi (Süreyya, 1996, s. 1323; Muvekkıt, 1998, s. 1044; Ak, 2010, s. 63-64;
Tabsıratü’l Eşkıyâ, 1289, s. 8, 24; Gölen,
2002, s. 920.
128 Koller, 2017, s. 265; Arbuthnot, 1862, s.
124. Ömer Lütfi Paşa’nın Saraybosna’da
gerçekleştirmiş olduğu toplantıda Bosna valisi ile emrindeki tüm rütbeliler ve
eyaletin ileri gelenleri hazır bulundu.
Ardından Gülhane Hattı Hümayunu’nun
Bosna Eyaleti’nde uygulanmasına dair
ferman okundu. Ayrıca fermana karşı
gelenlerin cezalandırılacağı bilgisi verildi. Toplantı 21 pare top atışından sonra
sona erdi. Bir gün sonra ise eyalet ileri
gelenleri ile gayrimüslim liderlere ziyafet verildi. Aynı gün eyaletin beylerinden
fermanın uygulanacağı ve asker alımı
konusunda emirlere uyulacağına dair
taahhüt alındı (Muvekkıt, 1998, s. 1038;
Ak, 2010, s. 61-62).
129 BOA., A. TFŞ., 8/41; Tabsıratü’l Eşkıyâ 1289,
s. 8; Gölen, 2002, s. 920; Ak, 2010, s. 61;
İbrişimoviç, 2019, s. 27. Babıali tarafından Tanzimat’ın uygulanmasıyla birlikte
büyük bir meclisin teşkil edilmesi istenmekteydi. Nitekim Ocak 1851’de Bosna
Eyaleti’nde Meclis-i Kebir açılacaktır
(Tabsıratü’l Eşkıyâ, 1289, s. 51).
130 Tabsıratü’l Eşkıyâ , 1289, s. 9-11; Yenidoğan,
2018, s. 104.
131 Tabsıratü’l Eşkıyâ , 1289, s. 9-11. İsyancılar
özellikle İskender Bey’in Macar kökenli olduğunu iddia etmekteydiler. Bu nedenle
Macar komutanların bölgede görevlendirilmesine karşı çıkmaktaydılar (Koller,
2017, s. 265).
160 D o ç . D r . H a l i m D e m i r y ü r e k
132 İbrişimoviç, 2019, s. 28; Gölen, 2002, s. 921.
133 Tabsıratü’l Eşkiyâ’da Vranduk Kalesi şöyle
anlatılmaktadır: “Vranduk Kalesi, Bosna
Nehri’nin yanında, yüksek bir tepe eteğinde
yer alır. Küçük ve çok eski bir kaledir, her
tarafı harabelerle çevrilidir. Üst ve altındaki yollardan çok zor geçilir.” (Tabsıratü’l
Eşkıyâ, 1289, s. 12). Tabsıratü’l Eşkıyâ adlı
eserdeki bilgiler, okuyucu tarafından daha
iyi anlaşılabilmesi adına yazar tarafından
sadeleştirilerek sunulmuştur. İlerleyen
sayfalarda da bu yöntem takip edilmiştir
(yn).
134 Tabsıratü’l Eşkıyâ, 1289, s. 10-13.
135 Tabsıratü’l Eşkıyâ, 1289, s. 13-15.
146 Tabsıratü’l Eşkıyâ’da muharebenin başarıyla sonuçlanması şöyle anlatılmaktadır:
Evlerin içine, hayvan sürüleri gibi daldılar,
Padişahın askerlerini, kötü niyetli bir topluluk olarak gördüler. Binaların tavanlarına
kadar düşmanlarının üzerine çullandılar,
Kurtuluş umuduyla inat ve ısrarla ilerlediler (Tabsıratü’l Eşkıyâ, 1289, s. 57-58).
147 Tabsıratü’l Eşkıyâ, 1289, s. 73-74.
148 TTabsıratü’l Eşkıyâ, 1289, s. 59-60.
149 Tabsıratü’l Eşkıyâ 1289, s. 59-64. Ömer Paşa,
bölge ileri gelenlerinden çoğu kişiyi tutuklatarak sürgüne gönderdi (Bašagić, 1900,
s. 170).
136 Tabsıratü’l Eşkıyâ, 1289, s. 16-17.
150 Bašagić, 1900, s. 169-170; Arbuthnot, 1862,
s. 124.
137 Tabsıratü’l Eşkıyâ, 1289, s. 18-21.
151 Tabsıratü’l Eşkıyâ, 1289, s. 73.
138 Tabsıratü’l Eşkıyâ, 1289, s. 21-23.
152 Tabsıratü’l Eşkıyâ, 1289, s. 66-69.
139 Kısaca şöyle özetlenebilir: O dönemin hükümdarı, Abdülmecid Han, dünya liderleri
arasında en yüce olarak bilinir. Doğruyu
yanlıştan ayırmak için her zaman Hazreti
Muhammed’in kılıcını kullanır. Bosna halkı
isyan etti çünkü iyi ile kötüyü ayırt edemediler. Bu durumu düzeltmek için padişah
Ömer Paşa’yı görevlendirdi. Ömer Paşa, asi
grupları isyanı bırakmaya çağırdı, ancak
inatçı davranışlarını sürdürdüler. Sonunda,
Ömer Paşa sınırları aşan isyancıları cezalandırdı ve asi grupları yendi. İslam askerleri için şehit düşenler adına beş veya on
yerde mezarlar inşa edildi. Bu mezarlar,
şehitlerin anısına kutsal yerler olarak belirlendi (Tabsıratü’l Eşkıyâ, 1289, s. 45).
153 Asilere hadlerinin bildirildiği şu beyitle izah
edilmektedir: Padişahın askerlerinin saldırısına karşı duracak mı, bir grup cahil
ve kötü niyetli insan. Rüstem veya Zal gibi
kahramanlar bile onlara karşı duramaz.
Ancak padişahın merhameti onlara siper
olabilir (Tabsıratü’l Eşkıyâ, 1289, s. 69-70).
140 Tabsıratü’l Eşkıyâ, 1289, s. 25-26.
141 Tabsıratü’l Eşkıyâ, 1289, s. 28-34.
142 Tabsıratü’l Eşkıyâ, 1289, s. 34-37.
143 Tabsıratü’l Eşkıyâ, 1289, s. 39-41.
144 Tabsıratü’l Eşkıyâ, 1289, s. 47-51.
145 Tabsıratü’l Eşkıyâ, 1289, s. 51-52.
154 Tabsıratü’l Eşkıyâ, 1289, s. 78-83. Tabsıratü’l
Eşkıyâ’da galibiyet şöyle anlatılmaktadır:
“Eşkıyaların Gölhisar’daki her tarafı deniz
gibi çevrildi. Birbirini izleyen asker taburları deniz dalgaları gibi göründü. Padişahın
askerleri, bu denize kurşunlarla ağ attılar.
Rumeli Hisarı’nda sanki balık avlıyor gibiydiler.” (Tabsıratü’l Eşkıyâ , 1289, s. 82).
155 Tabsıratü’l Eşkıyâ, 1289, s. 83-87.
156 Tabsıratü’l Eşkıyâ, 1289, s. 88-89; Arbuthnot,
1862, s. 124.
157 Gölen, 2002, s. 927.
158 Tabsıratü’l Eşkıyâ, 1289, s. 90-95. Tabsıratü’l Eşkıyâ’da Bihke Kalesi’nin asilerden temizlenmesi şöyle anlatılmaktadır: “Padişahın askerlerine karşı durmak, kükreyen bir
SERDÂR-I EKREM ÖMER LÜTFİ PAŞA 161
ırmağa atılmak gibidir. Bu durum zayıflığı
böyle hatırlatıyor bana. Savaşçı ve vahşi
eşkıyalar bir ırmağa benziyor.” (Tabsıratü’l
Eşkıyâ, 1289, s. 95).
159 Tabsıratü’l Eşkıyâ, 1289, s. 101.
160 İnalcık, 1992, s. 14.
161 Gölen, 2002, s. 928.
162 BOA., İ. DH., 240/14557. Ömer Lütfi Paşa,
Babıali tarafından olgun, başarılı kişiliği ve
askerî memuriyetindeki başarıları sebebiyle pırlantalı murassa nişanıyla ödüllendirilecektir (BOA., C. DH., 44/2151; BOA., A.
DVNSNMH.d., 11/100).
181 Ćirković, 2004, s. 215.
182 Cezar ve Sertoğlu, 1972, s. 3016; Armaoğlu,
1997, s. 275.
183 Gölen, 2014, s. 662-663.
184 Urhan, 2015(a), s. 72.
185 Urhan, 2015(a), s. 76-77.
186 Çayır, 2014, s. 46.
187 Gölen, 2009, s. 246.
188 Çelik, Özdem, 2013, s. 13-14.
189 Karal, 1988-b, s. 72-73.; Cezar ve Sertoğlu,
1972, s. 3016.
163 Tabsıratü’l Eşkıyâ, 1289, s. 8.
190 Çelik, Özdem, 2013, s. 14.
164 BOA., A. MKT. NZD., 42/76; Tabsıratü’l Eşkıyâ, 1289, s. 8; Ak, 2010, s. 68.
191 Kurat, 1987, s. 326.
165 BOA., İ. MVL., 209/6760; BOA., MKT. NZ.,
35/47; Ak, 2010, s. 73.
193 Aydın, 2012, s. 19-20.
166 Ak, 2010, s. 83-149; Ahmed Cevdet Paşa,
1960, s. 267.
