Location via proxy:   [ UP ]  
[Report a bug]   [Manage cookies]                
Skip to main content
Kızılay Akademi
  • https://kizilayakademi.org.tr/

Kızılay Akademi

  • noneedit
  • Türk Kızılay'ın çalışma alanlarında eğitim, araştırma ve yayın faaliyetlerini yürüten birimiedit
1886’da Hindistan’ın Peşaver şehrinde zengin bir Müslüman ailenin çocuğu olarak gözlerini açan Abdurrahman Peşaveri, yirmili yaşlarındayken ailesini ve doğduğu toprakları ardında bırakıp Osmanlılara destek amacıyla İstanbul’a... more
1886’da Hindistan’ın Peşaver şehrinde zengin bir Müslüman
ailenin çocuğu olarak gözlerini açan Abdurrahman Peşaveri, yirmili
yaşlarındayken ailesini ve doğduğu toprakları ardında bırakıp
Osmanlılara destek amacıyla İstanbul’a gelmiştir.
Peşaveri, Balkan Savaşları sırasında ortaya çıkan acil insani ihtiyaçları
karşılamak üzere Hint Müslümanlarınca oluşturulan Hint Kızılayı’nın
sağlık heyetiyle birlikte canla başla hizmet etmiştir. Savaştan sonra
İngiliz sömürgesi altındaki kendi ülkesine dönmek yerine Müslümanların
bağımsız ve özgür olduğu, bu bağımsızlık ve özgürlüğü korumak için
büyük bir mücadele veren insanların ülkesinde, burada kalmıştır.
Osmanlı askeriyesine girmiş ve kısa süre sonra başlayan I. Dünya
Savaşı’nda teğmen rütbesiyle vazife yaptığı gibi Teşkilat-ı Mahsusa
faaliyetleri içinde de yer almıştır. Ateşkes imzalanmasını takiben
Millî Mücadele için Anadolu’ya geçmiş; Ankara hükûmetinin gaye ve
faaliyetlerini yurt içinde ve yurt dışında duyurmak amacıyla kurulan
Anadolu Ajansının mimarlarından biri olmuştur. Farklı lisanlara
hâkimiyeti dolayısıyla yurt içi ve yurt dışında önemli sorumluluklar
üstlenmiş, hatta bizzat Mustafa Kemal Paşa’nın görevlendirmesiyle
Türkiye’nin Kabil büyükelçisi olarak atanmıştır.
Bu biyografi çalışması, İslam Dünyası’nın hamisi gördüğü Osmanlılara
yardım etmek için geldiği ülkenin askerî ve siyasi hayatında ömrünün
son günlerine kadar varlık gösteren, yakın dönem tarihimizin önemli
şahsiyetlerden Rauf Orbay’ın “manevi kardeşim” dediği, Hint
Müslümanlarının “Türkî Lala” diye andığı Abdurrahman Peşaveri’yle
tanışmaya, onu tanımaya davetimizdir
Kırım Bahçesaraylı koşum ve eyer takımları ustası saraç Ali oğlu İdris Efendi’nin İstanbul’a göç edişinin hemen ertesi senesinde doğan oğlu Aziz, otuz sekiz yıl sonra bu dünyadan göçtüğünde ardında dolu dolu bir hayat hikâyesi bıraktı.... more
Kırım Bahçesaraylı koşum ve eyer takımları ustası saraç Ali oğlu İdris
Efendi’nin İstanbul’a göç edişinin hemen ertesi senesinde doğan oğlu
Aziz, otuz sekiz yıl sonra bu dünyadan göçtüğünde ardında dolu dolu
bir hayat hikâyesi bıraktı.
On beş yaşında öğrenci olarak adım attığı Osmanlı Devleti’nin
gözbebeği Mekteb-i Tıbbiye-i Şahanede mezuniyetinden sadece
birkaç ay sonra iç hastalıkları dersinin yardımcı hocalığına atandı.
Daha sonra Mekteb-i Tıbbiye-i Şahane ile Mekteb-i Tıbbiye-i
Mülkiyede hocalığa devam ederek patoloji, fizik, kimya dersleri verdi.
Daha öğrenciyken tıp dilinin Türkçeleşmesi için arkadaşlarıyla omuz
verdiği çalışmalara bir taraftan tıp çevirileri ve telifleriyle devam etti
bir taraftan da Cemiyet-i Tıbbiye-i Osmaniyeyi kuranlar arasında yer
aldı. Dernek yönetimindeki arkadaşlarıyla birlikte hazırladıkları tıp
sözlüğüyle yüzlerce tıp kelimesinin Türkçede hayat kazanmasına
katkıda bulundu. Dönemine dek yazılmış en kapsamlı kimya kitabı
Kimya-yı Tıbbî ile hastalıklara ilişkin ayrıntılı bilgi verdiği İlm-i Emraz-ı
Umumiye’yi kaleme aldı. İki kitabı da yıllarca ders kitabı hizmeti
görerek yüzlerce hekimin yetişmesinde sadaka-i cariyesi oldu.
Bu biyografi çalışması, sayılanların yanı sıra Mecrûhîn ve Marzâ-yı
Askeriyeye İmdat ve Muavenet Cemiyetinin kurucu ekibinde yer alarak
ve “hilal” sembolünü önererek Kızılay’ın kurucu babaları arasında
muhkem bir yer edinen Doktor Kırımlı Aziz Bey’le tanışmaya, onu
tanımaya davetimizdir.
İnsan hayatı süresiyle değil o hayatın nasıl geçtiğiyle anlam kazanır. Bazıları ise hem anlamlı hem de kendisinden sonrakilerin yolunu açan bir bakış açısı ile hayatını yaşar. XIX. yüzyılın başında Macar topraklarında Karl Eduard... more
İnsan hayatı süresiyle değil o hayatın nasıl geçtiğiyle anlam kazanır.
Bazıları ise hem anlamlı hem de kendisinden sonrakilerin yolunu açan bir
bakış açısı ile hayatını yaşar. XIX. yüzyılın başında Macar topraklarında
Karl Eduard Hammerschmidt adıyla dünyaya gözlerini açıp aynı yüzyılın
son çeyreğinde Osmanlı topraklarında Dr. Abdullah Bey adıyla 73 yıllık dolu
dolu bir hayatı geride bırakarak gözlerini kapamış bu bilim insanının hayatı
da hepimize farklı yönlerden ilham verecek mahiyettedir.
Doğduğu topraklardaki isyandan kaçarak Osmanlılara sığınan Karl
Hammerschmidt, Osmanlı tabiiyetine girip Abdullah adını aldıktan sonra
minnet ve sadakat içinde yeni ülkesine hizmet etmiştir. Doktor olarak
geldiği Osmanlı Devleti bünyesinde sadece doktorluk yapmamış, farklı
alanlara olan ilgisi sayesinde böcek bilimi, bitki bilimi, yer bilimi, gösterge
bilimi, fosiller, tıp, tıp zoolojisi, dil ve ses yapıları, batı müziği nazariyatı,
doğa tarihi müzesi gibi çeşitli alanlarda yaptığı çalışmalarla Osmanlı bilim
dünyasında önemli izler bırakmıştır.
Bilimsel çalışmalarının yanı sıra, hasta ve yaralı askerlere yardım için yola
çıkan uluslararası hareketin, kendisine yapılan Osmanlı ayağını oluşturma
teklifini kabul eden Abdullah Bey, Osmanlı fikir ve siyaset dünyasında bir
yardım cemiyeti kurma tasavvurunu canlandırmış, hareketin Müslüman
coğrafyasındaki ilk oluşumunun Hilâl-i Ahmer adıyla Osmanlı Devleti’nde
kurulmasında öncü rol oynamıştır.
