Arslan, E. & Mahir, Ş. (2023). Türk Sinemasının Sessiz ve Sesli Davetkarlarına Tarihi Bir Yolculuk: Sinema
Fenerleri ve Fener Çığırtkanları. Türkiye Film Araştırmaları Dergisi,3(1),71-96. DOI: 10.59280/film.1273394
Türk Sinemasının Sessiz ve Sesli Davetkarlarına Tarihi Bir Yolculuk:
Sinema Fenerleri ve Fener Çığırtkanları
A Historical Journey to the Quiet and Vocal Enticers of Turkish Cinema:
Movie Posters and Spruikers
Elif Arslan1
Şerife Mahir2
Türkiye Film Araştırmaları Dergisi / Turkish Journal of Film Studies
DERLEME MAKALE / REVIEW ARTICLE
Gönderim Tarihi: 31. 03.2023 | Kabul Tarihi: 05.06.2023.
Özet
Sinema izleyicisi açısından hayal, film afişleriyle başlar. Çünkü sinemanın kendisi bir hayaldir. Sinema afişleri de bir filme, o
hayale dokunmanın en net nesnesidir. Film afişleri, izleyiciyle ilk buluşma noktası olarak değerlendirildiğinde, seyirciyi
sinemaya yönlendiren birer davetiye konumundadır. Bu çalışmada, 1920-1990 yıllarının sinema davetkarlarına
odaklanılmaktadır. Düş şatolarının sessiz ve büyük davetkarları sinema fenerleridir. Devasa büyüklükteki sinema fenerleri
seyirciyle ilk temas noktasıdır. Temasın anlamlı olması için sesli çığırtkanlara yani fener çığırtkanlarına ihtiyaç duyulmuştur.
Sessiz ve sesli davetkarlar, izleyiciyi sinemaya çekmektedir. Fenerler, izleyiciyi sinema salonlarına çekerken, dönemin
hafızasında önemli izler bırakır. Sinemanın sessiz ve sesli davetkarlarına ait alanyazında detaylı çalışmanın yapılmamış olması,
araştırmacıları çalışmaya iten motive noktasıdır. Çalışmanın sinema fenerleri ve çığırtkanlarını bir arada mercek altına alıyor
olması ve konuya güncel bir bakış sağlaması bakımından önemlidir. Davetkarların mercek altına alındığı bu çalışmada; izleyici
üzerindeki etkileri, sinema deneyimleri araştırılmaktadır. Araştırma yapılırken, sinema ve seyirci ilişkisine değinilecek; anıları
toplama aşamasında nitel araştırma yöntemlerinden biri olan doküman analizi kullanılacaktır. Anılar üzerinden davetkarların
sinema seyir pratikleri, etkileri gündeme getirilerek, tarihsel yolculuğa çıkılacaktır.
Anahtar Sözcükler: Sinema, Afiş, Sinema Feneri, Çığırtkanlar, İzleyici, Anı, Deneyim.
Abstract
From the point of view of the cinema audience, the dream begins with the movie posters, because the cinema itself is a dream.
Movie posters are also the clearest object of touching a movie or that dream. When movie posters are considered as the first
meeting point with the audience, they are an invitation that directs the audience to the cinema. This study focuses on the movie
enticers of the 1920-1990 years. Movie posters are the silent and big enticers of dream castles. The gigantic movie posters are
the first point of contact with the audience. In order for the contact to be meaningful, vocal support, namely spruiker, was
needed. Quiet and vocal enticers attract the audience to the cinema. While the posters attract the audience to the movie halls,
they leave important traces in the memory of the period. The lack of detailed studies on the silent and audible inviters of cinema
in the literature is the motivating point that pushed the researchers to this study. It is important that the study focuses on movie
posters and spruikers together and provides an up-to-date view on the subject. In this study focusing on the enticers, effects of
the enticers on the audience and cinematic experiences are examined. During the research, the relationship between cinema
and the audience will be addressed; document analysis, one of the qualitative research methods, will be used to collect
memories. Through the memories, bringing before the cinema viewing practices and effects of the inviters, a historical journey
will be set on.
Keywords: Cinema, Poster, Movie Poster, Spruiker, Audience, Memory, Experience.
1
Yüksek Lisans Öğrencisi, Necmettin Erbakan Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Sinema ve Televizyon
Bölümü, eaelifarslann@gmail.com, Orcid: 0000-0001-5015-9317
2
Yüksek Lisans Öğrencisi, Nevşehir Hacı Bektaşi Veli Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Görsel İletişim
ve Tasarım Bölümü, serifeemahir@gmail.com, Orcid: 0000-0001-9028-2344
71
Arslan, E. & Mahir, Ş. (2023). Türk Sinemasının Sessiz ve Sesli Davetkarlarına Tarihi Bir Yolculuk: Sinema
Fenerleri ve Fener Çığırtkanları. Türkiye Film Araştırmaları Dergisi,3(1),71-96. DOI: 10.59280/film.1273394
Giriş
Amerika’da ilk yıllarda sinemaya ‘nikelodeon’ denilmiştir. En küçük para ile izlenen sinema,
‘ayaktakımının eğlencesi’ olarak tanımlanmaktadır. İlk yıllarda sinema salonu kavramı olmadığından
gösterimler, kafeler (en konforlu yerler), eğlence çadırları, panayırlar gibi köhne izbe yerlerde
yapılmaktadır. Sinema ilk yıllarında her sınıftan insana açıkken (genellikle alt sınıfa), ucuz ve
kamusaldır. Sinema, ‘saygınlık meselesi’ni aşmaya başlayınca, ticari olarak da kâr getiren bir sektöre
dönüşür. Dönüşüm aşamalarından biri de gösterim yerleridir. Eski gösterim yerleri terk edilerek, yerini
devasa büyüklükteki salonlara bırakır (Saydam, 2015, s. 31). Sinema işletmecileri, seyirciyi sinemaya
çekmek için çeşitli reklam uygulamalarını denemeye başlarlar. Bu reklam deneme uygulamalarından
biri sinema feneri bir diğeri ise fener çığırtkanlarıdır. Sinema feneri, sinemaya gelen filmlerin
tanıtımlarını yapmak için sinema salonu cephelerine asılmak üzere ressamlar tarafından yapılan devasa
büyüklükteki afişlere verilen addır. Bu afişleri diğer afişlerden ayıran özellikler, baskı ve fotoğraf
teknikleri kullanılmadan tamamen elle çizilmeleri ve çizilen afişlerin arkalarında bulunan aydınlatma
sistemidir (Dalay, 1987, s.17). Seyircilerin dikkatini fenerlere yoğunlaştırmak için afişlere dekupeler
eklenerek, büyük reklam panoları asılmıştır. Bu afiş uygulaması hem film hakkında bilgi vermekte hem
de filme boyutunun da etkisiyle seyirciyi salonlara davet etmektedir.
Türkiye Film Araştırmaları Dergisi / Turkish Journal of Film Studies
Sinema fenerlerinin anlamını ortaya çıkarmak ve seslerini duyurmaları için ‘fener çığırtkanları’na
ihtiyaç duyulmuştur. Sinema fenerleri ve çığırtkanlar seyirciyi sinemaya davet eden, Türk sinemasının
sessiz ve sesli davetkarlarıdır. Sinema fenerleri, seyirciyi sinemaya davet ederken, aynı zamanda
dönemin sinema seyir etkisindeki rolü anılara yansımıştır. 1990’lı yıllara gelindiğinde devasa sinema
salonları küçülerek AVM’lere hapsedilmeye başlanmıştır. Değişen ve gelişen baskı sistemleriyle
fenerlerin (afişler) üretimleri başkalaşmış; fenerleri üreten ressamlar ise tarihe karışmıştır.
Bu çalışma, Türk Sinemasının sessiz ve sesli davetkarlarına odaklanmaktadır. Çalışmanın amacı, 19201990 yıllarında seyirciyi sinemaya davet eden sinema fenerlerini ve fener çığırtkanlarının seyirci-sinema
etkisini araştırmaktadır. Bu amaç doğrultusunda, sinema fener ve çığırtkanlarının, seyircinin salonlara
gitme deneyimlerine yönelik etkilerini sinema kaynaklarından elde edilen anılar üzerinden bir araya
getirmektir. Sinemanın sessiz ve sesli davetkarlarına ait literatür taraması yapılırken, ele alınan sinema
kaynaklarının çoğunda ‘fener’ kavramına yer verilmediği görülmüş; yer verilen kaynaklarda ise
tanımlamadan öteye geçilmediği saptanmıştır3. Bu büyük eksiklik araştırmacıların dikkatini çekmiş
konu mercek altına alınarak, alanyazına katkı sağlamak amacıyla gündeme getirilmiş ve bu doğrultuda
yöntem olarak çalışmada doküman analizi yapılmıştır. Yapılan literatür çalışmaları doğrultusunda
sinema fenerleri ve çığırtkanlarının yoğun olarak kullanıldığı dönemlerin 1920-1990 yılları arasında
olduğuna ulaşılmıştır. Bu doğrultuda çalışmada dönem sınırlılığı olarak bu zaman aralığı belirlenmiştir.
1920-1990 yıllarına ait gazete ve dergi arşivleri, film ve belgeseller taranmış, sinema kitapları
incelenmiş ve anılar bir araya getirilmiştir. Bulunan anılar sinema işletmecileri, sinema izleyicileri,
sinema eleştirmenleri ve tarihçilerinin yanı sıra koleksiyonerler ve fener ressamlarından kaynaklara
yansıyan bilgiler ışığında toplanarak bir araya getirilmiştir. Çalışmada sinema fenerlerine uygulanan
sansürlere de yer verilmiştir. Sinema fenerleri ve çığırtkanların sinema filmlerinde nasıl yansıdığı da
çalışma kapsamında incelenmiştir.
3
Sinema fenerlerini kısaca tanımlayan ilgili kaynaklar: Evren, B. (1998). Eski İstanbul Sinemaları: Düş Şatoları.
İstanbul: Milliyet Yayınları, Evren, B. (2014). Türk Sinemasının 100. Yılı. Türkiye Cumhuriyeti Turizm ve Kültür
Bakanlığı, Saydam, B. (2015). Yeşilçam’a Adanmış Bir Hayat. Edirne Film Festivali Ofis, Özgüç, A. (2013). Film
Afişlerinin Son Ustalarından İbrahim Enez. Antalya: Horizon International, Özgüç, A. (2002). Afişlerle Türk
Sineması. İstanbul: Mimeray, Gökmen, M. (1989). Başlangıcından 1950’ye Kadar Türk Sinema Tarihi ve Eski
İstanbul Sinemaları. İstanbul: Denetim Ajans Basımevi.
72
Arslan, E. & Mahir, Ş. (2023). Türk Sinemasının Sessiz ve Sesli Davetkarlarına Tarihi Bir Yolculuk: Sinema
Fenerleri ve Fener Çığırtkanları. Türkiye Film Araştırmaları Dergisi,3(1),71-96. DOI: 10.59280/film.1273394
1.
Düş Şatoları’nın4 Sessiz Davet Davetkarları: Sinema Fenerleri
Sözlük anlamı “herkesin görebileceği bir yere asılan ilan ya da reklam işlevi gören basılı kâğıt” olan
afiş ister bir ürünle ister bir olayla ilgili olsun, gelip geçenlerin dikkatini hemen çekme özelliğini
taşımaktadır (sozluk.gov.tr). Film afişleri de seyircilerin dikkatini çekmek; filmle ilgili bakış açısı
kazandırmak için önemli konumdadır. Afişler sinema filmlerine kişilik kazandıran tasarım ürünleridir.
Afişler, bir tasarım nesnesidir. Tasarım nesnelerinin boyutları iletişimin etkili olmasında önemlidir.
İzleyiciler tarafından afişin boyutu büyük önem arz eder ve devasa afişler izleyiciyi cezbeder (Becer,
1999, s. 25). Bu açıdan bakıldığında afişler, seyirciyi kısa sürede etkileyip; onları sinemaya yönlendiren
birer görsel iletişim araçlarıdır.
Türkiye Film Araştırmaları Dergisi / Turkish Journal of Film Studies
Sinema seyircisi filmden önce filmin afişi ile tanışır. Bu tanışma filmin pazarlanmasında, seyircinin
sinema salonun kapısından içeri girip girmemesindeki etkisi büyüktür (Umur, 2009, s. 34). Film afişleri,
izleyiciyi yönlendiren ilk fikir edinilen noktadır, “bir kartvizittir, kısacası o filmin işaretidir” (Noyan,
2007, s. 46-47). Film afişlerinin en büyük özelliği “filme gitme isteği uyandırmaktır” (Ağayev, 2014, s.
67). “Film afişi, bir filme ‘sahip olmanın’ var olan en dokunulabilir kanıtıdır. Filmin özünün, grafiksel
malzemelerle bir imgeye indirgenmesi ya da ‘görsel bir metnin görselleştirilmesi için bir çaba’ olarak
tanımlanabilir. Bir film afişinde, filmin kendisini ve film endüstrisini görebileceğimiz gibi üretim
zamanının koşullarını ve zevkini, yani toplumun kendisini görürüz. Bu afişler, aynı zamanda tasarım
sürecinin, tasarımcısının, dönemdeki tasarım anlayışının güçlü tanıklarıdır” (Noyan, 2007, s. 34).
Görsel 1: Beyoğlu Lale SinemasıDenizler Aslanı (1940) Filminin Feneri/
Gökhan Akçura Arşivinden
Afişler Türk sinemasında 1920’li yıllarla beraber kullanılmaya başlanmıştır. O yıllarda İstanbul’un düş
şatolarının cepheleri boydan boya süslenmiştir. Bu süslemeler, ressamlar tarafından elle çizilmekte, en
uzak mesafeden bile seyircinin dikkatini çekmektedir. Devasa boyuttaki ışıklı afişlere ‘sinema feneri’
adı verilmektedir (Akçura, 2017). Düş şatolarının, göz kamaştırıcı devasa büyüklükteki sinema fenerleri
seyirciyi sinemaya çeken sessiz davetkarlardır. Sinema fenerlerinin tanımlanması noktasında iki ayrı
görüş dikkat çekmektedir: elektiriğin kullanılmadığı dönemde yer alan fenerler ve arkadan aydınlatma
sonucunda oluşanlar olarak karşımıza çıkmaktadır (Gökmen, 1989, s. 20).