167 BOA., İ. MVL., 207/6684.
168 Arbuthnot, 1862, s. 74, 201, 247.
169 Urhan, 2015(b), s. 113, 116, 118.
170 Uçarol, 2010, s. 248.
171 Aksun, 1994, s. 429-430.
172 Çelik, Özdem, 2013, s. 14.
173 Gölen, 2011, s. 505-506.
174 Çelik, Özdem, 2013, s. 16.
175 Özdem, 2012, s. 108.
176 Urhan, 2015(a), s. 59.
177 Çelik, Özdem, 2013, s. 16.
178 Ahmed Cevdet Paşa, 1953, s. 14.
179 Urhan, 2015(a), s. 60-62.
180 Karal, 1988-b, s. 71-72; Urhan, 2015(a), s.
66.
192 Cezar ve Sertoğlu, 1972, s. 3015.
194 Ferik Ahmed Muhtar Paşa, 2014, s. 21; Cezar ve Sertoğlu, 1972, s. 3015-3017; Kurat,
1987, s. 327; Aydın, 2012, s. 48.
195 Karal, 1988-a, s. 227.
196 Slade, 1943, s. 62.
197 Ferik Ahmed Muhtar Paşa, 2014, s. 26-27.
198 Çetin ve Kök, 2018, s. 5, 11-12.
199 Çetin ve Kök, 2018, s. 11-12.
200 Köremezli, 2013, s. 39-40.
201 Köremezli, 2013, s. 47.
202 Gurulkan ve diğ., 2006, s. 148.
203 Çavlı, 1957, s. 13-14.
204 Aydın, 2012, s. 56.
205 Köremezli, 2013, s. 45.
206 Ömer Paşa, Osmanlı Devleti adına Prens
Gorçakof’a 4 Ekim 1853’te bir mektup
göndermiştir. Mektupta, Rusya’nın Eflak
ve Boğdan bölgelerini işgal ederek daha
önce yapılan anlaşmaları ihlal ettiği ve bu
162 D o ç . D r . H a l i m D e m i r y ü r e k
durumun Osmanlı Devleti’ni savaşa sürüklediği vurgulanmaktadır. Ömer Paşa,
Osmanlı’nın barışçıl çözümler aradığını
ancak Rusya’nın bu çabaları reddettiğini
ve bu tutumunun Osmanlı’nın güvenliğine ciddi zararlar verdiğini belirtir. Ayrıca,
diğer devletler tarafından önerilen barış
tekliflerinin de Rusya tarafından kabul
edilmediğini aktarır. Bu nedenle, Osmanlı
Devleti’nin artık savaş dışında bir alternatif göremediği ve Rusya’ya barış için son
bir şans tanıdığını ifade eder. On beş gün
içinde olumlu bir yanıt alınamaması durumunda, Osmanlı’nın savaşa başlamasının
kaçınılmaz olacağını vurgular (BOA., HR.,
SYS., 903/2).
207 Özcan, 1993, s. 41.
208 Danişmend, 1972, s. 146-147; Aydın, 2012,
s. 57.
226 Danişmend, 1972, s. 171-172.
227 Budak, 1993, s. 44-45.
228 Budak, 1993, s. 47, 50.
229 Aydın, 2012, s. 59-60.
230 Budak, 1993, s. 71-72.
231 Budak, 1993, s. 82-84.
232 Budak, 1993, s. 115-123, 127.
233 Budak, 1993, s. 128, 134, 138-139.
234 Budak, 1993, s. 158-159.
235 Budak, 1993, s. 160-163.
236 Genelkurmay, 1977, s. 90.
237 Slade, 1943, s. 251-252.
238 Budak, 1993, s. 167-170.
209 Danişmend, 1972, s. 147-148.
239 Gürel, 1935, s. 117.
210 Önen, 2016, s. 55.
240 Budak, 1993, s. 172-173.
211 Ulucutsoy, 2019, s. 50.
241 Slade, 1943, s. 253.
212 Aydın, 2012, s. 59.
242 Slade, 1943, s. 256.
213 Esiner, 2017, s. 133-135.
243 Gürel, 1935, s. 118.
214 Aydın, 2012, s. 60-68.
244 Budak, 1993, s. 175,179.
215 Özcan, 1993, s. 157-158.
245 Gürel, 1935, s. 121; Budak, 1993, s. 181-182.
216 Esiner, 2017, s. 134,139.
246 Budak, 1993, s. 182.
217 Ferik Ahmed Muhtar Paşa, 2014, s. 33-34.
220 Ferik Ahmed Muhtar Paşa, 2014, s. 97-98,
114-115, 129; Çabuk, 2018, s. 187.
247 Ahmed Cevdet Paşa Tezâkir’de iddiasını
daha da ileriye taşıyarak Namık Paşa’nın
valiliğe rağbet etmemesinden ve Ömer
Paşa’nın da İngilizler tarafından korunup
desteklenmesinde dolayı Bağdat Valiliğine atandığını söylemektedir (Ahmed Cevdet Paşa, 1960, s. 34-35).
221 Danişmend, 1972, s. 157.
248 BOA., İ. DH., 386/25513.
222 Danişmend, 1972, s. 157-158.
249 BOA., A. DVN., 126/50.
223 Danişmend, 1972, s. 164.
250 BOA., MKT. MHM., 117/59.
224 Kurat, 1987, s. 329.
251 BOA., A. MKT. MHM., 117/69; BOA., A. MKT.
NZD., 239/77; BOA., İ. DH., 389/25716.
218 Çabuk, 2018, s. 188.
219 Slade, 1943, s. 154.
225 Aydın, 2012, s. 82.
SERDÂR-I EKREM ÖMER LÜTFİ PAŞA 163
252 Herzog, 2012, s. 117.
253 BOA., İ.DH., 394/26108; BOA., MKT. MHM.,
125/42; BOA., A. MKT. UM., 296/51.
254 Herzog, 2012, s. 118.
255 BOA., HR. TO., 430/8.
256 BOA., İ. MMS., 16/675.
257 Herzog, 2012, s. 118.
258 BOA., A. MKT. UM., 368/43.
259 BOA., A. MKT. UM., 372/38.
260 Karal, 1988-c, s. 4; Moačanin, 2001, s. 384385; Cezar ve Sertoğlu, 1972, s. 3118.
261 Karal, 1988-c, s. 55.
262 BOA., MKT. NZD., 293/53; BOA., A. MKT.
MHM., 169/91; BOA., A. MKT. MHM., 174/17;
BOA., MKT. NZ., 307/92; BOA., A. MKT.
UM., 475/89.
275 BOA., A. MKT. NZD., 421/80; Ergirili Ahmed
Hilmi, s. 58-90; Çayır, 2014, s. 147-201.
276 Cezar ve Sertoğlu, 1972, s. 3119; Ergirili Ahmed Hilmi, s. 105; Çayır, 2014, s. 226-228.
277 Karal, 1988-c, s. 5; Cezar ve Sertoğlu, 1972,
s. 3119-3120.
278 Ergirili Ahmed Hilmi, s. 106; Çayır, 2014, s.
228-229.
279 BOA., A. MKT. NZD., 311/46; BOA., A. MKT.
UM., 481/42; Tural, 2004, s. 98; Arbuthnot, 1862, s. 74, 241, 247.
280 Bosna-Hersek Vakfiyeleri, 2016, s. 641.
Başka bir kaynakta ise tekkenin Ömer
Lütfi Paşa tarafından 1851’de tamir ettirildiği ifade edilmektedir (Özköse, 2020,
s. 357).
281 Tural, 2004, s. 98.
282 Arbuthnot, 1862, s. 245-246.
263 BOA., A. MKT. MHM., 213/13.
283 Ahmed Cevdet Paşa, 1960, s. 267, 275.
264 Gölen, 2010, s. 450-451.
284 Karal, 1988-c, s. 4; Şentürk, 1995, s. 722.
265 Arbuthnot, 1862, s. 138.
285 Karal, 1988-c, s. 4; Şentürk, 1995, s. 722.
266 Ergirili Ahmed Hilmi, s. 57-58; Çayır, 2014,
s. 147; Karal, 1988-c, s. 4; Tural, 2004, s.
98.
286 Ergirili Ahmed Hilmi, s. 50; Çayır, 2014, s.
133.
267 Arbuthnot, 1862, s. 136; Ergirili Ahmed Hilmi, s. 58-59; Çayır, 2014, s. 149-150.
268 Ergirili Ahmed Hilmi, s. 58; Çayır, 2014, s.
148.
269 Cezar ve Sertoğlu, 1972, s. 3118.
270 Karal, 1988-c, s. 4; Ergirili Ahmed Hilmi, s.
57-58.
271 BOA., A. MKT. UM., 475/89.
287 BOA., MKT. NZD., 293/53. BOA., A. MKT.
MHM., 169/91; BOA., A. MKT. MHM., 174/17.
288 BOA., MKT. NZ., 307/92; BOA., A. MKT. UM.,
475/89.
289 Gölen, 2011, s. 507.
290 Cezar ve Sertoğlu, 1972, s. 3118-3119; Karal, 1988-c, s. 4.
291 Gölen, 2011, s. 510.
272 Cezar ve Sertoğlu, 1972, s. 3118.
292 Danişmend, 1972, s. 201; Karal, 1988-c, s.
4-5.
273 Ergirili Ahmed Hilmi, s. 58; Çayır, 2014, s.
147.
293 Karal, 1988-c, s. 5.
274 Karal, 1988-c, s. 5; Cezar ve Sertoğlu, 1972,
s. 3119.
294 Nikola Petroviç’in babasıdır.
295 Ergirili Ahmed Hilmi, s. 87-97; Çayır, 2014,
s. 196-214; Gölen, 2011, s. 510.