Bu biyografi çalışması, dünün Hilâl-i Ahmer’i, bugünün Kızılay’ı olan millî
varlığımızın kuruluşu için canla başla çabalayan bir Osmanlı münevveriyle,
insanlığa faydalı olmayı şiar edinen bir ömürle hem mensubu olduğu
millete hem de topyekûn insanlığa, emsalsiz hizmet ve katkılarıyla iz
bırakan Dr. Abdullah Bey’le tanışmaya, onu tanımaya davetimizdir.
Bu kitap tarihin çalkantılı dönemlerinden birinde, hayatını ve kimliğini derinlemesine dönüştüren Michael Latas’ın (Ömer Lütfi Paşa) etkileyici yaşam öyküsüne odaklanıyor. Hırvatistan’ın mütevazı bir köyünde Hıristiyan Ortodoks bir... more
Bu kitap tarihin çalkantılı dönemlerinden birinde, hayatını ve kimliğini
derinlemesine dönüştüren Michael Latas’ın (Ömer Lütfi Paşa) etkileyici
yaşam öyküsüne odaklanıyor. Hırvatistan’ın mütevazı bir köyünde
Hıristiyan Ortodoks bir ailenin ferdi olarak dünyaya gelen Latas, genç
yaşında Avusturya ordusuna katılır. Ancak yaşadığı beklenmedik olaylar,
onu doğduğu topraklardan ve eski yaşamından tamamen koparır. Bu
zorlu süreçte Avusturya ordusunu terk ederek Osmanlı Devleti’ne sığınan
Latas hem dinini hem de ismini değiştirerek yeni bir dünyaya adım atar.
Ömer Lütfi Paşa, değişim arayışındaki yeni ülkesinin pek çok sorunla
mücadele ettiği bir dönemde, askerî eğitimi ve yetenekleriyle kısa
sürede ön plana çıkar. Kritik anlarda üstlendiği ağır sorumluluklarla
adından söz ettirir. Osmanlı Devleti’nin yeniden yapılandırılma süreci,
kargaşa ve ayaklanmalarla dolu bir evredir. Bu karmaşık zamanlarda
onun strateji ve diplomasi anlayışı, harp ve sulh şartlarını analiz etme
kabiliyeti Osmanlı Devleti için oldukça önemlidir.
Özellikle Kırım Savaşı’ndaki başarılı kararları onu önemli zaferlere taşır
ve “Serdâr-ı Ekrem” unvanıyla askerî kariyerinin zirvesine ulaştırır.
Ayrıca, Hilal-i Ahmer gibi önemli bir yardım kuruluşunun tesis edilme
sürecinde kilidi açan anahtar konumuyla da hafızalarda iz bırakır.
Bu çalışma Ömer Lütfi Paşa’nın renkli ve dinamik yaşamını, ailesini,
tarihte üstlendiği rolleri, özgün kaynaklardan sağlanan bilgiler ve
ayrıntılı literatür incelemesi ışığında değerlendiriyor. Eser Ömer Lütfi
Paşa’nın kişisel ve profesyonel yolculuğunu, onun yaşadığı dönemin
tarihsel çerçevesi içinde ele alarak okuyucuya sadece bir biyografi değil,
aynı zamanda bir devrin canlı portresini sunuyor.
Bu zengin ve kapsamlı kitap, tarih sayfalarında özel bir konuma sahip
olan Ömer Lütfi Paşa’yla tanışmaya ve onu tanımaya davetimizdir
Osmanlı’nın I. Dünya Savaşı’nda uzun soluklu mücadelesini verdiği Sina-Filistin Cephesi; aynı zamanda İngilizlerin çok övündüğü tank ve diğer zırhlı araçlarını savaş meydanına ilk kez sürdüğü ve kimyasal silahlarını Osmanlı askeri... more
Osmanlı’nın I. Dünya Savaşı’nda uzun soluklu mücadelesini verdiği
Sina-Filistin Cephesi; aynı zamanda İngilizlerin çok övündüğü
tank ve diğer zırhlı araçlarını savaş meydanına ilk kez sürdüğü ve
kimyasal silahlarını Osmanlı askeri üzerinde kullandığı cepheydi.
İngiliz ordusunun iki kez mağlup edildiği ancak üçüncüsünde
alabildiği galibiyetin de kendilerine oldukça pahalıya patladığı
Gazze Muharebelerinde Osmanlı askeri sadece vatanları uğruna
değil aynı zamanda dinî değerleri ve kutsal topraklar uğrunda
savaştı. Akıbet Filistin ve Kudüs kaybedildi belki ama bu çok
uzun, kanlı ve kahramanca bir mücadele sonrasında gerçekleşti.
Ekim 1918’de Sina-Filistin Cephesi’nin çökmesi Osmanlıları
yenilgiyi kabullenip ateşkes istemeye zorlamakla kalmadı;
Filistin topraklarında Osmanlı egemenliğinin sona ermesi hem
İsrail’in doğuşuna zemin olacak hem de insan ızdırabını bugünün
Filistinlilerinin adına perçinleyecek koşulların da başlangıcı oldu.
Bu kitap Sina-Filistin Cephesi’ndeki kahramanlıkla örülü kutlu
mücadelenin bütün komutan ve askerlerinin ve “mecrûhîn ve
mardâ-yı askeriyeye imdat ve muavenet”in öncü ismi Hilâl-i Ahmer
mensuplarının aziz hatıralarına bir saygı ve minnet ifadesidir.
...Bir lisanda ki, basit sözlerin yazım kuradan yazılmamıştır, tabiat bilgilen yoktur. Bir lisanda ki, ilmi yazı yazmak yoktur, öyle lisanda ilmi terimler koymak ve bilimsel kelimeleri tespit etmek ile ilmi yazı icat etmek, kulübesi... more
...Bir lisanda ki, basit sözlerin yazım kuradan yazılmamıştır, tabiat bilgilen yoktur. Bir lisanda ki, ilmi yazı yazmak yoktur, öyle lisanda ilmi terimler koymak ve bilimsel kelimeleri tespit etmek ile ilmi yazı icat etmek, kulübesi olmayan bir kabileye bir büyük saray yaparak ve onu süsleyerek vermeye benzemez mi? Mimarları öyle bir büyük sarayı yaptıktan için iftihar etmezler mi? Lâkin malum ya! Bir bina ne kadar yüksek olsa, değil 35 milyondan oluşan büyük bir millete yeterli olsun, bir küçük kabilenin
bile ihtiyacını karşılayamayacağı açıktır. Bu halde biz işin başındayız demektir. Fakat madem ki başladık, elbette sonunu getirmek için çalışacağız..
Kırımlı Dr. Aziz Türk Kızılayı'nın kurucularından ve ilk başkanlarından Kırımlı Dr. Aziz Bey, herhangi bir dini anlam taşımasa da "kızılhaç' sembolünün Hristiyanlığı çağrıştırdığı ve Müslümanlar arasında benimsenmediği tezini savunarak "kızılay' sembolünün kabulünü sağlamıştır. Büyük bir tıp adamı ve vatansever olan Kırımlı Dr. Aziz Bey, 38 yıllık kısa ömründe, tıp terimlerinin Türkçeye kazandırılması anlamında önemli çalışmalara imza
atmış ve eserler vermiştir.
Türk Kızılayı Tarih Dizisi kapsamında yayınlanan bu kitapta, Kırımlı Dr. Aziz Bey'in hayatı, fikirleri ve eserlerine dair önemli detayları, Prof. Dr. Sefa Saygılı'nın güçlü anlatımı ile keşfedeceksiniz.