4
Atilla Dorsay 1991 yılında kaleme aldığı ‘Benim Beyoğlum’ adlı kitabında, devasa büyüklükteki sinema
salonlarını tanımlarken ‘hayal şatoları’ kavramını kullanmıştır (1991, s. 6). Evren Burçak ise ‘Eski İstanbul
Sinemaları Düş Şatoları’ kitabında sinema salonları için ‘düş şatoları’ kavramını kullanmıştır (1998, s. 9). Burçak
Evren’den referans alınarak başlıkta ve sinema salonlarından bahsedilen her metinde düş şatoları ifadesi
kullanılacaktır.
73
Arslan, E. & Mahir, Ş. (2023). Türk Sinemasının Sessiz ve Sesli Davetkarlarına Tarihi Bir Yolculuk: Sinema
Fenerleri ve Fener Çığırtkanları. Türkiye Film Araştırmaları Dergisi,3(1),71-96. DOI: 10.59280/film.1273394
Bir diğer tanımlama ise; Alkazar Sinemasında içi boş, üç taraflı bez afişlerle kapalı alanda ışık yakıldığı
ve bu bezlerin gece dışarıdan bakıldığı zaman ışıklı bir kutu halinde görülen görselin, görüntüsü
itibariyle sinema feneri adını almış olmasıdır (Saydam, 2017, s. 31). Başlangıçta sadece ışıklı fenerlere
verilen bu isim, ilerleyen dönemlerde ışıksız fenerler içinde kullanılmıştır (Saydam, 2015, s. 16).
Türkiye Film Araştırmaları Dergisi / Turkish Journal of Film Studies
Görsel 2: Alkazar Sineması-Londra
Geceleri Filminin Feneri /Mithat
Ağakay’ın Fırçasından
Görsel 3: Alkazar Sineması-Son Döğüş (1930) Filminin Feneri/
Mithat Ağakay’ın Fırçasından
İlk sinema işletmecilerinden olan Cemil Filmer, sinema fenerlerininin yaygınlaşmasında önemli
isimlerdendir. Sinemada reklamı ön plana çıkaran Filmer, Beyoğlu Lale Sineması’nın işletmesini alınca
büyük değişiklikler yapmıştır. Her filmin tanıtımı için sinema fenerleri yaptırmış, düş şatolarını
fenerlerle süslemiştir. Bu süslemelerle sinemaya seyirci çekmiş ve bunu dolu salonlarla kanıtlamıştır
(Akçura, 2004, s. 51). Lale Sinemasının öncülük yaptığı fenerler ile seyirci toplandığı anlaşılınca fener
kullanımı tüm sinemalara yayılmış, önemli filmlerin birçoğunun devasa boyutlardaki sinema feneri
yapılmıştır (Evren, 2014, s. 130).
Görsel 4: Beyoğlu Lale Sineması-Otel
Emperyal (1939) Filminin Feneri/ Mithat
Ağakay’ın Fırçasından
74
Arslan, E. & Mahir, Ş. (2023). Türk Sinemasının Sessiz ve Sesli Davetkarlarına Tarihi Bir Yolculuk: Sinema
Fenerleri ve Fener Çığırtkanları. Türkiye Film Araştırmaları Dergisi,3(1),71-96. DOI: 10.59280/film.1273394
Fenerlerin en büyük düşmanı kötü hava koşullarıdır; yağmurlu havalarda boyalar akar, birbirine karışır,
fırtınalı havalarda ise yırtılmıştır. Fenerlerin yırtılıp hasar görmesini engellemek için ‘kümes teli’ ile
kaplanmıştır. Dev boyutlarda olduklarından dolayı saklanamamış ve binlerce fener afişi yok olup tarihe
karışmıştır (Gökmen, 1989, s. 20). Birçok olumsuz etken bir araya gelerek sinema fenerlerlerinin yok
olmasında rol oynamış, bu durum sinema fenerlerini yaratan ressamların da tarihe karışması ile
sonuçlanmıştır.
1.1.
Fener Ressamları Kimlerdir?
Fener ressamları “dev sinemaların, dev emekçileriydi” demek yanlış bir tanım değildir. Ressamlar
sanatlarını zanaata dönüştürüyorlardı. Hem devasa film afişleri yapıyorlardı hem de oldukça kısa sürede
yapma zorunlukları vardı. Büyük ebatlarla uğraştıkları ve verdikleri el emeği dikkat çekmekteydi. Peki
renklerle hemhal olan fırça darbeleriyle sinemanın anlamını ortaya çıkaran ressamlar kimlerdi? Neden
renklerle var oldukları halde siyah-beyaz anılara esir olup, toz bulutu halinde savruldular? Hepsi şimdi
anılarda yer edinip; tarih oldu. Evet, her şey de olduğu gibi bir süre var oldular, ardından anılar da tarih
oldu. Renklerle yatıp-kalkan filmleri tanıtan ustalar nerede şimdi? Bu soruları araştırmacılardan önce
Agah Özgüç, gündem getirmiş ve sitemlerini şu şekilde ifade etmiştir:
Türkiye Film Araştırmaları Dergisi / Turkish Journal of Film Studies
[...] ne var ki, söz konusu sinema fenerleri, afişler gibi dönemsel olarak birer belge özelliği taşıdığı
kaçınılmazdır. Ama gelin görün ki, zamanlamayı eskilerinin değişiyle “har vurup harman savurduğumuz”
için onları da insafsızca yitirmişiz. Her şey de olduğu gibi. Türk sinema afişi ressamlığı kimle başladığı,
o yıllarda nasıl bir iz sürdüğü konusunda net ve sağlam bilgilere ulaşılamıyor ki [...] Sahiplenme,
arşivleme duygusundan yoksun ve belleği zayıf bir toplum olarak çok geç kalmışız. O yıllar bir daha
yaşanmıyor ki. Geçmişe dönmek, hüzünlü bir şarkı gibi. Kimler gelmedi ki, kimler geçmedi ki tuval
önlerindeki fırçalı yaşamlardan. […] Renklerin renklerle kucaklaştığı, kesiştiği ya da birbirlerini hiç
sevmediği yorgun fırça izleri taşıdığı o naif film afişleri. [...] El emeğinin altın yılları (2013, s. 15-17).
‘Büyülü Fener: Gaziantep’te Sinema’ adlı belgeselde, Gaziantep Site Sineması işletmesinin oğlu Ergün
Api de 1960’lı yıllarda sinemayı anlatırken afişleri saklamamanın üzüntüsünü dile getirmiştir:
O dönemde bizim hiç önemsemediğimiz o devasa sinema afişleri. Şimdi onlar gözümde tütüyor. Onların
hepsi bir emekti. O sinema afişleri, o sinema tablaları, onlardan bir şeyler kalsın isterdim. Daha çok
resimler elimizde olsun; gelecek kuşaklara o resimleri anlatalım, gösterelim isterdim. O yönden bu konu
benim için çok büyük üzüntü kaynağı (2013).
Sinemaya emek veren ressamlar tanıtım açısından filmlerle seyirci arasında köprü kurma görevini
üstlenmişlerdir. Fakat emek verdikleri çalışmalarında imza kullanmamaları unutulmalarına neden
olmuştur (Gökmen, 1989, s. 20).
1940-1950-1960’lı yıllara ait adına erişilebilen ressamların adlarını dile getirmekte yarar vardır;
1940’larda Mithat Ağakay, Mehmet Tekdal, Tarık Uzmen, Selçuk Önal, Sururi Gümen, Turan Sabri,
Hüseyin Olur, 1950’lerde Kemal Börtenin, Remzi Töremen, Mahmut Yağcı, Firuz Aşkın, Vala Somali,
Gevher Bozkurt ve 1960’lı yıllar da ise Münif Fehim, Rauf Alazan, Mehmet Bal, Cemal Dündar ve
İbrahim Enez, kendilerine özgü çizimleriyle, tasarımlarıyla, Türk Sinemasına hizmet etmiş emekçilerdir
(Özgüç, 2013, s. 17-18).
1.2.
Fenerler Nasıl Yapılırdı?
Sinema fenerini kimler yapardı sorusunun peşine düşüldüğünde hakkında detaylı bilgilere ulaşılabilen
iki ressam vardır. Bu ressamlar, Mithat Ağakay ve İbrahim Enez’dir. Sinema fenerlerinin yapım
aşamaları iki ressamın anılarından yola çıkarak aktarılmıştır. Enez, fenerlerin boyasını nasıl elde ettiğini
şu şekilde anlatmıştır.
Boyama işine başlayabilmemiz için, önce toprak boyaları, kaynattığımız boncuk tutkalıyla karıştırırdık.
Tutkalla karıştırılmasının nedeni, yağmurlu günlerde bezin üzerindeki boyaların akmasını önlemekti.
75
Arslan, E. & Mahir, Ş. (2023). Türk Sinemasının Sessiz ve Sesli Davetkarlarına Tarihi Bir Yolculuk: Sinema
Fenerleri ve Fener Çığırtkanları. Türkiye Film Araştırmaları Dergisi,3(1),71-96. DOI: 10.59280/film.1273394
Sonra da kullanacağımız renkleri ve boyaları elde ederdik. İşte o boyalarla sinemalara büyük fener afişleri
yapmaya başladım. Bu çalışmalar sırasında en büyük yardımcım eşim Elçin Küçükenez’di. Elçin, Kız
Sanat Okulu Mezunu olduğu için, dikiş dikmeyi biliyordu. Bu nedenle de üzerine boyama çalışması
yapacağım bez parçalarını birbirine ekleyerek dikiyor, ilk hazırladığı eşim gerçekleştiriyordu (Özgüç,
2013, s. 25-26).
Görsel 5: İbrahim Enez'in Sinema Feneri Çalışmaları/Agah Özgüç Arşivinden
Türkiye Film Araştırmaları Dergisi / Turkish Journal of Film Studies
Kullandığı malzemeleri dışardan getirttiğini aktaran ressam Enez, çalışmalarında guaj boya kullandığını
ancak guaj boya ile çalışmanın zorluklarını da dile getirmektedir (Özgüç, 2013, s. 25). Fener ressamı
renklerin pırıl pırıl gözükmesinin temel sebebini ve hangi aşamalardan geçtiğini de kendisiyle yapılan
söyleşide anlatmıştır:
Saray Sinemasının önlerine fenerler yaptım. 6 buçuk metreden 2 buçuk metre ebatında odaya zor
sığıyordu, onları duvarda çizip yere koyarak tutkalla boyamasını yapıyordum. Şimdi bir sır vereyim,
gençler bunu bilmezler. Yağlı boya olan afişlerin film isimlerini önce yazarım. Çünkü mesela bir
lacivertin üzerine sarı boya ile yazamazsınız, kırmızının üzerine beyaz boya ile yazamazsınız. Nedeni ise
alttan daima renk kusar. Pırıl pırıl bir beyaz, pırıl pırıl bir sarı veremezsiniz. Hatta bazı artistlerinde eğer
koyu içinde yazacaksam onları da öyle yaparım. Sonra fonların kenarlarını doldurarak, fona devam
ediyordum. Baktığınız zaman çok güzel bir sarı çok güzel bir beyaz, çok güzel bir renk ortaya çıkıyordu
(Enez, 2018).
Enez, renklerle dans etmeyi Amerika’dan gelen afişlerden öğrendiğini ve sektörde neden çok sevildiğini
de başka bir röportajında şu şekilde aktarmıştır:
Amerika’dan gelen film afişleri vardı. Benim bugün bu seviyede olmamın yegâne sebepleridir. Onları
kopyalayarak çok afiş yaptım. Yapa yapa, göre göre, renklerle dans etmeyi öğrendim. […]. Sabahlardım,
fırçayla uyuduğumu hatırlardım […] orijinali yaparken bir iki gün erteleyebilirsin ama adamın
sinemasının önüme asılacak feneri erteleyemezsin. Ne yapıp ne yapıp sabahlayacaksın. Çoğunda
sabahlardım. Bazen eşimin eline fırça verir. Ona fonları boyatırdım (Aydın, 2012).
Yapımcıların filmleri anlatmadığı söyleyen ressam, genellikle ona filmle ilgili setlerde çekilen sahne
fotoğraflarından 15-20 tane verildiğini belirtmiş bazen de lobi kartlarından yararlandığını söylemiştir.
Filmi hem fotoğraflardan hem de lobi kartlarında bulunan fotoğraflardan faydalanılarak fenerleri
hazırladığını aktarmıştır (Enez, 2018). Fotoğraf gönderen yapımcıların dışında sete çağıran yönetmenler
de vardır. Bu yönetmenlerden akla gelen ilk isim ise Yılmaz Güney’dir. Enez Yılmaz Güney’le anısını
şu şekilde aktarmıştır:
Zincirli kuyu mezarlığında bir film çekiliyordu, Vurguncular diye Fikret Hakan vardı. Yılmaz Güney
filmin yönetmeniydi. Orada bana hikâyeyi anlattı. Hikâyeye göre birkaç resim aldım onun afişini yaptım.
76
Arslan, E. & Mahir, Ş. (2023). Türk Sinemasının Sessiz ve Sesli Davetkarlarına Tarihi Bir Yolculuk: Sinema
Fenerleri ve Fener Çığırtkanları. Türkiye Film Araştırmaları Dergisi,3(1),71-96. DOI: 10.59280/film.1273394
Yılmaz Güney’i bazı filmlerinde yere yatırırdım, kan falan sürerdim onları renklendirirdim. […] Gıkını
çıkarmazdı, ne desem bana uyardı (Enez, 2018).
Fenerlerin yapım aşamalarıyla ilgili ele alınan bir diğer ressam Hasan Mithat Ağakay’dır. Türk
Sinemasının düş şatolarının cephesi yıllarca Mithat Ağakay tarafından süslenmiştir. Ağakay, Şık
Sinemasında memurluk yaptığı dönemde afiş ressamı ortadan kaybolunca “ben afiş yaparım” diyerek
bir gecede yaptığı afiş sayesinde fener afiş ressamı olmuştur. İlerleyen zamanlarda, oğlu ile Mimeray
Ofset’i kurarlar. Burada o zamanlar sinemaya 4000’i aşan film afişleri basmışlardır (Akçura, 2004, s.
157). Atakay’ın oğlu Erol Ağakay, Hayal Perdesi Dergisinde Barış Saydam’a röportajında babasının
fenerleri nasıl yaptığını şu şekilde anlatmıştır:
Türkiye Film Araştırmaları Dergisi / Turkish Journal of Film Studies
Malum her hafta sonunda filmler değişirdi. Dolayısıyla iki ya da üç gün önceden, haftaya hangi film
oynayacağına dair sipariş verilirdi. Babama önce filmin fotoğrafları gelirdi. Bunlar daha çok Amerikalı
aktör ve aktrislerin fotoğraflarıydı. Onlara daha sonra birtakım vücutlar, yani dekorlar ilave edilirdi.