164 D o ç . D r . H a l i m D e m i r y ü r e k
296 Ahmed Cevdet Paşa, 1960, s. 252.
297 Ergirili Ahmed Hilmi, s. 99-104; Çayır, 2014,
s. 216-226.
298 Ahmed Cevdet Paşa, 1960, s. 253; Ergirili
Ahmed Hilmi, s. 104-105; Çayır, 2014, s.
226-228.
299 Özer, 2010, s. 75-76.
300 Ergirili Ahmed Hilmi, s. 106; BOA., C. AS.,
56/2601; Çayır, 2014, s. 228-229.
301 Babıali, elçilerin notasına verdiği cevapta, Karadağ’ın tahribine yönelik iddiaları
reddederek harekâta sebep olanların
Karadağlılar olduğu hatırlatmaktaydı. Asıl
maksadın da bölgede sükûnetin sağlanması olduğunu ifade etmekteydi (Gölen,
2011, s. 525-526).
302 Ahmed Cevdet Paşa, 1960, s. 253; Karal,
1988-c, s. 5; Ergirili Ahmed Hilmi, s. 106;
Cezar ve Sertoğlu, 1972, s. 3119; Çayır,
2014, s. 229.
303 Gölen, 2011, s. 526.
304 Gölen, 2011, s. 526-527.
305 Gölen, 2011, s. 529-530.
306 Danişmend, 1972, s. 202; Cezar ve Sertoğlu, 1972, s. 3119-3120; Karal, 1988-c, s. 6;
Gölen, 2011, s. 530-531.
307 Gölen, 2011, s. 531.
308 Çayır, 2014, s. 235-237.
309 Ahmed Cevdet Paşa, 1960, s. 34.
310 Tukin, 1996, s. 89.
311 Karal, 1988-c, s. 20.
312 Demirci, 2019, s. 32.
313 Karal, 1988-c, s. 23.
314 Karal, 1988-c, s. 25.
315 Karal, 1988-c, s. 27; Ertuna, 1981, s. 85.
316 Mahmud Celaleddin Paşa, 1898, Varak no:
27-a. (Bu eser Abdullah Sivridağ tarfından “Girit İhtilali Tarihi” adıyla Yüksek Lisans Tezi olarak çalışılmıştır. bk. Sivridağ,
1990).
317 Mahmud Celaleddin Paşa, 1898, Varak no:
27-b.
318 Mahmud Celaleddin Paşa, 1898, Varak no:
28-a.
319 Mahmud Celaleddin Paşa, 1898, Varak no:
28-b.
320 Mahmud Celaleddin Paşa, 1898, Varak no:
29-a.
321 Mahmud Celaleddin Paşa, 1898, Varak no:
29-b.
322 Mahmud Celaleddin Paşa, 1898, Varak no:
30-a.
323 Mahmud Celaleddin Paşa, 1898, Varak no:
30-b.
324 Mahmud Celaleddin Paşa, 1898, Varak no:
31-a.
325 Mahmud Celaleddin Paşa, 1898, Varak no:
31-b.
326 Mahmud Celaleddin Paşa, 1898, Varak no:
32-a.
327 Mahmud Celaleddin Paşa, 1898, Varak no:
32-b.
328 Mahmud Celaleddin Paşa, 1898, Varak no:
33-a.
329 Mahmud Celaleddin Paşa, 1898, Varak no:
33-b.
330 Mahmud Celaleddin Paşa, 1898, Varak no:
34-a.
331 Mahmud Celaleddin Paşa, 1898, Varak no:
34-b.
332 Mahmud Celaleddin Paşa, 1898, Varak no:
36-a,36-b.
333 Cengiz, 1999, s. 47.
SERDÂR-I EKREM ÖMER LÜTFİ PAŞA 165
334 Akgün, Uluğtekin, 2020, s. 32-33.
335 Ada, 2011, s. 2.
336 Çapa, 2010, s. 2-3.
337 Kızılay Dergisi, 1979, s. 6-7; Akgün, Uluğtekin, 2020, s. 12-13; Bilgin, 2023, s. 86.
338 Ada, 2011, s. 12.
339 Akgün, Uluğtekin, 2020, s. 44.
340 Ada, 2011, s. 13.
341 Kızılay Dergisi, 1979, s. 7.
342 Akgün, Uluğtekin, 2020, s. 46.
343 Saygılı, 2010, s. 74-75.
344 Saygılı, 2010, s. 88-89; Akgün, Uluğtekin,
2020, s. 48.
345 Çapa, 2002, s. 544.
346 Saygılı, 2010, s. 31.
347 Atıf yapılan belgelerin numaraları kullanıldığı yerde dipnotta gösterilmiştir.
348 Alıntı yapılan süreli yayın nüshasına ilişkin
ayrıntı, ilgili dipnotta/kaynakçada verilmiştir
166 D o ç . D r . H a l i m D e m i r y ü r e k
Kaynaklar
Arşiv Kaynakları
Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanlığı Devlet Arşivleri Başkanlığı Arşivi (Osmanlı
Arşivi)347
Babıali Evrak Odası Evrakı (BEO)
Cevdet Askeriye (C. AS)
Cevdet Dâhiliye (C. DH)
Cevdet Zaptiye (C. ZB)
Dâhiliye Nezareti Mektubî Kalemi (DH. MKT)
Divan (Beylikçi) Kalemi Defterleri (A. DVN)
Hariciye Nezareti Belgrat Sefareti (HR. SFR. (03))
Hariciye Nezareti Tercüme Odası Evrakı (HR. TO)
Hariciye Nezareti Siyasi Kalemi (HR.SYS)
İrâde Dâhiliye (İ. DH)
İrâde Harbiye (İ. HB)
İrâde Maliye (İ. ML)
İrade Meclis-i Mahsus (İ. MMS)
İrâde Mesail-i Mühimme (İ. MSM)
İrade Meclis-i Valâ (İ. MVL)
Meclis-i Vükelâ Mazbataları (MV)
Nâme-i Hümâyûn Defterleri (A. DVNS. NMH. d)
Sadâret Mektubî Kalemi Belgeleri (A. MKT)
Sadaret Mektubi Mühimme Kalemi Evrakı (A. MKT. MHM)
Sadaret Mektubi Kalemi Nezaret ve Devair Evrakı (A. MKT. NZD)
Sadaret Mektubi Kalemi Umum Vilâyât Evrakı (A. MKT. UM)
Sadâret Teşrifat Kalemi Belgeleri (A. TŞF)
Yıldız Perakende Evrakı Askerî Maruzat (Y. PRK. ASK)
Fotoğraflar (FTG.f.)
SERDÂR-I EKREM ÖMER LÜTFİ PAŞA 167
Süreli Yayınlar348
Basiret Gazetesi
The Illustrated London News
Meclisi Mebusan Zabıt Ceridesi
Kitaplar ve Makaleler
A British Officer, 1856: A British Officer, The Powers of Europe and Fall of Sebastopol,
Boston: Higgins and Bradley, 1856.
A British Officer, 1857: A British Officer, The Powers of Europe and Fall of Sebastopol,
Boston: Higgins Bradley and Dayton, 1857.
Abdurrahman Şeref Efendi, 1985: Abdurrahman Şeref Efendi, Tarih Musahabeleri,
Ankara: Kültür ve Turizm Bakanlığı Yayınları, 1985.
Ada, 2011: Hüsnü Ada, Osmanlı Devletinin Hizmetinde İlk Modern Osmanlı Sivil
Toplum Örgütü: Osmanlı Hilâl-i Ahmer Cemiyeti (1868-1911), Marmara Üniversitesi
Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü Türk Tarihi Anabilim Dalı Yakınçağ Tarihi Bilim
Dalı, Yayımlanmamış Doktora Tezi, İstanbul, 2011.
Ahmed Cevdet Paşa, 1953: Ahmed Cevdet Paşa, Tezâkir 1-12 (yay. haz. Cavid Baysun)
Ankara: Türk Tarih Kurumu Yayınları, 1953.
Ahmed Cevdet Paşa, 1960: Ahmed Cevdet Paşa, Tezâkir 13-20 (yay. haz. Cavid Baysun) Ankara: Türk Tarih Kurumu Yayınları, 1960.
Ahmed Lütfi Efendi, 1990: Vak’a-Nüvis Ahmed Lütfi Efendi Tarihi (yay. haz. Münir
Aktepe), c. 13, Ankara: Türk Tarih Kurumu Yayınları, 1990.
Ak, 2010: Emine Ak, Tanzimat’ın Bosna Hersek’te Uygulanması ve Neticeleri (18391875), Marmara Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü Yakınçağ Tarihi Anabilim Dalı, Yayımlanmamış Doktora Tezi, İstanbul, 2010.
Akgün ve Uluğtekin, 2020: Seçil Karal Akgün ve Murat Uluğtekin, Yeni Belgelerin
Işığında Hilal-i Ahmer’den Kızılay’a, cilt 2, Ankara: Türk Kızılay, 2020.
Aksun, 1994: Ziya Nur Aksun, Osmanlı Tarihi Osmanlı Devleti’nin Tahlilli, Tenkidli
Siyasî Tarihi, cilt 3, İstanbul: Ötüken Neşriyat, 1994.
Andriç, 2004: İvo Andriç, Ömer Paşa (çev. Ali Berktay), İstanbul: İletişim Yayınları, 2004.
Aracı, Nisan 2016: Emre Aracı, “Buckingham Sarayı’nda ‘Ömer Paşa Valsi’ ve Ömer
Paşa’nın Piyanist Hanımı”, Andante, sayı 114, s. 56-60, Nisan 2016.