Kızılay Arşivi’ni ve sahip olduğu belge türleri ile muhtevalarını araştırmacılara ve ilgililere tanıtmaya yönelik projenin ürünü olan elinizdeki, “Kızılay Arşivi Belgelerinde Afetler” adlı eser Cumhuriyet Türkiye’sinin yakın döneminde... more
Kızılay Arşivi’ni ve sahip olduğu belge türleri ile muhtevalarını araştırmacılara ve ilgililere tanıtmaya yönelik projenin ürünü olan elinizdeki, “Kızılay Arşivi Belgelerinde Afetler” adlı eser Cumhuriyet Türkiye’sinin yakın döneminde yaşadığı deprem, yangın, sel, heyelan, kuraklık ve fırtınaların yol açtığı afetleri le ilgili belgeler esasında, afetler üst başlığında, gerek yaşandığı ilk an, gerek sonraki süreçlerde, felaketi yaşayanların gıda, giyim ve barınma ihtiyaçlarının karşılanması, yaralıların tedavisi, diğer temel ihtiyaçların giderilmesi vb. konularda kurumsal işleyiş, uygulanan politikalar, yerel-bölgesel ve ülke ekonomisinin durumu, imar faaliyetleri, nüfus, yerleşim ve sosyal ilişkiler temelinde birçok ilmî disiplini doğrudan ilgilendiren önemli bir kaynak niteliğindedir. Eserin ortaya çıkışı süreçlerinde incelenen, ele alınıp bir kısmı burada siz değerli okuyucu ile buluşturulan belgeler, Kızılay arşivinin birçok alanda çok kıymetli ve kullanışlı malumat ihtiva eder mahiyette olduğunu göstermektedir. Özellikle başka kurumlarda ulaşılamayan önemli ayrıntıları Kızılay Arşivi’ndeki belgelerden elde edebilmek mümkündür.
Kızılay, 11 Haziran 1868 yılında “Mecruhin ve Mardayı Askeriyeye İmdat ve Muavenet Cemiyeti” ismiyle ilk kurulduğunda savaş alanında yaralanan askerlere yardım etmek arzusundan doğmuştu. Başka bir ifadeyle Kızılay, savaş alanında yaralı... more
Kızılay, 11 Haziran 1868 yılında “Mecruhin ve Mardayı Askeriyeye İmdat ve Muavenet Cemiyeti” ismiyle ilk kurulduğunda savaş alanında yaralanan askerlere yardım etmek arzusundan doğmuştu. Başka bir ifadeyle Kızılay, savaş alanında yaralı ve esir düşen askerlere cephe gerisinde sıhhiye hizmeti sağlayan bir teşkilat olarak tarih sahnesine çıktı. Daha sonra Hilal-i Ahmer ismiyle faaliyet gösteren Kızılayımız, 1877-1878 Osmanlı-Rus Harbi esnasında önemli görevler üstlendi. “Hilal-i Ahmer” isim ve amblemi altında ilk faaliyetlerini bu savaş esnasında gösterdi. Trablusgarp ve Balkan Savaşları ise Hilal-i Ahmer’in yine aktif bir şekilde sahada olduğu savaşlar oldu. Kısaca Kızılay, 1876 Osmanlı-Rus Savaşı’ndan 1974 Kıbrıs Barış Harekatı’na kadar geçen sürede, Türkiye’nin taraf olduğu tüm savaşlarda, cephe gerisinde kurduğu hastaneler, hasta taşıma servisleri, donattığı hastane gemileri, yetiştirdiği hemşireler ve gönüllü hasta bakıcılar aracılığıyla savaş alanında yaralanan ve hastalanan on binlerce Mehmetçik’in yardımına koştu.
Kızılay’ın, kuruluşundan itibaren savaşlarda aldığı önemli görevler arasında esirler ile ilgili konular da yer almaktadır. Kızılay, savaşlarda esir düşen asker ve sivillerin sayılarını, adlarını, yerlerini saptamış; barınacakları yerleri... more
Kızılay’ın, kuruluşundan itibaren savaşlarda aldığı önemli görevler arasında esirler ile ilgili konular da yer almaktadır. Kızılay, savaşlarda esir düşen asker ve sivillerin sayılarını, adlarını, yerlerini saptamış; barınacakları yerleri sağlamış; yiyecek, içecek, giyecek ve sağlık gereksinimlerinin giderilmesine çalışmış; aileleriyle haberleşmelerini temin etmiş, esir mektuplarını yerlerine ulaştırmıştır. Kızılay, dönemin zor şartlarında din, dil ve ırk farkı gözetmeden herkese yardımı bir görev olarak görmüş, yabancı savaş esirleri ile aileleri arasında irtibatı da sağlamıştır.
Rusya’nın Viladi Vostok şehrinden gemiye bindirilen Mülazım Edhem Tahir Bey’in Kızılay’a hitaben yazdığı mektubun girişinde, “23 Şubat'da Viladi Vostok'dan hareketimizden bugüne kadar gemi hayâtı bizi nasıl müşkil mevki‘de bırakmışsa eminim ki muhterem cem‘iyetiniz de aynı müşkilata ma‘rûz kaldınız. Fa‘âliyet-i mütemâdiyenizi her zaman takdîr etdiğimiz hâlde bütün mürâca‘at kapılarının mesdûdiyetinden dolayı sesimizi işitdirecek makāmı ancak İstanbul'da, daha doğrusu muhterem cem‘iyetinizde buluyor ve tasdîmâtı dâimâ oraya yapıyoruz” diyor. Mülazim Edhem Tahir Bey’in sözleri, Kızılay’ın esirlerin ve ailelerinin ilk başvuru makamları arasında olduğunu veciz bir şekilde ifade ediyor.
Elinizdeki eser, esir düşen Osmanlı askerleri ve Osmanlı Devleti’nin aldığı esirlerle ilgili Hilal-i Ahmer Cemiyeti’nin faaliyetlerine ışık tutmak amacıyla hazırlanmıştır. Ülkemizin çok önemli arşiv belgelerine sahip olan kurumlarından biri olan Türk Kızılayı Arşivi’nde yer alan esirler ile ilgili binlerce belge arasından seçilen örnekler, gelecekte yapılacak çalışmalara rehberlik etmesi için burada yayınlanmıştır. Esirler ile ilgili belgeler, özellikle de esir mektupları bize savaşın insani boyutuyla ilgili önemli hatırlatmalar içermektedir.
Arşivler, milletlerin ve devletlerin bir nev’i hafızası olma özelliğini gösterirler. Bu hafıza, milletlerin geçmişleriyle gurur duymalarının yanında, gelecek ile ilgili sorumluluk ve görev bilincini sürekli olarak hatırlamalarında bir... more
Arşivler, milletlerin ve devletlerin bir nev’i hafızası olma özelliğini gösterirler. Bu hafıza, milletlerin geçmişleriyle gurur duymalarının yanında, gelecek ile ilgili sorumluluk ve görev bilincini sürekli olarak hatırlamalarında bir mihenk taşıdır. Ülkemiz ve milletimiz bu açıdan zengin
bir kaynağa sahiptir. Zengin arşiv kaynağımızın bir parçasını da Kızılay arşivi oluşturmaktadır. Kızılay arşivi, 1868 yılında kurulan Mecrûhîn ve Marda-yı Askeriyeye İmdat ve Muavenet Cemiyeti’nden günümüze kadarki dönemi kapsayan belgeleri ihtiva etmektedir. Arşiv, Kızılay’ın savaş dönemlerinde üstlendiği rol ve sorumlulukları yanında, doğal afetler gibi insanların yardıma muhtaç olduğu dönemlerdeki faaliyetlerini içeren belgeleri de barındırmaktadır. Bu yönü ile sağlık hizmetleri tarihi, sivil toplum tarihi, sosyal yardım tarihi, savaş tarihinin insani boyutuna
dair Türk ve Dünya tarihine ışık tutacak nitelikteki belgeleri bünyesinde bulundurmaktadır.