Babam da o fotoğrafları alarak sinemanın dış cephesine göre bir mizanpaj yapardı. Yazılarını yerleştirirdi.
O şekilde sinema fenerini illüstrasyon olarak hazırlardı (2015, s. 31).
Görsel 6: Mithat Ağakay'ın
Hazırladığı Gönüllü Kahraman
Filminin Feneri/Agah Özgüç
Arşivinden
Görsel 7: Beyoğlu Lale
Sineması/Mithat Ağakay'ın
Fırçasından/Agah Özgüç
Arşivinden
Görsel 8: Taksim Sineması (1950)
Mithat Ağakay'ın Hazırladığı
Sinema Feneri/Agah Özgüç
Arşivinden
11-12 yaşlarda babasına yardım ettiğini aktaran Erol Ağakay, afişlerin yazılarını yazdığını, zeminlerini
ve fonlarını boyadığını söylemiştir:
Türk sinemasında 60’lı yıllara geldiğimizde senede 180-200 film çekilen dönemdir. Bu yıllarda çekilen
filmlerinin afişlerini yapardım. Çekilen filmin önce kısaltılmış olan sinopsisini okurdum. Sinopsis yoksa
yönetmenlerden film bilgisini alarak, filmin setine platosuna giderek veya onları stüdyoma çağırarak
fotoğraflarını çekerdim. Sinopsisteki konuya göre oynayan oyuncuların fotoğraflarını çekerdim. O
çektiğim fotoğraflarla bir iki tane gerekiyorsa karakalemle eskiz hazırlardım. Bunları yönetmen
arkadaşlarımla paylaşırdım. Ve belirlenen günlerde afişi hazırlardım (Ağakay, 2022).
Filmlerin lobi kartlarından esinlenilerek yapılan hemen hemen tüm fenerlerde, oyuncular ön plana
çıkartılırdı. Fenerlere başlanılmadan sinema önünde koyulacağı konum belirlenilir, sonra parça parça
yapboz gibi monte edillirdi. Fenerlerin hepsi ellle çizilir ardından boyanırdı. Fenerin asıl ustalığı
fenerdeki oyuncunun fotoğraf gibi çizilmesinden yani ressamın yeteneğine bağlıydı (Evren, 1998, s.
145). İzleyiciyi fenere odaklamak için kesip ayırma işlemi olan dekupaj tekniği de uygulanırdı. Filmin
ana oyuncusu dekupaj ile fenere yerleştirilirdi. Bu sayede fener daha da devasa görünür seyirciyi de
filme çekerdi. Seyirciler bazen oyuncunun iki bacağının içinden geçer bazen de bir hayvanın, yaratığın
77
Arslan, E. & Mahir, Ş. (2023). Türk Sinemasının Sessiz ve Sesli Davetkarlarına Tarihi Bir Yolculuk: Sinema
Fenerleri ve Fener Çığırtkanları. Türkiye Film Araştırmaları Dergisi,3(1),71-96. DOI: 10.59280/film.1273394
ayaklarından geçerek düş şatolarına giriş yaparlardı. Geceleri ışıkla aydınlatılarak dikkatleri salona
çekerdi (Akçura, 1995, s. 33-34). Dekupe tekniğinin uygulanmasının seyirciyi sinemaya çekmekten öte
asıl amacı bezden yapılan fenerlerin kötü hava koşulları ve rüzgârdan dolayı lambaya çarpıp afişin
yanmasına sebep olmasıdır (Evren, 2014, s. 130). Fenerlerin zorlu yapım aşamalarına rağmen ressamlar
eleştirilir ve hatta yer yer çizdikleri fenerlere sansür uygulanmaktaydı.
1.3.
Sinema Fenerlerinde Sansür
Sinemanın fener fotoğraflarına bakınca büyülenmemek elde değildir. Ancak bu büyülenmenin
arkasındaki emeğin göz ardı edildiği anılarla tarihe geçmiştir. Fenerler yer yer olumsuz eleştirilerle yer
yer ise hükümetim denetimine tabii tutulmuş, sinema tarihçileri de bu anıları hatırladıklarında o dönemin
olumlu yanlarına duydukları özlemi dile getirmişlerdir. Sinema tarihçilerinden Agah Özgüç de yazdığı
kitabında sinema fenerlerini hatırlatarak özlemlerini yazıya dökmüştür.
Tekrar geriye dönüp sinema önlerindeki dev fenerleri anımsayınca çocukluk günlerim ve ardında da bazı
unutamadığım resimleri görür gibi oluyorum. Örneğin Lale Sineması önünde “Vatan Kurtaran Aslan” da
elinde kalıcıyla Errol Flynn’in görkemli panosu. Yine “Denizler Aslanında kılıçlı bir Errol Flynn. [...]
Kim bilir, Lale Sinemasına girmek için Errol Flynn'ın ayaklan altından kaç kez geçmişimdir. [...] Az önce
sözünü ettiğimiz o dev sinema panolan şimdi yok. Ray Millan’l “Otel Emperyal’ın, Gary Coo perb
“Gönüllü Kahraman’ın, Göksel Arsoy’lu “Orman Çiçeği Nilüfer’in, Hülya Koçyiğitli “Vurun
Kahpeye’nin etkileyici o dev fenerleri nerede? Hele sinema binasının üst katlarına kadar tırmanan o
acayip yaratık “King Kongéun panosunu kim hatırlamaz ki... İstiklal Caddesi'nden geçerken durup durup
baktığımız “King Kong'un gözlerindeki yanıp yanıp sönen, dehşet saçan kırmızı ışıklar [...] (2013, s. 12).
Türkiye Film Araştırmaları Dergisi / Turkish Journal of Film Studies
Atilla Dorsay’da ‘Benim Beyoğlum’ kitabında ‘Savaş Halinde Bir Beyoğlu ve Yok Olan Fenerler’
başlığı altında 1990’larda tahrip edilip yok edilen fenerleri şu şekilde tanımlamıştır:
Orada, öyle yatıyor. Çamurlar içinde, her yanı yaralı bereli, perişan. Atatürk’ün nutkunu anımsatır
biçimde “bütün sokaklarına girilmiş, bütün geçitleri tıkanmış, her yerine kazmalar vurulmuş” bir halde...
Hele yağan (yağdırılan) yağmurlarla birlikte perişanlığı, çamuru, pisliği büsbütün artan, büsbütün geçit
vermez olan bir görünümle. […] Fenerleri sanki özellikle kırarak, tahrip ederek söktüler. Oysa hepsi
yepyeni sayılırdı. Madem Beyoğlu’na yeni fenerler dikmek, kendi damgalarını vurmak istiyorlar, bunları
özenle, dikkatle söküp başka yerlerde, örneğin aydınlatılmayı bekleyen parklarda, yeşil alanlarda
kullanamazlar mıydı?” Hayır, kullanamazlardı. Çünkü hazretler bu gibi işlerde bir ‘devamlılık’ olması
gerektiğini düşünmezler. ‘Dalan kompleksi’ öylesine ruhlarına işlemiştir ki, onun döneminden kalan her
şeyi özellikle yok etmek isterler (Dorsay, 1991, s. 158-159).
Görsel 9: Taksim Sineması- Orman Çiçeği
Nilüfer (1960) Filminin Feneri/Agah Özgüç
Arşivinden
78
Arslan, E. & Mahir, Ş. (2023). Türk Sinemasının Sessiz ve Sesli Davetkarlarına Tarihi Bir Yolculuk: Sinema
Fenerleri ve Fener Çığırtkanları. Türkiye Film Araştırmaları Dergisi,3(1),71-96. DOI: 10.59280/film.1273394
Bir yandan fenerleri özlemle yazıya dökenler; bir yandan da fenerlere ciddi eleştiri getirenler. 1937
yılında “Soğuk Bir Kış Gecesinde Beyoğlu Caddesinde Neler Görülür?” adlı köşe yazısında Suat Derviş,
Beyoğlu’nu anlatırken sinema fenerlerini korkunç hayaletlere benzetir: “Rüzgâr sinema kapılarındaki
afişleri sallıyor. Ve üç insan büyüklüğündeki bu resimler böyle sallandıkça hareket eden, kımıldamayan,
hemen üzerine atılmaya kalkışan korkunç hayaletlere benziyorlar. Cadde, hortlaklarla dolu kurunuvusta
şatosu gibi korkunç” olarak dile getirmiştir (gastearsivi.com).
Refik Halit Karay ise 1945 yılında Beyoğlu Caddesi’ni anlattığı köşe yazısında hem fenerleri hem de
fener çığırtkanlarını yerden yere vurmuştur:
Türkiye Film Araştırmaları Dergisi / Turkish Journal of Film Studies
Eski cadde muhakkak ki şimdikilerden daha ağır başlıydı; sinemaların panayır yerlerine yakışır ilanlara
rastlanmazdı. [...] Beyoğlu caddesinin gittikçe çirkinleşip eskisinden daha bayağı bir şekil aldığına dikkat
ediyor musunuz? [...] Eski cadde muhakkak ki şimdikinden daha ağır az züppe, daha ağır başlı, daha
zevke uygun, kendine göre adeta vakarlı idi. […] nesilleri yutan dükkanlar yoktu. Sinema kapılarının
ancak panayır salaşlarına yakışır ilanları ikide bir karşımıza dikilmezdi. […] Fakat bu caddeye asıl
panayır manzarası verev ve çirkinlikliğine tüy diken sinemalardır. Yani sinema kapıları üstüne konan
ilanlar. Gelir kaynağı da olsa Belediye hiç değilse Beyoğlu caddesinde o kabil ‘mücessem’ ilanlara izin
vermemelidir; ilan zevki, ölçüyü korumalıdır. Bakıyorsunuz bir sinema önünde üçüncü kata kadar
yükselen, mukavvadan veya kontraplaktan oyulup en çiğ renklere boyanmış yüzü maskeli, elinde
mitralyöz bir haydut heyülâsı. […] Yerde, göğsünden kanlar akan bir kız yatıyor. Bu sergüzeşt filmleri
gösteren sinemaların çığırtkanıdır. Öbürlerinde mücessem resimleri daha ziyade dudak dudağa vermiş ve
armudî sakilde uzanmış aşık-maşuk tipleri azmanından seçerler. Bereket yüzlerde zerre kadar ekspresyon
olmadığı için, bu tablo bir öpüşmeden ziyade iki tarafı da pek alâkalandırmayan zoraki isteksiz bir
ameliyata, bir merasime benzer. Lakin çirkinliğine çirkin, kabalığına kabadır; adeta iptidailiğin alameti
farikasıdır diyeceğim ki halkın seviyesine itimatsızlık ve bu seviyeyi çok düşük göstermeğe yarayan bir
münasebetsizliktir (gastearsivi.com).
Görsel 10: Milli Sinema-Cennet Perisi (1930)
Filminin Feneri/Selahattin Giz Arşivinden
Erotik ve ideolojik etkiye sahip afişler yasaklanmıştır. Fenerlerin yaratım sürecinde ressamlar, sansürü
düşünerek hareket etmek zorunda kalmışlardır. Enez, söyleşisinde başından geçen iki fener sansürü
olayını şu şekilde anlatmıştır. Bu olay fenerlere uygulanan ilk sansür niteliği de taşımaktadır:
79
Arslan, E. & Mahir, Ş. (2023). Türk Sinemasının Sessiz ve Sesli Davetkarlarına Tarihi Bir Yolculuk: Sinema
Fenerleri ve Fener Çığırtkanları. Türkiye Film Araştırmaları Dergisi,3(1),71-96. DOI: 10.59280/film.1273394
1953 yılında “Cehennemin Yürüyüşü” filminin fenerini yaptım. Bu fener, sinemanın önüne kurulmuş bir
‘tak yaptım Tak’ın altında da afişi yaptım, insanlar takın altından geçiyorlardı. Afişi üzerine de çıplak
kadın çizdim. Herkes ilgiyle bakıyordu fenere. Eski ayrıldığım rakip sinema beni emniyete şikâyet etti.
Onlara göre afişteki kadın müstehcendi. Ertesi gün emniyet müdürleri feneri indirdi. Sorguya alındım ve
üç kişilik karar ekibinde ikisi müstehcen olmadığını söyledi ve 20 yaşında beraat oldum (Enez, 2018).
Seks furyası patlayınca, bu durum afişlere de yansımıştır. Enez, Ağakay ile yaptıkları afişler nedeniyle
mahkemeye gittiklerini ama müstehcenlik bir afiş yapmadıklarından bir şey olmadığını şu şekilde
aktarmıştır:
Seks furyası patladı. Bir iki tane yapmak zorunda kaldım. Hatta hiç unutmuyorum, bir tanesinde Erol
Ağakay ile mahkemeye gittik. Müstehcenlik dava, Erbakan bizi şikâyet etmişti. Bir şey çıkacağından
değil. Bir tanesinde de davalık olmuştum. Şimdi kadın çıplak, göğüslerine kamuflaj yapmışım ama altına
ne yapacam. Filmin ismi de kumarbaz. Ne yapacam ben ya kağıtla üstünü kapatacam ya da zarla
kapatacam. İki tane kocaman zar yaptım ve kamufle ettim. Hâkim bana sordu. “Be ne oluyor”. Anlattım
bunun müstehcenliğini örtmek için iki tane zarla kapattım dedim. “Bağdaşıyor mu?” dedi. Filmin ismi
kumarbaz bundan dolayı böyle yaptım dedim. Başımdan böyle olaylarda geçti. Ben bir sanatçıyım dedim.
Maalesef ve maalesef bizde teşhircilik var. Bizde kadın teşhirciliği var. Yani bir bakışta erkekleri
cezbetsin diye kadın kullanılıyor. Bu yanlış bir şey (Enez, 2018).
1.4.
Sinema Fenerlerinin Seyir-Deneyim Üzerindeki Etkisi
Türkiye Film Araştırmaları Dergisi / Turkish Journal of Film Studies
Seyirciler, düş şatolarının önünden geçerken masalsı evrene ilk girişi yapmaktadırlar. Bu girişle beraber
afiş evrenine kapılır, afişlerle kurulan bağ filmle özdeşleştirilirdi (Kaplan, 2004, s. 20). Sinemaya davet
eden fenerler, reklam etkisinin de yanı sıra o dönemde seyircilerin belleğinde unutulmaz anılar
bırakmıştır. Afiş koleksiyoneri Atakul, bu ifadeyi destekleyen anısında bu duruma şöyle yer verir:
Sinemaya giderdik, daha film başlamadan ilk afişlere koşardık. O afişlerin renkleri, içeride ne var. Bu
adam kılıcı neden kaldırmış, silahı neden öyle tutmuş. Kadına niye öyle bakmış, onu neden sevmiş.