Arbuthnot, 1862: George Arbuthnot, Herzegovina; or, Omer Pacha and the Christian Rebels: With a Brief Account of Servia, Its Social, Political, and Financial Condition, London:
Longman, Green, Longman, Roberts, & Green, 1862.
168 D o ç . D r . H a l i m D e m i r y ü r e k
Armaoğlu, 1997: Fahir Armaoğlu, 19. Yüzyıl Siyasi Tarihi (1789-1914), Ankara: TTK
Basımevi, 1997.
Aydın, 2012: Doğu Aydın, Avrupalı Savaş Muhabirlerinin Eserlerinde Kırım Savaşı,
Hacettepe Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Tarih Anabilim Dalı Yayımlanmamış
Yüksek Lisans Tezi, Ankara, 2012.
Bach, 2010: Franz Bach, Povijest Otočke Pukovnije (çev. Manuela Svoboda ve Milan
Kranjčević), Zagreb ve Otočac: Hrvatski Institut za Povijest ve Katedra Čakavskog
Sabora Pokrajine Gacke, 2010.
Bilgin, 2023: Taner Bilgin, Besim Ömer Paşa, İstanbul: Kızılay Kültür Sanat Yayınları, 2023.
Buczynski, 1994: Alexander Buczynski, “Organizacija Policije i Pravosuđa u Vojnoj
Krajini”, Povijesni Prilozi, 13(13), s. 77-109, 1994.
Budak, 1993: Mustafa, 1853-1856 Kırım Savaşı’nda Kafkas Cephesi, İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Yakınçağ Tarihi Anabilim Dalı, Yayımlanmamış Doktora
Tezi, İstanbul, 1993.
Budak, 2019: Burhan Budak, Mustafa Celâleddin Paşa (Konstanty Borzecki) 1826-1876,
Tokat Gaziosmanpaşa Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Tarih Anabilim Dalı
Yakınçağ Tarihi Bilim Dalı, Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Tokat, 2019.
Cengiz, 1999: Hasan Ali Cengiz, Girit İsyanları (1866-1908), Trakya Üniversitesi
Sosyal Bilimler Enstitüsü Tarih Anabilim Dalı, Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi,
Edirne, 1999.
Cezar ve Sertoğlu, 1972: Mustafa Cezar ve Midhat Sertoğlu, Mufassal Osmanlı Tarihi,
cilt 6, Güven Yayınevi, İstanbul, 1972.
Ćirković, 2004: Sima M. Ćirković, The Peoples of Europe The Serbs (çev. Vuk Tošić),
Australia: Blackwell Publishing, 2004.
Çabuk, 2018: Vahit Çabuk, Büyük Osmanlı Tarihi, cilt 3, İstanbul: İstanbul Büyükşehir
Belediyesi Kültür A.Ş Yayınları, 2018.
Çakmak, 1996: Zafer Çakmak, 1875 Hersek İsyanı ve Bosna Hersek’in Avusturya-Macaristan İmparatorluğu Tarafından İşgali, Fırat Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Tarih
Anabilim Dalı, Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Elazığ, 1996.
Çam ve Ademi, 2016: Mevlüt Çam ve Rahman Ademi (proje koordinatörleri ve editörler), Bosna-Hersek Vakfiyeleri, cilt 2, Ankara: Vakıflar Genel Müdürlüğü Yayınları, 2016.
Çapa, 2010: Mesut Çapa, Kızılay (Hilâl-i Ahmer) Cemiyeti (1914-1925), Ankara: Türkiye Kızılay Derneği Yayınları, 2010.
Çapa, 2002: Mesut Çapa, “Kızılay”, TDV İslam Ansiklopedisi, c. 25, s. 544, Ankara:
Türkiye Diyanet Vakfı, 2002
Çavlı, 1957: Emin Ali Çavlı, Kırım Harbi, İstanbul: Hilmi Kitabevi, 1957.
SERDÂR-I EKREM ÖMER LÜTFİ PAŞA 169
Çayır, 2014: Kamil Çayır, Karadağ Meselesi (1851-1863), İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Tarih Anabilim Dalı, Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, İstanbul, 2014.
Çelik, 2013: Mehmet Çelik, Enver Celalettin Paşa (1857-1929), Muğla Sıtkı Koçman
Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Tarih Anabilim Dalı, Yayımlanmamış Yüksek
Lisans Tezi, Muğla, 2013.
Çetin ve Kök, 2018: Mehmet Çetin ve Recep Kök, “Kırım Savaşı Örneğinde Osmanlı
Ordusu’nda Gayrimüslimlerin İstihdamı”, Bilig: Türk Dünyası Sosyal Bilimler Dergisi,
sayı 85, s. 1-24, Bahar 2018.
Danişmend, 1972: İsmail Hami Danişmend, İzahlı Osmanlı Tarihi Kronolojisi, 4. cilt,
İstanbul: Türkiye Yayınevi, 1972.
Darkot, 1997: Besim Darkot, “Karadağ, MEB İslam Ansiklopedisi, cilt 6, 1997.
Demirci, 2019: Gülşah Demirci, Osmanlı Basın Kaynakları Işığında Girit Meselesi
(1866-1869), Zonguldak Bülent Ecevit Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Tarih
Anabilim Dalı, Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Zonguldak, 2019.
DİA, 2002: DİA, “Kocabaşı”, TDV İslam Ansiklopedisi, c. 26, s. 140-141, Ankara: Türkiye Diyanet Vakfı, 2002.
Djurdjev, 1992: Branislav Djurdjev, “Bosna-Hersek”, TDV İslam Ansiklopedisi, c. 6, s.
297-305, İstanbul: Türkiye Diyanet Vakfı, 1992.
Duffy, 1987: Christopher Duffy, The Military Experience in the Age of Reason, London
and New York: Routledge & Kegan Paul, 1987.
Duman, 2008: Ömer Duman, II. Meşrutiyet’e Tepkiler, Atatürk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Tarih Anabilim Dalı, Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Erzurum, 2008.
Durdu, 2020: Mustafa Durdu, “İsyanları Sebebiyle Bazı Arnavutların Anadolu’ya
Sürgün Edilmelerine Dair Sosyo-Politik Bir İnceleme (1847-1851)”, Selçuk Üniversitesi
Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, sayı 43, s. 410-427, 2020.
Düzcü, 2016: Levent Düzcü, “Korku ile Tedbir arasında Bir İhtilâli İzlemek: 1848
İhtilâli ve Osmanlı Hükûmeti”, Süleyman Demirel Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi
Sosyal Bilimler Dergisi, sayı 38, s. 51-78, 2016.
Ergirili Ahmed Hilmi İbni Resul, 10071: Ergirili Ahmed Hilmi İbni Resul, Osmanlı-Karadağ Muharebatı Tarihçesi, İstanbul Üniversitesi Yazma Eserler Kütüphanesi, Türkçe
Yazma no. 10071.
Ergül, 2019: Sidar Ergül, Sultan II. Abdülhamid ve Osmanlı’ya Yönelik Bir Tasfiye Tertibi
Olarak “31 Mart Darbesi” (13 NİSAN 1909), İstanbul: Strateji Düşünce ve Analiz
Merkezi, 2019.
Ertuna, 1981: Hamdi Ertuna, Büyük Türk Askerleri: Cezzar Ahmet Paşa, Serdar-ı Ekrem
Ömer Paşa, Ankara: Genelkurmay Basımevi, 1981.
170 D o ç . D r . H a l i m D e m i r y ü r e k
Ferik Ahmed Muhtar Paşa, 2014: Ferik Ahmed Muhtar Paşa, Kırım Harbi’nde Silistre
Müdafaası (yay. haz. Gültekin Yıldız ve Fatih Tetik), İstanbul: Türkiye İş Bankası
Kültür Yayınları, 2014.
Feyzioğlu Sezer, 2006: Hamiyet Feyzioğlu Sezer, “1848 İhtilalleri Sırasında Osmanlı
Devleti’nin Balkanlar ve Adalar’da Aldığı Önlemler”, Tarih Araştırmaları Dergisi,
25(39), s. 49-64, 2006.
Gencer, 2010: Fatih Gencer, Merkeziyetçi İdari Düzenlemeler Bağlamında Bedirhan Bey
Olayı, Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Tarih (Yakınçağ Tarihi) Anabilim
Dalı, Yayımlanmamış Yüksek Lisan Tezi, Ankara, 2010.
Genelkurmay, 1977: 1853-1856 Osmanlı-Rus ve Kırım Savaşı Deniz Harekâtı, Ankara:
Genelkurmay Harp Tarihi Yayınları, 1977.
Gökbilgin, 1946: M. Tayyib Gökbilgin, “1840’tan 1861’e Kadar Cebel-i Lübnan Meselesi ve Dürzîler”, Belleten, 10(41), s. 641-704, 1946.
Gölen, 2002: Zafer Gölen, “1849-1851 Bosna Hersek İsyanı”, Belleten, 66(247), s. 905930, 2002.
Gölen, 2009: Zafer Gölen, “1852-53 Karadağ Askerî Harekâtı ve Sonuçları”, History
Studies, 1(1), s. 212-296, 2009.
Gölen, 2010: Zafer Gölen, “Osmanlı Yurdu Olan Bosna Hersek’te XIX. Yüzyıldaki
Siyasî Olaylar”, Belleten, 74(270), s. 421-476, 2010.
Gölen, 2011: Zafer Gölen, “1862 Karadağ Askerî Harekâtı ve Sonuçları”, Belleten,
75(273), s. 503-544, 2011.