Elinizdeki eser askeri, siyasi, iktisadi ve toplumsal açılardan, hem ülkemiz hem de dünya tarihi açısında bir kırılma ve dönüşüm döneminin başlangıcı olarak kabul edeceğimiz Birinci Dünya Savaşı’nda Türk Kızılayı’nı ele almaktadır. Eser Türk Kızılayı’nın Birinci Dünya Savaşı süresinde Osmanlı Devleti’nin sahip olduğu kıt kaynaklarla ortaya koyduğu büyük başarısının
hikâyesini anlatmaktadır. Bu başarı sadece Osmanlı coğrafyası içinde değil, aynı zamanda gönül coğrafyamız olarak adlandırabileceğimiz yerlerde de yankı bulmuştur. Bu yankı, bazen uzak yerlerden cephede savaşan Mehmetçik için gönderilen maddi değeri az, fakat manevi değeri büyük bir yardım şeklinde; bazen de Mehmetçiğin muzaffer olması için yapılan makbul bir dua şeklinde olmuştur. Bu gönül bağı, bizden uzak olan coğrafyaları yakınlaştırmak için bir köprü vazifesi görmektedir.
Türk Kızılayı Arşivinde yer alan yüzbinlerce belgeden bir demet sunan bu çalışma, milletimize, geleceğin ancak geçmiş ile kaim olacağını ve Kızılay’ın bizi biz yapan değerlerden biri olduğunu göstermektedir.
Bu kitapta, afet veya acil durumların öncesinde yapılması gereken hazırlıklar ile afet sırası ve sonrasında yapılacak temel korunma biçimleri yer almaktadır. Kitap, korunmak ve kaçınmak durumunda olunan, hiçbir zaman insanın başına... more
Bu kitapta, afet veya acil durumların öncesinde yapılması gereken hazırlıklar ile afet sırası ve sonrasında yapılacak temel korunma biçimleri yer almaktadır. Kitap, korunmak ve kaçınmak durumunda olunan, hiçbir zaman insanın başına gelmese daha memnun olacağı istenmedik olgu ve olaylarla dolu olmasına karşın, bu kitabın çocukları korkutmayacak, üzmeyecek, ürkütmeyecek bir yapıda olmasına; hazırlıklı olmanın ve önlem almanın önemine dikkat çekilmesine ve bunun için gerekli olan bilgilerin verilmesine özen gösterildi. Güvenli Yaşamı Öğreniyorum kitabından yararlanarak okulda öğrencilere ve ailelere yönelik afete hazırlık bilgilerinin başarıyla aktarılacağına inanılıyor.
Doğa belli başlı dört ana maddeden oluşur: hava, su, toprak ve ateş. Kitabın kapağında yer alan çocuğun başının üzerinde tuttuğu top bu dört maddenin bir arada uyum içinde olmasını yani güvenli yaşamın temelini simgelemektedir.... more
Doğa belli başlı dört ana maddeden oluşur: hava,
su, toprak ve ateş. Kitabın kapağında yer alan çocuğun başının
üzerinde tuttuğu top bu dört maddenin bir arada uyum içinde
olmasını yani güvenli yaşamın temelini simgelemektedir.
Afetlerin bir bölümü doğal tehlikelerden
kaynaklanmaktadır. Bunlar doğadaki dört maddenin dengesinin belli
bir yönde bozulmasından oluşabilir. Bu kitabın amacı, her bireyin sahip
olması gereken güvenli yaşam bilincini çocukların da kazanmasını
sağlamaktır.
Çocukların, sağlıklı bir biçimde büyümeleri için güvenli bir çevreye ihtiyaç vardır. Çocuklar okula başlama ile ailenin dışında, yeni bir çevreye adım atarlar. Çocukları korumak için sadece ortam düzenlemeleri yeterli değildir. Temel... more
Çocukların, sağlıklı bir biçimde büyümeleri için güvenli bir çevreye ihtiyaç vardır. Çocuklar okula başlama ile ailenin dışında, yeni bir çevreye adım atarlar. Çocukları korumak için sadece ortam düzenlemeleri yeterli değildir. Temel yaşama becerileri kapsamında, kendilerini korumaları için bilinçlendirmek, güvenli davranış ve ilkyardım becerileri kazanmalarını sağlamak daha doğru bir yaklaşımdır. Bunun temini için öğretmenlerimize büyük görevler düşmektedir. Öğretmenlerimizin çalışmaları toplumda kazaları azaltmak, sağlık ve ilkyardım bilinci ve becerilerini yaymak açısından da önemlidir. Bu kitaplar öğretmenlere öğrencilerine güvenli davranış ile ilkyardım bilgi ve becerileri kazandırmada faydalı ve yardımcı olacaktır.
Çocuklar bu kitapla ilkyardımla ilgili temel uygulamaları öğrenecek. Aynı zamanda, kazalardan ve yaralanmalardan korunmak için uyulması gereken güvenli davranış kurallarını da bulacak. Öğretmenlerle birlikte; oyunlar, hikâyeler şeklinde... more
Çocuklar bu kitapla ilkyardımla ilgili temel uygulamaları öğrenecek. Aynı zamanda, kazalardan ve yaralanmalardan korunmak
için uyulması gereken güvenli davranış kurallarını da bulacak. Öğretmenlerle birlikte; oyunlar, hikâyeler şeklinde ve uygulamalarla işlenecek konulardan büyük zevk alacağını düşünülüyor. İlkyardımcı Turbo ile arkadaşları Tülin ve Tolga da bu keyifli yolculukta çocuklara arkadaşlık edecekler.
Bu kitap çocuklarla geçirilen nitelikli zamanlara katkı sağlayabilmesi amacıyla hazırlanmış ve çocukların tüm gelişim alanları göz önüne alınarak tasarlanmıştır. Kitabın en önemli özelliği ise Türk Kızılayı hakkında çocuklara bilgi... more
Bu kitap çocuklarla geçirilen nitelikli zamanlara katkı sağlayabilmesi amacıyla hazırlanmış ve çocukların tüm gelişim alanları göz önüne alınarak tasarlanmıştır. Kitabın en önemli özelliği
ise Türk Kızılayı hakkında çocuklara bilgi vermesidir.
Kitap aynı zamanda çocuğun gelişimini bütünsel olarak desteklemektedir. Her sayfanın üst kısmında bulunan Türk Kızılayı ayları hangi gelişim alanlarının desteklendiğini göstermektedir.
Aycan ve Aykız Doğancan, sevimli, hazırcevap, doğayı ve teknolojiyi seven, macera yaşamak için kendilerini her zaman hazır hisseden iki kardeştir. Bu kitapta artık Aycan ve Aykız, Günışığı İlkokulunda dördüncü sınıfa gidiyorlar. Onlar... more
Aycan ve Aykız Doğancan, sevimli, hazırcevap,
doğayı ve teknolojiyi seven, macera yaşamak için kendilerini her zaman hazır hisseden iki kardeştir. Bu kitapta artık Aycan ve Aykız, Günışığı İlkokulunda dördüncü sınıfa gidiyorlar. Onlar büyüdükçe çevreleri de büyüdü, değişti. Karşılaştıkları olaylar ve insanlar arttı, çeşitlendi.
Aycan ve Aykız'ın başından geçen, oradan oraya koşan, kıpır kıpır dokuz tane hikâye yer alıyor kitapta. Ama isteyenler için macera sürebiliyor. Aycan ve Aykız'ın yeni hikâyelerini kaleme almak isteyenler için 10 ve 11. bölümlerin... more
Aycan ve Aykız'ın başından geçen, oradan oraya koşan, kıpır kıpır dokuz tane hikâye yer alıyor kitapta. Ama isteyenler için macera sürebiliyor.
Aycan ve Aykız'ın yeni hikâyelerini
kaleme almak isteyenler için 10 ve 11. bölümlerin başında, bu
bölümler hakkında ipucu veren resimler yer alıyor. Maceralara devam etmek isteyenler, hikâyelerini yazarken bu
sahnelerden yola çıkabiliyor ve ona diledikleri
başlığı koyabiliyorlar.