Dakikalarca hatta saatlerce afişlere bakardım. Sonra o lobilere bakmak. Filmi izlerken bile afişi hayal
ederdim. Ya acaba gördüğüm roller, o tiplemeler, o figürler filmin neresinde geçecek acaba diye
düşünürdüm. Yani afişler o kadar içimize, benliğimize işlemişti ki filmin çok daha ötesindeydi (2022).
Her dönem kendi koşullarını yaratır. O dönemde seyirciyi sinemaya çekmek için sinema fenerleri
kullanıldığını aktaran Özgüç, Sinema fenerlerinin seyirciyi büyülediğini de eklemiştir. Özgüç, örnek
olarak ‘King Kong’ filminin fenerini anlatmıştır:
King Kong feneri enteresan bir olaydı. King Kong bir yaratıktı. Yaratığı seyirciye geçirmek etkilemek
için King Kong’un gözlerine yanan ışıklar yerleştirmişlerdi ve baktığımız zaman ışıkları uzaktan bile
görebiliyorduk. Işıklar yanıp sönüyordu. Seyirci o ışıktan etkileniyordu. Fenerin yanından geçen kişiler
hayranlıkla bakıyorlardı. Fenerin büyüsüne kapılan filme giriyordu (2022).
Görsel 12: Capitol Sineması (1933) King Kong Filminin
Feneri
80
Arslan, E. & Mahir, Ş. (2023). Türk Sinemasının Sessiz ve Sesli Davetkarlarına Tarihi Bir Yolculuk: Sinema
Fenerleri ve Fener Çığırtkanları. Türkiye Film Araştırmaları Dergisi,3(1),71-96. DOI: 10.59280/film.1273394
Giovanni Scognamillo ‘Bir Levantenin Beyoğlu Anıları’ adlı kitabında gösterime giren King
Kong filminin fenerlerini şu şekilde yazar: “Melek Sineması ilk King Kong’u programa soktuğunda
Yeşilçam Sokağı’nın başına, havada asılı dev bir King Kong maketi yerleştirmişti. Işık saçan gözlere
büyülenmemek elde değildi. Fenerin ihtişamına kapılan kendini sinema salonunda buluyordu” (1993, s.
109). Kemal İnci de ‘Yeşilçam Anıları’ adlı kitabında King Kong fenerini anlatmıştır: “1938-1939. O
zaman ‘King Kong’ filmi var sinemada. Sinemanın kapısına kocaman bir King Kong maketi koyulmuş,
yaratığın gözleri alev alev yanıyor. Onun bacaklarının arasından giriliyor içeri. 4 saat sürüyor film”
(İnci, 2016, s. 5).
Afişler dönemin teknolojisine ve beklentilerine göre dönüşüme uğramıştır. Türk sinemasının büyük
dönüşümü sinema fenerleridir. Fenerler seyirciyi sinemayla iş birliği yapmaya itmiştir.
Türkiye Film Araştırmaları Dergisi / Turkish Journal of Film Studies
Eskiden sinema vitrinlerine koymak için 18*24 fotoğraflar vardı. Sonra biraz daha büyütüldü. Ardından
lobi kartları büyütüldü. Sonra büyüye büyüye fenerlere dönüştü. Ardından tekrar küçülmeye başlandı.
Ama fenerlerin büyüklüğü seyirciyi sinemaya çekiyordu. Taksim Sinemasındaki “Vurun Kahpeye” fener
fotoğrafı seyircinin o dönemde (1949) nasıl sinemayla iş birliği içinde olduğunu gösteren kanıt niteliği
taşımaktadır (Özgüç, 2022).
Görsel 13: Taksim Sineması (1949) / Agah Özgüç Arşivinden
Sinema Feneri ile ilk defa karşılaşan izleyici, şaşkınlıklarını şu şekilde dile getirmiştir:
Sinemanın ilk yıllarında bez afişler vardır. O zamanlar bez afişin ne olduğunu Vanlılar bilmiyordu. Ben
bir baktım Yılmaz Güney’in “Konyakçı” filmi zannediyorum 1964 de çekildi, 1965 de Van’a geldi.
Baktım sinemanın önüne şöyle bir şey asmışlar, dedim bu nedir? Dediler sinema feneri. Vay be demek ki
bu da varmış. Çok şaşırdım. Çünkü o yıllardan önce fenerler yoktu. Daha bez afişler (fenerler) başladı.
3*5 boyutundaydılar (Kayaçelebi, 2022).
Çizer Turgut Özalp, “afişler hayal alemine götürüyor. Bir görsele bakıp hayal kurabilirsiniz. Görsellere
bakarak içinde kaybolabilirsiniz” (2022). Sinema fenerleri (afiş) filmi fragmanından bağımsız olarak
değerlendirilemez çünkü; izleyiciler filmle ilk teması, filmle ilgili beklentileri afişlerle sağlamaktadır.
Fenerlerde ön plana genellikle filmin yıldız oyuncusu alınarak oluşturulduğundan, seyirciler filme
gelmeden filmde kimlerin oynayacağını görebilmektedir. Film ile özdeşleşen seyirci, bu doğrultuda
afişle de özdeşleşmekte ve filme gitme kararı böylece şekillenmektedir (Ağayav, 2014, s. 67).
Afişin büyüsüne, sihrine kapılıp da gittiğim çok film oldu. Bu afişin görüntüsünden çok içeriğiyle ilgili
bir şeydi. Karate filmlerine düşkün olduğum zamanlar, karete içerikli bir afişse mutlaka giderdim. […]
81
Arslan, E. & Mahir, Ş. (2023). Türk Sinemasının Sessiz ve Sesli Davetkarlarına Tarihi Bir Yolculuk: Sinema
Fenerleri ve Fener Çığırtkanları. Türkiye Film Araştırmaları Dergisi,3(1),71-96. DOI: 10.59280/film.1273394
Afişlerin etkisi çok büyüktü. Film gelmeden 10-15 gün önceden sinemaya takarlardı afişi. Afişe bakar
kaç gün sonra geleceğini öğrenir ve ona göre giderdik sinemaya (Tungar, 2022).
Sinemanın giriş kapısının üzerine asılan dört-beş metre yüksekliğinde bezden afişlere başrol oyuncuları
resmedilirdi. Afişi yapan ressamın adı büyük harflerle yazılırdı. Semih BALCI. İsmi adeta beynime
kazınmıştı. Afişler gibi filmlerin de birçok yerini ezberlemiştim. Fenerlerle büyüleniyordum. O filmleri
gerçek yaşantıma yansıtıyor, eve gittiğimde kardeşlerimle diyalog dahi kuramıyordum (İnci, 2016, s. 7).
İşçi Film Festivali kurucusu Önder Özdemir; 1980’li yıllarda fenerlerle ilgili hatırladıklarını şu şekilde
aktarır:
Üniversite öğrencisiyim. Taksimden otobüse binerim. Hala numaraları aklımda 49, 54, 55 gibi
Taksim’den kalkan otobüs numaraları vardı belediyelerin. Onlara bindiğimizde, Harbiye’nin önünden
geçerken, Harbiye As Sineması vardı. Büyük bir sinemaydı. Onun önünde sinema feneri vardı. Belediye
otobüsünden aslında vizyonu öyle takip ederdim. Devasa çünkü, karşısında bir durak vardı. O durakta
durduğu zamanda, zaten bir süre takip ederdim. Bu elle çizilen bir şey olduğu için çizime de meraklıydım.
Çok ilginç çizimler yapılıyordu. Mesela anladığım kadarıyla o sinema Ömer Yıldız’la anlaşmalıydı.
Fenerlerde Ömer Yıldız imzasını görüyordum. 85/90 yılları arasındaydı bu. Devasa afişlerde vizyonu
takip ediyorsun. Çünkü 50*70 veya 70*100’lük bir afişleri uzaktan göremezsiniz. Ama bu duvarda devasa
bir afiş. Aslında büyük afişin adı sinema feneri ortada fener var mı yok, aydınlatma var mı yok. Spot
yapıyorlardı, gecede görünüyor. O anlamda afişi aydınlatması söz konusudur. Ama fener demek biraz
ilginç. Sinema feneri olmuş adı (Özdemir, 2020).
Türkiye Film Araştırmaları Dergisi / Turkish Journal of Film Studies
Ordu’nun yerel tarih araştırmacısı Naim Günay yazısında fenerlerin kişide bıraktığı heyecan ile ilgili
şunları yazmıştır:
Duvarlara geçmiş sezonun ünlü filmlerinin renkli afişleri asılırdı. Hepsine baktığınızda hoş bir heyecana
kapılırsınız, özlemlere dalar giderdiniz. Sinemaya gitmeyenler dahi meraktan bu sinemaların oynattıkları
filmlere ait kocaman renkli fotoğraflı afişlere uzun uzun inceleyip bakardı. Çünkü o zamanlar şimdiki
gibi bilgisayara bir tıklamayla filmlerin afişine veya bilgisine ulaşamıyordunuz (fikrikadim.com).
1960’lı yıllarda Van’da bulunan Sinemalar Sokağı’nda sokaklara asılan afişlerin seyirciyi etkiledikleri
hatta film gösterimi olmadığı zamanlarda da insanların sinema salonlarına asılan afişleri saatlerce
inceleyerek vakit geçirdiklerini aktarmıştır (Düzova, 1998, akt. Ertaylan, 2013, s. 1853).
Yukarıda derlenen anılar gösteriyor ki fenerler, seyircinin sinema salonlarına gitmesine ya da film ile
ilgili salonlara gitmeden de bir ön kanı oluşturma noktasında yardımcı olmaktadır. Fenerler sayesinde
özdeşleşme sağlandığı, seyircinin film evrenine giriş aşamasındaki etkisindeki rolünün büyüklüğü
sonucuna ulaşılmaktadır. Sinema seyir deneyimine etkileyen bir diğer unsur da fener çığırtkanıdır.
Çığırtkanlar, sinema fenerlerin ulaşılmadığı kırsal kesime filmlerin sesini duyurmuşlardır.
2. Sesli Davetkarlar: Fener Çığırtkanları
Düş şatolarının seyircileri sinemaya davet etme görevini üstlenen sessiz fenerler; sesini duyurmak
zorundadır. “Gerekirse çığlık atabilmelidir” (Umur, 2009, s. 72). Çığlık atma görevini de çığırtkanlar
üstlenmiştir. Çığırtkan kelimesi Türkçe’de çağırtkan anlamına gelir (turkcenedemek.com). Çığırtkan,
“bir olayı, bir haberi yüksek sesle çevreye duyuran kimsedir” (sozluk.gov.tr). Panayır sinemalarında
izleyici sinemaya çekmek için, gösterilen filmi öven kişidir. Sessiz sinema döneminde, aynı işi
gördükten sonra, ayrıca gösterim sırasında filmi açıklar (eap.org.tr).
Sinemalarda film gösterimlerinin ne zaman yapılacağı, hangi filmlerin oynatılacağı, filmlerin kaç gün
gösterimde olacağını ve filmlerin kimler için olduğunu tanıtmak gibi filmlere dair her türlü bilgiyi
izleyicilere aktarmak için çeşitli mecralar bulunmaktadır. Bu mecralardan biri de sinema önündeki
filmleri tanıtan çığırtkanlardır. Çığırtkanlar, sinema salonlarının önüne konulan reklam panolarını
82
Arslan, E. & Mahir, Ş. (2023). Türk Sinemasının Sessiz ve Sesli Davetkarlarına Tarihi Bir Yolculuk: Sinema
Fenerleri ve Fener Çığırtkanları. Türkiye Film Araştırmaları Dergisi,3(1),71-96. DOI: 10.59280/film.1273394
alarak; at arabalarıyla, sokak aralarında işlek caddeleri dolaşarak megafonla duyurular yapmaktadır.
Çığırtkanların yanı sıra film öncesinde yer alan kısa reklam gösterimleri, filmlerin hangi salon ve saatte
gösterimde olacağına dair bilgiler kulaktan kulağa kişiler arasında aktarılmakta kullanılan diğer
haberdar olma araçları arasında yer almaktadır (İlbuğa, 2021, s. 316).
Görsel 14: Film Çığırtkanı
Görsel 15: Fotoğrafın Sahibi: Micha Baram (1965)
Türkiye Film Araştırmaları Dergisi / Turkish Journal of Film Studies
Çığırtkanlar filmlerin konusunu verdikleri reaksiyonlarla izleyiciyi adeta filme gitmeye ikna niyeti
taşımaktadır. “Bu aşk başka aşk”, “Ediz Hun, Filiz Akın’a ilanı aşk mı edecek?”, “gözyaşlarınız sel
olacak”, “kahkaha atacaksınız”. “Bu akşam var, başka akşam yok. Sadece Şan Sineması’nda”..
2.1.
Seyirci Anılarında Çığırtkanlar
1930’lu yıllarda yaygınlaşmaya başlayan çığırtkanlar, halka nasıl sesleniyorlardı? İzleyiciyi
nasıl yakalıyorlardı? Bu soruların cevaplarını döneme tanıklık edenlerden almak gerekir.
Ülkü Tamer, ‘Yaşam Hatırlamaktır’ adlı anı kitabında çığırtkanları anlatıyor:
[…] Sırtlarında koca tahtalarla kenti dolaşırlardı. İkişer afiş çakılı olurdu tahtalarda. Üstteki afiş, iyi filmin
afişiydi hep. Ellerindeki çıngırakları çalarak bağırırlardı: “Bugün gündüz Nakıp Sineması’nda iki şaheser
film birden” [...] “Saat tam iki buçukta” [...]. Meslektaşlarıyla karşılaşırlardı bazen. “Bugün gündüz Yıldız
Sinemasında” sesleri “Bugün gündüz Baydar Sineması’nda” karışırdı. Biz çocuklar da peşlerine takılır,
afişleri seyrederek, Antep sokaklarını onlarla birlikte adımlardık. Çığırtkanlarla ve oyuncularla birlikte.
Filmler daha önce gördüğümüz filmlerse birbirimize kim bilir, kaçıncı kere anlatırdık. Sonra birimizin
evine gider, yaktığımız mantarlarla dudaklarımızın üstüne bıyık çizer, avluda tahta kılıçlarlarla
kılıçlaşırdık. Her birimiz bir Erol Flayn’dık. Sonra sipere yatar, dillerimizle ıslattığımız
başparmaklarımızı tahta tüfeklerimizin uçlarına sürerek ateş eder, Aslan Yürekli Çavuş Gari Koper
olurduk. Yorulunca oturur, sevdiğimiz oyuncuların adlarını sıralardık (2005, s. 46).