Gölen, 2014: Zafer Gölen, “Karadağ Devleti’nin Doğuşu: Osmanlı Karadağ Sınır
Tespiti (1858-60), Belleten, 78(282), s. 659-698, 2014.
Gölen, 2016: Zafer Gölen (haz.), Tabsıratü’l Eşkıyâ (1849-1851 Bosna Hersek İsyânı),
Ankara: Öncü Kitap, 2016 (Tabsıratü’l Eşkıyâ, İstanbul: Basiret Matbaası, 1289).
Gölen, 2017: Zafer Gölen, “Tanzimat Dönemi Bosna Hersek İsyanlarının Nedenleri”,
içinde: Osmanlı’dan Günümüze Eşkıyalık ve Terör (ed. Osman Köse), s. 199-215, Samsun: Samsun İlkadım Belediyes Kültür Yayınları, 2017.
Gövsa, 1946: İbrahim Alaettin Gövsa, “Ömer Lütfi Paşa”, Türk Meşhurları Ansiklopedisi, İstanbul: Yedigün Neşriyat, 1946.
Gurulkan ve diğ., 2006: Kemal Gurulkan, Mustafa Küçük, Yusuf İhsan Genç, Uğurhan
Demirbaş, Ayhan Özyurt ve Raşit Gündoğdu (hazırlayanlar), Osmanlı Belgelerinde
Kırım Savaşı, Ankara: Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü Yayınları, 2006.
Gümüş ve Yüksel, 2020: Musa Gümüş ve Rabia Yüksel, “Osmanlı Devleti’nin Parçalanma Süreci ve Basının Yaklaşımı: 1875 Hersek İsyanı Örneği”, İçtimaiyat Sosyal Bilimler
Dergisi, 4(1), s. 31-46, 2020.
SERDÂR-I EKREM ÖMER LÜTFİ PAŞA 171
Gümüşsoy, 2008: Emine Gümüşsoy, “1860-1861 Cebel-i Lübnan İsyanı ve Osmanlı
Devleti”, Askerî Tarih Araştırmaları Dergisi, 6(12), s. 67-83, 2008.
Güneş, 2015: Firdevs Güneş, Osmanlı’dan Cumhuriyet’e Bedirhan Aşireti, Erciyes Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Tarih Anabilim Dalı Yakınçağ Tarihi Bilim Dalı,
Yayımlanmamış Yüksek Lisan Tezi, Kayseri, 2015.
Gürel, 1935: A. Tevfik Gürel, 1853-55 Türk-Rus ve Müttefiklerin Kırım Savaşı, İstanbul: Askeri Matbaa, 1935.
Enver Celalettin Paşa, 1984: Enver Celalettin Paşa, “Oğlum Samih Bey’e (Müşir
Mehmet Ali Paşa’nın damadı Ferik Hasan Enver Paşa’nın kendi çocukluğuyla babası
Ferik Mustafa Celalettin Paşa’yı anlatan mektubu)”, Tarih ve Toplum, sayı 1, s. 4-14,
Ocak 1984.
Herzog, 2012: Christoph Herzog, Osmanische Herrschaft und Modernisierung im Irak die
Provinz Bagdad, 1817-1917, Bamberg: University of Bamberg Press, 2012.
İbrişimoviç, 2019: Kenan İbrişimoviç, 1844-1853 Mostar Şer’iyye Sicilinin Transkripsiyonu ve Değerlendirilmesi, Uludağ Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü İslam Tarihi ve
Sanatları Anabilim Dalı, Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Bursa, 2019.
İnalcık, 1942: Halil İnalcık, “Bosna’da Tanzimat’ın Tatbikine Ait Vesikalar”, Tarih
Vesikaları Dergisi, sayı 1, s. 374-389, 1942.
İnalcık, 1992: Halil İnalcık, Tanzimat ve Bulgar Meselesi (Doktora Tezinin 50. Yılı
1941-1992) (yay. Muhittin Salih Eren), İstanbul: Eren Yayıncılık, 1992.
Jochmus, 1883: Augustus Jochmus, The Syrian War and the Decline of the Ottoman Empire 1840-1848 (ed. Georg Martin Thomas), Berlin: Albert Cohn, 1883.
Karakışla, 2016: Mehmet Deniz Karakışla, 1840-1861 Tarihleri Arasında Cebel-i Lübnan’da Dürzi-Marunî Çatışması ve Bu Çatışmanın Bölgeye Etkisi, Hacettepe Üniversitesi
Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü Türkiyat Araştırmaları Ana Bilim Dalı, Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Ankara, 2016.
Karal, 1988-a: Enver Ziya Karal, Dünya Tarihi-Osmanlı Tarihi Nizam-ı Cedit ve Tanzimat Devirleri (1789-1856), c. I, Türk Tarih Kurumu Yayınları XIII. Dizi, Ankara 1988.
Karal, 1988-b: Enver Ziya Karal, Dünya Tarihi-Osmanlı Tarihi Islahat Fermanı Devri
(1856-1861), c. II, Türk Tarih Kurumu Yayınları XIII. Dizi, Ankara 1988.
Karal, 1988-c: Enver Ziya Karal, Dünya Tarihi-Osmanlı Tarihi Islahat Fermanı Devri
1861-1876, c.III, Türk Tarih Kurumu Yayınları XIII. Dizi, Ankara 1988.
Kaya, İcin, Pado ve Güngör, 2023: Hasan Mert Kaya, Fatih İcin, Ahmet Güven Pado,
Cevdet Güngör (editörler), Darphane: Köklü Hafıza, [2023], İstanbul: T.C. Hazine ve
Maliye Bakanlığı-Darphane.
Keleş, 2018: Erdoğan Keleş, “Cebel-i Lübnan’da İki Kaymakamlı İdari Düzenin Uygulanması ve 1850 Tarihli Nizamnâme”, Tarih Araştırmaları Dergisi, 27(43), s. 131-157, 2018.
172 D o ç . D r . H a l i m D e m i r y ü r e k
Kılıç, 1999: Abdullah Kılıç, “Ömer Lütfi Paşa”, Yaşamları ve Yapıtlarıyla Osmanlılar
Ansiklopedisi, İstanbul: Yapı Kredi Yayınları, 1999.
Kızılay: Kızılay, “Kızılay’ın Özgeçmişi”, Kızılay Dergisi, 18(118), s. 6-8,15, Mayıs-Haziran 1979.
Koller, 2017: Markus Koller, “Ömer Pasha Latas and the Ottoman Reform Policy in
Bosnia and Herzegovina (1850-1851)”, içinde: The Piety of Learning: Islamic Studies
in Honor of Stefan Reichmuth (editörler: Michael Kemper ve Ralf Elger), s. 250-269,
Boston: Brill, 2017.
Köremezli, 2013: İbrahim Köremezli, “Tuna’da Savaş Osmanlı Ordusu ve Yerel Halk
1853-1856”, Kebikeç Dergisi, sayı 35, s. 33-53, 2013.
Kuhač, 1879: Franjo Š. Kuhač, Južno-Slovjenske Narodne Popievke (Chansons Nationales
des Slaves du Sud), 2. cilt, Zagreb: Tiskara i litografija C. Albrecht, Zagrebu, 1879.
Kurat, 1987: Akdes Nimet Kurat, Rusya Tarihi: Başlangıcından 1917’ye Kadar, Ankara:
Türk Tarih Kurumu, 1987.
Latka, 1987: Jerzy S. Latka, Lehistan’dan Gelen Şehit Mustafa Celaleddin Paşa / Konstanty
Borzecki, İstanbul: Boyut Yayıncılık, 1987.
Layard, 1903: Austen Henry Layard, Autobiography and Letters From His Childhood Until
His Appointment as H. M. Ambassador at Madrid, New York: Charles Scribner’s Sons,
1903.
Mahmud Celaleddin Paşa, 1898: Mahmud Celaleddin Paşa, Girid İhtilali Tarihi (Serdar-ı Ekrem Ömer Lütfi Paşanın Memuriyeti Zamanında Cereyan Eden Vekayi), İstanbul
Üniversitesi Nadir Eserler Kütüphanesi (müellif hattıyla Türkçe yazma eser), no. 4150,
1898 (H.1316).
Mehmed Süreyya, 1996: Mehmed Süreyya, Sicill-i Osmanî (yay. haz. Nuri Akbayar), 6
cilt, İstanbul: Tarih Vakfı Yurt Yayınları, 1996.
Mert, 2004: Özcan Mert, “Tanzimat Döneminde Çeşme Kocabaşıları (1839-1876)”,
Tarih Araştırmaları Dergisi, 23(35), s. 139-154, 2004.
Moačanin, 2001: Nenad Moačanin, “Karadağ”, TDV İslam Ansiklopedisi, c. 24, s. 384385, İstanbul: Türkiye Diyanet Vakfı, 2001.
Morris, 1853: Edward Joy Morris, The Turkish Empire, Embracing the Religion, Manners,and Customs of the People: With a Memoir of the Reigning Sultan and Omer Pacha,
Philadelphia: Lindsay and Blakiston 1853.
Muvekkıt, 1998: Hacı Hüseyinzâde Salih Sıdkı Muvekkıt, Povijest Bosne (Tarih-i
Bosna), 2. cilt, Sarajevo: El-Kalem, 1998.
Müderrisoğlu Esiner, 2017: Ayşen Müderrisoğlu Esiner, Kırım Savaşı’nda İngiliz Politikası, İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Tarih Anabilim Dalı, Yayımlanmamış Doktora Tezi, İstanbul, 2017.