Tarihin her döneminde sorunlar ve göçler adası olmuş Kıbrıs adası, özellikle 1571 yılında Osmanlı İmparatorluğu tarafından fethedilmesinin ardından Osmanlının şenlendirme politikası kapsamında ve dört aşamalı olarak bir Türk adası haline... more
Tarihin her döneminde sorunlar ve göçler adası olmuş Kıbrıs adası, özellikle 1571 yılında Osmanlı İmparatorluğu tarafından fethedilmesinin ardından Osmanlının şenlendirme politikası kapsamında ve dört aşamalı olarak bir Türk adası haline getirilmeye çalışılır. Birinci Dünya Savaşı sürecinde Osmanlı İmparatorluğu’nun savaşa girmesi ve Almanya saflarında yer alması ise Kıbrıs’ın bir anda oldu bitti bir durumla İngiliz toprağı haline gelmesine sebep olur. Bundan
sonrası ise Kıbrıs ve Kıbrıs Türkleri açısından sıkıntı, esaret, hayatta kalma
mücadelesi ve esaretten kurtulma savaşı şeklinde devam edecektir.
1912-1913 Balkan Savaşlarının, Osmanlı Devleti’nin yüzyıllar boyunca hâkim oldukları Balkan coğrafyasından nihaî olarak kopmasına neden olacak siyasi sonuçlarının yanı sıra sosyal sonuçları da olmuştur. Muhacirler, yaşamış olduğu... more
1912-1913 Balkan Savaşlarının, Osmanlı Devleti’nin yüzyıllar boyunca
hâkim oldukları Balkan coğrafyasından nihaî olarak kopmasına neden olacak siyasi sonuçlarının yanı sıra sosyal sonuçları da olmuştur. Muhacirler, yaşamış olduğu toprakları Sırp, Karadağ, Yunan ve Bulgar katliamlarına uğramamak için terk ederek, İstanbul ve Anadolu’nun bazı yerlerine göç etmek zorunda kalmışlar, göç sırasında sadece yurtlarını geride bırakmamışlar, yaşadıkları acıları da beraberinde getirmişlerdir. Göç sırasında annesini, babasını, çocuklarını, yakınlarını ya da tanıdıklarını katliamlara kurban veren kim bilir ne kadar aile vardır. Bunların hepsini belirlemek ya da ortaya koymak imkânsızdır. Fakat arşiv belgelerinde, hatıratlarda ya da yayınlanan yerli ve yabancı kaynaklardan bazı bilgiler elde edebiliyoruz. Bu çalışmada; Hilâl-i Ahmer Cemiyeti’nin (Kızılay) Balkan Savaşları sırasında Türkiye’ye göç eden muhacirlere yönelik yardımları, Kızılay Arşiv belgeleri temel alınarak ortaya konulmuştur.
Bu çalışma, Hilâl-i Ahmer Cemiyeti Genel Merkezi’nin 1914-1928 yıllarına ait İcraat raporlarını kapsamaktadır.
Osmanlı Devleti, 19. Yüzyılın ortalarından itibaren devletin idari yapısı, tarihi ve coğrafyası ile ilgili “sâlnâmeler” yani günümüz Türkçesiyle “yıllıklar” hazırlatmıştır. Daha sonra bu gelenek yayılmış, kişisel ve kurumsal yıllıklar... more
Osmanlı Devleti, 19. Yüzyılın ortalarından itibaren devletin idari yapısı, tarihi ve coğrafyası ile ilgili “sâlnâmeler” yani günümüz Türkçesiyle “yıllıklar”
hazırlatmıştır. Daha sonra bu gelenek yayılmış, kişisel ve kurumsal yıllıklar
da hazırlanmıştır. Bir kısmı günümüze kadar ulaşan bu eserler, tarihe ışık
tuttukları gibi çok önemli bilgileri de günümüze ulaştırmışlardır.
Hilâl-i Ahmer adıyla Osmanlı’da faaliyet gösteren ve günümüze miras kalan
Türk Kızılayı’nın, 1911 – 1913 dönemini kapsayan yıllığı da bizlere kalan
önemli bir mirastır. Her ne kadar ismi “yıllık” olsa da elinizde tuttuğunuz
eserin sayfaları birer anahtardır. Çevirdiğiniz her sayfa, kilidinin içerisinde
dönen bir anahtar misali yeni kapıları açar. O kapıların ardında, yüce insani
değerlerin nesneleşmiş hâli olan Kızılay ve Kızılaycılar sizi beklemektedir
Macarlı Dr. Abdullah Bey Osmanlı'ya iltica etmiş ve ülkemize büyük hizmetlerde bulunmuştur. Türkiye'nin ilk doğa bilimleri müzesini kurmuş, jeoloji, mineroloji ve paleontoloji alanlarında önemli çalışmalar yapmış; Türk tıp zoolojisine... more
Macarlı Dr. Abdullah Bey Osmanlı'ya iltica etmiş ve ülkemize büyük hizmetlerde bulunmuştur. Türkiye'nin ilk doğa bilimleri müzesini kurmuş, jeoloji, mineroloji ve paleontoloji alanlarında önemli çalışmalar yapmış; Türk tıp zoolojisine büyük katkılarda bulunmuş, anestezi alanında dünyanın ilklerinden olmuş, tıp fakültelerinde öğretim üyeliği yanı sıra Kırım ve Suriye başta olmak üzere çeşitli eyaletlerde askeri hekimlik yapmıştır.
Türk Kızılayı'nın da kurucusu olan çok yönlü bilim adamı ve askeri hekim Abdullah Bey'i rahmetle anıyoruz.
21 Aralık 1963 tarihi Kıbrıs yakın tarihine Kanlı Noel olarak geçer. Adada yaşayan Kıbrıs Türklerini topyekûn ortadan kaldırmak ve adayı bir Yunan adası haline getirmek için hazırlanan Akritas Planı isimli korkunç plan çerçevesinde... more
21 Aralık 1963 tarihi Kıbrıs yakın tarihine Kanlı Noel olarak geçer. Adada yaşayan Kıbrıs Türklerini topyekûn ortadan kaldırmak ve adayı bir Yunan adası haline getirmek için hazırlanan Akritas Planı isimli korkunç plan çerçevesinde başlatılan Rum saldırıları Kıbrıslı Türklerle Rumların Türkiye, Yunanistan ve İngiltere'nin garantörlüğü altında birlikte kurdukları 16 Ağustos 1960 tarihli Kıbrıs Cumhuriyeti'nin de fiilen sona ermesine neden olur. Bu tarihten sonra Kıbrıs Türkleri için acı, ıstırap, esaret, göç ve ablukalar altında yeni bir mücadele dönemi başlar. Can, mal ve namus derdine düşen çaresiz inanların nispeten daha güvenli bölgelere göç etmeye başlamasıyla çadır köyler ve mahalleler oluşmaya başlar. Kızılay'ın olayların başlamasının hemen ardından devreye girmesiyle Kıbrıs Türklerinin acıları bir nebze olsun dinmekle birlikte 20 Temmuz 1974 tarihine kadar bu insanları çok zor ve kötü şartlarda geçecek bir mücadele dönemi beklemektedir. Her zaman olduğu üzere Kızılay'ın Kıbrıs'a yönelik ilk yardım hastanesi, sahra hastanesi, kan bankası, sağlık ekipleri, çadır, battaniye, gıda maddeleri, giyecek malzemeler ve ihtiyaç duyulan her türlü eşyayla ilgili yardım ve destekleri ırk ayrımı gözetilmeksizin adada yaşayan herkese yönelik olarak yürütülür ve Kızılay'ın adada görevlendirdiği personeli de bu hassas noktaya en üst derecede riayet eder.