83
Arslan, E. & Mahir, Ş. (2023). Türk Sinemasının Sessiz ve Sesli Davetkarlarına Tarihi Bir Yolculuk: Sinema
Fenerleri ve Fener Çığırtkanları. Türkiye Film Araştırmaları Dergisi,3(1),71-96. DOI: 10.59280/film.1273394
Görsel 16: Beyoğlu Lale Sineması- Vatan
Kurtaran Aslan (1940) Agah Özgüç
Arşivinden
Görsel 17: Fotoğrafın Sahibi: Yıldız Moran
(1955)
Türkiye Film Araştırmaları Dergisi / Turkish Journal of Film Studies
İzleyici Deneyimleri üzerine yaptığı çalışmada İlbuğa, gerçekleştirdiği kişisel görüşme de çığırtkanlarla
ilgili bilgilere yer vermektedir:
Sinemaların çığırtkanları bir at arabasına biner bir de şöyle borazan gibi bir şeyi vardır. İki tarafına afişler
konulur. Borazanla işte bir kişi Kader Sineması’nda şu filmler var, Çelik Sineması’nda şu filmler var
derdi. Bazen çakıştığı zamanlar olurdu. Birbirlerinin sesini bastırmak için de kavganın gürültünün de
olduğunu çok iyi hatırlıyorum (2021, s. 316
Demokrat Siirt ve Siirt Gazetelerinin sahibi Ahmet Arıtürk, 1950’li yıllarda Siirt sinema kültürünü
yazdığı gazete haberinde çığırtkanları anlatır:
[…] Sinemalar arasında büyük rekabet vardı. O zamanların reklam şekli de bugünkü reklamlardan çok
farklıydı. Her sinemanın çığırtkanları vardı. Bu çığırtkanlar, o günün veya gecenin vizyona girecek
filminin afişini ilân tabelası şeklindeki tahtaya yapıştırır, ellerinde megafon şeklinde elektriksiz ve ses
gücüne dayalı olarak anons yapar, Şehrin çarşılarını, caddelerini, mahallelerini gezerlerdi. Ayrıca,
matbaalarda el reklamları bastırılarak, dağıtıldığı olurdu. Çığırtkanlar meselâ (Bugün Şehir sinemasında
bayanlar matinesinde üç film birden!) diyerek filmlerin adlarıyla, başrol oyuncularının adlarını bile
söylerlerdi. Bizim çocukluk yıllarımızın en gözde aktörü Ayhan Işık’tı. Bayan olarak da Belgin Doruk,
Neriman Köksal en tutulanlarıydı. Muzaffer Tema, Ahmet Tarık Tekçe, Hüseyin Peyda, Hüseyin Baradan
ve adlarını unuttuğumuz daha nice isimler çığırtkanlar tarafından yüksek sesle okunurdu
(siirtgazetesi.com.tr).
Duyan, ‘Sinemanın Mardin’deki Seyri’ adlı çalışmasında Beşir Kafdağ ve Aydın Saraçoğlu ile yaptığı
görüşmede çığırtkan anısı yer almaktadır:
Afişleri sırtımıza alıyorduk. Bir de billboardlar vardı, Mardin’in belirli yerlerinde […] Merdivenimiz
vardı, yukarıdaki afişi söker yenisini takardık. Ta o film vizyondan çıkıncaya kadar. Cuma günleri
[kadınlar matinesinde] sokak aralarında film tanıtımları yapılıyordu. Bilhassa kadınlar için […] Davul ve
hoparlör eşliğinde filmler tanıtılırdı. Yalnız yalnız kadınlara, erkekler siz gelmeyin sakın haaa. Kadınlar
yanınızda gazoz mazot getirmeyin, Çermizi gazozu var bizde. Çekirdek falan da getirmeyin (Duyan,
2021, s. 37).
84
Arslan, E. & Mahir, Ş. (2023). Türk Sinemasının Sessiz ve Sesli Davetkarlarına Tarihi Bir Yolculuk: Sinema
Fenerleri ve Fener Çığırtkanları. Türkiye Film Araştırmaları Dergisi,3(1),71-96. DOI: 10.59280/film.1273394
Sinema sadece İstanbul’da değil Anadolu’da da bir eğlence aracıydı. Uğur Ersoy ‘Bir Zamanlar
Mersin’de adlı eserinde; 30’lu yıllar Mersin Sinemaları hakkındaki anılarını şöyle aktarıyor:
Mersin o yıllarda otuz-otuzbeş bin nüfuslu küçük bir şehir olduğundan, filmler genelde iki gün oynatılır, sonra
değiştirilirdi. Oynayan filmi halka duyurabilmek için birkaç film afişi bir panoya yapıştırılır ve pano bir
paytona yerleştirilirdi. Araba mahalle mahalle dolaşır, arabadaki adam çıngırakla halkın dikkatini çektikten
sonra, elindeki boruyu ağzına koyarak oynayacak filmin tanıtımını yapardı. Tanıtım yapanlardan ‘Boro’ adında
biri çok ün yapmıştı. Yakışıklı, yağız bir delikanlıydı Boro. Yaptığı işi pek önemser, kral gibi oturduğu
faytonda kasım kasılırdı. Nedense sol eli hep sargılı olurdu. Galiba bununla sükse yaptığına inanıyordu. Boro
filmleri şöyle tanıtırdı: Bu akşam Halk Sineması’nda, saat on ikide Baytekin oynayacak, otuzaltı kısım tekmili
birden. Veya: “Bu akşam Halk Sineması’nda Kamelyalı Kadın. İstanbul’da bir ay süreyle oynayan bu filmi
kaçırmayın. Filmde hepimizin hayran olduğu Robert Taylor da oynuyor. Macera, ihanet, aşk. Bu filmi
kaçırmayın. Küçük çocukların getirilmesi yasaktır (1997, s. 43-44).
Liman, Gaziantep’te sinemaya gitme deneyimlerini aktardığı çalışmasında sinema-seyirci ilişkilerini
ortaya koymuştur. Gaziantep’te seyirciyi filme çekmek için gezici kişilerin tutulduğu ve film afişlerini
üzerlerine yapıştırarak bir süre sabit kalıp daha sonra ise sokak sokak gezerek filmleri tanıtmaya devam
ettiklerini aktarmıştır. Seyyar hoparlörlerin de devreye girdiği 1950’li yıllarda kentin merkezinde büyük
panolara film afişleri yapıştırılarak da tanıtımlar yapılmıştır (2014, s. 114). Liman çalışmasında yaptığı
iki görüşmesinde çığırtkanlarla ilgili anılar da eklemiştir. İlk anı 1946-52 yıllarında Nakıp Ali’ye ait
sinemada makinistlik yapan Mustafa Çapar’dır:
Türkiye Film Araştırmaları Dergisi / Turkish Journal of Film Studies
Film geldiğinde Nakip Ali yanımızda oturur, seyrederdi. Eğer film çok güzelse, “bunu reklam etmeye
lüzum değil, müşteri kendi kendine reklam eder tanıtır” derdi Nakip Ali. Fakat film gereksizse, bir Kel
Mehmet diyerekten birisi vardı; bir buçuk iki metre tahtaya yapıştırılan afişler vardı, onu sırtına alır,
elinde bir çıngırak işte “şu film şu Nakip Sinemasında!” diye bayağı reklam eder, tanıtırdı (Liman, 2014,
s. 114).
İkinci anı da Halit Ziya Biçer’e aittir. Biçer, film tanıtımlarında çığırtkan ya da Münadi’lerin önemine
vurgu yapar. Açıklamalarına göre, filmler perdeye aktarılmadan önce seyirciyle cadde ve sokaklarda
buluşmuştur:
Sinemaların çığırtkanları vardı. Biz “münadi” derdik. Sırtlarında büyük bir ahşap tabla taşırlardı. Onların
üzerine film afişlerini yapıştırırdık. Kenarlarına da film şirketleri, film setinde çekilmiş fotoğraflar
gönderirlerdi, onları da ona çivilerdik. Adamın eline bir çıngırak verirdik, mahalle mahalle, sokak sokak
dolaşır filmi cazip bir şekilde reklam ederdi. Her yerde ayrı reklam ederdi; köyde ayrı, kenar mahallede
ayrı, şehir içinde ayrı. Filmin esprisini daha önce gördüğü için, ona göre “halka uygun” işte “genç
insanlara uygun” tarif ederdi: “Gelin ha! Bu filmde göbek havası var.”; öbüründe de der ki; “ya bu aile
filmi gelin ağam gelin, aha böyle ağlatıyor adamı, güldürüyor, böyle komik” gibi bir takım yaklaşımlarla
müşteri çekerlerdi (Liman, 2014, s. 115).
İstanbul’un fakir semtlerinde açık hava sinemalarında da tanıtım açısından durum farklı değildir. Orhan
Okay anlatıyor:
Balat’da da biri Çiçek Sineması, diğeri de Mehtap Sineması olan iki bahçe sinemamız olmuştu. Şimdi
artık rekabet de olduğundan oynatılacak filmlerin reklamını gündüzden sokak aralarında bir elinde ya
çıngırak veya boru, diğerinde el ilanlarıyla gezen çığırtkanlar yapıyorlardı. “Bu akşam Balat Çiçek
Sinemasında.” diye başlayıp filmin ve artistlerin adlarını, hatta okunuşunu da söylüyor, arkasından
elindeki çıngırağı birkaç defa çalıyordu”. Ama açık hava sinemasının herhangi bir şehirde değil
İstanbul’da olmasının da farkını belirtmeden geçmemeli: Boğaz köylerinden bazılarının boş kıyılarında,
perdesi denize taraf yazlık sinemalarda ise, yazın o bunaltıcı havalarında denizden esen serin meltemle
ve eğreti perdenin dalgalanmalarıyla film seyretmenin zevki daha başkaydı. Hele bazan ekranın hemen
arkasından görünen bir Şirketi Hayriye vapuru, seyircinin dikkatini bir an o tarafa çeker, sanki filmin
beklenmeyen bir parçasını oluştururdu (2002, s. 150).
1930’lu yıllarda Kasımpaşa bahçe sinemalarından benzer bir anı da Kemal Demir’den geliyor:
85
Arslan, E. & Mahir, Ş. (2023). Türk Sinemasının Sessiz ve Sesli Davetkarlarına Tarihi Bir Yolculuk: Sinema
Fenerleri ve Fener Çığırtkanları. Türkiye Film Araştırmaları Dergisi,3(1),71-96. DOI: 10.59280/film.1273394
Tatillerde sebzecinin, balıkçının yanında çalıştığım çok oldu. Bahçe sinemalarının akşam temizlikçiliği
de benim işimdi. O sıralar, Kasımpaşa’daki Geyikli bahçe Sineması’ndan başka Yavuz Sineması diye bir
yazlık sinema daha açıldı. Gündüzleri Yavuz Sineması’nın bir tahtaya yapıştırılmış afişlerini de ben
taşırdım. Çok hoşuma giderdi bu iş. Yanımda eli çıngıraklı bir adam. Beni ‘Dur ulan’ diye durdurup,
elindeki çıngırağı çıngır Çıngır salladıktan sonra bağırırdı: “Bu gece, Kasımpaşa Yavuz Sineması’nda,
“Şeyh Ahmet”. Başrolde Romant Novara, ve de iki film. Meşhur Macar artisti İvan Mujikin'in Gülnaz
Sultan’ı. Sonra “Yürü ulan!” der yürütürdü beni. Üç beş kilo da olsa ipi incecik omuzlarımı sızlatan ilan
tahtasını sırtlayıp ilerlerdim (1985, s. 28).
‘Dönüp Baktığımda’ eserinde Fethi Naci, 1939 yılında Giresun’da filmlerin nasıl tanıtıldığını çocukluk
anılarında şöyle anlatır:
Tek sinema vardı Giresun'da: ‘Gazioğlu Sineması’. Cumartesi, pazar günleri çocuklar için, ‘aileler’ için
‘matine’ olurdu. Bir elinde tahtaya yapıştırılmış afiş, bir elinde çıngırak, bizim mahalleli Şükrü abi (Bizim
mahallenin delileri çoktu: Deli Nebiye, Deli Mustafa, vb. Şükrü abi deli değildi ama pek de akıllı
sayılmazdı, biz çocuklardan başka kimse adam yerine koyup konuşmazdı onunla) tanıtırdı oynatılan
filmleri: ‘Bucuk Cones’in en son harikası... Biz de -mahallenin ilkokul çağındaki çocukları arkasına
takılır, onunla birlikte yürürdük. Şükrü abi bizim de kendisiyle birlikte bağırmamıza izin vermezdi,
“Çocuk oyuncağı değil, bu! Derdi”. Bir süre birlikte yürüdükten sonra ayrılırdık. Sonra, mahallenin bütün
çocukları, okuduğumuz Gazi Paşa İlkokulu’nun bahçesinde toplanır, Şükrü abiyi beklerdik; o, şehir
turunu tamamlayıp afişi ve çıngırağı sinemaya bıraktıktan sonra okulun bahçesine gelirdi. Oynatılan film
hakkındaki sorularımızı birkaç kısa cümleyle geçiştirir, kafasına taktığı asıl konuya girerdi: Başlardı
Hitler’i övmeye! Şükrü âbi müthiş bir Hitler hayranıydı”. Sinemanın kapısı önünde ise ayrı bir curcuna
vardır: “Sinemaya gitmeye başladığım ilk yıllarda, giriş kapısının önünde, üç kişi davul vb. ile müzik
yapardı: Müşteri çekmek için! O üç kişiden birini hiç unutmuyorum: Dişsizdi, yalnızca ekmek içiyle kimselere çaktırmamaya çalışarak- rakı içerdi (1999, s. 43-44).
Türkiye Film Araştırmaları Dergisi / Turkish Journal of Film Studies
Sinema çığırtkanları konusunda bir tanıklık da Zihni Küçümen’in anı kitabında yer almaktadır:
İki tür ‘tellâl’ (çığırtkan) çıkardı Dereboyu’na... Biri Ortaköy Camii’nin ölü yıkayıcısı Beşir, öteki
[Ortaköy] Emek Sineması’nın kapıcısı -kışın manav çıraklığı yapardı- Halit... Biri: Bugüüüün, öğle
namazını müteakip, Mecidiye Camii şerifinde, mevlid-i nebevî kiraat edilecektir. Cümle müminlerin
teşrifi rica olunur!!!’ diye o sitma görmemiş sesiyle ortalığı inletir; öbür garipse, filmin afişleriyle kaplı
tahta panoyu sırtlamış, bir elinde koca bir zil, öteki elinde tenekesi paslanmış bir megafon tutar ve kıçını
yırta yırta bağırırdı: “Bu akşam, Ortaköy Yazlık Emek Sineması’ndaaa, iki film birdeeen! Birinci fiilim,
Türkçe sözlü, Türkçe şarkılı, ‘Şeyh Ahmet’! Başrolda Ramon Novarrrrooo!!!’ […] İkinci filiiim: ‘LorelHardi Bahriyeli’! Ya da ‘Üç Ahbap Çavuşlar Opera’da, ‘Arşak Palabıyıkkan ve Arkadaşları’, o da
olmazsa ‘Tarzan’ geliyor, başrolde Johnny Weismüller (1993, s. 41).