SERDÂR-I EKREM ÖMER LÜTFİ PAŞA 173
Classic Poetry Series, 2004: Nazim Hikmet -poems-, The World’s Poetry Archive, 2004.
Önen, 2016: Saliha Önen, Ceride-i Havadis Gazetesi’nin Gözünden 1853-1856 Kırım
Savaşı, Nevşehir Hacı Bektaş Veli Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Tarih Anabilim Dalı, Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Nevşehir, 2016.
Özcan, 1990: Besim Özcan, Rus Donanmasının Sinop Baskını, Atatürk Üniversitesi
Sosyal Bilimler Enstitüsü Tarih Anabilim Dalı, Yayımlanmamış Doktora Tezi, Erzurum, 1990.
Özdem, 2012: Ali Gökçen Özdem, Karadağ’ın Osmanlı Egemenliğine Karşı Mücadelesi
(1830-1878), Fırat Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Tarih Anabilim Dalı, Yayımlanmamış Doktora Tezi, Elazığ, 2012.
Özer, 2010: Fatih Özer, Arşiv Vesikalarına Göre XIX Yüzyılda Karadağ İsyanları, Trakya
Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Tarih Anabilim Dalı, Yayımlanmamış Yüksek
Lisans Tezi, Edirne, 2010.
Özkaya, 2002: Yücel Özkaya, “Mütesellim”, TDV İslam Ansiklopedisi, c. 32, s. 203-204,
İstanbul: Türkiye Diyanet Vakfı, 2006.
Özköse, 2020: Kadir Özköse, “Balkan Tekkelerinin Tesir Halkası”, içinde: Balkanlar
ve İslâm: Balkanlarda İslâm Dini ve Kültürel Hayat (editörler: Abdullah Taha İmamoğlu, İlir Rruga, Mehmet Fatih Soysal ve Abdurrahim Bilik), c. 1, s. 327-366, İstanbul:
İslâmî İlimler Araştırma Vakfı Yayınları, 2020.
Öztürk, 1990: Cemil Öztürk, “Ömer Lütfi Paşa ya da Serdar-ı Ekrem Romanı”, Tarih
ve Toplum, 14(81), 1990.
Parmaksızoğlu, 1977: İsmet Parmaksızoğlu, “Ömer Lütfi Paşa”, Türk Ansiklopedisi, cilt
26, Ankara: Millî Eğitim Basımevi, 1977.
Reinkowski, 2012: Maurus Reinkowski, Düzenin Şeyleri, Tanzimat’ın Kelimeleri (çev.
Çiğdem Canan Dikmen), İstanbul: Yapı Kredi Yayınları, 2012.
Safet Beg, 1900: Safet Beg Bašagić-Redžepašić, Kratka Uputa u Prošlost Bosne i Hercegovine (1463-1850), Sarajevo: Kendi yayını, 1900.
Sancaktar, 2015: Caner Sancaktar, “Osmanlı Hâkimiyeti Altında Boşnak Ulusunun
Doğuşu”, Akademik İncelemeler Dergisi, 10(2), s. 23-44, 2015.
Sare Seniha Hanım, 1339: Serdâr-ı Ekrem Ömer Paşa Hafidesi Sare Seniha Hanım
Tarafından Türkiye Cumhuriyeti Riyaset-i Seniyyesine Maruz İstida Suretidir, İstanbul:
Matbaa-i Amire, 1339.
Saydam, 2007: Abdullah Saydam, “Ömer Lütfi Paşa”, TDV İslam Ansiklopedisi, c. 34, s.
74-76, İstanbul: Türkiye Diyanet Vakfı, 2007.
Saygılı, 2010: Sefa Saygılı, Türk Kızılay’ının Kurucusu: Dr. Abdullah Bey, Ankara: Türkiye Kızılay Derneği, 2010.
174 D o ç . D r . H a l i m D e m i r y ü r e k
Sivridağ, 1990: Abdullah Sivridağ, Girid İhtilali Tarihi, İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Siyasal Bilgiler Fakültesi Siyaset Bilimi Anabilim Dalı, İstanbul, 1990.
Slade, 1943: S. Adulphus Slade, Türkiye ve Kırım Harbi (çev. Ali Rıza Seyfi), İstanbul:
Genelkurmay Yayınları, 1943.
Šljivo, 1977: Galib Šljivo, Omer-Paša Latas u Bosni i Hercegovini 1850-1852, Sarajevo:
Svjetlost, 1977.
Solak, 2020: Mehmet Solak, “Habsburg Askerî Serhâd’dinde Ulah Kimliği: Ulah Kanunnamesi (5 Ekim 1630)”, Türkiyat Mecmuası, 30(1), s. 211-230, 2020.
Solak, Temmuz 2020: Mehmet Solak, “Mutlak Monarşi Yolunda Bir Durak: Habsburg
Karlovac Generalliği’nin Yeniden Yapılandırılması (1741-1748)”, Dumlupınar Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, sayı 65, s. 320-331, Temmuz 2020.
Štefanec, 2017: Štefanec, Nataša “O Istraživanju Nasilja u Vojnokrajiškom Kontekstu:
Franz Vaniček i Vojnokrajiška Historiografija”, içinde: Franz Vaniček and the Historiography of the Military Frontier (23 ve 24 Ekim 2014’te Slavonski Brod’da düzenlenen
uluslararası katılımlı bilimsel konferansın tutanakları) (editörler: Robert Skenderović ve
Stanko Andrić), s. 75-94. Slavonski Brod: Hrvatski Institut za Povijest - Podružnica za
Povijest Slavonije, 2017.
Subić, 2020: Radovan Subić, “Adventurers, Agents, and Soldiers: British Travel Writers
in Bosnia and Herzegovina (1844-1856)”, içinde: Voyages and Travel Accounts in Historiography and Literature (ed. Boris Stojkovski), c. 2, s. 74-97, Budapest: Trivent Publishing,
2020.
Şehsuvaroğlu, 1965: Bedi. N. Şehsuvaroğlu, “Kırım Marşı ve Serdarı Ekrem Ömer
Paşa”, Türk Yurdu, 4(8/314), 1965.
Şentürk, 1995: M. Hüdai Şentürk, “Tuna Vilâyeti’nin Teşkîline, Karadağ ve Hersek Vukuâtına (1861) Dâir Cevdet Paşa Tarafından Kaleme Alınan Lâyiha”, Belleten, 59(226),
s. 715-738, 1995.
Tukin, 1996: Cemal Tukin, “Girit”, TDV İslam Ansiklopedisi, c. 14, s. 85-93, İstanbul:
Türkiye Diyanet Vakfı, 1996.
Tural, 2004: Erkan Tural, “1861 Hersek İsyanı, 1863 Eyalet Teftişleri ve 1864 Vilayet
Nizamnâmesi”, Çağdaş Yerel Yönetimler Dergisi, 13(2), s. 93-123, 2004.
Uçarol, 2010: Rifat Uçarol, Siyasi Tarih (1789-2010), 8. bs., İstanbul: Der Yayınları, 2010.
Ulucutsoy, 2019: Hasan Ulucutsoy, Türk Savaş Edebiyatı ve Propaganda (1828-1912),
Marmara Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü Türk Dili ve Edebiyatı Anabilim Dalı, Yayımlanmamış Doktora Tezi, İstanbul, 2019.
Urhan, 2015(a): Vahit Cemil Urhan, Karadağ’ın Bağımsızlığını Kazanması (18511878), Gazi Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Tarih Anabilim Dalı, Yayımlanmamış Doktora Tezi, Ankara, 2015.
SERDÂR-I EKREM ÖMER LÜTFİ PAŞA 175
Urhan, 2015(b): Vahit Cemil Urhan, “Karadağ’da Osmanlı Hâkimiyetinin Zayıflaması
(17. ve 18. Yüzyıllar)”, Balkan Araştırma Enstitüsü Dergisi, 4(2), s. 113-135, Aralık 2015.
Uzunçarşılı, 1988: İsmail Hakkı Uzunçarşılı, Osmanlı Tarihi, cilt 2, Ankara: Türk Tarih
Kurumu Yayınları, 1988.
Wurzbach, 1870: Constantin von Wurzbach, “Omer Pascha” Biographisches Lexikon des
Kaiserthums Oesterreich, c. 21, Wien, 1870.
Yenidoğan, 2018: Mehdi Yenidoğan, 1849-1851 Bosna İsyanı, İstanbul Üniversitesi
Sosyal Bilimler Enstitüsü Tarih Anabilim Dalı, Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi,
İstanbul, 2018.
Yıldız, 2000: Hatip Yıldız, Bedrihan Bey Vak’ası (1842-1848), Atatürk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Ortaöğretim Sosyal Alanlar Eğitimi Anabilim Dalı, Yayımlanmamış Yüksek Lisan Tezi, Erzurum, 2000.
Yıldız, 2018: Tuba Yıldız, Cebel-i Lübnan’da Osmanlı Devleti’nin Mezhep Politikası
ve Hukuki Uygulamalar (1839-1914), İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü
İslam Tarihi ve Sanatları Anabilim Dalı, Yayımlanmamış Doktora Tezi, İstanbul, 2018.
Yılmazçelik ve Özdem, 2013: İbrahim Yılmazçelik ve Ali Gökçen Özdem, “Düvel-i
Muazzama’nın Karadağ Üzerinden Osmanlı Devleti ile Mücadeleleri ve Bunun Günümüze Yansımaları”, Bitlis Eren Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, 1(2), s. 5-38, 2013.
Zürcher, 1993: Erik Jan Zürcher, Modernleşen Türkiye’nin Tarihi (çev. Yasemin Saner
Gönen), İstanbul: İletişim Yayınları, 1993.