Osmanlı devletinin son döneminde düşünce hareketleriyle birlikte sosyal hayat ve müesseselerde de batının tesirini görmek mümkündür. Kızılay da sade bir yardım cemiyeti olma özelliği yanında, işleyiş tarzı ve münasebette bulunduğu Batılı... more
Osmanlı devletinin son döneminde düşünce hareketleriyle birlikte sosyal hayat ve müesseselerde de batının tesirini görmek mümkündür. Kızılay da sade bir yardım cemiyeti olma özelliği yanında, işleyiş tarzı ve münasebette bulunduğu Batılı devlet ve cemiyetler dolayısıyla bunlardan oldukça etkilenmiş ve çağdaş metotları kabul etmiştir. Yazışmaların çoğu Batı lisanıyla, özellikle Fransızca, cereyan etmiş; Kızılhaç cemiyetlerinin çalışma şekilleri uygulanmaya konulmuştur. Bununla birlikte Hilâl-i Ahmer Cemiyeti, Türk milletinin başlangıçtan beri sahip olduğu yardımseverlik ve toplumsal dayanışma duygusunun yeni bir metotla teşkilatlanmasıdır. Prof. Sadi Irmak'ın dediği gibi Kızılay, "Türk milletinin ruhundan ve tarihin- den gelen ve âdeta ikinci bir tabiat halinde olan yardım fikrinin yeni bir metotla, yani Batı metoduyla teşkilatlanmasından başka bir şey değildir. Bu müessese aynı zamanda batılılaşma tarihimizin de bir vesikasıdır ve; Türk müesseselerinin nasıl batılılaşması lazım geldiğini gösteren bir kılavuzdur." Ancak bir kurumun başarısında, yöneticilerin gayret ve başarıları da göz ardı edilemez; Kızılay'ın iki büyük savaşta gösterdiği yararlılıklar da bu etkenlerin büyük rolü olmuştur.
İkinci Dünya Savaşı sürecinde Atina ve Selanik gibi büyük şehirlerde günde ortalama 3.000 kişi açlıktan ölürken, bu duruma bütün dünya seyirci kalmış ve tam da bu noktada harekete geçen, savaşın sonuna kadar yardım çabalarını sürdüren... more
İkinci Dünya Savaşı sürecinde Atina ve Selanik gibi büyük şehirlerde günde ortalama 3.000 kişi açlıktan ölürken, bu duruma bütün
dünya seyirci kalmış ve tam da bu noktada harekete geçen, savaşın
sonuna kadar yardım çabalarını sürdüren ve kendi kıt imkanları
içinde dost ve komşu Yunanistan’a yardım elini uzatan tek bir ülke
Türkiye olmuştu.. Üstelik Milli Mücadele’den sadece 18 yıl sonra...
Yani acılarımız çok tazeyken henüz...
Mensubu olduğu Kızılhaç Kızılay Hareketin temel ilkelerine sadık kalarak yürüttüğü insani çalışmaları sayesinde hilali dünyaya armağan eden cemiyet olarak dünyanın farklı coğrafyalarında kurulacak olan Kızılay ve Kızılhaçlara da ilham... more
Mensubu olduğu Kızılhaç Kızılay Hareketin temel ilkelerine
sadık kalarak yürüttüğü insani çalışmaları sayesinde hilali dünyaya
armağan eden cemiyet olarak dünyanın farklı coğrafyalarında
kurulacak olan Kızılay ve Kızılhaçlara da ilham kaynağı oldu.
Günümüzde halen Hareketin en etkin ulusal derneklerinden biri
olarak dünyanın dört bir yanında insani faaliyetlerini sürdürüyor.
Elinizde bulunan Hilal-i Ahmer’den Kızılay’a kitabı ile bu
müstesna kurumun hayata geçirilişinden şahit olduğu tarih
ve milletimizin varoluş mücadelelerine, Devlet-i Aliyye’nin
Türkiye Cumhuriyeti’ne dönüşüm sürecindeki çabalara tanıklık
edecek, bu sürece Kızılay’ın verdiği katkıları da panoramik bir
bakışla kavrayacaksınız.
Elinizde bulunan Hilal-i Ahmer’den Kızılay’a kitabı ile bu müstesna kurumun hayata geçirilişinden şahit olduğu tarih ve milletimizin varoluş mücadelelerine, Devlet-i Aliyye’nin Türkiye Cumhuriyeti’ne dönüşüm sürecindeki çabalara... more
Elinizde bulunan Hilal-i Ahmer’den Kızılay’a kitabı ile bu
müstesna kurumun hayata geçirilişinden şahit olduğu tarih
ve milletimizin varoluş mücadelelerine, Devlet-i Aliyye’nin
Türkiye Cumhuriyeti’ne dönüşüm sürecindeki çabalara tanıklık
edecek, bu sürece Kızılay’ın verdiği katkıları da panoramik bir
bakışla kavrayacaksınız.
Bir buçuk asra yaklaşan tarihinde Kızılay’ımız; insaniyetçilik, tarafsızlık, bağımsızlık ve evrensellik ilkeleriyle nerede yangın, kıtlık, harp ve felâket olmuşsa daima oralara koşmuş, dinine, milliyetine bakmaksızın, imkânlarının... more
Bir buçuk asra yaklaşan tarihinde Kızılay’ımız; insaniyetçilik, tarafsızlık,
bağımsızlık ve evrensellik ilkeleriyle nerede yangın, kıtlık, harp ve felâket olmuşsa daima oralara koşmuş, dinine, milliyetine bakmaksızın, imkânlarının fevkinde bütün felâketzedelerin, yaralıların yaralarını sarmış ve ihtiyaçlarını gidermiştir. Bu şerefli tarihin oluşmasında pek çok insanın olağanüstü gayret ve fedakârlıkları olduğu muhakkaktır. Bunlar arasında ilk sıralarda Dr. Besim Ömer Paşa gelmektedir.
Besim Ömer Paşa hanımlara verdiği konferansta, Kızılay’ın Hilâl-i Ahmer adıyla kurulmadan önce cereyan eden gelişmeleri, Hilâl-i Ahmer’in
kuruluş felsefesini, Kızılhaç ile münasebetleri ve yaşanan gerginlikleri,
Osmanlı-İtalya Muharebelerinde, Balkan Savaşları’nda ve, Isparta ve Burdur Depremlerinde Hilâl-i Ahmer’in çalışmalarını, dışarıdan özellikle de
Hindistan ve Mısır’dan gelen yardımları, yapılanlarla birlikte yapılması
gerekenleri de güzel bir üslupla fotoğraf ve belge destekli olarak anlatmaktadır. Kitap, sadece Kızılay’ın tarihi yönünden değil, genel tarih, edebiyat ve pedagoji yönünden de önemli bir eserdir.
Osmanlı Hilâl-i Ahmer Cemiyeti’nin Kurtuluş Savaşı’nın ilk yıllarındaki çalışmalarını ihtiva eden bu kitap, o döneme ait birinci elden kaynaklardandır. Kurtuluş Savaşı hakkında çok sayıda kitap ve makale yazılması, akademik çalışma... more
Osmanlı Hilâl-i Ahmer Cemiyeti’nin Kurtuluş Savaşı’nın ilk
yıllarındaki çalışmalarını ihtiva eden bu kitap, o döneme ait birinci
elden kaynaklardandır. Kurtuluş Savaşı hakkında çok sayıda kitap
ve makale yazılması, akademik çalışma yapılmasına rağmen Hilâl-i
Ahmer’in bu savaştaki rolü ve faaliyetleri hakkında yeterli çalışmanın yapılmış olduğunu söyleyebilmek mümkün değildir. Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin açılışından Sakarya Zaferi’ne kadar geçen
Millî Mücadele’nin çok önemli bir safhasındaki Hilâl-i Ahmer’in
yaptığı çalışmaları, topladığı yardımları en ince ayrıntılarına kadar
rakamlar ve cetveller yardımıyla ortaya koyan İcraat Raporu’nun yeni yazıyla neşrinin önemli bir eksikliği tamamlayarak, bu sahadaki çalışmaların sayısının artmasına katkı sağlayacaktır.