Ümit Kayaçelebi, 1960’lı yıllarda Van’da seyirciye, sinemaya gelen filmleri haber vermek ve seyirciyi
sinema salonuna çekmek için yapılan uygulamayı şu şekilde anlatmıştır:
Her salonun gelecek programda göstereceği film, kenti baştanbaşa dolaşan bir faytonun arkasına asılan
bez bir afiş aracılığıyla duyurulurken faytonda ayrıca elinde hoparlör olan birisi de filmin ismi, oyuncuları
ve gösterileceği salon ile ilgili bilgileri ilan etmektedir. Tabii salonlardan biri böyle bir yöntem izleyince
diğerleri de onu takip etmekte; kent sokakları, faytonlar ve hoparlör sesleriyle dolmaktadır. Böylece
özellikle evden pek dışarı çıkmayan kadınlar, çarşamba veya cumartesi günleri gösterilecek olan
filmlerden haberdar olurken, Zeki Müren filmine mi yoksa Nuri Sesigüzel filmine mi gideceği konusunda
plan yapmaya başlamaktadırlar (Ertaylan, 2013, s. 1853).
1960-70’li yıllarda Samsun’da sinema mekanları üzerine yapılan sözlü tarih çalışmasında Gökmen,
sinemaya davet etme yollarını yaptığı üç görüşmede ortaya çıkarmıştır. Kadriye Kurt ile yaptığı görüşme
şu şekildedir:
86
Arslan, E. & Mahir, Ş. (2023). Türk Sinemasının Sessiz ve Sesli Davetkarlarına Tarihi Bir Yolculuk: Sinema
Fenerleri ve Fener Çığırtkanları. Türkiye Film Araştırmaları Dergisi,3(1),71-96. DOI: 10.59280/film.1273394
Kimi zaman belediyelerin, sinemaların ve bazı kurumların kapılarına asılan afişlerle filmlerin saati ve
yıldızları duyurulur, kimi zamansa arabalarla gezen ve megafonla bağıran ya da sırtında panolarla gezen
sinemacıların filmin günü, saati ve yıldızları ile ilgili duyuruları ile insanlar kapalı ya da açık hava
sinemalarına davet edilirdi (Gökmen, 2019, s. 334).
İkinci ve üçüncü görüşmeler film çığırtkanlarının Samsun’da da yer aldığını ortaya koymuştur:
Efendime söyleyeyim, nasıl diyeyim şimdi, yeni bir film geleceği zaman, geldiği zaman […], sinemanın
çalışan elemanları iki tane dışarıdan genç çocuk alırlardı yanlarına. Bir pano tahtası onun üzerine afişi
yapıştırırlardı. Hamurla yapıştırırlardı afişi de. Yani afişin arkasına hamur sürerlerdi yapışırdı. O iki
çocuk, onu tutardı tahtayı. Bir tane de sinemada çalışan hem gündüz sinemanın temizliğini yapan hem de
sinemanın bu işlerini halleden vardı Neşet isminde olan biri. Orada, […] mikrofon gibi megafonu vardı,
eline onu alırdı. O iki çocuk o bütün mahalleleri ama hepsini bir günde gezemezlerdi. Bir gün bir
mahalleyi gezerlerdi, ikinci gün o bağırırdı, işte bir hafta sonra yeni bir film geldi sinemamızda
başlayacak […] Pazar günlerini bayanlara şey yaparlardı. Gündüz saat ikide bayanlara matine yaparlardı.
Ondan sonra mahalle mahalle gezerlerdi. Bütün bayanlar hemen çıkarlardı, afişte kimin filmi var diye,
ona göre sinemaya giderlerdi (Gökmen, 2019, s. 334).
Nuriye Gökmen de mahalle aralarında üzerinde afişler bulunan panoları ve megafonlarla beraber iki
kişinin bağırarak filmleri tanıttıklarını anlatmıştır:
Türkiye Film Araştırmaları Dergisi / Turkish Journal of Film Studies
İki görevli mahalle mahalle dolaşarak megafonla hangi gün, hangi saatte, hangi filmlerin olduğunu
bağırarak söylemiş. Evlerinin camından bahçesinden, sokaktan onlara bakan kadın ve erkeklerinse bazen
görevlilerin gezdirdiği afişlerin olduğu panoları göremezlerse, “bize doğru döndürün de bakalım”
dediklerini, hatta görevlilere bağırarak filmin kimin filmi olduğunu sorduklarını, aldıkları bilgilere göre
filmlere gitmeye karar verdiklerini ifade ediyor (Gökmen, 2019, s. 334).
Kilis’te 1960-80’li yıllar arasında düğünler sinema salonlarında yapılmaktadır. Bu yıllarda Kilis’te
düğün davetiyesi yerine sinema bileti dağıtılmaktadır. Düğünlerde dağıtılan biletler genellikle vizyonda
olan aşk temalı filmler içindir. Kilis ’te olan bu gelenek belgesele de konu olmuştur. ‘Sinemalı
Düğünler’ (2018, Uslu, E. G.) adlı belgesel de sinema işletmecileri ve sinemada evlenenlere ulaşılmıştır.
Belgeselde konuşan Sinemacı Kara Kemal olarak tanınan Kemal Gökkıncık, 1958’den 81’e kadar
çığırtkanlık yaptığını anlatmıştır. Tahta panolara asılan afişleri boynuna geçirerek sokak sokak dolaşan
Kara Kemal, megafon yerine boru kullanarak “Başlıyor ilaveler! Başlıyor ilaveler!.. bayanlara balkon,
erkeklere salon” diye bağırarak, insanları filme ve düğüne davet ettiğini söylemektedir (Gökkıncık,
2019).
Görsel 18: Sinemalı Düğünler belgeselinde
çığırtkan (ekran görüntüsü)
87
Arslan, E. & Mahir, Ş. (2023). Türk Sinemasının Sessiz ve Sesli Davetkarlarına Tarihi Bir Yolculuk: Sinema
Fenerleri ve Fener Çığırtkanları. Türkiye Film Araştırmaları Dergisi,3(1),71-96. DOI: 10.59280/film.1273394
Sinema salonlarında yapılan düğün geleneği Önder Özdemir’inde ilgisini çekmiş geleneği tanıklardan
biriyle sohbet ederek aktarmıştır. Hamide Ağacabay, sinema düğünlerini şu şekilde anlatmıştır:
Kilis’te yaşıyorduk. Haftada iki kez sinemaya giderdik. Genelde gündüz matinelerine kadınlar
arkadaşlarıyla giderdi, akşam matinelerine aileler ve erkekler giderdi. Yeni film geldiğinde ağabeyim bizi
akşam matinesine götürürdü. Film afişleri bir sinema çalışanının sırtında olur ve sokak sokak dolaşarak
anons yapardı. O yıllarda Kilis’te birçok düğün sinemada yapılırdı. Gelin, damat ve misafirler o hafta
sinemada gösterilen filmi topluca izlerdi. Bazı düğünlerde film sonrası müzik ve eğlence de olurdu.
Düğünü olanların film seçme şansı yoktu. O hafta hangi film gösteriliyorsa o seyredilirdi. Misafirlerin
biletleri olurdu, biletlerin parasını düğün sahibi öderdi. Yazları aynı şekilde bazı düğünler açık hava
sinemalarında olurdu. Bazı düğünler gündüz bazı düğünler akşam olurdu. Kız kardeşimin düğünü
sinemada oldu (sendika.org).
Kilis’te olan sinemalı düğün geleneği önemlidir. Bu gelenek sayesinde seyirciyi hem düğüne hem de
film seyretmek için sinemaya davet etmişlerdir.
Sinema severlerin ve sinema çalışanlarının hafızalarında yer edinen çığırtkanlar ile ilgili anılar bu
bölümde toplanmıştır. Anılarda da yer aldığı gibi dönem içinde çığırtkanların sinema üzerindeki etkileri
göz ardı edilemeyecek boyuttadır. Seyircileri filmlerle ilk karşılaştıran ve filmler hakkına ilk bilgiyi
edindikleri çığırtkanlar; sinema-seyir deneyiminde oldukça büyük bir öneme sahiptir.
Türkiye Film Araştırmaları Dergisi / Turkish Journal of Film Studies
Her sinema salonunun belli başlı çığırtkanları vardır. Çoğu zaman filmlerini tanıtmak maksadıyla
aktörler de çığırtkanlık yapmıştır. Aktörlerin yer alması seyirciyi daha da heycanlandırmış; filmlere
seyirciyi çekmekte etkili olmuştur. Agah Özgüç, ‘Kimsenin Hatırlayamadığı Bir İşçi Çocuk’ adlı
başlıkta Yılmaz Güney’in çocukluğunda çığırtkanlık yaptığını aktarır:
Yılmaz Güney; And Film, Kemal Film ve Dar Film şirketlerinin Adana’daki şubelerinde çalışır.
Depoculuk yapar. Teneke film kutularını çelimsiz vücuduyla sırtlayıp sinema dolaştırır. Adana
sinemalarında oynayan filmlerin ayrıca koca panolarını omuzlayarak sokaklarda, caddelerde çığırtkanlık
yapan Güney, bu işler için sekiz lira yevmiye alır. Güney’in o günlerde panosunu sırtında taşıyıp
unutamadığı filmlerden biri, Ayhan Işık’ın başrolünü oynadığı Kanun Namına’dır (Özgüç, 1988, s. 1112).
Görsel 19: Yılmaz Güney Kanun Namına Filmini
Çığırıyor / Agah Özgüç Arşivinden
88
Arslan, E. & Mahir, Ş. (2023). Türk Sinemasının Sessiz ve Sesli Davetkarlarına Tarihi Bir Yolculuk: Sinema
Fenerleri ve Fener Çığırtkanları. Türkiye Film Araştırmaları Dergisi,3(1),71-96. DOI: 10.59280/film.1273394
Çocukluğunda çığırtkanlık yapan Yılmaz Güney’in yanı sıra Kemal Sunal ve Zeki Müren gibi isimlerin
de tanıtım amaçlı kendi filmlerini çığırttıkları Gökhan Akçura ve Burçak Evren’in arşivlerinde karşımıza
çıkmaktadır. Aktörlerin çığırtkanlık yapması halkın dikkatini çekmiş, onlarla yürüyerek adeta düğün
havasında davul zurna eşliğinde sokak sokak dolaşarak filmin tanıtımını yapmışlardır.
Görsel 20: Çığırtkanlık Yapan Kemal Sunal/ Gökhan
Akçura Arşivinden
Görsel 21: Zeki Müren Çığırtkanlık Yapıyor/ Agah Özgüç
Arşivinden
Yukarıda derlenen anılara odaklanıldığında çığırtkanların Anadolu’nun bazı yerlerinde, farklı isimlerle
de anıldığı sonucuna ulaşılmıştır. Anılardan elde edilen tanımlamalardan bazıları; ‘çığıran’, ‘münadi’,
‘hanutçu’, ‘gezici kişi’, ‘zılgıtçı’ ve ‘tellal’dır.
Türkiye Film Araştırmaları Dergisi / Turkish Journal of Film Studies
2.2.
Çığırtkanların Sinema Deneyimi Üzerindeki Etkisi
Sinema işletmecileri her dönem seyirciyi sinemaya çekmek için çığırtkanlar kullanmıştır. Çığırtkanlar
filmin tanıtımını yaparken bulundukları konuma göre anons şeklini değiştirmişlerdir. Köy ve
kasabalarda yaşayan halkla, kentte yaşayan halkın, zenginle fakirin, ihtiyarla gencin, aydınla cahilin,
kadın ile erkeğin, tutum ve davranışları, beklentileri, siyasi bakışları, inançları farklılık gösterir.
Toplumda bu kadar farklılık varken filmlerin çığırtkanlar tarafından tanıtılma sırasında hitap ettiği
kitleye göre tanıtım şeklini değiştirmesi gerekir. Nitekim de değiştirmişlerdir. Anılarda da edinilen
çıkarımlar da bunu kanıtlamaktadır. Biçer ’in anısını tekrar hatırlatacak olursak:
[…]. Her yerde ayrı reklam ederdi: köyde ayrı, kenar mahallede ayrı, şehir içinde ayrı.. Filmin esprisini
daha önce gördüğü için, ona göre “halka uygun” işte “genç insanlara uygun” tarif ederdi: “Gelin ha! Bu
filmde göbek havası var.”; öbüründe de der ki; “ya bu aile filmi gelin ağam gelin, aha böyle ağlatıyor
adamı, güldürüyor, böyle komik” gibi bir takım yaklaşımlarla müşteri çekerlerdi (Liman, 2014, s. 115).
Ümit Kayaçelebi, 1960’lı yıllarda Van’da bulunan kadınların genelde evde bulunduklarından dolayı
çığırtkanlar sayesinde filmlerden haberdar olduklarını aktarmıştır: “Böylece özellikle evden pek dışarı
çıkmayan kadınlar, çarşamba veya cumartesi günleri gösterilecek olan filmlerden haberdar olurken,
Zeki Müren filmine mi yoksa Nuri Sesigüzel filmine mi gideceği konusunda plan yapmaya
başlamaktadırlar” (Ertaylan, 2013, s. 1853).
1960’lı yıllarda sinemaya gitmenin tabu olduğunu söyleyen Kazaz, “sinemaya gitmek çok özel bir şeydi.
Birçok aileler sinemaya gitmeği günah gibi düşünür. Oradan bir şeyler öğrenecek huyu bozulacak diye
eşlerini sinemaya göndermezdi. Kırsal kesimden eşlerini yollamaz kendi gelirdi. Aile temalı filmlerde
ise onayladıkları filme eşlerini getirirlerdi” (Kazaz, 2013).
Kayaçelebi ve Kazaz’ın aktardıklarından hareketle kırsal kesimlerde kadınların evden dışarı
çık(a)madıklarından dolayı çığırtkanların bağırması sonucunda filmlerden haberdar oldukları ve
filmlere gidip gitmeyeceklerin de ise eş onayına ihtiyaç duydukları sonucuna ulaşılmaktadır.