İnternet Kaynakları
https://www.bastabalkana.com/2016/12/milkina-kuca-na-kraju-pesma-o-zabranjenoj-ljubavi-omer-pase-latasa/(Erişim tarihi: 15.02.2021). Şarkıyı dinlemek için: https://
www.youtube.com/watch?v=wxPE2PNMKCo&feature=emb_title (Erişim tarihi:
15.02.2021).
http://lugatim.com/s/kavas (Erişim tarihi:17.02.2021)
Theodor Ippen, Nineteenth Century Albanian History,https://web.archive.org/
web/20130108155829/http://www.albanianhistory.net/texts20_1/AH1916.html (Erişim tarihi:17.02.2021)
https://www.eyupsultan.bel.tr/tr/main/pages/tas-no-131-omer-lutfi-pasa/2057 Erişim
tarihi: 17.01.2021
176 D o ç . D r . H a l i m D e m i r y ü r e k
İndeks
A
Boşnak 44, 46, 47, 48, 61, 69,
109, 158
F
Ahıska 84
Brozenro 135
Fehim Bey 61
Ali Paşa 46, 54, 56, 63, 65,
66, 72
C
Abdi Paşa 61, 120
Alikonyos 135
Aliya Boyiç 14,15
Anna Simonich 21, 22, 23,
24, 156
Apokron 131, 133, 134, 135
Aradna Köyü 138
Arnavut Derviş Ağa bk.
Derviş Ağa
Fausto Zonaro 25
Ferik Ali Berri Paşa 135
Cebel-i Lübnan 28, 30, 32, 33
Fitnat Hanım 19, 21,
Celile Hanım 25
Fodel 80
Cenevre 141, 142, 143, 146,
147, 148
Fransa 24, 32, 33, 39, 71, 78,
80, 81, 86, 103, 111, 118, 124,
138, 139, 144, 158
Ceride-i Havadis 84
Cizre 30, 40, 43
Ç
Çar Nikola 73, 77, 90
Fransız 18, 86, 89, 98, 108,
128,
G
Gegalık 34
Arnavutluk 7, 34, 113
Çatalköy 132
Avusturya 11, 12,13, 14, 16,
18, 32, 33, 48, 60, 69, 73, 76,
78, 89, 110, 111, 119, 124,
141, 144, 149, 155, 158, 159
Çatana 16, 85
Gegler 6, 33, 34
Çetine 76, 113, 114, 119, 120,
124, 125, 126
General Dannenberg 84
General Kont Leiningen 76
Ayafonya 133
D
General Muravyef 93, 94, 100
Ayosyevanes Köyü 131
Dalmaçya 11
B
Bacanoz 135
Bağdat 7, 17, 104, 105, 106,
107, 108, 109, 151, 163
Banaluka 14, 53, 64, 65, 68, 69
Baron Josip Jelaçiç 159
Basra 106
Batum 17, 91, 99, 100
Bedirhan Bey 7, 15, 38, 39, 40,
41, 42, 43, 44,
Bedirhan Bey İsyanı 38
Benan 74, 110, 119
Bihke 50, 66, 67, 68, 158
Biyelo Pavloviç Nahiyesi 76,
119, 120, 121
Bogomil 44
Boğdan 16, 81, 82, 89, 129, 162
Bosna 6, 12, 13, 14, 16, 19,
44, 45, 46, 47, 48, 49, 50, 53,
55, 57, 58, 60, 61, 62, 63, 66,
68, 69, 72, 73, 109, 110, 111,
115, 116, 117, 150, 156, 158,
159, 160
General Williams 94, 95
Danilo 73, 74, 75, 76, 116, 117
Girit 7, 17, 128, 129, 130,
133,138, 139, 140, 151,
Derbenak 75
Girit Valisi İsmail Paşa 130
Derviş Ağa 15, 34, 35, 36,
37, 158
Gorçakof 81, 82, 83, 85, 88,
162
Derviş Ağa İsyanı 33
Gospic 10, 11, 13, 154
Dicle 40, 106
Gölhisar Kasabası 64, 160
Diyarbakır 39, 40
Gözleve 17, 89, 90, 91, 96, 103
Dr. Abdullah Bey141, 142,
143, 144, 145, 146, 147, 148,
149
Gözlüklü Reşid Paşa 104, 108
Drobnjak 74
Gravcac 60
Dürzi 28, 29, 30, 31, 32, 33,
150
Groboviç 110
E
Gülhane Hattı 53, 159
Eflak 16, 81, 82, 87, 89, 129,
162
Emine Adviye Hanım 24,
26, 156
Emine Hanım 19, 20, 21, 22
Enver Celaleddin Paşa 24, 25,
155, 156, 157
Ermeni 28, 130
Erzurum 39, 79,93, 95,
Grahova 75, 119
Gurab Dağı 121
Gürcistan 17, 92, 93, 94,
95, 96
H
Hafız Mehmed Paşa 24, 26
Halep 26, 106
Hamavend 108, 109
Hanya 131, 134
Hayreddin Paşa 38
SERDÂR-I EKREM ÖMER LÜTFİ PAŞA 177
K
L
Kafkas Cephesi 17, 91, 92, 103
Laşid Nahiyesi 132
Kafkasya 81, 91, 93, 95, 98,
103
Layard 34, 35, 36, 158
Hersek Mutasarrıfı Ali Paşa 54
Kalafat 16, 83, 84, 85, 87, 103
Kalikrati 131, 134, 135
Leh 48, 80, 158, 159
Hersek Sancağı 63, 66, 68
Hırvat 10, 12, 47, 48
Kaplan Köyü 38
Hırvatistan 10, 11, 26
Kapozaso 135
Hicaz 105
Kapudanlık 45, 46, 156
Huge Rose 32
Karadağ 7, 49, 70, 71, 72, 73,
74, 75, 76, 109, 110, 111, 112,
113, 114, 115, 116, 117, 118,
119, 120, 121, 122, 123, 124,
125, 126, 127, 128, 150, 164
Hayrettin Paşa 50
Hersek 17, 54, 55, 57, 63, 66,
68, 73, 74, 75, 109, 111, 112,
114, 115, 116, 117, 118, 120,
121, 126
Hüsrev Paşa 14, 15
İ
İbrahim Ağa 56
İda 22, 24
Karadağlı 49, 71, 72, 74, 75,
76, 110, 111, 112, 113, 114,
116, 117, 118, 119, 120, 121,
123, 124, 125, 127, 164
İndus Nehri 77
Karadeniz 85, 86, 87, 95
İngilizler 87, 91, 95, 118, 163
Karanişik 53
İngiltere 32, 33, 34, 39, 71, 77,
78, 81, 86, 87, 92, 98, 103, 111,
118, 119, 124, 158
Kars 17, 21, 91, 92, 93, 94, 95,
96, 98, 99, 100, 101, 102, 103,
104, 151
İngur 17, 102
Kasr-ı Geli Kalesi 40
İsfakya 131, 132, 133, 134,
135, 136, 137, 138
Katerina 76
İbrahim Paşa 15, 28
İskender Bey 53, 54, 56, 63,
66, 160
İstanbul 6,14, 15, 19, 26, 33,
35, 38, 62, 67, 68, 76, 77, 78,
82, 83, 93, 95, 96, 97, 98, 99,
101, 108, 111, 112, 114, 115,
118, 119, 124, 125, 127, 130,
139, 144, 146, 147, 150
Kavasbaşı İbrahim 65
Kırım 7, 16, 17, 19, 76, 77, 78,
79, 80, 81, 85, 88, 89, 90, 91,
92, 94, 95, 96, 97, 98, 99, 103,
111, 150
Kızılhaç Komitesi Başkanı
143
Lehistan 158
Leyla Hanım 24
Liccaner 10
Londra Antlaşması 29
Lord Palmerston 118
Lübnan 7, 15, 28, 30, 31, 32,
33, 150
M
Macar 15, 48, 77, 79, 80, 141,
158, 159, 160
Mahmut Alay Bey 60, 61
Malviz Nahiyesi 132
Maruni 28, 29, 30, 31, 32,
33, 150
Mecidi Nişanı 18, 124
Mecidiye Nişanı 114
Mehmet Ali Paşa 24, 26, 32,
72, 128
Mehmet Paşa 39, 50, 130, 131,
132, 134
Mehmet Vecihi Paşa 46
Memleketeyn 81, 82, 85, 86,
89, 103
Mençikof 78,79
Metkovic 70
Kirazlık 64
Mısır 77, 79, 128
İstolçe Köyü 133
Kisamo Nahiyesi 135
İstoliçe 112
Klobuk 110
Michael Latas 7, 10, 11, 12,
13, 14, 149, 154
İşkodra 70, 72, 73, 75, 76, 114,
120, 121, 124, 126, 127, 128
Kolaşin Kolaşin 112
İşpuzi 75
İvanska 65
İzpençe İzpençe 54, 56
İzvornik 54, 58, 60, 61, 68
İzvornikli Mahmut Paşa 50, 56
Konjic 53, 54, 56
Korita 110
Koryaniçe 110
Kosova 34
Kozarça 65
Kristaç 110, 113
J
Kurşovica 74
Jean-Henri Dunant JeanHenri Dunant 141, 143
Kutayis 17, 92, 100, 101, 102
Milka Brkljačić 13
Miralay Salih Bey 93
Miralay Şevket Bey 132
Mirliva Emin Paşa 40
Mirliva Hakkı Paşa 21,21
Mirliva Mehmet Paşa 131
Morning Post 85
Mostar 53, 63, 68,70, 115, 117
Moynier 141, 143, 144, 145,
148
Mustafa Celaleddin Paşa
24, 25
178 D o ç . D r . H a l i m D e m i r y ü r e k