Osmanlı Devleti'nin Batı sınırlarını oluşturan Balkanlar etnik olarak bir hayli zengindir. Sadece Osmanlı döneminde değil tarih boyunca da bu topraklarda çekişme, çatışma ve savaşlar hiç eksik olmamıştır. Beş yüz yıl boyunca Türklerin... more
Osmanlı Devleti'nin Batı sınırlarını oluşturan Balkanlar etnik olarak bir hayli zengindir. Sadece Osmanlı döneminde değil tarih boyunca da bu topraklarda çekişme, çatışma ve savaşlar hiç eksik olmamıştır. Beş yüz yıl boyunca Türklerin yönetimindeki bu bölge, 1800'lere kadar epey huzurlu ve sakin bir dönem geçirdikten sonra Sırp ve Yunan ayaklanmalarıyla başlayan kaotik yıllara girmiştir.
Edith Durham, Balkanlar'daki kargaşanın zirve yaptığı dönemde, 1800'lerin sonu ve 1900'lerin başında bugünkü Arnavutluk merkezde olmak üzere bölgede uzunca dönem yaşamış İngiliz ressam, seyyah ve insani yardım gönüllüsüdür. Balkanlar'da yaşadığı günlerdeki gözlemlerini kaleme aldığı eseri özenli, dipnotlar ve açıklamalarla zenginleştirilmiş bir tercümeyle konuya ilgi duyanların istifadesine sunulmuştur.
1915 yılı, Çanakkale Savaşı'nda en şiddetli çarpışmaların yaşandığı günler... Taraflar, ölülerini toplayıp defnetmek üzere geçici bir ateşkes ilan ederler ve bu esnada bizim için şaşırtıcı bir olay yaşanır. Düşman güçler arasında,... more
1915 yılı, Çanakkale Savaşı'nda en şiddetli çarpışmaların yaşandığı günler... Taraflar, ölülerini toplayıp defnetmek üzere geçici bir ateşkes ilan ederler ve bu esnada bizim için şaşırtıcı bir olay yaşanır. Düşman güçler arasında, göğsünde Osmanlı madalyaları bulunan bir tabip subay vardır. Charles S. Ryan adlı bu tabip subayın madalyaları, 93 Harbi döneminde Osmanlı ordusunda ve Hilal-i Ahmer emrinde hizmet ederken gösterdiği gayrete istinaden Sultan II. Abdülhamid tarafından verilmiştir.
Charles S. Ryan, 20'liyaşlarının başında, Avustralyalı bir cerrah iken maceraperest tabiatına uygun olarak 93 Harbi döneminde, 1877-1878 yıllarında Kızılay çalışanı olarak Osmanlı ordusunda görev yapmıştır. Bu döneme ilişkin hatıralarını, yaklaşık 20 yıl kadar sonra kaleme almış ve tarihimizin bu trajik savaşına dair önemli detayları öğrenmemizi sağlamıştır. Plevne'de başlayan görevi daha sonra Erzurum'da devam etmiş ve savaşın sona ermesiyle de ülkemizden ayrılmıştır.
Bu özel ve önemli kitap, açıklama ve dipnotlar eşliğinde özenli bir tercümeyle konuya ilgi duyanların istifadesine sunulmakta...
Toplumun dirençliliğini desteklemeye temelden; bireyden ve haneden başlamak gerek. Adı hep afetlerle anılsa da dirençlilik geliştirmek için önce olağan akışları kontrol altına almalıyız, bununla yetinmeyip olağan durumlarda yaptığımız... more
Toplumun dirençliliğini desteklemeye temelden; bireyden ve haneden başlamak gerek. Adı hep afetlerle anılsa da dirençlilik geliştirmek için önce olağan akışları kontrol altına almalıyız, bununla yetinmeyip olağan durumlarda yaptığımız kontrolleri alışkanlık hâline getirmeli, melekeye dönüştürmeliyiz. Günlük alışkanlıklarımızı icra ettiğimiz evlerimizde davranışlarımızın olumlu veya olumsuz sonuçları olur. Güvenli davranış güvenli bir hayatı, savruk davranışlar da kazaları beraberinde getirir. Bu kitapta ev kazaları nerede, nasıl, kimin başına gelir sorularına göz attıktan sonra bu kazalara giden yollardan ayrılan patikaları keşfedeceğiz, alacağımız tüm önlemlere rağmen herhangi bir kazayla karşı karşıya kalacak olursak üstesinden nasıl gelebileceğimizi öğreneceğiz. Böylece edineceğimiz bilgiler ve kazanacağımız becerilerle hayatımızın olağan akışı içinde geliştireceğimiz dirençliliğimiz bizlerde olağanüstü durumlarla başa çıkabilme zeminini oluşturacak.
SANAT BAKACINDAN SAVAŞ; edebiyattan resme, sinemadan müziğe, heykelden fotoğrafa, dokumadan popüler kültüre iskeletlerin dansının türlü çeşit "insani" yansımasına usta sanatçı Enis Batur'un gözünden geniş açılı bir bakış...
KURAMDAN UYGULAMAYA İNSANİ DİPLOMASİ Hiçbir ayrım gözetmeksizin temel insani ilkelerin tüm insanlar için hayata geçirilmesi ve insan ızdırabının dindirilmesi yolunda insani alanın mesleki yetkinlik sağlamak isteyen mensuplarına ve... more
KURAMDAN UYGULAMAYA İNSANİ DİPLOMASİ
Hiçbir ayrım gözetmeksizin temel insani ilkelerin tüm insanlar için hayata geçirilmesi ve insan ızdırabının dindirilmesi yolunda insani alanın mesleki yetkinlik sağlamak isteyen mensuplarına ve diğerkam gönüllülerine, konuyla ilgili bilim ve fikir dünyasına insani diplomasiye dair derinlikli ve geniş bir zemin sunan güçlü bir kılavuz ...
Gerek mağdur ve mazlum durumdaki kırılgan insanların gerekse dünyamızın mevcut ve müstakbel sorunlarını çözmek, hem insanlığı hem de insanlığın evini koruyup kollamak ve savunmak için şüphesiz önemli bir araç insani diplomasi. Bu kitap, karar vericileri ve kanaat önderlerini temel insani ilkeler ışığında ve her zaman kırılgan insanların menfaati doğrultusunda harekete geçmeye ikna etmeyi hedefleyen insani diplomasinin kavramsal, kuramsal ve kurumsal gelişiminin farklı boyutlarına kuram ve uygulama açılarından ışık tutmaktadır. Akademisyen, ulusal sivil toplum kuruluşları ve/veya ulusüstü yapılarda görevli insani yardım çalışanı yahut özel sektör mensubu kimliklerine sahip yazarlarımız, kuramsal gelişime ilişkin tartışmaların yanı sıra sahanın öznel gerçekleri ve koşullarının etkisi altında yürütülen insani diplomasi uygulamalarının somut yansımalarını elinizdeki kitapta sizin için irdeledi.
Safiye Hüseyin ismi, Osmanlı’dan Cumhuriyet’e geçiş dönemine ait sağlık ve sosyal hizmetler alanlarına kazınmış gibidir. Besim Ömer Paşa’nın Hilâl-i Ahmer Cemiyeti Kadırga Vilâdethanesinde düzenlediği hastabakıcılık eğitimine katılarak... more
Safiye Hüseyin ismi, Osmanlı’dan Cumhuriyet’e geçiş dönemine ait sağlık ve sosyal hizmetler alanlarına kazınmış gibidir. Besim Ömer Paşa’nın Hilâl-i Ahmer Cemiyeti Kadırga Vilâdethanesinde düzenlediği hastabakıcılık eğitimine katılarak diplomalı hastabakıcı saflarında görülür ilkin… Balkan Savaşı’nda İstanbul Müzehane Hastanesi’nde gönüllü hastabakıcı, I. Dünya Harbi sırasında Reşid Paşa Vapuru Hastanesi dâhil olmak üzere farklı Hilâl-i Ahmer hastanelerinde başhastabakıcı olarak hizmet verir. Mütareke safhasında Avrupa’da himayesiz ve parasız kalan Türk öğrencilerin imdadına kim koşacak diye sorulduğunda yine onun ismi gelir akıllara; o da Hilâl-i Ahmer şefkatiyle bulur kucaklar yad ellerdeki evlatlarımızı… İyi düzeyde bildiği Fransızca, İngilizce ve Almancasıyla Türkiye’yi birçok uluslararası toplantıda temsil eden isimdir de aynı zamanda.