89
Arslan, E. & Mahir, Ş. (2023). Türk Sinemasının Sessiz ve Sesli Davetkarlarına Tarihi Bir Yolculuk: Sinema
Fenerleri ve Fener Çığırtkanları. Türkiye Film Araştırmaları Dergisi,3(1),71-96. DOI: 10.59280/film.1273394
Okuma yazma bilen ve kentte yaşayan insanlar filmlerden gazete haberlerindeki ilanlardan, broşür ve el
ilanlarından öğrenirken, kırsal kesimlerde, köylerde yaşayanların okuma yazma oranı düşük
olduğundan, sesli tanıtımlara yani çığırtkanlara ihtiyaçları vardır. Çığırtkanların etkisi kente oranla
kırsal kesimlerde daha fazladır.
Sinemaya gitmenin hem tabu hem de günah olarak görüldüğü zamanlarda çığırtkanlar kırsal kesimlerde
tanıtım yaparken haklın dini inançlarını da alet ederek insanları filme koşarak gitmesini sağlamıştır.
Aktarılacak olan anılar çığırtkanların dini ön plana alarak nasıl propaganda yaptıklarını açıklamaktadır.
Sinema emekçisi Vadullah Taş, çığırtkanların hacca gitmek bahanesiyle halkı nasıl etkilediğini şu
şekilde anlatıyor:
Erman filmin ‘Cennet Fedaileri’ (1965) filminde çığırtkan şöyle bağırıyordu: Siirt’te hacı getirdik. Hac
Siirt’te. Mekke, Medine’yi Siirt’te getirdik. Hacca gitmek isteyenler bu filme gelecek. Şimdi köydeki
kadınlar Türkçe bilmiyor hep Arap. Arapça bildikleri için hacca gidecez, hacca gidecez deyip, herkes o
sinemaya, o filme geldi. Ben bende annemle o filme geldim (Taş, 2022).
Türkiye Film Araştırmaları Dergisi / Turkish Journal of Film Studies
‘Hac Yolu’ (1952) filminde de benzer olay yaşanmıştır. Çığırtkanlar tarafından filmin tanıtımı
yapılırken; filmin yedi defa izlenmesi sonucunda Mekke’ye gidilmeden hacı sayılacakları söylenmiştir.
Seyircilerden filme abdestli gelinmeleri istenmiş, film aralarında gül suyu dağıtılmış ve sinemanın
etrafında izleyiciler yalın ayak gezdirilmiştir. Üstelik izleyicilerin hacı sayılabilmeleri için; her
gösterime bilet kesilmiştir (Işık, 2018, s. 808).
‘Büyülü Fener: Gaziantep’te Sinema’ (2013) adlı belgeselde ‘Hac Yolu’ filminin tanıtımına tanıklık
edenler film hakkında şu bilgileri söylemişlerdir: Hac Yolu’ydu filmin adı. Antep’te geldiğinde Nakıp
Ali sinemasında gösterdi. Önce biraz çekingen davrandılar. Çünkü orada hac çok kutsaldı, şimdiki gibi
değil, görmediğimiz bir yerdi. Onu filmde görmek iyi mi kötü mü tartışmalarda yapıldı (Biçer, 2013).
Film rağbet görmeyince çığırtkanlık görevini imamlar ve müezzinler yapmış, camilerde halkı filme
gitmeleri için vaazlarda bulunmuşlardır:
Film ilk günlerde fazla rağbet görmemiş onun üzerine şehirde bütün imamlar ve müezzinler, camilerde
halkı sinemaya davet etmiş. Onlara bedavaya film gösterilmiş. Dolayısıyla halka yayılmış […]. Hacıların
gidişi vardı. Tavafı falan eklemişlerdi. Bu hac filmini gören yarım hacı olur diye reklam yapıldı. Bunu
kendileri mi uydurdu. Oraya gidenler mi ilave eklediler. Hac filmini 2 kere izleyenler umreye gitmiş
sayılır. Hac filmini 3 defa seyredenler haccetmiş sayılır propagandası çıktı ve kadın erkek, çoluk çocuk,
hele hele hele hanımlar, hemen hemen görmeyen kalmadı (Sabırsız, 2013).
Görsel 22: Sinema Bir Mucizedir filminde çığırtkanlar (Ekran Görüntüsü)
Başrollerini Kadir İnanır ve Batuhan Levent’in oluşturduğu ‘Sinema Bir Mucizedir’ (Memduh Ün &
Tunç Başaran, 2005) filmi 1950’li yıllarda Gaziantep’teki toplumsal yaşamı ve sinemacı Nakıp Ali’yi
konu almaktadır. ‘Hac Yolu’ filminin seyirciyi sinemaya çekmek, manipüle etmek için dinin
sömürülmesi filmde de konu olmuştur. “Hangi filmi getirdin Nakıp amca?” (Ümit), “Bomba Hac Yolu”
90
Arslan, E. & Mahir, Ş. (2023). Türk Sinemasının Sessiz ve Sesli Davetkarlarına Tarihi Bir Yolculuk: Sinema
Fenerleri ve Fener Çığırtkanları. Türkiye Film Araştırmaları Dergisi,3(1),71-96. DOI: 10.59280/film.1273394
(Nakip Ali), “Eyvah iki seksen yatar” (Ümit), “Oynadığı her yerde hasılat rekorları kırıyor oğlum. Bu
film sayesinde sinemayı batmaktan kurtaracaz” (Nakip Ali). Filmde yer alan bu diyaloglar filmin
önemini vurgu yapar niteliktedir. Çığırtkanlar filmde ‘Hac Yolu’ filmini şu şekilde çığırmışlardır:
“Nakıp Ali’nin sinemasında hac yolu! Hacıların kabeyi tavaf edişleri, şeytan taşlama, bu filmi
7 kere izleyen hacı oluyor, üç kere izleyen yarım hacı oluyor. Nakıp Ali’nin sinemasında Hac
Yolu! duyduk duymadık demeyin!” (Memduh Ün & Tunç Başaran, 2005).
Türkiye Film Araştırmaları Dergisi / Turkish Journal of Film Studies
Ayak takımının eğlencesi olarak görülen sinema; artık dini inanç alışkanlıklarını yerine getirmede bir
araç olarak görüldüğü ve sinemaya gereken önemin yavaş yavaş da olsa verilmeye başlandığı
söylenebilmektedir. Bunun yanında, sinema filmini seyirciye tanıtan ve seyircinin de söylediklerine
inanmasını sağlayan çığırtkanların, yeteneklerini ve bilgilerini de görmezden gelmek mümkün değildir.
Hac Yolu filminin tanıtımı seyircinin sinemayla kurduğu ilişkinin saflığının çığırtkanlar tarafından kâr
amacı güderek nasıl sömürüldüğünü ortaya çıkarmaktadır. Bu doğrultuda yukarıda aktarılan iki anı da
çığırtkanların sinema-seyirci deneyimi üzerindeki etkisini göz önüne çıkarmaktadır.
Sinema fenerlerini ve çığırtkanları filmlerde de görmek mümkündür. Özellikle fenerlerle görsel şölen
oluşturan ‘Benim Sinemalarım’ (1990) filmi bu örneklerin başında gelir. Film Füruzan’ın aynı adı
taşıyan öykü kitabından uyarlanmıştır. Türk sinemasında önemli konumda olan film, iki kadın
yönetmenin ortak üstlendiği ilk film denemesidir. Yönetmenleri ise kitabın yazarı Füruzan ve ressam
Gülsün Karamustafa’dır. Film 1950 ve 1960’lı yıllarda İstanbul’un fakir semtinde yaşayan mutsuz bir
genç kızın, yoksul yaşamından kaçmak için kendini film dünyasına atma çabasını konu edinir. Film
karakterimizin sinema hayaline/evrenine girişini arabaya yerleştirilen sinema feneri ve onu çığıran
çığırtkanla ilk sahne başlar. Sinema evrenine fener ve çığırtkanla başlanan film, son sahnede de fener
ve çığırtkanla bitirerek hayal evrenini kapatır. Elindeki hoparlörle ‘Gemici Simbad’ filmini tanıtan
çığırtkan şu sözlerle etrafındaki çocukları ve filmi izleyen bizleri (seyircileri) filme davetini
gerçekleştirmektedir:
Görsel 23: Benim Sinemalarım filminde sinema feneri ve çığırtkan (Ekran Görüntüsü)
“Bu akşam Yavuz Sinemasında Gemici Simbad’ın harika maceraları başlıyoor! Sihirli lamba, devler,
Harun Reşit’in hazinesi, prensesin büyük aşkı! Denizin canavarlarına pes ettiren Simbat Bağdat
halifesinin kızı güzeller güzeli Cemile’yi uçan halıya alarak nasıl yedi denizi aştı? Bu akşam Yavuz
Sinemasında iki film, Kovboylar ve Kızılderiler de cabası. Koşun! Beklemeyin! Bu akşam Yavuz
Sinemasında! (Füruzan & Gülsün Karamustafa, 1990)”.
91
Arslan, E. & Mahir, Ş. (2023). Türk Sinemasının Sessiz ve Sesli Davetkarlarına Tarihi Bir Yolculuk: Sinema
Fenerleri ve Fener Çığırtkanları. Türkiye Film Araştırmaları Dergisi,3(1),71-96. DOI: 10.59280/film.1273394
Filmde sinemaların önünü süslemek için Ressam Ömer Yıldız tarafından yapılan sinema fenerleri
kullanılmıştır.
Türkiye Film Araştırmaları Dergisi / Turkish Journal of Film Studies
Görsel 24: Benim Sinemalarım filminde Ömer Yıldız’a ait sinema fenerleri (Ekran Görüntüsü)
Yılmaz Erdoğan ve Ömer Faruk Sorak’ın yönettiği ‘Vizontele’ (2000) filminde de çığırtkanlar yer
almaktadır. Film 1974 yılında Hakkari’ye televizyon gelmesini konu almaktadır. Filmde yazlık sinema
yer alır. Halkın tek eğlencesi sinema olan filmde tanıtım yapmak için çığırtkanlar vardır. Kamyonetin
arkasına iki dev afiş üçgen bir şekilde yerleştirilmiştir ve hoparlör ile mahalle aralarında film
tanıtılmıştır. Çığırtkanlar Yılmaz Güney’in ‘Vurguncular’ filmini şu şekilde çığırmışlardır:
“Vurguncular! Vurguncular! Bu akşam Lale Sinemasında! Çirkin Kral Yılmaz Güney, bu akşam Lale
Sinemasında! Yan rollerde Fikret Hakan, Dalyan Topatan, Figen Han, Hüseyin Zan. Renkli film sunar.
Vurguncular! Yılmaz Güney’in şahane filmi Vurguncular!”
Görsel 25: Vizontele filminde yer alan çığırtkanlar (Ekran Görüntüsü)
Yönetmenliğini Kartal Tibet’in yaptığı ‘Sultan’ (1978) filmi İstanbul’un fakir bir mahallesinde yaşayan
Sultan ve ona âşık olan Kemal’i anlatmaktadır. Film arabesk kültürün, gecekondulaşmanın, mahalle
92
Arslan, E. & Mahir, Ş. (2023). Türk Sinemasının Sessiz ve Sesli Davetkarlarına Tarihi Bir Yolculuk: Sinema
Fenerleri ve Fener Çığırtkanları. Türkiye Film Araştırmaları Dergisi,3(1),71-96. DOI: 10.59280/film.1273394
kültürüne yansımasını gözler önüne sermektedir. Filmde yer alan kadınların tek eğlencesi sinemaya
gitmektir. Adile Naşit filmde sinemaya gitmek için kadınları çağırmaktadır. Kadınlar toplanırken
sinemaya gitmek isteyen karakter kocası tarafından gönderilmez aralarında şu diyaloglar gerçekleşir:
“Bana ne bende sinemaya gidecem?” (Kadın) “Ulan bende seni sinemaya yollarsam adam değilim.
Gitmeyeceksin işte” (erkek) diyen erkek kadını döverek eve sokar. Kadın yediği dayağa rağmen film
izlemeye sinemaya gelir. Bu durum 1960’larda sinemaya kadının gitmesinin hoş karşılanmadığına da
Görsel 26: Sultan filminde afişlere bakan kadınlar (Ekran Görüntüsü)
Türkiye Film Araştırmaları Dergisi / Turkish Journal of Film Studies
örnektir. Kadınlar sinemaya girmiştir. Sinemanın gişesinde bulunan Derbeder filminin afişine bakan
kadınlar, afişten yola çıkarak film hakkında “Film fena değil galiba”, “Baya acıklı galiba baksana”,
“İyi iyi çok ağlayacaz” (Kartal Tibet, 1978) gibi izlenimlerde bulunurlar. Bu sahne afişlerin seyirciyi
gitme konusunda etkisine örnek oluşturmaktadır.
Sonuç
1920’li ve 1990’lı yıllarda sinema davetkarlarına odaklanılan bu çalışmada, düş şatolarının devasa
büyüklükteki sinema fenerlerine ve onları çığıran çığırtkanların seyirciyi sinemaya çekme etkisi
dönemin belleği ile seyirci anıları üzerinden ortaya çıkarılmıştır. İlk yıllarda sinema ayaktakımı
eğlencesi olarak tanımlanmakta ve üst tabaka tarafından gidilmemekte, bu kesimin sinemaya gitmemesi
de bu algıyı güçlendirmektedir. Saygınlık meselesini aşmak isteyen sinema işletmecileri çeşitli
girişimlerde bulunmuştur. Bu girişimlerden biri de gösterim yerlerinde gerçekleşen dönüşümlerdir.
Türkiye’deki bu dönüşümlerden ilki sinema işletmecisi olan Cemil Filmer tarafından
gerçekleştirilmiştir. Filmer, düş şatolarını boydan boya sinema fenerleri ile süslemiş, bu süslemelerle
seyirciyi sinemaya çekmiştir. Dönemin seyirci sayısındaki artış ve dolu sinema salonları diğer sinema
işletmecilerinin dikkatini çekmiş ve sinema fenerlerinin yaygınlaşmaya başlamasının öncüsü haline
gelmiştir. Ressamlar tarafından elle çizilen fenerler kötü hava koşullarından olumsuz etkilenmekte ve
yırtılıp yok olmaktaydılar. Bu sorunun giderilmesi için başvurulan yöntemler; kümes teli kullanımı ve
dekupaj tekniğidir. Fenerlere eklenen dekupeler seyircinin dikkatinde artış sağlamış ve bu durum
salonlara da yansımıştır. Sinemaya seyirciyi çekme noktasında etkili olan fener ressamlarının
bilinmemesi büyük eksikliktir. Bu doğrultuda çalışmada sinema fener ressamlarının adları dile
getirilmiştir. Ressamların adlarına erişilememesinin nedenlerinden biri de fenerlerde imza
kullanmamalarıdır. Sinema fenerlerine değer verilip saklanmaması, unutulmalarına neden olmuştur.