Mustafa Naili Paşa 130
Mustafa Nuri Paşa 30,109
Mustafa Reşid Paşa 72
Musul 39
Muzaffer Bey 26, 156, 157
Münevver Hanım 25
Rumeli 16, 17, 33, 50, 51, 67,
72, 75, 76, 78, 79, 84, 85, 91,
92, 95, 111, 117, 159, 161
T
Rusya 32, 33, 48, 71, 73, 76,
77, 78, 81, 82, 83, 84, 85, 86,
91, 103, 110, 111, 128, 139,
158, 162
Tahmisçi Hacı Ahmet 61
Müşir Cemil Paşa 26
S
N
Saffet Hanım 24, 25, 155, 156
Nazım Hikmet 25
Neretva 54
Nikanor Grujić 12, 13, 14
Samih Rifat 25
Saraybosna 45, 46, 48, 53, 58,
61, 62, 63, 68, 69, 70, 117,
156, 159
Nikola Petroviç 112, 116, 117,
118, 119, 124, 125, 126, 164
Saraylı Mustafa Paşa 61, 62
Nikolay 18, 93
Sarı Saltuk Tekkesi 115
Nikşik 74, 75, 110, 112, 113
Niş 53
O
Ogulin 10, 154
Olteniça 16, 84, 103
Sardunya 18
Selim Paşa 91, 95
Selino 129
Seniha Hanım 21, 156
Serasker Mehmed Rüşdi
Paşa 125
Ona Nehri 65, 66
Sırp 12, 47, 48, 49, 83, 109,
110, 111, 119, 154
Oryaluka 120, 121
Silistre 78, 84, 87, 88, 103, 157
Osmani Nişanı 18,114
Sinop 85, 86, 103
P
Sivastopol 17, 90, 92, 94, 95,
96, 99
Panislavist 111
Petar Petroviç 70, 71, 72, 73,
116, 117
Peykar Köyü 58, 59
Piva 74, 75
Piva Muharebesi 112
Plaşki 10, 148
Platofçe 110, 112
Posovina 54, 56, 58, 59, 60
Prens Klemens von
Metternich 32, 33
Prut 81,103
R
Redutkale 91, 92, 95, 96, 99,
100, 101, 103
Reşit Efendi 132
Rızvan Paşa 63, 65
Riyeka 114, 119, 121, 124
Slav 70, 71, 73
Smiljana 13, 154
Smiljana Brkljačić 13
Sofronija 10, 12
Sohum 17
Sohumkale 90, 91, 92, 93, 94,
100, 101, 102, 103
Tahir Paşa 47, 48, 49, 50
Tanzimat 7, 28, 30, 33, 38, 39,
44, 46, 48, 49, 50, 67
Tanzimat Fermanı 28, 33, 35,
38, 46, 47, 49, 61, 68, 72, 115,
116, 150
Tevfik Paşa 19
Tıbbiye Nazırı Marko Paşa
144, 145, 47
Tiflis 17, 92, 100, 101
Trabzon 17, 79, 93, 99
Transilvanya 21
Travnik 46, 53, 54, 56, 64, 68,
69, 156
Tuna 16, 17, 77, 78, 79, 80, 81,
82, 83, 84, 85, 87, 90, 91, 150
Tuzla Naibi Nuh Efendi
58, 61
Tuzlalı Mahmut 50, 56, 58,
60, 61, 62
U
Urfa 39, 40
Üsküp 34, 38, 73
V
Varna 80, 87, 89, 93
Vasil Köyü 60
Vladika 70, 71, 73, 75
Vrandük Kalesi 54, 56, 160
Vuçyak Balkanı 58
Y
Solferina Hatırası 141
Yayçe Kalesi 64, 65
Sultan Abdülaziz 121, 124,
127, 138, 139, 146, 148, 156
Yemuniye Köyü 131, 132
Sultan Abdülmecid 15, 30
Ş
Şektevil Kalesi 91
Şii 28
Şuma 112
Şumnu 78, 79, 80, 87
Yunanistan 129, 139
Yunanlılar 83, 128, 139
Z
Zabliak 75
Zağirçe 120, 121
Zeytinlik 40, 43, 44
Zugdidi 102
Zupçe 74, 113, 114
180 D o ç . D r . H a l i m D e m i r y ü r e k
İçindekiler
Giriş 10
Bir Ömür İki Dünya: Michael
Latas’ın Ömer Lütfi Paşa’ya Dönüşme
Serüveni 10
Aile Portresi: Eş, Çocuk ve
Torunlar 19
Görevlerin ve Savaşların Efendisi:
Ömer Lütfi Paşa 28
Zorlu Topraklarda Zorlu Görev:
Ömer Lütfi Paşa’nın Cebeli Lübnan
Emirliği 28
Tanzimat’ın Arnavut Dağlarındaki
Yankısı: Geglerin İsyanı ve Ömer Lütfi
Paşa 33
Bir Aşiret Liderinin Tanzimat’a
Direnişi: Bedirhan Bey Harekâtında
Ömer Lütfi Paşa’nın Rolü 38
İmparatorluğun Sınırında Kaos:
Bosna’da Kopan İsyan Fırtınası 44
Bosna’da Asi Yıllar: Osmanlı’nın
Demir Yumruğu Ömer Lütfi Paşa’nın
1849-1851 İsyanlarına Müdahalesi 49
Karadağ’da Ateşle İmtihan: 1852
Ayaklanmasına Ömer Lütfi Paşa’nın
Cevabı 70
Harp Meydanından Serdâr-ı
Ekremliğe: Kırım Savaşı’nda Ömer
Lütfi Paşa 76
Kumların Üstünde Bir Vali: Ömer
Lütfi Paşa’nın Bağdat’taki İdarecilik
Sınavı 104
1861’de Hersek’te Esen Asi Rüzgarlar:
Ömer Lütfi Paşa’nın Sükûnet
Savaşı 109
1862’de Karadağ’dan Yükselen
Bağımsızlık Seslerine Ömer
Lütfi Paşa’nın Meydan Okuması:
“Karadağ, Karadağ Olalı Böyle Dayak
Yemedi” 116
1866’da Girit’te Huzursuz Dalgalar:
Ömer Lütfi Paşa’nın İsyan ve İstikrar
Mücadelesi 128
Merhametin Komutanı: Ömer Lütfi
Paşa’nın Hilâl-i Ahmer’in Kuruluş
Öyküsündeki Öncü Rolü 141
Son Durak: Mücadeleyle Geçen Bir
Ömrün Muhasebesi 149
Dipnotlar 154
Kaynaklar 166
İndeks 176
Bu kitap tarihin çalkantılı dönemlerinden birinde, hayatını ve kimliğini
derinlemesine dönüştüren Michael Latas’ın (Ömer Lütfi Paşa) etkileyici
yaşam öyküsüne odaklanıyor. Hırvatistan’ın mütevazı bir köyünde
Hıristiyan Ortodoks bir ailenin ferdi olarak dünyaya gelen Latas, genç
yaşında Avusturya ordusuna katılır. Ancak yaşadığı beklenmedik olaylar,
onu doğduğu topraklardan ve eski yaşamından tamamen koparır. Bu
zorlu süreçte Avusturya ordusunu terk ederek Osmanlı Devleti’ne sığınan
Latas hem dinini hem de ismini değiştirerek yeni bir dünyaya adım atar.
Ömer Lütfi Paşa, değişim arayışındaki yeni ülkesinin pek çok sorunla
mücadele ettiği bir dönemde, askerî eğitimi ve yetenekleriyle kısa
sürede ön plana çıkar. Kritik anlarda üstlendiği ağır sorumluluklarla
adından söz ettirir. Osmanlı Devleti’nin yeniden yapılandırılma süreci,
kargaşa ve ayaklanmalarla dolu bir evredir. Bu karmaşık zamanlarda
onun strateji ve diplomasi anlayışı, harp ve sulh şartlarını analiz etme
kabiliyeti Osmanlı Devleti için oldukça önemlidir.
Özellikle Kırım Savaşı’ndaki başarılı kararları onu önemli zaferlere taşır
ve “Serdâr-ı Ekrem” unvanıyla askerî kariyerinin zirvesine ulaştırır.
Ayrıca, Hilal-i Ahmer gibi önemli bir yardım kuruluşunun tesis edilme
sürecinde kilidi açan anahtar konumuyla da hafızalarda iz bırakır.
Bu çalışma Ömer Lütfi Paşa’nın renkli ve dinamik yaşamını, ailesini,
tarihte üstlendiği rolleri, özgün kaynaklardan sağlanan bilgiler ve
ayrıntılı literatür incelemesi ışığında değerlendiriyor. Eser Ömer Lütfi
Paşa’nın kişisel ve profesyonel yolculuğunu, onun yaşadığı dönemin
tarihsel çerçevesi içinde ele alarak okuyucuya sadece bir biyografi değil,
aynı zamanda bir devrin canlı portresini sunuyor.
Bu zengin ve kapsamlı kitap, tarih sayfalarında özel bir konuma sahip
olan Ömer Lütfi Paşa’yla tanışmaya ve onu tanımaya davetimizdir.
Hilâl-i Ahmer’in İlk Hâmîsi SERDÂR-I EKREM
A
P
PAYLAŞ
KİTAP NO: 22
İY
ARŞİVLE
DOÇ. DR. HALİM DEMİRYÜREK
DİZİ ADI: BELLEK-BİYOGRAFİ
İNDİR
YARARLAN
ÖMER LÜTFİ PAŞA