Bu biyografi çalışması, toplum yararı için Hilâl-i Ahmer ve Kızılay’ın yanı sıra Verem Savaş Derneğinden Hilâl-i Ahdar Cemiyetine, Himâye-i Etfal Cemiyetinden Türkiye Kadınlar Derneğine, Türk Hastabakıcılar Derneği ve Türk Hastabakıcı Hemşireler Cemiyetinden İstanbul Soroptimist Kulübüne birçok sivil çalışmada farklı kademelerde görevler üstlenen Türk hemşireliğinin hilalleşen ismi Safi ye Hüseyin Elbi’yle tanışmaya, onu tanımaya davetimizdir.
Balkan muhacirlerinin barınma ve iaşe ihtiyaçlarını gidermeye yönelik geçici yerleşim merkezleri; Birinci Dünya Savaşı ve Millî Mücadele boyunca başta yaralı ve hasta askerler olmak üzere yardım isteyen herkese hizmet vermeye yönelik... more
Balkan muhacirlerinin barınma ve iaşe ihtiyaçlarını gidermeye yönelik geçici yerleşim merkezleri; Birinci Dünya Savaşı ve Millî Mücadele boyunca başta yaralı ve hasta askerler olmak üzere yardım isteyen herkese hizmet vermeye yönelik sabit ve seyyar hastane, dispanser ve sağlık ocakları; bulaşıcı hastalıklarla mücadelede tüm yokluklara yoksunluklara rağmen aşı geliştirmeye yönelik laboratuvarlar Adnan Bey’in Hilâl-i Ahmer Genel Sekreteri olarak insanüstü bir gayretle sürdürdüğü çalışmalarla vücut buldu. Yine onun gayretleriyle kamplardaki esir askerlerin insanca yaşamalarının sağlanması ve ihtiyaçlarının karşılanması için teşkil edilen üsera heyetleri, İstanbul’a deniz veya kara yoluyla getirilen yaralı ve hasta askerler için sunulan sağlık hizmeti, taburcu olan askerlerin birliklerine gönderilmeden önce dinlenmeleri için kurulan nekahethaneler, muhacir nakillerinin mümkün olan en insani şartlarda yapılması için tesis edilen yardım istasyonu ve misafi rhaneler, savaşın ortaya çıkardığı gıda kıtlığının etkilerini azaltmak için işletilen aşhaneler ve üretimi ayağa kaldırmak için oluşturulan ziraat çiftlikleri hep Hilâl-i Ahmer adını taşıdı. Adnan Bey, nakil noktalarında açtırdığı Hilâl-i Ahmer Çayhaneleriyle gönüllere hoşluk getirdi; Hilâl-i Ahmer letafeti sundu herkese…
Bu biyografi çalışması, sayılanların yanı sıra Hilâl-i Ahmer şubelerinin ülkemizin her bir köşesine yayılmasından yurt dışında temsilcilikler oluşturulmasına değin her faaliyete yoğun emeği geçen, ateşle imtihan günlerimizin efsane ismi olan Adnan Adıvar’la tanışmaya, onu tanımaya davetimizdir.
1912'nin son aylarından beri Rumeli'yi düşündük, hayal ettik, dert ettik kendimize; kâh sevindik kâh üzüldük, bol bol da özledik. İşte bu duygularla koşar adım gittik Kuzey Makedonya'nın Struga ve Ohri şehirlerine. Göç etmeyip direnen ama... more
1912'nin son aylarından beri Rumeli'yi düşündük, hayal ettik, dert ettik kendimize; kâh sevindik kâh üzüldük, bol bol da özledik. İşte bu duygularla koşar adım gittik Kuzey Makedonya'nın Struga ve Ohri şehirlerine. Göç etmeyip direnen ama Türkiye ve hısım akraba hasretiyle yanan bu insanlara söz söyledik, sözlerini dinledik.
Kulak verdik dört nesildir adeta yetim bırakılmış bu Türklere.
Sual ettik, samimiyet bulduk. Kapılarını çaldık, misafir olduk. Karşılığında güler yüz ve misafirperverl ik gördük.
Büyüklerimizin ellerinden öptük, küçüklerimizin başını okşadık, dostlarımızla tokalaştık. Dokunduk onların yüreğine ve bize açılan gönüllerini, sizlere aktarmaya çalıştık.
Rumeli, Osmanlı Devleti'nin İstanbul'dan bile önce yerleştiği bir coğrafya... XIV. yüzyılın ikinci yarısından itibaren adım adım fethedilen bu topraklar, Anadolu coğrafyasından bölgeye iskân edilen Türk nüfus ve yanı sıra İslamlaşan... more
Rumeli, Osmanlı Devleti'nin İstanbul'dan bile önce yerleştiği bir coğrafya... XIV. yüzyılın ikinci yarısından itibaren adım adım fethedilen bu topraklar, Anadolu coğrafyasından bölgeye iskân edilen Türk nüfus ve yanı sıra İslamlaşan topluluklar için yurt olmuştur. Devletlerin kuruluş, ilerleme ve çöküş dönemlerine şahit olduğumuz tarih sahnesinde, aynı kaderi Osmanlı'nın da yaşadığını gördük. İmparatorluğun küllerinden doğan genç Türkiye Cumhuriyeti de mirasını devraldığı devletin himayesinden artık çıkmış olan ve etnik kökeni ne olursa olsun "Türk" nazarıyla bakılan tüm unsurlara kucağını açmıştır.
Yıldırım Ağanoğlu bu çalışmasında Cumhuriyet Dönemi'nde Balkanlar'dan göç eden/ettirilen bu insanları, arşiv belgelerine dayanarak inceliyor. Göçlerin adeta bir tasfiye ve örtülü sürgün metodu olduğunu, göçlerin arkasında yatan nedenleri, bu göçleri nasıl tanımlamamız gerektiğini ve sonuçlarını vukufiyetle ortaya koyuyor.
Hilal-i Ahmer, Türkiye'de ebe, hemşire ve hastabakıcı yetişmesinin ilk ve uzun yıllar boyunca tek çatısı olmuştur. Bu eğitimlerin kurumsallaşmasında başat rol oynayan Besim Ömer Paşa'nın emekleri ve gayretleriyle açılan ikinci kabile... more
Hilal-i Ahmer, Türkiye'de ebe, hemşire ve hastabakıcı yetişmesinin ilk ve uzun yıllar boyunca tek çatısı olmuştur. Bu eğitimlerin kurumsallaşmasında başat rol oynayan Besim Ömer Paşa'nın emekleri ve gayretleriyle açılan ikinci kabile kursu mezunlarından Fatıma Şehîme Hanım, kurs kapsamında doğumhanede staj yapmış ve bu süreçte hazır bulunduğu doğum ve ameliyatları Kasım 1914-Nisan 1915 arasında tuttuğu iki cep defterine kaydetmiştir. Hilal-i Ahmer Cemiyetinde gönüllü hizmette bulunmuş olan Şehîme Hanım'ın defterlerinden doğumhanede hamile kadınlara verilen hizmetler takip edilebilmektedir. Fatıma Şehîme Hanım ile Hilal-i Ahmer sağlık çalışanı eğitimi faaliyetleri tarihçesi üzerine kaleme alınmış yetkin bir etütten sonra elimizde yegane örneği bulunan bu defterlerin özgün sayfa görselleri, transkript edilmiş ve sadeleştirilmiş metinleri eşliğinde sunulmuştur.

And 2 more