Artan film sayısı ve ressamların afiş çizimlerini yetiştirememesi ve ardından gelişen ofset baskı
sistemiyle tarihe karışmışlardır.
Sinemaya çekme noktasında diğer davetkarımız fener (afiş) çığırtkanlarıdır. Çığırtkanlar seyirciyi
sinemaya gelen filmleri haberdar edip ve onları sinemaya çekmiştir. O yıllarda her sinema salonunun
belli başlı çığırtkanları vardır. Çalışmada anılardan elde dilen bilgilerle çığırtkanların adları ortaya
çıkarılmıştır. Gönüllü olarak da filmleri hakla tanıtan kişilerinde çığırtkanlık yaptığı görülmüştür.
Çığırtkanlar Anadolu’nun bazı yerlerinde, farklı isimlerle de anılmaktadır. Anılardan elde edilen
tanımlamalar; ‘çığıran’, ‘münadi’, ‘hanutçu’, ‘gezici kişi’, ‘zılgıtçı’ ve ‘tellal’dır. Seyirciyi filme
çekmek için işletmeciler, ünlü kişilere de çığırtkanlık yaptırmıştır. Okuma yazma bilenler, el ilanları ve
gazetelerdeki ilanlar sayesinde filmleri öğrenirken; kırsal kesimlerde okuma yazma oranının azlığı,
93
Arslan, E. & Mahir, Ş. (2023). Türk Sinemasının Sessiz ve Sesli Davetkarlarına Tarihi Bir Yolculuk: Sinema
Fenerleri ve Fener Çığırtkanları. Türkiye Film Araştırmaları Dergisi,3(1),71-96. DOI: 10.59280/film.1273394
evden dışarı çıkamayan halkın sinemaya hangi filmlerin geleceğini öğrenmeleri açısından çığırtkan
kullanımı kentte oranla kırsal kesimlerde daha fazla olduğu saptanmıştır. Kırsal kesimlerde filmleri
tanıtan çığırtkanların, genellikle hitap ettikleri şehrin halk ağzına uygun seslendiği görülmüştür.
Çığırtkanlar zaman zaman seyirciyi sinemaya çekmek için dini etkenleri ön plana alarak seyirciyi
etkilemiş ve sinemaya çekmiştir. Çalışmada sinema fenerleri ve çığırtkanların yer aldığı film ve
belgeseller ortaya çıkarılmıştır. Bu noktada önemli filmlerin başında Füruzan ve Gülsün
Karamustafa’nın 1990 yapımı ‘Benim Sinemalarım’ filmidir. Filmde ressam Ömer Yıldız’a ait fenerler
yer almaktadır. Ayrıca filmde fener çığırtkanına da yer verilmektedir. Çalışmada bulunan anılar,
fenerlerin ve çığırtkanların seyirciyi sinemaya nasıl çektiğini kanıtlamaktadır. Sessiz ve sesli
davetkarları anılar eşlinde bir araya getiren çalışmanın ilgili alanda yapılacak çalışmalara ışık olacağı
umut edilmektedir.
Türkiye Film Araştırmaları Dergisi / Turkish Journal of Film Studies
Kaynakça
Akçura, G. (2004). Aile Boyu Sinema. İstanbul: İthaki Yayınları.
Akçura, G. (1995). Agah Özgüç’ün Makalesi. Albüm Dergisi Sayı: 2.
Akçura, G. (2017, 21 Aralık). Sinema Fenerleri. https://manifold.press/sinema-fenerleri.
Ağakay, M. E. (2022, 6 Haziran). Yeşilçam 101 (M. Erol Ağakay) Bölüm 10: Film Afişi
Tasarımı [Video].
https://www.youtube.com/watch?v=8x_jo_nZjyU&ab_channel=BlackstoneCompany.
Atakul, A. (2022, 1 Haziran). Milyon Dolarlık Afiş. [Belgesel].
https://www.youtube.com/watch?v=9Y_McDWb-o0&ab_channel=Retroville%21.
Arpi, E. (2 Mayıs 2013). Büyülü Fener: Gaziantep’te Sinema. [Belgesel].
https://www.youtube.com/watch?v=sTOnI4Y1vb8&list=LL&index=3&ab_channel=AliLiman.
Becer, E. (1999). İletişim ve Grafik Tasarım. Ankara: Dost Kitabevi.
Demirel, K. (1985). Evimizin İnsanları. İstanbul: Düşün Yayınevi.
Derviş, S. (1937, 06 Şubat). Soğuk Bir Kış Gecesinde Beyoğlu Caddesinde Neler Görülür?
Tan Gazetesi: Sayfa: 3 [köşe yazısı]. https://www.gastearsivi.com/gazete/tan/1937-02-06/3.
Düzova, C. (1998). Dünyada Van. Van Valiliği Kültür Sanat Dergisi.
Duyan, Y. (2021). Sinemanın Mardin’deki Seyri: Sinema, Şehir ve Seyir. sinecine: Sinema
Araştırmaları Dergisi. 12 (1), 9-42. DOI: 10.32001/sinecine.778131.
Dorsay, A. (1993). Benim Beyoğlum. İstanbul: Varlık Yayınları.
Ersoy, U. (1997). Bir Zamanlar Mersin’de. İstanbul: Evrim Yayınları.
Ertaylan, A. (2013). Yeşilçam Döneminde Van’ın Sinema Kültürü. Electronic Turkish Studies,
(8)8, 1839-1857.
Enez, İ. (2022, 1 Haziran). Milyon Dolarlık Afiş [Belgesel]
https://www.youtube.com/watch?v=9Y_McDWb-o0&ab_channel=Retroville%21.
Enez, İ. (2018) İbrahim Enez: Mithat Alam Film Merkezi Arşivi [Video].
https://vimeo.com/411717487.
Evren, B. (1998). Eski İstanbul Sinemaları: Düş Şatoları. İstanbul: Milliyet Yayınları.
Evren, B. (2014). Türk Sinemasının 100. Yılı. Türkiye Cumhuriyeti Turizm ve Kültür Bakanlığı.
Filmer, C. (1984). Hatıralar. İstanbul: Dizgi Yayınevi.
Gökmen, M. (1989). Başlangıcından 1950’ye Kadar Türk Sinema Tarihi ve Eski İstanbul
Sinemaları. İstanbul: Denetim Ajans Basımevi.
Gökmen, E. (2019). Samsun’da Sinema Mekanları Üzerine Bir Sözlü Tarih Çalışması. Selçuk
İletişim Dergisi, 12 (1): 325-350.
Gökkıncık, K. (21 Mart 2019). Sinemalı Düğünler. [Belgesel].
https://sendika.org/2020/01/sinema-dugunleri-davetiye-yerine-sinema-bileti-575509/.
94
Türkiye Film Araştırmaları Dergisi / Turkish Journal of Film Studies
Arslan, E. & Mahir, Ş. (2023). Türk Sinemasının Sessiz ve Sesli Davetkarlarına Tarihi Bir Yolculuk: Sinema
Fenerleri ve Fener Çığırtkanları. Türkiye Film Araştırmaları Dergisi,3(1),71-96. DOI: 10.59280/film.1273394
Günay, N. (2020, 7 Temmuz). Ordu’da Yaz Gelince Yıldızlar Altında Filmler İzlerdik [Köşe
Yazısı]. https://www.fikrikadim.com/2020/07/07/orduda-yaz-gelince-yildizlar-altinda-filmlerseyrederdik/#gsc.tab=0.
Işık, M (2018). Türk Sinemasında Hazretli Filmler Döneminde Çekilen Dini Filmlerde İdeoloji
ve Özne. Journal of Turkish Studies, 13 (18), 801-819.
http://dx.doi.org/10.7827/TurkishStudies.13600.
İlbuğa, E. U. (2021). Eski Sinema Salonları ve İzleyici Deneyimleri Üzerine Bir Sözlü Tarih
Çalışması. sinecine: Sinema Araştırmaları Dergisi, 12(2), 293-329.
İnci, K. (2016). Yeşilçam Anıları. İstanbul: Pagoda Yayınları.
Karay, R. H. (1945, 26 Ağustos). Beyoğlu Caddesi. Akşam Gazetesi: sayfa:5 [köşe yazısı].
https://www.gastearsivi.com/gazete/aksam/1945-08-26/5.
Kaplan, N. (2004). Aile Sineması Yılları 1960’lar. İstanbul: Es Yayınevi.
Kayaçelebi, Ü. (2022, 1 Haziran). Milyon Dolarlık Afiş [Belgesel].
https://www.youtube.com/watch?v=9Y_McDWb-o0&ab_channel=Retroville%21.
Küçümen, Z. (1993). Si Minör Ortaköy. İstanbul: Remzi Kitabevi.
Liman, A. S. (2014). Gaziantep’te Sinema, Seyir ve Seyirci (1923-1980). İstanbul Üniversitesi
İletişim Fakültesi Dergisi. 2014/II 47 97-124.
Muz, Ö. (2022, 1 Haziran). Milyon Dolarlık Afiş [Belgesel].
https://www.youtube.com/watch?v=9Y_McDWb-o0&ab_channel=Retroville%21.
Naci, F. (1999). Dönüp Baktığımda. İstanbul: Adam Yayınları.
Noyan, N. E. (2007). 60 ve 70’lerin Yeşilçam Afişleri. Grafik Tasarım Görsel iletişim Kültürü
Dergisi, Sayı 11, s.34.
Noyan, N. E. (2007). Sinema Afişleriyle Anlatılan Tarih 5555 Afişle Türk Sineması Türker
İnanoğlu. Grafik Tasarım Görsel iletişim Kültürü Dergisi, Sayı 11, s. 47-46.
Okyay, S. (03.04.2018). https://www.birgun.net/haber/ulku-tamer-210489
Okay, O. (2002). Bir Başka İstanbul. İstanbul: Kubbealtı Neşriyatı.
Özgüç, A. (2013). Film Afişlerinin Son Ustalarından İbrahim Enez. Antalya: Horizon
International.
Özgüç, A. (1998). Arkadaşım Yılmaz Güney: Bir Dostluğun Öyküsü. İstanbul: Broy Yayınları.
Özgüç, A. (2002). Afişlerle Türk Sineması. İstanbul: Mimeray.
Özgüç, A. (2010). Yapımcılar, Filmler ve Afişler. Antalya: Horizon International.
Özgüç, A. (2022, 13 Haziran). Yeşilçam’ın Sinema Fenerleri Paneli [Video].
https://www.youtube.com/watch?v=Ozvpc3d8fM&ab_channel=MimarSinanG%C3%BCzelSanatlar%C3%9Cniversitesi
Özdemir, Ö. (2020, 6 Mart) Uluslararası İşçi Film Festivali Podcastleri, Sinebellek Bölüm 5.
[Video].
https://www.youtube.com/watch?v=YMAS8A3KOpE&list=LL&index=78&ab_channel=%C4%B0%
C5%9F%C3%A7iFilmleriFestivali
Özdemir, Ö. (2020). Sinema Düğünleri: Davetiye Yerine Sinema Bileti. [Söyleşi].
https://sendika.org/2020/01/sinema-dugunleri-davetiye-yerine-sinema-bileti-575509/.
Özalp, T. (2022, 1 Haziran). Milyon Dolarlık Afiş [Belgesel].
https://www.youtube.com/watch?v=9Y_McDWb-o0&ab_channel=Retroville%21.
Saydam, B. (2015). Yeşilçama Adanmış Bir Hayat. Edirne Film Festivali Ofis.
Saydam, B. (2015). M. Erol Ağakay’la Söyleşi. Hayal Perdesi Sinema Dergisi. Sayı 47,
Temmuz-Ağustos.
Scognamillo, G. (1990). Bir Levantenin Beyoğlu Anıları. İstanbul: Metis Yayınları.
Scognamillo, G. (2003). Türk Sinema Tarihi. İstanbul: Kabalcı
95
Arslan, E. & Mahir, Ş. (2023). Türk Sinemasının Sessiz ve Sesli Davetkarlarına Tarihi Bir Yolculuk: Sinema
Fenerleri ve Fener Çığırtkanları. Türkiye Film Araştırmaları Dergisi,3(1),71-96. DOI: 10.59280/film.1273394
Soyarslan, M. (2022, 1 Haziran). Milyon Dolarlık Afiş [Belgesel].
https://www.youtube.com/watch?v=9Y_McDWb-o0&ab_channel=Retroville%21.
Tamer, Ü. (2005). Yaşam Hatırlamaktır: Anılar Kitabı. İstanbul: Kitap Yayınevi.
Tamercik, G. (2 Mayıs 2013). Büyülü Fener: Gaziantep’te Sinema. [Belgesel].
https://www.youtube.com/watch?v=sTOnI4Y1vb8&list=LL&index=3&ab_channel=AliLiman.
Tungar, K. (2022, 1 Haziran). Milyon Dolarlık Afiş [Belgesel].
https://www.youtube.com/watch?v=9Y_McDWb-o0&ab_channel=Retroville%21.
Umur, G. (2009). Türkiye’de Grafik Tasarımında Afiş ve Türk Sinema Afişlerinin 1904’ den
Bugüne Gelişimi. (Yüksek Lisans Tezi). Yeditepe Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü.
Türkiye Film Araştırmaları Dergisi / Turkish Journal of Film Studies
Çalışmada Kullanılan Film ve Belgeseller
Başaran, T. & Ün M. (Yönetmen). (2005). Sinema Bir Mucizedir. [Film]. Türkiye: Uğur Film
&Mine Film.
Erdoğan, Y. & Solak, Ö. F. (Yönetmen). (2 Şubat 2001). Vizontele. [Film]. Türkiye: Beşiktaş
Kültür Merkezi.
Eğilmez, E. (Yönetmen). (1 Ocak 1974). Mavi Boncuk. [Film]. Türkiye: Arzu Film.
Füruzan & Karamustafa G. (Yönetmen). (19 Mayıs 1990). Benim Sinemalarım. [Film]. Türkiye:
Mine Film.
Uslu, E. G. (Yönetmen). (2018). Sinemalı Düğünler. [Belgesel]. Türkiye: Kısa-ca. O
Liman, A. (Yönetmen). (2013). Büyülü Fener: Gaziantep’te Sinema. [Belgesel].
Tibet, K. (Yönetmen). (1978). Sultan. [Film]. Türkiye: Arzu Film. Yürür, F. (Yönetmen). (2022,
1 Haziran). Milyon Dolarlık Afiş [Belgesel]. Türkiye: Yapımcı, Hakan Tunga Kalkan.
96